Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

24 Kasım 2024, 21:30:07

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 548
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 429
Total: 429

'Hayata Dönüş Operasyonu' davası başladı, müşteki ve sanıkların ifadeleri alındı

Başlatan Avukat, 26 Kasım 2010, 01:10:09

« önceki - sonraki »

Avukat

Hayata dönüş operasyonu davası Bakırköy Adliyesi'nde protestolar eşliğinde başladı. F Tipi cezaevlerini protesto için başlatılan ölüm oruçlarına son vermek amacıyla Aralık 2000'de yapılan ve 12 mahkumun ölümüyle sonuçlanan 'Hayata Dönüş Operasyonu'nda görevli askerler, 10 yıl sonra hakim karşısına çıktı.

Bayrampaşa Cezaevindeki ''Hayata Dönüş Operasyonu'' sırasında görev sınırlarını aşarak 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri öne sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı duruşmaya, 7 sivil toplum kuruluşu ile bazı müştekilerin davaya müdahil olma taleplerinin değerlendirilmesi amacıyla ara verildi.

Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Merkezi ile İstanbul Şubesi, İzmir ve Mersin baro yönetimleri, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Vakfı ile Barış ve Demokrasi Partisi adına avukatı Gönül Erdem, davaya müdahil olma talebinde bulundu.

Bazı müştekiler de suçtan zarar gördüklerini belirterek, müdahilliklerine karar verilmesini istedi.

Cumhuriyet savcısı da suçtan doğrudan zarar görme ihtimali bulunan kişilerin taleplerinin kabul edilmesine, kurum olarak başvuranların istemlerinin ise reddine karar verilmesini talep etti.

Mahkeme heyeti, ölenlerin yakınları ile 33 müştekinin davaya müdahil olma talepleri kabul edildi. Mahkeme heyeti, BDP ile 6 sivil toplum kuruluşunun aynı yöndeki istemlerini reddetti.

Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Roma, Atina ve Düsseldorf barolarına kayıtlı 3 avukatın duruşmaya gözlemci olarak katılmak istediklerini söyledi.

Mahkeme heyeti, yabancı barolara kayıtlı avukatların izleyici olarak duruşmaya katılmalarını kararlaştırdı.

İstanbul Barosundan sanıklar Hasan Köse, Musa Tarhan ve Mete Koçtürk için zorunlu avukat olarak atanan Neşe Tükenmez de davanın konusunu bilmeden müdafilik görevini üstlendiğini belirterek, bu davada müdahil avukatı olarak yer almak istediğini, bu nedenle sanık avukatlığından ayrıldığını kaydetti.

Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanacak davada 39 şüpheli jandarma görevlisi, 'Görev sınırını aşarak gayri muayyen şekilde birden çok adamı öldürmek' suçundan 12'şer kez müebbet, 29 tutukluyu öldürmeye teşebbüsten 29 kez 9 yıldan 15 yıla kadar hapsi cezası istemiyle yargılanacak. Davada 42 mağdur ve 55 müşteki yer alıyor.

Operasyonlarda hayatını kaybedenlerin yakınları, duruşma öncesi Bakırköy Adliyesi önünde eylem yaptı. Yapılan basın açıklamasında, olayın 39 kişinin üzerine yıkılmaya çalışıldığını belirterek asıl sorumluların 'katliam emrini' verenler olduğunu belirtildi.

Yaşanan feci olayda Bayrampaşa cezaevinde bulunan ve basın açıklaması yapan eski hükümlü Mehmet Güvel, "Olayın asıl sorumluları dönemin hükümeti ve adalet bakanıdır. Ecevit hükümeti ve dönemin adalet bakanı Hikmet Sami Türk de hesap vermelidir. Yapılan bir katliamdır. Bu olay aylar öncesinden planlanmış ve MGK tarafından karar verdirilmiştir. Katillerin cezalandırılmasını istiyoruz. Katledilen arkadaşlarımızın katillerinin bir an önce adalet önüne çıkarılmasını istiyoruz" dedi.

Davada yargılanacak 39 şüpheli şunlar: Cemil Korkmaz, Maryam Mavi, Mete Koçtürk, Hasan Köse, Musa Tarhan, Yakup Yağcı, Eren Odabaşı, Nevzat Kara, Barış Suluyer, Mustafa Ece, Asim Bulut, Halil Akgün, Hilmi Çolak, Lütfi Kozan, Osman Aydemir, Önder Seymenoğlu, Murat Yılmaz, Mehmet Çöllü, Tuncay Bilgili, Hayrettin Çiftçi, İbrahim Başar, Mehmet Kaya, Ramazan Şener, Abdullah Pala, Mustafa Korkmaz, Mustafa Usta, Tuncay Köken, Orhan Durgut, Durmuş Özkara, Sultan Dal, Oktay Sinoplu, Erkan Çelik, Vedat Ceylan, İbrahim Üstün, Serhan Karaçuha, Bilal Akşit, Türker Geçdoğan, Yusuf Akstepe, Serkan Aslan Yüksel.

"BULUNDUĞUMUZ KOĞUŞTA HERHANGİ BİR İSYAN YOKTU!"

Bayrampaşa Cezaevindeki ''Hayata Dönüş Operasyonu'' sırasında vücudunun büyük bir kısmı yanan mağdur Hacer Arıkan, operasyona katılan herkesten şikayetçi olduğunu söyledi.

Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada dinlenen Arıkan, operasyon olduğu dönemde Bayrampaşa Cezaevi C1 koğuşunda tutuklu bulunduğunu belirtti.

Arıkan, şunları söyledi:

''Bulunduğumuz koğuşta herhangi bir isyan yoktu. Aynı cezaevinde tutuklu olan ağabeyim Erol Arıkan ile görüştükten sonra koğuşuma gittim. Gece operasyon sesiyle uyandım. Kıyafetlerimi giyerken silah sesleri duydum. Uyandığımızda bayan gardiyanlar yerlerinde yoktu. Ramazan dolayısıyla sahur olduğu için de yerlerinde bulunmamış olabilirler. Silah sesleri olduğunda askerler bizim koğuşun önüne barikat kurmuştu. Koğuştan çıkmak mümkün değildi.''

Bir süre sonra tavanda delikler açılmaya başlandığını ifade eden Arıkan, şöyle devam etti:

''Tahminime göre bu deliklerin yerleri önceden delinmişti. Çünkü bir gün üst ranzamda kitap okurken başıma taş düştü. Nedenini sorduğumda tamir yapıldığı söylendi, ancak operasyon sırasında o deliklerden bizi yakan maddeler ve bombalar atıldı. Askerlerde gaz maskesi vardı, bu nedenle askerleri görmedim. Kendi can güvenliğimizi korumak için bize atılan bombaları havalandırmaya ve camdan dışarı attık. Savunmasızdık. Atılan şeylerden yataklar tutuştu, kendi imkanlarımızla söndürdük. Yaşamla ölüm arasında gittik geldik. Nefes alamaz durumdaydık. Koğuşta 27 bayan arkadaştık. Ben koğuşun en arkasındaydım.''

Önceden açılan deliklerden bir hortum sarkıtıldığını bildiren Arıkan, şunları kaydetti:

''İçeriye bir madde salındı. O sırada bir alev topu atıldı. Yataklar yanmaya başladı. Arkadaşlarım 'yanıyoruz' diye bağırıyordu. Kaçışırken yumuşak bir şeye bastım. Daha sonradan öğrendim ki üzerine bastığım Gülsen Tuzcu'ymuş. Diğer arkadaşlarım Gülseren ve Şennur'un derileri dökülüyordu. Onları söndürmek için bir şey ararken kalçama bir madde geldi. Yere düştüm ve bir daha kalkamadım. Ölümü beklerken bir arkadaşım tarafından kurtarıldım. Direkt hastaneye götürülmedim, askerlerin 'gazino' diye adlandırdığı yere sürüklendim.''.

''8 AMELİYAT GEÇİRDİM''

Arıkan, olayları anlatırken vücudundaki yanıkları mahkeme heyetine göstermek için kafasındaki peruğu çıkardı. Yüzünde yanık izleri bulunan Arıkan'ın saçlarının büyük bir kısmının olmadığı görüldü.

Askeri gazinoda isim tespiti yapıldıktan sonra durumu ağır olduğu için önce cezaevi hastanesine gönderildiğini anlatan Arıkan, 3 ay Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde kaldığını kaydetti.

Ayağa kalkacak hali olmamasına rağmen ayağının yatağa zincirlendiğini ifade eden Arıkan, şöyle dedi:

''Mahkemeye çıkıp tahliye talebinde bulunmak için tedavimi yarıda kestim, cezaevi hastanesine, oradan da Bakırköy Tutukevine döndüm. Sağlık sorunlarım nedeniyle Adli Tıp Kurumunun verdiği 'cezaevinde kalamaz' raporuyla tahliye edildim. Beni yakan maddenin ne olduğunu bilmek istiyorum. Bize madde tepeden atıldı. Benim ve arkadaşlarımın kıyafetleri yanmadı, sadece vücudumuz yandı, damla damla döküldü. Bir yılda 8 ameliyat geçirdim, ondan öncekilerin sayısını bilmiyorum. Bacaklarımdan alınan derilerle kafam ve vücudumdaki yanıklar düzeltildi. Bir yıl önceye kadar burnum yoktu. Omzumdan alınan parçalarla bana burun yapıldı. Bu operasyona kim katıldıysa herkesten şikayetçiyim.''

SANIK İFADELERİ

Duruşmada savunmasını yapan sanık Vedat Ceylan, olay tarihinde Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığında görev yaptığını, olaydan 3 gün önce askeri uçakla İstanbul Hasdal'a geldiklerini söyledi.

Sabah erken saatlerde Bayrampaşa Cezaevine gittiklerini anlatan Ceylan, ''Tim çavuşuydum. İhtiyat görevlisi olarak gittik. Silahsızdık. Robokop kıyafetleri giydik. Cop ve kalkanımız vardı. Cezaevi araçlarının bulunduğu yerde bekledik. Biz operasyona müdahale etmedik. Tutukluların, cezaevi içindeki ayrı bölüme sevk edilmesi sırasında görev yaptık. Sevk ettiğimiz kişiler sağlıklıydı. Yaralı görmedik'' dedi.

Ceylan, avukat Kemal Aytaç'ın, ''Cezaevinde silah, bomba, ölü görmedin mi?'' sorusu üzerine, ölen ya da yaralanan kimseyi görmediğini, kendilerinin de silahsız olduğunu söyledi.

Aytaç da ''Tabur, Bayrampaşa Cezaevi için geliyor ve silahsız olduğunu söylüyor. Eğitim olarak ne yaptılar? Bu tim nasıl silahsız olduğu halde robokop olarak görev yapıyor? Buna kim inanır?'' dedi.

Halil Akgün'ün ifadesinde operasyona müdahale ettiklerini söylediği hatırlatılan Ceylan, bu kişinin kendi timinde olduğunu, herhangi bir müdahalede bulunmadığını dile getirdi.

Müdahil avukatların soruları üzerine de Ceylan, toplumsal olaylara müdahale eğitimi aldığını belirterek, ''Boş durmamak için elimizdeki malzemeye göre eğitim yapıldı. Yönergelerde, yapılacak eğitim bellidir. Erlere de acemi birliğinde bu tip eğitim verilir. Bayrampaşa Cezaevi için özel bir eğitim almadık. Biz, ihtiyaç duyulduğunda görev yapacağımız söylenerek cezaevine getirildik. Neye müdahale edeceğimiz söylenmedi. Kimseyi hastaneye götürmedik'' şeklinde konuştu.

O dönemde görevli olan bölük komutanı gibi bazı isimler sorulan Ceylan, bunları hatırlamadığını ifade ederek, bu kişilerin sanık olarak yer almamasını da garipsemediğini anlattı.

''PANİK ATAK HASTASIYIM''

Sanık Tuncay Köken de olay tarihinde Elazığ'da görevli asker olduğunu, Bayrampaşa Cezaevinde mahkumları sevk edildikleri birliğe götürdüklerini kaydetti. Yaralı görmediğini dile getiren Köken, sadece içeriden duman yükseldiğini gördüğünü söyledi.

Görevinin isyanları bastırmak olduğunu söylediği daha önceki ifadesinin şimdiki ifadesiyle çeliştiğinin hatırlatılması üzerine de Köken, önceki ifadesinin alındığı 16 Mart 2006'da psikolojik tedavi gördüğünü, bu nedenle sağlıklı olmadığını, panik atak rahatsızlığının mart aylarında tekrarladığını ifade etti.

Köken, müdahil avukatlarının bazı soruları karşısında susma hakkını kullandı.

''ÜMRANİYE'DE GÖREVLİYDİM''

Sanık Tuncay Bilgili de Vedat Ceylan'ın timinde sıhhiye eri olduğunu belirterek, cezaevindeki operasyona müdahale etmediklerini söyledi.

Hakimin, ''Daha önceki ifadende 'içeriden gelenler yanıktı' demişsin'' şeklindeki sözleri üzerine Bilgili, böyle söylentiler olduğunu, aradan zaman geçtiği için tam olarak hatırlamadığını kaydetti.

''Operasyonun amacının, açlık grevine katılmak istemeyen tutukluları örgüt liderlerinin baskısından kurtarmak olduğuna'' dair beyanı bulunduğu hatırlatılan Bilgili, bunu nereden öğrendiğinin sorulması üzerine susma hakkını kullandı.

Sanıklar Sultan Dal ile Serkan Arslan da Elazığ'dan geldiklerini, Ümraniye Cezaevine gittiklerini, Bayrampaşa Cezaevinde bulunmadıklarını söylediler. Dal ve Arslan, Ümraniye Cezaevine de güvenlik amacıyla gittiklerini, operasyondan bilgileri olmadığını kaydetti.

Sanık Serkan Karaçuha da diğer askerlerden yaralı olanları duyduğunu, yaralı olarak kimseyi teslim almadığını, ateş sesi duymadığını, Bayrampaşa Cezaevinde duman gördüğünü söyledi.

Duruşma, sanıkların savunmalarının alınmasıyla devam ediyor.

Bu arada, duruşma sırasında sanıkların sorguları yapılırken, müdahil avukatların bazı sorularına sanık avukatları itiraz etti. Bu sırada sanık avukatları ile müdahil avukatlar arasında sözlü atışmalar yaşandı.

28 SANIĞIN SÖZLÜ İFADESİ ALINDI

Duruşmada ifade veren tutuksuz sanık Ömer Seymenoğlu, Elazığ Jandarma Komando Taburu birinci bölükte er olarak görev yaptığını ve askeri uçakla İstanbul'a getirildiklerini söyledi.

Seymenoğlu, ''Operasyona Bayrampaşa ya da Ümraniye Cezaevine gittik. Gittiğimiz cezaevinde dışarıda bekledik. İsyanlar bastırıldıktan sora cezaevinde yaptığımız aramalarda tabanca, şırınga ve PKK bayrakları bulduk. Bütün koğuşları tek tek aradık. Aramalar sırasında cesetler de gördüm, ancak bayan mıydı erkek miydi bilmiyorum. Çünkü cesetler yanmıştı'' dedi.

Hasdal Kışlasında 3-4 gün eğitim gördüklerini, operasyonun sabah 05.00 sıralarında başladığını ifade eden Seymenoğlu, hakimin, hangi cezaevine gittiğini sorması üzerine de ''Ben ilk kez o zaman İstanbul'a geldim. İstanbul'u tanımam etmem. Tam olarak hangi cezaevi olduğunu bilmiyorum. Ancak cezaevinin hemen yanında bir mezarlık vardı, onu hatırlıyorum'' diye konuştu.

Tutuksuz sanıklardan Mete Koçtürk de operasyon zamanında Elazığ Jandarma Komando Taburunda çavuş olarak görev yaptığını belirterek, ''Bize göreve gideceğimiz söylendi. Askeri uçakla İstanbul'a geldik. Hasdal Kışlasına geçtik. Kışlada 2-3 gün kaldık. Elazığ'dan kendimize zimmetli silahlarla geldik. Büyük ihtimalle Ümraniye Cezaevine gönderildik, tam olarak hatırlamıyorum. Bütün hazırlıklarımızı yaptıktan sonra geldiğimiz cezaevinin avlusunda bekledik'' dedi.

Cezaevinde mahkumların çıkarıldığını anlatan Koçtürk, ''Ancak ben cezaevinin içinde görevli değildim. Ben çıkarılan mahkumların arasında ölü ya da yaralı görmedim. Avluda beklediğimde silah sesi duymadım. Ancak yangın vardı, duman çıkıyordu. Operasyon bittikten sonra akşam üzeri Hasdal'a geri döndük'' dedi.

Mahkeme başkanının, ''Savcılık ifadende 'Bayrampaşa Cezaevine' gittik demişsin'' şeklindeki sözleri üzerine Koçtürk, ''Ben Ümraniye diye biliyorum. Kesin olarak bilmiyorum, Bayrampaşa da olabilir'' karşılığını verdi.

Sanık Hilmi Çolak da bugünkü ifadesi ile daha önceki ifadesi arasında çelişkiler bulunduğunun belirtilmesi üzerine, kendisinin ifadesinin alınmadığını, ifade tutanağının altındaki imzanın da kendisine ait olmadığını savundu. Bunun üzerine Çolak'ın imza örnekleri alındı.

SANIĞI TEŞHİS ETTİ
Duruşmada sanık Mustafa Usta'nın, Bayrampaşa Cezaevi değil de Ümraniye Cezaevinde bulunduğunu belirtmesi üzerine, davaya müdahil olarak katılan Münevver Köz Aşçı, oturduğu yerden kalkarak sanık Usta'yı Bayrampaşa Cezaevinde gördüğünü söyledi.

Aşçı, cezaevinin kadınlar koğuşunda olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

''Bizim koğuşta 6 bayan arkadaşımız katledildi. Operasyonun bitiş aşamasında içerideki havalandırmadaydık. 3 saat boyunca itfaiye üzerimize su sıktı. Koğuşun yatakhaneleri yanıyordu. Oraya su sıkılması için haykırdık. Koğuş kapısı kırılarak, 40 yaşlarında, operasyon komutanı olan bir kişi ile yanındaki askerler içeri girdi. Askerlerin arasında bu kişi de vardı. Bana çok yakın, 1-2 metre mesafedeydi. Ellerinde silahlar vardı. Resimleri de var. Yüzünü, özellikle de gözlerini çok iyi hatırlıyorum.''

Sanık Usta, Aşçı'nın yanıldığını, kendisinin Ümraniye Cezaevinde görev yaptığını, bunu ispatlayabileceğini anlattı.

Duruşmada dinlenen diğer sanıklar da olayla ilgileri olmadığını ifade ettiler.

Duruşmaya katılan 28 sanığın savunmalarının alınması tamamlandı.

''GAYRİ CİDDİ SAVUNMA YAPIYORLAR''
Müdahil avukatlardan Hasan Fehmi Demir, sanıkların savunmalarının gayri ciddi olduğunu, sanıkların davanın önemini kavrayamadıklarını söyledi.

Demir, sanıkların ifadelerine bakıldığında, delillerin karartılmasına yönelik birlikte alınmış tutumlar olduğunun görüleceğini öne sürerek, ifadelerin farklı yerlerde alındığını, ancak sanıkların hepsinin aynı şekilde, ''Biz duyduğumuzu söyledik, onlar yaşamışız gibi yazmışlar'' şeklinde beyanda bulunduğunu anlattı.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/573911-hayata-donus-davasi-basladi


Müştekilerin beyanları alındı

''Hayata Dönüş Operasyonu'' davasının duruşmasına katılan müştekilerin beyanlarının alınması tamamlandı.

Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, şikayeti sorulan müştekilerden Turhan Tarakçı, operasyon sırasında Bayrampaşa C3 Koğuşunda tutuklu bulunduğunu belirterek, 19 Aralık 2000 günü silah sesleriyle uyandığını söyledi.

Çatılardan atılan bombalar nedeniyle nefes alamaz hale geldiklerini savunan Tarakçı, üzerlerindeki kıyafetlerin vücutlarını yakmaya başladığını ifade etti.

Askerlerin açtığı ateş sonucunda duvarlardan seken bir parçanın gözüne geldiğini, daha sonra da omzundan yaralandığını kaydeden Tarakçı, ilerleyen saatlerde ''ölüm orucu'' eylemcilerinin yoğun olarak bulunduğu koğuşlardan dumanların yükseldiğini gördüğünü anlattı.

Tarakçı, koğuşta oluşan sıcaklığın ranza demirlerinin dökülmesine neden olduğunu söyleyerek, bulundukları yer nedeniyle korunmayı başardıklarını söyledi.

Turhan Tarakçı, ''Bizin gördüğümüz askerlerin başlarında kırmızı bereler vardı. 'Bordo Bereliler'di bunlar. Birbirlerine 'binbaşı', 'yüzbaşı' diye hitap ediyorlardı. Ellerindeki silahları ben ömrümde görmedim. Yaralı olduğum için ilk ben çıkarıldım. Sedyede yatırıldım. Burada bile bana tekmeyle vuruyorlardı. Bir ay hastanede kaldım'' dedi.

Hastanede tedavisi tamamlanmadan Edirne F Tipi Cezaevine gönderildiğini, insanlık dışı muamele gördüğünü söyleyen Tarakçı, operasyon sırasında kendi isteğiyle ''ölüm orucu'' eyleminde bulunduğunu ifade etti.

Tarakçı, yaşananlardan dolayı şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini söyledi.

Müşteki Mehmet Güvel de operasyon sırasında korunmak için yemekhanedeki demir masaları kullandıkları, ancak mermilerin masaları bile delip geçtiğini, Murat Ördekçi'nin de burada hayatını kaybettiğini anlattı.

Operasyon ilerleyince havalandırmaya çıkarak halay çekmeye başladıklarını, burada açılan ateş sonucu da Ali Ateş'in öldüğünü kaydeden Güvel, cezaevinden çıkarıldıkları sırada askerlerin kötü muamelesine maruz kaldıklarını ileri sürdü.

Güvel, şöyle konuştu:

''Buradaki kişiler yemdir. Asıl amaç esas sorumluları kurtarmak. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, devletin kendisi sorumludur. Bu kişiler ellerindeki kanla nasıl çocuklarını seviyor anlamış değilim. Şikayetçiyim ve davaya katılmak istiyorum.''

Duruşmada müştekilerin beyanlarının alınmasının ardından mahkeme başkanı dosyaya gelen evrakları okudu.

Buna göre, Ercan Kartal'ın da aralarında bulunduğu cezaevinde olan mağdur ve müştekilerin talimatla ifade vermedikleri, duruşmada beyanda bulunacaklarını söyledikleri belirtildi.

-''BİR PLAN VARDI''-

Duruşmada söz alan müdahil avukatlardan Fikret İlkiz, cezaevlerine yapılan operasyonun plan dahilinde olduğunu savunarak, ''Soruşturmayı yürüten savcılığın da plan olup olmadığını, sevk ve idarenin nasıl yapıldığını sorduk. Ancak Komutanlık, savcılığa başka bir cevap verdi. Bu planın bu dava dosyasına gelmesi lazım. 15 Aralık 2000 tarihli hazırlanan plan var. Plan ve hareket emirleri dosyada yok. Operasyon hakkındaki tüm bilgilerin, detayların yer aldığı planın dava dosyasına gönderilmesi gerekir'' dedi.

Genelkurmay Hareket Daire Başkanlığı, İstanbul İl Alay Komutanlığı, İstanbul Bölge Jandarma Komutanlığına yazı yazılmasını isteyen İlkiz, söz konusu planın gönderilmesini talep etti.

Duruşma savcısı Doğan Karakoç da duruşmaya gelmeyen sanıklar hakkında yakalama emri çıkarılmasını, duruşmaya katılan sanıkların da duruşmalardan vareste tutulmasını istedi.

Savcı Karakoç, o dönemde görevli olan Hikmet Sami Türk, Saadettin Tantan, eski Kuvvet Komutanı Aytaç Yalman, Ferzan Çitici, cezaevi müdürlerinin de aralarında bulunduğu bazı kişiler hakkında ne gibi bir işlem yapılıp yapılmadığının Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını istedi.

Mahkeme heyeti, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verdi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1056623&title=hayata-donus-operasyonu-davasinda-mustekilerin-beyanlari-alindi


Duruşma 6 Nisan 2011 tarihine bırakıldı

HÜSEYİN AYDIN, İSTANBUL

Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000 tarihinde 12 tutuklunun ölümü ile sonuçlanan 'Hayat Dönüş Operasyonu'na ilişkin 39 sanığın yargılandığı dava 6 Nisan 2011 tarihine ertelendi.

Hayata Dönüş Operasyonu davası Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye devam etti. Mahkeme heyeti duruşmaya katılmayan sanıklar Hasan Köse, Yakup Yağcı, Asim Bulut, Murat Yılmaz, Abdullah Pala, Orhan Turgut, Musa Tarhan hakkında zorla getirme kararı çıkarılmasına karar verdi.

Mahkeme heyeti, sanıkların Bayrampaşa Cezaevi'nde görevlendirilip görevlendirilmediklerini öğrenmek için Genelkurmay Hareket Daire Başkanlığı'na, Jandarma Genel Komutanlığı'na, Jandarma İstanbul Bölge Komutanlığı'na ve İstanbul Jandarma İl Komutanlığı'na müzekkere yazılmasını talep etti.

Mahkeme heyeti dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, Bayrampaşa Cezaevi'nde görevli Yüzbaşı Zeki Bingöl, Eski Kuvvet komutanı Emekli Orgeneral Aytaç Yalman, İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici, Bayrampaşa Cezaevi Savcısı Fikret Ünalan, Cezaevi 1. ve 2. müdürleri ve Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı, Halkalı Jandarma Tabur Komutanlığı ve Avrupa yakası Mürettep Bölük Komutanlığı personeli hakkında ne gibi işlem yapıldığı konusunda Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı yazılmasına karar verdi.

Mahkeme heyeti eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı 6 Nisan 2011 tarihine erteledi.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1056625&title=hayata-donus-operasyonu-davasi-6-nisana-ertelendi


Hayata Dönüş davasında ürperten ifadeler

Yakup Çetin - İstanbul   

19 Aralık 2000'de 'Hayata Dönüş' adıyla yapılan ve 12 tutuklunun öldüğü operasyonla ilgili davanın ikinci duruşmasına, müştekilerin ifadeleri damga vurdu. Olay günü endişe ettiği için cezaevi önüne gittiğini söyleyen Sema Kavuk, kardeşinin cesedini adli tıpta bulmuş. Kavuk, "Kömürleşen iki cesetten kardeşimi, dişine yaptırdığı dolgulardan tanıdım." dedi.

Bayrampaşa Cezaevi'nde 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan 2000 yılındaki Hayata Dönüş Operasyonu'yla ilgili davaya mağdurların verdiği ifadeler damgasını vurdu. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde önceki gün başlayan davanın dünkü duruşmasına müşteki olarak katılan Sema Kavuk, adli tıpta gördüğü manzarayı anlatırken, kömürleşen iki ceset arasından kardeşini, dişine yaptırdığı dolgulardan teşhis ettiğini söyledi. Operasyonu televizyonda duyduğunu ve cezaevindeki kardeşi Fırat'ın hayatından endişe ettiği için Bayrampaşa'ya gittiğini vurgulayan Kavuk, kardeşinin silahla öldürüldüğünü ileri sürdü. Olay sırasında cezaevinde bulunan Bekir Şimşek ise o günü şu sözlerle aktardı: "Daha kapılar açılmadan parmaklıklar arasından uzun namlulu silahlarla insanları taradılar. Yaralananların üzerine diğer arkadaşlar kapandı. Bu kez onların üzerine ateş açtılar."

Olaylar sırasında kardeşini kaybeden Sema Kavuk, müşteki sıfatıyla katıldığı dünkü duruşmada, kardeşini adli tıpta nasıl teşhis ettiğini anlattı. Ölüm orucunda bulunan kardeşini görmek için cezaevine gittiğini belirten Kavuk, şunları söyledi: "Cezaevine yaklaştırılmadım. Kardeşim Fırat Kavuk'un Edirne F tipinde olduğu söyleniyordu. Hastaneleri aradım, sonra da adli tıpa gittim. Morga indim. Gördüğüm manzara karşısında günlerce kendime gelemedim. Yanmış vaziyetteki iki ceset bir yerdeydi. Renkleri kömür şeklindeydi. Kardeşimi göremedim, girerken ilk gördüğüm cesedin yanına gittim. Etrafında biraz dolandıktan sonra cesedin gözlerinin olmadığını gördüm. Tamamen yanmıştı. Sol omuza yakın bir yerde delik vardı. Daha sonra ağzını açtım. Dişlerinin ağrıdığını söylemişti, dolgu yapıldığını söylüyordu. Buradan ve burun kemiğinin çıkıntısından bu cesedin kardeşim Fırat Kavuk'a ait olduğunu anladım. Kardeşimin kendisini yaktığı söylendi. Kardeşimin ölüm sebebi yanma değil, kurşundur."

OPERASYONU YAPANLAR ERGENEKON'DA TUTUKLANDI

Duruşmada söz alan müştekilerden Ahmet Tamer, olay sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde olduğunu belirterek operasyonu yapanların amaçlarının tutukluları F tipi cezaevlerine göndermek olduğunu söyledi. Tamer, 'Hayata Dönüş'le ilgili Ergenekon örgütü imasında bulunarak operasyonu planlayan ve aynı zamanda F tipi cezaevlerinin mimarı olan birçok kişinin daha sonra Ergenekon davasından tutuklandığını ifade etti. Tamer, "İlginçtir ki bu insanların bazıları yıllar sonra Ergenekon soruşturmasında tutuklandılar ve bizi göndermek istedikleri bu F tipi cezaevlerinde kendileri bile kalamadılar. Hepsi hastalık veya farklı bir bahane ile başka cezaevlerine nakledildi." dedi.

Müştekilerden Bekir Şimşek de, "Katliam için gelenler, idare tarafının girişinde daha kapılar açılmadan parmaklıklar arasından uzun namlulu silahlarla tarayarak birçok insanı yaraladı. Biz bu saldırıya karşı, sloganlarımızla karşılık verdik. Amaç bizi düşüncelerimizden vazgeçirmekti. Bize 'Teslim olun!' diyorlardı. Arkadaşlardan birisi yaralandı mı diğeri üzerine kapandı. Bu kez kapanan arkadaşın üzerine ateş ediliyordu. Görerek ateş ediyorlardı." dedi. İlk duruşmada konuşan astsubay Vedat Ceylan'ı şaşkınlıkla dinlediğini belirten Bekir Şimşek, "Onu dinledim. Bu astsubay hiçbir şey hatırlamıyor. Ya bir hafıza sorunu var ya da yalan söylüyor. Bunun anlaşılması için, o astsubayda hafıza kaybı var mı anlaşılması için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevkini talep ediyorum." diye konuştu. Şimşek, "Olaydan bugüne 10 yıllık süre geçti; ancak bu kişiler sorumlu değil. Olayda sorumlular başbakan, adalet bakanı, içişleri bakanı, tüm bakanlar kurulu üyeleridir. Genelkurmay da sorumludur. En üstten en alta kadar bu operasyonda yer alan herkes sorumludur, suçludur." ifadelerini kullandı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1056654


Kamu görevlilerine açılan dava, zamanaşımı sebebiyle düşmüştü

Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000 tarihinde 12 tutuklu ve hükümlünün ölümüyle sonuçlanan 'Hayata Dönüş Operasyonu' ile ilgili kamu görevlilerine açılan tek dava, zamanaşımı nedeniyle düştü. Yaklaşık 8 yıl süren ve bin 615 zanlının yargılandığı dava sürecinde 11 hakim görev yaptı.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk zamanında İstanbul'da Bayrampaşa Cezaevi'ne yapılan ve 'Hayata Dönüş' ismi verilen operasyonda 12 tutuklu ve hükümlü ölmüş, 55 kişi ise yaralanmıştı. Operasyona ilişkin aralarında infaz koruma memuru ve jandarmaların da bulunduğu bin 615 zanlı hakkında 'görevi kötüye kullanmak' suçundan açılan dava önceki gün bitti. Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya bir kısım sanığın avukatlığını yapan Tarık Kale ve müdahil avukatlar katıldı. Hakim Ali Belen'in duruşmanın başında davanın zamanaşımının dolduğunu bildirmesi, müdahil avukatların tepkisine sebep oldu. Ancak Ali Belen, delillerin toplandığını, başka bir hususun da kalmadığını, zamanaşımının 19 Haziran 2008'de dolduğunu söyleyerek, davayı düşürdü. Müdahil avukatlardan Ömer Kavili, operasyonla ilgili hâlâ bir savcılık soruşturmasının devam ettiğini söyledi. Operasyon sırasında 180 gün ölüm orucundan sonra müvekkilinin parmağını bile kımıldatacak hali olmadığını ve bu şekildeyken gaz bombası ve coplanmaya maruz kaldığını ifade eden Kavili, eylemin 'işkence ve zalimane davranış' kapsamına girdiğini belirtti. Kavili, bu kapsamda zamanaşımı süresinin de dolmadığını ifade etti. Yargılama sürecinde hakimin yargıladığı kişilerin operasyon günü görevli olup olmadığını bile bilmediğini ileri süren Kavili, duruşmalardan önce mahkeme hakiminin 'rahatsızım' bildirisi üzerine farklı hakimlerin davaya baktığını anlattı. Davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüreceğini bildiren Kavili, yargılama sırasında yaşanan hukuka aykırılıkların bu şekilde tescil edileceğini savundu.

İnsan Hakları Derneği Başkanı Hüsnü Öndül, davanın mahkemece düşürülmesinin Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğunu söyledi. Öndül, zamanaşımı kararının AİHS'ye göre hukukun etkin bir biçimde sonuç alınmayan şekilde uygulandığını gösterdiğini ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını kaydetti. Öndül, yargı sürecinde 11 hakim değişmesinin de, Türkiye'de hukuka uygunluk ilkesinin hayata geçirilmediğini gösterdiğini ifade ederek, bu tür davalarda 'cezasızlık politikasının' uygulandığını savundu.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler, F tipi hücre sistemine geçişi engellemek amacıyla 20 Ekim 2000 tarihinde açlık grevi başlatmıştı. Eylemin, 19 Kasım'da ölüm orucuna dönüştürülmesi üzerine 19 Aralık tarihinde Bayrampaşa Cezaevi'nde operasyon başlatıldı. Operasyonda 12 tutuklu ve hükümlü hayatını kaybetti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=706399

kilimanjaro

Bayrampaşa Cezaevi'nde 2000 yılında yapılan ve 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan Hayata Dönüş Operasyonu sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olan HSYK üyesi Ali Suat Ertosun, kendisine yönelik eleştirilere cevap verdi.

Müdahil avukatların "asıl sorumlu" suçlamasını kabul etmeyen Ertosun, operasyonun Bakanlar Kurulu kararı olduğunu savundu. Ertosun, cezaevlerine müdahale kararı alındıktan sonra kendisinin koordinasyon aşamasında devreye girdiğini vurguladı.

Ertosun, operasyonla ilgili kendisi hakkında tahkikat gerçekleştiğini ve suçsuz olduğunun anlaşıldığını öne sürerken, 20 cezaevine aynı anda operasyon yapılma sebebinin "mahkûmların birbirleriyle irtibatını kırmak" olduğunu anlattı. Ertosun, şöyle devam etti: "Mahkûmların ölmesini biz de istemiyorduk. Ancak müdahale esnasında dirençle karşılaşıldı. O dönem cezaevlerine devlet giremiyordu. Devletin hakim olamadığı bir yer olabilir mi? Biz mahkûmları ikna etmeye çalıştık. Ancak onlar direnmeye devam ettiler." GÖKSEL GENÇ - ANKARA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1057532&title=hayata-donus-operasyonu-bakanlar-kurulu-karari
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

MELİK DUVAKLI - İSTANBUL

2000 yılındaki Hayata Dönüş Operasyonu'nda, Ümraniye Cezaevi'nde şehit olan Uzman Çavuş Nurettin Kurt'un mahkûmların kurşunuyla ölmediği ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'nun 13 Şubat 2001 tarihli raporuna göre Kurt, mahkûmlarda bulunmayan uzun namlulu silahla vuruldu.

19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevine birden yapılan 'Hayata Dönüş Operasyonu'nda şehit olan iki askerin, mahkûmların silahlarından çıkan kurşunlardan ölmediği ortaya çıktı. Otopsi raporunda, askerlerin mahkûmlarda olmayan uzun namlulu silahlarla vurulduğu belirtildi. Kayıtlara 'Hayata Dönüş Operasyonu' olarak geçen olaylar 10 yıl önce bugün başladı. İşin sonunda ortaya çıkan bilanço ağırdı, 2'si asker 30'u tutuklu toplam 32 ölü, onlarca yaralı. Olay yaşandığı tarihten itibaren bu ağır tablo yorumlanırken iki askerin şehit olması gerekçe gösterildi. Resmi makamlara göre 'müdahale başladığında ilk ateş mahkûmlardan gelmiş, iki asker şehit olunca da bu ağır tablo kaçınılmaz olmuştu.' Olaylar yatıştığında ortaya çıkan gerçekler ise farklıydı. Askerler mahkûmların silahlarından çıkan kurşunlarla ölmemişti.

Olayların büyümesine neden olan ilk önemli kıvılcımın yaşandığı yer Ümraniye Cezaevi'ydi. F Tipi'ne karşı açlık grevi başlatılan Türkiye genelindeki 20 cezaevinde operasyon başlatıldı. Çok geçmeden Ümraniye Cezaevi'nden ölüm haberi geldi. Uzman Çavuş Nurettin Kurt kafasına aldığı kurşunla şehit oldu. Çanakkale Kapalı Cezaevi'ndeki müdahale sırasında er Mustafa Mutlu şehit oldu. Askerlerin ölümü üzerine müdahale sertleşti. Ve sonradan çok tartışılan o ağır tablo hep bu iki askerin ölümü ile izah edildi.

Ancak askerlerin otopsi raporları çok farklı bir gerçeği ortaya çıkardı. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'nun 13 Şubat 2001 tarihli raporuna göre Uzman Çavuş Nurettin Kurt, mahkûmlarda bulunmayan bir silahla öldürüldü. Operasyondan sonra resmi makamlar mahkûmlarda 5 tabancanın ele geçirildiğini açıkladı. Oysa Nurettin Kurt'a isabet eden kurşun kafatasını tamamen parçalamıştı. Raporda "Kafatası bölgesinde tespit edilen yaralanmanın yüksek kinetik enerjili bir silah ile husulünün mümkün olduğu" ibaresi ile uzun namlulu silaha vurgu yapıldı. Askerlerin ve mahkumların otopsisinde ise başka bir gerçek ortaya çıktı. Cesetler hastanelere getirilmeden önce yaraların kesilerek genişletildiği ve mermi çekirdeklerinin çıkarıldığı belirlendi.

Aksiyon dergisinde önceki haftaki sayısında açıklamaları yer alan görgü tanığı bir askerin anlatımları da jandarmaların asker kurşunuyla öldüğünü doğruluyor. Ümraniye Cezaevi'nde çatışmaların şahidi olan askerin anlatımları şöyle: "Kıdemli üsteğmen robokoplara 'Öldürün pislikleri, kimse sağ kalmasın' dedi. Dört gün boyunca askerler birbirine ateş etti. Askerler ağlayarak veya bildikleri duaları okuyarak çatışmaya giriyordu. Mahkûmlarda silah yoktu. 'Ne olur yapmayın!' diye bağırıyorlardı. Seken kurşunla ölen çavuşun beyni tavandaydı."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1067059&title=hayata-donus-operasyonunda-asker-kursunuyla-olmus
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.