Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 07:54:49

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 403
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 366
Total: 366

Şubat 30 tarihli çek geçerli birçek midir ve tahsil edilebilinir mi?

Başlatan Okay KIR, 17 Aralık 2010, 12:36:40

« önceki - sonraki »

Okay KIR

İyi çalışmalar
Elimize 30.02.2011 tarihli çek geldi bu çek kanunen tahsil edilebilinir mi 01.03.2011 tarihinde
yoksa 30 şubat diye bir tarih olmadığından çek yasal bir çek olma niteliğini kaybetmiş ve bu yüzden tahsili olmaz mı?
Saygılar
Not: Çek keşidesi kayseri olduğundan tarih değişmesi biraz uzun sürecek yoksa direk tarihi düzelttirirdik

Avukat

Merhabalar. Bu konu bir dönem Yargıtay Kararlarında çokça tartışılmış ve konuyla ilgili birbiriyle çelişen kararlar verilmişti. Özetle ifade etmek gerekirse, Türk Ticaret Kanunu'nun 692 ve 693 üncü maddelerinde yer alan hükümlerden bahisle;

- Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin 25.5.1995 tarih, 7982 Esas, 7596 sayılı Kararında, çek üzerindeki keşide gününün resmi takvime göre imkansız bir tarih olmaması gerektiğinin, 30 Şubat tarihini taşıyan çeklerin çek niteliğinde olmadığının,

- Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin 5.6.1995 tarih, 4457 Esas sayılı Kararında ise takvim yılı içinde 31 gün çeken ayların mevcut bulunması nedeniyle, 30 gün çeken aylara ait çekler üzerine gün olarak 31 yazılmasının imkansız bir tarih değil, o ayın son günü keşide edilmiş gibi kabul edilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiş ve buna göre, Şubat ayı 28 çeken bir yılda 29 Şubat keşide tarihli bir çekin 28 Şubat günü, 31 Nisan veya 31 Kasım keşide tarihli çeklerin 30 Nisan ve 30 Kasım tarihlerinde keşide edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, ancak takvimde 32, 33 gibi günler ile 30 Şubat gününün bulunmaması nedeniyle bu tür imkansız tarih taşıyan çeklerin çek niteliğini haiz olamayacağı vurgulanarak, keşide edildiği gün gösterilmemiş veya takvime göre imkansız bir tarihe keşide edilmiş çeklerin bankalararası takas odalarına ibraz edilmemesi istenmişti.

Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2004/10-200 Esas, 2004/218 numaralı Kararı'nda; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.6.2000 tarih, 2000/1011-1076 sayılı Kararı'nda, "tanzim tarihinin 30.02.1997 yazılmasının, belgenin bono olma özelliğini ortadan kaldırmayacağı, bunun yanılgıdan kaynaklandığı, tanzim tarihinin Şubat ayının son günü olarak kabul edilmesi lazım geldiği", 12. Hukuk Dairesinin 5.11.2001 gün ve 16461-17872 sayılı Kararı'nda "çekteki keşide tarihinin 31.02.2001 olarak yazılmasının çekin niteliğini etkilemediği, çekin Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılması gerektiği" vurgulandığı belirtilerek, takvimde bulunmayan 32 ve benzeri diğer tarihlerin keşide tarihi niteliğinde kabul edilemeyeceği, dolayısıyla takvimimizde bazı aylarda bulunabilen 31. günün imkansız bir tarih sayılamayacağı, keşide tarihi 31.02.2002 olarak gösterilmiş bulunan çekin 28.02.2002 tarihinde keşide edilmiş sayılması gerektiği kararlaştırılmıştır.

Yargıtay'ın yeni kararlarında 29, 30 ve 31 Şubat keşide tarihli çeklerin Şubat ayının son günü keşide edilmiş sayılacağı kabul edildiğinden, bu konuda çok fazla bir sıkıntı yaşamazsınız diye düşünüyorum. Ancak çeki ibraz edeceğiniz banka Yargıtay'ın konuyla ilgili eski kararlarını ileri sürerek size zorluk çıkartabilir; bu sebeple şimdiden banka nezdinde bir nabız yoklayarak bankanın konuyla ilgili uygulamasını öğrenmeniz, şayet banka bu tür çekleri kabul etmiyorsa, keşide tarihini düzelttirmeniz en sağlıklı yol olacaktır. Kolay gelsin...


Konuyla ilgili Yargıtay Kararlarından örnekler:

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/16461
K. 2001/17872
T. 5.11.2001

6762/m.692,708/1

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki Alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Dayanak çeklerden 31/01/2001 tarihli, keşide yeri İstanbul olan çekte muhatab banka Gençosman/Bursa Şubesidir. Hal böyle olunca TTK. 708/1. Madde hükmü gereği keşide edildiği yerden başka bir yerde ödenecek çek, ( 1 ) ay içinde muhataba ibraz edileceğinden merciin itirazı bu kural dahilinde değerlendirmesi gerekirken 10 günlük sürede ibraz olmadığından bahisle itirazın kabulü isabetsizdir.
Takip dayanağı 31/02/2001 tarihli çeke yönelik temyiz isteminin incelenmesinde ise; Keşide tarihinin 31/02/2001 olarak yazılmış olması halinde, bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı bir şekilcilik olup, hakkın zayiine neden olacağı cihetle, Dairemizce oluşturulan içtihatlar doğrultusunda çek vasfına etkili değildir. Her ne kadar şubat ayının 31. günü sözkonusu olamaz ise de, keşide tarihinin bu şekilde gösterildiği çeklerde dahi bunun somut olayda izlendiği gibi birbirini takip eden tarihlerde düzenlenen çeklerde müteakip ayın aynı günü yazılarak anılan hatanın maddi yanılgıdan kaynaklandığının ve bu eksikliğin çekin niteliğini etkilemediğini ve şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılacağının kabulü gerekir. O halde, sözü edilen çek yönünden de bu gerekçeyle süresinde ibraz edilmediğine ilişkin şikayet değerlendirilmeden evrak üzerinde itirazın kabulü doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 05/11/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1995/10-378
K. 1996/13
T. 13.2.1996

3167-1/m.16
6762/m.692,693

DAVA: Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık S.G.`nin beraatine ilişkin Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilen 8.3.1994 gün 554/277 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi 20.9.1994 gün 7580/11206 sayı ile;
"1. Suç konusu çekte yazılı 31.9.1992 tarihinin takvimle imkansız bir tarih olmayıp eylül ayının son gününü belirlediği bu nedenle yazılı tarihin keşide tarihi olarak kabulü gerektiği cihetle, TTK`nun 692 ve 693. maddeleriyle 3167 sayılı Yasanın 3. maddesi amir hükümlerine göre çek unsurlarını içeren belgenin yasal süre içinde muhatap bankaya ibrazında karşılıksız çıkması.
A - Düzeltme hakkı ihtarnamesinin çeki keşideci sıfatıyla imzalayan Y.G. adına düzenlenip usulüne uygun olarak tebliği,
B - S.G.`ye ait hesaptan çek keşide eden sanık Y.G.`nin bu hesaptan çek keşide etme yetkisi olup olmadığının araştırılmaması,
C - İddianamede sadece ismi yazılı Y.G.`nin nüfus kayıtları idianameye eklenerek savunmasının alınması,
D - Hususları gözönünde tutularak 3167 sayılı Yasanın 16. maddesine muhalefet suçunun oluşacağı gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi.
Kabule göre de,
2 - S.E.`ye ait hesaptan suç konusu çeki keşide eden sanık Y.G.`nin bu hesaptan çek keşide etmeye yetkili olup olmadığı araştırılıp yetkili olmadığının anlaşılması halinde tasarrufa yetkili bulunmadığı hesaptan çek düzenleyip müştekiye verme şeklinde oluşan eylemin dolandırıcılık suçunu teşkil edip etmediğinin tartışılmaması,
3 - İddianame ile kamu davası açılan sanık Y.G. hakkında hüküm kurulması isabetsizliğinden bozmuş,
Yerel mahkeme 21.3.1995 gün ve 1336/271 sayı ile;
"Ceza Genel Kurulu`nun 14.2.1994 gün ve 13/40 sayılı kararında, 31.6.1990 tarihi, olmayan bir tarih olduğundan çekin yasal unsurlarının gerçekleşmediği belirtilmiştir. Bu nedenle sanığın düzenlediği çekteki 31.9.1992 olan keşide tarihi, olmayan bir tarihtir. Dosya kapsamından da dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığı anlaşılmıştır" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Yargıtay`ca incelenmesi katılan vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C. Başsavcılığı`nın "bozma" istemli 8.12.1995 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu`nca okundu gereği konuşulup düşünüldü;
KARAR: Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık hakkında açılan davada, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık 31.9.1992 keşide tarihli çekin geçerli olup olmadığına ilişkindir.
Dosya içeriğine göre, Y.G. tarafından keşide edilen 31.9.1992 günlü hamiline yazılı olan çek, 2.10.1992 tarihinde bankaya ibraz edildiğinde karşılığı çıkmamıştır. Sanık, iddianın doğru olduğunu ancak borcunu ödediğini söylemiştir.
TTK`nun 692 nci maddesi uyarınca çekte, keşide gününün belirtilmesi şarttır. Keşide günü; ibraz süresi, düzenleyenin ehliyeti ve keşidecinin iflası halinde iflas tarihinden önce düzenlenip düzenlenmediği yönlerinden önem taşımaktadır. Bu nedenle çekteki keşide gününün belli ve mümkün olması gerekir. Tarihin beli olması, bu konuda değişik anlamlar çıkarılmayacak şekilde açık olmasıyla sağlanabilecektir.
Çekte, imkansız bir tarihin keşide günü olarak gösterilmesi, mesela 31 Nisan 1975 veya 29 Şubat 1975 denmesi halinde, bu durumun senedin çek olma niteliğini mutlaka düşüreceğini kabul etmek, aşırı bir şekilcilik yaratabilir. Bu gibi hallerde, keşide tarihini 30 nisan veya 28 şubat olarak kabul etmekte fayda vardır. Çünkü hususlarda kolaylıkla yanılmak mümkündür. Buna karşılık, keşide tarihinin mantığa açıkça aykırı şekilde gösterilmesi halinde, çekin geçersizliğini kabul etmekten başka çare kalmaz. Mesela 32 Nisan 1975 denmişse artık senedin çek olma niteliğinden bahsetmek mümkün değildir. ( Doç.Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, sh. 643 )
Suça konu çekin keşide tarihi 31.9.1992 olup, 30 yerine 31 yazılması, takvimde hiç olmayan bir tarih olarak kabul edilemez. Eylül ayının son günü olduğu düşünülerek 30 eylül yerine 31 eylül yazılmıştır. Bu nedenle keşide tarihinin ayın son günü olduğu dikkate alınarak, ibraz süresi bu tarihe göre hesaplanmalıdır. Sanık, Keşide ve ibraz tarihine itiraz etmemiştir. Sanığın iradesi dışına çıkılarak, keşide terihinin yok sayılması halinde, eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulu gerekecektir. Bu durum ise, sanığın aleyhine sonuç doğuracaktır.
Bu nedenle; keşide tarihinin takvimdeki imkansızlık söz konusu olduğu takdirde geçersiz sayılacağı, suç konusu çekte yazılı 31.9.1992 tarihinin takvimde imkansız olan bir tarih olmayıp 30 Eylül olarak kabulünün mümkün olduğu gözetilmeden önceki hükümde direnilmesi isabetsizdir. Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 4. Ceza Dairesi Başkanı Sami SELÇUK:
"Yüce Ceza Genel Kurulu`nun 1.6.1987 tarih ve 95/321 sayılı kararına yazdığım karşıoyda, mütevazi yapıtımda da ayrıntılarıyla belirttiğim üzere kusurlu ( eksik öğeli ) çek, çek olarak keşide edilmiş ve verilmişse, ceza hukuku açısından yeterlidir ve eylem 3167 sayılı Yasa`nın 16. maddesine girer. Nitekim yasamızın alındığı Fransa ile Belçika, İtalya ve bunlardan esinlenen Zaire`de öğreti ve uygulama bu konuda görüş birliği içindedir ( Çek Suçları, 1993, s. 92-107 ). Karar bu nedenle bozulmalıdır." Biçimindeki değişik gerekçeyle hükmün bozulması gerektiği doğrultusunda oy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki düşünce gibi Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, 13.2.1996 günü gerekçede oyçokluğu, bozmada oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/22490
K. 2002/1007
T. 22.1.2002

6762/m.692,693

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mercii kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı vekilince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İcra takibinin dayanağı çeklerden 30.2.2001 keşide tarihli ve 350.000.000.-TL. miktarlı olan için Mercii Hakimliğince keşide tarihinin belirli olmadığından bahisle ve belgenin çek olarak kabulünün mümkün bulunmadığından söz edilip takibin iptal edildiği anlaşılmaktadır. Keşide tarihinin 30.2.2001 olarak yazılmış olması halinde bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşın bir şekilcilik olup hakkın zayiine neden olur. Her ne kadar Şubat ayının 30. günü söz konusu olamaz ise de, keşide tarihinin bu şekilde gösterildiği çeklerde dahi bunun yanılgıdan kaynaklandığının ve bu eksikliğin çekin niteliğini etkilemediğinin ve Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılacağının kabulü gerekir. O halde sözü edilen çek yönünden de itirazın reddi yerine kabulü isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mercii kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.nun 428.maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 22.1.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/5759
K. 2000/8600
T. 12.12.2000

2004/m.67/1

DAVA: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : İİK'nun 67/1. maddesi hükmüne göre takip talebine itiraz edilen ve itirazın kaldırılması için mercii'e müracaat etmek istemeyen alacaklı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak umumi hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Somut olayda alacaklının itirazın kaldırılması talebi İcra Tetkik Mercii'nce reddedildiğinden ancak genel mahkemede alacak davası açabilir. Mahkemece bu yönler gözetilerek itirazın iptali davasının alacak davası olarak kabul edilip sonuçlandırılması gerekirken itirazın iptali davası olarak hükme bağlanması doğru görülmemiştir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.6.2000 tarih, 2000/12-1011-1076 sayılı kararında, tanzim tarihinin 30.2.1997 olarak yazılmış olması halinde bu durumun belgenin bono olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmenin aşırı bir şekilcilik olup, hakkın zayiine neden olacağı belirtilmiş ve ayrıca, Şubat ayının 30. günü söz konusu olamaz ise de, tanzim tarihinin bu şekilde gösterilmesi halinde bunun yanılgıdan kaynaklandığı ve bononun niteliğini etkilemeyeceği düşünülerek, tanzim tarihinin şubat ayının son günü olarak kabulü gerektiği benisenmiştir. Mahkemece, dava konusu çekin keşide tarihinin 30.2.1999 olarak yazılmış olması nedeniyle çek niteliğinde bulunmadığının kabulü de bu bakımdan isabetli değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ( BOZULMASINA), bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 12.12.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2004/10-200
K. 2004/218
T. 21.12.2004

3167-1/m.16
6762/m. 692, 693

DAVA : Karşılıksız çek düzenlemek suçundan sanık Yusuf Y...'ın 3167 sayılı Yasanın 16. maddesinin 1 ve 3.fıkraları uyarınca 2.500.000.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına,1 yıl süreyle bankalarda çek hesabı açmaktan yasaklanmasına, 200.000.000 lira maktu vekalet ücretinin KDV'si ile birlikte sanıktan alınıp müdahil vekiline verilmesine ilişkin Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 18.06.2003 gün ve 252-758 sayılı hüküm sanık vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 10.Ceza Dairesince 20.09.2004 gün ve 7516-8771 sayı ile;
"... Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.01.1994 gün ve 1993/10-334 esas, 1994/4 karar ve 13.02.1996 gün ve 1995/10-378 esas, 1996/13 karar sayılı ilamlarında açıklandığı ve TTK' nun 692. maddesinin 5.fıkrasında gösterildiği üzere çek üzerinde keşide gününün yazılmış olması ve ( gün, ay, sene ) şeklinde tam olarak gösterilmesi ve yazılan tarihin de resmi takvime göre imkansız bir tarih olmaması gerekmektedir. Resmi takvimimize göre Şubat ayının 4 yılda bir 29 gün çektiği bir vakıa olup bu nedenle de imkansız bir tarih olduğundan söz edilemez ise de, suç konusu 31.02.2002 tarihli çekte Şubat ayında "31" gün bulunmayıp imkansız bir tarih olması nedeniyle keşide tarihinin varlığından söz edilemeyeceğinde kuşku bulunmamaktadır.
TTK'nun 692 ve 693.maddelerinde öngörülen zorunlu öğeleri taşımayan ve karşılığı bulunmayan suç konusu belgeyi müdahile ödeme aracı olarak vermek şeklinde oluşan eylemin di-ğer unsurları itibarıyla oluştuğunun belirlenmesi halinde "dolandırıcılık" suçunu teşkil edip etmediği karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması..." isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı bu karara karşı 19.10.2004 gün ve 173631 sayı ile;
"...3167 Sayılı Yasanın konusu olan çekin, Türk Ticaret Yasasında tanımı yapılmamış,
Ancak;
Yasanın 692 nci maddesinde unsurları düzenlenmiş, 5 inci fıkrasında yer alan "keşide günü" de zorunlu şekil unsuru olarak gösterilmiştir.
Çekte keşide tarihi, açık ve seçik, gün, ay ve yıl olarak yazılmalıdır. Takvimde, aylar yönüyle bulunmayan 30-31 Şubat, 31 Nisan gibi tarihlerin geçersiz sayılması aşırı biçimsellik olacağından; takvimde olan 31 inci gün de dahil, tarihleri geçerli sayıp bunun dışında yazılı olan tarihleri,sözgelimi; Şubat 32 ve Nisan 32'yi geçersiz saymak gerekmektedir. ( Gönen Eriş, Uygulamalı Çek Hukuku, Eylül 2000, sayfa 21 )
Yargıtay Yüksek 12. Hukuk Dairesinin 15.10.1998 tarih,1998/10040-10877 sayılı ilamında "Keşide tarihinin 30.2.1998 olarak yazılmış olması halinde bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı bir şekilcilik olup hakkın zayiine neden olur. Her ne kadar Şubat ayının 30.günü söz konusu olamaz ise de, keşide tarihinin bu şekilde gösterildiği çeklerde dahi bunun yanılgıdan kaynaklandığının ve bu eksikliğin çekin niteliğini etkilemediğinin ve Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılacağının kabulü gerekir." görüşü belirtilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2000 tarih, 2000/1011-1076 sayılı kararında da aynı görüşle " 30.02.1997" tarihi, Şubat ayının son günü olmak üzere keşide tarihi niteliğinde kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.1996 tarih, 1995/378-1996/13 sayılı kararında da benzer görüşle keşide tarihi olarak yazılan "31.09.1992" tarihi de Eylül ayının son günü olmak üzere kabul edilmiştir.
Anılan kararlarda da belirtildiği gibi; takvimde bulunmayan tarihler "imkansız tarih" olmalıdır. Ocak, Mart, Mayıs, Temmuz, Ağustos, Ekim ve Aralık ayları, takvimde 31 gün olduğuna göre; 31 tarihi, imkansız tarih değildir. Bu nedenle, maddi yanılgı olup yazıldığı ayın son gününü keşide tarihi olarak gösterdiği kabul edilmelidir. Karşıt düşünce, takvim günü dışındaki takvim tarihlerinin, keşide tarihi olamayacağı sonucunu yukarda belirtilen kararlara da aykırı biçimde ortaya çıkaracaktır. Takvimde bulunmayan 32 ve benzeri diğer tarihlerin ise keşide tarihi niteliğinde kabul edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Dava konusu çekin keşide tarihi de 31.02.2002'dir. Sanık ve müdahil, keşide ve ibraz tarihine itiraz etmemişler ve çek, yasal süresinde; 28.02.2002 tarihinde ibraz edilmiştir. 31.02.2002 tarihinin yanılgı sonucu yazıldığı ve keşide tarihinin "28.02.2002" olduğunun kabulü gerekmektedir. Aksi durumda, zorunlu şekil koşullarını taşımayan belge çek olarak kabul edilemeyecek ve sanık aleyhine sonuç doğurarak eylemi, dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır..." görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın 31.02.2002 tarihli olarak keşide ettiği çekin karşılıksız çıkması nedeniyle yargılanıp 3167 sayılı Yasanın 16/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, suça konu çekin keşide tarihine ilişkin öğe yönünden geçerli olup olmadığına ilişkindir.
Kambiyo senedi ve ödeme aracı olan "çek"in unsurları Türk Ticaret Yasasının 692. maddesinde sayılmış, "keşide gün ve yeri" de çekin asli unsurları arasında gösterilmiştir. Aynı Yasanın 693. maddesinde ise, unsurlardan birinin eksikliği halinde senedin "çek" olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan keşide tarihi, gerek çeklerin ibrazı için TTY'nın 708. maddesinde öngörülen sürelere başlangıç oluşturması, gerekse keşidecinin hukuki ehliyetinin tayin ve tespiti bakımlarından önemlidir. Bu nedenle, keşide tarihinin belirli ve mümkün bir tarih olması, gün, ay ve yıl şeklinde tam olarak gösterilmesi gerekir. Tarihin tam belirlenmeye elverişsiz olduğu veya günün imkansız bir tarihe ilişkin bulunduğu hallerde, senedin "çek" niteliğine sahip olmadığı kabul edilmelidir.
Resmi Takvimimizde ise bir yılda 12 ay bulunmaktadır. Bunlardan Ocak, Mart, Mayıs, Temmuz, Ağustos, Ekim ve Aralık aylarında ( 31 ), Nisan, Haziran, Eylül ve Kasım aylarında ( 30 ), Şubat ayında ise her dört yılda bir ( 29 ), diğer yıllarda ( 28 ) gün mevcuttur. Dolayısıyla Takvimimizdeki bazı aylarda bulunabilen 31. gün imkansız bir tarihe ilişkin sayılamaz. Kaldı ki, aylık vadelerle ödenecek bazı borçlar için seri biçimde birden çok bono veya çek düzenlemek ve ödeme tarihini de ayın son gününe denk getirmek isteyenlerin, alışkanlığın etkisiyle, tüm aylar bakımından ödeme gününü dalgınlıkla ( 31 ) olarak yazmaları ticari hayatta sıklıkla görülebilen bir yanılgıdır.
Bu durumun belgenin çek olma özelliğini ortadan kaldıracağını kabul etmek aşırı şekilcilik olup, bir hakkın yitirilmesine neden olacaktır. Öte yandan, keşidecinin yazdığı veya imzalamak suretiyle geçerlilik kazandırdığı böyle bir çeki geçersiz kabul etmek, bizzat kendi yanılgısından keşideciyi yararlandırmak anlamına gelecektir. O halde, keşide tarihindeki 31. günün, böyle bir günü içermeyen aylar yönünden, o ayın son gününe işaret etmiş ve karşılık gelmiş sayılacağını kabul etmek gerekir. Nitekim benzer hukuki sorunlara ilişkin çeşitli kararlarda bu çözüm tarzı uygun bulunmuş, bu cümleden olmak üzere, Ceza Genel Kurulunun 13.02.1996 gün ve 10-13 sayılı kararında; "çekte yazılı 31.09.1992 tarihinin 30 Eylül olarak kabulü gerektiği", Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2000 gün ve 1011-1076 sayılı kararında; "tanzim tarihinin 30 Şubat 1997 yazılmasının belgenin bono olma özelliğini ortadan kaldırmayacağı, bunun yanılgıdan kaynaklandığı, tanzim tarihinin Şubat ayının son günü olarak kabul edilmesi lazım geldiği", 12.Hukuk Dairesinin 5.11.2001 gün ve 16461-17872 sayılı kararında; "çekteki keşide tarihinin 31.02.2001 olarak yazılmasının çekin niteliğini etkilemediği, çekin Şubat ayının son gününde keşide edilmiş sayılması gerektiği" vurgulanmak suretiyle, yukarıda açıklanan ilkeler teyit edilmiştir.
İncelenen olayda, gerek sanık gerekse müdahilin keşide ve ibraz tarihlerine itiraz etmedikleri ve çekin süresi içinde 28.02.2002 günü ibraz edildiği de dikkate alındığında, yanılgı sonucu keşide tarihi 31.02.2002 olarak gösterilmiş bulunan çekin 28.02.2002 tarihinde keşide edilmiş sayılması gerekmektedir. Buna göre, suça konu belgenin aranan öğelerin tümünü içermesi nedeniyle çek niteliğinde olduğu belirlenmiştir. O halde, sanığın karşılıksız çek keşide etmek eyleminin 3167 sayılı Yasanın 16/1 madde ve fıkrasında yazılı suçu oluşturduğunu kabul eden Yerel Mahkeme uygulaması bu yönüyle isabetli bulunduğundan, Yargıtay C.Başsavcılığının aynı doğrultudaki itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.
Ancak;
Yerel Mahkemenin, belirlediği avukatlık ücretini müdahil vekili lehine hükmettiği, ayrıca Katma Değer Vergisinin bu ücrete ilave suretiyle tahsilini kararlaştırdığı anlaşılmaktadır.
Oysa, ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 22.6.2004 gün ve 122-143, 20.4.2004 gün ve 47-101 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, yargılama giderlerinden sayılan ve dava sonunda karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine değil, kendilerini vekille temsil ettiren müdahil, şahsi davacı veya sanık lehine hükmedilmesi gerekir.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73. maddesindeki düzenlemeye göre; "vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." öğreti ve uygulamada "verginin yasallığı ilkesi" olarak adlandırılan bu prensip, vergi, resim, harç ve benzeri kamusal erke dayalı bütün yükümlülüklerin yasayla düzenlenmesi zorunluluğunu öngörmektedir. Vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı gibi unsurların yanında, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin de yasayla düzenlenmesi, anılan hükmün zorunlu bir sonucudur. 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesinde "bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Kanun hükümleri gereği Katma Değer Vergisinin ayrıca ilave edileceği" belirtilmekte ise de, bu düzenleme bir "yasa" metni olmadığı gibi, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Yasasının 20/4. maddesinin; "Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işlerde ... tarife bedelinin Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunacağı ve verginin müşteriye ayrıca intikal ettirilmeyeceği," yolundaki düzenlemesi karşısında, takdir edilen ve esasen bir bölümünü Katma Değer Vergisinin oluşturduğu avukatlık ücretinin, Yerel Mahkemece ayrıca Katma Değer Vergisinin ilavesi suretiyle hükme bağlanması yasaya aykırıdır.
Bu itibarla,Yerel Mahkeme direnme hükmünün açıklanan bu iki nedenden ötürü bozulması gerekmektedir. Ancak yargılama giderine ilişkin bulunan bu bozma nedenleri yeniden yargılamayı gerekli kılmadığından, CYUY'nın 322. maddesi uyarınca diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20.09.2004 gün ve 7516-8771 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
2- Yerel Mahkeme hükmünün, avukatlık ücretinin belirlenmesindeki hatalı uygulamalar nedeniyle BOZULMASINA,
3- Bozma nedeni yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükümden avukatlık ücretine ilişkin bölümün çıkartılmasına, diğer yönlerinde usul ve yasaya aykırılık saptanamayan hükmün, "200.000.000 Türk Lirası avukatlık ücretinin sanıktan alınarak kendisini davada vekille temsil ettiren müdahile verilmesine" ibaresi eklenmek suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Dosyanın yerine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 21.12.2004 günü oybirliği ile karar verildi.