Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 07:13:34

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 403
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 375
Total: 375

Kanuni borçlu vekalet ücretinin müvekkil tarafından ödenmesi

Başlatan cenur, 14 Ocak 2011, 22:23:58

« önceki - sonraki »

cenur

Boşanma davasını manevi tazminat ve nafaka kararı ile kazandım. Eşimin bunları ödememesi neticesi ile icraya gittim ve bankadaki bir miktar paraya haciz koydum.

1) avukatım benden %12lik vekalet ücretini (benim vermem gereken payı) alınan para oranında aldı. Bunda problem yok.
2)Ancak eşimden alması gereken %12 lik borçlu vekalet ücretini ve dava borçlu vekalet ücretini (500TL) de benden kesti. Yani hali hazırda %24 lük bir pay ödedim.
3) sözleşmemde bununla ilgili bir şey yok ve avukatım bu paraları ileri de eşimden alıp bana vereceğini taahhüt ediyor. Bunu da ya ilerde eşimin parası kalmassa bahanesi ile kendini sağlama aldığını ima ediyor.
--------------------------------------------------------------
Sorularım şunlar - ayrı ayrı cevaplandırırsanız sevinirim.

1) Avukatımın bu yaptığı kanuni mi? Karşı taraftan alması gerektiği bu miktarları benim ödememi isteyebilir mi? Buna itiraz edebilirmiyim? Bu durumda yapmam gerekenler nelerdir? Avukatımın başına bir şey gelse bu paraları ben nasıl geri alabilirim? bu saçma değil mi?

2) Avukatımın kazandığım manevi tazminattan %12 lik kademeli hakkı olduğunu düşünüyorum bu doğru mu?

3) Bununla birlikte 3 yıllık birikmiş nafakanın icra takibi sırasında avukatımın alacağı vekalet ücreti ne olacaktır? 3 yıllık paranın %12 si mi? yoksa miktar bakılmaksızın 1 yıllık nafaka bedelinin %12 si mi?
teşekkürler...

Avukat

Merhabalar. 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinin ilk iki fıkrası aynen şu şekildedir:

AVUKATIN HAPİS HAKKI VE AVUKATLIK ÜCRETİNİN RÜÇHANLI BULUNMASI

Madde 166 - Avukat, müvekkili tarafından verilen veya onun namına aldığı malları, parayı ve diğer her türlü kıymetleri, avukatlık ücreti ve giderin ödenmesine kadar, kendi alacağı nispetinde elinde tutabilir.

Avukat, sözleşme ile kararlaştırılan ve hâkim tarafından takdir olunan ücretinden dolayı, kendi çalışması sonucunda müvekkilin muhafaza ettiği veya kazandığı mallar ve davadaki diğer taraftan ilâm gereğince tahsil edilecek para yahut alınacak mallar üzerinde diğer alacaklılara nazaran rüçhan hakkını haizdir. Rüçhan hakkı, vekâletnamenin düzenlenme tarihine, vekâletname umumî ise iş sahibi adına ücret konusu işten dolayı ilk yapılan resmî başvurma tarihine göre sıra alır. (Ek cümle: 4667 - 2.5.2001 / m.79) İş sahibinin iflası halinde avukatın vekalet ücreti alacağı da rüçhanlıdır. Ancak, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 206 ncı maddesinin birinci fıkrası hükmü saklıdır.


Bu hüküm uyarınca avukatınızın yapılan tahsilattan öncelikle kendisine ait olan vekalet ücretini almasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Mahsup çerçevesinde düşünürsek, vekalet ücretini, "avukatınızla imzaladığınız sözleşme çerçevesinde avukatınıza ödemeniz gereken bedel" ve "borçludan/karşı taraftan alınması gereken bedel" şeklinde ikiye ayırmanız da doğru bir yaklaşım değil. Mahsup söz konusu olduğunda vekalet ücretiyle ilgili böyle bir ayrım yapılamaz. Ancak yine Avukatlık Kanunu gereğince avukatınızın yapılan tahsilat ve mahsup hususunda da sizi makul bir süre içinde bilgilendirmiş olması gerekiyor. Bu yapılmamışsa, yine Avukatlık Kanunu'ndaki hükümlere ve aşağıdaki Yargıtay Kararına istinaden avukatınızı haklı sebeple azletme yoluna gidebilirsiniz.

Alıntı YapAvukatımın kazandığım manevi tazminattan %12 lik kademeli hakkı olduğunu düşünüyorum bu doğru mu?

Manevi tazminata hükmeden mahkemenin karar altına aldığı vekalet ücreti, sizin aranızdaki sözleşme çerçevesinde avukatınıza ödemeniz gereken vekalet ücreti ve bu mahkeme kararına istinaden yapılan icra takibinde borçlunun ödemesi gereken vekalet ücretinin tamamı avukatınıza aittir. Dolayısıyla avukatınızın vekalet ücreti alacağı yapılan icra takibiyle sınırlı değildir.

Alıntı YapBununla birlikte 3 yıllık birikmiş nafakanın icra takibi sırasında avukatımın alacağı vekalet ücreti ne olacaktır? 3 yıllık paranın %12 si mi? yoksa miktar bakılmaksızın 1 yıllık nafaka bedelinin %12 si mi?

İcra takibine konu edilen alacağın tamamı üzerinden hesaplanacak olan vekalet ücretini avukatınız tahsil ettiği alacaktan mahsup edebilir.

Konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararını aşağıda dikkatlerinize sunuyorum. İyi günler dilerim...


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/13260
K. 2009/5950
T. 4.5.2009

1136/m. 166

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün, davalı avukatınca duruşmalı, davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı şirket, davalı avukatın şirketin vekili sıfatıyla üçüncü kişiden olan ipotek alacaklarının tahsili için İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'nün 1996/7243 E. sayılı takip dosyası üzerinden takip başlattığını, icra dosyasına üçüncü kişi tarafından çeşitli tarihlerde olmak üzere toplam 17.000,00 Dolar karşılığının yatırılmış olmasına ve bu paraların davalı tarafından da çekilmiş olmasına rağmen, şirkete ödenmediğini, ödenmeyen bedelin tahsili için başlatmış oldukları icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı şirketin 100'e yakın işinde vekil olarak görev yaptığını, takip etmiş olduğu dava ve işlere ilişkin masraf ve vekalet ücretlerinin ödenmediğini, sözü geçen icra dosyasından tahsil etmiş olduğu bedelin bir kısmını davacı şirketin temsilcisine ödediğini, diğer kısmını ise, gerek bu dosyadan, gerekse diğer dosyalardan hak etmiş olduğu avukatlık ücretlerine mahsup ettiğini, kaldı ki alacağın da zamanaşımına uğradığını, davanın kabulü halinde ise, 1994-1999 yılları arasında davacı şirket ve davacı şirket temsilcileri adına yürütmüş olduğu dava ve takipler nedeniyle hak etmiş olduğu vekalet ücretlerinin de alacaktan mahsubunun gerektiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, hükme esas alınan 28.01.2008 havale tarihli bilirkişi raporu gereğince davanın kısmen kabulüne, 14.663,16 Dolar karşılığı 22.320,00 YTL lik asıl alacağa takip tarihinden itibaren faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, bu miktardan davalının takas ve mahsup talebinde bulunduğu ve bilirkişi tarafından hesaplanan 719,44 YTL ücret ve masraf alacağının, talep tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile birlikte mahsup edilmesine, takas ve mahsup yapıldıktan sonra bakiye kalan 21.600,56 YTL lik kısım üzerinden hesaplanan %40 oranındaki inkar tazminatına tekabül eden 8.640,22 YTL inkar tazminatının da davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi, davacı şirket, vekil sıfatıyla şirket adına takip etmiş olduğu İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'ne ait olan 1996/7243 E. sayılı dosyadan davalının tahsil ettiği halde ödemediği 17.000,00 Dolar alacağın tahsili istemiyle başlatılan takibe vaki itirazın iptalini istemiş, davalı ise, sözü edilen icra dosyasından takip konusu alacağı tahsil ettiğini kabul etmekle birlikte, alacağın bir kısmını şirket temsilcisine ödediğini, kalan kısmını ise, ücret ve masraf alacaklarına mahsup ettiğini belirterek, borçlu olmadığını savunmuş, davanın kabul edilmesi halinde ise, vekalet ücreti ve yapılan masraflardan doğan alacağının, dava konusu alacaktan takas ve mahsubunu talep etmiştir. Davalı, vekil olarak tahsil ettiği dava konusu alacağı, ücret ve masraf alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesi gereğince "hapis hakkı"nı kullandığını savunduğuna göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durularak, daha sonra ise, somut olay itibariyle bu hakkın, kanunun öngördüğü amaca uygun şekilde ve gereği gibi kullanılıp kullanılmadığı incelenmelidir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliği'nce belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler." hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 43. maddesinde de, "Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir." hükmü bulunmaktadır.

Hapis hakkı ile ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davalı avukatın, müvekkili olan davacı şirketin vekili sıfatıyla İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'nün 1996/7243 E. sayılı takip dosyası üzerinden 17.000 Dolar alacağı, müvekkili nam ve hesabına tahsil ettiği halde, yedinde tuttuğu anlaşılmakta olup, davalı, yargılama sırasında savunduğu gibi, tahsilatın bir kısmını şirket temsilcisine ödediğini ispat edemediği gibi, tahsilatla ilgili müvekkilini haberdar ettiğini de kanıtlayamamıştır. Kaldı ki, davalı avukatın, tahsilat sırasında muaccel olan bir miktar vekalet ücreti alacağı bulunduğu kabul edilmiş olsa dahi, alacağından çok daha fazla bir miktarı alıkoyduğu da görülmektedir. O halde, dava konusu olayda hapis hakkının, Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanılmadığı açıktır. Tahsil etmiş olduğu 17.000 Dolarlık miktarı müvekkiline iade etmeyen davalı avukatın, tahsilatı tesadüfen öğrenmesinden sonra iş sahibi davacı şirket tarafından 31.01.2001 tarihli ihtarla azledilmiş olması da, haklı azil niteliğinde olup, avukat bu durumda, sadece azil tarihi itibariyle tamamlanmış işlere ilişkin vekalet ücretlerinin ödetilmesini isteyebileceğinden, mahkemece azil tarihi itibariyle tamamlanmış işlere ilişkin dava ve takiplerin açıldığı tarihler itibariyle geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerine göre vekalet ücretinin tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek ve tüm takip ve davalar nedeniyle 1999 yılına ilişkin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre ücret hesabının yapılmış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3- Avukatlık Kanunu'nun 173/2. maddesinde, "Avukata tevdi edilen işin yapılması veya yapıldıktan sonra sonucunun alınması için gerekli bütün vergi, resim, harç ve giderler, iş sahibinin sorumluluğu altında olup, avukat tarafından ilk istekle avukata veya gerektiği yere ödenir. Bu harcamaların avukat tarafından yapılabilmesi için yeteri kadar avansın iş sahibi tarafından verilmiş olması gerekir." hükmü mevcut olup, bu hüküm gereğince, işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmeli, bunun aksini ileri süren, başka bir ifade ile müvekkilinden masraflar için avans almadığını iddia eden avukatın da, bu iddiasını ispat etmekle yükümlü olduğu kabul edilmelidir. Dava konusu olayda davalı avukat, "masrafların işin başında alınmadığı" konusundaki bu ispat yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, takip ve davalara ilişkin masrafların işin başında avukata verildiğinin kabul edilmesi gerekirken, mahkemece bilirkişi tarafından hesap edilen masrafların da davacı alacağından mahsubuna karar verilmiş olması, ayrıca usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ : 1. bent gereğince davalının temyiz itirazlarının reddine, temyiz edilen hükmün, 2. ve 3. bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz eden davacı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.