Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

23 Kasım 2024, 14:12:32

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 547
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 435
Total: 435

İhaleye Fesat Karıştırmak

Başlatan Hasan.zngn, 09 Aralık 2012, 14:07:57

« önceki - sonraki »

Hasan.zngn

kolay gelsin bi konuda yardımcı olmanızı rica edeceğim.

Şahsım ihaleye fesat karıştırma ve özel belgede sahtecilik suçundan 11 ay cezaevinde yattım. tutuksuz yargılanmak üzere ilk mahkeme tahliye oldum.  yargılama süreci yaklaşık 3 yıldır devam ediyor. Davada Bilir kişi raporu Geldi. Şahsımın ihaleye fesat karıştırma ve özel belgede sahtecilik suçunun dışında bırakılması bu suçlarla alakasının olmadığını ve sorumlu tutulamayacağını yazıyor. bu aşamaya kadar savcının iddaanamesi de dahil hep özel belgede sahtecilik deniliyordu. 17 belgenin sadece 5 adetinin gerçeği; diğerlerinin fotokopisi bulunuyordu mahkemenin elinde. bu mahkemenin en sonunda bu belgelerin incelenmesi için adli emanetten istendi ve geldi. bu 5 adet belge için şahsıma ve mahkemede hazıda bulunan diğer kişiye 5er kez uygulanması hakkında bir cümle yazdırıldı. anladığım kadarı ile elinde gerçeği bulunan belgeye resmi belge; fotokopilere özel belge denileceği benziyor ağır ceza reisinin. dava toplamda 33 kişilik bir dava.

bilirkişinin diğer kişilerde suçun olduğunu açık açık yazması; şahsımın ise olaydan ayrı tutulması gerektiğini; hiçbir şekilde ihaleye fesat karıştırma suçundan sorumlu tutulamayacağını yazmasına rağmen; hakim neden bu mahkeme resmi belgede sahtecilik suçunun bana 5er kez uygulanabileceğini (daha sonra ise suçun değişme ihtimali olabilir) söylemiştir.

konu hakkında nasıl bir ek savunma verebilirim.

ve hakim bilirkişi raporunda suçsuz olduğum yazdığı halde bana ceza verebilir mi?

saygılar

Avukat

Merhabalar.

Alıntı Yapanladığım kadarı ile elinde gerçeği bulunan belgeye resmi belge; fotokopilere özel belge denileceği benziyor ağır ceza reisinin.

Böyle değerlendirmek yanlış olur. Aşağıda konuyla ilgili emsal bir Yargıtay kararı var, mesele orada izah edilmiş.

Alıntı Yapbilirkişinin diğer kişilerde suçun olduğunu açık açık yazması; şahsımın ise olaydan ayrı tutulması gerektiğini; hiçbir şekilde ihaleye fesat karıştırma suçundan sorumlu tutulamayacağını yazmasına rağmen; hakim neden bu mahkeme resmi belgede sahtecilik suçunun bana 5er kez uygulanabileceğini (daha sonra ise suçun değişme ihtimali olabilir) söylemiştir.

Hakim iddianamede size yöneltilen suçu hatırlatmıştır sadece. Zaten bir hakimin ihsası rey oluşturacak şekilde kanaatini açıklaması ve bu yönde beyanda bulunması da hukuken mümkün değildir.

Alıntı Yapve hakim bilirkişi raporunda suçsuz olduğum yazdığı halde bana ceza verebilir mi?

Teknik konularda, yani ancak uzman bir kişinin çözüm getirebileceği meselelerde (mesela imza incelemesi) hakimler bilirkişi raporlarının aksine hareket etmezler. Diğer konularda ise hakim kanaatine ve vicdani eğilimine göre serbestçe karar verir, gerekirse bilirkişi raporunun aksi istikametinde de hüküm kurabilir. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:2003/6-232
K:2003/250
T:14.10.2003

   Resmî delgede sahtecilik suçundan sanık B.Ş.'nin TCY'nın 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, katılan lehine avukatlık ücretine hükmedilmesine, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan suç duyurusunda bulunulmasına ilişkin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23.5.2001 gün ve 222-101 sayılı hüküm sanık ve vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 3.4.2002 gün ve 16213-4276 sayı ile;
   "31.7.1997 tarih ve 28373 sayılı Trafik Kazası Tespit Tutanağı'nın onaylı suretinin onaysız fotokopisinin ne şekilde aldatma yeteneğine sahip olduğuna ilişkin neden ve kanıtlan açıklanıp gösterilmeden mahkûmiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur.
   Yerel Mahkeme 4.7.2002 gün ve 154-194 sayı ile;
   "Suça konu Trafik Kazası Tesbit Tutanağı kullanıldığı şekli ile yakınan sigorta kurumundan istenilmiş, sanığın şirkete verdiği bu evrakın asıl evrak olmadığı, tasdikli fotokopi olup tasdik kısmının da fotokopi şeklinde olduğu görülmüştür.
   Sanık B.Ş. nin 31.7.1997 gün ve 1997/28373 sayılı trafik kazası tesbit tutanağını sahte olarak düzenleyip, 06 R.. 20 plakalı aracı, hakkında beraata karar verilen sanık M.Y. a ait araçla kaza yapmış gibi gösterdiği, suça konu bu ğın orijinallerinden farksız olduğu, asıl olarak düzenlenen sahte trafik kazası tesbit tutanağından fotokopi çıkanldığı, bu fotokopide tasdik bölümü İ de bulunduğu, sanığın bu belge ile sigorta şirketine ihbar ve müracaatta bulu rak, vekili olduğu araç sahibi N.Ö. adına sigorta bedelini istediği, kazaya h lan başka bir benzer aracı sigorta eksperlerine göstererek tutanak düzenletti ve belirlenen hasar bedelini sigorta şirketinden aldığı anlaşılmaktadır.
   Sanık B.Ş.'nin düzenlediği belge trafik görevlileri tarafından tutulması gereken bir tutanak olduğundan, resmî belge niteliğindedir. Resmî belgeni düzenlenmesi ile suç oluşmaktadır. Sanık suret belge düzenlemiş olup, bu bel geden çekilen fotokopide tasdik bölümü bulunmaktadır. Buna göre sanık tasdikli suret değil, öncelikle doğrudan doğruya sahte resmi belge düzenlemiş, sonra bunun fotokopisini çekmiştir. Bu nedenle eylemi TCK'nun 342/1. maddesi kapsamındadır. Uygulamada trafik kazası tesbit tutanaklan sadece bir nüsha olarak düzenlenmekte, belge aslı trafik dairesinde saklı tutulmaktadır İlgililere ya da adliyeye verilmesi gereken hallerde, trafik dairesinin aslından çektiği fotokopi örnekleri verilmektedir. Dolayısıyla sigorta şirketleri de fotokopi belge üzerinden işlemlerini sürdürmektedir. Diğer taraftan kullanılan belge benzerleri ile aynıdır. Sanığın sigorta şirketine ibraz ettiği suça konu belge fotokopi olmakla beraber bu belgeye istinaden sigorta şirketinin hasar bedelini ödemiş bulunması karşısında, düzenlenen bu belgenin aldatıcı nitelikte olduğu, böylece sanığa yüklenen sahte belge düzenlemek suçunun tüm unsurları ile oluştuğu anlaşılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
   Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 8.9.2003 gün ve 160293 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
   CEZA GENEL KURULU KARARI
   Sanık B.Ş.'nin sahte resmî belgede düzenlemek suçundan TCY'nın 342/1. maddesi uyarınca cezalandmlmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, resmi belgede sahtecilik suçunun veya resmi belge suretinde sahtecilik suçunun unsurlan itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
   İnceleme konusu olayda;
   Oto alım satımı ile uğraşan ve önceden sigortacılık da yapan sanığın, elde ettiği bir Trafik Kazası Tespit Tutanağı formu fotokopisinin ön ve arka yüzündeki boş kısımlannı, N.Ö'ye vekaleten satın alıp trafiğe tescilini yaptırdığı 06 R.. 20 plakalı aracı, 06 E.. 772 plakalı bir başka araçla kaza yapmış gibi gösterecek biçimde doldurduğu, gerçek olarak düzenlenmiş bir başka tutanak fotokopisinden, düzenleyen görevlilerin ad ve soyadları ile sicil numaraları ve imzalarını içeren bölüm ile yine aslının aynıdır kaşesini ve onaylayan memurun adı ve soyadı ile imzasını taşıyan kısımlarını kesip, oluşturduğu 31.7.1997 gün #ve 28373 sayılı belgeye yapıştırmak suretiyle sahte resmi belge sureti düzenlediği, ardından bu belgeden çektiği onaysız fotokopiyi sigorta şirketine verip, belgenin onaylı suretini istemeyen görevlilerin özensiz davranışından da yararlanarak araç sahibine vekaleten hasar bedelini aldığı, düzenlenen ekspertiz raporunda aracın plakası, motor ve şasi numaralan ile diğer teknik bilgüerı.n gösterilmiş ve kazaya kanştığı belirtilen aracın fotoğraflarının da eklenffliŞ olması karşısında, sanığın sigorta eksperlerine başka bir aracı gösterip tutanağı düzenlettiği hususunda kanıt bulunmadığı, iddia, savunma ve dosyadaki diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.
   Ceza Hukuku yönünden varaka, olayları nakleden veya irade beyanlarını içeren ve bir kimse tarafından oluşturulan her türlü yazılı belge olarak tanımlanabilir. Varakanın esas işlevi ise, hukuki faaliyetlerde kanıtlamaya hizmet etmektir.
   İşte bu nedenledir ki, belgelere duyulan ihtiyaç ve güven, bunlar üzerindeki sahteciliğin suç olarak düzenlenmesini sağlamış ve böylelikle hukuki ilişkilerde ispat aracı olan belgelerin doğruluğu ve gerçekliğine duyulan güven korunmak istenmiştir.
   Belgede sahtecilik cürümleri yönünden yapılan en önemli ayırım resmî ve özel belge ayınım olup, bir de resmî belgeye eşit sayılan belge söz konusudur. Ceza Yasamızda ise resmî belgenin tanımı yapılmamıştır. Ancak doktrinde gorüş birliği ile ileri sürüldüğü ve yargısal kararlarda istikrarlı biçimde vurgulandıgı uzere, bir belgenin resmî belge sayılabilmesi icin su ikı unsurun bulunması gerekir.
   1) Belge bir memur tarafından düzenlenmiş olmalı,
   2)  Bu düzenleme ile memurun gördüğü fonksiyon arasında nedensellik bağı bulunmalı, başka bir deyişle belge görev gereği düzenlenmiş olmalıdır.
   Öte yandan, Ceza Yasamız ispat kuvvetleri bakımından resmi belgeler arasında fark gözetmiş ve bu kuvvetin derecesi oranında cezayı ağırlaştırmıştır. Gerçekten, 339. madde taklit veya tahrif olunan resmi belgenin, 342. maddenin 2. fıkrası ise resmi belge suretinin "sahteliği ispat edilmedikçe muteber olan evrak kabilinden" olması halini ayrıca öngörmüş ve bu durumda daha ağır bir ceza kabul etmiştir. Yine Ceza Yasamız, daha üstün bir ispat gücünü taşıdıkları içindir ki, resmi belge asıllarında memurların yaptığı sahteciliği 339 ve 340. maddelerinde, memur olmayanların yaptığı sahteciliği de 342. maddesinin 1. fıkrasında daha ağır bir ceza ile karşılamış, suretlerde yapılan sahteciliği ise memur failler bakımından 341. maddesinin 1. fıkrasında, memur ojmayan failler yönünden de 342. maddenin 3. fıkrasında, bunların belge aslında yaptıkları sahteciliğe nazaran daha hafif bir biçimde cezalandırmıştır.
   Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte bulunması gerekir. Yine bu suçun oluşumu bakımından belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması zorunlu değildir. Bu nedenle zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığım göstermez.
   Resmî belgenin aslı, resmî memur tarafından ilk olarak meydana getiriliş nüshalarıdır. Suret ise, aslın tam bir örneğini ifade eder. Ancak teknik hukukta suretin daha dar bir anlamı vardır; bu anlamda suret, "resmî bir daire eya noterlikte saklı bulunan bir resmî varakanın aslına tamamen ve kelimesi Sünesine uygun bulunan ve bu uygunluğu yetkili memur tarafından onaylanan belge" anlamına gelir.
   Bu itibarla, burada söz konusu olan suretin şu nitelikleri taşıması gereklidir:
   a) Yetkili memur tarafından düzenlenmiş olmalı,
   b) Suretin aslına uygun olduğu memur tarafından onaylanmış bulunmalı
   c) Asıl mevcut ve resmi bir daire veya noterlikte saklı olmalı,
   d)  Suretin aslına uygunluğunu onaylayan memur, tasdik hususunda yetkili bulunmalıdır.
   Görüleceği üzere, suret sıfatı yetkili memurun onayı ile doğmaktadır Boyle olunca, asıl belgenin, el yazısı, yazı makinesi veya fotokopi yoluyla çıkarılan suretleri de, onaylanmış olmak şartıyla gecerlidir.
   Bu nitelikleri taşıyan suretler kanıt olabilme yeteneğini tasıdığından kanunkoyucu bunlarda yapılan sahteciliğin kamunun guveninı sarsacagını kabul etmiş ve buna yönelik eylemlerin cezalandırılmasını öngörmüştür. Gerçekten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 311. maddesi, mahkeme kalemine verilecek bir senedin sureti yetkili memur tarafından çıkarılıp da mahkeme başkanına tasdik ettirilince bu suretin "asıl hüküm ve kuvvetinde" olduğunu belirtmektedir. Esasen bu özel hüküm dışında da, suretin -aslın ibrazı talep edilinceye kadar veya ibrazdan sonra asla uygunluğu tespit olununca- aslın taşıdığı ispat gücüne aynen malik olacağı kuşkusuzdur. Ancak, surette yapılan sahtecilik eylemi, asılda yapılan sahteliğe oranla, daha az bir tehlike arzeder. Aslın ibrazı daima istenebileceği ve -yasal istisnalar dışında- bundan kaçınılamayacağı cihetle, suretin asla uygun olup olmadığı kontrol edilebilir ve sahtelik kolaylıkla meydana çıkarılabilir.
   Somut olaydaki sahtecilik eylemine konu Trafik Kazası Tespit Tutanağı, ancak resmî trafik görevlileri tarafından düzenlenebilecek bir belge olduğundan, resmî belge niteliğinde sayılacağında kuşku bulunmamaktadır. Ancak, başlangıçtan itibaren kastı sahte resmi belge sureti düzenlemek olan sanığın, bu belgeyi el yazısı ile düzenleyip, belgenin tamamlanabilmesi için gerekli olan görevli isim ve imzalan ile aslına uygunluğu onaylayan bölümlerini başka bir belge fotokopisinden kesip yapıştırmak suretiyle doğrudan doğruya sahte resmî belge sureti oluşturduğundan, memur olmayanların resmî belge aslındaki sahtecilik suçlarım düzenleyen TCY'nın 342. maddenin 1. fıkrasının uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu yolla düzenlenen belge sanık tarafından yok edilmesi nedeniyle elde edilemediğinden, aldatıcılık yeteneğinin araştırılmasına da olanak bulunmamaktadır.
   Sanığın bu belgeden çektiği fotokopi ise onaysız olup, bu yönüyle suret belge özelliğini taşımadığı, hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, şirket görevlilerinin belgenin onaylı suretini istememeleri biçimindeki özensiz davranışlan nedeniyle ortaya çıkan fiili iğfalin de aldatıcılık yeteneğinin varlığını göstermeyeceği anlaşıldığından, sahte resmî belge sureti düzenlemek suçunun unsurları da oluşmamıştır.
   Bu itibarla, sanığın sahte resmi belge düzenlemek suçundan mahkumiyetine ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
   Kabule göre de;
   Katılan şirket vekilinin son soruşturma aşamasında verdiği 20.09.2001 günlü dilekçede şikayetten vazgeçtiklerini beyan etmesi nedeniyle CYUY'nın 372. maddesi uyarınca müdahalenin hükümsüz kaldığı gözetilmeden, katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle de bozulmasına karar verilmelidir.
   SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.10.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.