Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

25 Kasım 2024, 03:18:48

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 482
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 441
Total: 441

Ağır Ceza Mahkemesi: Cumhurbaşkanı yargılanmalı

Başlatan kilimanjaro, 22 Mayıs 2009, 02:33:18

« önceki - sonraki »

kilimanjaro

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, "Kayıp Trilyon" davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında vermiş olduğu "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" ilişkin kararını kaldırdı.

Alınan bilgiye göre, kararda, Gül hakkında "özel evrakta sahtecilik" ve "2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na" aykırılık suçlarından dolayı soruşturma açıldığı, soruşturma sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verildiği anımsatıldı.

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında, şunlar kaydedildi:

"Ancak; bu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yasalar yönünden dokunulmazlığı bulunan ve yasalarda yargılanmaları istisna kabul edilen kişiler ile kıyas yapılarak, şüphelinin Cumhurbaşkanı olması nedeniyle milletvekili ve bakanlara tanınan dokunulmazlığının yasa koyucunun Cumhurbaşkanını da kapsadığı yönünde görüşleri hukuktan yoksun, kanunlara aykırı olduğu açıktır. Kıyasın; kamu hukuku alanında yapılamayacağı, kaldı ki daha önce Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin önceden suç işlemiş bulunmalarının doğal olarak yasa koyucular tarafından düşünülemediğinden Anayasa'da bu konuda boşluğun bulunduğu, bunun yerine Anayasa'nın ilgili hükümlerinde değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin Cumhurbaşkanlığı döneminden önceki suçlarına yönelik düzenlemelerin yapılması gerektiği ve Anayasa'daki bu boşluğun kıyas yolu ile değil, hukuki düzenleme ile ortadan kaldırılması hukuki açıdan çok daha uygun olacağından; şüpheli Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurlarının mahkemesince tartışılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hukuka uygun olmayan takipsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir."

"KANUN YARARINA" BOZMA İSTEMİ

İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı veya Abdullah Gül'ün avukatları, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay'a götürülmesi için Adalet Bakanlığına başvurabilecek.

Adalet Bakanlığı, istemi yerinde görürse söz konusu kararın "kanun yararına" bozulması istemiyle Yargıtay'a başvuracak. Süreçle ilgili son sözü Yargıtay söyleyecek.

TAKİPSİZLİK KARARI

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kayıp Trilyon" davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında, "mevcut anayasal sistem gereğince, iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına" karar vermişti. Kararda, "Cumhurbaşkanının, seçilmeden önce işlemiş olduğu kişisel suçlarından dolayı Anayasada bir hüküm yer almadığı gibi TBMM İç Tüzüğünde de bir düzenlemenin mevcut olmadığı, demokratik rejimlerde Devlet Başkanının dokunulmazlığının kabul gören bir imtiyaz şeklinde oluştuğu" kaydedilmişti. 1982 Anayasasının 105. maddesine göre Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunun "esas", sorumluluğunun ise "istisna" olarak getirildiği belirtilen kararda, 1961 Anayasasının 99. maddesi ve 1982 Anayasasının 105/3. maddeleri ile "Cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten dolayı sorumlu tutulabileceğinin", 105/1-2. madde fıkralarında ise "görevi ile ilgili işlemlerden dolayı sorumsuzluğunun düzenlendiği" ifade edilmişti.

Kararda, "Bunun haricinde, Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülürse tutulma, sorguya çekilme, tutuklama ve yargılama yollarına maruz kalıp kalmayacağının madde metninde bulunmadığı" belirtilmişti.

Kararda, şunlar kaydedilmişti:

"Anayasanın 148/3. maddesinde belirlenen Anayasa Mahkemesinin 'görev ve yetkileri' başlıklı bölümünde, Anayasa Mahkemesinin; Cumhurbaşkanını, Yüce Divan sıfatıyla yargılaması hususu belirtilmiş ise de görev yönünden düzenlenen bu maddenin 105. maddede belirlenen görev sorumsuzluğu göz önüne alındığında sadece 105/3. maddesinde geçen vatana ihanet suçlamasına ilişkin yargılamayı kapsadığı anlaşılmakta olup, kişisel suçlardan yargılamayı içermediği, bu bağlamda Anayasal sistem içerisinde Cumhurbaşkanının 'vatana ihanet' haricinde kalan bir suçtan dolayı yargılama mercinin de düzenlenmemiş olduğu belirlenmiştir. Bu açıklamalar ışığında; Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin varsa partisiyle ilişkisinin kesilmesi ve milletvekilliğinin sona ermesi, görevinin özelliğinin doğal gereği olup, milletvekilliğinin sona ermesinin, dokunulmazlık dışında kalacağı anlamına gelmediği, açıkça bu sözcüğün Anayasada yer almamasının, Anayasanın 104. maddesinde sayılan yetkileri kullanan, milletvekillerinden çok daha önemli konumda olan Cumhurbaşkanının dokunulmazlığının bulunmamasının düşünülemeyeceği ve bu hususun olsa olsa etik nezaket gereği ile bu makamın, ülkede sıkıntılar baş gösterdiğinde, oluşan problemleri; ciddi, herkesin inanacağı ve kabul edebileceği şeklinde çözebilecek son makam olacağı düşüncesiyle muhafaza ve koruma düşünceleri altında yapılan, Anayasa koyucunun tasarrufu olarak vücut bulduğu, 1982 Anayasasının, 1924 Anayasası düzenlemesinden ayrılarak 105. madde ile yaptığı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve sorumsuzluğu tanımlamasının mutlak olup, başka kanunlar veya diğer dokunulmazlıklar açısından kıyas yoluna açık bulunmadığı, Cumhurbaşkanı seçilinmesinden önce veya sonra görevle ilgili olmayan kişisel suçlardan dolayı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve yargılanması ile yargılama yer, usul ve şekil şartlarıyla zaman aşımının nasıl ve ne şekilde uygulanacağı hususunda hiçbir Anayasal düzenlemenin mevcut olmadığı, Anayasanın 105. maddesinin 1. fıkra hükmünden Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında kalan diğer görev suçlarından sorumlu olmadığının açıkça anlaşıldığı halde, kişisel suçlardan dolayı sorumlu olup olmadığı, eğer sorumlu ise yargılamanın nasıl ve ne zaman yapılacağı hususunda açık bir belirsizlik olduğu, tersine yorum tekniği ile vatana ihanet suçu haricinde yargılaması mümkün bulunmayan Cumhurbaşkanının, kişisel suçlarla ilgili doktrinde tartışılan cezai sorumluluğun ise yorumsal kıstaslarla doldurulmasının ve muğlak yargılama teknikleri ve makamları ihdas edilmesinin mümkün bulunmadığı tespit edilmiştir."

Kararda, "Mevcut Anayasal sistem gereğince, Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına CMK'nın 172. maddesi gereğince karar verildi" denilmişti. Söz konusu karara, şikayetçi Cahit Nalbantoğlu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinde itirazda bulunmuştu.

http://yenisafak.com.tr/Politika/?i=187041
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Yargının intiharı

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı tam bir anayasa ihlalidir. Bariz bir hatadır, kasıtlı bir tavırdır. Bir mahkeme Cumhurbaşkanı'ndan bahsederken 'Şüpheli' lafını kullanır mı? Anayasa'daki açık hüküm 'vatan hainliği dışında yargılanamaz' dediği halde hangi gözü kararmış yargı mensubu 'Yargılanabilir' hükmüne varabilir ki?
Üstelik tartışmaya vesile olan 'Kayıp trilyon davası'nın üzerinden 10 küsur yıl geçmiş, dava sonuçlanmış... Hal böyleyken Sincan'daki mahkeme ne yapmak istiyor? Belli ki bu karar hukuki değil, siyasidir. Ve maalesef 'münferit bir olay' da değildir. Uzun bir zamandan beri yargıdaki siyasallaşma millet vicdanını yaralar hale gelmiştir. Akla hayale gelmedik kararlar alındıkça hem adalete duyulan güven törpülenmiş hem de yargının itibarı sarsılmıştır. Toplumda derin bir endişe gözleniyor; zira hangi yargı mensubunun nerede, nasıl bir siyasi spekülasyona karışacağını hiç kimse kestiremiyor.

Sincan'daki hatayı sistem kendi içinde bertaraf edemez mi? Aslında bu tip absürt hamleleri, yargı sistemi kendi disiplinleri içinde çözebilir. Mesela HSYK bu tip alan ihlallerinde duruma müdahale edebilir; ancak siyasallaşma konusunda en ağır darbeyi maalesef HSYK almış durumda. Şemdinli davasında takındıkları tavır, sadece yargının bağımsızlığına gölge düşürmedi; aynı zamanda defolu bir demokrasi manzarasının ortaya çıkmasına sebep oldu. Genç bir savcının (Ferhat Sarıkaya) hayatını kararttılar ve meslekten men ettiler. Bu kadar orantısız bir ceza verilmesi bir yandan adalet kavramını yerle bir etti; diğer yandan da yargı üzerinde bir vesayet olduğuna dair kuşkuları artırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı o günleri 32. Gün programına anlatırken 'Şemdinli olayları sırasında Meclis'e gidip emniyet istihbarat daire başkanı benim hakkımda uydurma beyanatlar veriyor. Ben bunu ilgili makamlara ilettim ve o adam hemen görevden alındı.' diyor. Sabri Uzun'un görevden alınması için temaslarda bulunduğunu itiraf ediyor. Vahim bir durum. Yaşar Paşa, rahatlıkla izah edebileceği ve haklı çıkacağı bir konuda kendini zora sokuyor. İster istemez insanların aklına şu soru geliyor: Bir üst düzey emniyet yetkilisinin görevden uzaklaştırılması için ricacı olan emekli Genelkurmay Başkanı benzer bir taleple HSYK'ya bir mesaj göndermiş miydi?

Eski defterleri karıştırmak ve bazı devlet büyüklerini incitmek için yazmıyorum bunları. Demem o ki HSYK kredisini o kadar lüzumsuz yere harcadı ki bu saatten sonra ne yapsa yanlış anlaşılmaya müsait. Ergenekon Davası sırasında da defalarca gündeme geldi HSYK. Davayı yürüten savcılar ve hâkimler hakkında hukuki çerçeveyi zorlayan alternatifler peşinde koşuldu hep. En azından bu kuşkuya yol açan bir imaj verildi. Maalesef şimdi çok doğru bir hamle bile yapsalar vatandaşın kafası karışacak; zira sabıkasından dolayı kamuoyu HSYK'yı artık bir iç kontrol mekanizması olarak görmüyor...

Yargı kendi kendini hırpalıyor. YARSAV diye bir kuruluş var mesela; her siyasi konuya balıklama dalıyor. Ergenekon örgütüne tam destek veriyor. Üstelik başındaki kişi halen görevde olan bir savcı. Olacak şey mi bu? Bu ülkede böyle şeyler yaşanıyor ve adalet mensupları bunu içine sindirebiliyor. Dahası var. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'daki yetkilerini göstere göstere aşıyor, türban yasasında usule dair denetleme hakkıyla yetinmeyip esasa da müdahale ediyor. 367 kararındaki korkunç yanlışı bir daha deşmeye gerek bile yok. Yargı mensupları bu vahim hata karşısında sus pus olmayı tercih ediyor. Tam bir skandal!

Örneklerini sıralamaya gerek var mı? Son yıllarda yaşanan onlarca kritik hadisede yargı kendi kalesine gol attı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili Sincan'daki mahkemenin kararı bu çılgın gidişatın son örneği. Yüksek yargı mensupları her platformda 'Yargının bağımsızlığı'ndan söz ediyor. Haklılar. Ancak görünen o ki bu ülkede yargı bağımsızlığında sorun yok; yargı tarafsızlığında problem var. Bağımsız olacaksın; en az o kadar da tarafsız olacaksın ki adalete duyulan güven zedelenmesin. Yargının zirvesi mikrofon buldukça feryat ediyor ve 'Yargıyı yıpratmayalım' diyor. Haklılar. Ancak yargıyı asıl yıpratan yargının bizzat kendisidir; dolayısıyla imajı düzeltecek olanlar da yine kendileridir...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=849966&title=yarginin-intihari
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararına rağmen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yargı yolunu açma girişiminde bulunan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Anayasa ihlalinin yanında usul hatası yaptığı ortaya çıktı.

Tartışmaların odağındaki Mahkeme Başkanı Osman Kaçmaz'ın, yasal süre dolduktan 28 gün sonra verilen itiraz dilekçesini işleme koyduğu belirlendi. Mahkemenin 'Kayıp Trilyon davasında vergilerim zarara uğratıldı.' diyen eski Yargıtay üyesi Cahit Nalbantoğlu'nu davanın zarar göreni olarak kabul etmesi de ikinci bir usul hatası olarak değerlendiriliyor. Çünkü başsavcılığın Gül ile ilgili verdiği takipsizlik kararına ancak 'suçtan zarar gördüğü' varsayılan Maliye Bakanlığı'nın itiraz edebileceği belirtiliyor.

Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 173. maddesine göre suçtan zarar görenin, 'kovuşturmaya yer olmadığı'na dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde itiraz dilekçesi vermesi gerekiyordu. Bu tarih, kararın açıklandığı 2 Haziran 2008'den itibaren başlıyor ve 17 Haziran'da doluyordu. Mahkeme dosyasındaki bilgilere göre bu süre içerisinde başta Maliye Bakanlığı olmak üzere hiçbir yerden itiraz başvurusu yapılmadı. Takipsizlik kararı 17 Haziran günü televizyon ve ajanslarda, 18 Haziran günü de ulusal gazetelerde yayımlanarak kamuoyuna duyurulmuştu. Süreç bu tarihler dikkate alınarak yürütülse bile yasal itiraz süresi içinde dilekçe verilmediği sonucu ortaya çıkıyor.

Hukukçular, hastalık hali gibi mücbir sebepler halinde 15 günlük yasal sürenin alınan rapora göre uzayabileceğini belirtiyor. Ancak dosyada, itiraz eden emekli Yargıtay üyesi Cahit Nalbantoğlu'nun sağlık durumuyla ilgili herhangi bir rapor yer almıyor. Dosyadaki bilgilere göre, Nalbantoğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kararına 15 Temmuz 2008'de Erdek Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği dilekçeyle itiraz ediyor. Nalbantoğlu, dilekçesinde 'Seçmenlik sıfatı bulunduğunu, bir siyasi parti ile vatandaşı olduğu devletin hazinesi arasındaki ilişkinin denetlenmesini' savunuyor. Erdek Başsavcılığı da dilekçeyi aynı gün işleme koyuyor ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na havale ediyor. Ankara ve Sincan başsavcılıkları, Cumhurbaşkanı'nın dokunulmazlığının bulunduğu, itiraz eden Nalbantoğlu'nun ise suçtan zarar gören olmadığı gerekçesiyle itirazın reddini istiyor. Ancak Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, CMK'daki yasal süreye uymayan dilekçeyi usul yönünden (yasal süreye) incelemeyerek kabul ediyor. Bu yüzden Sincan Mahkemesi'nin kararının CMK'ya aykırı bir usul hatası olduğu belirtiliyor.

Sincan Ağır Ceza'nın,  'vergilerim zarara uğratıldı' diyerek başvuran Nalbantoğlu'nu davanın zarar göreni olarak kabul ederek ikinci usul hatasını yaptığı ifade ediliyor. Başsavcılığın Gül ile ilgili verdiği takipsizlik kararına ancak "suçtan zarar gördüğü" varsayılan Maliye Bakanlığı'nın itiraz edebileceği belirtiliyor. Kayıp Trilyon'la ilgili hem ceza hem de alacak davasında Hazine adına Maliye Bakanlığı müdahil olmuştu. Ancak hakim Kaçmaz, atılı eylemden doğrudan olmasa da, vatandaş olarak zarar gördüğü ve itiraza hakkı olduğunu savunarak, tartışmalı karara imza attı. Karar, CMK'nın 173. maddesine dayanarak incelendi. Buna göre, savcılıkça verilen takipsizlik kararına mahkeme suçtan zarar görenin itirazı üzerine karar verebiliyor. Hukukçular, suçtan zarar görenin Maliye Bakanlığı olduğunu vurgulayarak, "Eğer vergi veren vatandaş suçtan zarar gören kabul edilirse bütün TC vatandaşları için takipsizlik kararına itiraz hakkı doğar. Bu durum takipsizlik kararını res'en (kendiliğinden) inceleme anlamına gelir." görüşünü savunuyor. 

http://us.zaman.com.tr/us-tr/detaylar.do?load=detay&link=40940
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Fatih



Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi?                                                                                 

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün meşhur 'kayıp trilyon' davasında yargılanması gerektiğine dair kararı yeni bir tartışma başlattı: Cumhurbaşkanı görevi dışında işlediği iddia olunan suçlardan dolayı yargılanabilir mi?... Görünüşte hukuki olan bu sorunun arkasında kimi politik müláhazaların etkili olduğu akla gelebilirse de, her halükárda meselenin çözülmesi gereken hukuki bir yanı olduğu açıktır.

Yürürlükteki anayasa, bütün parlamenter anayasalar gibi, cumhurbaşkanının siyasi bakımdan sorumsuz olduğunu belirtmekle beraber, onun ceza sorumluluğu konusu aynı ölçüde açık değildir. Mamafih, kamu hukuku doktrinimizde hakim olan görüşe göre, Anayasa'nın 105. maddesinin son fıkrası muvacehesinde, cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında kalan suçlardan dolayı sorumlu tutulamaz.

Ne var ki, bu görüş iki bakımdan isabetsizdir. İlk olarak, cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu ile onun yargılanabilmesi arasındaki kavramsal-terminolojik ayrımı göz ardı etmektedir. İkinci olarak da bu görüş görev suçlarıyla 'adi' suçlar arasında ayrım yapmamaktadır.

Gerçekte, Anayasa'nın ilgili maddesi cumhurbaşkanının hiçbir suçtan sorumlu tutulamayacağını değil, fakat sadece, görevi süresince mahkeme önüne çıkarılabilmesinin tek yolunun 'vatana ihanet'le suçlanması olduğunu belirtmektedir. Yani, cumhurbaşkanı 'vatana ihanet' dışındaki görev suçlarından sorumludur. Aksi halde, yani sadece siyasi bakımdan değil cezai bakımdan da kendisine sorumsuzluk sağlamak cumhurbaşkanını mutlak hükümdarlara benzetmek olurdu.

Öte yandan, Anayasa cumhurbaşkanının 'adi' suçlarından dolayı sorumsuz olduğuna dair de bir hüküm içermemektedir. Esasen bir hukuk devletinde böyle bir şey kabul edilebilir de değildir. Dolayısıyla, göreviyle ilgili olmayan -herhangi bir kişi veya vatandaş sıfatıyla- işleyebileceği suçlardan dolayı da cumhurbaşkanı sorumludur.

Şu halde, ister görev suçları, isterse 'adi' suçları söz konusu olsun, cumhurbaşkanının hukuki durumuyla ilgili asıl mesele onun görevi başındayken bu fiillerden dolayı yargılanmasının mümkün olup olmadığında düğümlenmektedir. Yürürlükteki Anayasa, aynen 1961 Anayasası gibi, cumhurbaşkanına açıkça dokunulmazlık tanımış değildir. Onun içindir ki, kimi hukukçular cumhurbaşkanının anayasal dokunulmazlığı olmadığı, dolayısıyla görevi esnasında yargılanabileceği sonucuna varmışlardır.

Buna karşılık, kimi hukukçular da Anayasa'nın milletvekillerine tanımış olduğu dokunulmazlığı cumhurbaşkanından esirgemiş olmasının düşünülemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Bu görüşe göre, cumhurbaşkanı ancak dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra ceza mahkemesinde yargılanabilir. Ne var ki, Anayasa cumhurbaşkanı için 'dokunulmazlığın kaldırılması' diye bir yöntem öngörmediğine göre, bu görüşün pratik sonucu cumhurbaşkanının görevi süresince kişisel suçlarından dolayı da yargılanamayacağıdır.

Cumhurbaşkanının görev esnasında yargılanamayacağı yargısı sonuç olarak doğru olmakla beraber, kanaatimce bunun nedeni, Anayasa'nın cumhurbaşkanı hakkında 'vatana ihanet' hali dışında ceza kovuşturması için herhangi bir yol göstermemiş olmasıdır. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı suç teşkil eden eyleminden -bu ister görev suçu (meselá, nüfuz suiistimali) isterse adi suç (meselá, müessir fiil) olsun- sorumludur; ama bu eylemlerinden dolayı ancak görevi sona erdikten sonra kovuşturulabilir ve yargılanabilir.

Öyle görünüyor ki, yeni anayasa yapılırken açıklığa kavuşturulması gereken bir mesele de cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı meselesidir.

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mustafa-erdogan/cumhurbaskani-yargilanabilir-mi-haber-189599.htm
[/quote]

kilimanjaro

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yargılanması gerektiği yönündeki kararının bozulmasını istedi.

Cumhurbaşkanları 'vatana ihanet' suçu dışında yargılanamıyor. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Gül'ün 'Kayıp Trilyon' davasından yargılanmasını istemişti. Gül, milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle kendisiyle aynı konumda olan tüm sanıkların beraat ettiği davada yargılanamamıştı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kayıp Trilyon" davasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında verilen "takipsizlik" kararını kaldıran Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının "kanun yararına bozulması" istemiyle Adalet Bakanlığına başvurdu.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Başsavcılık, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararla ilgili incelemesini tamamladı. Cumhuriyet Savcısı Kürşat Kayral tarafından hazırlanan başvuruda, şikayetçi Cahit Nalbantoğlu'nun, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yaptığı itirazın geçerli olmadığı kaydedildi.

Başsavcılığın başvurusunda, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında, Anayasal boşluk olduğunun kabul edildiği halde "takipsizlik" kararının kaldırıldığı, dolayısıyla bu kararın usul ve yasaya aykırı olduğu ileri sürüldü.

Başvuruda, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının "takipsizlik" kararını kaldıran kararının, "kanun yararına bozulması" talep edildi.

Adalet Bakanlığı, istemi yerinde görürse Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını, "kanun yararına bozulması" talebiyle Yargıtay'a götürecek. Süreçle ilgili kararı Yargıtay verecek.

TAKİPSİZLİK KARARI

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, "Kayıp Trilyon" davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında, "mevcut anayasal sistem gereğince, iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına" karar vermişti. Kararda, "Cumhurbaşkanının, seçilmeden önce işlemiş olduğu kişisel suçlarından dolayı Anayasada bir hüküm yer almadığı gibi TBMM İç Tüzüğünde de bir düzenlemenin mevcut olmadığı, demokratik rejimlerde Devlet Başkanının dokunulmazlığının kabul gören bir imtiyaz şeklinde oluştuğu" kaydedilmişti. 1982 Anayasasının 105. maddesine göre Cumhurbaşkanının sorumsuzluğunun "esas", sorumluluğunun ise "istisna" olarak getirildiği belirtilen kararda, 1961 Anayasasının 99. maddesi ve 1982 Anayasasının 105/3. maddeleri ile "Cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten dolayı sorumlu tutulabileceğinin", 105/1-2. madde fıkralarında ise "görevi ile ilgili işlemlerden dolayı sorumsuzluğunun düzenlendiği" ifade edilmişti.

Kararda, "Bunun haricinde, Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülürse tutulma, sorguya çekilme, tutuklama ve yargılama yollarına maruz kalıp kalmayacağının madde metninde bulunmadığı" belirtilmişti.

Kararda, şunlar kaydedilmişti:

"Anayasanın 148/3. maddesinde belirlenen Anayasa Mahkemesinin 'görev ve yetkileri' başlıklı bölümünde, Anayasa Mahkemesinin; Cumhurbaşkanını, Yüce Divan sıfatıyla yargılaması hususu belirtilmiş ise de görev yönünden düzenlenen bu maddenin 105. maddede belirlenen görev sorumsuzluğu göz önüne alındığında sadece 105/3. maddesinde geçen vatana ihanet suçlamasına ilişkin yargılamayı kapsadığı anlaşılmakta olup, kişisel suçlardan yargılamayı içermediği, bu bağlamda Anayasal sistem içerisinde Cumhurbaşkanının 'vatana ihanet' haricinde kalan bir suçtan dolayı yargılama mercinin de düzenlenmemiş olduğu belirlenmiştir. Bu açıklamalar ışığında; Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin varsa partisiyle ilişkisinin kesilmesi ve milletvekilliğinin sona ermesi, görevinin özelliğinin doğal gereği olup, milletvekilliğinin sona ermesinin, dokunulmazlık dışında kalacağı anlamına gelmediği, açıkça bu sözcüğün Anayasada yer almamasının, Anayasanın 104. maddesinde sayılan yetkileri kullanan, milletvekillerinden çok daha önemli konumda olan Cumhurbaşkanının dokunulmazlığının bulunmamasının düşünülemeyeceği ve bu hususun olsa olsa etik nezaket gereği ile bu makamın, ülkede sıkıntılar baş gösterdiğinde, oluşan problemleri; ciddi, herkesin inanacağı ve kabul edebileceği şeklinde çözebilecek son makam olacağı düşüncesiyle muhafaza ve koruma düşünceleri altında yapılan, Anayasa koyucunun tasarrufu olarak vücut bulduğu, 1982 Anayasası'nın, 1924 Anayasası düzenlemesinden ayrılarak 105. madde ile yaptığı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve sorumsuzluğu tanımlamasının mutlak olup, başka kanunlar veya diğer dokunulmazlıklar açısından kıyas yoluna açık bulunmadığı, Cumhurbaşkanı seçilinmesinden önce veya sonra görevle ilgili olmayan kişisel suçlardan dolayı Cumhurbaşkanının sorumluluğu ve yargılanması ile yargılama yer, usul ve şekil şartlarıyla zaman aşımının nasıl ve ne şekilde uygulanacağı hususunda hiçbir Anayasal düzenlemenin mevcut olmadığı, Anayasa'nın 105. maddesinin 1. fıkra hükmünden Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında kalan diğer görev suçlarından sorumlu olmadığının açıkça anlaşıldığı halde, kişisel suçlardan dolayı sorumlu olup olmadığı, eğer sorumlu ise yargılamanın nasıl ve ne zaman yapılacağı hususunda açık bir belirsizlik olduğu, tersine yorum tekniği ile vatana ihanet suçu haricinde yargılaması mümkün bulunmayan Cumhurbaşkanının, kişisel suçlarla ilgili doktrinde tartışılan cezai sorumluluğun ise yorumsal kıstaslarla doldurulmasının ve muğlak yargılama teknikleri ve makamları ihdas edilmesinin mümkün bulunmadığı tespit edilmiştir."

Kararda, "Mevcut Anayasal sistem gereğince, Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurları tartışılmaksızın, yasal imkansızlık nedeniyle soruşturma yapılmasına gerek olmadığına CMK'nın 172. maddesi gereğince karar verildi" denilmişti.

SİNCAN 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİNİN KARARI

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, "Kayıp Trilyon" davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında vermiş olduğu "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" ilişkin kararını itiraz üzerine kaldırmıştı.

Kararda, Gül hakkında "özel evrakta sahtecilik" ve "2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na" aykırılık suçlarından dolayı soruşturma açıldığı, soruşturma sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verildiği anımsatılmıştı. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında, şunlar kaydedilmişti:

"Ancak; bu kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yasalar yönünden dokunulmazlığı bulunan ve yasalarda yargılanmaları istisna kabul edilen kişiler ile kıyas yapılarak, şüphelinin Cumhurbaşkanı olması nedeniyle milletvekili ve bakanlara tanınan dokunulmazlığının yasa koyucunun Cumhurbaşkanını da kapsadığı yönünde görüşleri hukuktan yoksun, kanunlara aykırı olduğu açıktır. Kıyasın; kamu hukuku alanında yapılamayacağı, kaldı ki daha önce Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin önceden suç işlemiş bulunmalarının doğal olarak yasa koyucular tarafından düşünülemediğinden Anayasa'da bu konuda boşluğun bulunduğu, bunun yerine Anayasa'nın ilgili hükümlerinde değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişilerin Cumhurbaşkanlığı döneminden önceki suçlarına yönelik düzenlemelerin yapılması gerektiği ve Anayasa'daki bu boşluğun kıyas yolu ile değil, hukuki düzenleme ile ortadan kaldırılması hukuki açıdan çok daha uygun olacağından; şüpheli Abdullah Gül hakkında iddia olunan eylemlerin kanıt ve unsurlarının mahkemesince tartışılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hukuka uygun olmayan takipsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir."

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=09.06.2009&i=191430
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'kayıp trilyon' davasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında kovuşturma yapılmaması kararını iptal etmişti.

Cahit Nalbantoğlu'nun savcılık kararına yaptığı itirazı sonuçlandıran mahkemenin kararında Gül'e 'özel evrakta sahtecilik' ve 'Siyasi Partiler Kanunu'na aykırılık' suçlarından dolayı soruşturma açıldığı soruşturma sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verildiği hatırlatılmıştı.

Mahkeme daha önce de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözüne verilen takipsizlik kararının kaldırılmasına karar vermişti. (CİHAN)

--------------------------------------------------------------------------------

ADALET BAKANLIĞI: SÖZ KONUSU İNCELEME, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ HAKKINDA VERİLEN KARARDAN ÖNCE BAŞLATILMIŞTIR

Adalet Bakanlığı'ndan, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında incelemeyle ilgili, ''Söz konusu inceleme, Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında verilen karardan önce başlatılmıştır'' denildi.

Açıklamada, bugün bazı televizyon kanalları ve internet haber sitelerinde Adalet Bakanlığı müfettişlerince, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kaçmaz hakkında inceleme başlatıldığı yönünde haberlerin yer aldığı belirtildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

''Söz konusu hakim hakkındaki bir kısım iddialara ilişkin olarak daha önce başlatılan bir inceleme kapsamında, Adalet müfettişlerince bugün mahkemede dosya incelemesi yapılmıştır. Söz konusu inceleme, Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında verilen karardan önce başlatılmıştır. Yapılan incelemenin haberlerde iddia edildiği şekilde bu kararla ve güncel olaylarla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.''

ADALET BAKANLIĞI: MÜFETTİŞLER DOSYA İNCELEMESİ YAPTI

Adalet Bakanlığı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosya incelemesinin yapıldığını bildirdi.

Adalet Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, bazı televizyon kanalları ve internet haber sitelerinde, Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında inceleme başlatıldığı yönünde haberlere yer verildiği belirtilerek, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, daha önce söz konusu hakim hakkında başlatılan bir inceleme kapsamında müfettişlerin mahkemede dosya incelemesi yaptığı belirtildi.

Açıklamada, söz konusu incelemenin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında verilen karardan önce başlatıldığı ifade edilerek, incelemenin haberlerde iddia edildiği şekilde bu kararla hiçbir ilgisinin bulunmadığı kaydedildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=874773&title=flas-gelisme-sincan-agir-ceza-mahkemesine-sorusturma
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Osman Kaçmaz Adalet Bakanlığı'nın gönderdiği müfettişlerle ilgili suç duyurusunda bulundu.

Cumhurbaşkanı Gül ve ve Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında verdiği kararlarla gündeme gelen Kaçmaz, izinde iken mahkemeye Adalet Bakanlığı'ndan gelen üç müfettiş tarafından baskın düzenlenmişti.

Bakanlık yetkilileri, "Rutin işlem" yorumunu yaparken hakim Kaçmaz, rutin teftişlerini geçen yıl geçirdiklerini kaydederek, ''Yapılan teftişin normal olmadığını'' öne sürmüştü.

İzinden dönen Kaçmaz, "Yasa dışı delil oluşturulmaya çalışılıyor" iddiasıyla iki suç duyurusunda bulundu. Kaçmaz, biri HSYK'ya diğeri Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu'na olmak üzere iki suç duyurusunda bulundu.

Kaçmaz suç duyurusunda "Ne şekilde elde edildiği bilinmeyen telefon kayıtları" CMK'ya aykırı olarak tanıklara sorulduğunu ifade etti.

ODASINA JAMMER KOYAN HAKİM

Sincan 1.Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz odasına Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı gibi insanların korunmasında kullanılan jammer cihazı koydurtmuştu. Kaçmaz konuyla ilgili "Herkes biliyor ki herkes dinleniyor. Ama kim tarafından dinlendiğimiz konusunda şüphemiz var. Yani yasal dinleme değil tabiki" Hakim Kaçmaz "Şüpheleriniz mi var dinlendiğinize dair" sorusuna "Kesinlikle, mesela bakın Ergenekon davasına bakan hakimimiz bile öyle demedi mi?" diye konuşmuştu.

http://www.haber7.com/haber/20090731/Sincan-hakiminden-yargiya-karsi-hamle.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yargılanması konusundaki tavrı nedeniyle  hedef haline gelen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Gül ve Erdoğan hakkında 10'ar bin liralık dava açtı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kayıp trilyon davasında Cumhurbaşkanı Gül hakkında gönderilen dosya ile ilgili takipsizlik kararı vermesinden sonra bu karara itiraz edilmiş, dosya Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gelmişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Gül'ün yargılanmasına hükmederek büyük tartışma yaratmıştı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanlığı'ndan bir açıklama yapılarak, "Sayın Cumhurbaşkanımızın, sanığı olmadığı ve yargılanmadığı bir davadan dolayı bazı çevrelerce şüpheli gibi gösterilmeye çalışılması kesinlikle iyi niyetle bağdaştırılamamaktadır" denilmişti.

Kaçmaz, bu kararın ardından bazı gazeteler tarafından hedef gösterildiğini ileri sürerek, 58 muhabir ve köşe yazarı hakkında dava açmıştı. Kaçmaz, dün de Gül ve Erdoğan'ı dava etti. Davaya ilişkin dilekçe, Kaçmaz'ın avukatı tarafından Ankara Adliyesi'ne sunuldu. Dilekçede, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Gül hakkında 'kayıp trilyon' davasında verilen takipsizlik kararını kaldırmasının ardından, Gül ve Erdoğan'ın yaptığı açıklamaların, Kaçmaz'ın kişilik haklarına saldırı olduğu öne sürülüp 10'ar bin TL'lik tazminat  istendi.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=25.08.2009&ArticleID=951355
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Birbirine benzer iki örnekten hangisini önce aktaralım bilmiyorum.

İki karar arasından 48 yıl geçmesine rağmen, sanki karbon kağıdı kullanılmış gibi aynı zihniyeti yansıtan iki örnek var karşımızda...

Şaşırmamak, 'bu kadar da mı olur' dememek elde değil.

İşlenmemiş bir suça işlenmiş muamelesi yapmak nasıl bir zihniyettir.

Önce, Türk demokrasi tarihinin en utanç verici olayı olan ve masum insanların idama varan cezalarla hayatlarının karartılmasına neden olan örneği aktaralım. Sonra da geçtiğimiz hafta yaşanan güncel örneğe gelelim.

Yargılama komedisi...

İlk olay, eski milletvekillerinden Edip Safter Gaydalı'nın dedesi olan ve Demokrat Parti Milletvekilliği yapan Şeyh Selahattin İnan'ın başından geçiyor. Bu arada hatırlatalım, eski bakanlardan Kamran İnan, Şeyh Selahattin İnan'ın oğludur. Soyadlarının değişik olduğuna bakmayın, Edip Safter, Kamran İnan'ın yeğenidir.

Şeyh Selâhattin İnan 27 Mayıs darbesi sonrası Yassıada'da yargılananlar arasındadır. Onun idam istemiyle yargılanma gerekçesi, Tahkikat Komisyonu ve Salahiyet Kanununa Meclis'teki oylamada destek verdiği iddiasıdır.

Yargılama komedisi de burada başlıyor zaten. Tahkikat Komisyonu ve Salahiyet Kanunu Meclis'te yasalaştığı günlerde Selâhattin İnan Türkiye'de bile değildir. Geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle o tarihlerde uzun süre Almanya'da bir hastane odasında can derdiyle boğuşmaktadır.

Yassıada Mahkemeleri'nin ünlü Başsavcısı Oktay Egesel, Bitlis milletvekili Selâhattin İnan'la ilgili iddianamesinde onu şöyle suçlar; "Bu zat sorgusunda, 'Ben Salâhiyet Kanunu'na oy vermedim. Çünkü o sırada tedavi için Almanya'ya gitmiştim, hastaydım' diyor. Evet, doğrudur, Almanya'ya gitti. Fakat onun kafasının içi bizim malumumuzdur. Gerçi burada bulunmadı ama, burada olsaydı Salâhiyet Kanunu'na mutlaka rey verecekti. Bu itibarla, o da ötekiler gibi, anayasayı cebren ihlâl etmiştir. İdamını talep ederim..."

Şu zihniyetin vahametine ve Demokrat Partililere olan öfkenin hangi boyutlara ulaştığına bakar mısınız? İşlenmemiş bir suça sanki işlemiş gibi muamele edilmesini istiyor savcı...

Bizler ahiret gününe iş olsun, yeşillik olsun diye inanmıyoruz. Mahşerde bu defterler yeniden açılacak ve mazlumlar zalimlerle yüzleşecek. Kimsenin yaptığı haksızlık yanına kar kalmayacak.

Ne anlama geliyor yukarıdaki karar? Diyelim ki bir yerde bir cinayet işlendi. Siz de o cinayete kurban giden şahıstan zerre kadar hazzetmiyorsunuz. Bir savcı çıkıp diyor ki; "Evet, falancayı bu öldürmemiştir, doğrudur. Ama biliyorum ki, öldürülen şahıstan bu da hazzetmezdi. Dolayısıyla sanki o öldürmüş gibi onun da idamını talep ediyorum." Breh breh breh...

İnanılır gibi değil ama bir komediyi andıran yukarıdaki olay ve benzerleri maalesef yaşandı bu ülkede. Daha da üzücü olanı, yaşanmaya devam etmektedir.


Fark var mı?

Gelelim günümüzdeki örneğe...

Önce şunu hatırlatalım.

Biliyorsunuz, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Anayasa'nın, cumhurbaşkanları vatana ihanet dışında hiçbir iddia nedeniyle yargılanamazlar şeklindeki açık hükmüne rağmen, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün yargılanmasını isteyen bir karara imza atmıştı.

Vatandaşlık bilgisi derslerinde ortaokul öğrencilerine sınav sorusu diye sorulacak kadar basit bilgi gerektiren bir konuda Sayın Kaçmaz tam tersi bir durum takındıysa, 'acaba bu durum nerden kaynaklandı?' diye merak etmemek mümkün değil. İletişim çağındayız ve herşey kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor. Milleti olan biteni algılamıyor ve yutuyor zannediyorlarsa büyük bir gaflet içindedirler demektir.

Gelelim son örneğe...

Ergenekon kapsamında hakkında inceleme başlatılan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, geçen hafta Sincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden hakkındaki incelemeyle ilgili hukuk tarihine geçecek bir yayın yasağı kararı aldı.

Ancak, yayın yasağı kararı kuruluşlara tebliğ edilince, yayın yasağının tüm yayın kuruluşlarını kapsamadığı, sadece daha önce Kaçmaz aleyhine haber yapan yayın kuruluşlarına yasak getirildiği ortaya çıktı.

Yayın yasağının Bugün, Sabah, Star, Taraf, Vakit, Yenişafak ve Zaman gazeteleri ile ATV, Bugün TV, Kanaltürk, Kanal 7, Meltem ve Samanyolu televizyonlarını kapsadığı anlaşıldı. Böylece Kaçmaz hakkındaki soruşturmayla ilgili bu gazete ve televizyonlara haber yapmak yasaklandı. Hiç üşenmeden bahsi geçen medya kuruluşlarının ismini bir daha okur musunuz? Mesele ne kadar açık değil mi?

Mahkemenin bazı medya kuruluşlarına koyduğu yayın yasağı kararının 'gerekçesi' ise en az karar kadar ilginç. Mahkeme, bu kuruluşların "Kaçmaz hakkındaki haberlerde kişilik haklarına saldırılabileceği" iddiasını karara gerekçe yaptı. İşlenmemiş bir suç hakkında daha baştan bir zan ile hüküm vermek böyle oluyor demek ki...

Bize göre bahsi geçen yayın organları Türk demokrasisinin hak ettiği noktaya gelmesi için çağdaş bir misyon icra ediyorlar. Böyle gelmiş böyle gider demiyorlar, bu ülke neden ileri gitmiyor diye sorguluyorlar, demokrasimize gölge düşüren olaylara ışık tutmaya çalışıyorlar. Devam eden asrın davasıyla ilgili kamuoyunu aydınlatıyorlar. Eh artık bu yazıdan sonra haber7'yi de dahil ederler. Kaleme sansür koysalar da vicdanları da susturacak değiller ya...

Nereye kadar?

http://www.haber7.com/haber/20090902/Mahkeme-oyle-karar-verdi-ki-pes-yani.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Adalet Bakanlığı'nın, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında yürüttüğü soruşturmanın detayları ortaya çıktı. 
 
Adalet müfettişlerinin Kaçmaz hakkında hem adlî hem de disiplin soruşturması yürüttüğü öğrenildi. Kaçmaz'ın 'hürriyeti tahdit, evrakta sahtecilik, izinli, raporlu veya sevkli olmadığı halde görev yerini terk etmek, tavassut sonucu karar vermek ve görevini tarafsız yapamayacağı' iddialarıyla soruşturulduğu kaydedildi. Kaçmaz'a 'davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısı uyandırdığı, adlî yargı adalet komisyonu ve ağır ceza mahkemesi başkanı sıfatlarına yakışmayacak hareket ve ilişkilere girdiği, mesleğin şeref ve nüfuzu ile şahsî onur ve saygınlığını yitirdiği' suçlaması yöneltiliyor. Kaçmaz'ın, başta kamuoyunda geniş yankı uyandıran davaların da bulunduğu bazı kararlarla ilgili gazetecilere haber yapmaları için bilgi sızdırdığı da ifade ediliyor.

Edinilen bilgilere göre, Kaçmaz mesai saatleri içerisinde adliyede bulunmayarak bir sanığın bir gün nezarette kalmasına neden oldu. Burada hürriyeti tahdit suçunun işlendiği vurgulandı. Kaçmaz'ın eski Yargıtay üyesi ve HSYK Başkan Vekili Fehmi Ulusoy'un suç örgütü ve tapu yolsuzluğu davasından tutuklu akrabaları Mehmet K. ve yeğeni İbrahim U.'nun tahliyesiyle ilgili ricası üzerine 'ilgilenme' sözü verdiği ve sanıkların 2 gün sonra tahliye edildiği de belirtiliyor. Eski Başkan Vekili'nin Kaçmaz'a akrabalarının tutukluluğuna 2 Mart 2009'da itiraz dilekçesini vereceklerini söyleyip, "Gözünü seveyim, kiminle görüşürsen görüş." diyerek yardım istiyor. Kaçmaz'ın cevabı, "Ben pazartesi günü şey ederim başkanım." oluyor. Görüşmenin devamında Fehmi U.'nun, "Bununla bir ilgilen gözüm." demesi üzerine Kaçmaz, "Tamam, oldu başkanım." şeklinde konuşuyor. Kaçmaz'ın eski Başkan Vekili'ne ilgilenme sözü vermesinin ardından 4 Mart 2009'da ise suç işlemek için örgüt kurmak, irtikap suçlarından yargılanan sanık Mehmet K. ile örgüte üye olmak ve rüşvet vermek suçlarından yargılanan sanık İbrahim U.'nun tutuklandıktan 5 gün sonra Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tahliye edildikleri ifade ediliyor. Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tahliye kararına yaptığı itirazın Kaçmaz'ın başkanı olduğu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince reddedildiği vurgulanıyor.

Dinlenen şüpheliyi telefonla uyarmış

Telefonu mahkeme kararıyla dinlenen Osman Kaçmaz'ın Okyanus Operasyonu sırasında dinlenen ve hakkındaki soruşturma devam eden eski Konya Başsavcısı Mehmet Fatih Özdemir'in dinlendiği yönünde uyarılması için telefonda bilgi verdiği ifade ediliyor. Kaçmaz'ın telefondaki şahsa, Özdemir'in dinlendiğini söylediği, uyarılmasını istediği, haber kaynağı olarak da kendi ismini vermesini özel olarak rica ettiği kaydediliyor.

Mesai saatinde Bodrum tatili

Osman Kaçmaz'ın izinli raporlu veya sevkli olmadığı halde ayrı ayrı tarihli duruşmalara 4 gün boyunca katılmadığı belirtilirken, mesai saatleri içerisinde şehir dışına gittiği belirlendi. Duruşmalara katılmadığı bazı tarihlerde ise Antalya'ya sık sık gidip gelmesi, bu seyahatlerin bir kısmını günlük yaptığı dikkatlerden kaçmadı. Yine Kaçmaz'ın 2008'de 20 gün sağlık sorunları nedeniyle raporlu olmasına rağmen 13 gün boyunca Bodrum'da tatil yaptığı belirlendi. Farklı bir tarihte yine Bodrum'a giden Kaçmaz'ın mesaideymiş gibi adına sevk çıkarttırarak beş gün rapor aldırdığı kaydedildi.

Gazetecilere haber servisi

Osman Kaçmaz'ın gazetecilere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in davalarıyla ilgili bilgi verdiği de öğrenildi. Kaçmaz'ın bir gazetecinin, "Abi yok mu şöyle manşetlik bir şeyin, habersiz kaldık da." ifadesi üzerine, "Var var, mesela Melih'in bir sürü şeyi var, hep usulden kaldırdık." dediği kaydedildi. Aynı görüşmede gazetecinin Cumhurbaşkanı Gül kararını sorması üzerine, kararın daha çıkmadığını belirttiği, Maliye Bakanlığı'nın itiraz etmediği, ancak emekli Yargıtay üyesinin itiraz ettiğini kaydettiği ifade ediliyor. Kaçmaz'ın telefonla gazeteciye Gül kararını gelecek hafta vereceğini söyleyerek, "Onu inceliyorum, at işte bir haber onunla ilgili." dediği öğrenildi.

Resmi evrakta sahtecilik suçlaması

Osman Kaçmaz'ın yıllık izindeyken İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bulunmasına rağmen, aynı gün akşam saatlerinde Ankara'da bulunuyormuş gibi elektronik imzasıyla göreve başlamaya dair resmi evrak hazırlattığı vurgulanıyor. Kaçmaz'ın dinlemeye karşı tedbir alarak, adliyedeki odasına jammer cihazı koydurduğu basına yansımıştı. Adalet müfettişlerinin Kaçmaz'a jammer cihazını da sorduğu öğrenildi

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888274&title=ilgilendigi-saniklar-iki-gunde-tahliye-olmus
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, savunma yapmaktan kaçan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz'a sert tepki gösterdi. 
 
Soruşturmaya ilişkin belgelerin kendilerine verilmediğini ileri süren Kaçmaz, yazılı bir açıklamayla yalanlandı: "Hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savunması istenilen konular önceden tebliğ edildi."

Başkanlık, 'buna karşın Kaçmaz'ın mahkeme kararlarını hiçe sayıp, dayanak belgelerin örneklerinin kendisine verilmemesini gerekçe göstererek savunma vermekten kaçındığını, bunu müfettişlerce savunmasının kısıtlandığı şeklinde göstermek istediğini' aktardı.

Osman Kaçmaz, önceki gün hakkında yürütülen soruşturma kapsamında müfettişlere ifade vermemişti. Kaçmaz'ın avukatı Baykal Doğan, soruşturmaya esas bilgi ve belgelerin, taleplerine rağmen gizlilik kararı bulunduğu gerekçesiyle kendilerine verilmemesi üzerine savunma yapamayacaklarını söylemişti. Ancak Doğan'ın iddialarının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Gelişmeler üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığı dün yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, 'bazı basın yayın organlarında, adalet müfettişlerinin ifade için çağırdığı Kaçmaz'ın savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin gerçeği yansıtmayan birtakım beyan ve iddiaların yer aldığı' hatırlatıldı.

'SÖZLÜ SAVUNMA VERECEĞİM' DEDİ

Şu ifadeler kullanıldı: "Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca görevlendirilen başmüfettişler tarafından Osman Kaçmaz hakkında yürütülmekte olan soruşturma sırasında, suç teşkil ettiği ve disiplin cezasını gerektirdiği düşünülen eylemler hakkında savunmasının istendiğine ilişkin dört sayfadan oluşan yazı tebliğ edilmiştir. Yazıda, savunma talebinde isnat edilen tüm hususlar olay, yer, kişi, tarih ve saat olmak üzere ayrı ayrı açıklanmıştır."

Müfettişler tarafından savunması istenilen konuların 11 Ağustos 2009'da Osman Kaçmaz'a tebliğ edildiği ve 7 gün içerisinde yazılı olarak savunma vermesinin talep edildiği belirtildi. Açıklamada, "Ancak kendisi, bizzat müfettişlere sözlü savunma vereceğini ifade ederek yazılı savunma vermeyi kabul etmemiştir.'' denildi.

SORUŞTURMAYI DEŞİFRE ETMEK İSTİYOR

Bunun üzerine 1 Eylül 2009'da Kaçmaz'ın telefonla sözlü savunmaya davet edildiği ve 2 Eylül 2009 tarihli bazı gazetelerde savunma için çağrıldığına ilişkin haberlerin yer aldığının görüldüğü ifade edilerek, şu ifadeler kullanıldı: "Hâkim Osman Kaçmaz hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili kendisine yöneltilen sorular, görev yaptığı adliyede ve bizzat kendi mahkemesinde bulunan dosya ve yazışmalar ile kolayca ulaşabileceği bilgi ve belgelere ilişkindir. Bazıları ise mahkeme kararı ile dinlenen ve içeriği kendisine açıklanan telefon konuşmalarına ve medya önünde kamuoyuyla paylaştığı beyanlarına dayanmaktadır. Buna rağmen kendisi ve vekili, mahkemelerce verilmiş iletişimin tespiti ve teknik takip kararlarını veren mahkeme ve hâkim ile kararda başka isimlerin bulunup bulunmadığını deşifre etmeye yönelik taleplerini yinelemişlerdir. Önceden kararlaştırdıkları anlaşılan bir tutum sergileyerek sözlü savunma yapmayacaklarını belirttikten sonra kuruldan ayrılmışlar ve basına açıklama yapmışlardır. Bir hâkim olarak öncelikle kendisinin saygı gösterip uyması gereken mahkeme kararlarını hiçe sayıp, dayanak belgelerin örneklerinin kendisine verilmemesini gerekçe göstererek savunma vermekten kaçınmış ve bunu müfettişlerce savunmasının kısıtlandığı şeklinde göstermek istemiştir. Bu tutum, tamamıyla soruşturmayı etkisiz kılmaya, süreci uzatmaya ve kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir çaba olarak değerlendirilmiştir."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888294&title=teftis-kurulu-kacmaza-belge-verildi-halki-yaniltiyor
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Canlı yayında NTV Ankara muhabiri Gökhan Gerçek'in sorularını yanıtlayan Hakim Osman Kaçmaz şunları söyledi:

-Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la ilgili verdiğiniz kararın hemen ardından görevden alınmanız istendi. Bunun ardından da bir teftiş süreci başladı ve 2 aydır devam ediyor. Önce siz Teftiş Kurulu Başkanlığı hakkında bir suç duyurusunda bulundunuz ardından da dün Teftiş Kurulu'nu, hakkınızdaki  belgeleri vermemekle suçladınız. Neler yaşanıyor Teftiş Kurulu ve sizin aranızda?

Osman Kaçmaz: Valla bilemiyorum ama engizisyon yargılamasına döndü bu iş. Benim üzerimde yargının yıpratılmasına çok üzgünüm bunu hazmedemiyorum. Bugün basında görüyorum ki gerçekten hedef seçilmişim. Ama verdiğim kararların hepsinin arkasındayım bundan sonra vereceğim kararların da arkasındayım. Ben hukukun dışına hiç çıkmadım çıkmayacağım da. Bu konuda beni kimse yıldıramaz. Allah'tan başka kimseden de korkum yok.

- Verdiğiniz kararlar nedeni ile mi hedef seçildiniz?

Osman Kaçmaz: Bugün basındaki haberleri görünce öyle düşünüyorum. Bir takım medya bu konuda yayınlar yapıyor.  Benim o yayınlara karşılık bunların hangi dayanağa, hangi belgeye dayandığını bilmek için,  istediğim halde bana verilmeyen belgeler maalesef hem de imzasız bir şekilde basına sızdırılmış. Bunu halkımızın takdirine sunuyorum.

-Başbakan ve Cumhurbaşkanı kararınızın arkasında mısınız?

Osman Kaçmaz: Kesinlikle. Herkesle bunu tartışırım. Zaten gerçek hukukçular bunun doğru olduğunu biliyorlar. Şu anda başbakanımızla ilgili vermiş olduğum karar doğru olmasaydı fezleke ile Meclis'e gönderilmezdi.

-Ne yapacaksınız bundan sonra?

Osman Kaçmaz: Çalışmaya devam edeceğim, görevimin başındayım.

http://www.ntvmsnbc.com/id/24997512/#storyContinued
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz, kendisi hakkında yürütülen soruşturma sırasındaki usule aykırılıklar nedeniyle Teftiş Kurulu Başkanı ve müfettişler hakkında suç duyurusunda bulundu.

ANKARA - Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz'ın avukatı Baykal Doğan, Kaçmaz hakkında başlatılan soruşturmadan haberdar olduktan sonra Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'na 30 Temmuz 2009'da yazılı başvuru yaparak, bu tarihe kadar yaptıkları soruşturma işlemleri konusunda temin edilen bilgi ve belgeleri talep ettiklerini hatırlattı.

Bu taleplerinin yerine getirilmediğini öne süren Doğan, Kaçmaz hakkında delil toplama işlemlerine de devam edildiğini söyledi.

Kaçmaz'ın telefonlarının, ''Görev suçları'' kapsamında dinlendiğinin Adalet Bakanlığınca açıklandığını anımsatan Doğan, ''Müvekkilimin yasada yer almadığı halde görev suçundan dinlenmesi ve bunun basına duyurulması, konuşmaya ilişkin bir takım belgelerin basına servis edilmesini kabul etmek mümkün değildir'' diye konuştu.

http://www.ntvmsnbc.com/id/24997872/
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Yargıtay Başkanlar Kurulu, Adalet Bakanlığı'ndan Hâkim Osman Kaçmaz'ı soruşturan müfettişleri soruşturmak için izin istedi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 'Kayıp Trilyon' davasından yargılanması gerektiğine karar verdikten bir süre sonra hakkında soruşturma başlatılan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, müfettişler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Yargıtay da bakanlık müfettişleri aleyhinde soruşturma başlatabilmek için Adalet Bakanlığı'ndan izin istedi.

http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1145509
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın yargılanmasını isteyen, geçtiğimiz günlerde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na yapılan baskının talimatını veren Sincan Hakimi Osman Kaçmaz'ın meslekten ihracı istendi...

Habertürk Gazetesi Ankara Haber Müdürü Selahattin Bostan'ın verdiği bilgiye göre, Adalet Bakanlığı Sincan 1. Ceza Ağır Mahkemesi Hakimi Osman Kaçmaz'ın meslekten ihraç edilmesini istedi.

Kaçmaz için 4 ayrı kovuşturma da talep edildi. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu bir süredir Osman Kaçmaz'la ilgili soruşturma yürütüyordu. Kaçmaz, geçtiğimiz günlerde Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na yapılan baskının talimatını vermişti.

Baskında hakim ve bilirkişiler, usülsüz dinleme ile ilgili inceleme yapmışlardı. Osman Kaçmaz ile ilgili son kararı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) verecek.

Öte yandan konuyla ilgili bir çaıklama yapan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Osman Kaçmaz'ın ihracıyla ilgili soruşturmanın yeni olmadığını 2008'de yapıldığını açıkladı.

http://www.haber7.com/haber/20091109/Sincan-Hakimi-Kacmazin-ihraci-istendi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Sincan 1. Ağır Ceza Hâkimi Osman Kaçmaz hakkındaki iddianame kabul edildi. Kaçmaz hakkında dava açılıyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kaçmaz hakkında nasıl bir iddianame hazırladı? Kaçmaz neyle suçlanıyor?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında, ''görevi kötüye kullanma'' ve ''soruşturmanın gizliliğini ihlal'' suçlarından iddianame hazırladı.

Kaçmaz, avukatı Baykal Doğan ile birlikte adliyeye gelerek, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinden, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hakkında düzenlediği iddianameyi aldı.

Avukat Doğan, adliyeden ayrılırken gazetecilere yaptığı açıklamada, iddianamede, basına yansıdığı şekilde, ''Kaçmaz'ın 20 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanması'' yönünde bir talebin bulunmadığını ifade etti.

İddianamede, müvekkili hakkında istenen dört soruşturma konusu fiilden yalnızca ikisiyle ilgili son soruşturma açılmasının talep edildiğini bildiren Doğan, Başsavcılığın, diğerleriyle ilgili soruşturma açılmasına gerek görmediğini belirtti.

Soruşturma açılmasına karar verilen fiillerin ''görevi kötüye kullanma'' ve ''hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal'' olduğunu açıklayan Doğan, şöyle devam etti:

''Ancak (iddianamede) bunlara esas, müfettişlerce alınan delillerin, telefon delillerinin usul ve yasaya uygun olmadığından bahisle, mahkemece bu delillerin değerlendirilmesinin yapılması gerektiği söyleniyor. Bizce, sayın savcının bu tespiti, başından beri söylediğimiz gibi, Adalet Bakanlığı müfettişlerince soruşturmaya esas alınan, dinleme kayıtlarının usul ve yasaya aykırı olduğunu ortaya çıkartmıştır. Sayın savcılık da iddianamede bunu bir anlamda tespit etmiş ve mahkemeden değerlendirmesini istemiştir.''

Mahkemenin iddianameyi kabul ettiğini belirten Doğan, kendilerine tanınan süre içinde savunma hazırlayacaklarını, mahkemenin de savunmayı aldıktan sonra kovuşturma açılıp açılmayacağına karar vereceğini kaydetti.

Doğan, ''İfade olarak, net bir usulsüz dinleme tespiti var mı?'' sorusu üzerine, iddianamede, İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinden alınan telefon kayıtlarının soruşturmaya esas alındığının belirtildiğini kaydetti. Doğan, ''Ancak bu telefon kayıtlarının Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 135. maddesinde belirtilen suçlarla ilgili olup olmadığı belli değil. 'Bunların, bu soruşturmaya kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin alınan mahkeme kararı yok' diyor'' diye konuştu.

Avukat Doğan, müvekkili hakkında dinlemeyi önlemek için odasına yerleştirdiği ''jammer'' ile ilgili soruşturma yer olmadığına karar verildiğini aktardı.

Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu fiilerden kovuşturma açılmasına karar verirse, Osman Kaçmaz birinci sınıf hakim olduğu için yargılama Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde yapılacak.

Edinilen bilgiye göre, iddianamede, ''telefon görüşmelerine ait tapelerin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından temin edildiği anlaşılmıştır. Soruşturma evrakı arasında telefon dinleme isteminin ve dinleme kararının bulunmaması nedeniyle, CMK'nın 135. maddesinde sayılan suçlardan hangisiyle dinlenen kişilerin bağlantılı olduğu anlaşılamamıştır. Mahkemece bu konuda yapılacak araştırma sonucu, telefon dinleme yöntemiyle elde edilen kanıtların hukuki değerlendirilmesinin yapılmasının gerektiği kanısına varılmıştır'' denildi.

Adalet Bakanlığı, Osman Kaçmaz hakkında disiplin soruşturması kapsamında da 1 kez ''meslekten ihraç'', 2 kez ''yer değiştirme'' cezası istemişti. Bu istemlerle ilgili kararı ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu karara bağlayacak.

20 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ

Adalet Bakanlığı'nın fezlekesini inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sincan 1. Ağır Ceza Hâkimi Osman Kaçmaz hakkında, 4 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame hazırladı.

Başsavcı vekili Mehmet Çavuşoğlu'nun hazırladığı iddianamede, Kaçmaz hakkında TCK 109'da "Hürriyeti tahdit", TCK 288'deki "gizliliği ihlal", TCK 257'deki "görevi kötüye kullanma" suçlamalarıyla yaklaşık 4 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası istendi.

Kaçmaz'ın kamu görevi yaptığı gerekçesiyle bu suçlarda artırım yapılması da istendi. Yargılanmasına karar verilirse 1. Sınıf Hâkim olduğu için Kaçmaz, Yargıtay'da yargılanacak.

"İzinsiz Jammer kullanmak" suçundan da dün sabah çağrıldığı Ankara Adliyesi'ne giden Kaçmaz, "HSYK'ya güveniyor musunuz" sorusunu, "Ben herkese güveniyorum" diyerek yanıtladı. 

Haber 7-AA-Hürriyet

http://www.haber7.com/haber/20091111/Kacmazla-ilgili-iddianame-kabul-edildi.php
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Adalet Bakanlığı müfettişleri, meslekten ihracı istenen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında ikinci kez inceleme başlattı.

İncelemenin, Kaçmaz'ın eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun iddiaları üzerine Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nda (TİB) yaptırdığı bilirkişi incelemesinin kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle yürütüldüğü belirtildi. TİB, Kaçmaz ve Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Hayri Keskin hakkında görevi kötüye kullanma ve soruşturmanın gizliliğini ihlalden suç duyurusunda bulunmuştu. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise incelemenin rutin olduğunu söyledi.

Ergin, Kaçmaz hakkında TİB'in şikayeti olduğunu, müfettişlerin şikayet üzerine inceleme başlattığını belirtti. Ankara Barosu'nca düzenlenen "Uluslararası Hukuk Kurultayı''na gelişinde konuyla ilgili soruları cevaplayan Ergin, "Bize gelen bütün şikayetler incelemeye tabi tutulur. Bu konuyla ilgili olarak da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın yapmış olduğu bir şikayet vardı. Müfettişlerimiz onu inceliyor. Tüm şikayetlere uygulanan prosedür burada da uygulanıyor. Rutin bir işlemdir." dedi. Müfettişlerin Sincan Adliyesi'ndeki kararlara ilişkin incelemesi devam ederken tartışmalı kararlarıyla gündeme gelen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz da gazetecilere açıklama yaptı.

'BAKANLIK GENİŞ BAKSIN'

Kaçmaz, "Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanıyım. Bana bilgi verilmesi gerekiyor. İncelemelerle ilgili bilgim yok. Eğer arama varsa benim şikayetlerim var. Adalet Bakanlığı geniş baksın." dedi. Kendisini Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda arama yapan Hakim Kadir Kayan'la kıyaslayan Kaçmaz, "Bir hakim kozmik odayı arıyor. Ses çıkmıyor. Biz TİB deyince yer yerinden oynuyor." ifadelerini kullandı. Hakim ve savcıların baskı altında olduğunu iddia eden Kaçmaz, müfettişlerin yaptığı incelemeyi "Bana bir yerlere mesaj veriliyor gibi geliyor." şeklinde değerlendirdi. Kaçmaz şunları söyledi: "Madem ihraçla yargılanıyorum. İhraç edeceklerse etsinler. Ben de görevimi yapayım. Hakimlerle ilgili bir sürü şikayet var. İkide bir Sincan Adliyesi... Sadece biz mi görev yapıyoruz? Ben karar alırken bu olaylardan etkilenmiyorum. Hiçbir şeyden de korkmuyorum. Kozmik odadaki arama kararını sizin takdirinize bırakıyorum."

Bakanlık müfettişleri, daha önce Kaçmaz hakkında Ergenekon kapsamında soruşturma başlatmıştı. Kaçmaz'ın Okyanus Operasyonu sırasında dinlenen eski Konya başsavcısını dinlendiği yönünde uyarmak için telefonla bilgi verdiği belirlenmişti. Kaçmaz'ın eski HSYK başkan vekilinin ricası üzerine tutuklu sanıkların tahliyesiyle ilgilendiği, İstanbul'da bulunmasına rağmen Ankara'da bulunuyormuş gibi elektronik imzasını kullandığı kaydedilmişti. Müfettiş raporu üzerine, Adalet Bakanlığı Kaçmaz'ın meslekten ihracını isterken, 'evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma, soruşturmanın gizliliğini ihlal' suçlarından dava açılmasını istemişti. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi de Kaçmaz'ın 'görevi kötüye kullanma' ve 'hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal' suçlarından yargılanmasına karar vermişti. Kaçmaz, önümüzdeki günlerde Yargıtay'da yargılanacak.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ana-yasa'ya aykırı şekilde 'Kayıp Trilyon' davasından yargılanması kararı veren Kaçmaz, Eminağaoğlu'nun yasadışı dinlendiği iddiaları üzerine TİB'de bilirkişi incelemesi kararıyla gündeme geldi. Bilirkişi incelemesinin ardından Kaçmaz, yasadışı dinleme iddiaları üzerine Emniyet, MİT ve TİB yetkilileri hakkında dava açılması kararı vermişti. ZAMAN-METİN ARSLAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=938956&title=meslekten-ihraci-istenen-sincan-hâkimi-kacmaza-ikinci-inceleme

kilimanjaro

Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, ''Kayıp Trilyon'' davasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında vermiş olduğu ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' ilişkin kararını kaldıran Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını ''kanun yararına'' bozdu.

Cumhurbaşkanı Gül hakkında ''özel evrakta sahtecilik'' ve ''2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na aykırılık'' suçlarından dolayı soruşturma açılmış, soruşturma sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' karar vermişti.

Başsavcılığın kararına, şikayetçi Cahit Nalbantoğlu itirazda bulunmuştu. İtirazı değerlendiren Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Başsavcılığın, ''Kayıp Trilyon'' davasıyla ilgili olarak Gül hakkında vermiş olduğu ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' ilişkin kararını kaldırmıştı.

İtiraz üzerine verilen kararlar kesin nitelik taşıdığı için Abdullah Gül'ün avukatları, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararının ''kanun yararına bozulması'' istemiyle Yargıtay'a götürülmesi için Adalet Bakanlığı'na başvurmuştu.

Adalet Bakanlığı, istemi yerinde görerek söz konusu kararı ''kanun yararına'' bozulması istemiyle Yargıtay'a götürmüştü.

Başvuruyu değerlendiren Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Gül hakkında vermiş olduğu ''kovuşturma yapılmasına yer olmadığına'' ilişkin kararını kaldıran Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını ''kanun yararı''na bozdu.

Daire, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kararına itiraz eden Cahit Nalbantoğlu'nun ''itiraz hakkı bulunmadığına'' hükmederek Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Gül'ün yargılanmasına yönelik verdiği kararı kaldırdı.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin kararı kesin nitelik taşıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=996532&title=yargitay-sincan-hakiminin-gul-karari-yok-hukmundedir
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.