Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 00:47:59

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,886
  • Toplam Konu: 4,420
  • Online today: 194
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 319
Total: 319

Darbecilere yargı yolu açıldı: Savcılıklara suç duyuruları yağıyor!

Başlatan Avukat, 13 Eylül 2010, 14:14:26

« önceki - sonraki »

Avukat

Anayasa değişiklik paketi için yapılan referandumda sandıktan 'evet' çıkmasının ardından darbecilerin yargılanmasının önü açıldı. Kenan Evren ve arkadaşlarıyla ilgili savcılıklara suç duyurusu yapılıyor.

Kenan Evren ve yönetiminin yargılanması için Ankara'da savcılara başvuru yapıldı. Başvuruyu Mazlum-Der, İHD ve Emek Platformu üyeleri yaptı.

MAZLUMDER adına Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal, MAZLUMDER Ankara Şubesi Başkanı Üstün Bol 12 Eylül Darbecileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundular.

Öte yandan Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) İzmir İl Yönetimi de, ''12 Eylül darbesini yapanlar'' hakkında suç duyurusunda bulundu. EDP İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı, İzmir Adliyesi önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, dünkü halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliğinin, Anayasanın geçici 15.maddesini yürürlükten kaldırdığını ifade etti.

Cangı, şu bilgileri verdi: ''Anayasa değişikliğinden sonraki ilk işimizi gerçekleştiriyoruz. 12 Eylül darbecileri ve diğer sorumluları hakkında darbe yapmak, anayasa değiştirmek, hükümeti yıkmak, sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürmek, kasten yaralamak, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak ve cinsel saldırıda bulunmak gibi suçlardan suç duyurusunda bulunuyoruz.''

Türkiye'nin eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasayı hak ettiğini belirten Cangı, ''Suç duyurusu dilekçimizde, darbeyi gerçekleştiren generallerin yanı sıra, darbe sırasında görevde olan ve daha sonra görev alan kuvvet komutanları, bakanlar kurulu üyeleri, sıkıyönetim komutanları, valiler, emniyet müdürleri şüpheli olarak gösterilmiştir'' dedi.

Genç Siviller de suç duyurusunda bulundu

Genç Siviller, 12 Eylül darbesini yapanlar hakkında Bursa Adliyesi'nde suç duyurusunda bulundu.

Sabah saatlerinde Bursa Adliye Sarayı önünde toplanan Genç Siviller adına açıklama yapan Emin İleri, 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan evren ve kuvvet komutanları hakkında 'Darbe yapmak, anayasayı değiştirmek, hükumeti yıkmak, sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürmek, kasten yaralama, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak, cinsel saldırıda bulunmak' iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Hazırladıkları şikayet dilekçesinde Evren ile dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık, Eski Başbakan Bülend Ulusu'nun yanı sıra dönemin vali, bürokrat, kaymakam ve emniyet müdürlerinin yargı karşısına çıkması gerektiğini isteyen Genç Siviller, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırıldığına işaret etti.

Darbecilerin yüz binlerce insanı mağdur ettiğini belirten Emin İleri, "12 Eylül 1980 darbesinde halk iradesi meclis ortadan kalkmış, siyasi partilerin kapısına kilit vurulmuştur. 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiştir. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmıştır. 7 bin kişi için idam cezası istenmiştir. 517 kişiye idam cezası verilmiş, bunlardan 50'si asılmıştır. 30 bin kişi işten atılmış, 388 bin kişiye pasaport verilmemiştir. Gazetecilere hapis cezaları verilmiş, 300 gün gazeteler çıkmamıştır. 39ton gazete ve dergi imha edilmiştir. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirmiştir." dedi.

Darbeyi gerçekleştiren dönemin komutanlarının hapis cezasıyla cezalandırılmasını isteyen Emin İleri, şüpheliler hakkında soruşturma açılması gerektiğine vurgu yaptı. Açıklamanın ardından Emin İleri ve arkadaşları hazırladıkları dilekçeleri Cumhuriyet Başsavcılığına verdi.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1027030&title=darbecilere-yargi-yolu-acildi

Avukat

Anayasa değişikliği paketinin referandumda kabul edilmesiyle birlikte aralarında milletvekili, yazar, gazeteci ve sanatçıların da yer aldığı bir grup, 12 Eylül darbesini yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. 'Darbe yapmak, anayasayı değiştirmek, adam öldürmek ve işkence' iddialarıyla yargılanması istenenlerin başında cuntanın lideri Kenan Evren geliyor. 120 kişinin imzasını taşıyan suç duyurusu dilekçesi, Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'ya teslim edildi.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelen yaklaşık 80 kişi, adliye önünde basın açıklaması yaptı. Grup, 'Yetmez! yeni anayasa istiyoruz' ve 'Darbeci Evren 12 Eylül'ün hesabını vereceksin' yazılı pankart açtı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Yıldız Önen, "12 Eylül 2010 günü millet devlete el koymak zorunda kaldı. 50 yıllık darbeler tarihinin sonuna gelindi. 30 sene sonra, 12 Eylül'le hesaplaşmak için büyük fırsatımız doğdu." dedi. Artık askeri darbelerde darbecilere selam duran yüksek yargıçların olmayacağını belirten Önen, "12 Eylül 1980'in 'Asmayalım da besleyelim mi?' diyen kudretli komutanından hesap sormak için 12 Eylül 2010'da bütün engeller kalktı. Darbe yapmak suçtur. Kenan Evren ve o gün darbe suçuna ortak olanlar yargılanmalıdır. Evren ve hayatta olan 12 Eylül darbecilerinden şikâyetçiyiz. Özgürlük için, adalet için, eşitlik için, darbe yapmanın ağır bir suç olduğunu hafızalara kazımak için bugün darbeciler hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz." diye konuştu.

Dilekçede imzası bulunan isimlerden Milletvekili Ufuk Uras, "Bu bizim açımızdan çifte bayram. Bir yandan sandıktan demokrasi çıktı. Diğer yandan da Kürt demokrasi hareketi 'Biz buradayız.' dedi. 'Yeni bir anayasa yapacaksan beraber yapalım.' dediler. Batı ile doğu arasında köprü kuracağız. Biz 30 yıldır bunu bekliyorduk. Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanması için bir zemin oluştu. Çocuklarımıza vereceğimiz en büyük hediye de budur. Kenan Evren'in gönüllü avukatları yanılıyor.'' diye konuştu.

Daha önce Kenan Evren hakkında iddianame hazırladığı için HSYK'nın görevden attığı eski Savcı Sacit Kayasu ise yargılamanın başlaması için hiçbir engel olmadığını vurguladı. Şu ifadeleri kullandı: "Zamanaşımı tehlikesi yok. Şu ana kadar yargılama olamadığından böyle bir durum yoktu. Ama artık tüm darbeciler yargı önüne çıkabilecek. O dönem savcı olarak bile dava açma yetkimiz yoktu. Biz öç peşinde değiliz. Sadece suçlunun cezalandırılmasını istiyoruz. Yargılanmak her zaman bir haktır. Suçsuzlarsa mahkemede de beraat ederler.'' dedi.

Şikâyetçi olan 80 kişi arasında Milletvekili Ufuk Uras, yazarlar Nihal Bengisu Karaca, Ferhat Kentel, Yasemin Çongar, Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, Sacit Kayasu, eski İstanbul Baro Başkanı Yücel Sayman ve sanatçı Zeynep Tanbay da bulunuyor. Şüpheliler ise Kenan Evren ile birlikte dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, eski komutanlardan Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık, eski Başbakan Bülend Ulusu ile diğer bakan, bürokrat, vali, kaymakam, emniyet müdürü, asker, amir ve memurlar olarak gösterildi. Darbe sonrasında yaşanan gelişmelerin hatırlatıldığı dilekçede, asılanlar, öldürülenler, gözaltına alınan, fişlenenler olduğu kaydedildi. Dilekçede, "İzah edildiği üzere şüphelilerin hapis cezasıyla tecziyeleri için haklarında kovuşturma yapılarak kamu davası açılmasını arz ve talep ederiz." denildi.

EMİNE DOLMACI İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1027317&title=referandumdan-evet-cikinca-magdurlar-mahkemeye-kostu

Avukat

METİN ARSLAN

12 Eylül darbesinin yargılanması için düğmeye basıldı. Geçici 15. maddenin referandumla Anayasa'dan çıkarılması üzerine yapılan suç duyurularını tasnif eden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Savcı Murat Demir'i darbe soruşturmasını yürütmek üzere görevlendirdi.Darbecilere dokunulmazlık zırhı getiren geçici 15. maddenin referandumda Anayasa'dan çıkarılmasından sonra 12 Eylül darbesinin yargılanmasına yönelik önemli bir adım atıldı. Ankara Başsavcılığı, darbe soruşturmanın Başsavcı Vekili Şadan Sakınan'ın koordinesinde, Savcı Murat Demir tarafından yürütülmesine karar verdi. Başsavcılık, UYAP üzerinden yaptığı 2010/605 dosya numaralı görevlendirme evrakını Demir'e havale etti. Savcı Demir'in, binin üzerindeki suç duyurusu evrakını inceledikten sonra, şüphelileri ifadeye çağıracağı belirtiliyor. İddianame düzenlenmesi halinde, dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyeleri hakkında Ankara Ağır Ceza Mah-kemesi'nde dava açılması bekleniyor.

Savcı Murat Demir'in görevlendirilmesiyle, 12 Eylül darbesinin görev suçu olduğu ve iddianamenin Yargıtay cumhuriyet başsavcısı tarafından hazırlanacağı söylentisinin doğru olmadığı anlaşıldı. Demir'in incelemelerinin ardından dönemin MGK üyelerinden hayatta kalanlar ve diğer sorumlular hakkında iddianame düzenlenmesi halinde davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılması bekleniyor.

Soruşturma için görevlendirilen Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, uzun yıllar adalet müfettişi ve başmüfettişi olarak görev yaptı. HSYK'nın 6 Ocak 2011 tarihli kararnamesiyle Ankara cumhuriyet savcılığına getirilen Demir, memur suçları savcısı oldu. Demir'in hazırlayacağı iddianameye ve soruşturma işlemlerine 'olur' verecek olan Başsavcı Vekili Şadan Sakınan ise KPSS'de kopya, YGS'de şifre iddialarına yönelik soruşturmalara bakıyor. Sakınan, daha önce de sahte çürük raporu soruşturmasını yürütmüştü.

Sivil toplum örgütlerinin özel yetkili başsavcı vekilliğine yaptığı suç duyuruları hakkında daha önce görevsizlik kararı verilmişti. 27 Eylül 2010 tarihli görevsizlik kararı o günlerde Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan Hamza Keleş'in imzasını taşıyordu. Keleş, görevsizlik kararında, Evren ve arkadaşlarına isnat edilen Anayasa'yı ihlal suçlarına ilişkin davalara, kapatılan DGM'lerin baktığını, ancak suçun gerçekleştiği 1980-1983 arasında DGM'lerin henüz kurulmadığına dikkat çekmişti. 12 Eylül dosyası görevsizlik kararıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Keleş'in özel yetkileri ise geçtiğimiz günlerde HSYK tarafından alınmıştı.

Hayatta olan emekli üç general yargılanabilir

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda toplanan suç duyurularında, Milli Güvenlik Konseyi'nin hayatta kalan üyelerinin yargılanması talep ediliyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, emekli Orgamiral Nejat Tümer ve emekli orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın TCK'nın 147. maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men edenlerle bunları teşvik etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle yargılanması isteniyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1118244&title=savci-belirlendi-12-eylul-darbesi-mahkeme-yolunda

kilimanjaro



Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin soruşturmasının tamamlandığı ve soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamede, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın ''şüpheli'' olarak yer aldığı açıklandı.

Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin soruşturması sonucunda hazırlanan iddianamede, dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın ''ağırlaştırılmış müebbet hapis'' cezasına çarptırılmaları istendi.

Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen, soruşturmayla ilgili olarak gazetecilere açıklama yaptı.

Görüşen, iddianamenin kendisine bu sabah geldiğini belirterek, ''Kenan Evren ve şu anda yaşayan generallerden Tahsin Şahinkaya hakkında, suç tarihinde yürürlükte olan, eski Türk Ceza Kanununun 146'ncı ve 80'inci maddeleri gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi. Soruşturmayı ben başlatmıştım. Başsavcıvekilliğine atanmamdan sonra soruşturmayı Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin yürüttü. İddianameyi Kemal Çetin Bey hazırladı'' diye konuştu.

CMK'nın 29'uncu maddesi uyarınca hem Evren hem Şahinkaya hakkında adli kontrol uygulaması talep edildiğini bildiren Görüşen, darbeyi yapan kişilerden olan, ancak bugün hayatta bulunmayan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun hakkında TCK'nın 64/1. maddesi gereğince ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini ifade etti.

İddianamenin 80 sayfa olduğunu belirten Görüşen, ''Savcılık olarak bizim görüşümüze göre zaman aşımı süresi dolmamıştır. Yine, işkence iddialarıyla ilgili de ayrı soruşturmalar yürütülüyor. Yani bu, sadece darbeyi yapan 5 kişiyle ilgili soruşturma'' diye konuştu.

Görüşen, 6 Aralık 1983'e kadar olan dönemi suç tarihi olarak değerlendirdiklerini kaydederek, ''Yani, bir, 12 Eylül 1980'den bu tarihe kadar, bir de savcı arkadaşımızın iddianamesine göre, 2 Ocak 1980'de bir muhtıra, uyarı mektubu veriliyor. Bunu da değerlendirdik. Hem uyarı mektubu verildiği 2 Ocak 1980 tarihi, bunun dışında 12 Eylül 1980'den TBMM Başkanlık Divanı'nın oluştuğu 6 Aralık 1983'e kadarki dönem. Yani, Kemal Bey'in suç olarak değerlendirmesi böyle'' dedi.

-İddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine düştü-

Görüşen, basında geçen hafta, ''iddianamenin geçen hafta Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine'' bugün ise ''Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine düştüğü'' yönünde haberler yer aldığını ifade ederek, ''Şu anda ben de bilmiyorum nereye düştüğünü. Şu anda onaylıyorum, nereye düştüğünü hep beraber göreceğiz'' diyerek, gazetecilerin yanında, UYAP üzerinden iddianameyi onayladı.

Görüşen, daha sonra UYAP tarafından iddianamenin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiğini ve iddianamenin 2012/1 değerlendirme numarası aldığını bildirdi.

Bir soru üzerine Görüşen, şüpheliler hakkındaki adli kontrol uygulanıp uygulanmamasına mahkemenin karar vereceğini ifade ederek, ''Onu mahkeme kabul eder veya etmez. Yurtdışı yasağı koyabilirler. Tamamen mahkemenin takdiri'' dedi.

''İddianamede kaç tane olay var?'' sorusuna Görüşen, ''Birçok olay iddianameye yazıldı'' karşılığını verdi.

''Şüphelilerin ağırlaştırılmış müebbet hapsi mi isteniyor?'' sorusuna da Görüşen, ''Eski TCK'da 146'ncı ve 147'nci maddeleri olarak düşündük. Fakat, Anayasayı değiştirme, hükümeti düşürmeyi kapsadığı için, genel olduğu için 146'ıncı ve 80'inci maddeden... Yani temadi eden bir suç olduğu için müteselsil suçtur. Dolayısıyla eski TCK'nın 146'ncı ve 80'inci maddeleri. O dönemde yürürlükteki kanun, şüpheliler lehine olduğu için onu istedik'' yanıtını verdi.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, iddianamenin kabulü için 15 günlük süresi bulunuyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1223685&title=evren-ve-sahinkaya-icin-muebbet-hapis-talebi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin tarafından hazırlanan ve 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 12 Eylül iddianamesinin tam metnine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

http://medya.zaman.com.tr/2012/01/12/12-eylul-iddianamesi.pdf


12 Eylül mağdurları: Yıllardır bugünü bekledik

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 12 Eylül iddianamesini kabul etmesi en çok darbe mağdurlarını sevindirdi.

Darbecilerin yargılanacağı günleri senelerdir hasretle beklediklerini belirten mağdurlar ve aileleri, davaya müdahil olmak için de harekete geçti. İhtilalin ardından 11 yıl hapis yatan ve 19 yıl sürgün yaşayan Recep Küçükizsiz, "Referandumda darbecilerin yargılanması için 'evet' oyu vermiştik. Çok şükür bugünleri gördük." diyor. Dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Kadir Mahir Damatlar, yıllardır darbecilere 'Bunları niye yaptınız?' diye hesap sorulmasını beklediklerini söylüyor. Mamak ve Ulucanlar'da ağır işkenceler gören Remzi Çayır, yargılamanın darbe geleneğini bitireceğine vurgu yaparken; 2000 yılında iddianame hazırladığı için meslekten ihraç edilen eski Savcı Sacit Kayasu, Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya'nın rütbelerinin sökülmesini istiyor. Türkiye'de solun simge isimlerinden 'Terzi Fikri' olarak bilinen Fikri Sönmez'in oğlu Naci Sönmez de müdahillik başvurusuna hazırlanıyor. Sönmez, darbecilerle karşı karşıya gelmek için ilk duruşmayı sabırsızlıkla beklediğini anlatıyor.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahke-mesi'nin, 12 Eylül darbesine ilişkin hazırlanan iddianameyi kabul etmesinin ardından o dönemde işkence gören ülkücüler harekete geçti. 11 yıl hapis yatıp 19 yıl sürgün yaşayan ülkücü Recep Küçükizsiz, darbecilerin yargılanacağı günleri senelerdir hasretle beklediklerini kaydetti. İddianamenin kabulünün ardından derhal mahkemeye müdahillik dilekçelerini verdiklerini belirten Küçükizsiz, "Biz 12 Eylül 2010 referandumunda darbecilerin yargılanması için 'evet' oyu verdik. Ve herkesi de 'evet' demesi için teşvik ettik. Çok şükür bu günleri gördük. Şimdi referandumda darbecilerin 'evet' çıksa dahi yargılanamayacağını söyleyen kişiler ne yapacak acaba?" dedi.

Darbecilerin hayatından 30 yıl çaldıklarını belirten Küçükizsiz, "Artık adalet istiyoruz. Bizlere yapılan işkenceler, haksız yere asılan insanlar, faili meçhul cinayetler ve benzeri birçok suç artık cezasız kalmayacak. Bizleri 12 Eylül darbe hukuku ile yargılayanlar sivil ve bağımsız yargının karşısına çıkacak. Ne mutlu onlara." şeklinde konuştu. Darbeden sonra 11 yıl hapis yatan avukat Hasan İlter de 12 Eylül askeri müdahalesini gerçekleştirenlerin hakim karşısına çıkmalarından çok mutlu olduklarını dile getirdi. İlter, "Geç dahi olsa yargılamanın başlamasından büyük sevinç duyduk. Darbecilere hesabı mutlaka sorulmalıydı çok şükür ki soruluyor." değerlendirmesinde bulundu.

Mamak ve Ulucanlar cezaevlerinde işkence görenlerden Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Şenliler, "Bizim neslimiz, hapishanelerde işkence çığlıkları arasında büyüdü. Allah kimsenin yaptığını yanına bırakmıyor. Referanduma bunların yargılanması için destek vermiştik, oldu." diye konuştu. Bir başka darbe mağduru Ülkücü Remzi Çayır da, "Bu kararla birlikte Türkiye'de darbe geleneğinin sona erdirilmesinin kapısı açılmıştır. Bu davanın, darbecilerin ömür boyu ceza alarak sonuçlanması için taraf olacağız ve sürekli takip edeceğiz." açıklamasını yaptı.

YILLARCA HESAP SORULMASINI BEKLEDİK

İki buçuk ay boyunca cezaevinde işkence gören dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Kadir Mahir Damatlar ise Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'yla birlikte, Milli Güvenlik Konseyi'nde yer alan fakat hayatını kaybeden Necat Tümer, Nurettin Ersin ve Sedat Celasun'un da gıyaplarında yargılanması gerektiğini belirtiyor. "Bu beşli çete vatana ihanet suçu işlemiştir." ifadelerini kullanan Damatlar, "Yıllarca bugünün gelmesini bekledik. İntikam peşinde değiliz ancak zulmün, yapanın yanına kâr kalmadığını görmek adına hakim karşısına çıkmaları gerekiyordu." şeklinde konuştu. GÖKSEL GENÇ, AYŞE TOSUN, AHMET DİNÇ; İSTANBUL, ANKARA

'Terzi Fikri'nin ailesi de davada müdahil olacak

Türkiye'de solun simge isimlerinden birisi olan ve 'Terzi Fikri' olarak bilinen Fikri Sönmez'in ailesi de 12 Eylül darbecilerinin yargılanması için açılan davanın kabul edilmesini sevinçle karşıladı. Darbeden önce Ordu'nun Fatsa ilçesine yapılan askerî operasyonla tutuklanan eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez'in oğlu Naci Sönmez, darbecilerin yargılandığı davaya müdahil olarak katılmak istediklerini belirtti. Darbecilerin yargılanması için açılan davanın demokratikleşen Türkiye adına önemli bir adım olduğunu dile getiren Sönmez, "Ben de müdahil olmak için başvuruda bulunacağım. Darbecilerle karşı karşıya geldiğimde 'Siz kimdiniz de Türkiye'yi sizden daha çok sevenlerin olabileceğini düşünmeden elinizdeki silahlı güce dayanarak demokrasiye müdahale ettiniz. Hiç mi aklınıza bir gün elim bastonlu dahi olsa yargı karşısına çıkabilirim diye düşünmediniz?' şeklinde soru sormak istiyorum." dedi. MÜKREMİN ALBAYRAK, SAMSUN

Rütbeleri ve maaşları ellerinden alınsın

Kenan Evren hakkında iddianame hazırladığı için 2000 yılında meslekten ihraç edilen eski Savcı Sacit Kayasu, 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianamenin kabul edilmesiyle haklılığının ortaya çıktığını belirtti. Duygularını Zaman'la paylaşan Kayasu, "Savcılığım elimden alındı. Ama Evren'in yargılanacak olması beni çok mutlu etti. Hiç olmazsa sağlıklarında iken yaptıklarının acısını tatsınlar." dedi.

Yargılamanın uzun sürebileceğini, buna sanıkların ömürlerinin de yetmeyebileceğini düşünen Kayasu şöyle devam etti: "Hiç olmazsa gerek Kenan Evren gerekse Tahsin Şahinkaya'nın sahip olduğu rütbeleri ve maaşları ellerinden alınarak korumaları da tedbir yoluyla kaldırılsın. Yaptıklarını kısmen de olsa çeksinler, tatsınlar. Dolayısıyla davada sanıklar öldüğü için lehte ve aleyhte karar verilmeden düşürülür." İddianamenin kabulüyle kendi adına değil, millet adına sevinç duyduğunu aktaran Kayasu, "Mesleğe tekrar iade edilmedikten sonra benim açımdan mutlu olacak bir şey yok. Haksız bir muameleye maruz kaldım. Bunun haksız olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kabul edildi. Buna rağmen mesleğe iade edilmedim. Haklılığım ortaya çıktı. Bugünkü iktidarın da beni tekrar savcılığa iade etmesini bekliyorum." diye konuştu. Referandum döneminde Evren ve arkadaşlarının zamanaşımından dolayı yargılanamayacağını öne süren hukukçulara da gönderme yapan Kayasu, "Zamanaşımı yok. Hukuk evrenseldir. Siz bir şahsı veya kurumu yargı önüne çıkartamıyorsanız, bir engel varsa zamanaşımı işlemez. Bu genel bir hukuk kuralıdır. Geçici 15. madde bunların yargılamasına engel. Bu engel varken dava açılamayacağına göre zamanaşımı nasıl işleyebilir? Buna katılmak mümkün değildi. Türkiye'de hukuk siyasi görüşe göre farklı yorumlanıyor. Bunu hukuka yansıttığınız anda hukuk, hukuk olmaktan çıkar." açıklamasını yaptı. DERVİŞ GENÇ İSTANBUL

'Darbe dönemlerinde hâkim ve savcılara hukuk unutturuldu'

12 Eylül 1980 darbesine tepki olarak 1982 yılında hâkimlik görevinden istifa eden Mehmet Tural, darbecilerin bugün olduğu gibi geçmişte de yasal kılıf olarak yargıyı kullandıklarını düşünüyor. Darbe dönemlerinde hâkim ve savcılara hukukun unutturulduğunu söyleyen Tural, "Elbette bu ülkede çok değerli namuslu ve dürüst hâkimler ve savcılar oldu, hâlâ da var. Ama 'adalet'in olmadığı yerde dürüst savcı ve hâkim olsanız ne olur?" dedi.

Zaman'a konuşan emekli Hakim Tural, 12 Eylül'ü soruşturan araştırmacıların Yüksek Hakimler Kurulu'nun arşivlerine de girmesi gerektiğini aktardı. Tural'a göre arşivlerin açılması halinde birçok usulsüz yargılama ortaya çıkacak. Yaşadıklarını '12 Eylül'de Hem Kürt Hem Alevi Hem Solcu Bir Hâkim Olmak' adlı kitabında toplayan Tural, sıkıyönetim komutanlarına verilen bir yetkiyle komutanın gerekçe göstermeden istediği kamu görevlisinin işine son verebildiğini ve bu yetkiyle binlerce devlet memurunun işlerinden uzaklaştırıldığını kaydetti.

Darbenin hemen ardından 18 Eylül 1980'de Kavak'ta bir yargılama sırasında duruşma salonunda sigara içerek kendisine hakaret eden bir astsubay hakkında tutuklama kararı çıkartan Tural'ın başına gelmeyen kalmamış. Karardan 1 saat sonra İl Jandarma Komutanı Albay Fadıl Ahmet Varol'un, beraberinde valiyle odasının kapısını tekmelerle açtığını anlatan Tural, Albay Varol'un 'Ulan hâkim sen kim oluyorsun da benim astsubayımı tutukluyorsun?' diyerek kendisini tehdit ettiğini anlattı. Dönemin Yüksek Hâkimler Kurulu Başkanı Mahzar Budak'ın da kendisini Ankara'ya çağırarak, 'Bu ortamda bu sistemde bir astsubay tutuklanır mı?' dediğini ifade etti. Mehmet Tural, 12 Eylül darbesinin yaşandığı günlerde, Hatay'da bir üsteğmenin, duruşma sırasında hâkim ve savcıları kovarak yargılamayı kendisinin yaptığını dile getirdi. SERKAN SAĞLAM İSTANBUL

Suçsuzluğumuz kanıtlanmış oldu

12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerden hayatta olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanacak olması, darbe dönemi mağdurlarının ailelerini sevindirdi. Bu sevinci yaşayanlardan biri de darbecilerin idam ettirdiği Mustafa Pehlivanoğlu'nun babası Necmi Pehlivanoğlu. Pehlivanoğlu, bu iddianamenin oğlunun suçsuzluğunu kanıtladığını söyledi. İdam edilen oğullarından dolayı toplumda suçlu duruma düştüklerine dikkat çeken Pehlivanoğlu, "30 yıldır suçsuz olduğumuzu kanıtlamaya çalışıyorduk, ama kimse bize inanmıyordu. Allah, Başbakan Erdoğan'dan razı olsun. Oğlumun yazdığı mektubu okuduktan sonra, suçsuz olduğumuz anlaşıldı. Bu iddianame de bizim tekrar suçsuz olduğumuzu gösterdi." dedi.

İddianamenin kabul edilmesine bile tereddütle yaklaştıklarını belirten Pehlivanoğlu, daha önce darbe ile ilgili iddianame hazırlayan Sacit Kayasu'nun görevden alınması sürecini hatırlattı. Pehlivanoğlu, bu açıdan iddianamenin kabul edilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Türkiye'nin önemli bir aşama kaydettiğine dikkat çeken Pehlivanoğlu, "Allah kimseye acı çektirmesin, 30 yıldır ağlıyoruz. İnşallah, bizim bu acıyı çekmemize sebep olan kişiler de üzerinden 30 yıl değil, 100 yıl dahi geçmiş olsa yargılanır ve cezalarını çekerler." değerlendirmesini yaptı.

'Yargılama, barışın temini için gerekliydi'

12 Eylül öncesi Kahramanmaraş'ta çıkan olaylarda öldürülen sol görüşlü öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu'nun ağabeyi Mehmet Yüzbaşıoğlu, iddianameye o dönem yaşanan olayların girmiş olmasının barışın tesisi adına önemli bir adım olduğunu söyledi. "Alevi kardeşlerimiz olayların aydınlatılmasından yana." diyen Yüzbaşıoğlu, ifadeye çağrılması durumunda koşa koşa gidip söylediklerini tekrarlayacağını belirtti. Yüzbaşıoğlu, bu yılki olayları anma toplantıları için valinin izin vermemesini de doğru bulduğunu kaydetti.SELÇUK KAPUCİ, SALİH SARIKAYA ANKARA ,İSTANBUL

Adaletin tecelli edeceğine inanıyorduk

12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, evine gönderilen bombalı paketle öldürülen 'Hamido' lakaplı Hamit Fendoğlu olayına da yer veriliyor. Dönemin Malatya Belediye Başkanı Fendoğlu'nun 17 Nisan 1978'de öldürülmesinin darbeye giden süreçte gerçekleştirilen 10 terör olayından biri olduğu belirtiliyor. Cihan Haber Ajansı'na konuşan Fendoğlu'nun yeğeni Mehmet Fendoğlu, yargı sürecinin geç de olsa tecelli edeceğine inandığını söyledi.

12 Eylül'e giden süreçte Adalet Partili Hamit Fendoğlu'nun öldürülmesinin milat olduğuna dikkat çeken Fendoğlu, "Türkiye'nin karanlık ortama sürülmesi, rahmetli Hamit Fendoğlu davasıyla başladı. Geriye dönüp oradan başlarlarsa sonuca ulaşırlar. Zaten Malatya, Maraş, Çorum olayları ve sağ–sol çatışmaları belirli bir merkezden kaynaklıydı." diye konuştu. 6 Nisan 1978'de Ankara Emek Postanesi'nden gönderilen bombanın 17 Nisan günü evinde patlaması sonucu Hamit Fendoğlu, gelini ve iki torunu ölmüştü. Daha sonra şehirde Alevi-Sünni çatışması yaşanmıştı. EMRULLAH BAYRAK ANKARA, CİHAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1228139&title=12-eylul-magdurlari-yillardir-bugunu-bekledik&haberSayfa=0


İşkencenin canlı şahidi 12 Eylül'ü anlatıyor



12 Eylül askeri darbesi döneminde cezaevinde gördüğü işkenceleri anlatırken gözleri dolan Mehmet Torun, çocuk yaşta düştüğü cezaevinde hiç acımadan işkencelere maruz kaldığını söyledi.

Yozgat'ta yaşayan Mehmet Torun (50), 12 Eylül askeri darbesinin kendisinde ve o dönemi yaşayan kişilerde derin izler, derin yaralar bıraktığını belirtti. Torun, "O dönemde daha lise öğrencisiydim. Lise 3. sınıftayken bir olay yüzünden beni önce Yozgat, daha sonra Ankara Mamak Askeri Cezaevi'ne aldılar. Orada sağcısı, solcusu bir arada yatıyorduk. Koğuşta en ufak bir olayda 24 asker koğuşa girip 12 asker bir tarafa 12 asker de bir tarafa geçip bizleri coplayarak döverlerdi. Bir yıl kaldığım Mamak Askeri Cezaevi'nde çok acı günler yaşadık. Çok işkenceler gördük. Cezaevinden çıktıktan sonra Yozgat'ta yasal olarak Ülkü Ocağı İkinci Başkanlığı yapıyordum ve beni tekrar içeri aldılar ve 20 gün boyunca askeri kışlada işkenceye maruz kaldım. Üstelik kışlada PKK üyesi olduğu belirtilen bir üsteğmen tarafından sürekli işkence gördüm. Çok acı günler yaşadık. Askerler bizi falakaya yatırarak yumruklu, tekmeli tokatlı dayak atıyorlardı." dedi.

O dönemde böyle acıları yaşatan kişilerin şimdi yargılanmalarının kendilerini mutlu ettiğini ifade eden Torun, "Tabi o dönemde kardeş kavgası çıkaran ve bu olayların yaşanmasına zemin hazırlayan kişilerin şimdi yargılanması beni son derece mutlu ediyor ve huzur veriyor. Çünkü bizlerde derin izler bıraktı. O günler bir daha geri gelmesin. Bartın Cezaevi'nde iki yıl, Mamak Askeri Cezaevi'nde 1 yıl, Yozgat Cezaevi'nde bir ay, ikişer ay gibi sürelerle kaldım. O dönemde Ülkü Ocağı'nda görev alan arkadaşlarımızın tamamı yargılandı. Kimi beraat etti, kimi ceza aldı. Şimdi herkes bir yerde ama o acıyı hep beraber yaşadık." diye konuştu.

Ankara Mamak Cezaevi'nde rahmetli Muhsin Yazcıoğlu'yla da sık sık görüştüklerini kaydeden Torun sözlerini şöyle tamamladı: "Mamak Cezaevi'nde çok ağır şartlarda kaldık. Çünkü çocuk yaştaydık. Daha yüzümüzde tüy bile yoktu. Ömrümüzün en acı günleri o günlerdi. Bize çocuk büyük demeden sürekli işkence yapıyorlardı. O yaşta orada kalmamız bile büyük işkenceydi. Fiziki işkence dayanılmaz vaziyetteydi. Bunu o dönemde yatanlar iyi bilirler. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da hücrede yanımızda yatıyordu ve sık sık görüşüyorduk. Allah bir daha o acıları yaşatmasın."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1228461&title=iskencenin-canli-sahidi-12-eylulu-anlatiyor


"Kenan Evren'in yargılandığı davaya müdahil olacağız"

Kenan Evren'in 'Bir sağdan bir soldan astık' sözünü hatırlatan 12 Eylül darbesinin mağdurları, mahkemede bu itirafın hesabını sormak istiyor. Bazı aileler, Evren'den tazminat istemeye ve Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek davaya müdahil olmaya hazırlanıyor.

12 Eylül döneminde idam edilenlerden biri de Fikri Arkan'dı. Ankara'da yaşayan Arkan, ülkücü görüşleri nedeniyle darbeciler tarafından gözaltına alındı ve sıkıyönetim mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. Arkan, 27 Mart 1982 sabahının ilk saatlerinde Mamak Cezaevi'nde 32 yaşında idam edildi. Ülkücülükten yargılanan ve darbenin ardından yurtdışına kaçan Alaattin Arkan, kardeşinin ardından hâlâ gözyaşı döküyor. 64 yaşındaki ağabey, Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmasını ise yallardır beklediklerini ifade ediyor.

12 Eylül Darbesi'ni yapan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında kabul edilen iddianameyi yıllardır beklediklerini kaydeden Alaattin Arkan şöyle konuşuyor: "Ben 12 Eylül 1980 darbesinin mağduru olarak Kenan Evren ve değer darbecilerin yargılanmasını istiyorum. Bana, Ülkü Ocakları'na 'ajan olarak gireceksin.' dediler. Ben, bunları kabul etmediğim için işkencelere maruz kaldım. Maddi ve manevi olarak yıprandım. Ve hala, o dönem yaşadıklarımdan dolayı mağdur olmaktayım. Benim bu şekilde mağdur olmama sebep olan kişilerin yargılanmasını istiyorum. 15 yaşındaki kardeşimi nasıl astırıyorlarsa, onlarca insanın mağdur olmasına nasıl sebep oluyorsa, idamını istemem söz konusu değil ama cezaları ne ise onu çekmelerini isterim. Hatta davaya müdahil olmak için avukatımı bile görevlendireceğim."

REFERANDUM MHP'LİLERE İYİ BİR DERS OLDU

Referandumda kendisinin "Evet" dediği için ülkücü camia tarafından dışlandığını dile getiren Alaattin Arkan şöyle devam etti: "O dönem MHP'liler geldiler bana. Benle barışmak istediler. Ama kabul etmedim. Ben o referandumun MHP'lilere çok büyük bir ders verdiğini düşünüyorum. Ulucanlar Cezaevi'ni ziyarete gitmiştim. Kardeşimin yattığı yatağı gördüğümde tüylerim diken diken oldu. Darağacını görünce de bayıldık. Oranın müze olması çektiklerimizin hafızalarda kalması için çok önemli. Ama bizimkiler (MHP'liler) bu işi de sahiplenmeye çalıştılar kusura bakmasınlar. Oranın müze olmasını AK Parti Milletvekili Veysel Tiryakioğlu gerçekleştirdi. Ayrıca, bizim yaşadığımız acıların gündeme gelmesini sağlayan ve bu olayın bu boyuta taşınmasını sağlayan Başbakana da teşekkür ederim."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1228496&title=kenan-evrenin-yargilandigi-davaya-mudahil-olacagiz


Hamile kadına elektrik vermişler

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianamede, gözaltında yapılan işkencelere ilişkin ifadeler geniş yer tutuyor.

İddianamede yer alan İbrahim Ünal'ın ifadelerinde, hamile bir kadına elektrik verildiği anlatılıyor. Ünal, "Yaşadığım işkence sürecinde, en çok canımı acıtan olay, hamile bir kadının, 'Elektrik vermeyin, karnımda çocuğum var, ne yaparsanız yapın, bana elektrik vermeyin' feryadı oldu." diyor.

75 gün sorgusunun sürdüğünü dile getiren Ünal, darbeyi gözaltında iken yaşadığını belirtiyor. "Kabadayak, kulak memesi, cinsel organ, dil, diş ve parmaktan her gün elektrik veriyorlardı" diyen Ünal, "Adli Tıp'a girdik, ayaklarım patlamış, ayakta duramıyorum. Doktorun cümlesini asla unutmam: 'Evet ayakların şişmiş ama çok yürüdüğüm zaman benimkiler de şişiyor, işkence raporunu vermem."

Kaburgalarının demir sopalarla kırıldığını, günlerce değil doğrulmak nefes alamadığını vurgulayan Ünal, şöyle devam ediyor: "Arkadaşlarımızdan dinlediklerimiz, duruşmalar sırasında Mamak'a gidince gördüklerimiz, işkence zihniyetlilerin soylarına yetecek bir utançtır. Uzuvlara elektrik vermek, ıslak zeminde çıplak bırakıp, coplamak, Filistin askısına almak, iffet ve namusa el uzatmak vs. gibi maddi ve manevi insanlık dışı işkenceler Mamak'ın gündelik uygulamaları haline gelmişti."

ABD, Arjantin ve Şili'de uygulanmış olan cezaevi metodlarının tamamen Türkiye'ye adapte edildiğini dile getiren Ünal, sağcıların üzerinde sol görüşlü polisler, sol görüşlülerin üzerinde ise sağ görüşlü polisler görevlendirildiğini ifade ediyor. 17 yaşındaki Bekir Bağ'ın günlerce ağır işkencelere tabi tutulduğunu dile getiren Ünal, "Bir gün askerler telaş içinde koşuşturmaya başladılar... Bazı Ülkücü gençleri hücrelerinden çıkardılar, Bekir Bağ'ın hücresinin yanına götürdüler: 'Arkadaşınız kendisini astı.' Herkes anında neler olduğunu anlamıştı. Çünkü tamamı C-5'ten geçmişti... Askerler ise olaya bir açıklama getirmek için çırpınıyorlardı: 'Yatak çarşafını yukarıdaki elektrik tellerine bağlamış. Kendisini asmış.' Oysa bu mümkün değildi. Hiçbir Ülkücü tek kelime bile etmedi. Hiçbiri yorum yapmadı. Tamamı 'Biz aptal mıyız?' dercesine askerlerin yüzüne baktı. O sırada bir teğmen de hücrenin önüne gelmişti. Birlikte Bekir'i dışarı çıkarıp, soydular. Bütün vücudu mosmordu ve cesedi alabildiğine şişmişti. Belli ki ölümün üzerinden uzun süre geçmişti." şeklinde konuşuyor.

Cezaevinde kedi kadar büyük fareler olduğunu anlatan Ünal, mecburen farelerin de içtiği sudan içtiklerini belirterek kaldıkları hücrenin tuvaletinin lağımla dolduğunu vurguluyor. 'Size banyo yaptıracağız' diye lağıma batırıp çıkardıklarını dile getiren Ünal, "Koğuşlarda kimilerine fare yedirildi. Mahkumlara koğuşlarda, birbirine tecavüz etmeleri için işkence yapıldı. Mamak Cezaevi'nde özellikle Ülkücülere yapılan işkenceler o kadar aşırıydı ki, Ülkücüler kendilerine sembol olarak seçtikleri kurt köpekleriyle bile saldırıya uğradılar." şeklinde konuşuyor.

O.Ç. ise maruz kaldığı işkenceyi dava dosyasında şöyle anlatıyordu: "Saçlarımız ve sakallarımız devamlı yolunuyor. Tırnaklarım bir şeyle çekiliyor. Sorulan soruları bilmediğimi söylediğim zaman şiddetini artırıyorlar. İşkenceden bayılıyorsunuz, ayılıp tekrar işkenceye tabii tutuluyorum. Kaçıncı kez bayıldığımı hatırlamıyorum. Dayaktan altımıza pislemek zorunda kalınca, pisliğinizi elindeki sopayla yemeye zorlanıyorsunuz, kısaca yiyorsunuz. İstediklerini cevaplamıyorsanız, anüsünüze cop sokma işlemi başlıyor. Sonra da ıssız bir yere götürüp, elindeki silahın ağzına mermiler sürüyorlar, ölümle tehdit ediyorlar. Ananıza, ailenize, bacınıza, tüm kutsal saydığınız değerlere galiz küfürler ediyorlar."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1228553&title=hamile-kadina-elektrik-vermisler


12 Eylül mağduru: Nurettin Yedigöl sorguda kafasına çivi çakılarak öldürüldü

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianamede, yapılan işkenceler konusunda dikkat çekici ifadeler yer alıyor.

19 yaşındayken cezaevinde 45 gün işkence gören Nimet Tanrıkulu, ölümüne tanık olduğu insanlar bulunduğunu, bunlardan birinin de kafasına çivi çakılarak öldürülen Nurettin Yedigöl olduğunu söylüyor.

İddianamede yer alan ifadelerine göre Tanrıkulu, gözaltına alınmasını "1981'in 4 Mayıs'ı, sabaha karşı geldiler. Çok kalabalıklardı. Babam kapıyı açtı, beni sordular. Babam 'Evde yok' dedi. 'O zaman sen bizimle geleceksin' dediler. Babam hızlı hızlı giyindi, bütün konuşmaları duyuyordum. O arada polislerden biri odama girerek 'Adın ne?' dedi. 'Nimet' deyince hepsi birden içeri daldılar. Bana hakaret etmeye başladılar, evin içinde bir telaş vardı. Annem ve kız kardeşlerim ağlıyordu. Tipleri ve davranışları çok ürkütücüydü. Beni beşinci kattan merdivenden ite kalka indirdiler. Sonra bir polis merkezine götürdüler. Buranın Gayrettepe olduğunu sorgu anında öğrendim." şeklinde anlatıyor.

Randevularını sorduklarını dile getiren Tanrıkulu, gözleri bağlanmadan önce oradaki kalasları, ipleri, manyetoyu gördüğünü belirtiyor. "Beni askıya bağlayıp, yukarıya doğru çektiler. Bu Filistin Askısıymış. hiç ilgimin olmadığı şeyleri soruyorlardı. Askıdayken elektrik verdiler." diyen Tanrıkulu şöyle devam ediyor:

"Bedenime dokunmaları bana çok korkunç geldi. Üstümü çıkarmaya çalıştılar. Epey bir itiş kakış oldu. İşkence sırasında benden bekledikleri tavrı göremiyorlardı. 'Tiyatrocu karı' diye bağırıyorlardı. Konuşmuyorum ya, rol yapıyorum sandılar. İşkencenin ne olduğunu yaşayınca daha iyi anlıyorsun. Sonra beni karanlık bir odaya koydular, orada benim gibi sorgudan geçmiş, işkenceden kafası gözü yarılmış, ayakları şiş insanlar vardı. Kafamı kaldırdığımda kolu kelepçeyle kaloriferin demirine bağlı, bir battaniyenin üzerinde oturan genç bir adam gördüm. Bu genç adam yakalanırken kurşun yarası almış. Bağırsakları bir poşetin içinde duruyordu. Hastanede olması gereken bu kişi orada, işkencehanedeydi ve o orada sürekli işkence çığlıkları dinliyordu. Orada içinizi ister istemez bir korku kaplıyor. 'Kimse korkmadım' demesin. İşte böyle geçen kırk beş gün."

Beş saat sürekli dayak yediğini, ağza alınmayacak küfürler edildiğini anlatan Tanrıkulu, ölümüne tanık olduğu insanlar bulunduğunu ifade ediyor. Bunlardan birinin de Nurettin Yedigöl olduğunu dile getiren Tanrıkulu, "Sonradan öğrendiğime göre cesedini yok etmişler. Bugün adı 'kayıplar listesi'nde. Sorguda kafasına çivi çakılarak öldürüldü. Meşhur 'bambulu oda' dediğimiz bir oda vardı. Orada biri çırılçıplak vaziyette oturuyordu. Kendinde değildi. Onun görüntüsü hala belleğimde capcanlı durur." diyor.

Metris'te kaldığı yerde siyasi davadan tutuklanmış çok sayıda kadın da olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu, sorguda çenesinin çıktığını, sol kolunun kısmi bir güç kaybı yaşadığını, saçının büyük bir kısmını kaybettiğini ifade ediyor. Askeri hastaneye götürüldüğünü ve sadece bir ağrı kesici verildiğini anlatan Tanrıkulu, işkencenin kayıtlara geçmemesi için doktor raporu verilmediğini aktarıyor. Gözaltına alındığı davadan beş yıl yargılandığını ve beraat ettiğini dile getiren Tanrıkulu, "Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde C-5 adı verilen bir baraka Ülkücüler için özel sorgulama yeri olarak kullanılıyordu. Sıkıyönetim Savcısı Nurettin Soyer, Pol-Der'li polislerden oluşturduğu, aralarında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkencecilerin bulunduğu bir ekiple, C-5 isimli bu barakada MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanıklarına akla hayale gelmeyecek işkenceleri, kendisi de bizzat yapıyordu. Sanıklar ısıtılmış çelik dolaplarda Filistin askısına asılıyor, çırılçıplak soyulup, elektrik veriliyor, her çeşit işkence vücutlarında deneniyordu." diye konuşuyor.

İŞKENCELER AİLELERİN ÖNÜNDE YAPILIYORDU

İşkencelerin bazılarının ise sanıkların anaları, babaları, eşleri, kız kardeşleri, ağabeyleri, çocuklarının önünde yapılarak tehditte bulunulduğunu vurgulayan Tanrıkulu, MHP'nin avukatlarının doktor raporlarıyla belgelettikleri işkence raporlarının zabıtlara geçmesine rağmen, mahkeme tarafından dikkate alınmadığına dikkat çekiyor.

Ankara'da Bekir Bağ, Malatya'da Aydın Demirkol, Mahir Damatlar ve Mehmet Kazgan'ın tutuklu bulundukları sırada ağır işkencelere dayanamayarak hayatlarını kaybettiklerini anlatan Tanrıkulu, sorulara cevap verilmeyince tekmelenip kol ve bacakların kırıldığını belirtiyor. Koğuş ve hücrelerde ise 'karıştır-barıştır' metodu uygulandığını ve solcu ile ülkücü gençlerin bir arada kaldıklarını ifade eden Tanrıkulu, cinsel organından elektrik verilmesinden etkilenenlere defalarca elektrik verildiğini; çırılçıplak soyulup haya duygusuyla morali bozulanların ise sürekli olarak çıplak tutulduğunu söylüyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1228563&title=12-eylul-magduru-nurettin-yedigol-sorguda-kafasina-civi-cakilarak-olduruldu
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

AHMET DÖNMEZ, HABİB GÜLER  
Siyasi partilerin ardından Bakanlar Kurulu da yarın başlayacak 12 Eylül davasına müdahil oluyor. Kabine toplantısının ardından bilgi veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bugün Başbakan Erdoğan ya da görevlendireceği bir ismin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne giderek müdahillik talebinde bulunacağını bildirdi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek de Meclis'in davaya müdahilliği konusunda çalıştıklarını, bugün bir karara varacaklarını söyledi.

Türkiye, 12 Eylül darbesiyle 32 yıl sonra hesaplaşmaya hazırlanıyor. Davanın ilk duruşması yarın yapılacak. Darbe mağduru çok sayıda kişi ve kuruluş, davaya müdahil olmak için başvuru yaptı. Dava konusunda Bakanlar Kurulu da tarihi bir karar aldı.

Dünkü kabine toplantısının ardından basının karşısına geçen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu'nun da davaya müdahil olacağını açıkladı. Toplantıda bütün bakanların görüşlerinin alındığını ve müdahillik yönünde görüş birliğine varıldığını aktardı.

Davayla ilgili iddianamede sanıklara isnat edilen suçun, 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs etmek' olduğunu ifade eden Arınç, bu suçun TCK 146. maddesinde yer aldığını anlattı. Bakanlar Kurulu'nun da cuntanın hedef olduğunu dile getirerek şunları kaydetti: "Aslında Bakanlar Kurulu'nu ortadan kaldırmaya teşebbüs, TCK'nın 147. maddesinde düzenlenmiş. İddianamede bu konu da ayrıntılarıyla irdelenmiş. Şüphesiz 147. madde, yani Bakanlar Kurulu'nu ortadan kaldırmaya teşebbüs de bu suçun içerisinde öngörülmüş durumda."

TBMM'DE MÜDAHİL OLMAYA HAZIRLANIYOR

12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren ve arkadaşları, ilk iş olarak Parlamento'yu feshetmişlerdi. Meclis'in davaya kurumsal olarak müdahil olup olmayacağı da merak ediliyor. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, müdahillik üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Dün NTV'de katıldığı canlı yayında bu yöndeki soruya, "Bu konuda bir çalışma yürütüyoruz. En geç yarın (bugün) çalışmayı bitirip karar vereceğiz." cevabını verdi.

12 Eylül'de mağdur oldukları iddiasıyla bazı siyasi partiler de mahkemeye müdahillik başvurusunda bulunacak. Darbecilere yargı yolunu açan 2010 yılındaki anayasa değişikliğine karşı çıkan CHP, açılan yargı yoluyla Evren'den hesap sormak isteyen partilerin başında geliyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde darbenin en çok partisini mağdur ettiğini savunmuş ve, "Partimiz kapatıldı. Genel başkanlarımız hapse atıldı. Mal varlıklarımıza el konuldu. Biz taraf olmayacağız da kim olacak?" diye konuşmuştu. CHP Grup Başkan Vekili Emine Ülker Tarhan, bugün saat 11.00'de başvuruyu gerçekleştirecek.

Meclis'te temsil edilen diğer bir müdahil parti BDP olacak. BBP de davaya müdahil olmak için geçtiğimiz günlerde mahkemeye dilekçe verdi. DSP, HAK-PAR ile EDP de davanın müdahil partilerinden. HAK-PAR lideri Bayram Bozyel, "12 Eylül darbesi davası, Kürt ve Türk halklarına karşı işlenmiş bir insanlık suçu davasıdır." ifadelerini kul-landı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1267777&title=bakanlar-kurulu-davaya-mudahil-oluyor



MHP de müdahil olacak

AA  
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, 12 Eylül davasına müdahil olmak için Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na başvurduklarını bildirdi.Büyükataman, başvurunun ardından adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, 12 Eylül 1980'de MHP yöneticileri dahil yüzlerce ülkücünün, ''uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle'' darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından haksız yere suçlanarak, tutuklandığını belirtti.

Büyükataman, şunları kaydetti:

''Siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen bu davada ülküdaşlarımız, sanık sandalyesine oturtularak yargılanmıştır. Elbette ki o zulüm ve baskı dolu günleri unutmamız mümkün değildir. Zira ülkücü kadroların; Mamak Askeri Cezaevi'nin meşhur 'C 5 işkence hanelerinde' ve çeşitli hapishanelerde, yıllarca süren sorgularla hayatları karartılmıştır.

Genç yaşta hürriyetleri çalınmış dava arkadaşlarımız, dört duvar arasına tıkılarak, hayatları kendilerine ve ailelerine haram edilmiş, insanlık onuruna yakışmayan şartlarda, hayata tutunmaya çalışmışlardır. Psikolojik baskı, dayak, küfür gibi nice hakaretlerle birlikte vicdan, akıl ve ahlak sahibi hiçbir insanın kabul edemeyeceği çeşitli işkencelerle, kişilikleri rencide edilmiştir.

Kelimelerle ifadesi mümkün olmayan bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi, üstüne üslük Savcı Nurettin Soyer'in tarihe utanç vesikası olarak geçmiş ve de içeriği iftiralarla doldurulmuş olan iddianamesi, çağımızın en ibret verici bir yargı sürecini başlatmıştır.''

Darbenin ardından başta Alparslan Türkeş olmak üzere yüzlerce ''ülkücü dava adamının'' yargılandığını ve idamla cezalandırılmalarının istendiğini anımsatan Büyükataman, bu vesileyle 587 sanıklı ''MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası''nın başladığını kaydetti.

Büyükataman, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu iddia ve talep, 12 Eylül darbecilerinin merhum Genel Başkanımız Alparslan Türkeş'le ülkücülere kurduğu tuzağın, öyle basit bir kurgu olmadığını ortaya koymuştur.

Neticede 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra, 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan ve 'TCK'nın 149. ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet oluşturmak' suçlaması ile açılan davalarda, Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu 220 kişinin idamı istenmiştir. 5 yıl 11 ay 8 gün süren yargılama, 7 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanmıştır. Mahkeme sonucunda 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılan Başbuğumuz Merhum Alparslan Türkeş, 7 Nisan 1985 tarihinde tahliye edilmiştir.

Türk milliyetçiliğine düşman kişilerin öncülüğünde yapılan yargılama sonucunda, ülküdaşlarımızdan; Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık idam edilmiş, nice dava arkadaşlarımız çeşitli cezalara çarptırılmış ve bazıları da yargılanma sona ermeden ilahi rahmete kavuşmuşlardır.''

Büyükataman, bu nedenle dün toplanan Başkanlık Divanı'nda konunun görüşüldüğünü belirterek, şunları kaydetti:

''Partimiz, 12 Eylül 1980 İhtilalini yapan sanıkların yargılandığı kamu davasına; '12 Eylül 1980 İhtilal Yönetiminin gerçekleştirdiği fiiller nedeni ile MHP'nin kapatılmış olması, siyasi faaliyetlerden yasaklanması, mallarına el konulmuş ve yöneticilerinin tamamına yakınının haksız olarak tutuklanması, yıllarca suçsuz olarak cezaevlerinde kötü muameleye tabi tutularak tutuklu kalmalarına neden olunmasından dolayı katılmasına karar verildi.''

İsmet Büyükataman, basın açıklamasını dinleyen bir vatandaşın, ''Sol olarak adlandırılan kesimin aynı işkenceleri daha beter gördüğünü'' ifade etmesi üzerine, o dönem MHP mensuplarına haksız işkenceler yapılırken aynı şekilde ''devrimci mücadele anlayışı içerisinde olan kişilerin de benzer insanlık dışı muamelelere muhatap olduklarına bizzat şahit olduğunu'' söyledi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1267942&title=mhp-de-mudahil-olacak



12 Eylül darbe davasına müdahillik talepleri çığ gibi

İZZETTİN ÇİÇEK ANKARA AYŞE TOSUN, ZEYNEP HAŞLAK
Demokrasinin askıya alındığı 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar yarın mahkeme karşısına çıkıyor.Cuntadan şikâyetçi olan mağdurlar ve mağdur aileleri de 4 Nisan öncesinde ardı ardına müdahillik talebinde bulunuyor. Son olarak, Türkiye'yi darbeye götüren süreçte öldürülen Doğan Öz, Prof. Cavit Orhan Tütengil ve Abdi İpekçi'nin ailelerinin yaptığı başvurularla, müdahillik talebi 500'ü aştı. 24 Mart 1978'de evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybeden eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanacağı mahkemeye verdikleri dilekçeyi, 'görev' olarak gördüklerini söyledi. Mahkemeden katılımları için karar beklediklerini belirten Öz, eşinin yanı sıra İpekçi ve Tütengil cinayetlerinin, 12 Eylül'ü hazırlayan eylemler olarak düşündükleri için müdahil olduklarını dile getirdi. Sezen Öz, "Hayatta kaldığımız sürece bu işin takipçisiyiz. Bizler hayatta olan tanıklarız ve bizim bildiklerimiz kanıt teşkil ediyor." dedi. Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in kızı Deniz Tütengil ise Zaman'a yaptığı açıklamada 'babası için' davaya müdahil olduğunu ifade etti: "O dönem açılan dosya bile kayboldu. Gerçek azmettiricilerin ortaya çıkmasını ümit ediyorum."

Abdi İpekçi ve Doğan Öz ve Cavit Orhan Tütengil'in aileleri tarafından, 12 Eylül darbesinin yaşayan sorumluları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanacağı Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verilen müdahillik dilekçesinde, İpekçi, Öz ve Tütengil cinayetlerinin, askerî darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek amacıyla işlendiği ileri sürüldü. Toplumda kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmak isteyen darbecilerin, hiç kimsenin güven içinde olmadığı endişesini yaymakta başarılı olduğu öne sürülen dilekçede, bununla, ülkede demokrasinin askıya alınması için siyasal ve psikolojik ortamın olgunlaştırılması ve toplumda 'ordunun tek kurtarıcı' olduğu fikrinin yerleştirilmesinin amaçlandığı iddia edildi.

Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin basın camiasında, Prof. Cavit Orhan Tütengil'in öldürülmesinin akademik çevrede, Savcı Doğan Öz'ün öldürülmesinin ise yargı mensupları arasında 'derin bir güvensizlik' sonucunu doğurduğu ileri sürülen dilekçede, şunlar kaydedildi: "Vatandaş, değil kendisinin, savcıların dahi güvende olmadığı duygusuna kapılmıştır. Artık kimse geleceğinden emin değildir. Toplum 'bu terör ve anarşi sona ersin de ne olursa olsun noktasına' getirilmiş ve özellikle seçilmiş bu üç cinayetle darbe şartları olgunlaştırılmıştır. Bu bakımdan 12 Eylül darbesini gerçekleştiren şüphelilerin eylemleri ile müvekkillerin öldürülmesi arasında açık ve net fiilî ve hukukî irtibat bulunmaktadır."

12 Eylül darbesine ilişkin hazırlanan iddianameye atıfta bulunulan dilekçede, İpekçi, Öz ve Tütengil'in 12 Eylül'e giden sürecin kurbanları olarak seçildiği, darbe yönetiminin bütün 'yasadışı örgütleri' çökertmesine rağmen bu cinayetlerin katillerini ve azmettiricilerini ortaya çıkaramadığı belirtildi. Dilekçede, 12 Eylül'e giden süreçte İpekçi, Öz ve Tütengil'in sembol isimler olarak katledildiği ifade edilerek, "Yakınları da bu davanın hem tanığı hem de kanıtlarıdır. Onlar olmadan bu dava eksik kalır." ifadesine yer verildi.

AİLELER: HEM TANIĞIZ, HEM KANITIZ

Dilekçede, İpekçi, Öz ve Tütengil ailelerinin ortak açıklamasına da yer verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi: "Çeşitli katliam dönemleri arasında, 'darbe öncesi katliamlar' adıyla anılan bir süreçte, can kaybına uğramış aileleriz. Bu cinayetlerin hangi koşullar içinde kimler tarafından azmettirildiğini sormayı, ailelerin müdahillik görevi dışında bir yurttaşlık görevi olarak da görmekteyiz. Ülkenin geçmişine ve geleceğine damgasını vuran, darbe öncesi cinayetler bağlamında, doğrudan müdahil olma hakkımızı bir görev olarak sayıyoruz. Biz hem tanık hem de kanıtız."

1979 yılında öldürülen Cavit Orhan Tütengil'in kızı Deniz Tütengil Mazlum ise, "Bu konunun Türkiye'deki pek çok benzer olay gibi bu vesileyle belki biraz daha aydınlanmasını umuyorum." diye konuştu. 1978'de öldürülen Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz ise, "Bu işin takipçisiyiz. 12 Eylül'ü hazırlayan sürece ve provokatif eylemlere tanık olduk. Öldürme olaylarında, soruşturmalarda, mahkemeler sırasında nelere nelere tanıklık ettik. Mahkemenin bizi dinlemesini istedik." açıklamasını yaptı.

Mağdur aileler Ankara'ya çıkarma yapacak

Yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren'in ağabeyinden sonra, aynı dönemde idam edilen Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ın aileleri de 12 Eylül davasına müdahil olma kararı aldı. Ankara'ya gitmeye hazırlanan acılı anne Mürüvvet Esendağ, "Duam kabul oldu." dedi. 4 Nisan'ı yıllardır iple çekenlerden biri olan AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ ise şöyle konuştu: "6,5 yıl hapis yattım, işkence gördüm. İstikbalimizi çaldılar."

'Bir daha darbe yaşanmasın' diye davaya müdahiliz

12 Eylül darbesinde idam edilen Erdal Eren'in ağabeyinin de aralarında bulunduğu 6 kişinin, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davaya müdahil olma talebinin ardından, aynı dönemde idam edilen Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ın aileleri de müdahillik kararı aldı. Davaya müdahil olmak isteyenlerden biri de 12 Eylül döneminde 6,5 yıl hapis yatan ve işkencelere maruz kalan AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ. İdam edilen Manisalı ülkücüler Halil Esendağ ve Selçuk Duracık'ın aileleriyle birlikte davaya katılacaklarını belirten Özdağ, "12 Eylül'de sadece solcular zulme uğramadı, en az onlar kadar ülkücüler de darbenin sillesini yedi. Bu ülkede bir daha darbeler yaşanmasın diye müdahil olacağım. Evren istikbalimizi çaldı." diye konuştu.

HASAN ÇİLİNGİR İZMİR

Davaya müdahillik başvuruları 500'ü buldu

12 Eylül darbesi ve darbecilerinin yargılanacağı dava için rekor sayıda müdahillik başvurusu yapıldı. Mağdur olduklarını ileri süren sağ ve sol görüşten çok sayıda kişi ve kurum ile sivil toplum örgütlerinin yaptığı müdahillik başvuruları 500'ü buldu. CHP, mağdur olduğu gerekçesiyle bugün müdahillik başvurusu yapacak. Müdahillik talepleri, yarın görülecek davanın ilk gününde karara bağlanacak. Geçen hafta yapılan açıklamada 337 bireysel başvuru yapıldığı belirtilmişti. Mahkemeye 150'ye yakın başvurunun daha ulaştığı öğrenildi. Başvuru yapan partiler şöyle: Büyük Birlik Partisi (BBP), Halkın Sesi Partisi (HAS Parti) ve Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP).

İZZETTİN ÇİÇEK ANKARA
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1267772&title=12-eylul-darbe-davasina-mudahillik-talepleri-cig-gibi&haberSayfa=0




Kenan Evren'in avukatının mahkemeye sunduğu savunma tartışmalara yol açmıştı


12 Eylül darbesi davasının görülmesine 15 gün kala, "darbe" suçundan "ağırlaştırılmış müebbet" istenen emekli Orgeneral Kenan Evren ve emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya savunmalarını verirken hukuka sığındı.

Evren ve Şahinkaya, savunmalarında "Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyesinin soruşturulmaya ve yargılanmaya kalkışılamayacağını" vurgularken, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde bizzat Anayasa hükümleriyle en yüksek hukuki güvenliğe sahip kişilerin, yetkisiz, yani fiil, yani hukuka aykırı yani keyfi soruşturulmaları, yargılanmaları, bu kişilerin hukuki güvenirliklerinin keyfi olarak çiğnenmeye kalkışılması demektir" dedi.

Evren ve Şahinkaya mahkemeye, "Darbe yapmak suçmu bize bildirin" çağrısında bulundu. Darbenin geride kalan iki ismi Evren ve Şahinkaya, "Uygar ülkelerde kurucu iktidar olmak fiilini cezalandıran bir hükme rastlanmış değildir" dedikleri savunmalarında, "İhtilalleri ahlaki bulmamak başka şeydir, ihtilalleri yargılamaya kalkışmak başka şeydir. Buna restorasyon denmektedir. Bu, öğretide ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanmasıdır" görüşünü dile getirdi. Toplam 160 sayfadan oluşan ve "kırmızı kitapçık" halinde sunulan savunmada, açılan davadamahkemenin "yetkisiz" olduğu belirtilerek, iddianame ve yargılama için "Herhalde bu Türk icadıdır" denildi.

'İHTİLALCİNİN İHTİLALCİYİ YARGILAMASI'

*İddianamede güdülen mantık, azı cezalandıran bir kanunun, çoğu da cezalandırdığını ileri sürerek, ihtilale veya darbeye teşebbüsü tamamlanmış suç gibi görerek, kanunun suç saymadığı bir fiilden faillerin cezalandırılmasının istenmesidir.

*İsnat edilen suçun tamamlanmış şekli yok ki, teşebbüsü olsun. Uygar ülkelerin ceza kanunlarında kurucu iktidar olmak fiilini cezalandıran bir hükme rastlanmış değildir. Herhalde bu Türk icadıdır.

*İhtilalleri ahlaki bulmamak başka şeydir, ihtilalleri yargılamaya kalkışmak başka şeydir. Buna restorasyon denmektedir. Bu, öğretide ihtilalcinin bir başta ihtilalci tarafından yargılanmasıdır.

TÜM UYGULAMALAR HÜKÜMSÜZ SAYILIR

ANAYASA'nın geçici 15. maddesinin değiştirilmesiyle yargılama yolunun açılmasının "değişen kanun sanık lehinedir" hükmüne aykırı olduğu belirtilen savunmada, buna itibar edilmemesine rağmen yine de mahkemenin kendilerini yargılama "yetkisinde" olmadığı öne sürüldü. Evren ve Şahinkaya'nın avukatı Bülent Acar tarafından yargılamanın yapılacağı Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verilen savunmada, şöyle denildi: "İddianamenin mantığına göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve bu Anayasa'yla kurulan anayasal düzen hukuken mevcut değildir. Bunun zorunlu sonucu olarak, hukuken mevcut olmayan, 1982 Anayasası'ndan görev ve yetki alan yasama, yürütme, yargı organlarının her türlü ulusal ve uluslararası kamusal tasarrufları da hükümsüz olacaktır."

'HUKUK HERKESE GEREK'

*Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyesinin yargılanmaya kalkışılması demek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde bizzat Anayasa hükümleriyle en yüksek hukuki güvenliğe sahip kişilerin, hukuki güvenirliklerinin keyfi olarak çiğnenmeye kalkışılması demektir.

*Unutulmamalıdır ki, ülkenin Anayasa'sıyla hukuki güvenilirliklerin çiğnendiği bir ülkede yaşayan herkesin hukuki güvenliği de aynı biçimde çiğnenebilecektir. Hukuk bugün Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyesi için, yarın da herkes için gerekli olabilecektir.


'ABD'YLE İLİŞKİLENDİRMEK FANTEZİ'

Mahkemenin 'zamanaşımı' kararı vererek iddianameyi düşürmesi gerektiği belirtilen savunmada, savcılığın suçun mağduruyla suçtan zarar gören kavramlarını karıştırdığı iddia edilerek şöyle denildi: "12 Eylül Askeri Harekâtı'nın, TSK, derin yapıların veya ABD'nin veya belirsiz gizli güçlerin güdümünde işlendiği iddiası, bir fanteziden ibarettir."

'12 EYLÜL - 27 MAYIS KIYASLAMASI'

*İddianamedeki iddianın mantığına göre, ihtilali veya darbeyi yapan fiili güç, hep fiili güç olarak kalmaktaysa, 27 Mayıs 1960 tarihinde ihtilal veya darbe yaparak Milli Birlik Komitesi adını alan askeri fiili güç de, hukukilik kazanamaz ve kurucu iktidar olamaz.

'TEŞKİLATI ESASİYE DE GEÇERLİ'

*1961 ve 1982 anayasalarıyla bu anayasalarla kurulan anayasal düzenler ve bu anayasalardan yetki alınarak yapılan her türlü yasama, yürütme, yargı işlemleri hükümsüzdür. İddianamenin iddia mantığı ve hukuku geçerliyse, bugün için yürürlükteki Anayasa, 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu- 'dur. İddianamedeki mantık geçerliyse, 26.05.1960 tarihinden sonraki her türlü kamusal işlem, yetkisini 1924 Anayasası'ndan almadığı için hükümsüzdür. İddiadaki bu düşünce doğru ve geçerliyse, şu anda iddianameyi kabul ederek yargılama yapmakta olan mahkemenin, her türlü işlemi de, zorunlu olarak hükümsüzdür.

'DARBE SUÇ MU?'

Savunmanın sonuç bölümünde mahkemenin yetkisiz olduğu belirtilirken, kamu davasının da yok hükmünde olduğu ileri sürüldü. Evren ve Şahinkaya, "Darbe yapmanın suç olup olmadığının tespit edilmesini", böyle bir suç varsa kendilerine bildirilmesini istedi. Davanın reddedilerek, dosyanın ilgili makama iadesini isteyen Evren ve Şahinkaya, dosyadaki dava dışı bulguların tamamının ayrılmasını istedi.

Savunmanın son bölümünde, "Hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde erk yokluğu/ yetkisiz olarak kurucu iktidar olan Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyesinin, yani ihtilalcinin yargılanmaya kalkışılmasının 'restorasyon fiili' olacağının, bu durumun ihtilalcinin bir başka ihtilalci tarafından yargılanması demek olacağının göz önünde bulundurulmasına karar verilmesini istiyoruz" denildi.

http://www.internethaber.com/12-eylul-darbe-kenan-evren-savunma-tahsin-sahinkaya-darbeciler-darbesi--408918h.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat



METİN ARSLAN, İZZETTİN ÇİÇEK - ANKARA

12 Eylül askerî darbesinin hayattaki mimarları eski Genelkurmay Başkanı Ahmet Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ali Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davada tarihi bir gün yaşandı.

Sağlık durumları ve yaşları sebebiyle duruşma salonuna getirilemeyen Evren ve Şahinkaya'nın görüntüsü telekonferans yöntemiyle sanık sandalyesindeki LCD ekrana yansıtıldı. Dönemin iki kudretli komutanı 'ekrandan' da olsa darbe suçundan dolayı ilk kez hakim karşısına çıktı.

Duruşmanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, katılımcıların tespitinin ardından müdahil avukatlara talepleri için söz verildi. Avukatların talepleri değerlendirildikten sonra sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın telekonferans sistemiyle isim ve adres tespiti yapıldı. Daha sonra iddianame okunarak yargılamaya başlandı. Müdahil avukatları, sanıkların ifadelerinin telekonferans yöntemiyle alınmasına tepki gösterdi. Avukat Ömer Kavili, "Sanıkların beden dillerini ve bulundukları ortamı göremiyoruz. Müdahiller olarak sanıkların yanında olmamız gerekiyordu." görüşünü savundu. Avukat Fikret Babaoğlu ise, "Sanıkların görüntüsü dışarıya yansıtılsın. Tüm toplum tarafından izlensin." talebinde bulundu. Ancak mahkeme heyeti talepleri reddetti. Mahkeme, ayrıca sanıkların kameraya yakınlığı, ışık ve ses durumunun düzeltilmesi için on Evren ve Şahinkaya'nın yanında avukatı, görevli mahkemenin yazı işleri müdürü, bilgi işlem görevlisi ve sağlık personeli dışında kimsenin yer almadığı kaydedildi. Avukat Kavili, sanıkların odasında naip hakim bulunmamasına da itiraz etti. Ancak müdahillerin bu talebi de reddedildi. Müdahil avukatların taleplerinin ardından 12 Eylül darbesine ilişkin 82 sayfalık iddianamenin okunmasına geçildi. İddianameyi TRT spikeri Mehmet Gündoğdu okudu. İddianamenin okunuşu sırasında Ev-ren'in zaman zaman esnediği görüldü.

Evren: Aylık gelirim 13 bin 330 TL

Evren ve Şahinkaya'nın görüntüsü mahkeme salonundaki 4 büyük ekrana yansıtıldı. Evren'in elinin ve dudaklarının titremesi dikkat çekti. Evren üzerinde siyah renkli yakalı bir kazakla çıkarken, Şahinkaya beyaz yakalı siyah bir pijama giydi. Her iki sanığa da serum verildiği görüldü. Ekranlardan bir tanesi Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi sanık sıralarının bulunduğu bölüme konuldu. Evren'in doktoru ve hemşiresi odada hazır bulunurken, Şahinkaya'ya müdahale edebilecek sağlık görevlileri odanın kapısında bekletildi. Duruşma aralarında sağlık kontrolleri yapıldı.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Süleyman İnce, önce Kenan Evren'in kimlik tespitini yaptı. eski Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı Evren, açık adresinin sorulması üzerine Merkez Orduevi Yanı Korumalı Konaklar Kemal Kayacan Apartmanı'nda kaldığını dile getirdi. Aylık gelirinin de 13 bin 330 lira olduğu bilgisini verdi. Tahsin Şahinkaya ise Fenerbahçe Orduevi korumalı lojmanlarda kaldığını ve aylık gelirinin 6 bin 800 lira olduğunu ifade etti.

http://www.zaman.com.tr/anasayfa/kenan-evren-ve-sahinkayanin-goruntusu-sanik-sandalyesinde/2018634.html




Evren ve Şahinkaya savunma yapacak

12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davanın 10. duruşması Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.

Duruşmaya müdahiller ile avukatları ve sanık Evren'in avukatı Bülent Hayri Acar katıldı. Sanıklar Evren ve Şahinkaya duruşma salonuna gelmedi. Ekrana sanık Kenan Evren ile Şahinkaya'nın görüntüsü yansıtıldı. İki sanığın da dünkü giysilerin aynısını giydiği görüldü. Telekonferans yöntemiyle ifade veren sanıkların, dün kimlik tespiti yapılarak 82 sayfalık iddianame okunmuştu. Bugün ise sanıklara sorular yöneltilip cevapları istendi.

Evren: Bugün olsa yine aynı şeyi yapardık

12 Eylül Davası'na ilişkin duruşmada savunmasını yapan Kenan Evren, ''Katıldığınız bir programda 'Bir sağdan, bir soldan astık' dediniz. Bunu ne amaçla söylediniz'' sorusuna, ''Bunla hiçbir tarafı tutmadığımızı, bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik'' cevabını verdi.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Süleyman İnce, savunmasını yapan Evren'e bir dizi soru yöneltti. ''Yaptığınız birçok konuşmada, birçok sivilin size gelerek, 'Neden yönetime el koymuyorsunuz' dediğiniz bilinmektedir. Sizi darbeye yönlendiren sivilleri sayar mısınız'' sorusuna Evren, ''Bunları hatırlıyorum, ama isimlerini bilmiyorum'' karşılığını verdi.

''Katıldığınız bir programda, adaletli olsun diye 'Bir sağdan bir soldan astık' şeklinde bir cümle kurdunuz. Bunu ne amaçla söylediniz? Adam asmak eylemi bu kadar basite indirgenebilir mi? Bu hususu açıklar mısınız?'' sorusuna ise ''Söyledim. Sağda olanlar var, solda olanlar var. Yalnız sağdakileri verip de idam ettirip, bir sağdan, bir soldan... Bunla hiçbir tarafı tutmadığımızı, bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik'' cevabını verdi.

Bu sırada mahkemede bulunanlardan bazıları, ''Ondan sonra da 'İnsanım' diye yaşıyorsunuz, değil mi?'' diye tepki gösterildi.

Mahkeme Başkanı İnce'nin, ''Bayrak Harekat Direktifini'' hatırlatarak, ''Bu belgeden haberdar mısınız? Bunu Necdet Üruğ mu hazırladı'' sorusuna Evren, ''Ben bir şey hatırlamıyorum. Ancak Bayrak Harekat Direktifi hazırlandığında Necdet Üruğ 1. Ordu Komutanıydı'' dedi.

Evren, ''Sizin direktifinizle mi hazırlandı?'' sorusunu yanıtlarken, aradan geçen zamanı karıştırarak, ''Hatırlamıyorum, aradan 20 yıl geçti'' ifadesini kullandı. ''Bayrak Harekat Planı sizin onayınızdan geçti mi?'' sorusunu, ''Hatırlamıyorum, kendisine (Necdet Üruğ) sormak lazım'' diye yanıtlayan Evren, ''Plandan ne zaman haberiniz oldu'' sorusuna, şu karşılığı verdi:

''Bayrak Harekat Direktifini Necdet Üruğ hazırlamıştır. Ona bu talimat, Genelkurmay Başkanlığı Kurmay Başkanı Ali Haydar Saltık tarafından verilmiştir. Haydar Saltık benim yerime birçok belgeyi imzalama yetkisine sahipti. Bu belge yönünden de gerekli imzayı o atmış olabilir. Kendisine bu yönde yetki verilmiştir. Saltık kendi kendine yazmaz. Saltık, Genelkurmay Başkanının Yardımcısı. Ona yetki verilmiştir.''

Evren, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verilen uyarı mektubuna ilişkin soruya da ''Bizim Cumhurbaşkanı'na verdiğimiz muhtıradır'' cevabını verdi.
   
-Şahinkaya: ''Muhtıra değil''-
   
Tahsin Şahinkaya ise ''Bayrak Harekat Direktifinin hazırlanması yönünde talimatınız oldu mu, bilginiz var mı? Bu belgeyi kim düzenledi? Kimin talimatıyla...'' sorusuna karşılık, ''Genelkurmay Başkanlığı'nca hazırlandı. Kuvvet komutanlarının belgenin hazırlanmasında dahli yoktur'' dedi.

''Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verilen uyarı mektubu muhtıra mıdır'' sorusuna ise Şahinkaya, ''O dönemki nazik durumu cumhurbaşkanına bildirmek için hazırlanmış belgedir. Muhtıra olarak değerlendirmiyorum. Türkiye'nin durumunu cumhurbaşkanına arz etme olarak değerlendiriyorum'' cevabını verdi.

Evren, mahkeme başkanının diğer sorularını ise yanıtsız bıraktı.

Bu sırada söz alan sanık avukatı Bülent Acar, sanıklara yönlendirme soruların sorulduğunu iddia etti. Ardından davanın bugünkü celsesi sona erdi. Duruşmaya yarın 09.45'te devam edilecek.

Şahinkaya'nın savunması tamamlandı

12 Eylül darbesine ilişkin davada yargılanan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya, ''Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası'ndan alan yargının, Milli Güvenlik Konseyi'nden olan bize, suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur'' dedi.



Duruşmaya katılanların tutanağa geçirilmesinin ardından sanıkların bulundukları sağlık kuruluşları arasında kurulan sistem açıldı. Her iki sanığın da dünkü gibi yataklarında bulunduğu görüldü. Kenan Evren siyah kazak, Tahsin Şahinkaya ise pijama üzerine lacivert hırka giyerken, iki sanığın da üstü göğsüne kadar örtülüydü. Kenan Evren'in yanında bir su şişesi bulunduğu dikkati çekti. Sanıkların yanında önceki ara karar uyarınca birer naip hakim görev yaptı.

İstanbul GATA'da görevli İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Seyfettin Mermerci, Şahinkaya'nın yanında avukatı Mithat Burak Başkale, hemşire Sezan Zorgun, yazı işleri müdürü Şafak Nur Dede ve bilgi işlem görevlisi Yücel Akbulut'un bulunduğu bildirildi.

Ankara GATA'da görevlendirilen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hakimi Muhammet Alabaş ise Evren'in yanında avukatı Sezin Duygu Tuncer, hastane hekimi Yalçın Gökoğlan, hemşire Perihan Özdel, bilgi işlem görevlileri Abdülaziz Yavuz ve Ümit Demirkan ile zabıt katibi Hakan Kocaoğlu'nun olduğunu söyledi.

Avukatlardan Fikret Babaoğlu, bunların tutanağa geçirilmesi sonrasında söz aldı. Babaoğlu, sanıkların sistematik işkence ve kötü muamele suçları yönünden de savunmalarının yapılması gerektiğini öne sürdü. Babaoğlu, ''İddianamenin hukuki değerlendirmesinde sanıkların 146. maddeden yargılandıkları yazılıysa da genel değerlendirme bölümüne baktığımızda sanıkların aynı zamanda sistematik işkence ve kötü muameleden de yargılandığı görülüyor. Bu anlamda sanıkları uyarmanız gerekiyor'' dedi.

Babaoğlu, sanıkların avukatları Bülent Acar'ın ''rehavet içinde olduğunu'' söyledi ve müvekkillerini uyarmasını istedi.

Avukat Acar ise bu sözlere, ''Rehavet ne demek'' diye tepki gösterdi.

Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Avukat Babaoğlu'nu, ses tonunu ayarlaması ve sanık avukatlarına yönelik el hareketi yapmaması konusunda uyardı.

Sanıkların avukatı Acar, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Tarafımıza yöneltilen rehavet içinde olma iddiasını şiddetle reddederim. Biz, kamusal savunma makamında görevli müdafi olarak yaptığımız görevin bilincindeyiz. Bugüne kadar bunu yeteri kadar göstermiş olduğumuzu ümit ediyoruz. Bir meslektaşımın beni uyarmasını dışarda mutlulukla karşılarım ama davada bu şekilde kabul edemem. Bunu olmamış addediyorum. Bir daha olursa misliyle karşılık veririm. Burası Türk ulusu adına yargılama yapılan bir duruşma salonu. Herkesin birbirine karşı aynı adli nezaket içinde olması gerekir.

Sayın meslektaşımın hukuki talebine gelince bir kere doğru bilgi verilmedi. Bizzat cumhuriyet savcısı iddianamede iki farklı soruşturmanın bulunduğunu söylüyor, numarasını veriyor. Sistematik işkence, kötü muamele iddialarının ayrı bir soruşturma olduğunu söylüyor. Bu davanın konusu iddianamede belirtilen fiil ve olgulara ilişkindir. Bir ceza davasında yargılanan fiil dışında herhangi bir fiilden söz edilmesi, o fiille ilgili dava açıldığı anlamına gelmez. Müvekkilim, iddianamede belirtilen fiillerden yargılanmaktadır. O nedenle talebin reddine karar verilmesini istiyoruz.''

Avukat Babaoğlu ise bu beyan üzerine, ''Tamamen iddianamedeki cümlelere dayanarak, hukuki değerlendirmeler yaparak konuşmamı sürdürdüm. Kastım kimseye hakaret değil. Meslektaşımı da gereği gibi uyardım. Bir uyarı daha yapıyorum, nerede yazıyor sistematik işkence ve kötü muamele soruşturmasının tefrik edildiği? Ben tamamen iddianameden okuyorum. Savcı iki genel değerlendirme yapmış, biri darbeyle ilgili, diğeri sistematik işkenceyle ilgili. Belki sayın meslektaşım bilmiyor, belki hukuki bilgisi bu kadar'' diye konuştu.

Talebe ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Cemil Tuğtekin, ''iddianamedeki anlatım ve sevk maddesi doğrultusunda, sanıkların savunmalarının alınması gerektiği kanaatine varıldığından, sanıklar yönünden cezalandırılması istenen madde gözetilerek savunmalarının alınmasını'' talep etti.

Mahkeme heyeti, ''iddianamede işkence olaylarının yanı sıra başka olaylara da yer verildiğini ancak işkence ve bu olaylarda somut suç isnadında bulunulmadığını, mahkemenin daha önceki ara kararıyla sanıklar hakkında sistematik işkenceye neden olma suçlaması yönünden suç duyurusunda bulunulduğunu'' belirterek, ''talebin reddine ve sanıkların savunmalarının, iddianamede belirtilen suç ve sevk maddeleri doğrultusunda alınmasına'' karar verdi.

Mahkeme, bu sırada İstanbul GATA'da bulunan sanık Tahsin Şahinkaya'ya tıbbi müdahale yapıldığının anlaşıldığını tutanağa geçirdi.

-''Bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok''-

Duruşmada daha sonra sanıklardan Kenan Evren'in savunmasının alınacağı açıklandı. Mahkeme Başkanı İnce, Evren'e iddianamedeki suçlamaları özetledikten sonra yasal haklarını hatırlattı.

İnce, ''Haklarınızı anladınız mı? Savunmanızı kendiniz mi yapacaksınız? Müdafiniz eşliğinde mi savunma yapmak istiyorsunuz'' diye sordu. Evren, ''Ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum'' karşılığını verdi.

Bunun üzerine İnce, ''O noktaya gelmedik daha'' diyerek, aynı soruyu tekrarladı. Evren bu defa da ''Bizim bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok'' ifadesini kullandı. İnce'nin soruyu tekrarlamasıyla Evren, ''Evet'' dedi.

Süleyman İnce, daha sonra Şahinkaya'ya, savunmasını avukat eşliğinde yapıp yapmayacağını sordu. Şahinkaya, soruya ''Evet efendim'' yanıtını verdi.

Evren savunmasına başlamadan, müdahil avukatlarından Ömer Kavilli söz aldı. Sanıklar arasında hiyerarşi bulunduğunu belirten Kavili, ''Sanıklardan bir tanesi çetenin lideridir. Bir sanığın ifadesi alınırken, diğer sanığın, bunu izleyememesinin sağlanmasını talep ediyoruz'' dedi.

Sanıkların avukatı Acar, ''sanıkların böyle bir endişe taşımadığını, ifadelerinin birlikte alınmasında sorun olmayacağını'' ifade ederek, talebin reddini istedi. Savcı Tuğtekin de tasarrufun mahkemede olduğunu belirtti. Mahkeme, Kavili'nin talebinin reddine karar verdi.

Bu sırada, naip hakim, Tahsin Şahinkaya'nın ilaç alması gerektiğini mahkeme heyetine sistem üzerinden bildirdi. Mahkeme Başkanı İnce, sanıkların savunmalarına geçmeden önce duruşmaya kısa bir ara verdi.
         
-Savunma sırası değişti-
       
Aranın ardından söz alan müdahil avukatlarından Arif Ali Cangı, ''sanıklar arasındaki astlık ve üstlük ilişkisi dikkate alınarak, savunmalara Ali Tahsin Şahinkaya'dan başlanmasını'' istedi.

Mahkeme, talebi yerinde görerek, Evren'den önce Şahinkaya'nın savunmasını dinledi.

         Şahinkaya, kağıttan okuduğu savunmasında, 12 Eylül müdahalesini yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta heyetinden oluşan Milli Güvenlik Konseyi'nin, asli kurucu iktidar olduğunu ileri sürdü. Müdahalenin ve alınan kararların Türk milletine açıklandığını ifade eden Şahinkaya, Milli Güvenlik Konseyi'nin yeni anayasayı ve kurucu meclisi oluşturduğunu, yeni anayasal düzeni kurduğunu ifade etti.

         -''Bizler o gün için en doğru olanı yaptık''-

         1982 Anayasası ile hükme bağlanan tasarrufların suç olamayacağını savunan Şahinkaya, bugün devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla genel idaresinin 1982 Anayasası'na bağlı olduğunu söyledi. Şahinkaya, şunları kaydetti:

         ''Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası'ndan alan yargının, Milli Güvenlik Konseyi'nden olan bize suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur.

         Milli Güvenlik Konseyi üyesi olarak, bana sanık sıfatı ne idareten ne hukuken mümkün değildir. Ben 12 Eylül darbesini emir komuta içerisinde yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Hava Kuvvetleri Komutanı'ydım. Milli Güvenlik Konseyi üyesiydim. Bizim muhatabımız büyük Türk milletidir. Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980'de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık.

         12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış tarihi bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu ve 'en büyük eserim' dediği Türkiye Cumhuriyeti'nin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Büyük önderin en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti büyük Türk milletiyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.''

         Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik saldırıları önleme ve bastırmanın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığının temeli olduğunu ifade eden Şahinkaya, ''Maalesef ortada açılmış bir dava bulunmaktadır. Yüce mahkemede görevini yapmaktadır. Sanık sıfatı almadığımı açıklamıştım, başka herhangi bir beyanda bulunmayacağım, herhangi bir soruya cevap veremeyeceğim'' dedi.

         -Soruları yanıtsız bıraktı-
         
         Mahkeme Başkanı İnce'nin daha önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla alınan ifadesini tekrarlayıp tekrarlamadığı sorusuna, ''Evet efendim'' karşılığını veren Şahinkaya, sabıkasının olmadığını söyledi.

         Daha sonra mahkeme heyeti Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Ancak Şahinkaya, her sorunun ardından, yanıt vermeyeceğini söyledi.

         Heyetin, Şahinkaya'ya yönelttiği sorular şunlar:

         -Bireysel olarak bir darbe yapmanın gerektiğine ne zaman inandınız? Bu kararınızı kimlerle paylaştınız? Darbe yapılması yönündeki karara hangi tarihli toplantıda, hangi komuta kademesiyle hangi komutanlarla karar verdiniz? Sizin dışınızda kalan, yani emir komuta zinciri dışındaki TSK görevlilerince veya TSK dışında bir silahlı güç tarafından darbe yapılsaydı buna o dönemdeki tepkiniz ne olurdu?

         -12 Eylül askeri darbesinin yapılmasıyla birlikte önceden isimleri tespit edilen kişilerin bulundukları yerden toplanmaya başlandıkları dikkate alındığında bu kişilerin listeleri ne şekilde oluşturulmuştur? Bunlar arasında suç işlediği iddia edilen kişilerin adresleri ve yerleri belli iken 12 Eylül 1980 öncesinde gözaltı ve yakalama işlemlerinin yapılmamasının nedeni nedir?

         -Komuta kademesinde 'Darbeyi daha önce yapacaktık, ancak olgunlaşmasını bekledik' şeklinde gazetelere demeçler verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. İddianamede anlatım olarak yer verilen 16 Mart İstanbul Üniversitesi, 1 Mayıs 1977 Taksim, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarında birçok aydın, yazar, gazeteci, öğretim üyesinin katledilmesinin toplumda darbe beklentisi yarattığı iddia edildiği de dikkate alındığında, bu olaylara göz yumulması söz konusu mudur? Veya bu olayların niteliğine uygun müdahaleler yapılmış mıdır?

         -Hemen her fırsatta, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından verilen beyanatlarda çok kısa zamanda demokratik düzene geçişi sağlamanın amaç edinildiği ifade edildiğine göre, askeri mahkemeler tarafından verilen idam kararlarının onaylanmasını demokratik düzene geçiş sonrasında milletin tercihleri ile oluşacak TBMM'ye bırakmak yerine Milli Güvenlik Konseyi eliyle yerine getirmenizin sebebi nedir?

         -12 Eylül askeri darbesi yapıldıktan sonra gözaltında ölümler yaşanmış, başta Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde işkence sonucu ölümler olmuştur. Bu olayların engellenmesi için bir çaba gösterdiniz mi?

         -12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasında, ABD veya bir başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?

         Müdahil avukatlarından Kavili de Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Şahinkaya, sorulara bir kez daha yanıt vermeyeceğini bildirdi. Sorular sorulduğu sırada Şahinkaya'nın zaman zaman gözlerini kapattığı dikkati çekti.

         Sanık avukatı Bülent Acar söz alarak, ''sanığın özgür iradesiyle soruları yanıtlamayacağını bildirdiğini'' ifade etti ve ''Sorulara cevap vermeyeceğini belirten, bunu ortaya koyan bir sanığa yönelik sorulara devam edilmesi demek, yasak sorgu usullerinin uygulanması demektir. Müvekkilime soru sorulmamasını talep ediyorum'' dedi.

         Avukat Kavili ise sorgu bütünlüğüne karışılmaması yönünde ara karar verilmesini istedi.

         Söz alan bazı müdahil avukatları da sanık cevap vermese bile soruların yöneltilmesini talep etti.

         Mahkeme heyeti, müdahillerin sanıklara soru sormaya devam etmelerini kararlaştırarak, duruşmaya öğle arası verdi.

http://www.zaman.com.tr/son-dakika/evren-bugun-olsa-yine-ayni-seyi-yapardik/2018732.html