Son yazılar

Welcome to Hukuk Forum Sitesi - Hukuk ve hayata dair her şey!. Please login or sign up.

03 Aralık 2024, 20:45:46

Login with username, password and session length
Üyeler
Stats
  • Toplam İleti: 8,888
  • Toplam Konu: 4,422
  • Online today: 382
  • Online ever: 648
  • (29 Eylül 2024, 09:37:03)
Çevrimiçi Kullanıcılar
Users: 0
Guests: 256
Total: 256

Turgut Özal'a yönelik suikast için 22 yıl sonra soruşturma başlatıldı!

Başlatan kilimanjaro, 28 Eylül 2010, 00:15:38

« önceki - sonraki »

kilimanjaro



Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yönelik 1988 yılındaki suikast girişimine ilişkin soruşturma başlatıldı.

Özal'ın oğlu Ahmet Özal'ın açıklamalarıyla başlayan sürecin ardından İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. Ahmet Özal'ın "Suikastın arkasında eski MGK Genel Sekreteri vardı." ifadelerini ihbar kabul eden Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, eski MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu hakkında şüpheli sıfatıyla genel bir soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında Ahmet Özal'ın ifadesine başvurulacak.

18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi'nin olağan genel kongresi yapıldığı sırada gerçekleşen suikastta, Özal konuşma yapmak için kürsüye çıktığında Kartal Demirağ adlı kişinin silahlı saldırısına uğramıştı. Kurşun, mikrofonun ayağından sekip Özal'ın sağ el başparmağını yaralamıştı. Özal, saldırının ardından şu, unutulmayan sözleri sarf etmişti: "Bilhassa belirtmek istiyorum; Allah'ın verdiği ömrü, O'nun isteğinden başka alacak yoktur, biz de O'na teslim olmuşuzdur."

Saldırıyı gerçekleştiren Kartal Demirağ ise silahı tutukluk yapınca Özal'ın korumaları tarafından vurularak yakalanmış ve 4 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1992'de serbest bırakılmıştı. Olayın arka planı aydınlanamamıştı. Bu suikasttan 22 yıl sonra Ahmet Özal'ın önceki gün bir gazetede çıkan röportajında yer alan, "Turgut Özal'a yapılan suikast girişiminin ardında eski MGK Genel Sekreteri vardı.'' iddiası yeni bir süreç başlattı. Özel yetkili mahkemelerde basın suçlarıyla ilgilenen savcı Hakan Karaali soruşturma başlattı. Savcı Karaali'nin bu soruşturma kapsamında eski MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu'nu da ifadeye çağırabileceği belirtildi.

Öte yandan Ahmet Özal dün iddialarına yenisini ekledi. Babasına yapılan suikasta ilişkin ikinci önemli ismin Hürriyet Gazetesi'nin eski sahibi Erol Simavi olduğunu söyledi. Taraf ve Yeni Şafak gazetelerine açıklamalarda bulunan Özal, "Simavi ismi bir kez babam tarafından zikredildi. Zaten dikkat edilirse Erol Simavi o olaydan sonra gazeteyi sattı gitti. Kendisi bıraktı gitti." diye konuştu. Gazetelere yaptığı açıklamalarda suikasta ilişkin bilgilerin çok farklı bir yerden, İsviçre'den geldiğini anlatan Ahmet Özal, İsviçre bankalarına da dikkat çekerek isimlerin MİT'e İsviçre istihbarat örgütü tarafından ulaştırıldığını söyledi. Özal "O dönemde İsviçre istihbaratı bilgiyi MİT'e verdi. İsviçre istihbaratı zannedersem banka hesaplarını araştırmış. Bu gizli arşivleri açıklanırsa tüm isimler çıkar ortaya." iddiasında bulundu. Ahmet Özal, Emniyet ve MİT'in arşivlerinin açılmasını da isteyerek "Emniyet ve İstihbarat arşivlerini kimse açmıyor. Ben yıllardır söylüyorum. Ben şahsen hiç kimseyi suçlamıyorum. Arşivlerin açılması halinde kim varsa ortaya çıksın istiyorum." ifadelerini kullandı.

Kongre salonunda Kartal Demirağ dışında ikinci bir kişi daha vardı

Anavatan Partisi'nin olağan genel kongresinin yapıldığı 18 Haziran 1988 tarihindeki suikast anı ve silahlı saldırının yakın şahitlerinden dönemin Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler, konuyla alakalı TBMM'de araştırma komisyonu oluşturulması gerektiğini belirtiyor. MİT ve Emniyet'teki dosyaların indirilerek konunun sıkı şekilde tetkikini isteyen Dinçerler, suikast anında Kartal Demirağ'ın ateş ettiği yerin 4-5 metre gerisindeki şeref tribününde oturduğunu hatırlatıyor. Suikasta Demirağ dışında ikinci bir ismin de karıştığını anlatan Dinçerler olay anını şöyle anlatıyor: "Şeref tribününde parti kurucusu, bakan olarak bulunuyordum. Ön sırada Leyla Yeniay Köseoğlu, Bedrettin Dalan gibi isimler vardı. Birdenbire iki sağ el yavaş yavaş kalktı. Ben, 'Eyvah!' diye bağırdım. 'Ne oluyor?' dedim. O anda ateş edildi. Ben iki tabancadan da ateş edildiğini dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Selçuk'a da söyledim. Saldırıdan sonra atılan mermilerin kovanlarının bir kısmını benim koruma polisim topladı. Ancak ikinci kişinin tahkikatıyla alakalı ne sonuç elde edildi bilemiyoruz.

Turgut Özal'ın Kartal Demirağ suikastından sonra isimleri tek tek tespit ettiğini doğrulayan Dinçerler, "Ancak bunu kimseye söylemediğini, belki bir yerlere yazmış olabileceğini tahmin ediyorum. Saldırı anına ilişkin kayıtları Özal'ın bizzat kendisinin 13 defa durdura durdura izlediğini, ses kayıtlarını dinlediğini biliyoruz." dedi. Vehbi Dinçerler, Demirağ suikastıyla ilgili en geniş bilginin o dönemin Ankara Emniyet Müdürü olan Mehmet Ağar'da olduğunu aktardı. FATİH UĞUR İSTANBUL

Salonu düzenleyenlerin üzerine gidilseydi somut delillere ulaşılırdı

Özal'a yakın isimlerden dönemin milletvekili emekli askeri savcı Faik Tarımcıoğlu, Ahmet Özal'ın açıklamaları, "Babasından gelen ifadeler." diye nitelendiriyor. Uzun yıllar bu açıklamanın neden yapılmadığını soran Tarımcıoğlu, o dönemde de suikastın arkasında resmî makamların olduğu yönündeki şüphenin herkes tarafından bilindiğine dikkat çekiyor. Olayın yaşandığı kongrede makineli tüfekle birinin salondan kaçtığına şahit olduğunu vurgulayan Tarımcıoğlu, "Suikastın gerçekleştiği kongrenin kimler tarafından düzenlendiği ve salonun organizasyonu dikkate alınsaydı, savcılar somut gerçeklere ulaşabilirdi." diyor. Rahmetli Turgut Özal'ı o gün ölümden kurtaran üç olaya dikkat çeken Tarımcıoğlu, birbirini tetikleyen bu olayların tesadüf olmadığını söylüyor. Tarımcıoğlu o üç olayı şu şekilde anlatıyor: "Bakanlar için ayrılan yere rahmetli Özal oturmamıştı. Çünkü Özal, eşi Semra Hanım rahatsız olduğu için bir an önce konuşmayı yapıp salondan ayrılmayı planlıyordu. Bu nedenle Özal konuşmasını erken yapmıştı. Özal kongre salonunda konuşma yapmak için kürsüye çıktıktan kısa bir süre sonra suikasta maruz kalmıştı. Saldırgan Kartal Demirağ'ı fark eden bir muhtar, saldırganın ikinci atışında dengesini bozdu. Olay anında salonda bulunan Maliye Bakanlığı koruma memuru saldırganı fark eder etmez tek kurşunla etkisiz hale getirdi." Rahmetli gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun da bu suikastın arkasındaki isimlerin tahkikatını yaptığını söyleyen Tarımcıoğlu, o dönemin önde gelen sermaye sahiplerinin bu araştırmadan rahatsız olduğunu dile getiriyor. MUSTAFA GÜRLEK, BÜŞRA ERDAL İSTANBUL

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1030908&title=ozal-suikasti-icin-22-yil-sonra-sorusturma-acildi


Ahmet Özal, suikastın arkasında Orgeneral Yirmibeşoğlu'nun olduğunu belirtmişti


Ölüm nedeni yıllardır tartışılan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, 1988 yılında babasına karşı gerçekleştirilen suikastın arkasında dönemin MGK Sekreteri Özel Harpçi Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun bulunduğunu öne sürdü.

Habertürk Gazetesi'ne konuşan Ahmet Özal, "Babam ülke karışmasın diye bu isimleri açıklamadı. Bunlardan biri de Sabri Yirmibeşoğlu'ydu. Bu isimlerin hepsi Emniyet ve MİT'in arşivlerinde var. Arşivler açılsın." dedi.

Suikast girişiminin bireysel olmadığını belirten Özal, "Arkası çok kalabalık bir olaydı. Hatta araştırıldı, babam bunu açıklamak istemedi. 'Bu arşivlerde var, bunun zamanı değil. Türkiye'nin karışmasını istemiyorum. Benim suikastımdan daha önemli olan Türkiye'dir. Türkiye'nin kalkınması daha önemli.' demişti." ifadelerini kullandı. Babasının ölümüyle suikastın birlikte araştırılması gerektiğini söyleyen Ahmet Özal, suikastın arkasında günümüzde Ergenekon olarak ifade edilen JİTEM ile derin devletin parmağının olduğunun görüleceğini kaydetti. Suikasta karıştıkları tespit edilen isimlerden birinin eski MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu olduğunu ifade eden Özal, "O zaman savcı Uğur Tönük, soruşturmayı yaptı. Yıllar önce savcıyla görüştüm. Bana suikast soruşturmasıyla ilgili Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu'nun kendisine bu konunun üzerine fazla gitme dediğini söyledi." dedi. Ahmet Özal, suikastı gerçekleştiren Kartal Demirağ'ın 2 yıl hapis yattıktan sonra kayıplara karıştığını, Orgeneral Yirmibeşoğlu'nun ise emekli edildiğini belirterek, arşivlerin açılması durumunda olaya karışan tüm isimlerin açığa çıkacağını dile getirdi. Sabri Yirmibeşoğlu ise Turgut Özal suikastı ile ilgili hakkında çıkan iddiaları yalanladı. Yirmibeşoğlu, "Bir noktası dahi doğru değil. Bana sevgisi, saygısı vardı. Görevde kalmamı istiyordu." açıklamasında bulundu. Bir dönemin 'karakutusu' olarak da bilinen eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ve eski Özel Harp Dairesi Başkanı Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül 1955'te İstanbul'da gayrimüslimlere yönelik saldırılar için de, "6-7 Eylül bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı." demişti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1030516


Sabri Yirmibeşoğlu: Deli zırvası!


Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal'ın "Özel suikastının ardında o vardı" dediği MGK eski Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu iddialara cevap verdi.

CNN TÜRK yayınına katılan Sabri Yirmibeşoğlu Özal'a düzenlenen suikasta ilişkin iddialarla ilgili olarak konuştu. Ahmet Özal'ın "Suikastın arkasındakilere ulaşmayı Sabri Yirmibeşoğlu engelledi" şeklindeki sözlerini değerlendiren Yirmibeşoğlu iddialarla ilgili şunları söyledi:

"Kendisine suikast tertiplediğim söylenen Sayın Özal'ın beni neden MGK Genel Sekreterliği'ne getirdiğini anlayabilmiş değilim. 'Özal'ı olsa olsa 2 kişi öldürmek isteyebilir. Biri cumhurbaşkanı olmak isteyen Kaya Erdem diğeri Sabri Yirmibeşoğlu' dediler.Bunları okuyunca hayretler içinde kaldım. Bunlara eskiden insanlar deli zırvası derlerdi. Ahmet Bey'in böyle bir beyanat verdiğini sanmıyorum. Ortada bir yanlış anlaşılma var.

"6-7 EYLÜL'Ü MİT YAPTI"

6-7 Eylül olayları ile ilgili sözlerim akademik düzeydeydi. Bu dava bir defa mahkemede yargılandı. Ben o zaman 1955'te garip bir üsteğmendim. Olaylarla ilgili isimler varken Sabri Paşa diye ortaya atmanın saçmalığını anlayamıyorum. "Muhteşem bir örgütlenme" demişim. Ben deli miyim bunları söyleyeyim. Bunları MİT'in yaptığı sonradan ortaya çıktı sanırım. Öyle gibi görüşüldü. O zamanlar Özel Harp Dairesi yok."

KORKUT ÖZAL: "VEFATI SIRASINDA AĞZINDAN KÖPÜK GELİYORDU"

Canlı yayına katılan Turgut Özal'ın kardeşi Korkut Özal da şunları söyledi: "Kendisi bunun kimin tarafından organize edildiğini biliyordu. Kendisi bana isim verdi. O ismi DGM'ye bildirdim. Ama o ismi elimde delil olmadığı için söyleyemiyorum. O isim Özal'a yakın bir isim değildi. Kartal Demirağ'ın yaptığı suikastın arkasında kimin olduğunu kendisi tespit etmişti. Vefatı sırasında da ağzından köpükler gelmiş maalesef. O sırada Çankaya Köşkü'nde de tıbbi müdahale yapacak kimse yoktu."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1030396&title=ozala-suikast-iddiasina-cevap-o-general-konustu


Özal suikastının tutanakları


18 Haziran 1988 günü Ankara'da Atatürk Kapalı Spor Salonu'nda yapılan ANAP kongresinde Kartal Demirağ saat 12.30 civarında kürsüde konuşan Başbakan Turgut Özal'a iki el ateş etti. Demirağ birinci kurşunda Özal'ın göğüs bölgesini, ikinci kurşunda ise karın bölgesi olmak üzere öldürücü noktaları hedef aldı. Ancak birinci kurşun Özal'ın sağ eline, ikinci kurşun mikrofon borusuna isabet etti.

Demirağ'ın kullandığı İngiliz yapımı tabancada beş kurşun vardı, tabanca ikinci kurşundan sonra tutukluk yaptı. Bu sırada Maliye Bakanı Ahmet Kurtcebe Alptemoçin'in koruma polisi Ziya Ayaz, Demirağ'ı sağ kolundan vurdu. Demirağ yerde yuvarlanarak kaçmaya çalışırken, diğer koruma polislerinin ateşiyle sağ koluna iki kurşun daha isabet etti ve yakalandı.

Her şey 18 saniyede olup bitti

O günden bu yana, Kartal Demirağ'ın spor kıyafetli ve silahlı olarak nasıl kongre salonuna girebildiği, salonda yalnız olup olmadığı, kimler adına hareket ettiği soruları hep soruldu. Sağlığında, kameraların salonda çektiği görüntüleri defalarca uzmanlarla birlikte izleyen Özal, Kartal Demirağ'ın içeride yalnız olmadığı inancındaydı. Kartal Demirağ'ın silahından çıkan kurşun seslerinden hemen sonra ikinci bir silahtan çıktığı sanılan başka bir sesin de kameralara yansımış olması, Özal'ın bu inancını kuvvetlendirmişti.

Kartal Demirağ'ın Özal'a ilk kurşunu sıkmasından, polislerin açtığı karşı ateşle yaralanıp yakalanmasına kadar 18 saniye geçmişti. İşte bu 18 saniyelik zaman diliminde tam olarak ne olup bittiği, yıllar sonra Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcılarının yaptığı soruşturma tutanaklarıyla biraz daha netleşti.

Turgut Özal suikastı soruşturmasını dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet savcıları Nusret Demiral, Tevfik Hancılar ve Ülkü Coşkun yaptı. 12 gün boyunca tedavi edilen Kartal Demirağ, 16 gün boyunca sorgulandı. Savcılar olay günü salonda olan kişiler başta olmak üzere pek çok kişinin ifadesini aldılar. İkisi gazeteci olmak üzere üç kişi, suikast anı ve öncesini savcılara anlatırken, Kartal Demirağ'ın yanında ikinci bir kişi daha bulunduğunu belirtiyorlar.

Üç tanık ikinci suikastçıyı gördü

O gün salonda olan Mamak Ortaköy Muhtarı Ali Ünal, ifadesinde şunları söyledi:

"Birkaç kişiyi iterek öne geçmek isteyen bir kişinin tabancasını çekip öndeki kişinin omuzuna koymak suretiyle Sayın Turgut Özal'a ateş ettiğini gördüm. Bu kişiye müdahale edip önlemek istedim. Ancak tabanca kabzasıyla yüzüme vurdu, beraber yere düştük. Sonradan bu kişi bağırarak geriye doğru kaçmaya çalıştı. Ancak boğuşma sırasında yine tanımadığım ve göremediğim bir kişi arkadan bana vurdu."

Gazeteciler Nevzat Turgay Esmer ve Bülent Hamdi Eşkinat, kongreyi izlemek üzere Atatürk Spor Salonu'na geldiklerinde bahçede Kartal Demirağ'ı nasıl gördüklerini şöyle anlatıyorlar:

Turgay Esmer: "İki kişinin, kongre salonuna girilmeyecek bir tarzda spor giyinerek geldiklerini ve bahçede durduklarını fark ettim. Bu kişilerden bir tanesi Sayın Turgut Özal'a ateş eden kişiydi."

Hamdi Eşkinat: "Bahçede, kongreye girmeyi bekleyen ve üzerlerinde kongreye gelinecek kıyafet olmayan iki kişiyi fark ettim. Bunlardan uzun boylusu, sonradan olay mahallinde olayı yapan kişiydi."

Suikastın hedefi, Özal'ın hangi özelliğiydi?

Nusret Demiral, Tevfik Hancılar ve Ülkü Coşkun'dan oluşan Ankara DGM'nin 3 savcısı, 3,5 ay süren soruşturmaları sonucunda hazırladıkları 30 Eylül 1988 tarihli 44 sayfalık Turgut Özal suikastı iddianamesinde, suikastın amacını şöyle anlattılar:

"1983 yılı içinde çıkarılan Siyasi Partiler Kanunu içinde yeni düşüncelere yer vermek ve devleti bundan sonra 12 Eylül 1980 öncesine sürükleyebilecek düşünceleri silmek veya bir tarafa bırakmak kayıt ve şartıyla yeni partiler kurulmuştur. Bu partiler içinde Anavatan Partisi seçmenlerin çoğunluk oyuyla iktidara gelmiş, seçimden itibaren Sayın Turgut Özal, Anavatan Partisi genel başkanı olarak Anayasa ve yasalar çerçevesi içinde başbakanlık görevini üstlenmiştir.

Anavatan Partisi ve diğer partilerin siyasi düşüncelerinin hangi çerçeve içinde olduğunu, iktidar partisi olarak Anavatan Partisi'nin 1983 yılından bu yana icraatının ne olduğunu, demokratik düzen içinde her aklı selim sahibi vatandaş bilmektedir.

Anavatan Partisi'nin bu iktidarı sırasında görülebilen önemli faaliyetlerden bir tanesi 12 Eylül 1980 tarihinden önce sıkıntısı duyulan bazı tüketim mallarındaki ferahlama ortamıdır.

Bugün için denilebilir ki, gayrimeşru ve yasadışı ortam içinde piyasada karaborsa olarak tanımlanan ortam mümkün olduğunca kaldırılmıştır. Bu yönüyle, bazı çıkar sahiplerinin iktidarda bulunan partinin genel başkanına elbette ki, sempati duymayacakları ve çok kısa zaman içinde her ne şekil ve şartta olursa olsun iktidardan uzaklaştırılması için faaliyete geçecekleri açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde başbakanlık görevini üstlenmiş bulunan Sayın İnönü'ye yapılan saldırı ile yine eski başbakanlardan Sayın Demirel'e yapılan tecavüz olayı, içeriği itibariyle politik bir amaca dayalıdır.

İşte sonuç itibariyle devlet büyüklerine yapılan saldırılardaki, diğer bir deyimle suikast girişimlerindeki kişi ve kişilerin amacı,

1. Demokratik düzen içinde seçim yoluyla elde edemeyecekleri politik çıkarlarını,

2. Ekonomik düzen içinde meşru yollar dışında elde etmeye çalıştıkları menfaatlerini sağlamaktır.

Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Turgut Özal'a silahlı saldırıda bulunma olayı da, esas maksatların bu iki çerçeve içinde incelenmesi ve soruşturmanın o yönde geliştirilmesi düşünülerek her yönüyle araştırmaya tevessül edilmiş ve bu soruşturmada elde edilen bulgular da nazara alınarak 18 Haziran 1988 günü Ankara Kapalı Spor Salonu'nda meydana gelen olayda, yakalanan asli fail Kartal Demirağ hakkındaki soruşturmada, yukarıdaki iki tür amaç ele alınarak sürdürüldüğü ve soruşturmada öncelikle olayın cereyan tarzı ve genel açıklaması ile olay failinin özgeçmişi ve olaydaki hareketinin anlatımına yer verilmesi düşünülmüştür..." (Özal suikastı iddianamesi, sayfa 6—7).

Demirağ'a Horzum kancası

Kartal Demirağ, birinci sorgusunda, "Kemal Horzum ve ekibi, Özal hükümetinin uygulamalarından şikayetçiydi. Özal hükümetinin kaçakçılığı önleme konusundaki ekonomik politikası ile af çıkarmama konusundaki politikası Kemal Horzum ve yurtdışında bulunan kişileri rahatsız etti." diyerek soruşturmaya yön verdi. , birinci sorgusunda, "Kemal Horzum ve ekibi, Özal hükümetinin uygulamalarından şikayetçiydi. Özal hükümetinin kaçakçılığı önleme konusundaki ekonomik politikası ile af çıkarmama konusundaki politikası Kemal Horzum ve yurtdışında bulunan kişileri rahatsız etti." diyerek soruşturmaya yön verdi.

1956 yılında Afyon'un Dazkırı ilçesinde dünyaya gelen Kartal Demirağ'ın babası devlet memuruydu. İlk ve ortaokulu çeşitli ilçelerde bitirdikten sonra babasının tayini Güney ilçesine çıktı. Ülkü Ocakları ile burada, Şevki Acaroğlu vasıtasıyla tanıştı, onun verdiği kitapları okudu. İlk defa bu dönemde, 1971–73 yıllarında çeşitli eylemlere katıldı. Öğrenciler arasında yaşanan taşlı, sopalı, bıçaklı kavgalara katıldı. Bu kavgaların birinde Dev–Gençli olan Hüsnü Dereli'yi yaraladı ve tutuklandı. Bir hafta cezaevinde kaldı, yaşı küçük olduğundan serbest bırakıldı.

Burada lise yoktu. O yüzden liseye, Buldan ilçesinde yurtta kalarak devam etti; ama başarısız oldu. Babasının tayini Çardak ilçesine çıkınca onun yanına döndü. 1973 sonlarında Çardak'ta solcu bildiği Raşit Yener'le kavga edince yeniden tutuklandı. Bir süre Çardak cezaevinde yattı. 1975–76 döneminde karşıt gruplardan iki öğrenci "Bize silah çekti" iddiasıyla savcıya şikayette bulununca bir daha tutuklandı.

1977'de burada liseyi bitirdi. 1977–78 döneminde, Çardak'ta Kör Dede lakabıyla anılan Dede Acılı'dan Çek marka bir tabanca satın aldı: "Öğrenciler arasında ülkücü ve solcu ayırımı vardı. Silahlı kavgalar vardı. Kendimi korumak maksadıyla tabanca aldım." Üniversite sınavında Denizli Eğitim Enstitüsü'nü kazandı. 1979'da burada hakimiyet ülkücü gençlerden solcu gençlere geçince okula devam edemedi. 1978–79 döneminde Dazkırı'da Kemal Duruhan'ın başkanlığında Ülkücü Gençlik Derneği kurulduğunda ikinci başkanlık görevini üstlendi. Bu görevi 1980 başlarına kadar sürdü.

Horzum'un adamı cezaevine geliyor

Denizli'deki okulu bıraktıktan sonra Ankara Eğitim Enstitüsü'ne kayıt yaptırarak bir süre burada okudu. Kütahya Eğitim Enstitüsü'ne nakil yaptırdı. 1980 sonlarında Kütahya Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Ocak 1981'de Çanakkale Öğretmen Yetiştirme Merkezi kurslarına katıldı. Öğretmen olarak ilk görev yeri, Adıyaman'ın Yedioğlu köyüydü. 1981 sonunda Muğla'da öğretmen yetiştirme merkezi kursuna katıldı, bu kursu yarım bıraktı. Köyceğiz'in Akköprü köyüne tayini çıktı. Özal'a ateş ederken kullanacağı tabancayı bu yıllarda Mehmet Çermek isimli bir kişiden satın aldı. İngiliz malı Webley–Scott marka 7.65 çapındaki bu tabanca sekiz mermi alıyordu. 1983'te yarım bıraktığı kursu Mersin Öğretmen Yetiştirme Kursu'nda tamamladı ve Ardahan'ın Çağlacık köyüne tayini çıktı.

1983–85 döneminde Ardahan'da öğretmenlik yaptı. Ardahan Belediye Oteli resepsiyonunda tanıştığı Hayati İpek'in nüfus cüzdanını alıp kendi fotoğrafını yapıştırdı. İleride kullanmak üzere kitapları arasına koyup sakladı. 1985 Ağustos'unda Dazkırı'da Abdullah Şengül isimli bir kişiyle bir düğünde kavga etti. Şengül'ün kendisine çektiği bıçağı elinden alıp onu yaraladı. Birkaç gün kaçtıktan sonra teslim oldu. Adam öldürmeye teşebbüs suçundan 10 yıl ağır hapis cezası aldı. Dinar Cezaevi'ne konuldu. 19 Ocak 1988 günü Dalaman Tarım Açık Cezaevi'ne nakledildi.

Osman Atay, Kartal Demirağ'ın Dazkırı'dan arkadaşıydı. Atay, 1980 öncesi İsviçre'ye gitmiş, gece kulübü ve kumarhanelerde çalışmıştı. Türkiye'deyken işsizdi, İsviçre'ye gitmesinden sonra zenginleştiği gözlenmekteydi. Hakkında çeşitli soruşturmalar olduğu için yurtdışında bulunan Afyonlu işadamı Kemal Horzum'un yanındaydı. Osman Atay, Dinar Cezaevi'nde Şeref Ünal isimli kişiyi ziyarete gittiğinde Demirağ'ı da ziyaret etti. Demirağ'a, "İsviçre'ye gelseydin bu işler başına gelmezdi, rahat ederdin." dedi ve biraz para verdi. 1987 yılı yaz aylarında Kurban Bayramı gününde Osman Atay, Dinar Cezaevi'ne tekrar geldi. Kartal Demirağ, olayın bundan sonrasını özetle şöyle anlatıyor:

"Sen ufak işlerin adamı değilsin"

"Kemal Horzum, Türkiye'de cezaevlerinde ve yurtdışında adamlarına yardımlarda bulunurdu. Bu kişilere para yardımı yapardı. Genel af çıkarılmasını, cezaevlerindeki ve yurtdışındaki adamlarının serbest kalmasını sağlamaya çalışıyordu. Osman Atay bana, Özal hükümetinin affa kesinlikle karşı olduğunu söyledi. Tarım Açık Cezaevi'ne naklolacağımı söylediğimde, Osman Atay, cezaevi müdürüne söyleyerek yardımcı olabileceğini, cezaevinden çıktığımda bana yardım yapabileceklerini belirtip İsviçre Basel şehrinde Uzvil otelinin adresini verdi. 'Senin gibi mert, gözüpek, yiğit kişilere ihtiyacımız var.' deyip 50 bin lira para yardımında bulundu. 31 Aralık 1987 tarihinde Osman Atay tekrar bana geldi. Açık görüş yaptık. Bundan sonra Dalaman Tarım Açık Cezaevi'ne nakil için dilekçe verdim. Buradan firar edebileceğimi Osman Atay'a söylediğimde bana Caddebostan'da (İstanbul) Levinglom gece kulübünün adresini verdi. Pasaport çıkartmak için benden bir fotoğraf aldı. Osman Atay, pasaport işini, Caddebostan'daki gece kulübünde Şeyh Bedrettin isimli kişinin çözümleyeceğini açıkladı. Kemal Horzum ve ekibi Özal hükümetinin uygulamalarından şikayetçiydi. Özal hükümetinin kaçakçılığı önleme konusundaki ekonomik politikası ile af çıkarmama konusundaki politikası Kemal Horzum ve yurtdışında bulunan kişileri rahatsız etti. Osman Atay bana, 'Sen ufak işlerle cezaevinde çürüyorsun, yapacaksan büyük iş yap.' dedi."

Cezaevi'nden kaçışı

Kartal Demirağ, Dalaman Cezaevi'nden 22 Ocak 1988 günü kaçtı. Daha önce Ardahan'da temin ettiği Hayati İpek kimliğine kendi resmini yapıştırıp kullanmaya başladı. Demirağ'ın cezaevinden kaçtığı günden 16 Haziran günü Ankara'ya gelene kadar geçen yaklaşık beş aylık sürede tam olarak ne yaptığı bilinmiyor. Kendi anlatımlarına göre, 26 Ocak günü Antalya'ya, ertesi gün Ankara'ya gidiyor, dayısına uğruyor. Bir cezaevi arkadaşının kardeşiyle görüşmek için Zonguldak Ereğlisi'ne gidiyor. 30 Ocak günü İzmir'e geliyor. Şubat ayında Dazkırı'ya geliyor. Haziran başına kadar Dazkırı'da kalıyor, annesinin evinde saklanıyor. Nisan ayında Semra Özal'a bir mektup gönderiyor. Annesine ait bir arsayı 900 bin liraya satıyor, bankaya yatırıyor. Bu paranın bir bölümüyle 300 mark alıyor ve Webley–Scott marka tabancasını da yanına alıp Adana'ya gidiyor. Burdur'a geçip 4 Haziran günü Semra Özal'a, Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı'nın Ankara'daki adresine ikinci mektubunu gönderiyor. Bu mektubunda Başbakan Özal'ın af çıkarmasını istiyor. Adana'da üniversite hastanesinde çeşitli muayenelerini yaptırıyor. Mersin'e geçiyor, bir kiralık ev arıyor. Gözüne kestirdiği bir sarrafı soymaya karar veriyor; ancak sonradan vazgeçiyor.

Suikast sabahı midesinde ağrı

16 Haziran Perşembe günü Adana'dan Ankara'ya geliyor. O gece kaldığı otelin adını vermiyor. 17 Haziran gecesi Numune Palas Oteli'ne yerleşiyor. 18 Haziran Cumartesi sabahı kalktığında midesinin ağrıdığını hissediyor. Bir lokantaya gidip işkembe çorbası içiyor. Saat 11.00'e doğru otelde tabancasının ağzına mermi sürüyor. Silahını ve küçük Kur'an–ı Kerim'ini el çantasına koyuyor. "Özal, ya sen öleceksin ya da ben" yazısını yazdığı takvim yaprağını da cebine koyup aşağıya iniyor. Otelin parasını ödüyor ve bir taksiye atlayıp kongrenin yapılacağı salona geliyor. Kartal Demirağ bundan sonrasını şöyle anlatıyor:

"Arama yapılmadığı için kongreye girdim. Başbakan Turgut Özal'ın oturacağı yerin tam karşısına geldim. Turgut Özal kürsüde konuşmaya başladığında iki el ateş ettim. Üçüncü elde tabanca tutukluk yaptı. Bu arada beni bir şahıs geriye doğru çekti ve tuttu. Onun yüzüne tabancayla vurdum. Tabancalar patladı, bu arada sağ kolumdan yaralandığımı hissettim. Hadiseden sonra İstanbul'da Osman Atay'ın söylediği Caddebostan'da Şeyh Bedrettin'in bulunduğu Levinglom isimli gece kulübüne gitmeyi düşündüm. Ancak yaralandığım için yakalanıp hastaneye getirildim."

Kartal Demirağ savcılara, "Eylemi af çıkarılmaması sebebiyle yaptım." dedi ve şöyle devam etti: "1971–72'de Denizli'nin Güney ilçesinde Kanlıgöl denilen bölgede ülkücü gençlik olarak topluca jimnastik ve spor yaptık. Ankara Ticari İlimler Akademisi'nde okuyan Şevki Acaroğlu'ndan karate dersleri aldık. 1978–79 yıllarında Dazkırı'da Ülkücü Gençlik Derneği İkinci Başkanlığı yaptığım dönemde silahlı eğitim atışları yaptık. Olayda kullandığım tabanca ile daha önceden çalışmalar yaptım. Bu tabancayla altmışa yakın mermi atışı yaptım, tabanca daima üçüncü mermide tutukluk yaptı."

Polis laboratuvarında Kartal Demirağ'ın kanı üzerinde yapılan incelemede herhangi bir uyuşturucu, uyarıcı madde ve alkol bulunmadı. Adli Tıp Kurumu incelemesi de aynı sonucu verdi. Soruşturma sırasında, Kartal Demirağ'la boğuştuğunu söyleyen muhtar Ali Ünal, ikinci suikastçıyı gördüklerini söyleyen gazeteciler, Demirağ'ın eli tabancalı resmini çeken foto muhabiri ve Kartal Demirağ'a salonda tatbikat yaptırıldı. TRT ve Emniyet kameralarının kaydettiği bu tatbikatta anlatımların gerçeğe uygun olduğu tespit edildi.

Demirağ'ın kişiliği ve örgüt bağlantısı

Turgut Özal suikastı iddianamesini yazan üç savcı, Kartal Demirağ'ın kişiliğini şöyle anlattılar:

"Sanık Kartal Demirağ'ın çoğu suçlu tipinin dışında bir benliğe, diğer suçlulardan farklılıklar gösteren bir kişiliğe sahip olduğu görülmüş ve öğrenilmiştir. Diğer bir anlatımla sanık Kartal Demirağ'ın soğukkanlı, yaptığı eylemin bilincinde, taviz vermekten kaçınan, katı, insanca olan merhametten yoksun suçlu örneğini verdiği müşahede edilmektedir. Bu tür suçlu tipinde bir yasal veya yasadışı örgüte sığınma şartı olmadığı, yalnız tasarladığı eylemi düşüncesi ve yapacağı fiili kabul etmesinin yeterli olacağı bilinmektedir. Bu tür suçlu tipinin üçüncü kişilerce elde edilmesi, sevk ve idare edilmesi de kolaydır. Hatta üçüncü kişiler olayda görülmeksizin suçlunun yapacağı eylemden her zaman çıkar sağlayabilirler. Bu durumdan kimsenin de haberi olmaz.

İşte sanık Kartal Demirağ ifadesinde bildirdiği Osman Atay da, sanığın bu karakterinden faydalanmaya, eylemini çabuklaştırmaya, ileriye yönelik birtakım vaatlerde de bulunarak sanığın fiilini öncelikle işlemesini dolaylı olarak iknaya çalıştığı sezilmiştir. Eylemin geciktirilmeksizin ifasında suçluya kolaylık ve vaadin önem taşıdığını çok iyi bilen Osman Atay, bunu her hareketi ile göstermiştir. Yine sanık Kartal Demirağ'ın ideolojik fikirlerinden hareketle bu durumundan faydalanmaya kalkışan yasal veya yasadışı örgütlerin yöneticileri, fertleri olabileceği varsayımıyla soruşturmanın bu yönünün araştırılması, soruşturmanın bu yönden sürdürülmesi cihetine gidilmiştir."

Ne var ki, savcılar Kartal Demirağ'ın örgüt bağlantısını tespit edemedi. Dolayısıyla davayı Türk Ceza Kanunu'nun adam öldürmeye yönelik maddesinden açtılar. Ancak 44 sayfalık iddianamenin altına şu notu düştüler: "Olayda üçüncü kişilerin takip ve tespiti ile soruşturmanın sürdürülmesi için evrak tefrik olunmuştur."

O günden bugüne, bu üçüncü kişiler tespit edilemedi.

'Orgütümüz sizi yok edecek'


Kartal Demirağ gibi Afyonlu olan Kemal Horzum, Emlak Bankası'ndan aldığı 80 milyon dolar krediyi geri ödemeyip 1985'te yurtdışına kaçmıştı.

Horzum, İsviçre'de yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde Nusret Demiral tarafından ifadesi alındı; ancak olayla bağlantısı ortaya çıkarılamadı. Horzum'un adamı Osman Atay için de takipsizlik kararı çıktı. Kartal Demirağ, Ankara 1 No'lu DGM'de yargılandı. Mahkeme 23 Kasım 1988 günü Demirağ'ı 20 yıl ağır hapis ve ömür boyu kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasına çarptırdı. Demirağ dört yıl cezaevinde yattıktan sonra 15 Nisan 1992 tarihinde meşruten tahliye edildi. Cezaevinden çıktığı gün, "Allah Özal'ı öldürmemi istemedi. Onu öldürdüğümde kendimin de öleceğini biliyordum." dedi.

Yakın tarihte Ankara DGM Başsavcısı Cevdet Volkan, suikastla ilgili olarak şimdi yurtdışında yaşayan eski bir medya patronunun ismini veren Korkut Özal'ın ifadesini aldı. Bunun dışında önemli bir gelişme yaşanmadı.

ANAP içinde 75 milletvekilimiz var

Özal suikastına ilişkin Ankara DGM dosyasında en çarpıcı belgelerden iki tanesini, Kartal Demirağ'ın olaydan kısa süre önce Başbakan Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'a gönderdiği iki mektup oluşturuyor. Bu mektuplardan biri suikasttan 1,5 ay önce Nisan 1988'de, diğerini 4 Haziran 1988'de, "Sayın Semra Özal, Türk Kadınını Koruma ve Yüceltme Genel Başkanı, Ankara" adresine gönderildi. Birinci mektup şöyleydi:

"Sevgili Semra Hanım,

Bu mektubu lütfen sonuna kadar okuyun. Sizin ve aileniz için büyük önem taşımaktadır. Sizi çok takdir ediyoruz, yaptığınız olumlu çalışmalar ve iyilikler hep gündemde. Sayın Yeğinmen Semra, bizler yıllarca bu vatan için çalışan Atatürk milliyetçileriyiz. Şimdiki durumu kısaca özetlersek milliyetçi mukaddesatçıların bir kısmı Türkiye'de, bir kısmı yurtdışında, bir kısmı hapishanelerde, bir kısmı da mezarda. Milliyetçiler, Tanrı'dan başka hiçbir şeyden korkmaz, tertemiz kanlarını bu vatan için akıttılar. Komünizme karşı set oldular. Eğer bizler olmasaydık, siz de olmayacaktınız. Güzel arabalarınız, evleriniz, tatlı rüya gibi yaşantınız olmayacaktı. Ve biz Özal'ı destekledik, iktidara geldi. ANAP içinde 70–75 arası milletvekilimiz var. Bizden mezara giden kurtuldu, ya hapishanedekiler, Ortaçağ yaşantısının, her türlü işkencenin sürdüğü hapishaneler adeta bir cehennem misali, bizleri buradan, yani arkadaşlarımızı buradan kurtaracak olan sensin. (LÜTFEN OKUMAYA DEVAM EDİN, SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ.)

Önce çocuklarınız sonra siz

Şu anda dışarıda milliyetçiler büyük bir teşkilat içinde (her türlü silahlı eylem için). Bütün istediğimiz bir af. Bütün dünya devletleri af verdi. Sovyet Rusya, Doğu Almanya, Filipinler, İran, Afganistan, Polonya, Libya gibi. Biz sizden hırsızların, fiili livatacıların, ırz düşmanlarının, uyuşturucu kaçakçılarının affını istemiyoruz. Bizim istediğimiz sadece kader kurbanları, mert, yiğit, milliyetçilerin affedilmesi. Özal'a baskı yapın. Biz biliyoruz ki eğer af olmazsa, af yoksa siz de yoksunuz. Örgütümüz sizi ve ailenizi yok etmeyi amaçlıyor. 1– Önce çocuklarınız yok edilecek, 2– Sonra sen ve Özal sülalesi. Bu imkansız, diyeceksiniz. Belki ben diyorum ki, (Zafer benimdir diyenindir, K. Atatürk). O güzel çocuklarınız. Efe, Ahmet, Zeynep Amerika'da da okusa, İngiltere'de de okusa peşindeyiz. Evlat acısının ne demek olduğunu bilir misiniz? Yeryüzünde en büyük acıdır. Size yemin ediyorum ki bu acıyı tattırırız. Bizim fidan gibi yiğit gençlerimiz komünizm kurşunuyla toprağın bağrına girerlerken, anaları, babaları evlat acısını tattılar.

Cehennem nedir bilir misin?

Ansızın en mutlu anınızda bu acıyı size tattırabiliriz, Azrail sizi bulmadan, kara haberi almadan, gel af için Özal'ı ikna et. Eğer af yoksa, (Gök girsin kızıl çıksın) yeminimiz kutsaldır. Kurban bayramına kadar size müsaade, af varsa en güzel günler senin, yoksa siz de yok olacaksınız.

T. Özal diyecek ki, korkma hiçbir şey yapamazlar. O her şeyi bildiğini sanıyor. Ama onun son siyasi hayatı. 4,5 yıl sonra Başbakanlığı kaybedecek, bir tek koruma polisi ile kalacak. O zaman onun en karanlık günleri olacak. Son sözümüz. AF MİLLİYETÇİLER İÇİN YA ÖZGÜRLÜK ÇİÇEKLERİ GİBİ AÇACAK YA DA ÖLÜM SİZLERİ YAKALAYACAK.

Sen Sayın Yeğinmen, hapishanelerde birkaç gün yatsaydın intihar ederdin. Hapishaneler cehennemden farksız. Cehennem nedir bilir misin sen? Biliyorsan öğren."

Aile resminin etrafına yazdıkları

19 Temmuz 1988 tarihli ekspertiz raporunda bu mektubun Kartal Demirağ'ın el yazısı olduğu tespit edildi. Demirağ ikinci mektubunda daha ilginç bir yöntem uyguladı. İkinci mektubuna Özal ailesinin resimlerini yapıştırdı ve resimler etrafına şu yazıları yazdı:

"Şu güzelliğe, temizliğe, saflığa bakın. Bunlara kıyılır mı hiç. Bunlara, iki prens ve prensese kıyılmazsa Türk milliyetçileri affedilmeli, Kurban'da kutsal bayramda, en güzel bayramda. Semra Hanım günah değil mi bu çocuklara, onları nasıl seviyorsan bizleri de sev ve (af) et milliyetçileri. Siz affederseniz hapishaneler boşalmalı, milliyetçiler kurtarılmalı, Semra Hanım yazık değil mi bu güzelliklere."

Bu mektup için de yapılan ekspertiz incelemesi sonucunda verilen 11 Temmuz 1988 tarihli raporda, yazıların Kartal Demirağ'a ait olduğu belirlendi.

http://arsiv.zaman.com.tr/2001/02/08/odosya/ozalsuikasti.htm
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Turgut Özal'a yönelik 22 yıl önce düzenlenen suikast girişimiyle ilgili açılan soruşturma dosyası için karar verildi.

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yönelik 22 yıl önce düzenlenen suikast girişimiyle ilgili açılan soruşturma dosyasına görevsizlik kararı verildi. Dosya, suç yeri itibariyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilecek. Soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali, suç yerinin Ankara'da olması nedeniyle görevsizlik kararı verdi. Dosya, alınan karar gereği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilecek.

http://bugun.com.tr/haber-detay/120412-ozal-a-suikast-davasinda-son-karar-haberi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Turgut Özal'a ilk suikast girişimi uçakta yapıldı
Dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın 18 Haziran 1988 günü uğradığı suikasta dair her gün yeni iddialar ortaya atılıyor, suikastın aydınlatılabilmesi için çözülmesi gereken ilk bilmece ANAP Olağan Kongresi'ne gelenlerin üstlerinin aranmadan salona girmiş olmaları. Bu aslında Özal'ın ölümüne kadar uzanan şüpheler zincirinin başladığı ilk nokta. Suikast girişiminden önce 1987 Haziran ayında Özal'ın içinde bulunduğu uçak arızalanıyor, 1991 yılında uçağında patlama oluyor. Ahmet Özal, bugüne kadar salonda ve uçakta yaşananlara dair hiç anlatmadıklarını anlattı. Babasının, ölümü yine çok tartışılan Hiram Abbas'ı MİT'in başına getirmeyi planladığını açıkladı.

UÇAK BAŞ AŞAĞI GİDİYORDU
*Babanız ve siz içindeyken 1987 yılında İstanbul'dan Ankara'ya gelirken bir uçak arızası yaşanıyor. Bunun ayrıntılarını anlatır mısınız?
Uçak kalkmadan önce ilk ben bindim, pilotlarla ben vardım uçakta, uçakta ışıklar gitti. "Sigorta" dediler. Daha sonra babam geldi, 13 kişiydik, uçak kalktı. Adalar'ın üstüne geldik, yine uçakta ışıklar gitti. Ben huzursuz oldum, ben de pilotum, "Baba, ben bu uçağı geri döndüreceğim Yeşilköy'e" dedim. Çerman Koparal Kaptan'ın yanına gittim, "Yeşilköy'e geri dönüyoruz" dedim. Kaptan, "Bir şey yok, rahat gideriz" dedi, ben "Uçakta Başbakan var, dön geriye" dedim. Ben ısrar edince döndük, havaalanına doğru gidiyoruz, sağ motor gitti, öbür motor inlemeye başladı. Uçak baş aşağı denize doğru gidiyor. Hostes korkudan bayıldı, sonra midesi delindi. Bütün elektrikler gitti uçakta, telsiz bile çalışmıyor, uçağın içinde yangın çıktı, suya doğru gidiyoruz. 13 kişi çığlık çığlığa. İlk defa babamı hayatımda yüksek sesle bağırırken duydum, "Herkes yerine otursun Allah'ın dediği olur" dedi. Herkes yerine oturdu.

İNFİLAK EDECEK UYARISI
*Havaalanına ulaşabildiniz mi?
Kule ile bile konuşamıyorduk, bir uçakla filan çarpışabilirdik, kimsenin bizim iniş yapacağımızdan haberi yok, öyle son anda havaalanına indik, inerken tekerler patladı. Kaptan uçak infilak edecek diye "Herkes dışarı fırlasın" dedi. Ama, kabin basıncı içeride ve dışarıda farklı olduğu için kapı açılmıyor. Arka kargo kapısını açtılar, korumalar atladı, babamı omuzlarda indirdiler.

*Uçakta nasıl bir arıza yaşanmış?
ABD'den geldiler, uçağı incelediler. Uçağın benzin deposunun içinde elektrik kablolarını tutan kelepçeler vardır, o kelepçeler kabloları kesmiş ve kısa devre yapmış, 40 milyon dolarlık uçakta böyle bir şey olması mümkün değil. ABD'lilerin hazırladığı raporda, o durumda, yani benzin tankının içinde kabloların kısa devre yapması halinde uçağın infilak etmesi oranının yüzde 95 olduğu yazıyordu. Yüzde 5'le kurtardık. En iyi uçaktı, yeni imalattan çıkmıştı. Bunun örneği de hiç yaşanmamış.

*Eşref Bitlis'in uçağı düşünce bu olayla bir bağlantı kurdunuz mu?
Hiç konuşmadık, bağlantı aklımıza bile gelmedi. Şimdi düşününce insan şüpheleniyor. Eşref Bitlis'in uçağı King Air 200, çift moturlu pratt-whitney motorlar vardır. Bu motorların bir tanesinin kendi kendisine bir arızadan dolayı durma ihtimali 13 milyon saatte birdir, yani 1400 sene. 2 motorun 50 saniye arayla durması mümkün değil.

*Buna benzer bir olay daha yaşanıyor. Yine babanızın bineceği GAP uçağında 1991 yılında patlama yaşanıyor.
Amerika'da aletler vardı, uçaklar bir kordon içinde dururdu, o kordonun içine kuş bile konsa alarm çalardı. Hâlâ bu uçakların böyle koruma altına alındığını zannetmiyorum. 1991 yılında GAP uçağında ise İstanbul'da havaalanında patlama oluyor, babam arabayla Ankara'ya dönüyor.

KONGREDEKİ ÜST ARAMASINI KİMLER NE GEREKÇE İLE KALDIRDI?
*Suikast girişiminin olduğu gün siz kongre salonuna girerken salona girenlerin üstleri aranıyor muydu?
Ben o gün salondaydım. Bugün 2010'dan o yıllara dönüp baktığınızda olayların esasında enteresan başladığını görüyoruz. Çok yoğun bir kalabalık vardı. Benim de dikkatimi çekti, kapıda ciddi bir üst araması vardı. Sonradan bu üst arama bir anda kalktı ve insanlar güruh halinde içeri girmeye başladılar.

*Üst araması neden durdurulmuş hiç sordunuz mu?
Durdurulması diye bir şey olmaması lazımdı. Ankara Emniyet Müdürü valiliğe bağlı, valiliğin kuralları belli ve kesindir. Aramanın durdurulması emrini ya onların amiri ya da Emniyet Genel Müdürü ya da İçişleri Bakanı verir. Ankara Emniyet Müdürü'nün kendi inisiyatifi ile böyle bir risk alabileceğini düşünmüyorum. Onun üstü İçişleri Bakanı'dır. İçişleri Bakanı'ndan başka kimse bu talimatı veremez.

POLİS ÇEMBERİ DE YOKMUŞ
*Size göre o gün salonda başka gariplikler var mıydı?
ANAP'ın kongrelerinde, genel başkan ve yanındaki heyeti tribünlerin ortasında bir yerde otururdu. O gün kongrede kim düzenlemeyi yaptıysa, tribünlerde, delegelerin arasında değil, aşağıda, yere annemle babam için iki tane koltuk koymuşlar. Kameraların konulması için bir stand yapılmış, o standın altı kapalı ve boş. Annem ve babam o koltuklarda hiç oturmadılar, o koltuklarda oturmuş olsalardı, kameraların bulunduğu standın altındaki o boşluktan, saldırganın koltuklara gelip, ateş etmesi çok kolay olacaktı, aradaki mesafe 1 metreydi.

*Kongre düzeninden kimler sorumluydu?
Benim hatırladığım kongrenin emniyetiyle ve düzeniyle üç kişi ilgileniyordu. Rahmetli Mustafa Taşar, İlker Tuncay ve Mustafa Kalemli. Kartal Demirağ, o standın altında saklandığını kendisi ifade ediyor.  Babamlar yerdeki o koltuklara oturmadıkları için mecburen kürsüdeyken ateş etmek zorunda kalıyor. O silahın salona nasıl girdiğinin, güvenliğin neden olmadığının, üst aramaların durdurulması talimatını kimin verdiğinin araştırılması gerekiyor. Bunlar soru işareti.

EVDE DURAN ACİL DURUM ÇANTASI O GÜN YOK OLMUŞ
* Babanız hiç başına bir şeyler gelebileceğinden söz etti mi?
Rahmetli babam 5 vakit namaz kılardı. Manevi yönü çok kuvvetliydi. Özbekistan Buhara'da Nakşibendi Hazretleri'nin türbesinde namaz kılıyor, son derece duygulanıyor. orada. Oradan toprak alınmasını istiyor. Babam, bu toprağın kendi mezarına konulacağını söylüyor. Buhara'dan gelen toprağı ben mezarında babamın göğsüne koydum.

*Öleceğini hissetmişti yani.
Bugün mezarının olduğu yerden, ölmeden 2 ay önce geçiyorduk, Vatan Caddesi üzerinden Harbiye Orduevi'ne dönüyorduk, gece yarısıydı, 12.30-1 arası. Arabada annem ve ben vardık. Şoföre "dur" dedi, eliyle bugün mezarının olduğu yeri göstererek, "Ahmet orayı görüyor musun, ölünce beni oraya gömün" dedi. Mezar yerini kendisi seçti.

*Babanızın vefat ettiği gün yaşananlarla ilgili annenizin anlattıklarının dışında dikkat çekici bir şey biliyor musunuz?
Köşk'te yaşananlar konusunda insanların anlattıklarıyla, annemin anlattıkları farklı. Evde duran, ABD'den getirilen bir acil durum çantası var, o çanta aranıyor, bulunamıyor. yerinde yok. Evde duruyordu, o gün yok. 24 saat doktor dururdu, doktor yok, ambulanslar yok, çanta yok, hiçbir şey yok. Babamı kucaklayıp makam arabasıyla yola çıkarıyorlar. GATA'ya haber veriliyor. Ömer Şarlak hazırlanıyor. Yolda birisi arabayı Hacettepe'ye döndürüyor, onlar hazırlıklı değil, uzman doktor yok. Hastaneyi arayanlar, acil hasta varmış gibi değil, cumhurbaşkanı teftişe gidiyormuş gibi söylüyorlar.  Haccettepe'yi kim arıyor, kim yolun değiştirilmesi talimatını veriyor bilmiyoruz.

*Arabada kimler var?
Kim var bilmiyoruz, annem şimdi bunları çıkaracak sanırım.

KAHVECİ'NİN KÜRT RAPORU KAYBOLDU
* Sizce Kürt sorununun çözümü üzerine yapılan çalışmalar mı babanızın, Eşref Bitlis'in, Adnan Kahveci'nin hedef olmasına neden oldu?
Rahmetliyi en son ben Aşkabat'ta gördüm. Bana gece, "Ahmet ben Türkiye'ye döneceğim, döndüğüm zaman bu Kürt meselesini, terör meselesini bitereceğim. Büyük bir siyasi risk alacağım, ama bu işi çözeceğim" dedi. O çalışmanın değişik kolları vardı, tek bir koldan gitmiyordu, ekonomik yatırımlar, hukuki düzenlemeler, kültürel haklar, kanuni değişiklikler vardı, "kısmen ve kademeli af" derdi, o da vardı paket içinde. Bunun çalışmalarını Adnan Kahveci, Eşref Bitlis yapıyordu. Adnan Kahveci trafik kazası geçirdiğinde yanındaki çantası kayboldu, hazırlanan raporlar o çantadaydı. Eşref Bitlis, Barzani ve Talabani ile görüşüyordu, askeri boyutuyla ilgileniyordu. Rahmetli Uğur Mumcu da PKK ile derin yapılanma arasındaki ilişkileri yazmaya başlamıştı. Bir anda Türkiye kana bulandı.

JİTEM GÜÇLENDİRİLDİ
Ahmet Özal, "Babanızın Hiram Abbas'la ilişkisi nasıldı" sorumuz üzerine, "Babamla ilgili bütün çalışmaları yapan insandı. Sivilleştirmeyi düşündüğü MİT'in başına Hiram Abbas'ı getirecekti. Bugün herkesin inkâr ettiği JİTEM vardı. MİT'in sivilleşmesinin gündeme gelmesi üzerine, başka bir yapı tarafından JİTEM güçlendirildi" dedi.

Özal'ın yakın ekibi ifadeye çağrıldı
Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin ortaya atılan iddialar üzerine açılan soruşturma derinleşiyor. Özal'ın Başdanışmanı Kaya Toperi, Özel Kalem Müdürü Feyzi İşbaşaran ve Koruma Müdürü Musa Öztürk'e, soruşturmayı yürüten özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği tarafından "tanık" sıfatıyla ifade vermeleri için davet kağıdı çıkarıldı. İşbaşaran 18 Ekim Pazartesi, Toperi 19 Ekim Salı, Öztürk ise 20 Ekim Çarşamba savcılığa çağrıldı. Bu arada daha önce ifadeye çağrılan Turgut Özal'ın eşi Semra Özal'ın da gelecek hafta için mazeret bildirdiği kaydedildi. Semra Özal'ın, 25 Ekim Pazartesi ifade vermesi bekleniyor.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/123324-ahmet-ozal-bugun-e-konustu-haberi.aspx
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Feth-i kabir 5 uzmanla yapılacak

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın mezarı açılacağı günü bekliyor. Mezar açıldıktan sonra otopsiyi yapacak Adli Tıp'taki 10 isim belirlendi. Ekibin yarısı olay yerinde, diğer yarısı laboratuarda çalışacak. Bu arada mezar güneşli bir günde açılacak, 3 kamera kaydedecek.

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ile görüşerek babasının mezarının açılışında nasıl bir yöntem izleneceğine dair bilgi aldı. Başsavcı Turan Çolakkadı ve vekili Oktay Erdoğan ile yaklaşık 45 dakika görüşen Özal, dinen mezarın açılmasını doğru bulmadıklarını, ancak hukuken verilmiş bir karar olduğu için yapacak bir şey olmadığını söyledi.

Bu arada Habertürk Gazetesi'nden Tülay Acar'ın haberine göre, Adli Tıp Kurumu'nda 'otopsiyi' yapacak ekip ve otopsinin hangi aşamalara göre yapılması gerektiği konusunda çalışmalar tamamlandı. Kurum Başkanı Prof. Dr. Haluk İnce'nin başkanlığında yapılan ön hazırlıklarda otopsi yapacak isimler belirlendi. Adli Tıp Kurumu'nda görev yapan fizik, kimya, biyoloji, adli antropoloji, toksikoloji uzmanları ve bu çalışmada önemli bir delil olacak toprağın asli karakteristiği konusunda makaleleri de bulunan bir uzmanla toplam 10 uzman görev yapacak.

Belirlenen isimlerle ilgili görev dağılımı da yapıldı. Otopsi için dışarıdan uzman ya da ek bir cihaz desteği alınmayacak. Ekibin yarısı olay yeri, yarısı laboratuvarda görev yapacak. 'Toksik' ve 'zehirlenme' olgularıyla ilgili bugüne kadar yapılan tüm bilimsel makalelerin tarandığı öğrenildi. Otopsinin hangi bilimsel kriterlere göre yapılması gerektiği konusunda da 'bilgi alışverişi'nde bulunuldu.

GÜNEŞLİ GÜNDE AÇILACAK

Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in, feth-i kabir işlemi (mezarın açılması) yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazdığı talimat yazısında, mezarın güneşli bir günde açılmasını istediği de ortaya çıktı. Feth-i kabir işleminin tüm aşamaları üç profesyonel kamera tarafından dakika dakika görüntülenecek.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21548608.asp



Turgut Özal'ın saç telleri feth-i kabirden sonra savcılığa verilecek

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, son günlerde en çok sorulan o soruya yanıt verdi.

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, babasının kabrinin ne zaman açılacağının belli olmadığını söyledi. Özal, annesi Semra Özal'da bulunan saç örneklerinin mezarın açılmasından sonra savcılığa verileceğini ifade etti.

Ölümüyle ilgili soruşturma yürütülen ve bu kapsamda kabrinin açılmasına karar verilen 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na gelerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ile görüştü.

Adliye çıkışında basın mensuplarının sorularını cevaplayan Özal, kabrin açılmasından önceki ön hazırlıkların son derece titiz ve detaylı yapıldığını konuştuklarını belirtti. Ahmet Özal, "Ne zaman yapılacağı tam belli değil. Ön çalışması son derece önemli. Çünkü bir defa yapılır. Yapılırken de bunun tam manasıyla uygun olarak teçhizatıyla, elemanlarıyla, kullanılan teknoloji ve yöntemlerin tespiti için bir ön çalışma var. O çalışmayı devam ettiriyorlar." dedi.

"Sizin açılmasını istemediğiniz yönünde bilgiler var?" sorusu üzerine Özal, "Hayır. Aile olarak esasında açılmaını hiçbirimiz istemiyoruz. Fakat Turgut Özal, Cumhurbaşkanı olarak bu devlete mal olmuş bir insandır. Sadece aile olarak benim babam değildir. Ben babam olarak açılmasını istemem. Ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'de yaşanan olayların daha netleşmesi ve bazı eksiklerin tamamlanması için açılması gerekiyorsa  açılmasına karşı değilim." diye konuştu.

Babasının ölümüyle ilgili 1998 yılında çalışma yapılmasını kendisinin istediğini hatırlatan Özal, "1999'da milletvekili olduğum zaman da bunun Mecliste önergesini vermiştim. O günden beri takip ediyorum." ifadelerini kullandı.

Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunu hatırlatan Özal, "Raporda ölümünün şüpheli olduğu açıklandı ve açıktır bunu da biliyoruz zaten. Ben o yılların, 90'lı yılların başında rahmetli Uğur Mumcu'nun ölümüyle başlayan Eşref Bitlis Paşa'nın ölümüyle devam eden, Adnan Kahveci'nin, rahmetli Özal'ın, Hablemitoğlu'nun, Taner Kışlalı'nın ölümünün birçok şekilde birbiriyle bağlantılı olduğunu, o yılların araştırılması gerketiğini o zaman da söyledim şimdi de söylüyorum. Bu mesele sadece rahmetli Özal'ın meselesi değil. O yılların araştırılmasının da başlaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hala bazı soruların cevapları yok. Artık yapılan yanlışların ortaya çıkması ve insanların bir defa ve son defa olarak yeni bir sayfa açması için, Türkiye'nin geleceği için çok önemli olduğunu düşünüyorum." dedi.

Ailedeki saç tellerinin akıbeti sorulan Özal, "Onlar var. Zaten mezar açıldığı zaman saç teli de kemik de hepsi var. Mezar açıldığı zaman saç telinin ne ifade edip etmediği zaten çok daha netleşecek. Hepsi bir araya gelecek." cevabını verdi.

Saç tellerini savcılığa verip vermedikleri yönündeki soru üzerine Özal, saç örneğinin kendisinde değil annesinde olduğunu belirtti. Savcılığın ailedeki saç telleri ile ilgili talebi olup olmadığının sorulaması üzerine Ahmet Özal şu cevabı vedi: "Geldi, onların hepsi zaten verilecek. Fakat o saç telinin verilmesi tek başına bir şey ifade etmediği için mezar açılmasıyla birlikte daha çok şey ifade edecek."

"Saç telleri verilecek mi?" sorusuna Özal, "Hepsi verilecek." cevabını verdi.

http://www.haber7.com/siyaset/haber/928356-turgut-ozalin-sac-telleri-savciliga-verilecek-mi

Avukat





Turgut Özal'ın naaşı 19 yıl sonra yeniden omuzlarda

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatı üzerine açılan Anıt Mezar'da, Turgut Özal'ın naaşına ulaşıldı. Naaşın kısa sürede mezardan alınarak, tören kıtasının omuzlarında Adli Tıp Kurumu'na götürüldü.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ve Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk ince, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın mezarındaki çalışmalara katıldı. Çolakkadı ve İnce anıt mezardan ayrılışları sırasında basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. Turan Çolakkadı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatını yerine getirdiklerini ifade etti. İlgili kurumlarla yapılan plan doğrultusunda işlemlerin yerine getirildiğini anlatan Çolakkadı, Özal'ın cenazesine ulaşıldığını açıkladı. Her şeyin planladığı gibi gittiğini aktaran Çolakkadı, Özal ailesini temsilen de çalışmaları bir avukatın takip ettiği bilgisini verdi. Çolakkadı, bundan sonraki aşamayı Adli Tıp Kurumu'nda yapılacak olan incelemeler oluşturduğunu belirtti.

Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce de Adli Tıp Kurumu ve Olay Yeri İnceleme ekiplerinin çalışmaları beraber yürüttüğünü aktardı. Naaşın Adli Tıp Kurumu'na götürüleceğini açıklayan İnce, örneklerle ilgili çalışmanın cenaze çıkarıldıktan sonra bir müddet daha devam edeceği bilgisini verdi. İnce, Cuma veya Cumartesi günü Adli Tıp Kurumu'ndaki işlemleri tamamlayarak cenazeyi aileye teslim etmeyi planladıklarını belirtti. İnce, analiz ve raporlama sürecinin ise en az iki ay süreceğini kaydetti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı da anıt mezarın bulunduğu bölgeye, makam arabasıyla geldi. Çolakkadı, daha sonra yürüyerek, çalışmanın yapıldığı alana gitti.

Basın mensupları, daha önce sac levha ile kapatılan anıt mezardaki çalışmaları görüntüleyemezken, iş makinelerinin girişi için açılan bölüm de üzerinde ''Polis-Olay Yeri İnceleme'' yazılı branda ile kapatıldı.

Anıt mezarda iş makinesi ve ''hilti'' adı verilen aletlerle mermer lahidin kırıldığı, toprak bölümdeki cenazenin çıkartılması için çalışmalara devam edildiği belirtildi.

Turgut Özal'ın cenazesi, çıkarıldıktan sonra çinko kaplı tabutla Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü'ne ait cenaze aracına konularak, Adli Tıp Kurumu'na götürülecek.

Anıt mezarın kırılması işleminde Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü'ne bağlı ellerinde kazma ve kürek bulunan yaklaşık 10 kişilik ekip de çalıştı.

Anıt mezarda İstanbul Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü de 4 araç ve ekiple çalışırken, çevik kuvvet polisleri, gazetecilerin, anıt mezarı çevreleyen duvara yaklaşmalarına izin vermiyor.

Bu arada, Anıt Mezar'da, gazetecilerin bulunduğu bölüme de basın kartı olmayan gazeteciler alınmıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait 2 mobil büfe de Anıt Mezar çevresinde görev yapanlara hizmet veriyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1353069&title=turgut-ozalin-naasina-ulasildi#

Avukat



ÇAĞLAR AVCI'nın haberi.
 
Adlî Tıp Kurumu uzmanları, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın naaşından alınan örnekler üzerinde çok hassas bir çalışma yürütüyor. Yapılan incelemelerde fazla miktarda zehir bulgusu tespit edildi. Anıtmezardan alınan kabir toprağında ise herhangi bir zehir bulgusuna rastlanmadı. Bu sonuç, öldürücü maddenin dışarıdan verildiğini ispatlıyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla mezarından çıkarılarak otopsi yapılan 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın ölümüyle ilişkili adli süreçte önemli bulgulara ulaşıldı. Adlî Tıp uzmanları, Özal'dan alınan örnekler üzerindeki toksikolojik inceleme sırasında fazla miktarda zehir bulgusu tespit etti. Bunun üzerine uzmanlar zehrin mezar bölgesinden geçme ihtimaline ve bu konuda gelebilecek itirazlara karşı toprak analizlerine de başvurdu. Analizlerde Özal'ın anıtmezardan alınan kabir toprağında herhangi bir zehir bulgusuna rastlanmadı. Bu çapraz sonuç, öldürücü maddenin Özal'ın vücuduna dışarıdan verildiğini ispatlıyor. Miktarın fazla olması ise zamanla insan vücudunda hava kirliliği, sigara, besinlerdeki koruyucu, renk ve tat verici gibi maddelerden geçen kimyasallardan farklı olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, tarım ilaçları ve ağır metaller gibi vücuda dışarıdan verilen maddeler üzerinde duruyor.

Vücudundaki zehir, dışarıdan verilmiş

Turgut Özal'ın cesedinde yüksek miktarda zehir tespit eden uzmanlar, bunun mezar bölgesinden geçme ihtimaline karşı toprak analizleri yaptı. Özal'ın mezarından alınan toprakta herhangi bir zehir bulgusuna rastlanılmadı. Bu çapraz sonuç zehrin Özal'ın vücuduna dışarıdan verildiğini ispatlıyor. Adli Tıp'taki incelemeler sırasında bulunan maddeler birkaç kez aynı süreçten geçirilerek kontrol ediliyor. Bütün ihtimaller dikkate alınıyor. Nihai raporu hazırlayacak olan 1. İhtisas Kurulu ise önümüzdeki haftadan itibaren yoğun bir çalışma temposuna girecek. Kurul kimya ve morg dairelerinde gelen bilgileri ve soruşturmadaki kanıtları inceleyerek bir karar verecek.

Diğer yandan Özal'ın sağlam çıkan naaşı konusunda çalışmalar da yapıldı. Uluslararası dergileri tarayan uzmanlar yıllar sonra mezar açılınca tazeliğini koruyan 18 vaka tespit etti. Özal'da kalp kası, karaciğer, böbrek gibi hassas iç organlar sağlam çıktı. Kemik iliği bulundu. Uzmanlar bu kadar örnek incelemelerde eksik bir sonucun çıkmasının imkan dışı olduğunu aktarıyor. Fakat Özal'ın otopsisinin 1993 yılında yapılması durumunda birçok zehrin o günkü teknolojik altyapı ile bulunmasının zor olduğuna işaret ediliyor.

Adlî Tıp'ta büyük hassasiyet

Özal'dan alınan örnekler üzerinde bulunan maddeler birkaç kez aynı süreçten geçirilerek kontrol ediliyor. Bütün ihtimaller dikkate alınıyor. Adli Tıp, rapor çıktıktan sonra 'şuna bakılmamış' itirazlarına karşı tüm ihtimalleri ve zehir örneklerini düşünerek hareket ediyor. Tetkikler en ince ayrıntısıyla tekrar tekrar kontrol ediliyor. Nihai raporu hazırlayacak olan 1. İhtisas Kurulu önümüzdeki haftadan itibaren yoğun tempoya girecek. Kurul, kimya ve morg dairelerinden gelen bilgileri ve soruşturmadaki kanıtları inceleyerek bir karar verecek.

http://www.zaman.com.tr/politika/ozalin-naasinda-asiri-miktarda-zehir-bulgusu-var/2011099.html

kilimanjaro

    Bu ülkede insan, yaşanan olayların iç yüzünü öğrendikçe dehşete düşüyor. Cinayetler, faili meçhuller, terör örgütleri, karşıt görüşlerin ağa babaları...

    Arkaya ışık tuttukça, toprağı eşeledikçe dehşet verici, herkesin hayatını tehdit altında tutan bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz.

    İntihar süsü verilen albay, general cinayetleri, kaza süsü verilen kuvvet komutanı cinayeti derken şimdi de bir şüphenin gerçek olduğuna, bu ülkenin en bir numaralı isminin bir cinayete kurban gittiğinin ortaya çıkmasına şahitlik ediyoruz. Olayın korkunçluğunun farkında mıyız bilmiyorum.

    Bugün Gazetesi'nin ortaya çıkardığı bilgiye göre; Türkiye'nin en cesur devrimcisi, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bir suikasta kurban gittiği neredeyse kesinleşmiş durumda. 12 Eylül ihtilaliyle iyice pekiştirilen statükoya çok zekice hamlelerle öldürücü darbeler vuran Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir suikasta kurban ediliyor ve hiçbir araştırma, inceleme yapılmadan toprağa gömülüyor.

    Nasıl bir yapı ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliyor musunuz ve bu anladığınız şey bizi yeterince dehşete düşürüyor mu? 70'lerde, 80'lerde, 90'larda, 2000'li yıllarda göstere göstere işlenen cinayetler ve bu cinayetlerin neredeyse tamamının faili meçhul kaldığı bir ülkede bir de intihar ve kalp krizi süsü verilmiş operasyonların olduğunu öğrenmek dehşet verici değil midir?

    Nasıl bir yapıdır, nasıl bir örgütlenmedir, nasıl bir rejimdir bu? Savcıların örtbas ettiği, hakimlerin görmediği, doktorların işbirlikçilik yaptığı, gazetecilerin yapılan her şeye bir kılıf bulduğu ve bunun neticesinde de önüne çıkan herkesi hatta bir ülkenin cumhurbaşkanını bile öldürecek kadar elini kana bulamış böyle bir örgütlenme dünyanın neresinde bu kadar uzun varlığını sürdürebilir?

    Bütün bunlar sanılmasın ki 90'lı yıllarda kaldı ve artık her şey güllük gülistanlık. Önce intihar ettiği söylenen sonra kriminal incelemede öldürüldüğü ortaya çıkan Behçet Oktay olayını hatırlayın. Albay Belgütay Varımlı'nın şaibeli bir şekilde balkondan düşüp ölmesinden tutun da Yarbay Tanju Ünal'ın, Yarbay Ali Tatar'ın ve daha birçok albayın intihar süsüyle ortadan kaldırılmasını hafızalarımıza bir kere daha getirelim. Hepsinden önemlisi Muhsin Yazıcıoğlu'nun bütün dünyanın gözlerinin içine baka baka öldürülmesi de gösteriyor ki yapı varlığını sürdürüyor. Üstelik Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin düşmesiyle ilgili kamuoyuna yalan söylendiğinin ayan beyan belgelenmiş olmasına rağmen hiçbir şey yapılmıyor olması da garip değil mi?

    Bazı cesur yürek savcıların kelle koltukta bu örgütün üzerine gitmesiyle başlatılan Ergenekon davası o örgütlenmenin bir kısmını deşifre etti. Ergenekon, Balyoz ve faili meçhul davalarının hükümet edenler ve bu ülkenin sivil vatandaşları için, ne kadar da büyük tehdit olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz.

    Bütün bunları öğrendikçe de AK Parti nasıl olmuş da 10 yıl boyunca iktidar kalabilmiş anlamakta zorlanıyor insan. Nasıl da büyük bir tehlike çemberinin içinden geçtiği, bu çemberin içinden geçerken kimlerin canlarını nasıl ortaya koyarak bu çetelere müsaade etmediğini doğrusu ben çok merak ediyorum. Acaba gün gelir bunları da öğrenebilir miyiz dersiniz?

m.kamis@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/cumhurbaskani-oldurulen-ulke/2010762.html
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat

Adli Tıp'ın, Turgut Özal'ın naaşı üzerinde yapılan incelemede dışarıdan verildiği kesin olan dört zehirli madde tespit ettiği belirtiliyor: DDT (zehir), Kadmiyum (ağır metal), Amerikyum ve Polonyum (radyoaktif madde). Uzun vadede radyoaktif maddelerle vücudun yorulduğu, sonra böcek ilacı ile ani ölümün sağlandığı düşünülüyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla mezardan çıkarılarak otopsi yapılan 8. Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'ın Adli Tıp raporunda son aşamaya gelindi.  Ortaya çıkan bulgular Özal'ın ölümü üzerindeki sır perdesini kaldıracak nitelikte. Yapılan incelemelerde Özal'ın naaşında dışarıdan verilmiş dört farklı toksik maddeye ulaşıldı. Bunlar içinde, çok zehirli ve inatçı bir böcek öldürücü olan, 1980 yılında  Türkiye'de yasaklanan DDT (dikloro difenol trikloroethan) zehir maddesinin vücuda alındıktan sonra karaciğerde parçalanması sonucu oluştuğu bilinen DDE ilk sırada yer aldı. Doğada ve insan vücudunda yok olmayan bu zehrin, Özal'ın naaşında, normal sınırdan 10 kat fazlası tespit edildi. İkinci sırada ise seramik, pil ve akü sanayiinde kullanılan kanserojen ve toksik bir ağır metal olan Kadmiyum (Cd) bulunuyor. Adlî Tıp'ın yaptığı incelemelerde ilk iki madde naaşta yüksek miktarda çıkarken dışarıdan verilen, öldürücü etkiye sahip  'Amerikyum' ve 'Polonyum' adlı iki ayrı radyoaktif madde de tespit edildi.

Adli Tıp'taki incelemede, Özal'ın vücudunun uzun vadede radyoaktif maddelerle hasara uğratıldığı ve sonra da  böcek ilacı ile ani ölümünün gerçekleştiği üzerinde duruluyor. Bütün bu sonuçları değerlendirecek olan Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu birkaç hafta içinde raporu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderecek.

    Uzmanların tespitlerine göre, DDT vücuda fazla miktarda alındığı zaman  şok ve ani ölümlere neden oluyor. Böcek zehrinin Özal'a dışarıdan sıvı ya da katı gıda maddeleriyle birlikte verildiği ifade ediliyor. Zehir kendini kusma, ishal, ter, solunum sıkıntısı, göz bebeğinde büyüme veya küçülme, nabız artışı, kaslarda zayıflamalar, kasılmalar ve kramplar şeklinde gösteriyor. Özal ölümünden bir gün önce Bulgaristan Büyükelçiliği'nde içtiği limonata ya da Çankaya Köşkü'ne geldikten sonra tükettiği gıdalar üzerinde duruluyor.

    Kadmiyum (Cd), vücuda alındıktan sonra kana karışıyor. Ağır metal olduğu için vücuttan atılamıyor. Kemiklerde kalsiyum yerine stoklanan kadmiyum (Cd), kemik dokularında yenilenme sürecini yavaşlatıyor ve vücuda zarar veriyor. Özal'ın vücudunda az miktarda bulunan ama dışarıdan verildiği kesin olan 'amerikyum' ve 'polonyum' ise vücutta ciddi yıkıma sebep oluyor. Kişinin günlük hayatını sekteye uğratıyor, yorgunluğa sebep oluyor.  Özal'ın özellikle Orta Asya gezisi sırasında yorgun ve bitkin olması dikkat çekmişti.

İşte öldürücü o 4 zehir

DDT: Çok zehirli ve inatçı bir böcek öldürücü olan DDT, kolayca vücut dokusundaki yağlarda çözülür ve gıda zincirinde birikmeye başlar. DDT yıllarca, dünyada yaygın biçimde böcek ilacı olarak kullanıldı. Yüksek dozlarda insan vücuda giren DDT, sinir sistemini et­kileyerek titreme, çırpınma ve  felce yol açabiliyor. Ölümlere neden oluyor. 1970'li yıllarda ABD ve Avrupa'da yasaklandı.

Kadmiyum (Cd): Elektrik, seramik, pil ve akü sanayiinde kullanılan kadmiyum, kanserojen etkili toksik bir ağır metal olarak biliniyor. Gıdalar, içme suyu, hava, sigara ve çalışma ortamı havasıyla insan vücuduna girebiliyor.  Yoğun miktarda alındığında ölüme neden oluyor.

Polonyum: Rus istihbarat servisinin eski çalışanlarından Aleksander Litvinenko'nun zehirlenmesi ile gündeme gelen radyoaktif polonyum maddesi, solunum, yiyecek ve içecek maddeleri ya da ciltte bulunan açık yaralardan vücuda girmesi durumunda tehlikeli süreci başlatıyor. Arap TV kanalı El-Cezire'nin iddiasına göre, Filistin'in 2004 yılında hayatını kaybeden lideri Yaser Arafat, polomyumla zehirlenerek öldürüldü.

Amerikyum: Radyoaktif bir madde olan amerikyum, oldukça zehirli bir madde olduğundan herhangi bir şekilde vücuda alındığında ölüme sebebiyet veriyor.

Gül 'araştırın' dedi savcı mezarı açtı

17 Nisan 1993'te vefat eden 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ani ölümü senelerce tartışıldı. Cumhurbaşkanı Gül'ün talimatıyla ölümü araştıran Devlet Denetleme Kurulu, 13 Haziran 2012'de şüpheleri rapor etti, vefat günü yaşananları 'akıl tutulması' olarak nitelendirdi. Ölüm nedeninin tam anlaşılabilmesi için mezarın açılarak otopsi yapılması gerektiği ifade edildi. Mezar 2 Ekim 2012 tarihinde açıldı, Adli Tıp tarafından örnekler alındı.

http://www.zaman.com.tr/politika/ozali-radyoaktif-maddeyle-yormus-zehirle-oldurmusler/2020084.html

kilimanjaro

Adli Tıp Kurumu'nun, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın naaşı üzerinde yapılan incelemede, dışarıdan verildiği kesin olan 4 zehirli madde tespit etmesi geniş yankı uyandırdı.

Bazı çevrelerin 'zehirler topraktan yağ dokusuna karıştı. Dışarıdan verilmedi.' iddialarını ise Adli Tıp'ın hassas çalışmaları yalanlıyor. Özal'ın naaşında çıkan zehirlerin topraktan karışma ihtimaline karşı uzmanlar mezarın 40 cm yakınındaki toprak kütlelerini de çeşitli incelemelere tabi tuttu, zehir taramasından geçirdi. Dışarıdan verilen zehirlerin hiçbirinin topraktan olmadığı sonucu ortaya çıktı. Uzmanlar ayrıca zehir bulgularını naaşı çürümeyen Özal'ın organ ve dokularında tespit etti. 19 yıl sağlam kalan karaciğer, beyin, ince bağırsak gibi bölümlerinde zehirler tespit edildi. Ayrıca örneklerini inceleyen uzmanlar farklı ekiplerle birbirinden habersiz doğrulamalar yaptı. Sonuç yine aynı çıktı.

Özellikle toksik sınırın 10 kat fazlası bulunan böcek öldürücü DDT, karaciğer ve ince bağırsakta tespit edildi. Aradan geçen bunca zamana rağmen oranın fazla çıkmasıyla ilgili, "Oran bunun kat ve kat daha fazlası olabilir. Zamanla zehirdeki değişiklikler bu oranı düşürmüş olabilir." değerlendirmesi yapılıyor. Bu da şu anlama geliyor: "Özal en fazla bir iki gün içinde ya da miktarın çokluğuna bakarsak yere yığıldığı sabahın saatler öncesinde zehirlendi. Diğer verilen zehirler ise zamanla vücudunu yıktı."

(Cihan)
http://www.haber7.com/guncel/haber/956537-ozalda-zehirler-en-hassas-organlardan-cikti
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

ÇAĞLAR AVCI

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın şüpheli ölümüyle ilgili Adli Tıp Kurumu'nun hazırladığı rapor tamamlandı. Raporda, Özal'ın vücudunda zehire rastlandığı ancak ölüm sebebinin zehirlenme olup olmadığı konusunda ortak kanaate varılamadığı belirtildi.

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili Adli Tıp raporu tamamlandı. Alınan bilgilere göre, hazırlanan rapor, dün 1. İhtisas Kurulu'nda imzaya açıldı. Rapor, bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştırılacak. Özal'ın vücudunda zehire rastlandığı ancak ölümünün zehirden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair kesin bir ifade olmadığı öğrenildi. Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, 'ölüm nedeninin zehirlenme olmadığı' yönündeki iddiaları kabul etmedi. İnce, Özal'ın vücudunda zehire rastlanıldığını fakat ölüm nedeninin zehir olup olmadığı konusunda uzmanlar tarafından görüş birliğine varılamadığını belirtti. Özellikle kurumdaki bazı uzmanların 'zehir var ama bu, zehirlenme var demek için yeterli değil' tezini savunmasının ortak bir kararın çıkmasına engel olduğu bildiriliyor. 

Turgut Özal'ın naaşı, soruşturma kapsamında 2 Ekim'de Topkapı'daki mezarından çıkarılmış ve 5 Ekim'de yeniden defnedilmişti. Adli Tıp Kurumu, Özal'ın cenazesinden, mezar toprağından, mezarın içindeki sudan ve mezarlığın değişik yerlerinden aldığı örnekler üzerinde inceleme yapmıştı. Detaylı incelemeler sonrası hem İstanbul hem de Ankara Adli Tıp kurumları cesette 4 çeşit zehir tespit etmişti. Bu arada merhum Özal'ın oğlu Ahmet Özal tartışmalı rapora twitter üzerinden isyan etti.

Ahmet Özal, Adlî Tıp raporuna isyan etti: 'Derin' yapı devreye girdi, yazıklar olsun!

Kerkük'te olduğu öğrenilen Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet Özal, Adlî Tıp Kurumu'nun raporunu ağır bir dille eleştirdi. Özal, twitter hesabında şu ifadeleri kullandı: "Dediklerim hep doğru çıkıyor. (Zehir var ama zehirlenme olmayabilir) Ne kadar komik! Günlerden beri söylüyorum; bu konuyu sulandıracaklar. Çünkü 'derin' yapılanma görevde ve hükümet de cesaret edemedi. Yazıklar olsun! Ne 1993'teki Uğur Mumcu cinayeti, ne diğerleri artık takip edilmeyecek. Balyoz, Ergenekon, Ayışığı gibi 'Kızılderili' isimlerle bizi oyaladılar. Siyasetçiler, medya ve halk oyalandı. 75 yaşında 3 emekli paşayı hapise atarak, 'biz derin devleti çözdük' dediler. Kaportanın boyası bile çizilmedi. Halk aptal değil, onlar aptalmış. Ergenekon ve diğer operasyonlar derin yapılanmanın önümüze attığı ekmek kırıntıları. Gerçekten 'derin' yapı başarılı. Tebrikler onlara. Başka türlü anlamayacaklar. 19 senedir Allahın çürütmediği cesetten çıkan sonuçları çarpıtanlar bunun altında kalacaklar çok yakında."

Bu arada, Özal'ın zehirlendiğine ilişkin yeterli, kesin ve inandırıcı kanıt elde edilmezse soruşturma 'takipsizlikle' sonuçlanacak ve dosya kapatılacak. Soruşturma ise gelecek yıl Nisan ayına kadar bitirilmediği takdirde zamanaşımından düşecek.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan raporda da ölümün şüpheli olduğu belirtilmişti. Raporda, "Tıbbi Uzmanlar Heyeti raporunda, 'kalp dışı ve özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki ihtimallerin' de düşünülmesi gerektiği ve bazı bulguların ise ölüm nedeni olarak 'organofosfat zehirlenmesini' de akla getirebileceği ifade edilmektedir." denilmişti.

http://www.zaman.com.tr/manset/zehir-var-zehirlenmede-gorus-birligi-yok/2027622.html
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının normal bir şekilde mi, yoksa zehirlenme sonucu mu gerçekleştiği tartışmaları, biteceğe benzemiyor.

Defninden 19 yıl sonra mezarı açılarak tahlil için vücudundan alınan örneklerle ilgili olarak yapılan açıklama, Turgut Özal'ın vefatından beri kamuoyunda dillendirilen söylentilere son vermek yerine, belki de artmasına vesile olacak.

Adli Tıp Kurumu'nun, çalışmalarından sonra yaptığı 'zehir var ama zehirlenme olup olmadığı konusunda bir şey söyleyemeyiz' şeklindeki doyurucu(!) açıklamaya kadar, biraz olsun ümit vardı oysa.

Aradan 19 yıl geçmiş olduğu için, kesin ölüm sebebinin anlaşılmasının artık mümkün olmadığı ve eğer vaktiyle otopsi yapılmış olsaydı, kesin ölüm sebebi hakkında bilgi sahibi olunacağı da, açıklamanın detaylarından...

Zehirlenme iddialarının sebebi, kalp krizi geçirdiği sırada ağzından köpük geldiği rivayeti idi. Ancak zehir ve zehirlenme tartışmaları arasında esas mesele güme gidiyor gibi. Çünkü esas mesele, bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek makamının başında olan Turgut Özal'ın sağlığı konusunda hazırlıklı olunup olunmadığı ve vefatına gereken ilginin gösterilip gösterilmediği ile alakalı.

Yıllardan beridir, devlet erkanı ile birlikte görmeye alıştığımız bir sürü araçtan oluşan konvoyları düşündüğümüzde, hemen her ihtimale karşı tedbir alındığını varsayabiliriz.

Oysa, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde günün erken saatlerinde rahatsızlanan ve burada bir müddet bekletildikten sonra ambülans benzeri bir araçla, geliyoruz diye haber verilen hastaneye değil de, bir başka hastaneye kaldırılan ve orada vefat eden bir Cumhurbaşkanı'ndan bahsediyoruz. Dahası, vefatı sonrasında otopsi bile yapılmamış olmasından...

Rahatsızlanan ve kendisine konutunda müdahale edilemeyen bir Cumhurbaşkanı...

Koskoca köşkte bir sağlık ekibi bile mi yoktu, neden?

Özal, rahatsızlandıktan sonra, station wagon türü eski-püskü bir araçla hastaneye götürülüyor.

Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde neden cankurtaran yoktu?

Rahatsızlandı getiriyoruz diye GATA'ya haber veriliyor. Ama nedense etrafta dolaştırılıp, Hacettepe'ye götürülüyor.

Ciltler dolusu mevzuatı olan bir ülkeyiz. Köşkte iken rahatsızlanan cumhurbaşkanları için ne yapılacağına dair bir mevzuat olmaması mümkün mü?

Tamam, vadesi yetti ve Özal vefat etti. İyi de, gerektiğinde sıradan insanlara bile otopsi yapıldığı halde, Özal'a niçin otopsi yapılmadı acaba?..

Rahmetlinin aile fertlerinin iddiaları ve bunlarla ilgili olarak yaptıkları ve yapmadıkları da ayrı bir tartışma konusu...

Vefatı sonrası alınan bir tutam saç teli ve bir tüp kan meselesi... Kan tüpünün kırıldığı gibisinden rivayetler var, ama uzmanlar, saç telleri üzerinde gereken tetkikler yapılmış olsaydı, zehirlenme iddiaları kesin olarak aydınlatılabilirdi diyorlar... Bu, saç telleri elde ise şayet, halen mümkün.

Soruşturmada cevabı aranan soru, sadece zehirlenme olup olmadığı değil...

Zehirlenme var ya da yok... Peki ama o gün orada yaşananlar normal miydi?.. Olup bitenlerin normal olmadığını, Devlet Denetleme Kurulu'nun 'yaşananlar akıl tutulmasıdır' yorumu ortaya koyuyor.

Bu akıl tutulmasının nasıl olup ta olabildiğinin izahını yapmak gerek...

Cumhurbaşkanlarının sağlıklarının korunması yönünde tedbirler öngörmüş olması gereken devlet, o gün neredeydi?

Özal'ın vefat ettiği o gün, devlet tatilde miydi?

Ya da derin olanı mı işbaşındaydı?..

19 yıldır tartışılıyor bu mesele, daha yıllarca da tartışılacak anlaşılan...

Ekrem Kızıltaş - Haber7
http://www.haber7.com/yazarlar/ekrem-kiziltas/965615-ozalin-vefat-ettigi-gun-devlet-tatilde-miydi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

Avukat



İZZETTİN ÇİÇEK

Merhum 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın şüpheli ölümüyle ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, önemli bir adım attı. Başsavcılık, Özal dosyası için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kriterini esas alarak zamanaşımı tartışmasına noktayı koydu.  AİHM'ye göre 'yaşam hakkı ve işkence' yasağını ihlal eden kamu görevlileriyle ilgili soruşturmalarda af ve zamanaşımı söz konusu değil. Karar üzerine önceki gün Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli Org. Hurşit Tolon'u şüpheli sıfatıyla sorgulayan Savcı Kemal Çetin, dün de Ahmet Özal'ın bilgisine başvurdu.

Sabah saatlerinde Ankara Adliyesi'ne gelen Ahmet Özal, Savcı Çetin'in yanında yaklaşık 1,5 saat kaldı. Adliye çıkışında, basın mensuplarının sorularını cevaplayan Özal, Hurşit Tolon'un ifadesinin hatırlatılması üzerine Malatya Zirve davasından yargılanan İlker Çınar'ın, babasının mezarı açılmadan 10 ay önce bulunan 4 tane zehrin isimlerini verdiğini söyledi. Özal, "Zaten mezar açıldıktan sonra zehirler bire bir aynı. Tahmin ediyorum Tolon'un ifadesi TUSHAD'la ilgiliydi." dedi. Savcı Çetin'in daveti üzerine adliyeye geldiğini belirten Özal, "Bazı eksik bilgiler var, onu sordu. Bazı şeylerin bilgilerini verdim. Bilinen olaylar ama onları biraz ifade haline dönüştürdük. Bazı konularda da bazı yeni bilgiler istedi benden. Bir hazırlık yapıp vereceğim kendisine. Soruşturma devam ediyor." diye konuştu.

Ahmet Özal, 1988'de babasının yaşadığı uçak kazasıyla ilgili de bilgi verdiğini söyledi. "Saç örneği getirmiştiniz, onda bir gelişme var mı?'' sorusuna ise şu karşılığı verdi: "Bilmiyorum, gazetede okudum. Adli Tıp çalışıyormuş üzerinde. Tabii kökü yok saçın. Ne kadar süreceği belli olmaz, oradan bir şey çıkar çıkmaz bilmiyorum. Esasında zaten vücudun bütün organları dururken saç telinin çok da bir önemi yok. Zaten 4 tane zehir vücutta bulundu.''

Zamanaşımıyla ilgili savcının kendisine bir şey söylemediğini kaydeden Ahmet Özal, Tolon'un ifadesinin ardından sürenin 10 yıl uzadığı yönünde bilgilerin olduğunu belirtti. Özal şöyle devam etti: "Süre 30 yıla çıktı. Zaten Eşref Bitlis'in savcısı da 'zamanaşımını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarınca uygulayacağım' dedi. Bana göre bundan sonra zaten faili meçhullerde zamanaşımı kaldırılacak.''

Mumcu dosyası da tekrar açılabilir

Ankara Cumhuriyet Başsavcı-lığı'nın faili meçhul davalarda AİHM kriterini esas almasının Mumcu dosyasının da kapatılmasını önleyeceği belirtiliyor. Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, otomobiline konulan bir bomba sonucunda 24 Ocak 1993 tarihinde öldürülmüştü. Aradan 7 yıl geçtikten sonra 11 Temmuz 2000 yılında 24 sanık hakkında 22 faili meçhul cinayetle ilgili dava açıldı. Açılan davalar sonucunda olayın faili olduğu iddiasıyla birçok kişi ceza aldı. Olayla ilgili bulunamayan faillerle ilgili ise zaman aşımı doldu. Bu karardan sonra ilgili yeni bulgular tespit edilmesi halinde yargılama yapılabileceği kaydediliyor.

http://www.zaman.com.tr/politika_ozal-dosyasinda-surpriz-gelisme_2072865.html

kilimanjaro



Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.

Mahkemenin, Özal'ın ölümüne ilişkin soruşturma yürüten TMK'nin 10. maddesiyle görevli Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in hazırladığı iddianameyi kabul etti.

Ancak mahkeme, henüz duruşma gününü belirlemedi.

İddianamede Ersöz, 765 sayılı TCK'nın "Cumhurbaşkanına suikasta" ilişkin 156. maddesi kapsamında suçlandı. İlgili maddede şöyle: "Reisicumhur hakkında suikastta bulunanlarla, buna teşebbüs edenler fiilleri teşebbüsü tam derecesinde ise ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasıyla, nakıs ise müebbet ağır hapis ile cezalandırılır."

Bir gün önce kabul etti

TMK'nın 10. maddesiyle yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in hazırladığı ve Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, Özal'ın 20. ölüm yıl dönümünden bir gün önce kabul ettiği iddianamede, Semra Özal ve Ahmet Özal ise "müşteki" olarak yer aldı.

İddianamenin ilk sayfalarında Turgut Özal'ın hayatı özetlenerek,  "Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı seçilerek, görev başında hayatını kaybetmiş siyasetçi ve devlet adamıdır" ifadesi kullanıldı.

Suikast girişimi ve "uçak kazası"

İddianamede, "Maktulün Ölümünden Önce şahsına Yönelik Gerçekleştirilen EYlemler" başlığı altında, "Kartal Demirağ tarafından gerçekleştirilen suikast olayı" ve "Uçak kazası"na yer verildi.

Özal'a, 18 Haziran 1988'de Anavatan Partisi'nin 2. Olağan Kongresi'nde Kartal Demirağ tarafından suikast düzenlendiği ve sağ elinden yaralı olarak kurtulduğu belirtilen iddianamede, Demirağ'ın önce ölüm cezasına çarptırıldığı, sonra cezasının 20 yıla indirildiği anımsatıldı.

Turgut Özal'ın oğlu Tevfik Ahmet Özal'ın, 1 Nisan 2013 tarihli beyanı özetlendi. Buna göre Ahmet Özal, "babasına yönelik suikasttan 2-3 ay önce Başbakan olarak kendisine tahsisli olan TC-GAP uçağının İstanbul'dan Ankara'ya hareket edeceği sırada bir sesle bütün ışıklarının söndüğünü, 2. pilotun sigorta diye düğmeye basmasıyla ışıkların geri geldiğini, havalandıktan sonra Büyükada üzerinde aynı sorunun bir daha yaşandığını" ifade ederek, "kendisinin hobi olarak sivil pilot olması nedeniyle, babasının da kabul etmesiyle uçağı Yeşilköy Havalimanı'na döndürdüğünü, havalimanına gelmeden çok önce uçağın sağ motorunun durduğunu, elektriklerin kesildiğini, göstergelerin kaybolduğunu, telsiz konuşmalarının yapılamadığını, kule ile konuşamadıklarını, kabin içerisinde duman yükselmeye başladığını, herkesin panikleyip bağırmaya başladığını" anlattı.

"Uçağın denizin üzerinden çok alçak geçerek piste iniş yaptığını, kulenin inişten habersiz olduğunu, uçağın tekerlerinin patladığını" kaydeden Ahmet Özal, "pilotun 'Uçak infilak edecek, kaçın' iye bağırdığını, normal kapıyı açmak istediğini ancak basınç farkından dolayı açılmadığını ve en arka bagajların olduğu kargo kapısını açtıklarını" ifade etti.

Ahmet Özal, "korumaların babasını sarkıtarak aşağıya indirdiklerini, aşağıya atlayanlardan Basın Danışmanı Can Pulat ve Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk'ün sakatlandığını" bildirerek, "Olayın basında kısaca yer aldığını, uçağı satan firmanın rapor düzenlediğini ve uçağın havada patlama ihtimalinin yüzde 95 olduğunu, geri kalan yüzde 5 ihtimalle kendilerinin kurtulduğunu söylediklerini" aktardı.

"Bu olayın babasına yönelik suikast olabileceğini düşünmediklerini" söyleyen Ahmet Özal, "Ancak Kartal Demirağ tarafından silahlı suikast girişiminden sonra bu olayın da bir suikast girişimi olabileceğini değerlendirdiklerini" belirtti.

Gizli tanıkların ifadeleri

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede, Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin Devlet Denetleme Kurulu ve İstanbul Adli Tıp Kurumu'nca hazırlanan raporlar ve gizli tanıklar İlker Çınar'ın, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'na, "Selçuk"un ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği ifadeler özetlendi.

İddianameye göre, ifadesinde, 1993'ten itibaren, Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisinde yer alan TUSHAD'a bağlı Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'nda görev yaptığını belirten Çınar, Beyaz Kuvvetler'in operasyonel bir birim olmadığını belirtti.

Operasyonel olan Siyah Kuvvetler'in ise halk arasında bulunduğunu ve görevinin farklı grupları karşı karşıya getirerek ortamı germek olduğunu iddia eden Çınar, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde bulunan JİTEM'in de TUSHAD tarafından kontrol edildiğini ve infazlar yaptığını ileri sürdü.

Operasyonlar başladıktan sonra, Beyaz Kuvvetler, Siyah Kuvvetler ve JİTEM'in, Ergenekon Terör Örgütü'nün bir parçası olduğu sonucuna vardığını ifade eden Çınar, Ergenekon kapsamında yargılanan Hurşit Tolon'un, TUSHAD'ın başında ve emekli olduktan sonra bile etkin konumda bulunduğunu savundu.

Sanık Levent Ersöz'den eğitim aldığını iddia eden Çınar, Özal'ın suikast sonucu öldüğünü, TUSHAD'a girdikten sonra yapılan konuşmalarda duyduğunu ileri sürdü. Çınar, Turgut Özal'ın, kalp krizine yol açacak polonyum 210 ve amerikyum 241 radyoaktif ilaçları verilerek öldürüldüğünü öne sürdü.

"Cumhurbaşkanını da zehirletiriz"

Gizli tanık "Selçuk" da ifadesinde, Levent Ersöz'ü tanıdığını belirterek, bir konuşmada Ersöz'ün, "Biz gerektiğinde cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişiyi de zehirletiriz, öldürtürüz" dediğini duyduğunu iddia etti.

"Selçuk", Özal'ın ölümüne ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazdığı dilekçede de jandarma istihbarata çalıştığı dönemde, yarbay rütbesindeki 'Savaş' isimli bir kişinin, "Özal'ın ölümünün zehirlenme yoluyla düzenlenen planlı bir suikast" olduğunu söylediğini ileri sürdü.

Levent Ersöz'ün, 2004'te Ankara Çayyolu'ndaki bir toplantıda ise "Bizler başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış kişiyi zehirletiriz" dedikten sonra, toplantıda bulunan Yarbay Savaş'a dönerek, "Bu olayın kahramanlarından biri Savaş'tır" ifadesini kullandığını iddia eden "Selçuk", Ersöz'ün, konuşmasının devamında, Özal'ın yanında yer alan Eşref Bitlis'in ihanet içinde olduğunu savunarak, "Bu yanlışın bedelini hem kendi hem onu adam bilip yanında olanlar ödedi" dediğini ifade etti.

Değerlendirme

İddianamenin son bölümünü oluşturan "Değerlendirme" kısmında ise şunlar kaydedildi: "Ayrıntılarıyla açıklanan tanık beyanları, bilgi ve belgeler, şüpheli Levent Ersöz'ün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (CMK 250. madde ile görevli) yargılandığı suçların niteliği ve özelliği ile tüm soruşturma dosyası içeriği dikkate alındığında, şüpheli Levent Ersöz'ün, açık kimliği tespit edilemeyen ancak gizli tanık 'Selçuk' tarafından 'Savaş Korkmaz' olarak belirtilen kişi ile 17 Nisan 1993 tarihinde, Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı önceden planlayarak zehirlemek suretiyle öldürttüğü, bu yolla atılı suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmıştır."

İddianamede, Ersöz'ün 765 sayılı TCK'nın "Cumhurbaşkanına suikasta" ilişkin 156. maddesiyle cezalandırılması istendi.

Maddede, "Reisicumhur hakkında suikastta bulunanlarla buna teşebbüs edenler fiilleri teşebbüsü tam derecesinde ise ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasıyla, nakıs ise müebbet ağır hapis ile cezalandırılır" deniliyor.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/04/16/ersoz.ozala.suikastten.yargilanacak/704432.0/
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

Ergenekon davasının gizli tanığı tuhaf bir iddia ortaya attı. Özal davasına bakan mahkemeye gönderilen iddia dosyaya alındı: "Özal'ı, uygunsuz fotoğraflarıyla şantaj yapılan eşi Semra Özal zehirledi. Uygunsuz fotoğrafları vardı..."

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili açılan davanın dosyasına Ergenokan davasının gizli tanığı 'Selçuk'un, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği dilekçe girdi. Dilekçede, "Turgut Özal'ı, Semra Özal'ın zehirlediği" ifadesi de yer aldı.

Vatan gazetesinden Çınar Özer'in haberine göre; hukukçuların adil yargılama ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla eleştirdiği gizli tanık ifadelerine dayanan dava dosyasında ilginç iddiaların yer aldığı ifade 5 Aralık 2012'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 10 sayfalık dilekçe, el yazısının tanınmaması için mahkemece bilgisayara aktarıldı. Dilekçede şu iddialar yer aldı:

MGK, CIA, MOSSAD
"Savaş isimli şahıs bana, Turgut Özal'ın ölümünün zehirlenme yoluyla düzenlenen planlı bir suikast olduğunu, Semra Özal'ın bir takım kişilere uygunsuz beraberlikleri, bilgi ve görüntüleri kullanılarak şantaj yaptırıldığını, bu olayın içerisinde kendisinin de yer aldığını, hatta suikast işinin MGK'da yer alan birçok komutanın yönlendirmesiyle Teoman Koman'ın, MİT ve JİTEM'de yetkilendirilerek gerçekleştiğini, olayın CIA ve MOSSAD'ın bağlantı ve katkılarıyla yapıldığını, aynı şekilde güvendiğimiz İrfan, Ahmet ve isimlerini net bilmediğim 3-5 kişilik arkadaş grubu ortamında söyledi."

SAVAŞ YARBAY DEMİŞ Kİ...
"CIA ve MOSSAD yardımının orada bulunan Ahmet ismindeki arkadaşın 'Bu nasıl iş MOSSAD, CIA var' demesi üzerine Savaş Yarbay, 'T.C. NATO üyesi ülkedir. Bu nedenle CIA ve MOSSAD birçok zaman ülkemiz yararına olacak operasyonlarda bizlerin hizmetinde bilgisinde çalışmıştır, çalışacaktır' açıklamasında bulunarak tepkileri bertaraf etmiştir."

BEHÇET OKTAY İDDİASI
"Savaş Yarbay'dan duymuş olduğum diğer bir husus da, Ahmet Özal'a hemşerisi olan Özel Harekâtçı Behçet Oktay aracılığıyla haber gönderilmiş, 3-5 milyon dolar vermesi karşılığında Turgut Özal'ın öldürülmesine ilişkin bilgi verileceği, aile içinden de birinin bu işin içinde kullanıldığı söylenmiş. Ahmet Özal para vermeyi kabul etmeyerek, 'Babamız normal yollardan öldü. Benim ailemin içine bu işi yapacak kimse olamaz. Siz bana kim olduğunu söylerseniz, gerekli parayı verir, bu olayı sonsuza kadar kapatırım' demiş. Ahmet Özal'ın böyle demesi Oktay'ı rahatsız etmiş. Savaş Yarbay'a 'Ben bu işte yokum bu iş bize zarar verebilir. Parayı verecek gibi değil', demesi üzerine bu plandan vazgeçmişler."

'ERSÖZ'DEN DUYDUM'
"Ben bu hususları daha sonra 2004 yılında Ankara Ümitköy Çay yollu mevki Atabilge sitesinde bulunan bir yerde Levent Ersöz'den de duydum. Ersöz kendi yapılanmaların üstünlüğü ve istihbaratın önemini anlatmak için 'Sizler Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiyi koynundaki kişiye zehirletiriz. Turgut Özal'ın karısı Semra Özal'a zehirlettik. Ona iki seçenek bıraktık ya rezil rüsva olup her şeyini kaybedecek ya da bizim istediğimizi yapacaktı' dedi."

GÜNER VE YAMAK'IN ADI
Gizli tanık Selçuk, şu iddialarda da bulundu: "Özal'ın kanı değiştirilmesi gibi bir takım delillerin yok edilmesi, suikastın yapılmasında yardımcı tim olarak yer almış. Paniği Deniz Tabip, Kemal Yamak, Aslan Güner gibi komutanlar temaslarıyla önlemiş. Ambulans ve tüm ilk yardım olanaklarını, Özal'ın ölmesi için saydığım isimlerin ayarlamış olduğunu Savaş Albay söyledi."

SAÇ TELLERİ VE 'SAKİN OL' TAVSİYESİ
'Selçuk' mahkemeye, 14 Aralık 2012 tarihinde gönderdiği 4 sayfalık dilekçede ise şunları iddia etti: "O dönem Savaş Albay'ın anlattığından emin olduğum diğer bir husus da; Özal'ın ölümünün ardından zehirlenme ortaya çıkmasın diye Semra Özal'a, zehirlenmeden önce Turgut Özal'dan temin edilen saç tellerinin verildiği. Zaman kazanmak için saç tellerini verebilirsin denilip riskin olmayacağını söylemiş, bu işin kendi kaderini de oluşturacak bir durum olduğu için sakin ve panik olmadan gelebilecek tüm sorulara soğukkanlılıkla cevap vermesi tavsiye edilerek Semra Özal ikna edilmiş."

Kaynak: Vatan
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/04/23/turgut-ozali-esi-zehirledi
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro



8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıyla açılan davanın dosyasına konulan gizli tanık Selçuk'un ifadeleri, Özal'ın eşi Semra Özal tarafından sert şekilde yalanlandı.

Semra Özal'ın avukatı Ali Kemal Sinsoysal tarafından yapılan açıklamada, Vatan gazetesinde önceki gün yayınlanan, gizli tanık Selçuk'un İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiği dilekçedeki iddiaların "kasıltı, hayal mahsulü ve iftira" olduğu belirtildi.

Sinsoysal tarafından gönderilen "Tekzip" başlıklı açıklamada, tamamen dava dosyasına giren gizli tanık ifadesine dayanılarak yapılan ve "Turgut Özal'ın, şantaj yapılarak eşi Semra Özal'a zehirletildiği" iddiasına yer verilen haber hatırlatıldı. Haber metninin bir gizli tanığın, gizli tanıklık zırhı altında akla hayale gelmeyecek hayali senaryoları kaleme almasından başka bir şey olmadığı ifade edilen açıklamada şöyle denildi:

'Garip bir varlık'

"Görgüye müstenit bilgisi olmayan, sadece kulak dolgunluğu ile gerçekte olmayan vakıaları sanki vuku bulmuşcasına hayalinde genişleten uydurma senaryoları da mekan ve zaman ilavesi ile kuvvetlendirme çabasındaki, kendini gizleyen bu sözde tanık, insanların şeref, onur, haysiyet ve namus kavramlarını bir çırpıda yerle bir etmekten kaçınmayan, diline geldiği gibi konuşan garip bir varlıktır."

'Tedaviye muhtaç'

"Gizli tanık olarak, ağzına gelen her şeyi, mesnedi ve delili bulunmayan vakıları insanları karalamak ve yermek için, hiç çekinmeden ortaya atan bu insanın tedaviye ihtiyacı bulunduğu izahtan varestedir. Özal'ın eşi tarafından zehirlendiği iddiası tamamen hayal mahsulü bir savdır."

'Özel bir örnek'

"Dilekçe sahibinin burada saymaktan imtina ettiğim diğer çirkin isnat ve iftiraları da tamamen gerçek dışıdır. Bu çirkin ve hayali iddianın gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi kesinlikle yoktur. Özal ailesini ve Özal ismini karalamak için, özellikle uydurulmuş akıllara ziyan bir isnat ve özel kasıtlı iftiralardır. Bu kabil hayali ve mesnetsiz iftiralar, Özal ailesini değil, iftira sahibini bağlar. Bu örnek olay gizli tanıklık müessesinin kötüye kullanılmasının özel bir örneği olarak hafızalarda kalacaktır."

Savcı Çetin HSYK'ya şikayet edildi

Öte yandan, Özal'a suikast iddianamesinde sanık olarak yer alan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Hüseyin Ersöz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) dilekçe sundu. Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'i şikayet eden Ersöz, dilekçede şöyle dedi:

"İddianame incelendiğinde somut bir veri bulunmamakla birlikte, salt gizli tanık ifadelerine dayanılarak illiyet bağı tesis edilme gayreti görülmektedir. Cumhuriyet Savcısı, gizli tanık beyanlarının yer aldığı duruşma tutanaklarından alıntı yaparken tahrifat yapmış, Genelkurmay ve MİT tarafından gönderilen yazılara ise iddianamede yer vermeyerek görevini kötüye kullanmıştır."

Sodyum bikarbonat ve fosfor bulunmuş

Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıyla başlatılan soruşturmada, naaşından alınan numuneler ve saçları üzerinde toksik inceleme yapılmış, ancak zehirlendiği yönünde bir bulguya ulaşılamamıştı. Ancak Savcı Kemal Çetin'in hazırladığı suikast iddianamesi Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. İddianamede Özal'ın ölümünü sonrasında vücudunda tespit edilen sodyum bikarbonat ile fosfor miktarlarının öldürücü düzeyde olduğu belirtildi. Soruşturmada Levent Ersöz'ün ifadesi alınmıştı.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1018619-semra-ozaldan-gizli-tanigin-iddiasina-sert-yanit
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.

kilimanjaro

İSTANBUL-ZAMAN

Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'a yönelik 1988 yılında Kartal Demirağ tarafından düzenlenen suikastı araştırmakla görevlendirilen Savcı Uğur Tönük çarpıcı iddialarda bulundu.

Özal'ın ölümünü araştıran Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na ifade veren Tönük, Özal suikastı soruşturmasını bırakması için dönemin MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu tarafından aracılarla tehdit edildiğini, ayrıca Malatya'da silahlı saldırıya uğradığını söyledi. Kızının da kendisi Malatya'da tahkikatta olduğu sırada kaçırıldığını anlattı. Taraf gazetesinin haberine göre, Savcı Tönük, Turgut Özal'a yönelik soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'ne verdiği ifadede şunları söyledi: "Tahkikatla ilgili herhangi bir rapor hazırlamadım. Çünkü beni İstanbul Ulus'ta bir villaya çağırdılar. Üç kişi vardı. İsimlerini söylemediler. Bana 'Paşamız bu tahkikatı yapmanızı istemiyor' dediler. Bu paşa dönemin MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu'ydu. Hatırladığım kadarıyla mealen 'Bu soruşturmayı bırak, işi karıştırma çek git, yoksa senin akıbetin de iyi olmaz' gibi ifadeler kullanarak beni tehdit ettiler. Ben bu işin suikast olduğu kanaatini edindim."

http://www.zaman.com.tr/gundem_ozal-suikastinin-savcisi-yirmibesoglu-beni-tehdit-etti_2091433.html
Yasal haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz için önemli gördüğünüz konularda mutlaka profesyonel destek almanız, bu anlamda bir avukatla anlaşmanız kesinlikle tavsiye edilir.