Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1021
Merhabalar. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesi aynen şu şekildedir:

    Tüketicinin Korunması ve aydınlatılması
   
     Ayıplı Mal
     Madde 4 - (Değişik: 6/3/2003-4822/4 md.)
   
     Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
   
     Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.
   
     (Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2007-5582/22 md.) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
       
     Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.
   
     Ayıplı malın neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.
   
     Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, imalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde "özürlüdür" ibaresini içeren bir etiket konulması zorunludur. Yalnızca ayıplı mal satılan veya bir kat ya da reyon gibi bir bölümü sürekli olarak ayıplı mal satışına, tüketicinin bilebileceği şekilde tahsis edilmiş yerlerde bu etiketin konulma zorunluluğu yoktur. Malın ayıplı olduğu hususu, tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde gösterilir.
   
     Güvenli olmayan mallar, piyasaya özürlüdür etiketiyle dahi arz edilemez. Bu ürünlere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.
   
     Bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.


Konuyla ilgili bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde öncelikle mütahhit firmaya yukarıdaki kanun maddesi ve yaşanılan hadise çerçevesinde noter aracılığıyla ihtarname göndermenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#1022
Merhabalar.

Alıntı YapBenim bu konuda öğrenmek istediğim KISMİ TEMYİZ yani mahkemenin boşanma kararını kabul edip tazminat ile ilgili olan kısmı için temyiz şansı var mı ?

Evet, mahkeme kararının sadece tazminatla ilgili kısmının bozulması için temyiz yoluna başvurabilirsiniz.

Alıntı YapEğer olur da temyizden aynı karar yada bir miktar indirim yapılıp geri gelirse dosya bunun ödeme şartları ve şekilleri nelerdir.

Tazminat tutarının tahsili için size karşı icra takibi yapılacaktır. Belirttiğiniz gibi adınıza kayıtlı herhangi bir malvarlığı bulunmuyorsa, tazminat tutarının sizden kanuni yollarla tahsil edilebilmesi de mümkün olamayacaktır. Kolay gelsin...
#1023
Merhabalar. 1990'dan bu yana babanız hiç mi nafaka ödemedi? Nafaka borcu ilama (=mahkeme kararına) dayandığı için icra takibi yoluyla tahsili hususunda zorluk yaşamazsınız.
#1024
Merhabalar. Ölünceye kadar bakma akdi noter veya Sulh Hakimliğinde yapılmış ise, sözleşmenin aslı veya onaylı örneği ile tapuya tescil için müracaat ettiğinizde, tapu sicil müdürlüğü, sözleşmede bakım borçlusuna taşınmaz malın tescilini isteme yetkisinin verilip verilmediğini inceleyecek ve şayet bu yetki varsa, bakım borçlusunun yazılı istemi üzerine tescil işlemlerini başlatacaktır. Sözleşmede bu yetki verilmemişse, tescil için bakım alacaklısının (taşınmazı temlik edenin) istemi veya mahkeme kararı gerekecektir. Sizden mahkeme kararı getirmeniz istendiğine göre, muhtemelen sözleşmenizde böyle bir yetki bulunmuyor. Taşınmazı temlik eden de vefat ettiğine göre, geriye sadece mahkemeden karar getirme yolu kalıyor. Bunun için bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#1025
Merhabalar.

Alıntı Yapdepozitodan sonra kalan kiralarımı vermiyor. Telefonlara çıkmıyor. Bunun takibini nasıl yapabilirim? Paramı alabilir miyim?

Eski kiracınıza karşı icra takibi yapabilir ve şayet malvarlığı bulunuyorsa, bu takip neticesinde alacağınızı tahsil edebilirsiniz. Bunun için bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ederim. Kolay gelsin...
#1026
Merhabalar.

Alıntı YapAcaba kiliti degiştirsem veya tadilat var diyerekten camları söktürsem bi şekilde zorunlu olarak çıkmaya çalıştırsam olur mu veya ne yapabilirim??

Bu söylediklerinizi yapmanız, kiracılarınızın şikayeti halinde ceza hukuku anlamında başınıza iş açacak şeylerdir. İcra takibi başlatmışsınız,muhtemelen takip talebinde tahliye de istemişsinizdir; bu durumda yasal sürecin neticelenmesini beklemeniz en sağlıklı yol olacaktır. Kiracınızın adreslerine Merkezi Nüfus İdaresi Sisteminde (MERNİS) kayıtlı adreslerinden, şu anda bir işyerinde işçi olarak çalışıyorsa SGK kayıtlarından, vs. ulaşılabilir. Zaten tebliğden itibaren 30 günlük ödeme süresi içinde borç ödenmezse, doğrudan kiracınızın tahliyesi için dava açma ve muhtemelen de tek celsede bu davanın karara bağlanmasını sağlama imkanına sahip olacaksınız. Özetle, biraz daha sabretmeniz gerekecek. Avukatınız varsa, avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi, yoksa, bir avukatla anlaşarak işinizi bir profesyonele emanet etmenizi tavsiye ederim.  Kolay gelsin...
#1027
Merhabalar. Bildiğiniz gibi 5941 sayılı yeni Çek Kanunu'nda gelir ve vergi takibini daha etkin bir şekilde gerçekleştirebilmek amacıyla tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çeklerle ilgili farklı bir usul benimsenmiştir. Buna göre Kanunun 2. maddesinde,

"Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde "hamiline" ibaresi matbu olarak yer alır." hükmü,

4. maddesinde,

"Hamiline çek hesabı sahiplerinin açık kimlikleri, adresleri, vergi kimlik numaraları, bu hesaplardan ödeme yapılan kişilere ait bu bilgiler ile bu kişilere yapılan ödemelerin tutarları ve üzerinde vergi kimlik numarası bulunmayan çeklere ilişkin bilgiler, ilgili bankalar tarafından, dönemler itibarıyla, Gelir İdaresi Başkanlığına elektronik ortamda bildirilir." hükmü ve "Bankalar, hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenlendiğini tespit etmeleri hâlinde, mevcut delilleriyle birlikte durumu, tespit tarihinden itibaren en geç bir hafta içinde Cumhuriyet başsavcılığına ve Gelir İdaresi Başkanlığına bildirmekle yükümlüdür." hükmü Kanunda yer bulmuştur.

Kanunun 7. maddesinin 9. fıkrasına göre ise, "Hamiline çek defteri yaprağını kullanmadan hamiline çek düzenleyen kişi, bu aykırılığı içeren her bir çekle ilgili olarak, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

Henüz bu maddeyle ilgili açılmış bir ceza davasında yer almadım. Ancak belirtmek gerekir ki maddenin oluşturuluş şekli, maalesef potansiyel savunmalara kapı kapatmaktadır. Dolayısıyla, "yıllardır çek keserim, bir anlık dalgınlık ve unutkanlıkla hamiline çek kesivermişim" gibi savunmalar kişiyi ceza almaktan kurtarmayacaktır. Ancak savunmanın makul olması, hakimin hapis cezasını adli para cezasına çevirmesine şüphesiz etki edecektir. Bildiğiniz üzere Türk Ceza Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca "Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezası" olarak adlandırılır ve 50. madde uyarınca da kısa süreli hapis cezaları, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adlî para cezasına çevrilebilir. Durum özetle bu şekildedir. Kolay gelsin...
#1028
(İlk 49 maddesi aşağıda bulunan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girecek yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun tam metni ekteki word belgesindedir.
Önemli Not: Site teknik alt yapısı gereğince sitemize üye olmayanlar ekteki belgeyi göremez ve indiremezler.)


HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU

Kanun No. 6100       
Kabul Tarihi: 12/1/2011      
       
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Görev, Yetki ve Yargı Yeri Belirlenmesi
BİRİNCİ AYIRIM
Görev

Görevin belirlenmesi ve niteliği
MADDE 1- (1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.
Asliye hukuk mahkemelerinin görevi
MADDE 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görev
MADDE 3- (1) Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır.
Sulh hukuk mahkemelerinin görevi
MADDE 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;
a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,
c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,
ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,
görürler.

İKİNCİ AYIRIM
Yetki

Genel kural
MADDE 5- (1) Mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir.
Genel yetkili mahkeme
MADDE 6- (1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.
(2) Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre belirlenir.
Davalının birden fazla olması hâlinde yetki
MADDE 7- (1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.
(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir.
Bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak davalarda yetki
MADDE 8- (1) Memur, işçi, öğrenci, asker gibi, bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak alacak veya taşınır mal davaları için, orada bulunmaları uzunca bir süre devam edebilecekse, bulundukları yer mahkemesi de yetkilidir.
Türkiye'de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki
MADDE 9- (1) Türkiye'de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili mahkeme, davalının Türkiye'deki mutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak, diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir.
Sözleşmeden doğan davalarda yetki
MADDE 10- (1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.
Mirastan doğan davalarda yetki
MADDE 11- (1) Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir:
a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar.
b) Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar.
(2) Terekede bulunan bir mal hakkında açılmak istenen istihkak davası, terekenin yazımı ve tespiti zamanında mal nerede bulunuyorsa, orada da açılabilir.
(3) Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalarda, mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
Taşınmazın aynından doğan davalarda yetki
MADDE 12- (1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
(2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.
(3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde, diğerleri hakkında da açılabilir.
Karşı davada yetki
MADDE 13- (1) Kesin yetkinin söz konusu olmadığı hâllerde, asıl davaya bakan mahkeme, karşı davaya bakmaya da yetkilidir.
Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki
MADDE 14- (1) Bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
(2) Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
Sigorta sözleşmelerinden doğan davalarda yetki
MADDE 15- (1) Zarar sigortalarından doğan davalar, sigorta, bir taşınmaza veya niteliği gereği bir yerde sabit bulunması gereken yahut şart kılınan taşınıra ilişkinse, malın bulunduğu yerde; bir yerde sabit bulunması gerekmeyen veya şart kılınmayan bir taşınıra ilişkinse, rizikonun gerçekleştiği yerde de açılabilir.
(2) Can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir.
(3) Bu hüküm deniz sigortalarından doğan davalarda uygulanmaz.
Haksız fiilden doğan davalarda yetki
MADDE 16- (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
Yetki sözleşmesi
MADDE 17- (1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.
Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları
MADDE 18- (1) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.
(2) Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.
Yetki itirazının ileri sürülmesi
MADDE 19- (1) Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.
(2) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.
(3) Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir.
(4) Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir.

ÜÇÜNCÜ AYIRIM
Görevsizlik veya Yetkisizlik Kararı Üzerine
Yapılacak İşlemler ve Yargı Yeri Belirlenmesi

Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemler
MADDE 20- (1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.
(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.
Yargı yeri belirlenmesini gerektiren sebepler
MADDE 21- (1) Aşağıdaki hâllerde, davaya bakacak mahkemenin tayini için yargı yeri belirlenmesi yoluna başvurulur:
a) Davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin davaya bakmasına herhangi bir engel çıkarsa.
b) İki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesi konusunda bir tereddüt ortaya çıkarsa.
c) İki mahkeme de görevsizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse.
ç) Kesin yetki hâllerinde, iki mahkeme de yetkisizlik kararı verir ve bu kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşirse.
İnceleme yeri
MADDE 22- (1) Yetkili mahkemenin bir davaya bakmasına herhangi bir engel bulunduğu yahut iki mahkeme arasında yargı çevrelerinin sınırlarının belirlenmesinde tereddüt ortaya çıktığı takdirde, yetkili mahkemenin tayininde, ilk derece mahkemeleri için bölge adliye mahkemelerine, bölge adliye mahkemeleri için Yargıtaya başvurulur.
(2) İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.
İnceleme usulü ve sonucu
MADDE 23- (1) Yargı yerinin belirlenmesine ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılabilir.
(2) Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.

İKİNCİ BÖLÜM
Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler

Tasarruf ilkesi
MADDE 24- (1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.
Taraflarca getirilme ilkesi
MADDE 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.
Taleple bağlılık ilkesi
MADDE 26- (1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.
Hukuki dinlenilme hakkı
MADDE 27- (1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir.
Aleniyet ilkesi
MADDE 28- (1) Duruşma ve kararların bildirilmesi alenidir.
(2) Duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut resen mahkemece karar verilebilir.
(3) Tarafların gizlilik talebi ön sorunlar hakkındaki hükümler çerçevesinde gizli duruşmada incelenir ve karara bağlanır. Hâkim, bu kararının gerekçelerini, esas hakkındaki kararı ile birlikte açıklar.
(4) Hâkim, gizli yargılama işlemleri sırasında hazır bulunanları o yargılamayla ilgili edindikleri bilgileri açıklamamaları hususunda uyarır ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun gizliliğin ihlaline ilişkin hükmünün uygulanacağını ihtar ederek bu hususu tutanağa geçirir.
Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü
MADDE 29- (1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.
(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.
Usul ekonomisi ilkesi
MADDE 30- (1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi
MADDE 31- (1) Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.
Yargılamanın sevk ve idaresi
MADDE 32- (1) Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır.
(2) Okunamayan veya uygunsuz yahut ilgisiz olan dilekçenin yeniden düzenlenmesi için uygun bir süre verilir ve bu dilekçe dosyada kalır. Verilen süre içinde yeni bir dilekçe düzenlenmezse, tekrar süre verilemez.
Hukukun uygulanması
MADDE 33- (1) Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hâkimin Yasaklılığı, Reddi ve Hukuki Sorumluluğu
BİRİNCİ AYIRIM
Hâkimin Davaya Bakmaktan Yasaklılığı ve Reddi

Yasaklılık sebepleri
MADDE 34- (1) Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır:
a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada.
b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında.
ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında.
d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında.
e) Nişanlısının davasında.
f) İki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada.
Çekinme kararının sonuçları
MADDE 35- (1) Çekinme kararına karşı üst mahkemeye başvurulabilir. Yasaklama sebebinin doğduğu tarihten itibaren, o hâkimin huzuru ile yapılan bütün işlemler, üst mahkemenin kararı ile iptal olunabilir. Hüküm ve kararlar ise herhâlde iptal olunur. Bu durumda, hâkim yargılama giderlerine mahkûm edilebilir.
(2) Çekinme kararının ilk derece mahkemesi hâkimince verildiği hâllerde, başvuru üzerine bölge adliye mahkemesinin vereceği karar kesindir.
Ret sebepleri
MADDE 36- (1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:
a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.
b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.
c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması.
ç) Davanın, dördüncü derece de dâhil yansoy hısımlarına ait olması.
d) Dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması.
Hâkimin bizzat çekilmemesi hâli
MADDE 37- (1) Hâkim, reddini gerektiren sebeplerden biri varken bizzat çekilmezse, iki taraftan biri ret talebinde bulununcaya kadar davaya bakabilir.
Ret usulü
MADDE 38- (1) Hâkimin reddi sebebini bilen tarafın, ret talebini en geç ilk duruşmada ileri sürmesi gerekir. Taraf, ret sebebini davaya bakıldığı sırada öğrenmiş ise en geç öğrenmeden sonraki ilk duruşmada, yeni bir işlem yapılmadan önce bu talebini hemen bildirmek zorundadır. Belirtilen sürede yapılmayan ret talebi dinlenmez.
(2) Hâkimin reddi, dilekçeyle talep edilir. Bu dilekçede, ret talebinin dayandığı sebepler ile delil veya emarelerin açıkça gösterilmesi ve varsa belgelerin eklenmesi gerekir.
(3) Hâkimin reddi dilekçesi, reddi istenen hâkimin mensup olduğu mahkemeye verilir.
(4) Ret talebi geri alınamaz.
(5) Hâkimi reddeden taraf, dilekçesini karşı tarafa tebliğ ettirir. Karşı taraf bir hafta içinde cevap verebilir. Bu süre geçtikten sonra yazı işleri müdürü tarafından ret dilekçesi, varsa karşı tarafın cevabı ve ekleri, dosya ile birlikte reddi istenen hâkime verilir. Hâkim bir hafta içinde dosyayı inceler ve ret sebeplerinin kanuna uygun olup olmadığı hakkındaki düşüncesini yazı ile bildirerek, dosyayı hemen merciine gönderilmek üzere yazı işleri müdürüne verir.
(6) Ret sebebi sabit olmasa bile, merci bunu muhtemel görürse, ret talebini kabul edebilir.
(7) Ret sebepleri hakkında yemin teklif olunamaz.
(8] Hâkimi çekilmeye davet, hâkimin reddi hükmündedir.
(9) Bu kararlar aleyhine ancak hükümle birlikte kanun yollarına başvurulabilir.
Çekilme kararının incelenmesi
MADDE 39- (1) Hâkim, taraflardan birinin ret talebi üzerine veya kendiliğinden çekilme yönünde görüş bildirirse, ret talebini incelemeye yetkili merci, bu çekilmenin kanuna uygun olup olmadığına karar verir.
Ret talebini incelemeye yetkili merci
MADDE 40- (1) Hâkimin reddi talebi, reddi istenen hâkim katılmaksızın mensup olduğu mahkemece incelenir.
(2) Reddedilen hâkimin katılmamasından dolayı mahkeme toplanamıyor ya da mahkeme tek hâkimden oluşuyor ise ret talebi, o yerde asliye hukuk hâkimliği görevini yapan diğer mahkeme veya hâkim tarafından incelenir. O yerde, asliye hukuk hâkimliği görevi tek hâkim tarafından yerine getiriliyorsa, o hâkim hakkındaki ret talebi, asliye ceza hâkimi varsa onun tarafından, yoksa en yakın asliye hukuk mahkemesince incelenir.
(3) Sulh hukuk hâkimi reddedildiği takdirde, ret talebi, o yerdeki diğer sulh hukuk hâkimi tarafından incelenir. O yerde, sulh hukuk hâkimliği görevi tek hâkim tarafından yerine getiriliyorsa, o hâkim hakkındaki ret talebi, bulunma sıralarına göre; o yerdeki sulh ceza hâkimi, asliye hukuk hâkimi, asliye ceza hâkimi, bunların da bulunmaması hâlinde, en yakın yerdeki sulh hukuk hâkimi tarafından incelenir.
(4) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin başkan ve üyelerinin reddi talebi, reddedilen başkan ve üye katılmaksızın görevli olduğu dairece karara bağlanır. Hukuk dairelerinin toplanmasını engelleyecek şekildeki toplu ret talepleri dinlenmez.
Ret talebinin geri çevrilmesi
MADDE 41- (1) Hâkimin reddi talebi, aşağıdaki hâllerde kabul edilmeyerek geri çevrilir:
a) Ret talebi süresinde yapılmamışsa.
b) Ret sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emare gösterilmemişse.
c) Ret talebinin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.
(2) Bu hâllerde ret talebi, toplu mahkemelerde reddedilen hâkimin müzakereye katılmasıyla; tek hâkimli mahkemelerde ise reddedilen hâkimin kendisi tarafından geri çevrilir.
(3) İlk derece mahkemesinin bu kararlarına karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin başkan ve üyeleri hakkındaki kararlarına karşı da temyiz yoluna ancak hükümle birlikte başvurulabilir.
Ret talebinin incelenmesi
MADDE 42- (1) Hâkimin reddi talebine ilişkin karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak da verilebilir.
(2) Reddi istenen hâkim, ret hakkında merci tarafından karar verilinceye kadar o davaya bakamaz. Şu kadar ki, gecikmesinde sakınca bulunan iş ve davalar bunun dışındadır. Daha önce hakkındaki ret talebi mercice reddolunan hâkimin, aynı durum ve olaylara dayanarak yeniden reddedilmesi hâli, hâkimin davaya bakmasına engel oluşturmaz.
(3) Ret talebinin merci tarafından kabul edilmemesi hâlinde, reddi istenen hâkim davaya bakmaya devam eder.
(4) Ret talebinin, kötüniyetle yapıldığının anlaşılması ve esas yönünden kabul edilmemesi hâlinde, talepte bulunanların her biri hakkında beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur.
(5) Hâkim hakkında aynı davada aynı tarafça ileri sürülen ret talebinin reddi hâlinde verilecek disiplin para cezası, bir önceki disiplin para cezasının iki katından az olamaz.
(6) Disiplin para cezasının tahsili için, davaya bakan mahkeme, dosyanın geliş tarihinden başlayarak iki hafta içinde gereğini yapar.
Ret talebine ilişkin kararlara karşı istinaf
MADDE 43- (1) Esas hüküm bakımından istinaf yolu kapalı bulunan dava ve işlerde, hâkimin reddi talebiyle ilgili merci kararları kesindir.
(2) Esas hüküm bakımından istinaf yolu açık bulunan dava ve işlerde ise ret talebi hakkındaki merci kararlarına karşı tefhim veya tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir; bu hâlde 347 nci madde hükmü uygulanmaz. Bölge adliye mahkemesinin bu husustaki kararları kesindir.
(3) Ret talebinin reddine ilişkin merci kararının bölge adliye mahkemesince uygun bulunmayarak kaldırılması veya ret talebinin kabulüne ilişkin merci kararının bölge adliye mahkemesince uygun bulunması hâlinde, ret sebebinin doğduğu tarihten itibaren reddedilen hâkimce yapılmış olan ve ret talebinde bulunan tarafça itiraz edilen esasa etkili işlemler, davaya daha sonra bakacak hâkim tarafından iptal olunur.
Ret talebine ilişkin kararların temyizi
MADDE 44- (1) Esas hüküm bakımından temyiz yolu kapalı bulunan dava ve işlerde, bölge adliye mahkemesi başkan ve üyelerinin reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararları kesindir.
(2) Esas hüküm bakımından temyiz yolu açık bulunan dava ve işlerde ise ret talebi hakkındaki karar, tefhim veya tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz edilebilir. Bu hâlde 347 nci madde hükmü uygulanmaz. Yargıtayın bu husustaki kararı kesindir.
(3) Bölge adliye mahkemesi hâkiminin reddine ilişkin talebin reddi konusundaki kararın temyizi üzerine Yargıtayca bozulması veya ret talebinin kabulüne ilişkin kararın Yargıtayca onanması hâlinde, ret sebebinin doğduğu tarihten itibaren reddedilen hâkimce yapılmış olan ve ret talebinde bulunan tarafça itiraz edilen esasa ilişkin işlemler, davaya daha sonra bakacak olan bölge adliye mahkemesi tarafından iptal olunur.
Zabıt kâtibinin yasaklılığı ve reddi
MADDE 45- (1) Davada görevli zabıt kâtibi hakkında 34 ve 36 ncı maddelerde düzenlenen sebeplerden birisiyle ret talebinde bulunulabilir. Ret talebi, zabıt kâtibinin görev yaptığı mahkeme tarafından karara bağlanır. Bu konuda verilecek kararlar kesindir.
(2) Zabıt kâtibi 34 üncü maddedeki sebepleri bildirerek görevden çekinebilir. Bu hâlde gereken karar, görev yaptığı mahkeme tarafından verilir.
(3) Zabıt kâtibinin aynı işte hâkim ile birlikte reddi veya çekinmesinin istenmesi hâlinde, hâkim hakkında ret veya çekinmeyi inceleyecek olan merci, her ikisi hakkında karar verir.

İKİNCİ AYIRIM
Hâkimin Hukuki Sorumluluğu

Devletin sorumluluğu ve rücu
MADDE 46- (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.
Davaların açılacağı mahkeme
MADDE 47- (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.
Dava dilekçesi ve davanın ihbarı
MADDE 48- (1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.
(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.
Davanın reddi hâlinde verilecek ceza
MADDE 49- (1) Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.
#1029
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu, (TGDF) 3 so-ya, 21 mısır, 3 kolza 1 şekerpancarı ve 1 patates geninin gıda amaçlı kullanılmak üzere ithalatına izin verilmesini istiyor.

Biyogüvenlik Kurulu'na başvuran TGDF, bu 29 GDO'lu genin ithalatına ilişkin başvurunun, basitleştirilmiş işlem kapsamında değerlendirilmesini talep etti. Biyogüvenlik Kurulu ise başvurunun 'basitleştirilmiş işlem' kapsamında değerlendirilmesi istemini reddederken, çalışmaların yeterli sayıda Risk Değerlendirme ve Sosyo-Ekonomik Değerlendirme Komitesi oluşturularak başlatılmasına karar verdi.

Biyogüvenlik Kurulu Başkanı, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yardımcı, başvuruların normal prosedür içinde değerlendirileceğini belirterek, "Mevzuat uyarınca karar alma süresi azami 270 gün. Ek bilgiler istenirse bu süre 1-2 ay daha uzayabilir." dedi. Yardımcı, izin istenen GDO'ların büyük bölümünün AB'nin onayladığı ürünler olduğuna işaret ederek, "Ama biz AB'nin her onayladığı GDO'ya izin vermek durumunda değiliz. Ekonomik-sosyal boyutu da değerlendirilecek. Bilimsel komitelerin vereceği raporlar çok önemli. Bunlar kamuoyunun görüşüne sunulacak. Kamuoyunun görüşü de dikkate alınarak, kurul karar verecek." diye konuştu. Edinilen bilgiye göre; TGDF, geçen yıl ekim ayında Biyogüvenlik Kurulu'na başvurarak, 2009 yılında çıkarılan ve geçen yıl kanunun çıkarılması ile iptal edilen 'Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik' çerçevesinde, büyük bölümü Bilimsel Komite kararı ile ithalatına izin verilmiş olan 29 GDO geninin ithalatına yeni mevzuat kapsamında izin verilmesini istedi. TGDF ayrıca, ithalat izni başvurusunun basitleştirilmiş işlem kapsamında değerlendirilmesini talep etti. Biyogüvenlik Kurulu, bu yıl ocak ayında yaptığı toplantıda, ithalat izni başvurusunun basitleştirilmiş işlem kapsamında değerlendirilmesi talebini reddetti. Söz konusu 29 ürüne ait gen için yapılan başvurular, yeni başvuru kapsamında ele alınacak ve karara esas çalışmaların, yeterli sayıda 'Risk Değerlendirme' ve 'Sosyo-Ekonomik Değerlendirme' komitesi oluşturularak başlatılması öngörüldü. Biyogüvenlik Kurulu, daha önce Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Derneği İktisadi İşletmesi'nin başvurusu üzerine, 'A2704-12, MON 89788 ve MON40-3-2' genlerini ihtiva eden soya fasulyesinin ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılması amacıyla ithalatına izin vermiş, bu başvuru, basitleştirilmiş işlem kapsamında değerlendirilmişti. Prof. Dr. Hakan Yardımcı, TGDF'nin gıda amacıyla kullanmak üzere ithalat izni için başvurduğu söz konusu 29 genin, büyük bölümünün daha önce iptal edilen GDO Yönetmeliği kapsamında kurulan bilimsel komite tarafından ithal izni verilen genler olduğunu söyledi. Biyogüvenlik Kurulu'nun talep edilen genlere veya bazılarının ithalatı için uygun görüş bildirmesi halinde, Türkiye'ye GDO'lu gıda ithalatı konusunda kapı açılmış olacak. AA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1110035&title=gdolu-urun-ithalatina-kapi-aralaniyor
#1030
İnternet üzerinden ticari işlemlerin yaygınlaşması, hırsızları bu mecraya sevk etti. Sanal hırsızlıklardan mağdur olan banka müşterilerine Yargıtay'dan sevindirici haber geldi.

Yüksek mahkeme, bir işadamının internet bankacılığında kullandığı şifresinin kırılarak 'çalınan' 108 bin liranın, faiziyle banka tarafından ödenmesine hükmetti.

İşadamı Bülent Kaşdoğan'ın, bir bankanın Konya'daki şubesinde açtığı hesabındaki 108 bin lira, 2 Ekim 2006'da internet bankacılığı şifresi kırılarak 7 ayrı işlemle 6 ayrı hesaba transfer edildi. Kaşdoğan, hukuk mücadelesi başlatarak, hesabından haberi olmadan çekilen paranın kendisine ödenmesine ilişkin Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne banka aleyhine 'alacak' davası açtı. İşadamı, 108 bin liranın hileli havale tarihleri göz önüne alınarak mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte bankadan tahsilini istedi.

Kaşdoğan'ın avukatı Zeynep Aktuna tarafından, Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne açılan alacak davasında, işadamının parasının internet ortamında çalınmasıyla ilgili bankanın sorumluluğu bulunduğu iddia edildi. Müvekkilinin bankaya güvenerek bu hizmeti kullandığını, ancak buna karşın şifresinin kırılarak hesabındaki 108 bin liranın çalındığını ifade eden Aktuna, paranın çalınmasıyla ilgili olayda, bankanın, hizmetin sunumu ve güvenliğin sağlanması konusunda kusurlu olduğunu söyledi. Bankanın avukatı ise banka ile mudi arasında Ticaret Hizmet Sözleşmesi'nin imzalandığına işaret etti. Sözleşme hükümleri gereği mudiye kullanıcı kodu, şifre ve onay kodu tanımlanmakta ve müşteriye teslim edilmekte olduğunu kaydetti. Zeynep Aktuna, banka güvenlik sisteminin bağımsız kuruluşlarca sürekli denetlendiğini, mudiye internet bankacılığı kullanım esasları ve güvenliğine dair gerekli uyarıların yapıldığını, bankalarının internet şubesinin sağlıklı bir şekilde işlemesi için gerekli tüm teknolojik donanımın mevcut olduğunu savundu. Banka sisteminden kullanıcılara tanımlı şifreler ve şahsi bilgilerin temin edilmesinin mümkün olmadığını öne süren avukat, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine karar verilmesini istedi. Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'ndeki 24 Aralık 2008'deki karar duruşmasında mahkeme, bankanın 'kusurlu' olduğuna yönelik açılan alacak davasını kabul ederek, bankayı 108 bin lirayı yasal faiziyle birlikte ödemeye mahkum etti. Banka, yerel mahkemenin kararını temyize götürdü.

Yargıtay 11. Dairesi, geçtiğimiz günlerde bankanın kararı bozma talebini reddederek, yerel mahkemenin Kaşdoğan lehinde verdiği kararı onadı. Kaşdoğan bankanın kendisine yasal faiziyle birlikte 218 bin lira ödediğini belirtirken, avukat Aktuna da, kararın internet bankacılığı mağdurları için emsal teşkil edeceğini söyledi. AA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1110031&title=yargidan-emsal-karar-sanal-soygunun-parasini-banka-odeyecek
#1031
Kemal Göktaş'ın haberi.

AYM, kadınların kocasının soyadını almasına ilişkin yasa maddesinin iptal istemini AİHM kararına rağmen reddetti.

TBMM'de görüşülen tasarıyla AİHM'e gitmeden önce insan hakları ihlallerini inceleme yetkisi verilecek olan Anayasa Mahkemesi, kadınların soyadları konusunda AİHM'nin kararına 'aykırı' karar verdi. Ve kadınların kocasının soyadını almasına ilişkin hükmün iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

Anayasa Mahkemesi, Fatih 2. Aile Mahkemesi hakimi Ruhi Özdemir'in baktığı bir davada, kadının evlendiğinde kocasının soyadını alması şartı getiren Medeni Kanunu'nun 187. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal istemini görüştü. Ve mahkeme, 2009 yılında yapılan başvuruyu oyçokluğuyla reddetti. İptali istenen 187. maddede "Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır. Ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir" deniyor.

Davayı kadın avukat açtı

AYM'ye gelen başvuru, bir kadın avukatın "yalnızca kendi soyadını kullanmak istediğini" belirterek Fatih 2. Aile Mahkemesi'ne açtığı davada yapılmıştı. Hakim Ruhi Özdemir, AYM'ye yasanın, "Anayasa'nın eşitlik ilkesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu"nu savunmuş ve maddenin erkeğin de istediği soyadını alma hakkını ihlal ettiğini belirtmişti.

AİHM, Türkiye'yi mahkum etti!

AİHM, 2004 yılında Avukat Ayten Ünal'ın eşinin soyadını (Tekeli) almayıp sadece kendi soyadını kullanmak için açtığı dava reddedilince Türkiye'yi mahkum etmişti. Mesleğinde kendi soyadı ile tanındığını gerekçe gösteren Avukat Ünal, Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesi'ne "soyadı düzeltilmesi" davası açtı. Soyadının sadece "Ünal" olmasını isteyen Ayten Hanım davayı Medeni Kanun'da böyle bir hüküm olmadığı için kaybetti. Bunun üzerine de başvurduğu AİHM ise, Avrupa Konseyi'ne üye devletler arasında sadece Türkiye'de bu yönde bir uygulama olduğunu belirterek, kadın avukatı haklı bulmuş ve Türkiye'yi mahkum etmişti.

http://haber.gazetevatan.com/aihm-kararina-ragmen-reddetti/365206/1/Gundem
#1032
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun 49 ve 50. maddeleri 1. ve 2. sorularınızın cevabını içeriyor:

    Süreli hapis cezası
   
    Madde 49 - (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.
   
    (2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.


    Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
   
    Madde 50 - (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
   
    a) Adlî para cezasına,
   
    b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
   
    c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
   
    d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
   
    e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
   
    f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
   
    Çevrilebilir.
   
    (2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
   
    (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
   
    (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
   
    (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
   
    (6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhal infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz. (1)
   
    (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir.



Alıntı Yap3-) Mahkeme hakimi suçlunun cezasını isterse iyi halden 1/6 oranında düşürme yetkisine sahip midir?

Türk Ceza Kanunu'nun 61 ve 62. maddeleri 3. sorunuzun cevabını içeriyor:

    Cezanın belirlenmesi
   
    MADDE 61. - (1) Hakim, somut olayda;
   
    a) Suçun işleniş biçimini,
   
    b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
   
    c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
   
    d) Suçun konusunun önem ve değerini,
   
    e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
   
    f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
   
    g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
   
    Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
   
    (2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
   
    (3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
   
    (4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
   
    (5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
   
    (6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
   
    (7) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.)Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
   
    (8] (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.
   
    (9) (Ek: 6/12/2006 – 5560/1 md.) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
   
    (10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.(1)(2)
   
    Takdiri indirim nedenleri
   
    Madde 62 - (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
   
    (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.



Alıntı Yap4-) Kendisi bilinçli olarak alkol almış ve sarhoş halde suç işleyen kişinin cezasında sarhoş olması onun alacağı cezada indirim hakkı tanır mı?

Türk Ceza Kanunu'nun 34 ve 179. maddeleri ise 4. sorunuzun cevabının olumsuz olduğunu belirtiyor:

    Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma
   
    Madde 34- (1) Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
   
    (2) İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen kişi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.

    Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
   
    Madde 179 - (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
   
    (2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
    (3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.



Alıntı Yap5-) Suçluyu kayırmak yerini bildirmemek saklanmasına yardım etmek fiillerini işleyen eğer suçlunun altsoy ve üstsoy olan 1.derece akrabaları ise hiçbir şekilde cezası yok mudur? ve sadece 18 yaşından küçük suçluları saklama için mi geçerlidir

Türk Ceza Kanunu'nun 283 ve 284. maddeleri 5. sorunuzun cevabını içeriyor:

    Suçluyu kayırma
   
    Madde 283 - (1) Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
 
    (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
   
    (3) Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.
   
    Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme
   
    Madde 284- (1) Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
    (2) İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
   
    (3) Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
   
    (4) Bu suçların üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.



Alıntı Yap6-) Nefsi müdafa durumundan bir fiile karşılık yapılan fiilinde aynı nitelikte olması koşulu ile nefsi müdafadan dolayı cezasız olacağı doğrumudur (örneğin bıçakla saldıran birine yine bıçakla karşılık verip onu öldürmek)
Ayrıca nefsi müdafa olayı sadece kendisine değil mağdur olan başka birini korumak maksadıyla işlenecek suçlar içinde olabilinir mi? (örneğin bir esnafın birini bıçakla öldürmek isteyen birine mağduru korumak için karşı koyulması neticesinde bıçaklı saldırgana aynı nitelikle yani dükkanından aldığı bıçakla karşılık verilerek etkisiz hale getirmesinde de nefsi müdafa olabilir mi yani illa bize değilde başka mağdurları koruma maksadı ile yapılan fiiller içinde uygulanabilinir mi?)

Türk Ceza Kanunu'nun 25, 26 ve 27. maddeleri ise 6. sorunuzun cevabını içeriyor:

    Meşru savunma ve zorunluluk hali
   
    Madde 25 - (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
   
    (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
   
    Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası
   
    Madde 26 - (1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.
   
    (2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.
   
    Sınırın aşılması
   
    Madde 27 - (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
   
    (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.


Meşru müdafaa hükümlerinden istifade edebilmek için vuku bulan saldırıyı, saldırganın kullandığı silah/saldırı aracının aynısıyla savuşturmak şart değildir. Burada önemli olan, "saldırı ile orantılı biçimde" saldırının savuşturulmasıdır. Örneğin kavga etmek maksadıyla bağıra çağıra üzerinize yürüyen bir kişiyi belinizden tabancanızı çekip vurursanız, bu tür bir savunma şekli saldırı ile orantılı kabul edilmeyecek ve sizi ceza almaktan kurtarmayacaktır. Bu tür hadiselerde ayrıntılar çok önemlidir. Olayın başlangıcı, gelişmesi, oluş şekli, kullanılan araçlar, tanık ifadeleri, vs. tüm yönlerden olay ayrıntılarıyla incelenmeden bir konu hakkında görüş beyan edilebilmesi mümkün değildir. Kolay gelsin...
#1033
Merhabalar. 5352 Sayılı Adli Sicil Kanunu'nun konuya ilişkin hükümleri aşağıdadır:

    ADLÎ SİCİL BİLGİLERİNİN SİLİNMESİ
   
     Madde 9 - (1) Adlî sicildeki bilgiler;
   
    a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,
   
    b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
   
    c) Ceza zamanaşımının dolması,
   
    d) Genel af,
   
    Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
   
    (2) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.
   
    (3) Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü Maddenin birinci fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.

    ADLÎ SİCİL VE ARŞİV BİLGİLERİNİN SİLİNMESİ
   
     Madde 12 - (1) Arşiv bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine ve her halde kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yılın geçmesiyle tamamen silinir.
   
    (2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.
   
    (3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.



Aleyhinize hükmedilen adli para cezasını ödediğiniz için adli sicil kaydınız, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce sizin bu konuyla ilgili müracaatınıza gerek kalmadan kendiliğinden (re'sen) silinerek arşiv kaydına alınması gerekirdi. Bu yapıldığında, özel iş için adli sicil kaydı istendiğinde sabıkasız görünecek ama bazı kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili işlerde ise arşiv kaydınız görünecektir. Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü bu zamana kadar adli sicil kaydınızı silmediğine göre, adli sicil kaydınızın silinmesi için bu kuruma müracaat etmeniz faydalı olacaktır. Kuruma faksla da müracaat edebilirsiniz. Müracaatınız üzerine adli sicil kaydınız silinerek arşiv kaydına dönüştürülecektir. Kurumun iletişim bilgileri aşağıdadır. Kolay gelsin...

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/
Telefon: 0312 431 61 20
Faks: 0312 435 09 29
E-Posta: bilgiedinme@adalet.gov.tr
Adresi: Tuna Caddesi No:10 Yenişehir 06100 Çankaya-ANKARA
#1034
Merhabalar. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun m.34/2 hükmüne göre "Anagayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir." Aynı Kanun'un 20. maddesi ise sorunuzun cevabını içeriyor:

    III - Anagayrimenkulün genel giderlerine katılma :
   
    Madde 20 – (Değişik birinci fıkra: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:
   
    a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;
   
    b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında; (1)
   
    Katılmakla yükümlüdür.
   
    c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.
   
    (Değişik: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.
   
    Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan kişinin kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.



Yukarıda altı çizili bölümde de belirtildiği üzere ortak giderlere katılmayan kat maliklerine karşı diğer kat maliklerinden herhangi biri tarafından dava açılabilir veya doğrudan icra takibi yapılabilir. Kolay gelsin...
#1035
Merhabalar. Ortak yerlerle ilgili masraflara tüm malikler arsa payları oranında katılmak mecburiyetindedir. Aşağıdaki linkteki açıklamaları okuyunuz. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/ortak-alan-masraflari-kisisel-midir/msg2096/?topicseen#msg2096
#1036
Merhabalar. Limited şirketlerde müdür olmayan hissedarların (hisse oranı ne olursa olsun) karşılıksız çek suçundan sorumluluğu söz konusu değildir. Hissedar olsun veya olmasın, limited şirketlerde karşılıksız çek suçunun muhatabı şirket müdürüdür. Dolayısıyla şirket müdürü değilseniz, endişelenmenize hiç gerek yok. Kolay gelsin...
#1037
Merhabalar. Sorularınızı kısaca şu şekilde cevaplandırabiliriz:

1) Limited şirketlerde ortakların vergi yükümlülüğü, şirkette sahip olduğunuz hisse oranındadır. %5 hisseye sahip olduğunuzu söylüyorsunuz; dolayısıyla şirketin vergi borcunun da %5'inden sorumlusunuz.

2) Anonim şirketin kanuni temsilcileri şirketin ödenmemiş borçlarından müştereken ve müteselsilen sorumludur. Anonim şirketlerde sıradan hissedarların ise şirketin vergi borçlarıyla ilgili şahsi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Dolayısıyla şirketi temsil yetkisine sahip olmayan ve yönetim kurulu üyesi olmayan hissedarlar açısından herhangi bir sıkıntı yok. Şayet ağabeyiniz sizi anonim şirket yetkilisi olarak göstermiş ve vergi borcu da bu sebeple oluşmuşsa, bu durumda size karşı vergi dairesinin yapacağı icra takibine karşı bu gerekçeyle itiraz edebilir ve menfi tespit davası açabilirsiniz.

3) Limited şirket hissedarlığından hisselerinizi başkasına devrederek ayrılabilirsiniz. Ancak bir ortağın limited şirketteki hissesini devretmesi halinde, hisseyi devreden ve devralan şahıslar, devir öncesine ait ve vadesi devir tarihi itibarıyla geçmiş olan amme alacaklarının ödenmesinden, müteselsilen sorumlu tutulur. Dolayısıyla limited şirket hissedarlığıyla ilgili doğmuş durumdaki vergi borcundan bu yolla kurtulmanız mümkün değildir. Anonim şirket hissedarlığından ise bir dava açarak kurtulabilirsiniz. Ancak olay mahkemeye intikal ettiğinde, muhtemelen mahkemece savcılığa konuyla ilgili suç duyurusunda bulunulacak ve yapılacak soruşturma neticesinde ağabeyiniz hakkında ceza davası açılabilecektir.

Kolay gelsin...



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1038
Merhabalar.

Alıntı Yapİsnat yeteneği, kusurluluğun bir önşartımıdır?

Evet.

Alıntı Yapİsnat yeteneğine sahip olmayanlar kusurdan yararlanabilir mi?

İsnat yeteneğine sahip olmayanların cezai sorumluluğu da olmaz. Dolayısıyla kusur sorumluluğu da tartışılamaz. Ancak isnat yeteneğini etkileyen ancak tümden kaldırmayan bir durum söz konusu ise (mesela yaş küçüklüğü), bu durumda kusur sorumluluğu da elbette tartışılacaktır. Kolay gelsin...
#1039
Merhabalar. Aşağıda tam metni bulunan HUMK m. 288 gereğince 2011 yılı için 590 TL'nı aşan borçların ödendiğini ancak yazılı belgeyle ispat edebilirsiniz. Bu rakamın altındaki borçlar içinse şahit dinletmeniz mümkündür. Şayet ödemenizi kredi kartıyla/banka kartıyla yaptıysanız, ekstrelerinizi geçmişe dönük inceleyerek ödemelerinize ilişkin belgelere ulaşabilirsiniz. Kolay gelsin...


     Madde 288 – (Değişik:16/7/1981 - 2494/20 md.)
   
     Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri dörtyüzmilyon lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.
   
     Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple dörtyüzmilyon liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
#1040
Merhabalar. Zor bir dönemden geçiyorsunuz, Allah kolaylık versin. Kısmi ödemeler maalesef ceza verilmesini önlemez, sadece takdiri indirim sebebi olarak dikkate alınabilir. 5941 sayılı yeni Çek Kanunu'nun "Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı" başlıklı 5. maddesinde karşılıksız her bir çekle ilgili olarak binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunacağı ve hükmedilecek adlî para cezasının, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Çeklerden dolayı borçlu olmadığınız iddiasıyla menfi tespit davası açma yoluna gidebilirsiniz. Ceza mahkemesini de açacağınız bu hukuk davasının neticesini beklemeye ikna edebilirsiniz. Bu konuda avukatınızın tavsiyelerine uyunuz. Karşılıksız çekle ilgili aşağıdaki linkten daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/yeni-cek-kanunu/