Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1061
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. İcra ve İflas Kanunu'nun konuyla ilgili 82. maddesinde haczedilebilmesi hukuken mümkün olmayan mallar sayılmıştır:

    HACZİ CAİZ OLMIYAN MALLAR VE HAKLAR:

    Madde 82 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/46 md.)

    Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:

    1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,

    2. Borçlunun zatı ve mesleki için lüzumlu elbise ve eşyasiyle borçlu ve ailesine lüzumu olan yatak takımları ve ibadete mahsus kitap ve eşyası,

    3. Vazgeçilmesi kabil olmıyan mutfak takımı ve pek lüzumlu ev eşyası,

    4. Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; değilse, sanat ve mesleki için lüzumlu olan alet ve edevat ve kitapları ve arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları,

    5. Borçlu ve ailesinin idareleri için lüzumlu ise borçlunun tercih edeceği bir süt veren mandası veya ineği veyahut üç keçi veya koyunu ve bunların üç ay lık yem ve yataklıkları,

    6. Borçlunun ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ve borçlu çiftçi ise gelecek mahsül için lazım olan tohumluğu,

    7. Borçlu bağ, bahçe veya meyva veya sebze yetiştiricisi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan bağ bahçe ve bu sanat için lüzumlu bulunan alet ve edevat,

    Geçimi hayvan yetiştirmeye münhasır olan borçlunun kendisi ve ailesinin maişetleri için zaruri olan miktarı ve bu hayvanların üç aylık yem ve yataklıkları,

    8. Borçlar Kanununun 510 uncu maddesi mucibince haczolunmamak üzere tesis edilmiş olan kaydı hayatla iratlar,

    9. Memleketin ordu ve zabıta hizmetlerinde malul olanlara bağlanan emeklilik maaşları ile bu hizmetlerden birinin ifası sebebiyle ailelerine bağlanan maaşlar ve ordunun hava ve denizaltı mensuplarına verilen uçuş ve dalış tazminat ve ikramiyeleri,

    Askeri malullerle, şehit yetimlerine verilen terfi zammı ve 1485 numaralı kanun hükmüne göre verilen inhisar beyiye hisseleri,

    10. Bir muavenet sandığı veya cemiyeti tarafından hastalık, zaruret ve ölüm gibi hallerde bağlanan maaşlar,

    11. Vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için tazminat olarak mutazarrırın kendisine veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi lazım gelen paralar,

    12. Borçlunun haline münasip evi (Ancak evin kıymeti fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır.)

    Medeni Kanunun 807 nci maddesi hükmü saklıdır. 2, 3, 4, 5, 7 ve 12 numaralı bendlerdeki istisna, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasırdır.



Buna ilaveten, kızınıza ve size ait olduğu açıkça anlaşılan mallar da haczedilemez. Dolayısıyla yedi emine verilen eşyalarınızdan niteliği gereği haczedilemeyen bu tür eşyalarınızı geri alabilirsiniz. Ayrıca tahliye esnasında yedi emine teslim edilen mallarınızın hepsini geri alabilmeniz de mümkün olabilir; zira bu malların hiçbirisi üzerinde haciz uygulanmamış da olabilir. İcra dairesine başvurduğunuzda malların üzerinde haciz olup olmadığını, varsa hangi malların hacizli olduğunu öğrenebilir, üzerinde haciz bulunmayan mallarınızı geri alabilirsiniz. Kolay gelsin...
#1062
TÜRK BORÇLAR KANUNU

Kanun No. 6098       
Kabul Tarihi: 11/01/2011      

(İlk 48 maddesi aşağıda bulunan ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni Türk Borçlar Kanunu'nun tam metni ekteki word belgesindedir.
Önemli Not: Site teknik alt yapısı gereğince sitemize üye olmayanlar ekteki belgeyi göremez ve indiremezler.)


BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Borç İlişkisinin Kaynakları
BİRİNCİ AYIRIM
Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

A. Sözleşmenin kurulması
I. İrade açıklaması
1. Genel olarak
MADDE 1- Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.
İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.
2. İkinci derecedeki noktalar
MADDE 2- Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır.
İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlar.
Sözleşmelerin şekline ilişkin hükümler saklıdır.
II. Öneri ve kabul
1. Süreli öneri
MADDE 3- Kabul için süre belirleyerek bir sözleşme yapılmasını öneren, bu sürenin sona ermesine kadar önerisiyle bağlıdır.
Kabul bu süre içinde kendisine ulaşmazsa; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
2. Süresiz öneri
a. Hazır olanlar arasında
MADDE 4- Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.
b. Hazır olmayanlar arasında
MADDE 5- Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlar.
Öneren, önerisini zamanında ulaşmış sayabilir.
Zamanında gönderilen kabul, önerene geç ulaşır ve öneren onunla bağlı olmak istemezse, durumu hemen kabul edene bildirmek zorundadır.
3. Örtülü kabul
MADDE 6- Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır.
4. Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi
MADDE 7- Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.
5. Bağlayıcı olmayan öneri ve herkese açık öneri
MADDE 8- Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi kendisini bağlamaz.
Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır.
6. İlan yoluyla ödül sözü verme
MADDE 9- Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür.
Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun olarak yapılan giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz.
Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme yükümlülüğünden kurtulur.
7. Önerinin ve kabulün geri alınması
MADDE 10- Geri alma açıklaması, diğer tarafa öneriden önce veya aynı anda ulaşmış ya da daha sonra ulaşmakla birlikte diğer tarafça öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri yapılmamış sayılır.
Bu kural, kabulün geri alınmasında da uygulanır.
III. Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm anı
MADDE 11- Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler, kabulün gönderildiği andan başlayarak hüküm doğurur.
Açık bir kabulün gerekli olmadığı durumlarda, sözleşme önerinin ulaşma anından başlayarak hüküm doğurur.
B. Sözleşmelerin şekli
I. Genel kural
MADDE 12- Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.
Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.
II. Yazılı şekil
1. Yasal şekil
a. Kapsamı
MADDE 13- Kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin değiştirilmesinde de yazılı şekle uyulması zorunludur. Ancak, sözleşme metniyle  çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu kuralın dışındadır.
Bu kural, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekilleri hakkında da uygulanır.
b. Unsurları
MADDE 14- Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur.
Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı  şekil yerine geçer.
c. İmza
MADDE 15- İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur.
İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında yeterli sayılır.
Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada metnin içeriğini bildikleri ispat edilmedikçe, görme engellilerin imzaları onları bağlamaz.
d. İmza yerine geçen işaretler
MADDE 16- İmza atamayanlar, imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.
Kambiyo senetlerine ilişkin hükümler saklıdır.
2. İradi şekil
MADDE 17- Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz.
Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler uygulanır.
C. Borç tanıması
MADDE 18- Borcun sebebini içermemiş olsa bile borç tanıması geçerlidir.
D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler
MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.
E. Genel işlem koşulları
I. Genel olarak
MADDE 20- Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.
II. Kapsamı
1. Yazılmamış sayılma
MADDE 21- Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır.
2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi
MADDE 22- Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.
III. Yorumlanması
MADDE 23- Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır.
IV. Değiştirme yasağı
MADDE 24- Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır.
V. İçerik denetimi
MADDE 25- Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
F. Sözleşmenin içeriği
I. Sözleşme özgürlüğü
MADDE 26- Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.
II. Kesin hükümsüzlük
MADDE 27- Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
III. Aşırı yararlanma
MADDE 28- Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.
IV. Önsözleşme
MADDE 29- Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir.
Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.
G. İrade bozuklukları
I. Yanılma
1. Yanılmanın hükümleri
MADDE 30- Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.
2. Yanılma hâlleri
a. Açıklamada yanılma
MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:
1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.
2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.
3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.
4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.
Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.
b. Saikte yanılma
MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
c. İletmede yanılma
MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.
Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.
4. Yanılmada kusur
MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.
Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.
II. Aldatma
MADDE 36- Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.
III. Korkutma
1. Hükmü
MADDE 37- Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.
2. Koşulları
MADDE 38- Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.
Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.
IV. İrade bozukluğunun giderilmesi
MADDE 39- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.
Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.
H. Temsil
I. Yetkili temsil
1. Genel olarak
a. Temsilin hükmü
MADDE 40- Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.
Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine ilişkin hükümler uygulanır.
b. Temsil yetkisinin içeriği ve derecesi
MADDE 41- Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir.
Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir.
2. Hukuki işlemden doğan yetki
a. Yetkinin sınırlanması ve geri alınması
MADDE 42- Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Ancak, taraflar arasındaki hizmet, vekâlet veya ortaklık sözleşmeleri gibi hukuki ilişkilerden doğabilecek haklar saklıdır.
Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez.
Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez.
b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar
MADDE 43- Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır.
c. Yetki belgesinin geri verilmesi
MADDE 44- Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür.
Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını gidermekle yükümlüdürler.
d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
MADDE 45- Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz.
II. Yetkisiz temsil
1. Onama hâlinde
MADDE 46- Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.
Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.
2. Onamama hâlinde
MADDE 47- Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez.
Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır.
III. Saklı hükümler
MADDE 48- Ortaklık temsilcileri ile organlarının ve ticari vekillerin yetkisine ilişkin hükümler saklıdır.
#1063
TÜRK TİCARET KANUNU

Kanun No. 6102       
Kabul Tarihi: 13/1/2011      
Resmi Gazete'de yayımlandığı tarih: 14.02.2011

(İlk 22 maddesi aşağıda bulunan ve 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ticaret Kanunu'nun tam metni ekli word dosyasında mevcuttur.
Önemli Not: Site teknik alt yapısı gereğince sitemize üye olmayanlar ekli dosyayı göremez ve indiremezler.)


BAŞLANGIÇ
A) Kanunun uygulama alanı
I - Ticari hükümler
MADDE 1- (1) Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir.
(2) Mahkeme, hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir.
II - Ticari örf ve âdet
MADDE 2- (1) Kanunda aksine bir hüküm yoksa, ticari örf ve âdet olarak kabul edildiği belirlenmedikçe, teamül, mahkemenin yargısına esas olamaz. Ancak, irade açıklamalarının yorumunda teamüller de dikkate alınır.
(2) Bir bölgeye veya bir ticaret dalına özgü ticari örf ve âdetler genel olanlara üstün tutulur. İlgililer aynı bölgede değillerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmedikçe, ifa yerindeki ticari örf ve âdet uygulanır.
(3) Ticari örf ve âdet, tacir sıfatını haiz bulunmayanlar hakkında ancak onlar tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği takdirde uygulanır.
III - Ticari işler
MADDE 3- (1) Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.
IV - Ticari davalar ve delilleri
1. Genel olarak
MADDE 4- (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447,  yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,
öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.
(2) Ticari davalarda da deliller ile bunların sunulması 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine tabidir.
2. Ticari davaların görüleceği mahkemeler
MADDE 5- (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalara bakmakla görevlidir.
(2) Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.
(3) İkinci fıkrada yazılı durumlarda, sadece iki tarafın isteklerine bağlı olmayan işler hariç olmak üzere, bir davanın ticari veya hukuki niteliği nedeniyle mahkemenin iş alanına girip girmediği, taraflarca sadece ilk itiraz şeklinde ileri sürülebilir. İlk itiraz haklı görüldüğü takdirde dosya talep üzerine ilgili mahkemeye gönderilir. Kararın sözlü bildirimi veya tebliği tarihinden itibaren on gün içinde yenilenecek davaya bu mahkeme bakmak zorundadır; ancak, davaya, davanın niteliğine göre uygulanması gerekli olan usul ve kanun hükümlerini uygular. Ticari bir davanın hukuk mahkemesi, ticari olmayan bir davanın ticaret mahkemesi tarafından görülmesi hükmün bozulması için yalnız başına yeterli bir sebep oluşturmaz.
(4) Görevsizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi hâlinde yapılacak işlemlere ve bunların tabi oldukları sürelere ilişkin usul hükümleri, iş alanına ait ilk itirazın kabulü hâlinde de uygulanır.
B) Çeşitli hükümler
I - Zamanaşımı
MADDE 6- (1) Ticari hükümler koyan kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri, Kanunda aksine düzenleme yoksa, sözleşme ile değiştirilemez.
II - Teselsül karinesi
MADDE 7- (1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede  aksi  öngörülmemişse  müteselsilen  sorumlu  olurlar.  Ancak,  kefil  ve  kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de  birinci fıkra hükmü geçerli olur.
III - Ticari işlerde faiz
1. Oran serbestisi ve bileşik faizin şartları
MADDE 8- (1) Ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir.
(2) Üç aydan aşağı olmamak üzere, faizin anaparaya eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı, yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde geçerlidir. Şu şartla ki, bu fıkra, sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmaz.
(3) Tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır.
(4) Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı olarak işletilen faiz yok hükmündedir.
2. Uygulanacak hükümler
MADDE 9- (1) Ticari işlerde; kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında, ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.
3. Faizin başlangıcı
MADDE 10- (1) Aksine sözleşme yoksa, ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar.

BİRİNCİ KİTAP
Ticari İşletme
BİRİNCİ KISIM
Tacir

A) Ticari işletme
1. Bütünlük ilkesi
MADDE 11- (1) Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve  bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.
(2) Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.
(3) Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.
B) Tacir
I - Gerçek kişiler
1. Genel olarak  
MADDE 12- (1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir.
(2) Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.
(3) Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.
2. Küçük ve kısıtlılar
MADDE 13- (1) Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten yasal temsilci, tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil edilene aittir. Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması yönünden tacir gibi sorumlu olur.
3. Ticaret yapmaktan menedilenler
MADDE 14- (1) Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır.
(2) Birinci fıkraya aykırı hareketin doğurduğu hukuki, cezai ve disipline ilişkin sorumluluk saklıdır.
4. Esnaf
MADDE 15- (1) İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü 20 ve 53 üncü maddeler ile Türk Medenî Kanununun 950 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü bunlara da uygulanır.
II - Tüzel kişiler
MADDE 16- (1) Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar  da tacir sayılırlar.
(2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.
III - Donatma iştiraki
MADDE 17- (1) Tacire ilişkin hükümler donatma iştirakine de aynen uygulanır.
C) Tacir olmanın hükümleri
I - Genel olarak
MADDE 18- (1) Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.
(2) Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.
(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.
(4) Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler saklıdır.
II - Özel olarak
1. Ticari iş karinesi
MADDE 19- (1) Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.
(2) Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.
2. Ücret isteme hakkı  
MADDE 20- (1) Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir, uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca, tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır.
3. Fatura ve teyit mektubu
MADDE 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.
(2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.
(3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.
4. Ücret ve sözleşme cezasının indirilmesi
MADDE 22- (1) Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanununun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.
5. Ticari satış ve mal değişimi
MADDE 23- (1) Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine  ilişkin hükümleri uygulanır.
a) Sözleşmenin niteliğine, tarafların amacına ve malın cinsine göre, satış sözleşmesinin kısım kısım yerine getirilmesi mümkün ise veya bu şartların bulunmamasına rağmen alıcı, çekince ileri sürmeksizin kısmi teslimi kabul etmişse; sözleşmenin  bir kısmının yerine getirilmemesi   durumunda  alıcı  haklarını  sadece   teslim   edilmemiş   olan  kısım  hakkında kullanabilir. Ancak, o kısmın teslim edilmemesi dolayısıyla sözleşmeden beklenen yararın elde edilmesi veya izlenen amaca ulaşılması imkânı ortadan kalkıyor veya zayıflıyorsa ya da durumdan ve şartlardan, sözleşmenin kalan kısmının tam veya gereği gibi yerine getirilemeyeceği anlaşılıyorsa alıcı sözleşmeyi feshedebilir.
b) Alıcı mütemerrit olduğu takdirde satıcı, malın satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Mahkeme, satışın açık artırma yoluyla veya bu işle yetkilendirilen bir kişi aracılığıyla yapılmasına karar verir. Satıcı isterse satış için yetkilendirilen kişi, satışa çıkarılacak malın niteliklerini bir uzmana tespit ettirir. Satış giderleri satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla, satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya ve banka bulunmadığı takdirde notere bırakılır ve durum hemen alıcıya ihbar edilir.
c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü  maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.
#1064
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne neden olan helikopter kazasını araştıran DDK'nın raporunun ayrıntıları netleşiyor. Rapora göre, helikopterin bölgeye giden F-16'larca düşürülmüş olabileceğine işaret ediliyor.

Bilal Çetin'in haberi

Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği kazayı araştıran DDK'nın raporuna göre, helikopterin bölgeye giden F-16'larca düşürülmüş olabileceğine işaret ediliyor.

Radar kayıtlarına göre, helikopterle aynı saatlerde havalanan savaş uçakları kaza bölgesinde sık sık çağrı işareti değiştirmiş. Sivil radarlar da da görülüp kaybolmuşlar. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu'nun, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili raporunun tamamını BUGÜN ele geçirdi.

DDK raporunda, helikopter kazası öncesinde bölgede yaşanan hava trafiğine dikkat çekilirken, kazayla aynı dakikalarda bölgede uçan F-16 uçaklarının helikopteri düşürmüş olabileceği iddialarına yer verildi.

DDK'nın 795 sayfalık raporunda helikopterin başka hava araçları tarafından düşürülebileceği iddiasının detaylı olarak incelendiği ortaya çıktı. Raporda, kaza öncesinde bölgedeki hava trafiği çizimlerle detaylandırıldı. Raporda, THY başta olmak üzere kaza bölgesi üzerinde uçuş yapan diğer sivil uçakların radar kayıtları ile askeri uçakların uçuşuna da yer verildi.

Sivil radarlarda da kayboldu

DDK'nın raporunda radar kayıtlarında görülen uçaklar saat saat verilirken, "Ancak radar görüntü irtifasının altında uçan diğer bazı hava araçlarının da bulunduğu görülmüş, bu hava araçlarının sivil radarda bazı anlarda görülüp kaybolduğu, dolayısıyla irtifa ve güzergâhlarının tespit edilemediği, Genelkurmay Başkanlığı'nca gönderilen "radar iz haritalarında" yer almadıkları görülmüştür" denildi.

Rutin uçuş mu?

DDK'nın kaza bölgesindeki uçuşların rutin mi yoksa olağanüstü uçuş mu olduğuna ilişkin Genelkurmay'a yazılan yazıya cevap verilmediği de ortaya çıktı.

Raporda şu bilgilere yer verildi:

"29. 12. 2010 tarih ve 722 sayılı yazımızla; 25. 03. 2009 tarihinde enkaz bölgesinin 120 mil çevresindeki alan içerisinde UTC 09:30 ila UTC 21:00 arasında gerçekleşen askeri hava aracı uçuşlarına ilişkin olarak;

- Askeri radar görüntülerinden birer dakika ara ile alınacak dijital görüntü fotoğrafları,

- Uçaklardaki kayıt cihazları ve havaalanı kayıtları esas alınarak (Transponderinin kapalı olabileceği veya alçak irtifada uçmuş olabilecekleri, bu nedenle radar görüntülerinde yer almayabilecekleri dikkate alınarak) her bir uçağın kalkış ve iniş saatleri, çağrı işaretleri, kalktıkları ve indikleri havaalanları ile havada izledikleri güzergâh ve irtifa bilgilerinin ayrı ayrı haritalar üzerinde gösterilmesi suretiyle oluşturulacak dijital haritalar,

- Yapılan uçuşların (F-4 ve F-16'lar için) amaçları (eğitim, tatbikat vs) ile rutin ve notamlı alan içinde olup olmadığı ile ilgili bilgiler talep edilmiştir. Ancak rapor tarihine kadar söz konusu yazıyla ilgili herhangi bir cevap alınmamıştır."

Dakika dakika radar kayıtları

09:38: TC-HEK Sivas'tan havalandı.

10:53: A2404 - A2400 çağrı işaretli uçaklardan A2404 10:54'te Göksun civarında çağrı işaretsiz olarak ortaya çıktı.

10:55: A2400 çağrı işaretli uçakla birlikte Kurucaova Şahinkayası - Kozcağız istikâmetinde enkaz bölgesi yakınından geçtiler. Birlikte Kahramanmaraş Havaalanı yanına, oradan Gaziantep yakınlarına, son olarak da Erhaç yakınlarına geldiler.

11:28: Erhaç üzerinde kayboldular.

Helikopterin, Çağlayancerit'ten benzin alımı için Kahramanmaraş'a hareket etmesi ile yine askeri uçakların hareketliliği başlıyor. Helikopterin Çağlayancerit'e geri dönüp yeniden havalanmasının ardından hareketlilik sürüyor.

12:40: TC-HEK Çağlayancerit'ten havalandı.

12:51: A-1561 çağrı işaretli uçak, 12:51:40'ta Erhaç'ın güneyinde ortaya çıktı.

12:56: Çağlayancerit üzerinden geçti, 12:59'da Kahramanmaraş-Göksun arasında 12 bin 600 feette A1612 ve A0600 çağrı işaretli uçaklarla farklı irtifalarda karşılaştı.

13:14: İskenderun Körfezi'ne kadar giderek döndü, 13:19'da Kahramanmaraş Havaalanı'nın güneyinde çağrı işaretini SFK46 olarak değiştirdi.

13:39: Adıyaman üzerinden Malatya-Diyarbakır arasına doğru gitti ve radar görüntülerinden çıktı.

12:58: Gürün civarında çağrı işareti yazmayan (X) bir uçak görülüp kayboldu.

13:03: TC-HEK enkaz bölgesine düştü.

13:16: A2437 çağrı işaretli uçak Erhaç'ın güneyinde ortaya çıktı. 13:25'te Diyarbakır'a doğru gitti ve yolda çağrı işaretini KORSN03 N olarak değiştirdi.

14:04: Diyarbakır yönünden Erhaç'a geri dönüp civarda dolaştı ve 14:17'de Erhaç'ın kuzeyinde kayboldu.

13:18: A2431 ve A1723 çağrı işaretli uçaklar, Erhaç'ın güneydoğusunda ortaya çıktılar.

13:27: Adıyaman'a doğru uçtular, burada A2431 kodlu uçak çağrı işaretini KORSNO2 N olarak değiştirdi. 13:36: Diyarbakır yönünde radardan çıktılar.

14:00: Diyarbakır istikâmetinden Erhaç'ın doğusuna döndüler ve kayboldular.

F-16'lar 1994'te de bir helikopter düşürmüştü

DDK raporunda, 1994 yılında Eskişehir'de yaşanan olaya da dikkat çekildi. Raporda, "Özellikle F-16 ve F-4'lerin alçak irtifa uçuşlarının helikopterler için tehlike arz ettiği ifade edilmiştir. Yapılan araştırma sonucu, THY Uçuş Eğitim Akademisi'nde uçuş öğretmeni olarak çalışan emekli asker Mustafa Koç'un Eskişehir 1. Hava Jet Üssü'nde çalışırken benzer bir kaza yaşadığı öğrenilmiştir. Mustafa Koç'un olayı "UH-1 H tipi helikopterde 2 pilot ve 1 teknisyen ile 500 feet irtifada (150 metre) 80 nutt hızla tören geçisi yaparken, arkadan gelen bir F-4 uçağının helikopteri son anda gördüğü ve üzerinden tırmanışa geçtiği, helikopterin uçağın rüzgarı dolayısıyla tutunamadığı, aşağı itildiği ve savrulduğu, hızla gölete düştüğü, pilotun belinin kırıldığı öğrenilmiştir" bilgilerine yer verildi.

Feleğinizi şaşırırsınız

Raporda, F-16'ların sesten hızlı uçmaları halinde patlama gibi ses çıkardığı, helikopter kazasından önce köylülerin patlama sesi duyduklarına da dikkat çekildi.

Raporda, "Sivil havacılık ile ilgili bakım şirketlerine yapılan ziyaretlerden birisinde, helikopter pilotları yaşadıkları zor anları anlatırken, 'Üzerinizden bir F-16 geçer feleğinizi şaşırırsınız' şeklinde örnekler verdikleri görülmüştür" denildi.

http://bugun.com.tr/haber-detay/140582-yazicioglu-nu-olduren-suphe-haberi.aspx
#1065
Yargıtay ve Danıştayda daire sayısını artıran ve Adli Tıp Kurumunda döner sermaye ödemelerini düzenleyen tasarı, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edildi.

Tasarıya göre, Yargıtayda 32 olan daire sayısı 38'e, Danıştayda 13 olan daire sayısı 15'e çıkarılacak. Buna göre, Danıştay, 14'ü dava, biri idari daire olmak üzere 15 daireden oluşacak.

***

Yargıtay ve Danıştayda daire sayısını artıran ve Adli Tıp Kurumunda döner sermaye ödemelerini düzenleyen ''Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'', TBMM Adalet Komisyonunda bazı değişikliklerle kabul edildi.

Tasarıya göre, Danıştayda 13 olan daire sayısı 15'e çıkarılacak. Buna göre, Danıştay, 14'ü dava, biri idari daire olmak üzere 15 daireden oluşacak.

Her dairede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunacak. Heyetler, bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanacak ve salt çoğunluk ile karar verilecek. Sayının yeterli olması halinde iki heyet oluşturulabilecek. Bu durumda ikinci heyete, daire başkanının görevlendireceği üye başkanlık edecek. Müzakereler gizli yapılacak.

İdari Dava Daireleri Kurulu, idari dava dairelerinin başkanları ile üyelerinden, Vergi Dava Daireleri Kurulu da vergi dava dairelerinin başkanları ile üyelerinden oluşacak.

Toplantı ve görüşme yeter sayısı İdari Dava Daireleri Kurulu için 31, Vergi Dava Daireleri Kurulu için 13 olacak. İdari dava daireleri ile vergi dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyiz veya itiraz yoluyla incelenmesinde ve iki dava dairesinin birlikte yapacağı toplantıda verilen kararların incelenmesinde, bu dairelerde karara katılmış olanlar idari ve vergi dava daireleri kurullarında bulunamayacak.

Başkanlık Kurulu'na, Danıştay dava daireleri arasındaki iş bölümü karar tasarısını hazırlama yetkisi verilecek. Dava dairelerinden 3, 4, 7 ve 9'uncu daireler, vergi dava dairesi, diğer dava daireleri ise idari dava dairesi olarak görev yapacak.

İdari dava daireleri ile vergi dava daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışacak. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, dava daireleri arasındaki iş bölümü karar tasarısı, Başkanlık Kurulu tarafından hazırlanacak. Bu karar tasarısı, toplantı tarihinden yedi gün önce ilan edilmek kaydıyla Genel Kurul'un onayına sunulacak. Genel Kurul, iş bölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilecek.

İptal davaları ve idari sözleşmelerden doğan davalar yönünden daireler arasındaki iş bölümünün belirlenmesinde, uyuşmazlığın kaynaklandığı mevzuat esas alınacak.

Temyiz incelemesi yapmakla görevli daire, aynı konuda ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görülecek davalara bakmak ve olağanüstü kanun yolları incelemelerini de yapmakla görevli olacak.

İdare mahkemeleri arasında görev ve yetkiye ilişkin uyuşmazlıklarda ve bağlantılı davalarda merci tayini, uyuşmazlığın esasını çözümlemekle görevli idari dava dairesince yapılacak.

Vergi mahkemeleri arasında görev ve yetkiye ilişkin uyuşmazlıklarda ve bağlantılı davalarda merci tayini, uyuşmazlığın esasını çözümlemekle görevli vergi dava dairesince yapılacak.

İş bölümünde idari ve vergi dava dairelerinden herhangi birinin görevinde olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere birer idari ve vergi dava dairesi görevlendirilecek. İş bölümünde aynı mevzuattan kaynaklanan uyuşmazlıkların birden fazla dairede çözümlenmesi konusunda farklı esaslar belirlenebilecek.

Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri, normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmişse bir kısım işler başka daireye verilebilecek.

-YARGITAY-

Yargıtayda hukuk dairelerinin sayısı 21'den 23'e, ceza dairelerinin sayısı ise 11'den 15'e çıkarılacak. Kurulacak olan 6 daireden 4'ü ceza dairesi olacak.

Başkanlar Kuruluna, daireler arasındaki iş bölümü karar tasarısını hazırlama yetkisi verilecek.

Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında iş bölümü esasına göre çalışacak. Özel kanunlarda, başka hüküm bulunmadığı takdirde, dairelerin arasındaki iş bölümü karar tasarısı, Başkanlar Kurulu tarafından hazırlanacak. Hazırlanan iş bölümü karar tasarısı, Büyük Genel Kurul'un onayına sunulacak.

Büyük Genel Kurul, iş bölümü karar tasarısını aynen onaylayabileceği gibi üye tam sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine değiştirerek de onaylayabilecek.

Bu iş için toplanan Yargıtay Büyük Genel Kurulu'na Birinci Başkan, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili katılabilecek. Oylarda eşitlik halinde, Başkan'ın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılacak.

Hukuk dairelerinde ise daireler arasındaki iş bölümünün belirlenmesinde mahkeme kararındaki nitelendirme esas alınacak. Bir davadaki uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin aslına değil de bu ilişkiden doğan diğer isteklerle ilgili ise temyiz incelemesi asıl hukuki ilişkiye ait hüküm ve kararları incelemekle görevli dairece yapılacak.

Bir davada birden fazla hukuk dairesinin görevine giren uyuşmazlık söz konusu ise temyiz incelemesi, uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait hüküm ve kararları inceleyen dairece yapılacak.

Sözleşme ile ilgili alacak ve tazminat davalarının temyiz incelemesini yapmakla görevli daire, bu sözleşme türüne ilişkin tespit davalarının temyiz incelemesini de yapmakla görevli olacak.

Dava dosyasının incelenerek eksikliklerinin giderilmesinden sonra geri çevrilmesi için mahalline gönderilmesi veya duruşmasının olması, o dosyanın görevli daireye gönderilmesine engel teşkil etmeyecek.

İş bölümünde hukuk dairelerinden herhangi birinin görevinde olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere bir daire görevlendirilecek.

Ceza dairelerinde, daireler arasındaki iş bölümünün belirlenmesinde dava açılan belgedeki nitelendirme esas alınacak. Çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevli olacak.

Temyiz davasına bakmakla görevli olan daire, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalar ile olağanüstü kanun yollarına ilişkin davalara bakmakla da görevli olacak.

Hüküm veren dairenin, Ceza Genel Kurulu kararına uymayarak kendi kararında direnmesi halinde, Ceza Genel Kurulunca verilecek ikinci karar kesin olacak.

İş bölümünde ceza dairelerinden herhangi birinin görevinde olduğu belirlenmemiş davalara bakmak üzere bir daire görevlendirilecek.

Dairelerden birinin yıl içinde gelen işleri normal çalışma ile karşılanamayacak oranda artmış ve daireler arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmişse bir kısım işler başka daireye verilebilecek.

-ADLİ TIP KURUMU-

Adli Tıp Kurumunun başkan yardımcısı sayısı ikiden beşe yükseltilecek. Başkan yardımcılarından en az ikisi adli tıp uzmanı olacak.

Kurumun döner sermayesinden yapılacak bir kısım ödemelerde oranlar artırılacak. İkinci görevle bu kurumda çalışanlar da döner sermaye ödemelerinden yararlanabilecek. İkinci görevli olarak bu kurumda çalışanlar, Adli Tıp Kurumunda çalışması nedeniyle kendi kurumundan alamadığı döner sermaye ücretini, Adli Tıp Kurumundan alabilecek.

***

Verdikleri kararlar nedeniyle hakim ve savcı aleyhine açılan tazminat davaları, bundan böyle devlet aleyhine açılabilecek.

TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na göre, Yargıtayda üye sayısı yeterli daireler, iki heyet olarak çalışabilecek. Bu durumda ikinci heyete daire başkanının görevlendireceği üye başkanlık edecek.

Hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek.

Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacak. Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün, dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilecek.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce hakim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet ya da kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkumiyeti halinde ise tazminat davası hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilecek.

Devlet, ödediği tazminattan dolayı, tazminat davasına konu işlem, faaliyet veya kararla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan hakim veya savcıya rücu edecek. Kanun yoluna başvurulması için miktar veya değere ilişkin olarak öngörülen sınırlamalar, hakim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararlarına dayanılarak açılan her türlü tazminat ve rücu davalarında uygulanmayacak.

Bu hükümler, yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu müfettişleri ile adalet müfettişlerinin, yetkilerini kullanırken yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve verdikleri her türlü kararlar nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanacak.

Asliye ticaret mahkemeleri tek hakimli olacak.

-GENEL KURULLAR SALT ÇOĞUNLUKLA TOPLANACAK-

Yargıtay Başkanı ve birinci başkanvekilleri ile daire başkanlarının seçiminde Yargıtay Büyük Genel Kurulunun toplanabilmesi için üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması yeterli olacak. Mevcut düzenlemede, Büyük Genel Kurulun toplanabilmesi için üçte ikisinin hazır bulunması gerekiyor. Danıştayda Başkan, başkanvekilleri, başsavcı ve daire başkanları seçiminde de aynı hüküm geçerli olacak.

Tasarıyla Danıştay Kanunundaki bazı daireler için yapılan görev tanımlamaları metinden çıkarılıyor.

Birinci Başkanlık Kurulu üyeliğine seçilebilmek için en az dört yıl Yargıtay üyeliği yapmak şartı kaldırılıyor.

İstinaf mahkemeleri, hakim ve savcılar ile ilgili açılacak tazminat davalarına bakamayacak.

Danıştay Başkanlık Kurulu ve Yargıtay Başkanlar Kurulu, tasarıyla ihdas edilen üye kadrolarına seçim yapılmasından ve dairelerde çalışacak üyelerin belirlenmesinden itibaren bir ay içinde toplanarak daireler arasındaki iş bölümüne ilişkin karar tasarısını hazırlayacak ve Danıştayda Genel Kurulun, Yargıtay'da ise Büyük Genel Kurulun onayına sunacak.

Daha önce başka dairelerde görülmekte olup da dairesi değiştirilen dava dosyaları, mevcut halleriyle ilgili daireye gönderilecek.

Tasarı ile Yargıtayda ihdas edilen üye kadrolarına seçim yapılmasından itibaren 15 gün içinde Birinci Başkanlık Kurulu yeniden belirlenecek. Üyelerin hangi dairelerde görev yapacağını, dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, oluşturulan yeni Başkanlık Kurulu belirleyecek.

-TAZMİNAT DAVALARI-

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, hakimler hakkında açılacak tazminat ve rücu davalarında, hakimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecek.

Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca, bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılacak.

Devletin sorumlu hakime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlayan mahkemede görülecek.

-''DEVLET ALEYHİNE DEVAM OLUNACAK''-

Bu konuda halen görülmekte olan davalar, kesinleşmemiş hükümler, temyiz veya karar düzeltme yolu açılan hükümler açısından temyiz veya karar düzeltme süresi geçmeyenler bakımından da uygulanacak ve davaya devlet aleyhine devam olunacak.

Tasarının yasalaşıp yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla temyiz veya karar düzeltme süresi geçmeyen hükümler için, tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki hafta içinde temyiz veya karar düzeltme yoluna başvurulabilecek.

Tasarının yasalaşıp yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna başvurulamayan hükümler için tasarının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki hafta içinde temyiz veya karar düzeltme istenebilecek. Bu fıkra uyarınca yapılan kanun yolu başvuruları üzerine verilen kararlar, tahsil edilmiş tazminat bedelinin geri istenmesi hakkını doğurmayacak.

Komisyonda kabul edilen önergeyle Danıştaya ihdas edilen kadro sayısında artış yapıldı. Buna göre, Danıştay, Yargıtay ve Adli Tıp Kurumuna toplam 722 kadro tahsis edilecek.

Komisyon, tasarı üzerindeki çalışmasını dün 12 saat bugün de 12 saat olmak üzere toplam 24 saatte tamamladı. Zaman zaman tartışmaların yaşandığı görüşmeler, CHP'li üyelerin Komisyondan istifasının ardından hızlandı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1086462&title=yargitay-ve-danistay-tasarisi-komisyondan-gecti&haberSayfa=0
#1066
Merhabalar. Tasarı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi. Muhtemelen önümüzdeki hafta meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanacak. Yani henüz ortada kabul edilmiş bir kanun yok. Kanun tasarısı meclis genel kurulunda kabul edildikten sonra konu netleşecektir. Ayrıntıları aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/guncel-haberler/kamu-alacaklarina-kismi-af-getiriliyor-cumhuriyet-tarihinin-en-kapsaml-1063/

#1067
Vergi ve SSK prim borçları başta olmak üzere kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması çalışmasında vatandaş lehine önemli bir adım atıldı.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülen 'torba tasarı'ya konu kamu alacaklarının süresi 5 ay genişletildi. Tekriri müzakere yoluyla bazı maddelerde değişiklik yapıldı. Buna göre, 31 Aralık 2010 tarihine kadarki kamu alacakları yeniden yapılandırma kapsamında olacak. Tasarıda, bu sürenin 31 Temmuz 2010 olması öngörülüyordu. Tasarının kanunlaşıp yayımlandığı tarih itibarıyla tebliğ edilmemiş 120 TL'nin altında kalan idari para cezalarının tahsilinden vazgeçilecek. Tütün mamulü tüketimiyle ilgili idari para cezaları, bu hükmün dışında tutulacak. Tutarı 12 lira ve altında kalan geçiş ücretleri de tebliğ edilmeyecek, tebliğ edilmiş olanlar tahsil edilmeyecek. Düzenlemeden yararlanmak isteyen borçlular; tasarının kanunlaşıp yayımlandığı tarihi izleyen 2. ayın sonuna kadar ilgili idarelere başvuracak. Ödemeler, 2'şer aylık dönemler halinde, azami 18 eşit taksitte ödenecek.

Tasarıya eklenen bir başka maddeye göre de şirketler, kendi ekim alanlarında yeterli şekerpancarı bulunmadığı takdirde münavebe esasları dahilinde kendi ekim alanları dışından da üreticilerle sözleşme yaparak pancar temin edebilecek. Yurtdışına gönderilen öğrenciler ile devlet memurlarının yurtdışındaki harcamaları sebebiyle oluşan borçları da yeniden yapılandırma kapsamına alındı. Sermaye Piyasası Kurulu tarafından çıkarılacak sukuk gibi enstrümanlara bazı vergisel istisnalar getirilecek.

OKULDAN ATILAN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE AF YOLU

Tasarı, yükseköğretim kurumlarından atılan öğrencilere de af yolu açıyor. Buna göre, hazırlık dahil bütün sınıflarda, intibak, ön lisans, lisans tamamlama ve lisansüstü öğrenimi gören öğrencilerden, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 5 ay içinde ilişiklerinin kesildiği yükseköğretim kurumuna başvurarak, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında öğrenimlerine yeniden başlayabilecek. Üniversiteye dönüşte süre sınırı olmayacak. Müracaat süresi içinde askerlik zamanı gelmiş olanların askerlikleri tecil edilmiş sayılacak. Katkı payı ödendiği sürece de üniversiteden öğrenci atılmayacak. Terör suçlarından hüküm giyenler, düzenleme kapsamı dışında olacak. Oldukça kapsamlı ve ayrıntılı düzenlemeler içeren tasarının önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu'na gelmesi bekleniyor. Torba tasarının, yasalaşıp yürürlüğe girmesinin ardından vatandaşlara anlatılması amaçlanıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1079196&title=torba-yasa-tasarisi-komisyondan-gecti
#1068
Merhabalar. Öncelikle konuyla ilgili İcra ve İflas Kanunu'ndaki hükümlere bir göz atalım:

    İPTAL DAVASI VE DAVACILAR:
   
     Madde 277 - (Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md.)
   
    İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
   
    1 - Elinde muvakkat (geçici) yahut kati (kesin) aciz vesikası bulunan her alacaklı,
   
    2 - İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.

    İVAZSIZ TASARRUFLARIN BUTLANI:
   
     Madde 278 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/114 md.)
   
    Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
   
    Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
   
    Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
   
    1. (Değişik bent: 09/11/1988 - 3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
   
    2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

   
    3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri.

    ACİZDEN DOLAYI BUTLAN:
   
     Madde 279 - Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle hacizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde yapılmışsa yine batıldır:
   
    1 - Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;
   
    2 - Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;
   
    3 - Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.
   
    4. (Ek bent: 09/11/1988 - 3494/54 md.) Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler.
   
    Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez.

    ZARAR VERME KASTINDAN DOLAYI İPTAL:
   
     Madde 280 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/115 md.)
   
    (Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./66. md.) Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
   
    (Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.)
   
    (Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/55 md.) Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat edebilir.
   
    Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir.

    İPTAL DAVALARINDA YARGILAMA USULÜ:
   
     Madde 281 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/116 md.)
   
    Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara mütaallik ihtilafları hal ve şartları gözönünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.
   
    Hakim, iptale tabi tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkemece takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemez.
   
    Davalılardan herhangi biri davacının alacağını ödediği takdirde, dava reddolunur. Bu halde hakim, duruma göre herbirini masrafla ilzam veya bu masrafı aralarında takdir ettiği surette taksim eder.
       
    İPTAL DAVASINDA DAVALI:
   
     Madde 282 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/117 md.)
   
    İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez.
         
    İADENİN ŞÜMULÜ:
   
     Madde 283 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/118 md.)
   
    Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile, hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmazsa, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını istiyebilir.
   
    İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taallük ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (Davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkum edilir.
   
    İptal davası üzerine üçüncü şahıs da, mamelekinde hasıl olacak eksikliğin borçludan tahsilini aynı davada istiyebilir. Bu talep, iptal davasının tefrik edilerek daha önce hükme bağlanmasına mani değildir.
   
    İptal davasını kaybeden üçüncü şahıs, karşılık olarak şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri istiyebilir.
   
    Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenilen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder.
   
    Kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.

    HAK DÜŞÜRÜCÜ MÜDDET:
   
     Madde 284 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/119 md.)
   
    İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren beş sene geçmekle düşer.



Yukarıda aynen aktardığım kanun maddeleri çerçevesinde konuyu değerlendirirsek, bahsettiğiniz durumda taşınmazlar gerçek değerlerinin çok altında satıldığından ve ayrıca ilk satışlar borçlunun eşine ve kızına yapıldığından, burada İcra ve İflas Kanunu'nun 278. maddesine istinaden tasarrufun iptali davasının açılabilmesi mümkündür. Şayet bu özelliklerden biri bulunmamış olsaydı, o zaman İcra ve İflas Kanunu'nun 280. maddesine istinaden dava açılması gündeme gelecekti; ancak bu durumda da devirler çekin keşide ve ibraz tarihlerinden önce yapıldığından, elinizdeki çekin ileri tarihli olarak düzenlendiğini, aslında bu çekin taşınmazların devredildikleri tarihten önce ileri tarihli olarak keşide edildiğini iddia ve ispatlamanız gerekecekti.

Alıntı Yapaçabilirsek kazanabilirmiyiz

Açıklamanızda geçen hususları ispatlamanız halinde, davanız mahkemece kabul edilecektir.

Aşağıda konuyla ilgili iki emsal Yargıtay kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...


Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.



T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
E:2007/4042
K:2008/445
T:31.01.2008

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda;   kararda  yazılı  nedenlerden  dolayı davanın  kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde  davalı Aysel K. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacı vekili davalı Z. aleyhine icra takibi yapıldığını, borcu karşılayacak mal bulunamadığını bu nedenle borçlunun kendisine ait taşınmazlarını boşanma davası sırasında eşine manevi tazminat olarak vermesine üzerine yapılan tasarrufların iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı  Aysel vekili, davacının elinde aciz belgesi olmadan dava açtığını, dava şartının eksik olduğunu, borçlu ile müvekkilinin boşanmasının anlaşmazlığa dayalı olduğunu, taşınmazların da tazminat olarak verildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Diğer davalı usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara gelmemiş ve cevap vermemiştir.
Mahkemece, borçlu ile diğer davalının davacı bankanın hesap kesiminden sonra anlaşmalı olarak iki gün içerisinde boşandıkları, aralarındaki protokol gereği taşınmazların davalı Aysel adına tescil edildiği ancak bu devirlerin danışıklı yapıldığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı Aysel vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya  içeriğine,  kararın  dayandığı  delillerle  yasaya uygun  gerektirici  nedenlere,   delillerin  takdirinde  bir isabetsizlik  bulunmamasına,  takip sonucu davalı borçlunun borcu karşılayacak miktarda malının bulunmadığının anlaşılmasıyla aciz halinin gerçekleştiğinin kabulünde zorunluluk olmasına, 3.kişi Aysel'in borçlu Z.'in eşi olmasına İİY'nın  278/1 maddesinde bu derece akrabalar arasında yapılan tasarrufların bağışlama hükmünde sayıldığının ve iptale tabi olduğunun öngörülmesine, diğer taraftan Aysel'in borçlu olan Z.'in alacaklılarından mal kaçırmak  ya  da  alacaklılarını  ızrar  kastı  ile  hareket ettiğini bilebilecek kişilerden olması nedeniyle de boşanma sırasında  verilen  Manisa  İli  Turgutlu  İlçesi,  Albayrak Mahallesi 209 ada 26 parselde kain taşınmazdaki 2 nolu mesken ile aynı ilçe 2. mıntıka 72 ada 55 parsel sayılı taşınmazın 1/2 hissesinin devrine ilişkin tasarrufların iptali gerekeceğine (İİY.   280/11) ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı Aysel  vekilinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 227.38.-YTL kalan onama harcın temyiz eden davalı Aysel  K.'dan alınmasına 31.1.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2002/15-849
K:2002/861
T:30.10.2002

   Taraflar arasındaki "tasarrufun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 13.4.2001 gün ve 2000/82-2001/209 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 1.10.2001 gün ve 3281-4202 sayılı ilamı ile ( ... Dosyada mevcut bono suretlerinden davacı ile borçlu arasındaki ilişkinin 16.2.1998 tarihinden itibaren düzenlenen bonolarla başladığı ve bu konuda ayrıca icra takibi yapılıp kesinleştiği anlaşılmaktadır. Aynı ilişki içerisinde verilen dava konusu 31.1.2000 tarihli çekin şeklen tasarruf tarihinden sonra imzalandığı görülmekte ise de borç daha evveline ait olduğundan ve olayda borçlu hakkında yapılan haciz nedeniyle tutulan tutanak İİK'nun 105/II. maddesinde belirtilen geçici aciz belgesi niteliğinde olup, borçlu ile tasarrufta bulunan kişiler yakın akraba olmaları nedeniyle borçlunun alacaklıdan mal kaçırma amacını bilebilecek durumda olduklarından mahkemece şartları oluşan davanın kabulüyle tasarrufun iptaline karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle davacı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
   Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
   KARAR : Davacı/alacaklı vekili, borçludan iki adet bono ve bir adet çeke dayalı alacaklarının bulunduğunu, ilk olarak diğer iki bononun uzantısı olan 31.2.2000 tarihli çek nedeniyle takip yaptıklarını, 8.2.2000 tarihli haciz tutanağı ile borçlu evinde haczi kabil eşya bulunmadığının belirlendiğini; borçlunun 14.5.1999 tarihli noter senedi ile şirketteki hisselerini diğer davalılara devrettiğini; bu devrin muvazaalı ve mal kaçırma amacına yönelik olduğunu iddia ederek İİK. 278 vd. gereğince bu tasarrufun iptalini istemiştir.
   Davalı/lehine tasarrufta bulunanlar vekili, dava dilekçesinde belirtilen alacağın miktarı kadar icra takibi bulunmadığını, yapılan icra takibinin ise kesinleşmeyip, bu takip nedeniyle alınmış bir aciz belgesinin olmadığını, öncelikle dava koşulu yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, iptali istenen hisse devrinin ivaz karşılığı olup, trampa akdine dayandığını, tarafların ortaklıklarını tasfiye amacıyla yaptıkları anlaşmalara dayanarak karşılıklı olarak hisselerini trampa yoluna gittiklerini, davanın dayanağı çek tarihinin tasarruftan sonra olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
   Davalı/borçlu vekili de aynı hususları tekrarlamış, bunun yanında, müvekkilinin yakın adamı olan davacıya teminat senetleri verdiğini, onun da bunları takibe koyduğunu, davacının elinde 33 milyarlık senet varken 5 milyar için dava açtığını, diğer davalılarla arasında trampa akdi olup, mal kaçırma kastı olmadığını, çek tarihinin tasarruftan sonra olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
   Mahkeme, davacının çeke dayalı alacağının tasarruf tarihinden sonra doğduğu, davacı tarafça alacağın Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 esas sayılı dosyasında takibe konu borçların devamı niteliğinde olup, tasarruftan önce doğduğu iddiasının ve davalılar arasında muvazaanın varlığının kanıtlanamadığı, davacı tarafın Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/163 esasında açtığı davada; Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 esas sayılı takip dosyasındaki alacakları yönünden, davalılar arasında M. Gıda Sanayi ve Tic. AŞ'deki hisselerin muvazaalı olarak devri sebebiyle ayrıca tasarrufun iptali davası açıldığı, eldeki davaya konu alacağın 2000/2314 sayılı takip dosyasındaki alacakla bağlantılı ve aynı borç ilişkisinden kaynaklanan alacak olduğunun tespit edilemediği, icra takip dosyalarındaki borçların M. Koll. Şti'ne ve davalı İbrahim'e ilişkin ve ayrı ayrı olduğu göz önüne alınarak dava dosyalarının birleştirilerek yürütülmesi taleplerinin reddedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
   Özel dairece, "dosyada mevcut bono suretlerinden davacı ile borçlu arasındaki ilişkinin 16.2.1998 tarihinden itibaren düzenlenen bonolarla başladığı ve bu konuda ayrıca icra takibi yapılıp kesinleştiği anlaşılmaktadır. Aynı ilişki içerisinde verilen dava konusu 31.1.2000 tarihli çekin şeklen tasarruf tarihinden sonra imzalandığı görülmekte ise de borç daha evveline ait olduğundan ve olayda borçlu hakkında yapılan haciz nedeniyle tutulan tutanak İİK'nun 105/II. maddesinde belirtilen geçici aciz belgesi niteliğinde olup, borçlu ile tasarrufta bulunan kişiler yakın akraba olmaları nedeniyle borçlunun alacaklıdan mal kaçırma amacını bilebilecek durumda olduklarından mahkemece şartlan oluşan davanın kabulüyle tasarrufun iptaline karar verilmesi yerine, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde davanın reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir." gerekçesiyle hüküm davacı yararına bozulmuştur. Davalılar borçlu ve lehine tasarrufta bulunanlar vekilleri karar düzeltme talebinde bulunurken kararın onanmasını, bozma gerekçesinin yerinde olmadığını, bozulacaksa bile davacının açtığı iki davanın birleşmesi gerektiğinin bozma sebebi olabileceğini bildirmişler, bu taleplerinin reddi üzerine de önceki kararda direnilmesi isteminde bulunmuşlardır.
   Mahkemece önceki kararda direnilmiş, bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
   Dava, İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
   Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, bu davalarda amaç, borçlunun haciz veya iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarruflarının geçersiz ya da iyi niyet kuralına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını, dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini temindir. Bunun için yasa koyucu 278. maddede mutlak batıl olan tasarrufları saymış, ancak sayılan bu hallerle yetinmemiş, 280. maddede ödeme gücünü yitiren borçlunun iyi niyetli kimseden ya da basiretli bir tacirden beklenmeyecek tasarruflarla mevcudunu eksiltmesi, üçüncü kişinin de bu durumu bilmesi veya bilmesi gerektiği hallerde de tasarrufun iptali öngörülmüştur.
   Diger taraftan, tasarrufun iptali davalarının ön koşulu, alacaklının borçlu aleyhine yaptığı takibin semeresiz kalması ve bunun kanıtlanmasıdır. Yine bu davaların açıklanan özelliklerinin doğal sonucu olarak iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması gereği de bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğreti ve uygulamada çeke dayalı alacaklarda çekin ileri tarihle düzenlenmesi halinde borcun daha önce doğduğunun alacaklı yanca ispatlanabileceği kabul edilmiştir.
   Açıklanan durum karşısında somut olaya bakıldığında:
   Diğer dava şartlarının varlığı uyuşmazlık konusu değildir.
   Uyuşmazlık, eldeki dava dayanağı çekin ileri vade tarihli olması karşısında borcun tasarruftan önce doğup doğmadığının ispatı noktasındadır.
   Davacının dava dilekçesi ve aşamalardaki dilekçeleri kapsamlarına göre davacının alacağı, borçlu tarafından düzenlenen 16.2.1998 tanzim tarihli, 30.4.1999 vade tarihli bono ile 40.000 DM ve 1.8.1998 tanzim tarihli, 1.2.1999 vade tarihli bono ile 60.000 DM olmak üzere iki adet senet ve A. A. şubesine ait Z-3014495 seri nolu 31.1.2000 keşide tarihli çek ile 5.000.000.000.- TL miktarlı bir adet çekten kaynaklanmaktadır. Bu alacak nedeniyle ortada iki ayrı takip ve birisi eldeki dava olan iki ayrı dava bulunmaktadır. Davacı bu takip ve davalardaki borçların aynı hukuki ilişkiye dayandığını, aynı zamanda doğduğunu iddia etmektedir.
   Davacı taraf önce Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/1211 esas sayılı dosyasında, A.A. şubesine ait Z-3014495 seri nolu 31.1.2000 keşide tarihli çek ile 5.000.000.000.- TL miktarlı bir adet çekten kaynaklanan alacağının tahsili için borçlu İbrahim aleyhine 10.2.2000 tarihinde takibe girişmiş, bu dosyada borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının anlaşılması üzerine eldeki davayı açmıştır. Davacı eldeki davada, 17.2.2000 tarihli dava dilekçesiyle, diğer senetlerle aynı hukuki ilişkiye dayanan 31.1.2000 tarihli çekten kaynaklanan alacağının tahsili için borçlu aleyhine giriştiği takipte, borçlunun evinde haczi kabil eşya bulunmadığının belirlendiğini; bu arada borçlunun 14.5.1999 tarihli noter senedi ile şirketteki hisselerini diğer davalılara devrettiğini; bu devrin muvazaalı ve mal kaçırma amacına yönelik olduğunu; İİK 278 vd. gereğince tasarrufun iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
   Yine bu dava sürerken alacaklı, Hatay 1. İcra Müdürlüğü'nün 2000/2314 sayılı dosyasında 10.3.2000 tarihinde 1.8.1998 tanzim tarihli, 1.2.1999 vade tarihli bono ile 60.000 DM ve 16.2.1998 tanzim tarihli, 30.4.1999 vade tarihli bono ile 40.000 DM olmak üzere 100.000 DM alacağının tahsili için borçlu aleyhine takibe girişmiş, takiben de 26.3.2001 tarihli eldeki dosyayla birleştirme talebini de içeren dava dilekçesi ile aynı tasarrufun iptali istemiyle Hatay Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nin 2001/163 esasında halen derdest olan davayı açarak, her iki dosyanın birleştirilmesini istemiştir.
   Mahkemece, 13.4.2001 tarihli celsede bu dosya incelenerek zapta geçmiş ve verilen ara kararı ile iki dosyanın birleştirilmesi yönundeki davacı talebi reddedilmistir.
   Kısacası, davacının alacağı, iddiasına gore yukarıda açıklanan bonolar ve bunun uzantısı oldugu iddia edilen ceke dayanmaktadır. Bu alacakla ilgili tarafları aynı olan iki takip ve yıne tarafları aynı olan iki dava bulunmakta olup, iptali istenen tasarruf ise davalı borçlu İbrahim tarafından Hatay 2. Noterliği'nin 14.5.1999 tarih ve 09481 yevmiye nolu işlem ile M. Gıda Sanayi Tic. AŞ'deki 99 hissesinin davalılardan Ali'ye 93 hisse, Selman'a 2 hisse, Meliha'ya 2 hisse, Zehra'ya 2 hisse olacak şekilde devredilmesidir. Birleştirilmesi istenen diğer davaya konu bonolarda alacaklı davacı Ali, borçlu İbrahim olup, şirketler adres olarak gösterilmiştir. Yine eldeki davada alacağın dayanağı çekte de lehdar davacı Ali, keşideci aynı borçlu İbrahim'dir. Davaların davacısı ve davalıları aynı olup, aynı alacağa dayalı olduğu iddia edilen bono ve çekler nedeniyle alacaklı olunduğu iddiasıyla yine aynı tasarrufun iptali istenmiştir.
   Hemen belirtilmelidir ki, davacı yanca açılan ve yukarıda ayrıntıları açıklanan her iki davanın tarafları, konusu, sebebi ve maddi vakıaları aynıdır. Davacı yan eldeki davada hem dava dilekçesinde hem de 28.4.2000 tarihli beyan dilekçesinde "çek alacağının bonoların uzantısı olduğunu" ifade etmiş, aşamalarda bu beyan ve iddiasını sürdürmüştür. Buna göre açılan davada uyuşmazlığın özünü bonolar ve bunun uzantısı olarak düzenlenen çeke dayalı alacak ve bu alacak nedeniyle borçlunun tasarrufunun iptali oluşturmaktadır. İki ayrı tasarrufun iptali davasına konu olan bonolar ve çeke dayalı alacağın birbirinin uzantısı olup olmadığının tespit ve değerlendirilmesi, ancak aynı tasarrufun iptalini konu alan bu iki davanın birleştirilerek görülmesi ile mümkündür. Zira bu davalardan birisi hakkında verilen karar diğerini etkileyecektir. Ayrıca açıklanan bu özellikleri yanında her iki davanın birleştirilmesini zorunlu kılan diğer bir neden de usul ekonomisi ve kararlar arasındaki birlik ve istikrarın sağlanmasıdır. Aynı temel ilişkiden kaynaklanan borca yönelik olarak düzenlendiği iddia olunan iki adet senet ve bunların uzantısı olduğu iddia olunan çeke dayalı tasarrufun iptali davalarının birbirinden ayrı sonuçlandırılması, açıklanan iddianın yeterince değerlendirilmemesi ve davaların temelinde çözüm güçlüğüne itilmesi, çelişik kararların ortaya çıkması sonucunu doğurur.
   Açıklanan nedenlerle, mahkemenin bonoların borçlusunun davalı borçlu olmadığı yönündeki hatalı tespit ve yasal olmayan gerekçelerle birleştirme talebini reddederek davayı sonuçlandırması usul ve yasaya uygun bulunmamış, kararın diğer yönler incelenmeksizin öncelikle bu noktadan bozulması gerekmiştir.
   Her ne kadar özel daire kararında bu yön değerlendirilmeden işin esasına girilmişse de, Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan müzakerelerde daire kararının maddi hataya dayandığı kabul edilerek, davalar birleştirilmeden bir sonuca varılması olanaklı görülmeyerek mahkemenin davaların birleştirilmesine gerek olmadığı yönündeki kararının bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
   SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#1069
Merhabalar. 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinin ilk iki fıkrası aynen şu şekildedir:

AVUKATIN HAPİS HAKKI VE AVUKATLIK ÜCRETİNİN RÜÇHANLI BULUNMASI

Madde 166 - Avukat, müvekkili tarafından verilen veya onun namına aldığı malları, parayı ve diğer her türlü kıymetleri, avukatlık ücreti ve giderin ödenmesine kadar, kendi alacağı nispetinde elinde tutabilir.

Avukat, sözleşme ile kararlaştırılan ve hâkim tarafından takdir olunan ücretinden dolayı, kendi çalışması sonucunda müvekkilin muhafaza ettiği veya kazandığı mallar ve davadaki diğer taraftan ilâm gereğince tahsil edilecek para yahut alınacak mallar üzerinde diğer alacaklılara nazaran rüçhan hakkını haizdir. Rüçhan hakkı, vekâletnamenin düzenlenme tarihine, vekâletname umumî ise iş sahibi adına ücret konusu işten dolayı ilk yapılan resmî başvurma tarihine göre sıra alır. (Ek cümle: 4667 - 2.5.2001 / m.79) İş sahibinin iflası halinde avukatın vekalet ücreti alacağı da rüçhanlıdır. Ancak, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 206 ncı maddesinin birinci fıkrası hükmü saklıdır.


Bu hüküm uyarınca avukatınızın yapılan tahsilattan öncelikle kendisine ait olan vekalet ücretini almasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Mahsup çerçevesinde düşünürsek, vekalet ücretini, "avukatınızla imzaladığınız sözleşme çerçevesinde avukatınıza ödemeniz gereken bedel" ve "borçludan/karşı taraftan alınması gereken bedel" şeklinde ikiye ayırmanız da doğru bir yaklaşım değil. Mahsup söz konusu olduğunda vekalet ücretiyle ilgili böyle bir ayrım yapılamaz. Ancak yine Avukatlık Kanunu gereğince avukatınızın yapılan tahsilat ve mahsup hususunda da sizi makul bir süre içinde bilgilendirmiş olması gerekiyor. Bu yapılmamışsa, yine Avukatlık Kanunu'ndaki hükümlere ve aşağıdaki Yargıtay Kararına istinaden avukatınızı haklı sebeple azletme yoluna gidebilirsiniz.

Alıntı YapAvukatımın kazandığım manevi tazminattan %12 lik kademeli hakkı olduğunu düşünüyorum bu doğru mu?

Manevi tazminata hükmeden mahkemenin karar altına aldığı vekalet ücreti, sizin aranızdaki sözleşme çerçevesinde avukatınıza ödemeniz gereken vekalet ücreti ve bu mahkeme kararına istinaden yapılan icra takibinde borçlunun ödemesi gereken vekalet ücretinin tamamı avukatınıza aittir. Dolayısıyla avukatınızın vekalet ücreti alacağı yapılan icra takibiyle sınırlı değildir.

Alıntı YapBununla birlikte 3 yıllık birikmiş nafakanın icra takibi sırasında avukatımın alacağı vekalet ücreti ne olacaktır? 3 yıllık paranın %12 si mi? yoksa miktar bakılmaksızın 1 yıllık nafaka bedelinin %12 si mi?

İcra takibine konu edilen alacağın tamamı üzerinden hesaplanacak olan vekalet ücretini avukatınız tahsil ettiği alacaktan mahsup edebilir.

Konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararını aşağıda dikkatlerinize sunuyorum. İyi günler dilerim...


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/13260
K. 2009/5950
T. 4.5.2009

1136/m. 166

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün, davalı avukatınca duruşmalı, davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı şirket, davalı avukatın şirketin vekili sıfatıyla üçüncü kişiden olan ipotek alacaklarının tahsili için İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'nün 1996/7243 E. sayılı takip dosyası üzerinden takip başlattığını, icra dosyasına üçüncü kişi tarafından çeşitli tarihlerde olmak üzere toplam 17.000,00 Dolar karşılığının yatırılmış olmasına ve bu paraların davalı tarafından da çekilmiş olmasına rağmen, şirkete ödenmediğini, ödenmeyen bedelin tahsili için başlatmış oldukları icra takibine de itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacı şirketin 100'e yakın işinde vekil olarak görev yaptığını, takip etmiş olduğu dava ve işlere ilişkin masraf ve vekalet ücretlerinin ödenmediğini, sözü geçen icra dosyasından tahsil etmiş olduğu bedelin bir kısmını davacı şirketin temsilcisine ödediğini, diğer kısmını ise, gerek bu dosyadan, gerekse diğer dosyalardan hak etmiş olduğu avukatlık ücretlerine mahsup ettiğini, kaldı ki alacağın da zamanaşımına uğradığını, davanın kabulü halinde ise, 1994-1999 yılları arasında davacı şirket ve davacı şirket temsilcileri adına yürütmüş olduğu dava ve takipler nedeniyle hak etmiş olduğu vekalet ücretlerinin de alacaktan mahsubunun gerektiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, hükme esas alınan 28.01.2008 havale tarihli bilirkişi raporu gereğince davanın kısmen kabulüne, 14.663,16 Dolar karşılığı 22.320,00 YTL lik asıl alacağa takip tarihinden itibaren faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, bu miktardan davalının takas ve mahsup talebinde bulunduğu ve bilirkişi tarafından hesaplanan 719,44 YTL ücret ve masraf alacağının, talep tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile birlikte mahsup edilmesine, takas ve mahsup yapıldıktan sonra bakiye kalan 21.600,56 YTL lik kısım üzerinden hesaplanan %40 oranındaki inkar tazminatına tekabül eden 8.640,22 YTL inkar tazminatının da davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi, davacı şirket, vekil sıfatıyla şirket adına takip etmiş olduğu İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'ne ait olan 1996/7243 E. sayılı dosyadan davalının tahsil ettiği halde ödemediği 17.000,00 Dolar alacağın tahsili istemiyle başlatılan takibe vaki itirazın iptalini istemiş, davalı ise, sözü edilen icra dosyasından takip konusu alacağı tahsil ettiğini kabul etmekle birlikte, alacağın bir kısmını şirket temsilcisine ödediğini, kalan kısmını ise, ücret ve masraf alacaklarına mahsup ettiğini belirterek, borçlu olmadığını savunmuş, davanın kabul edilmesi halinde ise, vekalet ücreti ve yapılan masraflardan doğan alacağının, dava konusu alacaktan takas ve mahsubunu talep etmiştir. Davalı, vekil olarak tahsil ettiği dava konusu alacağı, ücret ve masraf alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesi gereğince "hapis hakkı"nı kullandığını savunduğuna göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durularak, daha sonra ise, somut olay itibariyle bu hakkın, kanunun öngördüğü amaca uygun şekilde ve gereği gibi kullanılıp kullanılmadığı incelenmelidir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını "hapis hakkı" adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanunu'nun 34. maddesinde, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliği'nce belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler." hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 43. maddesinde de, "Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir." hükmü bulunmaktadır.

Hapis hakkı ile ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davalı avukatın, müvekkili olan davacı şirketin vekili sıfatıyla İstanbul Dokuzuncu İcra Müdürlüğü'nün 1996/7243 E. sayılı takip dosyası üzerinden 17.000 Dolar alacağı, müvekkili nam ve hesabına tahsil ettiği halde, yedinde tuttuğu anlaşılmakta olup, davalı, yargılama sırasında savunduğu gibi, tahsilatın bir kısmını şirket temsilcisine ödediğini ispat edemediği gibi, tahsilatla ilgili müvekkilini haberdar ettiğini de kanıtlayamamıştır. Kaldı ki, davalı avukatın, tahsilat sırasında muaccel olan bir miktar vekalet ücreti alacağı bulunduğu kabul edilmiş olsa dahi, alacağından çok daha fazla bir miktarı alıkoyduğu da görülmektedir. O halde, dava konusu olayda hapis hakkının, Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanılmadığı açıktır. Tahsil etmiş olduğu 17.000 Dolarlık miktarı müvekkiline iade etmeyen davalı avukatın, tahsilatı tesadüfen öğrenmesinden sonra iş sahibi davacı şirket tarafından 31.01.2001 tarihli ihtarla azledilmiş olması da, haklı azil niteliğinde olup, avukat bu durumda, sadece azil tarihi itibariyle tamamlanmış işlere ilişkin vekalet ücretlerinin ödetilmesini isteyebileceğinden, mahkemece azil tarihi itibariyle tamamlanmış işlere ilişkin dava ve takiplerin açıldığı tarihler itibariyle geçerli olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerine göre vekalet ücretinin tespit ve tahsiline karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözardı edilerek ve tüm takip ve davalar nedeniyle 1999 yılına ilişkin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre ücret hesabının yapılmış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3- Avukatlık Kanunu'nun 173/2. maddesinde, "Avukata tevdi edilen işin yapılması veya yapıldıktan sonra sonucunun alınması için gerekli bütün vergi, resim, harç ve giderler, iş sahibinin sorumluluğu altında olup, avukat tarafından ilk istekle avukata veya gerektiği yere ödenir. Bu harcamaların avukat tarafından yapılabilmesi için yeteri kadar avansın iş sahibi tarafından verilmiş olması gerekir." hükmü mevcut olup, bu hüküm gereğince, işin görülmesi için gerekli olan tüm masrafların iş sahibi tarafından işin başında avukata ödenmiş olduğu karine olarak kabul edilmeli, bunun aksini ileri süren, başka bir ifade ile müvekkilinden masraflar için avans almadığını iddia eden avukatın da, bu iddiasını ispat etmekle yükümlü olduğu kabul edilmelidir. Dava konusu olayda davalı avukat, "masrafların işin başında alınmadığı" konusundaki bu ispat yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, takip ve davalara ilişkin masrafların işin başında avukata verildiğinin kabul edilmesi gerekirken, mahkemece bilirkişi tarafından hesap edilen masrafların da davacı alacağından mahsubuna karar verilmiş olması, ayrıca usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ : 1. bent gereğince davalının temyiz itirazlarının reddine, temyiz edilen hükmün, 2. ve 3. bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz eden davacı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#1070
Merhabalar. Ceza Hukukunun beynelmilel ilkelerinden olan "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereğince sanığın suçluluğu yönünde %100 kanaat oluşmadığı sürece bir kişi cezalandırılamaz. Dolayısıyla çelişkili tanık ifadelerine ve müştekinin farklı beyanlarına rağmen hakkınızda ceza kararı verildiyse, muhtemelen mahkemenin dayandığı çok sağlam deliller vardır diye düşünüyorum. Ancak bu konuda dosya incelenmeksizin görüş beyan edilebilmesi mümkün değildir. Benimkisi sadece bir tahminden ibaret. Şayet mahkeme sağlam deliller olmadığı halde hakkınızda ceza kararı verdiyse, o zaman muhtemelen karar Yargıtay'ca bozulacaktır. İyi günler dilerim...



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1071
İyi akşamlar.

Alıntı Yap-Alacaklı, borçlunun adresinin amcasının evi olduğuna dair resmi bir yazı olmadan sadece kendisinin gözlemi ile tespiti sonucu borçlunun kaldığı amcasının evine haciz için gidebilir mi?

Gidebilir. Haczedilecek malların borçluya ait olduktan sonra, bu mallar nerede bulunursa bulunsun haczedilebilir.

Alıntı Yap-Amcasının evine hacze gitme hakkı varsa ve amcasının eşyalarının da faturaları yoksa eşyalar haczedilebilinir mi?

Evet, ancak o evin borçlular tarafından kullanıldığını, dolayısıyla eşyaların da borçlulara ait olduğunu bir şekilde delillendirmek de gerekir.

Alıntı Yapborçlunun ayrı yaşasa bile anne ve babasının evine oğlundan dolayı hacze gidilebilinir mi?

Gidilemez. Borçlar şahsidir. Borçludan başka hiç kimse (bu kişi borçlunun anası, babası, kardeşi, çocuğu ve hatta eşi de olsa) borçlunun borcu için hukuken sorumlu tutulamaz. Kolay gelsin...


Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1072
TBMM Genel Kurulunda, 1535 maddelik Türk Ticaret Kanunu Tasarısı kabul edilerek yasalaştı.

Kanuna göre, yolcu taşımacılığı açısından geleneksel alışkanlıklar terk edilerek, çağdaş düzenlemeler benimsenecek.

Yolcuya kurallara uyma zorunluluğu getirilirken, firmalara da hizmetten doğan kusurları için sorumluluk yüklenecek. Sefer herhangi bir sebeple yapılamamışsa harekette yolcunun katlanamayacağı zaman diliminde gecikme olursa; yolcu, sözleşmeden cayıp ödediği ücreti ve varsa zararını isteyebilecek. Yolcu, aksine bir sözleşme yoksa, bagajı için ayrı ücret ödemeyecek.

Yolcu hakları ve çevrenin korunmasına ilişkin hükümlere göre, taşıyıcı, yolcuları rahat bir yolculukla ve sağlıklı olarak gidecekleri yere ulaştırmak; özellikle hava, ses, yer ve çevre kirliliğine meydan vermemek için gerekli düzeni kurmak ve diğer gerekli önlemleri almakla yükümlü olacak.

Şehirler arası toplu taşıma araçlarında başkasını rahatsız eden yiyecekler tüketilemeyecek. Şehirler arası yolculuklarda yumurta, soğan, pide, lahmacun gibi kokulu yiyecekler yenilmeyecek; otobüslerde tavuk ve horoz gibi canlı hayvan taşınmayacak. Otobüslerde, özellikle gece yarısından sonra olmak üzere, yolcuların uyuduğu saatlerde yüksek sesle müzik çalınmayacak.

Yolcuların seyahat edeceği koltukların temiz olması sağlanacak.

-DOLMUŞ VE KAMYON YAZILARI-

Toplu taşım araçlarının dış yüzeyinin de sade bir görünümde olması gerekecek. Kamyon ve dolmuşlarda sık görülen ''Kamyon çeker 10-20 ton, gönlüm çeker Paris Hilton'', ''Rampaların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım'', ''Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza'', ''Aşk çekenin, yol gidenin'', ''Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun'', ''Sollama beni, mahcup ederim seni'' şeklindeki yazılar kaldırılacak.

Yolcu taşımacılığıyla ilgili hükümlerin nasıl uygulanacağı, Ulaştırma Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenecek.

-BİLETİN BAŞKASINA SATILMASINA TAZMİNAT-

Firmalar, bilette belirtilen yerin başka bir kişiye verilmesi; bilette gösterilen araç yerine, onunla aynı düzeyde olmayan başka bir aracın sefere konulması; aracın belli saatten önce hareketi nedeniyle yolcunun yetişememesi, araçta ilk yardım malzeme ve ilaçlarının bulundurulmaması gibi nedenlerden de nedenlerden de sorumlu olacak. Herhangi bir zarar ispat edilmese bile firma, bilet bedelinin 3 katı tazminat ödeyecek. Bu kurala uymayan araç sürücülerine ve sahiplerine 100-1500 TL arasında idari para cezası verilecek.

Firma, yolcuların kazaya uğramalarından doğacak zararı tazmin etmekle yükümlü olacak. Ancak, firma, kazanın en yüksek özenin gösterilmesine rağmen kaçınılmaz ve önlenemez bir nedenden meydana geldiğini ispat ederse tazminat ödemeyecek.

-TEHLİKELİ EŞYA TAŞINMASI-

Tehlikeli eşya taşınacaksa, gönderen, taşıyıcıya açık, anlaşılır bir içerikle ve yazılı olarak zamanında bildirimde bulunacak.

Eşyanın niteliği ambalaj yapılmasını gerektiriyorsa, gönderen, eşyayı hasardan koruyacak ve taşıyıcıya zarar vermeyecek şekilde ambalajlamak zorunda olacak.

Gönderen, kusuru olmasa da yetersiz ambalajlama ve işaretleme, tehlikeli mal hakkında bildirimde bulunmamaktan kaynaklanan, taşıyıcının zararlarını tazminle yükümlü olacak. Gönderenin bu durumlarda sorumlu olduğu tazminat miktarı, gönderinin her kilosu için 35 TL ile sınırlı olacak.

Gönderici taşıma sözleşmesini her zaman feshedebilecek. Gönderen sözleşmeyi feshederse, taşıyıcı ücret talep edebilecek. Taşıma ücreti eşyanın tesliminde ödenecek. Taşıyıcı, eşyayı kararlaştırılan sürede teslim etmekle yükümlü olacak.

Taşıyıcı, eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından teslim edilmesine kadar geçecek sürede eşyanın kaybından, hasarından veya teslimindeki gecikmeden doğan zarardan sorumlu tutulacak. Taşıyıcı, eşyanın tamamen veya kısmen kaybolmasından dolayı tazminat ödemekle sorumlu tutulduğunda, bu tazminat miktarı eşyanın taşınmak üzere teslim alındığı yer ve zamandaki değerine göre hesaplanacak.

-EV VE BÜRO EŞYALARININ TAŞINMASI-

Ev ve büro eşyalarının taşınması açısından da önemli yenilikler getiren düzenlemeye göre, taşıyıcının yükümlülükleri, mobilyalarının sökülmesi ve kurulması ile eşyanın yüklenip boşaltılmasını da kapsayacak.

Bir evden, bürodan veya benzeri bir yerden alınan eşyaları benzeri bir yere taşıyan taşıyıcının, kaybolma veya hasar nedeniyle sorumluluğu, taşıma sözleşmesinin ifası için gerekli olan yükleme hacminin metreküpü başına 6 bin TL ile sınırlı olacak.

Eşyanın kaybolmasından veya hasara uğramasından doğan talep hakları, kaybolma veya hasar açıkça görülüyorsa eşyanın teslimini takip eden 3 iş günü içinde; açıkça görülmüyorsa, teslimi takip eden 14 iş günü içinde taşıyıcıya bildirilmemişse sona erecek.

-DENİZ HUKUKU-

Hacizli Türk veya yabancı bayraklı gemilerin ''vaktinden evvel'' satılmaları olanağı getirilecek. Buna göre, gemi veya içindeki eşya; insan ve çevre güvenliği açısından tehlike gösterirse, icra müdürü veya liman başkanı, ihtiyaten veya icra yoluyla haczedilmiş olan Türk veya yabancı bayraklı geminin vaktinden önce satılması için mahkemeye başvurabilecek.

Türk bayrağı çekme hakkı olmamasına rağmen bayrak çeken veya çekmesi gerekirken başka bir devletin bayrağını çeken geminin kaptanına 6 aya kadar hapis cezası verilecek.

-ÇEVRE YÜKÜMLÜLÜĞÜ-

Bir geminin kurtarılamayacak şekilde batması, yararlanılabilir enkaz bırakmaksızın harap olması, patlaması ve tahrip edilmiş olması gibi nedenlerden zarar görmesiyle gemi üzerindeki mülkiyet hakkı sona erecek. Ancak, gemi sahibinin yararlanabilir enkaz üzerindeki taşınır mülkiyeti ile her türlü enkazın kaldırılmasına ve çevrenin korunmasına ilişkin yükümlülükleri devam edecek.

Deniz alacaklarından başka alacaklar için gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilemeyecek.

-GEMİ KAZALARINDA YOLCU LEHİNE DÜZENLEME-

Yolcular, gemi kazalarında tazminat alma hakkına kavuşacak.

Taşıyan, alabora olma, karaya oturma, çarpma, yangın ve arıza nedeniyle meydana gelen gemi kazası yüzünden yolcunun ölmesi veya yaralanmasından doğan zarardan sorumlu olacak. Taşıyanın sorumluluğu, zarar gören yolcu başına her bir gemi kazası için 250 bin özel çekme hakkıyla (yaklaşık 1 milyon TL ile) sınırlı olacak.

Deniz yoluyla yolcu taşımada yolcunun ölümü, yaralanması ve bedensel zararından ilgilisi lehine doğan tazminat istemlerinde zamanaşımı 10 yıl olacak. Yolcunun taşıma sözleşmesinden doğan bagajın kaybı veya hasara uğramasından doğan alacaklar da dahil olmak üzere diğer bütün alacaklar 2 yılda zamanaşımına uğrayacak.

-ZORUNLU SİGORTA-

12 kişiden fazla yolcu taşımak için ruhsat almış bir gemiyle yolcu taşındığı takdirde, taşımanın tamamını veya bir kısmını üstlenen veya gerçekleştiren bütün taşıyanlar, yolcuların ölümünden veya yaralanmasından doğabilecek sorumluluklarına karşı sigorta yaptırmakla yükümlü olacak. Zorunlu sigorta bedelinin tavanı, her kaza için kişi başına 1 milyon TL'den az olamayacak.

Sigorta yaptırmayan 12 kişiden fazla yolcu kapasiteli gemilerin limandan çıkışına izin verilmeyecek. Bu durumdan, turist taşıyan tekneler ile İstanbul Boğazı'nda yolcu taşımacılığı yapanlar da etkilenecek.

-ÇEVRE ZARARI, ÖZEL TAZMİNAT-

Deniz kazalarında kurtarma ve yardım faaliyeti yapılırken çevre korunacak.

Kirlenme, bulaşma, yangın, patlama veya benzeri olayların, kıyı sularında ve ona bitişik bölgelerde insan sağlığına veya deniz canlılarına ya da kaynaklarına verdiği ağır zararı ifade eden ''çevre zararı'' kavramı tasarıya alınarak, taraflar, deniz kazalarında gemi ve yükün kurtarılması kadar, çevre zararının önlenmesi ve sınırlandırılması için gerekli özeni gösterecek.

Kurtarma faaliyetinin, çevre kirliliğini önlemeye veya sınırlamaya yönelik olduğu hallerde, kurtarana, giderleri için ''özel tazminat'' ödenecek.

Petrol kirliliğinin önlenmesi konusunda, uluslararası sözleşmelerde yer alan düzenlemelere uyulacak.

-SİGORTA HUKUKU-

Sigorta hukuku alanında da yeni düzenlemeler getiren yasaya göre, sigortacıya, sözleşme yapılması ve devamında sözleşmeye ilişkin bilgi verme ve sigortalının hakları konusunda, karşı tarafı aydınlatma yükümlülüğü getirilecek. Sigorta ettiren de her türlü bilgi ve belgeyi sigortacıya verecek.

Bir kimsenin hayatı bir veya birkaç sigortacı tarafından çeşitli bedeller üzerine sigorta ettirilebilecek.

Sigortalı, güvence kapsamında değişiklik yapmadan, primin yükseltilmesi durumunda, sözleşmeyi sona erdirebilecek.

Sigortacı da ilk taksiti veya tamamı bir defada ödenmesi gereken prim zamanında ödenmemişse, sözleşmeden 3 ay içinde vazgeçebilecek.

-SORUMLULUK SİGORTASI-

Meslekleri gereği bir hata yapıp, tazminat talebiyle karşılaşacağını düşünen kişilerin düzenleyeceği sözleşmelerle ilgili olarak, ''sorumluluk sigortaları'' kavramı Türk hukukuna ilk defa girdi.

Zarar gören, uğradığı zararı doğrudan sigortacıdan isteyebilecek.

Buna göre, sigortacı, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene tazminat ödeyecek. Yanlış tedavi uygulayan doktor, yanlış savunma yapan avukat, kötü yönetim sergileyen şirket yetkilisi karşılaştıkları tazminat taleplerini, sorumluluk sigortası kapsamında karşılayabilecek. Ancak, sigortacı, sigortalının sorumluluk konusu olayı kasten gerçekleştirmesinden doğan zararlardan sorumlu olmayacak.

-HAYAT SİGORTASI-

Hayat sigortası konusunda, AB mevzuatına uygun hükümler içeren yasaya göre, sigorta yatıranlar, sigortacının kendisine cayma hakkını kullanabileceğini bildirmesinden itibaren 15 gün içinde sözleşmeden vazgeçebilecek.

Grup sigortasına olanak tanınacak. En az 10 kişiden oluşan grup lehine tek sözleşmeyle sigorta yapılabilecek.

-SÖZLEŞMEYİ SONA ERDİRME-

Sigortalının sözleşmeyi sona erdirme süresi, 3 yıldan 1 yıla indirilecek. Sigortalı, en az 1 yıldan beri yürürlükte bulunan ve 1 yıllık primi ödenmiş olan sigorta sözleşmelerinde, istediği zaman sözleşmeyi sona erdirebilecek.

Yaşama olasılığına karşı yapılan sigortalarda, sigortacıdan ayrılma değerinin istenebilmesi için sigortalı, sağlıklı olduğunu ispat edecek.

Sigorta ettiren, sigorta bedelini ödeme borcunun doğmasını sağlamak amacıyla sigortalıyı öldürür veya öldürülmesinde suç ortaklığı ederse, sigortacı bedel ödeme borcundan kurtulacak.

Sigortalının intiharı veya intihara teşebbüsü sonucu ölümü, akli melekelerindeki bir rahatsızlık nedeniyle 3 yıldan önce gerçekleşmişse sigortacı, sigorta bedelini ödemek zorunda olacak.

Doğum sırasında, anne veya babadan biri için yaptırılmış bir hastalık veya sağlık sigortasının bulunması halinde, aksi kararlaştırılmamışsa, doğumdan sonra bebek, ek prim olmaksızın sigorta kapsamına girecek.

Ticari işlerde bileşik faiz uygulamasına son verilmesini de öngören Türk Ticaret Kanunu TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.

Kanuna göre, fikri mülkiyet hakkı ile finans sektöründe faaliyet gösteren kiralama, finansal kiralama (factoring) gibi şirketler başta olmak üzere çeşitli finans kurum ve kuruluşlarına ilişkin mevzuattan doğan davalar, ticari davalar arasında yer alacak.

Ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenecek; kanuni, anapara ve temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanacak.

Bileşik faiz uygulamasına son verilecek.

Aksine sözleşme bulunmuyorsa, ticari bir borcun faizi, vadenin bitiminden ve belli bir vade yoksa, ihtar gününden itibaren işlemeye başlayacak.

-VAKIFLAR-

Ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kamu tüzel kişilikleri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılacak.

Kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan, ister kamu hukuk hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler tacir sayılmayacak.

-SİCİL BİLGİ BANKASI-

Ticaret sicili, ticaret ve sanayi odaları veya ticaret odaları tarafından tutulacak. Oda bulunmayan ya da yeterli örgütlenmesi olmayan odaların bulunduğu yerlerde ise ticaret sicili Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir oda tarafından tutulacak.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği nezdinde, Türkiye çapında sicil kayıtlarına elektronik ortamda ulaşabilmenin sağlanması amacıyla kayıtların elektronik ortamda sunulabileceği bir bilgi bankası kurulacak. Bilgi bankasına giriş serbest olacak, herkes kayıtları inceleyebilecek.

-DEVLET VE ODA SORUMLU OLACAK-

Ticaret sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan, devlet ve ilgili oda müteselsilen sorumlu olacak.

Tescil ve kayıt için gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar, 3 aydan 2 yıla kadar hapis ve adli para cezasına çarptırılacak.

-İNTERNET SİTESİ-

Şirketlerle ilgili belgelere internet sitesi adresi ile numarasını da yazılacak. Her sermaye şirketinin bir internet sitesi olacak. Bu sitede, şirket ilanları, pay sahipleri ve ortakları açısından önem taşıyan açıklamalar, finansal tablolar, raporlar, yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarına ilişkin bilgiler yayınlanacak. İnternet sitesini konulmasına gereken bir içerik konulmamışsa, hukuka aykırılığın ve yönetim kurulunun görevini yerine getirmemesinin bütün sonuçları doğacak.

İçerik, en az 6 ay süreyle şirketin internet sitesinde yer alacak, yoksa konulmamış sayılacak.

-''PARİS'TEN DİPLOMALI TERZİ...''-

Haksız rekabetin önlenmesini de düzenleyen yasa, tüketicilerin korunmasına ilişkin hükümler getiriyor.

Başkalarını veya mallarını ve fiyatlarını, yanıltıcı, incitici ve kötüleyici beyanlar, karşılaştırmalı ve aşırı reklamlar, paye, diploma veya ödül almadığı halde bunlara sahipmiş gibi hareket etme, rekabeti bozucu satış yöntemleri, haksız rekabet sayılacak. İş yerine yanıltıcı şekilde, ''Paris'ten diplomalı terzi'', ''Christian Dior'un kalfası'', ''Ödüllü çevirmen'' gibi sahte belge asarak haksız rekabet yaratanlara 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Ticari işletmesi, malları, iş ürünleri, faaliyeti, fiyatları, stokları, satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında, ''gerçek dışı veya yanıltıcı'' açıklamalarda bulunmak suç sayılacak. İşletmeler, rekabette öne geçmek için ''sezon sonu'' indirimi diye hiç bitmeyen kampanyalarla tüketiciyi yanıltamayacak.

''Yüksek kalite, düşük fiyat'' sloganıyla mağazaya çekilen müşterilere, reklamı yapılan ürünlerin yerine, ucuzluk uygulanan başka mallar verilerek tüketiciler aldatılamayacak.

-KAPIDAN SATIŞ-

Müşteri, malın gerçek değeri konusunda yanıltılamayacak. Müşterinin karar verme özgürlüğüne, hediyelerle etki edilemeyecek.

Saldırgan satış teknikleriyle müşterinin karar verme özgürlüğü kısıtlanamayacak.

Evin kapısına (kapıdan) gelerek veya yoldan çevirerek yapılan satışlar, saldırgan satış yöntemi olarak değerlendirilecek.

-TAKSİTLİ SATIŞLAR-

Malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerinin özellikleri, miktarı, kullanım amaçları, yararları veya tehlikeleri gizlenerek müşteri yanıltılamayacak. Sadece açıklamalar değil, malın biçimi, paketlenme tarzı, etiketteki takdim gibi görsel algılamalar da yanıltıcı olmayacak.

Taksitli satış ve tüketici kredilerinde dürüst davranılmaması, haksız rekabet sayılacak. Uygulanan faiz veya vade farkı, ödemelerin nasıl yapılacağı ve taksitle satış yapanın unvanı açıklanacak.

-2 YILA KADAR HAPİS CEZASI-

Bu haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenlere, 2 yıla kadar hapis ve para cezası verilecek.

Bir kimseyi başkasıyla yapmış olduğu sözleşmeyi ihlale ve feshe yöneltici eylemler, başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma, iş sırlarını hukuka aykırı ifşa etme, iş şartlarına uymama, dürüstlüğe aykırı davranış olarak değerlendirilecek.

Haksız rekabet ilkelerine aykırı davranan basın, yayın, iletişim ve bilişim kuruluşları da sorumlu olacak ve aleyhlerine dava açılabilecek. GSM operatörleri de abonelerine haksız rekabet unsuru içeren bir mesaj göndermeleri durumunda, mesajın kim tarafından gönderildiğini açıklayacaklar.

-TÜRKİYE MUHASEBE STANDARTLARI-

Her işletme sahibi, ticari defter tutmak zorunda olacak. Defterler ile yılsonu finansal tabloları, Türkiye Muhasebe Standartlarına uygun olacak.

Ticaret unvanı haksız şekilde bir başkası tarafından kullanılan hak sahibi, bu durumun ortadan kaldırılması ile maddi ve manevi tazminat isteyebilecek.

-ACENTELİK-

Aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden doğacak ihtilaflardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilecek. Ancak, yabancı kişilere karşı Türkiye'de açılacak davalarda alınan kararlar acentelere uygulanmayacak.

Acente, yetkisi olmaksızın veya yetki sınırlarını aşarak, müvekkili adına bir sözleşme yaparsa, müvekkili bunu haber alır almaz onay verebilecek, vermediği takdirde acente sorumlu olacak.

Acente, kendi çabası sonucu ortaya çıkan işlemler ile müvekkilinin işletmesine herhangi bir şekilde kazandırdığı üçüncü kişilerle yapılan işlemler için ücret isteyebilecek. Ücret hakkı yönünden, aracı ve sözleşme yapan acente arasında fark olmayacak.

-''TAHSİL KOMİSYONU'' İSTEYEBİLECEK-

Acentelik ilişkisinin devamı süresince, belli bir bölgedeki veya çevredeki müşterilerle kendi katkısı olmadan kurulan işlemler için de acente ücret isteyebilecek.

Acente, müvekkilinin talimatına uygun olarak tahsil ettiği paralar için tahsil komisyonu isteyebilecek.

-ŞİRKETLER-

Kooperatifler ticaret şirketi sayılacak. Ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited şirketler ile kooperatiflerden oluşacak.

Ticaret şirketlerine, devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler ile fikri mülkiyet hakları da sermaye olarak konulabilecek.

Şirketler, sermaye olarak koydukları taşınmaz veya diğer bir ayni hak üzerinde tasarruf edebilmek için bunları tapu siciline tescil ettirecek. Böylece, Anadolu'da sermaye olarak konulmuş taşınmazların şirket adına yıllarca tescillerinin yapılmamasından doğan sorunların önüne geçilecek.

-CANLI BAĞLANTILI TOPLANTI-

Şirketler, elektronik ortamda yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarını yapabilecek.

Sermaye şirketlerinde müdürler kurulu ve yönetim kurulu; kolektif, komandit, limited ve anonim şirketlerde de ortaklar kurulu ve genel kurul toplantıları on-line gerçekleştirilebilecek. On-line toplantı sistemiyle anonim şirketlerde genel kurula katılım, öneride bulunma ve oy verme; hukuksal açıdan, fiziki katılımla aynı sonuçları doğuracak. Şirketlerin elektronik ortamda toplantı yapabilmelerinin esas ve usulleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenecek.

Elektronik ortamı kullanmak isteyen ortaklar, pay sahipleri ve yönetim kurulu üyeleri e-posta adreslerini şirkete bildirmekle yükümlü olacak.

Halka açık anonim şirketlerde kurumsal yönetim ilkeleri, Sermaye Piyasası Kurulunca belirlenecek.

-ŞİRKETLERİN BİRLEŞMELERİ-

Anonim, sermayesi paylara bölünmüş komandit, kolektif, komandit şirketler ve kooperatifler birbirleriyle birleşebilecek.

Eksi veya borca batık bilançosunun varlığı bir şirketin birleşmesini engellemeyecek.

Sermayesi ile kanuni yedek akçeleri toplamının yarısı zararla kaybolan veya borca batık durumda bulunan bir şirket, kaybolan sermayeyi veya gerekiyorsa borca batıklık durumunu karşılayabilecek tutarda serbestçe tasarruf edilebilen özvarlığa sahip bir şirketle birleşebilecek.

-AYRILMA AKÇESİ-

Birleşmeye katılan şirketler, birleşme sözleşmesinde ortaklara, devralan şirkette, pay ve ortaklık haklarının iktisabı ile iktisap olunan şirket paylarının gerçek değerine denk gelen bir ayrılma akçesi arasında seçim yapma hakkı tanıyabilecek.

Ayrılma akçesinin nakit verilmesi şart olmayacak. Başka bir şirketin payı/pay senedi veya bir diğer menkul değer verilebilecek.

-ŞİRKETTEN ÇIKARMA HAKKI-

Büyük çoğunluğa, sorun çıkaran azınlığı veya ortağı, ayrılma akçesi ödeyerek şirketten çıkarma hakkı verilecek. Ortak, şirket iç barışını düzenlemeye yönelik çıkarma kararına itiraz edemeyecek, ancak ayrılma akçesinin tutarı konusunda itiraz hakkı bulunacak.

-BİRLEŞMEDE KOLAYLIK-

Birleşme, alacaklıların haklarının zarara uğraması olasılığı yoksa kolaylaştırılacak.

Devralan şirket, devrolunan şirketin oy hakkı veren bütün paylarına sahipse; bir şirket ya da bir gerçek kişi veya kişi grupları, birleşmeye katılan sermaye şirketlerinin oy hakkı veren tüm paylarına sahiplerse, kolaylaştırılmış düzene göre birleşebilecek.

-ŞİRKETLERİN BÖLÜNMESİ-

Çok büyüyen ve çekirdek işletme konusundan uzaklaşan şirketlerin ana faaliyet konularına dönmelerine olanak sağlayan ''bölünme'' de Türkiye'de maddi hukuk yönünden ilk defa düzenleniyor.

Bir şirket, tam veya kısmi bölünebilecek. Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılacak ve diğer şirketlere devrolunacak. Kısmi bölünmede ise bir şirketin malvarlığının bir veya birden fazla bölümü diğer şirketlere devrolunacak.

Devralan şirket, sermayesini, devreden şirketin ortaklarının haklarını koruyacak miktarda artırabilecek.

Buna göre, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde fabrikaları olan bir şirket, her fabrikayı bağımsız bir şirkete dönüştürebilecek.

-TÜR DEĞİŞTİRME-

Bir şirket, hukuki şeklini değiştirebilecek. Tür değiştirmede ortakların şirket payları ve hakları korunacak. Tür değiştirme bahane edilerek, hiçbir ortak şirketten çıkarılamayacak ve hakları sınırlandırılamayacak.

Birleşme, bölünme veya tür değiştirmede, ortak olmayı sürdürme hakkının şirket payının veya haklarının kanuna uygun şekilde tanınmaması veya ayrılma karşılığının uygun olmaması halinde, her ortak, mahkemeden denkleştirme akçesi ödenmesini isteyebilecek.

-İNCELEMEYE SUNMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ-

Şirketler, birleşmeye, bölünme ve tür değiştirmeye ilişkin işlemleri, raporları ve belgeleri ilgililerin incelemesine sunmakla yükümlü olacak.

Hakim şirket, hakimiyetini bağlı diğer küçük şirketleri kayba uğratacak şekilde kullanamayacak. Hakim şirket, bağlı (yavru) şirketlerce, itibarını kullanmasının uyandırdığı güvenden sorumlu olacak.

Ticaret şirketlerine ilişkin düzenleme yetkisi Sanayi ve Ticaret Bakanlığında olacak.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlardan para toplayan şirketlere karşı önlemleri de içeren Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.

Kanuna göre, anonim veya bir başka şirket kurmak, şirketin sermayesini artırmak amacıyla veya vaadiyle halktan para toplanabilmesi için Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) izin alınacak. SPK'dan izin almadan para toplayanlara 6 aya kadar hapis cezası verilecek.

AB hukuk normları doğrultusunda yapılan düzenlemeyle yürürlükteki Türk Ticaret Kanunu'ndaki en az 5 kişiyle anonim şirket kurulabileceği yönündeki zorunluluk kaldırılıyor. Buna göre, tek pay sahibi anonim şirket kurabilecek. Tek pay sahipli şirkette, bu pay sahibi 1 gerçek kişi olabileceği gibi, 1 tüzel kişi, pay senetleri borsada işlem gören şirket ya da başka bir sermaye şirketi olabilecek.

Şirketin unvanı, işletme konusu, sermaye yapısı, pay senetleri, yönetim kurulu ve genel kurulunun durumu başta olmak üzere gerekli bilgilere yer verilen esas sözleşmede ''kanunun açıkça izin verdiği'' durumlar dışında değişiklik yapılamayacak.

-MALİ YAPIYI GÜÇLENDİRME-

Anonim şirketlerin kuruluş aşamasında, sermayesinin belli bir bölümüne karşılık gelen hisse senetleri, banka ve büyük finans kuruluşlarının taahhütleri doğrultusunda, sermaye piyasası mevzuatına göre halka arz edebilecek.

Halka arzı yapacak olan banka ve finans kuruluşlarının, başlangıçta pay bedelini kısmen veya tamamen ödememe zorunluluğu olmayacak. Garanti ettikleri nakdi payların karşılıklarını, satıştan elde ettikleri gelirden ödeyecek olan banka ve finans kuruluşları, satış işlemini yapamazsa, hisse senetleri karşılığında taahhüt ettikleri miktarı kendileri karşılayacak.

-1 KİŞİLİK YÖNETİM KURULU-

Anonim şirketlerde, yönetim kurulunun en az 3 üyeden oluşacağına ilişkin mevcut hüküm kaldırılıp, AB hukukuyla uyum sağlanarak, en az 1 üyeli yönetim kuruluna olanak tanınıyor. Anonim şirketin, esas sözleşmeyle atanmış veya genel kurul tarafından seçilmiş 1 veya daha fazla kişiden oluşan bir yönetim kurulu olacak.

Tüzel kişiler, yönetim kurulu üyesi olabilecek. Tüzel kişi adına, yönetim kurulu toplantılarına gerçek kişiler katılarak oy kullanacak.

Yönetim kurulu üyelerinin 4'te 1'inin yüksek öğrenim görmüş olması şartı aranacak.

-PAY SAHİBİ ZORUNLULUĞU KALDIRILIYOR-

Yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmalarına ilişkin zorunluluk kaldırılarak, kurulların uzman ve profesyonel kişilerden oluşmasına olanak sağlanacak.

Esas sözleşmede öngörülmek şartıyla, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azınlığa, yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilecek.

-ZARAR SİGORTASI-

Yönetim kurulu üyelerinin, görevlerini yerine getirirken şirkete verecekleri zararlarının güvence altına alınması için isteğe bağlı zarar sigortası getirilecek.

Anonim şirketin pay sahipleri, iştirak taahhüdünden doğan borç hariç, şirkete borçlanamayacak. Şirketler topluluğuna dahil şirketler birbirlerine kefil olabilecek.

-RİSKİN ERKEN SAPTANMASI-

Hisse senetleri borsada işlem gören şirketler, varlık, gelişme ve devamlarını tehlikeye düşüren risklerin erken tanısı ve yönetimi için uzman bir komite kurmakla yükümlü olacak.

Risklerin erken teşhis ve yönetimi komitesi, faizlerdeki dalgalanmalar, döviz spekülasyonları ve kredilerin geri ödenmesinde ortaya çıkan riskleri belirleyerek, şirketlerin darboğaza girmelerini önlemeye yönelik tedbirleri alacak.

-MUHALİF ÜYELER ŞERH YAZABİLECEK-

Yönetim kurulunun aldığı kararlara katılmayan üyeler, muhalefet şerhi yazabilecek.

Anonim şirketin temel yapısına uymayan ve sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen yönetim kurulu kararları, mutlak geçersiz (batıl olacak) sayılacak.

Yönetim kurulu üyesi, kendisi veya yakınları ile şirket arasında menfaat çatışması olan durumlarda toplantılara katılamayacak.

-DENETİM SİSTEMİ-

Anonim şirketlerin finansal tabloları denetçi tarafından, uluslararası denetim standartlarıyla uyumlu Türkiye denetim standartlarına göre denetlenecek. Yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu içinde yer alan finansal bilgilerin, finansal tablolarla tutarlı olup olmadığı da denetim kapsamında olacak.

Türkiye Denetim Standartları Kurulu kuruluncaya kadar, Türkiye denetim standartları, kamu tüzel kişiliğini haiz TÜRMOB ile ilişkili bir kurul tarafından uluslarararası denetim standartlarıyla uyumlu olarak belirlenecek.

-DENETLEME KURULUŞU-

Denetçi, ancak ortakları yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir sıfatını taşıyan bir bağımsız denetleme kuruluşu olabilecek. Küçük ve orta ölçekli şirketler en az 1 yeminli mali müşaviri veya serbest muhasebeci mali müşaviri denetçi seçebilecek.

Denetçiler, tüzel kişiliği haiz bir üst kurum kurulup faaliyete geçinceye kadar Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca denetlenecek.

Anonim şirketlerin finansal tabloları, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, kar dağıtımına ilişkin genel kurul kararı ve denetçi raporu, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilecek; şirketin internet sitesine konulacak.

-HALKTAN PARA TOPLANMASI-

Anonim veya bir başka şirket kurmak, şirketin sermayesini artırmak amacıyla veya vaadiyle halktan para toplanabilmesi için SPK'dan izin alınacak. Bu iznin esasları, SPK'ca düzenlenecek. SPK, izinsiz para toplanması girişiminin ve başlanmışsa para toplanmasının tedbiren hemen durdurulmasını, toplanan paraların koruma altına alınmasını, gerekli diğer önlemlerin uygulanmasını, gereğinde kayyum atanmasını mahkemeden isteyebilecek. SPK'nın talebi için teminat istenmeyecek.

Kanuna aykırı para toplayanlar ve fiilden haberli olan kurumlar ile ilgili şirketin yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri ve girişimcileri toplanan paranın derhal SPK tarafından belirlenen bir mevduat veya katılım bankasına yatırılmasından, müteselsilen sorumlu olacaklar. Alınan tedbir veya hacizden itibaren 6 ay içinde dava açılacak. SPK'dan izin alındıktan sonra toplanan tutarların amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı da takip edilecek.

SPK'dan izin almadan para toplayanlara 6 aya kadar hapis cezası verilecek.

Böylece SPK'dan izin alınmaksızın, özellikle yurt dışında bir anonim şirket kurmak veya sermaye artırmak amacıyla para toplanmasına engel olunacak, halkın bu yolla aldatılması önlenecek.

-İNTERNET SİTESİ KURMAYANLARA CEZA-

Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde internet sitesini oluşturmayan veya ''bilgi toplumu'' hizmetlerine özgülemeyen şirket yöneticileri, 6 aya kadar hapis ve 300 güne kadar adli para cezasına çarptırılacak. Küçük ölçekli işletmelere ise internet sitesi kurmaları için 1 yıl süre verilecek.

Şirketin kuruluşu, sermayesinin artırılması ve azaltılması ile birleşme, bölünme, tür değiştirme ve menkul kıymet çıkarma gibi işlemlerle ilgili belgelerin sahte düzenlenmesi durumunda, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. Şirket sermayesi hakkında yanlış beyanda bulunanlar ile işletme ve aynı niteliği farklı gösterenlere 3 aydan 2 yıla kadar hapis uygulanacak.

Denetim elemanlarına eksik veya gerçeğe aykırı bilgi verenler de 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.

Görevleri nedeniyle öğrendikleri işletme sırlarını açıklayanlar 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

-ÇEK VE SENET İŞLEMLERİ-

Kayıtsız ve şartsız ödenecek havaleyi, muhatabın unvanını, ödeme yerini, düzenlenme tarih ve yerini, düzenleyenin imzasını içeren senet çek sayılacak.

Karşılığı bulunmayan çek düzenleyen kişi, çekin karşılıksız kalan bedelinin yüzde 10'unu ödemekle yükümlü olacak; ayrıca hamilin bu yüzden uğradığı zararı tazmin edecek.

Kimin lehine düzenlendiği gösterilmemiş bir çek, hamiline yazılı çek sayılacak.

Çek bedelinin ödenmesi, kısmen veya tamamen kefille güvence altına alınabilecek. Bu teminat, muhatap hariç olmak üzere üçüncü bir kişi veya çek üzerinde esasen imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilecek. Çek, düzenlendiği yerde ödenecekse 10 gün, başka bir yerde ödenecekse 1 ay içinde muhataba ibraz edilecek. İbraz süreleri, çekin düzenlendiğinin ertesi günü başlayacak.

Çekten cayma, ancak ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade edecek. Çekten cayılmamışsa, muhatap, ibraz süresinin geçmesinden sonra da çeki ödeyebilecek. Çekin tedavüle çıkarılmasından sonra, düzenleyenin ölümü, medeni haklarını kullanma ehliyetini kaybetmesi veya iflası, çekin geçerliliğini etkilemeyecek.

Çek defterini iyi saklamayan kişi, sahte veya tahrif edilmiş bir çekin ödenmesinden doğan zararın da sorumlusu olacak. Bir çekin kimin üzerine düzenlenebileceğini, çekin ödeneceği ülkenin hukuku belirleyecek.

Poliçe, bono, çek, makbuz senedi, varant ve kambiyo senetlerine benzeyen senetler, güvenli elektronik imzayla düzenlenemeyecek.

Yeni Türk Ticaret Kanunu, 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1078738&title=turk-ticaret-kanunu-tasarisi-tbmmde-kabul-edilerek-yasalasti&haberSayfa=0
#1073
Merhabalar. Bu tür adli vakalarda dosya baştan sona incelenmeksizin görüş beyan edilebilmesi mümkün değildir. Arkadaşınız için CMK hükümleri çerçevesinde (CMK m. 150) barodan ücretsiz bir avukat görevlendirilmiş olmalı. Bu avukata yardımcı olmanız, şu aşamada arkadışınız için yapabileceğiniz en iyi şey olur. Baro tarafından görevlendirilen avukat dosyadaki tüm delilleri inceledikten sonra savcılığın hangi suçlardan dolayı ceza davası açabileceği hususunda sizi bilgilendirebilir. Siz gasp suçundan bahsettiğiniz için aşağıda bu suça dair Türk Ceza Kanunu'ndaki hükümleri çıkardım. Müsaadenizle bir hususu da belirtmek isterim: Arkadaşınızın yaptığı iş baştan sona yanlış. Şayet gerçekten de mağdur durumda olan bir bayan ve çocuğu söz konusu ise, bu kişiler babalık davası açmak suretiyle maddi ve manevi açıdan çözüme ulaşabilirlerdi. Hukuki yardıma ihtiyacı olan ve ekonomik durumu bir avukata ödeme yapmak için yeterli olmayan kişilere (bu kişilerin baroya başvurusu üzerine) Adli Yardım hükümleri çerçevesinde barolar ücretsiz avukat da tahsis ediyorlar üstelik. Dolayısıyla böyle bir soruna hukuk çerçevesinde kolaylıkla çözüm bulunabilecekken işin gayri hukuki yollarla çözülmeye çalışılması ve bu çerçevede (belki de tamamen masum olan) bir şahsın tehdit edilerek dövülmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bununla birlikte kimse hatadan münezzeh (temiz, uzak) olmadığından, umarım bu vahim hata, "bir musibet bin nasihattan evladır" sözü çervesinde arkadaşınızın bundan sonraki hayatına olumlu etki edecek bir nasihata dönüşür. İyi günler dilerim...


     Yağma
   
     Madde 148 - (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   
     (2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.
   
     (3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.
   
     Nitelikli yağma
   
     Madde 149 - (1) Yağma suçunun;
   
     a) Silahla,
   
     b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
   
     c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
   
     d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,
   
     e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
   
     f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
   
     g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
   
     h) Gece vaktinde,
   
    İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
   
     (2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
   
     Daha az cezayı gerektiren hâl
   
     Madde 150 - (1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
   
     (2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.
#1074
CHP Anayasa Mahkemesi Kanun Tasarısı ile Anayasa Mahkemesi'ne Yargıtay ve Danıştay kararlarını iptal etme yetkisi verilmesini Anayasa Mahkemesi'ne taşımaya karar verdi.

CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, Anayasa Mahkemesini yeniden yapılandıran yasa tasarısıyla, Türkiye'nin hukuk devleti olma idealinden hızla uzaklaştırıldığını savunarak, tasarının yasalaşması halinde iptal edilmesi için uğraşacaklarını söyledi.

Gök, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı'na yönelik eleştirilerde bulundu.

Tasarının, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oluşturmaya çalıştığı yeni devlet biçiminin oluşması yolundaki doneleri gösterdiğini'' savunan Gök, ''Tasarı, Anayasa Mahkemesini, adeta iktidarın yarattığı yeni bir RTÜK olarak karşımıza çıkarıyor'' dedi.

Yapılan değişiklikle yemin metninden, ''Türk'' ve ''millet'' kelimelerinin çıkartıldığına işaret eden Gök, ''Neden rahatsızlık duyuluyor?'' diye sordu.

Anayasa Mahkemesi Başkanının, tasarıyla verilen yetkilerle, Türkiye'nin en yetkili kişisi haline getirildiğini belirten Gök, Başkana, hizmet alımı yoluyla, parasal limitlere tabi olmadan, yerli ve yabancı uzman çalıştırılması imkanı tanındığını kaydetti.

Gök, tasarıyla, mahkemede çalışan tüm idari personelin işine son verileceğini kaydederek, şu soruları yöneltti:

''Anayasa Mahkemesi, neden Yargıtay ve Danıştayın üzerinde bir üst mahkeme yapılmak isteniyor? İdari yargı mahkemelerinin ve Danıştayın, kamu gücü aleyhine verebileceği kararların Anayasa Mahkemesince iptal edilebilmesi ne demek? Adli yargı mahkemeleri ve Yargıtayın vereceği ceza kararlarını, Anayasa Mahkemesinin iptal edebileceği ne anlama geliyor?

Yeni oluşturulan ve birçoğunda yargıçlık sıfatı bulunmayan Anayasa Mahkemesi üyelerinin, idari ve adli yargıda en üst dereceye gelmiş ve ömrünü yargıçlık mesleğine adamış kişilerin maaşlarının iki katına yakın bir ücretle ödüllendirilmesinin amacı nedir? İşlediği suç nedeniyle ceza alan bir mahkum hakkında Anayasa Mahkemesinin tahliye kararı verebilmesi dünyada hangi ülkede var?''

Gök, mahkeme başkanına güvenip, üyelerine güvenmeme mantığının devamı olarak, oluşturulan soruşturma kurulunun, üyelerin telefonlarını dinleyebileceğini ifade etti.

İktidarın, Anayasa Mahkemesini, kendine bağlı bir alt birim olarak örgütlediğini öne süren Gök, AK Parti'nin planladığı, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerde yapmayı düşündüğü anayasa değişikliklerinin, mahkemece denetlenebilmesinin ortadan kaldırıldığını söyledi.

-''KİMİ, KİME...''-

Gök, ''Tasarının tümü incelendiğinde görülecektir ki Türkiye, hukuk devleti olma idealinden hızla uzaklaştırılmaktadır. Bu uzaklaşmada tüm yargı teşkilatının yetkileri, yeni Anayasa Mahkemesi ile elinden alınmaktadır'' diye konuştu.

CHP'nin, tasarının yasalaşması halinde Anayasa Mahkemesine başvurup başvurmayacağına ilişkin soru üzerine Gök, Anayasa Mahkemesi'nin 17 üyesinin sadece 7'sinin yargıç üye, diğerlerinin siyasete açık kategoriden geldiğini söyledi. Gök, ''İnceleyecek makam burası. Türkiye absürt olayların, ironilerin yaşandığı ülke oldu. Kimi, kime...'' dedi.

Gök, ''Bu açıklamanızdan, mahkemeye götürmeyeceğiniz anlamı mı çıkıyor?'' sorusunu ise ''Tasarı incelenecek, komisyonda, Mecliste gereken mücadele verilecek. Gerekirse, iptale kadar uğraşacağız'' diye yanıtladı.

AA
http://www.haber7.com/haber/20110113/CHP-super-yetkiyi-AYMye-goturuyor.php
#1075
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay ve Danıştay kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal etme yetkisini değerlendirdi. Gerçeker, 'Bu durumun hayata geçmesi sonrası yargıda kaos yaşanır' dedi.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu tasarısıyla yeni bir süper temyiz mahkemesinin kurulacağını ifade ederek, ''Danıştay ve Yargıtay yüksek mahkemeler olarak, adli ve idari yargıda son noktayı koyan merciler, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki verilmesi bir süper temyiz yetkisi oluyor. Bildiğim kadarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bile böyle bir yetkisi yok'' dedi.

Gerçeker, Yargıtaya gelişinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Anayasa Mahkemesinin kuruluş kanununa ilişkin bir soru üzerine Gerçeker, tasarıyı incelediklerini, şu ana kadar kendilerine herhangi bir görüş sorulmadığını belirtti. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı verileceğini zaman, daha önce konuyla ilgili rapor hazırlayıp, kamuoyuna ve ilgili makamlara sunduklarını ifade eden Gerçeker, ilk etapta detaylı bir şey söylemesinin mümkün olmadığını belirtti.

Gerçeker, şöyle konuştu:

''Bunun böyle olacağı belliydi. Yeni bir süper temyiz mahkemesi geliyor, anladığım kadarıyla. Hepimiz için hayırlı olsun, bu ülkedeki yargı birliğiyle kesin hüküm kuralıyla ne derece bağdaşır. Bunu kamuoyunun takdirine bırakacağız. Yargıda verilen kararın güvenilirliği olması lazım. Danıştay ve Yargıtay yüksek mahkemeler olarak, adli ve idari yargıda son noktayı koyan merciler, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine böyle bir yetki verilmesi bir süper temyiz yetkisi oluyor. Bildiğim kadarıyla AİHM'in bile böyle bir yetkisi yok. AİHM'de yapılan inceleme sonucunda eğer temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelere aykırılık, hak ihlali görüyorsa iki türlü yola başvuruyor. AİHM, tazminata hükmediyor ya da ilgili devlete 'iç hukukunu, mevzuatını buna göre değiştir' diyor. Onun dışında hiçbir zaman bir mahkemenin, bir yüksek mahkemenin verdiği kararı iptal etme yetkisi yok.''

Tasarıyla yargı organları arasında mali açıdan bir dengesizliğin de ortaya çıkacağını belirten Gerçeker, ''Mali açıdan daha fazlasını alsınlar gözümüz yok, ama biz hiçbir zaman maddi açılardan konuşmak istemedik bugüne kadar, yine de konuşmak istemiyorum, ama bireysel başvuru hakkının verilmesi nedeniyle mali hak sağlanması... Bu asli bir görevdir, o zaman asli görevini yapan herkese bir ek ödeme verilsin'' diye konuştu.

Tasarının Yargıtayda hala incelendiğini, bütün detaylarını inceledikten sonra daha sağlıklı bir açıklama yapabileceklerini ifade eden Gerçeker, ''Böyle bir uygulama hayata geçerse, bunu söylediğimiz zaman yanlış anlıyorlar ama söylemek zorundayız. Yargıda tamamen bir kaos ortamı oluşacak. Yarın istinaf mahkemeleri kurulursa, yerel mahkemeler, bölge adliye mahkemeleri, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, AİHM... Yani kaç kademeli bir yargı sistemi olacak. Davaların uzamasını bırakın, sonu gelmeyecek. Bir davanın ne zaman biteceğini bilemeyeceksiniz'' dedi.

''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın türbanla ilgili açıklamaları oldu. 'Anayasa Mahkemesi, yasal olmadığı halde başörtüsüne engel koyduysa bireysel başvuru da yeni bir süreç başlayacak. Bu hak mücadelesinde er ya da geç bir noktaya varılacak' dedi. Bireysel başvuruyla türbanın önü açılır mı?'' sorusu üzerine Gerçeker, bu konularda konuşmak istemediğini söyledi. Anayasa Mahkemesine verilen iptal yetkisinin yalnızca yargı kararlarıyla ilgili olmadığını ifade eden Gerçeker, idari işlemlerle ilgili de Anayasa Mahkemesine iptal yetkisi verildiğini hatırlattı.

Gerçeker, ''Yani doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi, Danıştayın, Yargıtayın yerine geçerek, bir karar verme durumunda, böyle bir mekanizmaya ulaşmış durumda'' dedi. Türkiye'de 7-8 milyon civarında dava dosyası, aynı miktarda da idari işlem bulunduğunu ifade eden Gerçeker, ''Bunun altından nasıl kalkılır bilemiyorum. Herhalde bu yasayı gündeme getirenler düşünmüşlerdir'' değerlendirmesinde bulundu.

Anayasa Mahkemesi ile ilgili tasarı üzerine Hükümet ile bir görüşme yapıp yapmayacakları sorusuna da Gerçeker, ''Öyle bir talep gelirse, bizden görüş sorulursa elbette görüşlerimizi bildiririz. Arkadaşlarımızla görüşüyoruz, gerekirse Yargıtay Başkanlar Kurulu toplantısı yapacağız. Orada da kendi görüşlerimizi daha toparlayarak, derli toplu dayanaklarını da göstererek kamuoyuna açıklayacağız'' yanıtını verdi.

''YARGITAYIN TAHLİYE KARARI VERME YETKİSİ VAR, AMA BUNDAN SONRA YENİDEN TUTUKLAMA YETKİSİ YOK. O YEREL MAHKEMENİN, ANCAK UYGULAYABİLECEĞİ BİR TEDBİR''

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddesi uyarınca tahliyelerine karar verilen terör örgütü Hizbullah üyelerinin, adli kontrol için imza vermeye gitmemeleri üzerine, Yargıtayın tahliye kararı verme yetkisi bulunduğunu, ancak bundan sonra yeniden tutuklama yetkisi olmadığını söyledi.

Gerçeker, Yargıtaya girişinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

''Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi dün tahliye süresi dolan sanıklarla ilgili Yargıtayın aksi yönünde bir karar verdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz'' sorusu üzerine Gerçeker, şu karar doğrudur, bu karar doğrudur diye bir yargıda bulunmayacağını söyledi.

Gerçeker, ''O daire öyle karar vermiş, başka bir mahkeme, başka türlü bir karar vermiş. İşte bütün bunları ortadan kaldırabilmek için, uygulamadaki çelişkileri ortadan kaldırabilmek için mutlaka sağlıklı bir düzenleme yapmak gerekiyor. Herkesin farklı yorumlar yapmayacağı sağlıklı bir düzenleme yapılsaydı bu yorum farkları ortaya çıkmayacaktı. Bizim pozitif hukukumuz var, Mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki düzenlemeler var, AİHM kararları var, bütün bunları değerlendirerek, evrensel hukuk kuralları, temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşme hükümleri nazara alınarak daha sağlıklı bir düzenleme yapılsaydı bu çelişkiler, tartışmalar da belki ortadan kalkardı'' diye konuştu.

Bazı Yargıtay üyelerine ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının basın-yayın organlarında yer aldığının hatırlatılması üzerine de Gerçeker, şöyle konuştu:

''Bunlar güzel şeyler değil, hiçbir zaman tasvip edilecek şeyler değil. Araştırıyoruz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazdık, daha oradan bize olumlu bir cevap gelmedi. Elimizde kesin, net bilgiler olmadan bir şey yapma imkanımız yok. Her şeyi günü gününe araştırıyoruz. Elbette ki ortada suç varsa, suçlu varsa, deliller varsa bunlar elbette soruşturulacak, araştırılacak, sonuçta gereken yapılacak. Biz bunları yapmaya çalışıyoruz, ama maalesef olayların boyutu o kadar genişledi ki 'Yargıtay dinlenmiyor' dediler. Fakat görüyoruz, çarşaf çarşaf gazetelerde tamamen tarassut altına alınmış, bunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bir hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi? Bunların basında yayınlanması da suç. Yasal olmayan şeylerin basın-yayın organlarında yayınlanması da suç, ama basın da görevini yapmaya çalışıyor, dördüncü kuvvet olarak. Bir takım şeyleri kamuoyunun bilgisine sunmaya çalışıyor. Ben onu da kınamıyorum, ama bunu yasa dışı uygulamalara, yasa dışı davranışlara hep birlikte dur dememiz gerekiyor, yoksa bugün başkasına olan yarın size olabilir, ötekine olabilir, herkese olabilir aynı şeyler. Eğer bir kanunsuzluğa dur demezsek bundan hepimiz zarar görürüz. Bu bireysel bir konu değil.''

''Şahsınıza ait hakaret içeren konuşmalar var'' denilmesi üzerine Gerçeker, ''Olabilir, araştırıyoruz. Ben şimdi kendi şahsıma oldu diye, onun şahsına oldu diye bir takım şeylere farklı değerler atfedecek değilim. Hepsi aynıdır. Yapılan bir yanlış varsa, benim için de öteki için de aynıdır. Yarın kimin için ne çıkacağını bilmiyorsunuz. Hani tombalada çekersiniz ya torbadan bir şey çıkar, her gün bir şey çıkıyor'' değerlendirmesinde bulundu.

Yargıtay 9. Ceza Dairesinde tahliyesine karar verilen terör örgütü Hizbullah üyelerinin bazılarının adli makamlara imza vermediklerinin belirtilmesine karşılık Gerçeker, ''Orada belli bir yasal süreç var. Usul Yasası uyarınca belli bir süreç uygulanıyor. Yargıtayın tahliye kararı verme yetkisi var, ama bundan sonra yeniden tutuklama yetkisi yok. O yerel mahkemenin, ancak uygulayabileceği bir tedbir'' dedi.

Cuma günü düzenlediği basın toplantısının ardından bir daha konuşmayacağını söylediğini, ama tartışmaların sürdüğünü belirten Gerçeker, şöyle devam etti:

''O gün anlattım. Altını çizerek söyledim, yine söylüyorum. Bir takım yanlışlar olabilir, bu kadar iş yükünün fazlalığında, elbette ki dosyalar gecikiyor, zaman aşımına uğruyor, tutukluluk süreleri uzuyor. İnsanlar da toplumda elbette ki bundan rahatsızlık duyuyor, biz de duyuyoruz, ama şunu ısrarla tekrar tekrar söylüyorum, bizim ilke kararlarımız vardır. Tutuklu dosyaları ve zaman aşımı yakın olan dosyalar mutlaka öncelikle ele alınır, bildiğim kadarıyla bütün dairelerde bu böyle yapılır, yapılıyor olması lazım en azından, ama 1,5 milyon dosyayı hiç kimsenin takip etme imkanı yok. Hiçbir zaman öncelik verilmiyor değil, öncelik veriliyor, ama dosyaların bu kadar çok olması... Hala inceleniyor. 20 bin dosyayı bir günde inceleyemezsiniz ki. Bunlara tek tek bakılacak. Artık sen haklısın, ben haklıyım, o doğru söyledi, o yanlış söyledi demenin vakti, zamanı değil. Oturup bu sorunun bir çaresini bulmak lazım, bunu çözmek lazım. Bunu da hiç zaman kaybetmeden böyle bir çalışmaya girmek lazım. İş yoğunluğu sorunumuz daha büyük boyutlarda büyümeye devam ediyor. Hukuk Muhakemesi Usulü Kanunu, Borçlar Kanunu değişti. Şimdi yeniden bütün dosyalar incelenecek, ele alınacak, yeniden ilkeleri tespit etmeye çalışacağız, içtihatlar değişecek. Bütün bunlar da iş yükünün artmasına neden oluyor. Ben hep söylüyorum, eleştirsinler, yanlış yapılan şeyi hepimiz eleştirelim, ama biraz elimizi vicdanımıza koyarak eleştirelim, fedakarca yapılan çalışmaları da biraz gözden kaçırmayalım.''

''YARGITAY VE DANIŞTAYI HİÇE SAYARAK, KÜÇÜMSEYECEK ŞEKİLDE HAZIRLANAN BU TASARI BİZİ ÜZÜYOR''

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Anayasa Mahkemesini yeniden yapılandıran yasa tasarısına ilişkin, ''Bu tasarı yasalaşırsa ülkemizin yargı sistemini her yönü ile sakatlayan bir düzenleme olur. Tasarı sorun çözmez, aksine çok daha büyük sorunlar yaratır'' dedi.

Birden, AA muhabirine Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu tasarısını değerlendirdi.

Tasarıda kendini rahatsız eden çok şey bulunduğunu belirten Birden, Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru hakkının Anayasa değişikliği ile kabul edildiğini hatırlatarak, buna diyecek bir şey olmadığını söyledi.

Kesinleşmiş yargı kararlarının kaldırılması gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını ifade eden Birden, sürekli Avrupa ülkelerinden örnekler verildiğini ifade ederek, ''Avrupa ülkelerindeki hukuka saygı ile bizdeki hukuka saygı bir mi? Bu ülkede 150 yıldır, Anayasa Mahkemesi yokken bile insan hakları ihlalleri sorunları Yargıtay ve Danıştay tarafından çözülüyordu. Kapalı kapılar ardında tasarı hazırlanamaz. Temel görevi adalet dağıtmak olan ve on binlerce insanın adaleti için çalışan Yargıtay ve Danıştayı yok farz etmek bu kurumlara büyük haksızlıktır. Yargıtay ve Danıştayı hiçe sayarak, küçümseyecek şekilde hazırlanan bu tasarı bizi üzüyor. Bu tasarı yasalaşırsa ülkemizin yargı sistemini her yönü ile sakatlayan bir düzenleme olur. Tasarı sorun çözmez, aksine çok daha büyük sorunlar yaratır'' diye konuştu.

Tasarıyı Meclisten kendi çabaları ile edindiklerini, kimsenin kendilerine bir şey sormadığını vurgulayan Birden, gerekirse konuyla ilgili Başkanlar Kurulunu ve ilgili kurulları toplayarak rapor hazırlayacaklarını belirtti.

Tasarıda Anayasa Mahkemesine mali yönden de üstünlük sağlandığına işaret eden Birden, ''Asli görevler konusunda bir kuruma ödenek verilmesi korkunç bir şey'' dedi.

Tasarı ile Anayasa Mahkemesi üye ve raportörlerine de bazı avantajlar getirildiğini anımsatan Birden, ''Bu yargıçlar arasında ayrıma neden olur. Çok yoğun şartlar altında çalışan binlerce yargıca çok büyük haksızlıktır. Bu tasarı yasalaşırsa ülkemizin yargı sistemini her yönü ile sakatlayan bir düzenleme olur. Tasarı sorun çözmez, aksine çok daha büyük sorunlar yaratır'' diye konuştu.

Anayasa Mahkemesine mali ve hukuki bir takım ayrıcalıklar vermenin kabul edilemeyeceğini dile getiren Birden, şunları kaydetti:

''Belki ileride Yargıtay ve Danıştay da kendi kanunu buna göre düzenler gönderir. Çıkar ya da çıkmaz. Yüzlerce idari ve adli yargı hakimini buradaki düzenlemeler kırmıştır. Parasal konulara hiç değinmiyoruz ama Danıştay Daire Başkanı ile Anayasa Mahkemesi raportörleri aynı maaş dilimine sokulamaz. Bu konu üzerinde düşünülmelidir. Tasarı ile tek yönlü haksızlık yapılmış. Yargının birbiri ile irtibatını zora sokan bir tasarıyı yapmak hatalıdır. Bu şekilde çıkacağına ihtimal vermiyorum. Yanlışlıklardan dönülmesi lazım. 'Ben yaptım oldu' zihniyeti ile düzenleme yapılmaz. Bu bizi çok üzmüştür. Sürekli beyanat vermek istemiyorum ama yanlışlıklar çok fazla. Tasarıda sıkıntı yaratacak düzenlemeler çok. Meclisteki hukukçularımız umarım bunları inceler. Bu düzenleme Anayasamıza da aykırıdır. En küçük mahkeme, en yüksek mahkeme gibi yüksek mahkemeler arasında fark yaratıp da bu tip huzursuzlukların çıkmasına niçin neden oluyorlar bilemem. Anayasa Mahkemesinin görev alanı bellidir. Yeni düzenleme hukuk düzenini allak bullak edecektir. Bu kanun böyle çıkarsa ülkeye vereceği hasar kolay kolay düzelmez.''

AA
http://www.haber7.com/haber/20110113/Hasan-Gercekerden-yargida-kaos-uyarisi.php



Cemil Çiçek Yargıtay Başkanı'nın sözlerine cevap verdi

Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in Anayasa Mahkemesi'ne iptal yetkisiyle ilgili 'Süper Temyiz Mahkemesi geliyor' sözlerine yanıt verdi. Çiçek'in açıklamaları şöyle:

Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Yargıtay ve Danıştay kararlarının Anayasa Mahkemesi'nin iptal edebilme yetkisine tepki gösteren Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in açıklamalarına sert tepki verdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Yargıtay'ın başından beri ferdi başvuru hakkına karşı olduğunu belirterek, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in 'Süper Temyiz Mahkemesi' görüşüne katılmadığını söyledi.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in, Anayasa Mahkemesi Kanun Tasarısı ile Anayasa Mahkemesi'ne Yargıtay ve Danıştay kararlarını iptal etme yetkisi verilmesini eleştirerek, 'Süper temyiz mahkemesi geliyor' değerlendirmesi yapmıştı.

Meclis'de gazetecilerin konuyla ilgili sorularını cevaplayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Çiçek, Yargıtay'ın eskiden beri ferdi başvuru hakkına karşı olduğunu, bunu doğru bulmadığını hatırlattı.

Çiçek, Gerçeker'in bugünkü açıklamasının da bunun devamı niteliğinde bir açıklama olduğunu ifade etti.

Çiçek şunları kaydetti: "Saygı duyarız ama doğru bulmuyoruz. Yargıtay ve Danıştay baştan beri Anayasa Mahkemesi'nin bu tür bir görevle görevlendirilmesine karşı. Anayasal başvuru hakkına karşı. Bunu doğru bulmuyor. Geçmişte de bu konuyla ilgili Yargıtay Başkanlarının açıklamaları var. Sayın Yargıtay Başkanı'nın açıklaması da zannediyorum ona benzer bir açıklamadır. Ama biz öyle düşünmüyoruz."

Haber7-İHA
http://www.haber7.com/haber/20110113/Hukumet-yargi-arasinda-super-yetki-krizi.php
#1076
Merhabalar. Aciz vesikasına bağlanan bir alacak için kanunda uzun zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Yani aciz vesikası alınması, alacağı zamanaşımına uğramaktan korur. Ayrıca borçlunun malvarlığı tespit edildiğinde, borçlu hakkında yeniden takip yapılmasını kolaylaştırır. Bu çerçevede, alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten itibaren bir sene içinde takibe teşebbüs ederse, borçluya yeniden ödeme emri tebliğine lüzum olmadan icra işlemlerine girişebilir. Kar eden bir şirket aciz vesikası almışsa, aciz vesikasında belirtilen meblağı Vergi Usul Kanunu'nun 322. maddesi uyarınca zarar olarak gösterme ve bu yolla daha az vergi ödeme imkanı elde eder. Özetle durum bu şekilde. Aynı konuyla ilgili aşağıdaki linklerdeki açıklamaları da okumanız faydalı olacaktır. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/sahis-ve-sirketler-icin-aciz-vesikasi/
http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/borcum-ne-olacak/
#1077
Merhabalar. Sorunuzu anlayamadım. Daha açık sorarsanız yardımcı olmaya çalışırım. İyi günler dilerim.
#1078
Merhabalar. Temlik bir tür devir işlemidir. Temlikten sonra alacak temlik edenden temlik alana geçer. Bu işlemle artık eski alacaklının (yani alacağı temlik eden şirketin) bu alacakla ilgili hiçbir hak ve yetkisi kalmamış olur. Dolayısıyla siz elbette temlikten sonraki ödemelerinizi temlik alan şirkete yapmalısınız. Temlikten sonraki tüm işlemlerde artık muhatabınız temlik alan şirket olacaktır. Bu andan itibaren hacizleri de elbette temlik alan şirket kaldırabilir. Son olarak bir hususu hatırlatmak isterim: Uygulamada temlik işlemleri genellikle noterlerde yapılır ve yine noter aracılığıyla temlik borçlusuna bildirilir. Şayet size haricen bildirildiyse, gerçekten bir temlik işleminin yapılıp yapılmadığını araştırmanızı ve temlik eden eski alacaklının yazılı bildirimi olmadan temlik alan şirkete ödeme yapmamanızı tavsiye ederim. Kolay gelsin...



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1079
Merhabalar. Benzer bir konuda daha evvelden bazı sorularınızı cevaplamıştım. Lütfen aşağıdaki linkteki konuyu yeniden okuyunuz:

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/senet-pretostosu/

Alıntı Yap-2 gün sonra protesto çeksek geç yapılacak bu protesto geçersiz bir protesto mu olur ?

Böyle bir protesto işlemini noter aracılığıyla yapamazsınız zaten, noterler sürenin geçip geçmediği hususunda son derece hassas bir inceleme yaparlar. Diğer protesto yöntemlerinden birine başvurmanız halinde ise, süresi geçmiş olan böyle bir protestonun, hukuken kaybetmiş olduğunuz haklarınızı geri getirmeyeceğini belirtmek gerekir.

Alıntı Yap-Protesto çekilmeyen senedimiz için cirantalara icra takibi başlatsak (kambiyo senetlerine mahsus) ve cirantalarda 5 gün içinde itiraz etmezlerse icra kesinleşmiş olur mu yoksa protesto olmadığından cirantalara icra dairesi kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatmazlar mı?

İcra ve İflas Kanunu'nun 170/a maddesinin göndermesiyle uygulama alanı bulan 168. maddesinin 3. bendine göre ciranta 5 günlük süre içinde hangi sebeple olursa olsun itiraz veya şikayet yoluna başvurursa, bu durum, yani keşideciye süresi içinde protesto çekilmediği halde cirantalara karşı kambiyo takibi yapıldığı hususu icra mahkemesi tarafından resen (kendiliğinden) dikkate alınır ve takip cirantalar yönünden iptal edilir.

Alıntı Yap-Protesto yapılmayan senet üzerindeki cirantalar için genel haciz yoluyla icraya başvurabilirmiyiz ve başvurumuzda elimizdeki senedin icra ile ilgili olarak hiçbir yararı olabilir mi?

Kambiyo takibi değil de ilamsız icra yoluna başvuracaksanız, bu senet size takip açısından herhangi bir fayda sağlamaz. Cirantala karşı da kambiyo takibi yapmanız daha makul gibi görünüyor. Kolay gelsin...



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1080
Bakırköy'deki Zuhuratbaba Adliyesindeki İcra Müdürlükleri 11 Ocak 2011 Salı günü Bakırköy Adliyesi'nin yanındaki yeni ek binasına taşındı.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=5442