Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1081
Eylül ayının gelmesiyle birlikte yeni diziler de ekranlarda boy göstermeye başladı. Televizyon kanalları dizilerinin daha çok izlenmesi için birbiriyle yarışırken, toplumsal değerler, aile yapısı ya da çocukların ruh sağlığını ihmal edebiliyor. Bunun son örneği "Fatmagül'ün Suçu Ne?" isimli televizyon dizisinde yaşandı.

Televizyon kanalları rakiplerinden öne geçmek ve daha çok reyting almak için her yolu serbest olarak görürken bu konuda en büyük desteği ise yayın grubuna bağlı gazetelerden alıyor. Bugün Doğan grubunun üç gazetesinde de bir tecavüz haberi yayınlandı. Ancak bu kez haber 3. sayfa yerine 2. yada arka sayfalarda idi. Kullanılan üslupta 3. sayfadakilerden oldukça farklıydı. Ne tecavüz kötüleniyordu ne de bu eylemi yapanlar. Çünkü haber "Fatmagül'ün Suçu Ne?" isimli televizyon dizisinin reklamı için yapılmıştı.

Haberde kullanılan dil, tarz ve fotoğraflar, filmin 80'li yıllarda çekilen Hülya Avşar'lı sahneyle yapılan karşılaştırmalar dikkate alındığında tecavüzün insanlık dışı olduğuna dair bir izlenim edinmek mümkün değil. "Bütün Türkiye ekran başına kilitlendi" tarzında yapılan haberlerde kullanılan başlıklar da bunu gösteriyor: "İşte o sahne", "İnternette rekor kırdı", "Tecavüz ekrana kilitledi"... 4 zengin, sarhoş ve uyuşturucu kullanmış genç, pek çok hayali olan fakir bir kıza tecavüz ediyor ve bu haber "İşte o sahne" başlığıyla veriliyor. Üstelik "İşte Beren'li tecavüz sahnesi" ve "İşte Hülya'lı tecavüz sahnesi" diye karşılaştırma yapılarak okura alternatif bile sunuluyor.

REYTİNG İÇİN HER ŞEY SERBEST

Reyting, dolayısıyla daha çok reklam ve daha çok para için yapılan yayınlardaki dozajın nasıl kaçtığıyla ilgili tek örnek tecavüze övgü haberleri değil elbette. Birkaç yıl önce yayınlandığı günlerde tüm zamanların seyirci rekorunun kırıldığı belirtilen "Binbir Gece" isimli dizinin reklamında da benzer bir yöntem izlenmişti. Çocuğu hasta olan bir kadın çocuğunun tedavi masrafı için patronuyla bir geceliğine birlikte olup 150 bin dolar almıştı. Bu gazetelerde haber konusu edilmiş, ünlülere "siz olsanız ne yapardınız" sorusu sorulmuştu. Kimi olumlu kimi olumsuz cevaplar vermiş ve konunun günlerce kalması sağlanmıştı. Tabiî ki dizide reyting patlaması yapmıştı.

Aşk-ı Memnu isimli dizide amcasının eşiyle birlikte olan bir adama övgü dizilmiş ve yine bir çok ünlüye "Siz olsanız yengenizle birlikte olur muydunuz?" sorusu iletilmişti.

Başka dizilerde de başka skandallara imza atılmıştı. Bu haberler çocukların da ulaşabileceği gazetelerde yayınlanmış yine çocukların izlediği saatlerde televizyon ekranlarında gösterilmişti. Peki bunun topluma yansıması nasıl oluyor?

Sorunun cevabı için uzağa gitmeye gerek yok. Aynı gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberleri okumak yeterli: "...tecavüz edip öldürdü", "...yaşındaki çocuğa taciz", "....yengesiyle kaçtı". Ve daha onlarca benzer haber, hem de her gün...

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1028814&title=reyting-icin-tecavuze-ovgu-cocuklarin-sucu-ne
#1082
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hakkari'deki saldırı ile ilgili olarak, terör örgütünün sicilinde bu tür olayların bulunduğunu belirterek, ''Sivillerden gelecek tepkiden utanır korkarlarsa o zaman bunu kabul etmezler, 'Bunu devlet yaptı diye hemen devlete atarlar. Tabii ki olay şu anda gerek polis gerek savcılığın araştırması ve delillerle işin niye ve nasıl olduğunun ortaya çıkarılması safhasındayız'' dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, Birleşmiş Milletler 65. Genel Kurulu Genel görüşmelerine katılmak ve çeşitli temaslarda bulunmak üzere 9 günlük ABD gezisi için Atatürk Havalimanı'ndan hareketinden önce gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gül, Hakkari'de 9 vatandaşın ölümü 4'ünün de yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıya ilişkin bir soru üzerine, terör örgütü PKK'yı kast ederek, ''Terör örgütünün siciline bakarsanız bu tip olaylar vardır. Terör örgütünün sicili bu tür olaylarla doludur'' dedi.

Terör örgütünün, sivillerden gelecek tepkiden utanır veya korkarsa o zaman bunu kabul etmeyerek, ''Bunu devlet yaptı'' diye suçu hemen devlete attıklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun en tipik örneklerinden bir tanesi birkaç yıl önce Diyarbakır'da dershanelerin önünde gerçekleştirdikleri terör. Bu saldırıda birçok Diyarbakırlı çocuğumuz hayatını kaybetti ve bunu devlet yaptı diye neredeyse herkesi inandırmışlardı. Ama daha sonra katiller yakalandığında itiraf etmişlerdir, bunu terör örgütü adına yaptıklarını.

Tabii ki olay şu anda, gerek polis gerek savcılığın araştırması ve delillerle işin niye ve nasıl olduğunun ortaya çıkarılması safhasındayız.

Dolayısıyla şunu bir kez daha tekrarlayalım. Mayınlar dünyada ordulara bile yasaklanmıştır. Şimdi terör örgütünün nasıl mayın kullandığını, nasıl güvenlik güçlerine, sivillere karşı saldırdığını Ankara'da, İstanbul'un merkezinde neler yaptığını, hatırlarsanız bu olayın da hiç değilse ön bazı tahminlerini yaparsınız. Ama halktan ve uluslararası camiadan görecekleri tepkiden dolayı başında hemen suçlu bulurlar ve bu suçlu da devlet derler.''

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1028959&title=cumhurbaskani-gul-teror-orgutunun-sicili-bu-tur-olaylarla-dolu
#1083
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Eğitim Bilimleri Testi, ''sınav sürecinde bazı usulsüzlüklerin meydana geldiği kanaatiyle'' iptal edildi.

ÖSYM'den yapılan yazılı açıklamada, sınavın iptal edildiği duyurularak, şunlar kaydedildi:

''10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan Kamu Personel Seçme Sınavının (KPSS-Lisans) Eğitim Bilimleri Testi, sınav sürecinde bazı usulsüzlüklerin meydana geldiği kanaatine varıldığından, telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasını engellemek için iptal edilmiştir. Bu sınav ve daha önce ertelendiği açıklanan diğer sınavların yeni tarihleri yakında açıklanacaktır.''

YENİ BAŞVURU OLMAYACAK

İptal edilen KPSS-2010 Eğitim Bilimleri Sınavı'nın bu yıl içinde yapılacağı bildirildi.

KPSS'de soru sızdırıldığı yönündeki iddialar ve yürütülen soruşturmalar nedeniyle Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), aralarında KPDS ve TUS'un da bulunduğu 12 sınavın ertelendiği duyurmuş, bu sınavların bu yıl içinde yapılmasının planlandığını açıklamıştı.

ÖSYM yetkilileri, KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı'nın da diğer sınavlar için planlandığı gibi bu yıl içinde yapılacağını, ancak öğretmen atamaları da göz önünde bulundurularak tarihin en erken olacak şekilde belirleneceğini bildirdi.

Yetkililer, KPSS Eğitim Bilimleri sınavı için yeniden başvuru alınmayacağını, 10 Temmuz 2010 tarihinde sınava girenlerin, yeniden yapılacak sınava katılacaklarını ifade etti. Eğitim Bilimleri Sınavı'na yaklaşık 280 bin kişi katılmıştı.

Öte yandan, KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı sorularını hazırlayan komisyon üyelerinin değişip değişmeyeceği konusunun henüz netlik kazanmadığı, konuya ilişkin YÖK'ün karar vereceği öğrenildi.

http://www.haber7.com/haber/20100917/OSYM-KPSS-iptal-gerekcesini-acikladi.php
#1084
KPSS'de kopya çekildiği iddiaları sonrasında yürütülen soruşturma kapsamında toplam 9 ilde operasyon düzenlendi. Gözlatına alınan 72 kişi arasında öğretim görevlileri ve öğrenciler de de var.

KPSS sınavında kopya iddialarıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınların sayısı 72'ye yükseldi.

Ankara Cumhuriyet Savcılığının talimatı doğrultusunda, Ankara, Bursa, Konya, Karaman, Bolu, Elazığ, Sakarya ve Adana'da Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü eşzamanlı operasyon yapıyor.

Operasyon kapsamında, 13'ü Ankara'da olmak üzere toplam 72 kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanlar arasının 5'inin çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olduğu ve ayrıca üniversite çalışanları ve öğrencilerin bulunduğu ifade edildi. Bu kişilere ait olduğu bildirilen çok sayıda bilgisayar ve dokümana da el konulduğu bildirildi.

Emniyet yetkilileri, soruşturmanın ''suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' iddiasıyla yapıldığını ifade etti.

http://www.haber7.com/haber/20100917/Kopya-cetesine-operasyon-72-gozalti.php
#1085


Hakkâri'deki bir minibüse yönelik mayınlı saldırıda 9 köylü öldü. Saldırıyı askere yüklemek isteyen PKK'nın olay yerine asker çantası bıraktığı dinlemeye takılan KCK'lının telefon talimatıyla ortaya çıktı.

Hakkâri'de taziyeden dönen köylüleri taşıyan minibüsün geçişi sırasında, uzaktan kumandayla mayın patlatıldı. Saldırıda 9 köylü öldü, biri bebek dört çocuk yaralandı. Olay yerinde TSK'ya ait patlayıcı düzenek bulduklarını öne süren köylüler, askerlerle tartıştı. Askerler havaya ateş açtı. Hakkâri'ye 35 kilometre mesafedeki Geçitli köyünün çıkışında, dün 08.30 sıralarında meydana gelen saldırı, polisin kayıt altına aldığı bir telefon görüşmesiyle açıklığa kavuştu.

Saldırı sonrası, KCK operasyonu kapsamında takip edilen bazı BDP'lilerin örgüt milislerini telefonla arayarak "Bırakılan asker çantasını ön plana çıkarın, provokasyonu sahiplenin!" talimatını verdiği belirlendi. Bu telefon görüşmesi teknik takibi yapan Hakkâri Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından kayıt altına alındı. Olay şöyle gelişti: İçinde üçü çocuk 13 kişi bulunan, Aydın Erol yönetimindeki köy minibüsü, 15 kilometre mesafedeki Durankaya beldesine gitmek üzere yola çıktı. Köyden 4 kilometre uzaklıkta, minibüsün keskin virajda yavaşladığı sırada, yola yerleştirilen mayın uzaktan kumandayla patlatıldı. Hurda yığınına dönen araçtaki dokuz kişi hayatını kaybetti. Yaralanan ve durumu ağır olan dört kişi ise hemen hastanelere kaldırıldı. Yaralılar arasındaki 15 aylık bebek, hava ambulansı ile Malatya'ya gönderildi.

"PROVOKASYONU SAHİPLENİN"
Patlamanın ardından olay yerine çok sayıda asker sevk edildi. Uzman ekipler, bölgede inceleme yaptı. İncelemede, yolun ortasına döşenen patlayıcının metrelerce uzayan kablo ile bağlandığı ve bu yolla patlatıldığı belirlendi. Bu sırada bir grup köylü, olay yerine yakın bir noktada asker çantaları bulunduğunu öne sürdü. Çantalardan birinde iki adet mayın, diğerinde ise dürbün ve kasatura vardı. Çantanın üzerinde yazan isim ise Hakkâri Dağ Komando Tugayı idi. Köylüler, patlayıcıların askerlere ait olduğunu, yine olay yerine yakın bir noktada üzerinde MKE yazısı bulunan havan mermisi ve çok sayıda G3 mermisi bulduklarını savundu. Ancak olay yerinde bulunduğu ileri sürülen 2 askeri çantanın da bir provokasyon olduğu Hakkari Terörle Mücadele Şubesi'nin yaptığı teknik takipte ortaya çıktı. Polis tarafından takip edilen KCK üyesi bazı BDP'liler olay bölgesindeki milisleri arayarak provokasyon talimatı verdi. Teknik takibe takılan telefon görüşmesinde "Bırakılan asker çantasını ön plana çıkarın, provokasyonu sahiplenin!" denildiği öğrenildi. İddiaya göre minibüse mayınlı saldırıyı düzenleyen PKK timi olay yerine daha önceden ele geçirdikleri iki askeri sırt çantasını bıraktı. Sırt çantaları Hakkâri Dağ Komando Tugayı'na aitti. Konuyla ilgili SABAH'a bir açıklama yapan terör uzmanı şunları söyledi: "Askeri operasyonlarda çatışma alanında zaman zaman askeri malzemenin kalması çok doğaldır. Burada aynı şey sözkonusu. PKK'lılar çatışma bölgesinde buldukları iki sırt çantasını daha sonra kullanmak için yanlarına almışlar. Bu çanta belki de Gediktepe'de şehit edilen askerlere ait. Yapılan plan her yönüyle dökülüyor. Böyle bir saçmalığa dağdaki terörist bile inanmaz." Öte yandan Hakkâri polisi saldırıyı organize eden 3 PKK militanının kimliğine de ulaştı. Yapılan tespitlere göre son Geçitli köyündeki son saldırıyı, daha önce Hakkari merkezde Aziz Tan isimli imamı şehit eden aynı grup gerçekleştirdi. Timin liderliğini ise Serhat kod adlı Ferhat A.'nın yaptığı belirtildi. Yaklaşık 300 haneli Geçitli, halkının referandum boykotuna katıldığı, sandıklardan sadece 5 oy çıktığı belirtiliyor. Genelkurmay da olayla ilgili açıklamasında terör örgütünün yerleştirdiği mayının patlaması sonuçu 9 kişinin yaşamını yitirdiğini duyurdu.

Tepede izleyen yedi kişi vardı

Bazı köylüler, hâkim tepelerde yedi kişinin olayı izlediğini, fark edildiklerinde kaçtığını, komutanların telsizle helikopter istediğini ancak helikopter görmedikleri öne sürdü. Öte yandan, saldırıda yaralanan tümü çocuk 4 kişi çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı. Saldırıda yaşamını yitirenlerin isimleri ise şöyle: Aydın Erol (25) (sürücü), Enes Erol (22), Eşref Gür (30), Şirin Kurt (23), Abuzeyt İdem (40), Cane Dayan (50), Simeha Dayan (35), Zarife Çiftçi (25), Nurulluh Umut Çiftçi (3). Yaşamlarını yitirenlerin toprağa verilmesi için Geçitli köyünde hazırlıklar tamamlandı. 9 kişi için mezar yerleri iş makineleriyle kazıldı.



Mayınlar Rus yapımı

Valilik, olay yerine 50 metre mesafede iki adet sırt çantası içinde Rus yapımı iki antitank mayın ve havan içinde patlatma düzenekli C4 plastik patlayıcı bulunduğunu açıkladı.

Ufuk KÖROĞLU - Yahya ÖYLEK - Atilla KORKMAZ - Fahrettin GÖK - Naim KAZANDIOĞLU / SABAH
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/09/17/provokasyon_cikti
#1086
                                                                                                                                                                        Örnek No : 21**
T.C.
...................... İcra Dairesi
Dosya No : ........................




İKİNCİ HACİZ İHBARNAMESİ



1-Üçüncü şahsın adı, soyadı ve adresi : .................................................. ............................

2-Alacaklının ve varsa vekilinin adı, .................................................. ..............................
soyadı ve adresi : .................................................. ............................

3-Borçlunun ve varsa vekilinin adı, .................................................. ..............................
soyadı ve adresi : .................................................. ............................

4-Haczin neye ilişkin olduğu, hangi miktar .................................................. ..............................
için yapıldığı : .................................................. ............................

5-Birinci haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi : .................................................. ............................

6-Alacak tutarı ile faiz ve giderler : .................................................. ..............

Yukarıda adı yazılı borçlunun sizdeki alacağı .................................................. ..... üzerine ve masraflarla birlikte .................................................. lira borçtan dolayı haciz konularak yapılan birinci ihbara rağmen müddeti içinde itiraz etmemeniz sebebiyle borç zimmetinizde (mal yedinizde) sayılmıştır. Bu ihbarın tebliğinden itibaren (7) gün içinde borcunuz olmadığı veya malın yedinizde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş veya kusurunuz olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendinize rehnedilmiş olduğu veya alacağın borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddianız varsa yazılı veya sözlü olarak icra dairesine itirazda bulunmanız; itirazda bulunmadığınız takdirde zimmetinizde sayılan borcu (malı) icra dairesine ödemeniz (teslim etmeniz, aksi halde cebri icra yolu ile tahsil edileceği aynen alınacağı) ihtar olunur.*

(İİK m.89)
......./......./200.....

İcra Müdürü
Mühür ve İmza




(*) İlgili 89'uncu maddenin 2,3,4 ve 5 inci fıkraları metni bu ihbarın arkasında yazılır.


* Madde 89/2,3, 4, 5-Üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haciz ihbarnamesinin tebliğinden önce borç ödenmiş veya mal istihlâk edilmiş veya kusuru olmaksızın telef olmuş veya malın borçluya ait olmadığı veya malın kendisine rehnedilmiş olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise, keyfiyeti, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bildirmeye mecburdur.

Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde kırkından aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir.

Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.

Üçüncü şahıs, kusuru olmaksızın bir mani sebebiyle müddeti içinde haciz ihbarnamesine itiraz etmediği takdirde 65 inci madde hükmü uygulanır. Her hâlde üçüncü şahıs, borçlu ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği malın iadesini isteyebilir.





**: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 157'ye karşılık gelmektedir.

#1087


Dünya Basketbol Şampiyonası'nda ikinci olan A Milli Basketbol Takımı oyuncuları ile teknik kadroya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 28,5 milyon TL prim verilmesi işleminin, Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle yasal gerçeklere aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açıldı.

Ankara Barosu avukatlarından Sedat Vural tarafından, Ankara 15. İdare Mahkemesinde açılan davanın dilekçesinde, Basketbol Milli Takımının başarısına karşılık, Başbakan Erdoğan'ın toplam 28,5 milyon TL'nin, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinden ödenmesini sağladığı, bu tutarın çek olarak sporculara ve teknik kadroya ödendiği anımsatıldı.

Yapılan bu ödemenin, Anayasanın ''eşitlik'' başta olmak üzere temel ilkelerine aykırılık yanında, toplumsal vicdanda da ciddi sorgulama ve tartışmalara neden olduğu savunulan dilekçede, 5018 sayılı ''Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun'' 24. maddesinde, ''Örtülü Ödenek'' kapsamına giren harcamaların ne amaçla ve nasıl yapılacağının belirtildiği aktarılarak, ''Bu yasal hüküm içeriğinde de görüleceği üzere uluslararası spor karşılaşmalarında ilk 3 dereceye giren sporculara ödeme yapılacağı hüküm altına alınmamıştır'' ifadesi kullanıldı.

Dilekçede, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ''Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün Başarı Gösterenlerin Ödüllendirilmesi Hakkındaki Yönetmeliği'' uyarınca Basketbol Milli Takım sporcuları ve teknik kadronun ''Cumhuriyet altını'' ile ödüllendirildiği belirtildi.

Prim verilmesi işleminin, ''hukuk devletine ve Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık taşıdığı'' ileri sürülen dilekçede, ''Davalı Başbakanlığın dava konusu kararının, yasalarımıza aykırılığı yanında idari işlemin unsurları, yani yetki, sebep, konu ve maksat yönünden de hukuka aykırı olduğu ortadadır. Bu nedenle de idari işlemin iptali ve yürütülmesinin durdurulması talebiyle idari yargıda dava açılması hukuksal bir zorunluluktur'' görüşü savunuldu.

Dilekçede, Başbakan Recep Tayip Erdoğan tarafından 14 Eylülde, Türkiye'de yapılan Dünya Basketbol Şampiyonasında ikinci olan basketbolcular ile teknik kadroya ''Örtülü Ödenekten'' 28,5 Milyon TL verilmesine ilişkin işlemin Anayasa'nın eşitlik ilkesi ile yasal gerçeklere aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması ile iptaline karar verilmesi talep edildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1028429&title=285-milyonluk-prim-davalik-oldu
#1088
YABANCI basın organlarının referandum ertesindeki yorumlarını izlediniz mi?

Dikkat, genel olarak "yabancı" diyorum ve "Batı" kelimesini kasten kullanmıyorum.
Ben hepsini izledim. Lisanını anladığım medyayı internetten direkt olarak takip ettim.
Anlamadıklarımı ise Türk gazetelerinde yayınlanan tercümelerinden okudum.

İLKİN şunu belirteyim ki, İngiliz "Daily Telegraph" yayınlanan ve buram buram İsrail dezenformasyonu kokan "İran rüşveti" (!) asparagası bir yana, ne Şark'ta, ne Garp'ta ve ne Yaşlı Kıta'da, ne Yeni Dünya'da, "evet"i olumsuz değerlendiren tek organ çıkmadı.
İlaç için, numunelik olarak, mostralık niyetine bile tek bir tane dahi çıkmadı.

Hatta öyle ki, Sezar'ın hakkı Sezar'a, yukarıdaki İsrail'de yayınlanan "Haaretz" bile dobra dobra davrandı ve, "biz hoşlanmasak da Erdoğan'ın Türkiye'de Atatürk'ten sonra ikinci büyük lider olduğunu kabullenmemiz gerekiyor" yorumunu yapmaktan çekinmedi.
İbramoğullarında diğer kardeş Araplar arasında ise başyazısını konuya ayıran "Kûds-ül Arabî" önce, "gizli - açık askeri diktatörlüğü sonlandıran Erdoğan Türk demokrasisini derinleştiren bu büyük başarıdan dolayı tebrik hak ediyor. Biz de aynısını özlüyoruz" diyerek kendi kavmi adına hayıflandı.
Sonra da "Türkiye'yi örnek alalım" diye bitirdi.
Katar'da yine Arapça neşredilen ve yine başyazısını halkoylamasına ayıran "Şark" da tıpı tıpına benzer bir dilek beyan etti.
"Türkiye referandumu aynı zamanda komşu ülkelerin onu örnek alabileceğini ve demokrasinin Doğu'ya kimlik tehdit etmeden yönelebileceğini kanıtladı" diye yazdı.
Bahreyn'in "Vasat"ı ise "meydan artık kışlanın değil meclisin" özetini yaptı.

GÖRDÜNÜZ, girişte dediğim gibi kasten Doğu'dan başladım ve Batı'yı geriye ittim.
Geriye ittim, çünkü istedim ki "hayırcı koalisyon" bünyesindeki o "öteki" düşmanı "ulusalcı blok" yine, "evet diyenler ABD ve AB emperyalizmi tarafından düzenlenen tuzağa düşmüş 'saf' (!) kitlelerdir.
Batı'nın memnun olması da maddenin tabiatına uygundur" nakaratını hiç aralıksız tekrarlayan o karın ağrısı plağı gramafonda cazırdatmasın.
Vakıa biliyorum, yine cazırdatacaklardır. Nitekim TKP'sinden "Maocu"suna veya "mezhebçi devrimci"sinden "boykutçu bağımsızcı"sına, bilumum en "keskin sol"; yani aslında evrensel kıstaslara göre bilumum
en "aşırı sağ", 12 Eylül akşamı uğradığı hezimeti daha 13 Eylül sabahı aynı Batı'nın "komplo"suyla (!) açıklamaya başladı.
Eh n'apim, Allah akıl fikir ihsan eylesin ve de tez zamanda acil şifalara kavuştursun!

O halde ben de daha çok taviz vereceğim. Batı organlarında yayınlanan ve farklı siyasi eğilimlerine rağmen sanki sözleşmiş gibi, "evet"i Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından dev bir adım olarak niteleyen yorumlardan hiçbirini buraya aktarmayacağım.
"New York Times"i, "Le Monde"si, "Guardian"ı, "Repubblica"sı, "El Pais"i, "Welt"i falan, dilini anlayan internet ekranından okusun. Anlamayan da tercümesine baksın!
Peki de, Doğu'su ve Batı'sı; İslam'ı ve Hıristiyan'ı; sağı ve solu; Eski'si ve Yeni'siyle, evrensel skaladaki demokrasi, hukuk ve sivillik kurallarını kıstas alan bütün bir dünya medyası nasıl oluyor da referandum sonucuna tümüyle olumlu bakıyor? Niçin alkışlıyor?
Bunların hepsi mi ülkemizi hiç bilmeyecek kadar kör "cahil"dir?
Bunların hepsi mi ulusların siyasi evriminden ve toplumsal dönüşümünden bihaberdir? Ve bunların hepsi mi kalemini emperyalizme "satmıştır"? Hepsi mi Batı "uşağıdır"?
Hayatı kem gözlü komplo teorileriyle açıklayanlar tabii ki "evet" cevabı verecektir!
Oysa şükür, o kem gözlere tınmayan Türkiye'ye halkı o "evet" cevabını, yaban gözlü Arap gazetesinin "biz de aynısını özlüyoruz" diye imrendiği demokrasi tercihi için verdi!

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15792456.asp?yazarid=22&gid=61
#1089
Oktay Karaaslan, bir GSM şirketinden "Her yöne sınırsız'' tarifeli hattı aldığını ve 10 Haziran 2009 son ödeme tarihli 7576 TL borç geldiğini belirterek, İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi'ne dilekçeyle başvurarak, faturaya itiraz etti.

Kullandığı tarifenin aylık ödemesinin 66.70 TL olduğunu belirten Karaaslan dava dilekçesinde, fatura geldikten sonra şirketi arayıp yüksek miktarda faturanın nedenini sorduğunu ve kendisine cevaben "Tarife 10 bin dakika limitlidir. 25 bin dakika konuştuğunuz için 10 bin dakikadan sonraki konuşma faturaya yansıdı'' dendiğini aktardı. Faturanın iptalini isteyen Karaaslan'ın davasını karara bağlayan İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi hâkimi Dursun Kaya, "Satıcı şirketin açık taahhütleri karşısında tüketicinin kötü niyetli hareket etmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Zira davalı şirketin reklâm ve ilanları tüketiciye bu hattı sınırsız şekilde kullanma olanağı sağlamıştır'' dedi ve bu durum karşısında tüketicinin taleplerini haklı buldu. Kaya, tüketiciye gönderilen 7576 TL'lik faturanın 66.70 TL'den fazla kısmının iptaline karar verdi.

http://www.taraf.com.tr/haber/cepten-sinirsiz-konusana-mujde.htm
#1090
Arama motoru Google yöneticilerinden David Drummond, ABD'li yetkililerden internete sansür getiren devletlerin uyarılmasını talep etti.

Google'ın hukukî işlemlerden sorumlu yöneticisi olan Drummond, Çin ve Türkiye gibi ülkelerin bazı internet sitelerine erişimi yasaklamalarının hem insan haklarını hem de ABD ticaretini kısıtladığını söyledi. ABD Ticaret Temsilcisi Ron Kirk ve şirket yöneticilerinin katıldığı halka açık toplantıda "Eğer bu durum fiziki ticarette yaşansaydı hepimiz uluslararası ticaret anlaşmalarının ihlal edildiğini söyleyecektik" dedi. Drummond konuşmasında, özellikle Türkiye örneği üzerinde durdu ve YouTube'un iki yıldır yasaklı olduğunu hatırlattı. Drummond, internet özgürlüğünün bir insan hakkı olduğunu, bunun yanı sıra serbest ticaret topluluğunun bir parçası olmak isteyen ülkelerin internetin serbest olmasını sağlamanın bir yolunu bulmaları gerektiğini ekledi.

http://www.taraf.com.tr/haber/google-turkiye-yi-sikayet-etti.htm
#1091
Darbe teşebbüslerinin yargı konusu yapılarak Türkiye'nin demokrasi hayatına büyük katkısı olan Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi, gelecek ay Çağlayan'daki yeni adliye binasına taşınacak.

İstanbul Barosu, Adalet Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü'ne başvurarak Beşiktaş'taki adliye binasının kendilerine tahsis edilmesini istedi. Bahçeşehir ve Mimar Sinan üniversitelerinin de bu binaya talip olduğu iddia edilmişti. Ancak Baro'nun ve iki üniversitenin de talebi kabul edilmedi. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Beşiktaş'taki adliye binasının yeni açılacak Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'ne tahsis edildiğini bildirdi. İstanbul Barosu da başvurusunun geri çevrilmesiyle Beyoğlu'ndaki binasında faaliyetine devam edecek. Bahçeşehir ile Fatih Sultan Mehmet üniversiteleri de kapı kapıya hizmet verecek.

Türkiye'nin en büyük kenti İstanbul'da eski ve köhne binalardan oluşan adliyeler büyük sıkıntı oluşturuyordu. Üsküdar ve Şişli gibi bazı adliyelerin kiralık binalarda faaliyet göstermesi Adalet Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Adalet Bakanlığı 7 yılda üç büyük ve modern binayı hizmete sokuyor. Bakırköy adliye binasının geçtiğimiz yıllarda faaliyete geçmesinin ardından önümüzdeki aylarda Çağlayan ve Maltepe'deki Avrupa'nın en büyük iki binası, Avrupa ve Anadolu yakalarında adliyelerin toplandığı merkez olacak. Bütün adliyelerin merkeze toplanması, yıllardır adliye binası olarak kullanılan ve İstanbul'un merkezindeki binalara ilgiyi artırdı. Ergenekon ve Balyoz gibi darbe teşebbüsü ve terör örgütü soruşturmalarının başladığı Beşiktaş'taki adliyenin binasına İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın talip oldu. Baro Başkanı Muammer Aydın imzalı başvuru dilekçesi, 12 Temmuz 2010'da Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü'ne iletildi. İstanbul Barosu'nun kurumsal kimliği ve 132 yıllık geçmişi dikkate alınarak halen adliye binası olarak kullanılan Beşiktaş'taki binanın Vakıflar Müdürlüğü tarafından baro binası olarak tahsis edilmesi istendi.

Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü ise 29 Temmuz 2010'da İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın'a cevap verdi. Yazıda, "Söz konusu taşınmaz, idaremiz tarafından kurulan Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'ne tahsis edildiğinden ilgi dilekçenize yapılacak bir işlem bulunmamaktadır." denildi.

BÜŞRA ERDAL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026516&title=istanbul-adliyesi-universite-olacak
#1092


Emniyet, referandumda katılımı azaltmak isteyen terör örgütü yandaşlarına göz açtırmıyor.

Sandığa gidecek vatandaşlara baskı yapanlara yönelik Doğu illeri başta olmak üzere İstanbul ve Mersin'de gerçekleştirilen operasyonlarda 98 kişi gözaltına alındı. PKK'nın şehir yapılanması KCK'nın talimatları doğrultusunda hareket ettikleri belirtilen şüphelilerin sorgusu sürüyor. Alınan bilgilere göre, vatandaşın sandığa gitmesini engellemeye çalıştıkları ve halkı tehdit ettikleri gerekçesiyle Hakkari'de 34, Batman'da 13, Van'da 19, İstanbul'da 15 kişi gözaltına alındı. Zanlıların evlerinde yapılan aramalarda bazı bilgisayar ve CD'lere el konuldu.

Van'da yakalanan kişilerden bazılarının Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yöneticileri olduğu belirtildi. BDP Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız ise partileriyle ilgisi olmayan kişilerin birilerinin kendileri adına korsan bildiri dağıttığını iddia etti.

İstanbul'daki operasyonda, Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüğü ekipleri, referandumda oy kullanacak vatandaşları boykot yönünde tehdit ettiği belirlenen 15 örgüt mensubu yakalandı. Bağcılar, Başakşehir, Gaziosmanpaşa, Pendik ve Sultangazi ilçelerinde örgütün talimatları doğrultusunda oy kullanacak vatandaşları tehdit ve baskı yoluyla referanduma katılmamaları yönünde engellemeye çalışan 15 örgüt mensubu gözaltına alındı. Mersin'de bazı mahallelerdeki evlere, 'Uyarı' başlığı adı altında tehdit mektupları bırakılırken, halkoylamasının boykot edilmesi isteniyor, tehdit dolu ifadeler yer alıyor. PKK yandaşlarının bildiride, "Biz önder Apo'nun fedai militanları olarak AKP ve CHP yandaşlarını uyarıyoruz. Kimin AKP'ye çalıştığını yaptığımız araştırma ve teknik takip sonucunda öğrendik. Sandığa gidecek tek bir Kürt olursa önder Apo'nun fedai militanları tarafından tespit edilip gereken cezalandırılma yapacaktır."

Eylem hazırlığında yakalandılar

İstanbul'da, anayasa değişikliklerine ilişkin bugün yapılacak referanduma katılımı önlemeye yönelik terör eylemi hazırlığı içinde oldukları öne sürülen 2 ayrı gruba düzenlenen operasyonlarda 29 kişi gözaltına alındı. İstihbarat Şube Müdürlüğü ile koordineli olarak dün Sultangazi, Şişli, Bağcılar, Maltepe, Kartal ve Zeytinburnu ilçelerinde eşzamanlı olarak operasyon gerçekleştirildi. 14 kişinin gözaltına alındığı operasyonda, 3 adet 16'lık havai fişek, 3 meşale, 1 adet kurusıkı tabanca, maske, çok sayıda cam bilye, örgütsel yayın, doküman ve materyal ele geçirildi.

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, bugün yapılacak referandumda sandığa gitmek için hiçbir engelin söz konusu olmadığını söyledi. Toprak, "Halkımız hiçbir engele takılmadan demokratik hakkını kullanmak için sandığa gitsin. Birilerinin kaş-göz hareketiyle 'sandığa gitme' mesajlarını ciddiye almasın. Halkın güven ve huzur içinde oyunu kullanması için gerekli önlemleri aldık." dedi.

SERKAN SAĞLAM, İSMAİL AVCI, MEDENİ AKBAŞ, ÜMİT PITIR
İSTANBUL, DİYARBAKIR, BATMAN, MERSİN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1026590&title=secmeni-tehdide-gecit-yok-98-kisi-gozaltinda
#1093
Ordu Üniversitesi (ODÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, yapılan araştırmaların böğürtlenin kanser ve tümör hücrelerinin büyümesini engellediğini ortaya koyduğunu söyledi.

Böğürtlende bol miktarda bulunan 'ellagic asit'in kanserin başlangıcını engellediğini belirten Prof. Dr. Karadeniz, "Böğürtlen ayrıca vücudun çeşitli yerlerinde meydana gelen şişliklere, ağrılara, yüksek tansiyona, şekere, göğüs ve solunum yolu hastalıklarına da iyi gelir. Böğürtlen yaralara sürülürse yaranın iyileşmesini hızlandırır. Kabızlığa iyi gelir. Tok tuttuğu için diyet listesinde yer alabilir. Yaprakları kaynatılıp içilirse diş ve diş etlerine, kökleri kaynatılıp içilirse de böbreklerdeki taşların düşmesine yardımcı olacaktır." dedi.

AA
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1011275&title=bogurtlendeki-ellagic-asit-kanseri-onluyor
#1094
Referandumda hayır oyu vermeye hazırlanan kişilere sesleniyorum: Allah aşkına, neyin olup bittiğinin farkında olalım. Şu referandum sürecinde PKK ve onun siyasi uzantısı olan BDP'nin nasıl olup da CHP ve MHP ile birlikte hareket edebildiğini, TSK içinde yuvalanan ve PKK ile işbirliği yapan hainleri (bkz. Heron ihaneti), vs. ibretle seyrediyoruz. Dikkat edin, PKK ve BDP doğrudan hayır kampanyası yürütmüyor, bunun yerine referandumu BOYKOT ediyor ve herkesi de bu boykota uymaya çağırıyor. Şu anda BDP'nin hakim olduğu bölgelerde yaşanan manzarayı tahmin edebiliyor musunuz? PKK'nın emrine karşı gelen kişilerin infaz edildiği, evinin/işyerinin yakılıp yıkıldığı açıkça bilinirken, kaç babayiğit bölge insanı sandığa gitmeye cesaret edebilecektir? PKK ve BDP referandumda doğrudan hayır kampanyası yürütmüş olsa, şu andaki boykot kampanyası kadar etkili olamazdı. Zira bölge halkı 12 Eylül darbesinden çok çektiği için bu anayasa değişikliğine çok büyük çoğunluğu itibariyle olumlu yaklaşıyor ve BDP'nin tavrına rağmen çok büyük çoğunluğu sandıkta evet diyecekti. PKK ve BDP işte bu gerçeği bildikleri için halkı sandıktan uzak tutmak ve milletin yüreğine derin bir korku düşürebilmek için sandığı boykot ediyor. Bu boykot kararına rağmen sandığa gidecek olan kişilerin ne oy vereceği gayet açık değil mi? Akılları sıra bu durumda olanları kolaylıkla tespit ederiz ve defterinizi düreriz mantığıyla insanlara korku salıyorlar. Ama göreceksiniz, bu açık tehdide rağmen BDP'nin etkin olduğu bölgelerde de insanların önemli bir kısmı sandığa gidecek ve tüm bu derin devlet - PKK işbirliğine inat EVET oyu verecektir. Ve yakındır, Allah'ın izniyle kısa bir süre sonra da bu dinsiz/imansız/zalim kişilerin kurdukları terör örgütü silinip gidecektir... Tüm bu gerekçelerle ben herkesi referandumda teröristlerle aynı safta buluşmamaya çağırıyorum. Unutmayalım, bu dünya bir imtihan dünyası ve burada yapmış olduğumuz her şeyin hesabı bize ahirette mutlaka sorulacak. Sahi siz referandumda hayır oyu vereceğini açıklayan kaç tane dini önder/Allah dostu duydunuz/biliyorsunuz? Konuyu Peygamber Efendimizin meşhur bir hadisi şerifleri ile noktalayalım: Buhari ve Müslim, Abdullah b. Mes'ud'dan rivayetle şu hadîsi naklediyor: "Kişi sevdiği ile beraberdir."
#1095
Naylon poşetlerin sıcakla birlikte gıdalara cıva, kurşun gibi kanserojen madde aktardığını söyleyen Dr. Nilgün Tekkeşin, koyu renkli poşetlerden uzak durulması gerektiğini ifade etti. Dr. Sami Gören ise naylon poşetlerin hayatımızdan çıkarılması için aşamalı bir yol izlenmesini ve vergi alınmasını önerdi.

Naylon poşetler dünyanın birçok ülkesinde sağlığa ve çevreye zararları nedeniyle yasaklanıyor. Ülkemizde küresel ısınmanın da en büyük sebebi olarak gösterilen naylon poşetlerin üretimine ve tüketimine yönelik bir yasal düzenleme bulunmuyor. Dünyadaki düzenlemelerin benzer uygulamaları ise birçok ilde belediyeler tarafından yürütülmeye çalışılıyor. Belediyeler naylon poşetin zararlarına karşı çözümü doğada çözülebilir poşetlere geçişte buluyor. Belediyeler naylon poşet kullanımını azaltabilmek için alternatif pazar torbaları dağıtıyor ve esnafa tebligat gönderilerek çevre dostu naylon poşet kullanımını artırıyor. Doğa dostu poşet ile sıradan naylon poşeti ayırt etmekte zorlanan tüketiciler kafa karışıklığı yaşarken uzmanlar tüketicileri uyarıyor: Her çevre dostu poşet tamamen sağlığa ve çevreye zararsız değil, fileli günlere geri dönün.

Çevre dostu poşetlerin de aflatoksin içerdiğini söyleyen Memorial Hastanesi Biyokimya Uzmanı Dr. Nilgün Tekkeşin, bu maddenin gıdalara teması halinde yiyeceklere kansere yol açan cıva, kurşun, kadmiyum gibi zararlı maddelerin geçtiğini belirtiyor. Tekkeşin, "Plastik maddeler, yüksek ısı ile çözündüğünde ortama yayılır. Plastik maddelerin içeriğindeki bileşenler ise kanserojendir. Dolayısıyla gıda maddelerinin saklanması esnasında uzun süreli güneş ısısı altında kalması bile bu kanserojenlerin insan sağlığını tehdit etmesine neden olacaktır. Sağlığımızı korumak için naylon poşetleri mümkün olduğunca kullanmayalım. File ve kumaş çantaları tercih edelim." diyor. Atık plastik maddeden üretilen koyu renkli poşetler, pet şişe, kova ve tıbbî atık gibi maddelerin toplanarak tekrar işlenmesiyle üretiliyor. Özellikle bu atık poşetler, kanser riskini daha da artırıyor. Geri dönüşümle elde edilmiş naylon poşetlerin gıdayla uzun süre temas etmesinin çok tehlikeli olduğu vurgulayan Nilgün Tekkeşin, geri dönüşümlü poşetlere göre kaliteli poşetlerin daha sağlıklı olduğunu da vurguluyor. Tekkeşin, "Bir plastik torbanın kaliteli olup olmadığını kokusundan ve dokunulduğunda çıkardığı sesten anlamak mümkündür. Kaliteli poşet kırıştırırken ses çıkarır. Kalitesiz poşetlerde katlandığında bu sesi duymak mümkün değildir. Ayrıca kaliteli poşet kokusuz olur, kalitesizler ise kötü kokular açığa çıkarır." diye söylüyor.

POŞETLER KANSEROJEN MADDE İÇERİYOR

Fatih Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Dr. Sami Gören, çevre dostu poşetlerin de kanserojen etkiye sahip olduğunu ve bütün naylon poşetlerin hammaddesinin aynı olduğunu belirtiyor. Sami Gören, çevre dostu poşetlerin çevre kirliliğini ve küresel ısınma tehlikesini ortadan kaldırmadığını vurguluyor. Gören, "Yapım aşamaları ve hammaddesi göz önüne alındığında, hemen hepsi kanserojen etkiye sahip. Hatta güneş ışınları ile bozunmaya ve parçalanmaya başlayınca kirlilik etkileri daha da artıyor. İnsanlar daha rahat bu poşetlerden kullanmamalı, naylon poşetleri mümkün olduğunca hayatımızdan çıkarmalıyız." diyor. Dr. Gören, naylon poşet kullanımını azaltmak içinse aşamalı bir yol izlenmesi gerektiğini, naylon poşet ve naylon ambalajlara vergi uygulamasının yükseltilmesinin bilinçsiz kullanımı azaltabileceğini belirtiyor. Dr Gören, naylon poşetlerin marketlerde ve alışveriş merkezlerinde parayla satılmasının da çevre bilincini artıracağını söylüyor.

Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği (TÜBİDER) Başkanı Fuat Engin ise naylon poşet yasağının uygulandığı ülkelerde olduğu gibi geniş katılımların sağlanabilmesi için yasal düzenlemelerin şart olduğunun altını çiziyor. Engin, "Yerel yönetimlerin naylon poşetlere yönelik çalışmalarını çevre ve tüketici örgütleri ile işbirliği içerisinde gerçekleştirmeleri uygulamanın etki alanını genişletecektir. Her tüketici kişisel olarak bilinçlenirse naylon poşetlerin yaşamımızdan çıkarılmasının sürecini kısaltacaktır." diyor.

Dünyada nasıl uygulanıyor?

Fransa: Paris'te naylon torba kullanımı 2009 yılında yasaklandı. 2011 itibarıyla ise Fransa'nın bütün şehirlerinde yasaklanması planlanıyor.

ABD: ABD'nin New York kentinde de Şehir Konseyi 5 bin ve daha fazla metrekareden büyük ya da beşten fazla şubesi olan mağazalar için plastik torba geri dönüşüm kutusu yerleştirme zorunluluğu getirdi. Ayrıca tüm şehirde geri dönüşümü olmayan plastik poşet kullanımını yasakladı. Poşetlerin yanına, 'Geri dönüşüm sistemine katılmak için bu torbayı geri getirin' yazmak zorunlu kılındı. Naylon poşetler, San Francisco, Oakland ve Kaliforniya'da alışveriş merkezleri ve eczanelerde kullanılmıyor.

Hindistan: Yeni Delhi ve Bombay başta olmak üzere, dört bölgede naylon torba kullanımı yasaklandı.

Tayvan: Naylon poşetin yasaklanmasının yanı sıra plastik çatal-bıçak kullanımı da yasaklandı.

İrlanda: Naylon torba kullanmak isteyen, 20 cent vergi ödüyor. Uygulama poşet kullanımını azaltıyor.

Kenya: 2008 itibarıyla tüm ülkede naylon poşet kullanımı yasaklandı.

Güney Afrika: İnce torba yasak, geri dönüşümlü olanlar serbest.

Ruanda: 2008 yılından itibaren naylon poşet kullanımı bütün ülkede yasaklandı.

Çin: Naylon poşetleri ücretli yaparak her yıl 37 milyon fıçı petrol tasarrufu gerçekleştiriyor.

Uganda: İnce naylon poşetler yasaklanırken, kalın poşetler ise vergi ödenerek kullanılabiliyor.

SÜHEYLA SANCAR
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1011659&title=naylon-posetler-hayatimizdan-cikmali&haberSayfa=1
#1096


CHP'nin İstanbul Avcılar'da ve Diyarbakır'da imza attığı  'Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmemesi için evet' yazılı afiş skandalının ikincisi Antalya'da yaşanıyor. CHP'li Büyükşehir Belediyesi, İl Başbakanlığı, ilçe belediyeleri ve ilçe başkanlıkları tarafından dağıtıldığı iddia edilen Kaktüs Dergisi'nin arka kapağında Avcılar ve Diyarbakır'daki afişte yer alan sözlere yer verildi.

BAŞKANLARIN FOTOĞRAFIYLA

'Antalya kararını verdi' başlığı ile piyasaya çıkan derginin arka kapağında 'skandal rahibe afişi'nin yanı sıra CHP'li Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, CHP'li İl Genel Meclis Üyesi Gülay Bolatan, CHP'li Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen,  CHP'li Konyaaltı Belediye Meclis Üyesi Ayhan Zor'un fotoğrafları yer aldı. Bu isimlerin 12 Eylül'deki anayasa değişikliği referandumunda 'Hayır' oyu verecekleri duyuruldu.

İMZA PARTİZAN YAZAR!

Skandal ifadenin nereden alındığı da derginin kapağında açık açık yazıldı. Yazının sonundaki 'Can Ataklı, Bakın bazıları neden Evet diyecekmiş, Vatan Gazetesi/4 Ağustos 2010' ifadesi dikkat çekti. Avcılar'daki skandala adı karışanlar da ifadelerinde afişteki ifadelerin Can Ataklı'nın köşesinden alındığını açıklamıştı.

'KOMPLO'DAN CHP ÇIKMIŞTI

Avcılar'daki afiş skandalının ardından, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Bizim hiçbir bilboardda afişimiz yok. Bu bize yapılmış komplo" diyerek hükümeti suçlamıştı. Bir gün sonra afişlerin Avcılar Belediyesi tarafından asıldığı ortaya çıkmıştı.

http://www.stargazete.com/politika/chp-de-2-rahibe-skandali-haber-292896.htm
#1097
Gaziosmanpaşa'da alanan toplanan kalabalığa seslenen Başbakan Erdoğan, "Biz hiç kimsenin ne arka bahçesi ne de ön bahçesiyiz" diyen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'e, "Sayın Başkan onu külahıma anlat" diye çıkıştı. Erdoğan Gerçeker'e emekliliği bekleme istifa et siyaset yap çağrısında da bulundu.

Erdoğan Gerçeker için şunları kaydetti:

"Biz hiç kimsenin ne arka bahçesi ne de ön bahçesiyiz diyor ya sayın Başkan. Sayın Başkan onu külahıma anlat. Biz damdan düştük, damdan. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Eğer çok merak ediyorsan, bu maceramı seninle paylaşırım, sana anlatırım. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve milletvekili aday olduğumuz süreçte de nelerle karşılaştığımız... Hepsi bilinen şeyler. Baba bunları anlatma. Nelerin nasıl yürüdüğünü biliyoruz. Danıştay'da, Valilikte, bütün il müdürlerinin atanmasında çektiğimiz çileleri biz biliyoruz. Ayağımızda prgangalarla ülke yönetiyoruz, ülke.

Bütün iyi niyetimizi her zaman suistimal ettiler. Fiziki şartlardan yoksun bir yargı dediler. Fiziki şartlardan yoksun bir yargı dönemi dediklerinde bile Türkiye'nin genelinde Batı'da bile olmayan adalet sarayları inşaa ettik. Zam talep ettiler, zam verdik. Bütün bunlara rağmen bunları görmemezlikten geldiler. İster istemez konuşturuyorlar bizi.

Siyaset soyunmak isterseniz cübbeyi çıkarın, gelin siyasete soyunun. İşte bu yıl yine Yargının açılış töreninde maşallah gayet güzel siyaset yaptılar. Karşısında siyasiler var... Karşısında Anayasa Mahkemesi Başkanı var... Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı kalkıyor orada Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın karşısında, adeta bir Cumhuriyet Halk Partisi'nin söylemi gibi kullanıyorlar. Şimdi bunu söyleyince de "E bize çok vuruyorlar..." Kusura bakma, kusura bakma. Kararlarınızla konuşun. Eğer siyaset diliyle konuşmaya gayret ederseniz, orada bize düşen bunun cevabını vermektir. Çok merak ediyorsanız emekliliği bekleme, emekli olmadan istifa et, gel siyasete soyun. Olması gereken budur. Biz bunu bekleriz.

http://www.haber7.com/haber/20100910/Erdogandan-Gercekere-Istifani-bekleriz.php
#1098
Usulsüz hastane faturalarının ödenmemesiyle ilgili hükümlerin yürütmesi durduruldu. SGK yetkililerinin, 'Kaosa yol açar, Hazine zarar eder' dediği Danıştay kararı, 3,8 milyon liralık faturası 'usulsüz çıkan' Hacettepe Üniversitesi'nin başvurusu üzerine alındı.

Danıştay, sağlık alanında büyük bir karmaşaya yol açacak bir karara daha imza attı. Hastalara kesilen faturalarda usulsüzlük tespit ederek 3 milyon 841 bin lira kesinti yapan Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) kararını, Danıştay hatalı buldu. Danıştay'ın bu kararını uzmanlar, 'özel ve üniversite hastanelerinin hastalara uyguladıkları tedavi faturalarını ödeme yapmadan önce incelemeyin' anlamına geldiği şeklinde yorumladı. 'Bir hastaya muayene etmeden 100 ameliyat yapılmış, ölülere ilaç fatura edilmiş, kadına bir yılda 9 defa doğum yaptırılmış' gibi örneklerle çıkan usulsüzlüklere yönelik denetim yüksek mahkeme engeline takıldı.

Hacettepe Üniversitesi Rek-törlüğü'nün SGK'ya yönelik Danıştay'a açtığı dava sonuçlandı. 2008 yılı Mayıs ayında kuruma gönderilen Hacettepe faturalarını örnekleme yöntemiyle inceleyen fatura inceleme komisyonu, 21'lik hata oranı tespit etmişti. Bu hataya denk gelen 3 milyon 841 bin liralık kesinti 'fatura bedellerinin ödenmesi' konulu genelgenin üç maddesi uyarınca yapıldı. Ancak söz konusu genelgenin ilgili maddelerinin iptalini isteyen Hacettepe Üniversitesi'nin talebini 'olumlu' bulan Danıştay, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yapılan ödemelerde usulsüzlük tespit eden SGK kesintisinin haksız olduğuna hükmederek 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi. Danıştay'ın kararında, "Yürütmenin isteminin kabulü ile yetki ve şekil unsuru yönünden hukuka aykırı olan 12 Mart 2009 tarih ve 2009/44 sayılı genelgenin 5.1, 5.2 ve 5.8.4 maddelerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir." denildi.

Özel ve üniversite hastanelerine yapılan fatura ödemelerini kapsayan düzenlemelerin yürütmesinin durdurulmasıyla SGK ödemelerinde boşluk oluştu. Fatura incelemelerinde herhangi bir denetim olmadan ödeme yapılması gündeme geldi. Kurumun yetkilileri, Danıştay'ın kararının herhangi bir kanun maddesine dayandırılmadan yapılan usulsüz fatura kesintilerinin genelgeyle yapılamayacağı yönünde olduğunu kaydetti. Danıştay kararının ödemelerde kaos oluşturacağına vurgu yapan yetkililer, "Senin müfettişin üniversite hocasının uygun gördüğü tahlil, tetkik ve tedaviyi inceleyemez. Danıştay, 'SGK bunu denetleyemez, inceleyemez' kararı vermiştir." değerlendirmesini yaptı. Denetim ve inceleme olmadan fatura ödemenin devletin Hazine'sini batıracağına dikkat çeken SGK yetkilileri, Danıştay'ın kararı doğrultusunda yeni bir genelgeyle düzeltme yapacak.

ZAMAN 
HASAN BOZKURT ANKARA, CİHAN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1025240&title=danistaydan-sgkya-usulsuz-de-olsa-faturayi-ode
#1099
Referandum süresince başörtülü kadınların örtünme şekillerini rahibeye benzeten bilboardları Astıran Avcılar Belediye Başkanı ile ilgili CHP'nin MYK'sı kararını verdi.

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci'nin kesin ihraç istemiyle  Disiplin Kurulu'na sevk edildiğini bildirdi.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), saat 13.00'de Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı.

Okay, MYK'da ayrıca İstanbul Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci ile ilgili incelemenin tamamlandığını söyledi.

Okay, ''Değirmenci, tüzüğümüzün 68. maddesinin B ve F bendi, 70. maddesinin büyük A, B bendi uyarınca önlemli olarak kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilmiştir'' dedi.

Açıklamalarının ardından soruları da yanıtlayan Okay, ''Değirmenci tarafından yaptırıldığı iddia edilen afişlerin, İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek'in bilgisi doğrultusunda hazırlandığının söylendiği'' şeklindeki bir soruya, şu yanıtı verdi:

''Bize gelen bu konuda Avcılar İlçe örgütünün suç duyurusu ve suç duyurusu sonrasında alınan ifadeleri değerlendirdik, şu aşamada Sayın Değirmenci ile ilgili bir değerlendirmede bulunulmuştur.

İl Başkanımızla ilgili Sayın Değirmenci'nin basına yaptığı açıklamanın dışında hiç bir iddia ve isnat yoktur.

Kaldı ki Avcılar ilçe örgütünün hazırladığı broşürler elimizdedir ve bunu doğrudan doğruya belediye başkanını bireysel inisiyatifi olduğu yönünde bize gelen evraklar içerisinde de bilgiler bulunmaktadır.

Kaldı ki İstanbul İl Başkanı da bu konuda kendisi ile ilgili hiç bir ilgisi olmadığını net olarak ifade etmiştir. Buna ilişkin hiç bir somut delil bulunmamıştır.

CHP'nin bu süreçte kullandığı söylem, afiş ve ilanlardaki üslubu belli. 'Türban sorununu biz çözeriz' söylemini genel başkanımız söylerken, bu konuda CHP'nin üslubu ile bağdaşmayan bir afişin hazırlanması bana göre partideki sorumluluk ve görev anlayışı ile bağdaşmayan bir durumdur.''

DİYARBAKIR'DAKİ AFİŞ

Okay, aynı afişlerin ''Diyarbakır'da da görüldüğünün'' hatırlatılması üzerine de, şunları kaydetti:

''Aslında bilgi sahibi olması gereken Hükümet. Sayın İçişleri Bakanı, Avcılar'da asılan afişle ilgili en ufak ayrıntıya kadar açıklamada bulundu.

Aynı afiş her nasılsa Diyarbakır'da AKP'nin yapacağı miting öncesi kısa bir süre asılıyor ve indiriliyor. Provokasyon olduğu çok açık ve net.

Diyarbakır İl Başkanımız hiç bir bilboardı kiralamadıklarını, ayrıca 'afişin kendileriyle hiç bir ilişkisi olmadığını, orada bulunan Mobese kameralarından da afişin kimler tarafından, AKP'ye tahsis edilmiş olan bilboarda asılmış olabileceğinin tespit edilebileceğini', hem yazılı olarak hem de televizyonda ifade etti ama bu konuda her nedense her şeyi gören, her şeyi dinleyen ortamı bilen, Mobese kameraları elinde olan İçişleri Bakanı işin hiç o tarafına dokunmuyor.

Sadece Avcılarda takılı kalıyor, çünkü eğer Diyarbakır'daki Mobese kameralarını incelerse bilesiniz ki işin içerisinden kendisi çıkacaktır.

Çünkü enteresandır Diyarbakır mitinginde Başbakan, 'Diyarbakır'daki afişi gördün mü Beşir?' diyor, O da 'evet' diyor. İkisinden başka onu bilen yok.''

Okay, ''villa tartışmalarına'' ilişkin bir soruya da, ''Sayın Başbakan, Genel Başkanımızın altından muslukları bulunduğunu söylediği villasının 7 milyon dolar değil, 3,5 milyon dolar olduğunu söylüyor.

Sayın Başbakanın çoğu vatandaşın asgari ücretle yaşam sıkıntısı çekerken 3,5 milyon doları küçümseyerek ifade etmesi şaşırtıcıdır.

Muslukları altın veya değil, sonuçta o villa 3,5 milyon dolar ediyor mu etmiyor mu? Kendi dilinle bir itirafın var. 3,5 milyon dolar da iyi para, Türkiye için çok iyi para'' diye konuştu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100908/CHP-Rahibe-afisi-ile-ilgili-kararini-verdi.php
#1100
Türkiye'nin en güvenilir kurumlarından birisiyken bir anda Türkiye'nin en tartışmalı kurumu haline gelen ÖSYM, en kısa zamanda yeniden yapılandırılacak. Bu çerçevede üniversitelere yönelik sınavlar dışında, diğer tüm sınavların yükü ÖSYM'nin üzerinden alınacak. Kamuya ait sınavlar için Devlet Sınav Merkezi öngörülüyor.
1974'te rahmetli Altan Günalp tarafından üniversitelere merkezi yerleştirme ile öğrenci alınması için kurulan ÖSYM, sonraki yıllarda yarattığı güven ortamı nedeniyle, devlete ait tüm sınavları üstlenen bir konuma geldi. Bu da üzerindeki iş yükünü altından kalkılamaz hale getirdi ve güvenlik zafiyetlerinin yaşanmasına neden oldu.
Son yaşanan kopya skandallarından sonra, YÖK ve devlet katında ağır basan görüş, Devlet Personel Dairesi'ne bağlı olarak kurulacak bir Devlet Sınav Merkezi'nin kademeli olarak ÖSYM'nin yapmakta olduğu kamuya ait tüm sınavları yapar hale gelmesi. Bu merkezin kurulmasında ÖSYM'nin de kurucu partnerlerden birisi olacağı da özellikle vurgulanıyor.
Peki ÖSYM'nin üzerindeki sınav yükü azalırsa, kopya ya da çalınmaların önüne geçilir mi? Evet demek o kadar kolay değil. Çünkü, bu konuda öylesine büyük bir rant söz konusu ki, sistemi delmek isteyenler hep olacak.
Bu konuda asıl önemli olan ÖSYM'nin nasıl bir güvenlik zırhı ile korunacağı?
Bugüne kadar olduğu gibi, kuruma olan aidiyet duygusu ile mi koruma sağlanacak yoksa günümüz teknolojisinden de yararlanılarak çok gelişmiş güvenlik önlemleri mi alınacak? Bunu da zaman gösterecek.
Bayramdan hemen sonra ilköğretim birinci sınıflar, sonraki hafta da diğer okullar açılacak. Ama öğretmen atamaları henüz gerçekleşmiş değil. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda ne olacaksa bir an önce olsun noktasında. YÖK ve ÖSYM de aynı görüşte. Acak hiçbir kurum bu konuda öne çıkmak istemiyor. Çünkü nasıl bir karar alınırsa alınsın, büyük tepkilere neden olacak.
Bu yüzden şu anda tüm gözler Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda. Onların vereceği kararı gerekçe göstererek hareket edecekler.
Ama YÖK'teki genel hava, hiç içlerine sinmese de iptalden yana. "Çünkü, soruşturma derinleştikçe, ortaya çıkan tablo iptal varsayımını biraz daha güçlendiriyor. Şu andaki genel eğilim iptalden yana ama yarın ne olur, hangi noktaya gelinir, onu şimdiden söylemek doğru olmaz" görüşündeler.
YÖK'ü bu kadar tedirgin eden ise alın teri ile başarılı olanların yaşayacağı moral bozukluğu. "İptal son çare. Ona gelinceye kadar, her türlü olasılık düşünülecek" diyorlar.
Gelişmeleri hep birlikte yakından izleyeceğiz. Bakalım ne olacak? Umarız en adil olan yapılır. Kimsenin hakkı yenmez. Kopyacılar da cezasız kalmaz...

Ertelemeler niye?
Yılbaşına kadar gerçekleşecek tüm sınavların ertelenmesi, KPSS'nin iptal edilip yerine yeni bir sınav yapılması için mi? Bu yöndeki değerlendirmeleri de Ankara'ya sorduk. Ne MEB ne de YÖK, teyit eder bir görüş ortaya koymadı. Ama kesinlikle hayır da demiyorlar. "Gelişmelere göre hareket edilecek" diyor, başka bir yorum ya da öngörüden söz etmiyorlar.
Oysa atama bekleyen sadece öğretmenler değil, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına girmek için bu yönde alınacak kararı bekleyen yüz binlerce genç var. Onlar da, tıpkı alınteri ile yüksek puan alan öğretmenler gibi tedirginler. Bir an önce önlerini görmek istiyorlar.

Yeni iddialar
ÖSYM'ye duyulan güven kevgire dönünce iddiaların da ardı arkası kesilmiyor. Şimdi de dil sınavları ile belgeler yağıyor. 30, 40 alırken birden bire 70, 80'lerin nasıl alındığı soruluyor. Yabancı dil öğrenmenin öyle üç beş ayda çözülecek bir sorun olmadığı dile getiriliyor. Daha da iddialı olanlar, dil sınavlarında birdenbire yüksek puan alanlardan pek çoğunun İngilizceyi tarzanca konuşmanın ötesine geçemeyeceğini iddia ediyorlar.
İşte bu yüzden TBMM'ye verilen araştırma komuyonu kurulmasına yönelik önerge, Meclis açılır açılmaz, tüm partilerin oybirliği ile kabul edilmeli ve bu yöndeki tüm iddialar enine boyuna araştırılmalıdır. Yoksa sınavlara zerre kadar güven kalmayacak. Ve bu arada, belki MEB'in gerçekleştirdiği sınavlara da göz atılır ve onlar da şaibeden kurtulur...
Özetin özeti: Birileri artık bu konuyu ciddiye almalı. Çünkü çalınan sadece gençlerin değil, bu ülkenin de geleceği!..

http://www.milliyet.com.tr/osym-nin-yukunu-dsm-alacak/abbas-guclu/turkiye/yazardetay/08.09.2010/1286502/default.htm