Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1201
CHP'li Serter, öğrencilerden habersiz kaydettiği ikna odası görüşmelerini saklamakta hala ısrarlı.

EBRU BARAN İSTANBUL

İkna odalarının mucidi CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Nur Serter, öğrencilerden habersiz yapılan ikna odaları kayıtlarını teslim etmemekte kararlı olduğunu söyledi. İkna odası mağdurlarının tanıklıklarını kitaplaştıran Gülşen Demirkol Özer, "Öğrencilerin hiçbiri içeride bir kamera kaydı yapıldığından haberdar değildi. Ya  okuldan atılırsın ya da başını açarsın baskısıyla ikna ettiler" dedi. 

SADECE 10 BİN ÖĞRENCİ VAR

Serter'in "İkna odası kasetleri bende ama artık imha edeceğim" açıklamasının yankıları sürüyor. Serter'in açıklamasının ardından, "Bizim kamera kaydına alındığımızdan haberimiz yoktu" diyen  mağdurlar suç duyurusu için sıraya girdi. Bu gelişmeleri değerlendiren Nur Serter şunları söyledi:

"Zaten sadece İstanbul Üniversitesi'nin Avcılar Kampüsü'nde yeni kayıt yaptıran 10 bin öğrenciyi kayda aldık. Üniversitenin diğer fakültelerinin rektörlüğün kararı olmadan kendi inisiyatiflerine dayanarak öğrencilerle görüştüler. Bu kayıtları kimseye teslim etmem, çünkü bu hususta öğrencilerin mahremiyeti söz konusu. Kaldı ki tüm kayıtlar da bende değil. Kayıtların bir kısmı da İstanbul Üniversitesi'ndeydi. Ayrıca aradan 12 yıl geçtikten sonra bunu gündeme taşımak bir intikam operasyonudur."

SERTER KAYITLARDAN MUTLU OLUYOR

İstanbul Üniversitesi'nde 1998 yılında yaşananları anlatan 'Bir işkence metodu olarak ikna odaları' isimli bir kitabı yazan Gülşen Demirkol Özer, ikna odalarından çıkan öğrencilerin tanıklıklarını not ettiğini belirterek "Öğrencilerin hiçbirinin içeride bir kamera kaydı yapıldığından haberi yoktu" dedi. Özer, şunları söyledi:

"Nur Serter, bunları imha edeceğim, ettim dese bile etmeyecektir, saklayacaktır. Çünkü o odalarda öğrencilere zorla 'başörtüsünü ailemin zoruyla takıyorum, aslında eğitim için başımı açmak isterim' gibi şeyler söylettiler. Serter, bu cümlerin olduğu kayıtlardan mutluluk duyuyor ve bunları belki ileride de kullanmak için hep elinde tutmak isteyecektir. Aslında şuan yapılacak en doğru şey, savcılık emriyle Serter'in elindeki bu kayıtlara el konulmasıdır. Asıl gerçekler o kayıtlar gün yüzüne çıktığında belli olacak."

İHMAL İLE TCK'DAN YARGILANIR

• Boğaziçi Avukatlar Derneği Başkan Bilal Çalışır, Nur Serter hakkında bir soruşturma başlatılabileceğini belirterek şunları söyledi: "Üniversite adına alınan kamera kayıtlarının kendi elinde bulunması zaten 'görevi suistimal' suçuna girmekte. Bunun yanında bir de öğrencilerin bilgisi olmadan bu kaydı gerçekleştirmeleri de ayrıca TCK'nın gizli kayıtla ilgili maddesinden yargılanmasına neden olur. Eğer öğrencilerin yaptığı suç duyuruları neticesinde savcılık soruşturma başlatır ve kamera kayıtlarını Serter'den isterse Serter'in bu kayıtları vermesi gerekir."

İkna odalarının içinde ter dökenler anlattı

• Gülşen Demirkol Özer'e, Avcılar Kampüsü ikna odasında yaşadıkları anlatan ancak ismini açıklamayan bir öğrenci yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "'Senden sadece başını açmanı istiyoruz' dediklerinde kendime geldim. Benden ne istediklerini anladım. Kadın sürekli konuşuyordu. Kafam karıştı. O sırada kameranın cızırtısını fark ettim. 'Bu kamera neyi çekiyor' dedim. 'Şenliği çekiyor' diye yanıtladılar. 'Bu şenlik mi? Evet, şenlik' İşte o an kan beynime sıçradı. Bağırmaya başladım. Susun, çekmeyin istemiyorum dedim. Kendimi dışarı atmaya fırsat bulamadan, beş altı kişi etrafımı sardı. Aralarında polis de vardı. 'Demek gerçekten zorla baş açtırıyorlar' diye düşündüm."

Özer'in kitabında öğrencilerin anlattığı çarpıcı örnekler şunlar:

• Önünüzde tek şart koşuluyor Ya okuldan ayrılıp rezil olacaksınız, ya başınızı açacaksınız. Burası Türkiye'nin en iyi okulu' gibi şeyler söyleyerek kaybettiklerimizi saydı.

• ...Nasıl örtündün, kendi isteğinle mi? tarzındaki sorulardan sonra, sağlığın için iyi değil başörtüsü. D vitamini kemiklerin için gerekli ama alamıyorsun, saçların da sağlıksız oluyor tarzında sözler söylediler.

• Oraya gittiğimde İlahiyat'tan bir öğretim üyesi Kur'an'da başörtüsünün olmadığını, bahsedilen ayetin ziynet ile alakalı olduğunu, dolayısı ile başörtünün gereksiz olduğunu söyledi.

• 'Başını açtıktan sonra, benim koluma gireceksin, birlikte okulun içinde bir tur atacağız' dedi. Aksi takdirde, 1 aydan 6 aya kadar uzaklaştırma alıyorsunuz.

• Sana burs veririz. Bu okulda daha iyi bir gelecek sağlarız. Yani vakıflardan, şuradan buradan sağlanan bursların dışında, Rektörlük bursu veririz deniliyor. Ayrıca iş imkanları sağlanıp, okulda kalabilirsin, kariyer yapabilirsin şeklinde şeyler de söyleniyor. Daha çok parayla ilgili teklifler. Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan

YARIM SAAT DAYANABİLDİM

Bana da ikna görevi verildi

• Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, 2008 yılında verdiği bir röportajda, ikna odalarında görev aldığını ama yarım saat bile dayanamadığını dile getirmişti. İşte o röportajda yer alan Arıboğan'ın ifadeleri: "Yasak yıllar önce İstanbul Üniversitesi'nde uygulanmaya başlandığında yönetim, bazı kadın öğretim üyelerinin ikna odalarına girmelerini zorunlu kılmış, görevlendirme vermişti. Ben de görevlendirildim, ancak yarım gün dayanabildim. Bana göre sistem, siyaset, partiler bir yana öncelikle çocukları düşünmek gerekir. İnsandan söz ediyoruz, hayatın gerçek öznelerinden. Bir tek çocuğumuzun bile korkusuna ya da gözyaşına değmez hiç bir şey." 

Başörtülülerden özür dilemeliyiz

Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, başörtüsü nedeniyle eğitim hakları ellerinden alınan öğrencileri "sürgün edilen öğrenciler" şeklinde niteleyerek, "başörtüsü nedeniyle sürgün edilen öğrencilerden özür dilemeliyiz" dedi. Başörtüsü yasağının geçmişte çok sayıda öğrenciyi mağdur ettiğini hatırlatan Prof. Dr. Nihat İnanç, şöyle konuştu: "Burası bizim göreve geldiğimiz günden bu yana hep özgürlüklerin savunulduğu yer oldu. Sadece savunulmak ile kalmadı, uygulandığı bir üniversite de oldu."

Kanunda olmayan bir konuda "emre itaat"in olamayacağına dikkati çeken İnanç, "Sürgüne gönderilen öğrencilerimiz özellikle inancından dolayı başını örten kızlarımız ve sebep ne olursa olsun kanuni dayanağı olmadan eğitim-öğretim hakkı elinden alınan evlatlarımızdan özür dilemeliyiz. Bu devlet çoğu kesimden özür diledi, sürgüne gönderilen öğrencilerimizden de özür dileyecektir" şeklinde konuştu.

http://stargazete.com/politika/utanc-odasi-kasetlerini-kimseye-vermeyecegim-haber-307970.htm
#1202


Avrupa'nın en büyük adliyesi gelecek ay tamamlanacak

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nın gelecek ay tamamlanacağını söyledi.

Engin, İstanbul Adliyesi olarak nisan ayına kadar yeni adliyeye taşınmayı planladıklarını bildirdi. Yeni binada incelemelerde bulunan Başsavcı Engin, daha sonra basın mensuplarına bilgi verdi. İstanbul'da biri Kartal'da, diğeri Çağlayan'da olmak üzere biri dünyanın diğer Avrupa'nın en büyük iki adalet sarayının inşa edildiğini anlattı. Çok önemli bir aksaklık olmazsa binanın inşaatının aralık ayı sonunda tamamlanmış olacağını anlattı. Şöyle konuştu: "Bu binaya İstanbul Adliyesi'nin 5 ayrı binadaki bütün üniteleri taşınacak. Bunun yanı sıra Şişli, Fatih, Beyoğlu ve Eyüp adliyeleri taşınacak. İlk hesaplamalarımıza göre hakim ve savcılarımızın yanı sıra 4 bin 500 civarında personel görev yapacak.Buraya giren çıkan vatandaş ve iş sahiplerinin sayısı günde 60 bin kişi civarında olacak. Buraya 326 mahkeme yerleşecek. 2 bin 340 araçlık kapalı otopark alanı olacak.''

CİHAN
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1050609&title=dunyanin-en-buyuk-adliyesi-gelecek-ay-tamamlanacak


Çağlayan'da yapımı süren yeni adliye binasına ait tanıtım videosunu aşağıdaki linkten seyredebilirsiniz:
http://www.istanbul.adalet.gov.tr/menu/image/avrupa_divx.swf
#1204


Ankara 19. İş Mahkemesi, işyerine top sakallı olarak geldiği gerekçesiyle amirleri tarafından mobbinge (duygusal tacize) maruz kalan mühendisi haklı buldu. Mahkeme,i tazminat ödemesine karar verdi.

Mahkeme, Türk Telekom'un çalışanına manevi tazminat ödemesine karar verdi.

Türk Telekom'da görevli mühendis Bülent Atuk, iş yerine top sakallı bir şekilde gitmesi nedeniyle, kınama cezası aldı. Ayrıca, Atuk, "işe geliş-gidiş saatlerine riayet etmediği ve kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı şekilde sakal bıraktığı" gerekçe gösterilerek görev yaptığı pozisyon dışında başka bir görev yerine nakli istendi.

"2007 Yılı Sicil ve Başarı Değerlendirme Raporu" için vesikalık fotoğrafı istenen Atuk, top sakallı fotoğrafını vermesi üzerine, "psikolojik tacizin arttırıldığını" ve müdürlükçe fotoğrafın kabul edilmediğini kaydetti.

Atuk'un, "top sakallı" olduğu gerekçesiyle 17 Ocak 2008 tarihinde savunması istendi. Savunmasını yapan Atuk, müdürlükçe "Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetlerine dair Yönetmelik" hükümlerinin uygulanamayacağını, bunun yasal bir dayanağının olmadığını, ayrıca bu yönetmeliğe aykırı tutum içerisinde olanların olduğunu ve bu şekilde ayrımcılık yapıldığını savundu.

"SAĞLIĞIMI KAYBETTİM"

İşyerinde uygulandığını iddia ettiği "mobbing" ile beden sağlığını kaybettiğini dile getiren Atuk, "top sakallı" olduğu gerekçesiyle bazı seminerlere götürülmediğini de ifade etti.

Atuk ayrıca, işyerinde uzun saçlı, bıyıklı ve küpeli erkek personelin çalıştığı ve "türbanlı" bayan personelin olduğunu da öne sürdü.

Atuk, ayrıca Türk Telekom'un reklamlarında Cem Yılmaz'ı oynattıkları ve Yılmaz'ın da "top sakallı" bir oyuncu olduğunu belirterek, "Gerek sözlü uygulama gerekse yazılı işlemlerle manevi baskıya maruz kaldığını ve kişilik haklarına saldırı boyutunda duygusal tacize uğradığını" öne sürdü.

Atuk, "duygusal taciz boyutuna varan söz ve işlemler silsilesi ve hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak verilen 'uyarma' cezalarının iptali ile anılan işlemler neticesinde psikolojik ve bedensel sorunlar nedeniyle manevi tazminat" istemiyle dava açtı.

"ÇALIŞIYOR OLMASI, MANEVİ BASKI OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ"

Davayı görüşen Ankara 19. İş Mahkemesi, bilirkişiye başvurulmasını istedi. Bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşmede erkek personelin saç ve sakalının nasıl olması gerektiğine dair herhangi bir düzenlemeye rastlanılmadığını bildirdi.

Raporda, Atuk'a verilen uyarma cezalarının yersiz olduğunu kaydedilerek Atuk'un çalışmak istediği Kablo TV Müdürlüğü'nde çalıştırılmamasının farklı nedenlere dayandığı savunuldu.

Raporda, "Kurulumuzca, davacı işçiye manevi baskının olduğu değerlendirilmekte, davacı işçinin hizmet akdinin devam ediyor olmasının işyerinde manevi baskı olmadığı anlamına gelmeyeceği düşünülmektedir.

Davacının manevi baskıya uğradığı ve bu baskının olumsuz etkilerinin bir nebze giderilmesi gerektiği" ifade edildi. Yerel Mahkeme de rapora dayanarak davacının "duygusal tacize" uğradığı görüşünü benimseyerek 555 TL manevi tazminat talebini kabul etti.

Öte yandan, Atuk'un vekili Avukat Şamil Demir, müvekkilinin bu davayı açmaktaki amacının manevi tazminat almak olmadığını, "kendisine sistematik bir şekilde uygulanan mobbingin yargı kararıyla tespit edilmesini sağlamak" olduğunu ifade etti.

AA
http://www.haber7.com/haber/20101106/Top-sakal-davasini-calisan-kazandi.php
#1205
Mahkemenin verdiği iki kararı bozan Yargıtay, otobüs durağında tanımadığı bir kadının omzuna başını koyan ve asansörde bir kadının kalçasını elleyen kişilere 7 yıla kadar hapis cezası verilmesi gerektiğine hükmetti.

YARGITAY, mahkemelerin "cinsel taciz" olarak görüp cezalandırdığı iki olayda, sanıkların davranışlarının "cinsel saldırı" olabileceği gerekçesiyle, yerel mahkeme kararlarını bozdu. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, otobüs durağında başını, tanımadığı kadının omzuna koyan sanığın eyleminin 3 ay-2 yıl arası hapis verilen taciz değil, 2-7 yıl arası hapis verilen cinsel saldırı olduğuna hükmetti. Dairenin ikinci kararında da asansörde mağduru öpmeye çalışan ve kalçasını elleyen sanığa verilen taciz kararı bozuldu. Daire bu olayda da "taciz suçundan verilen cezanın az olduğunu, cinsel saldırı suçundan ceza verilmesi gerektiğine" hükmetti.

Beden teması olunca

Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin kararına konu olan olaylar şöyle gelişti: Ankara'da İ.P isimli bir kişi, otobüs durağında bekleyen bir kadının yanına oturarak başını omzuna koydu. Kadının, bağırması üzerine sanıkla aralarında kavga çıktı ve adam kadına bir tokat vurdu. Bunun üzerine Olay polise intikal etti. Sanık hakkında Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "cinsel taciz ve basit yaralama" suçlarından dava açıldı. Yargılama sonunda sanığı cinsel taciz ve yaralama suçlarından mahkum etti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyaya bakan 5. Ceza Dairesi, sanığın, mağdurun yanına oturup başını omzuna koymasının "bedensel temas" içerdiğine dikkat çekerek sanığın suçunun Türk Ceza Kanunu'nun 102/1. maddesinde tanımlanan cinsel saldırı suçunu oluşturabileceğine karar verdi.

Asansörde cinsel saldırı

Dairenin cinsel saldırı olarak gördüğü ikinci olay, İstanbul'da yaşandı. U.P isimli bir kişi girdiği bir apartmanın asansöründe mağdur kadına sarılmaya ve öpmeye çalışarak, kalçasını elledi. İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi bu sanığı da "cinsel taciz" suçundan mahkum etti. Bu dosyayı da inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi, eylemin cinsel saldırı suçu oluşturduğuna dikkat çekerek, kararı bozdu. Daire, yargılamanın istenen cezanın artması nedeniyle asliye ceza mahkemesinde devam etmesi gerektiğine hükmetti.

Türk Ceza Kanunu'nun 105. maddesinde cinsel taciz suçuna 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi düzenleniyor. Maddede cinsel tacizin tanımı yapılmıyor ve "Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi" ifadesi yer alıyor. Cinsel saldırı suçunun düzenlendiği 102/1. maddesinde ise, "Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, 2 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmü yer alıyor. Yargıtay'ın bir davranışın taciz mi cinsel saldırı mı olacağı konusundaki kararları bu yüzden önem taşıyor.

http://www.kanalturk.com.tr/haber-detay/34534-kalca-elledi-7-yil-yedi-gundem-haberi.aspx
#1206
Sabah Gazetesi yazarı Sevilay Yükselir, askerliğini kısa dönem yapan bir hakimin, komutanı tarafından "Hakiiim 3 çay al gel, "Hakim sigara bul" çağrılmasıyla ilgili yargıya taşınan olayı köşesine taşıdı.

Sabah yazarı Sevilay Yükselir'in köşesinde yer olayın ayrıntısı şöyle:

Zorunlu askerlik mi, yoksa zorunlu eziyet mi?

Bugün Türkiye'de belki de emsali olmayan çok önemli bir dava ve onun sonucunu paylaşacağım sizlerle. Mesut Çeken, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nde görevli genç bir hâkim.
"Vatan borcudur ve mecburdur" şiarı ile askere giden ancak gittiği yerde akıl almaz muamelelerle karşı karşıya kalan Mehmetçiklerimiz adına sorgulamaya başladığım yazılarıma destek vermek amacıyla dün bir mektup göndermiş posta kutuma.
Ve demiş ki; "Ben de askerdeyken çok hırpalandım. Bana da kötü muamele yapıldı, diyenlere yol gösterici olması, örnek teşkil etmesi için lütfen bu mektubumu okurlarınızla paylaşın."
İşte o mektup!

"Hâkiiimmm çay getir!"
Askerlik görevimi ifa etmek üzere 2008 ağustos celbine tabi olarak 108. Topçu Alayı Erciş/Van'a katıldım. Tezkeremde iaşe ikmal timi kısım komutanı olduğum yazmasına rağmen, disiplin subayı yazıcısı olarak vazifelendirildim. Mesleğim olan hâkimliğin cüppesini nizamiyeden geçerken kapıda bıraktım. Ve 155 gün boyunca hiç kimseden pozitif bir ayrımcılık beklemedim. 34 yaşında, evli, iki çocuk babası, İstanbul'da görev yapan bir hâkim olmama rağmen herkesle birlikte yattım, kalktım, herkesle birlikte süründüm, yerlerde yuvarlandım, akla hayale gelmeyen bir yığın muameleyi, 'vazife' dedim dert etmedim. Ancak görev yaptığım disiplin subaylığı komutanı Binbaşı Murat Ayvaz'ın bir tavrını içimden atamadım. Tam dört ay boyunca alayda olduğu hemen hemen her gün belki de emrinde olmamın verdiği özgüvenle, 'Hakiiiim, üç çay al gel!', 'Hakiiim, bana bir sigara bul getir!' diyerek mesleki onurumu, mesleki haysiyetimi ayaklar altına alan Binbaşı Ayvaz hakkında Erciş Sulh Hukuk Mahkemesi'nde manevi tazminat davası açtım. Ve E: 2009/470 sayılı dosyada yapılan yargılama neticesinde 16.08.2010 tarih ve K: 2010/502 karar numarasıyla tazminat talebim kabul edilerek Binbaşı Ayvaz'ın 5000 lira tazminat ödemesine hükmedildi. Ve bu karar temyiz edilmeyerek kesinleşti. "

"Neden oğlum Mesut değil?"
Sevilay Hanım. Görev süresi boyunca Binbaşı Ayvaz'a, neden, 'Asker, 3 çay al gel', 'Mesut , 3 çay al gel', 'Oğlum, evladım sigara bul bana!' diye hitap seçenekleri var iken ısrarla hâkimliğime vurgu yaptığını sorabilmeyi çok isterdim. Ama soramadım. Yüzlerce kez, 'Hakiiiim çay getir' şeklinde verilen emri yerine getirmiş olmam yetmiyor gibi, 2 ya da 3 kez çalıştığı masada kalemle yazı yazarken elinin yanına bıraktığım bardağı işaret parmağıyla göstererek ve bardağa dokunarak, 'karıştır' kelimesini duyduğum an hissettiklerimi, kelimelerle ifade etmem mümkün değil. İnanın halihazırda birçok askerin hayretle, şaşkınlıkla, 'Devletin hâkiminin düştüğü şu hale bak!' şeklindeki ah vahları içinde elim ayağım birbirine dolaşarak Binbaşı'ya verdiğim hizmet anları gözümün önünden gitmiyor. Dava açmakta ve kararı size göndermekteki amacım elbette ki orduyu yıpratmak değil! Bu mektubu yollamamdaki tek amaç askere gideceklere, askerde karşılaştıkları hukuksuzluklara karşı atılabilecek basit bir adım olduğunu göstermektir. Askere giden herkes bu bilinçle gider ve orada kendisine yapılan bir hukuksuzluğa karşı -tabii ki- askerden dönünce ilgili kişi hakkında tazminat davası açarsa ve bu talebi de kabul görürse hiç kimse hukuksuzluğa cüret edemeyecektir. Sonuç olarak demek istediğim şu ki; 'Hukuksuzluk hastalığının panzehiri, bizzat hukukun kendisidir!'

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/yukselir/2010/11/05/zorunlu_askerlik_mi_yoksa_zorunlu_eziyet_mi
#1207
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, unvanlı hakim ve Cumhuriyet savcılarının atamasına ilişkin kararnameyi yayımladı. Kararnamede 140'a yakın hakim ve savcının yeri değişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Kuriş oldu. Cihaner'e tenzili rütbe var.

Kurul, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına Sarıyer Adliyesi Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş'i atadı.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i Adana Cumhuriyet Savcılığına, Kartal Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Gülay'ı İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'ne atandı.

Cihaner'den boşalan Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığına da Burhaniye Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Şafak getirildi.

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların ve Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz'ın yeri değişmedi.

TAM LİSTEYİ GÖRMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.

http://www.haber7.com/haber/20101105/Unvanli-hakim-ve-savci-atamalari-LISTE.php
#1208
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Ergenekon Davası'nda tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın açtığı tazminat davasında tahliye taleplerini reddeden 9 hakimin tazminat ödemesi kararını onadı.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Ergenekon Davası kapsamında tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın açtığı tazminat davasında tahliye taleplerini reddeden 9 hakimin tazminat ödemesine ilişkin kararı onadı.

Haberal'ın avukatları, müvekkillerinin tahliye isteklerini reddeden 9 hakim hakkında tazminat davası açmıştı.

Yargıçların 1. sınıf hakim olması nedeniyle ilk derece mahkemesi sıfatıyla davayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, hakimlerin her birini 1500'er yüz TL manevi tazminat ödemeye mahkum etmişti.

Hakimlerin karara itiraz etmesi üzerine, dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda temyiz incelemesine tabi tutuldu. Geçen hafta davayı görüşen Kurul, oy çokluğu sağlanamadığı için bir karar vermemişti. Bugün tekrar toplanan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Ergenekon Davası kapsamında tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın açtığı tazminat davasında tahliye taleplerini reddeden 9 hakimin tazminat ödemesine ilişkin kararı onadı.

Kurul, hakimlerin ödeyeceği tazminat miktarını ise önümüzdeki hafta tekrar görüşecek.

AA
http://www.haber7.com/haber/20101105/Haberala-tazminat-cezasi-onaylandi.php


Yerel Mahkeme, benzer bir tazminat istemini reddetmişti

BÜŞRA ERDAL
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 9 hâkimi bin 500'er TL tazminata mahkûm etmişti. Haberal'ın avukatlarının aynı gerekçeyle Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gözaltı kararını veren savcılar için açtıkları tazminat davasında ise cezaya gerek olmadığına hükmedildi. Gerekçeli kararda yargılama sürerken tazminat verilemeyeceği vurgulandı.

Haberal'ın Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara açtığı tazminat davasında verilen ilginç bir karar ortaya çıktı. Haberal'ın avukatları, Ağustos 2009'da Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'nde savcılara, Şubat 2010'da Yargıtay'da 9 hakime manevi tazminat davası açtı. Haberal'ın avukatları Yargıtay'a sundukları dilekçenin bir benzerini Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne de sundu. Dilekçede, 17 Nisan 2009'da tutuklanan Haberal hakkında 16 Temmuz 2009'da hazırlanan iddianamedeki konuların gerçeği yansıtmadığı iddia edildi.

İddianamede yer alan isnatların hiçbirinin suç içermediği, delillerin de telefon dinlemelerinden ibaret olduğu ileri sürüldü. Savcıların, sübjektif değerlendirmeler, zorlama yoluyla çıkartılan yorumlarla farazi ve gerçek dışı suç ve suçlu bulunduğu iddia edildi. Bu iddiaların haksız ve hukuka aykırı olup bilim adamı kimliği bulunan Haberal'ın kamuoyu nezdinde ağır hakarete uğrayıp küçük düşürüldüğü ileri sürülerek, 50 bin TL'nin davalı savcılardan tazmin edilmesi talep edildi. Davalı savcıların cevap dilekçesinde ise, Haberal'ın halen 'terör örgütü kurmak ve yönetmek, yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçlarından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı hatırlatıldı. Sanık hakkında bütün delillerin de mahkeme dosyasında mevcut bulunduğu, bunlara ilişkin takdir ve değerlendirme hakkının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde olduğu ifade edilen dilekçede, kamu adına görev yapan cumhuriyet savcılarına yönelik bu davanın hukuki dayanaktan mahrumiyeti gerekçesiyle reddedilmesi istendi.

Mahkeme, savcı Ercan Şafak hakkında ayrıca açılan 50 bin TL talepli manevi tazminat davasını diğer savcıların dosyasıyla birleştirip tek bir karar verdi. Gerekçeli kararda, davacı Haberal hakkında hazırlanan iddianamenin oluşturduğu ve henüz mahkemede açık bir dava bulunduğu ve bunu devam ettiği hatırlatıldı. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda tazminat istemine ilişkin düzenlemelerin de ceza davası devam ettiği için uygulanabilir olmadığı belirtilen kararda, bu nedenle CMK'ya göre karar verilemeyeceği kaydedildi. Davalı savcılar için Medeni Kanun'un 25'inci maddesi kapsamında "kişilik haklarının korunması" talebi açısından davanın değerlendirildiği ifade edildi. Kararın sonuç kısmında, "Toplanan ve tartışılan tüm delillerden, kişisel kusura dayanıldığı, davalıların kamusal görevleri gereği bu aşamada kişisel kusurun tartışılamayacağı, bu nedenle manevi tazminat şartlarının oluşmadığı hukuki kanaatine ulaşılmıştır." denildi. Yargılama giderleri davacı Haberal üzerine bırakılırken, 657 TL harcın da davacıya iadesine karar verildi. 25 Şubat 2010'da verilen bu karara ilişkin temyiz yolunun da açık olduğu bildirildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1049074&title=yargitaya-cevap-gibi-karar-yargilama-surerken-tazminat-cezasi-verilemez
#1209
Merhabalar. Verdiğiniz bilgilere göre ceza infaz bürosunun hesapladığı tarihin yanlış olduğunu düşünüyorum. Ancak hesaplamayı sağlıklı bir şekilde yapabilmek için mahkemenin vermiş olduğu kararı görmek gerekir. Hesaplamalar 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106, 107 ve 108. maddelerine göre yapılır. 106. madde adli para cezalarının infazıyla ilgilidir. 107 ve 108. maddeler ise doğrudan sorduğunuz olayla ilgili. Madde metinleri aşağıda. Bu arada eşiniz inşaallah uyuşturucu gibi son derece kötü, toplumu zehirleyen bir maddeyi hayatından/zihninden tamamen çıkartmış, işlediği suçtan pişman olmuş bir şekilde hapisten çıkar ve bundan sonraki hayatını suça bulaşmadan sürdürür. Aksi halde şu üç nefeslik dünyada kişinin bir miktar para karşılığında yüklendiği kul haklarının vebali çok ama çok ağır olur, bizden hatırlatması. Allah kurtarsın/Allah kavuştursun...


    KOŞULLU SALIVERİLME

    Madde 107 - (1) Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir.

    (2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.

    (3) Koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken süre;

    a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzaltı,

    b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuz,

    c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzaltı,

    d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz,

    e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla yirmisekiz,

    Yıldır.

    (4) Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ancak, bu süreler;

    a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kırk,

    b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzdört,

    c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla kırk,

    d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört,

    e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuziki,

    Yıldır. (Ek cümle: 22/07/2010-6008 S.K/9.md.) Bu fıkra hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.

    (5) Koşullu salıverilme süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün olarak dikkate alınır. *

    (6) Koşullu salıverilen hükümlünün tâbi tutulacağı denetim süresi, yukarıdaki fıkralara göre infaz kurumunda geçirilmesi gereken sürenin yarısı kadardır. Ancak süreli hapislerde hakederek tahliye tarihini geçemez.

    (7) Hükümlü, denetim süresinde, infaz kurumunda öğrendiği meslek veya sanatı icra etmek üzere, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında, ücret karşılığında çalıştırılabilir.

    (8- Onsekiz yaşından küçük olan hükümlüler, denetim süresinde eğitimlerine, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir kurumda devam ederler.

    (9) Hâkim, denetim süresinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklar edinebileceği çevrelerden uzak kalması ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya yanında çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.

    (10) Hâkim, koşullu salıverilen hükümlünün kişiliğini ve topluma uyumdaki başarısını göz önünde bulundurarak; denetim süresinin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan veya herhangi bir yükümlülük belirlemeden geçirilmesine karar verebileceği gibi, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasını veya belirlenen yükümlülükleri denetim süresi içinde kaldırabilir.

    (11) Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.

    (12) Koşullu salıverilen hükümlünün, denetim süresinde hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde koşullu salıverilme kararı geri alınır.

    (13) Koşullu salıverilme kararının geri alınması hâlinde hükümlünün;

    a) Sonraki suçu işlediği tarihten itibaren kalan cezasının aynen,

    b) (Değişik bend: 25/05/2005-5351 S.K./8.mad) Yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde, bu yükümlülüklere uymama tarihi ile hak ederek salıverilme tarihi arasındaki süreyi geçmemek koşuluyla takdir edilecek bir sürenin,

    Ceza infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasından sonra aynı hükmün infazı ile ilgili bir daha koşullu salıverilme kararı verilmez.

    (14) Denetim süresi yükümlülüklere uygun ve iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.

    (15) Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına;

    a) Hükümlü geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm edilirse, hükmü veren ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi tarafından,

    b) Hükümlünün bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmemesi hâlinde koşullu salıverilme kararına esas teşkil eden hükmü veren ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi veya koşullu salıverilme kararını vermiş olan mahkeme tarafından,

    Dosya üzerinden karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz yolu açıktır.

    (16) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, "Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar" başlıklı Dördüncü Bölüm, "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı Beşinci Bölüm, "Milli Savunmaya Karşı Suçlar" başlıklı Altıncı Bölüm altında yer alan suçlardan birinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz.

    MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİ VE DENETİMLİ SERBESTLİK TEDBİRİ

    Madde 108 - (1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan;

    a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,

    b) Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının,

    c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,

    İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıverilmeden yararlanılabilir.

    (2) Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz.

    (3) İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez.

    (4) Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler.

    (5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır.

    (6) Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir.

#1210
Merhabalar.

Alıntı YapBu arada eşim Bursa adliyesinden 25 ekimde 5.Asliye ceza mahkemesinin hakkımda vermiş olduğu yeni bir kararı da almış.Yine karşılıksız çekten dolayı mahkeme bana 8,750.00 TL adli para cezası vermiş.Bundan sonraki süreç  nasıl işleyecek?Hakkımda yine yakalama kararı çıkacakmı?Şu an itibariyle bu parayı ödeme gücüm yok,hapse girip yatacakmıyım?

Evet, para cezasını ödemezseniz maalesef hapis yatmak durumunda kalacaksınız. Bu çerçevede hakkınızda yakalama kararı da çıkacaktır. Ancak karar henüz çok yeni. Mahkeme gerekçeli kararı yazdıktan sonra kararı size tebliğe çıkartacaktır. Tebliğ tarihinden itibaren yedi günlük süre içinde kararı temyiz edebilirsiniz. Şayet temyiz yoluna gidecekseniz (ki gitmeniz menfaatinizedir), bence gerekçeli kararın size tebliğ edilmesini de beklemeyin, kararı hemen temyiz edin. Temyize başvurmadan evvel bir avukatla görüşmeniz/avukatla anlaşmanız, şayet maddi imkanınız buna yeterli değilse, hiç değilse temyiz dilekçesini bir avukata yazdırmanız faydalı olacaktır. Kolay gelsin...
#1211
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, CHP Gençlik Kollarınca düzenlenen ''AKP Eziyetleri'' adlı sergi nedeniyle CHP Genel Başkanlığı aleyhine toplam 60 bin liralık manevi tazminat davası açtı ve serginin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulundu.

Erdoğan'ın avukatları Fatih Şahin ve Muammer Cemaloğlu'nun açtığı dava dilekçesinde, CHP Gençlik Kollarınca 29 Ekim 2010'da, parti genel merkezinde, Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'ın kişilik haklarını ihlal eder nitelikte bazı resim, afiş ve materyallerin yer aldığı ''AKP Eziyetleri'' adlı sergi açıldığı hatırlatıldı.

Sergideki 7 materyal tek tek ele alınarak, bu materyallerde Erdoğan çiftinin kişilik haklarının ihlal edildiği vurgulanan dilekçede, şu değerlendirmelere yer verildi:

''Davalı parti gençlik kolları tarafından, parti genel merkez çatısı altında ve genel başkan dahil olmak üzere, partinin üst düzey yöneticilerinin katılımıyla açılışı yapılan 'AKP Eziyetleri' adlı bu sergide yer alan resimlerin, afişlerin eleştiri olmadığı, düşünce açıklaması düzeyinde bulunmadığı; açıkça hakaret ve aşağılama, küçük düşürme amacı taşıdığı görülmektedir. Bu görüntü, söz ve değerlendirmeler kesinlikle siyasi eleştiri sınırı olarak kabul edilemez.

Müvekkillerimizi objektif yönden aşağılayan, mizah sanatının bir etkisi olarak gülünç duruma düşürmenin ötesinde küçük düşüren, karalayan, onur ve saygınlıklarının ihlal edilmesine neden olan dava konusu yayın haksız ve hukuka aykırı ağır bir saldırıdır.''

Dilekçede, CHP Genel Başkanlığından, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için 50 bin lira, Emine Erdoğan için ise 10 bin lira olmak üzere, toplam 60 bin TL manevi tazminat talep edildi.

-SUÇ DUYURUSU-

Erdoğan çiftinin avukatları, serginin sorumluları hakkında suç duyurusunda da bulundu.

Suç duyurusu dilekçesinde, serginin sorumlularının eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aştıkları ve Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinde düzenlenen ''hakaret'' suçunu işledikleri ifade edilerek, sorumlular hakkında kamu davası açılması talep edildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1048830&title=basbakandan-utanc-sergisine-suc-duyurusu


CHP'nin tazminat davasına konu sergisiyle ilgili haberler şu şekildeydi:

CHP Genel Merkezi'nde önceki gün tuhaf bir sergi açıldı. Partinin Gençlik Kolları tarafından hazırlanan "AKP Eziyetleri" adlı sergi Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na da gezdirildi.

Ancak içeriğindeki hakaret ve iftiralar, Kılıçdaroğlu döneminde halkın değerlerine saygılı politikalar üretileceği fikrinin gerçekçi olmadığını, eski zihniyetin devam ettiğini ortaya koydu. Sergideki fotoğraf ve yazılarda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasiler ile toplumun saygın şahsiyetlerine eleştiri adı altında hakaret edildi. Kılıçdaroğlu da açılışını yaptığı sergide yer alan suç unsuru oluşturabilecek hakaret içerikli resim ve afişleri eleştirmek yerine sahiplendi.

CHP Gençlik Kolları'nın hazırladığı "AKP Eziyetleri" adlı sergi önceki gün açıldı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da sergiyi gezdi. Kılıçdaroğlu, burada son dönemde verdiği mesajlarla uyuşmayan bir davranışa imza attı. Başbakan Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ile Fethullah Gülen Hocaefendi'nin gözyaşı döktükleri karelerin yan yana getirildiği ve üzerinde "Aşağıda örneği verilen ağlamalardan hangisi sahtedir?" yazan ucube afişteki 'Hepsi' seçeneğini kalemle işaretledi.

İllüstrasyon resimlerin yer aldığı ve film afişlerinin ülkeyi yönetenlere uyarlandığı sergide, Başbakan Erdoğan Hitler'e benzetiliyor. "Büyük vurgun" ve "Kolpaçino" uyarlamasında Cumhurbaşkanı Gül, bu işlerin içinde gösteriliyor. Beş parmak uyarlamasında ise yine önemli şahsiyetlere iftira içeren yazılarla hakaret ediliyor. "Bu ordusunu parçalamış, bu insanlarını dinsizleştirmiş, bu yabancılara pazarlamış, bu babasının malı gibi satmış, bu da hani bana hani bana diye ağlamış" gibi açık hakaret içeren uyarlamalar 'sanat eseri' kisvesi altında parti genel merkezinde boy gösteriyor.

Önemli Türk firmalarına hakaret içeren "Özelleştirme Haritası" da sergide dikkat çekici. "Hepsi Türk'tü, Sadece 4,5 yıl önce" yazısı altında, Telsim, Avea, Oyak, MNG Bank, Yapı Kredi, Enerjisa, Türk Telekom gibi firmalara 'yabancı ve satılmış' göndermesi yapılıyor.


CHP Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay: Tasvip etmiyoruz

CHP Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, toplumun saygın kişilerine yönelik mizah adı altında hakaretin yapıldığı sergiyi tasvip etmediklerini ifade etti. Okay, serginin içeriğiyle ilgili bilgileri olmadığını, sadece 'AKP'nin eziyetleri' başlığından haberdar olduklarını söyledi.

CHP Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Okay, sergiyi gezdikten sonra içeriğini gördüklerini anlatarak; Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun sergiye ilişkin rahatsızlığını dile getirdiğini belirterek, serginin kaldırıldığını ve gerekli tavrın konulduğunu savundu. Açılışını Kılıçdaroğlu'nun yaptığı CHP Genel Merkezi'ndeki sergi 4 gün sonra bugün kaldırılmıştı.

CHP'nin tepki çeken sergisi kaldırıldı

CHP Gençlik Kolları tarafından açılan ve siyasiler ile toplumun saygın kişilerine mizah adı altında hakaret edilen 'AKP Eziyetleri' isimli sergi, kaldırıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bizzat açtığı sergi tam 4 gün boyunca açık kaldı. Kamuoyunda tepkiye neden olan sergi, bu sabah kaldırıldı.

Gençlik Kolları'nın "AKP Eziyetleri" adlı sergide Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar ve Fethullah Gülen'e hakaretler edildi. Sergiyi açan Kılıçdaroğlu da hakaretlere destek verdi. CHP Genel Merkezi'ne gelenler tarafından gezilebilen sergiye ilginin beklenin altında olduğu ileri sürülüyor.

Cumhuriyet Bayramı'na gölge düşüren sergide yer alan resimlerden birinde Başbakan Erdoğan, faşist lider 'Hitler'e benzetilmişti. Resmin altında ise "Bir gün gelecek Türklerin daha fazla topraklarını satmadığım için bana kızacaksınız" sözü ve "Adolf Tayyip Hitler" imzası yer almıştı. Başka bir resimde ise Başbakan Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan'ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın, eski İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu ve Fethullah Gülen'in ağlayan kareleri yer alırken hemen karelerin yanında, "Aşağıda örneği verilen ağlamalardan hangisi sahtedir" sorusu sorulmuştu. Karelerdeki isimlerin her biri ayrı şıkta yer alırken en sona da 'Hepsi' şıkkı yerleştirildi. Skandal fotoğrafa bakan Kılıçdaroğlu da 'Hepsi' şıkkını işaretlemişti.





http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1047626
#1212
Merhabalar. Konuyla ilgili Referans Gazetesi'nden Bumin Doğrusöz'ün bir makalesi var. Bu makalede yer alan bilgiler sanıyorum size yararlı olacaktır:

Yevmiye Defterinin Arka Yüzü Kullanılabilir mi?
Bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ile defter uygulaması yerini bilgisayar sayfalarına bırakmıştır. Tabii ki bu durumda, Vergi Usul Kanunu'nun defter tasdikine ilişkin düzenlemelerinin sayfalar için de geçerli olması söz konusu olmuştur.
Defter tutma zorunluluğunda olan mükellefler, teknolojinin gelişmesi ile oluşan bu duruma göre her yıl aralık ayında yeterince bilgisayar sayfası tasdik ettirmekte, yıl içinde bitince de yeni sayfaları tasdik ettirerek kullanmaktadırlar.
Ancak muhasebe kayıtları bilgisayarda yasal süre içinde yapılmakla birlikte, sayfaya bastırılması işlemi yasal sürede değil de yıl sonlarında yapılmaktadır. Ancak bu defa mükellefleri bir risk beklemektedir. Buradaki temel risk, özellikle sürekli formlu yevmiye defterinin, yani yevmiye kayıtlarının yazdırılması için tasdik ettirilmiş sayfa adedinin yetmemesidir. Bu yetersizlik genellikle yıl sonunda fark edildiğinden, geçerli süresinde sayfa tasdik ettirmek de mümkün olamamaktadır.
Bu durumdaki mükellefler çare olarak, bir yüzü tasdikli ve basılı sayfaların, arka yüzüne çıktı almaktadırlar. Ayrıca kayıtların tasdikli sayfaların ön yüzü yerine yanlışlıkla arka yüzüne bastırıldığı da uygulamada görülen bir durumdur.
Burada karşımıza çıkan sorun, sayfanın arka yüzüne bastırılan kayıtların geçerli olup olmayacağıdır. Bir başka deyişle, böyle bir durumda usulünce tutulmamış bir defterden söz edilerek, yaptırım uygulanabilir mi, örneğin KDV indirimleri reddedilebilir mi?
Bu noktada Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 2.11.2003 gün ve 50774 sayılı özelgesinde görüşünü, "yevmiye defterine yapılan kayıtların tasdikli defter-i kebire süresince ve usulüne uygun kaydedilmesi şartıyla, yevmiye defterinin arka sayfalarında yer alan kayıtlara dayalı KDV indirimlerinin bu çerçevede kabulünün mümkün olduğu" şeklinde açıklamıştır.
Bu görüş yargı tarafından da genelde ve yerinde olarak benimsenen görüş olmakla birlikte Danıştay 7. Dairesi görüşünü aksi yönde oluşturmuştur. Örneğin dairenin E.2001/4619 K. 2002/167 sayı ve 21.1.2002 tarihli kararıyla Vergi Usul Kanunu'nun 225/b maddesinin lafzını gerekçe almak suretiyle müteharrik yapraklı yevmiye defterinin tasdiksiz arka yüzüne yapılan kayıtlar geçersiz kabul edilerek KDV indirimlerinin reddi yoluyla yapılan bir tarhiyatı "diğer defterlerdeki kayıtlarla karşılaştırılmasının yapılmadığı" gerekçesi ile iptal eden bir vergi mahkemesi kararını bozmuştur. Daire görüşünü, "müteharrik yapraklı yevmiye defterinin tasdiksiz arka kısımlarına yapılan kayıtların kanuni deftere yapılmış kayıt olarak kabulüne olanak bulunmadığı" şeklinde açıklamıştır. Danıştay 7. Dairesi'nin sonraki içtihatları da aynı yönde oluşmuştur (Örnek: E. 2002/1696 K.2005/569 T.4.4.2005)
Ancak Danıştay 7. Dairesi'nin aynı yöndeki bir başka bozma kararına karşı Denizli Vergi Mahkemesi'nce verilen bir ısrar kararının temyizi dolayısıyla konuyu değerlendiren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu E. 2005/110 K.2005/177 sayı ve 17.6.2005 tarihli kararında "müteharrik yapraklı yevmiye defterinin tasdiksiz arka sayfalarına yapılan kayıtlarda gösterilen KDV indiriminin, tasdikli olan diğer defterlerle karşılaştırma yapılmaksızın kabul edilmemesinde hukuka uygunluk bulunmadığı" sonucuna varmıştır. Danıştay 7. Dairesi'nin bozma kararına karşı verilen bir başka ısrar kararı dolayısıyla konuyu tekrar değerlendiren Danıştay Genel Kurulu, E.2006/228 K.2007/57 sayı ve 26.1.2007 tarihli kararını da yine aynı yönde oluşturmuştur.
Kanaatimizce gerek yasa hükümlerinin gerekse müesseselerin, sadece lafzi açıdan ve mükellefi cezalandıracak şekilde yorumlanması gerekmez. Aynı zamanda hükümlerin konuluşundaki maksadın ve amacın da göz önünde bulundurulması gerekir. Konuya bu açıdan bakıldığında, tasdik işleminin oluşturulmasındaki amacın, sayfanın değiştirilmesini önlemeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu amaç, sayfanın bir yüzünün tasdiki ile de zaten gerçekleşmektedir.
Kaldı ki, Vergi Usul Kanunu'nda defter yaprağının sadece bir yüzünün kullanılabileceğine ilişkin veya arka yüzün kullanımının yasaklandığına dair bir hüküm yoktur. Kanunun müteharrik yapraklı defterin tasdikini düzenleyen 225/b maddesi, sayfanın değil, yaprağın tasdikini istemektedir. Yasa koyucu, yaprağın sadece bir yüzünün kullanılabileceğini belirtebileceği gibi, yaprağın her iki yüzünün de tasdikini arayabilirdi. Buradaki yasal düzenleme yokluğunun, yasa koyucunun yasak getirdiği şeklinde yorumlanabilmesine olanak sağlayacak bir veri de yasada bulunmamaktadır.

Bumin Doğrusöz
Referans/09.04.2009


Maliye Bakanlığı'nın konuyla ilgili görüşü ise şu şekildedir:

VUK'un 225. maddesinin (b) bendinde, müteharrik yapraklı yevmiye defteri kullanan müesseselerin bir yıl içinde kullanacaklarını tahmin ettikleri sayıda yaprağı tasdik ettirecekleri, tasdikli yapraklar bittiği takdirde yeni yaprakları kullanmadan önce tasdike arz edecekleri; bunların sayfa numaralarının tasdikli yaprakların sayfa numaralarını takiben teselsül ettirileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu hüküm uyarınca mükelleflerin işlemlerini yasal olarak tutmak zorunda oldukları defterlerine VUK'un 219. maddesinde belirtilen sürelerde intikal ettirmeleri gerekir. Kayıtların yapıldığı defterler anılan Kanun'un 182 ve izleyen maddelerinde belirtilmiştir. Dolayısıyla, işlemlerin yevmiye defterleri sayfalarının tasdikli ön yüzlerine yapılması gerekir. Bu nedenle, yevmiye defterlerinin sayfalarının arka yüzlerine yapılan kayıtların kanuni deftere yapılmış kayıt olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu şekilde işlem yapan mükelleflerin dönem vergi matrahının VUK'un 30. maddesine göre re'sen takdir edilmesi gerekmektedir.


Kolay gelsin...
#1213
Merhabalar. Şirketin tamamen tasfiyesi ile şirket tüzel kişiliği son bulur. Bu durumda hukuken artık var olmayan bir şirkete karşı icra takibi yapılamaz diye düşünüyorum. Tasfiyeden haberi olmayan alacaklılar, şirket hissedarlarının tasfiye neticesinde sahip oldukları menfaatlerle sınırlı olarak hissedarlara karşı icra takibi yapabilirler diye düşünüyorum. Ancak konunun detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu açıdan, konuyla ilgili profesyonel bir yardım almanız faydalı olacaktır.



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1214
Merhabalar. Sorularınızın kısa cevapları şu şekilde:

1) Mahkemeye bir dava dilekçesi ile başvurmanız gerekir.
2) Bir avukatla anlaşmanız şart değildir, dilekçeyi kendiniz hazırlayabilir ve duruşmaları kendiniz takip edebilirsiniz; ancak ben bir avukatla anlaşmanızı şiddetle tavsiye ederim.
3) Dört beş ay içinde davanın neticelenmesi çok zor olur, muhtemelen bir yıla yakın bir süre geçer. Ancak sizin davayı dört beş ay gibi bir süreye endekslemenizin de bir anlamı yok bana göre. Yani dava açılır, siz de mevcut duruma göre öğreniminizi sürdürürsünüz...
4) Davanın açılması için çok fazla bir paraya ihtiyacınız yok, talep edeceğiniz tazminatın miktarına göre ödeyeceğiniz dava harcı değişir ama ben kaba taslak size 200 TL yeterli olabilir diyebilirim. Dava açıldıktan sonra dosyanız bilirkişiye gönderilebilir, bilirkişi için de bir 500 TL civarında masraf ödemek durumunda kalabilirsiniz. Ancak tüm bu masraflar davayı kazanmanız halinde karşı taraftan tahsil edilecektir. Devlet avukat tahsis etmez, ancak bir avukata ödeme yapacak kadar maddi durumunuz iyi değilse, gerekli belgelerle birlikte bulunduğunuz ilin barosunun adli yardım bürosuna müracaat edebilirsiniz. Baro gerekli incelemeleri yaptıktan sonra size ücretsiz bir avukat tahsis edebilir.
5) Davayı kaybederseniz, tüm yaptığınız masraflar cebinizden çıkmış olur, buna ilaveten karşı tarafın avukatlık ücreti olarak da yine bir fikir vermesi açısından söylüyorum, 1.000 TL gibi bir vekalet ücreti ödemek durumunda kalabilirsiniz. Belirlenecek vekalet ücreti, talep edeceğiniz tazminat miktarıyla doğru orantılıdır. Vekalet ücretini aşağıdaki linkten hesaplayabilirsiniz:

http://www.icradosyasi.com/default.asp?PAG00_CODE=TR_0303

Kolay gelsin...



Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1215
Doğan Grubu'nun aleyhinde kesilen 3.7 milyar liralık cezaların önemli bölümünün  görüldüğü İstanbul 3. Vergi Mahkemesi, duruşmalardan sonra "kısmi lehte", "kısmi aleyhte" şeklinde karar verdiğini açıklamış, ancak bu kararın hangi rakamlar üzerinden  ve hangi gerekçelerle yapıldığını açıklamamıştı.

Doğan Grubu'nun 'merakla' beklediği bu gerekçeli kararın, İstanbul 3. Vergi Mahkemesi tarafından perşembe günü yazılıp taraflara UYAP sistemine işlendiği öğrenildi. İstanbul 3. Vergi Mahkemesi'nin kararı ile Doğan TV Holding'in hisse değişimiyle ilgili Katma  Değer Vergisi ile Kurumlar Vergisi ve bunların şimdiye kadar işlemiş faizleri dahil toplam  yaklaşık 1 milyar 500 milyon liralık cezanın daha Doğan Grubu aleyhine sonuçlandığı kaydedildi.

Mahkemenin anlaşmazlık konusu olan KDV ile ilgili olarak vergi aslı, vergi  cezası ve faizi dahil 1 milyar 150 milyon liralık davayı kabul ettiği dile getirildi. Buna ek  olarak yaklaşık 350 milyon lira da geçici kurumlar vergisi cezası olmak üzere toplam 1  milyar 500 milyon lira cezanın iptali için açılan davanın kabulüne
karar verildiği kaydedildi.

TOPLAM CEZA FAİZİYLE 3.7 MİLYAR LİRAYI BULUYOR
Doğan aleyhine davası kesinleşen vergi ve cezaların toplamı, faiz hariç 2.2 milyar TL'yi,  faiz dahil 3 milyar 700 milyon TL'yi bulmuş oldu.

Tülay Acar / HT Ekonomi
http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/566476-gerekceli-karar-aciklandi
#1216


Burak BİLGE / VATAN İSTİHBARAT

Ogün Samast'ın taş atan çocuklar yasasından faydalanacak olması tartışılırken, geçtiğimiz yıl dershaneden evine dönerken PKK yanlılarının İETT otobüsüne attığı molotof kokteyli ile yanarak can veren lise öğrencisi Serap Eser'in katillerinin de aynı yasadan yararlanacağı ortaya çıktı.

Lise son sınıf öğrencisi Serap Eser üniversite hayaliyle gittiği dershane dönüşünde bindiği İETT otobüsüne atılan molotof kokteyli ile yanarak can vermişti. 8 Kasım 2009 günü gerçekleşen eylemden sonra 4'ü çocuk 6 şüpheli, yasadışı örgütü üyesi olmak, patlayıcı madde atarak adam öldürmeye teşebbüs ve kamu malına zarar vermek suçlarından tutuklanmıştı.

Ağırlaştırılmış müebbet

Molotof kokteylini attığı belirlenen Hamit Aksan ile 6 sanık için "Silahlı terör örgütü üyesi olmak, kasten adam öldürmek, patlayıcı madde atmak, mala zarar vermek, genel güvenliği tehlikeye sokmak ve ruhsatsız silah bulundurmak" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mustafa Çavuşoğlu tarafından hazırlanan iddianamede 6'sı tutuklu 7 sanığın "Silahlı terör örgütü üyesi olmak, kasten adam öldürmek, patlayıcı madde atmak, mala zarar vermek, genel güvenliği tehlikeye sokmak ve ruhsatsız silah bulundurmak"tan hapisle cezalandırılması istenmişti.

Sanıklar Hamit Aksan, Ramazan Sebuktekin, Mahsun Dima, Ömer Kaya, Salman Akpınar, Özgür Bakır ve Merdan Berk'in ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması istenmişti. 3 Temmuz'da yargılanmaya başlayan sanıklar ifadelerinde cezaevilerindeki kötü koşulları protesto için eylemleri gerçekleştirdiklerini itiraf etmişti.

Ceza kuşa dönecek

Taş atan çocuklar yasasının yürürlüğe girmesi ile Serap'ı öldüren 18 yaşından küçük 4 sanığa da gün yüzü doğdu. Sanıklardan Ramazan Sebuktekin, Mahsun Dima, Ömer Kaya ve Özgür Bakır'ın dosyalarının Çocuk Mahkemesine gönderileceği öğrenildi. Yasa gereği sanıkların dava sonucu mahkum olsalar da cezalarında 2/3 veya 1/2 oranında indirim uygulanacağı ve bu cezalarının üçte ikisini çektikten sonra tahliye edilecekleri öğrenildi. Sanıklar terör örgütü üyesi olmak suçlamasından istenen 7-15 arasındaki yıllık ceza artırımından da muaf tutulacak.

'Baştan yanlıştı'

Taş atan çocuklar yasasını yorumlayan avukat Ali Rıza Dizdar, çocuk yaştaki mahkumların çocuk mahkemelerinde yargılanmalarının şart olduğunu belirterek, "Kafasını kesen adam, molotof atan adam ağır cezada yargılansın diye bir ayırım yaptığımız takdirde yanlış hareket ediyoruz demektir. Bu yasa çıktı dosyayı çocuk mahkemesine gönderiyorum demek hakimlerin kolayına geldi. Baştan savcılıklar yanlış dava açtı" dedi.

OGÜN SAMAST DA  AYNI YASADAN YARARLANDI

Gazeteci Hrant Dink'in katil zanlısı Ogün Samast da "Taş atan çocuklar" olarak bilinen yasadan yararlandı. Samast, yasayla 5 yıl ceza indirimi alması gündemde. Düzenlemeye göre 18 yaşından küçükler terör suçlusu sıfatıyla yargılanmayacak. Davası süren Ogün Samast'ın 24 yıla mahkum olması durumunda yasa nedeniyle 18 yıl yerine 16 yıl hapis yatacak. Üst sınırdan ceza aldığında toplam 25.5 yıl cezaevinde kalacak olan Samast, bu sefer de 20 yıl 5 ay yatacak.

http://haber.gazetevatan.com/simdi-sira-onlarda/337386/1/Gundem
#1217
Ergenekon davası kapsamında yargılama konusu olan "darbe günlükleri" soruşturmasında ilginç bir gelişme yaşandı.


"Sarıkız" darbe planının yer aldığı ve emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen plan, yetkisizlik kararı ile Ankara'ya gönderildi. Dosyanın Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili savcı Zekeriya Öz'den tuhaf bir şekilde kaçırıldığı iddiası gündeme gelmişti. Ağustos ayında Öz'den "Balyoz dosyasıyla ilgisi olup olmadığının inceleneceği" gerekçesiyle alınan dosya savcı Mehmet Ergül'e verilmişti. Dosyayı geri göndermediği öğrenilen Ergül, iki ay sonra günlüklerin Ergenekon soruşturması ile bağlantısı bulunmadığını gerekçe gösterip, dosyayı Ankara'ya gönderdi. Ergül'ün, Ergenekon soruşturmasında hiç görev almamasına rağmen, yetkisizlik kararı vermesi dikkat çekti.

Soruşturmayı başlatan, delilleri toplayan ve sorguları yapan Savcı Öz'ün dışında dosyayı bilmeyen bir savcının 'Darbe Günlükleri' için ortaya koyduğu girişim ilginç bulundu. Balyoz soruşturması da savcılar Bilal Bayraktar ve Mehmet Berk'ten alınıp Savcı Ergül'e verilmişti. Soruşturmayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüteceği ileri sürülüyor.

Nokta dergisinde Nisan 2007'de yayımlanmasıyla gündeme gelen ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olan "Darbe Günlükleri" Ergenekon soruşturması savcıları tarafından soruşturma konusu yapıldı. Bu kapsamda 5 Aralık 2009'da emekli Oramiral Özden Örnek'i savcılar Zekeriya Öz ile Fikret Seçen, emekli orgeneral Aytaç Yalman'ı Savcı Ercan Şafak ve emekli Orgeneral İbrahim Fırtına'yı da Murat Yönder sorgulamıştı. İfadeler alındıktan sonra soruşturma devam ederken 2010 yılı Ağustos ayında ilginç bir gelişme yaşandı. Dosya, Savcı Öz'den "Balyoz darbe planı soruşturması ile arasında bir bağ var mı inceleyeceğiz" denilerek istendi. Başsacı Vekili Turan Çolakkadı, soruşturmayı Savcı Mehmet Ergül'e gönderdi. İncelenmek üzere istenen dosya "iş yükü" gerekçesiyle bir daha geri gönderilmedi. Dosyayı alan Savcı Ergül de iki ay sonra yetkisizlik kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Savcı Ergül, 'Darbe Günlükleri' soruşturmasının Ergenekon soruşturması ile bağlantısı olmadığını iddia etti. Ancak günlüklerde yer alan çok sayıda iddia, Ergenekon davası sanıklarına da soru olarak yöneltilmişti.

İkinci Ergenekon iddianamesinde Sarıkız kod adlı darbe planıyla ilgili, "Plan çerçevesinde, basının ele geçirilmesi, üniversite öğrencilerinin sokağa dökülmesi, sendikalarla birlikte hareket edilmesi, sokaklara afiş asılması, dernekler ile temasa geçip hükümet aleyhine teşvik edilmesi ve tüm bu olayların yurt çapında gerçekleştirilmesinin hedeflendiği görülmüştür. Sarıkız kod isimli darbe planının Şener Eruygur, Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına tarafından hazırlanmış olabileceği değerlendirilmektedir." tespitleri yer alıyor. Yine Ergenekon davası tutuklu sanığı Mustafa Balbay'ın günlüklerindeki notlar ile Özden Örnek'in günlüklerindeki darbe suçlamasına ilişkin bilgilerin örtüştüğü ortaya çıkmıştı.

BÜŞRA ERDAL - İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1045927&title=darbe-gunlukleri-sorusturmasinda-ilginc-karar


Darbe Günlükleri dosyası kaçırıldı iddiası

Darbe Günlükleri Dosyası'nın "yetkisizlik" iddiasıyla Ankara'ya gönderilmesinde tam bir "alicengiz oyunu" oynandığı öğrenildi. Akit'in edindiği bilgiye göre; dosya, Savcı Zekeriya Öz'ün elindeydi...

Murat Alan'ın haberi

Balyoz operasyonları ile ilgili koordinatör savcı olarak görevlendirildikten sonra hiçbir askerin tutuklanmasını talep etmeyen İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ergül'ün yetkisi olmamasına rağmen Darbe Günlükleri dosyasını Ankara'ya göndermesi şok etkisine neden oldu.

Dosyanın soruşturmanın asıl sahibi Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'den bir "katakulli" ile kaçırıldığı öğrenildi.

KUVVET KOMUTANLARI SORGULANMIŞTI

Darbe günlükleri Nokta Dergisi'nin Nisan 2007'deki sayısında yayınlanmıştı. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olan "Darbe Günlükleri" Ergenekon soruşturması savcıları tarafından soruşturma konusu yapıldı.

Bu kapsamda 5 Aralık 2009'da emekli Oramiral Özden Örnek, emekli Orgeneral Aytaç Yalman, emekli Orgeneral İbrahim Fırtına Ergenekon savcıları tarafından sorgulandı.

Genelge gereği Kuvvet Komutanlığı yapmış askerlerin sorgusuna başsavcı vekili de katılacağı için sorguda İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turhan Çolakkadı da hazır bulundu.

"DOSYAYI GÖNDER SENİN İŞİN DEĞİL"

İddialara göre; sorgu sonrası sanıklar hakkında iddianame hazırlayacağı belirtilen savcı Zekeriya Öz'e başsavcılık kanalıyla baskı başladı.

Ergenekon Savcısı Öz'den; dosyayı yetkisizlik kararı vererek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi istendi. Öz'ün "dosyayı gönder senin işin değil" telkinine kulak asmaması üzerine yeni bir plan yapıldı.

Bunun üzerine Balyoz sanıkları ile ilgili tutuklama istememesi ile dikkat çeken Mehmet Ergül devreye girdi.

Ağustos ayında savcı Öz ile görüşen Mehmet Ergül Balyoz soruşturmasına koordinatör olarak atandığını belirterek; darbe planları arasında fiili bağ olup olmadığını araştırmak için dosyayı incelemek istediğini belirtti ve dosyayı aldı.

Mehmet Ergül'e ulaşan dosya bir daha geri gelmedi. Üst üste 4 defa dosyayı isteyen Ergenekon savcısına olumsuz cevap verildi.

Savcı Ergül iki ay elinde tuttuğu dosyayı "yetkisizlik" kararı ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.

BAŞSAVCI ENGİN: ZEKERİYA'YA BEN BASKI YAPMADIM

Savcı Zekeriya Öz'e sözkonusu soruşturma kapsamında baskı yapılıp yapılmadığı konusunda görüştüğümüz İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Zekeriya Öz'e kendisinin baskı yapmadığını belirtti.

Dosyanın Mehmet Ergül'e nasıl gittiğini bilmediğini ifade eden Engin "Ben Zekeriya'ya baskı yapmadım. Darbe günlükleri dosyasının nasıl gittiğini bilmiyorum.

Zekeriya Öz ve Başsavcı Vekili Çolakkadı katılmıştı o soruşturmaya. Ama nasıl Mehmet Ergül'e gittiğini bilmiyorum. Yani bırakın Ankara'ya gitsin onlar da pekala yürütebilir bu soruşturmayı" dedi.

Yeni Akit
http://www.haber7.com/haber/20101029/Darbe-Gunlukleri-dosyasi-boyle-kacirildi.php
#1218
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast'ın yargılanmasına 'çocuk mah-kemesi'nde devam edilecek.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 'Taş atan çocuklar yasası' olarak bilinen kanun değişikliği sebebiyle Samast'ın dosyasını Dink cinayetinden ayırarak İstanbul Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Dink'in kardeşi Hosrof Dink, karara, "Adaleti doğru işletseydiniz böyle olmazdı. Size düşen sorumluluğu hatırlatıyorum. 4 yıl oldu." diye tepki gösterdi. Dink'in eşi Rakel Dink ise "Adalet kanunlarla prangalara vurulmuş. Hakimler de uyguluyorlar." sözleriyle tepkisini dile getirdi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mah-kemesi'nde görülen 15'inci duruşmaya, tutuklu sanıklar Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal ile tutuksuz sanık Ahmet İskender katıldı. Duruşmada, Ogün Samast'ın avukatı Levent Yıldırım'ın dosyaya sunduğu dilekçede yer alan müvekkilinin dosyasının ayrılarak İstanbul Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesi yönündeki talebine ilişkin Cumhuriyet Savcısı Mustafa Çavuşoğlu'nun görüşü soruldu. Savcı Çavuşoğlu da dosyanın Samast ile ilgili bölümünün görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilerek çocuk ağır ceza mahkemesine gönderilmesini istedi. Müdahil Dink ailesi vekili Güray Dağ ise Samast'ın diğer sanıklarla birlikte yargılanmasını istediklerini ancak yasal değişiklik karşısında takdirin mahkemede oluğunu kaydetti.

Mahkeme heyeti başkanı Erkan Canak, 22 Temmuz 2010'da TBMM'den geçen "Terörle Mücadele Kanunu'nun bazı maddelerinde değişiklik" ile Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250'nci maddesine yeni bir fıkra eklendiğini hatırlattı. CMK'nın 250'nci maddesine "Çocuklar, bu madde hükümleri uyarınca kurulan mahkemelerde yargılanamazlar ve bu mahkemelere özgü soruşturma ve kovuşturma hükümleri çocuklar bakımından uygulanmaz." şeklinde eklenen düzenlemeye dikkat çeken başkan, Samast'ın da suç tarihi olan 10 Ocak 2007'de 17 yaşında olduğunu belirterek "Burada yargılama yapılamayacağı açıktır." dedi. Mahkeme başkanı, Samast'ın dosyasının tefrik edilerek "kasten adam öldürme ve ruhsatsız silah bulundurma" suçlarından görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine oybirliği ile karar verildiğini açıkladı. Başkan ayrıca, kuvvetli suç şüphesi, tutukluluk süresi ve suçun niteliği nedeniyle Samast'ın tutukluluk halinin devamına hükmedildiğini kaydetti.

Ogün Samast'ın duruşma salonundan çıktığı sırada, Hrant Dink'in kardeşi Hosrof Dink, Canak'a yönelik olarak "Adalet işleseydi bu böyle olmazdı. Size düşen sorumluluğu hatırlatıyorum. 4 yıl oldu.'' dedi. Hrant Dink'in eşi Rakel Dink de kararı, "Adalet kanunlarla prangalara vurulmuş. Hakimler de uyguluyorlar." sözleriyle değerlendirdi.

MİT: Valilikteki uyarı bilgimiz dahilinde

Samast'ın dosyasının ayrılmasından sonra Mahkeme Başkanı Canak, dosyaya gelen yazıları okudu. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) gönderdiği 6 sayfalık yazıda Agos gazetesi ve Hrant Dink'le ilgili basına yansıyan dışında ellerinde başka bilgi olmadığı bilgisi yer aldı. Yazıda, Dink'in Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunun Agos gazetesinde yazılmasının ardından İstanbul Valiliği'ndeki görüşmeye ilişkin açıklamalar da yer aldı. İstanbul Valiliği'nde Vali Yardımcısı Ergun Güngör ve MİT görevlisi Özel Yılmaz'la yapıldığı iddia edilen görüşmeden MİT Müsteşarlığı'nın haberi olduğu kaydedildi. Sabiha Gökçen haberinden sonra toplumda oluşacak muhtemel tepkiye karşı Dink'in uyarıldığı ifade edildi. Mahkeme MİT'ten Dink ve Agos'la ilgili ellerinde bulunan herhangi bir ihbar ya da bilgileri istemişti. MİT ise Agos'un Sabiha Gökçen haberi ile Dink'in "Ruh halimin güvercin tedirginliği" ve "Neden hedef seçildim." başlıklı yazıları mahkemeye göndermesi dikkat çekti.

Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, AİHM'nin Türkiye'yi mahkum ettiği kararını değerlendirdi. Çetin, AİHM kararında Dink'in 301'den mahkum edilmesi ve öldürülmesine giden süreçle ilgili, "Kararı veren ilk derece mahkemesi ile son kararı veren Yargıtay hakimleri Dink'i ölümcül bir saldırının ortasına atmışlardır." dediğini savundu. Yargıtay hakimlerinin kararın ne anlama geldiğini bilebilecek kapasitede olduğunu ifade eden Çetin, "Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyeleri ve Ceza Genel Kurulu, Dink'in ölüm fermanını imzalamışlardır. Muhalif olan hakimleri tenzih ediyorum." dedi.

Davada tutuklu sanık Erhan Tuncel söz aldı. Daha önceki bir duruşmada cebinde bıçak bulunduğunu ifade eden Tuncel, "Biz Yasin ile birlikte nezarethanede bıçak bulduk. Mahkemede benim üzerimdeydi. Size vermeyi düşündük ancak vermedik. Ama daha sonra ben tuvalete attım." dedi. Mahkeme, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'in tutukluluk halinin devamına karar verdi. Amasya Ağır Ceza Mahkemesi'nde talimatla ifadesi alınan tanık Erhan Özen'in Dink cinayetinin 2004'te planlandığı ve JİTEM faaliyeti olduğu yönündeki beyanının araştırılması istendi. Duruşma 7 Şubat 2011'e erteledi.

BÜŞRA ERDAL - İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1045050&title=ogun-samast-tas-atan-cocuklar-yasasi-kapsaminda-yargilanacak


'Katil çocuk' için itiraz

Dink ailesinin avukatları katil zanlısı Ogün Samast'ın çocuk mahkemesinde yargılanması yönündeki karara itiraz edecek.

İSTANBUL / RADİKAL
Dink ailesi, AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katil zanlısı Ogün Samast'ın ana davadan ayrılarak 'çocuk mahkemesi'ne gönderilen dosyasının yeniden ana dosyayla birleştirilmesi talebinde bulunacak. Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, yeni yasada istisnalar olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir.
Dink davasına bakan 14. Ağır Ceza Mahkemesi, önceki gün kamuoyunda 'Taş atan çocuklar yasası' olarak bilinen Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişiklik uyarınca Ogün Samast'ın davasını ana dosyadan ayırarak çocuk ağır ceza mahkemesine göndermişti.

Yargılamanın bütünlüğü
Bu kararla birlikte Samast Sultanahmet'teki çocuk mahkemesinde yargılanmaya devam edeceği için duruşmadan da çıkarılmıştı. Aile ve avukatları ise bu kararı dosyadaki bütünlüğü bozacağı, 'yüz yüze yargılamayı' engelleyeceği için eleştirmişti. Dink'in eşi Rakel, kızları Delal ve Sera, oğlu Arat ve kardeşi Hosrof Dink'in avukatı Fethiye Çetin dün bir açıklama yaparak, davada atacakları yeni adımı açıkladı.

Mahkemenin inisiyatifi
"Ayrılmış dosyaları yeniden birleştirme olanağı vardır" diyen avukat Fethiye Çetin, şunları aktardı:
"Mahkemenin aldığı karar Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanuna uygun olmasına rağmen, davanın geldiği aşama, yargılamada gözetilecek usul ekonomisi kuralları ve ceza yargılamasının önemli ilkelerinden olan yüzyüzelik ilkesi bakımlarından çok önemli eksikliklere yol açacağı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından büyük zorluklara neden olacağı açıktır.
5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun 17. maddesinin üçüncü fıkrasında 'yetişkinler ve çocukların iştirak halinde işlemiş olduğu suçlarla ilgili olarak' şu madde yer alıyor:

Davalar birleştirilebilir
"Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen dava genel mahkemelerde görülür.'
Dink cinayeti davası bakımından yasanın aradığı zorunluluk hali vardır. Bu nedenle, Mahkemeden ayrılmış dosyanın birleştirilmesini talep edeceğiz."

Çocuk olunca neler değişti?

Mahkeme: Hrant Dink'in katil zanlısı Samast Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde, bulunan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyordu. Artık Sultanahmet'teki Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. Samast'ı yargılayacak heyet 'çocuk yargılaması konusunda' yasaları' dikkate alacak. lacak ve sorularını yöneltebilecek. Yeni bir dosya açılmayacak. Dört yıldır devam eden dosyanın mahkemeye devrolacağı ve yargılamanın kaldığı yerden devam edeceği belirtiliyor.
* Kaldığı cezaevi: Samast, Dink'in katil zanlısı olarak Kandıra F Tepi Cezaevi'nde kalıyor. Hukukçulara göre 'yaşı 18'den büyük' olduğu için cezaevi değişmeyecek. Ancak Samast'ın avukatı Levent Yıldırım müvekkilinin 'tutukevinde' kalması yönünde talebi olacağını söyledi.
* Alacağı ceza: Samast'ın çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanmasının getireceği en önemli değişiklik alacağı cezada olacak. 'Terör örgütü üyeliği' suçundan 5 yıldan 10 yıla kadar hapis isteniyordu. Şimdi verilecek ceza en az 3 yıl 4 ay, en fazla 6 yıl 8 ay olacak. Cinayet suçu örgüt faaliyeti kapsamında işlediği için alacağı cezanın dörtte üçünü yatacaktı. Ancak yeni yasa, çocuklar için bu oranı üçte iki olarak belirledi. Yani 18 yıl yatması gerekirken, yeni yasada 16 yıl yatacak.

Yargılama usulü: 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Samast, tutuklu diğer iki sanıkla birlikte yargılanıyordu. Çapraz sorgu da avukatlar Samast'a sorular yöneltebiliyordu. Ancak şimdi 'yüz yüze yargılama' ortadan kalktı. İki davanın sanıkları birbirlerinin davalarına 'tanık' olarak katılabilecek. Avukatlar burada da soru sorabilecek.

Kaldığı cezaevi: Dink'in katil zanlısı Samast Kandıra F Tepi Cezaevi'nde kalıyor. Hukukçulara göre 'yaşı 18'den büyük' olduğu için cezaevi değişmeyecek. Ancak Ogün Samast'ın avukatı Levent Yıldırım daha önce müvekkilinin 'bir tutukevine' nakledilmesi yönünde bir talebi olacağını söyledi.

Alacağı ceza: 'Terör örgütü üyeliği'nden 5 yıldan 10 yıla kadar hapis isteniyordu. Şimdi verilecek ceza en az 3 yıl 4 ay, en fazla 6 yıl 8 ay olacak. Cinayet suçu örgüt faaliyeti kapsamında işlediği için alacağı cezanın dörtte üçünü yatacaktı. Yeni yasa bu oranı üçte iki olarak belirledi. Yani 18 yıl yatması gerekirken 16 yıl yatacak.

'Taş atanla kurşun atan bir tutulmamalı'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hrant Dink'in katil zanlısı Ogün Samast'ın "Taş atan çocuklar yasası" diye bilinen düzenlemeden yararlanarak Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacak olmasını değerlendirirken, "Kurşun atanla taş atanın aynı olmaması lazım" dedi. Samast'ın çocuk mahkemesinde yargılanması kararıyla ilgili soru yöneltilen Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise şu yanıtı verdi: "Parlamentonun yapmış olduğu düzenleme evrensel hukukun aradığı bir ölçüyü yerine getirmekten ibarettir. Genel hukuk normları şahıslar için düzenlenemez, genel olarak yapılır. Ancak somut olaydaki vehametin sorumluluğunu bu düzenlemeye bağlamak ciddi bir mantık hatasıdır."
Söz konusu yasanın görüşüldüğü TBMM Adalet Komisyonu'nun başkanı AKP'li Ahmet İyimaya da, sorular üzerine şunları söyledi: "Sistemin arkasındaki ve maşayı tutanları tespit teşhis ve teşhir etmek hukukun görevi, sistemin görevi. Onun için kuralda kusur aramamak lazım. Kanunlar kişiler için yapılmaz. Kanunlar kişilere özgü kurallar değil. Genel koşulları düzenlerler."
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ise "Mahkemeler yargılamayı süresinde tamamlamak zorundadır. Dört yıl geçti ve yargı katil zanlısını bir başka mahkemeye verdi. Yargının bu kadar ağır işlemesi kabul edilemez." (Radikal/ANKARA)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=27.10.2010&ArticleID=1025810
#1219
Merhabalar.

Alıntı YapVatandaşlık için önceden başvurmuştuk ve 2001 yılında onaylanmış, bundan bizim daha sonradan haberimiz olduğu için ve haberimiz olduğunda yabancı öğrenci olarak üni. öğretimime devam ettiğimden ötürü, öğretimime zarar gelebileceği korkusuyla kimlikleri almayı erteledik. Bu sebeple vatandaşlığımız 2001 yılında onaylanmış olsa da, kimlikleri almış olduğumuz 2010 yılına kadar yabancı olarak ikamet ettik.

Şayet sonradan haberimiz oldu derken bu haberdar edilme sürecinde doğrudan doğruya size yapılan yazılı bir tebligat bulunmuyorsa, bu durumu belirterek vatandaşlık başvurusunun neticesinden yıl içinde haberdar olduğunuz hususunda bir savunma yapabilirsiniz ve bu savunma maddede geçen "kabul edilecek bir özür" mahiyetinde kabul edilebilir. Aşağıda benzer olayların tartışıldığı bir bölümün linki de var. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/muayene-kacagi-ama-askerlik-bitti/


Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1220
T.C.
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
E. 2008/8644
K. 2010/9465
T. 21.6.2010

4616/m.1

DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1632 sayılı Yasa'nın 49/1-A maddesi gereğince yoklama kaçağı ve bakaya suçlarında dava zamanaşımı süresinin, bütün askeri mükellefiyetlerin veya askerliğe tabi şahsın bizzat girmiş olduğu taahhüdün bitmesinden itibaren işlemeye başlayacağı, 1111 sayılı Yasa'nın 2/1. maddesi gereğince askerlik çağının askerliğe tabi şahsın 41 yaşına girdiği yılın Ocak ayının 1. gününde biteceği, somut olayda sanığın 23.02.1970 doğumlu olması karşısında zamanaşımı süresinin işlemeye başladığından söz edilemeyeceği dikkate alınarak, 4616 sayılı Yasa uyarınca hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verilen davada Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmeden önce bir süre yürürlükte kalan 4616 sayılı Yasa'nın 1/4-2. maddesinde öngörülen 5 yıllık sürenin erteleme kararının verildiği tarih itibariyle dolmasının beklenmesi, bu süre içerisinde suç işlenmediğinin anlaşılması halinde sözü edilen yasa maddesi uyarınca kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, karar tarihi itibariyle uygulama yeri bulunmayan 4616 sayılı Yasa'nın 1/4-2, 765 sayılı TCK'nun 102/4, 104/2, 5271 sayılı CMK'nun 223/8.maddeleri uyarınca kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, üst Cumhuriyet Savcısı'nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.06.2010 günü oybirliği ile karar verildi.