Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1241
Sorunuzun tek kelimelik bir cevabı var: Olmaz. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi ceza yargılamalarında eski ve yeni Çek Kanunundaki hükümlerden hangisi sanığın lehine ise o hüküm tatbik edilecektir. Yeni Çek Kanunu'na göre tüzel kişiler adına karşılıksız çek keşide edilmesi suçunun faili tüzel kişinin mali işlerini yürüten yönetim kurulu organı üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişilerdir. Sizin sorunuza konu olayda çekin keşide edildiği tarih itibariyle çekte imzası bulunan şahsın böyle bir niteliği bulunmadığına göre bu şahsın para/hapis cezası alması söz konusu olamayacaktır.
#1242
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Devrimci Karargah örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın kitabındaki iddialara ilişkin önemli açıklamalar yaptı.

Avcı'nın bakanlıkta müşteki sıfatıyla 20 Eylül'de ifade verdiğini vurgulayan Ergin, Avcı'nın iddialar konusunda somut herhangi bir şey söylemediğini belirtti. "Duyduğuma göre, anladığıma göre, zannediyorum, öyle olduğunu düşünüyorum gibi insanları itham eden değerlendirmeleri var. Soruşturma organları, makamları, yargı organları muğlâk ifadelerle insanların şahsiyeti ve onuruyla oynayamaz." diyen Ergin, ortaya atılan iddiaların ispatlanmasının önemli olduğunu söyledi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, NTV'de dün katıldığı programda Devrimci Karargah örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın iddialarına ilişkin Bakanlığın yürüttüğü soruşturma hakkında bilgi verdi. Ergin, Avcı'nın kendisiyle yaptığı görüşmede sadece birkaç telefon numarası vererek yakınları ve kendisinin usulsüz dinlendiğini söylediğini, ancak kitaptaki iddialarının daha geniş olduğunu kaydetti. "Sanki onlar da benimle paylaşılmış da bakanlık bunlara bir şey yapmamış gibi bir algı var." diyen Ergin, önemli olanın ortaya atılan iddianın ispatlanması olduğunu vurguladı.

Avcı'nın iddiaları üzerine bakanlığın inceleme başlattığını hatırlatan Bakan Ergin, kendisine de sürecin başladığına dair resmen yazılı bilgi verildiğini anlattı. Ergin, şunları kaydetti: "Ama buna rağmen kendisi bakanlığımızın da içerisinde bulunduğu kurumları itham etmeye devam etti. Bu incelemeler kapsamında kendisini müşteki olarak davet ettik. 20 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na geldi. Kitabındaki bilgi-bulgu ve şikâyetlerini anlatması istendi. Ancak bu müşteki sıfatıyla beyanlarında yine somut herhangi bir şey söylemedi... Duyduğuma göre, anladığıma göre, zannediyorum, öyle olduğunu düşünüyorum gibi insanları itham eden değerlendirmeleri var. Soruşturma organları, makamları, yargı organları muğlâk ifadelerle insanların şahsiyeti ve onuruyla oynayamaz. Buna ilişkin kendisinden alınan beyanlarından sonra birkaç gün içerisinde yeni bilgiler verebileceğini ifade etmişti ama bu arada tutuklama olayı gerçekleşti. Tutuklamadan sonra da bizim muhakkikliğimiz İstanbul'da vereceği yeni bilgiler için yine bilgisine savcılık aracılığıyla 1 Ekim'de başvurdu. Orada da yeni bilgi ve bulgu vermedi. Belli isimleri itham ediyor, varsa bilgi, bulgu şahit bizimle paylaşın ki, bir soruşturma yapıyoruz. Ama yine somut bir şey yok. İlişkileri araştırılsın, söylediği şey bu."

'İnsanları zan altında bırakmak en büyük zulümdür'
Avcı'nın hakkında ithamlar dile getirdiği kişilerin kendi hukuklarını korumak için harekete geçebileceğini vurguyan Bakan Ergin, "Bir iddiayı ortaya attığınızda insanların kişilik haklarını zedeliyorsunuz. İnsanları zan altında bırakmak en büyük zulümdür." ifadesini kullandı.

Bakan Ergin, Avcı'nın kitabındaki iddiaların yanında, kitabın yazılışıyla ilgili de çok sayıda iddia bulunduğuna dikkat çekti. Ergin, "Kitaba monteler yapıldığı iddiaları var. 'Hanefi Avcı başına gelecekleri biliyordu, o yüzden bunları yaptı' diyenler var.

Dezenformasyonun yoğun olduğu bir dönemde hiçbir iddia üzerine hüküm kuracak durumda değiliz. Bu iddiaların hepsini soruşturmayı yapan kişiler değerlendirecektir. Biz de konunun mevzuata ilişkin ilerlemesini izleyeceğiz. Bu kadar bilgi kirliliğinin olduğu yerde iddialar iddia olarak kalacak. Esas olan soruşturma sonucunda çıkacak karardır." diye konuştu.

Avcı'yı cezaevinde ziyaret eden ve ardından açıklama yapan CHP milletvekilleriyle de ilgili olarak, "CHP milletvekillerinin açıklamalarını tasvip edemeyiz. Milletvekillerin bu şekil taleplerini karşılamaya çalışıyoruz. Ancak bu arkadaşlar yine kanunlara karşı geldi. Artık kendilerine izin vermemiz çok zor. Ancak bu durum sadece bu arkadaşlarımız için geçerli." dedi.

http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getHaber&haberno=1036994&bolumno=1&altbolumno=&sirano=1&sayfa=
#1243
ABD'li bilgisayar şirketi Apple'a, başka bir firmanın patent haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle 625,5 milyon dolarlık para cezası kesildi.

Texas eyaletinin Tyler bölgesindeki mahkemede görülen davada jüri Apple'ın bilgisayar bilimleri profesörü David Gelernter'in kurduğu Mirror Worlds şirketinin sahibi olduğu üç patent hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Söz konusu patent hakları, Apple'ın Macintosh bilgisayarları, iPod ve iPhone'larında bulunan karakteristik özelliklerini kapsıyor. Apple ise davada üç patent hakkının ikisiyle ilgili çözümlenmemiş konular olduğunu gerekçe göstererek, mahkemenin nihai kararını ertelemesi talebinde bulundu. Mahkeme, Apple'ın itirazını olumlu karşılarsa para cezası 208,5 milyon dolara inecek. Ancak mahkemenin verdiği 625,5 milyon dolarlık ceza onaylanırsa, bu rakam tüm dünyada bir patent hakkı davasında kesilen en büyük para cezalarından biri olarak kayıtlara geçecek.
SEATTLE AA

http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getHaber&haberno=1036947&bolumno=2&altbolumno=&sirano=3&sayfa=
#1244
Sayın Meslektaşım, size ve ekibinize Baro seçimlerinde başarılar dilerim...
#1245
Merhabalar. 5941 Sayılı yeni Çek Kanunu'nun geçici 1. maddesinin 3. fıkrasına göre "Bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak, 3167 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur." Aynı fıkranın devamında "26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 nci maddesi hükmü(nün) saklı" tutulduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla eski çeklerle ilgili olarak 3167 sayılı Yasa uygulandığından ve 3167 sayılı Yasada
öngörülen karşılıksız çeke hapis cezası yeni Çek Kanununda yer almadığından, TCK m.7 gereğince karşılıksız çek keşide edene hapis cezası verilmeyecek ve yeni Yasada karşılıksız çek keşide edenin aleyhine olan asgari binbeşyüz güne kadar adli para cezası uygulanmayacaktır. Aynı şekilde hesap sahibi
gerçek kişiler ile tüzel kişinin mali işlerini yürüten Yönetim Kurulu Organı üyesi (böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişilerin) çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmaması halinde, sırf bu nedenle bu kişiler hakkında cezai yaptırım da uygulanamayacaktır.

Bu bilgiler ışığında sorunuzun cevabı şu şekildedir: Şayet bu kişi şirketi temsilen çeke imza atmamışsa, yani bu kişinin çekte imzası bulunmuyorsa, sırf tüzel kişinin mali işlerini yürüten Yönetim Kurulu Organı üyesi olduğu için ceza alması söz konusu olamayacaktır.

Kolay gelsin...
#1246
Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" isimli kitabında gündeme getirdiği iddiaları 4 müfettiş araştırılıyor. Avcı'nın iddialarıyla ilgili müfettişlerinin çağırdığı 40 üst düzey emniyet müdürün 20'si ifade verdi.

Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" isimli kitabında emniyetteki cemaat yapılanmasını gündeme getirdiği iddiaları araştırılıyor.

İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin çağırdığı 40 üst düzey emniyet müdürünün 20'si ifade verdi.

4 MÜFETTİŞ GÖREVLENDİRİLDİ

Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın "Haliçte Yaşayan Simonlar" kitabında ortaya attığı iddialar için üç mülkiye ve bir polis başmüfettişi görevlendirildi.

Eskişehir eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı "Haliçte Yaşayan Simonlar" kitabında güvenlik teşkilatlarındaki cemaat yapılanmasına dönük çok önemli iddialar ortaya attı.

Avcı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Kaçakçılık Daireleri ile özel yetkili savcılıklar, MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde etkin bir cemaat yapılanması olduğunu savundu. Kitapta, bu yapılanma içinde olduğu öne sürülen çok sayıda isimle ilgili illegal dinleme iddialarına yer verildi.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın talimatıyla, iddiaları incelemek üzere üçü mülkiye biri polis başmüfettişi olmak üzere dört müfettiş görevlendirildi. Müfettişler, personel dairesinde kendilerine tahsis edilen bir odada çalışmaya başladı.

Kitapta cemaat yapılanması içinde olduğu iddia edilen isimlerin ifadelerine başvuruldu. Avcı'nın cemaatin görevden aldırdığını öne sürdüğü eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü de ifade verdi.

Müfettişlerin Hanefi Avcı'nın da ifadesine başvuracağı öğrenildi. Tüm bu işlemlerin tamamlanmasının ardından iddiaların ciddi olduğu kanaatine varılırsa idari ya da adli soruşturma açılması talep edilecek.

NTV-HÜRRİYET
http://www.haber7.com/haber/20100928/40-emniyet-mudurune-Avci-sorgusu.php
#1247
Hakkari'de biri çocuk dokuz kişinin öldüğü, biri bebek dört çocuğun da yaralandığı mayınlı saldırının ardından düzenlenen jandarma raporunda, terör örgütünün, minibüsü "askere ait sivil araç" istihbaratıyla hedef seçtiği, sivillerin ölümü nedeniyle eylemi üstlenmediği kaydedildi.

Sabah gazetesinin haberine göre, savcının hazırladığı fezlekede de olayın şüphelileri olarak "Kimlikleri tespit edilemeyen PKK terör örgütü mensupları" yazıldı. Saldırının ardından kimlikleri gizli tutulan altı köylünün de "tanık" sıfatıyla ifadesi alındı. Geçitli köyünde, 16 Eylül'de gerçekleşen saldırının ardından jandarma tarafından hazırlanarak, Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı'na, oradan da soruşturmayı yürütmekle yetkili olan Van Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'ne gönderilen soruşturma dosyasına SABAH ulaştı. Savcılık tarafından hazırlanan fezlekede ölen dokuz kişi "maktul", yaralılar ise "mağdur" olarak yer alırken, olayın faili yani şüpheliler kısmına ise "Kimlikleri tespit edilemeyen PKK terör örgütü mensupları" yazıldı. Fezlekede, 6 Eylül'de Hakkari'nin Aksu köyünde dokuz PKK'lının öldürülmesi üzerine bölgedeki teröristlerin askeri karakol, seyyar birlik ve emniyet birimlerine ait yerlere saldırı amacıyla keşif çalışmasına başladığı, PKK telsizlerinin hareketlendiği, kriptolu telsizlerle Kavaklı bölgesinden görüşmelerin ağırlık kazandığı belirtildi.

HEDEF ASKERDİ
Saldırıya uğrayan sivil minibüsün, bölgede zaman zaman güvenlik nedeniyle sivil minibüs kullanan jandarmaya ait olduğu düşünülerek örgütün aldığı "yanlış istihbarat" sonucu hedef seçilmiş olabileceği kaydedildi. Fezlekede, Geçitli'nin, öldürülen dokuz PKK'lı içinde yer alan Mazlum Mamxuri kod adlı bölge sorumlusu Ferman Özlü'nün köyü olduğu için hedef alınmış olabileceği kaydedildi. Bu nedenle köyün karakolundaki askerlere yönelik eylem planlandığı belirtildi. Jandarmanın olay yeri tutanaklarında da, eylemin PKK'nın Hakkari'nin Kavaklı bölgesinde faaliyet yürüten, Serhat kod adlı Bedirhan Abo'nun dokuz kişilik grubu tarafından gerçekleştirildiği bilgisi yer aldı. Olay yerinden tüm deliller topladıktan sonra can güvenlikleri nedeniyle kimlikleri saklı tutulan altı kişi, "tanık" sıfatıyla Van Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatı üzerine ifade verdi. Geçitli köyündeki karakoldan jandarmaya ait aynı model sivil bir minibüsün her sabah Hakkâri'ye gittiği, bu minibüsün karakoldaki askerlere zaman zaman simit ve poğaça götürdüğü bildirildi. PKK'lıların, köyden çıkan minibüsü, "yanlış istihbarat" sonucu askere ait sivil minibüs sanarak havaya uçurduğu ifade edildi.

MİSİLLEME YAPILDI
Yine jandarma tarafından hazırlanan değerlendirme raporunda, saldırının ölen dokuz PKK'lı için misilleme amacıyla gerçekleştirildiği ifade edildi. Raporda olayın PKK tarafından yapıldığına dair bir dipnot da yer aldı. PKK'nın, son patlamanın yaşandığı yere, üç yıl önce de mayın döşediği ve jandarmaya ait sivil minibüsteki 6 asker ile 1 sivilin yaralandığı hatırlatılarak, "Son olayda da minibüsün Geçitli karakoluna ait olduğu düşünülmüş, yanlış istihbarat sonucu mayın yerleştirilmiştir" denildi. PKK'nın iki yıl önce karakolun çöplerini toplayan kamyonete bombalı saldırı girişiminde bulunduğu da ortaya çıktı.

http://cep.sabah.com.tr/Gundem/2010/09/27/sivil_minibuse_yanlis_istihbarat_mayini
#1248
Afet riski altındaki yerlerle ilgili kentsel dönüşüm tasarısı TBMM'de kabul edilerek yasalaştı. Ayrıntılı bilgiler için lütfen TIKLAYINIZ.

Metin Can-Ekonomi

Kentsel dönüşüm projelerinde bireysel itiraz hakkı kalktı, belediyelere süper güç verildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de 1 milyon binayı ilgilendiren ve İstanbul haritasını değiştirecek 30 proje için düğmeye bastı

İstanbul'da binlerce evin yıkılacağı tahmin edilen olası bir depreme karşı planlanan hazırlıkların önündeki son engel de ortadan kalktı. Kentsel dönüşüm için start veren Büyükşehir Belediyesi'nin, evlerin depreme dayanıklı hale gelmesi, birçoğunun ise yıkılıp tekrar inşa edilmesi için hazırladığı projelere yönelik yasal düzenleme temmuzda tamamlandı ve resmen yürürlüğe girdi. Belediye Yasası'ndaki 'Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanları' başlıklı bölüm, İstanbul'da 1 milyon binanın yıkılıp yeniden yapılmasının önünü açtı. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) beş yıldır beklediği bu değişiklik ile dönüşüm projelerinde yaşanan yetki karmaşası sona erdi. Ayrıca belediyelerin deprem riski nedeni ile dönüşüm bölgesi ilan ettiği bir alana konut sahiplerinin bireysel itiraz hakkı da kalktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi referandum sonrası ilk gündem maddesine rafta bekleyen kentsel dönüşüm projelerini aldı. SABAH'ın ulaştığı bilgilere göre planlanan projelerin hayata geçmesi durumunda İstanbul adeta yeni bir haritaya sahip olacak. Öncelikle deprem riski yüksek bölgeler, gecekondular ve kaçak binalar yıkılarak, yerlerine depreme dayanıklı modern yerleşim alanları inşa edilecek. Belediyenin kasasındaki çalışma 1 milyona yakın binayı kapsıyor.

YASAYA TAKILMIŞTI
Kentsel dönüşüme ilişkin çalışmalar son yıllarda uygulanmaya çalışıldı. Ancak yasalardaki yetersizlik ile TOKİ ve Büyükşehir arasında yetki karmaşası nedeniyle başarı sağlanamadı. Örneğin Türkiye'de ilk deprem dönüşüm alanı projesi 2008'de Zeytinburnu"nda başlatıldı. Ancak tek bir konut sahibinin itirazı bile projeyi durdurmaya yetti. Yeni yasada ise deprem riski nedeniyle kentsel dönüşüm alanı ilan edilen bir alanda konut sahibinin bireysel itiraz etme hakkı bulunmuyor. Bunun yerine çoğunluğun kararı aranıyor.

ANKARA VE ESKİŞEHİR BAŞLADI
Öte yandan Ankara ve Eskişehir hızlı davranarak yasayı uygulamaya başladı bile. Ankara'da 7 bölge bu madde uyarınca 'Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı' ilan edildi. Yine Eskişehir'de de 11 ayrı bölgede toplam 2 milyon 500 bin metrekarelik bir alan dönüştürülme bölgesi olarak belirlendi.

YASA BELEDİYELERE NE KAZANDIRDI?
Belediye Kanunu'nda Değişiklik Yapılmas'na İlişkin Kanun Resmi Gazete'de yayımlandı. Buna göre büyükşehir belediyeleri, belediye meclisi kararıyla; Konut alanları, teknoloji parkları, sanayi alanları, ticaret alanları ile eskiyen kentleri yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilecek. Projelere vergilerden kaynak aktarımı da yapılacak.

Büyükşehir isterse bir ilçeyi yıkabilir'
İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu yapılan kanun değişikliğinin tapu mülkiyetine güveni sarsacağını düşünüyor. Yasanın bu haliyle Büyükşehir Belediyesi'ne isterse bir ilçeyi komple yıkma hakkı tanıdığını kaydeden Muhçu "Böyle geniş bir yasa olabilir mi? İnsanlar nasıl güvenip ev alacak. Hatta yasa nedeni ile banka ipotekleri dahi belediyelerden alınması gündeme gelebilir. Biz oda olarak bu yasaya ve yapılacak projelere karşıyız" dedi.

İlk etapta nereler dönüşecek?
Küçükçekmece'de Ayazma, Halkalı, Sefaköy, Küçükçekmece gölü etrafı.
Eminönü ve Fatih gibi bölgelerde bazı binalar.
Bağcılar ve Göngören'deki gecekondular ve çarpık yapılar, Haliç ve etrafı.
Küçük Langa, Kadırga Bölgesi, Manifaturacılar Çarşısı, Unkapanı, Okmeydanı.
Karagümrük, Küçükmustafapaşa, Hacı Hüsrev
Sarıyer, Derbent Karanfilköy.
Gaziosmanpaşa, Malkoçoğlu
Kadıköy, Fikirtepe.
Üsküdar'ın arka mahalleleri
Sultanbeyli, Maltepe, Kartal, Tuzla'da kaçak yapılar

Sistem nasıl işleyecek?
Bir bölge öncelikle kentsel dönüşüm alanı ilan edilecek
Daha sonra belediye projesini açıklayacak 3 Hak sahipleriyle görüşmeler başlayacak.
Apartman veya semtte yüzde 51 çoğunluk yeterli olacak
Kiracılara, yeni yapılacak konutlardan satın alma hakkı verilecek.
Arazi sahibi ise kendisine arsası karşılığı oranında yeni yerden konut verilecek.
Konut istemezse arsasının karşılığında para ödenecek.
Yıkılacak bina gecekondu ise hiçbir ödeme yapılmayacak.
Ancak kiracılara tanınan konut satın alma hakkı, onlara da tanınacak.

http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2010/09/26/1_milyon_bina_yikilacak


Konuyla ilgili 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 73. maddesi aynen şu şekilde:

   KENTSEL DÖNÜŞÜM VE GELİŞİM ALANI

   Madde 73 - (Değişik madde: 17/06/2010-5998 S.K/1.mad.)

   Belediye, belediye meclisi kararıyla; konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir. Bir alanın kentsel dönüşüm ve gelişim alanı olarak ilan edilebilmesi için yukarıda sayılan hususlardan birinin veya bir kaçının gerçekleşmesi ve bu alanın belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması şarttır. Ancak, kamunun mülkiyetinde veya kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi Bakanlar Kurulu kararına bağlıdır.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilecek alanın; üzerinde yapı olan veya olmayan imarlı veya imarsız alanlar olması, yapı yükseklik ve yoğunluğunun belirlenmesi, alanın büyüklüğünün en az 5 en çok 500 hektar arasında olması, etaplar halinde yapılabilmesi hususlarının takdiri münhasıran belediye meclisinin yetkisindedir. Toplamı 5 hektardan az olmamak kaydı ile proje alanı ile ilişkili birden fazla yer tek bir dönüşüm alanı olarak belirlenebilir.

   Büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanı ilan etmeye büyükşehir belediyeleri yetkilidir. Büyükşehir belediye meclisince uygun görülmesi halinde ilçe belediyeleri kendi sınırları içinde kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.

   Büyükşehir belediyeleri tarafından yapılacak kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin her ölçekteki imar planı, parselasyon planı, bina inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni ve benzeri tüm imar işlemleri ve 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmaya büyükşehir belediyeleri yetkilidir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve karara bağlanır.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim alanları içinde yer alan eğitim ve sağlık alanları hariç kamuya ait gayrimenkuller harca esas değer üzerinden belediyelere devredilir. Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit yapılarda ilgili vergi, resim ve harçların dörtte biri alınır.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarındaki gayrimenkul sahipleri ve 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanuna istinaden, hak sahibi olmuş kimselerle anlaşmaları halinde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanında hakları verilir. 2981 sayılı Kanun kapsamına girmeyen gecekondu sahiplerine enkaz ve ağaç bedelleri verilir veya belediye imkanları ölçüsünde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı dışında arsa veya konut satışı yapılabilir. Bu kapsamda bulunanlara Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ile işbirliği yapılmak suretiyle konut satışı da yapılabilir. Enkaz ve ağaç bedelleri arsa veya konut bedellerinden mahsup edilir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde belediyelere ait gayrimenkuller ile belediyelerin anlaşma sağladığı veya kamulaştırdıkları gayrimenkuller üzerindeki inşaatların tamamı belediyeler tarafından yapılır veya yaptırılır. Belediye ile anlaşma yapmayan veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkul sahiplerinden proje alanında kendilerine 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre ayrı ada ve parselde imar hakkı verilmemiş olanlar kamulaştırmasız el atma davası açabilir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yapılacak alt yapı ve rekreasyon harcamaları, proje ortak gideri sayılır. Belediyelere ait inşaatların proje ortak giderleri belediyeler tarafından karşılanır. Kendilerine ayrı ada veya parsel tahsis edilen gayrimenkul sahipleri ile kamulaştırma dışı kalan gayrimenkul sahipleri, sahip oldukları inşaatın toplam metrekaresi oranında proje ortak giderlerine katılmak zorundadır. Proje ortak gideri ödenmeden inşaat ruhsatı, yapılan binalara yapı kullanma izni verilemez; su, doğalgaz ve elektrik bağlanamaz.

   Dönüşüm alanı sınırı kesinleştiği tarihte, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere kadastro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana gelen değişiklikler belediyeye bildirilir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen yerlerde; ifraz, tevhit, sınırlı ayni hak tesisi ve terkini, cins değişikliği ve yapı ruhsatı verilmesine ilişkin işlemler belediyenin izni ile yapılır. Bu yerlerde devam eden inşaatlardan projeye uygunluğu belediye tarafından kabul edilenler dışındaki diğer inşaatlar beş yıl süreyle durdurulur. Bu sürenin sonunda durdurma kararının devam edip etmeyeceğine belediye tarafından karar verilir. Toplam durdurma süresi on yılı geçemez.

   Belediye, kentsel dönüşüm ve gelişim projelerini gerçekleştirmek amacıyla; imar uygulaması yapmaya, imar uygulaması yapılan alanlardaki taşınmazların değerlerini tespit etmeye ve bu değer üzerinden hak sahiplerine dağıtım yapmaya veya hasılat paylaşımını esas alan uygulamalar yapmaya yetkilidir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulanması sırasında, tapu kayıtlarında mülkiyet hanesi açık olan veya ayni hakları davalı olan taşınmazlar doğrudan kamulaştırılarak bedelleri mahkemece tayin edilen bankaya belli olacak hak sahipleri adına bloke edilir. Belediye kentsel dönüşüm ve gelişim projelerinin uygulama alanında bulunan taşınmazların kamulaştırılması sırasında veraset ilamı çıkarmaya veya tapudaki kayıt malikine göre işlem yapmaya yetkilidir.

   Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamındaki işler, kamu idareleriyle 75 inci madde çerçevesinde ortak hizmet projeleri aracılığıyla gerçekleştirilebilir.

   Bu Kanunun konusu ile ilgili hususlarda Başbakanlık Toplu Konut İdaresine 2985 sayılı Kanun ve diğer kanunlarla verilen yetkiler saklıdır.
#1249
Şarkıcı Serdar Ortaç, "sortube.com" adlı video paylaşım sitesi için You Tube'un da sahibi olan internet arama motoru Google ile yaşadığı patent kavgasını kazandı.

Türk Patent Enstitüsü, "sortube" u Serdar Ortaç adına tescil etti. Ortaç, ilk etapta müzik paylaşım sitesi olarak kurulan siteyi tescil ettirmek istediğinde Google, isim benzerliğini gerekçe göstererek Türk Patent Enstitüsü'ne itiraz etmişti. Serdar Ortaç da "Tube kelimesi televizyon anlamına geliyor, herkes kullanabilir" diye savunma yapmıştı. Türk Patent Enstitüsü tarafların gerekçelerini inceledi ve "sortube"u Serdar Ortaç adına tescil etti. Şarkıcı, Google ve You Tube'a karşı zafer kazanmış oldu.

http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Magazin/2010/09/24/serdarin_fendi_googlei_yendi_341093656779
#1250
Anayasa Mahkemesi'nde Ak Parti hakkında açılan kapatma davasının gerekçeli kararını buradan okuyabilirsiniz. Şayet bu linkte bir arıza olursa ekteki dosyadan da txt formatında gerekçeli kararı indirebilirsiniz. Ekteki dosyayı görüp indirebilmeniz için siteye üye olmanız ve oturum açmanız gerekmektedir.

Hatırlanacağı üzere Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılma davasını görüşen Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasındaki demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Şevket APALAK ve Zehra Ayla PERKTAŞ'ın "Parti'nin kapatılması"; Sacit ADALI, Ahmet AKYALÇIN, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Serruh KALELİ'nin "Parti'nin kapatılması yerine Devlet yardımından yarı oranında yoksun bırakılması"; Haşim KILIÇ'ın ise "davanın reddi" gerektiği yolundaki oyu sonucunda, Anayasa'nın 149. maddesinin birinci fıkrasında siyasi partilerin kapatılması için öngörülen nitelikli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle, 2949 sayılı Yasanın 33. maddesinin göndermesiyle 5271 sayılı Yasanın 229. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, en aleyhe olan oyların kendisine daha yakın olan oylara katılmasıyla, Anayasanın 69. maddesinin yedinci fıkrası ve 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2008 yılında aldığı (son yıllık) DEVLET YARDIMI MİKTARININ YARISINDAN YOKSUN BIRAKILMASINA karar vermişti.
#1251
Anayasa Mahkemesi'nde Hak ve Özgürlükler Partisi hakkında açılan kapatma davasının gerekçeli kararını buradan okuyabilirsiniz.

Hatırlanacağı üzere yapılan yargılama neticesinde Anayasa'nın 149. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nitelikli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle kapatılma isteminin reddine karar verilmişti.
#1252
Anayasa Mahkemesi'nde Demokratik Toplum Partisi hakkında açılan kapatma davasının gerekçeli kararını buradan okuyabilirsiniz.
#1253
Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi hakkında açılan kapatma davasının gerekçeli kararını buradan okuyabilirsiniz.
#1254
Anayasa Mahkemesi'nde Fazilet Partisi hakkında açılan kapatma davasının gerekçeli kararını buradan okuyabilirsiniz.
#1255
Sorularınızın cevabı şu şekilde:
1) Evet, ceza mahkemesinin hükmetmiş olduğu para cezasının tamamını devlete ödediğinizde hapis cezası kalkar.
2) Şirket çeki için şahısların (bu şahsın kim olduğunun önemi yoktur, yönetim kurulu başkanı veya şirketteki en büyük hissedar da olabilir) şahsi malvarlığına müracaat edilemez. Dolayısıyla haciz riski bulunmamaktadır, gönlünüz rahat olsun. Olayın özeti budur.
#1256
Merhabalar. Maalesef oluşan borcu en iyi ihtimalle büyük oranda, kötü ihtimalde tamamen ödemek durumunda kalacaksınız. En iyi ihtimalde büyük oranda ödeyeceksiniz diyorum, zira elektrik idaresinin de zamanında elektriği kesmemesi borcun artmasına sebep olduğundan ve bu noktada elektrik idaresinin kusurlu davrandığı ileri sürülebileceğinden, hakkaniyet gereği borçtan bir miktar indirim talep edilmesi mümkündür. Ancak 1 Nisan 2003 tarihinde yürürlükten kaldırılan "Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği"nin 50/a maddesinde, "Abonenin kendisine bildirilen fatura son ödeme tarihine kadar ödenmezse 20 gün içinde 7201 sayılı kanuna göre tebligat yapılır, tebliğden itibaren 10 gün içinde ödenmezse, abonenin elektriği kesilir." hükmü bulunuyordu ve bu hüküm idareye açık bir sorumluluk yüklüyordu. Oysa yürürlükten kaldırılan bu yönetmeliğin yerine kabul edilen ve halen yürürlükte olan "Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği"nin 24/2 maddesinde ise, "Müşterinin perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşmalar kapsamında öngörülen ödemeleri zamanında yapmaması halinde dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından elektriği kesilebilir." hükmü bulunuyor ve bu hüküm idareye açık bir mükellefiyet yüklemiyor. Dolayısıyla borç ödenmediği halde uzun bir süre elektriğin kesilmemesinde idarenin kusurlu davrandığının ileri sürülmesi yeni yönetmelik döneminde çok daha zor olacaktır. Aşağıda konuyla ilgili Borçlar Kanunu'nun 44. maddesi ve eski yönetmelikteki hükümle ilgili emsal bir Yargıtay Kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...

     IV:TAZMİNATIN TENKİSİ
   
     Madde 44 - Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.




T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi

E:2009/4964
K:2009/11563
T:14.10.2009

ELEKTRİK ABONELİĞİ
KULLANILMAYAN ELEKTRİK BEDELİ SORUMLULUĞU
İDARENİN MÜTERAFİK KUSURU

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukaünca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalının abone olduğunu, tesisatın kurulduğu mahalde elektrik kullanıldığını ve tahakkuk ettirilen elektrik bedelinin ödenmediğini, icra takibinde bulunulduğunu, ancak davalının borcunun tamamına itiraz ettiğini, ileri sürerek itirazının iptaline, %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, abone olduğu taşınmazdan aboneliği iptal ettirmeden 1995 senesinde taşındığını, faturada belirtilen miktar enerjiyi kendisinin tüketmediğini, ayrıca davacının elektriği kesmemesinden dolayı kusurunun bulunduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm; davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerek-tirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalının 01.09.1988 yılında elektrik abonesi olduğu, aboneliğin bulunduğu evden taşınmasına rağmen aboneliğini iptal ettirmediği tüm dosya kapsamı ile tartışmasızdır. Davalı dava konusu borcun ait olduğu aboneliğin bulunduğu evden hangi tarihte kesin olarak taşındığını ispat edememiş ise de, kural olarak abonelik sözleşmesi iptal edilmediği sürece, kim tarafından kullanılırsa kullanılsın, tüketilen elektrik bedelinden İdareye karşı abone olarak davalı sorumludur. Dava konusu alacak ilki 05.04.2001 son ödeme tarihli ve en sonuda 30.09.2001 son ödeme tarihli olan 20 adet fatura karşılığıdır. Yani 20 adet fatura bedeli ödenmemiştir. Faturaların düzenlendiği tarihte yürürlükte olan Elektrik Tarifeleri Yönetmeliği'nin 50/a maddesine göre, fatura bedeli ödenmediğinde muayyen bir süre sonunda abonenin elektriğinin kesilmesi gerekir. Yönetmeliğin bu açık hükmüne aykırı davranmakla davacı İdare zararın artmasına kendi müterafik kusuru ile yol açmıştır. Öyle olunca BK'nın 98. maddesi yollaması ile 44. maddesi hükmüne göre meydana gelen zarardan indirim yapılmalıdır. Öncelikle faturalar ödenmediği için, yönetmelik hükümlerine göre abonelik elektriğinin kesilmesi gerekli tarih belirlenip, bu tarihe kadar ki sarfiyatın tamamından davalı abonenin sorumlu olduğu kabul edilmelidir, daha sonraki süreye ilişkin fatura bedellerinden de yine davalı abone sorumlu tutulmalı ancak davacıda zararın artmasında müterafik kusurlu olduğundan BK'nın 44. maddesi hükmüne göre uygun bir indirim yapılmalıdır. Mahkemece açıklanan hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: 1. bent gereği davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereği kararın temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 14.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak: İSTANBUL BAROSU DERGİSİ 2010-2
#1257
Merhabalar. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı" başlıklı 93. maddesinin 1. fıkrası aynen şu şekildedir:

MADDE 93 - (DEĞİŞİK FIKRA RGT: 08.05.2008 RG NO: 26870 KANUN NO: 5754/56) (KOD 1)
Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88 inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. (EKLENMİŞ İBARE RGT: 28.02.2009 RG NO: 27155 MÜKERRER KANUN NO: 5838/32) Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.


Buna göre emekli maaşı, nafaka borçları ve SGK tarafından takip edilen prim borçları dışında haczedilemez. Dolayısıyla anlattığınız olayda bankanın kredi borcu sebebiyle emekli maaşına haciz uygulayabilmesi hukuken mümkün değildir. İcra Mahkemesine şikayet yoluyla müracaatta bulunur ve emekli maaşının yattığı banka hesabındaki haczin kaldırılmasını ve hukuka aykırı olarak tahsil edilen maaşların da iadesini talep edebilirsiniz. Aşağıda emsal bir Yargıtay Kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...

T.C.
YARGITAY
12.Hukuk Dairesi

Esas:  2009/17545
Karar: 2009/26288
Karar Tarihi: 21.12.2009

(2004 S. K. m. 83/A)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: İ.İ.K.unun 83/a maddesi gereğince borçlunun, hacizden önceki bir dönemde haczi mümkün olmayan bir mal veya hakkın haczedilebileceğine dair alacaklı ile yapmış olduğu anlaşma geçerli sayılmamaktadır. Zira, haciz anında muvafakat ettiği gelirinden yoksun kalmanın kendisine ne gibi sakıncalar getireceği, normal bir insanın yaşamını bu gelir olmaksızın sürdürüp sürdüremeyeceği tahmini olarak değil ancak yaşadıktan sonra anlaşılabilir nitelikte olduğundan bu muvafakat yukarıda belirtilen yasa maddesi uyarınca geçersizdir.

Somut olayda alacaklı tarafından borçlu D. hakkında T. İcra Müdürlüğü'nün 2.../... Esas sayılı dosya üzerinde başlatılan takibe ilişkin olarak borçlu adresinde 27/02/2008 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlunun annesi olan şikayetçi S., dosya borcuna icra kefili olduğunu, borç bitinceye kadar almakta olduğu, SSK emekli maaşından her ay 500,00 TL kesinti yapılmasına muvafakat ettiği bildirmiştir. İcra kefili olan şikayetçi hakkında takip bilahare 29.02.2008 tarihinde başlatılmış olup icra emri 19.03.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu tarihten sonra takip kesinleştiğinden bahisle alacaklı tarafından borçlunun muvafakati olduğu belirtilerek SSK'dan aldığını emekli maaşının haczi talep etmiştir. Görüldüğü gibi şikayetçi hakkında takip kesinleşmediğinden önceden verilen muvafakat geçersizdir. Bu nedenle şikayetin kabulüne karar vermek gerekirken reddi isabetsizdir.

Sonuç: Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle, İ.İ.K.unun 336 ve HUMK.'unun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 21.12.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.

Önemli not: Çok kısıtlı ve yanıltıcı olabilecek açıklamalara istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, bu bölümde yer alan konu/soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1258
BM uzmanları, İsrail'in, Gazze Şeridi'ne yardım konvoyuna baskında ve sonrasında "uluslararası insan hakları yasası" da dahil uluslararası hukuku ihlal ettiğini bildirdi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, BM İnsan Hakları Konseyi'nin, Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırıyla ilgili raporunda "taraflı, siyasi ve aşırıcı yaklaşım sergilediğini" öne sürdü.

İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Andy David, Konseyin soruşturmadan önce de İsrail'i suçladığını hatırlatarak, "soruşturmadan sonra da İsrail'i kınamasının sürpriz olmadığını" söyledi.

Bakanlık açıklamasında, "İsrail'in, uluslararası hukuku dikkatle gözeten ve gerektiğinde kendisiyle ilgili soruşturma yapabilen demokratik ve yasalara uyan bir ülke" olduğu savunularak, İsrail'in her zaman bu şekilde hareket ettiği, Gazze'ye düzenlenen Kurşun Dökme operasyonundan sonra da soruşturmaların bu şekilde yürütüldüğü ifade edildi.

47 üyeli BM İnsan Hakları Konseyi, İsrail'in 31 Mayısta Mavi Marmara gemisine düzenlediği baskından sonra İsrail'i kınayan bir kararı kabul etmişti.

İsrail, Konseyin oluşturduğu heyetle işbirliğini reddetmiş, bunun yerine Yeni Zelanda'nın eski Başbakanı Geoffrey Palmer'ın başkanlık ettiği bir başka BM heyetiyle çalışmayı kabul etmişti. Kolombiya'nın eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe'nin de bulunduğu heyet, henüz raporunu açıklamadı.

HAMAS

Bu arada, Gazze'nin kontrolünü elinde tutan Hamas'ın sözcüsü Fevzi Barhum, raporun, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin, sadece Filistin halkının değil, aynı zamanda Filistin halkına dayanışmasını göstermek için gelen masum insanların da haklarını ihlal ettiğini vurguladığını belirtti.

Barhum, artık raporun uygulamaya konulması ve işgalci komutanların işledikleri suçlar için yargılanmalarını sağlayacak bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğini ifade etti.

İsrail'in baskınında 9 Türk hayatını kaybetmiş, İsrail, askerlerinin kendilerini savunduğunu iddia etmişti.

BM İnsan Hakları Konseyi'nin oluşturduğu 3 kişilik uzman heyeti, İsrail'in Mavi Marmara'ya saldırısı sırasında ve sonrasında uluslararası hukuku ihlal ettiğini bildirmişti.

Heyet, İsrail'in, insani krizin yaşandığı bir dönemde Gazze'ye uyguladığı deniz ablukasının da yasa dışı olduğunu belirtmişti.

Eski savaş suçları savcısı Desmond de Silva, Trinidadlı yargıç Karl T. Hudson-Phillips ve Malezyalı kadın hakları savunucusu Mary Şanti Dairiam'ın oluşturduğu heyetin, Konseye raporunu Pazartesi günü sunması bekleniyor.

http://www.haber7.com/haber/20100923/BMden-Israili-zora-sokacak-sok-rapor.php
#1259
Merhabalar. 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu'nun 106. maddesi aynen şu şekildedir:

Adli para cezasının infazı

MADDE 106.- (1) Adli para cezası, Türk Ceza Kanunu'nun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.

(2) Adli para cezasını içeren ilam Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Cumhuriyet savcısı otuz gün içinde adli para cezasının ödenmesi için hükümlüye 20 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca bir ödeme emri tebliğ eder.

(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir.

(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5351 S.K./7.mad; Değişik fıkra: 01/03/2008 - 5739 S.K./5. md.) Çocuklar hakkında hükmedilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, bu ceza hapse çevrilemez. Bu takdirde onbirinci fıkra hükmü uygulanır.

(5) Adli para cezasının hapse çevrileceği mahkeme ilamında yazılı olmasa bile üçüncü fıkra hükmü Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanır.

(6) Hükümde, adli para cezası takside bağlanmamış ise, bir aylık süre içinde adli para cezasının üçte birini ödeyen hükümlünün isteği üzerine geri kalan kısmının birer ay ara ile iki eşit taksitte ödenmesine izin verilir. İlk taksidin süresinde ödenmemesi halinde, verilen ikinci takside ilişkin izin hükümsüz kalır.

(7) Adli para cezası yerine çektirilen hapis süresi üç yılı geçemez. Birden fazla hükümle adla para cezalarına mahkumiyet halinde bu süre beş yılı geçemez.

(8] Hükümlü, hapis yattığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır.

(9) Türk Ceza Kanunu'nun 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi saklı kalmak üzere, adli para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu salıverilme hükümleri uygulanamaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adli para cezasıdır. (Değişik 9. fıkra: 5739 - 26.2.2008 / m.5) (9) Adli para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adli para cezasıdır. 

(10) Türk Ceza Kanunu'nun 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre kısa süreli hapis cezasından çevrilen adli para cezalarının infazında, aynı maddenin altıncı ve yedinci fıkraları hükümleri saklıdır.

(...) (Madde 106 nın 10. fıkrası, 1.3.2008 tarih ve 26803 sayılı R.G.'de yayımlanan, 26.2.2008 tarih ve 5739 sayılı Kanun'un 5. maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.) 

(11) İnfaz edilen hapsin süresi, adli para cezasını tamamıyla karşılamamış olursa, geri kalan adli para cezasının tahsili için ilam, Cumhuriyet Başsavcılığınca mahallin en büyük mal memuruna verilir. Bu makamlarca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre kalan adli para cezası tahsil edilir.


5941 Sayılı Çek Kanunu'nun 5/1.maddesi ve 6. maddesi ise aynen şu şekildedir:

Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı

MADDE 5 - (1) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adlî para cezası, çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Bu davalar, çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür.

Etkin pişmanlık ve yasak kararının kaldırılması

MADDE 6 - (1) Karşılıksız kalan çek bedelini, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında;

a) Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına,

b) Kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından davanın düşmesine,

c) Mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına,

karar verilir.

(2) Şikâyetten vazgeçme hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kişi, mahkûm olduğu adlî para cezası tamamen infaz edildikten veya bu cezayı ödemediği için hakkında hapis uygulanıp serbest bırakıldıktan itibaren üç yıl ve her hâlde yasağın konulduğu tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, hükmü veren mahkemeden çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir; mahkemenin vereceği karara itiraz edebilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin karar kesinleştiğinde, yasağın kaldırıldığı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilân olunur.



Aslında yukarıdaki maddeleri hiç yazmayadabilirdim. Sadece yasal çerçeveyi bilmeniz için konuyla ilgili maddeleri yukarıda belirttim. Yazdıklarınızdan yanlış anlamadıysam şayet, ceza mahkemesinin hükmetmiş olduğu para cezasının tamamını devlete ödediniz. Bu durumda sizin ceza dosyanız kapanmış olmalı. Niçin kapanmadı diye yazdınız, anlayamadım doğrusu. Zira ceza mahkemeleri vermiş oldukları kararlarda faizle ilgili bir hükme yer vermezler.  Siz devletle olan işinizi halletmişsiniz; burada sadece alacaklı tarafından aleyhinize yürütülen icra takibi sebebiyle haciz tehlikesine maruz kalabilirsiniz. Şirketin hiç malvarlığı olmadığına göre bunu da dert edinmenize gerek yok.

Kolay gelsin...
#1260
Merhabalar. Öncelikle konuyla ilgili 4857 sayılı İş Kanunu, Yıllık İzin Yönetmeliği ve Ücretli İzin Yönetmeliği'ndeki hükümlere şöyle bir göz atalım:

Eşit davranma ilkesi
MADDE 5/2.- İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

Kısmi süreli ve tam süreli iş sözleşmesi
MADDE 13- İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir.

Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. Kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir.

Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.

İşyerinde çalışan işçilerin, niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmi süreliden tam süreliye veya tam süreliden kısmi süreliye geçirilme istekleri işverence dikkate alınır ve boş yerler zamanında duyurulur.


Fazla çalışma ücreti
MADDE 41.- Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırkbeş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.

Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.
İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı süreli işlerde ve 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.

Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.

Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmaların ne şekilde uygulanacağı çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.


03.03.2004 Tarihli Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği

Kısmi Süreli ve Çağrı Üzerine Çalışmalarda Yıllık Ücretli İzin
Madde 13- Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar yıllık ücretli izin hakkından tam süreli çalışanlar gibi yararlanır ve farklı işleme tabi tutulamaz.
Kısmi süreli ya da çağrı üzerine iş sözleşmesi ile çalışanlar iş sözleşmeleri devam ettiği sürece her yıl için hak ettikleri izinleri, bir sonraki yıl izin süresi içine isabet eden kısmi süreli iş günlerinde çalışmayarak kullanır.
Yukarıdaki esaslara göre izine hak kazanan kısmi süreli ya da çağrı üzerine çalışan işçilerle tam süreli çalışan işçiler arasında yıllık izin süreleri ve izin ücretleri konularında bir ayrım yapılamaz.


06.04.2004 Tarihli İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği

Kısmi Süreli Çalışma
Madde 6 -İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır.



Bir de konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararını okuyalım:

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/31344
K. 2008/31565
T. 20.11.2008
4857/m.5, 13
Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği/m.13
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ile ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılardan Güneş Apartman Yönetimi avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi İ.Polat tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2 ) Kısmi süreli iş ilişkisinin varlığı ve sonuçları bakımından taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
4857 sayılı İş Kanununun 13. maddesinde, işçinin normal haftalık çalışma süresinin tam süreli çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az olarak belirlendiği iş sözleşmesi, kısmi süreli iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Normal haftalık çalışma süresi ise aynı yasanın 63. maddesinde, haftalık en çok 45 saat olarak açıklanmıştır. 4857 sayılı İş Kanununun 13. maddesinde emsal işçiden söz edilmiş olmakla, kısmi süreli iş sözleşmesinin belirlenmesinde esas alınacak haftalık normal çalışma süresi tam süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçiye göre belirlenecektir. Kanunun 63. maddesinde yazılı olan haftalık iş süresi azamidir. Buna göre o işkolunda emsal bir işçinin ortalama haftalık çalışma süresi, haftalık 45 saati aşmamak şartıyla belirlenmeli ve bunun önemli ölçüde azaltılmış olup olmadığına bakılmalıdır.
4857 sayılı İş Kanununun 63. maddesi kapsamında çıkarılan İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinin 6. maddesinde, " İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır".
Gerekçede "üçte ikisinden az" olan çalışma ifadesi kullanılmışken, yönetmelikte üçte iki oranına kadar yapılan çalışmalar kısmi çalışma sayılmıştır. Bu durumda emsal işçiye göre 45 saat olarak belirlenen normal çalışmanın taraflarca 30 saat ve daha altında kararlaştırılması halinde, kısmi süreli iş sözleşmesinin varlığından söz edilir.
Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ücreti ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süre ile orantılı olarak ödenir.
Kısmi süreli hizmet aktiyle çalışan işçiye, ayrımı haklı kılan bir neden bulunmadıkça salt bu nedenle farklı bir işlem yapılamayacağı Kanunda öngörülmüştür. İşçinin, ücretinin veya diğer parasal haklarının tam süreli emsal işçinin çalışma süresi ve ücretine göre oranlanmak suretiyle belirlenecek olan haklarını talep etmesi mümkündür. Bundan başka 4857 sayılı İş Kanununun 5. maddesinde bu yönde ayrım açık biçimde yaptırıma tabi tutulmuş olmakla eşit davranma borcuna aykırılık tazminatının talep edilmesi de olanaklıdır. Ayrımın sonuçları para veya para ile ölçülebilen menfaatlere dair değilse, sadece eşit davranma borcuna aykırılık tazminatının ödetilmesi gündeme gelecektir.
Kısmi çalışma Kanunda yer almasına rağmen, kıdemin nasıl belirleneceği, ihbar izin gibi haklardan nasıl yararlanacağı, bu haklarla ilgili hesap şekli yine normatif olarak düzenlenmiş değildir. Konu, Yargı kararlarıyla çözüme kavuşturulmaktadır. Buna göre, kısmi çalışma ister haftanın bir veya bazı günleri çalışma şeklinde gerçekleşsin, ister her gün birkaç saat şeklinde olsun, işçinin işyerinde çalışmaya başladığı tarihten itibaren bir yıl geçince kıdem tazminatı hakkının doğabileceği ve izne hak kazanacağı Dairemizce kabul edilmiştir ( Yargıtay 9. HD. 4.06.2001 gün 2001/6848 E, 2001/9525 K ) . Hesaplamada esas alınacak ücret ise işçinin kısmi çalışma karşılığı aldığı ücret olmalıdır.
Kısmi süreli iş sözleşmesi kapsamında çalışan işçi yönünden ihbar önelinin de iş ilişkisinin kurulduğu tarih ile feshedilmek istendiği tarih arasında geçen süre toplamına göre belirlenmesi gerekir.
1475 sayılı Yasanın 41. maddesinde, hafta tatiline hak kazanabilmek için önceki 6 günde günlük iş sürelerine göre çalışmış olmak şartı bulunmaktaydı. 4857 sayılı İş Kanununda ise, haftalık iş süreleri çalışılan günlere farklı şekilde dağıtılabileceğinden, hafta tatili tanımı değişmiş, işçinin 63. maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışılmış olması kaydıyla 7 günlük zaman dilimi içinde kesintisiz 24 saat dinlenme hakkı öngörülmüştür. 63. maddede ise, genel bakımdan iş süresinin haftalık en çok 45 saat olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanununun uygulandığı dönemde, haftalık çalışma süresinin 45 saati bulamayacağından, işçinin hafta tatiline hak kazanmak mümkün olmayacaktır.
Yıllık Ücretli izin Yönetmeliğinin 13. maddesinde kısmi süreli ve çağrı üzerine çalışan işçilerin izin hakkı bakımından tam süreli işçilere göre farklı bir uygulamaya tabi olamayacakları açıklanmıştır. Bu durumda bir yıllık çalışma süresini dolduran kısmi süreli çalışan işçinin 14 gün izin hakkı vardır.
Kısmi süreli çalışan işçiler, sendikaya üye olabilirler, toplu iş sözleşmelerinin kapsamına girebilirler, greve katılabilirler.
Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar bu Kanunun 18 ve 29. maddesinde yazılı olan işçi sayısına dahildirler ve iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilirler.
Somut olayda davacının davalı apartmanda çalıştığı süre içerisinde başka işyerlerinde de çalışmasının olduğu anlaşılmaktadır.Bu durumda davacı işçinin gün içerisindeki çalışma süresinin tamamını davalı apartmana hasretmediği, yaptığı işin mahiyeti dikkate alındığında haftalık çalışma süresinin tam süreli çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az olduğu, çalışmanın kısmi süreli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Mahkemece davacının çalışma süresinin kısmi süreli olduğu dikkate alınmadan tam süreli olduğunun kabulü hatalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Şimdi ilgili mevzuat ve Yargıtay Kararları çerçevesinde sorularınızı cevaplayalım:

Alıntı YapBazı aylarda bu işçimiz haftalık 15 saat yerine fazla çalışarak 30 saatte çalışabiliyor yani 15 saat fazla çalışabiliyor yada bazen haftada fazla çalışma 40 saat veya daha fazlada çalışabiliyor yani haftada 15 saat çalışması gerekirken haftada çalışma saati 30-50 saat aralarında olabiliyor
Bu işçiyi 15 saatten fazla çalıştırmamız yasal mıdır (Aramızda mutabıkız)

Şayet çalıştırdığınız işçinin haftalık mesaisi sıklıkla 30 saat ve üzerine ulaşıyorsa, bu durumda hukuken kısmi çalışmadan bahsedebilmek mümkün olamayacaktır. İş sözleşmesinde hizmetin ne şekilde tanımlandığı/adlandırıldığı (yani iş sözleşmesinde ne yazdığı) bu noktada önemli değildir, önemli olan gerçek durumun ne şekilde cereyan ettiğidir. Şayet siz haftada toplam 15 saat olmak üzere kısmi süreli çalışılacak diye iş sözleşmesine yazdığınız halde bu hüküm kağıt üstünde kalmışsa ve gerçekte çoğunlukla çalışma süresi haftada 30 saat ve üzerine ulaşıyorsa, işçi tam süreli olarak çalışıyor demektir.

Alıntı YapBu işçiyi 15 saatten fazla çalıştırmamız yasal mıdır (Aramızda mutabıkız)

İş sözleşmesinde haftada 15 saat çalışılacağı belirtildiğinden ve fazla mesai işçinin iradesine bağlı olduğundan, zaruri haller dışında işçiyi fazla mesai yapmaya zorlayamazsınız. Fakat anladığım kadarıyla sizin fazla çalışma yaptırmanıza işçi de olumsuz yaklaşmıyor. Dolayısıyla bu şartlar altında hukuken herhangi bir sorundan bahsedebilmek mümkün değildir. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, işçiyi tam süreli çalışıyor gibi değerlendirmeniz ve gerekli işlemleri (sigorta gün sayısı, yıllık izin, vs.) buna göre yürütmeniz gerekebilir.

Alıntı YapBu işçinin ssk günü fazla çalıştığı aylarda fazla mı hesaplanması gerekir o zaman kısmi çalışmada belirlenen günden fazla ssk günü olur bu yasal mı yada ssk günü yine kısmi sözleşmeye göre mi verilir
Bu işçinin fazla çalışmalarının ücreti nasıl ödenir

Yukarıda da belirttiğim gibi, sayet işçinizin tam süreli olarak çalıştığını varsaymamız halinde, primlerini de buna göre tam olarak yatırmanız gerekecektir. Ancak kısmi süreli çalışmanın olduğu düşüncesindeysek (ki bu durumu en iyi siz tespit edebilirsiniz) bu durumda sadece çalışılan günlerin primleri ödenecektir elbette. Kısmi süreyle çalışan işçilerin hafta tatiline hak kazanıp kazanamayacakları tartışmalıdır. Yargıtay haftalık 45 saati doldurmaları mümkün olmadığından hak kazanamayacakları görüşündedir. Ancak kısmi çalışanlar da yıllık izin, kıdem ve ihbar tazminatı gibi haklardan istifade ederler. Fazla mesai ücretlerini ise İş Kanunu'nun 41. maddesine göre hesaplamanız gerekiyor. Madde metni yukarıda, zannediyorum nasıl uygulanacağı hususunda zorluk çekmeyeceksiniz.

Kolay gelsin...