Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1261
Başbakan Vekili Bülent Arınç, İskenderun'da dün gece meydana gelen meydana gelen terör saldırısında 7 askerin şehit olduğunu bildirdi. Başbakan Vekili Bülent Arınç, İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısını, ''Türk milleti adına ve hükümetimiz adına şiddetle lanetliyoruz'' dedi. Başbakan Vekili Bülent Arınç, İsrail'le gündemde olan 3 müşterek askeri tatbikatın iptal edilmesine karar verildiğini bildirdi. Başbakan Vekili Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, yurtdışı programını yarıda keserek, yarın öğle saatlerinde Türkiye'de olmasının beklendiğini bildirdi.Arınç şöyle konuştu.

Başbakan gece 3 kez aradı ve bize gereken tedbirleri almamızı söyledi. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz ve hain saldırıyı da kınıyoruz...

Gemilere yapılan saldırı ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti konuyu tüm boyuları ile takip etmektedir. Her türlü gelilşmeyi değerlendirmektedir. İnsani yardım ve Gazze'ye özgürlük gemileri İsrail Hava Kuvvetlerinin saldırısına uğradı.

İsrail'in bu tavrını şiddetle kınıyoruz. Bu saldır İsrail'in pervasızlığını ortaya koydu. İnsanlık tarihine kara leke olarak geçeektir. Bu kimseler insanlık vicdanına uymayan tavşirler içerisindedirler. Türkiye kurum ve kuruluşları ile durumu yakından takip etmektedir.

Bu çerçevede İsrail büyükelçimizi çekiyoruz. Genç futbol milli takımımızı çağırdık. İsrail ile tüm ortak tatbikatları iptal ettik. Vatandaşlarımızın serbest bırakılıp iadesini ve tüm yaralıların Türkiye'ye getirilip tedavisinin yapılmasını istiyoruz.

Bu saldırının cevapsız kalmayacağı bilinmelidir. Söz konusu saldırının sorumlularının cezalandırılması için her türlü girişimde bulunacaktır.

Bölgeye gemi gönderilmesi ile ilgili soruya gelince gemiler uluslararası karasulardadır. İsrail'in karasularını ihlal söz konusu değildi. Mavi Marmara Gemisi'nde 600 kişi vardır. Bunlardan 30-40 kadarı yabancıdır. Sadece insanı amaçla yardım götüren gemilerin saldırı ile alakası yok. Askeri gemi gönderme düşüncemiz mevcut değildir. Türkiye önce diplomatik alanda bu tavrı şiddetle kanayan tavrını sürdürecek diğer askeri ve sivil girişimler daha sonra gerçekleşecektir.

Sayın Başbakanımız olayları yakından takip ediyor. İlgililere talimat veriyor. Çok sıkı bir takibin içerisindeler. Türkiye'de bu işleri takip edecek Bakanlarımız ve bürokratlarımız olduğu biliniyor. Genel Kurmay Başkanımız geri dönüyor.

İsrail Büyükelçimiz Dışişlerine giderek bilgi istedi. Tüm haber ve bilgiler perdeleniyor. Uluslararası hukuka aykırı perdeleme yapılıyor. Ölenler konusunda milliyetleri konusunda herhangi bir bilgi alınamadı. İsrail haberlerine göre 4 de asker yaralandı. Ama oradaki elçimiz bilgi alma konusunda büyük sıkıntı yaşıyor. Net olarak ölü yaralı sayısı bilinmiyor.

İsrail belki kendisini savunabilmek konusunda karşı istihbaratı gündeme getirebilir. Bu gemi savaş gemisi değil. Bu gemi sefer de yapmıyor. Bir gemi kiralanmış. Bütün aktivistler gelmişler sadece bunların isim ve kimliklerini biliyoruz. Hükümetin git demesi ile giden duran bir girişim değil. Hükümetin talimatı ile yola çıkılmış ve rota tayin etmiş değiller. İnsani amaçla gidiyorlar...

İsrail'in uyarılarını biliyorsunuz, gemi ama ısrarcı oldu yoluna devam etti. Komuta bizde değil. Ama olay uluslararası karasularında böyle bir müdahele suç...

Sağlık Bakanlığı olarak ambulans uçaklarla yaralıları getirebilecek durumdayız. Bunları derhal getirmek istiyoruz. Belki bu bir notayla da teyit edilecek. Yaralılarımızın gelmesi uçak ambulanslarla olabilir ama sivillerin gelmesi normal yollarla...

Arama kurtarma deniz kızı, Türkiye İsrail Ürdün ortaktabikatı ve Barış Güvercini tatbikatları iptal edildi. Elimizdeki listeye göre Mavi Marmara'da 581 yolcu var. Defne'de 7 yolcu var. Gazze1'de 5 kişi var. Büyük çoğunluk Mavi Marmara'da... Türklerin sayısı Mavi Marmara'da 350-400 civarında...

Türkiye'de kisme musevilere karşı düşmanlık içerisinde değildir. Türkiye'de yaşayan hiç birisi böyle bir düşmanlık içerisinde değildir. Tepki için toplanan vatandaşların sağduyulu olduklarını ve acılarını anlatmak için toplandıklarını biliyorum... Türkiye'de yaşayan musevi vatandaşlar  hiçbir tehlike altında değil...

http://www.haber7.com/haber/20100531/Arinctan-Israil-saldirisina-sert-cevap.php
#1262
Ve İsrail, Türkiye'ye Savaş Açtı

İki haber...

Biri İskenderun'dan, öteki Akdeniz'in uluslararası sularından...

İki haber üzerinden verilmek istenen mesajın muhatabı ve oluşan acının sahibi Türkiye.

Mesajı veren ve acıyı yaşatan ise İsrail...

Birinci haber;

İskenderun Deniz İkmal Komutanlığı'na yapılan roketli saldırı...

Saldırı sonucu, 6 askerimiz hayatını kaybetti ve 9 askerimiz de yaralı... Yarın veya öbür gün, 31 Mayıs gününe kadar süre verdiğini sıklıkla tekrarlayan ve genç insanların kanı üzerinden siyasi pozisyon almaya çalışan İmralı'daki caninin adamları, açıklama yapıp, saldırıyı üstlenebilirler. Sahiden de, saldırıyı onlar yapmış olabilir. Ama bu, gerçeği değiştirmez...

Herkes PKK terör örgütünün, uluslararası istihbarat ağının taşeronu olduğunu bilir...

Taşeronun silahlı elemanları, yaptıklarının kendi amaçlarına yönelik bir eylem olduğunu düşünebilirler.

Ancak, olayın geliştiği bölge ve seçilen hedef, gerçeği tüm çıplaklığıyla ele veriyor...

Bu, Türkiye'ye verilen bir mesajdır.

Mesajdan öte anlamlar taşımaktadır.

Açık bir savaş ilanıdır...

İkinci haber;

Silahsız ve masum Filistinlilere, insani yardım götüren gemilere karşı girişilen saldırı...

Farklı dinlere, inançlara, siyasal görüşlere sahip ve farklı ülkelerin vatandaşı olan yüzlerce insanın oluşturduğu yardım konvoyuna, İsrail askerleri saldırdı... Uluslararası sularda hareket eden gemilere yapılan saldırıda, kesin olmamakla birlikte, şu anki verilere göre, 10 yardımsever ve insan hakları savunucusunun yaşamını yitirdiği ifade ediliyor... Yaralı sayısı konusunda ise sağlıklı bir bilgi yok. Çünkü İsrail, yaptığı terörist saldırının dünya kamuoyuna yansımasını engellemek için iletişim kanalarını sabote etmiş...

Ölü ve yaralı sayısının arttığına ilişkin yeni bilgiler geliyor...

Farklı ülkelerin vatandaşlarını taşımakla birlikte, gemilerin Türkiye'den kalktığı ve yardım organizasyonunu düzenleyen sivil toplum kuruluşunun Türkiye merkezli olduğu biliniyor... Yardım organizasyonu için insanlar, açıktan, aylarca çalıştı... Organizasyonu yürüten İHH, yardımın amacına ulaşması için İsrail yönetimi ile ilişki kurmaya çalıştığını ve bunu defalarca tekrarladığını, ancak cevap alamadığını açıklamıştı...

Gemilerin yükü; gıda ve sağlık malzemeleri...

Gemilerin kalktığı ülke, Türkiye...

Saldıran, İsrail...

Emperyalist Batılıların, Ortadoğu'nun kalbine sapladıkları bir hançer... Varlığını; tehdit, korku ve akıttığı kan ile korumaya çalışan bir yönetim... Devlet terörü kavramını, ortaya çıkaran ve uygulayan bir ülke...

İşte o zaman bunun adını net koymak lazım...

Devlet terörünün dünyadaki ilk temsilcisi İsrail, Türkiye'ye savaş açtı...

Peki, o zaman...

farukadnan@gmail.com
http://www.haber10.com/makale/19837
#1263
Levent'teki İsrail Başkonsolosluğu önünde toplanan insanlar öğlene doğru Taksim Meydanı'na kadar protesto yürüyüşü gerçekleştirecek. İsrail Konsolosluğu önünden Taksim Meydanı'na yürüyecek olan insanlar vahşeti tel'in edecek ve TC Dışişlerini harekete geçmeye çağıracak. 12.30'da yürüyüş korteji Taksim Meydanı'nda olacak ve Taksim'de bir miting yapılacak. Akşam saatlerine kadar sürecek olan Taksim mitinginden sonra akşam yeniden İsrail Konsolosluğu önünde toplanılacak.

http://haksozhaber.net/news_detail.php?id=14810
#1264


Tarihe uygulamalarıyla "terör devleti" olarak geçmiş olan İsrail güçlerinin, ''Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya saldırısı sonucunda şehit olan kişi sayısının onun üstünde olduğu yönünde haberler alınıyor. Konuyla ilgili saat bazında yaşınan bir kısım gelişmeler şu şekilde:

SAAT: 09.44 - HANİYE: SALDIRI ÖNCEDEN PLANLANMIŞ CİDDİ BİR SUÇ
Filistinli Hamas grubu liderlerinden İsmail Haniye, İsrail'in Gazze'ye gitmekte olan yardım gemilerine düzenlediği operasyonu, "İsrail'in kendi deniz sahası dışında işlediği ciddi bir suç" olarak değerlendirdi. Haniye açıklamasında "Bu önceden planlanmış ve yolcuların iletişim araçlarının da devre dışı bırakılmasıyla medyanın gözünden uzakta işlenmiş bir suçtur." dedi.

SAAT: 09.41 - İSRAİL BÜYÜKELÇİLİĞİ ÖNÜNDE GÜVENLİK ÖNLEMLERİ ARTIRILDI
İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren gemilere saldırmasının ardından Ankara'daki İsrail Büyükelçiliği önünde güvenlik önlemleri artırıldı. Karakol ve çevik kuvvet ekipleri elçiliğe açılan sokakları araç trafiğine kapattı. Elçilik etrafında işyeri bulunan vatandaşlar ise kontrol edildikten sonra bırakılıyor.

SAAT: 09.38 - TÜRK HÜKÜMETİ AÇIKLAMA İSTEDİ
İsrail askerlerinin Gazze gemisine düzenlediği saldırının ardından İsrail Büyükelçisi'ni Dışişleri Bakanlığı'na çağıran Türk hükümetinin, olayla ilgili açıklama istediği bildirildi. İsrail'in Jerusalem Post gazetesi, İsrail Büyükelçisi'nin ise "İsrail'in tutumunun uluslar arası hukuka uygun olduğunu" savunduğunu ve İsrail'in sonuçlarına katlanacağını söylediğini aktardı.

SAAT: 09.33 - İSRAİL ORDUSU: ASKERLERE ATEŞ AÇILDI
İsrail askerlerinin Gazze'ye giden yardım gemilerine operasyon düzenlemesinin ardından İsrail'den ilk açıklama İsrail Ordusu'ndan geldi. İsrail ordusu, gemiye ele geçirdikleri sırada İsrail askerlerine ateş açıldığını savundu. AP ajansı, ordu açıklamasına ilişkin haberinde saldırıda en az 4 Filistin eylemcisinin öldüğünün açıklandığını belirtirken, Reuters ise aynı açıklamada ölü sayısının 10'dan fazla olarak duyurulduğunu bildirdi.İsrail ordusununu açıklamasında şu ifadeler kullanıldı: "Deniz kuvvetleri, Gazze kıyılarındaki ablukayı delmeye çalışan altı gemiyi kontrolü altına almıştır. Askerlerin gemiyi kontrol altına çalışmaları sırasında askerler, kendilerine ateş eden göstericilerin ciddi fiziksel şiddetine maruz kalmıştır." denildi.Açıklamada ayrıca yaralıların helikopterlerle İsrail'deki hastanelere kaldırıldığı aktarıldı. Açıklamada göstericilerden birinin de askerlerin birinden silahını aldığını, ardından da askerlerin ateş açtığı iddia edildi. Göstericilerin de bıçak ev sopalarla saldırdığı savunuldu.

SAAT: 09.32 - ''SİLAHSIZ İNSANLARA KARŞI TEK TARAFLI BİR SAVAŞTIR''
İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Danışman Meclis Üyesi Ahmet Mercan, saldırının, akla gelebilecek, düşünülebilecek bir olay olmadığını belirterek, ''Bu, silahsız insanlara karşı açılmış tek taraflı bir savaştır'' dedi. İHH Genel Merkezinde AA muhabirine açıklamada bulunan Ahmet Mercan, İsrail'in, gemilere saldırısını şiddetle kınadıklarını söyledi. Mercan, şöyle konuştu: ''İnsan, insan hakları, adalet, hukuk kavramları içerisinde düşündüğümüz zaman bunun mümkün olmadığını düşünüyorsun; fakat bu olayla birlikte şu görülüyor ki İsrail bir devlet ve bir toplumdan öte bir terör örgütü olduğunu ortaya koydu.'' 31 Mayıs 2010 tarihinin, çok önemli bir kırılma noktası olduğunu ve bu tarihten itibaren sadece İsrail'in değil, dünyanın da bir imtihan verdiğinin altını çizen Mercan, şöyle dedi: ''Dünyanın imtihanı şudur: İnsan haklarına sahip çıkacak mı? çıkmayacak mı? Tepkisi ne olacak? Çünkü bu, bir savaştır. Bu, silahsız insanlara karşı açılmış tek taraflı bir savaştır. Sadece Türkiye'ye değil. 50 ülkeye karşı açılmış bir savaştır. İnsanlığın vicdanına açılmış bir savaştır. Aldığımız bilgiler göre, ilk başta '3 ölü' denildi. Bazı İsrail kaynakları da 16 ölü olduğunu yazıyor. Gemilerin de Hayfa Limanı'na çekildiği belirtiliyor. 30'un üzerinde de yaralı olduğundan bahsediliyor.''

SAAT: 09.23 - HAMAS'TAN "BAŞKALDIRI" ÇAĞRISI
Hamas, İsrail askerlerinin Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısının ardından Araplara ve Müslümanlara, İsrail büyükelçiliklerinin önünde "başkaldırı" çağrısında bulundu. Gazze'deki Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri, "Tüm Araplar ve Müslümanlara dünyanın her yerindeki siyonist büyükelçiliklerin önünde başkaldırı çağrısında bulunuyoruz" dedi. Gazze'deki Hamas hükümetinin lideri İsmail Haniye daha önce, İsrail güçlerinin Gazze'ye yardım getiren gemilere müdahalesini kınamış ve İsrail'in müdahalesini "acımasız bir saldırı" olarak nitelemişti.

SAAT: 09.17 - -İSRAİL SANAYİ VE TİCARET BAKANI: GÖRÜNTÜLER HOŞ DEĞİL
İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben Eliezer, İsrail donanmasının Gazze'ye yardım taşıyan filoya saldırısının ardından, meydana gelen ölümlere üzüldüğünü söyledi. Ben Eliezer, Ordu radyosuna yaptığı açıklamada, "Görüntüler kesinlikle hiç hoş değil. Ben ancak ölümlere üzüldüğümü söyleyebilirim" dedi.


SAAT: 08.56 - İSRAİL POLİSİ ALARMDA
İsrail askerlerinin Gazze'ye yardım götüren gemilere gerçekleştirdiği operasyonun ardından, İsrail polisinin de olası protesto gösterilerine karşı alarma geçtiği belirtildi. İsrail radyosu, İsrailli Arapların ve Filistinlilerin olası protesto gösterilerine veya şiddet eylemlerine karşı polisin alarma geçtiği kaydedildi.İsrail, olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapmazken, saldırı Türkiye'de de protesto ediliyor. Sabah saatlerinden itibaren İstanbul'daki İsrail Başkonsolosluğu önünde çok sayıda gösterici toplandı.İsrail'in Ankara'daki Büyükelçiliği önünde de protestocuların toplandığı kaydedildi.

SAAT: 08.52 - SALDIRIDA YARALANAN SİVİLLER HAFYA'DA
İsrail askerlerinin Gazze'ye giden Türk yardım gemilerine düzenlediği operasyonda yaralanan iki sivilin, İsrail'in Hayfa kentinde hastaneye kaldırıldığı bildirildi. İsrail kaynakları, Rambam Sağlık Merkezi'ne kaldırılan kişilerin sağlık durumlarının belirsiz olduğunu duyurdu. Yaralıların bilinçlerinin ise açık olduğu bildirildi.

SAAT: 08.33 - KONSOLOSLUK ÖNÜNDE KALABALIK ARTIYOR
İsrail'in ''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kapsamında Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısına tepki göstermek için İsrail'in İstanbul Başkonsolosluğu önünde toplananların sayısı artıyor. Ellerinde Filistin ve Türk bayraklarıyla İsrail Başkonsolosluğunun önüne gelerek, gece saatlerinden itibaren konsolosluk önünde bekleyen gruba katılan vatandaşlar, İsrail'i protesto eden sloganlar atıyor. Grup zaman zaman okunan Kur'an-ı Kerim dinledikten sonra dua ediyor. Çevredeki duvarlara ''Katil İsrail elini gemilerden çek'' yazılı pankart asan protestocular, ''İsrail şaşırma sabrımızı taşırma'' sloganı atıyor. Çevik kuvvet polisleri çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, trafik polisleri de protestocuların trafik akışını etkilememesi için yoğun çaba gösteriyor. Bu arada geceden kalan bazı yaşlı protestocuların konsolosluk binası önünde battaniyelere sarılarak uyuduğu görülüyor.

SAAT: 08.23 -İSRAİLLİ BAKAN: KAYIPLARDAN DOLAYI PİŞMANIM
İsrail kabinesinden bir bakanın, İsrail askerlerinin Türk yardım gemisine saldırısından dolayı "pişmanlık duyduklarını" söyledi. İsrailli bakan, geminin ele geçirilmesinden ve yaşanan kayıplardan dolayı "pişman olunduğunu" dile getirdi.

SAAT: 08.02 -İSRAİL TELEVİZYONU: ÖLÜ SAYISI 10
İsrail donanmasının dün gece Gazze'ye yardım götüren başta Mavi Marmara olmak üzere 6 gemilik filoya yaptığı operasyonun ardından, İsrail'de bir televizyon kanalı 10 kişinin öldüğünü bildirdi. İsrail televizyon ve radyo yayınlarında ölü ve yaralı sayısına ilişkin, İsrail kaynaklarına dayalı bir bilgi verilmezken, hep yabancı kaynaklara atıfta bulunulması dikkati çekti, ayrıca gemiye İsrail helikopterlerinden komandoların indiğine ilişkin, Türk televizyonlarından aktarılan görüntüler ekranlara getirildi. İsrail televizyon kanalları, yaralananların Aşkelon'daki hastaneye sevkedildiklerini belirtirken, operasyonda yaralı askerler de bulunduğunu, bunlardan ağır yaralı birinin de Hayfa'ya nakledildiğini bildirdiler. Bu arada Kanal 10 televizyonu, gözaltına alınanların bir kısmının cezaevlerine konulması için hazırlıklar yapıldığını duyurdu.

Televizyon ayrıca, Gazze Şeridi'nden botların denize açılmasını önlemek için, Gazze kıyılarının da tümüyle abluka altına alındığını kaydetti. Kanal 2 televizyonu, gemidekilerin daha önce söyledikleri gibi pasif bir direniş içinde olmadıklarını, askerlere bıçak ve çubuklarla saldırdıklarını da ifade etti. İsrail televizyonları ve radyoları, Ankara ve İstanbul'da protesto için toplanan kalabalıkları ve Ankara'daki İsrail büyükelçisinin Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldığını da haberlerinde duyurdular.

Bu arada, İsrail'den şu ana kadar resmi bir açıklama yapılmadığı dikkati çekti. Görüşlerine başvurulan bir askeri kaynak, şu aşamada herhangi bir açıklama yapılmasının söz konusu olmadığını belirtirken, gemilere rotalarını geri çevirmeleri veya Aşdod'a yönlendirmeleri konusunda uyarı yapıldığını hatırlatmakla yetindi.

SAAT: 08.02 -İSRAİL TELEVİZYONU: EN AZ 10 ÖLÜ
İsrail'de özel bir televizyon kanalı, İsrail askerlerinin Gazze'ye yardım götüren gemilere saldırısında en az 10 kişinin öldüğünü bildirdi. "10" adlı özel İsrail kanalı, İsrail askerlerinin, kendilerine direnenlere ateş açtığını belirtti. Kanal, saldırıda İsrail askerlerinden ölen veya yaralanan olup olmadığın konusunda bildi vermedi.

SAAT: 08.01 - HAMAS: ACIMASIZCA BİR SALDIRI
İsrail güçleri, 'Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım' kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya ateş açtı. En az 2 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Edinilen bilgiye göre, İsrail askerleri helikopterle gemiye inerek ateş açtı. Saldırı sırasında 2 kişi öldü, en az 30 kişi yaralandı. Gemilerden geçilen ilk görüntülerde, bir helikopterden bazı askerlerin ellerinde silahla iple sallanarak gemiye indiği ve geminin iç taraflarına geçtiği görüldü. İnsani yardım filosundaki gemilerden sadece ''Mavi Marmara'' gemisiyle bağlantı kurulabilirken, şu an bu gemi ile de bir bağlantı kurulamıyor. Görüntülerde çok sayıda yaralının yerlerde yattığı görülüyor. Gazze'deki Hamas hükümetinin lideri İsmail Haniye, İsrail güçlerinin Gazze'ye yardım getiren gemilere müdahalesini kınadı. Haniye, İsrail'in, ''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya İsrail'in müdahelesini ''acımasız bir saldırı'' olarak yorumladı.

SAAT: 07.45 - HAMAS: BAŞBAKANLIK'TA TOPLANTI
Başbakan Vekili Bülent Arınç'ın başkanlığında, İskenderun'daki askeri birliğe saldırı ve İsrail'in yardım gemilerine müdahalesinin değerlendirildiği bir toplantı yapılıyor. Alınan bilgiye göre, Başbakanlık Merkez Bina'da saat 07.20'de başlayan toplantıya, Başbakan Vekili Bülent Arınç ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Mehmet Eröz ve Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Koramiral Nusret Güner ile ilgili bürokratlar katıldı.

SAAT: 06.58 - GEMİDE TÜRK MİLLETVEKİLİ KAPLAN DA VAR
İsrail güçlerinin müdahale ettiği ''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoda yer alan gemilerden birinde, İsveç Meclisi'nde bulunan Türk Milletvekili Mehmet Kaplan da bulunuyor. Mehmet Kaplan'ın İsveç'te yaşayan ailesi ve yakınları, İsrail'in gemilere müdahale etmesinden sonra Kaplan ile telefon görüşmesi yapamadıklarını bildirdi. Ancak Kaplan'ın, daha sonra mensubu olduğu İsveç Çevre Partisi ile telefon görüşmesi yaparak, İsrail askerlerinin gemilere müdahale etmeye başladığını ve gemilere girdiklerini haber verdiği öğrenildi.

SAAT: 06.54 - İSRAİL BAŞKONSOLOSLUĞU'NDA EYLEMCİLERE MÜDAHALE
Gazze'ye girmeye çalışan Özgürlük Gemisi'ne İsrail askerlerinin müdahale etmesi haberi, İsrail Başkonsolosluğu önündeki eylemcileri kızdırdı. Çok sayıda eylemci polis barikatını aşarak İsrail Başkonsolosluğu'na girmeye çalıştı. Polis eylemcilere müdahale etti.

SAAT: 06.16 - LEVİ, DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA ÇAĞRILIYOR
İsrail'in Gazze'ye yardım götüren gemilere müdahale etmesi üzerine, Dışişleri Bakanlığının, İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gaby Levi'yi Bakanlığa çağıracağı bildirildi. Dışişleri Bakanlığından edindiği bilgiye göre, Brezilya'dan ABD'ye geçmekte olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, konuyu yakından takip ederek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bilgilendirdi. Yardım gemilerinden doğrudan bilgi akışının devam ettiği, gelişmeler hakkında arama kurtarma merkezinden kriz masasına ulaşan bilgilerin değerlendirildiği kaydedildi. Dışişleri Bakanlığının, kısa bir süre içinde olayla ilgili bir açıklama yapması bekleniyor.

SAAT: 02.00 - 2 ÖLÜ 30 YARALI
Yardım organizasyonunu düzenleyen İHH insani yardım kuruluşunun internet sitesi ve TV NET'in haberine göre, İsrail askerleri, helikopterle gemiye inerek ateş açtı. Saldırı sırasında 1 kişinin öldüğü, 2 kişinin ağır yaralandığı belirtilen haberlerde, daha sonra ölü sayısının 2 olduğu ve yaklaşık 30 kişinin yaralandığı kaydedildi. Televizyonlarda yer alan haberlerde de bir helikopterden bazı askerlerin ellerinde silahla iple sallanarak gemiye indiği ve geminin iç taraflarına geçtiği görüldü. Daha önce insani yardım filosundaki gemilerden sadece ''Mavi Marmara'' gemisiyle bağlantı kurulabilirken, şu an bu gemi ile de bir bağlantı kurulamıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=990017&title=israil-gazzeye-yardim-goturen-gemilere-saldirdi&haberSayfa=0
#1265
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı İsrail'in yardım gemilerine saldırısını çok sert bir dille protesto etti. Bakanlıktan yapılan açıklamada İsrail'in saldırısı diplomatik şekilde ağır bir ifade ile kınandı.

Türkiye, İsrail'i protesto ederek, Gazze'ye yardım taşıyan ve İsrail tarafından alıkonulan gemilerin serbest bırakılmasını talep etti, "söz konusu saldırı sonucunda olanlar karşısında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını saklı tuttuğunu" bildirdi.

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in sivillere karşı güç kullanımını ağır bir şekilde protesto ederek, uluslararası hukukun ihlali sayılan bu olayın iki ülke ilişkilerinde "telafisi olmayan sonuçlar doğurabileceğini" bildirdi.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, Gazze halkına insani yardım ulaştırmak arzusunu taşıyan ve aralarında yaşlı, kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda ülkeden sivillere karşı İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından güç kullanıldığı hatırlatılarak, "Elde edilen ilk bilgilere göre en az iki kişinin hayatını kaybetmiş ve 30'dan fazla kişinin yaralanmış olmasını en ağır şekilde protesto ediyoruz" denildi.

Açıklamada daha sonra şunlar kaydedildi:

"İsrail masum sivilleri hedef alarak, insan hayatını ve barışçı girişimleri hiçe saydığını açık bir biçimde bir kez daha göstermiştir. İsrail'in bu insanlık dışı uygulamalarını şiddetle kınıyoruz. Açık denizlerde gerçekleşmiş, uluslararası hukukun ağır bir ihlalini teşkil eden bu müessif olay ilişkilerimizde telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilecektir."

Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliğinin sürdürdüğü girişimlerin yanı sıra bakanlığa davet edilen İsrail'in Ankara Büyükelçisi nezdinde bu kabul edilemez olayın kuvvetle kınanmakta ve kendisinden acilen izahat talep edilmekte olduğu da bildirilen açıklamada şöyle denildi:

"Gerekçe ne olursa olsun, yalnızca barışçı faaliyetlerde bulunan sivillere karşı bu tür hareketlerin kabulü mümkün değildir. İsrail'in uluslararası hukukun ihlalini teşkil eden bu davranışının sonuçlarına katlanması gerekecektir.

Hayatını kaybedenlere Tanrıdan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve sabır diliyor, yaralananlara acil şifa dileklerimizi iletiyoruz."

AA
http://www.haber7.com/haber/20100531/Disisleri-Bakanligi-en-agir-sekilde-kinadi.php
#1266
Gazze'ye gitmeye çalışan Özgürlük Filosu'na İsrail askerlerinin müdahale etttiği yönündeki haberlerin gelmesi üzerine, İsrail Başkonsolosluğu önünde eylem yapan vatandaşları kızdırdı. Çok sayıda eylemci polis barikatını aşarak İsrail Başkonsolosluğu'na girmeye çalıştı. Bunun üzerine polis gruba müdahale etti.

Özgürlük Filosu'nun İsrail ordusuna ait gemilerce taciz edildiği haberi üzerine binlerce vatandaş Levent'teki İsrail Başkonsolosluğu önünde toplandı. İsrail'i ve insani yardım taşıyan gemiye müdahale edilmesini protesto etmek isteyen vatandaşlar, dualar okuyarak sabaha kadar bekledi. Sabah 05.00 sıralarında İsrail askerlerinin gemiye girdiği ve müdahale ettiği haberi geldi. Bunun üzerine eylemciler polisin kurduğu barikatı aşarak konsolosluğa girmeye çalıştı. Barikatların aşılması üzerine çevik kuvvet polisi gruba müdahale etti. Su sıkarak grubu uzaklaştırmaya çalışan polisle eylemciler arasında arbede yaşandı.

DİLİPAK TESKİN ETMEYE ÇALIŞIYOR

Gruptakiler, İsrail'in, Gazze'ye yardım için giden gemilere müdahale ettiği haberini aldıktan sonra ellerinde Filistin bayraklarıyla ''İsrail şaşırma sabrımızı taşırma''  sloganı attı.

Başkonsolosluk önüne gelen gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak, grubu teskin etmeye çalıştı.

Başka bir grup ise konsolosluğun bulunduğu binanın korkuluk demirlerinden içeri girmeye çalıştı. Polis bu gruba da müdahale etti. Yaşanan arbedede binanın camları kırıldı. Eylemin konuşmacıları öfkeli vatandaşları sükunete ve sabra çağırdı. Eylemin provoke edilmeye çalışıldığını anlatan konuşmacılar, şiddet içeren eylemlerden kaçınılmasını istedi.

Çok sayıda polisin güvenlik önlemi aldığı başkonsolosluk çevresinde grubun bekleyişi sürüyor

(CİHAN)
http://www.haber7.com/haber/20100531/Israil-Baskonsologunda-gergin-anlar.php
#1267
İsrail güçleri, Gazze'ye insani yardım götüren gemilere müdahale etti. İlk belirlemelere göre 2 kişi öldü, 30 kişi yaralandı (şehit sayısı daha sonradan 9 kişi olarak açıklandı, aşağıda detaylı bilgi mevcut). İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman 'Gemilere kesinlikle izin vermeyeceğiz' demişti.

SAAT: 06:00

Daha önce insani yardım filosundaki gemilerden sadece ''Mavi Marmara'' gemisiyle bağlantı kurulabilirken, şu an bu gemi ile de bir bağlantı kurulamıyor.

SAAT 05:00

İsrail askerleri, Gazze'ye insani yardım malzemesi taşıyan gemilere girerek yardım gönüllülerine ateş açtı. Saldırıda 2 yardım gönüllüsü şehit olurken en az 30 kişi yaralandı.

İsrail güçlerinin, ''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya müdahale ettiği, ilk belirlemelere göre 2 kişinin öldüğü, yaklaşık 30 kişinin yaralandığı bildirildi.

Yardım organizasyonunu düzenleyen İHH insani yardım kuruluşunun internet sitesi ve TV NET'in haberine göre, İsrail askerleri, helikopterle gemiye inerek ateş açtı. Saldırı sırasında 1 kişinin öldüğü, 2 kişinin ağır yaralandığı belirtilen haberlerde, daha sonra ölü sayısının 2 olduğu ve yaklaşık 30 kişinin yaralandığı kaydedildi. Televizyonlarda yer alan haberlerde de bir helikopterden bazı askerlerin ellerinde silahla iple sallanarak gemiye indiği ve geminin iç taraflarına geçtiği görüldü.

http://www.haber7.com/haber/20100531/ISRAIL-GEMIYI-VURDU-2-SEHIT-VAR.php
#1268
Gazze'ye yardım için yüzlerce barış eylemcisi ve insan hakları savunucusuyla yola çıkan Gazze'ye Özgürlük filosuna karşı, İsrail donanması Hayfa'da gemileri durdurmak için bekliyor. Karşı cephede son durum:

Ynet haber sitesi, son üç gündür, İsrail donanmasına ait 3 füze gemisinin Hayfa limanında demirlediğini bildirdi. Gemilerde İsrail donanmasına ait seçkin "Şayetet 13" komando birlikleri, donanma subayları ve istihkamcılar yer alırken, gemilere müdahaleyi görüntüleyip basına dağıtacak İsrail Savunma Kuvvetleri sözcülüğünden görevli personel de hazır bulunuyor.

İsrail donanmasının Gazze'ye özgürlük filosunu karşılamaya hazırlanan gemileri arasında donanmanın en gelişmiş füze donanımına sahip Hanit savaş gemisinin bulunduğu, muhtemelen bu geminin yardım filosuna ilk müdahaleyi yapacağı da ifade ediliyor.

Askeri ekiplerin, İsrail donanmasının Füze Hücumbotları Filosu komutan yardımcısının emrinde olacağı da bildirildi.

Donanmadan bir yetkili, "Bu, geçmişteki diğer görevlerimizle karşılaştırıldığında nispeten basit bir görev" diye konuştu. Yetkili, bu kadar geniş bir askeri gücün hazırlanmasının nedeninin, bu görevi yerine getirirken halkla ilişkiler alanında olası zararları asgari seviyede tutmak olduğunu da söyledi. "Görev, basit bir görev, ama diğer tarafın bizi kötü göstermek amacıyla elinden geleni yapacağının da farkındayız" diyen donanma yetkilisi, provokasyonlara gelmeyeceklerini, gereği neyse onu yapacaklarını ifade etti.

İsrail donanması, çok geniş çapta güç kullanmaya gerek kalmayacağı ve kaptanlarının uyarılmasının ardından gemilerin çekileceği umudunu taşıyor. Ancak aksi halde "Şayetet 13" birliklerinin güç kullanarak gemiyi ele geçirmeye hazır olduğu da belirtiliyor. Donanma subayları, gemilerin kontrolünü ele alıp donanmanın talimatları doğrultusunda hareket edecek.

Bu arada devriye hücumbotlarının ve Şayetet 13 botlarının da Aşdod limanında donanmanın gelecek gemilerini bekleyeceği ifade edildi. Ayrıca Aşdod'da çok sayıda polis gücü de hazır bulunacak.

Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ve diğer ilgili bakanların talimatıyla, uluslararası kamuoyunda İsrail'in imajına zarar vermesi pahasına gemilerin Gazze'ye varmasının engellenmesi için, böyle nispeten basit bir görev için çok sayıda gücün konuşlandırılmasına karar verildiği de belirtiliyor.

Ancak haberde, yapılan tahminlerin İsrail'in bu operasyondan beklenen ölçüde zarar görmeyeceği, Arap ülkeleri dışında diğer ülkelerin gemi seferine çok itibar etmediği, gemilerin yolculuğunun sadece El Cezire ve İranlı El Alem televizyonlarınca yoğun olarak işlendiğini iddia edildi.

Ynet haber sitesinde bu kadar çok sayıda askeri gücün görevlendirilmesinin gerekçesi aktarılırken, eğer bu sefer kısmen bile başarıya ulaşılırsa, bunun Gazze'den bir deniz hattı açılması anlamına geleceği ve İsrail'in güneyi için açık ve net bir tehlike oluşturacağı kaydedildi.

Öte yandan İbranice yayımlanan İsrael Hayom (İsrail Bugün) gazetesinde, Gazze'ye doğru yola çıkan iki gemide meydana gelen arızaların gerisinde, filoyu geciktirmek veya yolculuğunu iptal ettirme amacında İsrail komandolarının bulunduğu yolundaki iddialar yer aldı.

İsrail ordu sözcülüğü ise söylenti olarak nitelediği bu yöndeki iddialara cevap vermeyeceğini belirtti.

Bu arada İsrail parlamentosu (Knesset) üyelerinden, gemide bulunan İsrail Balad partisi milletvekili Hanin Zubi'ye yönelik eleştiriler de arttı.

Likud milletvekillerinden Dani Danon, Zubi'nin gemi seferinden İsrail topraklarına geldiğinde tutuklanmasını istedi. Danon, ayrıca İsrail parlamentosunun İç Komitesine de başvuruda bulunarak, Zubi'nin diplomatik pasaportunun elinden alınmasını talep etti ve "Zubi'nin İsrail'in düşmanlarıyla birlikte hareket ettiğini, terörizme destek verdiğini ve İsrail'in dünyadaki imajına leke sürdüğünü" öne sürdü.

Likudlu milletvekillerinden Miri Regev de İsrail'e karşı etik açıdan suç işlediğini ifade ettiği Zubi'nin cezalandırılmasını istedi.

http://www.haber7.com/haber/20100530/Israil-donanmasi-Hayfada-hazir-bekliyor.php

İsrail gemileri 'İnsani yardım' konvoyuna yaklaşıyor


''Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım'' kampanyası kapsamında Kıbrıs'ın güneyinden Gazze'ye doğru seyreden gemilere iki İsrail gemisinin yaklaşmakta olduğu bildirildi.

Kıbrıs'ın 30 mil güneyinden Gazze'ye doğru giden "Mavi Marmara" gemisi ile diğer 5 gemi, hız kesmeden İsrail'in tatbikat yaptığı alana doğru yoluna devam ederken, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı yetkilileri, gemide bulunanlara, Kıbrıs açıklarında iki İsrail gemisinin kendilerine yaklaşmakta olduğunu söyledi.

Açıklamanın ardından gemide bulunanlara can yelekleri dağıltılırken, gemi ise hız kesmeden Gazze'ye doğru yoluna devam ediyor.

Bu arada İHH Başkanı Bülent Yıldırım ve İHH yöneticileri, milletvekilleri, gazeteciler, STK temsilcileri ve gemide bulunan aktivistlerin bir basın toplantısı yapacakları da belirtildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=989959&title=israil-gemileri-insani-yardim-konvoyuna-yaklasiyor
#1269
Birinci ve ikinci Boğaz köprüleri yapılırken Karayolları Genel Müdürü olan Atalay Coşkunoğlu: Üçüncü köprü güzergâhı uygun değil. İstanbul trafiğine hiç katkısı olmayacak. Büyük orman tahribatına yol açacak, buralardaki yerleşmeleri devlet önleyemeyecektir. Bu, Türkiye'deki siyasetin bir gerçeğidir, dedi.

EMEL ALPTEKİN

İSTANBUL - Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, geçen hafta İstanbul'da Garipçe-Poyrazköy arasında yapımı planlanan üçüncü köprüye ilişkin çalışmaların 2.5 ayda biteceğini, kamulaştırma çalışmalarının ardından bu yıl içinde ihaleye çıkılacağını açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a göre, kentin en kuzey ucundaki üçüncü köprü sayesinde:
* İstanbul üzerinden geçen transit trafik şehir içinden alınacak, kamyonlar kent içine girmeyecek ve trafik rahatlayacak.   
* Üçüncü köprü güzergâhında yeni yerleşimlere ve orman tahribatına yol açmamak için titiz davranılacak, en az sayıda bağlantı yolu açılacak.

Kim 60 km fazladan gider?

Eski Karayolları Genel Müdürlerinden Atalay Coşkunoğlu'nun verdiği rakamlar ise bu öngörüleri doğrulamıyor. Coşkunoğlu'nun açıklamalarına göre, köprü için seçilen yer yanlış. Projede raylı sistem yok, bu nedenle köprü İstanbul trafiğini rahatlatmayacak. Aksine bir süre sonra etrafında kendi yerleşimlerini ve trafiğini yaratacak. Yani İstanbul trafiğini çözmeyecek, bu trafiğe yeni yük getirecek. Neden?
Coşkunoğlu yanıtladı:
* "Halen köprülerden geçen trafiğin yüzde 90-92'si şehiriçi ulaşım. Yüzde 8-9'u İstanbul'dan başka şehirlere giden veya başka şehirlerden İstanbul'a giren trafik (Yani bölgesel trafik). Yüzde 1-2'si ise transit trafik. Yüzde 1-2 için böyle büyük bir yatırım lükstür, gerekmez." 
* "Bu köprünün İstanbul'un iç trafiğine hizmet edeceği düşünülemez. Kimse mecbur kalmadıkça İstanbul'un bir yakasından diğer yakasına geçmek için (önce iyice kuzeye ve sonra yeniden güneye doğru) fazladan 60 kilometre yol yapmak istemez."
* "Üçüncü köprü ve bağlantı yolları için 100-150 metre genişliğinde, 80-90 kilometre uzunluğunda bir orman alanının açılması gerekecektir."

Raylı sistem şart

Coşkunoğlu'nun itirazı dikkat çekici. Hem birinci hem de ikinci Boğaz köprüleri, itirazlar, protestolar eşliğinde yapıldı. Ve Coşkunoğlu her iki köprünün yapımı sırasında da Karayolları Genel Müdürlüğü koltuğunda oturuyordu.
Coşkunoğlu, halen çalışmalarını Vecdi Diker Çalışma Grubu'nda sürdürüyor. Vecdi Diker, Karayolları Genel Müdürlüğü'nün kurucusu ve ilk genel müdürü.
Vecdi Diker'in adını taşıyan çalışma grubu ise eski ve yeni karayolculardan, akademisyenlerden oluşuyor. Düzenli toplantılarla ulaşımla ilgili projeleri ele alıyorlar. Raporları internette de yayımlanıyor. 
Vecdi Diker Çalışma Grubu'nun değerlendirmesine göre:
Hızla büyüyen İstanbul'da bir üçüncü köprü olmalı.
Ama bu köprünün üzerinde mutlaka raylı sistem olmalı. Ve güzergâhı da İstanbul'un tenha yerlerinden, ormanlarından, su havzalarından geçmemeli. Milyonlarca insanın yaşadığı ve yolculuk ettiği yoğun nüfuslu 'koridor'dan geçmeli.
Coşkunoğlu, "Bu proje (Garipçe-Poyrazköy güzergâhındaki üçüncü köprü projesi) durdurulmalıdır. Bu projenin İstanbul ulaşımına hiçbir faydası yoktur. Artı, Türkiye ekonomisine de fazla katkısı olmayacaktır. Büyük orman tahribatına yol açacaktır, ileride buralardaki yerleşmeleri devlet önleyemeyecektir, yeni kavşaklar yapılacaktır ve bu ormanlar -ki İstanbul için fevkalade önemlidir-, elden çıkacaktır. Bu arada su kaynakları da kirlenmiş olacaktır. Bugünkü idareler korusa, yarın gelen idare korumayabilir. Bu, Türkiye'deki siyasetin bir gerçeğidir" dedi.

Metrosunu yapamayan kentlerin metrobüsü olur

Dünya kentleri genellikle yağ lekesi gibi büyüyor. Yani, ortada merkez ve kent zamanla dışarı doğru yayılıyor.
İstanbul, farklı.
İstanbul, Boğaz'ın iki yakasında, doğu-batı ekseninde 80 kilometre uzunluğunda bir dikdörtgen. Kuzeyinde ise kentin su havzası ve oksijen kaynağı ormanlar uzanıyor.
Bunun dezavantajı: Çevre semtlerden merkeze yolculuk uzun sürüyor.
Avantajı: Bu dikdörtgenin içinde 'uygun' bir koridor açılınca ulaşım rahatlıyor. Metrobüs, kentin iki yakasını 'hızlıca' birleştiren bir toplu taşıma hattı. Bu yüzden de yoğun saatlerde balık istifi hizmet verdiği halde, rağbet görüyor.
* Metrobüs: Saatte maksimum 15 bin kişiyi taşıyabiliyor (bir yöne doğru). Yoğun saatte 50 bin kişilik talep var.
* Hafif raylı sistem: Saatte 30 bin kişi taşıyabiliyor.
* Metro: Saatte 60 bin kişi taşıyabiliyor.

İstanbullu trafiğe mahkûm çünkü...

İstanbullu neden 15 dakikalık yola iki saat harcıyor? Coşkunoğlu, yanıtladı:
* "Boğaziçi Köprüsü, 2x3 şeritlidir. Normal taşıma şartları altında günde
90 bin araç kapasitesine sahiptir. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ise 120 bin araç/gün kapasitesine sahiptir. Yani iki köprünün normal hizmet kapasitesi 210 bin araç/gündür. Buna mukabil,
şu sıralarda köprülerden bir günde geçen araç miktarı 430-440 bin civarındadır. Bazı özel günlerde bu
460 bine kadar çıkmaktadır."
* "Kapasite üzerinde vasıtanın geçmesi, geçiş sürelerini uzatmakta dolayısıyla işletme maliyetleri artmakta, işgücü kayıpları oluşmakta, yolcuların psikolojik durumu etkilenmekte ve atmosfere salınan gazlar çevreyi olumsuz etkilemektedir."
* "Boğaz köprülerinden çeşitli araçlarla günde 1 milyon 100 bin kişinin geçtiği hesaplanıyor. Deniz araçlarıyla da günde iki yaka arasında 200 bin kişi geçmektedir. Yani Boğaz aşırı seyahatler günlük olarak 1 milyon 300 civarındadır. Bu miktar, toplam şehiriçi seyahatlerin yüzde 10'u kadar olmasına rağmen (köprüden geçenlerin) seyahat mesafeleri daha uzun olduğu için trafiğe çok daha büyük, yüzde 40 civarında bir etki yapmaktadır."
* "Gelecek yıllar için yapılan analizlerde tüpgeçit devreye girse bile Boğaz geçişinde 550-600 bin araçlık kapasiteye ihtiyaç olduğu ortaya çıkmaktadır."

Raylar niye geç kaldı?

Karayolları, yeni bir köprü için ta 1998'de hazırlayıp teslim ettiği projede "Üçüncü köprüden raylı sistem geçmesi şart" demiş. Bu, projenin adında bile var: İstanbul Boğazı Raylı Sistem 3. Karayolu Geçişi. Ama madem raylı sistem çok iyi, ilk iki köprüde neden raylı sistem yok?
Her iki köprünün yapım aşamasında Karayolları Genel Müdürü olan Coşkunoğlu:
"O zaman (birinci köprü yapılırken) raylı sistem düşünüldü aslında da, o zamanki belediye öyle bir şeye lüzum görmedi. Çünkü zaten bütün tramvay hatlarını kaldırmışlardı. Yani köprüden geçecek tramvay hattı nereye bağlanacaktı?"
Oysa İstanbul  değişiyor. Marmaray var, Avrupa yakasında metro hattı Yenikapı'dan Taksim-Levent-Hacıosman/Sarıyer'e varacak şekilde uzatılıyor. Anadolu yakasında hem Marmaray ve bağlantılı raylı sistemler var. Hem de Kadıköy-Kartal metro hattının inşaatı sürüyor. 
Karayolları'nın 1998 tarihli çalışmasında raylı sistem bağlantısı düşünülmüştü. Çalışmada uygun görülen köprü hattı Arnavutköy-Vaniköy arasıydı. Karayolları 'Poyraz-Garipçe' hattını ise su kaynakları tehdit edeceği ve şehiriçi trafiğe hiçbir katkısı olmayacağı için önermemişti.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=999605&Date=27.05.2010&CategoryID=97
#1270
Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında TBMM'de gerçekleşen, CHP-MHP-BDP ittifakının köklerini irdelediğim, "Halkçılar ırkçıları elde ederse" başlıklı yazıma, olumlu birçok tepki yanında bazı "huzursuz" tepkiler de aldım.

Bunlardan biri de şöyle diyordu: "Bediüzzaman Said Nursi, muhterem bir din âlimidir. Kendisini böyle siyasi polemiklere niye alet ediyorsun?"

Bu anlayış, kendisine saygı ifade etmekle birlikte yanlış ve eksiktir. Hiç şüphesiz ki Bediüzzaman tefsir, hadis ve kelam sahalarında, bugün şöhreti ülke sınırlarının dışına taşan çok kıymetli eserler vermiş, saygın ve dahi sıra dışı bir İslam âlimidir.

Ama o aynı zamanda yaşadığı dönemin sosyal ve siyasal olaylarına bigâne kalmayarak tavır belirlemiş ve bu tavrının mücadelesini yapmış bir kanaat önderidir; bir dava adamıdır.

Kah, Sultan Abdülhamid'den Doğu'nun eğitimsizlik problemine çare olarak düşündüğü, din ilimleriyle birlikte modern bilimlerin birlikte okutulacağı "Dar'ül-Fünun" yani üniversite talep etmiş; kah İttihatçılarla birlikte hürriyet mücadelesine katılmış; "Mehd-i Hürriyet" (Hürriyetin beşiği) tabir edilen Selanik şehir meydanındaki o ünlü mitingde kürsüde nutuk irad edenlerden birisi olmuş ve yeri gelmiş talebeleriyle Doğu'da Ruslar'a karşı direniş mücadelesi vermiştir.

Cumhuriyet döneminde de, bir taraftan inanç eksenli kitaplarını kaleme alırken; kendince "ma'kul muhatab" addettiği, CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a mektup göndererek, "memleket mukadderatına" dair görüşlerini aktarmış ve CHP iktidarından, vicdanlar üzerindeki baskıyı kaldırmasını talep etmiştir.

Demokrat Parti döneminde de, kendisi ve talebeleri ağırlıklı olarak DP'yi desteklemekle birlikte zaman zaman Başbakan'ı ikaz edici mektuplar göndermekten geri durmamıştır.

1957 yılında, dönemin siyasi eğilimlerini analiz ettiği bir mektubunda, CHP zihniyeti için yaptığı tespit bu gün de canlılığını ve isabetini korumaktadır:

"Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat'iyyen iktidara getirmeyecektir." (*)

Gerçekten öyle olmuş, 1950 hezimetinden sonra, milletimiz CHP'yi kendi ihtiyariyle asla iktidara taşımamıştır. CHP dönem dönem, ya süngülerin gücüne ya da birtakım ara dönem fırsatlarına ve kombinezonlarına dayanarak iktidarların ortağı olabilmiştir.

1960 darbesi; 1971 muhtırası ve son olarak da "28 Şubat" post-modern darbesi sonrasında olduğu gibi. Şimdi olup biten de geçmiştekinden farksızdır.

Ne medya kalemşorlarının estirdiği Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârı ne de MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, "Başarı bir öğrenciydi. Başarılı bir bürokrat oldu. Şimdi de başarılı bir siyasetçi olmasını bekliyoruz" (**) ibrası CHP'yi, Bediüzzaman'ın tabiriyle, "asil Türk milletinin ihtiyariyle" iktidara getirmesine yetmeyecektir.

Sayın Bahçeli'nin sözleri aşikâr ki, camiasının zihinlerini muhtemel CHP-MHP koalisyonuna hazırlama hedefine yöneliktir.

Varsayalım ki, bu da ihtimal dâhilindedir. O zaman yine Hazretin tam tamına 53 yıl önce yaptığı tespit gerçekleşecek, "Halkçılar ırkçıları elde ederek" memleketin başına gaile açmış olacaktır.

Oldu olacak, BDP'yi de ihmal etmeseler bari!

Tabutluklarda tırnakları sökülen milliyetçilerin bu defa da kemikleri sızlamış ne gam! Önemli olan iktidar olmaktır!

Söz konusu iktidar ise, gerisi teferruat değil midir zaten?

---------------------------------------------------------------------
(*) Emirdağ Lahikası-II, Mektup no: 128, sayfa: 1897) Söz Yayınevi)
(**) Hürriyet Gazetesi, 26 Mayıs, 2010.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/103927-millet-o-partiyi-iktidar-yapmayacak-makalesi.aspx
#1271
Sayın Deniz Baykal'ın, çirkin ve çirkef bir video skandalıyla istifaya itilmesi, siyaset mühendislerinin tekrar görev başı yaptıklarını ortaya koyuyor.

Ankara'da olup bitenleri sağlıklı değerlendirebilmek için birkaç hususu daima elde tutmak gerekir:

· Siyaset mühendisleri, geçmişte her daim statüko muhafızları olagelmiştir.

· Onlar ise bir bakıma "yıkım ekibi" olarak iş görmüş ama sonrasını dizayn etmeye güçleri yetmemiştir.

· Onlar, behemehâl bazı dış güçlerle ya "talep buluşması" çerçevesinde iş tutmuşlar veya onlar adına taşeronluk yapmışlardır.

· Siyaseti dizayn etme teşebbüslerinde, "dâhili müttefiklerin" ağzına bir parmak bal sürülmüş olsa da, asıl kazanan hep dış güçler olmuş; asla ve kat'a ülke ve toplum olmamıştır.

Her ne ise; referanduma dört ay var. Bu hamur daha çok su götürür. Ben henüz, kısmî Anayasa değişikliği müzakereleri sırasında TBMM'de oluşan, Başbakan'ın tabiri ile "Ruh Üçüzleri"nin (CHP, MHP ve BDP) ittifakını layıkıyla anlamlandırabilmiş değilim.

Hangi sâik veya sâikler, hangi güç veya güçler, bu "düşman kardeşler"i (!), bir tespihin ipinde, statüko muhafızlığında dizivermiştir? Ki, her birisi 12 Eylül darbesinin mağduru ve mazlumudurlar. Daha doğrusu mağdurları ve mazlumları adına siyaset yapmaktadırlar. Mamak ve Diyarbakır askeri cezaevinde çekilen işkencelerin travmatik izleri, hafızalarda yankılanmaya devam etmekte iken bunu nasıl yapabilmişlerdir? Bunlar nasıl olmuştur da darbe mahsulü 1982 Anayasası'nın değiştirilmesine karşı cansiperane mücadele ve ittifak içine girebilmişlerdir?

Soruların cevaplarını bulma gayretinde iken, hayalim bir hayli gerilere gitti.

Yıl 1944. Başbakan'ın Hitler'e benzettiği, "Milli Şef" devrindeyiz. Milliyetçiler tabutluklara tıkılmış; işkenceye maruz kalmakta ve tırnakları sökülmektedir. Aradan fazla değil, sadece 13 yıl geçer ve 1957 yılına gelinir. "Milli Şef" ve yakınları, yedi yıldır iktidardan uzakta olmanın hırsı ile Menderes iktidarına karşı herkesle ittifak etmeye hazırdırlar. Milliyetçi ve Türkçü camianın ise DP iktidarından rahatsızlığı vardır. On üç yıl önce tırnaklarını söktürttüğü milliyetçilere el atmakta beis görmez. Kurt politikacı İsmet İnönü için, elbette "düşmanın düşmanı dosttur."

Tam o günlerde Bediüzzaman Said Nursi Başbakan Adnan Menderes'e bir mektup gönderir:

"Halkçılar ırkçıları elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim..." (*)

Bediüzzaman'ın dilinde "halkçılar" CHP zihniyetini temsil eder. Bediüzzaman, kendi tabiri ile "müsbet milliyetçiler"le dosttur ama "ırkçılar"a mesafelidir.

İktidar rehaveti ve sarhoşluğu içindeki Adnan Menderes, Said Nursi'nin bu ikazını kavrayacak ve ona göre davranacak durumda değildir.

1960 Mayıs'ına gelindiğinde ise iş işten geçmiştir zaten. "Halkçılarla" "Irkçıların" ittifakı gerçekleşmiş, 1944'ün tabutluk işkenceleri geride kalmıştır.

Ve 27 Mayıs sabahı "ihtilalin kudretli albayı", Merhum Alpaslan Türkeş'in tok sesi, radyodan yankılanmaya başlar:
"Sevgili vatandaşlar! Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır... NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız."

"Acaba" diyorum elli yıl önce "ırkçıları" ve "halkçıları" aynı çizgiye getirenler, "görülen lüzum üzerine", onları tekrar mı aynı çizgide buluşturmuştur? Belki. Ama bir ilavesiyle: Türk ırkçılarının yanına, Kürt ırkçılarını da katarak.

Not: Sözüm asla ve kat'a, söz konusu partilere oy veya gönül verenlere değildir. Benim derdim, o partilere hükmeden zihniyetleredir.

(*) Emirdağ Lahikası,s. 549; Söz Basım, 2008, İstanbul.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/102513-halkcilar-irkcilari-elde-ederse-makalesi.aspx
#1272
Önce Türk basınındaki "İsrail yandaşlığı" üzerine birkaç söz: Bu pek bilinmeyen bir husus değil; Türk basınında İsrail etkisi her zaman hissedilir olmuştur. İsrail devleti her ne yaparsa yapsın bizim "ana akım medya" bunu görmezden gelme veya tolere etme eğilimi içinde olur. Bu eğilimin elbette kültürel ve ideolojik bir açıklaması var. En basitinden "düşmanımın düşmanı dostumdur" ilkesinin payı var buradaki yandaşlık duygusunda.

Ama Türkiye'nin bugün gelmiş olduğu yerde İsrail yandaşlığı rasyonel ve sürdürülebilir bir siyasi pozisyon değil.

Ne var ki İsrail yönetiminin Gazze'ye insani yardım götüren Türk barış aktivistlerini Türk medyası üzerinden tehdit etmesi eski alışkanlıkların ve eski ilişkilerin devam etmekte olduğunu gösterdi.

Gerçekten de, İHH'nın öncülüğünde organize edilen ve birçok ülkeden sivil yardım ve barış gönüllülerinin yer aldığı "insanlık filosu" ile ilgili haberler bir tür turnusol kağıdı işlevine sahip. Türkiye'nin dünya üzerindeki konumuna ilişkin tartışmada kimin hangi tarafta olduğunu anlatıyor bu konudaki tutumlar.

***

Habere birinci sayfasında bile yer vermeyenler bir tarafa, İsrail'in tehditlerini ve insani yardım girişimine karşı çıkma gerekçelerini kendi bakış açılarıyla "tevhit edenler" ibretlik bir tablo oluşturdu.

Barış gönüllülerinden "eylemciler" diye söz eden... Konuyu İsrail ile Hamas arasındaki bir mesele olarak yansıtan gazeteler gördük. İsrail yönetiminin tehditlerini duyuran, ama Türk Dışişleri'nin ve ilgili yardım kuruluşları ile bağımsız gönüllülerin açıklamalarını görmezden gelen gazeteler gördük.

Ama diğer taraftan bu vesileyle Türkiye'de yaşanan değişimin Türk basınındaki tezahürü de görüldü. Düşünün, eskiden olsa böylesine utangaç İsrail yandaşlığı yerine açık açık barış aktivistlerini suçlayan, hatta hedef gösteren başlıklar atılırdı. Buna da şükür! Özellikle de "bir kısım" basındaki İsrail yandaşlığını dengeleyen "öbür" gazetelerin varlığı da ayrı bir teselli kaynağı...

***

Yandaşlarını bırakalım; gelelim İsrail'e... Bugün İsrail'in başında bu ülke tarihinin en şanssız yönetimi var. Çünkü İsrail için mutlu ve huzurlu günler geride kaldı. Eskiden ne yaparsa yapsın yanına kar kalırdı. İşgallere, cinayetlere, katliamlara tepkiler Arap kentlerindeki birkaç öfkeli gösteriden ibaretti. BM Güvenlik Konseyi'nin göstermelik kınama kararları bile ABD tarafından veto edilirdi. İşte o rahat zamanlar artık geride kalmış bulunuyor.

İsrail'i çözüme zorlayacak yeni güçler var dünya sahnesinde artık. En başta da Türkiye.

Ankara'nın çözüm baskısı karşısında direnmeye kalkıştığında zararlı çıkacağını görüyor. Sözgelimi Telaviv'in "nükleer tehdit" niteliğini Türkiye tescil ettirdi.

ABD yönetimi her zaman olduğu gibi iki ülke arasındaki "özel ilişkiler"e vurgu yapıyor. Ama Washington da artık o eski Washington değil. New York'un baskısı geçmişteki kadar etkili olamıyor. Şimdi oradaki Yahudiler arasında bile İsrail'in korunması için sarf edilen enerjinin ABD'nin daha acil ve önemli çıkarları için harcanması gerektiğini savunanlar var.

İsrail'in çevresinde boşalan güç alanını yeni güçler dolduruyor. En başta da Türkiye.

Dolayısıyla İsrail Gazze'ye insani yardım götüren gemi filosuna karşı eşkıyalık yapmaya yeltenirse göreceği zararı hesap etmeli. En başta Türkiye'den "deprem gibi bir cevap" alacağını bilmeli.

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ibrahim-kiras/israil-haddini-bilecek-265720.htm
#1273
Hala Kazakistan'ın yeni başkenti Astana'dayız... Daha sonra yola koyulacağız. Biraz önce Türkiye'nin görkemli büyükelçilik binasının açılış törenindeydik...

Abdullah Gül, İstiklal Marşı eşliğinde göndere bayrak çekti ve bağımsızlığına on sekiz yıl önce kavuşan Kazakistan ile ilişkilerimizi özetleyen kısa bir konuşma yaptı.

Belki de 27 Mayıs'ın yıldönümü olduğu için, bir başka büyükelçilik binasını hatırlayarak geçmişe döndüm.

***

Bizim yurt dışındaki büyükelçilik bina ve rezidansları arasında bir sıralama yapılsa, İran'daki rezidans herhalde ilk sıralarda yer alır.

Vaktiyle rezidansı gezerken, geniş ormanlar içerisine oturtulmuş mülkü Fatin Rüştü Zorlu sayesinde sahiplendiğimizi anlatan binanın girişindeki bir plaketi anımsadım.

İran rezidans açılışından kısa bir süre sonra askeri darbe olacak ve başına gelen bu felaketi kılını bile kıpırdatmadan büyük bir metanetle karşılayan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes'le birlikte kurban edilecekti.

***

Adnan Menderes'i, Fatin Rüştü Zorlu'yu ve Hasan Polatkan'ı kim kurban etti?

Cevabı 1986 yılında yayınladığım "Süperler ve Türkiye" adlı kitabımın 99. sayfasından itibaren yeniden okuyalım:

"1961 yılında yapılacak olan genel seçimler için dönemin başbakanı çıktığı gezilerde halka yeni yatırımlar vaat etmektedir; nitekim verilen bu sözler nedeniyle bütçe 387 milyon TL açık vermiştir.

Batının sağlayamayacağı dış fonları bulmak için Adnan Menderes ve iktidarı gözlerini Sovyetler Birliği'ne çevirmiştir. Ancak, 27 Mayıs Devrimi ile Batının çok tehlikeli bulduğu bu girişim önlenmiş olacaktır."

***

Olay daha sonraları dönemin aktif ve öndeki diplomatlarının anılarına da yansıyacaktır:

"Zorlu'nun, Amerikalılarla, yardım meselesinden arası açılmıştı. Yeni krediler için çare arıyordu.

Bir sabah odasında onu çok dalgın ve düşünceli buldum.

O tarihte bloklararası 'yumuşama' başlamış ya, başta ABD, bütün NATO ülkeleri SSCB ile yakın alışveriş ilişkilerine giriyorlar, 'ayağını sürüyen' sadece Türkiye.

Semih Günver ortaya bir fikir atıyor:

'Biz niçin bazı yatırım projelerini Moskova'ya finanse ettirmiyoruz?

Böylece belki Amerikalıları da harekete geçirir, yardıma teşvik edebiliriz.'

(Zorlu'nun) galiba bu fikre aklı yattı. Başbakanla görüşmüş, meseleyi derinleştirmişler: 1960 Temmuz'unda Moskova'ya gitmek, hem siyasi, hem iktisadi görüşmeler yapmak kararını almışlar..."

"O dönemin Tahran Büyükelçisi Mahmut Dikerdem, hatıralarında, Moskova ziyaretinin anlamını Zorlu'nun kendisine şöyle açıkladığını naklediyor:

'Evet, bu ziyaret dış politikamızda bir dönüm noktası olabilir, çünkü soğuk savaş döneminde ABD'nin müttefiki olmanın gereği, SSCB ile ilişkilerimizi alçak düzeyde tutmaktı.

Mademki ABD, Moskova ile diyalog kurmanın kendileri için zamanı geldiğine inandılar; bizim de SSCB ile normal ve giderek dostça ilişkiye yönelmemiz zorunludur.

Moskova ziyaretini Amerikalılara danışmadan düzenledik, çünkü danışırsak, engellemek isteyeceklerini biliyorduk. Sovyetler önerimizi hemen kabul ettiği gibi...'"

***

"İşin arkasını, yine Semih Günver'den dinleyelim: 'Ankara'daki ABD Elçiliğine niyetlerimiz hakkında gerekli bilgiler verildi. Görünüşte normal karşıladılar. (Oysa) CIA'nın derhal harekete geçtiği, ziyareti önlemeye çalıştığı intiba alındı.

Washington, Moskova ziyaretinden hiç mi hiç hoşlanmamıştı. 1947'den beri ABD'nin dümen suyuna girmiş bir ülkenin hükümeti, ilk kez kendi başına harekete tevessül ediyordu.

Amerikalılar, Rıza Şah Pehlevi'yi uyardılar. Türkiye nereye gidiyordu?'

Bildiğiniz gibi Menderes ve Zorlu'nun 15 Temmuz 1960 Moskova ziyareti gerçekleşmemiştir.'"

***

Türkiye'deki 'kökü' içerde sanılan büyük siyasal çalkantıları yeryüzü konjonktürüne bakmadan anlamak mümkün değil...

Tabii dış konjonktürün yeşil ışığını gören darbecilerin, bunun gereğini Başbakan asarak ifa etmeleri yerel anti-demokratik kültürün de vahşi ve kanlı bir türevi... Hâlbuki...

"Siyaseten yanlış yapan siyaseten fatura öder" anlayışı demokrasinin özüdür.

Suç işleyen de hukuken cezalandırılır. 27 Mayıs'la birlikte ikisi birbirine karıştı.

27 Mayıs, halk iradesiyle gelenin yeniden halk iradesiyle gitmesinin esas prensip olduğu, Türkiye için çok taze bir fidan olan demokratik kültürün büyük bir baltayla yok edilmesiydi.

Daha vahimi...

27 Mayıs'la halk iradesinin darbelerle yolunun kesilmesi ve bunun bir gelenek olmasının yolu açıldı, bir vesayet rejiminin var olduğu tescil edildi.

1960 Anayasası bir darbe anayasası olduğu için halk iradesine ipotek koyan tüm kurumların doğduğu bir anayasa olarak var oldu.

27 Mayıs'ın 50. yılı ama maalesef 27 Nisan e-muhtırası da sanki geçmişten hiçbir ders alınmamışçasına çok taze...

Balyoz, Kafes ve diğerlerini ise pas geçiyorum...

***

Dilerim 50. yılında 27 Mayıs'ı tüm yönleriyle anımsamak ve tahlil etmek, ileriye yönelik darbecilik ve vahşet anlayışından da topluca arınmamıza olanak sağlar...

Arınsak, Astana Büyükelçilik binasını açarken

27 Mayıs'ın yıldönümü ve dolayısıyla rahmetli Fatin Rüştü'nün hazin ve talihsiz sonu akla gelmezdi...

Yeni binanın keyfini demokratik bir ülke vatandaşı olarak daha keyifli çıkarırdık...

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mehmet-altan/kim-kimi-neden-asti-265254.htm
#1274
Anayasa Mahkemesi, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un bazı maddelerinin iptalini ve yürürlüğünün durudurulması talebini görüşecek.

Anayasa Mahkemesi, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un bazı maddelerinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi isteminin ilk incelemesini 3 Haziran 2010 Perşembe günü yapacak.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100528/Anayasa-paketinin-iptali-talebi-AYMde.php
#1275
Bilim adamları, plastiğin içinde bulunan kimyasalların insanlara nasıl zarar verdiğini belirlediler.

Nature Reviews Endocrinology isimli dergide yayınlanan çalışmada, araştırmacılar BPA'nın da dahil olduğu Endokrin Bozucu Kimyasallar'ın (EDC) kansere yol açan etkisini tespit ettiler. Tufts Üniversitesi Tıp Okulu'nda görevli araştırmacılar, kimyasalların hayatı tehdit eden etkilerinin bilinmesine rağmen, kimyasalların sağlığı nasıl etkilediğine yönelik çalışmaların daha karmaşık stratejiler ortaya çıkardığını söylediler.

Uzmanların araştırmaları kimyasallarla temasın organ oluşumu süresince olduğunda zarara yol açabileceğini gösteriyor. Kanıtlar, BPA ve diğer Endokrin bozucu kimyasallara maruz kalmanın yetişkinlik süresi boyunca ortaya çıkan hastalıklara katkıda bulunduğunu gösteriyor. Bu kimyasallar sanayileşen dünyada kanser oranlarını da artırırken, ayrıca obezite ve davranış değişikliğiyle de bağlantılı olduğu kaydedildi.

Plastik şişelerde, kutularda, yeniden kullanılabilir gıda ambalajlarında ve gıda kutularında bulunan BPA'nın endüstrileşmiş ülkelerde bunun gibi daha birçok yerde kullanıldığı ve kanserle ilişkili olduğu açıklandı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=989078&title=kanser-olmamak-icin-plastiklerden-uzak-durun
#1276
Bugün, 27 Mayıs'ın 50. yılını idrak etmiyoruz; tam yarım asrın hesabını görüyoruz. Türkiye 50 yıl önce bugün bir gasp olayına sahne oldu.

38 subay bir çete kurup önce bize ait olan devlet iktidarını, sonra onurumuzu ve hukuk içinde yaşama güvencemizi gasp ettiler. Bizi, silahla tanzim edilen bir eşkıya düzeninin içinde yaşamaya mahkûm ettiler. Bugün bu 50 yıllık düzenin tasfiyesi ile uğraşıyoruz. Bu yüzden bir yıldönümü idrak etmenin ötesinde bir hesaplaşmayı bitiriyoruz.

12 Eylül darbesi olduğunda, olan biteni idrak edecek olanlar bugün asgari 45 yaşındalar. 27 Mayıs darbesi için bu yaşı 20 yıl daha ileri almak lâzım. Uğradığımız kazaları, başımıza gelen belaları yeni nesle anlatmak gerekiyor. Bu hesaplaşmayı gelecek nesiller adına yapmak zorundayız.

27 Mayıs sabahı, 38 düşük rütbeli subay, kendi aralarında planladıkları darbeyi icra ettiler. Kritik mevzileri ellerindeki asker ve silahlarla ele geçirdiler. Önce orduyu ele geçirmek için komuta kademesini etkisiz hale getirdiler. Sonra tek tek cumhurbaşkanını ve hükümet üyelerini tutukladılar. 235 generali ve 3000 civarında subayı emekliye sevk ederek, orduyu kontrol altına aldılar. Çevrelerinde devlet kurumlarının ve özel sektörün içinden bir çıkar şebekesi oluşturdular. Yüksek yargıyı elden geçirip hukuka bağlı bütün yüksek yargıçların görevlerine son verdiler. Kendilerine dalkavukluk eden profesör takımına üniversiteyi teslim edip, bilim onuruna sahip olanları üniversitelerden uzaklaştırdılar. Sermaye sınıfı içinde müttefikler buldular. Medyayı kendilerine payanda yaptılar. CHP'ye siyasî uzantıları olarak baktılar.

Sonra ele geçirdikleri iktidarı hem kendileri hem de yandaşları için kalıcı hale getirecek bir düzen tesis ettiler. "II. Cumhuriyet" adıyla yeni bir cumhuriyet kurduklarını ilan ettiler. Halkın seçtiği iktidarları etkisiz ve mecalsiz bırakacak bir anayasa ve yargı düzeni oluşturdular. Bunun için hukuku tepetaklak hale getirdiler. Demokrasiyi delik deşik ederek, halkın tercihlerini peşinen itibarsızlaştırdılar. Bu kadar akıl ve mantık dışı, insan onuruna, halkın irfanına bu kadar aykırı bir düzeni kalıcı kılmak için aka kara dediler, bir toplumu bir arada barış içinde yaşatan her değeri ayaklar altına alıp çiğnediler. Halka küfrettiler, inançlarını aşağıladılar. Aşına, işine göz koydular. İçine girip saklandıkları her kuytu köşeyi dokunulmaz kıldılar.

Bu milletin asaletini, sabrını ve tahammülünü sonuna kadar zorladılar. Yüzlerce yıllık devlet terbiyesine sahip bir halkı, ilkel bir kabile devletinin keyfiliğine ve zorbalığına mahkûm ettiler. Zor sınavlardan alnının akı ile çıkmış bu aziz milleti kültürsüzlüğe, ilkelliğe mecbur kıldılar. Bütün toplumsal dengeleri altüst ettiler. Sonrasında Türkiye'yi bu zorba düzeni devam ettirebilmek için bir kardeş kavgasının içine sürüklediler.

Bu muamelelerin hiçbirini hak etmedik. Bu kadar ilkelliğe ve zorbalığa layık değildik. Ama oldu. Bir kazaya kurban gittik.

Türkiye'nin 50 yıl boyunca yanlış giden her şeyi, tökezlemeleri ve kaybettikleri 27 Mayıs darbesinin eseridir. Bu 50 yılı değerlendirirken, darbe düzeninin bütün olumsuzluklarına ve engellemelerine rağmen halkın başardıklarına saygı ve hayranlıkla bakmak gerekir.

27 Mayıs'ın üzerinden tam 50 yıl geçti. Ve biz bugün hâlâ 27 Mayıs darbesini yapanların tepetaklak ettiği her şeyi yerli yerine yerleştirmekle uğraşıyoruz. Devlete olan güveni yeniden tesis etmek, hukuku tesis etmek ve 72 milyonun eşit ve onurlu vatandaşlar olarak yaşamasını temin etmek, bu düzenin bütün bakiyelerinden kurtulmakla mümkün.

Türkiye 50 yıl önce bir kazaya uğradı. Bir felakete tanık oldu. Bu 50 yıl zor geçti. Sırf bu darbecilerin düzenini sürdürebilmek için çok acıya, çok cefaya tanık oldu. Tecrübe bir milletlin hayatında en değerli şey. Bugün başına çorap örenlerinden hakkından gelecek gücümüz var.

50 yılın sonunda, geriye dönüp bakıp söyleyeceğimiz şu: Biz bu hesabı gördük. 27 Mayıs darbesini yapanlar tarih huzurunda mahkûm edildiler. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=988554
#1277
Başlık olarak sunduğumuz bu cümle, bir hadisin ikazından başkası değildir.

Allah Resulü Efendimiz ucuz malı pahalı fiyatına, kusurlu malı kusursuz yerine satan bir satıcıyı görünce bu ikazı yapmış:

-Müşterisini aldatan bizden değildir, demiştir.

Bu ikazı daha önceleri duymuş olan okuyucum ise aldatıldığını anlayınca şaşırmış da:

-Hangi yerde, hangi malda aldatan bizden değildir acaba? diye sorma gereği duymuş.

Elbette aldatmanın yeri, zamanı ve mekânı yoktur. Müslüman hiçbir yerde, hiçbir zaman, hiçbir malda müşterisini aldatmaz! Daha doğrusu aldatamaz, daha açığı aldatmamalıdır.. Şayet helal kazancına haram karıştırmak istemiyorsa, çoluk çocuğunu, aile efradını haram lokmayla besleyen hayırsız aile reisi durumuna düşmek istemiyorsa..

-Bu malı satan Müslüman'dır, öyle ise beni aldatmaz, diyebilmelidir insanlar.

-Bu komşu dindardır, öyle ise bana zarar vermez, diyebilmelidir komşular..

-Pazarlarda malın sağlamını öne, çürüğünü de arkaya dizerek, müşterisini aldatmaz bu Müslüman satıcı, diye düşünülebilmelidir müşteriler..

Hem müşterisini aldatacak, hem de aldatan bizden değildir diyen Resulüllah'ın şefaatine layık olduğunu düşünecek. Bu garip gelmiyor mu aldatmaktan çekinmeyen adama?

Nitekim Medine pazarında gezerken sattığı malın görünen kısmı ile görünmeyen kısmının aynı olmadığını anlayan Efendimiz soruyor:

-Bu nedir böyle ey Allah'ın kulu? Malın üstü başka, altı başka. Görünen kısmında iyisi, görünmeyen kısmında ise başka türlüsü var çünkü!. Bundan sonra meşhur ikazını yapıyor:

- Dikkat et! Aldatan bizden değildir. Malın üstü nasılsa altı da öyle olmalı, önünde ne varsa arkasında da aynı olmalıdır. Alıcı sonunda bir aldatma ile karşılaşmamalıdır..

Tezgâhın önünde dizili mallar cazip görüntüde, ancak arkasındakilerin kimi çürük, kimi ezik, kimi de defolu. Size öndeki sağlamlar gösterilmekte, poşete arkadaki çürükler, ezikler, defolular sıkıştırılmakta, eve gelip de masanın üzerine boşaltınca aldatıldığınızı anlamakta, üzülmektesiniz. Tabii sizin içinizde bir aldatılmışlık hissi, aldatanın içinde de bir kurnazlık, akıllılık duygusu... Hani nerede kaldı o müthiş ikazın gürlemesi: -Aldatan bizden değildir!

İmam-ı Azam efendimizin giyim eşyası sattığı dükkânında çalışan tezgâhtarının, sattığı elbiselerin parasını patronuna teslim ederken bir defolu takımı da defosuz elbise olarak sattığı anlaşılıyor. Kusurlu malın kusursuz mal fiyatına satıldığını anlayan Hazreti İmam, fazla parayı elinde yılan, akrep tutar gibi tutarken:

-Çabuk diyor, malı sattığın müşteriyi bul, aldığın fazla parayı özür dileyerek sahibine iade et! Yoksa ben şu anda müşterisini aldatan Müslüman gibi hissetmeye başladım kendimi. "Aldatan bizden değildir!" buyuran Efendimiz'in yüzüne nasıl bakarım sonunda?.

Tezgâhtar Yunus bin Ubeyd, Kûfe sokaklarında koşar adımlarla müşteriyi arar ve nihayet bulur, aldığı fiyat fazlasını özür dileyerek iade eder. Bundan sonra rahatlayan İmam da son ikazını yapar:

-Bir daha ucuz malı pahalı mal fiyatına satma yanlışlığı yapar da, müşteriyi aldatma hatasına düşersen, seni bu tezgâhta tutmam mümkün olmaz, bunu böyle bil!

Evet, Resulullah (sas) böyle emretmiş, O'na gerçek manada ümmet olanlar da böyle uygulamışlardır.

Bundan dolayı İslam'ı geriden seyreden tüm insanlara bir daha tekrar ediyoruz ki:

- Bilerek aldatan bizden değildir!. Şefaate layık ümmetten sayılmazlar. Bu böyle bilinmeli, aldatan Müslüman'ın yanlışı İslam'a değil, o Müslüman'ın şahsına mal edilmelidir. a.sahin@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=988077&title=aldatan-bizden-degildir
#1278
ÖNCE Hasan Pulur'un "Asma Kabakçı" fıkrasını anlatalım.

Timurlenk öğle uykusuna yatmış, bir gürültüyle fırlamış, sokaktan hıyarcı geçiyor;
- Taze hıyar, körpe hıyar!..
Timurlenk kükremiş;
- Yakalayın şu herifi, hıyarları münasip bir yerine sokun!..
Hıyarcı başlamış gülmeye;
- Ne gülüyorsun ulan?
Herif kıkır kıkır;
- Nasıl gülmeyeyim, arkadan asma kabakçı geliyor!..

GELEN NE?
Fıkrayı okudunuz, şimdi sıra "gelen" daha doğrusu gelenlerle ilgili..
1. Emlak Vergisi:
Daha önce ayrıntılı olarak yazdığımız için biliyorsunuz.
Ülkede ekonomik kriz oldu. İnşaat maliyetleri, ev ve arsa fiyatları düştü. Buna rağmen, çok sayıda il ve ilçede, gayrimenkullerin "emlak vergisi asgari değeri" yüzde 500-1.000 hatta yüzde 5 bin-10 bin artırıldı. İtiraz hakkı olmayan vatandaş, "Bu değerleri tespit edenler Patagonya'da mı yaşıyor?" diye söylene söylene, yeni değerler üzerinden hesaplanan vergileri ödediler ya da ödeyecekler.
2. Kira Artışları:
Gelir Vergisi Kanunu'nun. 73. maddesine göre; kiraya verilen gayrimenkullerin kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamıyor. Emsal kira bedeli de gayrimenkulün emlak vergisi değerinin, yüzde 5'i olarak hesaplanıyor.
Bu duruma göre, 2010 yılı kira gelirlerinin, kiraya verilen gayrimenkulün yüzde 500 ya da yüzde 1.000 artan yeni değeri üzerinden, beyan edilmesi isteniyor. Örneğin İstanbul Şişli Belediyesi, 19 Mayıs Caddesi'nde, asgari değeri öyle artırmış ki net alanı 140 metrekare olan bir dairenin, emlak vergisi değeri 1 milyon 300 bin
lira çıkıyor. Bu durumda, o daireyi kiraya veren, yılda asgari 65 bin lira kira beyan etmek zorunda!..
Hadi bakalım.. kiracı-mal sahibi tartışmalarına da hazır olun.
3. Veraset ve İntikal Vergisi:
Ölüm ya da bağış halinde, gayrimenkullerin değeri, emlak vergisi asgari değeri esas alınarak belirleniyor (VİVK. Md.10)
Mirasçılar ölümün acısıyla kıvranırken bir başka acı da miras kalan evin ya da arsanın, gerçeğin çok üzerinde belirlenen değerine göre, hesaplanan vergi nedeniyle olacak.
4. Tapu Harcı:
Gayrimenkullerin alım-satımı sırasında, alıcı ve satıcının ödediği (16,5 + 16,5) toplam binde 33 tapu harcının hesaplanmasına esas alınan değer, emlak vergisi asgari değerinden düşük olamıyor (Harçlar Kanunu Md. 63/2).
Buna göre, gerçek satış bedeli 600 bin lira, emlak vergisi asgari değeri 3 milyon lira olan arsa için, 3 milyon lira üzerinden "tapu harcı" ödenmesi gerekiyor! Benzer durum evler için de söz konusu!
5. Gelir Vergisi:
Gayrimenkullerin, edinme tarihinden itibaren 5 yıl (2007'den önce edinilenlerde 4 yıl) içinde elden çıkartılmasından doğan kazanç, "değer artışı kazancı" olarak gelir vergisine tabi (Gelir Vergisi Kanunu Mük. Md. 80/6).
Bu duruma göre, 2 yıl önce 400 bin liraya aldığı arsayı ya da evi, 500 bin liraya satan bir vatandaş, emlak vergisi asgari değeri 2 milyon lira belirlenmişse, 2 milyon liradan satış işlemi yapıp harç ödeyeceği yetmiyormuş gibi, yaklaşık 1 milyon 500 bin lira kazanç sağlamış gibi gözükecek. Bunun yani gözüken kazancın gelir vergisi de 500 bin lirayı aşacak.
Hadi bakalım, ayıkla pirincin taşını!..
Ne dersiniz, gayrimenkulü olanlara "asma kabakçı geliyor" demekte haksız mıyız?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14837412.asp?yazarid=82
#1279
Erdek Deniz Üs Komutanlığı'nda Şubat ayı parola ve işaret talimatnamesine ilişkin yürütülen soruşturma sonunda tutuklan ve bir süre sonra serbest bırakılan Deniz Astsubay Üstçavuş Çağrı Güler, hakkındaki disiplin soruşturması sonunda Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Astsubay Üstçavuş Güler hakkında yürüttüğü disiplin soruşturmasını sonuçlandırdı.

Soruşturma sonunda, Deniz Astsubay Üstçavuş Güler'in Milli Savunma Bakanlığının onayı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ihracına karar verildi.

Bir gazetede, 22 Şubat 2010 tarihinde Erdek Deniz Üs ve Garnizon Komutanlığı Şubat ayı parola ve işaret talimatnamesinde ''adi'' ve ''başbakan'' ifadelerinin kullanıldığına ilişkin bir haber yer almıştı.

Haberler üzerine Genelkurmay Başkanlığı açıklama yaparak, ''parola'' konusundaki habere ilişkin olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca soruşturma başlatıldığını bildirmişti.

Soruşturma kapsamında Erdek Deniz Üs Komutanlığı Mayın Filosu Komutanlığında görevli Deniz Astsubay Üstçavuş Çağrı Güler, Donanma Komutanlığındaki askeri mahkeme tarafından 25 Şubat 2010 tarihinde tutuklanmıştı.

Deniz Astsubay Üstçavuş Güler, 20 Nisan 2010 tarihinde serbest bırakılmış ve Erdek Deniz Üs Komutanlığındaki görevine dönmüştü.

Bu arada Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da Deniz Astsubay Üstçavuş Güler hakkında ''disiplin soruşturması'' başlatmıştı.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100526/Parolo-Adi-Isaret-Basbakana-ihrac.php
#1280
Bugüne kadar kilo vermek için birçok diyet yöntemi deneyip başarısız olduysanız, neden doğal yolları ve yiyecekleri denemiyorsunuz?

Kilo vermek için mucize bir yol olmamasına rağmen, zayıflamak için Reader's Digest dergisinde yer alan haberdeki vücudunuzun yağ yakma potansiyelini artıran 15 gıda maddesini tüketebilirsiniz.

Az yağlı süt, az yağlı yoğurt ve peynir: Bunların ortak sırrı içerdikleri kalsiyumdur. Nutrition Reviews isimli dergide yer alan 90'dan fazla araştırmanın yeniden gözden geçirilmesiyle bol kalsiyum alımıyla iyileşen vücut niteliği arasında güçlü bir bağ bulundu.

Yulaf, arpa: Bunların sırrı ise liflerde yatıyor. American Journal of Clinical Nutrition isimli dergideki araştırmaya göre, akşam yemeğinde beyaz pirinç yerine büyük bir tabak lezzetli arpa ile göbeğinizdeki yağlardan kurtulabilirsiniz.

Yeşil çay: İçerdiği katesin metabolizmayı ve karaciğerin yaktığı yağ oranını hızlandırıyor. Bunun etkisinden yararlanmak için günde 4-6 bardak yeşil çay için ve her hafta en az 3 saat egzersiz yapın.

Yumurta: Protein içeriği sayesinde yumurta, kilo vermenize yardımcı olur. Öncelikle vücudunuz proteinli yiyecekleri parçalamak için daha fazla enerji kullanıyor. Ayrıca protein kas kütlenizi tutmaya yardımcı oluyor, kaslarınız yağdan fazla kalori yakıyor. Sonuç olarak, protein sizi karbonhidratlardan daha fazla tok tutuyor.

Ceviz, badem: İçerdiği iyi yağlar, lif ve protein vücudun insülin direncini artırır, kilo vermeye yardımcı olur. Ceviz, en iyi omega-3 yağ asit kaynağından biridir. Badem ise kemik şekillenmesinde ekstra fayda sağlar.

Somon: Newcastle Üniversitesi'nde düzenlenen araştırmada, somon balığında bulunan omega-3 yağ asitlerinin yağ kütlesini azalttığı belirtildi. Diğer araştırmalar da, omega-3 yağ asitlerinin sizi tok tuttuğunu ve yağlı balık yedikten sonra 2 saat sonra daha tok hissettiğinizi gösteriyor. Haftada en az iki kez somon, uskumru, konserve ton balığı veya 'eğer bulabilirseniz' kuzey denizlerinde yaşayan Ringa balığı gibi diğer yağlı balıklardan tüketin.

Elma, Armut, dolmalık biber: Bu gıdaların içerdiği ve bitkisel gıdalarda bulunan doğal kimyasal olan flavonoidlerin yağ yakma etkisi bulunuyor. American Journal of Clinical Nutrition isimli dergide yayınlanan araştırmaya göre, çok flavonoid tüketen kadınların vücut kütle indeksleri önemli ölçüde düşüyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde de flavonoidlerin kalori tüketimini artırdığı, vücuttaki yağ yakışını hızlandırdığı bulundu.

Keten tohumu: İçerdiği lignan sayesinde keten tohumu, menopoz sonrası kadınlarda daha az vücut yağı ve vücut kütle indeksi sağlıyor. Her gün kahvaltılık tahılınıza, yoğurdunuza ya da salata sosunuza bir yemek kaşığı keten tohumu ekleyebilirsiniz.

Sirke: Araştırmacılar, sirkenin vücudun yağları parçalamasına yardımcı enzim üreten genleri harekete geçirdiğini söylüyorlar. Sütle ya da sodayla seyreltebileceğiniz yaklaşık bir yemek kaşığı sirkeyi her gün için.