CHP'de "değişim", "yenileşme", "gençleşme" rüzgarlarının bu kaçıncı esişi acaba?
Sayısını tam bilemeyeceğim ama son yirmi-otuz yıldır ben şahsen defalarca izledim aynı filmi...
Hatta bir defasında Baykal blue jean'lerini çekip gazetecilere pozlar vermişti; bakın nasıl gençleşiyoruz diye... Ortalıkta içi boş birtakım sloganlar uçuşuyordu yine...
O zaman Aktüel'i çıkarıyorduk. Biz de ciddiye alıp, Baykal'la bir röportaj yapalım, şu sloganları biraz kurcalayalım bakalım demiştik.
Elimde bir deste soruyla kalkıp Ankara'lara gitmiştim CHP Genel Başkanı'yla konuşmak için. Bütün sorularımı "bunu daha sonra konuşuruz", "bu konularda henüz hazırlıklarımızı bitirmedik, hazır olunca konuşacağız" diye geçiştirdiğini, hatta bir ara soruları elimden almaya kalktığını ve sonunda "Siz bu soruları bırakın, ben size anlatayım" diye yine aynı soyut yenileşme nakaratlarını tekrarlamaya başladığını hatırlıyorum.
Sonunda dayanamamış, notlarımı toplayıp ayağa kalkmış ve "O zaman bu röportajı siz bu sloganların içini doldurduğunuz zaman yaparız" deyip çekip gitmiştim.
Zaten o değişim balonu da kısa sürede söndü gitti; geriye yine kişiler üzerinden yürüyen bir parti içi iktidar kavgası kaldı.
Baykal'ın en sonuncu "değişim" atağını ise hepiniz hatırlarsınız. Hani şu çarşaflı kadınlara parti rozeti taktığı töreni...
Şimdi bakıyorum da, yine bir yalancı rüzgâr esiyor CHP saflarında...
Evet, parti içi iktidar el değiştirdi, bu kesin...
Ama lider değişiminin parti politikalarında herhangi bir iyileşmeye yol açacağına dair en ufak bir ipucu yok ortada.
Kılıçdaroğlu iktidara gelirse halka iş ve aş sağlayacakmış!
Ne kadar da "özgün" bir program değil mi?
Sanki şimdiye kadar iktidar olan partiler halkı iş ve aş sahibi yapmayı akıl edemedi. Sanki şimdiye kadarki bütün muhalefet partileri iş ve aş demedi. Sanki iş ve aşın halkın en önemli derdi olduğunu ilk defa Kılıçdaroğlu keşfediyor ve elinde bu meseleyi çözecek sihirli bir formül var.
Aslına bakarsanız, Kılıçdaroğlu'nun iş ve aş söylemini, bugün "değişim" diyen bir liderin cevaplamak zorunda olduğu çok önemli soruları es geçmek için paravan olarak kullandığı besbelli.
Etnik ve dini kimliklerden kaynaklanan sorunlara vurgu yapmak, kısır rejim tartışmalarına girmek istemiyormuş!
Tabii istemez.
Çünkü o alana girdiği anda "değişimci"nin pulları dökülecek. CHP'de her şeyin eski tas eski hamam olduğu kabak gibi ortaya çıkacak.
Kılıçdaroğlu'nun "iş ve aş" klişeleriyle geçiştiremeyeceği sorular var:
Yeni ekip bu partinin 28 Şubat'tan bu yana izlediği darbe işbirlikçisi, askeri vesayetçi, Ergenekon avukatı, Türk milliyetçisi, Kürt düşmanı, statükocu ve demokrasi karşıtı çizgisini değiştirecek mi?
Kılıçdaroğlu partisinin 28 Şubat müdahalesi karşısında aldığı tutumun özeleştirisini yapacak mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında orduyu yardıma çağırışı için; e-muhtırayı destekleyişi için özür dileyecek mi?
Ordu içindeki darbeci kliklerin deşifre edilmesini ve darbecilerin cezalandırılmasını önlemeye çalışan tutumunu terk edecek mi?
Kürt Açılımı'na karşı çıkışının hesabını verecek mi?
Türban yasağı konusundaki inadından vazgeçecek mi?
Son yıllarda askeri vesayet rejimini geriletmeye çalışan bütün reform çabalarının önüne dikilme tutumunu değiştirecek mi?
Siyaseten yenemediği rakiplerini Anayasa Mahkemesi yoluyla yok etmekten vazgeçecek mi?
Kılıçdaroğlu'nun iş ve aştan başka bir şey düşünmediğini zannettiği geniş halk kitleleri aslında bu soruların cevabını bekliyor. Ve şu ana kadar CHP'yi Türkiye'nin en tutucu partisi haline getiren bu çizginin değişeceğine dair en ufak bir işaret almış değil.
X x x
Kılıçdaroğlu'nun bütün eksikliklerine rağmen Baykal'dan daha iyi bir seçenek olduğunu, hiç değilse dürüst ve mütevazi bir lider olduğunu söyleyenler az değil.
Doğrusu dürüstlük gibi siyasette "gerek şart" olması gereken bir özelliğin "yeter şart" zannedilmesine hep şaşmışımdır ama neyse...
Ben asıl Baykal'la Kılıçdaroğlu arasındaki başka bir fark üzerinde durmak istiyorum.
Benim tanıdığım kadarıyla Baykal için, izlediği politikanın doğruluğuna yanlışlığına inanmasının bir önemi yoktur. Aslında onun herhangi bir konuda kendi "öz" fikri diye bir şey de yoktur. O, savunduğu her fikri o gün öyle savunulmasını siyaseten kârlı bulduğu için savunur, dolayısıyla yarın güç dengeleri değiştiğinde politikasını değiştirmesi de son derece rahat olur. Mesela ben, Baykal'ın son yıllarda izlediği Kemalist-vesayetçi çizginin doğruluğuna hiçbir zaman inandığını zannetmiyorum. O, siyasette böyle bir kulvar tercihi yaptı çünkü bu kulvarda siyaset yapmanın kârlı olduğuna inandı.
Kılıçdaroğlu ise CHP'nin saplandığı bu Kemalist çizgiye samimiyetle ve yürekten inanmış görünüyor. Tabii bu durum bu çizgiyi değiştirmesi ihtimalini de ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla "değişim" açısından Baykal'dan daha umutsuz bir vaka olarak karşımızda duruyor.
Evet, siyasette ilkesizliğin "avantaj" haline geldiği bir durumdan söz ettiğimin farkındayım ama ne yapalım ki bazen yanlışa itikat, oportünist bir kaypaklıktan daha beter sonuçlara yol açabiliyor.
http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/103486-is-as-gulay-gokturk-makalesi.aspx
Sayısını tam bilemeyeceğim ama son yirmi-otuz yıldır ben şahsen defalarca izledim aynı filmi...
Hatta bir defasında Baykal blue jean'lerini çekip gazetecilere pozlar vermişti; bakın nasıl gençleşiyoruz diye... Ortalıkta içi boş birtakım sloganlar uçuşuyordu yine...
O zaman Aktüel'i çıkarıyorduk. Biz de ciddiye alıp, Baykal'la bir röportaj yapalım, şu sloganları biraz kurcalayalım bakalım demiştik.
Elimde bir deste soruyla kalkıp Ankara'lara gitmiştim CHP Genel Başkanı'yla konuşmak için. Bütün sorularımı "bunu daha sonra konuşuruz", "bu konularda henüz hazırlıklarımızı bitirmedik, hazır olunca konuşacağız" diye geçiştirdiğini, hatta bir ara soruları elimden almaya kalktığını ve sonunda "Siz bu soruları bırakın, ben size anlatayım" diye yine aynı soyut yenileşme nakaratlarını tekrarlamaya başladığını hatırlıyorum.
Sonunda dayanamamış, notlarımı toplayıp ayağa kalkmış ve "O zaman bu röportajı siz bu sloganların içini doldurduğunuz zaman yaparız" deyip çekip gitmiştim.
Zaten o değişim balonu da kısa sürede söndü gitti; geriye yine kişiler üzerinden yürüyen bir parti içi iktidar kavgası kaldı.
Baykal'ın en sonuncu "değişim" atağını ise hepiniz hatırlarsınız. Hani şu çarşaflı kadınlara parti rozeti taktığı töreni...
Şimdi bakıyorum da, yine bir yalancı rüzgâr esiyor CHP saflarında...
Evet, parti içi iktidar el değiştirdi, bu kesin...
Ama lider değişiminin parti politikalarında herhangi bir iyileşmeye yol açacağına dair en ufak bir ipucu yok ortada.
Kılıçdaroğlu iktidara gelirse halka iş ve aş sağlayacakmış!
Ne kadar da "özgün" bir program değil mi?
Sanki şimdiye kadar iktidar olan partiler halkı iş ve aş sahibi yapmayı akıl edemedi. Sanki şimdiye kadarki bütün muhalefet partileri iş ve aş demedi. Sanki iş ve aşın halkın en önemli derdi olduğunu ilk defa Kılıçdaroğlu keşfediyor ve elinde bu meseleyi çözecek sihirli bir formül var.
Aslına bakarsanız, Kılıçdaroğlu'nun iş ve aş söylemini, bugün "değişim" diyen bir liderin cevaplamak zorunda olduğu çok önemli soruları es geçmek için paravan olarak kullandığı besbelli.
Etnik ve dini kimliklerden kaynaklanan sorunlara vurgu yapmak, kısır rejim tartışmalarına girmek istemiyormuş!
Tabii istemez.
Çünkü o alana girdiği anda "değişimci"nin pulları dökülecek. CHP'de her şeyin eski tas eski hamam olduğu kabak gibi ortaya çıkacak.
Kılıçdaroğlu'nun "iş ve aş" klişeleriyle geçiştiremeyeceği sorular var:
Yeni ekip bu partinin 28 Şubat'tan bu yana izlediği darbe işbirlikçisi, askeri vesayetçi, Ergenekon avukatı, Türk milliyetçisi, Kürt düşmanı, statükocu ve demokrasi karşıtı çizgisini değiştirecek mi?
Kılıçdaroğlu partisinin 28 Şubat müdahalesi karşısında aldığı tutumun özeleştirisini yapacak mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında orduyu yardıma çağırışı için; e-muhtırayı destekleyişi için özür dileyecek mi?
Ordu içindeki darbeci kliklerin deşifre edilmesini ve darbecilerin cezalandırılmasını önlemeye çalışan tutumunu terk edecek mi?
Kürt Açılımı'na karşı çıkışının hesabını verecek mi?
Türban yasağı konusundaki inadından vazgeçecek mi?
Son yıllarda askeri vesayet rejimini geriletmeye çalışan bütün reform çabalarının önüne dikilme tutumunu değiştirecek mi?
Siyaseten yenemediği rakiplerini Anayasa Mahkemesi yoluyla yok etmekten vazgeçecek mi?
Kılıçdaroğlu'nun iş ve aştan başka bir şey düşünmediğini zannettiği geniş halk kitleleri aslında bu soruların cevabını bekliyor. Ve şu ana kadar CHP'yi Türkiye'nin en tutucu partisi haline getiren bu çizginin değişeceğine dair en ufak bir işaret almış değil.
X x x
Kılıçdaroğlu'nun bütün eksikliklerine rağmen Baykal'dan daha iyi bir seçenek olduğunu, hiç değilse dürüst ve mütevazi bir lider olduğunu söyleyenler az değil.
Doğrusu dürüstlük gibi siyasette "gerek şart" olması gereken bir özelliğin "yeter şart" zannedilmesine hep şaşmışımdır ama neyse...
Ben asıl Baykal'la Kılıçdaroğlu arasındaki başka bir fark üzerinde durmak istiyorum.
Benim tanıdığım kadarıyla Baykal için, izlediği politikanın doğruluğuna yanlışlığına inanmasının bir önemi yoktur. Aslında onun herhangi bir konuda kendi "öz" fikri diye bir şey de yoktur. O, savunduğu her fikri o gün öyle savunulmasını siyaseten kârlı bulduğu için savunur, dolayısıyla yarın güç dengeleri değiştiğinde politikasını değiştirmesi de son derece rahat olur. Mesela ben, Baykal'ın son yıllarda izlediği Kemalist-vesayetçi çizginin doğruluğuna hiçbir zaman inandığını zannetmiyorum. O, siyasette böyle bir kulvar tercihi yaptı çünkü bu kulvarda siyaset yapmanın kârlı olduğuna inandı.
Kılıçdaroğlu ise CHP'nin saplandığı bu Kemalist çizgiye samimiyetle ve yürekten inanmış görünüyor. Tabii bu durum bu çizgiyi değiştirmesi ihtimalini de ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla "değişim" açısından Baykal'dan daha umutsuz bir vaka olarak karşımızda duruyor.
Evet, siyasette ilkesizliğin "avantaj" haline geldiği bir durumdan söz ettiğimin farkındayım ama ne yapalım ki bazen yanlışa itikat, oportünist bir kaypaklıktan daha beter sonuçlara yol açabiliyor.
http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/103486-is-as-gulay-gokturk-makalesi.aspx