Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1341
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ermeni Cemaati Başkanı Bedros Şirinoğlu ve Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Herman Balyon'u kabul etti. Görüşmede Şirinoğlu'nun Osmanlı Padişahı 2. Mahmut'un resminin bulunduğu kol düğmesi dikkati çekti.
Görüşme sonrasında basın mensuplarına açıklama yapan Ermeni Cemaati lideri Bedros Şirinoğlu sözde soykırım yasa tasarısıyla ilgili 'İki arkadaşın arasına nifak sokuldu ve bu kavga kötü bitti' dedi.

Bütün dünyada bu olayların yaşandığı ve üstünün hemen kapatıldığını söyleyen Şirinoğlu, Türkiye ve Ermenistan arasındaki olayın üstünün bir türlü kapatılmak istenmediğini söyledi.

İşte Bedros Şirinoğlu'nun açıklamalarından satır başları:

"Ben soykırım lafını kullanmak istemiyorum. Ben Türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım. Türkiye'yi savunmak zorundayız. 1915'te olan olaylar, iki çok samimi arkadaşın, iki ortağın arasına nifak sokulmuştur. Bunun neticesinde birbirlerini çok seven arkadaşların kavgası kötü bitmiştir.  Bunu unutup, ileriye bakmak lazım. Sayın Sarkisyan'da konuşmalarında, Ermenistan'ın geleceğine vatandaşlarımızın mutluluğuna bakmalıyız demiştir.

Ben bir şeyler olmamıştır demiyorum. Ermenistan'daki soydaşlarımız da sıkıntı yaşamıştır ama bunu fazla eşelemenin faydası yoktur. Ermenilerde zayiat varsa, Türk milletinde de zayiat var. Benim büyükbabamda bu olaylarda hayatını kaybetti. Olaylar olmuştur fakat her iki tarafta zayiat vermiştir.

BU OLAYIN ÜSTÜ KAPATILMAK İSTENMİYOR

Bütün dünyada bu tür olaylar olmuştur ve bunların üzeri kapatılmıştır. Ama bu olayın üstü kapatılmak istenmiyor? Bu neden oluyor bunu anlamıyorum.  Uzun zamandır ülkelerinden uzak olanlar, diasporada olanlar gelsinler Türkiye'deki Ermeni vatandaşların yaşantılarını görsünler ondan sonra karar versinler.

Biz azınlığız ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Her vatandaş gibi eksikleri tamamlamayın talep hakkımız vardır. Türkiye ve Ermenistan arasındaki süreçten umutluyum."

ERMENİLER İÇİN 2. MAHMUT'UN ÖNEMİ

II. Mahmut Ermeni cemaati tarafından en çok sevilen padişahlardandı. II. Mahmut döneminde Ermeni cemaatine yeni imkanlar sağlandı ve devlet yönetiminde Ermenilere daha etkin yer verildi.

O dönemde Ermeni Cemaati'nin reisliğini, aynı zamanda Osmanlı Sarayı'nın Maliye Nazırı ve Sultan II. Mahmut'un yakın danışmanı olan Harutyun Amira Bezciyan üstlenmekteydi (1825-1834). Cemaatinin en büyük hayırseverlerinden biri olarak tanınan Bezciyan 1831'de Narlıkapı Hastanesi'nde düzenlenen bir anma gününde zamanın Patriği'ni ve diğer Amira'ları toplayarak daha büyük ve geniş çaplı bir hastanenin kurulması gerekliliği gündeme getirmişti.

II. Mahmut, hayatı boyunca, Osmanlı İmparatorluğu'nu batı düzenine uydurmaya çalıştı. Bunun için çıkarttığı kıyafet kanunuyla (3 Mart 1829) devlet memurlarının kavuk, sarık, şalvar ve çarık giymelerini yasakladı.

Bunların yerine fes, pantolon, ceket giyilecekti. Buna karşı çıkanları şiddetle cezalandırdı. Saray yaşayışını değiştirerek Avrupalı hükümdarlar gibi davrandı; setre pantolon giydi, sakalını kısa kestirdi, resmini devlet kurumlarına astırdı. Bu değişiklikler yüzünden halk tarafından, "gâvur padişah" diye adlandırıldı.

Batılı kurumların çalışmalarından esinlenerek yalnız erkekleri belirten nüfus sayımı yaptırttı (1831). Böylece yeni kurduğu ordunun devamını sağlayacak insan ve servet durumunu öğrendi. Bu sayım sonucunda 4 milyon Hıristiyan ve 8 milyon Müslüman tespit edildi. Avrupa'nın önemli şehirlerinde daimî elçilikler kurdurttu. İlk resmî gazete olan Takvim-i Vekayi'nin çıkmasını sağladı. Avrupa hükümet düzenini benimseyerek nâzırlıklar kurdu.

Başvekâlet, Maliye, Dahiliye, Hariciye, Evkaf nezaretleri gibi teşekküller onun emriyle kuruldu. Askerî konuları görüşmekle görevli Dâr-ı Şûra-yı Askerî, sivil görevlilerin yargılanması ve hükümetle halk arasında dâvalarının görüşülmesi için Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye kuruldu. Bir fermanla ilköğrenimin zorunlu ve parasız olduğunu ilan etti. Rüştiyeler ve devlet memurlarının yetişmesi için Mekteb-i Maârif-i Adliye kuruldu. Tıbbiye ve Harbiye okulları açıldı. Bu okullar için yabancı kaynaklı eserler Osmanlıca'ya çevrildi.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/97268-kol-dugmeli-mesaj-haberi.aspx
#1342
AİHM AIDS'li kan verilen bebekle ilgili kararını açıkladı.

İzmir'de 1996 yılında erken doğması üzerine transfüzyon yapılırken AIDS (HIV) virüsü taşıyan kan verilen Y.T.O.'nun ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) Türkiye'yi mahkûm ettirdi.

AİHM, 378 bin Euro tazminat belirlerken Y.T.O.'nun ömür boyu devletçe bedava tedavi edilmesine hükmetti. Strasbourg'da faaliyet gösteren mahkeme, Y.T.O. ile anne ve babasının şikâyeti üzerine açılan davayı sonuçlandırdı. Mahkeme, uzun kararında ailenin Türkiye'de yürüttüğü yargı süreçlerine ilişkin ayrıntılı bilgi verirken, 1999 yılında Kızılay'ın yaklaşık 55 bin lira, Sağlık Bakanlığı'nın da 2008 yılında 159 bin liralık tazminat ödediğine dikkat çekti. Ancak ailenin, gerekli olan tedavi masraflarını karşılamamasından şikâyet ettiği kaydedildi. Mahkeme kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, yaşam, adil yargılama ve etkin çare haklarına ilişkin maddelerin ihlal edildiğini bildirerek aileye maddi tazminat olarak 300 bin, manevi tazminat olarak 78 bin Euro ödenmesine hükmetti. STRASBOURG ANKA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=965039

AİHM'nin kararı AIDS'li oğlumu çok sevindirdi

İzmir'de 14 yıl önce erken doğumda AIDS'li kan verilen Y.O.'nun ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) verdiği kararı sevinçle karşıladı.

381 bin Euro tazminat ve ömür boyu ücretsiz tedavi kararını, "Çok sevindik, adalet yerini buldu ancak hiçbir şey, oğlumuzun sağlığının yerini tutmaz." sözleriyle değerlendiren anne Neşe O., oğlunun da kararı duyunca çok sevinerek, "Geleceğim kurtuldu." dediğini aktardı.

Kızılay'dan alınan kan sebebiyle doğum sırasında HIV virüsü kapan Y.O.'nun ailesi ve avukatlar, bir basın toplantısı düzenleyerek AİHM'nin Türkiye'yi 381 bin Euro tazminata ve ömür boyu ücretsiz tedaviye mahkûm eden kararını değerlendirdi. Anne Neşe O., karar için, "Çocuğum açısından ilk duyduğum zaman çok sevindim. Onun geleceğinin kurtulduğuna inanıyorum. Hayatında inşallah çok daha güzel şeyler olacak." şeklinde konuştu. Alacakları tazminatın, hiçbir zaman oğlunun sağlığının yerine geçemeyeceğini ifade eden Neşe O., "Keşke böyle bir şey olmasaydı. Onun sağlığı yerine gelse, çadırda bile yaşamaya razıyım ama yapacak bir şey yok. Geri de dönemeyiz." diyerek ağladı. AİMH kararı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti'nin ödeyeceği parayla oğlu Y.O.'yu en iyi şartlarda iyi bir özel okula ve yurtdışına eğitime göndermeyi planladığını anlatan anne O., devletin bir kurumunun bu hatayı hiç yapmamasını ve bu olayları hiç yaşamamayı istediklerini kaydederek, "Umarım bundan sonra başka Y.O.'lar olmaz." dedi. ÖZDEMİR ÖZKAN İZMİR, CİHAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=965477&title=aihmnin-karari-aidsli-oglumu-cok-sevindirdi
#1343


Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), bugünlerde domuz gribi aşısından sonra en çok konuşulan konulardan biri oldu.

Biyoteknolojik yöntemlerle kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilen bitki-hayvan ya da mikroorganizmalara 'genetiği değiştirilmiş organizma' ya da 'transgenik' deniyor. Bugüne kadar mutlaka sizin de bilmeden yediğiniz GDO'lu ürünler olmuştur.

howStuffWorks isimli internet sitesinde yer alan habere göre, işte en yaygın kullanılan 5 GDO'lu ürün:

1. Aspartam (sentetik tatlandırıcı): Teknik olarak yapay bir madde olmasına rağmen, aspartam 2 doğal amino asit kombinasyonu sonucunda oluşuyor. 2 farklı bakteri türü bu asitleri üretiyor ve bazı vakalarda bakterilerden biri mahsulü artırmak için değiştiriliyor.

Peki, aspartam zararlı mı? Aspartam tek başına genetik malzeme içermiyor. Aspartamın insanlarda kansere yol açtığına dair onaylanmış bir bağ bulunmazken, aspartam verilen dişi laboratuar farelerinde yüksek oranda lenf kanseri ile lösemi görüldü.

2. Kanola yağı: Kolza yağı olarak bilinen kanola yağı, en yoğun olarak kullanılan ürünlerden biridir. Batı Kanada'da kullanılan kanolanın yüzde 80'inin genetiği değiştirilmiştir. Bazı otkıranlara (zararlı bitkileri yok etmek için kullanılan tarım ilacı)karşı direncini artırmak için kolzanın genetiği değiştiriliyor. Böylece daha kolay yabani ot kontrolü yapılıyor, daha az tarım ilacı kullanılıyor ve daha fazla ürün sağlanıyor.

3. Süt: rBGH hormonu ineklerin daha fazla süt vermesine neden oluyor ve korkunç derecede mastit (meme iltihabı)'e yol açıyor. Bu hasta ineklerin devamlı doktor gözetimi altında olması gerekiyor ve antibiyotiklerle tedavi ediliyorlar. İnsanlarda kanser riskini artıran rBGH içeriyor.

Dünya, rBGH enjekte edilen ineklerin sütünün güvenli olup olmadığı konusunda ikiye bölündü. Avrupa Birliği ve Avustralya'da bu hormon yasaklanmış olmasına rağmen, Amerika'da hormon yasal ve FDA'nın bu sütler hakkında herhangi bir şartı yok.

4. Soya: Tüm ürünlerin içinde, soya en yoğun genetiği değiştirilen ürün. 2007 yılında, dünyanın yarısından fazlası genetiği değiştirilmiş bir ırk üretti. Soyanın genetiği çeşitli nedenlerden dolayı değiştiriliyor. En yaygın olanları, ürünün böceklere ve mantara karşı direncini artırmak, ürünü vitamin, yağ ve protein içeriği bakımından zenginleştirmektir. Böylece hayvan yemi olarak kullanılabiliyor. Soya aynı zamanda eczacılıkta kimyasal yapımında kullanılıyor.

Amerika'daki ürünlerde soya kullanılıyorsa, mutlaka etiketinde belirtiliyor ve bunlar genetiği değiştirilmiş soya oluyor. Bu sadece tofu ve soya sütü değil, soya ürünü bulunan yiyecekler (ekmek, tahıl gevreği, dondurma ve çikolata) de kullanılıyor.

5. Mısır: Amerika'nın her yerinde mısır kullanılıyor. Gerçekte, Amerika dünyadaki en büyük mısır üreticisidir. 2000 yılında Amerikan Tarım Bakanlığı, Amerika'da yetiştirilen mısırın yüzde 25'inin genetik olarak değiştirildiğini tahmin ettiklerini söyledi. Mısır içeren ürünler ise salata sosları, margarin, un ve mısır şurubudur.

Ancak, genetiği değiştirilmemiş tarlalardaki mısırlara yandaki arazilerden rüzgâr sonucunda GDO'lu mısır bulaşabiliyor. Bilim adamları etkilenen alanın çok büyük olabileceğini söylüyorlar.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=965910&title=gdonun-en-yaygin-kullanildigi-gidalar

Aspartamda kanser tehlikesi

İngiltere Avam Kamarası Gıda ve Çevre Komisyonu Başkanı Williams, aspartamın kansere neden olduğuna dair deliller bulunduğunu belirterek, bu maddeyi içeren ürünlerin yasaklanmasını istedi.

İngiltere'de Avam Kamarası Gıda ve Çevre Komisyonu, ülkede satılan 6 bin gıda maddesi, ilaç ve içeceğin içinde bulunan yapay tatlandırıcı "aspartam"ın kansere yol açabileceği uyarısında bulundu.
Komisyon Başkanı Liberal Demokrat Milletvekili Roger Williams, aspartamın kansere neden olduğuna dair güvenilir deliller bulunduğunu belirterek, bu maddeyi içeren ürünlerin satışının yasaklanmasını istedi. Williams, İtalya'da yapılan bir araştırmada, düzenli olarak aspartam verilen farelerde tümörlerin ortaya çıktığını söyledi.
İngiliz milletvekili, aspartamın kullanılmasına izin veren yetkililerin, ana görevleri olan halkın sağlığını koruma konusunda başarısız olduklarını belirtti. Bazı İngiliz bilim adamları da Komisyon'un çağrılarına destek vererek, aspartam içeren gıda maddeleri ve ilaçların raflardan kaldırılması çağrısı yaptı.

İngiliz basınına göre Williams, dünya çapında her 15 kişiden birinin her gün aspartam içeren ürünleri tükettiğini, bunların büyük kısmını da çocukların oluşturduğunu söyledi. Milletvekili, aspartamın, diğer birçok ürünün yanı sıra, çocukların tercih ettiği kahvaltılık gevrekler, çikolotalar ve bazı çocuk şuruplarında kullanıldığını belirtti.

Hangi gıdalarda kullanılıyor?
İngiliz Daily Express gazetesi, haberi "Tatlandırıcıda kanser bağlantısı" başlığıyla manşetinden verirken, Daily Mail gazetesi de aspartam içeren ürünlerin listesini yayımlayarak aileleri çocuklarını bu yapay tatlandırıcının kullanıldığı ürünlerden uzak tutmaya çağırdı. Gazeteye göre bazı türleri aspartam içeren ürünler şöyle:
·  Meşrubatlar
·  Meyveli içecekler
·  Sakızlar
·  Meyveli yoğurtlar
·  Dondurulmuş tatlılar
·  Sofralık tatlandırıcılar
·  İlaçlar
·  Çocuk şurupları ve antibiyotikler
·  Düşük kalorili gıdalar
·  Sporcu içecekleri
·  Çikolatalar
·  Nane şekerleri
·  Dondurmalar
·  Kahvaltılık gevrekler
·  Konserve meyveler

http://www.gidaraporu.com/ulkemizde-hangi-urunlerde-kullaniliyor-acaba_g.htm
#1344
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, ''Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman hakkında suç duyurusunu yapmak durumundayız. Bu durumun sonu ona gidiyor'' dedi.

Özbek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kahraman'ın bugünkü toplantıya katılmadığına ilişkin HSYK'nın seçilmiş üyelerinin tutanak tuttuğunu ve bu durumun yazılı açıklama ile kamuoyuna duyurulduğunu anımsattı.

Kadir Özbek, ''Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kahraman hakkında suç duyurusunu yapmak durumundayız. Bu durumun sonu ona gidiyor'' dedi.

''MÜSTEŞAR AHMET KAHRAMAN VE MÜSTEŞAR YARDIMCILARININ HİÇBİRİNİN OLMAMASI VE MÜSTEŞARLIĞA VEKALET EDENİN DE BULUNMAMASI NEDENİYLE TOPLANTI YAPILAMADIĞINA İLİŞKİNOLARAK KURULUN SEÇİLMİŞ ÜYELERİ TARAFINDAN TUTANAK TUTULMUŞTUR''

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) seçilmiş üyelerince, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman ve müsteşar yardımcılarının hiçbirinin olmaması ve müsteşarlığa vekalet edenin de bulunmaması nedeniyle, Kurul toplantısının yapılamadığına ilişkin Kurulun seçilmiş üyeleri tarafından tutanak tutulduğu bildirildi.

HSYK'nın seçilmiş üyelerinin yaptığı yazılı basın açıklamasında, Kurulun bugün olağan toplantısı olduğu belirtildi. Toplantı gündeminin dün Adalet Bakanlığından istenmesine rağmen gündemin verilmediği ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Kurulun sekreteryasını yapan Personel Genel Müdürlüğü aranmış, 'neden gelmedikleri' sorulduğunda, 'Müsteşar Ahmet Kahraman ve tüm müsteşar yardımcılarının cenazeye gittikleri, Bakanlıkta olmadıkları, müsteşarlığa vekalet edenin bulunmadığı, bugün toplantı yapılamayacağı yolunda kendilerine talimat verildiği' ifade edilmiştir.

Müsteşar Ahmet Kahraman ve müsteşar yardımcılarının hiçbirinin olmaması ve müsteşarlığa vekalet edenin de bulunmaması nedeniyle toplantı yapılamadığına ilişkin olarak Kurulun seçilmiş üyeleri tarafından tutanak tutulmuştur.''

HSYK'nın olağan toplantıları salı ve perşembe günleri yapılıyor.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100325/HSYKdan-Mustesar-hakkinda-suc-duyurusu.php

2007'de de benzer bir durum yaşanmıştı. 2007'de yaşanan olay bir haberde şu şekilde işlenmişti:

Seçimde ısrar eden HSYK yargıda kadrolaşma peşinde

Yargıtay üyeleri de krizden rahatsız

Hükümet ile yargı arasında gerginliğe yol açan tartışmalardan yargı mensupları da rahatsız. Yüksek Mahkeme'nin çok sayıda üyesinin, Yargıtay Başkanı Osman Arslan'ın makam odasına giderek seçim krizi çıkaran HSYK üyelerinden şikayetçi oldukları öğrenildi. Ayrıca YARSAV'ın, Yargıtay Başkanı'nı Adalet Bakanı'na karşı tavır almaya zorlayan talimat niteliğindeki açıklamasının Yüksek Mahkeme'de ciddi bir rahatsızlık oluşturduğu belirtiliyor. Yargıtay Başkanı Arslan da bir basın açıklamasıyla isim vermeden YARSAV'a cevap vererek Kasırga hakkındaki suç duyurusunun Yargıtay Başkanlık Kurulu tarafından inceleneceğine, bu nedenle ihsası rey anlamına gelecek bir açıklama yapamayacağına dikkat çekti. Pazartesi günü Yargıtay üyelerinin Başkan Arslan'la görüşüp HSYK üyelerinin gerginliğe neden olan tutumunu ve YARSAV'ın Yargıtay'a yönelik açıklamasına tepki gösterecekleri öğrenildi.

Birileri çok ince hesaplar yapıyor

HSYK toplantısına katılmayarak Yargıtay'a üye seçimi yapılmasını engellediği gerekçesiyle hakkında suç duyurusu yapılan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga, bir gazeteye yaptığı açıklamada, birilerinin hesap peşinde olduğunu söyledi. Kasırga, şöyle konuştu: "Birileri yalanları, gerçeklerin önünde gösterebiliyor. Kimse işin gerçeğini görmüyor. Dilim varmıyor; ama birilerinin yargıyla ilgili çok ince hesapları var. Sık sık 'bakan, müsteşar HSYK'dan çıksın' deniliyor. Hem vallahi, hem billahi, ben de bunu savunurdum. Bugün önemli bir görevdeki birisi olarak eğer inansam yargı gerçekten bakanın ve müsteşarın çıkmasıyla çok daha tarafsız, çok daha adil yönetilecekse onun için çok büyük bir mücadele veririm." ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=519040&title=secimde-israr-eden-hsyk-yargida-kadrolasma-pesinde&haberSayfa=1
#1345
İçgüdü köleliği özgürlük değildir

Sadece bizim değil, Batı Medeniyeti'nin yani evrensel boyutun bir derdi var: Özgürlükleri istiyoruz, teşvik hatta tahrik ediyoruz ama; o özgürlüklerin nasıl kullanılacağını gösteren kültürü ve eğitimi vermiyoruz.

Cambridge Üniversitesi'nin bir cinsellik araştırması yayınlandı geçenlerde. Tafsilat bulamadım. Bizim kaynaklar hep aynı özeti vermiş. İnternetteki yabancı kaynaklarda da bir şey bulamadım. Özetteki veriler korkutucu bir nitelik taşıyor. Bütün öğrencilerin sürekli, periyodik cinsel tecrübeleri var. Özgürlükleri sadece tahrik edersen öyle olur elbette. İnsanlar içgüdüleriyle hareket eden diğer canlılara dönüşür. İnsanın ruhu var, iradesi var, aklı var, düşünceleri inançları, kişiliği var; bunlar ne olacak? O içgüdüsel serbestlik bunlarla nasıl bağdaşacak? İzah et de anlayalım.

Bir başka rapor gördüm, bazı profesörlerimiz tarafından hazırlanan bilimsel ve çok seviyeli bir rapor. Özünde şunu söylüyor: "Bu konudaki tatmin fiziksel, fizyolojik maddi bir olay değildir. İnsanın ruhuyla, olgunluğuyla, büyük ölçüde ilgilidir..." Dahası var ama burada anlatamam ve özü zaten bundan ibaret. Fakat bu türlü araştırmalar hiç ilgi çekmiyor. Tahriklerin tozu dumanı arasında fark bile edilmiyor.

Varoluş gerçekliğiyle insan, içgüdülerini yönetip yönlendirecek ruh ve beyin gücüne sahiptir. Fakat insanın o tarafına hitap eden yok ki. O özelliklerin dalları hiç beslenmiyor, yalın içgüdü özellikleri ise habire tahrik ediliyor, teşvik ediliyor, hatta özgürlük adına çağdaşlık adına kutsanıyor bile.

Adam, birine musallat oluyor. Seni istemeyeni sen nasıl istiyorsun? Senin kişiliğin, özsaygın, pozitif anlamıyla onurun gururun yok mu? Kişilikli bir insan 30 yıl beraber yaşadığı bir insanda bile böyle bir isteksizliğin ve sevgisizliğin var olduğunu öğrense, hukuken olmasa dahi fiilen derhal ayrılması ve o anlamda irtibatsız hale gelmesi gerekir. Bu bir irade meselesi bile değil, her kişilikli insanın normal haklı ve kaçınılmaz refleksidir. "Ama ben seviyorum" Seversen sev yine; ama sevmek, onursuz bir beraberliğin devamını değil, bitirilmesini gerektiren asil bir duygudur. Bunu yapamıyorsan sendeki hal sevgi değildir, ihtiyaç ve acziyettir. O halde isen, sevginin kendisi seni sevmez! Zorbalıkla, tehditle, kabalıkla, hatta yalvar yakar olma zilletiyle sevgi bağdaşır mı hiç? Sevginin çekirdeğinde saygı vardır. Seven gücendirmekten incitmekten korkar, sevdiğini önemser, yüceltmeye çalışır. Aşk sevginin doğurduğu bir heyecandır sadece. Heyecanların yatışması, kontrol altına alınabilmesi, munisleşmesi; yok olması değil tekâmül etmesidir.

Bazı evliler "bizden geçti artık" deyince hep sorasım gelir: Ne vardı da ne geçti?! İnsanın yüreği gönlü sevgisi yaşlanır mı? Şartları değişir, değişen şartlar da kalıcı sevgiler yanında hiçbir önem taşımaz. Böyle konuşan kişiye, "zaten sen de geçtiğini belirttiğin şey vaktiyle de yokmuş da sen var zannetmişsin" denir ancak.

Bunlar "hayat bilgisi" kardeşim! En başta gelmesi gereken ama hiç olmayan en önemli bilgi ve düşünce branşı. İlkokulda böyle bir ders vardı, keşke bütün okullarda gelişerek var olmaya devam etseydi. İnsanlar en çok bilgi yardımına ihtiyaç duydukları konularda kaynak bulamıyor ve kulaktan dolma savruk bilgi kırıntılarından kendine göre sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.

Yasak Aşk diye bir dizi vardı. Onun neresinde aşk var? Münasebetsizliğini bir tarafa bırak, insan âşık olduğunu paylaşır mı? Kendini paylaştırır mı? O hikâye, bir ahlaksızlık ve onursuzluk hikâyesidir, bir içgüdüsel tutkunun insanı ne türlü zilletlere ve çöküşlere sürükleyebileceğinin anlatılmasıdır. Öyle bir hikâyenin adı ancak "zillet" olabilir. Bir iki defa seyredeyim dedim, fiziki olarak midem bulandı. Emedur aldım. Vadideki Zambak aklıma geldi. Nerede o, nerede bu.

... İçgüdüler hayvanlarda yalnız başına belirleyicidir, insanlarda değil. Bu gerçek bile izaha muhtaç hale geldi. İçgüdüsel serbestliğin özgürlükle ne alakası var? a.selim@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1024
#1346
Hammurabi kanunları, milattan önce 18. asıra tarihleniyor; bilindiği kadarıyla en eski kanun külliyatıdır ve taşa kazınıp ilan edildiğinde şüphesiz kendinden önce yürürlükte bulunan birtakım kanunlara yenilik getiriyor, değiştiriyordu.
Sonra Hazreti Musa, Tur Dağı'ndan On Emir'le indi ki, kabaca M.Ö. 15 asırdan bahsediyoruz. On Emir, Beni İsrail'e duyurulduğunda, kendini Hammurabi kanunlarının ilelebed korunmasına adamış birtakım hukuk çevrelerinin, "Kabul etmeyiz, Hammurabi kanunlarının temel prensiplerine aykırıdır" diye somurtup olmazlandıklarını bilmiyoruz; muhtemelen olmuştur bazı itirazlar.

Sonra... Sonra Roma Hukuku var meselâ. Jüstinyen'in yaptığı kodifikasyona burun kıvırıp, "Bu dinsizler, On Emir'e muhalif kanunlar salıyorlar, âhir zamana kaldık ey ihvân" diye homurdananlar da çıkmıştır mutlaka...

Nereden çıktı bu hukuk tarihi dersi diyeceksiniz; Anayasa değişikliğine karşı tam takım muhalefete geçen cepheyi dinlerken böyle bir hisse kapıldım. Hukukta bir üst sınıfa terfi ederken, tutucu çevrelerden bu ve buna benzer itirazlar geliyor, "İstemezük" diyorlar, "Eski düzen neyimize yetmez" diyorlar; bunlar biraz da "Nizam-ı cedit neymiş, biz gâvur talimi istemezük" diyen Yeniçeri taifesini andırıyorlar. Diyorlar ki, "Anayasa değişikliği anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı anayasa değişikliği yapılamaz" diyorlar ve ben kendi nâmıma bu hukuk mantığı önünde şapkamı çıkarıyorum, mest ü hayran oluyorum çünkü bu mantık doğrudur ve son derece ikna edicidir. Ağanın lâfının üstüne lâf olmaz çünkü...

Hükümetin reform taslağı, başta Hammurabi kanunları olmak üzere, gelmiş geçmiş bilumum hukuk düzenlemelerine aykırı; öyle olması gerekir; öyle olmasaydı hâlâ Hammurabi büyüğümüzün koyduğu yasalar hükümfermâ olurdu. Hammurabi yasalarının kadr ü kıymeti bilinmemiştir. Size bir maddesini söyleyim meselâ; uygulandığında bakın hırsızlık filan kalıyor mu ortada; diyor ki, "Bir kimse bir eve girmek için duvarını delerse, o deliğin önünde öldürülür ve oraya gömülür." Fıstık, fıstık!..

Gelgelelim bizim yüksek yargı cephesi On Emir'le, Hammurabi ile ilgilenmiyor; onlar 82 Anayasası'na âşık; halbuki 82 Anayasası 61 Anayasası'na buz gibi aykırıydı; o dönemin cuntacıları "Anayasa yapılacaaak, yaap!" diye emir verdiklerinde bizimkiler "şaak" diye yapıvermişlerdi anayasayı.

Unutmadan hatırlatayım, 61 Anayasası da 24 Anayasası'na aykırıydı ha! 24 Anayasası'na, "Bozuktu, geriydi, modası geçmiş, modeli düşmüştü" diyen çarpılır, ağzı burnu tekkenişin tavasına döner; zira efendim bu anayasayı evvelen bizzat Mustafa Kemal Paşa dikte etmişti. Atatürk'ün anayasasıdır bu anayasa. Atatürk'ün pabuçlarına bile kutsallık atfedip müzelerde saklayan Atatürkçülerimiz, dağ gibi Atatürk anayasasının "gümbüür" diye yıkılmasına aldırış bile etmediler. Kimse de çıkıp, "Menderes'i devirdiniz işte kardeşim, Atatürk anayasasının ne günahı vardı?" demedi, diyemedi. İşte o yüzden bizde hukukçu takımı, o tarihten beri ahrazdır efendim; birşeyler söylüyorlar ama kelâm edemiyorlar.

Cevabı ben vereyim elim değmişken; 24 Anayasası'nı Atatürk, "Nasıl olsa bizim parti (yani CHP) her daim iktidarda olacak" diye kaleme almıştı. CHP'nin yerine DP geçince şekil bozuldu; CHP'nin anayasal yetkilerini DP kullanınca gariplere dünyayı dar ettiniz, Yassıadalarda Karakuş mahkemesi kurup Menderes ve iki bakanını "Anayasayı çiğnediniz" diye astınız; iki gün sonra da anayasayı kendiniz lağvettiniz.

Bu yaptığınızı biz affederiz ama Hammurabi? Zannetmiyorum!
t.alkan@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=966176
#1347
Yargı reformunda kaygılar: Gül devreye girmeli

BİZDEKİ yargı sisteminin ve yargı ideolojisinin tarihen "bekçilik, dar kadro ve vesayet" ilkelerine göre oluşturulduğu, darbelerin bunu pekiştirdiği bir gerçektir.
Son olarak, HSYK'daki yüksek yargı kökenli üyelerin "gündem dışı atamalar" yapmaya kalkması ne kadar taraflı hale geldiğinin göstergelerinden biridir; reform zorunludur.
Ancak reform süreci dengeli bir şekilde yürütülemezse sorunlar büyüyebilir.
Elbette yargı reformunun gerekçesi olan "bağımsızlık ve tarafsızlık, geniş temsil, demokratik meşruiyet" gibi felsefi ilkeler kesinlikle doğrudur.
Bunlar daha AKP ortada yokken de savunduğum değerlerdir.
Fakat bu felsefi ilkelerin altına yazılan maddelerde mutlaka düzeltilmesi gereken yönler vardır.
Bugün bunlardan ikisini Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkatine sunacağım.

'Üye seçmek'
Taslak'ta HSYK üyelerinin sayısı 21'e çıkıyor, bunların 7'sinin 11 bin hâkim ve savcı tarafından seçilmesi öngörülüyor. Bu usulün etnik, siyasi, ideolojik, itikadi gruplaşmaları tabana yayarak  yargıyı tümüyle 12 Eylül öncesinin emniyet teşkilatına çevirmesinden kaygılıyım.
Böyle bir 'seçim'in "demokrasi" ile ilgisi yoktur! Demokrasi siyasi bir kavramdır, onun için mesela "Demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olan siyasi partiler" denir.
Demokrasi siyasi görüşlerin serbestçe örgütlenip iktidar mücadelesi yapmasıdır.
Buna karşılık, "liyakat, kıdem, mesleki ehliyet, performans" gibi kavramların esas olduğu hizmetler için ortaya sandık koyup seçim yapmak, demokrasinin gereği değildir!
Aynı sebepten dünyada rektörlerin tepeden atanması da, seçimle belirlenmesi de terk ediliyor; 'mütevelli heyet' sistemi yaygınlaşıyor.
Taslakta ise, Cumhurbaşkanı'nın zaten fazla olan atama yetkileri daha da artırıldığı gibi, HSYK'nın 7 üyesi için ortaya sandık konulup 11 bin hâkim ve savcının oy vermesi öngörülüyor!

Liyakat sistemi
Sayın Ergun Özbudun Hocamızın hazırladığı taslakta Anayasa Mahkemesi'ne Cumhurbaşkanı üye seçmiyordu! HSYK üyeleri için yapılacak seçim ise "birinci sınıf hâkim ve savcılar"la sınırlanmıştı. Böylece seçimlerin yol açacağı gruplaşmalar sınırlandırıldığı gibi, "birinci sınıf" denilerek bir liyakat ölçüsü de getirilmişti.
Taslakta bu ölçüler yok!
Benim önerim, HSYK'ya 'taban'dan seçilecek üyelerin, "kıdem, liyakat, performans, akademik kariyer" gibi kıstaslara göre bilgisayarla belirlenmesidir.
Bundan başka, Anayasa Mahkemesi'ne ve HSYK'ya üye seçiminde yüksek yargının 'otarşik' egemenliğini gidermek ve çeşitlilik sağlamak doğrudur, ama taslakta yüksek yargının adeta marjinalize edilmiş olması yanlıştır! "Liyakat, kıdem" gibi ilkelerle de bağdaşmaz.
Bunun yaratacağı gerilimler yüzünden ülke yönetiminde ciddi sorunlar çıkabilir!
Önerim, Cumhurbaşkanı'nın üye atamasının daraltılması, yüksek yargının payının taslaktakine göre artırılmasıdır.
Gerilimin düşmesine de bunun katkısı olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Siz, yargı ile yürütmeyi bir araya getirmiştiniz. Bunu yapabilmenin prestijine sahipsiniz. İktidar üzerindeki prestijinizi ise belirtmeye bile gerek yok.
Devreye girmenizin hem taslağı elden geçirme hem kutuplaşmayı yumuşatma bakımından etkili olacağını düşünüyorum.
Taslağın doğru felsefi ilkelere dayanması yetmez. Doğru ilkelerle yola çıkıp, maddi hatalar ve yoldaki çekişmeler yüzünden olumsuz sonuçlara maruz kalmak bir hayat kuralıdır!
Cevdet Paşa'nın dediği gibi, "Usul, esastan önce gelir."
Sizin telkininizle taslağın 'minimalist' ya da daha 'dengeli' hale gelmesi mümkündür ve bunun hem gerilimi azaltacağını, hem reformun olumlu sonuçlar vermesine ciddi katkıda bulunacağını düşünüyorum.
Aksi halde referandum sürecinde toplumsal gerilimin tehlikeli şekilde tırmanması, kurumlar arası çatışmanın keskinleşmesi ihtimali vardır...
Yarın da tasarıya haksız suçlamalarda bulunanlara seslenmek istiyorum.

http://www.milliyet.com.tr/yargi-reformunda-kaygilar-gul-devreye-girmeli/taha-akyol/siyaset/yazardetay/27.03.2010/1215975/default.htm?ver=98

Yargı reformunda kaygılar - 2
Haksız eleştiriler


SAYIN Rıza Türmen çok saygı duyduğum bir hukukçudur. Her yazısını istifade ederek okurum. Taslağı eleştiren 24 Mart günlü yazısı da böyleydi. Fakat farklı görüşlerimiz de var tabii...
Sayın Türmen, parti kapatma davalarının Meclis'te kurulacak partiler arası komisyonun iznine bağlanmasını eleştiriyor; gerekçesi, bu komisyonun "tarafsız" olmayacağı...
Halbuki komisyon zaten tarafsız bir 'ön yargılama' yapmak için değil, tam tersine, kapatma davalarını siyaseten frenlemek için kurulmaktadır!
301. maddeden dava açılmasının Adalet Bakanı'nın 'siyasi' iznine bağlanması da böyledir.
Bunda sakınca yok. Çünkü hukuken 'açılabilir' bir kapatma davası, siyaseten daha büyük sakıncalar yaratabilir.
Venedik Komisyonu da Türkiye'de parti kapatma davası açma yetkisinin "siyasi kontrol veya denge olmaksızın" başsavcıya terk edilmiş olmasını eleştiriyor, "bir tür demokratik kontrol" kurulmasını öneriyor.
Taslağın 'komisyon' modeli eleştirilebilir ama parti kapatma davalarının nasıl bir "siyasi kontrol veya denge"nin süzgecinden geçirileceği konusunda bir model teklif etmek gerekmez mi?

Kuvvetler ayrılığı
Yüksek yargı başkanları sürekli olarak taslağın "kuvvetler ayrılığı"na aykırı olduğunu söylüyorlar. Hatta HSYK Başkan Vekili Sayın Kadir Özbek, taslağın "Değişmez ilkelere aykırı" olduğunu söyleyerek neyi ima ettiği açıkça belli bir iddiada bile bulundu.
Tabii YARSAV da bu görüşte.
Taslağın neresi "kuvvetler ayrılığı"na aykırı?
Anayasa Mahkemesi'ne parlamentonun üç tanecik üye seçmesi mi?
Ama Anayasa Mahkemesi üyelerinin büyük bölümünü parlamentonun seçmediği tek demokrasi yok dünyada!
Üstelik, parlamentonun üye seçmesini Anayasa Mahkemesi'nin kendisi istiyor.
'Bize uymaz' diye karşı çıkılabilir elbette... Ama "Kuvvetler ayrılığına, değişmez ilkelere aykırı" diye çok ağır iddialarda bulunmak, ancak "kuvvetler ayrılığı" ve "anayasal yargı" kavramlarının hukuktaki anlamlarını bilmezlikten gelmekle mümkündür.
Dün Radikal'de Tarhan Erdem de yazdı, bunlar hukuk adına çok üzücü beyanlardır.

HSYK geriye mi gidiyor?
Bir iddia da bu... Hele de Sayın Kadir Özbek, bu konuda aşırı sert, teknik hukuk dilinden uzak, genel suçlamalar yapıyor.
HSYK bakımından, Sayın Rıza Türmen'in somut eleştirileri var. Türmen'e göre HSYK'da "Adalet Bakanı ve müsteşarı yerini koruyor", hatta dahası, "Adalet Bakanı'nın yetkileri genişletiliyor!"
Halbuki, Adalet Bakanlığı'nın teftiş ve 'sekretarya' yetkileri tamamen HSYK'ya devredildiği gibi, başka birçok konuda da bakan yetkilerini kaybediyor: Hâkimlerin tayin, terfi, disiplin, soruşturma konularına artık HSYK'da üç ayrı daire bakacak ve bakan bu dairelerin hiçbirinin toplantısına gözlemci olarak dahi katılamayacak!
Müşteşar ise sadece bir tek dairenin toplantısına katılacak.
HSYK'nın genel sekreterini Adalet Bakanı tek başına değil, kurulun göstereceği üç aday arasından atayacak...
Bakan sadece "Genel Kurul"un başkanı olacak...
Bunlar da eleştirilebilir, "soruşturma onayı" yetkisi sakıncalı bulunabilir. Ama Oktay Ekşi'nin "Bağımsızlığın kırıntısı bile kalmayacak" eleştirisi de, Türmen'in belirttiğim eleştirisi de abartılıdır.

Hukuk ve siyaset
Rıza Türmen'in haklı olarak dediği gibi, bazen hukukla siyasetin sınırını ayırmak zor. Hatta hukukun gereği olan bir reforma siyasi gerekçelerle karşı çıkmak da mümkündür. Nitekim bütün referandumlarda siyasi tercihler daha büyük rol oynar.
Referandumun ayrı paketler halinde yapılması Venedik Komisyonu'nun haklı tavsiyesidir. İktidarın tek paket sunacak olması da siyasi tercihtir.
"Evet" ve "hayır" oyları da nihayet siyasi tercihleri yansıtacaktır; zaten demokrasi siyasi bir kavramdır.
Yakışmayan, mutlaka teknik hukuk diliyle konuşmaları gereken yargı mensuplarının, içeriksiz genellemelerle siyasi konuşmalar yapmasıdır.

http://www.milliyet.com.tr/haksiz-elestiriler/taha-akyol/siyaset/yazardetay/26.03.2010/1216505/default.htm?ver=72
#1348
TASLAK Meclis'te 330'un üstünde oyla kabul edilirse ve CHP Anayasa Mahkemesi'nde "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" diye iptal davası açarsa ne olur? Çok büyük bir ihtimalle Anayasa Mahkemesi öyle bir davayı reddeder ve değişiklik referanduma gider!
Mahkeme'nin ret kararı vereceğini nereden biliyorum? Bilmiyorum, hukuk bilimine dayanarak kuvvetle tahmin ediyorum.
Çünkü Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerine ancak "şekil" yönünden, mesela Meclis'te kaç oyla kabul edilmiş diye bakar, "esastan" inceleyemez!
İtirazları duyuyor gibiyim: Türban yasağının kaldırılmasında Anayasa Mahkemesi "şekil"den iptal imkânı bulamayınca "laikliğe aykırı" diyerek "esastan" iptal etmemiş miydi?..
Bu defa da yine değişmez nitelikte olan "kuvvetler ayrılığı" ve "demokratik hukuk devleti" ilkelerine aykırı bularak iptal kararı veremez mi?!
Evet beklenti budur; ama...

'Laikliğe' benzemiyor!
Evet, Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde türbanı serbest bırakan anayasa değişikliğini "laikliğe" aykırı bularak "esastan" inceleyip iptal kararı vermişti!
Ama bu defa aynı yorumu yapmasına hiç ihtimal vermiyorum.
"Kuvvetler ayrılığına aykırılık" iddiası, 'laiklik'le mukayese edilemeyecek kadar farklıdır.
Anayasa Mahkemesi baştan itibaren çok dar ve yasakçı bir laiklik içtihadı geliştirmişti. Hatta hiç çekinmeden "Avrupa'daki gibi bir laiklik bizde olmaz" diye yazabilmişti! (Karar: 89/12)
Ve, kendisinin yerleştirdiği bu dar ve otoriter laiklik içtihadına dayanarak, başörtü yasağını laikliğin zorunlu bir unsuruymuş gibi kabul etmişti... Ve, yasağın kalkmasını "dolaylı yoldan" laikliğin kalkması gibi yorumlayarak anayasa değişikliğini "esastan" iptal etmişti.
Peki, şimdi de Anayasa Mahkemesi'ne üye seçiminin değiştirilmesini aynı şekilde "değişmez ilkelere aykırı" sayarak iptal edemez mi?!
Hayır, iptal edemez! Çünkü Mahkeme'nin kendisi 2003 yılında daha ileri bir değişiklik önerisinde bulunmuştu!
Laiklik konusundan farklı olarak, Mahkeme'nin yapısının nasıl olması gerektiğine dair içtihatlar da yoktur, olamaz zaten. Üstelik Batılı demokrasilerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl "çeşitli" kaynaklardan ve parlamento tarafından seçildiği de ortadadır.
Bir iptal söz konusu olamaz.

HSYK için iptal?
Peki, Mahkeme HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını "kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti" gibi değişmez ilkelere aykırı bularak anayasa değişikliğinin bu bölümünü "esastan" iptal edemez mi?
Hayır, edemez!
Çünkü taslak, yargı bağımsızlığını kaldırmıyor, ilerletiyor: Müfettişler, sekretarya ve bütçe bakanlıktan alınıp HSYK'ya veriliyor...
HSYK için öngörülen üye seçimi ve Adalet Bakanı'nın taslaktaki konumu birçok Batılı ülkelerde mevcut...
Anayasa Mahkemesi'nin laiklik gibi, HSYK hakkında eskiden aldığı kararlar yok; olamaz da zaten.
Taslaktaki modeli Anayasa Mahkemesi'nin "değişmez ilkeler"e aykırı sayması mümkün değildir!
10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer de 2007'deki anayasa değişikliklerini önlemek için "esastan" değil, sadece "şekilden" yani oylama sayılarından dolayı iptal davası açabilmiş, mahkeme onu da reddetmişti. (Karar: 2007/68)
Taslak yeterli sayılarla Meclis'ten geçerse, referandum hukuken önlenemez gözüküyor.

http://www.milliyet.com.tr/mahkeme-ne-diyecek-/taha-akyol/siyaset/yazardetay/26.03.2010/1216953/default.htm?ver=31
#1349
Hükümetin anayasa değişikliğine ilişkin paketi genel olarak olumlu. Demokratikleşme ve hukuk devleti açısından bugünkü durumla mukayese edildiğinde artılar ağır basıyor.
Anayasa değişikliği ve referandumla ilgili olarak daha çok yazılıp çizilecek.
Ben önce bir konuya değinmek istiyorum.
Anayasa paketi çıkar çıkmaz, yargıdan son derece olumsuz sesler yükselmeye başladı.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Hakimlar Savcılar Yüksek Kurulu Başkan vekili Kadir Özbek, hükümetin öngördüğü anayasa değişikliklerini yerden yere vurdular.
Muhalefet sözcüleri de onlardan aşağı kalmadı.
Hep birlikte hukuktan, yargı bağımsızlığından söz ederek hükümetin ne kadar yanlış yolda olduğunu söylediler.
Olabilir.
Elbette herkes kendi görüşünü açıklayacak, kendi doğru bildiğini savunacak.
Başka türlü olmaz.
Ama bir nokta var.
Yargı ve muhalefet sözcülerini televizyonda dinlerken, dün sabah basında eleştirileri okurken bir an düşündüm.
Kendi kendime sordum:
Yargının bağımsızlığına, hukuk devletine bu kadar düşkün olanlar, asker söz konusu olduğunda neden suskunlaşıyorlar acaba?..
Kısaca anlatayım.
Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk hakkında dava açılmış durumda.
Bir 'terör örgütü'ne üye olmakla suçlanıyor. Hakkında istenen ağır hapis cezası 5 ile 10 yıl arasında. Üstelik davanın bir numaralı sanığı...
Ama hâlâ görevinin başında.
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 65. maddesine göre, Milli Savunma Bakanı tarafından görevinden alınabilir.
Ama kaç hafta geçti, alınmıyor.
Ayrıca, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ sürekli konuşuyor, Orgeneral Berk'i savunuyor, gazetelerin manşetlerinde dolaşan demeçlerinde Komutan'a kefil olduklarını açıklıyor.
Bir yanda iddianame... Bir yanda hukuk... Öbür yanda Genelkurmay Başkanı...
Genelkurmay Başkanı, hukuka saygılı mı?
Yoksa hiçe mi sayıyor?
Hukukun üstünde mi?
Bunun için mi, yargı üzerinde baskının daniskasını uyguluyor?
Ne düşünüyorsunuz?..
'Terör örgütü'ne üye olmakla suçlanan, hakkında ağır hapis cezası istenen bir kişiyi, bir Komutan'ı kamuoyu önünde savunmak, ona kefil olmak, görevinde bırakmak acaba hukukun neresine sığıyor?
İddianame hazırlanmış, mahkeme kabul etmiş, dava açılmış... Genelkurmay Başkanı diyor ki:
"Biz bu iddianameyi beğenmedik, biz komutanımıza kefiliz!"   
Eee?..
Yargının yoksa askere iddianame beğendirmek gibi de bir görevi mi var? Sonunda kararı verecek olan mahkeme heyeti, yargıçlar değil midir?
Yoksa asker hukukun üstünde mi?.. Yoksa askerin kendi hukuku mu var?..
Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un gazete manşetlerinde dolaşan açıklamalarından anlaşılan o ki, asker kendini hukukun üstünde görüyor.
Öte yandan hükümetin anayasa değişikliği paketi ise, bazı bakımlardan askeri hukukun içine çekebilecek düzenlemeleri öngörüyor.
Acaba, yargının ve muhalefetin önde gelen sözcüleri, bu nedenle mi anayasa değişikliği paketine karşı çıkıyorlar?
Kıyameti koparıyorlar?
Eğer öyle değilse, Genelkurmay Başkanı'nın tutumuna hukuk devleti, hukukun üstünlüğü açısından neden karşı çıkmıyorlar?
Söz konusu asker olunca mı suskunlaşıyorlar?
Asker, hukukun üstünde mi?
Asker, hesap vermeyecek mi sivil yargı önünde?
Bu konuda neler düşünüyorsunuz Sayın Yargıtay Başkanı, Sayın HSYK Başkan vekili?..
Ne düşünüyorsunuz gerçekten?..

http://www.milliyet.com.tr/hukumete-sahin-askere-guvercin-/hasan-cemal/siyaset/yazardetay/24.03.2010/1215572/default.htm?ver=72
#1350
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçilmiş üyeleri, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Kurul Üyesi Ahmet Kahraman'ın toplantıyı terk etmesi üzerine kurul toplantısının yapılamadığı açıklandı.

''HSYK'nın seçilmiş üyeleri'' adına yapılan yazılı açıklamada, kurulun bugün olağan gündemini görüşmek üzere üye tam sayısıyla toplandığı belirtildi.

Toplantı başladığında kurul üyelerinden Ali Suat Ertosun'un 2010 yılında çıkarılan ''2009 yılı güz kararnamesi'' taslağında görüşülmeyip geriye bırakılan atama kararnamesi ile 29 Ocak 2010'da gündeme alınıp görüşülmesini istediği ilke kararları ve diğer konulara ilişkin yazılı önergeleriyle yetki kararnamesinin gündeme alınması istemini içeren sözlü önergesinin görüşülmesine geçildiği belirtildi.

Açıklamada, bu sırada Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Kurul Üyesi Ahmet Kahraman'ın ''bu tür önergelerin verilmesine ve görüşülmesine karşı olduğunu, görüşülmesi durumunda toplantıyı terk edeceğini'' bildirerek, toplantıdan ayrıldığı bildirildi. Bu nedenle kurul toplantısının yapılamadığı kaydedildi.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan (HSYK) yapılan yazılı açıklamada, ''18 Mart 2010 tarihli gündemde kararname taslaklarıyla ilgili maddeye yer verilmemesi ve bugünkü gündemde de bu konunun bulunmadığının görülmesi üzerine 19 Mart 2010 tarihinde hazırlanan önergelerin iç yönetmeliğin 9. maddesi işletilmek suretiyle gündeme alınması istenmiştir'' denildi.

HSYK'nın seçilmiş üyeleri adına yapılan yazılı açıklamada, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İç Yönetmeliği'nin 8. maddesinin 3. fıkrasında kurul gündeminin ''kurul başkanı veya başkan vekili tarafından işin önemi, ivedi veya süreli oluşuna göre düzenleneceği'' hükmünün yer aldığı anımsatıldı.

Bu hüküm uyarınca, Kurul Başkanvekili Kadir Özbek tarafından 17 Mart 2010'da personel genel müdürlüğüne yazılan yazı ile ''Yargıtay üye seçimleriyle emeklilik ve benzeri nedenlerle meslekten ayrılmalar sonucu boşalan yerlerin doldurulması ve daha sonra da ataması yapılanların yetkilerinin belirlenmesi için kararname taslaklarının acilen kurula sunulmasının istendiği'' ifade edildi. Açıklamada, buna rağmen konunun 18 Mart 2010 tarihli kurul gündemine alınmadığı belirtildi.

Kurulun toplantı günlerinin Yönetmeliğin 6. maddesi uyarınca belirlendiği, kurulun bu günlerde gündemli olarak toplandığı anımsatılan açıklamada, gündemde değişiklik yapılmasının da aynı yönetmeliğin 9. maddesine göre önerge verilmek suretiyle gerçekleştiği kaydedildi.

Açıklamada, ''18 Mart 2010 tarihli gündemde kararname taslaklarıyla ilgili maddeye yer verilmemesi ve bugünkü gündemde de bu konunun bulunmadığının görülmesi üzerine 19 Mart 2010 tarihinde hazırlanan önergelerin iç yönetmeliğin 9. maddesi işletilmek suretiyle gündeme alınması istenmiştir. İlgili mevzuat uyarınca toplanan ve çalışmalarını sürdüren HSYK, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Kurul Üyesi Ahmet Kahraman'ın kurul toplantısını terk etmesi nedeniyle gündemindeki konuları görüşememiştir'' denildi.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100323/Mustesar-Kahraman-HSYKyi-terk-etti.php
#1351
Başbakan Erdoğan, Anayasa'nın niye değişmesi gerektiğini açıkladı. Eleştirilerin nedenlerini tek tek sıralayan Erdoğan, muhalefete hafta sonuna kadar süre verirken Yargıtay ve HSYK'dan gelen açıklamalara çok sert çıktı.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa taslağının ''kişisel beklentilerle, politik hesapların değil, Türkiye'nin ihtiyaçlarını gözeten bir mantıkla hazırlandığını'' söyledi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, dün açıklanan Anayasa değişikliği taslağının üçü geçici olmak üzere 26 maddeden oluştuğunu söyledi ve taslakta öngörülen düzenlemelere değindi.

Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında öne çıkan bazı değerlendirmeler satır başlarıyla şöyle:

''-Bu taslak kişisel beklentilerle, politik hesapların değil, Türkiye'nin ihtiyaçlarını gözeten bir mantıkla hazırlanmıştır.''

-''Bu taslak AB ile katılım müzakerelerini yürüten, dünya ile entegre olmaya çalışan güçlü bir Türkiye'nin yolunu açacaktır.''

-''Uzlaşma Komisyonunda bir taslak hazırlanmadığı, hazırlanamadığı için AK Parti olarak biz hazırladık ve bunu şimdi TBMM'nin gündemine taşıyoruz.''

-''Bunun içinde aslında CHP'nin söyledikleri de var, MHP'nin söyledikleri de var. Değişik sivil toplum örgütlerinin söyledikleri de var.''

-''Her türlü yapıcı katkıya biz açığız.''

-''Uzlaşma noktasında son derece samimi bir tavır içerisindeyiz. Bu ülkede bu anayasaya katkısı olacak herkese gidiyoruz.''

-''Siyaset bugün bir kez daha samimiyet sınavındadır.''

-''Bu Meclis anayasa yapamaz demek, Meclisin ve siyasetin kendisinin inkarıdır.''

-''Anayasa değişikliğini belirsiz bir geleceğe ertelemek Türkiye'ye vakit kaybettirir.''

-''Biz kişisel düzenlemeler yapmıyoruz. Kendi taslağımızı dayatmıyoruz. Hiç kimseyi, hiçbir kurumu, hiçbir erki etki altına almaya çalışmıyoruz.''

-''Parlamentonun yetkisi yasa çıkarmaktır'' diyen Erdoğan, ''demokrasiden nasibini almış hiç kimsenin bu yetkinin kullanılmasını alay konusu yapamayacağını'' kaydetti.

-''Gösterilen tahammülsüzlük AK Parti'ye yönelik değildir; sergilen tahammülsüzlük millet iradesinedir, demokrasiyedir.''

-''Milletin, ileri bir demokrasi, çağdaş bir demokrasi, kendi iradesine ipotek konulmamasını istediğini'' anlatan Erdoğan ''Ben bir referanduma gerek kalmadan TBMM'nin bu değişikliği gerçekleştirmesini ve bir kez daha tarih yazmasını umut ediyorum'' dedi. Erdoğan, bu gerçekleşmezse millete gideceklerini kaydetti.

''AK PARTİ'NİN SİYASETİNDE, MİLLETLE ARAYA MESAFE KOYMAK, MİLLETLE ARACILAR ÜZERİNDEN KONUŞMAK YOKTUR''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin  siyasetinde, milletle araya mesafe koymak, milletle aracılar üzerinden konuşmak bulunmadığını belirterek, ''Biz, hiçbir zaman kendimizi birilerine beğendirmenin, birilerine kabul ettirmenin mücadelesi, gayreti içinde olmadık. Bizim için önemli olan, aziz milletimizin, 73 milyon vatandaşımızın topyekun düşüncesidir'' dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmaya, 21 Mart 1973 tarihinde yaşama veda eden Aşık Veysel Şatıroğlu'nu anarak başladı. Veysel'i bir kez daha rahmetle andığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

''Aşık Veysel, 'Ben giderim adım kalır/dostlar beni hatırlasın...' demişti. gerçekten arkasında değer biçilemeyecek bir miras ve unutulmayacak bir isim bırakarak gitti. AK Parti olarak, Anadolu'nun tüm erenlerinin, tüm gönül mimarlarının olduğu gibi Aşık Veysel'in de gönül dilini kendimize ilham edindik. Yola öyle çıktık ve o ilhamla o ışıkla yolumuzda yürümeye devam ediyoruz.

Her zaman söylüyorum; bizim dilimiz gönül dilidir. Biz, milletimizle aracılar vasıtasıyla değil, doğrudan iletişim kuruyor, milletimizle göz göze, kalp kalbe bağlantı sağlıyoruz. AK Parti'nin siyasetinde milletle araya mesafe koymak, milletle aracılar üzerinden konuşmak yoktur. Biz, hiçbir zaman kendimizi birilerine beğendirmenin, birilerine kabul ettirmenin mücadelesi, gayreti içinde olmadık. Millet bizi beğensin, takdir etsin o bize yeter dedik. Siyaset milletle yapılır dedik. Millet için yapılır dedik ve o ilkeden hiç sapmamanın gayreti içinde olduk. Halkı, vatandaşı seçimden seçime hatırlayanlardan olmadık. An be an kendimizi millet huzurunda muhasebeye çektik ve milletin nazarı doğrultusunda kendimize gerektiğinde çeki düzen verdik. Kibir, böbürlenme, gurur bizim kapımızdan içeriye girmedi. Bundan sonra da Allah'ın izniyle girmeyecek. 7,5 yıl boyunca ülkemiz için milletimiz için tarihi nitelikte başarılar elde ederken bir an olsun kibir ve gurur batağına saplanmadık. Önemli olan, değerli olan milletin teveccühü ve takdiridir. Asıl ölçü, millettir dedik ve yönümüz her zaman millete dönük oldu.

Şunu altını çizerek ifade etmek istiyorum: Bizim için önemli olan aziz milletimizin, 73 milyon vatandaşımızın topyekun düşüncesidir. Umumi efkarıdır ki dış politikayı sırça köşklerden değil, dünyanın dört bir köşesinden ülkemizin artan itibarından ve öneminden takip ediyorsak, aynı şekilde başarı ve başarısızlıklarımızı da manşetlerden, ekranlardan, köşe yazılarından değil, milletimizin hissiyatından takip ediyoruz.''

-''FARKLI BEKLENTİLERİ OLANLAR''

Erdoğan, kendilerinden farklı beklentileri olanların hayal kırıklığı yaşayabileceklerini ifade ederek, ''Bizi anlamayanlar, bizim milletle nasıl bir gönül bağı kurduğumuzu anlamayanlar hayal kırıklığı yaşayabilir. Kendi şahsi çıkarları milletle örtüşmeyenler, hayal kırıklığı yaşayabilir. Yeter ki milletimiz hayal kırıklığı yaşamasın'' diye konuştu.

Hep bu hassasiyetle yürüdüklerini dile getiren Erdoğan, bundan sonra da aynı hassasiyetle yollarına devam edeceklerini bildirdi.

Eleştirileri önemsediklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

''Elbette eleştirilere dikkat kesiliyor, kimin ne dediğini, kimin ne demek istediğini, ne söylemek istediğini, neye dikkat çekmek istediğini pürdikkat dinliyoruz. Ama herkesle her konuda birebir aynı düşünmek zorunda değiliz. Bu doğru da değildir, mümkün de değildir. Biz, nasıl bizim gibi düşünmeyenlerin düşüncelerine önem veriyor, saygı duyuyorsak, bizim gibi düşünmeyenlerden de aynı hassasiyeti bekliyoruz. Biz, nasıl herkesin bizimle aynı düşünmesini, bizimle her konuda ortak hareket etmesini istemiyorsak, böyle bir hakka sahip değilsek, bize kendileri gibi düşünmediğimiz için veryansın edenler de böyle bir hakka sahip değildir.''

-GALATASARAY CAMİASINA BAŞSAĞLIĞI-

Başbakan Erdoğan, konuşmasında hayatını kaybeden Özhan Canaydın'a da yer verdi. Canaydın'ı çok sevdiğini ve saygı duyduğunu ifade eden Erdoğan, ''Değerli dostum, kardeşim, Galatasaray Kulübünün üç dönem başkanlığını yapmış olan Özhan Canaydın'ı kaybettik. Gerçekten, spor dünyasında bir beyefendiydi. Örnek bir insandı. Kendisini tanıdığım andan itibaren karşılıklı dostluğumuz, karşılıklı görüşmelerdeki hakikaten beyefendilik, kelimeleri, cümleleri seçerken oradaki tarzı her türlü takdirin üstündeydi'' dedi.

Canaydın'ın geçirdiği rahatsızlık döneminde evinde ve telefonla konuştuklarını anlatan Erdoğan, ''takdiri ilahi neyse, ilahi tecelli neyse hepimiz bunu tadacağız, göreceğiz ve bu tecellinin neticesi olarak dün akşam kendisini kaybettik. Ben kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Tüm ailesine, eşine, çocuklarına ve özellikle Galatasaray Kulübü camiasına ve milletimize başımız sağolsun diyorum'' diye konuştu.

-SANATÇILARLA BULUŞMA-

''ÜLKENİN YAKICI SORUNLARI, SİNEMA VE TİYATRO SALONLARININ DUVARLARINI AŞAMADI. ÜLKENİN YOKSUL, İTİLMİŞ, ÖTELENMİŞ KESİMLERİ, FİLM KADRAJINDAN ÇIKIP DEVLETİN KADRAJINDA KENDİSİNE YER BULAMADI''

Erdoğan, geçen ay İstanbul'da ses sanatçılarıyla bir araya geldiğini hatırlatarak, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesini onlarla etraflıca konuştuklarını anlattı. Hafta sonunda sineme ve tiyatro sanatçılarıyla gösteri dünyasının tanınmış simalarıyla ardından da radyocularla bir araya geldiğini anımsatan Erdoğan, bu tür görüşmelerin Türkiye'de ilk kez yaşandığına dikkati çekti.

İlk kez bir hükümetin toplumun farklı kesimleriyle düzenli olarak bir araya geldiğini, onlarla samimi bir atmosferde fikir teatisinde bulunduğunu, politikalarına yön verirken bunları dikkate aldıklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sanatın ve sanatçının görülemeyeni gördüğüne, söylenilemeyeni söylediğine inanıyor ve ülkenin geleceği için ülkenin can yakıcı meseleleri için bunların fikirlerinin desteklerinin, katkılarının hayati derecede önemli olduğuna inanıyoruz. Çünkü, biliyoruz ki demokrasinin temeli diyalogdur, uzlaşı arayışıdır. Farklı düşüncelere saygı göstermektir. Politikaların benimsenmesinde katılımcılığı esas almaktır. Sanatçılar son toplantımızda da katılımcılar son derece samimi ve son derece özgür bir atmosferde eleştirilerini cesaretle dile getirme fırsatını buldular. Biz onlara derdimizi etraflıca anlatırken onların görüş, eleştiri ve tavsiyelerini de hiç bir kompleks duymadan not ettik.

Bu ülkede terör sorunu üzerine, yoksulluk, işsizlik, göç üzerine, töre adı altındaki insanlık dışı uygulamalar üzerine, azınlıklar üzerine, farklı inanç gruplarının sorunları üzerine, Romanlar üzerine nice filmler, nice diziler çekildi, nice oyunlar sahnelendi. Yaşanan acılar, yaşanan dramlar sinema, televizyon, tiyatro diliyle son derece açık ve net bir şekilde ortaya konuldu. Ülkenin yakıcı sorunları, sinema ve tiyatro salonlarının duvarlarını aşamadı. Ülkenin yoksul, itilmiş, ötelenmiş kesimleri, film kadrajından çıkıp devletin kadrajında kendisine yer bulamadı. Bugün bizim çabamız, mücadelemiz işte budur. Biz artık tüm bu kesimlerin, sorunların ciddiyetle ele alınmasını istiyor ve bunun için gayret ediyoruz.''

''ANAYASA MAHKEMESİ İLE HSYK'NIN ÜYE YAPISI DA EVRENSEL NORMLAR ÇERÇEVESİNDE DEĞİŞİYOR. FAKAT BEN BAZI ŞEYLERE ŞAŞIYORUM. METNİ Mİ OKUMADILAR, TASLAKTAN MI HABERLERİ YOK?''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet partilerinden Anayasa değişiklik taslağına katkı vermesini beklediklerini söyledi. Erdoğan, ''Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) üye yapısı da evrensel normlar çerçevesinde değişiyor. Burada yüksek yargının rahatsız olduğu bir konu var. Nedir? Sadece 'ben, biz' diyorlar'' dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, dün muhalefet partilerine sunulan Anayasa değişiklik taslağı ile ilgili konuştu.

Türkiye'yi her alanda geleceğe taşıyacak, coşturacak, atılıma geçirecek, şaha kaldıracak bir adımın arifesinde bulunduklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

''Şu hususta toplumun hemen her kesiminin ittifak halinde olduğunu biliyoruz. Türkiye, mevcut Anayasa ile çağdaş uygarlık yolunda layık olduğu noktalara ulaşamıyor. Bir çok alanda gereken gelişme ve ilerlemeyi ortaya koyamıyor. Gereken anayasal değişiklikleri yapmadan demokrasisine, ekonomisine, dış ve iç politikasına, sosyal yaşamına, yeni kazanımlar katamaz. Eğer daha yükseği hedefliyorsak, elimizde olanları yeterli görmüyorsak, daha üst seviyeleri gözümüze kestirmişsek, toplumumuzun ihtiyacı olan düzenlemeleri yapmak durumundayız.''

Başbakan Erdoğan, bunların toplumun genel kanaati olduğunu kaydetti. ''Ne zamana kadar?'' diye soran Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bizim taslağını dün muhalefet partilerine teslim ettiğimiz ana kadar. Şimdi biz kendilerinden bu taslağa katkı bekliyoruz. Şunu çok iyi biliyoruz; Anayasaya yönelik beklentilerin mahiyeti, kapsamı farklı olabilir. Ancak yaygın bir şikayetin olması, değişim konusunda güçlü bir toplumsal irade olduğunu yaptığımız bu araştırmalar ortaya koydu. Biz bunları sıradan değil, kamuoyu araştırmalarını da yapmak suretiyle tespit ettik ve adımı da buna göre attık. İşte bu taslak, gelişen ve büyüyen Türkiye'nin, artık kabına sığmayan bir Türkiye'nin ihtiyaçlarını içeren bir taslaktır.''

Taslağın içeriği hakkında bilgi veren Erdoğan, taslağın, 3'ü geçici madde olmak üzere toplam 26 maddeden oluştuğunu hatırlattı.

-''HEP 'BATI' DİYORSUNUZ, BATI BUNU BÖYLE YAPIYOR''-

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Kanun önünde eşitlik ilkesi güçleniyor. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için pozitif ayrımcılık getiriyoruz. Özel hayatın gizliliği, yerleşme ve seyahat hürriyeti, ailenin korunması ve çocuk hakları alanlarında son derece çağdaş ve demokratik düzenlemeler taslakta yer alıyor. Memurlarımızın uzun yıllardır mücadelesini verdiği toplu sözleşme hakkı nihayet taslak bir metinle somut bir karşılık buluyor. Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin düzenleme, yine evrensel hukuk normları çerçevesinde, yeniden şekilleniyor. Yüksek Askeri Şura kararları ile ilgili, kamuoyunun talep ve ihtiyaçları doğrultusunda yargı yolu açılıyor. Askeri mahkemelerin sadece askerlikle ilgili suçlara ait davalara bakmaları getiriliyor. Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın üye yapısı da evrensel normlar çerçevesinde değişiyor. Fakat ben bazı şeylere şaşıyorum. Metni mi okumadılar, taslaktan mı haberleri yok? 'Parlamento HSYK'yı, düzenleyemez veya HSYK'nın içine Parlamento üye veremez.' HSYK'nın içinde Parlamentonun onayı ile oraya gelecek bir tane üye yok. Kim var? Sadece, bugüne kadar ve AB normlarında olduğu gibi, Adalet Bakanı ve müsteşarı var. Bu dünde vardı, bugünde var, AB normlarında da var.

Yapılan yeni düzenlemede ne var? Yeni yapılan düzenlemede ise birinci derecedeki, yani ilk derece mahkemelerinden de yine onların seçtiği, Parlamento ile yakından uzaktan alakası yok...  Türkiye genelinde bunun seçimi yapılacak ve onlar kendi içlerinden, savcısı, hakimi neyse, oradan bu seçimi adaylar arasından yapacak ve belirleyecek, onlar yapacak. Burada yüksek yargının rahatsız olduğu bir konu var. Nedir? Sadece 'ben' diyorlar, 'biz' diyorlar. 'Nereden çıktı diyorlar şimdi bu ilk mahkeme? Olmaz böyle bir şey. Bunu ancak biz belirleriz' diyorlar. Birinci derecedeki hakim ve savcılar kim? Bunların sizden farkı ne? Onlardan da oraya rahatlıkla gelebilir. Dünya bunu zaten böyle yapıyor. Bak AB'deki üye ülkelere, çoğunda bu uygulamaları göreceksin. İlginç olan şey budur. Oralarda aslında bunun belirlemesini Parlamento yapar. Bak biz burada Parlamentoyu devreye sokmuyoruz, oralarda Parlamento yapıyor bunu. Bunu halkıma özellikle duyurmak istiyorum. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar aslında. Ama bildikleri halde, 'hayır Parlamento bu işe karışamaz' diyorlar. Batı yapıyor bunu işte. Hep 'batı batı batı' diyorsunuz, batı böyle. Böyle yapıyor bunu. AB üyesi ülkelerin hepsini masaya yatırdık, hepsinde de durum bu.''

-'TBMM'NİN YAPACAĞI DÜZENLEMELERİ, KUVVETLER AYRILIĞI GİBİ GÖRMEK; BİR KUVVETİN DİĞER KUVVETLERİN YETKİSİNİ GASP ETMEYE ÇALIŞMASINDAN BAŞKA BİR ANLAM TAŞIMAZ''

AK Parti Genel Bakanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa değişiklik taslağıyla ilgili muhalefetin tavrına ilişkin, ''Hepsi ipe un seriyor. Ama bizim ne ipe un sermeye ne de bu kadar geniş vakte artık tahammülümüz yok'' dedi.

Partisinin TBMM Grup toplantısında konuşan Erdoğan, Anayasa değişikliği taslağına değindi. Taslağın içeriği hakkında bilgi veren Erdoğan, taslağa göre, geçici 15. maddenin Anayasadan çıkarıldığını hatırlattı. Taslağın içerdiği düzenlemelerde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının gelişmiş, modern bir ülke anayasası olma yolunda yeniden ele alındığını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bu taslak, kişisel beklentilerle değil, Türkiye'nin ihtiyaç ve taleplerini gözeten bir mantıkla hazırlanmıştır. Eğer böyle bir düşünce olsaydı, aynen AB üyesi ülkelerde olduğu gibi derdik ki, 'Parlamento HSYK'nın şu kadar üyesini belirleyecek.' Hayır, hiç böyle bir şey yapmadık. Çünkü bunu bu şekilde değerlendireceklerini biliyorduk. Bir gerilim olsun istemiyoruz. Bunun artık şu kadarını da kürsü tespit etsin. Bunu ortaya koyduk. Kürsü dediğimiz, ilk derece mahkemeleridir. Bundan bile rahatsız oldular. Yani düşünebiliyor musunuz, yargı kendi içindeki ilk derece mahkemeleri hazmedemiyor. Bak İtalya'ya... Bakıyorsun, İtalya tamamıyla açıyor bu noktadaki değerlendirmesini tüm yargıya ve onlar seçimini yapıyor, oraya getiriyor. Bu taslak, AB ile katılım müzakerelerini yürüten, dünya ile entegre olmaya çalışan, güçlü bir ülkenin yolunu önemli ölçüde açacak bir taslaktır. Bu taslak böyle bir taslaktır.''

İki hususun altını özellikle çizdiğini ifade eden Erdoğan, yasaları ve Anayasayı siyasi partiler ya da Hükümetlerin değil, TBMM'nin yaptığını kaydetti. Uzlaşma Komisyonununda bir taslak hazırlanmadığı, hazırlanamadığı için de AK Parti olarak kendilerinin hazırladığını anlatan Erdoğan, bunu TBMM gündemine taşıdıklarını ifade etti.

Bunu Meclis gündemine taşıyanların milletvekili olduğuna işaret eden Erdoğan, ''Uzlaşmaya yanaşmadıklarına yönelik elimizde belgeler var. Biz yine de diyoruz ki uzlaşma... Yine de arkadaşlarım tek tek kapıları çalıyorlar, uzlaşma... 'Gelin uzlaşalım. Gelin buraya katkınızı verin' diyoruz. Kapıları çalan yine biziz. Olur ki onlar da buna katılımda bulunurlar, katkı verirler ve bu katkıyla bunu daha güçlü bir şekilde hazırlarız'' diye konuştu.

-''BÖYLE SUDAN BAHANELER OLUR MU?''-

Muhalefetin daha tasarıyı okumadan, ''Niye Mecliste hazırlanmadı, Başbakanlıkta, AK Parti Genel Merkezinde  oturdular çalıştılar, Parlamentoda çalışmadılar'' dediğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

''Böyle sudan bahaneler olur mu Allah aşkına? Başbakanlık dediğiniz nedir, neresidir, Türkiye'nin dışında bir yer mi? Adlet Bakanlığı ve her türlü bakanlığın bağlı olduğu bir makam...Benim arkadaşlarımla böyle bir çalışmayı yapmamda daha doğal ne olabilir? Ben ve arkadaşlarım, bu parlamento içinde milletvekili değil miyiz,  milletvekiliyiz. Sen bizim milletvekilliğimizi nasıl görmemezlikten gelirsin. Uzlaşma Komisyonununa kendilerinden eleman istenir eleman vermezler, temsilci istenir temsilci vermezler. Bir diğeri de bakarsın, 'İnceleyeceğiz ama biz bu işi seçimden sonraya düşünüyoruz.' Hepsi ipe un seriyor. Ama bizim ne ipe un sermeye ne de bu kadar geniş vakte artık tahammülümüz yok. ''

Hazırlananın bir taslak olduğuna dikkati çeken Erdoğan, taslağın hazırlanmasında daha önce siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, farklı kurum ve kesimlerce dile getirilen hususların dikkate alındığını, çalışma ve raporlardan yararlanıldığını söyledi. Erdoğan, ''Bunun içinde aslında CHP'nin, MHP'nin, değişik sivil toplum örgütlerinin söyledikleri de var. Bunların hepsini masaya yatırdık. Bunlar değerlendirilerek bu hazırlık yapıldı. Her türlü öneriye, eleştiriye, yapıcı katkıya hafta sonuna kadar biz açığız ve hazırız. Bu kadar açık söylüyorum. Taslakları kendilerine verdik, her türlü eleştirilerini, ilave ne düşünüyorlar, bunu beklemeye hazırız'' diye konuştu.

-''DAHA NE YAPACAĞIZ?''-

Erdoğan, daha ne önerdikleri belli olmadan, kategorik olarak bu çalışmaya karşı tavır takınılmamasını istediklerini, ancak daha dünden itibaren toptancı tavrın takınılmaya başlandığını söyledi. Uzlaşma noktasında son derece samimi bir duruş içinde olduklarına dikkati çeken Erdoğan, arkadaşlarının dün siyasi partiler nezdinde diyalog turlarını başlattıklarını, yüzde 1 ve üzerinde oy almış, Parlamento içi ve dışındaki tüm siyasi partilerin ziyaret edileceğini hatırlattı. ''Daha ne yapacağız? Yani biz milletvekili olma kaydını aramıyoruz. Milletvekili olsun, olmasın bu ülkede bu anayasaya katkısı olabilecek herkese, her kesime gidiyoruz'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İstiyoruz ki katılımcı bir Anayasayı ortaya koyalım. Siyasi partilerin yanı sıra sivil toplum örgütlerini de arkadaşlarım ziyaret edecekler. Mümkün olan en geniş kapsamda uzlaşma çabalarını sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Dün akşam aynı zamanda medyanın Ankara temsilcileri ki 41 medya temsilcisi toplantıya katılarak, arkadaşlarım kendileriyle aynen bu çalışmayı sürdürdüler. Her kesim istiyoruz ki bilgi sahibi olsun. Türkiye'nin bu talebi, bu ihtiyacı artık daha fazla geciktirilemez. Siyaset bugün bir kez daha samimiyet sınavındadır. Anayasanın değişmesi gerektiğini her fırsatta vurgulayanların, bugün gelip katkılarını ortaya koymalarını bekliyoruz. 'Bu Meclis Anayasa yapamaz' demek, Meclisi ve siyasetçinin kendisini inkarıdır. Anayasa değişikliğini belirsiz bir geleceğe ertelemek, Türkiye'ye vakit kaybettirmektir. Seçime bir gün bile kalmış olsa, bu Meclis milletin yetkisine sahiptir. Milletin kendisine verdiği yetkiyle yasa ve Anayasa yapabilir. Arkadaşlarımın ziyaretin ardından muhalefet partilerinin  yaptığı ilk açıklamaları, doğrusu çok aceleci gördüğümü ifade etmek, kapıların henüz kapanmadığına ben inanmak istiyorum. Türkiye'yi daha demokratik, modern ve evrensel normları benimsemiş anayasal düzenlemelere kavuşturmak noktasında çekinceli davrananların tarih ve millet önünde hesap veremeyeceklerini burada hatırlatmak isterim.''

-''HİÇBİR ERKİ ETKİ ALTINA ALMAYA ÇALIŞMIYORUZ''-

AK Parti olarak ısrarla diyaloğa, mutabakata vurgu yaptıklarını belirten Erdoğan, ''Biz kişisel düzenlemeler yapmıyoruz. Kendi taslağımızı dayatmıyoruz. Hiç kimseyi, hiçbir kurumu, hiçbir erki etki altına almaya çalışmıyoruz ve böyle bir şey asla söz konusu olamaz. Biz evrensel normları, çağdaş kriterler kendimizi ölçü alıyoruz, gelişmiş ülkeler bunu nasıl başardıysa aynı yoldan yürüyerek düzenlemeleri şekillendirmeye çalışıyoruz'' dedi.

YARGITAY BAŞKANINA CEVAP: KENDİNİ BİLEN, YETKİSİNİ, HUKUKUNU BİLEN, HUKUKA VE DEMOKRASİYE İNANAN AKLI BAŞINDA HİÇ KİMSE, MİLLET İRADESİNİ, DEMOKRASİYİ, HUKUKU YARALAYAN, KÜÇÜMSEYEN İFADELERDE BULUNAMAZ

TBMM'nin Anayasa değişikliği yapma iradesine, kabiliyetine ve hakkına sahip olduğunu, bu yetkinin varlığının demokrasi ve milli iradenin doğal sonucu olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

''TBMM'nin yapacağı düzenlemeleri, kuvvetler ayrılığı gibi görmek; bir kuvvetin diğer kuvvetlerin yetkisini gasp etmeye çalışmasından başka bir anlam taşımaz. Kuvvetlerin yetkisini kullanmasını, görevini yapmasını alay konusu yapmak, ancak demokrasiden ve hukuktan nasibini alamamakla izah edilebilir. Parlamentonun görevi yasamadır, yasa çıkarmaktır. Kendini bilen, yetkisini, hukukunu bilen, hukuka ve demokrasiye inanan aklı başında hiç kimse, millet iradesini, demokrasiyi, hukuku yaralayan, küçümseyen ifadelerde bulunamaz. Biz bugüne kadar millet iradesine ve Meclis iradesine gölge düşürmedik. Bu iradeyi ipotek altına almak isteyenlere fırsat vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Hiç kimse 'Türkiye'nin kendine özgü yatları var, özel durumu var' diyerek, bu ülkeyi ve bu milleti ileri demokrasi ve çağdaş hukuk standartlarından mahrum bırakamaz. Siz hem çağdaş dünya diyeceksiniz, hem çağdaşlıktan dem vuracaksınız, hem de 3. dünya ülkelerinde bile olmayan bir geriliğe bu aziz milleti mahkum etmeye çalışacaksınız. Kusura bakmayın buna ne biz göz yumarız, ne Türk milleti anlayış gösterir. Bir tarafta, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' demek suretiyle, savaşların en kritik olduğu anda bile bu çatının altına gelmek suretiyle karar verdiği günleri konuşacağız, hatırlatacaksınız, ama bu çatının altında yasama görevini ifa edenlere de kalkıp insafa sığmayan yakıştırmalar yapacaksınız, ahlaki olmayan yakıştırmalar yapacaksınız. Avrupa ülkelerinde, gelişmiş dünyada hangi standartlar varsa, ne tür ileri düzenlemeler varsa, Türkiye'de de onlar olmalıdır. Biz birilerinin imtiyazını korumaya değil, Türk milletini imtiyazlı hale getirmeye, Türk milletinin hukukunu korumaya çalışıyoruz. Bizim farkımız bu...''

-''BEN BİR REFERANDUMA GEREK KALMADAN TBMM'NİN BU DEĞİŞİKLİKLERİ GERÇEKLEŞTİRMESİNİ VE BİR KEZ DAHA TARİH YAZMASINI UMUT EDİYORUM. YOK EĞER BU GERÇEKLEŞMEZSE 'SÖZ SAHİBİ MİLLETTİR, KARAR MİLLETİNDİR' DER VE MİLLETE GİDER, AZİZ MİLLETİMİZİN TAKDİRİNE MESELEYİ SUNARIZ''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir referanduma gerek kalmadan TBMM'nin Anayasa değişikliğini gerçekleştirmesini ve bir kez daha tarih yazmasını umut ettiğini söyledi.

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, ''Her fırsatta kendilerini siyasi taraf haline getiren, siyasetçi gibi konuşan, hukuki değil siyasi yaklaşımlar içinde olan bir kısım yüksek yargı mensupları da önce kendileri kuvvetler ayrılığına saygı göstermeli, yürütme ve yasamanın alanına müdahale etmekten, bu organların yetkilerini ele geçirmeye çalışmaktan vazgeçmelidirler'' dedi.

HSYK BAŞKANIN VEKİLİNE SERT CEVAP

''Hele hele 'yargıyla dalga geçiyorlar' gibi nezaketten uzak, bulunduğu konumun ağırlığından ve ağırbaşlılıktan uzak, milli iradeyi hafife alan açıklamaları çok talihsiz bir yaklaşım olarak değerlendirdiğini'' belirten Erdoğan, ''Hele hele tanıdıklarımdan bu tür yaklaşım görmek doğrusu beni çok daha üzmüştür. Hiç beklemediğim, bu tür arkadaşların böyle yaklaşımda bulunması, ki bizi de az çok tanıdılar, ciddi manada üzdü'' diye konuştu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Birçok Avrupa ülkesinde Anayasa Mahkemesi üyelerini meclisler, parlamentolar, konseyler seçecek, Türkiye'de Meclise öcü gözüyle bakılacak, Meclisin iradesi yok sayılacak. Böyle bir çarpık anlayış olabilir mi? Çağdaş Batıda meclisin üye seçmesi demokrasinin meşruluğunu göstermesi açısından çok çok önemsenecek, Türkiye'de ise 'siyasallaşma' diye tehlike olarak lanse edilecek. Böyle bir şey olabilir mi? Kusura bakmasınlar. Bu millet artık uyandı. Bu tür kandırmacalara, hukuki olmayan söylemlere artık prim vermiyor.

-''BİR KISIM YÜKSEK YARGI MENSUPLARI ÖNCE KENDİLERİ KUVVETLER AYRILIĞINA SAYGI GÖSTERMELİ, YÜRÜTME VE YASAMANIN ALANINA MÜDAHALE ETMEKTEN, BU ORGANLARIN YETKİLERİNİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞMAKTAN VAZGEÇMELİDİRLER''

Taslağımızda HSYK üyelerinin seçiminde kürsüye atıf yapıyoruz. Kim bu kürsü? Meclis mi, hükümet mi, AK Parti mi? Hayır. Ya kim? Birinci derecede mahkemelerin hakim ve savcıları. Yani HSKY üyelerini seçiminde hakim ve savcılara seçme hakkı verilmesini eleştirmek nasıl bir mantıktır. Doğrusu ben bunu anlamakta zorlanıyorum ama yüce milletimizin bunu gayet iyi anlayacağını biliyorum.

Gösterilen tahammülsüzlük AK Parti'ye yönelik değildir, sergilenen tahammülsüzlük millet iradesinedir, demokrasiyedir, çağdaş hukuk normlarınadır, değişim iradesinedir, bu hazmedilemiyor. Türkiye'de artık ideolojik hesaplarla, siyasi korkularla, statükocu anlayışlarla değişimin, gelişimin önünü kimse kesemez. Millet, değişim istiyor, ileri demokrasi, çağdaş bir hukuk sistemi istiyor. Kendi iradesine ipotek konulmaması istiyor.

Anayasa değişikliğine yönelik hazırladığımız çalışma, milletimizin talep ve beklentisinin bir sonucudur. Temenni ediyorum ki, siyasi partiler de milletimizin bu çağrısına kulak verir. Bu tarihi adımın atılmasına katkıda bulunur. Ben bir referanduma gerek kalmadan TBMM'nin bu değişiklikleri gerçekleştirmesini ve bir kez daha tarih yazmasını umut ediyorum. Yok eğer bu gerçekleşmezse 'söz sahibi millettir, karar milletindir' der ve millete gider, aziz milletimizin takdirine meseleyi sunarız.''

Sürecin ülke, millet ve demokrasi için hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, ''Bireysel başvuru noktasında bunun Anayasa Mahkemesine verilmesi eleştiriliyor. Öbür yandan da bakıyorsunuz ki yargı, Yargıtay 'elimizde milyonlarca birikmiş dosya var' diyor. İşte yükünü hafifletiyoruz daha ne istiyorsun? Anayasa Mahkemesinde de üç tane daire teselsül ediliyor bu çalışmayla ve onlar da bireysel başvuru hakkını kabul etmek suretiyle dışarıya gitmekten alıkoyacak bir bireysel başvuru zeminini oluşturuyor. Bunlar Türkiye'yi yükseltecek, büyütecek, Türkiye'nin geleceğini bugünden aydınlatacak son derece hayırlı girişimlerdir. Ben bu girişime emek veren herkesi şimdiden kutluyorum'' dedi.

http://www.haber7.com/haber/20100323/Erdogan-HSYK-ve-Yargitaya-sert-cikti.php
#1352
Başörtülülerin Renault'nun kooperatifine bile girmesi yasak

Bursa'daki Renault fabrikasının yönetimi, çalışanların alışveriş yaptığı kooperatife başörtülülerin girmesini yasakladı.

Bir işçinin eşi, anne ve babasıyla birlikte alışverişe gitmesi üzerine alınan tuhaf karar, çalışanlar arasında huzursuzluğa sebep oldu. Yasağa gerekçe sunamayan Oyak Renault yönetimi, 'tüzel kişilik' dediği kooperatifi adres gösteriyor. Kooperatif yetkilileri ise yasağın sebebinin 'tadilat' olduğunu ileri sürüyor. Aralık 2008'de krizi bahane edip 150 kişinin işine son veren fabrikanın çalışanları, namaz kılanlara baskı yapıldığını belirtiyor.
Oyak 1961 yılında TSK'da çalışan subay, astsubay ve diğer memurların maaşlarından yüzde 10 kesintiler yapılarak kurulmuş bir yardımlaşma sandığı. Geçen zaman içerisinde güçlenen Oyak, 1969 yılında Yapı Kredi Bankası ortaklığı ile Renault fabrikasını kurdu. 1971'de ise ilk otomobil üretildi. Renault'nun Bursa'daki kaporta-montaj ve mekanik şasi fabrikasının yüzde 51'i Oyak'a, yüzde 49'u ise Renault SA'ya ait. Oyak-Renault Otomobil Fabrikası'nın içinde çalışanların alışveriş yaptığı bir tüketim kooperatifi yer alıyor.

Oyak-Renault'daki başörtüsü yasağı 27 Şubat'ta bir çalışanın, eşi, annesi ve babasıyla birlikte kooperatife alışverişe gitmek istemesiyle başladı. Kapıdaki görevliler çalışan işçi ile başı açık eşini içeri aldı. Ancak başörtülü annesi ile babasının girmesine izin vermedi. Yaşlı çifti yağmur altında bekçi kulübesinin önünde bekleten görevliler, talimatın yönetimden geldiğini bildirdi. Çalışanların, durumu, bağlı bulundukları Türk Metal yetkililerine bildirmeleri de çözüm olmadı. Sendika yetkililerinden "Bu yönetimin kararı, yapacak bir şey yok." cevabını alan işçiler, insan kaynakları biriminden gönderilen elektronik posta ile ikinci şoku yaşadı. Çalışanların eşleri ile yakınlarının hafta sonlarında alışveriş için kooperatife girmesinin yasaklandığının altı çizilen e-posta'da, üstü kapalı işten atma tehdidinde bulunuldu.

Renault, Aralık 2008'de 'ekonomik kriz' gerekçesiyle 150 çalışanını işten çıkarmıştı. Bu insanların büyük bölümünün namaz kılması ve eşlerinin başörtülü olması dikkat çekmişti. Şirket aleyhine dava açan çalışanlar haklı bulan mahkemeler 'işe dönme' yönünde karar verdi. Renault çalışanları aynı baskının devam ettiğini söylüyor. Fabrikada bir dönem mescidin kapısında nöbetçi bile bulunduğunu söyleyen çalışanlar, namaz kılanların adım adım takip edildiğini ve 'ihtar' verildiğini söylüyor. Kooperatife girişlerde uygulanmaya başlanan başörtüsü yasağını 'insanlık dışı' olarak nitelendiren çalışanlar durumun düzeltilmesini istiyor.

Yasağın gerekçesini sorduğumuz Oyak Renault yönetimi topu 'tüzel kişilik' olarak nitelendirdiği kooperatif yönetimine attı. Kooperatif yönetimi ise 'tadilat' sebebiyle böyle bir kararın alındığını ileri sürdü. Kooperatif yönetim kurulu adına yapılan açıklamada şöyle denildi: "Oyak-Renault Tüketim Kooperatifi, şirket çalışanları tarafından, üyelerinin günlük alışveriş ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuş bağımsız tüzel bir kişiliktir. Çalışanlardan gelen, gelişen taleplere cevap verebilmek için bulunduğu binada yeni düzenlemeler ve tadilatlar yapılacaktır. Bu düzenleme ve tadilatların hafta sonlarında yapılabilmesine imkân tanımak amacıyla, bu süreçte hafta sonları kooperatiften alışveriş yapılamayacaktır."

ENİS ÖZNÜK
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=962463&title=basortululerin-renaultnun-kooperatifine-bile-girmesi-yasak
#1353
29 Mart yerel seçimlerinde AK Parti'den Tepebaşı belediye başkan adayı olan Murat Canözer'e iftira attığı gerekçesiyle hakkında 1 ile 4 yıl arasında hapsi istenen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in yargılanmasına devam edildi.
 
Duruşmada, Büyükerşen'in yargılandığı davaya bakan hâkimin kızını belediyede işe aldığı gerekçesiyle yapılan reddi hâkim talebine bakan Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı açıklandı. Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin Büyükerşen'in davaya bakan hâkimin kızını belediyede işe almasını, hâkimin tarafsızlığını şüphe düşürecek mahiyette olmadığı gerekçesiyle reddi hâkim talebini kabul etmediği belirtildi. Dava dosyası aynı mahkemeye geri gönderilirken davacı Canözer ise avukatı aracılığıyla reddi hâkim talebini reddeden mahkemenin kararını 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde itirazda bulundu.

Alınan bilgiye göre, Demokratik Sol Parti (DSP)'li Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde, şahsına yönelik karalama kampanyası yapıp, haksız ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle AK Parti Tepebaşı Belediye Başkan Adayı Murat Canözer hakkında suç duyurusunda bulundu. Başvuru üzerine inceleme yapan savcılık, suç unsurunun bulunmadığını ve isnadın haksız yere yapıldığını tespit ederek, konuyla ilgili takipsizlik kararı verdi. Bunun üzerine harekete geçen Murat Canözer, kendisine iftara ettiği ve asılsız ithamda bulunduğu gerekçesiyle bu kez Büyükerşen hakkında suç duyurusunda bulundu. Dosyayı inceleyen savcılık, Canözer'e yönelik asılsız iftarının olduğuna kanat getirerek, 'asılsız suç duyurusunda bulunmak ve iftirada bulunmak' suçlamasıyla Büyükerşen hakkında kamu davası açılmasına karar verdi. Gerekli soruşturmayı geçtiğimiz aylarda tamamlayan savcılık, Büyükerşen'in 1 ile 4 yıl hapis cezasıyla cezalandırılarak, seçme ve seçilme hakkını kullanmaktan yoksun bırakılması talebiyle Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açtı.

Söz konusu dava Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. 25 Şubat 2009 tarihindeki ilk duruşmada, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde Odunpazarı İlçe Seçim Kurulu Hâkimi olarak da görev yapan Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Veli Orbay Özgür'ün karşısına çıkan Büyükerşen, hakkındaki iddiaları kabul etmedi ve dava 8 Mart'a ertelendi. 8 Mart'ta görülen duruşmada ise mahkeme heyeti, davacı Canözer'in yaptığı reddi hâkim talebini değerlendirdi. Mahkeme heyeti, dava dosyasını Prof. Dr. Büyükerşen'i yargılayan hâkim Özgür'ın kızını belediyede işe aldığı gerekçesiyle yapılan reddi hâkim talebi üzerine üst mahkemeye gönderilmesine karar verdi.

Bugünkü duruşmada ise Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosya ile ilgili verdiği karar açıklandı. ıÜüEskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasına davacı Murat Canözer, avukatı Pınar Turhanoğlu katılırken, tutuksuz sanık Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ise katılmadı. Duruşmada, Prof. Dr. Büyükerşen'in yargılandığı davaya bakan hâkimin kızını belediyede işe aldığı gerekçesiyle yapılan reddi hâkim talebine üst mahkeme olan Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin red kararı verdiği, dosyayı aynı mahkemeye geri gönderdiği belirtildi. Dosyayı inceleyen Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Büyükerşen'in davaya bakan hâkimin kızını belediyede işe almasını, CMK'nın 22 ve 24 maddeleri gereğince hâkimin tarafsızlığını şüphe düşürecek mahiyette olmadığını gerekçe göstererek reddi hâkim talebini reddettiği kaydedildi. Bunun üzerine davacı Canözer avukatı aracılığıyla reddi hâkim talebini reddeden Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararına 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde itirazda bulundu. Bu nedenle dava, ileriki bir tarihe ertelendi.

Yaşananları bir hukuk skandalı olarak değerlendiren Canözer, hadisenin hâkimin tarafsızlığına gölge düşüreceğini savundu. Canözer, "Bu konudaki itirazlarımızı sürdürüyoruz. Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz ettik. Adaletin yerini bulacağına inanıyorum. Davayla ilgili reddi hâkim talebinin olması lazım. Düşündürücü bir olay. İnsanların akıllarında soru işareti bırakmakta. Böyle bir şey olamaz." diye konuştu.

KENDİSİNİ YARGILAYAN HÂKİMİNİ KIZINI İŞE ALMIŞTI

Söz konusu dava Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 25 Şubat 2010 tarihindeki yapılmıştı. Ancak bu sırada, sanık Büyükerşen'i yargılayan Hâkim Veli Orbay Özgür'ün kızı Avukat Meltem Simge Özgür'ün, Büyükşehir Belediyesi'nde işe başladığı ortaya çıktı. Daha önce serbest avukatlık yapan Simge Özgür'ün duruşmanın başlamasından 24 gün önce belediyenin Hukuk Müşavirliği'nde işe başlatıldığı belirlenmişti. (CİHAN)

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=964527&title=ust-mahkeme-davana-bakan-hakimin-kizini-ise-alabilirsin
#1354
Kadir Özbek, HSYK'dan çıkışında gazetecilerin Anayasa Değişiklik Taslağına ilişkin soruları üzerine, metnin yargının sorunlarına yanıt verecek nitelikte olmadığını savunarak, ''Yargının sorunlarına yanıt vermekten uzak, yargı içinde büyük sorunlar yaratacak ve öyle sanıyorum ki yargıdan kamuoyunun milletin beklediği çözümlere çok uzak olan bir metindir'' dedi.

Özbek, bir soru üzerine, ''Kusura bakmayın, yüksek yargı ile dalga geçiyorlar'' diye konuştu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100322/Kadir-Ozbek-Yargi-ile-dalga-geciyorlar.php
#1355
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Anayasa değişiklik taslağı konusunda, ''Yargı ile ilgili olan düzenlemeler Anayasa'ya aykırı düzenlemelerdir'' dedi.

Gerçeker, Yargıtay'da düzenlediği basın toplantısında, demokratik ülkelerde yargı bağımsızlığının her zaman en üst seviyede tutulduğunu kaydetti.

Bundan önceki konuşmalarında da belirttiği gibi düzenlemelerin mutlaka yargı bağımsızlığını güçlendirici, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun düzenlemeler olmasını istediklerini anlatan Gerçeker, şöyle devam etti:

''Ama bugün taslak metine baktığımızda, değiştirilmek istenen Anayasa maddelerine baktığımızda bizim bu isteğimizin aksine yargı bağımsızlığını daha da geri götüren, kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen aykırı olan bir takım düzenlemeler yapıldığını görüyoruz. Şunu çok açıklıkla belirtmek istiyorum, yargı ile ilgili olan düzenlemeler Anayasa'ya aykırı düzenlemelerdir. Anayasa'nın başlangıç kısmında kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsendiği belirtilmiştir ve bu kuvvetler ayrılığı ilkesi Anayasa'nın değiştirilemeyecek maddeleri içinde yer almaktadır.''

Gerçeker şöyle konuştu:

Türkiye Devletinin tememlini oluşturan temel metin Anayasa'dır. Yargı demokratik devletin en temel güvencesidir. Paketteki yargı ile ilgili konular anayasaya aykırıdır. Anayasa büyük bir mütabakala ypılmalı. Bu süreçte yüksek yargı devreden çıkarılmaya çalışılıyor. Yargının birliği btünlüğü ilk derece mahkemelerle sağlanır. Yargının büyük sınırları var.

Yargıda bütünlüğü bozan Adalet Bakanlığı ve Müsteşarın kurulda yer almasıdır. Yargıda büyük sorunlar öncelikle bu sorun çözülmeli. Taktirmeclisindir. Anayasa mahkemesinin ne getirip ne götüreceğini göreceğiz. Biz uyarı görevimizi yerine getiriyoruz.

Yargı bağımsızlığını kuvvetler ayrılığını değiştiren düzenlemelerden vazgeçilsin. Bu düzenlemeler yapılırken Avrupa örnek gösteriliyor. Her ülke kendi koşullarına göre ilerleme göstermelidir. Venedik kriterlerinin işimize gelen tarafını alıp diğerini almazsak bu olmaz. Ben Yargıtay'ın görüşünü ortaya koydum. Ama biz ayrıntılı olarak ilerde görüşlerimizi ortaya koyacağız.

Bireysel başvuru hakkı her fırsatta kullanılacak ve bu yükün altından Anayasa Mahkemesi kalkamaz. Bizim en büyük endişemiz de yeni bir temyiz hakkı tanınmasıdır. Kararların kurul tarafından incelenmesi sağlanır. Belli konularda idari yargı hakkı tanınır bir buna karşı değiliz.

Taslağı tam anlamıyla inceleme şansımız olmadı. Biz sivillerin askeri yargıda yargılanmaları konusunda hemfikiriz. Anayasa paketinde yargının gücünün azaltılması eğilimini seziyoruz. Böyle köklü değişikler geniş bir mütabaka ile yapıldı. Bunlar daha sağlıklı ve toplum tarafından daha kabul gördü. O zaman bu kadar net paket yoktu ama biz görüşlerimizi ortaya koyduk. Bizim hiçbir partiyle alakamız olamaz.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100322/Gerceker-Paket-Anayasaya-aykiri.php
#1356
AK Parti'de bir süredir çalışmaları devam eden Anayasa değişikliğine ilişkin taslak metin yürütme ve yürürlük düzenlemeleri dahil olmak üzere toplam 23 maddeden oluşuyor.

Taslakta Anayasa'nın 10, 20, 23, 41, 53, 69, 74, 84, 94, 125, 128, 129, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 156 ve 159. maddelerinde değişiklik; Geçici 15. maddenin yürürlükten kaldırılması ile geçici üç madde eklenmesi öngörülüyor.

Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değişiyor: Üyeler 12 yıl için seçilecek. Bir üye iki defa seçilemeyecek. Anayasa Mahkemesi 19 üyeden oluşacak.

Geçici 15. madde kaldırılıyor: 12 Eylül'e yargı yolu açılıyor...

HSYK'nın yapısı değiştiriliyor: 4 üye Köşk, 1 üye Anayasa Mahkemesi, 3 üye Yargıtay, 1 üye Danıştay, 7 üye hakimler ve savcılar tarafından seçilecek. 21 asıl ve  19 yedek üyesi olacak.

YAŞ kararları yargı denetimine alınıyor: Askere sivil yargı yolu açılıyor.

Askere sivil yargı: Askere sivil yargı yolu açılıyor.

Memurlara yeni haklar: Memurlara toplu iş sözleşmesi ve sendika hakkı tanınıyor.

Sivile "sivil" mahkeme: Savaş hali haricinde siviller askeri mahkemede yargılanamayacak.

23 MADDELİK TASLAĞIM TAM METNİ

MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "Bu maksatla alınacak tedbirler esitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." cümlesi ve aynı maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere asagıdaki fıkra eklenmis, devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmistir. "Çocuklar, yaslılar ve engelliler gibi özel surette korunması gerekenler için alınacak tedbirler esitlik ilkesine aykırı sayılamaz."

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20 nci maddesine asagıdaki fıkra eklenmistir. "Herkes, kendisiyle ilgili kisisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kisinin kendisiyle ilgili kisisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erisme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları dogrultusunda kullanılıp kullanılmadıgını ögrenmeyi de kapsar. Kisisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kisinin açık rızasıyla islenebilir. Kisisel verilerin korunmasına iliskin esas ve usuller kanunla düzenlenir."

MADDE 3- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası asagıdaki sekilde degistirilmistir. "Vatandasın yurt dısına çıkma hürriyeti, ancak suç sorusturması veya kovusturması sebebiyle hâkim kararına baglı olarak sınırlanabilir."

MADDE 4- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41 inci maddesinin kenar baslıgı "I. Ailenin korunması ve çocuk hakları" seklinde degistirilmis ve maddeye asagıdaki fıkralar eklenmistir. "Her çocuk, yeterli himaye ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kisisel ve dogrudan iliski kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, çocuk istismarı, cinsellik ve siddete karsı çocukları koruyucu tedbirleri alır."

MADDE 5- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 53 üncü maddesinin kenar baslıgı "A. Toplu is sözlesmesi ve toplu sözlesme hakkı" seklinde degistirilmis, üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıs ve maddeye asagıdaki fıkralar eklenmistir. "Memurlar ve diger kamu görevlileri, toplu sözlesme yapma hakkına sahiptirler. Toplu sözlesme yapılması sırasında uyusmazlık çıkması halinde taraflar Uzlastırma Kuruluna basvurabilir. Uzlastırma Kurulu kararları kesindir ve toplu sözlesme hükmündedir. Toplu sözlesme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu sözlesmeden yararlanacaklar,
toplu sözlesmenin yapılma sekli, usulü ve yürürlügü, Uzlastırma Kurulunun teskili, çalısma usul ve esasları ile diger hususlar kanunla düzenlenir."

MADDE 6- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 69 uncu maddesinin üçüncü, dördüncü, yedinci fıkraları asagıdaki sekilde degistirilmis, altıncı fıkrasının sonuna "Meclis çalısmalarındaki oy ve sözler, Mecliste ileri sürülen düsünceler ve Meclisçe baska bir karar alınmadıkça bunların Meclis dısında tekrarı veya açıga vurulması ile idarenin eylem ve islemleri, odaklasmanın tespitinde gözetilemez." cümlesi eklenmis, dokuzuncu fıkrasındaki "bes yıl" ibaresi "üç yıl" seklinde degistirilmis, dokuzuncu fıkrasındaki "temelli" sözcükleri, onuncu fıkrasındaki "temelli olarak" ibaresi ile besinci ve sekizinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıstır.

"Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Siyasî partilerin malî denetimi Sayıstay tarafından yapılır. Sayıstayca siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunlugunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Sayıstayın bu denetim sonunda verecegi kararlar kesindir.

Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Bassavcısının talebi üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan her bir siyasî partinin beser üye ile temsil edildigi ve Meclis Baskanının baskanlıgında olusturulacak Komisyonun üye tam sayısının üçte iki çogunlugu ve gizli oyla verecegi izin üzerine açılacak dava, Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara baglanır. Komisyonun bu kararı, yargı denetimi dısındadır. Reddedilen izin basvurusunda ileri sürülen sebepler, hiçbir sekilde yeni bir basvuruya konu olamaz.

Siyasî parti gruplarında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde izin konusunda görüsme yapılamaz ve karar alınamaz." "Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkraya göre kapatma yerine, dava konusu fiillerin agırlıgına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. Devlet yardımından yoksun bırakılma, baglı oldugu kapatma davasının ve kararının usulüne tabi olup tek basına dava konusu kılınamaz."

MADDE 7- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 74 üncü maddesinin kenar baslıgı "VII. Dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine basvurma hakkı" seklinde degistirilmis, üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıs ve maddeye asagıdaki fıkralar eklenmistir. "Herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine basvurma hakkına sahiptir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Baskanlıgına baglı olarak kurulan Kamu Denetçiligi Kurumu idarenin isleyisiyle ilgili sikâyetleri inceler. Kamu Basdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çogunlugu aranır. Üçüncü oylamada salt çogunluk saglanamazsa, bu oylamada en çok oy alan
iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmis olur.

Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiligi Kurumunun kurulusu, görevi, çalısması, inceleme sonucunda yapacagı islemler ile Kamu Basdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına iliskin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

MADDE 8 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 84 üncü maddesinin son fıkrası yürürlükten  kaldırılmıstır.

MADDE 9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 94 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"İlk seçilenlerin görev süresi iki yıldır, ikinci devre için seçilenlerin görev süresi ise o yasama
döneminin sonuna kadar devam eder."

MADDE 10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesinin ikinci fıkrasına "Ancak, Yüksek Askeri Suranın Silahlı Kuvvetlerden her türlü ilisik kesme kararlarına karsı yargı yolu açıktır." cümlesi eklenmis, dördüncü fıkrasının birinci cümlesi asagıdaki sekilde degistirilmistir. "Yargı yetkisi, idarî eylem ve islemlerin hukuka uygunlugunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi seklinde kullanılamaz."

MADDE 11- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 128 inci maddesinin ikinci fıkrasına asagıdaki cümle eklenmistir. "Ancak, malî ve sosyal haklara iliskin toplu sözlesme hükümleri saklıdır."

MADDE 12- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 129 uncu maddesinin üçüncü fıkrası asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"Disiplin kararları yargı denetimi dısında bırakılamaz."

MADDE 13- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 144 üncü maddesi kenar baslıgıyla birlikte asagıdaki sekilde degistirilmistir. 

"G. Adalet hizmetlerinin denetimi

MADDE 144- Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlıgınca denetimi, adalet müfettisleri eliyle yapılır. Buna iliskin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

MADDE 14 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 145 inci maddesi asagıdaki sekilde
degistirilmistir.

"MADDE 145- Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kisilerin, sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak isledikleri askerî suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler. Devletin güvenligine, anayasal düzene ve bu düzenin isleyisine karsı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. Savas hali haricinde, asker olmayan kisiler askerî mahkemelerde yargılanamaz. Askerî mahkemelerin savas halinde hangi suçlar ve hangi kisiler bakımından yetkili oldukları; kurulusları ve gerektiginde bu mahkemelerde adlî yargı hâkim ve savcılarının görevlendirilmeleri kanunla düzenlenir.

Askerî yargı organlarının kurulusu, isleyisi, askerî hâkimlerin özlük isleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla iliskileri, mahkemelerin bagımsızlıgı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir."

MADDE 15- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 146 ncı maddesi asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"MADDE 146. – Anayasa Mahkemesi ondokuz üyeden kurulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıstay Genel Kurulunun kendi baskan ve üyeleri arasından, her bos yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro baskanlarının avukatlar arasından gösterecekleri üçer aday içinden yapacagı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her bos üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çogunlugu
aranır. İkinci oylamada salt çogunluk saglanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için
üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmis olur.

Cumhurbaskanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıstay, bir üyeyi Askeri Yüksek idare Mahkemesi genel kurullarınca kendi baskan ve üyeleri arasından her bos yer için gösterecekleri üçer aday içinden; üç üyeyi Yüksekögretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yüksekögretim kurumları ögretim üyeleri arasından gösterecegi üçer aday içinden; bes üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar veya Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından;

iki üyeyi ise yüksek ögrenim görmüs Türkiye Cumhuriyeti vatandasları arasından seçer. Yargıtay, Danıstay, Askerî Yüksek dare Mahkemesi ve Sayıstay genel kurullarından, Anayasa Mahkemesi üyeligine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her bos üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kisi aday gösterilmis sayılır.

Baro baskanlarının avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro baskanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kisi aday gösterilmis sayılır.
Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için, kırkbes yasın doldurulmus olması kaydıyla; yüksekögretim kurumları ögretim üyelerinin profesör veya doçent unvanını kazanmıs, avukatların en az yirmi yıl fiilen avukatlık yapmıs, üst kademe yöneticilerinin yüksekögrenim görmüs ve en az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalısmıs olması sarttır.

Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tam sayısının salt çogunlugu ile dört yıl için bir Baskan ve üç daire baskanı seçilir. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Anayasa Mahkemesi üyeleri aslî görevleri dısında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar."

MADDE 16 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 147 nci maddesinin kenar baslıgı "2. Üyelerin görev süresi ve üyeligin sona ermesi" seklinde, birinci fıkrası ise asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"Anayasa Mahkemesi üyeleri oniki yıl için seçilirler. Bir kimse iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmısbes yasını doldurunca emekliye ayrılırlar. Zorunlu emeklilik yasından önce görev süresi dolan üyelerin baska bir görevde çalısmaları ve özlük isleri kanunla düzenlenir."

MADDE 17- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna "ve anayasa sikâyeti basvurularını karara baglar" ibaresi eklenmis, aynı maddenin altıncı fıkrası "Yüce Divan kararlarına yeniden inceleme basvurusu yapılabilir. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucunda verdigi kararlar kesindir."karsı karar seklinde degistirilmis, maddeye ikinci fıkradan sonra gelmek üzere asagıdaki fıkralar eklenmis ve devamındaki fıkralar buna göre teselsül ettirilmistir.

"Herkes, Avrupa İnsan Hakları Sözlesmesi kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerden birinin kamu gücü tarafından ihlal edildigi iddiasıyla ve kanun yollarının tüketilmis olması sartıyla Anayasa Mahkemesine basvurabilir. Anayasa sikâyetinde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Anayasa sikâyetine iliskin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

MADDE 18- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 149 uncu maddesi asagıdaki sekilde degistirilmistir.
"MADDE 149. – Anayasa Mahkemesi, üç daire ve Genel Kurul halinde çalısır. Daireler, daire başkanının baskanlıgında dört üyenin katılımıyla toplanır. Genel Kurul, Mahkeme Baskanının baskanlıgında en az ondört üye ile toplanır. Daireler ve Genel Kurul kararlarını salt çogunlukla alır. Anayasa sikâyetlerinin kabul edilebilirlik incelemesi için ön komisyonlar olusturulabilir.

Siyasî partilere iliskin dava ve basvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara Genel Kurulca bakılır. Anayasa degisikliginde iptale, siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için üye tamsayısının üçte iki oy
çoklugu sarttır.

Sekil bozukluguna dayalı iptal davaları Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara baglanır.
Anayasa Mahkemesinin kurulusu, Genel Kurul ve dairelerin yargılama usulleri kanunla; Mahkemenin çalısma esasları, daire ve komisyonların olusumu ve isbölümü kendi yapacagı içtüzükle düzenlenir.
Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla baktıgı davalar dısında kalan isleri dosya üzerinde inceler. Ancak, anayasa sikayeti basvurularında durusma yapılmasına karar verilebilir. Mahkeme ayrıca gerekli gördügü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çagırabilir ve siyasî partilerin kapatılmasına iliskin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Bassavcısından sonra kapatılması istenen siyasî partinin genel baskanlıgının veya tayin edecegi bir vekilin savunmasını dinler."

MADDE 19- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 156 ncı maddesinin son fıkrası asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"Askerî Yargıtayın kurulusu, isleyisi, mensuplarının disiplin ve özlük isleri, mahkemelerin bagımsızlıgı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir."

MADDE 20- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159 uncu maddesi asagıdaki sekilde degistirilmistir.

"MADDE 159- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bagımsızlıgı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmibir asıl ve on yedek üyeden olusur; üç daire halinde çalısır.

Kurulun Baskanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlıgı Müstesarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yüksek ögretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan ögretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaskanınca, bir asıl ve bir yedek üyesi Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından Anayasa Mahkemesince, üç asıl ve iki yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Danıstay üyeleri arasından Danıstay Genel Kurulunca, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemis adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemis idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.

Kurul üyeligi seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki altmıs gün içinde yapılır. Cumhurbaskanı tarafından seçilen üyelerin görev süreleri dolmadan Kurul üyeliginin boşalması durumunda, bosalmayı takip eden altmıs gün içinde, yeni üyelerin seçimi yapılır.

Diger üyeliklerin bosalması halinde, asıl üyenin yedegi tarafından kalan süre tamamlanır. Yargıtay ve Danıstay genel kurullarından seçilecek Kurul üyeligi için her üyenin, birinci sınıf adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeligi için her hâkim ve savcının; ancak bir aday için oy kullanacagı seçimlerde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilir. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla yapılır.

Kurulun, Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlıgı Müstesarı dısındaki asıl üyeleri, görevlerinin devamı süresince kanunda belirlenenler dısında baska bir görev alamazlar. Kurulun yönetimi ve temsili Kurul Baskanına aittir. Kurul Baskanı dairelerin çalısmalarına katılamaz. Kurul, kendi üyeleri arasından daire baskanlarını seçer. Baskan, yetkilerinden bir kısmını baskanvekili olarak belirledigi daire baskanına devredebilir.

Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını meslege kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklastırma islemlerini yapar; Adalet Bakanlıgının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin degistirilmesi konusundaki tekliflerini karara baglar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diger görevleri yerine getirir.

Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç isleyip islemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadıgını arastırma ve gerektiginde haklarında inceleme ve sorusturma islemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Baskanının oluru ile Kurul müfettislerine yaptırılır. Sorusturma ve inceleme islemleri, hakkında sorusturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.

Kurulun meslekten çıkarma cezasına iliskin olanlar dısındaki kararlarına karsı yargı mercilerine basvurulamaz. Kurula baglı Genel Sekreterlik kurulur. Genel Sekreter, birinci sınıf hâkim ve
savcılardan Kurulun teklif ettigi üç aday arasından Kurul Baskanı tarafından atanır. Kurul müfettişleri ile Kurulda geçici veya sürekli olarak çalıstırılacak hâkim ve savcıları, muvafakatlerini alarak atama yetkisi Kurula aittir.

Adalet Bakanlıgının merkez, baglı ve ilgili kuruluslarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettislerini, muvafakatlerini alarak atama yetkisi 7 / 9 Adalet Bakanına aittir.
Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin olusumu ve isbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalısma usul ve esasları, dairelerin karar ve islemlerine karsı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterligin kurulus ve görevleri kanunla düzenlenir."

MADDE 21 - Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının geçici 15 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıstır.

MADDE 22- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına asagıdaki geçici maddeler eklenmistir.

"GEÇİCİ MADDE 18- Bu Kanunun 6 ncı maddesiyle Anayasanın 69 uncu maddesinde yapılan degisiklikler, Anayasa Mahkemesinde görülmekte olan davalarda da uygulanır.

GEÇİCİ MADDE 19- Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihte Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri asıl üye sıfatını kazanır. Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren otuz gün içinde, birer üye, Sayıştay Genel Kurulunun ve baro baskanlarının gösterecekleri üçer aday arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak seçimde, her bos
üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çogunlugu aranır. İkinci oylamada salt çogunluk saglanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmis olur.

Sayıstay Genel Kurulunda, Anayasa Mahkemesi üyeligine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kisi aday gösterilmis sayılır. Baro baskanlarının avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde de her bir baro baskanı ancak bir aday için oy kullanabilir ve en fazla oy alan üç kisi aday gösterilmis sayılır.

Cumhurbaskanı, yüksekögrenim görmüs Türkiye Cumhuriyeti vatandasları arasından
iki üyeyi seçer.

Anayasa Mahkemesi üyeligine aday gösteren kurumların halen mevcut üyeleri ile kendi kontenjanlarından seçilmis yedek üyeler, tamamlama seçiminde göz önünde bulundurulur. Anayasa sikayetine iliskin gerekli düzenlemeler iki yıl içinde tamamlanır. Uygulama kanununun yürürlüge girdigi tarihten itibaren anayasa sikâyeti basvuruları kabul edilir.

Anayasa Mahkemesinde halen belli görevlere seçilmis olanların bu sıfatları seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihte üye olanlar yaş haddine kadar görevlerine devam ederler.

GEÇİCİ MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren otuz gün içinde asagıda belirtilen esas ve usuller dahilinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçilir.

a) Cumhurbaskanı, hâkimlik meslegine alınmasına engel bir hali olmayan; yüksek ögretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında en az onbes yıldan beri görev yapan ögretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile meslekte fiilen onbeş yılını doldurmuş avukatlar arasından dört üye seçer. Cumhurbaskanı, üst kademe yöneticileri 8 / 9 arasından seçecegi Kurul üyesini, bakanlık, müstesarlık, müstesar yardımcılıgı, valilik, Cumhurbaskanlıgı Genel Sekreterligi, kamu kurum ve kuruluslarında genel müdürlük veya teftis kurulu baskanlıgı görevlerini yapanlar arasından seçer.

b) Anayasa Mahkemesi, bir asıl ve bir yedek üyeyi Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer. Mahkeme Baskanı bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren yedi gün içinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye adaylık basvurularını ilân eder. Olan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar basvurularını yaparlar. Basvuru tarihinin sona erdigi günden itibaren onbes gün içinde Mahkeme, adaylar arasından bir asıl ve bir yedek üyeyi seçer.

c) Yargıtay Genel Kurulu, Yargıtay üyeleri arasından üç asıl ve iki yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren yedi gün içinde Yargıtay Birinci Baskanı adaylık basvurusunu ilan eder. lan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Birinci Baskanlıga basvurur. Basvuru tarihinin sona erdigi günden itibaren onbes gün içinde Yargıtay Genel Kurulu seçim yapar. Her Yargıtay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabilecegi seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmis olur.

ç) Danıstay Genel Kurulu, Danıstay üyeleri arasından bir asıl ve bir yedek üye seçer. Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren yedi gün içinde Danıstay Baskanı adaylık basvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren yedi gün içinde adaylar Baskanlıga basvurur. Basvuru tarihinin sona erdigi günden itibaren onbes gün içinde Danıstay Genel Kurulu seçim yapar. Her Danıstay üyesinin sadece bir aday için oy kullanabilecegi seçimde, en fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmis olur.

d) Yedi asıl ve dört yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş olan adli yargı hâkim ve savcıları arasından, adli yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun gözetim ve denetiminde seçilir. Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten itibaren bes gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adaylık basvurularını ilân eder. İlân tarihinden itibaren üç gün içinde adaylar Yüksek Seçim Kuruluna basvurur.

Basvuru tarihinin sona erdigi günden itibaren iki gün içinde Yüksek Seçim Kurulu adayların basvurularını inceler ve aday listesini belirleyerek ilân eder. Takip eden iki gün içinde bu listeye karsı itiraz edilebilir. tiraz süresinin sona erdigi günden itibaren iki gün içinde itirazlar incelenir, sonuçlandırılır ve kesin aday listesi ilân edilir. Yüksek Seçim Kurulunun kesin aday listesini ilân ettigi tarihten sonraki ikinci Pazar günü her ilde, il seçim kurulunun gözetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve ilçelerinde görev yapan hâkim ve savcılar oy kullanır.

İl seçim kurulları o ilde oy kullanacak hâkim ve savcıların sayısına göre sandık kurulları olusturur. Sandık kurullarının islem, tedbir ve kararlarına karsı yapılan sikâyet ve itirazlar il seçim kurulunca karara baglanır. Adaylar propaganda yapamazlar; sadece, Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmislerini bu is için tahsis edilmis bir internet sitesinde yayımlayabilirler. Bu seçimlerde her seçmen sadece bir aday için oy kullanabilir. Seçimlerde en çok oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmis olur. Kullanılacak oy pusulalarıyla ilgili diger hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir. Yüksek Seçim Kurulu, oy pusulalarını kendisi bastırabilecegi gibi gerektiginde uygun görecegi il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya da yetkilidir. Yapılacak seçimlerde, 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanunun bu bende aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

e) Üç asıl ve iki yedek üye birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemis idari yargı hâkim ve savcıları arasından, idari yargı hâkim ve savcıları tarafından Yüksek Seçim Kurulunun gözetim ve denetiminde seçilir. Bölge idare mahkemelerinin bulundugu illerde, il seçim kurulunun gözetim ve denetimi altında yapılacak bu seçimlerde, o bölge idare mahkemesinde ve yargı çevresi içerisinde kalan yerlerde görev 9 / 9 yapan idari yargı hâkim ve savcıları oy kullanır. Bu seçimler hakkında da (d) bendi hükümleri uygulanır.

Birinci fıkranın (a), (b), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl üyeleri bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihten sonraki otuzuncu günü takip eden is günü görevlerine baslarlar.

Bu Kanunun yürürlüge girdigi tarihte, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtaydan gelen asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçilmis oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (c) bendi uyarınca seçilenler sırayla göreve baslarlar.

Bu madde uyarınca seçilen üyelerin göreve baslamasını müteakip yapılacak ilk Kurul toplantısında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Danıstaydan gelen asıl ve yedek üyelerinden ad çekme suretiyle belirlenen bir asıl ve bir yedek üyesinin görevi sona erer.

Kalan asıl ve yedek üye ise seçilmis oldukları sürenin sonuna kadar görevlerine devam eder. Bu üyelerden görev süresini tamamlayanların yerine birinci fıkranın (ç) bendi uyarınca seçilenler göreve baslarlar. Birinci fıkranın (c) ve (ç) bentleri uyarınca seçilen üyelerden, üçüncü ve dördüncü fıkra uyarınca göreve baslayanların görev süresi, birinci fıkranın (a), (b), (d) ve (e) bentleri uyarınca seçilen diger Kurul üyelerinin görev süresinin bittigi tarihte sona erer.

İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire baskanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile emeklilik hakkından aynen yararlanırlar. Ayrıca, Kurulun Baskanı dısındaki asıl üyelerine, 30000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ek tazminat ödenir.

İlgili kanunlarda düzenleme yapılıncaya kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,

a) Anayasa hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, yürürlükteki kanun hükümlerine göre Kurul seklinde çalısır.

b) İkinci fıkra uyarınca asıl üyelerinin göreve basladıgı tarihten itibaren bir hafta içinde Adalet Bakanının baskanlıgında toplanır ve bir geçici Baskanvekili seçer.

c) En az onbeş üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çogunlugu ile karar verir.

ç) Sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlıgı tarafından yürütülür. Bu madde hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar uygulanır.

MADDE 23 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüge girer ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır.

http://www.haber7.com/haber/20100322/Iste-AK-Partinin-anayasa-taslagi-TAM-METIN.php
#1357
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Danıştay'ın iki kez yürürlüğünü durdurduğu katsayılarla ilgili yeni bir karar aldı.

Perşembe günü toplanan YÖK Genel Kurulu, 10 puanlık katsayı farkını 15 puana çıkardı. Lisedeki alanına göre bir fakülte tercih eden öğrencinin Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı 0,15 ile, alanı dışında tercih yapan öğrencinin puanı ise 0,12 ile çarpılacak. Böylece, bir meslek lisesi öğrencisi ile genel lise öğrencisi arasında 8 ile 15 puan arasında fark olacak. Bu fark sınavda 10-12 soru ile aşılabilecek. 10 yıldır öğrencileri mağdur eden eski katsayılar (0,3-0,8) 50 puana kadar fark oluşturuyordu.

Bir önceki katsayı oranı alan içinde 0,15, alan dışında 0,13 idi. Bu katsayı öğrenciler arasında 10 puanlık (7-8 soruluk) bir fark oluşturuyordu. YÖK'ten yapılan açıklamada, "Sonuçta alan dışı tercihlerde aynı soruları cevaplayan adayların yerleştirme puanlarında 3 ila 15 puanlık bir fark değil, asıl öğrenci kitlesinin yoğunlaştığı aralıkta aşılması oldukça zor olan 8 ila 15 puanlık fark ortaya çıkacaktır." denildi. 'Yargı kararlarının gerekçeleri esas alınarak' karar verildiği belirtilirken, sınavda bir puanlık farkın bile binlerce öğrencinin sıralamasını değiştirdiği hatırlatıldı. "Bölüm kontenjanlarının ortalama 40-100 arasında olduğu düşünüldüğünde, yerleştirme puanında meydana gelen 15 puanlık bir fark çok ciddi bir farklılık doğurmaktadır." denilen açıklamada, 15 puanlık farkın 2009 yılı için yerleştirme sırasını SAY-2 puan türünde 17 bin 381 ile 70 bin 694 arasında değiştirdiği ifade edildi. 15 puan, SÖZ-2 puan türünde 4 bin 994 ile 85 bin 64 arasında, EA-2 puan türünde ise 15 bin 907 ile 122 bin 241 arasında sıralamayı değiştiriyor.

İstanbul Barosu'nun açtığı davalar üzerine Danıştay önce YÖK'ün 'eşit katsayı'sını, daha sonra 2-10 puanlık fark getiren 0,13-0,15'lik katsayıları durdurmuştu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, YÖK'ün itirazını 14'e karşı 15 oyla reddetmişti. 10 puanlık katsayı farkını 'sembolik' bulan Kurul, farkın açılmasını istemişti. İstanbul Barosu Başkanlığı, ilk önce Yükseköğretim Genel Kurulu'nun yükseköğretime girişte farklı katsayı puanı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz 2009 tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmıştı. Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün eşit katsayı kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurmuştu. Bunun üzerine YÖK, 17 Aralık 2009'da 'farklı katsayı' uygulanması kararı almış ve puanlar hesaplanırken adayların kendi alanıyla ilgili program tercihinde Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanları'nın 0,15, alan dışı tercihte 0,13 ile çarpılmasını kararlaştırmıştı. YÖK'ün üniversiteye girişte öğrenciler arasındaki katsayı adaletsizliğini gideren kararı aleyhine dava açan İstanbul Barosu, yeni katsayı düzenlemesini de şikayet etmişti.

29 Aralık'ta herhangi bir açıklama yapmadan dava dilekçesini mahkemeye ulaştıran Baro, YÖK kararını yeterli bulmayarak iptalini istemişti. Danıştay 8. Dairesi, 8 Şubat 2010'da YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulanmasına ilişkin 17 Aralık tarihli kararının yürütmesini de oy birliğiyle durdurmuştu. Daire, yürütmeyi durdurma kararına ilişkin gerekçesinde, "alan içi tercihlerde 0,8, alan dışı tercihlerde 0,3 katsayısının esas alınacağına ilişkin düzenlemenin değiştirilerek alan içi 0,15, alan dışı 0,13 katsayı farkına dönüştürülmesine ilişkin dava konusu kararın hukuken geçerli bir sebebe dayanmadığı sonucuna ulaşıldığını" belirtmişti.

Liseyi yurtdışında tamamlayan öğrencileri sevindiren karar geri çekildi

Liseyi yurtdışında okuyan Türk öğrencilerin üniversiteye daha kolay bir prosedürle giriş hakkı kalktı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), lisenin tamamını dışarda okuyan Türk öğrencilerin, yabancılar gibi Türkiye'deki üniversitelere girebilmesine yönelik kararından geri adım attı. YÖK, kaldırdıkları düzenlemenin doğru olduğuna dikkat çekerken, 'kamuoyunda konunun 'sınavsız üniversite' şeklinde yanlış anlaşılmalara neden olduğu ve yapılan bazı açıklamaların Türkiye'de ortaöğretimini tamamlayan adaylar üzerinde olumsuz etki yaparak motivasyonlarını bozabileceği' gerekçesiyle uygulamadan vazgeçtiklerini açıkladı. Kurul'un 'geri adımı' sonrasında mesela liseyi yurtdışında okuyan bir büyükelçi çocuğu, hiç görmediği müfredatın detaylı sorularına muhatap olarak üniversite sınavlarında başarılı olmaya çalışacak. Türk öğrenciler eskiden olduğu gibi kontenjanı son derece sınırlı ve talep edilmeyen bölümlerden oluşan Yurtdışında Çalışanların Çocukları İçin Yükseköğretime Giriş Sınavı ile üniversiteye girme şansı arayacak.

Kaldırılan sistemde liseyi yurtdışında okuyan Türk öğrenciler yabancı öğrenciler gibi; uluslararası sınavlar, kendi ülkelerinin sınavları, Türk üniversitelerinin yapacağı sınavlar veya Türk üniversitelerinin belirleyip YÖK'ün uygun bulacağı kurallara göre ve üniversitelerin belirleyeceği kontenjanlar dahilinde Türk üniversitelerine alınacaktı. Yani iddiaların aksine 'sınavsız üniversite' söz konusu değildi. İBRAHİM ASALIOĞLU ANKARA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=962868&title=yok-katsayi-farkini-15-puana-cikardi
#1358


Su arıtma cihazı satan bazı art niyetli kişilerin, karşılaştırma yapılan sulara deney adı altında adeta ilüzyon yaparak halkı kandırdıkları belirtildi.

Hamidiye Kaynak Suları A.Ş. Genel Müdürü Kenan Kılıç, su arıtma cihazları satan bazı pazarlamacıların bilimsel bir deney gibi gösterilen bir yöntemle halkı açıkça kandırdığını söyledi.

Son günlerde İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde bazı pazarlamacıların kapı kapı dolaşarak deney adı altında çeşitli hilelerle içme sularını kötüledikleri yönünde ihbarlar almaya başladıklarını ifade eden Kenan Kılıç, söz konusu pazarlamacıların arıtma işlemi sırasında çeşitli hilelere başvurduklarını ayrıntılı bir şekilde anlatarak tüketicilere uyanık olmaları çağrısı yaptı.

Pazarlamacıların yaptığının temel olarak suyun kimyasal yapısından kaynaklanan ve dışarıdan müdahale ile gerçekleşen elektroliz olayı olduğunu ifade eden Kılıç şu açıklamaları yaptı: "Su arıtma cihazı pazarlayabilmek için zengin mineralli doğal kaynak suları elektrolizle bulanıklaştırıp, arıttıkları çeşme suyu ile mukayese ediyorlar. Özellikle evlere ve işyerlerine giden arıtma cihazı satıcıları görsel olarak tüketicileri etkilemekte, uyguladıkları "Suyun Elektrolize Edilmesi" yöntemi ile adeta bir çeşit illüzyon yapmaktadır. Suyun elektrolize edilmesi demek "elektrik akımı" verilmek suretiyle doğal kaynak suyunun içerisindeki doğal minerallerin "ayrıştırılması" demektir. Suya verilen elektrik akımı sayesinde sudaki sağlığa yararlı ve gerekli doğal mineraller tabiattaki doğal renklerine geri dönüşür ve suyun rengi bir anda değişir. Hamidiye A.Ş. olarak ülkemizin en güzel sularını en temiz ve en güvenilir yöntemlerle şişeleyerek tüketicimize sunarken halkımıza da gerekli olan su bilincini aşılamayı görev addediyoruz. Diğer yandan halkımızı kandıran bu tür kötü niyetli kişilerle de hukuksal mücadelemizi sürdürüyoruz."

Uzman kimyagerlerin konu hakkındaki değerlendirmesi ise şöyle; "Yapılan çalışmada biri alüminyum biri demir olan iki elektrot su içerisine aynı anda batırılarak elektrotlara akım uygulanmakta, meydana gelen elektroliz olayı sırasında demir elektrottaki demir çözünmekte ve demir (III) hidroksit ortaya çıkmaktadır. Bu sırada da suda renklenme ve partiküller oluşmaktadır. Renklenme kullanılan elektrotun demir, mangan, bakır gibi değişik metallerin cinsine göre de aynı suda değişik renkte olacaktır. Bu iyon hızı suda çözünmüş madde miktarına ve uygulanan elektriğin optimum voltajına bağlıdır. Çözünmüş maddesi az olan sular elektriği daha az ilettiğinden demir elektrotun çözünmesi daha yavaş olur ve suda daha az renklenme olur. Örneğin saf su, elektriği hiç iletmediği için (söz konusu pazarlamacıların kapı kapı dolaşarak halka satmaya çalıştığı filtrelerden elde edilen su saf sudur ve hiçbir mineral içermediği için insan sağlığına her hangi bir olumlu katkısı yoktur) elektroliz olayı gerçekleşmeyecek, dolayısıyla demir katodun suda çözünmesi gerçekleşmeyecek ve suda renklenme olmayacaktır. Demir elektrodu ile oluşan renk, demir yerine bakır kullanılırsa mavi-yeşil, mangan kullanılırsa siyaha yakın olacaktır. Bu renklenmeler tamamıyla elektroliz olayı sonunda suda çözünen elektrotların (demir, bakır, mangan) oluşturduğu kimyasalların renkleridir. İçine konulan suyla bir ilgisi yoktur. Sadece suyun memba suyu ya da maden suyu olması yani içindeki doğal minerallerin az ya da çok olması renklenme veya çökmenin az ya da çok olmasına sebep olur. Hatta bu durumun ispatı için saf suya elektrotları daldırdığınızda hiçbir çökme olmazken o anda bir miktar tuz ilave ederek çökmenin görülmesiyle anlaşılır."

(CİHAN)
http://www.haber7.com/haber/20100320/Su-aritma-cihazlarinda-deney-yalani.php
#1359
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan Kafes Planı hakkındaki iddianame mahkeme tarafından kabul edildi. İddianamede eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü 1 numaralı sanık.

''Kafes Eylem Planı'' soruşturması kapsamında 3'ü tutuklu 33 şüpheli hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Savcıları Murat Yönder ve Ercan Şafak tarafından 3'ü tutuklu 33 şüpheli hakkında hazırlanan 65 sayfalık iddianame ve 6 klasör ek üzerindeki incelemelerini tamamladı. Mahkeme, iddianamenin kabulüne karar verdi. İddianemede azınlıklara saldırılarla anayasal düzenin ortadan kaldırılarak darbe ortamının hazırlanması iddiası yer alıyor.

İddianamede eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü 1 numaralı sanık...

Kafes Operasyonu Eylem Planı iddianamesininde 2'si muvazzaf, 1'i emekli 3 amiralin de aralarında bulunduğu 33 şüpheli hakkında 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Özel Yetkili İstanbul Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı, 12 Mart'tan bu yana süren incelemesini dün tamamlayarak iddianameyi, Poyrazköy davası ile birleştirilmesi talebiyle 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme, iddianameyi kabul etti.

Özel yetkili savcılar Ercan Şafak ve Murat Yönder'in hazırladığı 70 sayfalık iddianamede, Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç, Foça Çıkarma Komutanı Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar ve eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü'nün "Yasadışı silahlı örgüt üyeliği"nden 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları istendi. Ayrıca tutuklu şüpheliler 1 albay ve 2 yarbay ile tutuksuz şüpheliler 3 albay, 4 yarbay, 4 binbaşı, 3 yüzbaşı, 1 üsteğmen, biri emekli 14 astsubay ve 1 sivil memur için de aynı suçlamalarla aynı ceza talep edildi.

POYRAZKÖY BAĞLANTILI

Gayrimüslimler üzerinden hükümeti yıkmayı hedeflediği öne sürülen Kafes Eylem Planı, Poyrazköy soruşturmasıyla bağlantılı olduğundan 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek her iki davanın birleştirilmesi gündemde. Kafes Eylem Planı'nın Poyrazköy'deki kazılarda bulunan mühimmatla ilgili tutuklanan emekli Deniz Kıdemli Binbaşı Levent Bektaş'ın işyerindeki bir DVD'de bulunduğu ileri sürülüyor. Planın, Bektaş'ın işyerinde bulunduğu söylenen '3 nolu DVD' de alan video görüntüsünde şifrelenerek saklandığı da iddialar arasında.

'KOÇ MÜZESİ' İDDİANAMEDE

"Gündemlerim.doc" isimli dosyadaki 3 sayfalık belgede, "Koç müzesinde ziyaretçi patlaması olmalı. Sıkıntı çıkmasın. Bşk. takip ediyor" yazılı not ortaya çıktı. "Son hali Kasımpaşa"ya onaya gidecek" notu da yer aldığı öne sürülen Kafes Eylem Planı, Poyrazköy İddianamesi'nde şöyle değerlendiriliyor: "Kafes Eylem Planı" na göre örgütün kargaşa çıkarmak, farklı etnik-dini kökenli vatandaşlara yönelen şiddet eylemleri ve propaganda ile toplumu bölmek, iç huzuru baltalamak, yurt içinde ve uluslararası platformda yürütme organını ve dolayısıyla da ülkemizi zor durumda bırakmak amaçları doğrultusunda yol haritası belirlediği anlaşılmıştır."

'Danışma kurulu' iddiası

Kafes Eylem Planı kapsamında birbirlerini tanımayan hücrelerin de bulunduğu 41 kişilik yasadışı örgüt yapılanmasının bir "Danışma Kurulu"na bağlı olduğu iddia ediliyor. Bu kurulun başında ise, "Balyoz Güvenlik Harekat Planı" soruşturmasında tutuklanan, emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü'nün olduğu öne sürülüyor. İddiaya göre, kurulda başkan yardımcılığı görevini Ergenekon soruşturmasında şüpheli olarak ifadesi alınan Koramiral Kadir Sağdıç yürütüyor. Kurul üyesi ise Tuğamiral Mehmet Fatih Ilğar. 13 Ocak'ta Poyrazköy iddianamesiyle haklarında dava açılan tutuklu sanıklar emekli Deniz Kıdemli Binbaşı Levent Bektaş, Deniz Yarbay Ercan Kireçtepe, Deniz Kıdemli Binbaşı Eren Günay ve Deniz Binbaşı Emre Onat ile tutuksuz sanıklar Başçavuş Halil Cura, Başçavuş Ferudan Arslan ve Başçavuş Sadettin Doğan da Kafes Eylem Planı iddianamesi şüphelileri arasında yer aldı. Kafes Eylem Planı'yla ilgili soruşturma kapsamında Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Mücahit Erakyol, Deniz Kıdemli Albay Levent Gülmen, Deniz Kurmay Yarbay Halil Özsaraç tutuklanırken, sorgulanan diğer şüpheliler tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Askeri savcı delilleri istedi

Genelkurmay Askeri Savcılığı, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekilliği'nden Erzincan merkezli Ergenekon dava dosyasının örneğini istedi. Askeri savcılıktan gönderilen yazıda, Erzincan dosyasında yer alan gizli tanık ifadelerinin olduğu bölümler, telefon çözümlerinin örnekleri ve askerler üzerine isnat edilen suçlamalarla ilgili dosyadaki mevcut delillerin olduğu sayfaların örneklerinin kendilerine gönderilmesi rica edildi. Başsavcıvekili Taner Aksakal da askeri savcılığın isteğini 'uygundur' görüşüyle davaya bakan Özel Yetkili 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iletti. Gönye Barajı'nda bulunan cephanelikle ilgili başlatılan soruşturma daha sonra genişlemiş, aralarında 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve Eskişehir İl Jandarma Alay Komutanı Recep Gençoğlu'nun da bulunduğu 11'i tutuklu 14 sanık ile ilgili dava açılmıştı.

Müslüman olmayanlar hedefteydi

Kafes Eylem Planı, özellikle gayrimüslimlere yönelik çeşitli suikastler düzenlenerek hükümeti zor durumda bırakmayı, bu kapsamda Adalar bölgesinde bomba patlatılması gibi eylemlerın yer aldığı iddia ediliyor. İşte planın temel hedefleri:

* Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlerin can ve mal güvenliklerinin sorgulanarak, AKP Hükümeti üzerinde iç ve dış toplumun baskısını artırmak, kamuoyunu meşgul etmek ve Ergenekon davası başta olmak üzere gündemi değiştirmek.

* Agos Gazetesi abonelerine tehdit telefonları açılacak ve tehdit mektupları gönderilecek.

* Gayrimüslimlerin yaşadığı Adalar'da bombalar patlatılacak.

* Agos Gazetesi civarı belirlenen yerlere ses bombaları konacak.

* TV'lerde yayınlanan tartışma programlarında konuya yer verilecek ve AKP Hükümetinin vurdumduymazlığı ele alınacak.

* 6-7 Eylül Olayları, Varlık Vergisi haberleri gibi konulara medyada tekrar tekrar yer verilecek.

* AKP karşıtı web siteleri artırılarak faaliyetleri yoğunlaştırılacak.

* Azınlıklar lehine faaliyet gösteren web siteleri içerik yönünden desteklenecek.

* Mevcut sitelere ilave olarak www.tehditaltindayiz.com, www.agosasahipcikalim.com vb. adlarla yeni web siteleri oluşturularak, belirlenen temalar doğrultusunda yayınlar yapılacak ve bu siteler etkin şekilde tanıtılacak.

http://www.haber7.com/haber/20100319/Kafes-Plani-iddianamesi-kabul-edildi.php
#1360
Hasan Çilingir'in haberi

İstatistiklere göre dünyada işlenen her 100 cinayetten 85'i, intiharların yüzde 90'ı boşanmaların yüzde 80'i ve aile içi şiddet olayları ile trafik kazalarının yüzde 70'inin sebebi alkol. Türkiye'de 9-17 yaş arası öğrencilerin yüzde 16'sının devamlı sigara, yüzde 13'ünün devamlı alkol, yüzde 2,9'unun ise devamlı uyuşturucu kullandığına dikkat çeken Yeşilay Genel Başkanı Mustafa Necati Özfatura, gençlerin kötü alışkanlıklardan uzak tutulması için ailelere büyük görev düştüğünü vurguluyor.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Bağımlılık Araştırma Merkezi Bağımlılık Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeki Yüncü, alkol ve uyuşturucu maddelerin beyindeki kontrol merkezini devre dışı bıraktığına dikkat çekerek, "Bu durumda insan, olumsuz davranışları daha dürtüsel, sonunda ne olacağını hesap etmeden yapabiliyor." diyor. Bazı kişilerin, mutlu veya kederli olduklarında alkol aldıklarını anlatan Yüncü, 'duygu durumunu düzenlemek' amacıyla bu yola başvurmanın yanlış olduğunu dile getiriyor.

Yeşilay Başkanı Özfatura da alkolün yol açtığı 60'tan fazla hastalık olduğuna değinirken, "Türkiye'de 1930'da kişi başına düşen alkol miktarı 1 litreyken 2004'te 20 lt'ye çıktı. İsveç'te yapılan bir araştırmaya göre kanında 1,5 gr alkol olanın hiç bulunmayana göre trafikte kaza yapma riski 24, 2 gr bulunanın ise 60 kat daha fazla." bilgisini veriyor. Bu yükselişe rağmen Yeşilay ve diğer kurumların çalışmalarıyla Türkiye'de alkol kullanımının düşme trendinde olduğunu aktaran Özfatura, "Bir belediye başkanı veya kaymakam kanuni bir tedbir alınca, hemen 'Kırmızı sokak yapılıyor' diye haberler çıkıyor. Oysa bunların dinî konularla ilgisi yok. Konuyu hemen o tarafa çekip tedbirleri etkisizleştirmek istiyorlar." diye konuşuyor. Özfatura, çocuk ve gençlerin alkol, sigara ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklardan uzak tutulması için öncelikle anne ve babalara büyük görev düştüğünü vurguluyor: "Aileler, eğitime ayırdıkları paranın iki katını alkol ve sigaraya harcıyor. Çocuk ve gençlerin kötü alışkanlıklardan uzak tutulması için anne ve babaların, 'İçme evladım' demesi yeterli değil. Önce kendileri kullanmayarak örnek olmalı. Çocuk ve gençlerle ilgilenilmeli, sevgi gösterilmeli."

DSÖ'nün Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 30'dan fazla ülkede yaptığı araştırmaya göre dünyada işlenen cinayetlerin yüzde 85'i, boşanmaların yüzde 80'i, aile içi şiddet olaylarının yüzde 70'i, mala yönelik suçların yüzde 77'si, tecavüz suçlarının yüzde 50'si, intihar ve intihara teşebbüslerin yüzde 90'ı, trafik kazalarının ise yüzde 70'i alkolden kaynaklanıyor.

(aa)
http://www.haber7.com/haber/20100313/Cinayetlerin-yuzde-85inin-ortak-noktasi.php

Rusya'da gece saatlerinde alkol satışı yasaklanıyor

Rusya'da ulusal tehdit olarak tanımlanan alkol yasağına destek giderek büyüyor. Başbakan Vladimir Putin, alkol tüketiminin 2020'ye kadar yarı yarıya azaltılması için çalışmalar yapılmasını isterken, Parlamento da gece saatlerinde alkol satışlarını yasaklamaya hazırlanıyor.

Gece alkol satış yasağına en büyük destek Rusya Halk Sağlığı Dairesi'nden geldi. Rusya'nın baş hekimi Gennadi Onişenko, gece 9:00'dan sabaha kadar bira dahil tüm alkollü ürünlerin satışmaların yasaklanmasını talep etti. Onişenko, "Bu çok normal ve medeni bir davranış olur. Alkol yasağını destekliyorum" dedi.

Başbakan Yardımcısı Aleksander Jukov da geçen hafta yaptığı açıklamada yeni bir yasa hazırladıklarını, buna göre gece 11:00'den sabah 8:00'e kadar alkol satışlarının yasaklanacağını ifade etmişti. Jukov'a göre yeni düzenleme yıl sonundan önce uygulamaya geçecek. Havalimanlarında alkol tüketiminin yasaklanması, reklamların sınırlandırılması ve bilgilendirici programların artırılması gibi bir dizi önlemler de planlanıyor.

Rusya'nın özerk cumhuriyetlerinden Çeçenistan'da benzer uygulama çoktan başladı. Başkent Grozni'de akşam 08:00'la sabah 08:00 arasında alkol satışları tamamı ile yasak. Putin 2020 yılına kadar alkol tüketiminin yarı yarıya indirilmesi ile ilgili çalışmalarında temel hedefin insanların yaşam kalitelerinin artırılması olarak açıkladı. Başbakanlık internet sayfasında yer alan rapora göre alkol tüketimi kişi başına 2012'ye kadar yüzde 15, 2020'ye kadar da yüzde 55 oranında azaltılacak.

RUS ERKEKLER AVRUPALILARDAN 17 YIL DAHA AZ YAŞIYOR

Resmi istatistik rakamlarına göre yılda 23 bin kişi alkol zehirlenmesinden, 75 bin kişi de alkole bağımlı hastalıklardan hayatını kaybediyor. Alkolün neden olduğu trafik kazası, kavga ve diğer şiddet olayları nedeni ile hayatını kaybedenlerin sayısı ise 500 bini geçiyor. Rusya'da 2 milyon kişi alkolik olmaları nedeni ile tedavi görüyor.

Dünya ortalamasından iki kat fazla alkol tüketilen ülkede alkol alımının artmasının 1970'li yıllarda başladığı kaydediliyor. 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından ise tavan yapmış durumda. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Rusya'da kişi başı alkol tüketimi 18 litre. Avrupa ülkelerinde ortalama yaşam erkeklerde 77 yılı bulurken, Rusya'da bu rakam 60 yaş sınırında. Çoğu erkek emekli olamadan hayatını kaybediyor.

(CİHAN)