Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1421
Alsancak'ta aç oldukları için yemek ısmarladığı 3 kişinin gasp etmek istediği Avukat Oktay Cerit, saldırganlardan feryat ederek kurtuldu. Zanlılar yakalandı.

FATİH ŞENDİL (HABER MERKEZİ)

İzmir'in Alsancak semtinde üç kişi, yolunu keserek karınlarının aç olduğunu söyledikleri Avukat Oktay Cerit'i, kendilerine yemek yedirmesinin ardından bu kez parasını almak için cadde ortasında dövmeye başladı. Avukat Cerit'in yardım çığlıkları üzerine kaçmaya çalışan G.B, Y.S. ve H.K, emniyet güçlerinin sıkı takibiyle kıskıvrak yakalandı. Gözaltına alınmak üzere hırsızlık şubesine götürülen zanlıların, hırsızlık, uyuşturucu kullanmak gibi suçlardan poliste çok sayıda suç kayıtlarının bulunduğu ortaya çıktı.

ANLAYAMADI
Olay önceki gün saat 05.00 sıralarında Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde meydana geldi. İzmir Barosu avukatlarından Oktay Cerit, arkadaşlarıyla eğlendikten sonra evine gitmek için yola çıktı. Bu sırada Oktay Cerit'in yolunu kesen üç kişi karınlarının aç olduğunu söyleyerek yardım istedi.
Bunun üzerine Oktay Cerit, yakındaki restorana götürdüğü üç kişiye yemek ısmarlayıp karınlarını doyurdu. Avukat olduğunu söylediği kişilerle bir süre de sohbet ettikten sonra ayrılmak isteyen Cerit, bu kez parasını gasp etmek isteyen 3 arkadaş tarafından bir anda saldırıyla uğradı.

POLİS YAKALADI
Karınlarını doyurduğu insanlar tarafından gasp edilmek istenince neye uğradığını şaşıran Avukat Cerit, cüzdanını almak istedikleri ileri sürülen 3 kişiden feryat ederek kurtulabildi. Oktay Cerit'in yardım istemek için bağırması üzerine paniğe kapılan üç saldırgan parayı alamadan kaçtı. Avukatın ihbarı üzerine harekete geçen polis ekipleri, sokak aralarında 27 yaşındaki G.B, 20 yaşındaki Y.S. ile 19 yaşındaki H.K'yi çok geçmeden yakaladı. Gasp Büro Amirliği'ne götürülen zanlılar, Oktay Cerit tarafından da teşhis edildi.
Uyuşturucu kullanmak, gasp ve hırsızlık gibi suçlardan poliste kayıtları bulunan zanlılar, polisteki sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. Olayın ardından evine giderek yaşadığı şoku atlatmaya çalışan Oktay Cerit, kendisine yapılanı terör olarak değerlendirdi. Avukat Cerit, "Karınlarının aç olduğunu söyleyince kendilerine yardım ettim. Ama tam ayrılacakken saldırıya geçtiler. Neye uğradığımı şaşırdım resmen terörü yaşadım" açıklamasında bulundu.

http://www.yeniasir.com.tr/UcuncuSayfa/2010/04/16/karinlarini_doyuran_avukata_saldirdilar

Meslektaşımıza çok geçmiş olsun diyorum. Bu tarz cani ruhlu sokak serserileri yüzünden insanlar tanımadıkları kişilere yardım etmekten çekinir/korkar oldular. Bu olay aklıma şöyle bir hikayeyi getirdi:

Eskiden çok zengin bir adamın dillere destan bir atı varmış. Bazen atını gezdirir, antrenman yaptırır, alışsın diye bazen de çöllere sürermiş. Bu zengin adamın atıyla birlikte nerden ne zaman geçtiğini iyice öğrenen bir at hırsızı, çölde onun geçtiği yolun şehre oldukça uzak ücra bir köşesine giderek perişan bir kılıkta ve sanki yolda kalmış aç susuz biriymiş gibi beklemeye başlamış. Mutad olduğu üzere zengin adam atıyla bir süre sonra o yere gelmiş, bakmış kum yığınlarına bürünmüş bir kişi yerde harap bir şekilde yatıyor. Yardım niyetiyle hemen atından inip adamın yanına gitmiş. Hırsız bu esnada kılıcını çekmiş ve adamı öldürmekle tehdit ederek atı gasp etmiş. Hırsız ata binip uzaklaşacağı esnada atını çaldığı zengin adam hırsıza şöyle demiş: "Sana yalvarıyorum, at senin olsun ama nolur, atı benden nasıl aldığını kimseye anlatma."  Hırsız bir an şaşırmış, "-Ne demek istiyorsun" demiş. Zengin adam: "-Eğer beni yaralı numarasıyla kandırdığını anlatırsan, bundan sonra kimse yolsa kalmış hastalara, yaralılara, muhtaçlara yardım etmeye cesaret edemeyecektir. Sonra onların hali nice olur" demiş...
#1422
Mehmet KAYMAK/ADANA, (DHA)

ADANA'da, ikiz çocuklarından birini çalmak isteyen 46 yaşındaki Mustafa Çakmak'ı bıçaklayan, kaçmak için 2'nci kattan atlamasıyla da ölümüne neden olduğu iddia edilen 30 yaşındaki Mehmet Atakul, 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı, eşi 38 yaşındaki Yasemin Atakul'un ise beraatına karar verildi.

5 Ağustos 2009'da meydana gelen olayda, iddiaya göre Mustafa Çakmak, saat 03.00 sıralarında Hanedan Mahallesi'nde Atakul Ailesi'nin kiracı olarak oturduğu eve girdi. Yasemin ve Mehmet Atakul çiftinin, havanın sıcak oluşu nedeniyle, 2 yaşındaki kızları Gülten ve olay tarihinde 1.5 aylık olan ikizleri Mustafa ve Ramazan Atakul ile birlikte balkonda yattığı evde, ikizlerden Ramazan ağladı. Bebeğe mama hazırlayıp, odaya geçtiği sırada diğer ikiz bebeği alan Mustafa Çakmak ile karşılaşan Yasemin Atakul, çığlık atarak eşinden yardım istedi. Gürültüye uyanan Mehmet Atakul, eşinin verdiği bıçakla, yatak odasına saklanan Çakmak'ı bıçakladı. Yaralanan Çakmak, kaçmak için 2'nci kattaki evin balkonundan atlayınca yaşamını yitirdi. Gözaltına alınan Atakul çifti, çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı, çift hakkında 'kasten adam öldürme' suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Adana 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Atakul çifti, bugün karar duruşmasına çıktı. Mehmet Atakul, yaşadığı dehşet anlarını şöyle anlattı:

"Eşime bıçak getirmesini ve polisi aramasını söyledim. Bıçağı elime alarak hırsıza dışarı çıkmasını söyledim. Bunu fark eden hırsız birden dolaptan çıkarak pencereye doğru kaçtı, dizini vurduğu camı kırdı ve pencereyi açtı. Aşağıya atlamakta tereddüt edince elimdeki bıçağı salladım sanırım kalçasına isabet etti. Sonra aşağı atladı bir daha da kalkamadı. Yaralandığını görünce ambulansı çağırdım."

Yasemin Atakul ise bebeğinin ağlamasıyla kardeşini kurtardığını dile getirdi. Hırsızın kucağında bebeğini gördüğünde şoke olduğunu anlatan Yasemin Atakul, "Gece bebek huysuzlanınca karınlarını doyurmak için kalktım. Benimle karşılaştığında hırsız bana sürekli sus diyordu. Çok korktum. Çocuğumu sıkıca tutmuştu. Kocama seslenince Mustafa'yı bir anda kanepeye fırlattı. Kocam içeri geldi, benden bıçak ve polise haber vermemi istedi. Adamla göz göze geldiğim anı hala unutamıyorum. Eşimin evde olmadığı bir zamanda olsaydı ne yapardım bilmiyorum. Allah yüzümüze baktı. Bebeği alıp satacak mıydı yoksa, organ mafyasına mı verecekti anlayamadık. Ama Mustafam ağlamasaydı belki de bebeklerim şimdi olmayacaktı" diye konuştu.

Mahkeme heyeti, Mustafa Çakmak'ın, başının üzerine düşmesi neticesinde öldüğü ve düşmeden önce de öldürücü bıçak darbesi aldığı yönde gelen raporu da göz önünde bulundurarak Mehmet Atakul'u ömür boyu hapis cezasına çarptırıp, önce ağır tahrik altında bıçağı kullandığı için 12 yıla, mahkemedeki iyi halinden dolayı da 10 yıla indirildi. Atakul, cezasının onanması halinde cezaevine girecek. Kocasına yardımcı olduğu öne sürülen Yasemin Atakul'un ise beraatına karar verildi.

http://www.milliyet.com.tr/hirsizin-olumune-neden-olan-ev-sahibine-10-yil/turkiye/sondakika/22.04.2010/1228508/default.htm
#1423
Tecavüz mağduru kızın 'psikolojisinin etkilenip etkilenmediği'nin anlaşılması için rapor istenen Adli Tıp Kurumu 2011'e randevu verdi. İki kez intihara teşebbüs eden kız için daha erken rapor verilmesi istemini de kurum reddetti: İş çok...

İSMAİL SAYMAZ

İSTANBUL - Öğretmeni tarafından tecavüze uğrayan öğrencinin 'ruh sağlığının bozulup bozulmadığı'nın anlaşılması için rapor istenen Adli Tıp kurumu 15 ay sonraya randevu verdi. Mahkemenin, sürenin öne çekilmesini istemini de ATK, 'iş yükü' gerekçesiyle reddetti. ATK, "Günlük bakabileceğimiz hasta sayısı kadar randevu verilmektedir. Randevu tarihinin öne çekilmesi durumunda yeni verilecek tarihteki randevulu vakalar muayene edilemeyeceğinden tarihin öne çekilmesi mümkün değildir" dedi. Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer, ATK'nin randevu tarihini 'sistem' sorununa bağlıyor.

İstanbul'da, Mart 2008'de, bir lise öğretmeni 17 yaşındaki kız öğrencisini evine götürdü. İddiaya göre evde tecavüze yeltendi. Öğrenci, saldırıyı altı ay boyunca gizledi. Bu süreçte iki kez intihara kalkıştı. Daha sonra diğer öğretmenlerine anlattı.
Öğretmenlerin gayretiyle 3 Aralık 2008'de şikâyetçi oldu. İlk muayenede, bakire olduğu ama kızlık zarının zarar gördüğü belirlendi. Bu arada öğrenci, 2009 yılı içerisinde bir kere jiletle avuçlarını kesti, 3 Temmuz 2009'da ilaçla intihara kalkıştı.

ÖĞRETMEN MESLEKTEN ATILDI
Meslekten ihraç edilen öğretmene Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, TCK'nin (TCK) 103. maddesine göre 'çocuğa cinsel istismar' suçlamasıyla dava açıldı. Mahkeme, 18 Eylül 2009'da görülen duruşmada, psikiyatrik inceleme için ATK'den randevu istenmesine karar verdi. ATK 8 Temmuz 2011'e randevu verdi. Mahkeme, 9 Aralık 2009'da, randevunun daha öne çekilmesini istedi. Ancak 15 Ocak 2010'da ATK Başkanı Haluk İnce'den gelen yanıt, vahim manzaraya işaret ediyordu:

"MÜMKÜN DEĞİL"
"Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nda görevli çocuk psikiyatrisi ve psikiyatri uzmanlarının günlük bakabileceği hasta sayısı kadar randevu verilmektedir. Randevu tarihinin öne çekilmesi durumunda yeni verilecek tarihteki randevulu vakalar muayene edilemeyeceğinden randevu tarihinin öne çekilmesi mümkün değildir."

Son duruşma, 1 Nisan'da görüldü. Mahkeme Başkanı Meryem Üstüner, Yargıtay'a atandığı, yerine geçici başkan nezaret ettiği için kararsız kalındı. Duruşmada, "TCK'nın 103/6'nın yerine getirilmesinin çalışılmasına..." diye karar çıktı.
'Çocuğa cinsel istismar'ı düzenleyen TCK 103. maddenin altıncı fıkrasında, "Mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, 15 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur" şeklindeki, cezayı artıran bir hüküm yer alıyor. Bu koşulun sağlanması için 'beden ve ruh sağlığının' bozulduğunu saptayan rapor isteniyor. Yasada olmamasına rağmen uygulama, raporun ATK'dan alınması yönünde işletiliyor.

ÜNİVERSİTEDEN ALINABİLİR
Oysaki ATK'nın 15 Ocak 2010'daki yazısında bile, üniversitelerin Çocuk Psikiyatrisi ve Psikiyatri Anabilim Dalı'ndan rapor aldırılması öneriliyor. Ve aslında dava Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosyada, benzer bir rapor bulunuyor. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniği'nin 21 Mayıs 2009 tarihli raporu, cinsel saldırıya işaret ediyor: "Travma sonrası stres bozukluğu, ileri düzeyde işlev kaybı ve Major depresyon tanılarının, kişinin sağlığını ve algılama yeteneğini basit tıbbi müdahaleyle giderilmeyecek düzeyde bozduğu, ruhsal bozuklukların kalıcı bozukluk niteliği yönünden izlenmesi ve altı ay sonra değerlendirilmesinin uygun olacağı..."

PROF BİÇER: SİSTEM SORUNU
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Adli Tıp Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer yaşanan sorunu şöyle anlatıyor:

"Siz Türkiye'deki bütün adli olguları tek bir merkeze yönlendirip tek merkez tarafından çözülmesini isterseniz, kurumda çalışan uzmanların yorum yapacağı vaka o zaman olağanüstü bir sayıya ulaşır. Çeşitli üniversiteler ve devlet hastaneleri de karar verebileceği, yasa bunların da resmi bilirkişi olarak görevlendirebileceğini tarif ettiği halde, sadece ATK ile çalışılıyor. ATK dışında da görüş istenmeye başlandığı anda bu sorun, tamamıyla değil ama, bir ölçüde ortadan kalkar."

Biçer, ikinci olarak da, 2005 yılında Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliklerle, cinsel saldırı ve cinsel istismar olgularının daha görünür halde geldiğini, yoğunluğun da bundan kaynaklı olabileceğini söylüyor: "Cinsel saldırı ve istismarda eskiye oranla 3-4 kat fazla vakayı değerlendirmek durumunda kalıyoruz. Toplum uyarıldığı için öyle bir etki etmiş olabilir."

EYÜPOĞLU: ARTIŞ VAR
İstanbul Tabip Odası'nın avukatı Meriç Eyüboğlu, 2011 yılına randevu verilmesinin izah edilebilir olmadığını belirtirken, 17 yaşındaki genç bir kızın iki yıl sonra yeniden travma yaşaması anlamına geleceğini vurgulayarak, "Cinsel saldırıya uğrayan çocuklar zaten ağır bir travma yaşıyor. Yaralarını sarıp yeniden hayata tutunmaya çalışan bu çocuklar tekrar doktor doktor dolaştırılıyorlar" diye konuştu.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=990526&CategoryID=77
#1424
Bakırköy Adliyesi'nde bazı hakim ve savcıların bir altın şirketiyle gayri meşru ilişkiler içerisinde olduğu, haksız zenginleştikleri iddia ediliyor.

Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu'na bağlı müfettişler, Bakırköy Adliyesi'nde yaklaşık 100 hakim ve cumhuriyet savcısının ifadesini aldı. İddia büyük: Çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak!

Bakırköy Başsavcısı Mustafa Adagül'ün de müfettişlere 'tanık' olarak ifade verdiği öğrenildi. İnceleme sonunda hakim ve cumhuriyet savcıları hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmayacağına Adalet Bakanlığı karar verecek.

Yasemin Güneri/HABERTÜRK TV

Bakırköy Adliyesi'nde hareketli günler yaşanıyor... Adliye'de görev yapan yaklaşık 100 hakim ve cumhuriyet savcısı, sırayla Adalet Bakanlığı müfettişlerine savunma veriyor. Savunma veren hakim ve cumhuriyet savcılarının yanı sıra Bakırköy Başsavcısı
Mustafa Adagül'ün 'tanık' sıfatıyla dinlendiği öğrenildi.

Adalet Bakanlığı'na yapılan 'sahte imzalı' ihbar mektubu üzerine harekete geçen Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Bakırköy Adliyesi'ne müfettiş gönderdi. Yaklaşık 8 aydır inceleme yürüten müfettişlerin, bu süre zarfında çok sayıda hakim ve cumhuriyet savcısının ifadesini aldıktan sonra raporunu hazırlamaya başladığı kaydedildi.

Peki, müfettişlerin bu kadar çok hakim ve cumhuriyet savcısının savunmasını almasına gerekçe olarak ne gösterildi?

Türkiye'nin önde gelen altın üreticisi firmalarından birinde çalışanlar ile büyük firmalarda danışman olan bazı kişilerin 'çıkar amaçlı' işler yaptırmak amacıyla hakim ve cumhuriyet savcılarıyla yakın ilişki kurduğu, çocukları veya yakınları avukat olan hakim ve cumhuriyet savcılarının bazı davalarda taraflar arasında 'yanlı' davrandığı iddia edildi.

Emekli olan bir cumhuriyet savcısının adı kullanılarak gönderilen ihbar mektubunda, Bakırköy Adliyesi'nde görev yapan bazı hakim ve cumhuriyet savcılarının gayri meşru ilişkiler içerisinde bulunduğu, haksız zenginleştiği, lehine karar verdikleri işadamlarının burslarıyla çocuklarını yurtdışında okuttukları iddiaları da incelemeye dayanak oluşturdu.

Bakırköy Adliyesi'nde incelemelerini yürüten müfettişler, hazırlayacakları raporu Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne verecek. Haklarında inceleme yapılan hakim ve cumhuriyet savcılarına ilişkin soruşturma açılıp açılmayacağına da, Adalet Bakanlığı karar verecek.

Adliye'de savunma veren hakim ve cumhuriyet savcıları da yapılacak incelemenin sonucunu bekliyor.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/508425-100-savci-ve-hakimin-ifadesi-alindi
#1425
Aralarında bilirkişilerin, icra ve iflas müdürlerinin ve ticaret mahkemesi hakimlerinin bulunduğu belirtilen bir çetenin, rüşvet karşılığında zor durumdaki şirketlerin iflasınının ertelenebilmesi için gerçeğe aykırı rapor düzenlediği ve bu raporlara istinaden mahkemelerden iflasın ertelenmesi kararları aldırdığı iddia ediliyor. 

İstanbul'da batmak üzere olan büyük şirketlerden rüşvet alarak, iflas erteleme davalarında lehlerine rapor hazırlayan çeteye yönelik operasyonda aralarında bilirkişi ve mali müşavirlerin de bulunduğu 20 kişi gözaltına alındı. İhbar üzerine İstanbul, Ankara ve Muğla'da 9 ay süren teknik ve fiziki takip sonunda polis, eş zamanlı baskınlarla, aralarında çete lideri mali müşavir Mehmet E.'nin de bulunduğu 20 kişiyi gözaltına aldı. İçişleri Bakanlığı müfettişlerin operasyonda bahsi geçen bazı davalar nedeniyle Beyoğlu Adliyesi'nde inceleme başlattığı kaydedildi. Batmak üzere olan ve mahkemeye başvurup iflaslarını erteleme amaçlı dava açan bazı şirketlerin, bilirkişi çetesiyle bağlantı kurduğu anlaşıldı. Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetinde adamları olan çetenin, para karşılığı ilgili şirketin iflasının durdurulması yönünde görüş bildirdiği belirlendi. Bilirkişi raporunu göz önünde bulunduran mahkemenin de şirketin borçlarını ertelediği vurgulandı.

İŞADAMI İHBAR ETTİ
Bilirkişi çetesinin iflas erteleme talebi olan şirketlerden 100 bin ile 500 bin lira arasında para alıp, lehte rapor hazırladığı ve şimdiye kadar 20 davaya müdahale ettiği belirlendi. 1 kişinin arandığı öğrenildi. Çeteyi, şirketi kayyuma devredildikten sonra, kurtarılması karşılığında istedikleri 400 bin lira rüşveti vermeyince iflas eden işadamının ihbar ettiği ortaya çıktı. Beyoğlu, Bakırköy ve Şişli Ticaret mahkemelerinde görevli biri mahkeme başkanı 7 adli personelin çeteyle bağlantılı çalıştıkları ve rüşvet karşılığında iflasları önledikleri anlaşıldı. Mali Müşavir Mehmet E.'nin lideri olduğu çetede rüşvet verdiği iddia edilen aralarında Beyoğlu Ticaret Mahkemesi başkanı olan bir hakim ve katiplerin de bulunduğu 7 adli personel hakkında ise Adalet Bakanlığı'nca soruşturma başlatıldı. Soruşturmayı yürüten savcının, hakim olan eşinin görev yaptığı Bakırköy Adliyesi Ticaret Mahkemesi de mercek altına alındı. Zordaki şirketlerden rüşvet alarak, iflas erteleme davalarında lehlerine rapor hazırladığı iddia edilen 22 kişinin sorgusu sürüyor. Şişli Cumhuriyet Savcısı Hasan Basri Zamaniş'in şebekenin yargı ayağıyla ilgili olarak soruşturma yapması için müfettiş çağırdığı ve müfettiş raporlarına göre soruşturmaya devam ettiği ortaya çıktı. Polis, Mali Müşavir Mehmet E. liderliğindeki çetenin batmak üzere olan şirketlere iflas erteleme yapmak için 100 ile 500 bin TL arasında rüşvet alarak gerçeği yansıtmayan raporlar düzenlediğini belirledi. Gözaltına alınan çete üyeleri şunlar: Mehmet E. (mali müşavir), Oruç D. A. (mali müşavir), Turgay P. (mali müşavir), Hüseyin K. (emekli vergi dairesi memuru), Edip K. (emekli icra müdürü), Metin Y. (emekli gelirler başkontrolörü), Ahmet Y. (bilirkişi), Mustafa S.B. (mali müşavir), Ahmet H.G. (ATM Dalaman Dış Hatlar Terminali Genel Müdürü), Tevfik E. (ATM Danışmanlık Hatlar Terminali çalışanı), Volkan B.A. (Arslan Süt Ürünleri şirketinin ortağı), Eli G. (Bemaş Yün İplik Sanayi Şirketinin Genel Müdürü), Mustafa A.S. (Hazinedaroğlu İnşaat yöneticisi), Ümit D. (Kediler Kağıt Ürünleri Sanayi eski ortağı), Mısra Ç. (Milenyum Kağıt ve Kırtasiye şirketinin ortağı), Hikmet Y. (Çitaş İnşaat muhasebecisi), Enver K. (İstanbul 3'üncü İcra İflas Müdürü), Enver G. (Bakırköy 4'üncü İcra Müdürü), Sezai Y. (İstanbul 1'inci İcra İflas Müdürü), Hanefi Ö. (Bakırköy 1'nci İcra Müdürü)

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=973331
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/04/14/isini_bilen_bilirkisi_cetesi

Bilirkişi çetesi tarifeyi 20 bin TL'den açmış


GÜL AKIN / İSTANBUL
Aralarında avukat, mali müşavir ve vergi denetmenlerinin de bulunduğu bilirkişilerin, rüşvet karşılığında rapor hazırladıkları iddiaları üzerine başlatılan ve 19 kişinin gözaltına alındığı soruşturma devam ediyor.Yeminli Mali Müşavir Mehmet Eser'in yönettiği şebekenin özellikle ticaret mahkemelerindeki davalarda 20 bin ile 500 bin lira rüşvet karşılığında yanlı rapor hazırlanmasını sağladığı öğrenildi.
20 DOSYANIN KAPAĞI YENİDEN AÇILABİLİR

İflas eşiğine gelen Şahinler Holding, Profilo Telra Şirketi, Cankurtaran Holding ve Boysaş Holding'e bilirkişi olarak atanan Eser'in, bu şirketler hakkında hazırladığı dosyalar inceleme altına alındı. Gerekli görüldüğü takdirde taraflı hazırlanan raporlarla karara bağlanan dava dosyaları yeniden açılacak.

RUS İŞKADINI DA GÖZALTINA ALINDI

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin aldığı bir ihbar sonucunda önceki gün eşzamanlı olarak başlatılan operasyonlarda Mehmet Eser'in yanı sıra, Sinan Songün, Vedat Yardım, Tuna Coşkun, Halil Çargın, Alaattin Çuhadaroğlu, Aşkın Yazıcı, Konca Çetinkaya ve Rus asıllı işkadını Enika U.'nun da aralarında bulunduğu 19 kişi gözaltına alınmıştı. Aramalarda bilgisayar kayıtları ve dava dosyalarına el konuldu.

DİNLEMEYE TAKILDILAR

Gözaltına alınanlar arasında rüşvet alan bilirkişilerin yanı sıra rüşvet veren dosya sahipleri de bulunuyor. Bilirkişiler ile dosya sahipleri arasındaki rüşvet pazarlıklarının telefon dinlemelerine takıldığı dava sahiplerinin bilirkişilerle rüşvet görüşmelerinin de kamerayla çekilerek görüntülendiği belirtildi.Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan ayrı bir soruşturma kapsamında şebekeyle irtibatları olduğu tespit edilen hakim ve avukatlar da inceleme altına alındı.

Kasaları boşaltıldı

Şebekenin müşterilerini borçlu şirket sahipleri oluşturuyor. Alacaklı konumundaki kişiler paralarını tahsil etmek için borçlu şirkete iflas davası açtıkları takdirde devreye bu çete giriyor. Mehmet Eser, borçlu şirket hakkındaki iflas davasına ya kendisinin ya da ekibindeki bilirkişilerin atanmasını sağlayarak mahkeme heyetine şirketin iflas şartlarının oluşmadığı yönünde hazırladığı raporu sunarak şirketin kapanmamasını sağlıyor. Bu süre içinde de şirket yetkilileri kasadaki paraları dışarı dışararak şirketin içini boşaltıyor. Gözaltı sayısının artabileceğini belirtildi.

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=15.04.2010&i=252188
#1426
İstanbul Barosu tarafından hazırlanan "Web-Mübaşir" sistemi ile avukatlar duruşma sıralarını kendi bilgisayarlarından izleyebilecekler. Sistem pilot olarak SULTANAHMET, LEVENT ve BEŞİKTAŞ adliyeleri için uygulanmaya başlandı.

WEB-Mübaşir İstanbul Barosu WEB sitesinde bulunan BARONET portalı üzerinden çalışıyor.

İstanbul Barosu'na kayıtlı avukatlar BARONET'e kullanıcı adı ve şifreleriyle girerek güncel duruşma sıra ve saatlerini anlık olarak öğrenebilecekler.

Duruşma verileri bir dakika aralıkla UYAP sisteminden alınıyor.

WEB-Mübaşir sistemine öteki adliyelerdeki duruşmalar'ı eklemek için çalışmalar sürdürülüyor.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=2&ID=4843
#1427
İSTANBUL - İstanbul Barosu'nun 132'nci kuruluş yıldönümü ve 5 Nisan Avukatlar Günü sebebiyle, İstanbul Adliyesi önünde kırmızı-beyaz güllerle toplanan İstanbul Barosu üyesi 10 avukat, basın açıklaması yaptı. Açıklamayı yapan Baro Başkanı Muammer Aydın, ülkenin hukuk devleti olma yolunda ciddi sıkıntılar çektiğini, avukatlar olarak her zaman ilkelerine bağlı kalacaklarını söyledi.

ELEŞTİRİ SINIRINI AŞANLARI ONAYLAMAYACAĞIZ

İstanbul Barosu tarafından Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü'ne layık görülen HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in, törenin düzenlendiği salondaki bir grup tarafından protesto edilmesine de tepki gösteren Muammer Aydın, protestocu grubun içerisinde avukat olmayanların da bulunduğunu söyledi. Muammer Aydın; "Öncelikle şunu söyleyeyim İstanbul Barosu birilerinin isteği üzerine yönetilmez. İstanbul Barosu 2 yıl da bir seçim yapar. Seçimi kazanarak iş başına gelen yönetim bugüne kadar olduğu gibi 132 yıldır bir hukuk kurumu olarak Atatürk ilke ve değerlerini merkeze alarak kararlar alıyor. Yönetim, bunu da kimseyi soracak değildir. Eleştiri her insanın olduğu gibi avukatın da hakkıdır. Ama eleştiri sınırlarını aşan davranış biçimlerini onaylamak mümkün değildir" dedi.

EYLEMİ YAPANLARIN BİR KISMI AVUKAT DEĞİLDİ

Gerici ile bölücünün birlikte hareket ettiği bir ortamda hukukun hiçbir zaman galebe çalamayacağını söyleyen Muammer Aydın, hukukun her zaman üstün gelmek zorunda olduğunu vurguladı. Muammer Aydın, şunları söyledi:
"Hukuka saygı göstermeyen hukukun içindede barınamaz. Sorumluluğunu aşan biçimde davrananlara gerekli işlemler yapılacaktır. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Yaşanan olaylarda protestocuların çoğu avukat falan değildi. Öncelikle bunun sorgulanması gerekir. 10-20 kişinin yaptığı protestoyu haber yapan basını da kınıyorum. Olayın önemli kısmını hiçbir şekilde öne almaksızın yandaş tavırlarla hareket ederek bunu bu şekilde verildiği zaman olayın temelinin gözden kaçtığını hepiniz biliyorsunuz. Bu nedenle o gün salonun o haliyle 30 kişinin 150 kişi gibi yansıtılması yanlışlığın en başından beri nasıl yapıldığını göstermektedir. Eylemi yapanların bir kısmı avukat değildi. Bir kısmı sadece yandaşlık adına oradaydı. Sorun çıksın adına oradaydı. Bu ödülün yıllardır Mahmut Esat Bozkurt ödülü olarak verilmesi İstanbul Barosunun kendi özgür iradesiyle hukuk ödülü olarak hukuk içinde Cumhuriyete ve değerlerine Atatürk ilke ve devrimlerine katkı yapan hukukçulara verilmesi anlamındadır"

BOZKURT ÖDÜLÜ TEPİKİSİ

Ödülün hukuk ödülü olduğunu söyleyen Muammer Aydın, bu ödülün verilmesi ile ilgili alınan kararın tarihinin 17 Şubat olduğunu vurguladı. Muammer Aydın şöyle konuştu:
"Dolayısıyla karara bakarsanız bunun HSYK'nın çalışmalarıyla sonraki tasarruflarıyla hiçbir alakası yoktur. Bu sadece hukukçu ödülüdür. Avukat ödülü değildir. Hakime de savcıya da avukata da verilebilir. Hukuk çalışması yapan bir başka kişiye de verilebilir. Ama Atatürk'ün Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt'u aradan geçen 80 yıl sonra faşist olarak nitelemek kimsenin haddine değildir. Herkes önce kendi yaptıklarını sorgulasın 80 yıldır sesi çıkmayan, düne kadar bununla ilgili tek kelime etmeyenler bugün hem bölücü hem gerici anlayışla bir araya geliyorlarsa asıl sorgulanması gerekenin bu olduğuna bir kez daha dikkat çekiyorum. Ama şu bilinmelidir ki, Türkiye'de yapılmak istenenler kesinlikle ve kesinlikle hukuk duvarına çarpacaktır. 5 Nisan Avukatlar gününde İstanbul Barosu Başkanı ve hukuki sorumluğu taşıyan İstanbul Barosu adına açıklıyorum. Yapılmak istenenlerin hukuk zemininden uzaklaştığı taktirde hiçbir zaman hiçbir yerde tasvip görmeyeceğini ifade ediyorum"
Daha sonra 132'nci kuruluş yıldönümü sebebiyle İstanbul Adliyesi içerisinde avukatlar tarafından hazırlanan resim ve fotoğraf sergisinin açılışı yapıldı. Serginin açılışını İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Muammer aydın yaptı. Kurdela kesiminin ardından konuşan Aykut Cengiz Engin, "Meslektaşlarımızın müdafilik görevi yanı sıra güzel sanatlarla ilgilenmesini takdirle karşılıyoruz. Güzel sanatlarla ilgilenen arkadaşları bu başarılarından dolayı da tebrik ediyorum" dedi. Daha sonra sergiyi gezen Aykut Cengiz Engin, eserleri yapan avukatları tebrik etti. (dha)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=989732&Date=05.04.2010&CategoryID=77


İstanbul Barosu, avukatları tehdit etti; hukukçular ayakta  

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Kadir Özbek'e ödül veren İstanbul Barosu, demokrat avukatların protestosundan rahatsız oldu.

Baro Başkanı Muammer Aydın, ödül töreninde döviz açan avukatlar hakkında hukuki işlem yapılacağı tehdidinde bulundu. Hukuk dernekleri ise bu girişime sert tepki gösterdi. Adalet ve Hukuk Derneği Başkanı Ayhan Gültekin, "Baro, kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül edemediğini bir kez daha gösterdi." dedi. Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı, baronun demokrasiyi ve özgürlükleri gözden çıkardığını belirtirken Mizan Hukuk Derneği Başkanı Gökhan Bozkurt, "Soruşturma açılması gereken birisi var ise o da Baro'nun, mensuplarının reyini almadan, kendi ideolojik yakınlık duyduğu kurum ve kişilere ödül veren yöneticileridir." ifadesini kullandı. Hukukçular Birliği Vakfı Başkanı Sinan Kılıçkaya ise baro yönetiminin kendisine yakışanı yaptığını savundu.

Muammer Aydın, dün baronun 132. kuruluş yıldönümü ve 5 Nisan Avukatlar Günü sebebiyle İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Aydın'ın yanında sadece 8 avukat vardı. Özbek'e ödül verildiği sırada, salondaki bazı avukatların protestoda bulunmasına tepki gösteren Aydın, grubun içerisinde avukat olmayanların da yer aldığını iddia etti. Aydın, "Sorumluluğunu aşan biçimde davrananlara gerekli işlemler yapılacak." tehdidinde bulundu. Aydın, 'Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü'nün yıllardır İstanbul Barosu'nun özgür iradesiyle, Atatürk ilke ve devrimlerine katkı yapan hukukçulara verildiğini dile getirdi. Aydın, daha sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'le birlikte İstanbul Adliyesi içerisinde avukatlar tarafından hazırlanan resim ve fotoğraf sergisinin açılışını yaptı. Kurdele kesiminin ardından konuşan Engin, "Meslektaşlarımızın müdafilik görevi yanı sıra güzel sanatlarla ilgilenmesini takdirle karşılıyoruz." dedi.

Baro, tahammülsüzlüğünü gösterdi

Ayhan Gültekin (Adalet ve Hukuk Derneği Başkanı):

Görüşümüzü hukuk çerçevesinde kalarak, medeni bir şekilde dile getirdik. İstanbul Barosu 30 bin üyesinin ismini kullanarak, kimseye danışmadan ödül veriyor. Demokratik hakkımızı kullanarak bu durumu kabul etmediğimizi gösterdik. Baro, kendisi gibi düşünmeyenlere tahammül edemediğini bir kez daha gösterdi. Kendi meslektaşlarının sorunlarıyla ilgilenmesi gereken yönetim, siyasi mülahazalara katılarak, sorumluluğunun dışına çıkıyor. Soruşturmayı protesto için yine bir araya geliriz.

Kendi mensuplarını karşısına aldı

Kamil Uğur Yaralı (Hukukçular Derneği Başkanı):

Avukatların, protestosu demokratik bir haktır. Baronun itibarına sahip çıkmak için yapılan eylem soruşturma konusu oluyorsa, baronun varlık sebebi ortadan kalkar. Antidemokratik ve özgürlük karşıtı tavırlarıyla demokrasiyi, özgürlükleri gözden çıkaran baro yönetiminin, yargı oligarşisine ve vesayetine sahip çıkma adına, menfaatlerini korumakla yükümlü olduğu kendi mensuplarını da karşısına almasını düşünmek istemiyorum.

Asıl yönetime soruşturma açılmalı

Gökhan Bozkurt (Mizan Hukuk Derneği Başkanı):Son derece vahim.

Sayın Aydın'ın, haklı eleştiri sayılacak bir tepkiye karşı sahip olduğu otoriteye dayanarak meslektaşları hakkında soruşturma açılacağını beyan etmesini talihsizlik olarak görüyoruz. Bu, eleştiriye tahammülsüzlüğün ve özgürlük savunuculuğunun sözde kaldığının göstergesidir. Burada haklarında soruşturma açılması gereken birisi var ise o da Baro'nun, mensuplarının reyini almadan, kendi ideolojik yakınlık duyduğu kurum ve kişilere ödül veren yöneticileridir.

'Cuntacı baro' söylemi belgelendi

Sinan Kılıçkaya (Hukukçular Birliği Vakfı Başkanı):

İstanbul Barosu yönetimi kendisine yakışanı yapıyor. Baro yapılanmasında demokratik bir oluşumdan söz etmek mümkün değildir. 'Cuntacı baro' söyleminin ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Yönetim soruşturma açmaya kalkışırsa, hukuka aykırı bir işlem yapmış olur. Asıl hukuku çiğneyenin baro olduğu bir daha ortaya çıkar. Barolar özgürlüklere giden yolları açar. Ancak mevcut yönetim aksi yönde hareket ediyor.

MUSTAFA TURAN , TANJU ÖZKAYA, SAMET ALTINTAŞ İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=969798&title=istanbul-barosu-avukatlari-tehdit-etti-hukukcular-ayakta
#1428


İstanbul Barosu'na üye yüzlerce avukat HSYK Başkan Vekili Özbek'e ödül verilmesine tepki gösterdi. Genç Siviller'in eylemi ise törene damgasını vurdu. Gençler, Hitler'in akıl hocası ve Nazi hukukçusu Carl Schmitt adına çelenk gönderdi. Protestonun farkına varamayan Baro, çelengi gün boyu tören salonunun girişinde sergiledi.

İstanbul Barosu'nun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Kadir Özbek'e 'Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü' verdiği tören avukatların protestosuna sahne oldu. Baroya bağlı çok sayıda avukat 'hukuki görevi olmayan' HSYK Başkan Vekili'ne ödül verilmesine tepki gösterdi. Dün İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen törene katılan avukatlar, salonda 'Önce avukata saygı', 'Baro kimin?', 'Hâkim sendromuna son', 'Silivri'den önce biz' yazılı dövizler açtı.

İstanbul Barosu'nu destekleyen bazı avukatların karşı çıkmasıyla kısa bir gerginlik yaşandı. birbirinden özgün protestolara imza atan Genç Siviller ise tarihe geçecek bir eyleme imza attı. Daha önce 'Darbeci Baro Taksim'e hoşgeldin' pankartı açan sivil örgüt, dünkü törene Nazi hukukçusu ve Hitler'in akıl hocası Carl Schmitt adına çelenk gönderdi. "Carl Schmitt-Nürnberg Barosu" yazılı çelenk gün boyu konferans salonu girişinde Türkiye Barolar Birliği çelenginin yanında durdu.

Uzun zamandır Ergenekon soruşturması kapsamında verilen tutuklama kararlarına karşı çıkmasıyla gündeme gelen İstanbul Barosu başkanı Muammer Aydın, açılış konuşmasında tutuklama kararı veren hâkimleri eleştirdi: 'Bazı yargıçlarımız CMK'da yer alan ve tutuklama sebebinin varlığının yüksek olduğu belirtilen 'katalog suçlarda' mutlak surette tutuklama kararı verilmesi gibi yanlış bir kanıyla hareket ediyor." diyen Aydın, anayasa değişikliği paketini de eleştirdi. HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, ödül verilmesi için sahneye çağrıldı. Bu sırada avukatların protestosu başladı. Salondaki avukatlardan Hayel Özenç ayağa kalkarak, "Mahmut Esat Bozkurt adına hukuk ödülü verilmesini kabul etmiyoruz, benimsemiyoruz, ırkçı söylemler içindeki bir insan adına hukuk ödülü verilemez, ayrıca ödül hukukla ilgisi olmayan HSYK Başkan Vekili'ne verilmesi yanlış, protesto ediyoruz." dedi. Ardından yaklaşık 200 avukat ayağa kalkarak ödülü protesto etmek amacıyla alkışladı. Protesto eden avukatların alkışlarına İstanbul Barosu'nu destekleyen avukatların "yuh" diye karşılık vermesi nedeniyle kısa süreli gerginlik yaşandı.

Protesto sırasında sessiz bekleyen Özbek, tepkisini, "36 yıllık meslek hayatımdan sonra bu kadar süre birlikte yaşadığım avukat meslektaşlarımdan bir bölüm de olsa sesimin kesilmesini talep ettikleri, bu yolda birtakım girişimde bulunduklarını görmekten de üzüntümün büyük olduğunu belirtmek istiyorum." sözleriyle dile getirdi. HSYK üyeleriyle birlikte yaptıkları son günlerdeki çıkışlarını 'savunma' olarak değerlendiren Özbek'in konuşmasında dinî argümanlar kullanması da dikkat çekti.

Baro, siyasi partilerin merkez komiteleri gibi karar alıyor

Avukatlar salondaki protestonun ardından fen fakültesi önünde basın açıklaması yaptı. Yaklaşık 200 kadar avukat adına basın bildirisini avukat Şule Recepoğlu okudu. Açıklamada İstanbul Barosu'nun 132'nci yıldönümü için şunlar söylendi: "Bu yıldönümü hak ve özgürlükler mücadelesinin en önde gelen neferleri olan biz avukatlar için gurur ve onur duymaktan çok uzakta. Baro yönetiminin; biz avukatlara hiç sormadan, danışmadan siyasi partilerin merkez komiteleri gibi kararlar alarak tasarruflarda bulunmasından son derece rahatsızız. İstanbul Barosu'nun ırkçı ve ayrımcı söylemleriyle maruf eski adalet bakanlarından Mahmut Esat Bozkurt adına hukuk ödülleri dağıtılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz." Baro yönetiminin, hâkimlerin baskıcı, devletçi, keyfi tasarruflarını onaylayan, izin veren kurum olan HSYK Başkan Vekili'ne ödül vererek Stockholm sendromu içerisine düştüğü ifade edilen açıklamada, "Bu 'hâkim sendromu'nu kabullenmiyoruz. Öncelikle mesleğimize ve avukatlara saygı gösterilmesini talep ediyoruz." denildi.

Baro'ya Nazi çelengi!

Genç Siviller, İstanbul Barosu'nda dün yapılan ödül töreninde tarihe geçecek bir protestoya imza attı. Sivil örgüt, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek'e 'Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü' veren Baro'ya, Hitler'in faşist hukukçularından Carl Schmitt adına çelenk gönderdi. 'Carl Schmitt-Nürnberg Barosu' yazılı çelenk, Özbek'in ödül aldığı salonda, Alman-ya'dan gönderildiği sanılarak Türkiye Barolar Birliği çelenginin yanına konuldu.

'Schmitt'in hukuku Baro'nun misyonunun yanında sönük kalır'

Genç Siviller, İstanbul Barosu'na Almanya'da Nazi dönemi hukukçularından ve Hİtler'in akıl hocası olarak bilinen Carl Schmitt'ten çelenk gönderdi. "Carl Schmitt-Nürnberg Barosu" yazılı çelenk, Özbek'in ödül aldığı salonda Türkiye Barolar Birliği adına gönderilen çelengin yanına konuldu. Genç Siviller'in konuyla ilgili açıklamasında, "İstanbul Barosu'nun 'Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır, Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı' sözleriyle bilinen Mahmut Esat Bozkurt adına her sene verdiği hukuk ödülü, bu sene 28 Şubat askerî müdahalesinde TSK tarafından verilen brifinglere koşa koşa gitmiş olan Özbek'e veriliyor. Bu 'samimi' hediyeleşmeye büyük bir içtenlikle destek olup, 'Carl Schmitt-Nürnberg Barosu' yazılı çelenk gönderdik. Elbette Schmitt'in hukuk felsefesi ve demokrasi kritiği, İstanbul Barosu'nun misyonunun yanında sönük kalmaktadır. Eminiz yaşasaydı baro kendisini ağırlamaktan onur duyardı." ifadelerine yer verildi.

Hitler'in Akıl Hocası, Faşizmin İdeoloğu

Carl Schmitt, 20. yüzyılın hukuk filozoflarından ve faşizmin ideologlarından biri. 1933'te Nazilerin iktidara gelmesinin ardından Nazi yargı sisteminde önemli pozisyonlara getirildi. Kaba kuvvete dayanan Nazi iktidarını kendine münhasır tabirlerle "hukukileştirmiş", Nazi diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışmış ve bu sebeple de Nazi rejiminin ideoloğu olmuştur. Carl Schmitt'e göre ebedi doğal haklar yoktur, hürriyetler ancak egemenliği elinde tutan iktidarların bahşettiği kadar olabilir. Siyaset "dostla" "düşman"ın çatışmasından ibarettir ve 'düşman'a karşı, egemenlerin tasarrufları meşru ve doğaldır.

Özbek'ten ilginç çıkış: Halk hâkimleri peygamber postuna oturtur

HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek, törende ilginç bir konuşma yaptı. Özbek, son günlerdeki icraatları nedeniyle birçok çevre tarafından siyaset yapmakla suçlanan HSYK üyelerini 'savunma yapıyoruz' sözleriyle savundu. Dinî argümanları da kullanan Özbek, şöyle konuştu: "Bu noktadan itibaren ümitsiz değilim. Öncelikle TBMM'deki aklıselim milletvekillerimize güveniyorum. Eğer bu beklediğimiz sonuç gerçekleşmeyecekse güveneceğimiz bir yer kalıyor, halkımız... Ben halkımızın arif olduğunu, sezebileceğini, erdemli olduğunu, bilebileceğini, aklıselim sahibi olduğunu, sorgulayabileceğini düşünüyorum. Çünkü halkımız ordusunu sevdiği kadar yargısını da sevmektedir. Ordusuyla gurur duyan, yargısına güvenir. Çocuklarını asker olarak doğurur, hâkimlerini peygamber postuna oturtur. Son sözün halk tarafından söyleneceğine inanıyorum.'' ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=969212&title=hsyk-baskan-vekiline-odul-verilmesini-avukatlar-protesto-etti-genc-siviller-yilin-eylemini-yapti
#1429
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçın-kaya'ya, e-posta ile tepki gösteren Alanyalı esnaf Süleyman Gürses'in bu hareketi kendisine pahalıya mal oldu.

2 yıl önce AK Parti'yi kapatmak için dava açan Başsavcı Yalçınkaya'ya 'Huzurumuzu bozma' mesajı gönderen Gürses, 455 gün hapis cezasına çarptırıldı. Kararı temyiz eden Gürses, ya hapiste yatacak ya da 9 bin 100 lira adli para cezası ödeyecek. Gürses, 14 ve 16 Mart 2008 tarihlerinde Yargıtay'a özetle şu mesajı göndermiş: "Yargıtay'ın görevi ekonomiyi bozmak mıdır? O cübbe üstünüzde durduğu süre içinde siyaset yapamazsınız! Bu milletin huzura ihtiyacı var. Lütfen huzurumuzu bozmayınız."

Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti'nin kapatılması istemiyle 2008'de Anayasa Mahkemesi'nde dava açmış ve Başbakan Erdoğan'ın aralarında bulunduğu 71 kişinin siyasetten men edilmesini istemişti. Alanyalı esnaf Süleyman Gürses, bu duruma tepkisini göstermek için Yargıtay'a bir elektronik posta gönderdi. Gürses, mesajında 14-16 Mart 2008 tarihlerinde gazetelere yansıyan çeşitli karikatür ve köşe yazarlarından da alıntı yaparak eleştirilerini sıraladı. Bu tepki, Gürses'e pahalıya mal oldu. Esnaf hakkında, Başsavcı Yalçınkaya'yı mağdur ettiği ve 'e-posta yoluyla hakaret ettiği' gerekçesiyle dava açıldı. Emniyete çağrılan Gürses, hakaret kastının olmadığını belirterek, "Yüce yetkili insanlarımızın doğru karar vermesi için demokratik tepkimi gösterdim." savunmasını yaptı. Gürses, polise ifade verdikten bir süre sonra Alanya Cumhuriyet Savcılığı tarafından sorgulandı. Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi geçtiğimiz ocak ayında Süleyman Gürses hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı ve 25 Mart tarihinde Ankara'da mahkemeye gelmesi istendi. Mart ayına kadar 'tutuklanırım' korkusuyla gözden uzak duran Gürses, 25 Mart'ta Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya katıldı. Gürses, Alanya'da verdiği ifadenin aynen geçerli olduğunu belirtti. Duruşma Hâkimi İsmail Kara, dosyayı inceledikten sonra karara bağladı ve Başsavcı Yalçınkaya'ya, 'Huzurumuzu bozma' diye tepki gösteren esnafa 455 gün hapis cezası verdi. Hapis, günlüğü 20 liradan toplam 9 bin 100 lira adli para cezasına çevrildi. Cezayı toplam 24 eşit taksitte ödemesi istenen Gürses, bir taksiti geciktirirse kalan para topluca alınacak. Parayı düzenli şekilde ödemezse hapis yatacak.

HALİL ÖZCAN 
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=969213&title=bassavciya-eposta-gonderdi-455-gun-hapis-cezasi-aldi
#1430
Merhabalar, hoşgeldiniz.

Alıntı Yapşimdi sadece o cocuk için kredi bitinceye kadar gıda yardımı yapacak birini arıyorum

Şayet talebiniz maddi yardımdan ibaretse, bunun için İHH, Kimse Yok mu, Deniz Feneri gibi bu amaçla faaliyet gösteren yardım kuruluşlarına müracaat etmenizi tavsiye ediyorum. Bu tür kuruluşlardan birine müracaat edin, şayet sizinle yeterince ilgilenilmezse/netice alamazsanız, bizzat ben müracaatta bulunduğunuz yardım kuruluşuyla sizin adınıza görüşürüm.

Alıntı Yapve kuzenim sanırım kefil oldugu kişidende tehdit alıyor

Bir insan kefil sıfatıyla başkasının borçlarını ödemek durumunda kalıp bu yüzden çok zor durumlara düşmüşse, normal olanı, borçlarına kefil olduğu şahsı amiyane tabiriyle "sıkıştırmasıdır"; siz ise tersinin olduğunu ve kefil olan kuzeninizin tehdit edildiğini belirtiyorsunuz. Bu durum çok garip. İşin içinde başka şeyler olma ihtimali çok yüksek bana göre. Şayet işin bu yönüyle ilgili hukuken neler yapabileceğinizi araştırmak için bu konuyu açtıysanız, yardımcı olabilmemiz için daha ayrıntılı bilgi aktarmanız gerekecek.
#1431
Öncelikle merhabalar. Anladığım kadarıyla borçlu tüzel kişiliğe sahip (yani Ltd., A.Ş. gibi) bir şirket. Şirketin borçları için şirket hissedarlarının şahsi malvarlığına haciz konulamaz. Şayet şirketin malvarlığı bulunmuyorsa, bu durumda icra takibinden bir netice alınamaz. Şirketin sahip olduğu malvarlığıyla ilgili bilginiz varsa (şirket adına kayıtlı banka hesapları, gayrimenkuller, araçlar, vs.) bu tür bilgileri avukatınıza ulaştırınız, vereceğiniz bilgiler çerçevesinde avukatınız gereğini yerine getirecektir.

Banka hesaplarıyla ilgili haciz yazıları, yazının banka şubesine ulaştığı tarih itibariyle banka hesabında para varsa, bu paranın haczini sağlar; ancak bu tarihte para yoksa, hesaba sonradan gelecek paraların haczini temin etmez. Dolayısıyla bir banka hesabının işlediğini, yani o hesaba aralıklarla para girişi olduğunu biliyorsanız, bu hesaba aralıklarla haciz ihbarnamesi gönderilmesi faydalı olacaktır. Aslında bu tür bilgileri çok daha geniş açıklamalarıyla avukatınızdan da temin edebilirsiniz, avukatınız varken internet üzerinden yardım aramanıza hiç gerek yok.

Kolay gelsin.
#1432
Merhabalar.

Askeri Ceza Kanunu'nun 8. ek maddesinde, "26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bu Kanunda yer verilen suçlar hakkında da uygulanır. Ancak, bu Kanunun fer'î askerî cezalara ve cezaların ertelenmesine ilişkin hükümleri ile zamanaşımına ilişkin 49 uncu maddesinin (A) bendi hükümleri saklıdır." hükmü, 49. maddenin A bendinde ise, "Yoklama kaçağı, bakaya, saklı ve firar fiilleri hakkında dava müruru zamanı, bütün askeri mükellefiyetlerin veya bizzat girmiş oldukları taahhüdün bitmesinden itibaren işlemeğe başlar." hükmü bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanunu'nun 66. maddesine göre, "Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl" geçmesiyle dava zamanaşımı gerçekleşmiş olur.

Askeri Ceza Kanunu'nun 49. maddesinin (ki bu madde 11.12.1935 tarihinde değiştirilmiştir, yani lehe/aleyhe kanun gibi bir durum da ihtimal dışıdır) A bendinde müruruzaman süresinin "bütün askeri mükellefiyetlerin veya bizzat girmiş oldukları taahhüdün bitmesinden itibaren işlemeğe başlayacağı" belirtildiğinden, şayet ilgili şahıs bu mükellefiyetlerini henüz yerine getirmemişse dava zamanaşımı işlemeye başlamayacaktır. Dolayısıyla böyle bir durumda zamanaşımı savunmasında bulunmak yasal dayanaktan yoksun kalacaktır.

Konuyla ilgili mahkeme kararı bulamadım, ancak yeri gelmişken belirtmek faydalı olacaktır: Bu tür suçlarda yetkili mahkeme, kişinin nüfusa kayıtlı bulunduğu yerin bağlı olduğu askerlik şubesinin bulunduğu yer mahkemesidir. Aşağıda bu hususa dair emsal bir karar bulunuyor:

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2007/11831
K. 2007/9044
T. 20.11.2007
1111/m.12,43

ÖZET : Yoklama kaçağı ve celp bakayası suçunda yükümlünün nüfusa kayıtlı bulunduğu yerin bağlı olduğu askerlik şubesinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

DAVA : Bakaya suçundan sanık Turan'ın yargılanması sırasında; Antalya 1.Sulh Ceza Mahkemesiyle, Muradiye Sulh Ceza Mahkemesi arasında oluşan olumsuz yetki uyuşmazlığının giderilmesi ve yargı yerinin belirlenmesi istemiyle gönderilen dosya Yargıtay C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye verilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 1111 sayılı Askerlik Kanununun 12. maddesinde; "Son yoklamada bulunmayan ve bulunamadıklarına dair bu konuda yazılı bir mazeret gösterememiş olanlara yoklama kaçağı, son yoklamada bulunarak numara ile veya numarasız asker edildikleri halde istenildikleri sırada gelmeyenlere veya gelipte askerlik yapacakları kıt'alara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşanlara bakaya denir" biçimindeki tanımlamadan bakaya suçunun, son yoklamada bulunarak numara ile veya numarasız asker edildikleri halde;

1-İstenildikleri sırada gelmemek;

2-Veya gelip de askerlik yapacakları kıtalara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşmak, biçiminde iki şekilde işlenebilmekte olmasına, uygulamada birinci tip bakayaya "celp bakayası", ikinci tip bakayaya da "sevk bakayası" veya "geç iltihak suretiyle bakaya" denilmesine, yükümlünün yerli, bir başka ifadeyle nüfusa kayıtlı oldukları yerin bağlı bulunduğu askerlik şubesine veya bu askerlik şubesi aracılığıyla gerekli işlemleri yaptırdıkları yabancı askerlik şubesinde son yoklama için kanunda yazılı bir mazeret göstermeksizin hazır bulunmadıkları anda yoklama kaçağı suçunun, diğer hallerde ise bakaya suçunun oluşmasına;

Yükümlü yedek subay aday adaylarının 1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanununun geçici 6.maddesi ve yedek subay aday adayı olmayanların ise 1111 sayılı Askerlik Kanununun 43. ve devamı maddeleri uyarınca yapılan tebligatta belirtilen tarihte geçerli bir mazereti olmaksızın yerli bir başka ifadeyle nüfusa kayıtlı oldukları yerin bağlı bulunduğu askerlik şubesine veya bu askerlik şubesi aracılığıyla gerekli işlemleri yaptırdıkları yabancı askerlik şubesine başvurup sevk evraklarını almadıkları anda celp bakayası suçunun; yükümlünün sevk evraklarını aldıktan sonra askerlik yapacakları kıt'alara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuştuklarının anlaşıldığı anda sevk bakayası diğer bir deyişle geç iltihak suretiyle bakaya suçunun oluşmasına, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanununda barış zamanında işlenen yoklama kaçağı ve bakaya suçlarına bakacak mahkemelerin yetkisi konusunda herhangi bir özel düzenleme bulunmaması nedeniyle genel nitelikte olan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre yetkili mahkemenin belirlenmesinin zorunlu olmasına ve 5271 sayılı CMK 12/1.maddesi hükmüne göre,

SONUÇ : Yoklama kaçağı ve celp bakayası suçunda yükümlünün nüfusa kayıtlı bulunduğu yerin bağlı olduğu askerlik şubesinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olmasına ve Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararındaki gerekçeye göre yerinde görülmeyen Muradiye Sulh Ceza Mahkemesinin 12/04/2007 gün ve 2007/59 Esas, 2007/47 Karar sayılı YETKİSİZLİK kararının KALDIRILMASINA, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#1433
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Kadir Özbek, anayasa değişikliği taslağının bu şekliyle geçmesi halinde devletin temelinin çökeceğini iddia etti.
 
Dün kurul üyeleriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Özbek, HSYK'nın yapısıyla ilgili düzenlemenin Anayasa'nın temel felsefesine ve cumhuriyetin niteliklerini belirleyen 2. maddesine aykırılık oluşturacağını öne sürdü. "Taslak bu şekilde geçerse Türkiye'yi neler bekliyor?" sorusu karşısında şöyle konuştu: "Kuvvetler ayrılığı ilkesi zedelenecektir. Eğer böyle geçerse ortadireğin yıkılması demektir. Süreç diğer kuvvetleri denetleyen yargı aleyhine işliyorsa devletin temelinin, çatısının çökmesi demektir."

Özbek, en fazla 'statükoyu korumak istiyorlar' eleştirisine incindiklerini söyledi. "Atananlar ve seçilenler diyorlar. Kesinlikle hakim ve savcı atanan kişi değildir. Hakim ve savcı seçilerek buraya gelir. Bizi bakanlar kurulu atamadı." görüşünü dile getirdi.

Anayasa paketiyle ilgili kendi değişiklik önerilerini de sıralayan Özbek, yüksek yargıdan seçilecek üye sayısının artırılmasını, hakimlik mesleğinden olmayanların üye seçilmemesini, adalet bakanı ve müsteşarın kuruldan çıkarılmasını istedi. Özbek, kurulun disipline ilişkin bütün kararlarına karşı yargı yolu açılmasına da destek verdi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=965463&title=hsykdan-devletin-temeli-coker-savunmasi

Ergin'den HSYK başkanına jet cevap

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ''Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut yapısıyla öngörülen model arasında yargı bağımsızlığını geriye götüren bir tane husus söylerseniz özür dileyeceğim'' dedi.

Sadullah Ergin, Swiss Otel'de düzenlenen toplantıda gazete ve televizyon yöneticilerine ''anayasa değişikliği paketi'' hakkında bilgi verdi.

Tartışmaların HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiren ve parti kapatmalara ilişkin maddelerde yoğunlaştığını belirten Ergin, konuklarına, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısı ile getirilmek istenen düzenlemeleri ve Avrupa ülkelerindeki durumu grafiklerle anlatan bir kitapçık sundu.

''Yargı bağımsızlığı daha geriye götürülüyor'' şeklinde eleştiriler bulunduğunu belirten Ergin, şöyle konuştu:

''Adalet Bakanı, şu anda HSYK'nın başkanı, her toplantısına katılır ve oy kullanır. Bizim öngördüğümüz modelde, sadece genel kurula katılır, daire toplantılarına katılamaz ve sadece genel kurulda oy kullanır, dairelerde oy kullanma hakkı yoktur. Müsteşar, Kurulun doğal üyesidir. Şu anda müsteşar katılmazsa toplantı yapılamaz. Öngörülen modelde yine doğal üyedir. Ama sadece dairelerin birinde üye olarak görev yapar ve toplantılara katılıp katılmaması önemli değildir, toplantı her halükarda yapılabilir.

Teftiş Kurulu, Bakanlığa bağlıdır. Kurulun, üyelerini bakan atar ve harekete geçirmek bakanın izniyle olur. Öngörülen yapıda ise Teftiş Kurulu ikiye ayrılıyor. Bakanlık idari personeli için bakanlık teftişi var, onların hakim ve savcı ile alakası yok. Hakim ve savcılar için 'kurum müfettişleri' denilen bir kurum oluşturuluyor ve kurula bağlanıyor. Müfettişlerin alımını kurul yapacak. Müfettişlerin harekete geçirilmesi kurulun ilgili dairesi hazırlayacağı raporla başkana sunacak.

Şu andaki çalışma şekline göre, Kurul 7 üyenin tamamının katılımıyla toplanabiliyor, alınan kararlara itirazlar 12 üye ile yapılabiliyor. Öngörülen yapıda ise 3 daire şeklinde çalışması öngörülüyor. Tüm üyelerin katılması zorunlu değil, toplantı nisapları olsun yetiyor. İtirazlara genel kurulda bakılıyor.

Kurulun sekreteryası, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce yapılıyor. Öngörülen yapıda sekreterya müstakil bir yapıda oluşturuluyor. Hakim, savcı kararname taslakları burada oluşturuluyor, Bakanlığın hiçbir dahli söz konusu olmayacak.

İnceleme ve soruşturma işlemleri, Adalet Bakanının izniyle, Bakana bağlı Teftiş Kurulu eliyle yapılıyor. Öngörülen yapıda, inceleme ve soruşturma işlemleri ilgili dairenin teklifi ve HSYK başkanının onayıyla kurul müfettişleri tarafından yapılacak.

Üye seçimine bakıldığında, Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyeler Cumhurbaşkanınca atanıyor. Öngörülen modelde, Yargıtay ve Danıştay genel kurulları doğrudan üye seçiyor, Cumhurbaşkanı aradan çıkıyor. Öngörülen yapıda ilk derece mahkemelerinden 10 kişilik bir temsil söz konusu. Yurt dışındaki örnekler açısından şu andaki tablonun, Avrupa'da hiçbir örneği yok, nevi şahsına münhasır bir yapımız var. Getirdiğimiz modelin ise birçok örneği var. Öngörülen modelde, HSYK'nın ayrı bütçe, bina, sekreteryası bulunacak, teftiş ve denetim, Kurula bağlı olacak, üyelerini ilgili yargı kurumları doğrudan seçecek. HSYK'nın mevcut yapısıyla, öngörülen model arasında yargı bağımsızlığını geriye götüren bir tane husus söylerseniz ben özür dileyeceğim.''

-''BAKAN SEMBOLİK HALE GELMİŞTİR''-

Adalet Bakanı Ergin, ''Yargı bağımsızlığını geriye götüren düzenleme yapılıyor'' şeklinde tamamen soyut, afaki ve mesneti olmayan bir değerlendirmeyle karşı karşıya bulunduklarını ifade ederek, ''Öngörülen modelde, Bakan sembolik bir hale gelmiştir'' dedi.

Bakan Ergin, Venedik Komisyonu Adli Atamalar Raporu'nda ''Yürütme erkinin temsilcilerinin kurul içinde yer alması güvene dayalı endişeler yaratsa da bu uygulama yaygındır. Örneğin Fransa'da kurulun başkanı, adalet bakanı kurulun başkanvekilidir. Türkiye'de Adalet Bakanı ve müsteşarı HSYK üyesidir. Bu durum tek başına kurulun bağımsızlığını zayıflatmaz. Ancak Adalet Bakanı, Kurulun başta disiplin konuları olmak üzere tüm toplantılarına katılmamalıdır'' ifadelerinin yer aldığını anımsattı.

-AVRUPA ÜLKELERİNDEKİ DURUM-

HSYK'nın yapısını bu tavsiye üzerine düzenlediklerini ifade eden Ergin, Kurulun başkanlığını İtalya'da Devlet Başkanı, İspanya'da Yargıtay Başkanı, Polonyo ve Hollanda'da kurul tarafından seçilen kişi, Portekiz'de Yüksek Temyiz Mahkemesi Başkanı, İsveç'te ise hükümetin atadığı genel müdürün yürüttüğünü anlattı.

Adalet Bakanı Ergin, şu bilgileri verdi:

''Sadece adli yargı hakim ve savcılarının işlemlerini yürüten 18 kişilik Fransız Kurulunda Yargıtaydan hiç temsilci bulunmuyor, Danıştaydan ise bir temsilci bulunuyor. Cumhurbaşkanı, Senato Başkanı ve Millet Meclisi başkanı tarafından seçilen 3 üyenin yasama, yürütme ve yargı organlarına mensup olmayan seçkin vatandaş olması gerekmektedir. İtalya'da 27 üyeli kurulda Yargıtay Başkanı ve Başsavcısı yanında 2 yüksek yargıç bulunmaktadır ki toplam yüksek yargıç oranı 27'de 4'tür. İspanya'da 21 üyeli kurulun bütün atamaları parlamentonun önerisi üzerine Kral tarafından yapılmaktadır. Polonya'da 25 üyeli kurula parlamento kendi üyeleri arasından 4 kişiyi, senato da yine kendi üyeleri arasından 2 senatörü kurul üyesi olarak atamaktadır. Polonya'da Adalet Bakanı ve Yargıtay Başkanı ve Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı, kurulun doğal üyesi. Portekiz'de 17 üyeli kurulun çoğunluğu yargı dışı üyelerden oluşmaktadır. Hollanda'da toplam 5 üye Adalet Bakanının önerisi üzerine Kral tarafından atanmaktadır. İsveç'te hakimler dahil 11 üyenin tümü hükümet tarafından atanmaktadır.''

''Dünyada, Türkiye'deki mevcut HSYK'nın yapısı gibi olan bir tek ülke yok'' diyen Ergin, meslekten çıkarma kararlarının da yargı denetimine açılmasının öngörüldüğünü anımsattı.

-ANAYASA MAHKEMESİNİN ÜYE YAPISI-

Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, Anayaska Mahkemesinin 16 üyesini cumhurbaşkanının, 3 üyesini parlamentonun belirlemesine itiraz ettiğini belirten Ergin, ''Şu anda 15 üyenin tamamını cumhurbaşkanı belirliyor'' dedi.

Almanya, Avusturya, Belçika, İspanya, Macaristan, Polonya, Portekiz ve Rusya'da bireysel başvuru hakkı bulunduğunu ifade eden Ergin, şöyle konuştu:

''Bireysel başvuru hakkı yolunun neden açıldığına ilişkin de yüksek yargıdan itiraz var. Şu anda AİHM'de 47 ülkeden gelen 120 bin müracaat var. 47 ülkeden biri olan Türkiye'den sadece 13 bin civarında müracaat var. Rusya'dan sonra en çok müracaat olan ülke. En çok ihlal alan birinci ülkeyiz. Bu, hem Türkiye'nin imajı açısından hem yanlış ödenen tazminat bakımından hem de vatandaşımıza reva gördüğümüz eziyeti ortaya koyması açısından önemli bir kriter. Türkiye'den kaç vatandaşımız gidip AİHM'de hak arama imkanı bulabiliyor? Bunun yolunu, yöntemini, masraflarını karşılayabilecek kaç insan var? Bu düzenlemeyi, sakıncaları ortadan kaldırmak, oraya giden müracaatları azaltmak, tazminat ödemeyi önlemek ve Türkiye'nin uluslararası imajını olumsuz etkilememek adına yapıyoruz. Vatandaş, iç hukuk yolları kesinleştikten sonra AİHM'e gideceği yerde, Anayasa Mahkemesine, AİHS'deki temel hakları ihlal edildiği gerekçesiyle başvurabilecek. Bir temyiz mahkemesi oluşturmuyoruz. Yüksek yargının, Danıştay ya da Yargıtayın, yetkisini bölmek, gücünü azaltmak için yapılan bir çalışma değil. Bizden önce hazırlanan taslaklarda da bireysel başvuru hakkı öngörülmüş.''

-PARTİ KAPATMA DAVALARI-

Adalet Bakanı Ergin, ''Parti kapatma davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini hazırladıktan sonra parlamentodan izin sistemi getirilme ihtiyacı duyuluyor, AK Parti kendini kurtarmaya mı çalışıyor?'' şeklindeki eleştirilere de şu yanıtı verdi:

''Burada AK Parti kendinden emin, hiçbir komplekse girmeden, komisyonun alacağı kararla mahkemeye dava açılsın diye bir teklif getirdik. Venedik Komisyonunun 2009 raporunda, Türkiye'deki parti kapatmalarının Avrupa Konseyi ve AİHM'nin yerleşik içtihatlarıyla çelişen 3 temel eksik olduğunu belirtiyor. Komisyon, kapatma sebeplerinin çok fazla olduğunu ifade ediyor ve bunların sınırlandırılmasını istiyor. Parti kapatmaların başvurulması gereken en son çare olduğunu belirten komisyon ayrıca parti yasaklama ve kapatma davalarını başlatma sürecinin Avrupa ülkelerine göre daha keyfi ve daha az demokratik kontrole tabi olduğunu kaydediyor. Usul açısından bakıldığında ise Venedik Komisyonu, Cumhuriyet Başsavcısının parti kapatma davası açma yetkisinin bir tür demokratik kontrole tabi tutulacağı bir sistemin olması gerektiğini savunmaktadır. Söz konusu düzenleme Venedik Komisyonu doğrultusunda hazırlanmıştır.''

AA
http://www.haber7.com/haber/20100324/Erginden-HSYK-baskanina-jet-cevap.php
#1434
Danıştay Başkanlar Kurulu, Anayasa değişikliği paketindeki yargıya ilişkin düzenlemeleri değerlendirmek üzere bugün toplandı.

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Anayasa değişikliği paketi ile ilgili ''Sadece bugünün değil, gelecek nesillerin hukukunu da etkileyecek söz konusu Anayasa değişikliği hazırlanış yöntemi ve zamanlaması itibarıyla toplumsal uzlaşı ve beklentiler karşılanmamakta, yargı bağımsızlığını mevcut durumdan daha geriye götürmektedir'' dedi.

Birden, Danıştay Başkanlar Kurulu'nun 3.5 saat süren toplantısının ardından Başkanlar Kurulu üyeleri ile düzenlediği basın toplantısında, tam bağımsız bir yargının tesisi için görüş ve önerilerini milletle paylaşmaktan geri durmayacaklarını belirtti.

Yargının devletin üç temel erkinden biri olduğunu ifade eden Birden, ''Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın oluşumuna, görev ve yetkilerine ilişkin yapılan değişiklikler bu üç temel erk arasındaki iş bölümünü ve devletin hukuki yapısını etkileyecek nitelikte bulunmaktadır'' diye konuştu. Birden, ''Sadece bugünün değil, gelecek nesillerin hukukunu da etkileyecek söz konusu Anayasa değişikliği hazırlanış yöntemi ve zamanlaması itibarıyla toplumsal uzlaşı ve beklentiler karşılanmamakta, yargı bağımsızlığını mevcut durumdan daha geriye götürmektedir'' diye konuştu.

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin siyasi iktidarın beklentilerine cevap verecek bir yapıya dönüştürülmesi yargı reformu olarak kabul edilemez'' dedi.

Birden, Danıştay Başkanlar Kurulu'nun 3.5 saat süren toplantısının ardından Başkanlar Kurulu üyeleri ile düzenlediği basın toplantısında, Anayasa'nın ağırlıklı olarak yargıya ilişkin maddelerinde yapılması düşünülen değişiklikler konusundaki görüş ve değerlendirmelerini Türk milleti ile paylaşma gereğini her zamankinden daha fazla hissettiklerini söyledi. Öncelikli olarak yargı yerleri ile paylaşılması gereken değişiklikler hakkında bilgilerin yazılı ve görsel basında yer alan haberlerle internet ortamında elde edilen metinlere dayandığını ifade eden Birden, şunları söyledi:

''Resmi olarak tarafımıza iletilmemiş olsa dahi Anayasal bir kurum olmanın görev ve sorumluluğu içerisinde, tam bağımsız ve güvenceli bir yargının tesisi için görüş ve önerilerimizi milletimizle paylaşmaktan her zaman olduğu gibi şimdi de geri durmayacağız.

Yargıya yönelik üslubun eleştiri sınırlarını aşıp yargıyı yıpratma şekline dönüştüğünü, buradaki amacın ise Anayasa değişikliğine zemin hazırlamak olduğunu görmekteyiz. Tepkiye dayalı, aceleye getirilmiş anayasa değişikliklerinin kalıcılığı ve istikrara katkısı olamayacağı gibi hukuki ve teknik birçok hatayı da beraberinde getireceği kuşkusuzdur. Üzülerek ifade ediyoruz ki, bizim yargı bağımsızlığı konusunda önemle üzerinde durduğumuz ve en son 10 Mayıs 2009'da Danıştay'ın kuruluş yıl dönümü açış konuşmasında da ayrıntılı olarak yinelediğimiz öneriler, devlet adına yetki kullanan makamlarca dikkate alınmamış, önemsenmemiş ve göz ardı edilmiştir.''

Anayasa değişikliği paketinin yargı reformu niteliği taşımadığını belirten Birden, ''HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin siyasi iktidarın beklentilerine cevap verecek bir yapıya dönüştürülmesi yargı reformu olarak kabul edilemez'' diye konuştu.

Birden, yargı reformundan anlaşılması gerekenin hukukun üstünlüğü ilkesi doğrultusunda yargının hızlandırılması, davaların etkin ve adil bir çözüme kavuşturulması, yargı kararlarının uygulanmasına yönelik düzenleme yapılması ve bu yolla halkın beklentilerinin karşılanması olduğunu kaydetti.

Anayasa değişiklik paketindeki siyasi partilerin kapatılması konusundaki düzenlemeyi de eleştiren Birden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dava açma yetkisinin yasama organı bünyesinde oluşturulacak bir komisyonun iznine bağlanmasının kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmadığını kaydetti. Birden, şöyle devam etti:

''Cumhurbaşkanı'nın yüksek mahkemelerin oluşumuna doğrudan ya da dolaylı olarak katılımının sınırlandırılması ve bu konudaki yetkilerinin azaltılması gerekirken yüksek yargıyı ve kurulu biçimlendirme imkanı geliştirilerek pekiştirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin oluşumu, mahkemeye üye seçme yetkisi, seçilme koşulları, seçim şekli ve görev süresinin yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesine uygunluğu bakımından mevcut durumu aratır niteliktedir. Uygulanmakta olduğu ülkelerde bile olumlu sonuçlar verdiği kanıtlanamayan anayasa şikayeti yolunun sistemimize dahil edilmesi, yargı ayrılığını zedeleyici, kesinleşen yargı kararlarını bertaraf edici, yüksek mahkemeler arasında var olan denkliği bozucu, iş yükü artışı nedeniyle kadrosunun genişletilmesi ihtiyacına bağlı olarak kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı yapılanmaya zemin hazırlamaktadır.''

-''DÜZENLEMELERİN PEK ÇOĞUNUN DOĞRU VE İSABETLİ OLMADIĞI KANAATİNİ TAŞIMAKTAYIZ''-

Birden, Yüce Divan görevinin, görev suçuna ilişkin idare ve ceza hukuku kavram ve ilkelerini bilen Danıştay ve Yargıtay meslek mensuplarının katılımıyla oluşturulacak bir kurula verilmesi yerine, bu görevin oluşumunda hakim ve savcı mesleğinden gelmeyen çok sayıda üyeye sahip Anayasa Mahkemesince yürütülmesinin doğru olmadığını belirtti.

HSYK'nın daha bağımsız, daha teminatlı ve siyasi etkilerden uzak bir yapıya kavuşturulması gerekirken, geniş tabanlı temsil esası, demokratik meşruiyet gibi kavramlar adı altında kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal eder biçimde yapılandırıldığını belirten Birden, ''Böylece siyasi etkilere daha açık ve Adalet Bakanlığının kontrolünde bir kurul oluşturulduğu görülmüştür'' diye konuştu.

Kurulda Yargıtay ve Danıştay'ın etkinliğinin azaltacak, hatta etkisiz kılacak şekilde üye sayısı belirlendiğini söyleyen Birden, ''Herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir eleştiri olmasına karşın Adalet Bakanı ve müsteşara kurulda yer verilmeye devam edilmiş, yargı erki ile doğrudan bağlantısı olmayan kurum ve mesleklerden Yüksek Kurula üye olma yolu açılmış, hukuki güvenlik, hakim ve savcı teminatı ilkesine aykırı olarak kurulda görev yapan iki meslek mensubumuzun görevleri sona erdirilmesi öngörülmüş, yüksek yargıç olmayan kişilerin yüksek yargı mensubu seçme sürecine katılım yolu açılmış, ilk derece mahkemeleri ile yüksek mahkemeler arasında ayrışmaya zemin hazırlanmıştır. Bu nedenle anayasa değişikliğine ilişkin düzenlemelerin pek çoğunun doğru ve isabetli olmadığı kanaatini taşımaktayız.

Yüce milletimizin bu eleştiri ve değerlendirmelerimizi kendimizi savunmak, konumumuzu muhafaza etmek için değil, hukukun üstünlüğünü sağlamak, yargı bağımsızlığını koruyarak siyasallaşmasını engellemek amaç ve sorumluluğu ile yaptığımızı takdir edeceğine olan inancımız tamdır.''

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, ''Bu kadar yargının bağımsızlığını her an tehlikeye düşürecek veya taraflı bir yargı oluşmasına neden olabilecek görüntülerden kaçınmamız lazım'' dedi.

Birden, Danıştay Başkanlar Kurulu toplantısının ardından Başkanlar Kurulu üyeleri ile düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin bugünkü grup toplantısında yaptığı açıklamaların hatırlatılması üzerine Birden, ''Ben siyasi söylemlere cevap verme durumunda değilim, bu olmaz da. Başkanlar Kurulumuzca yapılan açıklama bir anayasa değişikliği ile ilgili bizim görüşümüzdür. Bunun dışında burada hukuki anlamıyla neler olması gerektiğini, neden yanlış olduğunu açıkladık, bunun dışında bir polemiğe girmeyi istemem'' diye konuştu.

Pakette HSYK ve YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açıldığının belirtilmesi üzerine Birden, kendisinin ve daha önceki başkanların Danıştay'ın kuruluş yıl dönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda bu konuların yer aldığını belirterek, HSYK ve YAŞ kararlarının yargı denetimine açılmasını zaten talep ettiklerini söyledi. Birden, bu önerinin olumlu olduğunu belirtti.

Yargıtay Başkanlar Kurulunca anayasa değişikliği ile ilgili komisyon kurulduğunun hatırlatılması ve Danıştay'da da bir komisyon kurulup kurulmadığının sorulması üzerine Birden, Anayasa değişikliği ile ilgili zaten çalıştıklarını, gerekirse yeni bir rapor hazırlayabileceklerini söyledi.

Paketle ilgili hükümet üyeleriyle görüşüp görüşmeyeceklerinin sorulmasına karşı Birden, ''Şu anda ona bir şey diyemem. Bu tasarı bize de gelir mi görüşümüz sorulur mu bunun hakkında bir bilgim yok'' dedi.

Birden, yargı reformu strateji taslağıyla ilgili görüşlerini daha önce ilettiklerini anımsatarak ''Bu Anayasa değişikliğini biz internetten ve basında yazılanlardan bilgi edindik ve buna göre bir çalışma yaptık. Onun dışında bir görüşme olur, olmaz onu o zaman değerlendiririz'' diye konuştu.

Anayasa değişikliği ile ilgili Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptıkları görüşmede bu görüşlerini dile getirip getirmediklerinin sorulması üzerine Birden, yargı reformu ile ilgili taslak ilk geldiği zaman bir kurul oluşturarak görüşlerini ilettiklerini, daha sonra da Danıştay'ın kuruluş yıl dönümünde kendisini geniş kapsamlı açıklama yaptığını ifade etti.

Danıştay'ın fikirlerini söylediğini daha çok HSYK'nın oluşumu ile ilgili konunun ön planda olduğunu dile getiren Birden, ''Daha sonraki görüşmelerimizde de bunları hep anlattık, defalarca anlattık. Mutabık kalmadık. Bazı basın yayın organlarında HSYK'nın oluşumu ile ilgili 'Yüksek yargı ile Bakanlık mutabık' yazdı ama hayır. Bunun asıl oluşumunda biz mutabık kalmadık. Biz düşüncelerimizi eskiden beri açıkça söyledik şimdi de söylüyoruz'' dedi.

Anayasa değişikliği paketi hazırlanırken hükümetin AB kriterlerine uygun düzenlemeler getirdiğini söylediğinin belirtilmesine karşılık Birden, AB'nin birçok raporu bulunduğunu, bu raporların hepsinde ortak konunun Adalet Bakanı ve müsteşarının kuruldan çıkması yönünde olduğunu kaydetti. Birden, ''Görüşün bir tanesini esas alıp hepsini bunun üzerine kurmak doğru bir şey değil. Kurulun yapısından özellikle Bakan ve müsteşarın çıkması defalarca söylendi. Yargıtay da aynı görüşte'' şeklinde konuştu.

-''TEKVÜCUT OLARAK HAREKET EDİYORUZ''-

Mustafa Birden, Adalet Bakanı 'kuruldan biz zaten kritik noktalarda çekiliyoruz. Kurulda mutlaka bir siyasi muhatap bulunması gerektiği görüşünde olduklarını' dile getirmişti. Bu konuda neler diyeceksiniz?'' sorusuna şu yanıtı verdi:

''Yargı, yargılama hakkını milletten alıyor. Bunu anayasal bir hak olarak görüyor. Yargıç zaten vicdanı ile hesap veren kişidir. Yargıç her zaman vicdanı ile baş başadır. Kanunları ve kanunları uygulayan kişi zaten objektif, tarafsız olmadığı zaman bunu yapamaz. Kendi vicdanına zaten her zaman hesap veriyor. Parlamentoya hesap verdiği zaman yargıçlık statüsü tam, vermediği zaman... Böyle bir şey ben düşünmüyorum.''

''Siz de yargının ele geçirilmeye çalışıldığı izlenimini edindiniz mi?'' sorusu üzerine Birden, ''Yargıyı ele geçirme, kuşatma nasıl nitelendirirseniz nitelendirin bunların yanlış olduğunu ve hukukun siyasallaşmasına neden olacağını açıkça, defalarca söyledik'' dedi.

''Açıklamanızı sözlü ve Başkanlar Kurulu üyelerinin tümüyle yapmanız bir mesaj mı?'' sorusuna da Birden, ''Arkadaşlarımla beraber oturduk saatlerce tartıştık burada da açıklamayı beraber yapalım dedik. Tabii ki biz birlikte ve hep biriz. Danıştay olarak tekvücut olarak hareket ediyoruz'' yanıtını verdi.

Birden, ''Cumhurbaşkanı Gül'e de çekincelerinizi ilettiniz. Buna rağmen böyle bir taslak ortaya çıkmış olması sizde düş kırıklığı yarattı mı?'' sorusu üzerine ''Düşüncelerimizin hepsini Sayın Cumhurbaşkanımıza da anlattık. Düş kırıklığı yarattı mı? Bunu hazırlayan ve bu hale getirenlere belki 'Bu kadar görüşme yapıldı siz hala neden aynı konularda ısrar ediyorsunuz' demek lazım. Bu kadar yargının bağımsızlığını her an tehlikeye düşürecek veya taraflı bir yargı oluşmasına neden olabilecek görüntülerden kaçınmamız lazım'' diye konuştu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100323/Danistaydan-Anayasa-paketine-tepki.php
#1435
Alıntı YapBu durumda çocuk için mağdurenin yaşı küçük olduğundan dolayı mağdurenin annesini babasının annennesi ve babannesinin hep birlikte vermiş olduğu Rıza yeterli olarak gözüküyor

Türk Medeni Kanunu'nun 16. maddesi şu şekildedir:

MADDE 16.- Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.

Evlatlık verme işlemi, işlemin doğası gereği kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğinde olduğundan, burada temyiz kudretine sahip küçüğün adına küçüğün ebeveyni velayet hakkına dayanarak rıza beyanında bulunamaz; evlatlık verme işleminin hukuken geçerli olabilmesi için mutlaka ve sadece küçüğün rızasının alınması gerekir. Küçük razı olmadığı sürece küçüğün ebeveyninin rızası olması hukuken küçüğü bağlamayacaktır. Özetle, ebeveynin rızasına istinaden evlat edinme işlemi gerçekleştirilemez.

Alıntı Yapbenim bu maddelerden anladığım şuan küçük yaşta mağdureyi tecavüz suçundan ağır cezada yarğılanmakta olan babanın doğan çocuk üzerinde evlatlık verme konusunda RIZASININ aranmıyaçagı yönünde olarak anladım.

Türk Medeni Kanunu'nun 311. maddesi gereğince somut olayın özellikleri dikkate alındığında babanın rızasının alınmasının gerekli olmadığı sonucuna varılacaktır. Ancak bu durum kendiliğinden gerçekleşmez; her hal-u karda bir mahkeme kararı gerekir ve bu mahkeme kararının biyolojik babaya tebliğ edilmesi de yasal bir zorunluluktur.
#1436
Selamlar, hoşgeldiniz.

Türk Medeni Kanunu'nun konuyla ilgili maddeleri aynen şu şekildedir:

MADDE 309.- Evlât edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir.
Rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanarak tutanağa geçirilir.
Verilen rıza, evlât edinenlerin adları belirtilmemiş veya evlât edinenler henüz belirlenmemiş olsa dahi geçerlidir.

MADDE 311.- Aşağıdaki hâllerde ana ve babadan birinin rızası aranmaz:
l. Kim olduğu veya uzun süreden beri nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa,
2. Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine  getirmiyorsa.

MADDE 312.- Küçük, gelecekte evlât edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlât edinenin veya evlât edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir.
Diğer hâllerde,  bu konudaki karar evlât edinme işlemleri sırasında verilir.
Ana ve babadan birinin küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmemesi sebebiyle rızasının aranmaması hâlinde, bu konudaki karar kendisine yazılı olarak bildirilir.

MADDE 315.- Evlât edinme kararı, evlât edinenin oturma yeri; birlikte evlât edinmede eşlerden birinin oturma yeri mahkemesince verilir. Mahkeme kararıyla birlikte evlâtlık ilişkisi kurulmuş olur.
Evlât edinme başvurusundan sonra evlât edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi, diğer koşullar bundan etkilenmediği takdirde evlât edinmeye engel olmaz.
Başvurudan sonra küçük ergin olursa, koşulları daha önceden yerine getirilmiş olmak kaydıyla küçüklerin evlât edinilmesine ilişkin hükümler uygulanır.

MADDE 316.- Evlât edinmeye, ancak esaslı sayılan  her türlü durum ve  koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlât edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşünün alınmasından sonra karar verilir.
Araştırmada özellikle evlât edinen ile edinilenin kişiliği ve sağlığı, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlât edinenin eğitme yeteneği, evlât edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri ile bakım ilişkilerindeki gelişmelerin açıklığa kavuşturulması gerekir.
Evlât edinenin altsoyu varsa, onların evlât edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendirilir.


Türk Ceza Kanunu'nda da  konuyla ilgili şöyle bir madde bulunmaktadır:

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
MADDE 53. - (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
(...)
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
(...) Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(...)


Yargıtay'ın konuyla ilgili emsal kararlarından ikisine yer vermek de faydalı olacaktır:

T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi

E:2008/11251
K:2009/16259
T:30.09.2009

Evlat Edinme
Ana ve Babanın Rızası

Özet
Küçüğün  evlat edinilmesinde  ana ve babasının rızasının varlığı asıldır.

4721 s. Yasa m. 306,309,311

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, evli olan davacıların, 30.11.1998 doğumlu küçüğü birlikte evlat edinmeleri isteğine ilişkindir (TMK m. 306/1). Evlat edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir (TMK m. 309/1). Bu yasal hüküm uyarınca küçüğün evlat edinilmesinde ana ve babasının rızasının varlığı asıldır. Hangi hallerde ana ve babadan birinin rızasının aranmayacağı Türk Medeni Kanunu'nun 311. maddesinde gösterilmiştir. Bu haller bulunmadıkça ana ve babanın rızası hilafına evlat edinmeye karar verilemez. Küçüğün ana ve babası, çocuklarının davacılar tarafından evlat edinilmesine rızalarının bulunmadığını duruşmada açıkça ifade etmişlerdir. Davacılar tarafından, evlat edinmede ana ve babanın rızasının aranmamasına ilişkin davadan önce alınmış bir karar bulunmadığı gibi, dava sırasında da mahkemece bu yönde alınmış bir karar ve ana ve babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediklerine ilişkin bir delil ve olgu da bulunmamaktadır. O halde, davanın reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.09.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi

E:2005/15133
K:2005/18087
T:22.12.2005

4721 s. Yasa m. 309,311,312

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup, gereği gorüşülüp düşünüldü:
KARAR : Türk Medeni Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca evlat edinme, kücüğün anne ve babasının rızasını gerektirir. Rızanın aranmamasına ilişkin koşullar Turk Medeni Kanunu'nun 311. maddesinde belirtilmiş olup, 312. madde gereği olarak da, mahkemece rızanın aranmamasına karar verilmesi halinde, bu karar rızanın aranmamasına karar verilene yazılı olarak bildirilir.
Toplanan delillerden davalı annenin rızasının alınmadığı ve rızasının aranmaması yolunda bir karar da verilmediği anlaşıldığından yasal koşullara uygun düşmeyen hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.12.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle toplanan delillere göre Türk Medeni Kanunu'nun 311/2. maddesi koşullarının da gerçekleşmiş bulunmasına göre hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edilmemiştir.
Üye
Hakkı Dinç
Üye
Necdet Gürbüztürk

Yukarıda yer alan kanun maddelerini ve Yargıtay Kararlarını okumanıza rağmen hala zihninizde bazı sorular cevapsız kaldıysa lütfen yazın, o noktada da yardımcı olmaya çalışırım. Bahsettiğiniz feci olayları yaşamış olan kızımıza da geçmiş olsun diyorum. İnşallah bundan sonraki hayatında yüzü sürekli güler, bahtı açık olur. Bebek için de en hayırlısı neyse o olur inşallah...
#1437
Batman'daki Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) yapılanmasına yönelik soruşturma tamamlandı.

Mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede, 14 sanık hakkında 'terör örgütü üyesi olmak' ve 'örgüt propagandası' yapmak suçlarından toplam 700 yıl hapis cezası isteniyor. İddianamede sanıkların DTP'nin millletvekilleri ile belediye başkanlarına verdikleri talimatlar önemli yer tutuyor. DTP hakkında açılan kapatma davası sürecinde G.K. ile N.A. arasında gerçekleşen bir telefon görüşmesinde şu ifadeler geçiyor: "G.K.: Yoldaş ne yapıyorsunuz? N.A.: Valla kapattırmaya çalışıyoruz partiyi, bir türlü kapatmıyorlar, erteliyorlar. Ankara'dayım."

İddianamede sanıkların terör örgütü adına şehirlerde yasa dışı eylemler gerçekleştirdiği ve PKK'ya eleman temin edip kırsala gönderdiği ifade ediliyor. Milletvekili ve belediye başkanlarına talimat verildiği öne sürülürken sanıkların kendi aralarındaki telefon görüşmelerinde 'çarşı' (Kandil), 'park' (DTP), 'ruhsat' (sahte kimlik) ve 'işçi' (kırsala gönderilecek eleman) şeklinde şifreli konuştukları kaydediliyor. Sanıkların halkın oyuyla seçilen kapatılan DTP'nin milletvekilleri ile belediye başkanlarına verdikleri talimatların telefon görüşmeleri de yer alıyor. Dikkat çeken telefon görüşmelerinden biriyse şöyle:

G.K.: Yoldaş ne yapıyorsunuz?

N.A.: Valla kapattırmaya çalışıyoruz partiyi, bir türlü kapatmıyorlar, erteliyorlar. Ankara'dayım.

G.K.: Diğerleri...

N.A.: İstanbul'da.

G.K.: Onlara telefon açıyorum, açmıyorlar, onlara telefon aç, hemen ikisi de dönsünler. Sandım yoldalar, cevap vermiyorlar. Acilen dönün üçünüz de.

N.A.: Bir iki gün kalmasınlar mı?

G.K.: Bir iki gün başlarından fazla, zaten kaç gündür kaytarıyorlar.

N.A.: Dün gece ulaştılar oraya.

G.K.: Bir şey olmaz, hemen gelsinler.

N.A.: Arıyorum, derim seni arasınlar.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla 25 Aralık 2009'da Batman'da terör örgütü KCK'nın gençlik yapılanması olan Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi'ne (YDGM) yönelik başlatılan soruşturmanın iddianamesi hazırlandı. Özel yetkili cumhuriyet savcısının hazırladığı 120 sayfalık iddianame 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Aralarında kapatılan DTP'nin eski Batman İl Başkanı Ahmet Solmaz'ın bulunduğu 2'si firari 14 kişiyle ilgili iddianamede sanıkların PKK terör örgütü adına şehir merkezinde yasa dışı faaliyetlerde bulunduğu belirtildi. Piramit tarzı hücre tipi komiteler oluşturarak örgütsel eğitimler tertiplediği dile getirilirken sanıkların molotofkokteylli korsan gösteriler düzenledikleri ve kundaklama eylemleri gerçekleştirdikleri anlatıldı. PKK terör örgütünün adını kullanarak, örgüte ve DTP'ye karşı olan esnaf ve vatandaşları tehdit edip sindirmeye çalıştıklarının altı çizildi.

Savcı, sanıkların TCK 314/2 maddesinde düzenlenen "yasa dışı silahlı terör örgütüne üye olmak" ve TMK 7/2'deki "yasa dışı terör örgütünün propagandasını yapmak" suçlarından 15 ile 100 yıl arasında cezalandırılmasını istedi.

MEHMET GÖKÇEK - DİYARBAKIR
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=964020&title=ankarada-partiyi-kapattirmaya-calisiyorum
#1438
PKK'nın üst yapılanması KCK'nın, kapatılan DTP'li belediye başkanlarını kendi sözde mahkemelerinde nasıl yargıladıklarını gözler önüne seren ses kayıtları ortaya çıktı.

Kanal D Haber'in ortaya çıkarttığı ses kaydında, KCK Türkiye Meclisi Hukuk Komitesi üyesi S.A.C. ve Diyarbakır Belediyesi'nde temizlik işçisi olan Ü.A., PKK'nın 2008 yılında Öcalan'a özgürlük için yaptığı eylemlere yeterince destek vermediği düşünülen Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e, hakkındaki yargılama sonucu aldığı cezayı tebliğ ediyor.

KCK operasyonları sırasında kapatılan DTP'li belediyelerde çalışan kimi personelin belediye başkanlarına emir verdiği iddia edilmişti. Dün yayınlanan ses kaydı bu iddiayı yeniden gündeme getirdi. Örgütün kendine alternatif yargı oluşturduğuna delil olarak KCK dosyasına konulan ses kaydında Ü.A., örgütün aldığı kararı Baydemir'e aktarıyor.

S.A.C., Baydemir'in suçunu şu sözlerle dile getiriyor: "Örgüt hukuk karşısında sorumlu oldukları bilinmesine rağmen, görevini ihmal ettiği ve takındığı bilinçli tutum gereği kesin çıkarma bölümüne giren maddesi gereği uygulamaya gidilmiştir." Karar üzerine Ü.A., Baydemir'e, "30 gün içerisinde reddetme hakkınız var." diyor. Osman Baydemir ise, "Benim açımdan itiraz da etmeyeceğim." cevabını veriyor.Toplantıda, şu konuşmalar geçiyor:

Osman Baydemir: Bu manada taşımamız gereken sorumluluğu taşımadığımız kanaatine mi varılmış?

S.A.C.: Bize intikal eden dosya bu.

Ü.A.: Öncü misyonu olan arkadaşlarımız bu konuda 3-4 kat daha duyarlı olmak zorundadır. Biraz biz pratik görevlilerini daha böyle dikkatli açısından böyle bir kararın uygun olacağını düşündük.

S.A.C.: Senin hukukçuluğun benzer olduğu belli bir duruş geldiği nokta, eylem beni dehşete düşürdü.

Osman Baydemir: Pek çok kararınızın bana göre olmaması lazım. Topluma yansıdığına bak, işte böyle denilmesi lazım, bu karar topluma yansıdığında öyle bir şey olmayacaktır.

Ü.A.: Size aktarılmıştı. Bu hareketin bir hukuku var. Bu halkın sizinle bir hukuku olacak. Sonuçta sizin sorumluluklarınız olacak yerine getirmeniz gereken bir takım vasıflar olacak.

S.A.C.: Bu konuda vicdanı rahatsız edecek bir karar aldığımızı düşünmüyoruz. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=952114&title=kck-osman-baydemiri-temizlik-iscisine-sorgulatmis
#1439
Sürücü belgeleri AB ile uyumlu hale getiriliyor. Bir ömür boyu tek bir ehliyetle araç kullanma dönemi kapanıyor. Öngörülen düzenlemeyle sürücü belgeleri sadece 5 yıl için geçerli olacak

ZEYNEP TUĞRUL  ANKARA

Ehliyet konusunda AB standartları geliyor. Öngörülen trafik reformlarıyla, 18 yaşında ehliyet alıp yıllarca aynı ehliyetle otomobil kullanma dönemi kapanacak. AB stratejisi 2010 - 2011 Eylem Planı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'na göre ilk etapta sürücü ehliyetleri AB standardına kavuşacak. Daha sonra kamu ulaştırma araçlarına hız sınırlayıcı teknik cihazlar takılacak; sürücü belgeleri sadece 5 yıl için geçerli olacak. Belgeyi kullanmaya devam etmek için yeniden ehliyet sınavına girilecek. İlk kez ehliyet alanlara, 2 yılı kapsayan staj dönemi verilecek. Bu kişiler '2 yıllık stajyer sürücü belgesi' ile araçlarını kullanabilecek. Bu sürede 2 kez kırmızı ışıkta geçen, 2 kez hız limitini aşan, uyuşturucu ve alkol etkisiyle araç kullananların ehliyetleri tamamen iptal edilecek.

REFORM NİTELİĞİ TAŞIYOR

Hükümetin, "Reformları, AB istediği için değil, halkımızın yaşam düzeyini, hak ettiği seviyeye yükseltmek için yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz" şeklinde verdiği taahhüt, trafik canavarının yok edilmesini de kapsayacak kadar genişledi. Bakanlar Kurulu'nun önceki gün kabul ettiği Türkiye'nin katılım süreci için 'AB stratejisi 2010-2011 Eylem Planı' 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda bir reform niteliği taşıyor. AB ile müzakere eden Türk yetkililerin verdiği bilgiye göre "Ülkemiz sürücü belgelerinin AB sürücü belgeleriyle uyumlaştırılması; belirli araçlara hız sınırlayıcı teknik cihaz takılması" olarak belirtilen kanun değişikliği, kısa ve orta vadede köklü değişiklikler getiriyor.

Taksi sürücülerine GPS zorunlu olacak

• Ehliyet, 5 yıl geçerli olacak ve ehliyetin son kullanma tarihi yazılı olarak belgede yer alacak. Süreyi uzatmak isteyenler, tam teşekküllü bir hastaneden sağlık raporu alacak ve sürüş testlerinden geçirilecek. Sadece testi geçenlerin ehliyeti yenilenecek.

• Otobüs, kamyon ve çekicilere hız sınırlayıcı cihaz takılması mecbur tutulacak.

• Taksi sürücüleri araçlarında yer tespit cihazı GPS ile yön belirlemek için navigasyon cihazlarını taktırmak zorunda olacak.

• Okul servis araçlarını kullananların deneyimli olmaları istenecek ve araçlarda her koltuk için emniyet kemeri bulunması şartı aranacak.

• İzinsiz otoparkçılık yapan, yol kenarına park eden araç sürücülerinden park parası isteyen kişiler hapis ve para cezası ile cezalandırılacak.

• 1 Nisan 2008'de başlayan ve vatandaşların kaza yaptıktan sonra kendi aralarında tutanak düzenlemesini öngören değişiklik zorunlu olacak. Tutanak düzenlenmediği takdirde, polis yerine sigorta ekspertizleri kaza yerine çağrılacak.

EHLİYET ŞEKLİ DEĞİŞECEK

Ehliyetlerin şekli ve koşulları değiştiriliyor. Yeni ehliyetin ön yüzünde  fotoğraf, ad-soyad, doğum yeri, tarihi, geçerlilik süresi yazılacak, ehliyetin verildiği yer ve makam, belge no, imza, adres ve sürücü belgesi sınıfı yer alacak. Sağ üst köşede TR kısaltması bulunacak ve ehliyetler yeniden sınıflandırılacak. Otomobil kullananlara BE sınıfı ehliyet verilecek. Sürücü otomobilin yanı sıra otobüs kullanmaya da yetkiliyse, BE'nin yanına 'BE C1E gh'  şeklinde ek harfler yazılacak. Kamyon sürücülerinin sınıfı CE, otobüs, midibüs, minibüs, römorklu minibüs kullanıcılarının D, D1, D1E, DE olacak. Traktör sürücülerine F, iş makinesi sürücülerine G, sakat ve hastaların kullandığı motosiklet ve otomobil sürücülerine ise H sınıfı verilecek.

İkinci el otoya yeni düzenleme yolda

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ikinci el oto pazarını düzenleyeceklerini söyledi. Ergün, ağır kaza sonucu perte ayrılmış, yani ölmüş araçların, sigorta-kasko şirketlerince piyasaya satıldığını, bu hurdaların oto sanayi sitelerinde tamir edilerek kayıtdışı olarak yollarda dolaşabildiklerine dikkat çekti. Ergün "İkinci el pazarının düzenlenmesi gerekiyor. Otomotiv sektörü de bu konuda bize bir rapor sundu. Üzerinde çalışıyoruz. Birlikte kısa, orta ve uzun vadede yapılabilecekleri yapacağız. İkinci el piyasası bizde, birinci el kadar önemli. Milyonlara varan rakamlardan söz ediliyor" dedi. • NEVİN BİLGİN

http://www.stargazete.com/ekonomi/omur-boyu-ehliyet-bitiyor-5-yilda-bir-yenileme-geliyor-haber-250802.htm
#1440
02.7.1964 Tarih ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan, "Karar ve İlâm Harcı ödenmedikçe ilgiliye ilâm verilmez." şeklindeki hükmün iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı 17.03.2010 tarihli Resmi Gazete'de yayınlandı.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2009/27
Karar Sayısı : 2010/9
Karar Günü : 14.1.2010

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1- Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Esas Sayısı:2009/27)

2- Malkara Asliye Hukuk Mahkemesi (Esas Sayısı:2009/32)

İTİRAZLARIN KONUSU: 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun, 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" biçimindeki ikinci tümcesi ile 32. maddesinin "Yargı işlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakkıp işlemler yapılmaz" biçimindeki birinci tümcesinin, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 35., 36. ve 90. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY
Yargılama sonucunda haklı çıktığı davaya ait mahkeme ilamının harçsız olarak kendilerine verilmesini isteyen davacıların taleplerini değerlendiren Mahkemeler itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu savıyla iptalleri için başvurmuştur.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇESİ
Malkara Asliye Hukuk Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

"Malkara Asliye hukuk mahkemesinin 2007/232 Esas 2009/6 Karar sayılı kararı ile davacılar lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş ise de 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28 ve 32. maddelerine göre bakiye 1662,44 TL nisbi karar ve ilam harcı tahsil edilmeden davacı tarafa ilam verilmesi mümkün değildir. Davacı tarafın davayı kazandığı halde ilam alabilmesi ve kararı icraya koyabilmesi ilam ile karşı tarafa yüklenen harcı ödemeye bağlıdır. Bir kişinin yargı kararı ile hüküm altına alınan bir hakkını icraya koyabilmesi ilam ile karşı tarafa yüklenen bir ödevin yerine getirilmesine bağlanamaz. Bu yöndeki bir hukuk kuralı 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Başlangıç bölümünde ve 2, 36, 90. maddelerinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine, 5. maddede düzenlenen devletin kişinin temel hak ve hürriyetlerini koruma ve geliştirme görevine aykırı olduğu gibi insan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşme'nin adil yarılanma hakkı başlıklı 6. maddesine de aykırıdır. 492 sayılı Harçlar Kanununun 28/1-a bendinde yer alan "karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" kuralında yargılama sonucunda haklı çıkan ya da haksız çıkan şeklinde bir ayrım yapılmadığı için bu kural yargılama sonucunda haklı çıkanı da kapsamaktadır. Bu nedenlerle 492 sayılı Harçlar Kanununun 28/1-a bendinde yer alan "karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" cümlesinin iptali talebinde bulunulmasına (...) karar verilmiştir".

Bolu Asliye Hukuk Mahkemesi başvuru kararında şu gerekçelere yer vermiştir:

" (...)

İptali talep edilen 492 sayılı Harçlar kanunu'nun karar ve ilam harcı başlıklı 28/a maddesinin ikinci cümlesi olan "Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" hükmünün ve harcı ödenmeyen işlemler başlıklı 32. maddesinin birinci cümlesi olan "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz" hükmünün Anayasanın eşitlik ilkesine, mülkiyet hakkına ve hak arama hürriyetine aykırı bulunmaktadır. Çünkü durumu iyi bulunana davacı aslında davalı tarafın ödemesi gereken harcı yatırıp ilamı alabilmekte ve davalı hakkında icra takibi yapabilmekte maddi durumu iyi olmayan davacı veya adli müzaheretten faydalanan davacı aslında davalı tarafın ödemesi gereken harcı yatıramadığından ilamı alamamakta ve davalı hakkında icra takibi yapamamaktadır.

Davacının ilam alabilmesinin, aslında davalı tarafın ödemesi gereken harcı yatırma şartına bağlanmasını "mahkemeye erişim" bağlamında Anayasanın hak arama hürriyetine, davacının maddi hak elde ettiği ilamı aynı nedenlerle alamaması ve icraya konu edememesinin anayasanın mülkiyet hakkına aykırı bulunmaktadır.(...)

492 sayılı Harçlar Kanunu'nun Karar ve İlam Harcı başlıklı 28/a maddesinin ikinci cümlesi olan "Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" hükmünün ve harcı ödenmeyen işlemler başlıklı 32. maddesinin birinci cümlesi olan " Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz" hükmünün Türküye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. 11. 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu düşünüldüğünden iptaline karar verilmesi hususu, anayasa'nın 152. maddesine göre talep olunur".

III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
492 sayılı Harçlar Kanunu'nun iptali istenen tümcelerin yer aldığı 28. ve 32. maddeleri şöyledir:

"Madde 28 – (1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir.:

a) Karar ve İlam Harcı,

Karar ve İlam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Karar ve İlam Harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez.

b) İcra Tahsil Harcı,

İcra takiplerinde Tahsil Harcı alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hallerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir.

Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar.

Konunun değeri üzerinden alınacak İflas Harçlarında da bu bent hükümleri uygulanır.

c) Depozito, defter tutma ve miras işlerine ait harçlar,

(1) Sayılı tarifenin (D) bölümünde yazılı depozito defter tutma ve miras işlerine ait harçlar işin sonundan itibaren 15 gün içinde ödenir.

Harcı ödenmiyen işlemler:

Madde 32– Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır".

B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2., 5., 10., 11., 35., 36. ve 90. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME
A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ'ın katılımlarıyla 7.5.2009 günü yapılan ilk inceleme toplantısında her iki dosyada da eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine; Haşim KILIÇ, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN ile A. Necmi ÖZLER'in karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA karar verilmiştir.

B- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanun'un 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" biçimindeki son tümcesinin iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan ve Anayasa Mahkemesi'nin 2009/32 sayılı esasına kayıtlı itiraz başvurusuna ilişkin davanın yapılan ilk incelemesinde;

Dosyanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2009/27 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2009/27 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine, 7.5.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kurallar, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Yasa'nın 28. Maddesinin Birinci Fıkrasının (a) Bendinin İkinci Tümcesinin İncelenmesi
Başvuru kararlarında, davacı tarafın davayı kazandığı halde ilamı alarak icra takibinde bulunabilmesinin, ilam ile karşı tarafa yüklenen bir ödevin yerine getirilmesi koşuluna bağlandığı, itiraz konusu kuralda, ilgiliye karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilamın verilmeyeceği belirtildiğinden davayı kazanan davacıya da verilmemesinin mahkemeye erişim bağlamında davacının hak arama özgürlüğünü engellediği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa'nın 2., 5., 10., 35., 36. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kural 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun "nisbi harçlarda ödeme zamanı" başlıklı 28. maddesinde yer almaktadır. Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin birinci tümcesinde, karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanın kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödeneceği, ikinci tümcede ise karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilamın verilmeyeceği belirtilmiştir.

Ayrıca Yasa'nın 37. maddesinde Kanun'da gösterilen ve süresi içinde ödenmeyen harçların nasıl tahsil edileceği belirlenmiştir. Bu kurala göre, sorumlusu tarafından süresi içinde ödenmeyen karar ve ilam harçları, ilgili mahkemenin yazısı üzerine o yerin vergi dairesi tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Yasa hükümlerine göre tahsil edilecektir.

Harç, idarece yapılan bir hizmetten yararlananlardan bu hizmet dolayısıyla alınan para, diğer bir deyimle verginin özel ve ayrık bir türüdür. Bu nedenle diğer harçlarda olduğu gibi, yargı harçlarında da kural; harcın, davayı açan veya harca mevzu olan işlemin yapılmasını isteyen kişi tarafından ödenmesidir. Ancak yargı yoluna başvurmak, başvuran kişiye bir harç yükümlülüğü yüklediği gibi, başvuranın haklı çıkması halinde bu yükümlülük yer değiştirmekte ve davada haksız çıkan tarafa yükletilmektedir. Bu nedenle nisbi harca tabi davalarda, yargılama sonunda ödenecek harç miktarıyla birlikte, harcın gerçek sorumlusu da mahkeme kararıyla belirlenmektedir.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, konulan kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutan, hakların elde edilmesini kolaylaştıran ve hak arama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıran devlettir.

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında "herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" kuralı yer almaktadır.

Hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır.

Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır. Dava açarken peşin harcı ödeyen ancak nisbi harca tabi davalarda işin niteliği gereği dava sonuna bırakılan bakiye harçtan yasal olarak sorumlu olmadığı mahkeme kararıyla belirlenen davacıya, sorumlusu olmadığı bir harcın tahsili koşuluyla ilamın verilmesi; bireylerin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşımaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Kuralın Anayasa'nın 5., 10., 35. ve 90. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

B- Yasa'nın 32. Maddesinin İlk Tümcesinin İncelenmesi
Mahkeme başvuru kararında, davacının ilamı alabilmesinin, aslında davalı tarafın ödemesi gereken harcı yatırma koşuluna bağlanmasını "mahkemeye erişim" bağlamında hak arama hürriyetini; davacının maddi hak elde ettiği ilamı aynı nedenlerle alamaması ve icraya konu edememesinin de mülkiyet hakkını engellediği gerekçesiyle, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10., 11., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu tümcenin yer aldığı 32. madde "harcı ödenmeyen işlemler" başlığı altında Yasa'nın beşinci bölümünde düzenlenmiştir. Maddenin itiraz konusu ilk tümcesi; "Yargı işlemlerinden alınan harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz" hükmünü içermektedir. Bu kural sadece nisbi karar ve ilam harçları için değil, Yasa'da yer alan ve yargı işlemlerinden alınacak tüm harçları kapsayan bir hükümdür. Yasakoyucu bu kuralla yargı hizmetlerinin karşılığı olan ve kanunda yer alan harca tabi işlemlerin yapılmasını, o işleme ilişkin harcın tahsili koşuluna bağlamıştır. Aynı zamanda yasakoyucu ilgilisi tarafından ödenmeyen harcın karşı tarafça ödenmesi halinde işleme devam olunacağını ve ödenen harcın yargılama sonunda ayrıca bir talebe gerek kalmaksızın hükümde dikkate alınacağını da belirlemiştir.

Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında "herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" kuralı yer almaktadır.

Harç, devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar içinde egemenlik yetkisine dayanarak değerlendirdiği çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla zor unsuruna dayanılarak alınan mali yükümlülüktür. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amacına aykırılık oluşturur.

Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 36. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa'nın 10., 11. ve 35. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ
2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun;

1- 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "Karar ve İlâm Harcı ödenmedikçe ilgiliye ilâm verilmez." biçimindeki ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

2- 32. maddesinin "Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz." biçimindeki birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

14.1.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.





Başkan
Haşim KILIÇ

Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Sacit ADALI

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU

Üye
Ahmet AKYALÇIN

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
A. Necmi ÖZLER

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Şevket APALAK

Üye
Serruh KALELİ

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ

KARŞIOY YAZISI

492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28. ve 32. maddelerinin ilk inceleme aşamasında yapılan görüşmedeki Ahmet AKYALÇIN'ın karşıoyuna katılıyorum.

Başkan
Haşim KILIÇ

KARŞI OY

Anayasa'nın 152. ve 2949 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesi uyarınca, yasa ya da yasa hükmünde kararnamelerin Anayasaya uygunluğunun somut norm denetimi (itirazı) yoluyla denetlenebilmesi için iptali istenilen kuralın "davada uygulanacak kural" olması koşulu aranmaktadır.

Davada uygulanacak yasa kuralı kavramı, bir davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan, ya da tarafların istek ve savunmaları çerçevesinde bir karar vermek için göz önünde tutulması gereken kuralları ifade etmektedir.

İncelemesi yapılan 2009/32 nolu dosyada, mahkeme, davacı vekilinin açmış olduğu destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat davasında, davacının davasının kabulüne; 2009/27 nolu dosyada ise davacı vekilinin açmış olduğu men'i müdahale ve kal davasında, davanın kabulüne karar vererek davayı sonuçlandırmıştır.

Mahkemeler, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin son tümcesinde yer alan "karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilam verilmez" hükmü ile 32. maddenin ilk tümcesinde yer alan "yargı işlerinde alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakip işlemler yapılmaz" hükmünün iptali istenilmiştir.

1086 sayılı HUMK'nun 392. maddesinde "Karar tahrir ve imza olunduktan sonra suretleri bir hafta içinde başkâtip tarafından iki taraftan her birine makbuz mukabilinde verilir ve bir nüshası da dosyasında hıfzolunur. Suretler asılları gibi imza olunmakla beraber bunlara mahkemenin mühürü vazedilmek lâzımdır. İki taraftan her birine verilen suretler ilâmdır" denilerek karar ve ilâmın tanımı yapılmıştır.

Yasada, karar terimi yalnız kararın aslı için; ilâm ise mahkeme kararının taraflara verilen sureti için kullanılmıştır.

Somut olayda, mahkemeler hukuki bir davaya konu olan uyuşmazlığı çözerek davayı sonuçlandırmışlardır. İlgililerin ilâm istemi ve bu istem üzerine mahkemelerin dosya üzerinden yapmış oldukları inceleme, hukuki bir davaya konu olan uyuşmazlığı çözmeye ilişkin değildir. Bu nedenle mahkemelerin önünde görülmekte olan dava bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle davanın esastan görüşülmesine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Üye
Ahmet AKYALÇIN

KARŞIOY YAZISI

2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun, 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin son tümcesinde yer alan "karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilan verilmez" kuralına yönelik itiraz başvurusu ile bu kuralla birlikte 32. maddesinin ilk tümcesinde yer alan "yargı işlerinde alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakkıp işlemler yapılmaz" biçimindeki kurala yapılan diğer itiraz başvurusunun yapılan ilk incelemesinde;

Davacı vekillerinin hukuk mahkemelerinden verilen kararların ilam harcı ödenmeden kendilerine verilmesini talep ettikleri, mahkemelerinde dosya üzerinde yaptıkları inceleme sonucunda itiraz konusu kuralları gerekçe göstererek bu talepleri vermiş oldukları ek kararlarla reddettikleri, böylece, Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürdükleri kuralları somut olaylara uygulamak suretiyle hukuki ihtilafları karara bağlayıp davayı sonuçlandırdıkları anlaşılmaktadır.

Anayasa'nın 152. maddesi ve 2949 sayılı Kanun'un 28. maddesi, itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurulabilmesi için "mahkemede bakılmakta olan bir davanın" bulunmasını koşul olarak aramaktadır.

İtiraz başvurusunda bulunan mahkemelerin ise uyuşmazlıkları karara bağladıkları için önlerinde bakmaları gereken bir davanın bulunmadığı açıktır. Bu nedenle aranan koşulu taşımayan söz konusu başvuruların, esası incelenmeksizin yetkisizlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Açıkladığım düşünce ile çoğunluk kararına katılmadım.

Üye
Mehmet ERTEN