Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1481
Süleyman G. Alanyalı bir esnaf. Oktay Avcu ise Mersinli şair. Meslekleri gibi dünya görüşleri farklı. Ancak ikisi de parti kapatmaya karşı. Biri 'Artık huzur istiyoruz.' diyerek AK Parti davasına yönelik tepkisini e-maille Yargıtay'a bildirdi. Diğeri DTP davası yüzünden Yalçınkaya hakkında suç duyurusunda bulundu. Yargının cevabı, birine gıyabi tutuklama, diğerine hapis cezası oldu.
 
Siyasetçilere yönelik ağır hakaretleri 'eleştiri' sayarak 'hoşgörülü olun' tavsiyesinde bulunan Yargıtay, kendisine yönelik eleştirileri affetmiyor. Parti kapatma davalarına tepki gösteren iki vatandaşın başına gelenler, yargı mensupları hakkındaki bu kanaati pekiştirdi. 2008'deki AK Parti kapatma davasına tepki için Yargıtay'a e-posta ile mektup gönderen Süleyman G. hakkında savunması bile alınmadan gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı. DTP'yle ilgili kapatma davasına kızarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya için suç duyurusunda bulunan Mersinli şair Oktay Avcu da, 11 ay 20 gün hapis ve 5 yıl denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulma cezasına çarptırıldı.

Yargının eleştiriye karşı tahammülsüzlüğünü ortaya koyan son olayların ilki Alanya'da yaşandı. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti'nin kapatılması istemiyle 2008'de Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı. Başsavcı, Google'dan derlediği delillerle Başbakan Tayyip Erdoğan'ın aralarında bulunduğu 71 kişinin siyasetten men edilmesini istedi. Hatta eski başbakan ve parti yöneticisi olması sebebiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü de listeye dahil etti. Buna kızan Alanyalı esnaf Süleyman G., düşüncelerini kaleme alarak e-posta ile Yargıtay'a gönderdi. e-mailler arasında 16 Mart 2008 tarihli Salih Memecan'ın karikatürünün yanı sıra bazı köşe yazarlarının makaleleri de bulunuyordu. Bu demokratik tepki, Alanyalı esnafa pahalıya mal oldu. Süleyman G. hakkında Yargıtay'a 'e-posta yoluyla hakaret ettiği' gerekçesiyle dava açıldı. İfade için emniyete çağrıldı. İfadesinde hakaret kastının olmadığını anlatan Süleyman G., "Yüce yetkili insanlarımızın doğru karar vermesi için demokratik tepkimi gösterdim." savunmasını yaptı. Esnaf, polise ifade verdikten bir süre sonra Alanya Cumhuriyet Savcılığı tarafından sorgulandı. Olayın kapandığını düşünen Alanyalı esnaf, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararıyla şoke oldu. Mahkeme, iki yıl sonra savunmasını bile almadığı Süleyman G. hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarttı.

'Savunmasız tutuklama olmaz'

Veysel Kula, ceza mahkemelerinde şahsın mahkeme tarafından savunması alınmadan tutuklama kararı çıkarılamayacağının altını çiziyor. Kula, "Karşı dava açılmasını önlemek için mahkemenin birinci celsesinde davalıya ulaşılamadığı gerekçe gösteriliyor. Mahkemeye gelmediği gerekçesiyle gıyabında tutuklama kararı alınıyor. Ancak bize mahkemeden bir tebligat gelmedi." diyor.

İkinci olay Mersin'den... Yine bir kapatma davası yine vatandaş tepkisi. Mersinli şair Oktay Avcu, DTP'nin kapatılması için dava açan Yalçınkaya hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Avcu'nun bu girişimi "Kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret" sayılıyor. Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin Avcu'ya uygun gördüğü ceza: 11 ay 20 gün hapis ve 5 yıl denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulma.

Mersin Adliyesi önünde kararla ilgili bir basın açıklaması yapan Oktay Avcu, suçunun 'savaşa karşı çıkmak' olduğunu belirtti. Avcu, "Yalçınkaya düzenlediği iddianamelerle sadece terör örgütlerine hizmet etmiştir. Ülkede istikrarsızlıklara ve kaosa zemin hazırlamıştır. Halkın Türk-Kürt, laik-anti laik, Alevi-Sünni, türbansız-türbanlı gibi anlamsız kutuplara ayrılmasına olanak sağlamıştır." şeklinde konuştu.
ZAMAN - HASAN KÜÇÜK, HALİL ÖZCAN ALANYA, MERSİN 

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=946241&title=yalcinkayaya-huzurumuzu-bozma-diyen-vatandasa-ceza
#1482


İstanbul Barosu'ndan tartışmalı ifade özgürlüğü kararı... Susurluk davasını 3 ayda karara bağlayan eski hakim Metin Çetinbaş'ın "Kürtlerin ölmesini temenni etmek suç değil" sözleri İstanbul Barosu tarafından 'savunma amaçlı' denilerek aklandı.

EBRU ORHAN ANKARA

İstanbul Barosu, 'Kürtlerin ölmesini istemek suç mu?" diyen avukat Metin Çetinbaş hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Diyarbakır Barosu'nun şikâyeti üzerine Çetinbaş'ın sözlerini incelemeye alan İstanbul Barosu, bu ifadeleri savunma özgürlüğü kapsamında değerlendirdi.

KARADAĞ VE ERTEKİN DİYALOĞU

Metin Çetinbaş, geçtiğimiz Haziran ayında Ergenekon Davası sanıkları Fikri Karadağ ve Hayrettin Ertekin'in teknik takibe takılan "En iyi Kürt ölü Kürt'tür" sözlerinin sanıkların kişisel düşünceleri olduğunu belirtirken, Kürtlerin ölmesini temenni etmenin suç anlamına gelmediğini söylemişti. Bu sözler üzerine Diyarbakır Barosu, Çetinbaş hakkında savunma hakkını kötüye kullanıp, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu işlediği gerekçesiyle İstanbul Barosu'na şikâyet etmişti. "Kürtlerin öldürülmesini haklı ve meşru gösteren bu sözler, toplumsal barışa yönelik açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkarmıştır" diyen Diyarbakır Barosu, hakkında kamu davası açılmasını talep ettiği avukat Çetinbaş'ın TCK 216. maddesine göre cezalandırılmasını istemişti.

ZARARI GÖZETMEKSİZİN...

Diyarbakır Barosu'nun şikâyetini görüşen İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, Metin Çetinbaş'ın sözlerinin savunma hakkı sınırları içinde değerlendirdi. İstanbul Barosu, anayasanın iddia ve savunma dokunulmazlığı hükmü ve "Avukat, müvekkilinin çıkarını hasmının zararlarını gözetmeden sert bir biçimde savunmak zorundadır" şeklindeki Yargıtay kararı doğrultusunda Çetinbaş'ın sözlerinin savunma hakkı kapsamında değerlendirdi. "Şikâyet edilen avukat, iddia ve savunma hakkı sınırları içinde müvekkilin düşüncesini açıklamaya ve yanlış anlamaların önüne geçmeye çalışmıştır" diyen İstanbul Barosu, oybirliğiyle Metin Çetinbaş hakkında disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verdi.

BARONUN KARARI OBJEKTİF DEĞİL

Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar ise, İstanbul Barosu'nun kararına itiraz edeceklerini bildirdi. star'a konuşan Aktar, savunmanın dokunulmaz olmasına karşın Çetinbaş'ın sözlerinin bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini söyledi. "Metin Çetinbaş, açıkça halkı aşağılamış, kin ve düşmanlığa sevk etmiştir" diyen Aktar, İstanbul Barosu'nun kendi üyesini koruyan, sübjektif bir karar verdiğini söyledi. Aktar, "Bu karar Baro yönetimin anlayışını da göstermektedir, kararı kabul etmemiz mümkün değil, En kısa zamanda Barolar Birliği'ne itirazda bulunacağız" dedi.

Susurluk'ta jet yargılama

Ergenekon Davası kapsamında yargılanan İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun avukatlığını yapan Metin Çetinbaş, yıllar süren Susurluk Davası'nı 3 ayda karara bağlamasıyla da çok konuşulmuştu. Davaya 3.5 yıl bakan hakimin görevden alınmasının ardından dosyayı alan Çetinbaş'ın jet kararı Yargıtay tarafından bozulmuştu.

http://www.stargazete.com/politika/-kurtlerin-olmesini-istemek-suc-degil-haber-240187.htm
#1483
ANKARA (CİHAN)
Cep telefonu operatörlerinin abonelerine sunduğu içerik hizmetleriyle vatandaşları mağdur etmesine yargı 'dur' dedi.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, GSM şirketinin vatandaştan habersiz mesaj içerikli oyunlar göndererek haksız olarak para tahsil ettiği gerekçesiyle tazminat ödemesini onadı. Emsal niteliği taşıyan bu kararla birlikte artık GSM operatörleri abonelerinden haksız kazanç elde edemeyecek.

Cep telefonu operatörlerinin abonelerine sunduğu içerik hizmetleri vatandaşları mağdur ediyor. Abone olmadığı halde aboneymiş gibi gösterilerek vatandaşlardan her ay binlerce TL para alınıyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nde çalışan Yasin Sert adlı polis memuru, cep telefonu operatörünü mahkemeye vererek kendisinden haksız yere alınan parayı geri almayı başardı.

Yasin Sert, fatura ayrıntısında yurtiçi kullanım; içerik servisleri olarak 'logizma' şirketi tarafından gönderilen mesajlar ve iletiler ile cep telefonu üzerinden internete bağlanarak ücretlendirildiği ve faturanın büyük bir çoğunluğunun bundan kaynaklandığını tespit etti.

Daha sonra Sert, içerik hizmetlerinden dolayı gelen yüksek değerli faturalar uygulamasından kaynaklanan haksızlıktan doğan maddi zararın tazmin edilmesi amacıyla Ankara 1. Tüketici Mahkemesi'ne GSM firması hakkında dava açtı.

Bilirkişi raporunda, davacının içerik hizmet bedellerinin iadesine ilişkin talebinde haklı bulunduğu bu nedenle de hesaplanan bin 531 YTL'nin davacı tüketiciye faiziyle iade edilmesi gerektiğine karar verildi.

Bir yıl süren davada, cep telefonu operatörü içerik hizmetlerini kesmek yerine para almaya devam etti. Sert, avukat tutmazken GSM operatörü kendini 3 avukatla savundu. Firmanın avukatları, bilirkişi raporunu kabul etmediklerini belirterek davanın reddini istedi.

Yasin Sert ise GSM'in yan adına, telefon numaralarını rızası veya onayı olmaksızın bahsi geçen firmalara aralarında bulunan sözleşme gereğince verdiğini ve talebi olmaksızın bu firmaların telefonu kanalı ile hizmet vermesine ve hizmetlerin faturasına yansıyan ücretlendirmesine neden olduğunu söyledi.

GSM operatörünün sözü edilen firmalar arasında imzalanmış sözleşmeleri bulunduğunu savunan Sert, bu sözleşmelerde davalı şirket diğer bahsi geçen şirketlerin hattına ulaşmasını sağlamakta numara bilgilerini verdiğini belirterek bu şirketlerin de faturaya yansıyan ücretler karşılığında belli bir payda aralarında paylaşımını sağladığını kaydetti.

Sert, bunun tüketicinin daha fazla ve haksız kazanç elde edilmek amacı ile kandırılmasından başka bir şey olmadığını vurguladı.

Ankara 1. Tüketici Mahkemesi de 1.531,72 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafından fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, davacı Yasin Sert ile davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisinde yargıtay yolu açık olmak üzere karar verdi.

GSM operatörü temyiz için konuyu yargıtaya taşıdı. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ise "Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına, aşağıda dökümü yazılı 61.70 TL, kalan harcın temyiz edenden alınmasına" oy birliğiyle karar verdi.

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=24.01.2010&c=1&i=237495
#1484
Askere sivil yargının önünü açan düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından oy birliğiyle iptal edildi. Gül'ün de onay verdiği düzenlemeye CHP itiraz etmiş ve Anayasa Mahkemesi'nde götürmüştü..

Anayasa Mahkemesi, 5918 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un, askerlere ''Anayasal düzene karşı suçlar'', ''terör'' ve ''çete'' suçlarını işlemeleri halinde sivil yargı yolunu açan düzenlemelerini iptal etti.

CHP, 5918 sayılı askerlere sivil yargı yolunu açan Kanun'un 7. maddesi ile değiştirilen ''halinde'' ibaresi ile geçici 1. maddedeki, 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesinde yapılan değişiklik hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili düzenlemenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. 

Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yer alan basın duyurusunda, Kanun'un 7. maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesinin (3) numaralı fıkrasının değiştirilen son tümcesinde yer alan ''... halinde ...'' sözcüğünün iptaline oy birliğiyle karar verildiği belirtildi.

Kanun ile 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde geçen ''hali dahil'' ibaresi ''halinde'' şeklinde değiştirilmişti. Değişiklikle, ''... Savaş ve sıkıyönetim hali dahil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır'' hükmü, ''... Savaş ve sıkıyönetim halinde askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır'' olmuştu.

Basın duyurusunda, aynı maddedeki ''... halinde ...'' sözcüğünün önünde yer alan ''... savaş ve sıkıyönetim ...'' ibaresinin oy çokluğuyla iptaline karar verildiği bildirildi. Duyuruda, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, ''Anayasa Mahkemesinin, taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceğine'' ilişkin 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince bu kararı aldığı kaydedildi.

İptal edilen bölümlerin yürürlüğünün oy çokluğuyla durdurulduğu ifade edilen basın duyurusunda, Kanun'un ''Bu Kanun'la, 5271 sayılı Kanun'un 3. ve 250. maddesinde yapılan değişiklik hükümleri, yürürlüğe girdiği tarihte devam etmekte olan soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanır'' şeklindeki geçici 1. maddesindeki ''... ve 250'nci ...'' ibaresinin iptal isteminin ise oy birliğiyle reddine karar verildiği belirtildi.

DAVA DİLEKÇESİ

Düzenlemenin iptali istemiyle açılan davanın dilekçesinde, Anayasa'nın, askeri mahkemelerin görev alanına ilişkin yaptığı görevlendirme hükmü yürürlükteyken, yasa koyucunun bir yasa ile ve söz konusu Anayasa hükmünü değiştirmeksizin yeni bir düzenleme yapmasının, Anayasa'nın 145. maddesi ile bağdaşmayacağı savunulmuştu.

Değişikliklerin ayrıca Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun, ''Askeri mahkemelere ve adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanunu'nda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere; eğer suç Askeri Ceza Kanunu'nda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir'' hükmünü içeren 12. maddesiyle çeliştiği savunuluyordu.

AA
http://www.haber7.com/haber/20100122/Askere-sivil-yargilama-oy-birligiyle-iptal.php
#1485
29 Temmuz 2007 tarihinde akrabaları ile birlikte Moda Sahil yolunda iki polis memurunun kimlik denetimiyle karşılaşan, denetim sırasında çıkan tartışma sonucu avukat olduğunu belirtmesine rağmen hakarete uğrayan ve çeşitli darpla burun kemiği kırılan Av. Muammer Öz'ün şikâyeti üzerine yargılanan polis memurları mahkûm oldu. 

Kadıköy Asliye Ceza mahkemesinde görülen davada, iki polis memurunun zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşıldığı, müştekinin burun kemiğinin kırılmasına sebebiyet verecek şekilde kasten yaralandığı gerekçesiyle iki polis memuru ayrı ayrı 1 yıl 5 ay 15 günü hapisle cezalandırıldı. Mahkeme, sanıkların sabıkasız oluşlarını dikkate alarak cezalarının takdiren ertelenmesine ve sanıklar için iki yıl denetim süresinin belirlenmesine karar verdi.

Mahkeme ayrıca sanıkları, müdahile hakaret suçundan dolayı ayrı ayrı 5 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırdı. Sanıklar sabıkasız oldukları için bu cezalar da takdiren ertelendi ve her iki sanık için 2 yıl denetim süresi belirlendi. Sanıkların iki yıllık denetim süresi içinde başka bir suç işlemeleri halinde ertelenen cezaların tamamı infaz kurumunda çektirilecek.

Davayı baştan sona İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi büyük bir dikkatle izledi. Müşteki vekili İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın, Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ufuk Özkap, Avukat Hakları Merkezinden Av. Ömer Kavili, Av.Fatih Arslan, Av. M. Coşkun Karakaş, Av.Özlem Aksungar, Av.Aysun Kuşakçı, Av.Müyesser Berat Tükel, Av. Cem Kaya Karatün, Av. Nurdan Düvenci Tarkan davaya müdahil olarak katıldılar.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4724
#1486
Danıştay Sekizinci Dairesinde görülmekte olan bir davada, anılan daire tarafından 09.10.2009 tarih ve 2009/1525 Esas sayılı olarak, Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kurallarının 23. maddesinde düzenlenen avukatın hâkim, cumhuriyet savcısı ve adalet görevlilerini reddi veya şikayet etmesine ilişkin dilekçelerin bir örneğinin baroya verilmesine yönelik düzenleme hakkında YÜRÜTMENİN DURDURULMASI kararı verildiği bildirildi.

TBB Başkanlığının 2009/99 nolu duyurusu şöyle: "2577 sayılı İYUK' nun 28. maddesi hükmü çerçevesinde, karara göre konuya ilişkin yeni bir duyuru yapılıncaya kadar, Meslek Kurallarının 23. maddesi kapsamındaki ret ve şikâyet dilekçelerinin baroya verilmemesine yönelik avukat hakkındaki şikâyetlerde, disiplin soruşturması yapılmaması, yapılmakta olan soruşturma ve kovuşturmalar varsa durdurulması hususunda gereği rica olunur".

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4734
#1487
Avukatların dava dilekçelerine adlarının yanı sıra avukatlık sicil numaralarını da yazmaları gerektiği bildirildi.

Dava dilekçelerine sicil numarası yazılmamasının UYAP sisteminde sorunlara neden olduğu, sorunu çözmenin mümkün olmadığı, bu nedenle de zaman kaybı ve mağduriyetlerin yaşandığı belirtildi.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&ID=4740
#1488
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ REFERANDUM KONUSU YAPAN İSVİÇRE'NİN MİNARE KRİZİ YARATMASINI AİHM'E TAŞIDI.

İstanbul Barosu Başkanlığı, 2009 yılı sonlarında İsviçre'de minare sayısını sınırlamak amacıyla halk oylaması yapmasını, AİHS'nin 9. ve 10. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı.

İstanbul Barosu Başkanlığı başvurusunun başlangıç bölümünde, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü anlayışı hakkından geniş bir açıklamaya yer verilerek, bir dinin yayılması ve devletin resmi dinine dönüşme tehlikesi ciddi olduğu takdirde AİHS'de sayılan bu özgürlüğün sınırlanmasından söz edilebileceğini, ancak İsviçre'de minare talep edenlerin sayısı ve niteliğinin böyle bir sınırlamayı gerektiren boyutlarda olmadığı belirtildi.

Başvuruda, "Minare sayısı ve İslam dinini uygulamak isteyenlerin yönetime gelme, yayılma ve baskıcı bir düzen kurma tehlikesi yoktur. O halde aynı zamanda temel ve anayasal bir hak olan düşünce din ve vicdan özgürlüğünü etkileyen kısıtlamalar almak bunları aynı düşünce ve inancı paylaşmadığı bilinen bir ülkede halkoylaması konusu yapmak AİHS 9. MADDEYİ VE BAĞLI OLARAK 10. MADDEYİ İHLAL ETMEK DEMEKTİR" denildi.

AİHS'nin 9. ve 10. maddelerine yer verilen başvuruda, olayın genel değerlendirmesi yapılarak sonuç olarak şu istemde bulunuldu: "AİHS 9.ve 10. Maddelerine aykırılığın tespitine karar verilmesini salt sözleşmeye aykırılığın tespitinin BAROMUZ adına yeterli ve tatmin edici sonuç sayılacağından tazminat talebinde bulunmadığımızı bildirir Sözleşmeci Devlet İsviçre'nin Sözleşmenin 10. ve 9. Maddelerine aykırı davrandığının tespitine karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz..."

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4742

Başvurunun tam metni için aşağıdaki linke tıklayınız:
http://www.istanbulbarosu.org.tr/images/haber/aihm11012010.pdf
#1489
Alıntı YapTapusu var... Dedelerden kalma bahçeli bir arsa... Hisseli bir tapu yani
Alıntı YapBabam yıllar önce amcasından arsa ile ilgili hisse almış. Ama iki şahitle Muhtar onaylı bir kağıt imzalamışlar... Ama muhtarlık mührü var... Bu bugün için geçerli midir?

Maalesef, verdiğiniz bilgilere göre yapılan satış hukuken geçersiz. Bu durumda gayrimenkulün bugünkü sahiplerine elinizdeki anlaşmayı göstererek onların rızasını elde etmek suretiyle devir yaptırmaya, şayet devre yanaşmıyorlarsa, ödenmiş paranın bugünkü karşılığı üzerinden iadesini talep etmek yoluyla sonuç almaya çalışmanız en mantıklı yol olacaktır. Devre yanaşmaz ve paranın iadesini de kabul etmezlerse, devre zorlamak için bir dava açmanız hukuken mümkün olamayacaktır. Ödenmiş paranın iadesi hususunda bir dava açma hakkınız ise mevcuttur. Ancak burada da zamanaşımı savunmasıyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu dikkatle incelenmelidir. Bu inceleme neticesinde alacağın zamanaşımına uğradığı kabul edilse bile, yine de dava açma yoluna gidebilirsiniz. Zamanaşımı hususunda şu bilgiyi hatırlatmak isterim: Zamanaşımı, belirli bir sürenin geçmiş olması sebebiyle hukuken borçluya ödeme yapmaktan kaçınma hakkı tanıyan bir düzenlemedir. Ancak (olayımızdaki) zamanaşımı, hakkı ortadan kaldırmaz, sadece hukuk yoluyla zor kullanılarak borçludan alacağın tahsil edilmesine engel oluşturur. Borçlu zamanaşımı savunmasını usulüne uygun şekilde yapmadığı sürece mahkeme tarafından kendiliğinden de gözetilmez. Dolayısıyla borçlu zamanaşımı savunmasına usulüne uygun şekilde (veya hiç) başvurmayabilir, bu durumda mahkeme mevcut delilleri ve davalıların savunmalarını dikkate alarak davayı lehinize veya aleyhinize sonuçlandıracaktır. Karşı taraf alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürerse ve alacak gerçekten de zamanaşımına uğramışsa, bu durumda hukuk yoluyla bir netice elde etmeniz mümkün olamayacaktır. Ancak bir alacağın zamanaşımına uğraması yukarıda da belirttiğim gibi alacağı ortadan kaldırmaz, sadece hukuk yoluyla alacağın talep edilmesine engel oluşturur. Buna mukabil ahlaken alacak orta yerde durmaya devam eder. Bu sebeple, bir borç zamanaşımına uğramış olsa bile ödenmelidir; aksi hal kul hakkına yapılmış bir tecavüzdür ve manen mesuliyeti gerektirir. Muhatabınız şayet borcu kabul ediyorsa ve dini hassasiyeti de varsa, bu borcu ödemek durumundadır.

Önemli not: Çok kısıtlı ve öznel (subjektif) bilgilere istinaden yapılan yukarıdaki değerlendirmeler, gündemdeki mesele hakkında tamamen bir ön bilgi verme ve en temel düzeyde kişileri bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konular her yönden ayrıntılı bir şekilde inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum.
#1490
Merhabalar.

Babanızın hisse satın aldığı arsanın tapusu yoktu galiba? Zira bildiğiniz gibi, tapulu taşınmazların tapu sicil müdürlüğü dışında devredilmesi/devralınması hukuken mümkün değil. Buna noterler de dahil. Yani noterlerde de taşınmaz devir sözleşmeleri yapılamaz; sadece gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri yapılabilir. Buna aykırı olarak yapılmış olan devirler hukuken geçersizdir. Dolayısıyla sizin evvela öğrenmeniz gereken şey, satış esnasında taşınmazın tapusunun olup olmadığı ve satışa konu taşınmazın kadastronun geçtiği bir bölgede bulunup bulunmadığıdır.
#1491
Anayasa Mahkemesi 14 Ocak 2010 perşembe günlü toplantıda, Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin konuyla ilgili talebini muhtevi 2009/27 Esas sayılı dosyayı inceleyerek karara bağladı. Buna göre, "2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun;
1- 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin "Karar ve İlâm Harcı ödenmedikçe ilgiliye ilâm verilmez." biçimindeki ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2- 32. maddesinin "Yargı işlemlerinden alınacak harclar ödenmedikçe mütaakıp işlemler yapılmaz." biçimindeki birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE" karar verildi. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile hukukumuzdaki bu çağdışı düzenleme nihayet ortadan kaldırılmış oldu. Bundan böyle ilam harcı ödenmeden ilamlar herhangi bir engelleme olmaksızın alınabilecek. Vatana millete hayırlı olsun :)

http://www.anayasa.gov.tr/general/haberdetay.asp?contID=751
#1492
İsrail'in tepkisine yol açan Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin senaristlerinden Bahadır Özdener, "Kurtlar Vadisi Filistin" isimli bir proje üzerinde çalışma yaptıklarını açıkladı.

NTV'ye konuşan Özdener, dizide İsrail'e yönelik eleştirilerin az bile olduğunu savunarak, "Biz dizide terör olaylarının arkasında İsrail ve ABD çatışması olduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Memati'nin oğlu Ali Memati İsrail tarafından kaçırılmıştı. Baskın oldu. Tepki meydana getirecek bir şey yaptığımızın farkındaydık." dedi. Kurtlar Vadisi Pusu'nun bir bölümünde dizi kahramanlarından Memati'nin çocuğu kaçırılarak İsrail elçiliğine ait bir yere götürüldüğü ve Polat Alemdar'ın da bu binaya girerek çocuğu geri aldığı gösterilmişti.

Daha önce de dizide organ kaçakçılığı yapan Yahudi doktoru ele aldıklarını anlatan Özdener, daha sonra İsrail'de gerçekleştirilen organ kaçakçılığına yönelik bir operasyonun kendilerini doğruladığını kaydetti. Dizide İsrail'in Gazze'de yaptıklarına dikkat çekmeye çalıştıklarını anlatan Özdener, şöyle devam etti: "İsrail artık kanlı işlerden ellerini çekmeli. Az bile yapıyoruz diyorum. Gazze'de yaşanan insanlık dramı var. Kamuoyunun dikkatini oraya çekmeye çalıştık. Kurtlar Vadisi Filistin projesi üzerinde çalışmalarımız sürüyor. O da film olacak."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=939525&title=asil-kriz-simdi-cikacak-kurtlar-vadisi-filistin-geliyor
#1493
İsrail'in Türkiye Büyükelçisi'ne yapılan hareketinden dolayı beklediği özürü akşam saatlerine kadar alamamısı üzerine Büyükleçi Çelikkol'u Ankara'ya çağırdı. Dışişleri kaynaklarından elde edilen bilgiye göre İsrail'den gelen bir özür metnin olmaması, Türk tarafına yapılan bir açıklamanın Ankara'yı tatmin etmemesi üzerine Dışışleri Bakanlığı İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'u ankara'ya çağırdı. Büyükelçi Çelikkol'un yarın Ankara'ya döneceği belirtiliyor. Cumhurbaşkanı Gül, İsrail'e özür için akşam saatlerine kadar bir süre verildiğini belirtmişti.

Dışişleri Bakanlığı, Büyükelçi Çelikkol'un İsrail'e geri dönüşünün ise İsrail'den gelecek özüre bağlı olduğunu açıkladı.

http://www.haber7.com/haber/20100113/Turkiye-buyukelci-Celikkolu-geri-cagirdi.php

Türkiye'nin beklediği 'özür' geldi

Öte yandan, bu sıcak gelişmenin yaşanmasından kısa bir süre sonra sonra İsrail'in Türkiye'den özür dilediği haberleri ajanslara düştü. Türkiye ile İsrail krizinde Cumhurbaşkanı Şimon Peres devreye girdi ve Peres'in isteği üzerine İsrail Dışişleri Bakanlığı Türkiye'ye resmi özür mektubu gönderdi.

İsrail'in Kanal 10 televizyonu, Dışişleri Bakanlığının hazırladıığı, özür içeren mektubun Türkiye'ye gönderildiğini bildirdi.

Edinilen bilgiye göre, özür dileme kararını Cumhurbaşkanı Peres ile Başbakan Binyamin Netanyahu birlikte aldılar.

Öte yandan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bir açıklama yaparak, ''Konunun çözüldüğü umudunu taşıdığını" belirtti. Netanyahu, mektubun kaleme alınmasına bizzat katıldı.

BAŞBAKAN ERDOĞAN'DAN ÖZÜRÜN DEĞERLENDİRMESİ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Türkiye'ye özür mektubu göndermesiyle ilgili olarak, ''Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın basın açıklamasını yapmış olması lazım. Bana uçakta konuyla ilgili bilgi geldi. Dışişleri Bakanlığımız da açıklamayı yaptı. Ve diplomatik olarak beklenen cevabı, istediğimiz cevabı aldıklarını söylediler. Mektupların içinde de özür beyanı geçiyor, bunu da ifade ettiler'' dedi.

''SİZİ KÜÇÜK DÜŞÜRMEK GİBİ BİR NİYETİM HİÇBİR ŞEKİLDE YOKTU. GİRİŞİMİMİN YAPILIŞ BİÇİMİ VE ALGILANIŞI NEDENİYLE ÖZÜR DİLERİM''
Dışişleri Bakanlığı, İsrail'den beklenen özrün ''Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon'un Büyükelçi Oğuz Çelikkol'a muhatap mektubu'' ile taraflarına iletildiğini bildirdi.

Bakanlık, mektupta şu hususların vurgulandığını kaydetti: ''Şahsınıza ve Türk halkına saygılarımı iletir ve çeşitli konularda farklı görüşlere sahip olmamıza rağmen, sizi temin ederim ki bunlar, hükümetlerimiz arasında açık, karşılıklı ve saygıya dayalı diplomatik kanallardan ele alınması ve çözümlenmesi gerekir.

Sizi küçük düşürmek gibi bir niyetim hiçbir şekilde yoktu. Girişimimin yapılış biçimi ve algılanışı nedeniyle özür dilerim. Lütfen bunu büyük saygı duyduğumuz Türk halkına iletiniz."

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a yönelik, diplomatik nezaket kurallarına uymayan davranışından dolayı resmen özür diledi. Ayalon imzalı mektup, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği aracılığıyla Ankara'ya iletildi.

Edinilen bilgiye göre, Ayalon mektubunda, ''(İsrail Parlamentosu Knesset'te) Dün yaşananların gerçekleşme ve yansıtılış biçiminden dolayı, Büyükelçi Çelikkol'dan özür diliyorum'' ifadelerini kullandı. Ayalon, ''Onu kırmak istemiyordum. Kırdıysam üzgünüm'' derken, Büyükelçiye karşı hiçbir şekilde küçük düşürücü bir davranışta bulunmak istemediğinin de altını çizdi. Ayalon, mesajının Türk halkına da iletilmesini istedi.

İki ülke arasında son bir yıldır, İsrail'in Gazze'deki ''Kurşun Dökme'' operasyonu ile başlayan süreçte, inişli-çıkışlı seyreden ikili ilişkileri son derece geren diplomatik nezaketsizlik olayında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, ''Gereken özür resmen dilenmezse Büyükelçinin geri çekileceği'' yolundaki uyarısının ardından, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres devreye girdi.

Peres, önce Ayalon'u aradı ve ''Böyle bir davranış güzel olmadı'' uyarısında bulundu. Bunun üzerine Ayalon, halen İsrail dışında resmi ziyarette bulunan Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile bir telefon görüşmesi yaptı. Lieberman'ın Ayalon'a cevabı da ''Terbiyesizlik ettiysek, özür dilemekte yarar var'' oldu.

-ÖNCE NAMIK TAN'I ARADI-
Bunun üzerine Ayalon, ilk özrünü daha önce Tel Aviv'de büyükelçi olan Namık Tan'ı arayarak iletti. Daha sonra da Ayalon'un resmi özür mektubu hazırlandı. Mektup, önce Tel Aviv'deki Türkiye Büyükelçiliği'ne iletildi, buradan da Ankara'ya, Dışişleri Bakanlığı'na gönderildi.

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon, mektubunun hazırlandığı saatlerde Knesset'te yaptığı açıklamada, yaşanan son krizin, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ''yararına bir sonuç vereceğine'' inandığını dile getirdi.

Ayalon, dün gece de bir açıklama yapmış ve genel ifadeler kullanarak, ''Amacım elçilerin onurlarıyla oynamak değildir'' deyip, aslında Türkiye'nin İsrail karşıtı tavrını protesto etmek istediğini belirtmiş ve bundan sonra yabancı diplomatlara protestolarını ''daha diplomatik yollarla'' ifade edeceğini kaydetmişti.

İsrail tarafının ''özür'' olarak baktığı bu açıklamayı Türkiye kabul etmemiş ve resmen özür beklendiğinin altını çizmişti.

-KNESSET'TEN 17 MİLLETVEKİLİ BÜYÜKELÇİ'DEN ÖZÜR DİLEDİ-
Öte yandan, İsrail parlamentosunun 17 milletvekili, Büyükelçi Oğuz Çelikkol'a, Ayalon'un tavrından dolayı özür dileyen bir mektup gönderdi.

Knesset'in Kadima milletvekillerinden Robert Tibayev'in öncülük ettiği girişimle gönderilen mektupta milletvekilleri, Ayalon'un nezaket sınırlarını aşan davranışından dolayı Çelikkol'dan özür dilerken, ''En önemli ihtilaflarda bile nezaket sınırlarının aşılmaması gerektiğini vurguladılar; karşısındaki kişi veya devletin haysiyetinin rencide edilmesinin doğru olmadığını'' dile getirdiler.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=939865&title=turkiyenin-bekledigi-ozur-geldi&haberSayfa=0
#1494
Adalet Bakanlığı müfettişleri, meslekten ihracı istenen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında ikinci kez inceleme başlattı.

İncelemenin, Kaçmaz'ın eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun iddiaları üzerine Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nda (TİB) yaptırdığı bilirkişi incelemesinin kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle yürütüldüğü belirtildi. TİB, Kaçmaz ve Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi Hayri Keskin hakkında görevi kötüye kullanma ve soruşturmanın gizliliğini ihlalden suç duyurusunda bulunmuştu. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise incelemenin rutin olduğunu söyledi.

Ergin, Kaçmaz hakkında TİB'in şikayeti olduğunu, müfettişlerin şikayet üzerine inceleme başlattığını belirtti. Ankara Barosu'nca düzenlenen "Uluslararası Hukuk Kurultayı''na gelişinde konuyla ilgili soruları cevaplayan Ergin, "Bize gelen bütün şikayetler incelemeye tabi tutulur. Bu konuyla ilgili olarak da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın yapmış olduğu bir şikayet vardı. Müfettişlerimiz onu inceliyor. Tüm şikayetlere uygulanan prosedür burada da uygulanıyor. Rutin bir işlemdir." dedi. Müfettişlerin Sincan Adliyesi'ndeki kararlara ilişkin incelemesi devam ederken tartışmalı kararlarıyla gündeme gelen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz da gazetecilere açıklama yaptı.

'BAKANLIK GENİŞ BAKSIN'

Kaçmaz, "Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanıyım. Bana bilgi verilmesi gerekiyor. İncelemelerle ilgili bilgim yok. Eğer arama varsa benim şikayetlerim var. Adalet Bakanlığı geniş baksın." dedi. Kendisini Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda arama yapan Hakim Kadir Kayan'la kıyaslayan Kaçmaz, "Bir hakim kozmik odayı arıyor. Ses çıkmıyor. Biz TİB deyince yer yerinden oynuyor." ifadelerini kullandı. Hakim ve savcıların baskı altında olduğunu iddia eden Kaçmaz, müfettişlerin yaptığı incelemeyi "Bana bir yerlere mesaj veriliyor gibi geliyor." şeklinde değerlendirdi. Kaçmaz şunları söyledi: "Madem ihraçla yargılanıyorum. İhraç edeceklerse etsinler. Ben de görevimi yapayım. Hakimlerle ilgili bir sürü şikayet var. İkide bir Sincan Adliyesi... Sadece biz mi görev yapıyoruz? Ben karar alırken bu olaylardan etkilenmiyorum. Hiçbir şeyden de korkmuyorum. Kozmik odadaki arama kararını sizin takdirinize bırakıyorum."

Bakanlık müfettişleri, daha önce Kaçmaz hakkında Ergenekon kapsamında soruşturma başlatmıştı. Kaçmaz'ın Okyanus Operasyonu sırasında dinlenen eski Konya başsavcısını dinlendiği yönünde uyarmak için telefonla bilgi verdiği belirlenmişti. Kaçmaz'ın eski HSYK başkan vekilinin ricası üzerine tutuklu sanıkların tahliyesiyle ilgilendiği, İstanbul'da bulunmasına rağmen Ankara'da bulunuyormuş gibi elektronik imzasını kullandığı kaydedilmişti. Müfettiş raporu üzerine, Adalet Bakanlığı Kaçmaz'ın meslekten ihracını isterken, 'evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma, soruşturmanın gizliliğini ihlal' suçlarından dava açılmasını istemişti. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi de Kaçmaz'ın 'görevi kötüye kullanma' ve 'hazırlık soruşturmasının gizliliğini ihlal' suçlarından yargılanmasına karar vermişti. Kaçmaz, önümüzdeki günlerde Yargıtay'da yargılanacak.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ana-yasa'ya aykırı şekilde 'Kayıp Trilyon' davasından yargılanması kararı veren Kaçmaz, Eminağaoğlu'nun yasadışı dinlendiği iddiaları üzerine TİB'de bilirkişi incelemesi kararıyla gündeme geldi. Bilirkişi incelemesinin ardından Kaçmaz, yasadışı dinleme iddiaları üzerine Emniyet, MİT ve TİB yetkilileri hakkında dava açılması kararı vermişti. ZAMAN-METİN ARSLAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=938956&title=meslekten-ihraci-istenen-sincan-hâkimi-kacmaza-ikinci-inceleme
#1495


Afşin- Elbistan Santrali, çiftçi Mehmet Yağcı'nın arazisine zarar vermesi üzerine 110 bin lira tazminata mahkum edildi.

KAHRAMANMARAŞ'ın Afşin İlçesi'nde 25 yıldır elektrik enerjisi üreten, ancak baca gazı arıtma tesisi olmadan çalışan, kül tutucu filtreleri işlevini yitiren Afşin-Elbistan A Termik Santrali'nin, çiftçi 61 yaşındaki Mehmet Yağcı'nın arazisine verdiği zarar nedeniyle EÜAŞ 110 bin lira tazminata mahkum edildi. Ceza Yargıtayca da onandı. Mehmet Yağcı, 200 dönüm tarlasının kirlilik nedeniyle yüzde 10 oranında değer yitirdiğini belirtirken, Avukatı Mehmet Çölbeyi, kararın Elbistan ve Afşin'deki yerel mahkemelerde görülen benzer 360 davaya emsal olacağını söyledi.

Afşin İlçesi'ne bağlı Alemdar Beldesi Çomudüzü Köyü'nde oturan çiftçi Mehmet Yağcı, bölgedeki 200 dönüm arazisinde, Afşin-Elbistan A Termik Santrali'nin çevreye yayılan kirlilik nedeniyle 'toprak değer kaybı' yaşandığını ileri sürerek, zararın tazmini için Afşin 1'inci Asliye Hukuk Mahkemesi'ne Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) Genel Müdürlüğü aleyhine dava açtı. Avukat Mehmet Çölbeyi tarafından 2 yıl önce açılan dava sırasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nce oluşturulan bilirkişi heyeti, yıllardır üretimiyle ülkeye koyduğu katkının yanı sıra, çevreye verdiği zararla konuşulan ve mekanik ömrünü tamamlamış olan Afşin-Elbistan A Termik Santrali'nin söz konusu tarlaya verdiği zararı saptamak için keşif yaptı. Alınan örnekler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nda incelendi ve toprakta uranyum, limit değerlerin üzerinde çıktı. Bilirkişi Mehmet Yağcı'nın arazisinde yüzde 10 oranında 'toprak değer kaybı' yaşandığı yönünde rapor hazırlandı. Mahkeme de EÜAŞ'nin çiftçiye 110 bin 179 TL tazminat ödenmesine karar verdi. EÜAŞ ise kararı temyiz etti. Temyiz üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 4'ncü Hukuk Dairesi, 7 Aralık 2009'de yaptığı duruşmada yerel mahkemenin 110 bin 179 TL'lik tazminat kararını onadı.

360 dava var, 250 sırada

Avukat Mehmet Çölbeyi, Afşin ve Elbistan İlçeleri'ndeki çiftçilerin açtığı 360 benzer dava daha bulunduğunu, Yargıtay'ın verdiği kararın bunlara emsal teşkil edeceğini söyledi. Yargıtay kararı ile 250 üreticinin daha dava açacağını belirten Çölbeyi, A Termik Santrali'nin çevreye yaydığı zararlı gazlardan dolayı toprakta kirlenme olduğunu ve bu kirlilik sonucunda bir değer kaybı olduğunu düşünerek davaların açıldığını anlattı.

Avukat Çölbeyi, "6 kişilik bilirkişi heyeti tarafından alınan toprak numunelerinin birçoğunda uranyum, limit değerlerin üzerinde çıktı. Bilirkişiler, analizleri değerlendirerek toprakta oluşan değer kaybını tespit edip, mahkemeye sundular. Yerel mahkeme ve Yargıtay, davamızda haklı olduğumuzu kabul edip tazminata hükmetti" dedi.

Mahkeme kararının kendisini çok mutlu ettiğini belirten çiftçi Mehmet Yağcı da, yıllardır kirlilik nedeniyle kaybettikleri haklarının mahkeme kararı ile telafi edileceğini, alacağı tazminat ile borçlarını ödeyeceğini söyledi. (dha)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=973772&Date=10.01.2010&CategoryID=77
#1496
Manevi tazminat davalarında önemli olan konunun mantığını kavrayabilmektir. Benim iktibas ettiğim kararda konuyla ilgili genel bilgiler ve Yargıtay'ın konuya yaklaşımı belirtiliyor. Sizin verdiğiniz linkteki olayın oturduğu zemin de aynı dikkat ederseniz. Ancak linkteki olay sizin yaşadıklarınızın yanında çok hafif kalıyor. Burada önemli olan, haksız/hukuka aykırı bir fiil neticesinde oluşan bir hadiseye muhatap olan/hadiseden etkilenen kişilerin olay sebebiyle duydukları derin üzüntü, yaşadıkları acı, ızdırap, vs. sebebiyle manevi tazminat talep edebilecek olmalarıdır. Siz de böylesine bir olay yaşamışsınız. Hem kazazade olmanın verdiği bir şok hali, hem de belki kendiniz de psikolojik olarak yardıma/desteğe ihtiyaç duyduğunuz bir esnada pekala sizin de içlerinden birisi olabileceğiniz yaralı yolculara/vefat eden makiniste müdahale etmek zorunda kalmanız sebebiyle yaşadığınız iç sarsıntı, belki de bundan sonra her tren görüşünüzde bu olayı hatırlayacak ve uzun bir zaman bu olayı hafızanızdan silip atamayacak olmanız, vs. sebebiyle manevi tazminat talep etmenizi bir hukukçu olarak gayet haklı bir talep olarak görüyorum. Dolayısıyla açacağınız bir dava çok büyük ihtimalle lehinize neticelenecektir. Bana sorarsanız, öncelikle bir avukatla anlaşmalısınız ve avukatınıza yaşadıklarınızı başından sonuna dek tüm ayrıntılarıyla anlatıp tazminat rakamını belirledikten sonra vakit kaybetmeden dava açma yoluna gitmelisiniz.
#1497
Bu arada yaşanan kazayı hatırlamakta da yarar var:



İstanbul-Eskişehir ve Eskişehir-İstanbul seferlerini yapan Eskişehir Ekspresi Bilecik yakınlarında Bayırköy-Vezirhan arasında çarpıştı. İlk belirlemelere göre iki makinist yaralanmıştı. Yaralı makinistlerden biri hayatını kaybetti.

Çarpışma 10.05 civarında gerçekleşti.

Sağlık ekipleri olay yerine ulaştı. Ekipler vagon içinde sıkışan bazı yolcuları kurtarmaya çalışıyor.

Vagonlar raydan çıkmadığı ve kazanın Haydarpaşa yönünden gelen trenin kırmızı ışık ihlali yapmasından dolayı kaynaklandığı iddia ediliyor.

Kazada hayatını kaybeden makinist ve yaralanan 2 personelin kimlikleri belirlendi.

11016 sefer sayılı Haydarpaşa-Eskişehir seferini yapan Eskişehir Ekspresi, kırmızı ışık ihlali yaparak, Vezirhan'a bağlı Bayırköy'de 11015 sefer sayılı Eskişehir-İstanbul seferini yapan trene çarptı. Kazada ilk bilgilere göre makinist Hikmet Koçak hayatını kaybederken, tren personeli Ali Baltacıodacı ve Hüseyin Ölçer ağır yaralandı.

Bilecik'e bağlı Vezirhan Tren İstasyonu'nda meydana gelen kazada, tahliye edilen yolcular otobüslerle Eskişehir ve İstanbul'a gönderiliyor.

Yolcular tahliye edildi

Yolcular, kazanın ardından trenlerden tahliye edildi. Yolcular TCDD tarafından ayarlanan otobüslerle Eskişehir ve İstanbul'a gönderildi.

Arama kurtarma ekipleri de vagonda sıkışan kondüktör Hüseyin Ölçer'i kurtardı. Yaralı Ölçer, diğer yaralılarla birlikte Bilecik Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı.

Vali Musa Çolak ve öteki yetkililer olay yerinde inceleme yapıyor. Olay yerine gelen iş makineleri çalışmalara başladı.

Bu arada, kaza nedeniyle tren seferleri yapılamıyor.

TCDD'den açıklama geldi

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD), Bilecik'te meydana gelen tren kazasıyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, kazada sadece 4 TCDD personelinin yaralandığı bildirildi.

TCDD'nin açıklamasına göre Haydarpaşa-Eskişehir seferini yapan 11016 sefer sayılı Eskişehir Ekspresi, kırmızı ışık ihlali yaparak bugün saat 10.10'da Eskişehir-İstanbul seferini yapan; ancak buluşma nedeniyle barınma yolunda bekletilen 11015 sefer sayılı Eskişehir Ekspresi'ne çarptı. Olayda 4 personel yaralandı, yolculardan yaralanan olmadı. Açıklamada, yolcuların aktarma işlemlerinin devam ettiği bildirildi. 





Bilecik Valisinden açıklama

Bilecik Valisi Musa Çolak, Bilecik'te meydana gelen tren kazasında 1 makinistin öldüğünü, 6 kişinin yaralandığını söyledi.

Kaza yerinde inceleme yaptıktan sona gazetecilerin sorularını cevaplayan Vali Çolak, kazanın saat 10.30 sıralarında meydana geldiğini ifade etti. İstanbul'dan gelen Eskişehir Ekspresi diğer yönden gelen Eskişehir Ekspresi'nin kafa kafaya çarpıştığını belirten Çolak, "Kazanın şu hangi yönden gelen trenden kaynaklandığını söylemem mümkün değil. İkisi aynı hatta. Cumhuriyet savcılığımız inceliyor, hatası olanlarla ilgili gerekli işlemler yapılacak." dedi. Kazada bir makinistin hayatını kaybettiğini, 6 kişinin yaralandığını ifade eden Bilecik Valisi Musa Çolak, yaralıların tedavisinin devam ettiğini, makinistten başka can kaybı bulunmadığını söyledi.

Kazadan sonra olay yerine gelen 112 ekipleri, makinist İsmet Koçay'ı hayata döndürmek için 2 saate yakın kalp masajı yaptı. Bir türlü hayata döndürülemeyen Koçay'ın cesedi, üzüntü içinde ambulansla olay yerinden uzaklaştırıldı.

Tren yolcuları, 3 lokomotif ile 10'a yakın vagonun birbirine girdiği kazadan sonra TCDD tarafından temin edilen otobüs ve minibüslerle gidecekleri yerlere gönderildi. Jandarma ekipleri, cumhuriyet savcısı nezaretinde olay yerinde inceleme yapıyor. TCDD görevlileri de hattın yeniden ulaşıma açılması için çalışma yürütüyor.

Bilecik'in Osmaneli ilçesi ile Vezirhan beledesi arasında, bir süredir hızlı tren çalışması yapılıyor. Çalışmalar nedeniyle bu iki istasyon arasındaki demiryolu hattında elektrik yok. Eskişehir ve İstanbul istikametinden elektrikli trenler, Osmaneli ile Vezirhan arasında dizel trenle taşınıyor. Bu işlem sırasında yolcular indi bindi yapmıyor. Dizel lokomotif, elektrikli lokomotifleri peşine takarak karşı tarafa götürüyor. Bilecik'teki kaza, Vezirhan beldesindeki değişim noktasında meydana geldi. İstanbul istikametinden gelen tren ile karşı istikamet olan Osmaneli'nden gelen dizel lokomotif ve peşine taktığı elektrikli tren kafa kafaya çarpıştı.

Son yıllarda Eskişehir-Sakarya hattında sık sık tren kazası meydana geliyor. Yolcular, bu hattın ya da işletim sisteminin gözden geçirilmesini istiyor.

http://www.stargazete.com/guncel/bilecik-te-tren-kazasi-1-kisi-oldu-haber-235787.htm
#1498
Öncelikle geçmiş olsun. Verilmiş sadakanız varmış. Ben de avukat arkadaşınız gibi manevi tazminat davası açabileceğinizi düşünüyorum. Ancak bu tür olaylarda rakam telaffuz etmek kolay değildir. Olayın tüm ayrıntılarını, olayın sizde ve arkadaşınızda oluşturduğu manevi etkilerin tamamını, olay sonrasındaki normale dönüş sürecinizi/yaşadıklarınızı dikkate almak ve ona göre bir rakam belirlemek gerekir. Adınıza kesilen ikinci bilet ve arkadaşınızın durumuna gelince... Bir kişinin/kurumun, kendi yaptığı bir hata sebebiyle ortaya çıkmış olan bir durumdan istifade ederek savunma geliştirmesi hukuken kabul edilemez. Aynı tarih ve saattaki sefer için size kendi adınızı taşıyan ikinci bir bilet ilk biletin hemen peşinden kesildiğine ve sizin doğal olarak iki kişi şeklinde seyehat ettiğinize göre, arkadaşınız için bir ispat zorluğu yaşanmayacak, hele ki trene bindiğinizi yahut trende bulunduğunuzu gören bir şahidin varlığı halinde arkadaşınızın trende olduğu kolaylıkla kabul edilecektir diye düşünüyorum. Aşağıda genel olarak manevi tazminat davalarıyla ilgili emsal bir Yargıtay HGK Kararı bulunuluyor:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2006/3-751
K:2006/764
T:06.12.2006

MANEVİ TAZMİNAT

Özet
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

4721 s. Yasa m. 4

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 4.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.09.2005 gün ve 2005/832-1324 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 26.12.2005 gün ve 2005/14103-14415 sayılı ilamı ile; (....Davada, davacının, davalının Bursa Mağazasından 623-YTLIik mal satın aldığını, 72-YTL.sinin peşin ödendiğini, kalan miktarın da aylık 55-YTL'den 10 eşit takside bölündüğünü, taksitlerin tümünün eksiksiz ve tam olarak zamanında davacı tarafından ödendiğini, davacının davalıya hiç borcu kalmadığını buna rağmen davalı tarafından davacı aleyhine Bursa 8 icra Müdürlüğünün 2005/444 esas sayılı dosyası ile haksız olarak icra takibi yapıldığını, takip sonucunda da davacının yokluğunda çilingir vasıtasıyla evine girilip, evinde haciz yapılarak davalının bu haksız eylemi sonucu davacı olan öğretmenin itibarı zedelendiği, büyük acı ve ızdırap duyduğundan bahisle davalıdan 5000(Beşbin)-YTLmanevi tazminat talebinde bulunulmuştur.
Davalı tarafa dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmiş, davalı taraf davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır.
Mahkemece   "taraftar   arasındaki   alım - satım   sözleşmesi   uyarınca,   davacı   yapılan   taksit sözleşmesine göre bütün taksitlerini dosyaya sunulan ödeme belgelerine göre, zamanında ödemiş son taksiti de 2004 yılı Nisan ayında ödeyerek davalıya olan borcunu kapatmıştır.Buna rağmen davalı tarafından, kayıtları incelenmeden gerekli dikkat ve özen gösterilmeden davacının borçlu olduğu kabul edilerek hakkında icra takibi yapılmış, takip sonucunda davacının yokluğunda çilingir vasıtasıyla evine girilerek eşyalarının haczedildigi davalının bu haksız eylemi sonucunda davacının sinirlendiği, üzüntü duyduğu, çevresince kişiliğinin rencideye uğradığı mülkiyet, konut dokunulmazlığı, kişilik hakları ihlal edildiği eylemin manevi tazminatı gerektirdiği, tazminat miktarı da tarafların sosyal ekonomik durumları soyut olarak değerlendirildiğinden bahisle" davanın kısmen kabulüyle davalı aleyhine 2 500-YTL manevi tazminata hükmedilmiş, hüküm davalı temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazlarının reddine; ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.10.2001 tarih, 2001/4-1016 E.-2001/757 K.sayılı ilamında "kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesin! isteyebilir. Manevi tazminat bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. Bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etmek aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek olayı unutturarak tekrar normal hayata   dönüşü   sağlamaktır.   Hükmedilecek   para   zarara   uğrayanda   manevi   huzur   doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır ve bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin bir zararın giderilmesini de amaç edinmemiştir (YİBK.22.06.1966-7/7). Sayılan bu ana özellikleri nedeniyle de manevi tazminatın bir taraf için zenginleşme diğer taraf için de fakirleşme aracı olarak görülmemesi gerekir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur durumu, sıfatı, işgal ettiği makam, diğer sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate alınması, bunun yanında da olaya göre değişebilecek hal ve şartların bulunacağının gözetilmesi,   sonuçta  takdir  hakkının tüm   bu   unsurlar   nazara   alınarak   kullanılması  gereği   de unutulmamalıdır. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hak ve nisfetle hüküm verileceği de Medeni Kanunun 4.maddesinin amir hükmüdür.
Buna göre de somut olayda taraflar arasındaki olayın niteliği, tarafların sosyal ekonomik durumları, haksız eyleme (hacze) konu icra takibininde davacı tarafından itiraz edilmemesi gibi hususlar nazara alındığında mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarı fazla olup, Türk Medeni Kanunun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesine aykırıdır.
Mahkemece hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, fazla miktarla manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İşin esasına girişilmezden evvel davaya bakma görevinin genel mahkemeye mi yoksa Tüketici Mahkemesine mi ait olduğu hususu ön sorun olarak ele alınmış; dava niteliği itibariyle sözleşmeye değil haksız hacze dayalı olmakla Tüketici Mahkemesinin görev alanına girmeyeceği, yerel genel mahkemenin davaya bakmakla görevli olduğu kabul edilerek ilk görüşmede ön sorun oyçokluğu ile reddedilmiş; işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterileri nedenlerden dolayı H.Ü.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 06.12.2006 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
#1499


Ak Parti anayasa değişikliklerinin referanduma götürülme süresini 120 günden 45 güne çeken bir yasa teklifi hazırladı.

AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, "Anayasa Değişliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun'da" değişiklik içeren bir yasa teklifi hazırladı. Teklifle söz konusu yasanın 2. maddesindeki "Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması, ilgili Anayasa değişikliği Kanunun Resmi Gazetede yayımını takip eden yüzyirminci günden sonraki ilk Pazar günü yapılır" hükmü değiştiriliyor. Bu maddedeki 120 günlük süre 45 güne çekiliyor. Teklif ile ayrıca, yabancı ülkelerdeki Türk vatandaşlarının halk oylamasında oy kullanma süreleri de 40 gün 15 güne indiriliyor.

-"GÜNCELLİĞİ ESKİTİYOR..."-

Bozdağ'ın hazırladığı yasa teklifinin gerekçesinde, anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulma süresinin uzun olduğu belirtildi ve "Anayasa değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması için öngörülen bu süre, değişiklik konusunda doğru ve çoğul bilgilere erişim ve kanaat oluşumu için gerekli olan sürenin hayli üstündedir ve halkoylamasının güncelliğini eskitecek kadar uzundur. Toplum bu kadar uzun süre halkoylamasına yoğunlaştırmanın rasyonel demokrasi ilkeleri ile de bağdaşır yanı yoktur" denildi.

-AYNI GİRİŞİM ANAP DÖNEMİNDE DE YAPILMIŞTI-

Öte yandan, Anayasa Değişliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun'da aynı değişiklik 1988 yılında ANAP döneminde de yapılmak istendi. Söz konusu yasaya eklenen geçici bir madde ile anayasa değişikliğinin referanduma sunulmasını düzenleyen süre 120 günden 40 güne, yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşların oy kullanma süresi de 40 günden 10 güne indirilmişti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, bu değişiklikle birlikte, yerel seçimlerin öne alınmasını ön gören anayasa değişikliğini 40 gün içinde referanduma götürmüştü. Ancak, referandumda Özal düş kırıklığına uğramış "hayır" oyları yüzde 65.01, "evet" oyları ise 34.99 çıkmıştı. Böylece, yerel seçimlerin öne alınmasına ilişkin anayasa değişikliği referandumda reddedilmiş, yerel seçimler de normal süresinde yapılmıştı.

-ANAYASA'DA REFERANDUM-

Anayasa'nın 175'inci maddesinde referandum şu şekilde düzenleniyor:

"Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir. Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür.

Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki tekliflerin görüşülmesi ve kabulü, bu maddedeki kayıtlar dışında, kanunların görüşülmesi ve kabulü hakkındaki hükümlere tâbidir.

Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderebilir. Meclis, geri gönderilen Kanunu, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bu Kanunu halkoyuna sunabilir.

Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır.

Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine, Meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun veya ilgili maddeler Resmî Gazetede yayımlanır.

Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların kabulü sırasında, bu Kanunun halkoylamasına sunulması halinde, Anayasanın değiştirilen hükümlerinden, hangilerinin birlikte hangilerinin ayrı ayrı oylanacağını da karara bağlar.

Halkoylamasına, milletvekili genel ve ara seçimlerine ve mahallî genel seçimlere iştiraki temin için, kanunla para cezası dahil gerekli her türlü tedbir alınır."

AK PARTİ: ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GÜNDEMDE YOK

AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için öngörülen 120 günlük sürenin, 45 güne indirilmesi amacıyla kanun teklifinin yakın zamanda Anayasa değişkiliği yapılacağı anlamına gelmediğini söyledi. Bö yönde yapılan yorumlar üzerine bir açıklama yapan AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, Anayasa değişikliğinin şu an için gündemlerin olmadığını açıkladı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=937253&title=anayasa-degisikligi-icin-yasa-teklifi
#1500
Yargıda standartları yükseltmek için, Hukuk Fakültesi mezunlarına uzmanlık sınavı getiriliyor.

Yükseköğretim Kurulu, Hukuk Fakülteleri mezunlarına 'Hukukta Uzmanlık Sınavı getirmek için çalışma başlattı.
HUS'tan başarılı olanlar hakim, avukat, cumhuriyet savcısı olarak görev yapabilecek.
HUS'u geçemeyen hukuk mezunları ise sadece diğer lisans mezunlarının yararlandığı haklardan yararlanırken, mesleğini icra edemeyecek.
YÖK sınavı test usülü değil klasik yazılı sınav şeklinde yapılmasını planladı. Böylece adayların HUS için dershanelere gitmesi önlenecek.
Klasik tarzda düşünülen sınavın merkezi olup olmayacağı ise henüz belli değil.
Klasik sınavın ÖSYM tarafından değerlendirilmesinde zorluk olacağı için, sınavın hukuk fakültelerinde yapılması düşünülüyor.
Bu durumda her öğrenci, YÖK tarafından belirlenen ve okuduğu okula yakın bir başka fakültede sınava alınacak.
Sınavı geçen öğrenciler avukatlık stajı yapabilecek, hakim ve savcı adayı olabilecek.

http://www.tgrthaber.com/news_view.aspx?guid=f3353357-38da-405b-b7f4-f680eee2e919