Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1521


Ankara Barosuna kayıtlı 4 avukat ile DTP Parti Meclisi (PM) Üyesi bir kişinin ''terör örgütü PKK üyesi oldukları'' iddiasıyla yargılandıkları davada zanlı 4 avukat için 120 'sanık avukatı' duruşmaya katıldı.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuklu sanıklar Avukat Filiz Kalaycı ve DTP PM Üyesi Nedim Taş ile tutuksuz avukat sanıklar Hasan Anlar, Halil İbrahim Vargün ve Murat Vargün katıldı.

Avukat sanıkların vekilliğini, Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar, İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Öztürk Türkdoğan'ın da arasında bulunduğu çok sayıda avukat üstlendi.

Sanıklar, savunmalarında suçlamaları reddederek, beraat talebinde bulundu.

Tutuklu sanık Kalaycı, savunmasında, bir avukatın gönderdiği savunulan ihbar mail'i üzerine haklarında soruşturma başlatıldığını belirterek, bu mesajın ve aleyhlerindeki ifadelerin ''komplo'' olduğunu öne sürdü.

Yaklaşık 2 yıl teknik takibe alındıklarını belirten Kalaycı, bunun sonucunda, örgüt bağlantısını ortaya koyacak herhangi bir delil elde edilemediğini, sadece bir avukat arkadaşıyla yaptığı özel MSN görüşmelerinin iddianameye girdiğini kaydetti. Kalaycı, ''Örgüt bağlantısı bu mudur?'' diye sordu.

Katıldığı izinli gösteriler ve basın açıklamaları ile geçmişte avukatlığını yaptığı bazı kişiler hakkındaki mahkeme hükümlerinin iddianamede yer aldığına dikkati çeken Kalaycı, ''Basın açıklamasıyla 'Yargısız infazlara son' demek ne gibi bir suç oluşturuyor? O kişiyle ilgili hükmün iddianamede ne işi var?'' diye konuştu.

Kalaycı, ''soruşturma savcısının, avukatlar aleyhindeki soruşturmayı bizzat yürütmesi gerekirken, bunu kolluğa bıraktığını, kes-yapıştır yöntemiyle polis fezlekesinin iddianameye aynen geçirildiğini'' öne sürdü.

DTP PM üyesi sanık Taş, Türkiye'nin demokratikleşmesi için verilen mücadeleye karşı açılan siyasi bir davada yargılandığı iddiasında bulunarak, ''Burada niye yargılandığımı merak ediyorum. Ankara Terörle Mücadele (TEM) Şubesinin bir tutanağı yüzünden burada yargılanmak zorunda değilim'' dedi.

Okudukları gazeteler nedeniyle dahi yargılandığını savunan Taş, yanındaki bir gazeteyi göstererek, ''O gazetelerden birine halen aboneyim, cezaevinde okuyorum'' diye konuştu.

Sanık Halil İbrahim Vargün de 1 Mayıs ve benzeri mitinglere katılmasının aleyhine yorumlandığını kaydederek, ''İddianamede 9 Aralık 2007'de İstanbul'daki 'Artık Yeter' mitingine katıldığımın, telefon görüşmelerimden anlaşıldığı yazıyor. Dosyayı araştırdım, hangi telefon görüşmesine dayanarak bu kanaate varıldığı belli değil. O tarihte Ankara'daydım ve duruşmam vardı'' dedi.

İş için sık sık gittikleri TEM Şubesinde karşılaştıkları zorluklardan bahseden Vargün, ''Orada istenen bir avukat tipi var, suya sabuna dokunmayan, kendilerine karşı çıkmayan, sadece imzaları atan... Ben TEM'in beklediği avukatlığı yapmam. Bu dava, TEM Şube'nin bize duyduğu nefretin hukuk kılıfına bürünmüş halidir'' iddiasında bulundu.

Sanık Hasan Anlar, aleyhine ifade veren Aytaç Ayhan'ın söylediklerinin çelişkili olduğunu kaydederek, ''Ben avukatlığa Ağustos 2006'da başladım. Ayhan ise 2005'te avukat olarak birtakım yasa dışı ilişkilerim olduğunu iddia ediyor. Ben bunu hazırlık aşamasında belirtmeme rağmen, iddianamede yer almış'' dedi.

İstanbul'da 9 Aralık 2007'de düzenlenen mitinge katıldığının ileri sürüldüğüne dikkati çeken Anlar, o gün Ankara'da bulunduğuna ilişkin delili, ileride mahkemeye sunacağını ifade etti.

İş nedeniyle baktığı davalara ilişkin bilgilerin aleyhinde delil olarak kullanıldığını savunan Anlar, ''suçun üzerlerine uydurulmaya çalışıldığını'' söyledi.

Sanık Murat Vargün, ihbar mail'inin gönderilmesinden 20 gün önce TEM Şube'de görev yapmalarının engellendiğini, bunun üzerine bazı polisler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu anlatarak, ''Şimdi bunu hata olarak görüyorum. Çünkü, (polislerin) hakkımızda her türlü delili yaratma imkanları var. Onların hazırladığı fezleke, aleyhimizde delil oluyor'' diye konuştu.

Aytaç Ayhan'ın, Haziran 2005'te Ankara'dan 3 kişiyi terör örgütünün dağ kadrosuna yönlendirdiğini iddia ettiğini belirten Vargün, ''O tarihte ben Kars'ta avukattım, Ayhan ise Muş'ta askerdi. Yani ben bin 200 kilometre uzaktan 3 kişiyi dağa gönderiyorum... Ne dağa gönderilen kişileri ne Ayhan'ı tanırım'' dedi.

-AVUKATLARIN SAVUNMALARI-

Söz alan sanık avukatları, müvekkilleri hakkında tahliye ve beraat talebinde bulundu.

Ankara Barosu Başkanı Avukat Coşar, meslektaşları hakkındaki soruşturmanın, mesleki faaliyetlerini yapmalarını engellemeye dönük olarak, gözdağı amaçlı başlatıldığını savundu.

Coşar, soruşturma aşamasında, avukatların rolüne dair prensipleri düzenleyen Havana kurallarına uyulmadığını söyledi.

Diyarbakır Barosu Başkanı Aktar, avukat sanıkların emniyette susma haklarını kullanmalarına rağmen, kendilerine 196 soru sorulduğunu ve 142 sayfalık ifade hazırlandığını kaydetti.

Avukat Şenal Saruhan, polislerle ilgili olarak, ''Devletin görevlileri, doğrudan hukuka karşı mücadele veriyor. Susma hakkına rağmen 196 soru, 142 sayfa ifade var. Bu nedir? Hukuka karşı hiledir, hukukun yok sayılmasıdır'' diye konuştu.

Avukat Aydın Erdoğan da TEM'in ve savcılığın soruşturmayı başlatan ihbar mail'ini kimin gönderdiği üzerinde durmadığını, konunun yeterince araştırılmadığını ifade etti.

Erdoğan, sanıklar hakkında 32 kez teknik takip kararı alınmasıyla, iletişim özgürlüğünün çiğnendiğini söyledi.

Avukat Levent Kanat, sanık Filiz Kalaycı'ya, TEM'de çıkan bir problem üzerine, söz konusu mail gönderilmeden bir süre önce ''Bir daha buraya zor gelirsin'' denildiğini iddia etti.

Cumhuriyet Savcısı Kubilay Taştan, iddianamede ifadeleri yer alan Aytaç Ayhan ve Alparslan Özkan'ın tanık olarak dinlenmesini ve tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamını istedi.

Bir süre baş başa değerlendirme yapmalarının ardından ara kararları açıklayan Mahkeme Başkanı Hasan Şatır, Ayhan ve Özkan'ın tanık olarak dinlenmesine ve tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilerek, duruşmanın ertelendiğini bildirdi.

-120'DEN FAZLA AVUKAT KATILDI-

Duruşmanın bir kısmını DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı da izledi.

Duruşmada, 120'nin üzerinde avukat, meslektaşı sanıkların avukatlığını üstlenirken, yaklaşık 300 avukatın da dosyaya vekalet sunduğu öğrenildi.

İddianamede, sanıkların 7 yıl 6'şar aydan 15'er yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları talep ediliyor.

AA

http://www.haber7.com/haber/20091110/4-avukati-120-meslektasi-savunuyor.php
#1522
Adalet Bakanlığı, Sincan Hakimi Osman Kaçmaz'ın ardından Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun da meslekten ihraç edilmesini istedi.



Adalet Bakanlığı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz'ın ardından YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun da meslekten ihraç edilmesini istedi.

Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, YARSAV Başkanı Eminağaoğlu hakkındaki raporu tamamladı. YARSAV Başkanı'nın meslekten kesin ihracı istendi.

Eminağaoğlu'nun, Cumhuriyet mitinglerine katıldığı, Adalet Bakanı ve müsteşarı hakkında açıklamalar yaptığı, Ergenekon soruşturma sürecinde verdiği demeçler ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçimi sırasındaki tartışmalara katılması Adalet Bakanlığı'nın ihraç talebinin gerekçelerini oluşturdu.

ANKA

http://www.haber7.com/haber/20091109/Eminagaoglu-hakkinda-ihrac-istemi.php
#1523
Çağlayan'da yapımı süren İstanbul Adalet Sarayı 6 ay önce teslim edilecek

İstanbul Çağlayan'da inşa edilen Avrupa'nın en büyük Adalet Sarayı planlanandan 6 ay önce bitirilerek Adalet Bakanlığı'na teslim edilecek. Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Çağlayan'da bulunan inşaatı gezerek, gelişmeler hakkında bilgi aldı.

Varlıbaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Varlıbaş 2011 Ağustos ayında teslimi planlanan binayı 2010 yılı sonunda devlete teslim edebileceklerini açıkladı. İnşaatı gezen Bakan Demir, "Yaptığım ziyaret sonucunda inşaatın beklenenden önce tamamlanabileceğini gördüm. Başbakan'ımızın da bu projenin 2011'den önce teslim edilmesi yönünde bir ricası vardı. Bunu görüştük ve Varyap tarafı da bunun mümkün olabileceğini söyledi. Kendilerine gösterdikleri çabadan dolayı teşekkür ediyorum." dedi.

"Krize aslında bu projedeki hızımızla meydan okumuş olduk." diyen Varlıbaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Varlıbaş da firma olarak aldıkları projeleri her zaman vaktinden önce bitirmeye çalıştıklarını kaydetti. Avrupa'nın en büyük adalet sarayının İstanbul'da yapılıyor olmasının önemine dikkat çeken Varlıbaş, böyle bir projeyi hayata geçirmenin de birçok inşaat firmasına nasip olmayacağını kaydetti. Bayındırlık ve İskan Bakanı ile gerçekleştirdikleri ikili görüşme sonrası sözleşmede yer alan ve Ağustos 2011 olan bitiş tarihini öne aldıklarını açıklayan Varlıbaş, Türkiye'ye büyük bir prestij kazandıracak projenin 2010 yılı sonunda teslim edileceğini ifade etti.

Yaklaşık 60 futbol sahası büyüklüğündeki dev proje, 343 bin metrekare inşaat alanı üzerine 7 katı bodrum olmak üzere toplam 16 kattan oluşacak, binada bazı bloklar ise 20 kata kadar ulaşabilecek. 83 bin metrekare kapalı otopark bulunacak adliye sarayında hakim, savcı odaları, ofisler, hizmet odaları, avukat görüşme odaları, konferans salonları yer alacak. Bakan Demir, yurtdışında aldığı iki ödülle adından söz ettiren ve Türkiye'nin adını yurtdışında duyuran projeden dolayı Varyap'ı tebrik etti. EKONOMİ SERVİSİ-ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=911804
#1524
Sitemizin bu bölümünde yayınlacak olan icra ihaleleriyle ilgili tüm mesajlar için aşağıdaki hususlar geçerlidir. Lütfen mesaj bırakmadan evvel aşağıdaki hususları dikkate alalım:

1) Sitemizin bu bölümü özelde meslektaşlarımıza genelde ise tüm vatandaşlarımıza yönelik naçizane bir hizmet gayesiyle oluşturulmuştur. Benzer amaçla hizmet sunan sitelerin bir çoğunun aksine, sitemizin diğer bölümlerinde olduğu gibi bu bölümünde de ilan yayınlamak, mesaj göndermek, ilanları/mesajları okumak, ihale ilanlarını incelemek ve siteye üye olmak ücretsizdir.

2) Bu bölümün oluşturulmasındaki temel sebep, vatandaşların icra yoluyla yapılan ihalelere daha fazla ilgi göstermesini/iştirak etmesini ve bu yolla alacaklının alacağına kavuşmasına ve borçlunun da borcunu ödemesine, yani icra ihalelerindeki temel amaç olan adaletin tesis edilmesine çok küçük de olsa bir katkı sağlama düşüncesidir.

3) Sitemizin bu bölümüne göndereceğiniz icra ihaleleriyle ilgili mesajlarınızın konu başlığının (karışıklığı önlemek ve yeknesaklığı temin etmek amacıyla) şu şablonda olması gerekmektedir: İcra yoluyla ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkulün bulunduğu ilçe, ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkulün vasfı (niteliği), taşınmazın muhammen bedeli, birinci ihalenin yapılacağı tarih. Örnek konu başlığı:

Beyoğlu, mesken vasıflı taşınmaz, 170.000 TL, 1.satış: 10.04.2011

Bu şablona uymayan mesajlar site yöneticileri tarafından şablona uygun hale getirilecektir.

4) İhale ilanını ve icra yoluyla ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkulün ilgili icra müdürlüğünce yaptırılmış olan kıymet takdir raporunu (kıymet takdir raporunda taraf bilgileri yer alıyorsa, görünmeyecek şekilde taraf bilgileri kısmını kapattıktan sonra) jpg, pdf, vs. formatında tarayıp dosyalarak mesaja eklemenizin (mesajınızı okuyan kişilerin ihaleye olan ilgisini/bilgisini artıracağı için) faydalı olacağını önemle belirtmek isterim. Bu yapıl(a)mayacaksa, mesaj içeriğinde icra yoluyla ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkul hakkında detaylı bilgi verilmesi gerekli ve faydalı olacaktır.

Önemli not: Sitemizin teknik alt yapısı gereğince, sitemizde yer alan mesaja ekli belgeleri/dosyaları sadece site üyeleri görebilir ve indirebilir. Üye olmayan ziyaretçilerimiz bu dosyaları göremez ve indiremez. Ayrıca, mesajlarınıza ekli belgelerin/dosyaların teknik alt yapı gereğince toplamda azami 1 mb (bin kilobayt) ve en fazla on ayrı belge/dosya şeklinde siteye yüklenmesi gerekmektedir. Mesajınıza eklemek istediğiniz belgelerin/dosyaların boyutunun belirtilen limitleri aşmaması için belgeleri siyah beyaz ve yüksek çözünürlükte olmayacak şekilde tarayıp siteye yüklemeniz gerekmektedir.

5) Mesajlarınızda dilerseniz, icra yoluyla ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkuller hakkında daha detaylı bilginin temin edilebilmesi için irtibat bilgilerinize de yer verebilirsiniz.

6) Mesajınıza konu icra yoluyla ihaleye çıkarılan menkul veya gayrimenkullerle ilgili ihalenin hangi sebeple olursa olsun iptali, tedbir kararıyla durdurulması, ilk ihale tarihinde ihaleye alıcı çıkmaması sebebiyle ihalenin ikinci satış tarihine kalması, vs. durumları takip ederek mesajınızın devamında açıklamayı lütfen ihmal etmeyiniz.
#1525
Kanun tasarısının 10. maddesinde, yapılacak ödemeden ancak sigortalı olmayan (kamu veya özel sigorta şirketlerinden bu olay sebebiyle ödeme almamış) kişilerin yararlanacağı belirtilmiş:

Çifte ödemenin önlenmesi
MADDE 10- (1) Özel kanunlar gereğince, kamu veya özel sosyal güvenlik ile sigorta kuruluşlarınca ya da başka kaynaklar tarafından yapıldığı anlaşılan ödemeler, kurulca belirlenecek
yardımdan mahsup edilir. Yardımın tamamının bu şekilde karşılanmış olması hâlinde ödenmiş olan yardım ilgililerden geri alınır.

(2) Bu Kanun hükmüne göre yardımdan yararlanacakların maddî tazminat istemlerinin mahkeme kararıyla karşılanması hâlinde, ödenen miktara bağlı olarak, yardımdan mahsup yapılır.
Bu fıkra hükmünün uygulanmasına esas olmak üzere mahkemece, kararın bir örneği ilgili defterdarlığa ve yardım kuruluna gönderilir.

Tasarıyı şu linkten inceleyebilirsiniz:
http://www.kgm.adalet.gov.tr/gg/sucmagdur.pdf
#1526
Mağdur vatandaşa devlet tazminatı

AB uyum süreci kapsamında 'Suç Mağdurlarına Yardım Hakkındaki Kanun' için kolları sıvayan hükümet kanun tasarısı hazırladı. Tasarıya göre, suç mağduruna veya onun ölümü hâlinde bakmakla yükümlü olduğu kişilere Anayasa'nın sosyal devlet ilkesine uygun olarak yardım sağlanacak. Tasarıyla suç sebebiyle zarar görenlere ödenecek yardım miktarları da belirlendi.

YAKINLARA YARDIM

Yaralananlara 2 bin 250 TL'ye, sakatlananlara 9 bin TL'ye kadar yardımda bulunulacak. Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteğiyle sürdürebilecek derecede malûl olanlara ise toplam 26 bin TL'ye kadar tazminat verilecek. Suç nedeniyle ölenin anne, baba, eş ve altsoyuna toplam 15 bin TL'ye kadar ödeme yapılacak.

MASRAFLAR KARŞILANACAK

Tasarıyla cinsel taciz veya tecavüze uğrayanlara da yardımda bulunulması öngörülüyor. Cinsel taciz nedeniyle ruhsal bakımdan zarar gören kişilerin tedavi masrafları devlet tarafından karşılanacak. Cinsel taciz nedeniyle zarar gören kişilere 2 bin 250 TL yardımda bulunulacak.

ÜST SINIR 26 BİN TL

Tecavüz nedeniyle başkasının yardım ve desteğiyle hayatını sürdürebilecek kadar zarar gören kişiler ise 26 bin TL'ye kadar tazminat ödenecek. Tecavüz sırasında hayatını kaybedenlerin aileleri de yardımdan yararlanacak.

Haber : Bilal ÇETİN

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/82280-magdur-vatandasa-devlet-tazminati-haberi.aspx
#1527
Yüksek vergiye ''anayasal'' fren

Anayasa Mahkemesi'nin, "ücretlilerin yüzde 35'lik orana tabi olması ve geçici 67'nci maddede dar mükellefler için öngörülen tevkifatla ilgili hükümlerini" iptal etmesiyle ilgili son durum nedir?

Birkaç günden bu yana okurlarımız Anayasa Mahkemesi'nin, "ücretlilerin yüzde 35'lik orana tabi olması ve geçici 67'nci maddede dar mükellefler için öngörülen tevkifatla ilgili hükümlerini" iptal etmesine ilişkin son durumu soruyor.

Anayasa Mahkemesi tarafından, Gelir Vergisi Kanunu'nun 103'üncü maddesinde yer alan vergi tarifesindeki yüzde 35'lik orana ücretlilerin de tabi olması hükmü iptal edilmiş ve iptal kararının da Resmi Gazete'de yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.

Gerekçeli karar henüz Resmi Gazete'de yayınlanmamıştır. Gerekçeli karar Resmi Gazete'de yayınlandıktan sonra yeni bir düzenleme yapılacaktır. 

Okurlarımızın en çok merak ettiği de, bundan böyle yüzde 35 gelir vergisi kesintisinin uygulamadan kalkıp kalkmayacağıydı.

Yani, ücretlilerin vergi tarifesinin en üst dilim olan yüzde 35'lik orandan vergilendirilmesine ilişkin iptal hükmü, kararın Resmi Gazete'de yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girecek. Bu nedenle, ücretlilerde de yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, aşağıda yazılan mevcut tarife geçerli olacak.

2009 Yılı Gelir Vergisi Tarifesi

8.700 TL'ye kadar yüzde 15

22.000 TL'nin 8.700 TL'si için 1.305 TL, fazlası yüzde 20

50.000 TL'nin 22.000 TL'si için 3.965 TL, fazlası yüzde 27

50.000 TL'den fazlasının 50.000 TL'si için 11.525 TL, fazlası yüzde 35 oranında vergilendirilmeye devam edecek. Umarız maliye idaresi yüksek vergiden vazgeçer.

Şirketler gibi, ücretliler de makul bir tarife üzerinden vergi alınması için bir an önce düzenleme yapılır.

Resul Kurt, haber7.com

http://www.haber7.com/haber/20091026/Yuksek-vergiye-anayasal-fren.php
#1528
Barolar Birliği'nin derlediği bilgilere göre 2002-2007 yılları arasındaki beş yıllık süreçte hukuk fakültelerinden mezun olan kişi sayısında herhangi bir artış söz konusu değil. Hukuk fakültelerinin sayıca artmasına rağmen mezun sayısının aynı kalmasına yol açan en önemli sebep ise, bu mesaja ekinde yer alan aşağıdaki dosyadaki istatistiki verilerden anlaşıldığı kadarıyla İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Ankara Üniversitesi gibi öğrenci sayısı fazla olan devlet üniversitelerinin 2002 yılından itibaren giderek azalan sayıda mezun vermiş olmaları. Buna göre 2002-2003 eğitim döneminde toplam 4943 kişi hukuk fakültelerinden mezun olmuşken 2006-2007 eğitim döneminde mezun sayısı 4304'e gerilemiş durumda.
#1529
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi'nin kararları geriye etkili değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nin Anayasaya aykırı bularak iptal ettiği kanunun yürürlüğe girmesiyle avukatlık sınavıyla ilgili düzenleme ilga edilmiştir, bu hususta en küçük bir tereddüt bulunmamaktadır. İlga eden, yani ortadan kaldıran bir düzenleme, bir süre sonra Anayasa Mahkemesi'nin bir kararıyla iptal edilmiş veya bizzat TBMM'nin yeni çıkardığı bir kanun tarafından ilga edilmiş olsa bile, bu durum eski düzenlemeye kendiliğinden hayatiyet/geçerlilik kazandırmaz. Özetle, meclis bu hususta yeni bir düzenleme yapıncaya dek (avukatlık sınavıyla ilgili düzenleme ilga edilmiş olduğundan) hukuk fakültesi mezunları için avukatlık sınavından bahsedilebilmesi hukuken mümkün değildir.
#1530
ANKARA - Anayasa Mahkemesi, Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yaparak avukatlık sınavını kaldıran kanunu iptal etti.

CHP, 5558 sayılı ''Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun''un iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı.

Yüksek Mahkeme, bugünkü toplantısında, davayı esastan görüşerek karara bağladı.

Heyet, Kanun'un, ''avukatlık stajının ardından mesleğe başlayabilmek için getirilen sınav şartını yürürlükten kaldıran'' 1, Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini öngören 2 ve Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu'nun yürüteceğini öngören 3. maddesini iptal etti.

AA

http://www.ntvmsnbc.com/id/25010840/
#1531
Adliye ve avukat bulunmayan ilçelerin listesi bu mesaja ekli aşağıda bulunan dosyada mevcuttur. Adana, Antalya, Bursa ve Kayseri gibi büyükşehir belediyelerinin bir kısım ilçelerinde dahi avukat ve adliyenin bulunmadığı anlaşılıyor. Faydalı bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
#1532
Türkiye Barolar Birliği 31 Aralık 2008 tarihi itibariyle il il avukat sayısını açıkladı. Türkiye'de faal olarak görev yapan toplam 63.487 avukattan 23.378'i kadın.

En fazla avukata sahip baro 23.884 kişi ile İstanbul Barosu. En az avukat ise 30 kişi ile Tunceli Barosu'nda bulunuyor.

İki kadın avukat bulunduran Hakkari Barosu en az kadın avukat üyeye sahip baro oldu.

Türkiye Barolar Birliği'nin derlediği bilgilere göre işte illere göre faal avukat istatistikleri:

BARO ADI                          BAY              BAYAN          TOPLAM

ADANA BAROSU                  952               502              1.454

ADIYAMAN BAROSU             146                 32              178

AFYONKARAHİSAR BAROSU   215                 69              284

AĞRI BAROSU                      55                 12                67

AMASYA BAROSU                 97                 30               127

ANKARA BAROSU              5.403             3.551            8.954

ANTALYA BAROSU            1.358                694            2.052

ARTVİN BAROSU                   37                 15                52

AYDIN BAROSU                   482                265              747

BALIKESİR BAROSU              488                224              712

BİLECİK BAROSU                   41                  18               59

BİNGÖL BAROSU                   49                  13                62

BİTLİS BAROSU                    29                   7                 36

BOLU BAROSU                      89                  38               127

BURDUR BAROSU                   92                  31               123

BURSA BAROSU                 1.111                508             1.619

ÇANAKKALE BAROSU             182                  76               258

ÇANKIRI BAROSU                   42                  16                 58

ÇORUM BAROSU                   175                  69               244

DENİZLİ BAROSU                  508                 201               709

DİYARBAKIR BAROSU             466                 147               613

EDİRNE BAROSU                   175                   59               234

ELAZIĞ BAROSU                   230                   58               288

ERZİNCAN BAROSU                 53                   31                 84

ERZURUM BAROSU                193                   58                251

ESKİŞEHİR BAROSU               361                 195                556

GAZİANTEP BAROSU              700                 183                883

GİRESUN BAROSU                  121                  53                174

GÜMÜŞHANE BAROSU               30                   8                  38

HAKKARİ BAROSU                    43                   2                  45

HATAY BAROSU                     504                148                652

ISPARTA BAROSU                   161                 66                 227

MERSİN BAROSU                     797                328             1.125

İSTANBUL BAROSU              14.674             9.210            23.884

İZMİR BAROSU                     3.415             2.076              5.491

KARS BAROSU                          71                  23                 94

KASTAMONU BAROSU                94                  40                134

KAYSERİ BAROSU                    588                196                784

KIRKLARELİ BAROSU                 105                  57                162

KIRŞEHİR BAROSU                     68                  21                  89

KOCAELİ BAROSU                    490                 262                752

KONYA BAROSU                      984                 400              1.384

KÜTAHYA BAROSU                   152                  63                 215

MALATYA BAROSU                   266                  67                 333

MANİSA BAROSU                     469                 163                 632

K.MARAŞ BAROSU                    265                  56                  321

MARDİN BAROSU                       99                  25                  124

MUĞLA BAROSU                       438                 311                 749

MUŞ BAROSU                            34                    8                   42

NEVŞEHİR BAROSU                    110                  27                 137

NİĞDE BAROSU                           65                  22                   87

ORDU BAROSU                          163                  53                  216

RİZE BAROSU                             59                  16                    75

SAKARYA BAROSU                     233                   96                  329

SAMSUN BAROSU                      462                  152                  614

SİİRT BAROSU                            28                     6                    34

SİNOP BAROSU                           40                    14                    54

SİVAS BAROSU                          193                    80                  273

TEKİRDAĞ BAROSU                     277                   140                  417

TOKAT BAROSU                         154                     68                  222

TRABZON BAROSU                      204                   107                  311

TUNCELİ BAROSU                         23                      7                    30

ŞANLIURFA BAROSU                    301                     51                  352

UŞAK BAROSU                            155                     42                  197

VAN BAROSU                              138                     32                  170

YOZGAT BAROSU                         113                     29                  142

ZONGULDAK BAROSU                    247                    111                  358

AKSARAY BAROSU                        127                     36                   163

KARAMAN BAROSU                         75                     27                   102

KIRIKKALE BAROSU                       101                     26                   127

BATMAN BAROSU                         125                      24                   149

ŞIRNAK BAROSU                            56                        9                    65

BARTIN BAROSU                            34                       22                   56

IĞDIR BAROSU                               39                      12                    51

YALOVA BAROSU                            71                      31                   102

KARABÜK BAROSU                           71                      31                   102

OSMANİYE BAROSU                        109                     51                   160

DÜZCE BAROSU                               78                     32                   110

TOPLAM                                         40.109                  23.378               63.487
#1533
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ayamama Deresi yatağındaki 64 binanın kaldırılması için tebligatların hazırlandığını bildirdi. Tebligatlar göndermeye başlanıyor.

Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, sel baskınının ardından Ayamama Deresi üzerinde başlatılan tespitlerin bir kısmının yapıldığını, bir kısmının da yapılmaya devam ettiğini söyledi.

Bu tespitlerin haritalara işlendiğini ve derelerin taşkın haritalarının ellerinde olduğunu belirten Kadir Topbaş, şöyle devam etti:

''Ayamama Deresi üzerinde 24 adet bina, sundurma ve barakanın imar istikameti dışında, dere yatağına tecavüzlü olduğu tespiti var. 26 tane binanın, sundurma ve barakasının yeşil bölümde kaldığı, 14 adet binanın da dere yatağında olduğu tespiti yapıldı. Bu tespitler sonucunda tebligatlar hazırlanıyor. Bu tebligatlara göre malikler bunu buradan kaldırmak zorunda. Kaldırmadığı takdirde yasanın verdiği yetkiyle Büyükşehir Belediyesi olarak biz kaldıracağız.''

http://www.haber7.com/haber/20091012/Ayamamada-64-bina-kaldirilacak.php
#1534
02.10.2009 Tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik değişikliği ile artık 10 beygir gücünden daha az motor gücü bulunan tekneleri kullananlardan amatör denizcilik belgesi istenmeyecek:

ÖZEL TEKNELERİN DONATIMI VE KULLANACAK KİŞİLERİN YETERLİKLERİ HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 2/3/2008 tarihli ve 26804 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Özel Teknelerin Donatımı ve Kullanacak Kişilerin Yeterlikleri Hakkında Yönetmeliğin 7 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(5) Motoru on beygir gücünden az özel tekneleri, sadece kürekle yürütülen motorsuz tekneleri, kanolar/kayaklar ile ulusal ve uluslararası yarış sınıfı (kürek sporu tekneleri ile Optimist, Laser, Fin, 420, 470, Pirat, Dragon, Wind Surf gibi yelken sporu tekneleri) spor amaçlı tekneleri kullananlarda ADB aranmaz."

MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Denizcilik Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yürütür
#1535
Anayasa Mahkemesi, askeri mahkemelerdeki hukukçu olmayan subay üyelerin mahkemelerde bulunmasına ilişkin yasa hükmünün iptaline ilişkin kararın gerekçesini açıkladı.

Kararın gerekçesinde hâkimlerin kararlarını verirken özgür oldukları belirtildi. Gerekçenin yayımlanmasından sonraki bir yıl içinde asker üyelerin askeri mahkemelerden çekilme süreci tamamlanacak.

Anayasa Mahkemesi, askeri mahkemelerde subay üyelerin bulunmasına ilişkin yasa düzenlemesinin iptal gerekçesini açıkladı. Gerekçe, dünkü Resmi Gazete'de yayımlandı. Oyçokluğu ile alınan iptal kararının yürürlüğünün bir yıl sonraya bırakılması kararı ise oybirliğiyle alındı. Buna göre askeri mahkemelerdeki subay üyelerin, 7 Ekim 2010 yılına kadar çekilmesi gerekecek.

'Hâkim emir alamaz'
Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca askeri mahkemelerde iki askeri hâkim ve bir subay üyeden oluşuyor. Ancak Genelkurmay Başkanlığı nezdindeki askeri mahkeme, general ve amiralleri yargıladığı davalarda üç askeri hâkim ile iki general veya amiralden kuruluyor.
Mahkeme, askeri mahkemelerde bulunan subay üyenin kaldırılmasına ilişkin kararının gerekçesinde, "Hâkimlerin kararlarını verirken özgür olmaları, hiçbir dış baskı ve etki altında bulunmamaları, baskı yapılması kadar baskı yapılabilme ihtimalinin de bulunmaması, hâkimin kimseden emir almaması, hukuka ve vicdanına göre karar vermesi gerekir" denildi.

Komutan atıyordu
Gerekçede, askeri mahkemelerdeki hâkim üyelerin Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nca üçlü kararname ile atandığı, subay üyelerin ise hâkim üyelerin aksine askeri mahkemelerin kurulu olduğu komutanlıklardaki en üst komutan veya askeri kurum amiri tarafından her yılın aralık ayında o mahkemenin yetkisine giren birlik ve kurum mensupları arasından bir yıl süre ile atandığı hatırlatıldı.

Asker üyelerin yargılamda hâkim üyelerin sahip oldukları yetkiye sahip olduğu da şöyle anlatıldı:
"Askeri mahkemelerde görevlendirilen subay üyeler askeri hâkim olmadıkları ve bu görevi asıl görevlerine ek olarak yerine getirdikleri için, bunlara mesleki sicil verilmemekte, yükselmeleri genel kurallara göre yapılmakta ve sicilleri askeri hiyerarşi içerisinde kendi üstleri tarafından düzenlenmektedir.Askeri mahkemelerde bulunan subay üyelerin hiyerarşik düzene bağlı olan görevlendirilme süreci, sicillerinin düzenlenmesi, disiplin cezası verilmesi gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda; askeri mahkemelerde görev yaptıkları süre içerisinde de hiyerarşik ilişkinin devam ettiği, bu durumda, hâkim olarak sahip olmaları gereken bağımsızlıklarının meslekten hâkim olmadıkça sağlanamayacağı sonucuna varılmıştır. Buna göre iptali istenilen kuralın hakimleri bağımsızlığı ilkesi ile bağdaştırılması olanaksız olduğundan iptali gerekir."

İptal sonrası oluşacak hukuksal boşluğa dikkat çekilerek "Kararın resmi gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra girilmesine karar verildi" denildi. (Radikal)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=958191&Date=08.10.2009&CategoryID=77
#1536
Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu, Türk Medeni Kanunu'nun 289/1. maddesi ile ilgili iptal kararının tam metni:

Bakılmakta olan soybağının reddi davalarında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Savaştepe Asliye Hukuk Mahkemesi ve Çelikhan Asliye Hukuk Mahkemesi ilgili kanun maddesinin iptali için başvurmuşlardır.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2008/30

Karar Sayısı : 2009/96

Karar Günü : 25.6.2009

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:

1- Savaştepe Asliye Hukuk Mahkemesi (Esas Sayısı: 2007/8)

2- Çelikhan Asliye Hukuk Mahkemesi (Esas Sayısı: 2008/30)

İTİRAZLARIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 289. maddesinin Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Bakılmakta olan soybağının reddi davalarında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuşlardır.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

A- 2007/8 esas sayılı itirazın gerekçe bölümü şöyledir:

"Türk Medeni Kanunun 289. maddesinde "Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır. Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır. Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar" Hükmü bulunmaktadır. Söz konusu madde hükmünde iki tür süreden bahsedilmektedir ve madde başlığından anlaşılacağı üzere bu süreler hak düşürücü sürelerdir. Birinci süre, kocanın, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayan bir yıllık süre, ikinci süre ise her halükarda (hiçbir mazerete dayanılarak uzayamayacak olan) doğumdan itibaren işleyecek 5 yıllık süredir. Kanun koyucu birinci süreyi koyarken, çocuğun nesebinin uzun süreler tartışma konusu olmasını engellemek, babanın bir yıl geçmesine rağmen kendisinden olmadığını bildiği çocuğun nesebine ses çıkartmayıp beklemesini eş aleyhine değerlendirme altına almış, sonradan başka mülahazalarla çocuğun kendinden olmadığını iddia etmesini muteber görmemiştir. Ancak maddede öngörülen ikinci süre, yani 5 yıllık süre ile, eşin ister öğrensin ister öğrenmesin dava hakkını doğumdan itibaren başlayacak olan 5 yıllık süre ile sınırlamıştır. Bu durumda; kötü niyetli olan anne çocuğun doğumunu 5 yıldan fazla bir süre eşinden gizlemişse, eşin dava hakkı düştükten sonra nüfusa tescil ettirerek, eş ile çocuk arasında aslı olmayan bir soy bağını kurabilecektir. Eş 5 yıllık süre geçtiği içinde soy bağının reddi davası açamayacaktır. Zira TMK.nun 289/son maddesinde 1 yıllık sürenin dava açmamakta haklı bir nedene dayanması halinde, sebebin kalkmasından itibaren işleyecek tarzda uzaması mümkünken, 5 yıllık hak düşürücü sürenin uzaması mümkün değildir. Burada öngörülen 5 yıllık sürenin doğumdan itibaren işlemesi hak arama hürriyetini engellemektedir. Zira bu 5 yıllık süre doğumdan itibaren değil de, her halükarda nüfusa tescilden itibaren işlemeye başlasa idi, herhangi bir sakıncalı durumun meydana geleceğinden bahsedilemeyecekti.

743 Sayılı Eski Türk Kanunu Medenisi'nin 242. maddesinde "Koca, doğduğuna muttali olduğu günden itibaren bir ay içinde çocuğu reddedebilir. Red davası, çocuk ile anası aleyhine ikame olunur" hükmü bulunmakta, maddede geçen 1 aylık sürenin aynı Yasanın 246/1 maddesi gereğince uzayabileceği düzenlenmiştir. Yani 743 Sayılı Medeni Kanunda 1 aylık sürenin haricinde ayrıca dava hakkını tamamen düşüren herhangi bir süre öngörülmemiştir. Eşin, 1 aylık süreyi yanıltılmak suretiyle geçirmesi halinde 1 aylık süre şartı aranmaksızın, yanıltılmak suretiyle dava açma suresini geçirdiğini iddia ederek dava açabilecektir.

Anayasa'nın 41. maddesinde "Aile Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü vardır. Anayasamızın 41. maddesi ile Türk toplumunda ailenin önemi belirlenmektedir. Aile insanın tabii olarak içinde yaşama, ihtiyacı duyduğu ilk topluluk türüdür. Bu ihtiyaç bugün de sürmektedir. Toplumsal olgu ve müesseselerin her biri gibi aile de zaman içinde değişip gelişmiştir. Günümüzün ailesi "küçük aile" denilen eşler ile evlenmemiş çocuklardan oluşan aile tipidir. Dolayısıyla eş ile kan bağı olmayan çocuğun aileden olduğunun, eşin iradesine rağmen varsayılması Anayasa'nın koruduğu bir sonuç değildir. Eşin TMK.nun 289. maddesinde öngörülen 5 yıllık süre geçtikten sonra bir çocuğunun olduğunu öğrenmesi toplumumuzda yaygın olarak görülmektedir. Zira devlet, her doğan çocuğu hemen nüfusa çeşitli nedenlerle geçirememekte, yıllarca nüfusa kaydolmaksızın yaşayan birçok insan, hukuki bir işlem yapacağı zaman veya okula yazılacağı zaman gerçek yaşına uygun olmayacak şekilde nüfusa tescil edilmektedir. Ayrı yaşayan eski erkek eşin, boşanmış olduğu eşin hamile olduğunu veya doğum yaptığını dahi öğrenemediği vakalar olmaktadır. Zira boşanan eşlerin, boşandıktan sonra birbirlerini takip etmeleri beklenemez, aksi halde bu durum özel hayata müdahale halini alacaktır. Boşandığı eşinin hamile kaldığını veya doğum yaptığını öğrenen eşin, TMK.nun 287. ve 288. maddelerinde öngörülen karinelerin sürelerinden hayli zaman sonra doğan çocuğun boşanılan eski eşin nüfusuna yazılacağını eşin tahmin etmesi ve bilmesi de mümkün değildir. Bu durumu ancak, kendi nüfusuna bu doğan çocuğun tescil ettirilmesinden sonra öğrenmesi mümkündür. Anayasa'nın 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir" hükmü ile kişilerin dava ve savunma hakları düzenlenmiştir. Gerçekten de Hukuk Devletinin genel ilkesi herkesin mahkemeler önünde meşru sınırlar içerisinde şikayet, iddia ve savunma hakkına sahip olmasını gerektirir. Ayrıca hukukun genel ilkelerinden olan hak arama hürriyeti gereğince kişinin bu hürriyetinin daha doğmadan yasa gereğince engellenmesi kabul görmesi mümkün değildir.

TMK.nun 289. maddesinde öngörülen doğumdan itibaren başlayacak olan 5 yıllık süre ile, eşin dava hakkı elinden alınmaktadır. Anayasa ile güvence altına alınan aile kavramı zedelenmekte, bu şekilde, eş tarafından istenmediği halde, bir çocuk ile eski koca arasında nesep bağı kurulmasına sebebiyet vermektedir, eşin dava hakkı daha doğmadan TMK.nun 289. maddesi gereğince kaybettirilmiş bulunmaktadır.

Mahkememizde görülmekte olan dosyada, davacı eski eşin iddiası, davalı eski eşinin evlilik esnasında da başka erkeklerle cinsel ilişkiye girdiği yönündedir. Mahkememizce davacının iddialarının ve davalının savunmalarının irdelenmesine girilememiştir, zira gerçekte Nurten Arslan'ın, İbrahim Arslan'ın kızı olmadığı tartışma götürmez şekilde kanıtlansa bile doğumdan itibaren işlemeye başlayan 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesi nedeni ile soybağının iptali yönünde bir karar verilemeyecektir.

NETİCE: Yukarda izah edilen ve mahkemenizce resen nazara alınacak nedenlerle; 4721 Sayılı TMK.nun 289. maddesinde öngörülen "her halde doğumdan başlayarak 5 yıl" tabirinin, Anayasa'nın 36. ve 41. maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmesi arz olunur."

B- 2008/30 esas sayılı itirazın gerekçe bölümü şöyledir:

"T.C. Anayasanın 2. maddesinde - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır,

T.C. Anayasasının 5. maddesinde - Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu vurgulanmış,

T.C. Anayasanın l0. maddesinde ise - Herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilerek, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip oldukları Devletin, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu, Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devletin organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları belirtilmiştir.

T.C. Anayasanın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği; bu sınırlamanın da Anayasa'nın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeni ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiş,

T.C. Anayasanın 36. maddesinde - Herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip oldukları ve hiçbir mahkemenin, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı hususu belirlenmiştir.

T.C. Anayasanın 40. maddesinde -Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 20 Mart 1950'de Roma'da imzalanarak Eylül 1952'de yürürlüğe giren ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından 18 Mayıs 1954'de onaylanarak yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması başlıklı 8. maddesinde ise; Herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen yasal mevzuat ve T.C. Anayasasının 90/son maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan ve bu nedenle yasal mevzuatımız dahilinde bulunduğu kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ışığında dava dosyası değerlendirildiğinde;

Dava dosyası nitelik itibariyle soy bağının reddine ilişkindir. Soy bağının reddi, konu itibariyle, çocuk ile ana ve babası arasındaki hısımlık ilişkisinin ortadan kaldırılmak istenmesini irdelediği için aile ve dolayısıyla toplum üzerinde önemli etkilere sahiptir, zira, hem aile içinde yani ana, baba ve çocuklar açısından yarattığı sonuçlar hem de aile dışındaki kişiler, özellikle mirasçılar bakımından taşıdığı önem izahtan varestedir.

Çocuk ile ebeveyni arasındaki hısımlık ilişkisi, aile hukukunun en önemli ve en hassas konularından birini oluşturmakta olup, bu nedenle bu ilişkinin ortadan kaldırılmasının sebep ve sonuçlarıyla en ince ayrıntısına kadar düşünülmesi erekmektedir.

Soy bağının reddi, yenilik doğurucu bir dava olan soy bağının reddi davası açılmak suretiyle adi bir karine niteliği taşıyan babalık karinesinin çürütülmesini ve bu sayede çocuk ile baba arasındaki soy bağının ortadan kaldırılmasını ifade eder. "Evlilik devam ederken veya evliliğinin sona ermesinden itibaren üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır." şeklindeki babalık karinesi ile buna dayanan soy bağının, Medeni Kanun'un 286 ve devamı maddelerine göre reddedilmesi mümkündür. Eski Medeni Kanun döneminde "nesebin reddi" olarak adlandırılan soy bağının reddine yer verilmesi, kocanın menfaatlerini koruma düşüncesinin sonucudur.

Kanunkoyucu, soy bağının reddine yer vermek suretiyle soy bağında istikrarı sağlamak ve çocuğun çıkarlarını güvence altına almak için benimsemiş olduğu bir karinenin soya sopa bağlılık uğruna yıkılmasını göze almaktadır. Yani "genetik (biyolojik) kökene bağlılık ilkesi", çocuğu ve istikrarı koruma kaygılarından daha ağır basmıştır

Hak Düşürücü Süreler Türk Medeni Kanunu 289 maddesinde düzenlenmiş olup, koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır. Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır. Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak baba veya çocuk dava açmaları gerektiğini bilmiyorlarsa veya geç öğrenmişlerse, bu durum kimsenin kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği kuralına aykırıdır. Devlet hak ve adalete uygun hareket etmek zorunda olduğundan, bu durum adalet ve hukuk devleti ilkesinin yer aldığı Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır.

Anayasa'nın 5. maddesinde devletin temel amaç ve görevlerinden birisinin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan, siyasal, ekonomik engelleri kaldırmaya çalışmak olduğu belirtilmektedir.

Davacının davaname yolu ile C. savcısı olduğu düşünüldüğünde, aradan ne kadar süre geçerse geçsin, hak düşürücü süreler göz önüne alınmayacak ve davanın görülmesine mani bir durum olmayacaktır ki, bu husus kanun koyucunun soybağına ilişkin verdiği önemi ortaya koymaktadır. C. Savcısınca davanın açılması halinde dava açma hakkına bir kısıtlama getirilmezken, hak sahibi baba ve çocuk tarafından davanın hak düşürücü sürelere bağlanması, Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik kuralına aykırıdır.

Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği; bu sınırlamanın da Anayasa'nın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeni ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtildiği, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması başlıklı 8. maddesinde ise; Herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği halde, bu gerekliliklere ve ilkelere uyulmaksızın soy bağı kurumunun özüne dokunur nitelikte bir sınırlama getiren Türk Medeni Kanunu 289. maddesi Anayasa'nın 13. maddesine aykırı düşmektedir.

Soybağının reddine ilişkin davanın süre ile sınırlandırılması Anayasa'nın 36. maddesinde garanti altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına aykırıdır. Anayasa'nın 40. maddesi Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkese yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanını vermektedir. Bu madde ile tanınan anayasal koruma, hak düşürücü sürenin Başlangıcı için Kocanın, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarih ve her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak şeklindeki düzenleme ile engellenmiş olmaktadır.

Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ışığında mahkememizde görülmekte olan 2007/18 esas sayılı; Soy bağının reddine ve yeniden nüfusa tescile ilişkin davada, neseplerinin reddi talep edilen çocukların doğum tarihleri gözetildiğinde 1996 doğumlu Fatma, 1998 doğumlu Mehmet'in, (yasa koyucunun TMK 289. maddede doğrudan "doğum tarihine" yaptığı atıf dikkate alındığında) "doğum" tarihlerinin üzerinden 5 yıldan fazla bir zaman geçtiği anlaşılmakla, gerçekleşen somut olayda uygulanma ihtimali bulunan TMK 289. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hükmün tesisi yoluna gidilmiştir.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Gerekçesi Yukarıda izah edildiği üzere;

Mahkememize ait 2005/7 esas sayılı, "soy bağının reddine" ve yeniden nüfusa tesciline ilişkin davada uygulama ihtimali bulunan Türk Medeni Kanunun 289. maddesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2, 5, 10, 13, 36 ve 40. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmakla, anılan Yasanın 289. maddesinin Anayasaya aykırılık yönünden incelenmek üzere dosyanın suretinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, T.C. Anayasa'nın 152/1. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar ve 5 ayı geçmeyecek süre ile sınırlı olmak üzere davanın geri bırakılmasına, karar verildi."

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun itiraz konusu 289. maddesi şöyledir:

"III. Hak düşürücü süreler

MADDE 289.- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır.

Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.

Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar."

B- İlgili Yasa Kuralları

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 282., 285., 286., 287. ve 288. maddeleri şöyledir:

"A. Genel olarak soybağının kurulması

MADDE 282.- Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur.

Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur.

Soybağı ayrıca evlât edinme yoluyla da kurulur."

"A. Babalık karinesi

MADDE 285.- Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.

Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür.

Kocanın gaipliğine karar verilmesi hâlinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar."

"B. Soybağının reddi

I. Dava hakkı

MADDE 286.- Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır.

Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır."

"II. İspat

1. Evlilik içinde ana rahmine düşme

MADDE 287.- Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır.

Evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır."

"2. Evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşme

MADDE 288.- Çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez.

Ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karine geçerliliğini korur."



C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine dayanılmış, 17. maddesi ise ilgili görülmüştür.

IV- İLK İNCELEME

A- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, 2007/8 esas sayılı dosyanın 31.1.2007 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

B- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, 2008/30 esas sayılı dosyanın 8.4.2008 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur.

Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

İtiraz konusu 4721 sayılı TMK.'nın 289. maddesinin birinci fıkrasında kocanın, ikinci fıkrasında ergin olan çocuğun soybağının reddi davasını hangi süreler içinde açabileceği düzenlenmiş, üçüncü fıkrada ise, gecikmenin haklı bir nedene dayanması halinde bir yıllık sürenin haklı nedenin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı hüküm altına alınmıştır. Bakılmakta olan davanın koca tarafından açılan soybağının reddi davası olması karşısında, TMK.'nın 289. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları davada uygulanacak kurallardır. Ancak, ergin olan çocuk tarafından açılan bir dava bulunmadığından maddenin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 289. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle reddine, dosyada eksiklik bulunmadığından, 4721 sayılı TMK.'nın 289. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarının esasının incelenmesine, oybirliği ile karar verilmiştir.

V- BİRLEŞTİRME KARARI

22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 289. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "...her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl..." ibaresinin iptaline karar verilmesi istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin 2007/8 esas sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2008/30 esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2008/30 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı

Soybağı terimi, 743 sayılı önceki Medenî Kanundaki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı yeni Medenî Kanun tarafından hukuk diline kazandırılan bir terim olup biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.

Geniş anlamda soybağı, bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise, sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına nisbetini ifade eder ki, Medenî Kanunun aile hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun soybağının hükümlerini düzenleyen 282. maddesinin ikinci fıkrasında çocuk ile baba arasındaki soybağının, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı, 285. maddenin birinci fıkrasında evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu, 286. maddesinde de kocanın soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebileceği hüküm altına alınmıştır. TMK'nın 287. maddesine göre, çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacının, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorunda olduğu, evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacağı, 288. maddeye göre de çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmediği, ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karinenin geçerliliğini koruyacağı öngörülmüştür.

TMK.'nın 286. ve 291. maddelerinde, soybağının reddi davasının koca, çocuk, kocanın alt soyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi tarafından açılabileceği belirtilmektedir.

İtiraz konusu kuralın birinci fıkrasında; kocanın soybağının reddi davasını, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorunda olduğu, üçüncü fıkrasında ise gecikmenin haklı bir sebebe dayanması halinde bir yıllık sürenin bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı öngörülmektedir.

Soybağının reddi davası için öngörülmüş olan süreler, yenilik doğurucu hak olduklarından nitelikleri gereği hak düşürücü sürelerdir.

B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu

1- 4721 sayılı Yasa'nın 289. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan "Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, ... içinde açmak zorundadır." İbaresi İle Aynı Maddenin Üçüncü Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararında, itiraz konusu kurallar ile soybağının reddine ilişkin davanın süre ile sınırlandırılarak kocanın dava açma hakkının engellenmesinin hukuk devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırı olduğu, Cumhuriyet savcısına herhangi bir süre sınırlaması olmadan soybağının reddi davası açma hakkı tanınırken, koca tarafından açılacak olan davanın hak düşürücü sürelere bağlanmasının eşitsizlik oluşturduğu belirtilerek, itiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu birinci fıkradaki ibare ile kocaya, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açma hakkı tanınmaktadır. Üçüncü fıkrada ise dava açmakta gecikmenin haklı bir nedene dayanması halinde bir yıllık sürenin bu nedenin ortadan kalkmasından sonra başlayacağı öngörülmektedir.

Anayasanın hak arama özgürlüğüne ilişkin 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip bulunduğu belirtilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

Anayasa'nın 40. maddesinde; "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır..." . "Ailenin Korunması" başlıklı 41. maddesinde de, "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar" denilmektedir.

Soybağının reddi davası, çocuğun babası ile arasındaki soybağını ortadan kaldırmaya yönelik olduğundan, yaratacağı sonuçlar göz önüne alındığında, aile ve toplum hayatı üzerinde önemli etkilere yol açacağı açıktır. Soybağının reddi davasında öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre, çocuğun nesep durumunun uzun süre askıda kalmaması, ailenin temelini teşkil eden soybağının süresiz olarak dava tehdidi altında tutulmaması, böylece soybağında istikrar ve kamu düzeninin sağlanarak ailenin korunması amacını gerçekleştirmeye yöneliktir. İtiraz konusu kurallarla dava açma sürelerinin bir yılla sınırlandırılması Anayasa'nın 41. maddesindeki ailenin ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alma yönünde Devlet'e verilen görevin yerine getirilmesi gereğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, dava açma hakkının süre ile sınırlandırılması adil yargılanma açısından ön koşul olan dava açma hakkını ortadan kaldırmamaktadır.

Öte yandan, itiraz konusu kurallar ile kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı engellenmediği gibi, bu hakkın kim tarafından, nasıl ve hangi süre içinde kullanılacağına ilişkin düzenlemeler Anayasa'nın 40. maddesi ile uyum içindedir.

Açıklanan nedenlerle, kurallar Anayasa'nın 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

İtiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2., 5., 10. ve 13. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

2- Yasa'nın 289. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan "...her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl..." İbaresinin İncelenmesi

Başvuru kararlarında; itiraz konusu ibare ile soybağının reddine ilişkin davanın doğumdan itibaren beş yıllık süre ile sınırlandırılarak kocanın dava hakkı doğmadan ortadan kaldırılmasının hak arama hürriyetini engellediği, bu şekilde eş tarafından istenmediği halde çocuk ile koca arasında soybağı kurulmasına sebebiyet verilerek Anayasa ile güvence altına alınan aile kavramının zedelendiği belirtilerek, itiraz konusu ibarenin Anayasa'nın 2., 5., 10., 13., 36., 40. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa'ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir, taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle itiraz konusu ibare Anayasa'nın 17. maddesi yönünden de incelenmiştir.

Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, Anayasa'nın ve yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.

Anayasa'nın 5. maddesinde, Devletin temel amaç ve görevleri belirlenirken, Devlete, kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insana maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak görevi verilmiştir.

Madde gerekçesinde; "...Devlet aynı zamanda milletin huzurunu sağlamak ve fertlerini mutlu kılmak görevi ile de yükümlüdür. Devlet, ferdin hayat mücadelesini kolaylaştıracak, ferdin, insan haysiyetine uygun bir ortam içinde yaşamasını gerçekleştirecektir. Ferdin hayatında, onun temel hak ve özgürlüklerden olduğu gibi yararlanmasını engelleyen sebepleri ortadan kaldırmak, sosyal devletin görevidir." açıklamasına yer verilmiştir.

Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" başlıklı 17. maddesinde, "Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete görev olarak verilmiştir. Güçlüler karşısında güçsüzleri koruyacak olan devlet gerçek eşitliği sağlayacak, toplumsal dengeyi koruyacak ve böylece sosyal niteliğine ulaşacaktır. Bu itibarla kişilerin yaşayışlarına ilişkin yasal düzenlemeler "yaşama hakkı ile maddî ve manevî varlığını koruma hakları"nı önemli ölçüde zedeleyecek veya ortadan kaldıracak kuralları içermemelidir.

Kişinin genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkı en temel haklarından biridir. İtiraz konusu ibare ile bu hak doğumdan itibaren beş yıllık süre ile sınırlandırılmakta ve bu sürenin haklı neden olmadan geçmesi halinde dava açma hakkı henüz doğmadan kocanın elinden alınmak suretiyle kendisine ait olmayan çocuğu sahiplenmek zorunda bırakılmaktadır. Hukuk devleti ilkesi, kocanın temel hak ve hürriyetlerinden olan genetik-biyolojik kökeni kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkının önündeki bu hak ile bağdaşmayan engelleri kaldırmayı da içerir.

İtiraz konusu ibare, kişinin maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkının özünü zedeler nitelik taşıdığı gibi, kocanın temel hak ve özgürlüklerini hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu ibare Anayasa'nın 2., 5. ve 17. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Anayasa'nın 2., 5. ve 17. maddelerine aykırı görülerek iptal edilen itiraz konusu ibarenin, ayrıca 10., 13., 36., 40. ve 41. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

A. Necmi ÖZLER bu görüşe katılmamıştır.

VII- SONUÇ

22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 289. maddesinin;

1- Birinci fıkrasında yer alan "...her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, A. Necmi ÖZLER'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2- Birinci fıkrasının kalan kısmı ile üçüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

25.6.2009 gününde karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ

Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Sacit ADALI

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU

Üye
Ahmet AKYALÇIN

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
A. Necmi ÖZLER

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Şevket APALAK

Üye
Serruh KALELİ

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ


KARŞIOY YAZISI

Türk Medeni Kanunu'nun 289. maddesinin üçüncü fıkrasındaki soy bağının reddi davasında haklı bir sebebe dayanılmak suretiyle dava açılabilmesi olanağının, maddenin gerek birinci gerek ikinci fıkrasında belirtilen hak düşürücü süreleri kapsadığı maddenin düzenleniş biçiminden anlaşılmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.12.2004 tarih ve E:2-554, K:742 sayılı kararı ile ilgili Daire kararlarında da, itiraz konusu maddenin birinci fıkrasındaki bir ve beş yıllık sürelerin haklı bir nedenle kaçırılmış olması durumunda üçüncü fıkra uyarınca soy bağının reddi davası açılabileceği kabul edilmektedir.

Haklı sebebin neler olabileceği ise maddede belirtilmemiş bu konu hakimin takdirine bırakılmıştır.

Madde bu çerçevede değerlendirildiğinde; iptaline karar verilen ibarenin, kişinin kendisine ait olmayan çocuğu reddetme hakkını engellemediği, haklı bir nedenin bulunduğu haller hariç olmak üzere dava açma süresini belirlediği açıktır. Soy bağının süresiz olarak dava tehdidi altında tutulması, Anayasa'nın, ailenin ve çocuğun korunmasını öngören 41. maddesi ile bağdaşmaz. Bu nedenle, yasakoyucunun soy bağı konusundaki dava açma süresini beş yıl ile sınırlandırmasında Anayasa'ya aykırılık bulunmadığı sonucuna vardığım için aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmadım.

Üye

. Necmi ÖZLER
#1537
AVUKATLIK ORTAKLIĞININ DİĞER ORTAKLIK TÜRLERİ ile KARŞILAŞTIRILMASI ve HUKUKÎ NİTELİĞİ

Bu makale, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XVI, S. 1, Konya 2008 sayısında yayınlanmıştır.

Yrd. Doç. Dr. İbrahim ARSLAN*
Arş. Gör. Mücahit ÜNAL**


GİRİŞ
Bilim ve teknolojinin akıl almaz bir şekilde ilerlemesi ve küreselleşme olgusu ülkeler arası sınırları ortadan kaldırmıştır. Aynı piyasa içerisinde birbiri ile rekabet etmek zorunda kalan birçok müteşebbis, dünya piyasasında tutunabilmek için güçlerini birleştirme yoluna gitmişlerdir. Ticaret hayatında başarıyı elde edenler de  kendi çabası ile ticari faaliyette bulunan küçük işletmeler değil, güçlerini birleştiren büyük müteşebbisler olmuştur.
Ticaret hayatında ortaya çıkan ve başarılı olan bu güçleri birleştirme olgusu zamanla diğer meslek dallarına da yayılmıştır. Bu doğrultuda avukatlık mesleğinde de güçleri birleştirme fikri, özellikle yüksek giderleri paylaşarak daha kolay ayakta kalabilmek gayesi ile ortaya atılmıştır.
Hukuk alanındaki gelişmeler sonucu hukukun alanını genişletmesi, yeni hukuk dallarının ortaya çıkması, bilim ve teknolojinin gelişimi sonucu hukuk kurallarının sonuca bağlamadığı yeni durumların ortaya çıkması ve ticaretin gelişmesi ile Avrupa Birliği gibi oluşumlar sonucu dünya üzerindeki hukuk kurallarını bütünleştirme ve uygunlaştırma çabaları, hukuk ilminin alanını oldukça geniş ve karmaşık hale getirmiştir. Bu durum ise hukuk alanında uzmanlaşmanın gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Nitekim bir hukukçunun önüne çıkan her olaya çözüm getirmesi veya hukuk alanlarının tamamını tüm ayrıntıları ile bilmesi mümkün değildir.
Avukatlık mesleğinde avukatların sadece bazı hukuk dallarında uzmanlaşması ise onları çeşitli konularda uzmanlaşan diğer avukatlarla birlikte çalışmaya yöneltmiştir. İşte yüksek giderleri paylaşma, bazı hukuk dallarında uzmanlaşma ve birlikte çalışma düşünceleri avukatlık mesleğinin birden çok avukat tarafından bir büroda avukatlık ortaklığı şeklinde icra edilmesi fikrini ortaya çıkarmıştır. Ancak serbest bir meslek olan ve ticari bir gayesi olmayan avukatlık mesleğinin, amacı iktisadi bir gayeyi gerçekleştirmek veya kazanç elde etmek olan ortaklık adı altında icra edilmesi fikri çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Tartışmalar çerçevesinde ileri sürülen fikirler avukatlık ortaklığına karşı olanlar ve avukatlık ortaklığını savunanlar olmak üzere iki taraf oluşturmuştur.
Bu taraflardan avukatlık ortaklığının karşısında olanlar, ortaklık şeklinde icra edilen avukatlığın, mesleğin özellikleri ve gayesi ile bağdaşmadığını, güven duygusunu ortadan kaldırdığını, ortaklığın kar amacı güderek avukatlığı ticari faaliyet haline getireceğini, müvekkil açısından güvence teşkil eden avukatın kişisel sorumluluğunu ve avukatın bağımsızlığını ortadan kaldıracağını ileri sürmüşlerdir.
Avukatlık ortaklığı fikrini savunanlar ise, avukatlık bürosunun giderlerinin paylaşılması ve vergilerin azaltılması için ortaklığın gerekli olduğunu, geniş ve uzmanlaşmış bir kadro ile daha verimli çalışılabileceğini, rekabet gücünün artacağını, mesleğe ve hukuka daha fazla katkıda bulunulabileceğini, müvekkile karşı kişisel olarak sorumlu olan bir avukat yerine ortaklığın tüm avukatlarını sorumluluk altına sokan kurumsallaşmış ve örgütlenmiş bir avukatlık ortaklığının müvekkile daha fazla güven vereceğini ileri sürmüşlerdir.
Tartışmalar ve ileri sürülen fikirler çerçevesinde her ülke taraflardan birinde yer alarak kendi hukuk sistemine uygun bir yapıda olaya yaklaşmıştır. Dolayısıyla her ülke ya avukatlık ortaklığını kabul etmiş ve özel olarak hukuki kurallara bağlamış veya hukuk sistemlerinde var olan ortaklık türleri ile ilişkilendirmiş ya da avukatlık ortaklığını reddetmiştir.
Türkiye uzun süre avukatlık ortaklığını reddeden tarafta yer almıştır. Bu süre içerisinde Türkiye, avukatların birlikte çalışmasını veya birbirinden yardım almasını kabul etmiş ancak avukatlık ortaklığını kabul etmemiştir.
Nihayet, dünyadaki gelişmeler paralelinde ve günün ihtiyaçları çerçevesinde 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 44. maddesi değiştirilerek "Avukatlık Ortaklığı" Türk Hukuk sistemine girmiştir. Daha sonra 25.11.2001 tarihinde Türkiye Barolar Birliğince hazırlanan Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği ile avukatlık ortaklığının ayrıntıları düzenlenmiştir. Yine avukatlık ortaklığına ilişkin ayrıntıları düzenlemek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla Avukatlık Kanunu (m.44, m.95, m.121) ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde (m.5, m.8, m.10, m.12) yer verilen Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi  Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanarak yayınlanmıştır. Ancak bu düzenlemelerde avukatlık ortaklığının hukuki statüsü tam olarak belirlenmediği gibi avukatlık ortaklığı Türk Hukukunda var olan ortaklık türleri ile de ilişkilendirilmemiştir.
1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 44. maddesinde düzenlenen ve avukatlık mesleğinde ortaklaşa çalışma imkanı tanıyan iki müessese mevcuttur. Bunlar "Aynı Büroda Birlikte Çalışma" ve "Avukatlık Ortaklığı"dır. Aynı büroda birlikte çalışma adı altında düzenlenen avukatlık mesleğinde ortaklaşa çalışma müessesesi, daha önce de Türk Hukukunda var olan ve var olmasa bile adi ortaklık şeklinde gerçekleştirilmesi mümkün olan bir müessesedir. Dolayısıyla aynı büroda birlikte çalışma müessesesi Türk Hukuku açısından bir yenilik değildir. Bu nedenle "Aynı Büroda Birlikte Çalışma" bu çalışmanın kapsamı içerisine alınmamış ve çalışmanın konusu Türk Hukuku açısından yeni bir müessese olan "Avukatlık Ortaklığı" ile sınırlandırılmıştır.
İşte bu çalışma, Türk Hukuku açısından yeni bir müessese olan avukatlık ortaklığını diğer ortaklık türleri ile karşılaştırarak hukuki statüsünü belirlemek amacıyla hazırlanmıştır. Bu çerçevede çalışmamızda öncelikle avukatlık ortaklığının tanımı verilecek ve tanımında yer alan unsurlar incelenecek daha sonra ise bu unsurlardan yola çıkılarak avukatlık ortaklığı diğer ortaklık türleri ile karşılaştırılacak ve hukuki statüsü belirlenmeye çalışılacaktır.

I. GENEL OLARAK
Türk Hukuk Sisteminde avukatlıkta ortak çalışma ile ilgili ilk hüküm[1], konuya dolaylı olarak değinen 1884 tarihli Dava Vekilleri Hakkında Rumeli Şarkiye Mahsus Kanunu Vilayetin 16. maddesidir. Daha sonra 1925 tarihli "İstanbul Barosu Nizamname-i Dahili" sinin 27. maddesinde ortak çalışma ile ilgili yine dolaylı bir hüküm yer almaktadır. 27 Haziran 1938 tarih ve 3499 Sayılı Avukatlık Kanununun 27 ve 32. maddeleri de avukatların müşterek büro açarak ortak çalışabileceklerini dolaylı olarak düzenlemiştir[2]. Ortak çalışmayı ilk kez açık olarak düzenleyen ise 1136 sayılı Avukatlık Kanunudur. Avukatlık Kanunu "Ortak Avukat Bürosu Halinde Birlikte Çalışma" konu başlıklı 44. maddesinde avukatlıkta ortak çalışmayı düzenlemiştir.
"Avukatlık ortaklığı" kavramı ise Türk Hukuk sistemine 1136 sayılı Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4667 sayılı Kanunun 30. maddesi ile girmiştir. Türk Hukuk sistemine 4667 Sayı ve 02.05.2001 tarihli Kanun ile girmiş olmasına rağmen avukatlık ortaklığı, ülkemizde ve diğer bazı ülkelerde öteden beri tartışılan ve hakkında çeşitli düzenlemeler yapılan bir konu olmuştur[3].
Fransa'da avukatlık ortaklığına[4] dair ilk düzenleme 1972 tarihli olup 84 maddeden oluşmaktadır. Ayrıca 27 Kasım 1991 tarihli ve 286 maddeden oluşan avukatlık mesleğinin organizasyonuna dair 1197 sayılı Kararname bulunmaktadır[5]. İngiltere'de de 1.1.1992 tarihinde yürürlüğe giren avukatlıkta şirketleşme ile ilgili bir düzenleme bulunmaktadır[6].
Almanya'da[7] avukatların limited şirket şeklinde örgütlenerek avukatlık mesleğini ortak yürütmesine, Bayern Eyalet Mahkemesinin 24.11.1994 tarih ve 3 ZBR 115/94 sayılı kararı[8] ile izin verilmiştir[9]. Almanya'da, avukatlık mesleğinin ortak yürütülmesine olanak sağlayan bir diğer düzenleme, 1995 yılında yürürlüğe giren[10] "Ticari Bir Mesleği İcra Etmeyen Kişilerin Ortaklık Kurarak Mesleklerini Yapmalarına Dair Kanun[11]" dur[12].  1998 yılında Alman Federal Avukatlık Kanununda[13] yapılan değişikliklerden[14] sonra ise avukatlık mesleğinin limited şirket şeklinde ortaklaşa yürütülmesi yasal bir düzenlemeye kavuşturulmuştur[15].
Bu ülkelerin dışında Danimarka, Norveç, Hollanda, İsveç gibi[16] Avrupa Birliği[17] ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinde de avukatlık mesleğinin ortaklık şeklinde icra edilmesi mümkündür[18].
Çeşitli dünya ülkelerinde avukatlık mesleğinin ortaklık şeklinde icra edilmesinin mümkün olduğu yıllarda, Türkiye'de de avukatlık mesleğinin ortaklık şeklinde icra edilmesi için çeşitli çalışmalar yapılmış ve bir takım kanun teklifleri[19] gündeme gelmiştir. Aynı dönemde Türk Hukuk sistemine girecek avukatlık ortaklığının olumlu ve olumsuz yönleri de tartışılmıştır[20].
Nihayet, 2.5.2001 tarih ve 4667 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 18.3.1969 tarih ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 44. maddesi değiştirilmiş ve Avukatlık Ortaklığının Türk Hukuk sistemine girmesi sağlanmıştır[21].

II. AVUKATLIK ORTAKLIĞININ TANIMI ve UNSURLARI
A. AVUKATLIK ORTAKLIĞININ TANIMI
Avukatlık Ortaklığı, Avukatlık Kanununun[22] 44. maddesinde[23] tanımlanmıştır. Bu hükme göre, "avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın bu kanuna göre mesleklerini yürütmek için oluşturdukları tüzel kişiliktir". Bu tanım maddesi avukatlık ortaklığının tüm unsurlarını içermese de avukatlık ortaklığı hakkında kısa ve öz bir bilgi vermektedir. Öte yandan Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinin[24] amaç başlığını taşıyan birinci maddesi[25] avukatlık ortaklığının tanımını yapmamakta ancak tanıma ilişkin birtakım unsurlara yer vermektedir.
Avukatlık Kanunun 44. maddesi ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinin tamamı dikkate alınarak Avukatlık Ortaklığı, "Aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın, aralarında imzaladıkları bir sözleşme[26] ile ticari olmayan meslek çalışmalarını ortak bir unvan altında ve ortaklarının müştereken ve sınırsız şekilde sorumlu olduğu, bir tüzel kişilik şeklinde yürütmeleridir" şeklinde tanımlanabilir[27].
Avukatlık ortaklığının bu tanımından çeşitli unsurları ortaya çıkmaktadır.

B. AVUKATLIK ORTAKLIĞININ UNSURLARI
1. BİRDEN ÇOK ORTAK
Avukatlık ortaklığının birden çok kişiyle kurulacağı Avukatlık Kanunu m.44/B'de belirtilmiştir. Kanunda belirtilmemiş olsa bile "ortaklık" ibaresinin geçmesi avukatlık ortaklığının birden çok kişi tarafından oluşturulacağını göstermektedir.
Avukatlık Kanunu m.44 avukatlık ortaklığını oluşturan ortakların gerçek veya tüzel kişi olup olamayacağı hakkında açık bir düzenleme getirmemiştir. Ancak avukatlık ortaklığının unvanına ilişkin, "ortaklardan bir ya da birden çok kişinin ad ve/veya soyadlarına avukatlık ortaklığı ibaresi eklenir[28]" biçimindeki düzenlemeden ortakların, gerçek kişi olması gerektiği çıkartılabilir[29]. Ayrıca Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği m.12/a da "Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi'nde ortakların ad ve soyadlarının bulunması gerektiğine" dair düzenleme ile açık şekilde olmasa da avukatlık ortaklığının ortaklarının ancak gerçek kişi olabileceğini belirtilmektedir.
Avukatlık mesleğine kabul şartlarını taşıyan Avukatlık Kanununun 3. maddesi Avukatların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması şartını aramaktadır. Yukarıda yaptığımız açıklamalar ile Av.K. m.3 birlikte değerlendirdiğinde avukatlık ortaklığı ortaklarının sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gerçek kişiler olacağı düşünülebilir. Ancak Av.K. m.44 ve Av.Ort.Yön. m.2 ve m.11 yabancı avukatlık ortaklıklarının[30] da Türkiye'de faaliyet gösterebileceği kuralını getirmiştir. Böylece avukatlık ortaklığına ortak olabilme hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hem de yabancı uyruklu gerçek kişi avukatlara açık şekilde düzenlenmiştir.
2. ORTAKLARIN AVUKAT SIFATI
Avukatlık ortaklığının tanımını yapan Av.K.m.44/B "aynı baroya kayıtlı birden çok avukat", ibaresi ile avukatlık ortaklığını oluşturan ortakların ancak avukat sıfatını[31] haiz kişilerden oluşabileceğini düzenlemiştir[32].
Avukat sıfatını haiz olmak hem avukatlık ortaklığı kurulurken[33] hem de avukatlık ortaklığı payı devralınırken önem taşımaktadır. Av.K.m.44/B ve Av.Ort.Yön.m.16 ortaklık payının ancak avukat sıfatını haiz kişilere devredilebileceğini belirtmektedir. Kanun koyucu bu düzenleme ile kuruluş aşamasında tüm ortakları avukat olan avukatlık ortaklığının kuruluştan sonra da bu özelliğini korumasını istemiştir. Kanun koyucu böyle bir düzenleme getirerek ortaklık payının devrinin ancak avukat sıfatını haiz kişilere yapılabileceğine dair kanuni bir bağlam da getirmiştir[34].
Sonuç olarak, avukat ortaklığını hem başta kuran ortaklar hem devam ettiren ortaklar hem de sonradan ortaklık paylarını devralarak ortak olanlar, ancak meslekten kişiler[35] yani avukat sıfatını haiz kişiler olabilir.
3. AYNI BAROYA KAYITLI OLMA
Avukatlık Ortaklığını oluşturan ortakların avukat sıfatını haiz olmasının yanında tamamının aynı baroya kayıtlı olması gerekmektedir. Bu kural Av.K.m.44/B ve Av.Ort.Yön.m.7'de düzenlenmiştir[36].
Avukatlık Kanunu m.77'e göre bölgesi içinde en az otuz avukat bulunan her il merkezinde bir baro kurulur. Kurulmuş barolardaki avukat sayısının otuzun altına düştüğü veya baro kurulamayan yerlerin en yakın baroya bağlanmasına veya bunların birleştirilerek bir baro kurulmasına ve merkezlerinin belirlenmesine Türkiye Barolar Birliği tarafından karar verilir. İşte "aynı baroya kayıtlı olma" şartındaki aynı baro kavramı da Av.K.m.77'e göre Türkiye Barolar Birliği tarafından tescilleri yapılan barolar dikkate alınarak değerlendirilir[37].
4. ORTAKLIK SÖZLEŞMESİ
Avukatlık ortaklığının kurulabilmesi için bir sözleşmenin varlığı ve bu sözleşmenin tüm ortaklar tarafından imzalanması gerekmektedir[38]. Bu sözleşmenin aynı zamanda Türkiye Barolar birliği tarafından düzenlenen[39] "Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi"ne[40] uygun olması gerekmektedir (Av.Ort.Yön.m.12). Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesine uygun olarak hazırlanan ortaklık ana sözleşmesine, sözleşmeyi imzalayan ortakların belirlediği özel hükümler de konulabilir (Av.Ort.Yön.m.5). Ancak bu özel hükümler, Avukatlık Kanununa, Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğine, hukuka, ahlaka, meslek kurallarına, mesleğin onuruna ve bağımsızlığına aykırı olamaz.
Kanunun, 'avukatlık ortaklığı ana sözleşmesinin, Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesine uygun olması ve tüm ortaklarca imzalanması gerektiği' kuralını getirmesi, kanun koyucunun ortaklık ana sözleşmesinin yazılı olması ve yazılı şeklin geçerlilik şekli olmasını istediğini ortaya koymaktadır[41].
Kuruluş aşamasında tüm ortaklarca hazırlanıp imzalanan[42] ortaklık ana sözleşmesi ortaklar kurulu[43] tarafından değiştirilebilir. Ortaklar kurulunun görevlerini sayan Av.Ort.Yön.m.18/k'daki "Ortaklık ana sözleşmesinde ihtiyaç duyulacak değişiklikler konusunda karar vermek" hükmü ile sözleşmeyi değiştirme görevi ortaklar kuruluna verilmiştir.
Ortaklar kurulu tarafından ana sözleşmenin değiştirilebilmesi için adi nisap yeterlidir. Çünkü kanunda herhangi bir ağırlaştırılmış nisap belirtilmemiştir. Nitekim ortaklıktan çıkarılmayı düzenleyen Av.Ort.Yön.m.26 ortaklıktan çıkarılma için ortaklar kurulunun üye tam sayısının ¾'ü ile karar vereceğini belirtmiştir. Sözleşmenin değiştirilmesinde böyle ağırlaştırılmış bir nisap öngörülmediği için adi nisap avukatlık ortaklığı ana sözleşmesinin değiştirilmesi için yeterlidir[44]. Ancak ortaklar ana sözleşmeye, sözleşme değişikliği için ağırlaştırılmış nisap aranacağı şartını koyabilirler. Çünkü ana sözleşme ile ortaklar kurulunun toplantı ve karar nisapları serbestçe düzenlenebilir (Av.Ort.Yön.m.17/II).
5. AVUKATLIK MESLEĞİNİN YÜRÜTÜLMESİ
Hukukumuzda yer alan ortaklıkların tamamı belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmaktadır[45]. Avukatlık ortaklığı ise Av.K.m.44/B ve Av.Ort.Yön.m.1'e göre avukatlık hizmeti vermek üzere kurulmalıdır. Dolayısıyla avukatlık ortaklığının amacı da avukatlık mesleğinin yürütülmesidir[46].
Ticaret Kanunu, ortaklık[47] türlerini 136. maddesinde saymıştır[48]. Bu hükme göre ticaret ortaklıkları kolektif, komandit, limited, anonim ve kooperatif şirketlerdir. Bu ortaklıkların her biri de belli bir amacı gerçekleştirmek için kurulmaktadır. Kolektif ve komandit şirketler ticari işletme işletmek amacı ile kurulurken (TK.m.153, m.243), limited ve anonim şirketler her türlü iktisadi amacı gerçekleştirmek için kurulmaktadır. (TK.m.271, m.503)[49] Kooperatifler ise üyelerinin ihtiyaçlarını korumak amacıyla kurulmaktadır (Koop.K.m.1)[50].
Avukatlık ortaklığının amacı avukatlık mesleğinin yürütülmesi olduğu için kollektif, komandit, limited, anonim ve kooperatif şirketlerin amacı ile avukatlık ortaklığının amacı benzerlik göstermemektedir. Çünkü avukatlık ortaklığının amacı ne ticari bir işletme işletmek ne iktisadi bir amacı gerçekleştirmek ne de üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaktır[51]. Nitekim Av.Ort.Yön.m.4 'avukatlık ortaklığının çalışması meslek çalışması olup, ticari sayılmaz' kuralını koyarak bunu belirtmiştir. Av.Ort.Yön.m.4. avukat ortaklığının ticari sayılmayacağını belirtmese bile avukatlık ortaklığı ticari sayılmayacaktı. Çünkü avukatlık ortaklığının konusu avukatlık mesleğinin yürütülmesi olup, avukatlık mesleği ticari bir amaç için yapılamaz[52]. Avukat için öngörülen ticari amaç için işini yapamama yasağı avukatın ortakları ve yanında çalıştırdığı avukatlar için de geçerlidir[53].
6. TÜZEL KİŞİLİK
Av.K.m.44/B ve Av.Ort.Yön.m.1'e göre kurulacak olan avukatlık ortaklığı tüzel kişiliği haizdir. Avukatlık ortaklığı kurumunu getiren 4667 sayılı Kanun aynı zamanda avukatlık ortaklığına tüzel kişiliği haiz olma özelliğini de vermiştir. 4667 sayılı Kanundan önce avukatlık ortaklığının kurulup kurulamayacağı[54] ve kurulursa tüzel kişiliği haiz olup olmayacağı[55] tartışılmaktaydı. Hatta böyle bir ortaklık oluşturan avukatların cezai müeyyideyle karşılaşması mümkündü[56].
4667 sayılı Kanun öncesi yapılan tartışmalarda genel itibariyle avukatlık ortaklığına Kanun tarafından tüzel kişilik tanınmadığı bu yüzden de tüzel kişiliği haiz olamayacağı belirtilmekteydi[57]. Ancak 4467 sayılı Kanun tartışmalara son vermiş ve avukatlık ortaklığına tüzel kişilik tanımıştır.
Av.Ort.Yön.m.9'a göre Avukatlık ortaklığı, Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline yazılmakla tüzel kişilik kazanır[58]. Avukatlık Ortaklığı Siciline yazılmadan diğer bir deyişle tüzel kişilik kazanmadan önce ortaklık unvanı kullanamaz ve ortaklık adına mesleki faaliyette bulunamaz (Av.Ort.Yön.m.9). Avukatlık ortaklığı, Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline kaydedilmeden kurulmuş sayılmaz. Dolayısıyla avukatlık ortaklığının kuruluşunda sicile kayıt ihbari değil, ihdasidir[59].
Avukatlık Ortaklığının tüzel kişilik kazanmak için yapacağı başvuru ortaklığı kurmak isteyen avukatların tümünün imzasını taşıyan bir dilekçe ile yapılır. Başvurunun yapılacağı yer, ortaklık avukatlarının tamamının kayıtlı olduğu barodur. Avukatlık Ortaklığı kurma başvurusu Baro Yönetim Kurulu tarafından kanun ve yönetmeliğe uygun bulunduğu takdirde, Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline[60] yazılır (Av.Ort.Yön.m.9). Böylece Avukatlık Ortaklığı tüzel kişilik kazanır, ortaklık unvanını kullanarak, ortaklık adına mesleki faaliyetlerde bulunabilir. Avukatlık ortaklığına, Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline kayıt olduğuna dair bir belge verilir.
Avukatlık ortaklığı, Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline kayıt olarak kurulmasından sona erinceye kadar[61]  kazanmış olduğu bu tüzel kişiliği haizdir. Tasfiye haline giren ortaklık ise tasfiye sonuna kadar, tasfiye işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla tüzel kişiliği haizdir (Av.Ort.Yön.m.29/II). Tasfiye haline giren ortaklığın durumu Baro Avukatlık Ortaklığı Siciline de işlenir (Av.Ort.Yön.m.29/IV).

III. AVUKATLIK ORTAKLIĞININ HUKUKİ NİTELİĞİ
A. GENEL OLARAK
Bir ortaklık olarak "avukatlık ortaklığı" 4667 sayılı Kanun ile hukuk sistemimize girmiş ve aynı kanun ile bu ortaklığa tüzel kişilik verilmiştir. Ancak ortaklığa verilen bu tüzel kişilik daha önce hukukumuzda var olan[62] hiçbir ortaklıkla ilişkilendirilmemiş sadece tüzel kişiliğe sahip bir ortaklık olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir[63]. Oysa diğer bazı ülkelerde avukatlık ortaklığının önceden var olan ortaklıklardan birinin statüsü içinde kurulabileceği benimsenmiştir. Örneğin, Almanya'da avukatlık ortaklığının limited şirket şeklinde kurulabileceği benimsenmiştir[64]. Avukatlık ortaklığının statüsünün belirlenebilmesi için bu ortaklık türünün hukukumuzda var olan diğer ortaklık türleri ile karşılaştırılması gerekmektedir.
B. DİĞER ORTAKLIK TÜRLERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI
1.KOLLEKTİF ve KOMANDİT ORTAKLIKLA KARŞILAŞTIRILMASI
Kollektif ve komandit ortaklıklar (paylı komandit ortaklıklar dahil), ticari işletme işletmek amacıyla kurulurlar[65] (TK.m.153 ,m.243). Avukatlık ortaklığı ise ticari amaç için değil avukatlık mesleğinin icrası için kurulur[66]. Nitekim Av.Ort.Yön.m.4'e göre avukatlık ortaklığının çalışması meslek çalışması niteliğinde olup ticari sayılmaz. Bu yüzden kollektif veya komandit ortaklık statüsü avukatlık ortaklığı için uygun değildir.
Nitelik olarak kollektif ve komandit oraklık gibi şahıs ortaklıkları statüsüne alınamayan avukatlık ortaklığı, vergi hukuku bakımından ise, bu şahıs şirketleri ile ilişkilidir. Av.K.m.44/B ve Av.Ort.Yön.m.4'e göre avukatlık ortaklıklarına vergilendirme bakımından şahıs şirketlerine ilişkin hükümler uygulanır. Gelir Vergisi Kanunu m.65'e göre,  kollektif, adi komandit ve adi ortaklıklar tarafından yapılan serbest meslek faaliyeti neticesi elde edilen kazançlar serbest meslek kazancıdır. Gelir Vergisi Kanunu bu tür faaliyetlerden dolayı kişi ortaklıklarının sağladıkları kazancı serbest meslek kazancı saymıştır[67]. Serbest meslek kazancı sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan meslek faaliyeti sonucu elde edilen kazanç olarak tanımlanabilir[68] (GVK.m.65/I).
Avukat ortaklığı, nitelik olarak kollektif ve komandit ortaklık statüsünde olmamasına[69] rağmen, vergi hukuku açısından kollektif ve komandit ortaklığa[70] ilişkin hükümlere tabidir.
2.LİMİTED ve ANONİM ORTAKLIKLA KARŞILAŞTIRILMASI
Limited ve Anonim ortaklıklar ticari işletme kurmak zorunda değildirler[71]. Bu nedenle limited ve anonim ortaklıkların avukatların mesleklerini avukatlık ortaklığı şeklinde yürütmeleri bakımından uygun olduğu düşünülebilir[72]. Fakat limited ve anonim ortaklıklar şahıs ortaklığı değil, sermaye ortaklığıdır. Diğer bir deyişle, limited ve anonim ortaklıklar tüzel kişilerin katılımıyla da kurulabilir. Avukatlık ortaklığı ise ancak avukat sıfatını haiz gerçek kişilerce ve mesleki çalışma için kurulabilen bir şahıs ortaklığıdır. Tüzel kişiler veya başka bir avukatlık ortaklığı, avukatlık ortaklığında ortak olarak yer alamaz.   
Öte yandan, limited ve anonim ortaklıkların amacı, her türlü iktisadi faaliyetin gerçekleştirilmesidir (TK.m.271, m.503)[73]. Avukatlık ortaklığının amacı ise ticari olmayıp, serbest bir meslek olan avukatlığın yürütülmesidir.
Anonim ortaklıklarda ortak sayısı sınırı bulunmayıp, anonim ortaklık genel itibariyle çok ortaklı oluşumlar için düşünülmüş bir ortaklık türüdür[74]. Diğer yandan anonim ortaklıklarda hisse senetlerinin el değiştirmesi dolayısıyla da ortakların değişmesi oldukça kolaydır. Oysa kişisel güvenin önem taşıdığı ve kişisel ilişkilerin yoğun olduğu avukatlık mesleğinde kişi olarak avukatın şahsı, oldukça önemlidir. Ayrıca anonim ortaklıklarda sermaye unsuru ön planda olmasına rağmen, avukatlık mesleğinde sermayeden ziyade, şahsi mesai, ilmi ve mesleki bilgi daha önemlidir. Bu yüzden avukatlık ortaklığı için anonim ortaklık statüsü uygun değildir.
Limited ortaklıklarda en az 2, en fazla 50 ortak bulunabilir (TK.m.504). Hisse senetlerinin el değiştirmesi, dolayısıyla da ortakların değişmesi oldukça zordur (TK.m.520). Bu durum kişisel güvenin önem taşıdığı ve kişisel ilişkilerin yoğun olduğu avukatlık mesleği için uygundur. Ancak hisse senedi devirlerinin zor olmasına rağmen bunun mümkün olması (özelikle avukat olmayan bir ortağa devrin mümkün olması), limited ortaklıkta da anonim ortaklık gibi sermayenin ön planda olması ve özellikle şirket ortaklarının alacaklılara karşı şirkete koymayı taahhüt ettiği sermaye borcu ile sınırlı olarak sorumlu olması[75] gibi nedenlerle limited ortaklık statüsünün de avukatlık ortaklığı için uygun olmadığı söylenebilir.
Avukat ortaklığı ile limited ve anonim ortaklıkların bu özellikleri, avukatlık ortaklığı için limited ve anonim ortaklık statüsünün uygun olmadığını göstermektedir.
3.ADİ ORTAKLIKLA KARŞILAŞTIRILMASI
Ortaklıklar hukukunda "numerus clauses" ilkesi benimsenmiştir. Yani ortaklık tipleri kanunda belirtilenlerle sınırlandırılmıştır. Bunların dışında sözleşme ile yeni ortaklık türü oluşturulması mümkün değildir[76]. Bir ortaklık Ticaret Kanununda tarif edilen ortaklıkların mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise o ortaklık BK.m.520 uyarınca adi ortaklıktır[77].
Adi ortaklık kanuna ve ahlaka aykırı olmayan her türlü amaç için kurulabilir[78]. Diğer bir deyişle adi ortaklık, avukatlık mesleğinin icrası için de kurulabilir. Nitekim 4667 sayılı Kanun ile avukatlık ortaklığı hukuk sistemimize girmeden önce avukatların ortak çalışması adi ortaklık şeklinde örgütlenmekteydi. Doktrinde de avukatların ortak çalışmasının adi ortaklık şeklinde yapılabileceği savunulmaktaydı[79]. Adi ortaklıkta, avukatlık ortaklığında olduğu gibi, ortaklar üçüncü kişilere karşı müteselsilen ve sınırsız olarak sorumludur. Aynı zamanda sorumluluk birinci derecede şirkete değil, ortaklara aittir. Bu özellikleri ile adi ortaklık, avukatlık ortaklığı ile pek çok yönden benzerlikler göstermektedir. Fakat bu benzerlikler avukatlık ortaklığının adi ortaklık statüsünde olduğunu söylememiz için yeterli değildir. Çünkü hem Av.K.m.44/B hem de Av.Ort.Yön.m.1 avukatlık ortaklığına tüzel kişilik tanıyarak tüzel kişiliği olmayan adi ortaklıktan avukatlık ortaklığını ayırmıştır. Dolayısıyla avukatlık ortaklığının adi ortaklık statüsünde de olmadığını söyleyebiliriz.
Kanunda düzenlenen ve tüzel kişiliği haiz avukatlık ortaklığı dışında, avukatlık mesleğinin birden çok avukat tarafından adi ortaklık şeklinde yürütülmesi ise her zaman mümkündür[80]. Buna herhangi bir engel olmadığı gibi, kanuna, ahlaka aykırı olmamak şartı ile her türlü amaç için kurulabilen adi ortaklığın amacı ve adi ortaklığın elde edilen menfaatlerden ortaklaşa faydalanma gayesi[81] avukatlık mesleğinin birden çok avukatça ortaklaşa yapılmasına uygundur. Nitekim Av.K. m.44/A'da "Aynı Büroda Birlikte Çalışma[82]" ifadesi ile düzenlenen ve tüzel kişiliği bulunmayan avukatlıkta birlikte çalışma sistemi, adi ortaklık statüsüne uygundur[83].

C.HUKUKİ NİTELİĞİ
4667 sayılı Kanun ile düzenlenen avukatlık ortaklığı yukarıda da açıklandığı gibi hukukumuzda var olan ortaklıkların hiç birinin statüsüne uygun değildir. Bu yüzden avukatlık ortaklığı "sui generis – nev'i şahsına münhasır bir ortaklıktır"[84]. Gerçekten de hem Av.K.m.44/B hem de Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği incelendiğinde avukatlık ortaklığının, hukukumuzda var olan ortaklıklardan farklı, kendine özgü özelliklere sahip olduğu görülecektir.
Avukatlık ortaklığı Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği ile konulan kurallara tabi, kendine özgü ve Ticaret Kanununda sayılan ortaklık türlerinden ayrı statüye sahip bir ortaklık türüdür. Özellikle Ticaret Kanununda düzenlenen ortaklıkların, emek ve sermayeyi ortak amaç olan gelir elde etme doğrultusunda bir araya getirerek oluşmaları[85], amacı kesinlikle ticari olmayan avukatlık ortaklığını bu ortaklıklardan ayırmaktadır. 
Avukatlık ortaklığı kendisi ile aynı maddede[86] düzenlenen ve benzer özellikler taşıyan "Aynı Büroda Birlikte Çalışma[87]"dan da farklıdır[88]. Aynı büroda birlikte çalışmada da aynı baroya kayıtlı birden çok avukat, ticari olmayan avukatlık mesleğinin yürütümü için aynı büroyu paylaşmaktadır. Ancak bu birlikteliğin tüzel kişiliği olmayıp birlikte çalışan avukatlar, avukatlık mesleğini ayrı ayrı yürütmekte ve sadece gelir-gider paylaşımı gibi nedenlerle bir araya gelip aynı büroyu paylaşmaktadırlar.
Avukat ortaklığı ancak avukatlık mesleğini icra eden kişilerce oluşturulabileceği için bu ortaklıkta sermayeden çok, ortakların kişiliği, özellikle mesleki faaliyetleri önemlidir. Bu yüzden sadece gerçek kişiler ve avukatlık mesleğini yürütenlerce kurulabilmektedir.
Bir ortaklık adı altında ve tüzel kişiliğe sahip olarak ve müşterek bir isim altında kurulmasına rağmen yürüttüğü faaliyet ticari değil mesleki bir faaliyettir.
Bir tüzel kişilik oluşturmasına ve ticari bir faaliyet yapmamasına rağmen, hukukumuzdaki diğer ortaklıklardan farklı olarak, ortaklar, ortaklık alacaklarına karşı birinci derecede müştereken ve müteselsilen sınırsız sorumludur.
Ortaklığa katılım payı olarak, mesleki faaliyetin gerçekleştirilmesine uygun her türlü maddi değere sahip varlık getirilebilmekte[89] fakat ortaklık payı rehnedilememekte ve ancak avukatlık mesleğini yürüten kişilere devredilebilmektedir[90] (Av.Ort.Yön.m.16).
Kurulması için belli bir sermaye[91] ve süre sınırı getirilmemiş olan avukat ortaklığının unvanı[92] bir yada birkaç ortağın adı ve/veya soyadlarına "Avukatlık Ortaklığı" ibaresinin eklenmesinden oluşur[93].
Bu özellikleri ile diğer ortaklık türlerinden farklı olan avukatlık ortaklığında dikkat çeken diğer bir özellikte kanun koyucunun birçok konuda ortakların kendi iradeleri ile oluşturacakları sözleşme hükümlerine öncelik vermesidir.
Netice itibariyle, 4667 sayılı Kanun ile hukuk sistemimize giren ve Avukatlık Kanunu m.44/B'de düzenlenen avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın ticari olmayan mesleki çalışmalarını birlikte bir tüzel kişilik altında yürüttükleri, ortak avukatların ortaklık alacaklarına karşı (aynen şahıs şirketlerinde veya adi ortaklıkta olduğu gibi) müştereken ve müteselsilen sınırsız olarak sorumlu olduğu, kendine özgü kuralları olan[94], ancak vergi hukuku yönünden şahıs şirketlerine ait hükümlere tabi[95] sui generis bir ortaklık türüdür.

SONUÇ
Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın, aralarında imzaladıkları bir sözleşme ile ticari olmayan meslek çalışmalarını ortak bir unvan altında ve ortaklarının müştereken ve sınırsız şekilde sorumlu olduğu, bir tüzel kişilik şeklinde yürütmeleridir.
Avukatlık ortaklığı, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 44. maddesi ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Ancak bu düzenlemelerde avukatlık ortaklığının hukuki statüsü tam olarak belirlenmediği gibi avukatlık ortaklığı Türk Hukukunda var olan ortaklık türleri ile de ilişkilendirilmemiştir.
Avukatlık ortaklığı, hukuki nitelik açısından Türk Hukukunda var olan ortaklık türlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu yüzden avukatlık ortaklığı, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği ile konulan kurallara tabi, kendine özgü ve Ticaret Kanununda sayılan ortaklık türlerinden ayrı statüye sahip bir ortaklık türüdür. Özellikle Ticaret Kanununda düzenlenen ortaklıkların, emek ve sermayeyi ortak amaç olan gelir elde etme doğrultusunda bir araya getirerek oluşmaları, amacı kesinlikle ticari olmayan avukatlık ortaklığını bu ortaklıklardan ayırmaktadır. 
Avukatlık ortaklığı kendisi ile aynı maddede düzenlenen ve benzer özellikler taşıyan "Aynı Büroda Birlikte Çalışma"dan da farklıdır. Aynı büroda birlikte çalışmada da aynı baroya kayıtlı birden çok avukat, ticari olmayan avukatlık mesleğinin yürütümü için aynı büroyu paylaşmaktadır. Ancak bu birlikteliğin tüzel kişiliği olmayıp birlikte çalışan avukatlar, avukatlık mesleğini ayrı ayrı yürütmekte ve sadece gelir-gider paylaşımı gibi nedenlerle bir araya gelip aynı büroyu paylaşmaktadırlar.
Avukatlık ortaklığı hukuki nitelik açısından;  aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın ticari olmayan mesleki çalışmalarını birlikte bir tüzel kişilik altında yürüttükleri, ortak avukatların, ortaklık alacaklarına karşı (aynen şahıs şirketlerinde veya adi ortaklıkta olduğu gibi) müştereken ve müteselsilen sınırsız olarak sorumlu olduğu, kendine özgü kuralları olan, ancak vergi hukuku yönünden şahıs şirketlerine ait hükümlere tabi sui generis bir ortaklık türüdür.

BİBLİYOGRAFYA

Arıhan Taylan/Koçak Aslı  : Avukatlıkta Ortak Çalışma, ABD 1997, S.1-4, s.18 vd.

Arınır Turhan             : Avukatlık Mesleğinin Güçlendirilmesinde Ortak Çalışmanın Önemi, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.115 vd.

Arslan İbrahim                      : Şirketler Hukuku Bilgisi, Konya 2004

Bilici Nurettin                        : Vergi Hukuku – Türk Vergi Sistemi, Ankara 2002
Deniz Bülent                          : Hukuk Bürolarının Şirketleşmesinde Otomasyonun Rolü, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.146 vd.

Domaniç Hayri                      : Adi-Kollektif ve Komandit Şirketler, İstanbul 1988
Ersoy Yüksel                         : Avukatlıkta Reklam Yasağı ve İhtisaslaşma, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.178 vd.

Ferah Avni                             : Avukatlık Şirketlerinin Kuruluş Tartışmaları İle İlgili Bir Değerlendirme, TBBD 1998, S.1, s.73 vd.

Gago Pulat Hüseyin              : Avukatlık Mesleği, Avukatın Hak ve Yükümlülükleri İzmir 1996.

Güner Semih                         : Avukatlık Hukuku, Ankara 2002
Hakimoğlu Kemal                 : Avukatlıkta Ortak Çalışma ve Uzmanlaşma,. Ankara Barosu Hukuk Kurultayı, Ankara 2000, s.240 vd.

İnanıcı Haluk                         : Avukatlık Mesleğinde İhtisaslaşma ve Şirketleşme, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.126 vd.

Karahan Sami                       : Ticari İşletme Hukuku, Konya 2004

Kendigelen Abuzer / Doğan Fatih: Avukatlık Mesleğinin Birlikte İcrası, AÜEHFD. 2003,                                    S.1-2, s.315 vd.
Kip Levent                            : Avukatlık Şirketleri – Başka Şehirde Büro Açma – Meslekte Uzmanlık – ve Reklam Yasağı, İst.BD 1992, S.7-8-9, s.675 vd.

Müderrisoğlu Feridun           : Avukatlıkta Vekalet ve Ücret Sözleşmesi Ankara 1974.

Poroy Reha / Tekinalp Ünal / Çamoğlu Ersin : Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, İstanbul 2003.
Sungurtekin Meral             : Avukatlık Mesleği ve Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, İzmir 1999 (Avukatlık Mesleği)
Sungurtekin Meral             : Avukatlıkta Şirketleşme ve Reklam Yasağı, İzm.BD 1996 S.2, s.99 vd.(Avukatlıkta Şirketleşme)

Surlu Mehmet Handan       : Avukatlık Mesleğinin Özellikleri – Avukatlıkta Ortak Çalışma, İzm.BD 1996, S.2, s.87 vd.

Turanboy Asuman                 : Avukatlık Ortaklığı, AÜHFD 2001, S.4, s.41 vd.

Ulukapı Ömer / Akcan Recep / Ercan İbrahim : Avukatlık Hukuk Mevzuatı, Konya 2002.

Üçalçın Pınar                         : Fransa'da Avukatlık Şirketi, TBBD 1999, S.2, s.549 vd.

Yılmaz Ejder                          : Avrupa Birliği ile Bütünleşmede Avukatlık Mesleği, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.277 vd.

--------------------------------------------------------------------------------

* Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

** Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Araştırma Görevlisi

[1]           Türkiye'de avukatlık mesleği ile ilgili ilk düzenlemeler, "1870 tarihli İstanbul Barosu Derneği Tüzüğü" ve "13.01.1876 tarihli Dava Vekilleri Hakkında Nizamname" dir. Bu düzenlemelerde avukaklık mesleğinin ortaklaşa icra edilmesine ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiştir. 1870 tarihli İstanbul Barosu Derneği Tüzüğü ve 13.01.1876 tarihli Dava Vekilleri Hakkında Nizamname için bkz. Türkiye'de Savunma Mesleğinin Gelişimi Türkiye Barolar Birliği Yayınları 5, İstanbul 1972, s.3 vd

[2]           Arıhan Taylan / Koçak Aslı, Avukatlıkta Ortak Çalışma, ABD 1997, S.2, s.18.

[3]           Güner Semih. Avukatlık Hukuku, Ankara 2002, s.499; Hakimoğlu Kenan, Avukatlıkta Ortak Çalışma ve Uzmanlaşma, Ankara Barosu Hukuk Kurultayı, Ankara 2000, s.245

[4]           Fransa'daki avukatlık şirketleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ünalçın Pınar, Fransa'da Avukatlık Şirketi, TBBD 1999, S.2, s.519 vd.; Güner, s.505

[5]           Sungurtekin Meral, Avukatlık Mesleği, Avukatın Hak ve Yükümlülükleri İzmir 1999, s.139.

[6]           Kip Levent, Avukatlık Şirketleri – Başka Şehirde Büro Açma – Meslekte Uzmanlık- ve Reklam Yasağı, İst.BD. 1992, S.7-8-9-, s.675 vd.

[7]           Ayrıntılı bilgi için bkz. Güner, s.504

[8]           Bayern Eyalet Mahkemesinin kararı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Arıhan / Koçak, s.22 vd.; Arınır Turhan, Avukatlıkta Ortak Çalışma ile ilgili Yeni Alternatifler – Federal Almanya'dan İki Örnek, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyumu 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.115 vd.; Bayern Eyalet Mahkemesi kararının Türkçe çevirisi için bkz. Kendigelen Abuzer / Doğan Fatih, Avukatlık Mesleğinin Birlikte İcrası, AÜEHFD 2003, S.1-2, s.315 vd.; Kararın orijinal Almanca metni için bkz. OLG- Bayern Beschluss vom 24.11.1994 3 ZBR 115/94, Neue Juristische Wochenschrift, Jahrgang, Heft 1995/3, s.199 vd.

[9]           Avukatların limited şirket şeklinde örgütlenerek avukatlık mesleğini ortak yürütmesine izin veren Bayern Adalet Mahkemesinin kararına benzer kararlar için bkz. Bamberg Eyalet Yüksek Mahkemesi 3.Hukuk Dairesinin 01.02.1996 tarihli kararı (MDR 1996, s.423); Baden-Baden İstinaf Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 01.05.1996 tarihli kararı (GmbHR 1996, s.924); Baden Würtenberg-AnwGH'nin 13.03.1997 tarihli kararı (NJW 1998, s.270); Köln Eyalet Yüksek Mahkemesinin 12.05.1997 tarihli Kararı (NJW 1998, s.271); Bayern Eyalet Yüksek Mahkemesinin 28.08.1996 tarihli kararı (NJW 1996, s.3217-3218). Bkz. Kendigelen / Doğan, s.318 dn.12 ve dn.13.

[10]          Kanun 25.07.1994 tarihinde kabul edilmiş 01.07.1995'te yürürlüğe girmiştir.

[11]          Bu kanunun Almanca ismi Gesetz über die Partnerschaftgesellschaft Anhäriger Freier Berüfe (Partnerschaftsgesellschaftgesetz) dir. Bu kanun için bkz. Gesetz zur Schaffung von Partnerschaftsgesellschaften und zur Aenderung anderer Gesetze, BGBI 1994 I, 1744.

[12]          Arıhan / Koçak, s. 27; Turanboy, s.42.

[13]          Bundesrechtsanwaltsordnung

[14]          1997 yılında bir tasarı hazırlanmış (Tasarı için bkz. ZIP 1997, 1518) ve bu tasarı 07.09.1998 tarihinde Federal Resmi Gazetede yayınlanarak, Alman Federal Avukatlık Kanununa, avukatlık mesleğinin limited şirket şeklinde ortaklaşa yapılmasına ilişkin §59c - §59m maddeleri eklenmiştir.

[15]          Alman Federal Avukatlık Kanununa, avukatlık mesleğinin limited şirket şeklinde ortaklaşa yapılmasına ilişkin eklenen §59c - §59m maddelerinin Türkçe tercümesi için bkz. Kendigelen Abuzer / Doğan Fatih, Avukatlık Mesleğinin Birlikte İcrası, AÜEHFD 2003, S.1-2, s.336 vd.

[16]          Bu ülkelerde avukatlık mesleğinin ortaklaşa yapılması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Arıhan Taylan / Koçak Aslı, Avukatlıkta Ortak Çalışma, ABD 1997, S.2, s.29 vd.

[17]          Avrupa Birliğinde avukatlık mesleğinin ortaklaşa yapılmasına ilişkin uygulamalar ve tarihi gelişim için bkz. Güner, s.506. Ayrıca bkz. Turanboy Asuman, Avukatlık Ortaklığı, AÜHFD 2001, S.4, s.54.

[18]          Güner, s.506; Avrupa Birliğinde Avukatlık Mesleği hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yılmaz Ejder, Avrupa Birliği ile Bütünleşmede Avukatlık Mesleği, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.277 vd.

[19]          Bu konudaki çeşitli kanun teklifleri için bkz. Arıhan / Koçak, s.38; Surlu Mehmet Handan, İzm.BD.1996, S.2, s.90; İnanıcı Haluk, Avukatlık Mesleğinde İhtisaslaşma ve Şirketleşme, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.142; İzmir Barosunca hazırlanan kanun teklifi için bkz. İzmir Barosu Dergisi 1996, S.2, s.118; Türkiye Barolar Birliğince hazırlanan kanun teklifi için bkz. İzmir Barosu Dergisi 1996, S.2, s.120.

[20]          Gago Pulat Hüseyin, Avukatlık Mesleği, Avukatın Hak ve Yükümlülükleri, İzmir 1996, s.115; Deniz Bülent, Hukuk Bürolarının Şirketleşmesinde Otomasyonun Rolü, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği – Sempozyum 25-29 Ekim 1995 Antalya, s.147; İnanıcı, s.139-140.

[21]          Daha sonra 25.11.2001 tarihinde Türkiye Barolar Birliğince hazırlanan Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği ile avukatlık ortaklığının ayrıntıları düzenlenmiş ancak hukuki statüsü tam belirlenmemiştir. Yine avukatlık ortaklığına ilişkin ayrıntıları düzenlemek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla Avukatlık Kanunu (m.44, m.95, m.121) ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde (m.5, m.8, m.10, m.12) yer verilen Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi  Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanarak yayınlanmıştır. Ancak bu düzenlemede avukatlık ortaklığının hukuki niteliğine yer vermemiştir. Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi için bkz. http://www.barobirlik.org.tr.

[22]          19.03.1969 tarihinde kabul edilen 1136 sayılı Avukatlık Kanunu RG. 07.04.1969 S.13186.

[23]          1136 sayılı Avukatlık Kanunun 44. maddesi 4667 sayılı kanun ile değiştirilmiştir. 4667 sayılı kanun için bkz. RG. 10.5.2001 S.243985.

[24]          Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliği için bkz. RG. 25.11.2001 S.24594.

[25]          Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinin amaç başlığını taşıyan birinci maddesi şu şekildedir. "Bu Yönetmelik, avukatlık hizmeti vermek üzere faaliyette bulunacak, tüzel kişiliği haiz avukatlık ortaklıklarının; kuruluş, işleyiş, ve sona ermesine ilişkin kuralları belirlemek amacıyla düzenlenmiştir".

[26]          Bu sözleşme aynı zamanda avukatlık ortaklığının ana sözleşmesidir. Ana sözleşme, Avukatlık Kanunu ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde belirtilen Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesine uygun olmalıdır.

[27]          Farklı avukatlık ortaklığı tanımları için bkz. Turanboy, s.42; Güner, s.509.

[28]          "Ortak avukatlık bürosunda yalnız öz ad ve soyadının kullanılabileceği yolundaki kısıtlamanın amacı, avukatlığın bir kamu hizmeti olduğu gözetilerek, bu niteliğe ve mesleğin onuruna uygun düşmeyecek, ticarete mahsus bir işyeri izlenimi uyandırabilecek ve rekabete neden olabilecek türde büro isimlerinin kullanılmasının önlenmesidir. Yasanın ilgili maddesi mutlaka öz ad ve soyadının birlikte kullanılması gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Yalnız soyadının kullanılması da yukarıda değindiğimiz sakıncalara yol açmayacağı için mümkündür. Kovuşturma konusu olayda her üç avukatın da soyadları "Kuru" olduğundan, "Kurular Hukuk Bürosu" ibaresinin kullanılmasında Yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır." TBB Disiplin Kurulu, T.13.09.1997 E.97 K.81 ( Güner, s.507)

[29]          Güner, s.510

[30]          Yabancı Avukatlık Ortaklıkları yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde ve mütekabiliyet esasına göre Türkiye'de kurulabilir ve ancak yabancı hukuklar ve milletlerarası hukuk konularında danışmanlık yapabilirler. (Av.Ort.Yön.m.2 ve m.11)

[31]          Avukat sıfatının nasıl kazanıldığı ve avukatlık mesleğine kabul için aranan şartlar Avukatlık Kanununda düzenlenmiştir. Avukatlık mesleğine kabul şartları için bkz. Av.K. m.3.

[32]          Turanboy, s.46; Güner, s.510

[33]          Avukatlık ortaklığı ortaklarının, ortaklık kurulurken avukat sıfatını haiz olmaları gerektiği gibi ortaklık devam ettiği sürece de avukat sıfatını haiz olmaları gerekir. Çünkü avukat sıfatını kaybeden kişi avukatlık ortaklığındaki avukatlık sıfatını da kaybeder. Bkz. Av.Ort.Yön. m.16, m.25, m.26.

[34]          Avukatlık Kanunu m.3'e göre avukatlığa kabul şartları:

a. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak.
b. Türk Hukuk fakültelerinden birinden mezun olmak veya yabancı memleket hukuk fakültesinden mezun olupta Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,
c. Avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim belgesi almış bulunmak,
d. Avukatlık sınavını başarmış olmak.
e. Levhasında yazılmak istenen baro bölgesinde ikametgahı bulunmak,
f. Bu kanuna göre avukatlığı engel bir hali olmamak gerekir.

[35]          Surgurtekin, Avukatlık Mesleği, s.143.

[36]          Güner, s.510

[37]          Turanboy, s.43.

[38]          Güner, s.509

[39]          Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi ve Yabancı Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi için bkz. www.barobirlik.org.tr.

[40]          Av.Ort.Yön.m.12'ye göre Avukatlık Ortaklığı Tip Ana Sözleşmesi aşağıdaki hususları kapsar:

a. Ortakların adı soyadı, uyruğu ve açık ikamet adresleri, kayıtlı oldukları  Baro, Baro sicil ve birlik numaraları
b. Ortaklığın ünvanı ve adresi
c. Ortaklığın süresi
d. Ortaklık payları
e. Ortaklar arasındaki ilişkiler ve uyuşmazlıkların çözümü esasları,
f. İş ve davalarla ilgili iş bölümü esasları
g. Yönetici ortakların yetkileri
h. Ortaklığın yönetimi ve temsili
ı. Ortaklar Kurulu
j. Kurulun görev ve yetkileri
k. Gelir ve giderin paylaşılması
l. Denetim
m. Ortaklıktan çıkma.
n. Ortaklıktan çıkarılma
o. Pay devri ve hükümleri
p. Ortaklığın sona ermesi
r. Fesih, infisah
s. Tasfiye

[41]          Turanboy, s.42; Güner, s.509

[42]          Avukatlık Kanununda ve Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde imzaların nerede ve nasıl atılacağına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Bu yüzden ana sözleşmenin tüm ortaklarca imzalanması yeterli görülmelidir. Ticaret Kanununda yer alan ortaklıkların kuruluşunda ortakların imzalarının noterce onanması koşulu bulunmaktadır. Avukatlık ortaklığında ise, Ticaret Kanunundan farklı olarak, ortaklığın kurulması sırasında ortaklarca hazırlanan ana sözleşmenin altındaki imzaların noterlikçe onanması, kanunda ve yönetmelikte bu yönde bir şart olmadığı için, zorunlu değildir. Aynı yönde bkz. Güner, s.510   

[43]          Ortaklar Kurulu ortaklığın tüm pay sahiplerinden oluşan topluluğa verilen addır. Ortaklar kurulu için bkz. Av.Ort.Yön.m.17.vd.

[44]          Güner, s.519

[45]          Arslan İbrahim, Şirketler Hukuku Bilgisi, Konya 2005, s.12-13.

[46]          Güner, s.512

[47]          Türk Ticaret Kanunu dışında çeşitli özel kanunlarla da ortaklıklar düzenlenmiştir. Örneğin Sigorta Şirketleri ve Bankalar.

[48]          TK.m.136'da sayılmamakla beraber Donatma iştiraki ve yapı ortaklığı da Ticaret Kanununda düzenlenen ortaklıklardandır. Donatma iştiraki hakkında  bkz. Karahan Sami, Ticari İşletme Hukuku, Konya 2005, s.88 vd.

[49]          TK. m.503'te limited şirketlerin her türlü iktisadi amaç için kurulabileceği açıkça belirtilmemekle birlikte, TK. m.503/III'ün TK. m.271'e yaptığı yollama nedeniyle limited şirketler de her türlü iktisadi amaç için kurulabilir.

[50]          Arslan, s.12

[51]          Güner, s.513

[52]          Sungurtekin'e göre avukatlık niteliği itibariyle kar gütme ile bağdaştırılamaz, zira bir kamu hizmetidir. (Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.133).

[53]          "... yasaklayıcı hüküm avukatın ortağını da kapsar." TBB.YKK.24.2.1973 (Müderrisoğlu Feridun, Avukatlıkta Vekalet ve Ücret Sözleşmesi, Ankara 1974, s.591).

[54]          Ayrıntılı bilgi için bkz. Ferah Hüseyin Avni, Avukatlık Şirketlerinin Kuruluş Tartışmaları ile İlgili Bir Değerlendirme, TBBD 1998, S.1, s.73 vd.; Surlu, s.87, vd.

[55]          İnanıcı, Haluk, Avukatlık Mesleğinde İhtisaslaşma ve Şirketleşme, Demokratikleşme, İnsan Hakları ve Hukuk Devleti Bağlamında Avukatlık Mesleği Sempozyumu, 25-29 Ekim1995 Antalya , s.138; Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.135.

[56]          "Tacirlik, avukatlıkla birleşmeyen işler arasındadır. Ortakları avukat olsa da "tacir" olan ve dolayısıyla hukuksal yapısı itibariyle ticari amaç gütmesi doğal olan bir ticaret şirketinin baroya kaydedilmesi yalnız avukatların yapabileceği işlerle meşgul olması olanaksızdır." İstanbul Barosu Disiplin Kurulu 25.1.1997 tarih ve 144/9 sayılı bu kararıyla "Yasa Uluslar arası Hukuk Ticaret ve Temsilcilik Hizmetleri Limited Şirketi"ni kuran avukatlar disiplin cezası ile cezalandırmıştır. (ABD 1997, S.2, s.144).

[57]          Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.131 vd.

[58]          Avukatlık ortaklığı sicili de ticaret sicili gibi meslek kuruluşları tarafından tutulan bir sicildir. Ticaret sicili hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Karahan, s.111 vd.

[59]          Sicile kaydedilen işlemler açısından avukatlık ortaklığı sicili de ticaret sicili gibi ihbari ve ihdasi fonksiyonlara sahiptir. Ticaret sicilinin ihbari ve ihdasi fonksiyonları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz Karahan, s.125 vd.

[60]          Avukatlık Ortaklığının kaydedildiği Baro Avukatlık Ortaklığı Sicili niteliği itibariyle genel değil, özel bir sicildir. Bu sicil tüzel kişiliği bulunan bir kamu kurumu olan baro tarafından tutulduğu için, sicili kayıtları, aksi ispat olunana kadar doğru sayılır (MK.m.7).

[61]          Avukatlık Ortaklığı belli bir süre için kurulabileceği gibi süresiz olarak da kurulabilir. Belli süreli kurulmuş Avukatlık Ortaklığı için bu süre ana sözleşmesinde belirtilmelidir. Ana sözleşmede herhangi bir süre yoksa ortaklık süresiz kurulmuş kabul edilir (Av.Ort.Yön.m.14).

[62]          Limited, anonim, kollektif, komandit ortaklıklar, kooperatifler veya adi ortaklık ile ilişkilendirilmemiştir.

[63]          Fransa'da da avukatlık ortaklığı önceden varolan herhangi bir ortaklık türü ile ilişkilendirilmemiştir. Fransa'da avukatlık ortaklığı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ünalçın, s.549 vd.

[64]          Almanya'da Bayern Eyalet Yüksek Mahkemesi 3.Hukuk Dairesinin 24.11.1994 tarihli kararıyla avukatlık ortaklığının limited şirket şeklide kurulabileceği kabul edilmiştir. Bu kararın Türkçe tercümesi için bkz. Kendigelen Abuzer / Doğan Fatih, Avukatlık Mesleğinin Birlikte İcrası – Avukatlık Limited Şirketi AÜEHFD.2003, Zb1-2, s.315 vd. Ayrıca bu karar hakkındaki yorumlar için  bkz. Arınır, s.115 vd.

[65]          Arslan, s.12

[66]          Avukatlık ortaklığının kuruluş amacı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. II.5.

[67]          Bilici, s.184.

[68]          Serbest Meslek Kazancı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Bilici Nurettin, Vergi Hukuku – Türk Vergi Sistemi, Ankara 2002, s.184 vd.

[69]          Avukat ortaklığının kollektif ve komandit ortaklık statüsünde olmadığına dair bkz. Arıhan / Koçak, s.34, Turanboy, s.57, Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.141.

[70]          Vergi hukuku açısından avukat ortaklığına kollektif ve komandit şirket statülerinin uygulanması bunların kendi niteliklerinden değil, şahıs şirketi olma özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

[71]          Arslan, s.12.

[72]          Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.141, Avukat ortaklığının limited şirket şeklinde örgütlenmesinin avantaj ve dezavantajları için bkz. Arıhan / Koçak, s.35.

[73]          TK.m.503'te limited şirketlerin her türlü iktisadi amaç için kurulabileceği açıkça belirtilmemekle birlikte, TK.m.503/III'ün TK.m.271'e yaptığı yollama nedeniyle limited şirketler de her türlü iktisadi amaç için kurulabilir.

[74]          Arslan, s.133

[75]          Limited ortaklıkta avukatın, şirket borçları için, alacaklılara karşı sadece ortaklığa koymayı taahhüt ettiği sermaye miktarı ile sorumlu olması ve ayrıca ortaklığı sorumluluğunun sermaye miktarı ile sınırlı olması müvekkiller açısından dezavantajdır. Bu dezavantajı aşmak için çeşitli önlemler alınabilir. Örneğin ortak avukat için mesleki sorumluluk sigortası zorunla hale getirilebilir. Bu konuda bkz. Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.142 ; Arıhan / Koçak, s.34-35 ; Sungurtekin, Şirketleşme, s.102.

[76]          Poroy / Tekinalp /Çamoğlu, §1 N.18.

[77]          Arslan, s.32.

[78]          Arslan, s.39.

[79]          Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.131; Arıhan / Koçak, s.18; Ferah, s.76; Kip,  s.680 ; Kendigelen / Doğan, s.316.

[80]          Kendigelen / Doğan, s.316.

[81]          Domaniç adi şirketleri, nitelik ve faaliyet konuları bakımından ticari işlerle uğraşanlar – gayri ticari işlerle uğraşanlar şeklinde ikiye ayırmaktadır. İkinci gruptaki adi şirketler, ekonomik amaçlı olmakla beraber yaptıkları iş ticari değildir. (Domaniç Hayri, Adi-Kollektif ve Komandit Şirketler, İstanbul 1988, s.75).
[82]          Av.K. m.44/A' da düzenlenen "Aynı Büroda Birlikte Çalışma" inceleme konumuz kapsamında yer almadığı için ayrıntıya girilmemiştir. Aynı büroda birlikte çalışma hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Güner, s.507 vd.; Arıhan Taylan / Koçak Aslı, Avukatlıkta Ortak Çalışma, ABD 1997, S.2, s.18 vd.
[83]          Aynı yönde bkz. Güner, s.507 vd.
[84]          Güner, s.509
[85]          Arslan, s.12
[86]          Aynı büroda birlikte çalışma 1136 sayılı Avukatlık Kanununu m.44/A'da düzenlenmiştir.
[87]          Aynı büroda birlikte çalışma hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Güner, s.507 vd.
[88]          Aynı yönde bkz. Kendigelen / Doğan, s.315-316; Güner kanunda ortaklık ifadesi kullanılmasa da, aynı büroda birlikte çalışmanın da, kendine özgü kuralları olan bir adi ortaklık olduğunu savunmaktadır (s.507). Ayrıntılı bilgi için bkz. Güner, s.507;  Sungurtekin, Avukatlık Mesleği, s.130 vd.
[89]          Av.Ort.Yön.m.6'ya göre "Anasözleşmede ortakların taahhüt ettikleri "ortaklığa katılım payı" her ortak için ayrı ayrı gösterilir. Ortaklar, ortaklığa katılım payı olarak; mesleki faaliyetin gerçekleştirilmesine uygun gayrimenkul, menkul, nakit para, mesleki doküman, arşiv, bilgi ve emek taahhüt edebilirler."
[90]          Miras halinde bile, ortağın mirasçılarının avukatlık mesleğini icra eden kişiler olması halinde mirasçılar payı devralabilmektedir (Av.Ort.Yön.m.16/IV). Ayrıca avukatlar süreli veya süresiz olarak pay devirlerini yasaklayabilirler.
[91]          Avukatlık ortaklığının kurulması için herhangi bir sermaye sınırlamasının getirilmemesi ortakların, ortaklık alacaklarına karşı müştereken ve müteselsilen sınırsız sorumlu olmasının bir sonucudur.
[92]          Avukatlık Kanununda "ortaklığın adı" ifadesi kullanılmasına rağmen, Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde "ortaklığın unvanı" ifadesi kullanılmıştır (Av.Ort.Yön.m.13). Kanaatimizce bu iki farklı düzenlemede yer alan ifadeler aynı anlamda kullanılmış ancak dikkatsizlik sonucu bu şekilde ikili bir kullanım ortaya çıkmıştır. İki düzenlemede de kast edilen tüzel kişiliği bulunan avukatlık ortaklığını diğer avukatlık ortaklıklarından ayırt etmeye yarayan avukatlık ortaklığının unvanıdır.   
[93]          Turanboy, s.50; Güner, s.513
[94]          Avukat ortaklığına özgü kurallar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu m.44/B ve Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Ortaklığı Yönetmeliğinde düzenlenen kurallardır.
[95]          Aynı yünde bkz. Kendigelen / Doğan, s.316

http://ibrahimarslan.com.tr/Yayinlar.aspx?ID=30
#1538
Türkiye Barolar Birliği'nin mesleğe yeni başlayan avukatların sorunlarını tespit etmek bu sorunlara birlikte çözüm üretmek amacıyla başlattığı serbest kürsü olarak nitelenen,bugüne kadar Ankara,Adana,Antalya,Denizli,Trabzon ve Çorum Barolarında yapılan forum  toplantılarının yedincisi  17 Ekim 2009 tarihinde İstanbul'da İstanbul Barosuna mensup  0-10 yıl meslek kıdemi olan genç meslektaşlarımızın katılımı ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1 inci sınıf amfisinde gerçekleştirilecektir.

Forumda genç meslektaşlarımız söz alacaklar ve sorunlarla ilgili tespitlerini yaparak çözüm önerilerini bildireceklerdir.

Toplantıda yapılan tüm konuşmaların bant kaydı yapılarak kitap halinde basılacak ve  konuşmalarda belirtilen sorun ve çözümlere ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler Türkiye Barolar Birliği ve barolarımızın çalışmalarında dikkate alınacaktır.

FORUM, saat 10.00 başlayacak,  birlikte yiyeceğimiz öğle yemeği ve müzikli akşam yemeği ile saat  saat 22.30 da sonlanacaktır.

http://www.barobirlik.org.tr/calisma/etkinlikler/tbb/091027_FORUM.aspx
#1539
İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca CMK'nın 64. maddesi gereğince 2010 yılı için düzenlenecek bilirkişi listesine kayıt olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler için gerekli koşullar ve ihtiyaç duyulan uzmanlık alanları ile müracaat tarihini içeren bir duyuru yayınlandı.

Duyuru Şöyle:

04.12.2005 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 64. maddesi, Adalet Bakanlığı'nm 01.06.2005 gün 25832 sayılı yönetmelik hükümleri gereğince hazırlanan ve çözümü; uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek ve tüzel kişileri (bilirkişi) belirlemek üzere İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca düzenlenecek C bendinde belirtilen uzmanlık dallarına ait bilirkişi listesine başvurmak için, başvurma tarihi, başvuru kabul şartları ile başvuru için istenen belgeler aşağıya çıkarılmıştır.

A. Başvuru kabul şartları:

1. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
2. Başvuru tarihinde 25 yaşından küçük olmamak,
3. Bilirkişilik yapacağı alanda en az 3 (üç) yıllık mesleki deneyime sahip olmak,
4. Affa uğramış ya da ertelenmiş olsalar bile Devlete karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas gibi bir suçtan veya kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma, yalan tanıklık suçlarından biriyle hükümlü bulunmamak,
5. Disiplin yönünden meslekten ya da memuriyetten çıkarılmamış veya sanat icrasından geçici olarak yasaklanmamış olmak,
6. İstanbul il sınırları içerisinde oturmak veya mesleki faaliyet icra etmek,
7. Başka bir Komisyonun listesinde kayıtlı olmamak,
8. Halen faaliyetine devam ediyor olmak,
9. Başvurular şahsen yapılabileceği gibi, kayıtlı olunan oda, çalışılan kurum ve kuruluş aracılığıyla da yapılabilir.
10. Bilirkişi olarak görev yapmak isteyenlerin 01 EKİM–31 EKİM 2009 tarihleri arasında mesai saatleri içerisinde İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı'na bir dilekçe ile başvurmaları gerekmektedir.
11. Listeye kabul edilen tüzel kişiler adına incelemeyi yapacak olan gerçek kişi ya da kişilerin de üsteye kabul şartlarını taşımaları gerekir.

B. Başvuru dilekçesine eklenecek belgeler:

1. Nüfus cüzdanı örneği,
2. İstanbul il sınırları içerisinde oturduğu ya da bu ilde mesleki faaliyetlerini yürüttüğüne dair belge,(ikametgah belgesi veya yerleşim yeri belgesi)
3. Adli sicil kaydı, (son 6 ay içerisinde alınmış)
4. Uzmanlık alanına ilişkin diploma,  ruhsatname,  sertifika gibi belgelerin noter onaylı örneği,
5. Bilirkişilik yapacağı alanda en az 3 yıllık mesleki deneyime sahip olduğunu gösteren belge,
6. 2 adet vesikalık fotoğraf,

NOT: Bir önceki yıla ait listede kayıtlı olanlardan (1),(4),(5)  ve  (6). bentlerinde sayılan belgeler istenmez.

Tüzel kişiler tarafından yapılacak müracaatlarda; şirketler için ticari sicil memurluğundan alınacak ticaret sicil tasdiknamesi, diğer tüzel kişiler için halen faaliyetine devam ettiğini gösterir ilgili resmi kurumdan alınacak belge,

C. İhtiyaç Duyulan Uzmanlık Alanları:

1. Kaçakçılık,
2. Gümrük Mevzuatı konusunda,
3. İmza ve yazı incelemesi (Grafoloji),
4. Orman suçları konusunda,
5. Eşyaların değerlerinin tespiti konusunda, (Ziynet eşyası, otomobil, cep telefonu, halı, saat, giyim eşyaları, gümüş süs eşyaları vs.)
6. Fikir ve sanat eserleri konusunda,
7. Tercümanlık, (İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça vs.)
8. Sağır ve dilsizlerin ifadesinin alınması konusunda,
9. Trafik kazaları konusunda,
10. Marka hukuku konusunda.
11. Haksız rekabet konusunda,
12. Mali konularda, (mali müşavirlik, hesap uzmanlığı)
13. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmaları ve uygulamaları- Tarihi Eserler konusunda, (Arkeolog, mimar vs.)
14. Bankacılık işlemleri konusunda,
15. Muhasebe,
16. Bilişim suçları konusunda,
17. Vergi Usulü Kanunu konusunda,
18. Tazminat konusunda,
19. Kredi kartları, sahteciliği konusunda,
20. Kumar makineleri konusunda,
21. Yangın konusunda,
22. Gemicilik konusunda, (gemi taşımacılığı, gemi makine mühendisliği, gemi sörveyi vs.)
23. İthalat ve ihracat uzmanlığı konusunda,
24. Petrol ürünleri konusunda, (kimyager, kimya mühendisi)
25. Sigortacılık konusunda,
26. Kriminoloji konusunda,
27. Sosyal hizmetler konusunda, (Sosyal hizmetler uzmanı, pedagog, psikolog)
28. SPK ve İMKB davaları konusunda,
29. CD, VCD, DVD gibi ürünlerin kopya olup olmadığı ve içeriklerinin eser niteliğinde olup olmadığı konusunda,
30. Ses ve Video kaydı ile TV yayınlarının çözümü ve yayın akışlarının tespiti konusunda,
31. Elektrik hırsızlığı konusunda,
32. Uyuşturucu maddelerin niteliği konusunda,
33. İş ve sosyal güvenlik mevzuatı konusunda,
34. 6136 sayılı kanun konusunda, (Ateşli silahlar, bıçaklar ile diğer aletler hk.)
35. Haberleşme konusunda,
36. Güzel sanatlar ve bölümleri,
37. Tekstil Mühendisliği,
38. Makine Mühendisliği,
39. Endüstri Mühendisliği,
40. jeoloji Mühendisliği,
41. Jeofizik Mühendisliği,
42. Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği
43. Gemi Mühendisliği,
44. Bilgisayar Mühendisliği,
45. Harita Mühendisliği,
46. İnşaat Mühendisliği,
47. Yazılım Mühendisliği,
48. Elektrik-Elektronik Mühendisliği,
49. Mimarlık,
50. Edebiyat,
51. Konservatuar tüm dalları,
52. Patent Konusunda,
53. Fikri mülkiyet alanı konusunda,
54. Hukuk konusunda (Ceza Hukuku,Ticaret Hukuku,İcra-İflas Hukuku,idare,İş Hukuku)
55. Tıp konusunda,
56. Eczacılık konusunda,
57. Gemi, Uçak ve Tren kazaları konularında,
58. Marka, Patent ve Tasarım taklidi işler konusunda.

Başvuruları kabul edilenlere ait liste 20 KASIM 2009 günü İstanbul Adliyesi divanhanesinde ve www.istanbul.adalet.gov.tr adresli internet sitesinde ilan edilecektir. Listede adı bulunanların 01 ARALIK - 11 ARALIK 2009 tarihlerinde Saat: 14.00 – 16.00 arasında yemin için Başkanlığımıza başvurmaları gerekmektedir.

Başkan
Mehmet Şefik mutlu

Üye
Aykut Engin Cengiz

Üye
Tevfik Güngören

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4441
#1540
Askerî yargı, hukukçuların eleştiri odağı olan 'askerî hâkimlere sicil notunu komutanın vermesi'nden rahatsız oldu. 
 
Birinci Daire Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davada, söz konusu yasa maddesinin iptalini istedi. İptal kararı çıkarsa askerî hâkimlerin terfisine bağlı bulunduğu komutanlar karar veremeyecek.

Askerî hâkim ve savcılar ile mahkemelerde görev alan subay üyelerin özlük işleri ile terfilerinde bulundukları askerî mahkemenin bağlı olduğu komutanlar etkili oluyor. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) 1. Daire Başkanlığı, bu durumu düzenleyen yasa hükümlerinin iptalini istedi. Dilekçede, yasanın 12. maddesinin B bendinde yer alan "... Sicili düzenlenecek askerî hâkim subayın kuruluş bağlantısına göre nezdinde askerî mahkeme kurulan komutan veya askerî kurum amiri; ..." hükmünün iptal edilmesi gerektiği belirtildi. Yasa hükmü, askerî mahkemelerin bağlı bulunduğu komutanların, askerî hâkim ve savcıların idarî sicil amiri olarak düzenliyor. Örneğin Genelkurmay Askerî Mahkemesi'nde görevli askerî hakim ve savcıların idari sicil notlarını Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ veriyor. AYİM, aynı kanunun 12. maddesinde yer alan askerî hâkim ve savcıların sicil notlarının kıdemli meslektaşlarınca verilmesini düzenleyen yasa hükmünün de iptalini talep etti. Anayasa Mahkemesi, 8 Ekim'de yapacağı toplantıda itiraz başvurusunu esastan karara bağlayacak. Anayasa Mahkemesi, daha önce Genelkurmay Askerî Mahkemesi'nin açtığı davada askerî mahkemelerde subay üye bulunmasını içeren yasa hükmünü iptal etmişti.

Askerî mahkemeler, bağımsız olmadıkları gerekçesiyle sık sık eleştiriliyor. Askerî savcılıkların soruşturma başlatabilmesi için bağlı bulundukları komutanlıkların emri gerekiyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=899670&title=askeri-mahkemede-sicil-notu-rahatsizligi