Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1541
Av. Şamil Demir'in konuyla ilgili yararlı bir makalesi aşağıdaki şekildedir:

Avukatların işe başlayabilmesi için şimdiye kadar gerekenler, büro, avukatlık ruhsatı ve vergi levhasıydı. Ama bu durum artık sona erdi. Artık avukatlar da İş yeri açma ve Çalıştırma Ruhsatı almak zorunda.

İşyeri Açma ve Çalıştırma Yönetmeliği'nin 6. maddesine göre; yetkili idarelerden usulüne uygun olarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan işyeri açılamayacak ve çalıştırılamayacak. İşyerlerine bu Yönetmelikte belirtilen yetkili idareler dışında diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek kuruluşları tarafından özel mevzuatına göre verilen izinler ile tescil ve benzeri işlemler bu Yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alma mükellefiyetini ortadan kaldırmayacak. Bu yönetmeliğe göre işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan açılan işyerleri yetkili idareler tarafından kapatılacak.

Artık neden tabiyiz?
Peki şimdiye kadar tabi değildik de neden birden bire bu yönetmeliğe tabi olduk? Çünkü yönetmeliğin 6. maddesi değiştirilmeden önce yetkili idareden usulüne uygun iş yeri açma ve çalıştırma ruhsatı alınmadan iş yeri açılamaz ve çalıştırılamaz. Bu açıdan bizim için yetkili merci Baro, ruhsatımız da Avukatlık Ruhsatı olduğundan, İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatına ihtiyacımız yoktu. Ama 6. maddeye 13.04.2007 tarihinde ilgili meslek kuruluşları tarafından özel mevzuatına göre verilen izinler ile tescil ve benzeri işlemler bu Yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alma mükellefiyetini ortadan kaldırmaz eklenmesiyle birlikte (RG. T.:13.04.2007  RG. N0: 26492) eskisi gibi bir yorum yapma imkanı kalmadı ve Yönetmeliğe tabi olacak iş yerlerine Avukatlık Büroları da eklendi.

Yargı yolları tükendi
Ankara Barosu Başkanlığının ilgili maddenin Avukatlık Kanunu'na aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay'a açtığı dava, Danıştay 8. Dairesinin 07.10.2008 Tarih, 2007/2566 E, 2008/5567 K. sayılı kararı ile reddedildi. Dolayısıyla Yönetmeliğin uygulanmasının önünde hiçbir engel kalmadı. Şimdiye kadar Yönetmeliği uygulamayan idare, karar kesinleştiği için kendilerine harç geliri yaratmak için harekete geçecek ve Yönetmelik uygulayacakladır. Danıştay'a göre Yönetmelik değişikliği ile uygulamada doğan boşluk giderilmiş ve iş yerlerinin açılmasına uygulanacak kurallarda eşitlik sağlanmıştır. 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun'un 2. maddesinde, düzenlemenin kapsamı dışında sayılanlar arasında, avukatlık bürolarının yer almaması, Danıştayın bu yöndeki kararının gerekçeleri arasında sayılmıştır.

Neleri bilmemiz gerekiyor
Avukatlık bürosunun mevcut sahibi işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı aldıktan sonra büroya ortak çalışılacak avukatlar dahil olursa ya da büronun adresinin değişmesi gerekirse ne olacak? Bu sorunun yanıtını Yönetmeliğin 8. maddesi veriyor. Buna göre; iş yerine yeni ortak alınması veya ortaklardan birinin ayrılması durumunda yeni ruhsat düzenlenmeyecek. Ortaklardan birisinin ruhsat sahibi olması yeterli olacak.  Büro adresi değiştiğinde yeniden ruhsat alınması gerekecek... Ruhsat herkesin görebileceği bir şekilde iş yerine asılacak.

İş yeri açma ve çalışma ruhsatı müracaatı sırasında söz konusu Yönetmelikte belirtilen bilgi ve belgeler dışında başka herhangi bir belge istenemeyecek ve başvuru formundaki beyana göre ruhsat işlemleri sonuçlandırılacak. Ama beyana göre verilen ruhsat nedeniyle kazanılmış hak oluşmayacak (m.12).

İşyeri açma ve çalışma ruhsatı verilen işyerleri, yetkili idareler tarafından ruhsatın verildiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde kontrol edilir. İşyerinin bu süre içinde kontrol edilmemesi halinde ruhsat kesinleşir. Kontrol görevini yerine getirmeyen yetkili idare görevlileri hakkında kanunî işlem yapılacak.

İşyeri açma ve çalışma ruhsatının verilmesinden sonra yapılacak denetimlerde mevzuata uygun olmayan unsurların ve noksanlıkların tespiti halinde, işyerine bu noksanlık ve hatalarını gidermesi için bir defaya mahsus olmak üzere onbeş günlük süre verilecek.

Verilen süre içinde tespit edilen noksanlık ve aykırılıklar giderilmediği takdirde, ruhsat iptal edilerek işyeri kapatılır. Ayrıca ilgililerin yalan, yanlış ve yanıltıcı beyanı varsa haklarında kanunî işlem yapılacak.

Yönetmelik gereğince, iş yeri açma ve çalışma ruhsatı verilen işyerleri, yetkili idareler tarafından ruhsatın verildiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde yönetmeliğe uygunlukları açısından kontrol edilecek. İşyerinin bu süre içinde kontrol edilmemesi, ya da kontrolde yönetmeliğe aykırı bir duruma rastlanmaması halinde ruhsat kesinleşecek.

Düzenli denetimlerde mevzuata uygun olmayan unsurların ve noksanlıkların tespiti halinde, işyerine bu noksanlık ve hatalarını gidermesi için bir defaya mahsus olmak üzere onbeş günlük süre verilecek. Eksiklikler verilen sürede giderilmezse iş yeri kapatılabilecek (m.13).

http://www.samildemir.av.tr/2009/09/avukatlara-isyeri-acma-ve-calistirma-ruhsati/
#1542
10 Ağustos 2005 tarih ve 25902 Sayılı Gazetede İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik yayımlanmış, 1. maddesiyle, işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının verilmesinde uygulanacak esas ve usulleri düzenlemek amacıyla çıkarıldığı belirtilmiş, 4. maddesinde tanımlara yer vermiş, sıhhi işyerleri, gayrisıhhî müesseseler dışında kalan her türlü işyeri şeklinde tanımlanmış, 6. maddesiyle işyeri açılmasını düzenlemiş, işyeri açılmasını yetkili idareden işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı alınmasına bağlamış, 13. maddesiyle işyeri açma ve çalışma ruhsatının verilmesinden sonra yapılacak denetimlerde verilen süre içinde tespit edilen noksanlık ve aykırılıkların giderilmesi için bir defaya mahsus olmak üzere 15 gün süre verileceği, verilen sürede eksiklikler gidermeyen sıhhi işyerinin ruhsatının iptal edilmesi ve işyerinin kapatılması düzenlenmiş, 13 Nisan 2007 tarih ve 26492 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikleanılan yönetmeliğin 6. maddenin birinci fıkrası, "Yetkili idarelerden usulüne uygun olarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan işyeri açılamaz ve çalıştırılamaz. İşyerlerine bu Yönetmelikte belirtilen yetkili idareler dışında diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek kuruluşları tarafından özel mevzuatına göre verilen izinler ile tescil ve benzeri işlemler bu Yönetmelik hükümlerine göre ruhsat alma mükellefiyetini ortadan kaldırmaz. İşyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan açılan işyerleri yetkili idareler tarafından kapatılır." şeklinde değiştirilmiştir. Dolayısıyla, davaya konu değişiklikle, ilgili meslek kuruluşu baro, Türkiye Barolar Birliği ve vesayet makamı Adalet Bakanlığının verdiği ruhsatla açılan avukatlık büroları İşyeri Açma Yönetmeliği kapsamına alınmış, belediyeden işyeri açma ruhsatı almadan avukatlık bürosu açılması engellenmiş, avukatlık bürolarından işyeri izin harcı alınması mümkün hale getirilmiş, ilçe belediye başkanına avukatlık bürosunu kapatma yetkisi verilmişti.

Ankara Barosu'nun bu maddenin Avukatlık Kanunu'na aykırı olduğu gerekçesiyle açtığı dava, Danıştay'ın 8. Dairesi'nin 07.10.2008 tarih, 2007/2566 E. ve 2008/5567 K. sayılı kararı ile reddedildi.

Danıştay, 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun'un 2. maddesi gereğince düzenlemenin kapsamı dışında sayılanlar arasında avukatlık bürolarının gösterilmemesini davanın reddi gerekçeleri arasında sayarken; kararında; "buna göre bu bürolar bakımından da işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınması zorunluluğuna ilişkin düzenlemede kanuna aykırılık bulunmamaktadır" ifadelerine yer verdi.
#1543
Aydın'ın Kuşadası ilçesinde 16 Temmuz 2005 günü PKK'nın bir minibüste patlattığı bomba sonucu aralarında bir İngiliz ve bir İrlanda vatandaşının da bulunduğu 5 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırıda ölen İngiliz vatandaşı 21 yaşındaki Helen Bennett'in yanı sıra kardeşi Adam Megaron (20), nişanlısı Stephen Stable (28), teyzesi Toni Punshon (45), teyzesinin arkadaşı Michael Aspinall (44) ve kuzeni Sam Punshon (18) yaralanmıştı. Aile, yaralananların organlarında kalıcı hasarlar meydana geldiği için bir daha iş göremeyecekleri ve hayatlarının geri kalan kısmında bakıma ihtiyaç duyacakları gerekçesiyle İngiliz makamlarına tazminat talebiyle başvurdu.

'Gidin saldıranlardan isteyin'

Ancak İngiliz makamları saldırının "ülke dışında gerçekleşmesini" gerekçe göstererek tazminat talebinin kabul etmedi. Hatta İngiliz yetkililer "Gidin saldırıyı düzenleyenden isteyin" önerisinde bulundu. Bunun üzerine Bennett'in annesi Sharon Holden, davayı Türkiye'ye taşıdı. Geçen yıl yapılan başvurunun ardından Aydın İdari Mahkemesi, 17 Temmuz 2009'da aldığı kararla Türkiye'nin 1 milyon 100 bin sterlin (yaklaşık 2 milyon 600 bin TL) tazminat ödemesine karar verdi.

Londra saldırıları örneği

Karar geçen hafta taraflara tebliğ edildi. Vatan gazetesinin haberine göre; davayı İngiliz Aile adına izleyen Ersoy Bilgehan Hukuk Bürosu'ndan avukat Gülistan Baltacı süreci şöyle anlattı: "Dışişleri Bakanlığı, 7 Temmuz 2005 tarihinde Londra'da meydana gelen terör saldırılarında yaralanan Türklere istenen tazminatın ödendiğini hatırlatarak, 'karşılıklılık ilkesi' gereği istenen miktarın verilmesi yönünde görüş bildirdi. Mahkemenin bilirkişi heyeti de bu miktarı onayladı. Dava süreci oldukça hızlı işleyerek bir yılda tamamlandı. Davalı taraf olan Aydın Valiliği'nin bir aylık temyize gitme hakkı var."

Bakanlık temyiz edecek

İçişleri Bakanlığı ve Aydın Valiliği yetkilileri ise ise kararın yargıda olduğunu, kesinleşmediğini söyledi. Yetkililer, "Bölge İdare Mahkemesi'nin kararı Aydın Valiliği'ne dün ulaştı ve İçişleri Bakanlığı kararı temyiz etmeyi kararlaştırdı. Yargı süreci devam ettiğinden valilik tarafından şu ana kadar herhangi bir tazminat ödemesi de yapılmadı" dedi. Davalı taraf Aydın Valiliği olduğu için tazminatın İçişleri Bakanlığı bütçesinden ödenmesi bekleniyor.

Tazminat nasıl hesaplandı?

Tazminatlar yaralananların yaşı ve sakatlanma oranı göz önünde tutularak hesaplandı. Mahkemenin atadığı bilirkişi heyeti, çalışma yaşını kadınlar için 60, erkekler için 65 olarak kabul ederek yaralıların bundan sonra eğitim göremeyecek ve çalışamayacak olmalarının yaratacağı maddi zararı hesapladı. Bu nedenle yaşı küçük olan yaralılar için ödenecek tazminat miktarı daha yüksek oldu.

'Kendi ülkemiz bize sırt çevirdi, Türklere çok teşekkür ederiz'

Saldırıda ölen Bennett'in annesi Holden, karar sonrası hem üzgün hem de mutluydu: "Ağlasam mı gülsem mi bilmiyorum. Helen'i geri getirmek için her kuruşumu feda edebilirim ama bu mümkün değil. Bu para, özellikle kardeşi Adam ve kuzeni Sam için çok yardımcı olacak. Kendi hükümetimiz bize sırt çevirdi. Türk hükümeti kendi ülkemin yapması gerekeni yaptı." Ailenin İngiltere'deki avukatı Jill Greenfield de "İngiliz hükümetinden sadece merhamet gördük. Ama merhamet faturaları ödemeye yetmiyor. Şimdi bu aile mortgage borçlarını ve faturalarını ödeyebilecek. Türk hükümetine teşekkür ediyoruz" dedi.

Minibüsteki canlı bomba beş kişiyi öldürmüştü

Kuşadası'nda 16 Temmuz 2005'de bir minibüste canlı bomba eylemi ile meydana gelen patlamada 4 kişi öldü, 5'i İngiliz 13 kişi de yaralandı. Deniz Tutum, Eda Okyay, Ufuk Yücedemir ve İrlanda uyruklu Tana Whalen, olay yerinde yaşamını yitirdi. Yaralılardan İngiliz turist ailenin kızı Helen hastanede hayatını kaybedince ölü sayısı 5'e yükseldi. Yaralılardan 5'i de İngiltere'den turist olarak gelen Bennett Ailesi'ndendi.

ÖLENLERİN TAZMİNATLARI YARGIDA

Saldırının ardından Aydın Valiliği, bir komisyon oluşturarak ölenlerin ailelerine 17-24 bin TL teklif etti. İngilizler gibi Türk aileler de bu rakam karşılığında uzlaşmayı kabul etmedi ve dava açtı. Dava sonucunda mahkeme faiziyle birlikte 21 yaşındaki Deniz Tutum'un ailesine 81.672 TL, 23 yaşındaki Ufuk Yücedemir'in ailesine 81.777, yine 23 yaşında olan Eda Okyay'ın ailesine de 81.672 TL tazminat ödenmesine hükmetti. Ancak İçişleri Bakanlığı bu tutarları da temyiz ettiği için tazminat kararı kesinleşmedi ve ödeme yapılmadı.

İNGİLİZ AİLE'YE NE KADAR TAZMİNAT ÖDENECEK?

Yaralılar                        Doğum tarihi      Sakatlık Oranı (%)      Tazminat (TL)         Faizi (TL)            Toplam (TL)

Sam Punshon (Kuzen)     1991                 57.1                        464.645                 95.484                560.129

Adam Megaron (Kardeş)  1989                 46.12                       375.935                 77.254                453.189

Stephen Stable (Nişanlı)  1981                 76.85                       704.446               144.763                849.209

Michael Aspinall (Arkadaş) 1955                91.23                       374.061                 76.869               450.930

Toni Punshon (Teyze)     1964                  62.93                       219.070                 45.018               264.088

Helen Bennett (Öldü)       1984                                                 50.880                  10.445                61.325

http://w9.gazetevatan.com/haberprint.asp?Newsid=262274&tarih=04.10.2009&Categoryid=30
#1544
Kırıkkale'nin Keskin ilçesinde görev yapan Hakim Özgür Karadağ 2006-2008 yıllarında Adıyaman'ın Çelikhan İlçesi'nde Hakim olarak görev yaptığı dönemde, yürütülmekte olan bir dava için Türk Medeni Kanunu 289/1 maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ederek bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundu. Anayasa mahkemesi 3 yıl aradan sonra konuyla ilgili nihai kararını vererek, Türk Medeni Kanunu 289/1 maddesinde yer alan hükmü iptal etti.

Anayasa Mahkemesin verdiği karar kamuoyunu yakından ilgilendiriyor, zira, iptal öncesi yapılan düzenlemeye göre; Çocukların kendisinden olmadığını iddia eden kocanın, dava açma süresi, çocuğun doğumundan itibaren 5 yıllık süre ile sınırlandırılmış bulunuyordu, bu halde Çocuğun doğumundan itibaren 5 yıllık sürenin geçmesi halinde davacı kocanın davasının zamanaşımına uğradığı belirtilerek dava açma imkanı elinden alınmış oluyordu.

Mahkemeyi yürüten Hâkim Özgür Karadağ ise olayla ilgili yaptığı detaylı araştırma neticesinde, kamu düzenini yakından ilgilendiren soy bağı hususunda dava açma sürelerine ilişkin getirilen sınırlandırmaların, Anayasa'nın 5.maddesinde yer alan devletin temel amaç ve görevlerinden birisinin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan, siyasal, ekonomik engelleri kaldırmak olduğunu düzenleyen hüküm ile Anayasa'nın 36. maddesinde garanti altına alınan hak arama özgürlüğüne aykırı olduğunu, zira Kocanın 5 yıllık süre sonunda çocukların kendisinden olmadığı öğrenmesi halinde dava açma hakkının elinden alınmış sayılacağını belirterek Anayasa Mahkemesine ilgili yasanın iptali için başvuruda bulunmuştu.  Anayasa mahkemesi ise zamanın Çelikhan Hakimi Özgür Karadağ'ı haklı bularak 3 yıl aradan sonra Türk Medeni Kanunu 289. Maddesinde yer alan 5 yıllık zamanaşımını düzenleyen hükmü iptal etti.

Hakim Özgür Karadağ,  50 yılı aşkın bir süredir uygulanmakta olan Türk Medeni Kanununun 289/1 maddesinde yer alan bu düzenlemeyi iptal ettirmeyi başarırken, bu durum kendisi için önemli derecede bir prestij kazandırmış oldu.  Hakim Özgür Karadağ Çelikhan'da çalıştığı 2 yıllık zaman zarfında daha evvel hiçbir hâkimin karar vermediği ve uzun süre rafa kaldırılan birçok dosyayı sonuçlandırdığı gibi verdiği cesur ve tarafsız kararlarla da herkesin büyük takdirini kazanmıştı.

İŞTE İPTAL EDİLEN HÜKÜM:

"Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır."

http://www.cafesiyaset.com/haber/20090930/Celikhanin-eski-Hkimi-yapilamaz-deneni-yapti.php
#1545
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, başka illerde açılan davalar kapsamında talimatla ifadelerinin alınması için DTP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ile DTP Genel Başkan Yardımcısı ve Mardin Milletvekili Emine Ayna'nın zorla mahkemeye getirilmesini kararlaştırdı. 

Milletvekilleri ve avukatları, bugün de duruşmalara katılmadılar. Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili, her iki duruşmada da Demirtaş ve Ayna hakkında ''PKK terör örgütünün propagandasını yapmak'' suçlamasıyla başka illerde dava açıldığını anımsattı. Bilgili, mahkemelerin, Demirtaş ve Ayna'nın sorgu ve savunmasının alınması için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazdığına işaret etti. Bilgili, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2007/9370 esas, 2008/617 karar ve 15 Ekim 2008 tarihli kararlarında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın 7/2. maddesinde tanımlanan ''terör örgütünün propagandasını yapmak'' suçunun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 14. maddesinde öngörülen ''devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik suçlardan olduğu'' belirtildiğinden, usulüne uygun tebligat yapıldığı halde duruşmaya gelmeyen sanık Demirtaş ve Ayna'nın, duruşmada zorla hazır edilmesini talep etti.

-ZORLA GETİRME MÜZEKKERESİ YAZILACAK-

Mahkeme heyeti, sanıklar hakkındaki iddianame içeriği ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bu yöndeki içtihatları ve usulen yapılan tebliğe rağmen duruşmaya gelmemeleri karşısında, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 146. ve 199. maddeleri uyarınca Demirtaş ve Ayna'nın duruşma günü savunmalarının alınabilmesi amacıyla haklarında zorla getirme müzekkeresi düzenlenmesini kararlaştırdı.

Mahkeme, bu işlemlerin talimat mahkemesine bildirilmesine de karar vererek, duruşmaları 29 Aralık 2009'a bıraktı.

''Terör örgütünün propagandasını yaptıkları'' iddiasıyla Demirtaş hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde, Ayna hakkında ise Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştı.

-DTP GENEL BAŞKANI TÜRK'ÜN TALİMAT DURUŞMASI-

Hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde ''PKK terör örgütünün propagandasını yapmak'' suçundan dava açılan DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün talimat duruşması da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Cumhuriyet Savcısı Bilgili, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin, Türk'ün sorgu ve savunmasının alınması için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazdığını belirterek, talimatta, sanığın davetiye tebliğine rağmen gelmediği takdirde zorla getirilip, sorgu ve savunmasının istendiğini ifade etti.

Bilgili, Türk'e, usulüne uygun tebligat yapılmasını, bu tebligata rağmen duruşmaya gelmediği takdirde duruşmaya zorla getirilmesini istedi.

Mahkeme heyeti, Türk'e daha önce çıkarılan tebligatın, bildirilen ikamet adresinden taşınmış olması sebebiyle iade edildiğini dikkate alarak, TBMM'deki adresi ile genel başkanlığını yaptığı DTP Genel Merkezine ayrı ayrı tebligat çıkarılmasına, tebligatta duruşma gün ve saatinin belirtilmesine ve iddianamenin de eklenmesine karar verdi.

Heyet, duruşmayı 29 Aralık 2009'a bıraktı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=897580&title=dtpli-ayna-ve-demirtas-mahkeye-zorla-getirilecek
#1546
Danıştay davası ile birleştirilen birinci Ergenekon davası, İstanbul Barosu'nun avukat atamaması nedeniyle kilitlendi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, baro tarafından yeni avukat atanmadığı için 'menfaat çatışması' olsa bile Ergenekon davası ile Danıştay davası sanıklarını aynı avukatların savunmasına karar verdi. 
 
Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu Danıştay davası sanıklarına baro tarafından atanan avukatların aynı zamanda Ergenekon davası sanıklarını savunması, yeni avukat tayinini gündeme getirdi. Mahkeme, aynı avukatların savunmasının 'menfaat çatışmasına' neden olacağını belirterek, barodan yeni müdafi atanmasını istedi.

Baro ise CMK avukatlarının boykot yaptığı gerekçesiyle atama yapamayacağını mahkemeye bildirdi. Bunun üzerine Danıştay sanıklarının savunmasına geçemeyen mahkeme, önceki gün görülen duruşmanın ara kararında, eski kararından dönerek baro tarafından geçmişte atanan avukatların 'menfaat çatışması' olsa bile savunma yapmasına karar verdi. Buna göre, Danıştay dosyası sanıklarına avukat tayini amacıyla İstanbul Baro Başkanlığı'na yeniden yazı yazılmasına hükmetti.

İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın da Zaman Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, "Mahkemenin dediği gibi menfaat çatışması olabilir. Ancak avukatların aldığı bir boykot kararı var, bizim yaptığımız bir şey değil." dedi. Aydın, 30 binin üzerinde olan İstanbul Barosu'na 'zorunlu müdafilik' kapsamında CMK ödemelerinin yapıldığı takdirde atama sorununun çözüleceğini kaydetti. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=897773&keyfield=697374616E62756C206261726F7375
#1547
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ihraç edilen subay ve askerî okul öğrencilerinin açtığı davada Türkiye'yi mahkum etti. 
 
Mahkeme, 29 eski subay ve subay adayının açtığı davada, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi'nin (AYİM) kararlarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma hakkını koruyan maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Büyük kısmı haklarında yapılan gizli istihbarat çalışmalarının ardından 2004'te ordudan atılan davacılar, haklarındaki gizli belgelerin incelenmesine izin verilmediği gerekçesiyle Türkiye'yi dava etmişti. Davacıları haklı bulan Strasbourg Mahkemesi, Türkiye'yi toplamda 116 bin 160 Euro tazminat ödemeye mahkum etti.

Strasbourg'da görülen davada, ihraç edilen subaylar askerî savcılık tarafından AYİM'e sunulan gizli istihbarat belgelerinin kendilerine gösterilmemesi nedeniyle hangi gerekçeyle suçlandıklarını bilmediklerini vurguladı. Türkiye adına savunma yapan hükümet ise devletin bazı gizli belgeleri açıklamama yetkisine sahip olduğunu savundu. Ancak Ankara'nın savunması Strasbourg yargıçları tarafından kabul edilebilir bulunmadı. AİHM, ihraç edilen askerlerin haklarındaki gizli belgelerin incelenmesine izin verilmemesini adil yargılanma hakkına aykırı bularak daha 'şeffaf' bir yargılama gerçekleştirmesini istedi.

AİHM, iki sene öncesine kadar, ordu, yargı ve emniyet mensupları hakkında açılan disiplin soruşturmalarını ve meslekten atılma kararlarını "devletin egemenlik alanına girdiği" gerekçesiyle görüşmeyi reddediyordu. Ancak Mahkeme, 2007 yılında Finlandiya'ya yönelik aldığı Eskelinen kararıyla devlet memurlarının da taleplerini kabul etmeye başladı. AİHM, Eskelinen içtihadına dayanarak daha önce cumhuriyet savcısı Sacit Kayasu'yu görevden alan HSYK'yı mahkum etmişti. Avrupa Konseyi kaynakla artık YAŞ kararlarıyla ilgili davaların da AİHM tarafından incelenebileceğini belirtiyor. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=897768
#1548
HAŞİM SÖYLEMEZ   

Türkiye'nin önünü açacak kritik davalarda uygulanan 'gizli tanık' sistemi tehdit altında. Tanıklar, korku ve rüşvetle susturulmak isteniyor. Kanunun tanık lehine koyduğu koruma kalkanı ise nedense kullandırılmıyor. Bu durum, mevcut tanıklar için tehlike oluştururken, yenilerinin çıkmasına engel oluyor.   

Hisar, Kıskaç, Aydos, Akdeniz, Kafkasya, Yavuz, Ahmet, Galip, Yüksel, İsmet, Dilovası, Poyraz, Deniz, Boyabat, B, 17, 15, 9, 6, Son Tezgâh, Sokak Lambası, Tükenmez Kalem, Selçuk... Ve daha niceleri...

Türkiye, bu isimleri, daha doğrusu rumuzları, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü soruşturması ve Albay Cemal Temizöz'ün yargılandığı faili meçhul cinayetlerle ilgili davada 'gizli tanık' olarak duydu. Aslında pek alışık olunmayan bir durumdu bu. Çünkü Tanık Korumu Kanunu kısa bir süre önce yürürlülüğe girmişti. 27Aralık 2007'de kabul edilen kanun 5 Ocak 2008'de uygulanmaya başladı. 1 Temmuz 2008'de de İçişleri Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Daire Başkanlığı kuruldu. Kanun ve müessese yeni olunca işlemlerin eksiksiz yürütülmesi biraz zordu.

Henüz iki yılını bile doldurmamış kanunun aksayan yönlerinin tartışılması, uygulamayı sabote etmek isteyen kesimlerin işine yaradı. Kimi tanıkların gerçek kimliklerinin ifşa edilmesi ise olaya tuz biber ekti. Şurası kesin ki, gizli tanık müessesesi tehdit, şantaj ve deşifrelerle sekteye uğratılmak isteniyor. Avukatlar ve tutuklu sanıklar, gizli tanıkların gerçek kimliklerini mahkeme salonlarında deşifre ederek gözdağı vermeye devam ediyor (Gizli tanıkların gerçek kimliklerini nereden öğrendikleri belli değil).

Kanuna göre, gizli tanıkların korunması için asli işlemleri yapacak olan kolluk kuvvetleri, savcılar, hâkimler ve en tepedeki kurum olan Tanık Koruma Kurulu üyelerinin, gizli tanıkların gerçek kimliğini hiçbir şekilde aşikâr etmemesi gerekiyor. Bu durum, dava süresi ve sonrası için de geçerli.

Gizli tanığı deşifre etmek, kanuna göre 'gizliliği ihlal' suçu sayılıyor. Ancak bu zamana kadar gizli tanıkları deşifre eden sanık veya avukatlara yönelik bir işlem yapılmış değil. Bu durum, özellikle Ergenekon soruşturması gibi büyük davalar için bir dezavantaj oluşturuyor.

Ergenekon davası ile özdeşleştirilip kadük duruma düşürülmek istenen gizli tanık uygulaması, aslında hukukun işlemesi ve davaların daha sağlıklı görülmesi için gerekli bir yöntem. Zaten bu uygulama, sadece Ergenekon davasına mahsus değil. Her ne kadar gizli tanık kavramı Ergenekon soruşturması ile hayatımıza girmiş olsa da başka davalarda da çok sayıda gizli tanığın görüşüne başvurulmuş. Ergenekon soruşturması kapsamında yaklaşık 25 gizli tanığın ifadesine müracaat edilirken, toplamda 75 gizli tanık (değişik davalar için) Tanık Koruma Kanunu kapsamına alınmış durumda.

Türkiye'nin yeni tanıştığı gizli tanıklık sistemi, Avrupa'da uzun süredir işler vaziyette. Uygulamanın temel ilkelerinden biri, gizli tanığın ifadelerinin başka delillerle birleştirilmesi. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AHİM) örnek teşkil eden iki kararı (20 Kasım 1989 Kostovski ve 27 Mart 1996 tarihli Doorson kararları) çok net: Tanık ifadesi, delilleri tamamlayan önemli unsurdur.

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, bu ilkeyi dikkate almış durumda. İddianamelerden de anlaşılıyor ki, gizli tanık ifadeleri tek başına delil olarak kabul edilmiyor. Mesela, Ergenekon-PKK ilişkisinde gizli tanık Galip'in anlattıkları, aynı zamanda belge, fotoğraf ve başka tanıkların anlatımlarıyla bütünleştiriliyor. Aynı şekilde gizli tanık Dilovası'nın Adapazarı ve Düzce çevresinde yaşanan olaylar ve cinayetlerle ilgili ifadelerinde savcılar ek delillendirmelere gitmiş. Nitekim Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün tuttuğu not defteri bile Dilovası'nın anlattıklarını doğruluyor.

Delillendirme ve hukuk kurallarına riayet etme anlamında gizli tanıklık sisteminde bir sorun yok. Ancak asıl sıkıntı, tanığı korumada yaşanıyor. Bu durumda "Türkiye'nin yeni tanıştığı gizli tanık sistemi sağlıklı bir şekilde işliyor mu?" sorusunun cevabı önem kazanıyor.

İlk etapta bu soruya tam manasıyla cevap vermek güç. Fakat ulaştığımız bazı gizli tanıkların yaşadıkları, olayı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Kendisi için seçilen gizli tanık sıfatı ile birlikte gerçek kimliği de deşifre olan bir tanığın anlattıkları, Tanık Koruma Kanunu'nun aksayan yönlerini ortaya koyuyor. İfadeleri Ergenekon davasının 3. iddianamesinde genişçe yer bulan tanık, can güvenliği olmadığı için terör örgütlerinden ve Ergenekon davasında tutuklu olanların yakınları olduğunu tahmin ettiği kişilerden tehdit almış: "Anlattıklarım ve söylediklerimle kim olduğum ortaya çıktı. Tehditler alıyorum. Yaşadığım şehri sürekli değiştiriyorum. Aslında bir tanık olarak korunmam lazım; ama tam olarak korunduğum söylenemez. Sol kökenli bazı örgütler beni tehdit ediyor. Ergenekon sanıklarıyla bağlantısı olduğunu düşündüğüm kişiler de beni tehdit ediyor. Ev hayatım altüst oldu. Ailem ve akrabalarım için sıkıntı büyük. Tanık olarak ailem ve kan bağım (birinci derecede) olan kişilerin de korunması gerekir. Ama bu mümkün değil. Aslında bizim bu süre zarfında korunmamız ve ciddi bir güvenlik şeridine alınmamız gerekiyordu."

Bir başka tanık, bütün adreslerini ve iletişim bilgilerini değiştirdiğini belirtiyor. Kendince sakal, bıyık bırakıp farklı yerlerde değişik zamanlarda yaşadığını aktarıyor: "Aileme 'beni unutun' dedim. Çünkü ailemi bulmaları mümkün ve bana yapacaklarını onlara yaparlar endişesini taşıyorum."

Yine verdiği ifadelerle Ergenekon soruşturmasının Ankara ayağını ciddi şekilde etkileyen gizli tanık M.T. kendisini gizlemek için çaba harcayanlardan. Sıkıntı hem kendisi hem de ailesi için giderek büyüyor. M.T. de Tanık Koruma Kanunu'nun yeterince işletilemediğini ve kendilerinin korunmadığını anlatıyor: "Başka tanıklar da olabilirdi. Ancak bizim yaşadıklarımız bazılarını korkuttuğu için tanık olmaktan vazgeçenler oldu. Devlet bu işi daha ciddiye alıp gerekeni bir an önce yapmalı. Herhangi bir talebinize aylar sonra cevap veriliyor. Hassas bir hayat yaşıyoruz. Zaman çok önemli."

Bu durum, gizli tanıklık için başvurmak isteyenleri de şimdilik korkutmuş durumda. Ergenekon davasını yürüten savcılara başvurmak için bekleyen onlarca kişinin, bu sebeple gizli tanık olma kararını askıya aldığı belirtiliyor. Bize ulaşan Y. isimli bir siyasetçinin anlattıkları, gizli tanıklara yönelik yıldırma ve ürkütme politikasının ne derece etkili olduğunu anlamaya yetiyor: "Gizli tanık olmak istemiştim. Açık tanıklık yapamazdım. Çünkü bir siyasi geçmişim var ve bu nedenle ismimi gizleyerek birtakım ilişkileri anlatmak istiyordum. Ancak gizli tanıkların deşifre olduğunu gördükten ve can güvenliği sorunu yaşadıklarını öğrendikten sonra vazgeçtim. Benim gibi olanların varlığını da biliyorum. Türkiye bir şekilde artık eski günleri geride bırakmalı. Ama tanıklık sitemi düzgün işlerse ve Tanık Koruma Kurulu doğru kararlar verirse bu iş çözülür."

Aynı şekilde Ergenekon firari sanıkları arasında bulunan Turhan Çömez'in de bazı kişilere mailler atarak gizli tanıklık yapmamaları konusunda uyarıda bulunduğu belirtiliyor. Çömez'in ihtar niteliğindeki mailleri, yıldırma politikasının bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Hâlen cezaevinde bulunan; ancak gizli tanıklık yaptığı anlaşılan kişilerin buralarda sıkıntı yaşadığı ve psikolojik baskılar gördüğü de belirtiliyor. Tanık Koruma Kanunu'na göre, gizli tanık olan kişinin başka bir cezaevine nakledilmesi ve güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Özellikle Ergenekon-PKK ilişkisine dair derin bilgiler veren bazı tanıkların hâlen aynı cezaevlerinde tutulduğu biliniyor. Bu durumdan mustarip 6 kilit isim bulunuyor.

Aslında sıkıntı sadece gizli tanıklar için geçerli değil. Açık isimle ifade veren bir tanığın, daha sonra gizli tanık sıfatına büründürülmesi mümkün. Lakin bu sistemin işlemesi için yapılması gereken işler de hayli yavaş yürüyor. Bu konuda sürenin uzaması, tanığın can güvenliğinin giderek tehlikeli boyuta yaklaştığını gösteriyor. Açık tanık olarak ifade veren B.D. isimli şahıs, tehdit aldığı ve can güvenliği olmadığı gerekçesiyle isminin değiştirilip yeni bir kimlik sağlanması için resmî kurumlara başvurdu. Fakat süreç yavaş işlediği için B.D.nin talebi henüz yerine getirilmiş değil. Kanuna göre, B.D.nin de Tanık Koruma Kanunu kapsamına alınması gerekiyor.

Tabii gizli tanıkların deşifre olması ve tanıkların gerekli düzeyde korunamaması, Tanık Koruma Kurulu'nun yapısını ister istemez tartışmaya açıyor. Ergenekon ve faili meçhuller gibi önemli davalarla gündeme gelen gizli tanık deşifresi, 'süreci sabote etme' olarak yorumlanıyor.

Ergenekon sanıklarıyla ilişkisi olduğu ileri sürülen bazı üyeleri içinde barındıran Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) Tanık Koruma Kurulu'na üye ataması sıkıntı oluşturan bir nokta. Tanık Korumu Kurulu, 11 üyeden oluşuyor. Üyelerin, mesleklerinde en az 15 yıl fiilen görev yapmış olmaları şartı aranıyor. Adalet Bakanlığı'nda idari görevde çalışan birinci sınıf hâkimler arasında iki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca Ankara'da görev yapan birinci sınıf adli yargı hâkim veya cumhuriyet savcıları arasından seçilecek bir, Millî Savunma Bakanlığı'nda idari görevde çalışan birinci sınıfa geçirilmiş askerî hâkimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden üç, Jandarma Genel Komutanlığı'ndan bir, Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan bir, Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlülüğü'nden bir üye kurulda görev yapıyor.

Korku ve yıldırmaların dozu, özellikle Ergenekon davasında gizli tanıkların konuşma vakti yaklaştıkça artıyor. Aslında bu korku, diğer davalar için de geçerli. Maksat, korku ortamı oluşturup gizli tanıkların ifadelerini geri çekmelerini sağlamak. Cemal Temizöz davasında 'Tükenmez Kalem' ve 'Sokak Lambası'nın, verilen sözlerin yerine getirilmediğini gerekçe gösterip ifadelerini geri çektiklerini söyleme taktiğinin Ergenekon tanıklarına da uygulanmak istendiği belirtiliyor. Daha sonra iki tanığın, ifadelerini, para karşılığında çekmek istedikleri belirtilmişti. Ergenekon davasında konuşan bir gizli tanık da bir sanığın yakınlarından yüklü miktarda para teklifi aldığını aktarıyor: "İfademi geri çekmemi istediler. Bunun için bana 2 milyon TL vereceklerini söylediler."

Kıskaç, Anadolu, 9, Galip, Aydos, Hisar, Galip, Dilovası gibi deşifre olan tanıkların geleceği merak ediliyor. Tanık Koruma Kurulu'nun ve yetkili organların bir an önce devreye girmesi gerektiği belirtiliyor. Kilit tanıkların söyledikleri aslında 1990'dan itibaren Türkiye'de işlenen kilit cinayetleri ve meydana gelen önemli olayları aydınlatılıyor. Madımak olayı, 33 erin şehit edilmesi, Musa Anter cinayeti, bazı JİTEM mensuplarının Güneydoğu'da yaptığı icraatlar ve çok sayıdaki cinayetin tanığı olan bu kişiler, Ergenekon yapılanmasını önemli ölçüde sekteye uğrattı, deşifre etti.

Aynı şekilde 2002'den itibaren AK Parti hükûmetine karşı hazırlanan darbe girişimleri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast planları da söz konusu gizli tanıkların anlatımları doğrultusunda akim kaldı. Şahısların birbirleriyle olan bağlantıları ve toplantı yaptıkları mekânlar da yine gizli tanıkların anlatımları, bilgi ve belge vermeleri sonucunda deşifre edildi. Aksi hâlde Ergenekon sanıklarının Kent Otel toplantıları veya Türk Ortodoks Patrikhanesi'ndeki icraatlarının deşifre edilmesi uzun zaman alabilirdi.
   
Tanık koruma kararı nasıl veriliyor?
 
Tanık koruma tedbiri kararları; soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma evresinde cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine veya re'sen mahkemece verilir. Karar verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin hazırlayacağı değerlendirme raporları göz önünde tutulur. Ama asıl ve kalıcı olacak olan Tanık Korumu Kurulu'nun vereceği karardır. Çünkü tanığın korunması, tanığa yönelik gerekli şartların hazırlanması ve işlemlerin yapılıp yapılmadığının denetlenmesi kurulun görevleri dâhilinde bulunuyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar için uygulanıyor.  Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar da bu kapsamda tutuluyor.
 
Kanuna göre kimler korunacak?
 
Gizli tanık olarak dinlenenler.

Dinlenenlerin nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu, ikinci derece dâhil kan veya ikinci derece dâhil kayın hısımları ve evlatlık bağı bulunanlar ile yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.
 
Tanık koruma tedbirleri
 
Kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilmesi.  Duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntüsünün değiştirilerek özel ortamda dinlenmesi.  Tutuklu veya hükümlü olanların, durumlarına uygun ceza infaz kurumu ve tutukevlerine yerleştirilmesi.  Fiziki koruma sağlanması.  Kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi.  Adli sicil, askerlik, vergi, nüfus, sosyal güvenlik ve benzeri bilgi ve kayıtlarının değiştirilmesi ve düzenlenmesi.  Nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport, evlilik cüzdanı, diploma ve her türlü ruhsat gibi resmî belgelerin değiştirilmesi ve düzenlenmesi.

Taşınır ve taşınmaz mal varlığıyla ilgili haklarını kullanmasına yönelik işlemlerin yapılması.  Geçici olarak geçimini sağlama amacıyla maddi yardımda bulunulması.  Çalışan kişinin iş yerinin ya da iş alanının değiştirilmesi veya öğrenim görenin devam etmekte olduğu her türlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi.  Yurt içinde başka bir yerleşim biriminde yaşamasının sağlanması.  Uluslararası anlaşmalara ve karşılıklılık ilkesine uygun şekilde, geçici olarak başka bir ülkede yerleştirilmesinin sağlanması.  Fizyolojik görünümün estetik cerrahi yoluyla veya estetik cerrahi gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerinin yeniden düzenlenmesi.

http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=25088
#1549
Anayasa Mahkemesi Bakanı Haşim Kılıç, Ufuk Üniversitesi'nin yeni eğitim yılı açılışında ilk dersi verirken, yargıya uyarılarda bulundu. Yargıçların ideolojiden arınarak karar vermesi gerektiğini belirten Kılıç, "Etrafını saran ideolojik kuşatmalardan kendisini kurtaran yargıç, tarafsızlığın ve onurunu yücelterek yapayabilir." dedi.   

Hesap vermeyen bir yargının sınır tanımazlığın felaketlerin en büyüğü olarak gören Kılıç, yargının görevini yerine getirebilmesinin şartlarını ise şöyle sıraladı: "Evrensel hak ve özgürlükleri bünyesinde barındıran anayasa ve yasalar ile bunlar hayata geçirebilme maharetini gösterecek hâkimler."

Konuşmasında demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı gibi konularda önemli değerlendirmelerde bulunan Kılıç, hukukun üstünlüğünün sağlanması için yargıçların her türlü ideolojik düşünceden arınarak karar vermesi gerektiğini vurguladı. Kılıç, "Hakim, vicdanında kurulan mahkemede tarafsızlığını etkileyecek duygularına, öznel düşüncelerine ve öfkesine kayıtsız kalmak zorundadır. Etrafını saran ideolojik kuşatmalardan kendisini kurtaran yargıç, tarafsızlığını ve onurunu yücelterek yaşayabilir." şeklinde konuştu.

Hukuk devleti düzeninin ancak gerçek bir yargı ve yargı denetiminin olması halinde kurulabileceğini belirten Kılıç, devletin gücünün sınırlanmadığı ve denetlenmediği durumlarda keyfilik ve hukuksuzluğun yaşanacağına işaret etti. Egemenliği kullanan siyasi çoğunluğun otoritesinin de sınırsız olmadığını anlatan Kılıç, "İktidarın sınırlandırılmasında sadece yasa ve yürütmeyi değil, yargı iktidarını da kastediyorum. Zira hesap vermeyen bir yargının sınır tanımazlığı, felaketlerin en büyüğü olarak ifade edilmektedir." dedi.

Kılıç'ın gündemindeki bir diğer konu toplumda giderek tırmanan şiddet olayları oldu. Birlikte yaşamamak için her türlü çabanın ortaya konulduğunu belirten Kılıç, şu görüşleri savundu: "Son yıllarda toplum güvensiz, sevgisiz ve hoşgörüsüz bir yaşantısıyla ciddi bir travma geçirmektedir. Adeta toplumsal bir cinnet hali yaşanmaktadır. Hayatın her aşamasında şiddet ve öfkenin, kinin dalgalarıyla yaşıyoruz. Akıllara durgunluk veren ölüm ve cinayet yöntemleri, toplumun ilgiyle izlediği dizi programları arasına katıldı. Görsel ve yazılı basının reyting uğruna insani değerleri altüst eden yaklaşımları toplumda yaşanan bu travmanın ivme kazanmasına önemli katkıda bulunmuştur." ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=897769&title=yargiya-cagri-ideolojik-kusatmadan-kurtulun
#1550
ATM hizmeti veren tüm bankaları kapsayan 'Ortak ATM Sistemi' başlıyor. Sistem tüketici için büyük kolaylık getiriyor. Ancak '10 lira çekimde 4 lira ücret' gibi şikâyet konularında yenilik yok. Hangi bankanın daha az aldığını bilen tüketici daha az ücret ödeyecek.

ATM hizmeti veren tüm bankaları kapsayan 'Ortak ATM Sistemi' başlıyor. Sistem tüketici için büyük kolaylık getiriyor. Ancak '10 lira çekimde 4 lira ücret' gibi şikâyet konularında yenilik yok. Hangi bankanın daha az aldığını bilen tüketici daha az ücret ödeyecek
Yazı Boyutu 10 12 14 16 

1 Ekim'de, ATM hizmeti veren bütün bankaların (toplam 26 banka) ATM'leri ortak kullanıma açılıyor. Tüketici her yerde kendi bankasının ATM'sini bulmak sorunundan kurtulacak ve hangi bankaya ait olursa olsun en yakın ATM'den para çekebilecek. Daha önce 'Altın Nokta' ve 'Ortak Nokta' gibi kısmi uygulamalar vardı. Yeni durumda bütün bankalar kapsanmış olacak. Türkiye'de bulunan 22 bin 973 ATM'nin tamamı sisteme katılıyor.
Sistemin altyapısı için 2 yıl çalışan Bankalararası Kart Merkezi'nin (BKM) Genel Müdürü Sertaç Özinal, 11 Eylül'de yapılan ilk basın toplantısında, eskiden olduğu gibi başka bankanın ATM'sinde işlem yapıldığında ücret ödeneceğini açıklamıştı. Milliyet'e yaptığı açıklamada da bu konunun bankaların kendi uygulamalarına bağlı olduğunu söyledi.

10 lira çekime 4 lira ücret
Yeni sistem bu ücretlerin miktarı, oranı konusunda bir standart getirmiyor. Mevcut sistemde başka bankanın ATM'sinden 10 lira nakit çekenden 4 lira ücret alınabiliyor. Bu rakamlar bankadan bankaya değişiyor, artıyor, azalıyor. Yeni sistemde bankaların çekim ücretlerinde yeniliğe gidip gitmeyecekleri belli değil. Konu bankalara bırakıldı. Ücretler bankadan bankaya değişeceği için tüketici diğer bankaların ATM'lerini kullanmak durumunda kaldığında hangisinin kaç lira ücret alacağını bilmiyor.
Özinal, ortak ATM kullanımının tüketiciye maliyetine ilişkin bir soru üzerine, ücretlendirmenin kartı veren banka ile müşteri arasında belirleneceğini ifade ederek, "Banka, ücretlendirme politikası ve pazarlık stratejisi doğrultusunda kart sahiplerinden belirli ücret talep edecektir veya etmeyecektir" dedi.


300 milyon dolarlık tasarruf
Türkiye'de 44 milyon kredi kartı, 61 milyon banka kartı bulunduğunu bildiren Sertaç Özinal'ın verdiği bilgiye göre bugüne kadar Türkiye'de 600 milyon dolarlık ATM yatırımı yapıldı. ATM Paylaşım Sistemi'ne geçişle birlikte:
- Mevcut 22 bin 714 ATM'nin 35 bin adet ATM kadar etkinlik gösterecek. 300 milyon dolarlık verim elde edilecek.
- 2004-2009 yılları arasında ATM işlem adetlerinde ortalama yıllık yüzde 10 artış olmuştu. ATM Paylaşım Sistemiyle birlikte işlem adedi artışının yüzde 30'a ulaşacak.
- Türkiye'de son 5 yılda 3.6 milyar kere ATM'ye gidildi.
- Her bir milyon kişiye düşen ATM sayısı 264, işlem başına nakit çekim miktarı ortalama 190 lira.
- ATM ağının yaklaşık yüzde 44'ünü Altın Nokta, yüzde 30'unu ise Ortak Nokta oluşturuyordu, kalan yüzde 26'lık pay ise bu gruplara dahil olmayan bankalara aitti.

Çekim ücretini banka belirleyecek
BKM Genel Müdürü, bir hafta sonra başlayacak 'Ortak ATM Projesi'ni Milliyet'e anlattı. Özinal'ın sorularımıza yanıtları şöyle:

1 Ekim'de Türkiye'de hizmet veren ATM'lerin kaçında ortak kullanım yapılabilecek? Hangi bankalar ortak kullanım dışında kalıyor?
1 Ekim tarihi itibariyle 22 bin 973 ATM'de ortak kullanım olacak. Bu sayı sektördeki tüm ATM'leri içeriyor. ATM hizmeti veren tüm bankalar ATM Paylaşım Sistemi'ne katıldı.

Banka kartıyla bir başka bankanın ATM'sinden para çeken kişinin hesabından ücret kesilecek mi?
Farklı banka ATM'lerinden yapılacak işlemler, her bankanın kendi belirlediği hizmet ücretlerine tabi olacak.

Kesintinin bir oranı var mı? Müşteri bilgilendirilecek mi?
Miktarı müşterisine vermek istediği hizmet doğrultusunda banka belirleyecek. Kart ihraç eden banka bu konuda müşterisiyle iletişimde olacak.

ATM ortak kullanımında müşteri eskiden para çekebiliyordu. Şimdi hangi hizmetleri alabilecek?
Nakit çekim ve bakiye sorgulama yapabilecek. Kullanıcılar kendilerine en yakın ATM'ye yine BKM tarafından verilecek bir hizmetle, cep telefonları ve internet üzerinden ulaşabilecek. İlerleyen zamanlarda diğer hizmetler de sunulabilecek. Bu konuda çalışmalar devam ediyor.


1 Ekim'de teknik sorunlarla karşılaşma söz konusu mu?
Mevcut /denenmiş altyapı üzerinde gerçekleşeceği için herhangi bir sorun öngörmüyoruz.

Bankacılık sektörü ATM ortak kullanımıyla ilgili uzun vadede neyi hedefliyor?
ATM paylaşım sisteminin sektöre ve ülke ekonomisine katkılarını şöyle özetleyebiliriz: ATM ağını genişleten sermaye yatırımları optimize edilebilecek, rekabetteki artış sunulan hizmetlerin kalitesini artıracak, işlem hacminde ve dolaylı olarak sirkülasyondaki para hacminde artış sağlanacak, daha rahat kullanılabilen ATM'lerle kayıt altındaki ekonomiye katkı sağlanacak.

Bankaların ortak kullanımdan çıkmaları söz konusu olabilir mi?
Ortak ATM'ye katılmak banka inisiyatifine bırakılmış durumda. Tüm bankalar eşit şartlar altında sözleşme yaptı. İsteyen banka sistemden çıkabilir. Bütün bankalar, ATM ve kart sayıları ne olursa olsun programdan aynı koşullarda faydalanacak, aynı hizmeti alacak, birbirlerine aynı ücreti ödeyecekler ve giriş ücreti de ödenmeyecekler.

KADİFE ŞAHİN-MİLLİYET 
http://videogaleri.samanyoluhaber.com/(A(-mm1ihVzygEkAAAAMDhlZDYzNGItNzk0NC00ODYzLWJjOTYtM2JiYzQ1MGI1NTkxVX0ijc0QJG6Igg8yklKBruTQ1dc1))/h_317891_ortak-atmnin-kokusu-cikti.html
#1551
Hükümet Sözcüsü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, terör suçlarıyla ilgisi olan 18 yaşından küçük çocukların çocuk mahkemelerinde yargılanmalarını ve çocuklar lehine alternatif ceza tedbirleri öngören düzenlemelerin Bakanlar Kurulu'nda karara bağlandığını bildirdi. 

Çiçek, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, Adalet Bakanlığının AB müzakere süreciyle ilgili hazırladığı bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının ''demokratik açılım'' konusunu da kapsadığını belirtti.

Kanun tasarısı hakkında bilgi veren Çiçek, tasarının terör suçlarıyla ilgisi olan ve yargılanan çocukların durumlarıyla ilgili düzenleme getirdiğini söyledi. Çiçek, bu düzenlemelerin gerçekleşmesi halinde 18 yaşından küçük çocukların bu tip davalarının çocuk mahkemelerinde görüleceğini bildirdi. Bunlarla ilgili alternatif cezai tedbirlere gitme imkanı da olacağını anlatan Çiçek, Ceza İnfaz Kanunu'ndaki cezaların ertelenmesi, denetimli serbestlik gibi çocukların lehine önemli düzenlemelerin Bakanlar Kurulu'nda karara bağlandığını kaydetti.

-İNSAN KAÇAKÇILIĞI TEŞEBBÜSÜNE CEZA AĞIRLAŞACAK-

İnsan kaçakçılığıyla ilgili trajik bir durumun söz konusu olduğunu ifade eden Çiçek, ''Bir kısım insanlar geçim derdiyle maceraya atılıyor. Bundan rant elde etmek isteyen çevreler var. Yürürlükteki mevzuat açısından daha caydırıcı tedbirler getiriyoruz'' dedi.

Çiçek, bu suçların teşebbüs halinde kalmasının suçun işlenmiş olmasıyla eş değer hale getirileceğini bildirdi.

Uyum yasaları kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Türkiye aleyhinde aldığı kararlar üzerine yeniden yargılanmalar yapıldığını anımsatan Çiçek, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ''yargılamanın yenilenmesini'' öngören 311. maddesinin 2. fıkrasında istisnai hüküm bulunduğunu, ancak bu hüküm yönünden Türkiye aleyhine verilmiş kararlar olduğunu söyledi. Çiçek, ''Bunların da yeniden yargılanmasına imkan veren hukuki düzenleme getiriliyor. Böylece insan hakları açısından mahkeme kararlarının süratle yerine getirilebilmesi için böyle bir düzenleme yürürlüğe girmiş olacak'' diye konuştu.

-''AB HUKUK BAŞKANLIĞI''-

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın AB üyelik süreciyle ilgili Bakanlar Kurulu'na bilgi sunduğunu belirten Çiçek, konuyla ilgili ''Hukuk Başkanlığı'' kurulduğunu, bunu önemsediklerini söyledi.

AB'de de önemli hukuki değişimler yaşandığını, Türklerin AİHM'de vize gibi konulara ilişkin kararlar aldırdığını hatırlatan Çiçek, AB Hukuk Başkanlığının bütün gelişmeleri yakından takip edip ilgili kurumlara danışmanlık yapacağını kaydetti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=897685&title=aihm-kararlarini-yakindan-takip-edecek-hukuk-baskanligi-kuruldu
#1552
Sağlığımız açısından çok önemli bilgiler içeren aşağıdaki açıklamaların tamamı, Op. Dr. Mustafa Köseahmetoğlu ve Op. Dr. Ahmet Ümit Sabancı'nın ozon tedavisiyle ilgili birbirine benzer içerikli makalelerinden alıntılanmıştır.

Ozon Nedir? Ozon Hakkında Genel Bilgiler
Ozon üç oksijen atomundan oluşan bir kimyasal bileşiktir (O3). İki atomlu normal atmosferik oksijenin (O2) çok yüksek enerji taşıyan bir şeklidir. Çok güçlü okside etme ve çok etkili dezenfekte etme özelliği sayesinde, Dünya çapında içme suyu sağlayan arıtma tesislerinde mikrop öldürücü olarak kullanılır.

Ozon oksijenin normal atmosferik birleşimine göre bazı farklılıklar gösterir. Oda sıcaklığında renksiz olan ozon gazının karakteristik bir kokusu vardır. Fırtınalı havalardan sonra, yüksek yerlerde veya deniz kıyısında doğal olarak oluşur ve hissedilebilir. Ozun gazının ismi bu karakteristik kokusundan dolayı Yunanca "koklamak" manasına gelen ozein'den türetilmiştir. Alman kimyacı Christian Friedrich Schönbein (1799-1868) tarafından 1840 yılında keşfedilen ozon deniz seviyelerine yakın yerlerde 10 milyon hava partikülü başına bir partikül O3 (= 0.1 ppm = 200 µg/m³) konsantrasyonlarında duman şeklinde bulunur. Yükseklik arttıkça azalır. Mesela 2000 metre yükseklikte 0.03 - 0.04 ppm seviyelerine düşer.

Tedavi amaçlı Ozon daima saf ozon ve saf oksijenin karışımı şeklinde kullanılır. Medikal ozonun iyi bilinen (bactericidal) bakteri öldürücü, (fungicidal) mantar öldürücü ve (virostatic) virüs çoğalmasını önleyici özelliği sebebiyle, enfekte olmuş yaraların dezenfeksiyonunda ve ayrıca bakteri ve virüslerin sebep olduğu hastalıkların tedavisinde etkilidir.

Kan dolaşımını arttırma yeteneği, dolaşımla ilgili bozuklukların tedavisinde kullanılır ve organik fonksiyonların yeniden canlandırılmasında ozonu çok değerli kılar. Düşük dozlarda kullanıldığında, vücudun direncini arttırır. Diğer bir deyişle ozon bağışıklık sistemini aktive etmesi nedeniyle özellikle bağışıklık sisteminin zayıf olduğu veya bozuk olduğu hastalara uygulanmasında özellikle çok başarılı sonuçların alınmasına yol açar.

Küçük miktarlarda uygulanan medikal ozon sonuç olarak vücudun kendi antioksidanlarını ve serbest radikalleri yok eden enzimleri aktive ederler. Kronik enflamatuar hastalıklarda ozonun neden kullanıldığı böylece anlaşılmaktadır.

Medikal ozon kurallara uygun olarak uygulandığında tamamen güvenli, pratik, etkili ve ucuzdur.

Diğer tıbbi tedavi yöntemlerinde de olduğu gibi % 100 başarı garantisi hiçbir zaman vaad edilemez. Tedavi başarısı uygulanan duruma, hastalığın ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır. Ozon tedavisi ile hastanın genel durumunda iyileşme ve ağrılarında azalma mutlaka olmaktadır. Başarı hastanın ve hastalığın durumuna bağlı olduğu gibi uygulanan yönteme, konsantrasyona ve sıklığına da bağlıdır. Bu konuda tıbbi uygulamayı yapacak olan doktorun eğitimi ve tecrübesi de önem kazanmaktadır.

Avrupada pek çok terapist bir araya gelip "Medical Society for Ozone Application in Prevention and Therapy" birliğini oluşturmuşlar ve tüm hastalar için, ozon tedavi ile ilgili en son yeniliklerin hızla öğrenilebilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Grubun amacı doktorlar ve hastaların konu hakkındaki bilgilerini geliştirmek ve ilerletmektir. Bilgi alış verişi seneler içinde teknolojiye ayak uydurarak daha da hızlanmış ve gelişmiştir.

GENEL OLARAK HANGİ HASTALIKLARDA OZON TEDAVİSİ UYGULANABİLİR?

Dolaşım bozuklukları
Arteriel dolaşım bozukluklarında karşılaşılan diğer semptomların yanı sıra bacaklarda hissedilen soğukluk, kısa yürüyüşler sonrasında ayaklarda hissedilen ağrı alarm veren semptomlardır. Bu durum ozon tedavi için 40 yıldır çok önemli endikasyon oluşturur. Ozon tedavinin dolaşım bozukluklarındaki başarısı yapılmış birçok tıbbi çalışma ile kanıtlanmıştır. Ozon klasik tedaviye ek olarak veya tamamlayıcı olarak kombine kullanılabilmektedir.

Anti-aging ( geriye yaşlanma ) ve yeniden canlanma
Ozonun kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin metabolizma akivasyonu sayesinde kazandırdığı genel iyilik hali kişilere kendilerini yenilenmiş hissini vermektedir. İş hayatındaki stres, yoğun çalışma temposu, zihinsel ve bedensel yorgunluk ozon (O3) tedavisiyle etkin bir şekilde giderilmektedir. Profesyonel sporcular ve kadınlar bu tedaviden oldukça faydalanmaktadırlar. Ozon fiziksel dayanıklılığı arttırmaktadır.

Yaşlı kişilerde önlem ve tedavi
Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bütün klinik avantajlarının yanı sıra oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımını sağlar, bağışıklık sistemini harekete geçirir ve vücudun kendi antioksidanlarını ve serbest radikallere karşı savaşan hücreleri harekete geçirir. Bunun ötesinde beyindeki dolaşım bozukluklarında olumlu etkileri mevcuttur. Bu durumlarda fiziksel performansta azalma, yürüme güçlüğü ve baş dönmesi hissedilir. Tamamlayıcı tedavinin yanı sıra, ozon tedavi yaşam kalitesini arttırmak için kullanılmaktadır.

Göz hastalıklarında ozon tedavi
Yaşa bağlı dolaşım bozuklukları atrofik ve dejeneratif değişikliklerle gözü de etkilemektedir. Örneğin vizüel fokusun en keskin oluğu noktada, retina merkezinde meydana gelen senil makuler dejenerasyondan dolayı oluşan sekeler optik sinir atrofisine kadar giden çeşitli derecelerde etkili olmaktadır. Siena Üniversitesinde yapılan klinik çalışmalarda ozon otohemotrans füzyon sonrası 6-8 ay içerisinde vizyonda iyileşmeler kaydedilmiştir. Tedavinin devam ettirilmesi halinde vizüel performansta artış gözlenmiş veya daha kötüye gidişin durduğu saptanmıştır.

Kanser ve kanserde ozon tedavi
Ozon tedavisi tamamlayıcı tedavi olarak Kanser hastalarında oldukça başarılıdır. Burada düşük dozlarda ozon bağışıklık sistemi (immun sistem) aktivasyonunda kullanılır. Lenfositler, yardımcı ve baskılayıcı hücreler, lenfositler ve natural killer hücreler (katil hücreler) gibi İmmun hücreler cytokin denilen interferonu da içeren haberci proteinleri üretmek için ozonun başlattığı biyolojik reaksiyonlar yoluyla aktif hale getirilir. Aslında, ozon vücudun kendi interferon ve interlökinlerini artan miktarlarda üretmesini sağlar. Ozonlanmış kanın hastaya verilmesiyle, pozitif olarak artan bir immün reaksiyonu başlatılır. Bu aynı zamanda vücudun genel direncinin ve zindeliğinin artmasına katkıda bulunur.

Cilt mantarları ve enfekte cilt lezyonları
Ozonun mantar ve bakterileri yok edici özelliği, 100 yıl boyunca içme suyunun arıtılmasında başarılı bir şekilde kullanıldı. Bu özellikleri, bakteriyel enfeksiyonlu ayaklar, gövdedeki mantar enfeksiyonları, mukozaların fungal / mycotic enfeksiyonları gibi inatçı deri humusları ve mantarlarla savaşmakta tıbbi ozonu çok etkili bir tedavi ajanı yapar.

Enfekte yaralar
Açık yatak yaraları (decubitus ülserler), alt bacağın ülserleri (Ulcus cruris), şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları ve kangren gibi enfeksiyonlu yaraların lokal tedavisi tıbbi ozonun klasik uygulama alanlarına ait olan proseslerdir. Burada öncelikle, mikropsuz ve temiz yaralar elde etmek için ozonun dezenfektan özelliğinden, diğer deyişle bakterisid ve fungisid etkisinden yararlanılır. Yaranın temizlenmesinden itibaren, düşük dozda ozon uygulayarak iyileşme süreci hızlandırılır.

Bağırsak Hastalıkları: proktitis ve kolit
Enflamasyonlu bağırsak hastalıkların özellikle erken dönemlerinde rektal Ozon gazı üflenmesi şeklinde yapılan lokal uygulamanın çok yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Birçok durumda arka arkaya 10 seans ozon uygulanması yeterli olur. 248 hasta üzerinde yapılan proktitis klinik çalışmasında sadece hastaların %90'ı 10 seans sonunda iyileşmiş, sadece %10'unda birkaç 10 seanslık uygulama gerekmiştir.

Virüslerden kaynaklanan hastalıklar
Herpes simplex (facial herpes), herpes zoster (shingles)

Uçuğun her iki tipi, virüsler tarafından oluşur. Dudak uçuğu (Herpes Labialis), sık sık tekrar eden ve nahoş bir hastalıktır, çok başarılı bir şekilde diğer tıbbi metotlarla ozonun kombinasyonu şeklinde tedavi edilir.

Herpes zoster veya padavralara, ozonla tamamlayıcı uygulama faydalıdır, ozonlu su kompresleri ve ozonlu kan transfüzyonu şeklinde iki farklı yoldan tedavi edilebilir.

Karaciğer enflamasyonu (Hepatit A, B, C)
Karaciğerin enflamasyonu, tıbbi ozon için klasik tedaviler arasında sayılır. Hepatit A (HVA = hepatitis virus A) diğerlerine göre problemsiz ve tamamen iyileşebilirken, virüsün diğer şekli, hepatit B (HVB = hepatitis virus B), sıklıkla kronik bir şekilde seyreder. Burada klasik tıbbi tedavi metodlarına ilave olarak, ozonlu kan transfüzyonu ya da rektal yolla ozon/oksijen gazının kontrollü bir şekilde verilmesi ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Aynı yöntemler ayrıca kuluçka süresi yıllar süren ve kronikleşene kadar bir karaciğer hastalığı olarak teşhis edilemeyen hepatit C hastalığına da uygulanır.

Enflamasyonlu ve dejeneratif eklem hastalıkları
Enflamasyonlu eklem hastalıklarını üç evreye ayırdığımızda, özellikle evre 1 ve 2, bir başka deyişle ağır kemik deformasyonlarının olmadığı durumlar, medikal ozon uygulamalarına cevap verir. Gonartroz (diz eklemi enflamasyonu) ya da diz ve omuz eklemlerindeki aktif arthritic form tedaviye cevap veren sınıfa dahildir. Standart tıbbi metodlara - spesifik egsersiz terapileri - ilave olarak bu gibi durumlarda intraartiküler ozon enjeksiyonu başarıyla uygulanır. Bağışıklık sistemini güçlendirme ve kıkırdak metabolizmasını aktive etme özelliklerine ek olarak burada ozonun tamamıyla antienflamatuar özelliğinden faydalanıyoruz.

Artritik/Romatizmal Durumlar - Kronik poliartritler
Artritik/romatizmal durumlar iskelet veya kas sistemiyle ilgili pek çok ağrılı, fonksiyon kısıtlılığı da yapabilen hastalığı kapsamaktadır. Genel olarak medikal ozon uygulaması fizik tedavi ile beraber kombine olarak tamamlayıcı amaçla kullanılmaktadır. Romatoid artrit ( kronik poli artrit ) de yapılan çalışmalarda akut olmayan durumlarda ozon majör otohemoterapi tamamlayıcı olarak başarılıdır. Burada kullandığımız etkisi anti enflamatuar etkidir .

HASTA OLARAK BİLMEM GEREKENLER NELER?

Ozon tedavisinin herhangi bir şekli uygulanmadan önce ozon tedavi uygulayacak sertifikalı doktora kullanılan ilaçlardan ve uygulanan özel diyetlerden yakın zamanda bitmişse bile bahsetmeyi unutmayınız. Eğer sadece doktor tavsiye ederse bunları bırakmalısınız. Doktorunuz ayrıca kalıtımsal hastalıklardan, alerjilerden ve diğer şikâyetlerden ve geçmişte nasıl tedavi edildiğinden veya edilmekte olduğundan haberdar edilmelidir. Ozon terapi düşük riskli ve genellikle standart medikal tedavilerin eşliğinde tamamlayıcı, destekleyici ve yeniden yapılandırıcı bir metoddur.

Avrupa ve Rusya'da 100 yıldan buyana kullanılmakta olan ozon tedavi birçok hastanın hayatını kurtardığı gibi ayak ve bacak kesilmelerini de en aza indirmekte insanın yaşam kalitesini artırmaktadır. Almanya'da 5 000, İtalya'da 3 000 Ozon Tedavi Merkezi bulunmakta iken maalesef ülkemizde bu sayı iki elin parmakları kadar olup, çoğunlukla doktorlarımız tarafından bilinmemektedir.

UYGULAMA YÖNTEMLERİ

Senelerin deneyimi sonucunda ve son yapılan klinik çalışmalar ışığında beş uygulama şeklinin geçerliliği kabul edilmiştir:

1.Majör Otohemoterapi (Hastadan kan alınarak tedavinin yapılması) geriatride (yaşa bağlı hastalıklar), dolaşım bozukluklarında yeniden canlanmayı sağlamak için, viral kökenli hastalıklarda ve genel bağışıklık sistemi aktivasyonu için kullanılır.

Bu metotla, 50 ila 100 ml hastanın kanı alınır, tam olarak tespit edilmiş ozonla karıştırıldıktan sonra hastaya geri verilir. (steril ozona dayanıklı sarf malzemesi ve vakumlu şişe kullanılır!). Ozon kırmızı ve beyaz kan hücrelerini oluşturan spesifik maddelerle tamamen reaksiyona girer ve böylece vital aktivitelerini = metabolizmayı arttırır. İşte bu aktive edilmiş kan (ozon ya da oksijen değil!) hastaya hemen tekrar geri verilir.

2.Minör Otohemoterapi Bu yöntemde ise 3–5 ml hastadan alınan kan ozonlanlanarak intramusküler yolla hastaya geri verilir. Bu yöntemle spesifik olmayan bağışıklık sistem aktivasyonu yapılır: alerjik hastalıklarda ve genel olarak bağışıklık sistemini güçlendirmekte kullanılır.

3.Eksternal Tedavi ozon gazını kapalı bir sistemde özel bir plastik bot (ayaklar ve bacaklar için ) içinde dolaştırarak ya da vücudun farklı bölgelerine uygun torbalar, folyolar ile gerçekleştirilir. Bu sarf malzemeleri ozona dayanıklı materyalden yapılır. Vücudun tedavi edilecek kısmı önceden su ile nemlendirilir, çünkü ozon kuru bölgelere etki etmez. Bu metod ülserleri, yaraları, açık yaraları, ameliyat sonrası oluşan lezyonları, shingles (herpes) ve enfekte olmuş alanları tedavi etmekte çok etkilidir. Diğer yöntemler ozonlu saf su ( dental tedavilerde) ve ozonlu saf medikal zeytinyağı (cilt eruptionları örneğin egzema, mantar, liken gibi) kullanılır.

4.Ozon gazının rektal yolla uygulanması kulağa hoş gelmese de o kadar rahatsızlık verici değildir (tıbbi olarak rektal insuflasyon denir). Aslında hasta kesinlıkle hiçbir rahatsızlık hissetmez, çünkü O3 gazı direkt olarak hassas barsak cidarı (membranı) tarafından emilir; buna ek olarak tüp ve torbalar tek kullanımlık olduğundan tamamen hijyeniktir ve hasta kendi kendine uygulayabilir. Bu metod genelde barsakların enflamatuar hastalıklarında endikedir ancak son zamanlarda daha az invaziv olmasından dolayı genel sağlık ve yeniden canlanma için kullanılmaktadır.

5.Ozonun eklem içi enjeksiyonu; Ozon gazı (eğitimli kişilerce), yavaşca eklem içine enjekte edilir. Bu metod ağrılı enflamatuar hastalığı olan ekleme uygulanır (artrit,rekurren artroz, genel patolojik sertliklerde uygulanabilir). Ayrıca hastalığa göre kulak içine ozon gazı veya ozonlu saf su uygulamaları yapılabilmektedir.

http://www.hekimce.com/index.php?kiid=4403
http://www.doktorumonline.net/mid/articles/id/372/Ozon_Tedavisi_ozon_trapi_nedir_Ozon_tedavisinin_Faydalari_Nelerdir.htm
#1553
PTT işyerlerinden, fonotel, fakstel ve internetten kabul edilen telgrafların, kabulünden teslimine kadar her aşamasının bilgisayar ortamında verilip takibinin kayıt altına alınmasını da kapsayacak şekilde hazırlanan Telgraf Hizmetleri Yönetmeliği Resmi Gazetenin 30.07.2009 tarih ve 27304 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Söz konusu Yönetmeliğin "İnternet Üzerinden Telgraf Kabulü" başlıklı 24. maddesinde de belirtildiği üzere; avukatların internet ortamında gönderecekleri e-Telgraflar için PTT Merkez Müdürlükleri aracılığı ile "e-Telgraf Abonelik Sözleşmesi"ni imzalamaları gerekiyor. Avukatların e-Telgraf haricinde kimlik tespiti gerektiren telgrafları da sözleşmeye göre PTT tarafından kabul edilecek ve ücretleri sözleşmede belirtilen posta çeki veya kredi kartı hesaplarından karşılanacak.

İnternet ortamında kabul edilerek teslimine kadar her aşaması gönderici ve alıcı tarafından takibine olanak sağlayan e-Telgraf hizmetinden Avukatların yararlanmaları halinde, önemli ölçüde zaman ve iş gücü kaybının önleneceği belirtildi.

E-Telgraf abonelik sözleşmesi için şu linke tıklayabilirsiniz: http://www.istanbulbarosu.org.tr/images/haber/PTTETELGRAF.pdf
#1554
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, verdiği emsal kararda mesai saatleri içerisinde bahis ve cinsel konulu sitelere girdiği tespit edilen çalışanın iş aktinin fesh edilmesinin doğru olduğuna karar verdi.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin verdiği emsal kararda, işçinin bu tür sitelere girerek doğruluk ve bağlılık ilkesine aykırı davrandığını kaydetti. Mesai saatleri içerisinde bahis ve cinsel konulu internet sitelerine girmek işten atılma nedeni olur mu?

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, verdiği emsal kararda mesai saatlerinde bahis ve cinsel konulu sitelere giren çalışanın işten atılmasına yeşil ışık yaktı. İzmir 9. İş mahkemesi'nin verdiği kararı bozan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, çalışanın işyerinde bu tür sitelere girmesinin "İşverenin güvenini kötüye kullanmak" olarak yorumladı.

Yargıtay'ın emsal kararında şöyle denildi: "Davacının kullandığı bilgisayarda mesai saatleri içinde bahis ve cinsel konulu sitelere girdiğine ilişkin tutanak düzenlenmiştir. Tutanak içeriği tutanak tanıklarınca doğrulanmıştır. Fesih haklıdır. Kıdem ve ihbar tazminatının reddi gerekir iken kabulü hatalıdır." İHA

http://www.haber7.com/haber/20090929/Cinsel-icerikli-siteye-giren-isten-atilacak.php
#1555
Alıntı YapSabit ücret uygulamasının hukuka aykırı olmadığını belirten Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ise bu ücretin telefon hattının bakım, onarım ve işletim maliyetleri nedeniyle alındığını söyledi.

Sayın Bakanın tepkisi son derece yanlış. Her şeyden evvel bu uygulamanın haklı olup olmadığına bakanlık değil ancak ve ancak mahkemeler karar verebilir. Sayın Bakan, kendisine bu yönde soru yöneltilmiş olsa bile, sorunun bu kısmına hiç değilse yanıt vermeme yolunu seçebilirdi. Haydi yanıtlamak istedi diyelim, en azından vatandaşların yoğun bir şekilde şikayet ettikleri böyle bir haksızlıkla ilgili olarak açık ve net bir şekilde Oger Grubunun yanında vatandaşların ise karşısında saf tutmama yolunu seçebilirdi!

Sayın Bakanın mantığıyla olayları değerlendirirsek, akla hayale gelmeyecek bir çok ticari kuruluşun vatandaştan sabit ücret veya benzeri adlar altında bir takım ücretler talep etmesi gayet haklı ve görülmek zorunda kalınır! Mesela köşe başındaki süpermarket yetkilisi bir gün size şöyle bir şey söylese, "marketimiz tüm vatandaşlara her gün erken saatlerden geç saatlere kadar kesintisiz hizmet sunuyor, bizim bu marketi bu şekilde açık tutabilmemiz için bir yığın masraflarımız oluyor, bu sebeple siz marketten bir şey almadan çıkmak isteseniz bile bu hizmetlerimizin karşılığı olarak bize her markete girişinizde 25 kuruş vermek zorundasınız" ne düşünürdünüz?

Üstelik böyle bir tepkiyle karşılaşmanız halinde sizin bu şekilde sizden "ayak bastı parası" yahut "deli dumrul vergisi" olarak adlandırılacak şekilde haksız ücret talep eden market yerine başka bir markete gitme imkanınız olurdu! Halbuki yeni yeni pazara giren bir takım özel şirketleri bir tarafa koyarsanız, vatandaş olarak bizler maalesef Türk Telekom'a mahkumuz! Ve tüm bu adaletsiz tablo karşısında Ulaştırma Bakanımız bu haksız uygulamanın mağduru olan vatandaşların, yani bizlerin yerine haksız kazanç elde eden bir şirketin yanında yer almayı tercih ediyor! İnsanın aklına şöyle bir soru takılıyor ister istemez: Acaba Türk Telekom özelleştirilirken sabit ücret uygulamasıyla ilgili olarak hükümetin ihaleyi kazanan şirkete bir kısım taahhütleri mi olmuştur?

Özetle, Sayın Bakanın bu tavrını kesinlikle yanlış ve kabul edilemez bulduğumu belirtmek isterim.
#1556
Sahte belge üretilmesi hususunda yukarıda gerekli açıklamaları yapmıştım. Ücretinizin ödenmemesi hususu ise ayrı bir konu: Deniz İş Kanunu'nun 51. maddesine göre, "gemiadamının ücretini zamanında ve tam olarak ödemeyen" "işveren veya işveren vekili hakkında, bu durumda olan her gemiadamına karşılık, ödemediği meblağ veya temin ile mükellef olduğu iaşenin tekabül ettiği bedelin, bin Türk Lirasından aşağı olmamak üzere iki katı tutarında idarî para cezası verilir."

Bu hükme istinaden Sosyal Güvenlik Kurumu'na yapacağınız bir şikayet neticesinde işverenin (bin TL'den az olmamak üzere) size ödenmesi gereken ücretin iki katı tutarında para cezasına çarptırılmasını sağlayabilirsiniz.

Size iş hayatınızda başarılar dilerim. İnşallah gönlünüzden geçtiği kadar güzel bir işte/iş yerinde sorunsuz bir şekilde çalışma hayatınızı sürdürürsünüz.
#1557
Burak Bey, şayet gerçek işe başlangıç tarihiniz 30.04.2009 ve ayrılış tarihiniz de elinizdeki belgede belirtildiği gibi 19.05.2009 ise, bu durumda işyerindeki çalışmanız bir aydan az olacaktır ve iş akdiniz bir aylık deneme süresi içinde feshedilmiş olarak kabul edilecektir. Durum bu şekilde ise, iş akdinizin feshi sebebiyle işverenden tazminat isteme hakkınız hukuken bulunmuyor. Ancak elbette yapmış olduğunuz çalışma neticesinde hak ettiğiniz ücreti talep etme hakkınız mevcut. Bunun için dilerseniz doğrudan doğruya icra takibi de başlatabilirsiniz. Şayet icra takibine işveren itiraz ederse, bu durumda dava açılması gerekecektir. Ancak bu hususta üzülmeyin, işveren size ücretinizi ödediğini yazılı şekilde ve banka kayıtları yoluyla ispat etmek zorunda olduğundan, tüm bu süreç neticesinde hak ettiğiniz ücreti alamamanız gibi bir ihtimal söz konusu değildir.
#1558
İmzaladığınız iş sözleşmesinde deneme süresi öngörülmüş. Ancak bu süre kanuna aykırı bir şekilde 75 gün olarak belirlenmiş. Bu durumda hukuken sözleşmenizde bir aylık bir deneme süresinin bulunduğu kabul edilir. İki yıllık süreli bir sözleşme imzalamışsınız. İş akdiniz 30.04.2009 tarihinde başlamış. Peki işinize hangi tarihte son verildi? Yani ne kadar süre çalışmış oldunuz?
#1559
Karşılıksız çek sayısının 2009'da artması, özellikle yılın ilk aylarında derinden hissedilen ekonomik krizle, karşılıksız çıkan çeklerin ödenme oranlarının artması ise ülkenin krizden çıkma sinyalleri vermesi ve ekonomide son aylarda yaşanan düzelmeyle açıklanabilir diye düşünüyorum. Karşılıksız çek sayısının artmış olmasına rağmen aynı dönemde mahkemeler tarafından yapılan bildirimlere göre Merkez Bankasınca duyurulan çek yasaklısı sayısında önemli ölçüde azalma yaşanmasının da mecliste uzun bir süredir bekleyen yeni Çek Kanunu'nun halen çıkartılamamış olmasının ve bu sebeple bir kısım mahkemelerin karşılıksız çek şikayetlerinde doğrudan beraat kararı vermelerinin etkili olduğu kanaatindeyim. Bu konuda detaylı bilgi için: http://www.vekil.net/forum/mahkeme-kararlari/karsiliksiz-ceklerde-mahkemeler-beraat-karari-vermeye-basladi/
#1560
Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı, 2009 yılının sekiz ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43,7 artarak 1 milyon 366 bin 2'ye çıktı.

Merkez Bankası verilerine göre, karşılıksız çek sayısı 2008 yılının sekiz aylık döneminde 950 bin 573 adet idi.

Aynı dönemde, mahkemeler tarafından yapılan bildirimlere göre ise, Merkez Bankasınca duyurulan yasaklanan çek sayısı da yaklaşık yüzde 5 azalarak 50 bin 532'den 48 bin 16'ya indi.

Bankalarca Merkez Bankasına yapılan bildirimlere göre, Merkez Bankasınca duyurusu yapılan, karşılıksız kaldıktan sonra ödenmiş çek sayısı 2009 yılının sekiz ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 26,1 artarak 611 bin 109'dan 770 bin 615'e çıktı.

YILLIK BAZDA YÜZDE 15 ARTIŞ

Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı Ağustos ayında, geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 15 artarak 141 bin 954'e çıktı. Karşılıksız çek sayısı 2008 yılı Ağustos ayında 123 bin 472 adet idi.

Mahkemeler tarafından yapılan bildirimlere göre, Merkez Bankasınca duyurulan yasaklanan çek sayısı da Ağustos ayında, 2008 yılının aynı ayına göre yaklaşık yüzde 35 azalarak 4 bin 371'den 2 bin 842'ye geriledi.

Bankalarca Merkez Bankasına yapılan bildirimlere göre, Merkez Bankasınca duyurusu yapılan karşılıksız kaldıktan sonra ödenmiş çek sayısı Ağustos ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,5 artarak 74 bin 235'den 82 bin 40'a çıktı.

AYLIK BAZDA YÜZDE 14,7 AZALDI

Ağustos ayında, bir önceki aya göre Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı yüzde 14,7 azalarak 166 bin 375'den 141 bin 954'e inerken, birikimli karşılıksız çek sayısı yüzde 11,6 yükselerek 1 milyon 224 bin 48'den 1 milyon 366 bin 2'ye çıktı.

Mahkemeler tarafından yapılan bildirimlere göre, Merkez Bankasınca duyurulan yasaklanan çek sayısı yüzde 31,4 oranında azalarak 4 bin 146'dan 2 bin 842'ye indi.

Aynı dönemde, mahkemelerin bildirimleriyle Merkez Bankasınca duyurulan yasaklanan birikimli çek sayısı yüzde 6,3 artarak 45 bin 174'den 48 bin 16'ya çıkarken, bankalarca Merkez Bankasına yapılan bildirimlere göre, Merkez Bankasınca duyurusu yapılan karşılıksız kaldıktan sonra ödenmiş çek sayısı yüzde 14 azalarak 82 bin 40 oldu. Temmuz ayında bu sayı 95 bin 441 idi.

Duyurusu yapılan, karşılıksız kaldıktan sonra birikimli ödenmiş çek sayısı da yüzde 11,9 artarak 688 bin 575'den 770 bin 615'e yükseldi.

http://www.ekotrent.com/haber/20090926/Karsiliksiz-cek-kol-geziyor.php