Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1561
Mevzuatımızda sizi ilgilendiren iki temel kanun var: 4857 Sayılı İş Kanunu ve 854 Sayılı Deniz İş Kanunu. Öncelikle hangi kanuna tabi olduğunuzu tespit etmemiz gerekiyor. Bunun için Deniz İş Kanunu'nun 1. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına bakmak gerekiyor:

"Bu kanun denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonilatoluk gemilerde bir hizmet akti ile çalışan gemiadamları ve bunların işverenleri hakkında uygulanır.
Aynı işverene ait gemilerin grostonilatoları toplamı yüz veya daha fazla olduğu veyahut işverenin çalıştırdığı gemiadamı sayısı 5 veya daha fazla bulunduğu takdirde birinci bent hükmü uygulanır."

Ben verdiğiniz bilgilerden (gemide çalışan sayısının 5'ten fazla olduğu anlaşılıyor) sizin Deniz İş Kanuna tabi bir çalışma yaptığınız sonucuna vardım.

İkinci husus çalışma sürenizle ilgili. Verdiğiniz bilgilerden geminin yapacağı bir sefer süresince çalışmak üzere işe başladığınızı ve bir ay kadar çalıştıktan sonra işinize son verildiğini anladım, bilmem yanılıyor muyum?

Deniz İş Kanunu'nun 7. maddesine göre:

"Hizmet akti belirli bir süre veya sefer için yahut süresiz olarak yapılabilir.
I - Belirli bir süre için yapılmış hizmet akti bu sürenin bitiminde sona erer. Hizmet akti gemi seyir halinde iken sona ererse akit, geminin ilk limana varmasına ve güvenlik altına alınmasına kadar devam eder.
II - Belirli sefer için yapılmış hizmet akti, akitte yazılı seferin sonunda geminin vardığı limanda yükünü boşaltmasıyla sona erer."

Sizin çalıştığınız geminin sefere başlama ve bitiş noktaları nereleriydi ve işinize sefer sonunda mı son verilmiş oldu?

Ayrıca Deniz İş Kanunu'nun 10. maddesine göre:

"Süresi belirli olmıyan hizmet akitlerinde deneme süresi en çok bir aydır.
Bu süre içinde taraflar hizmet aktini bildirimsiz ve tazminatsız bozabilirler."

Siz işe başlarken/başladıktan sonra yazılı bir iş sözleşmesi yaptınız mı, yaptıysanız bu sözleşmede deneme süresine ilişkin bir hüküm dikkatinizi çekti mi ve işe başlama ve işten ayrılış tarihleri arasında ne kadar bir zaman geçmiş oldu?

Deniz İş Kanunu'nun 12. maddesinin 1. ve 5. fıkralarına göre:

"İşinden ayrılan gemiadamına işveren veya işveren vekili tarafından işinin çeşidinin ne olduğunu ve süresini gösteren bir belge verilir. Bu belgeye gemiadamı isterse, kendisinin durumu ve davranışlariyle, çalışmasının ne yolda olduğu da ayrıca yazılır. İşveren veya işveren vekilinin belgedeki imzası, gemiadamı dilerse bağlama limanındaki liman reisliği tarafından onaylanır.
Belgenin vaktinde verilmemesi veyahut belgede doğru olmıyan yazılar bulunmasından zarar gören gemiadamı veyahut gemiadamını işe alan yeni işveren eski işverenden tazminat isteyebilir."

Siz işverenden böyle bir çalışma belgesi talep ettiniz mi? Ettiyseniz sonucu ne oldu?

Deniz İş Kanunu'nun 18. maddesine göre:

"Hizmet aktinin işveren veya işveren vekili tarafından feshedilmesi halinde sebepleri ile birlikte gemiadamına yazılı olarak bildirilmesi şarttır. Bildirim imkanı olmıyan hallerde durum bir tutanakla tespit olunur."

Anladığım kadarıyla işveren size yazılı fesih bildiriminde bulunmadığı gibi, sizin ağzınızdan bir istifa dilekçesi yazıp imzalamış ve bu şekilde çıkış işlemlerinizi yürütmüş? Şayet böyle ise, bu durum her şeyden evvel Türk Ceza Kanunu'nun 207. maddesine "özel belgede sahtecilik" suçunu teşkil eder ve bu suçu işleyen kişi/kişiler "bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır". Doğal olarak bu oluşturulmuş olan sahte belgenin bir yerlerde kullanılmış olması gerekiyor. Şayet böyle bir kullanım vaki değilse, salt bu şekilde belge düzenlenmiş olması (ispat edilemeyeceği için) cezalandırılamayacaktır. Bu hususta da daha detaylı açıklama yapmanız gerekiyor.

Siz yukarıdaki soruları/hususları açıklığa kavuşturun, ben de size sahip olduğunuz haklar ve yapabilecekleriniz hususunda yardımcı olmaya çalışayım. Hayırlı geceler.
#1562
Alıntı Yapumursayan olursa allah razı olsun ne diyeyim

"Umursayan olursa" ne demek? Bu sitenin kuruluşundaki temel amaç, sizin gibi hukuki sorunları olan kişilere temel düzeyde bilgi desteği sağlamak ve gerekli yönlendirmelerde bulunmaktır. Ancak size yardımcı olabilmemiz için daha ayrıntılı bilgi vermeniz gerekiyor. Yaşadığınız hadiseleri başından sonuna daha detaylı anlatın. İşyerinde ne şekilde çalıştığınızı (çalışma şartlarınızın ne olduğunu) ve ayrıca şu anda işi bırakıp bırakmadığınızı ve işyerinde ne kadar zamandır çalıştığınızı da yazın. Vereceğiniz bilgilere göre elimizden geldiği ölçüde yardımcı oluruz.
#1563
İstanbul Barosu Başkanlığınca Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına yazılan yazıda, 1136 Sayılı Avukatlık Yasası'nın 44. maddesinin (b) bendinde yer alan "Avukatlık Ortaklığı" vergi yasalarında bir düzenleme yapılmadığı için Adi Ortaklık statüsünde görüldüğü için bunun Avukatlık Yasasına aykırı ve avukatların mağduriyetine neden olduğu bildirilmişti. 

İstanbul Barosu Başkanı Av. Kazım Kolcuoğlu imzalı 6 Haziran 2008 tarih ve 374498 sayılı yazıda şu görüşlere yer verilmişti:

Sayın Bakanlığınızın bilgileri içinde olduğu gibi, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 02.05.2001 tarih ve 4667 sayılı yasanın 30. maddesi ile değiştirilen 44. maddesinin (B) bendi ile "Avukatlık Ortaklığı" düzenlemesi getirilmiştir. Yasada aynen; "Avukatlık ortaklığı, aynı baroya kayıtlı birden çok avukatın bu Kanuna göre mesleklerini yürütmek için oluşturdukları tüzel kişiliktir. Avukatlık ortaklığının çalışması meslek çalışması olup, ticarî sayılmaz ve vergilendirme bakımından şahıs şirketlerine ilişkin hükümler uygulanır. Avukatlık ortaklığının adı, bir ya da birkaç ortağın ad ve/veya soyadlarına (Avukatlık Ortaklığı) ibaresi eklenerek belirlenir." denilmektedir.

Bu konuda vergi yasalarımızda halen de gerekli düzenleme yapılmadığından bazı vergi dairelerimizde vergi kanunlarında Avukatlık Ortaklığı olarak bir düzenlemenin bulunmadığı ileri sürülerek söz konusu Avukatlık Ortaklığı ya yanlış değerlendirilmekte, ya da yok sayılıp uygulanmamak istenmektedir. Örnek olarak "Adi Ortaklık" statüsü uygulanmak, ortaklığın unvanından vergilendirilmesine kadar adi ortaklık mevzuatına tabi tutulmak istenmektedir. Bu ise Avukatlık Yasası'na açıkça aykırıdır.

Sayın Bakanlığınızca bu konuda vergi yasalarında gerekli düzenlemelerin yapılmasında ve bu arada konunun aciliyeti bakımından hazırlanacak bir genelge ile ilgililerin uyarılmasında gerekli ilgi ve yardımın gösterileceğine inanıyoruz."

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının İstanbul Barosu Başkanlığına gönderdiği cevabi yazıda Avukatlık Ortaklığı halinde faaliyette bulunanlar için mükellefiyet tesisine yönelik düzenleme yapıldığı bildirildi.

Gelir İdaresi Başkanlığının 3 Eylül 20009 tarih ve 4305–440 sayılı yazısı şöyle: 

İstanbul Barosu Başkanlığına

İlgi: 06.10.2008 tarih ve 37449A.B. sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınızda, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 44 üncü maddesinin (B) bendinde yer alan "Avukatlık Ortaklığı" halinde faaliyette bulunanların mükellefiyet tesisine yönelik düzenlemeye ilişkin isteğiniz incelenmiş olup, konu ile ilgili programlar hazırlanarak 05.08.2009 tarihi itibariyle kullanıma açılmıştır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Mehmet Akarslan
Gelir İdaresi Grup Başkanı

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4424
#1564
İzmir'de karısıyla zor kullanarak ilişkiye girdiği iddia edilen kocaya, "Eşe cinsel saldırı" suçundan 7 yıl 4 ay hapis cezası verildi
İZMİR'DE mahkeme, karısıyla zorla ilişkiye giren kocayı, 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Tutuksuz yargılanan koca, tutuksuz yargılandığı davanın ilk duruşmasında verilen kararla tutuklanarak cezaevine gönderildi.

YARALANMA TESPİTİ
Karabağlar'da oturan 27 yaşındaki Y.K, 6 yıllık kocası 37 yaşındaki V.K.'nin, kendisiyle zorla ilişkiye girdiğini iddia ederek mart ayında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyette bulundu. Savcılığın talimatı üzerine Adli Tıp Kurumu'na gönderilen genç kadında "tecavüze bağlı yaralanmalar" tespit edildi. Soruşturmayı tamamlayan Cumhuriyet savcısı, eşini cinsel ilişkiye girmesi için zorladığı iddia edilen V.K. hakkında, "Eşe karşı cinsel saldırıda bulunmak" suçundan dava açtı. İzmir Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davanın iddianamesinde genç kadının, olay gününü anlatan ifadelerine yer verildi. Genç kadın, o geceyi, "Eşim V.K. gece yarısı alkollü olarak eve geldi. İlişkiye girmek için beni yanına çağırdı. Ancak ben yanaşmayınca bana şiddet uyguladı" diye anlattı. Genç kadının şikâyeti ile Adli Tıp Kurumu'ndan gelen raporları dikkate alan Cumhuriyet savcısı, V.K.'nin 12 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını talep etti. Davanın duruşmasına tek çocuğuyla birlikte gelen Y.K., ifadesini tekrarladı, Y.K., boşanma davası da açtığı eşinden şikâyetçi olduğunu da belirtti. Tutuksuz yargılanan V.K. ise, eşinin açtığı boşanma davasında haklı çıkmak için kendisine yönelik asılsız suçlamalarda bulunduğunu iddia edip, olay günü tartıştıklarını, birbirlerine vurduklarını ancak eşine kesinlikle zorla sahip olmadığını söyledi. Mahkeme heyeti, ilk duruşmada davayı karara bağlayarak V.K.'yi, eşine karşı şiddet uygulayarak cinsel saldırıda bulunduğu gerekçesiyle 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Tutuksuz yargılandığı mahkemeye elini kolunu sallayarak gelen koca, duruşma salonunda bekleyen güvenlik görevlileri tarafından kelepçelendi. V.K., cezaevine götürülürken çiftin boşanma davasının sürdüğü belirtildi.

Tecavüz mağduru 'Eşya değil, eşim'
Eşinin cinsel saldırısına uğrayan Y.K. onun 7 yıl 4 ay hapis cezasına çaptırılmasını sağladı. Y.K., "Umarım bu karar, yatak odalarında, evli kadınların üzerinde uygulanan cinsel baskıları durdurur" dedi
İzmir'de, kendisine cinsel saldırıda bulunan eşinin 7 yıl 4 ay hapis cezası almasını sağlayan Y.K., "Nikah masasında 'evet' derken 'eş' olmayı kabul ettim, 'eşya' olmayı değil" dedi. Eşine boşanma davası da açan genç kadın, yaşadığı süreci SABAH'a anlattı. Y.K., evliliği süresince "aynı nedenle" birçok kez şikayetçi olmak istediğini ama her seferinde çocuğunu düşünerek vazgeçtiğini belirtti. Y.K., "Türkiye'de benim durumumda çok kadın olduğunu biliyorum. Aynı sorunu yaşayıp da, susan komşularımı ve akrabalarımı da biliyorum. Ben de yıllarca susanlardan oldum. Yaşananlar dayanılmayacak hal alınca ailemle konuşup bu durumu anlattım. Ailem bana her türlü desteği verdi. O güçle şikayette bulunup, çocuğumu alarak evi terk ettim" diye konuştu.

"YATAK ODASINDAKİ BASKI"
Davayı ve kararı "Belki birilerine yardımı olur" düşüncesiyle medyayla paylaştıklarını söyleyen Y.K., "Türkiye'de erkekler, kadınların üzerindeki bu cinsel baskı ve hak iddialarına son verilmeliydi. Bu karar da, buna son veren bir karar oldu" dedi. Y.K. şöyle devam etti: "Nikâh masasında eş olmayı kabul ettik, eşya olmayı değil. Kadın da, yüreği olan, duyguları olan, sevmeyi bilen ve sevilmeyi bekleyen, erkek gibi Allah tarafından yaratılandır. Dünyaya geldiklerinde ana, bacı, eş olurlar. Umarım bu karar, kimsenin giremediği yatak odalarında, evli kadınların üzerinde uygulanan cinsel baskıları durdurur. Umarım bu ceza, bu durumu yaşatan erkeklere ders, yaşayan kadınlara da kurtuluş yolu olur." Davasında haklı olduğunu, ancak ortaya çıkıp cezaevindeki babayı ve kendisini teşhir ederek çocuğunun geleceğini mahvetmeyi düşünmediğini belirten Y.K, "Önemli olan isimler değil, karar" dedi. Y.K. (27), geçtiğimiz mart ayında 37 yaşındaki eşi V.K.'nin kendisine tecavüz ettiğini belirterek şikayetçi oldu. Adli Tıp raporu da bu iddiayı doğruladı. Hakkında "eşe cinsel saldırı" suçundan dava açılan V.K., 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklandı. V.K.'yi cezaevine TCK'nın, 26 Eylül 2004'te yürürlüğe giren "cinsel saldırı" başlıklı 102. maddesi gönderdi.

YARGITAY KRİTERLERİ
Evlilik içi tecavüz daha önce de farklı davalar nedeniyle Yargıtay'ın gündemine geldi. Yargıtay bu kararlarında ilişkiye girmek istemeyen kadına cinsel saldırıda bulunulması halinde verilen mahkumiyet kararlarını onadı, aksi yöndeki kararları, "ceza verilmesi gerekir" diyerek bozdu. Geçtiğimiz yıllarda Antalya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, kendisiyle ilişkiye girmeyen eşine şiddet uygulayarak cinsel saldırıda bulunan H.A.'yı 10 yıl 7 ay hapse mahkum etti. Yargıtay da mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verdi.

KADIN ÖRGÜTLERİ KARARDAN MEMNUN
Prof. Dr. Nurselen Toygar (Ege Üniv. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi eski müdürü): Türkiye, kadına şiddette dünyada ilk sıralarda. Ama eşleri tarafından cinsel tacize uğrayan kadınlar sıralamasında sondan 3'üncü. Bunun nedeni, kadınların yasalara güvenip de şikayetçi olamaması. Polise başvuranlar, 'Eşin değil mi? Normal' denilerek evlerine geri gönderiliyordu. Bu karar, eşlerinin tecavüzüne uğrayan kadınları cesaretlendirerek yıllarca yaşadıkları sıkıntıyı sonlandıracaktır.
Meral Danış Bestaş (Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Koordinasyonu avukatı): Yeni Türk Ceza Kanunu ile artık evlilik içi tecavüz ceza sistemimize suç olarak intikal etmiştir.
Nilüfer Yılmaz (Kadın Merkezi-KAMER Yöneticisi): "Yaşadığımız en ciddi sıkıntılardan biri, aile içi tecavüzü ispatlamaktı. Umarız böyle cesaretli kadınlar çıkar ve işlenen bu ağır suçlar mahkum olur.
Türkan Miçoğulları (Ege Kadın Dayanışma Vakfı ve İzmir Kadın Kuruluşlar Birliği Başkanı): Herkese ibret olacaktır. Önemli olan, aile içi tecavüzün suç olduğunun görülmesi ve toplumun da kabul etmesi. Kadının eşi tarafından uğradığı tecavüz dayaktan da beter.
Emine Boz: (Van Kadın Derneği Başkan Vekili): "Sadece bu yıl bize 400 kadın başvurdu. Maalesef, tamamının cinsel nedenlerle şiddet gördüğü, ardından tecavüze uğradığı ortaya çıkıyor.

Kadını 'mal' olarak gören kanun değişti
Prof. Dr. Bahri Öztürk (Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi): "
Evlilik içinde böyle bir karar çok nadir verilir. Yeni Ceza Kanunu'ndan önce kanun kadını mal olarak görüyordu. Artık değişti. Çift için bu karar boşanma sebebi. Ama evlilik otomatik olarak sona ermez. Kadın tarafından boşanma davası açılmalı. Canına tak etti de yaptıysa, o adam geçmişe dair tüm eylemlerinin hesabını vermek zorunda."

Kadın evlilikte haklarını bilmeli
Avukat Özcan Türkoğlu: "Kadının evlilik sonrası bir takım şeyleri yapmaya mecburdur gibi bir toplumsal düşüncenin kırılma noktasını oluşturmaktadır. Kadın, bu kanun maddesiyle, evlilik sürecinde bile yalnız olmadığını, eşinin ona zorla hiçbir şey yaptıramayacağını bilmeli, bu bilinçle hareket etmeli, erkekte nikâhlım mantığıyla karşısındaki bireyin hak, özgürlüklerini yok ettiği takdirde suç işleyeceğini bilmeli"

Tecavüzcüye bileklik
Eşe tecavüze yedi yıl hapis cezası veren mahkeme kararının ardından bu durumdaki erkekler "elektronik bileklikle izlenmeli mi?" konusu tartışmaya açıldı. İspanya'nın ardından Fransa elektronik bilekliği kullanmaya hazırlanırken, Türkiye'de bu uygulamalar "yararlı mı, zararlı mı" konusunda uzmanlar ikiye bölündü. İzmir'de eve alkollü gelen 37 yaşındaki V.K, ilişki isteğini reddeden 27 yaşındaki eşi Y.K.'ya döverek tecavüz ettiği için tam 7 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. İşte tartışmalar bu kararın ardından başladı.

İSPANYA' DAN SONRA FRANSA
Bu durumdaki erkekler için dünya değişik önlemler alıyor. İspanya'dan sonra Fransa'da aile içi şiddet mağdurlarını korumak için 2010'da bileklik koruması getirmeye hazırlanıyor. Plastik saat büyüklüğündeki elektronik bilezikler GPS ile kontrol merkezine bağlanıyor. Bilezik bileğin hareketiyle otomatik olarak şarj oluyor. Şiddet mağduru kadına da küçük bir kutu içinde alarm sistemi veriliyor. Cinsel saldırı işleyen kocalar tehlikeli alana yaklaşınca alarm çalmaya başlıyor. Kritik durumdaki kadın kontrol merkezinden yardım alıp kocasının bulunduğu noktaya ters yere kaçabiliyor. Ayrıca bölgeye polis gönderiliyor. Fransa ilk aşamada şiddete eğilimli en az 2 bin erkeğe elektronik bileklik takmaya hazırlanıyor. İspanya'da Madrid'de denenen ve aile içi şiddet olaylarında yüzde 14 azalma yaşanmasına neden olan elektronik bilekliklerin hayat kurtarabileceği üzerinde duruluyor. Aile içi şiddetin sıkça yaşandığı Türkiye'de de bu tip önlemler tartışılıyor. Uzmanlar, psikiyatrlar hapis cezalarının, elektronik bileklik uygulamalarının ne derece önleyici olacağını tartışıyorlar. Psikiyatrlar da uygulamaların yararları ve zararları konusunda ikiye bölünüyorlar.

KARŞI ÇIKAN DA VAR DESTEKLEYEN DE

TECAVÜZÜ ÖNLEMEZ
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Türkiye'de eşe karşı tecavüz suçu çok fazla yaşanıyor. Kadın erkeğin kölesi değildir. Bu nedenle evlilikte istenmeden cinsel birliktelik suçtur, ancak kadının da erkeği cinsellikten mahrum bırakmaması gerekiyor. Bu da bir çeşit psikolojik tacizdir. Evlilik içinde tecavüz suçu işleyen erkeklere takılması düşünülen bileklik dünyada tartışılıyor. Bu bileklikler şiddet için etkili olabilir, şiddeti önleyebilir ama tecavüzü önlemez.

TERAPİYLE BİRLİKTE
Doç. Dr. Armağan Samancı (Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Şefi): Elektronik bileklikler, kontrol altında kalması, ev hapsi için kullanılabilir. Ceza da kontrol edicidir ama önleyici olmayabilir. Bunların sadece ceza değil yardım da almaları gerekiyor. Bileklik terapiyle birlikte daha çok işe yarayabilir. Kadınlar eşlerinin böyle bir davranışına bir defa bile maruz kalırlarsa geciktirmeden bu konuda eşiyle birlikte danışmanlık almalıdırlar.

BİZDE GEÇERLİ OLMAZ
Prof. Dr. Mansur Beyazyürek: Bu ceza kadınlara bir mesaj veriyor; et parçası olmadıklarını kanıtlıyor. Kadınlar evli bile olsalar bedenlerinin sınırlarını kendilerinin koyacaklarını gösteriyor. Ancak bilekliğin bizim toplumumuz için geçerli olacağını düşünmüyorum. Ama kocasına öfkeli bir kadın da bunu kötü yönde kullanabilir.

BİR GÜVENCE
Dr. Akif Poroy: Bileklik kadın için güvencedir, faydalıdır ve tecavüzcü eşi uzak tutar. Karısına tecavüz eden bu davranışı kendini ifade edemeyip zavallılığından yapmıştır. Ancak mahkemede verilen cezalar bir çözüm olamaz. Ayrıca bazı iyi niyetli olmayan kadınlar tarafından bu sonuçlar kullanılabilecektir. Ayrıca bu tip sorunlar sevgiden yoksun ailelerin sorunlarıdır. Bu tip aileler zaten kurulmamalı.

FAYDALI OLMAZ
Dr. Cem Keçe: Bu tür çözümlerin Türk toplumunda faydalı olacağını düşünmüyorum. Ayrıca kötü niyetli kullanımlara da müsait uygulamalar. Yedi yıllık cezanın ardından her kavgada tecavüz var denilecek... Bu mahkeme kararı geçici önlemdir, geçici çözümdür. Evde zorla yaşanan bir durum varsa bunda her iki tarafın da payı vardır. Tek tarafı suçlamakla bir yere varılamaz. Bileklikle izleme çözüm olamaz.

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/09/24/esine_tecavuz_eden_kocaya_yedi_yil_hapis
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/09/25/tecavuz_magduru_esya_degil_esim
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/09/25/tecavuzcuye_bileklik
#1565
İstanbul Barosu Başkanlığınca, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı ve İstanbul 7. İcra Ceza Mahkemesine yazılan yazıda, İstanbul 7. İcra Ceza Mahkemesinin şikâyetli kimlik numarasının bildirilmemesi nedeniyle şikâyet dilekçesinin işleme alınmamasını, Anayasa'nın 36, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 179 ve 58. maddesine aykırı olduğu bildirildi.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın imzalı 4 Eylül 2009 tarih ve 41183 Gündem sayılı yazısı şöyle:

Bir meslektaşımızın Başkanlığımıza sunduğu 20.08.2009 kayıt tarihli dilekçesinde, alacaklı vekili oldukları icra takibinde İcra İflas Kanunu 89. maddesi uyarınca Haciz İhbarnamesi gönderilen 3. şahıs şirket yetkililerin "Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunma' nedeni ile cezalandırılması için İstanbul 7. İcra Ceza Mahkemesine şikâyette bulundukları, ancak mahkemece sanıkların Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaralarının bildirilmemesi nedeni ile dava açılamayacağı gerekçesi ile taleplerinin reddedildiği bildirilmiştir.

Benzer konu ile ilgili Baro Başkanlığımızca, 21.04.2009 gün ve 17744 Gündem sayılı yazımızla Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ile yazışma yapılarak, dava açılırken veya icra takibi yapılırken UYAP'tan kaynaklı tarafların veya karşı yanın Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının istenildiği, aksi durumda işlem yapılmadığı, özellikle borçlu/davalı tarafın kimlik numarasının alacaklı/davacı avukatları tarafından bilinebilmesinin mümkün olmadığı, bu yetki ve görevin idareye veya yargı kurumlarına bırakıldığı, avukatlardan dava veya takip yanlarının kimlik numaralarının istenilmesinin, bu bilginin verilmemesi nedeni ile işlem yapılmamasının Anayasanın 'Hak arama hürriyeti' kenar başlıklı 36. maddesinde yer alan "'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" hükmüne aykırılık teşkil ettiği, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun dava dilekçesinde olması gereken hususların düzenlediği 179. maddesinde ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 'Takip talebi ve muhtevası' kenar başlıklı 58. maddesinde, tarafların kimlik numaralarının yazılacağına dair bir hüküm bulunmadığı bildirilerek anayasaya ve yasaya aykırı uygulamanın sonlandırılması istenilmiştir.

Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığının cevabi yazısında, "UYAP siteminde bulunan 137 taraf sıfatından; davalı, dâhili davalı, karşı taraf, talep edilen, tanık, üçüncü şahıs, borçlu/müflis, aracı kişi/kurum, rehin alacaklısı, rehin borçlusu, haciz sahibi, işgalci, mükellefiyet sahibi, tedbir koyduran, tereke sorumlusu, vasi, ihbar edilen, itiraz eden (davalı) ve adli olgu tarafları için T.C. kimlik numarası girilmesi hâlen zorunlu değildir. Bu taraflar için adli, idari yargı ve yardımcı birimlerde, zorunlu olmadığından; dava veya takip açılırken T.C. kimlik numarası UYAP tarafından istenmemektedir" denilmiştir.

Yakınma konusu ile ilgili Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığının, Baro Başkanlığımıza hitaben yazılan 30.04.2009 gün ve 2310 sayılı yazının bir örneği ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize rica ederim.

Saygılarımla.                                                                                       

Av. Muammer AYDIN
İstanbul Barosu Başkanı

 




T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı

Sayı    :B.03.0.BİD.0.00.00.02-708.01/582/2310                                              30.04.2009
Konu   : Davalı/Borçlu için T.C. Kimlik Numarası istenmesi

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞINA

İlgi       : 21/04/2009 tarihli ve 2009/17744 gündem sayılı yazınız.

İlgi yazınızla Anayasaya ve yasalara aykırı olarak davalı/borçlu taraflarının T.C. kimlik numaralarının istenmemesi talep edilmiştir.

29.04.2006 tarih ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'na göre, kuramlar ve tüzel kişiler bu kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl içinde mevzuatlarını bu kanun hükümlerine uygun hale getirerek işlemlerinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını kullanmak zorundadırlar. 29.04.2008 tarihinde kanunda öngörülen bu iki yıllık geçiş süresi dolmuştur.

Başbakanlık tarafından çıkarılan 21.10.2006 tarih ve 2006/33 sayılı, 5490 Sayılı Kanunun Uygulanması Hakkında Genelgede ise; "Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının kendi bilgisayar ortamlarında tuttukları kişi bilgilerini, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarasını da içerir şekilde güncellemeleri veya ilk defa elektronik ortama kaydedilecek bilgilerle birlikte Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını da istemeleri gerekmektedir." hükmü getirilmiştir.

UYAP Sisteminin işletimde olduğu tüm birimlerce Kimlik Paylaşım Sistemi (KPS) aktif olarak kullanılmaktadır. UYAP alt yapısı elektronik imza ve teklik esasına dayalı olarak T.C. kimlik numarası üzerine kurulmuştur. T.C. kimlik numarası, ilk talepte bulunan için dava ve icra takibi açılış aşamasında, diğer taraflar için ise başvuru aşamasında girilmesi zorunlu alandır.

UYAP siteminde bulunan 137 taraf sıfatından; davalı, dâhili davalı, karşı taraf, talep edilen, tanık, üçüncü şahıs, borçlu/müflis, aracı kişi/kurum, rehin alacaklısı, rehin borçlusu, haciz sahibi, işgalci, mükellefiyet sahibi, tedbir koyduran, tereke sorumlusu, vasi, ihbar edilen, itiraz eden(davalı) ve adli olgu tarafları için T.C. kimlik numarası girilmesi hâlen zorunlu değildir. Bu taraflar için adli, idari yargı ve yardımcı birimlerde, zorunlu olmadığından; dava veya takip açılırken T.C. kimlik numarası UYAP tarafından istenmemektedir.

Ancak başvuru yapanın sıfatına bakılmaksızın Nüfus Hizmetleri Kanunu'na göre T.C. kimlik numarası birimlerce istenebilmektedir. Bu bağlamda dava veya takip açılış aşamasında T.C. Kimlik Numarası istenmeyen yukarıdaki taraflar daha sonra kendileri herhangi bir taleple yargı veya yardımcı birimlerine başvurdukları zaman, kendilerinden T.C. Kimlik Numarası istenmektedir. Ayrıca bu konu ile ilgili tüm Cumhuriyet Başsavcılıklarına 21.11.2008 tarih 6487 sayılı yazı gönderilmiştir.

Bilgi ve gereğini rica ederim.

Ali KAYA

Hâkim
Bilgi İşlem Dairesi Başkanı

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4413
#1566
DURUŞMALARDA HANGİ HALLERDE AYAĞA KALKILACAĞINI YASALAR BELİRLEMİŞTİR

Bakırköy 10. İş Mahkemesi, İstanbul Barosu Başkanlığına yazdığı 28.08.2009 tarih ve2008/314E sayılı yazıda, S.G.K vekili bir meslektaşımızın "gereği düşünüldü" denildiğinde ayağa kalkmadığı, gerekçe olarak da "sadece ceza mahkemelerinde hüküm kurulurken ayağa kalkıyoruz, hukuk mahkemelerinde ayağa kalkmıyoruz, bu konuda Baronun açıklaması var" şeklinde beyanda bulunduğu belirtilerek, Başkanlığın bu konuda bir açıklaması olup olmadığını sordu.

İstanbul Barosu Başkanlığınca Bakırköy 10. İş Mahkemesine yazılan cevabi yazıda, Baro Başkanlığının, Ceza Mahkemelerinde hüküm kurulurken ayağa kalkılacak, hukuk mahkemelerinde ayağa kalkılmayacak şeklinde bir açıklamasının bulunmadığı, "Ancak bu zamana kadar kimi Ceza Mahkemelerince Başkanlığa ulaşan yazılarda, ara kararlarında "gereği düşünüldü" denilmesi ile avukatların ayağa kalkmadıkları bildirilerek konunun Başkanlığımızca değerlendirilmesi istenilmiştir" denildi.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın imzasıyla Bakırköy 10. İş Mahkemesine gönderilen 7 Eylül 2009 tarih ve 41948A.B sayılı yazıda konuya ilişkin şu görüş ortaya konuldu:

"Web sitemizde de yayınlanan cevabi yazılarımızda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda duruşma sırasında kimlerin hangi durumlarda ayağa kalkacaklarını düzenleyen 55 ve 231 olmak üzere iki madde olduğu, 55. maddenin 2 fıkrasında "Yemin edilirken herkes ayağa kalkar" denildiği, 231. maddenin 4. fıkrasında ise "Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir" dendiği, hangi kararların hüküm sayılacağı hususunda 223. maddenin 1. fıkrasında, "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi" kararlarının sayıldığı, kanun koyucunun hangi kararların hüküm sayılacağını sınırlı sayıda saydığı, bu kararların herkes tarafından ayakta dinleneceğini bildirdiği, 231. maddenin gerekçesinde "Hüküm açıklanırken mahkeme kurulu ve Cumhuriyet Savcısı hariç duruşma salonunda bulunan herkes ayağa kalkmak zorundadır" dendiği, bu hallerin haricinde yargılamayı sona erdirmeyip dosyadaki eksikliklerin giderilmesi için duruşmanın ertelenmesine yönelik veya hüküm mahiyetinde olmayan kararların açıklanmasında avukatların ayağa kalkmasını gerektiren bir düzenleme Ceza Usulünde yer almadığı gibi, Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği Meslek İlke ve Kurallarında da mevcut bulunmadığı bildirilmiştir.

Bilgilerinize rica ederim."

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4418
#1567
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, taş atan kalabalığa yedi kurşun sıkarak bir kişinin ölümüne neden olan askere, "bölgenin de özellikleri" gerekçesiyle ceza verilemeyeceğine hükmetti. YARSAV Başkanı ve Yargıtay Savcısı Eminağaoğlu askerin cezalandırılmasını istemişti.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK), tartışma yaratacak bir karara imza attı. Kurul, Siirt'te, askeri araca taş atan kalabalığa, tam otomatik silahla yedi kurşun sıkan ve bir kişinin ölümüne neden olan uzman çavuşa ceza verilemeyeceğine hükmetti. Kurul, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, "havaya ateş etmeliydi" kararına karşılık olarak "bölgenin özellikleri" gerekçesini öne sürdü.

Siirt'te 2005'te içinde iki jandarma erinin de bulunduğu askeri bir jiple Jandarma Özel Harekât Tabur Komutanlığı'ndan ayrılan uzman çavuş G.Y., il merkezinde basın açıklaması yapan 150-200 kişilik bir grupla polis arasında çıkan çatışmanın ortasında kaldı. Kalabalığın bir bölümü G.Y.'nin kullandığı cipe de taş attı ve iki asker hafif yaralandı.

YARSAV'lı savcı

G.Y., uyarılara rağmen saldırı sürünce MP5 tipi silahını aracın yan camından çıkarıp ateşledi. Tek defada kalabalığa doğru 7 kurşun sıkan G.Y.'nin açtığı ateş sonucu Abdullah Aydan yaşamını yitirdi. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi, açılan davada G.Y.'nin beraatine hükmetti. Temyiz üzerine karar Yargıtay'a geldi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı adına tebliğname hazırlayan YARSAV Başkanı ve Yargıtay Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu, beraat kararının bozularak G.Y.'nin cezalandırılmasını istedi.

Eminağaoğlu, ölen Aydan'ın saldırgan kalabalığın arasında olmadığını, yol kenarında durduğunu belirtti. Eminağaoğlu, Aydan'ın durduğu yerde bulunan bir arabanın üzerindeki üç adet kurşun deliğinin yerinin, G.Y.'nin ayaklara ya da havaya doğru değil, öldürücü biçimde ateş ettiğini kanıtladığını belirtti.

Eminağaoğlu, G.Y.'ye taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan hapis cezası verilmesini istedi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi tebliğnameyi yerinde bulmazken beraat kararını onadı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bu karara da itiraz etti. Yine Eminağaoğlu'nun hazırladığı dilekçede, itiraz gerekçeleri şöyle sıralandı:

"Sanık, ateş etmeden önce silahı seri atış konumundan çıkartmadı. Tek seferde 7 atış yaptı. Atış kalabalıkla ilgisi olmayan araçların arkasında bekleyen kişinin ölümünden anlaşılacağı üzere paralel biçimde yapıldı. Jandarma aracı kalabalık tarafından çevrelenmiş değildir. 150-200 kişi olduğu söylenen, ancak, hakkında soruşturma açılan kişi sayısının 37 olmasından dolayı, daha az oldukları anlaşılan kalabalık, aracı çevrelemeden taşlı saldırıda bulundu. Sanık, ateş etmeden önce kalabalığa gerekli uyarıyı yapmadı. Sanık, silah kullanma yetkisini yasaya aykırı biçimde uygulamış, yasal savunma sınırlarını aşmıştır. Sanığın görev icabı, korku, heyecan ve telaşa kapılmadan silah koşullarına uyması gereklidir."

'Sınır aşıldı' ama

Ancak, kurul 18 Mart 2009'da aldığı kararla bu itirazı reddedip dairenin kararını onadı. Geçen hafta yazılarak taraflara tebliğ edilen gerekçeli kararda, "Kürdistan faşizme mezar olacak", "Burası Kürdistan Türkiye değil" sloganları atan kalabalığın, askeri araca ciddi biçimde zarar verdiği, iki askerin yaralandığı, bu eyleme karşılık savunma hakkı doğan G.Y.'nin gerçekleştirdiği savunmanın, saldırı ile orantılı olmadığı belirtildi. Bu durumda, ancak, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı sınırın aşılmasının "cezasızlık nedeni" olabileceği belirtildi.

İçtihat olacak

Siirt'in uzun yıllardır terör olaylarının yaşandığı Güneydoğu'da bulunduğuna dikkat çekilen kararda şöyle denildi:

"Ölüme yönelik sözlerle de desteklenen fiili saldırının ağırlığı, uyarılara karşı artarak devam etmesi ile bölgenin özellikleri bütün olarak göz önüne alındığında, yasal savunmada sınırın mazur görülebilecek bir korku ve telaşla aşıldığının kabulü gereklidir."

Yerel savcılık, yerel mahkeme, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin "Ölen kişi, saldırganlar arasında değildi" tespitine rağmen kurul kararını, ölen kişinin saldırganlar arasında bulunduğu yorumuna dayandırdı.

Yargıtay'ın içtihat niteliğindeki bu kararına göre, kalabalığın silah ya da bıçağa sahip olmadığı, taşlı saldırıda bulunduğu olaylarda, benzer bir korku ve telaş yaşayan güvenlik görevlisinin açtığı öldürücü ateş, ceza nedeni sayılmayacak.(Milliyet)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&Date=&ArticleID=955653
#1568
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ
11. Protokol ile yeniden düzenlenen metin

20 Mart 1950'de Roma'da imzalanan Sözleşme, 3 Eylül 1952'de yürürlüğe girdi. Türkiye, Sözleşmeyi 18 Mayıs 1954'de onayladı. (R.G. 19 Mart 1954-8662)

Sözleşme metni, 21 Eylül 1970'de yürürlüğe giren 3 no'lu Protokol'un 20 Aralık 1971'de yürürlüğe giren 5 no'lu Protokol'un ve 1 Ocak 1990'da yürürlüğe giren 8 no'lu Protokol'un düzenlemelerine uygun olarak değiştirilmişti ve ayrıca, yürürlüğe girdiği 21 Eylül 1970'ten bu yana 5. maddesinin 3. fıkrasına uygun olarak Sözleşme'nin bir parçası olan 2 no'lu Protokol'un metnini içermekteydi. Protokolların getirdiği bütün bu değişikliklerin veya eklemelerin yerini, yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Kasım 1998'den itibaren 11 no'lu Protokol aldı. Bu tarihten itibaren, 1 Ekim 1994'te yürürlüğe giren 9 no'lu  Protokol yürürlükten kaldırıldı.
 
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme
(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi)

11. Protokol ile değiştirilen ve yeniden düzenlenen sözleşme metni
(yürürlüğe giriş tarihi 1 Kasım 1998)

İNSAN HAKLARININ VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİNİN KORUNMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞME
Roma, 4.XI.1950

Aşağıda imzası bulunan Avrupa Konseyi üyesi hükümetler, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni,

Bu Bildiri'nin, metninde açıklanan hakların her yerde ve etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamayı hedef aldığını,

Avrupa Konseyi'nin amacının, üyeleri arasında daha sıkı bir birlik kurmak olduğunu ve insan hakları ile temel özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesinin bu amaca ulaşma yollarından birini oluşturduğunu göz önüne alarak,

Dünyada barış ve adaletin asıl temelini oluşturan ve sağlanıp korunabilmesi, her şeyden önce, bir yandan da insan hakları konusunda ortak bir anlayış ve ortaklığa saygı esasına bağlı olan bu temel özgürlüklere derin inançlarını bir daha tekrarlayarak,

Aynı inancı taşıyan ve siyasal gelenekler, idealler, özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü konularında ortak bir mirası paylaşan Avrupa devletlerinin hükümetleri sıfatıyla, Evrensel Bildiri'de yer alan bazı hakların ortak güvenceye bağlanmasını sağlama yolunda ilk adımları atmayı kararlaştırarak;

Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır:
 
Madde 1
İnsan Haklarına saygı yükümlülüğü

Yüksek Sözleşmeci Taraflar, kendi yetki alanları içinde bulunan herkese bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar.
 
BÖLÜM I
Haklar ve Özgürlükler

Madde 2
Yaşama hakkı

1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez.
2. Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz:
    a) Bir kimsenin yasadışı şiddete karşı korunması için;
    b) Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için;
    c) Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için.
 
Madde 3
İşkence yasağı

Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.

Madde 4
Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı

1. Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.
3. Aşağıdaki haller bu maddede sözü geçen "zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma"dan sayılmazlar:
    a) Bu Sözleşme'nin 5. maddesinde öngörülen koşullar altında tutuklu bulunan kimseden tutukluluğu veya şartlı salıverilmesi süresince olağan olarak yapılması istenen çalışma;
    b) Askeri nitelikte bir hizmet veya inançları gereğince askerlik görevini yapmaktan kaçınan kimselerin durumunu meşru sayan ülkelerde bu inanca sahip kimselere zorunlu askerlik yerine gördürülecek başka bir hizmet;
    c) Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz ve afet hallerinde istenecek her hizmet;
    d) Normal yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma veya hizmet.

Madde 5
Özgürlük ve güvenlik hakkı

1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
    a) Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;
    b) Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;
    c) Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması;
    d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;
    e) Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;
    f) Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;
2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.
3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.

Madde 6
Adil yargılanma hakkı

1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
    a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
    b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
    c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;
    d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;
    e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.

Madde 7
Cezaların yasallığı

1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
2. Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.

Madde 8
Özel hayatın ve aile hayatının korunması

1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir.

Madde 9
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü

1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.
 
Madde 10
İfade özgürlüğü

1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.

Madde 11
Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü

1. Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.

Madde 12
Evlenme hakkı

Evlenme çağına gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir.

Madde 13
Etkili başvuru hakkı

Bu Sözleşme'de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir.

Madde 14
Ayırımcılık yasağı

Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.

Madde 15
Olağanüstü hallerde askıya alma

1. Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
2. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında, 2. madde ile 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ve 7. maddeyi hiçbir suretle ihlale mezun kılmaz.
3. Bu maddeye göre aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirir.

Madde 16
Yabancıların siyasal etkinliklerinin kısıtlanması

10, 11 ve 14. maddelerin hiçbir hükmü, Yüksek Sözleşmeci Tarafların yabancıların siyasal etkinliklerini sınırlamalarına engel sayılmaz.

Madde 17
Hakların kötüye kullanımının yasaklanması

Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz.

Madde 18
Hakların kısıtlanmasının sınırları

Bu Sözleşmenin hükümleri gereğince, sözü edilen hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir.

BÖLÜM II

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

Madde 19
Mahkeme'nin kuruluşu

Bu Sözleşme ve protokollarına, Yüksek Sözleşmeci Taraflarca kabul edilen yükümlülüklere uyulmasını sağlamak için; aşağıda "Mahkeme" olarak anılacak bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulur. Mahkeme devamlı görev yapar.

Madde 20
Yargıç sayısı

Mahkeme, Yüksek Sözleşmeci Taraflar sayısına eşit sayıda yargıçtan oluşur.

Madde 21
Görev için aranan koşullar

1. Yargıçlar üstün ahlaki vasıflara ve yüksek bir hukuki göreve atanmak için gerekli niteliklere sahip veya ehliyetleriyle tanınmış hukukçu olmalıdırlar.
2. Yargıçlar Mahkemeye kendi adlarına katılırlar.
3. Görev süreleri içerisinde, yargıçlar bağımsızlıkları, tarafsızlıkları ve daimi görevin gerekleri ile bağdaşmayan herhangi bir görev üstlenemezler; bu fıkranın uygulanmasından doğan sorunlar Mahkeme tarafından karara bağlanır.

Madde 22
Yargıçların seçimi

1. Yargıçlar, her Yüksek Sözleşmeci Taraf için, o Yüksek Sözleşmeci Taraf tarafından gösterilen ve üç aday içeren bir liste üzerinden Parlamenterler Meclisi tarafından oy çokluğu ile seçilirler.
2. Yeni Yüksek Sözleşmeci Tarafların bu Sözleşme'ye katılmaları halinde Mahkeme'yi tamamlamak ve boşalan üyelikleri doldurmak için aynı usul izlenir.

Madde 23
Görev süreleri

1. Yargıçlar altı yıl için seçilirler. Tekrar seçilmeleri mümkündür. Bununla beraber ilk seçilen yargıçlardan yarısının görev süresi üç yıl sonunda sona erecektir.
2. İlk üç yıllık sürenin sonunda görevleri sona erecek olan üyeler, ilk seçimlerin yapılmasından hemen sonra, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri tarafından kura çekmek suretiyle saptanır.
3. Yargıçların imkan ölçüsünde yarısının her üç yılda bir yenilenmesini sağlamak için, Parlamenterler Meclisi bir sonraki seçime geçmeden önce seçilecek yargıçlardan bir veya birkaçının görev süresinin veya sürelerinin üç yıldan az veya dokuz yıldan çok olmamak şartı ile, altı yıl dışında bir süre olmasına karar verebilir.
4. Birden fazla üyenin görev süresinin söz konusu olduğu durumlarda ve Parlamenterler Meclisi'nin yukarıdaki fıkrayı uygulaması halinde, görev sürelerinin üyelere dağılımı, Genel Sekreter'in, seçimden hemen sonra yapacağı kura sonucu belirlenir.
5. Görev süresi bitmemiş bir yargıcın yerine seçilen yargıç, selefinin görev süresini tamamlar.
6. Yargıçların görev süreleri 70 yaşında sona erer.
7. Yargıçlar, yerlerine başkası seçilinceye kadar görev yaparlar. Yerlerine başkası seçildikten sonra da kendilerine havale edilmiş olan davalara bakmaya devam ederler.

Madde 24
Görevden alınma

Bir yargıç ancak, artık gerekli koşulları taşıma dışına ilişkin diğer yargıçların üçte iki çoğunluk ile alacakları kararla görevden alınabilir.

Madde 25
Yazı İşleri ve hukukçular

Mahkeme'de, görev ve kuruluğu Mahkeme içtüzüğünde belirlenen bir Yazı İşleri bulunur. Mahkeme'ye yazı işlerinde görevli hukukçular yardım eder.

Madde 26
Mahkeme'nin genel kurul halinde toplanması

Genel Kurul halinde toplanan Mahkeme,
    a) Üç yıllık bir süre için Başkanını ve bir veya iki Başkan Yardımcısını seçer, bunların tekrar seçilmeleri mümkündür;
    b) belirli süreler için Daireler kurar;
    c) Mahkeme, Dairelerinin başkanlarını seçer, bunların tekrar seçilmeleri mümkündür;
    d) Mahkeme içtüzüğünü kabul eder;
    e) Yazı işleri Müdürü ve bir veya birden fazla Müdür Yardımcısı seçer.
 
Madde 27
Komite, Daireler ve Büyük Daire

1. Mahkeme, önüne gelen başvuruları incelemek üzere üç yargıçlı Komiteler, yedi yargıçlı Daireler ve onyedi yargıçlı bir Büyük Daire şeklinde toplanır. Mahkemenin Daireleri belirli bir süre için Komiteleri oluşturur.
2. Başvuruya konu olan Taraf  Devlet adına seçilmiş yargıç Daire ve Büyük Dairede vazifeten yer alır; bu yargıcın yokluğunda veya katılması mümkün olmayan durumlarda, anılan Devletin belirleyeceği bir kişi yargıç sıfatıyla Daire ve Büyük Dairede yer alır.
3. Büyük Daire ayrıca Mahkeme Başkanı, Başkan Yardımcıları, Daire Başkanları ve Mahkeme içtüzüğüne göre seçilecek diğer yargıçlardan oluşur. 43. madde uyarınca Büyük Daireye sevk edilen başvuruların incelenmesi sırasında, Daire Başkanı ve başvuruda konu edilen Devletin yargıcı dışında, bu kararı veren Daire yargıçları Büyük Dairede yer alamazlar.

Madde 28
Komitelerin kabul edilemezlik kararları

Bir Komite, 34. madde uyarınca yapılan kişisel başvurunun, daha fazla incelemeyi gerektirmediği hallerde, oybirliği ile kabul edilemezliğine veya kayıttan düşürülmesine karar verebilir. Bu karar kesindir.

Madde 29
Dairelerin kabul edilebilirlik ve esasa ilişkin kararları

1. 28. madde çerçevesinde karar verilmediği takdirde, bir Daire, 34. madde uyarınca yapılan kişisel başvuruların kabul edilebilirliği ve esası hakkında karar verir.
2. Bir Daire, 33. madde uyarınca yapılan devlet başvurularının kabul edilebilirliği ve esası hakkında karar verir.
3. Mahkeme'nin istisnai hallerde, aksine kararları hariç, kabul edilebilirlik konusundaki kararları ayrı olarak alınır.

Madde 30
Yargılanmanın Büyük Daireye gönderilmesi

Daire önünde görülen dava, işbu Sözleşmenin ve protokollarının yorumu konusunda ciddi sorunlar doğuruyorsa ya da sorunun çözümü Mahkeme tarafından önceden verilmiş bir karar ile çelişkili olacak ise, Daire, hüküm vermediği süre içerisinde, taraflar itiraz etmedikçe, yargı yetkisinden Büyük Daire lehine vazgeçebilir.

Madde 31
Büyük Dairenin yetkileri

Büyük Daire,
    1. Daireler tarafından 30. madde uyarınca kendisine gönderilen veya 43.  madde uyarınca önüne gelen, 33. veya 34. maddeler uyarınca yapılan başvuruları ve,
    2. 47. maddede öngörülen görüş bildirme taleplerini inceler.

Madde 32
Mahkeme'nin yargı yetkisi

1. Mahkeme'nin yargı yetkisi, 33., 34. ve 37. maddeler uyarınca kendisine intikal eden, işbu Sözleşmenin ve protokollarının yorumu ve uygulanmasına ilişkin tüm konuları kapsar.
2. Mahkeme'nin yargı yetkisinin olup olma dışı hakkında ihtilaf durumunda, karar Mahkemeye aittir.

Madde 33
Devlet başvuruları

Her Yüksek Sözleşmeci Taraf işbu Sözleşme ve protokolları hükümlerine vaki ve kendisinin diğer Yüksek Sözleşmeci Tarafa isnat edilebileceğine kanaat getirdiği herhangi bir ihlalden dolayı Mahkeme'ye başvurabilir.
 
Madde 34
Kişisel başvurular

İşbu Sözleşme ve Protokollarında tanınan hakların Yüksek Sözleşmeci Taraflardan biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek kişi, hükümet dışı her kuruluş veya kişi grupları Mahkeme'ye başvurabilir. Yüksek Sözleşmeci Taraflar bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına hiçbir suretle engel olmamayı taahhüt ederler.
 
Madde 35
Kabul edilebilirlik koşulları

1. Uluslararası Hukukun genel olarak kabul edilen prensiplerine göre, ancak iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve kesin karardan itibaren altı aylık süre içinde Mahkeme'ye başvurulabilir.
2. Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan herhangi bir kişisel başvuruyu aşağıdaki hallerde kabul etmez:
    a) Başvuru imzasız ise veya;
    b) Başvuru Mahkeme tarafından daha önce incelenmiş veya uluslararası diğer bir soruşturma veya çözüm merciine sunulmuş başka bir başvurunun konusuyla esas itibariyle aynı ise ve yeni olaylar içermiyorsa.
3. Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan herhangi bir kişisel başvuruyu işbu Sözleşme ve Protokolları hükümleri dışında kalmış, açıkça dayanaktan yoksun veya başvuru hakkının suistimali mahiyetinde telakki ettiği takdirde, kabul edilemez bulur.
4. Mahkeme işbu maddeye göre kabul edilemez bulduğu her başvuruyu reddeder. Yargılamanın her aşamasında bu karar verilebilir.
 
Madde 36
Üçüncü  tarafın müdahalesi

1. Daire ve Büyük Daire önündeki tüm davalarda, vatandaşlarından birinin başvuran taraf olması halinde, Yüksek Sözleşmeci Tarafın yazılı görüş sunma ve duruşmalarda bulunma hakkı vardır.
2. Mahkeme Başkanı, adaletin doğru sağlanabilmesi amacıyla, yargılamada taraf olmayan herhangi bir Yüksek Sözleşmeci Tarafı yazılı görüş sunma veya duruşmalarda taraf olmaya davet edebilir.

Madde 37
Başvurunun kayıttan düşmesi

1. Yargılamanın herhangi bir aşamasında, Mahkeme, aşağıdaki sonuçlara varılması halinde başvurunun kayıttan düşürülmesine karar verebilir.
    a) Başvuru sahibi başvurusunu takip etme niyetinde değilse; veya;
    b) Sorun çözümlenmişse veya;
    c) Başka herhangi bir nedenden ötürü, başvurunun incelenmesine devam edilmesi hususunda artık haklı bir gerekçe görmezse.
    Ancak işbu Sözleşme ve Protokollarında tanımlanan insan haklarına riayet gerektiriyorsa, Mahkeme başvurunun incelenmesine devam eder.
2. Mahkeme koşulların haklı kıldığı kanısına varırsa, bir başvurunun eski haline döndürülmesini kararlaştırabilir.

Madde 38
Davanın incelenmesi ve dostane çözüm süreci

1. Mahkeme, kendisine gelen başvuruyu kabul edilebilir bulduğu takdirde,
    a) Olayları saptamak amacıyla, tarafların temsilcileriyle birlikte başvuruyu incelemeye devam eder ve gerekirse, ilgili Devletlerin, etkinliği için gerekli tüm kolaylıkları sağlayacakları bir soruşturma yapacaktır;
    b) İşbu Sözleşme ve Protokollarında tanımlanan şekliyle İnsan Haklarına saygı esasından hareketle, davanın dostane bir çözüm ile sonuçlandırılması için ilgili taraflara hizmet sunmaya hazır olacaktır.
2. "1 .b" hükümlerine göre yürütülen süreç gizlidir.

Madde 39
Dostane çözüme varılması

Dostane çözüme varılırsa, Mahkeme olaylarla ve varılan çözümle sı-nırlı kısa açıklamayı içeren bir karar vererek başvuruyu kayıttan düşürür.

Madde 40
Duruşmaların kamuya açık olması  ve belgelere ulaşabilme

1. Mahkeme istisnai durumlarda aksini kararlaştırmadıkça, duruşmalar kamuya açıktır.
2. Mahkeme Başkanı aksine karar vermedikçe, Yazı İşleri Müdürüne emanet edilen belgeler kamuya açıktır.

Madde 41
Hakkaniyete uygun tatmin

Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollarının ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.

Madde 42
Dairelerin kararları

Dairelerin kararları, 44. maddenin 2. fıkrası hükümleri uyarınca kesinleşir.

Madde 43
Büyük Daireye gönderme

1. Bir Daire kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, dava taraflarından her biri, istisnai durumlarda, davanın Büyük Daireye gönderilmesini isteyebilir.
2. Büyük Daire bünyesinde beş yargıçtan oluşan bir kurul, dava Sözleşme ve protokollarının yorumuna ya da uygulanmasına ilişkin ciddi bir sorun doğuruyorsa ya da genel nitelikli ciddi bir konu teşkil ediyorsa, istemi kabul eder.
3. Kurul istemi kabul ederse, Büyük Daire bir hüküm ile davayı sonuçlandırır.

Madde 44
Kesin hükümler

1. Büyük Dairenin kararı kesindir.
2. Bir Dairenin kararı aşağıdaki durumlarda kesinleşir.
    a) Taraflar davanın Büyük Daireye gönderilmesini istemediklerini beyan ederlerse veya;
    b) Karardan üç ay içerisinde davanın Büyük Daireye gönderilmesi istenmezse veya;
    c) Kurul 43. maddede öngörülen istemi reddederse.
3. Kesin karar yayınlanır.

Madde 45
Hükümlerin ve kararların  gerekçeli olması

1. Hükümler, başvuruların kabul edilebilirliğine veya kabul edilemezliğine ilişkin kararlar gerekçelidir.
2. Hüküm, tamamen veya kısmen yargıçların oybirliğini içermediği takdirde, her yargıç kendi ayrı görüşünü belirtmek hakkına sahiptir.

Madde 46
Kararların bağlayıcılığı ve uygulanması

1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.
2. Mahkemenin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesine gönderilir.

Madde 47
Görüş bildirme

1. Mahkeme, Bakanlar Komitesi'nin istemi üzerine, Sözleşme ve protokollarının yorumlanması ile ilgili hukuki meseleler üzerinde görüş bildirebilir.
2. Ancak, bu görüşler, ne Sözleşmenin 1. bölümünde ve protokollarında belirlenen hak ve özgürlüklerin içeriği veya kapsamı ile ilgili sorunlara, ne de Mahkeme veya Bakanlar Komitesi'nin Sözleşmede öngörülen bir başvuru sonucunda karara bağlamak durumunda kalabileceği diğer sorunlara ilişkin bulunabilir.
3. Bakanlar Komitesinin Mahkeme'den görüş bildirme talep etmek kararı Komiteye katılmak    hakkına sahip temsilcilerin çoğunluğuyla alınır.

Madde 48
Mahkeme'nin görüş bildirme yetkisi

Bakanlar Komitesi tarafından yapılan talebin, 47. maddede belirtilen görüş bildirme yetkisine girip girmediğini Mahkeme kararlaştırır.

Madde 49
Bildirilen görüşün gerekçeli olması

1. Mahkemenin verdiği görüş gerekçelidir.
2. Mütalaa, tamamen veya kısmen yargıçların oybirliğini içermediği takdirde, her yargıç kendi ayrı görüşünü belirtmek hakkına sahiptir.
3. Mahkemenin mütalaası Bakanlar Komitesi'ne bildirilir.

Madde 50
Mahkeme'nin masrafları

Mahkemenin masrafları, Avrupa Konseyi tarafından karşılanır.

Madde 51
Yargıçların ayrıcalık ve dokunulmazlıkları

Yargıçlar vazifelerinin ifasında Avrupa Konseyi Statüsünün 40. maddesinde ve bu madde uyarınca akdedilen anlaşmalarda öngörülen ayrıcalık ve dokunulmazlıklardan yararlanırlar.

BÖLÜM III

Çeşitli Hükümler

Madde 52
Genel Sekreter tarafından yapılan incelemeler

Her Yüksek Sözleşmeci Taraf, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'nin istemesi üzerine, bu Sözleşme'nin bütün hükümlerinin fiilen uygulanmasının kendi iç hukukunca nasıl sağlandığı konusunda açıklamalarda bulunur.

Madde 53
Tanınan insan haklarının korunması

Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, herhangi bir Yüksek Sözleşmeci Tarafın yasalarına ve onun taraf olduğu başka bir Sözleşmeye göre tanınabilecek insan haklarını ve temel özgürlüklerini sınırlayamaz, ya da onlara aykırı düşecek şekilde yorumlanamaz.

Madde 54
Bakanlar Komitesi'nin yetkileri

Bu Sözleşme'nin hiçbir hükmü, Avrupa Konseyi Statüsü'nün Bakanlar Komitesi'ne tanıdığı yetkileri olumsuz yönde etkilemez.

Madde 55
Diğer çözüm yollarının dışlanması

Yüksek Sözleşmeci Taraflar, bu Sözleşme'nin yorum veya uygulamasından doğan bir anlaşmazlığı, başvuru yoluyla bu Sözleşmede öngörülenlerin dışında bir çözüme bağlamak hususunda aralarında mevcut anlaşma, sözleşme veya bildirilerden, özel uzlaşma halleri dışında yararlanmaktan karşılıklı olarak vazgeçmeyi kabul ederler.

Madde 56
Ülkesel uygulama

1.  Her devlet, onaylama sırasında veya daha sonra herhangi bir zamanda, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne göndereceği bir bildirimle bu Sözleşme'nin, uluslararası ilişkilerinden sorumlu bulunduğu bütün ülkelere veya bunlardan herhangi birine, işbu maddenin 4. Fıkrası saklı kalmak kaydıyla, uygulanacağını beyan edebilir.
2. Sözleşme, bildirimde belirtilen ülke veya ülkelerde, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'nin bu bildirimi aldığı tarihten itibaren otuz gün sonra uygulamaya konur.
3. Bu Sözleşmenin hükümleri sözü geçen ülkelerde yerel şartlar dikkate alınarak uygulanır.
4. Bu maddenin birinci fıkrası uyarınca bildirimde bulunmuş olan her devlet, sonradan herhangi bir zamanda, bildiriminde belirtmiş olduğu ülke veya ülkelerdeki gerçek kişilerin, hükümet dışı kuruluşların veya kişi gruplarının başvuruları konusunda bu Sözleşıne'nin 34. maddesine uygun olarak Mahkeme'nin yetkisini kabul ettiğini beyan edebilir.

Madde 57
Çekinceler

1. Bu Sözleşme'nin imzası ve onaylama belgesinin sunulması sırasında her devlet, Sözleşme'nin belirli bir hükmü hakkında, o sırada kendi ülkesinde yürürlükte olan bir yasanın bu hükme uygun olmaması ölçüsünde bir çekince kaydı koyabilir. Bu madde genel nitelikte çekinceler konmasına izin vermez.
2. Bu maddeye uygun olarak konulacak her çekince, sözü edilen yasanın kısa bir açıklamasını içerir.

Madde 58
Feshi ihbar

1. Bir Yüksek Sözleşmeci Taraf, bu Sözleşme'yi ancak Sözleşme'ye taraf olduğu tarihten itibaren geçecek beş yıllık bir süre sonunda ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne altı ay önceden haber verilecek bir ihbarla feshedebilir. Genel Sekreter bunu, diğer Yüksek Sözleşmeci Taraflara bildirir.
2. Bu fesih işlemi, feshin geçerli sayıldığı tarihten önce işlenmiş ve yükümlülüklerin ihlali niteliğinde sayılabilecek olan bir fiil dolayısıyla, ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın bu Sözleşme'den doğan yükümlülüklerinden kurtulması sonucunu doğurmaz.
3. Aynı şartlarla, Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, bu Sözleşme'ye de taraf olmaktan çıkar.
4. Sözleşme, 56' ncı madde gereğince uygulanacağı beyan edilmiş olan ülkelerle ilgili olarak, yukarıdaki fıkraların hükümleri uyarınca feshedilebilir.

Madde 59
imza ve onay

1. Bu Sözleşme, Avrupa Konseyi üyelerinin imzalarına açıktır. Sözleşme onaylanacaktır. Onaylama belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne verilecektir.
2. Bu Sözleşme, on onaylama belgesinin verilmesinden sonra yürürlüğe girecektir.
3. Sözleşmeyi daha sonra onaylayacak olan imzacılar için Sözleşme, onaylama belgesinin verilmesinden itibaren yürürlüğe girecektir.
4. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Sözleşmenin yürürlüğe girdiğini, Sözleşme'yi onaylayan Yüksek Sözleşmeci Tarafların adlarını ve daha sonra gelecek olan onaylama belgelerinin verilişini bütün Avrupa Konseyi üyelerine bildirecektir.

Bu Sözleşme, Avrupa Konseyi arşivlerinde saklanmak ve her iki metin de aynı derecede geçerli olmak üzere Fransızca ve İngilizce tek bir nüsha halinde 4 Kasım 1950'de Roma'da düzenlenmiştir. Genel Sekreter bunun tasdikli örneklerini imza eden bütün devletlere gönderecektir.
#1569
Bursa'da hırsızlık suçundan sabıkası bulunan kişinin, çaldığı dizüstü bilgisayarı satarak elde ettiği 250 TL ile at yarışı oynadığı ve 170 bin TL kazandığı ileri sürüldü.

İddiaya göre, Bursa'da, hırsızlıktan sabıkalı olan M.A. (28), merkez Osmangazi ilçesi Ulu Mahalle'deki bir iş yerine gelerek elindeki dizüstü bilgisayarı 250 TL'ye sattı.

Bu parayla at yarışı oynayan zanlı, hiç beklemediği büyük bir ikramiyenin sahibi oldu. Oynadığı kuponla 170 bin TL kazanan M.A'nın hayatı bir anda değişti.

Olaydan birkaç gün sonra, Ulu Mahalle'deki iş yeri çalışanları, bilgisayarı inceledikten sonra, çalıntı olabileceği düşüncesiyle polise haber verdi. İnceleme sonucu, bilgisayarın çalıntı olduğu belirlendi. M.A, Bursa Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin çalışması sonucu yakalandı.

Zanlının sattığı bilgisayarın şehirlerarası bir otobüsten çalındığı tespit edildi. M.A'nın başka bir iş yerinden de bilgisayar çaldığı ortaya çıktı.

Sorgusunun ardından adliyeye sevk edilen zanlı, çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

At yarışından 170 bin TL kazanan M.A'nın, çaldığı 2 bilgisayarın parasını sahiplerine iade ettiği bildirildi.

HUKUKÇU GÖRÜŞÜ

Öte yandan, Bursa Barosu avukatlarından Seda Sümer, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, öncelikle çalınan para veya çalıntı eşyanın satılmasıyla elde edilen gelirle oynanan at yarışı kuponuna veya alınan bilete büyük ikramiye çıktığını ispatlamanın zor olduğunu söyledi.

Bu ispatlanmış olsa bile Türkiye'de kazanılan ikramiyeye el konulmasını ortaya çıkaracak kanun veya uygulama olmadığını ifade eden Sümer, "Hırsızlık sonucu mağdur olan kişi karşı dava açabilir. Bu davada bilgisayarının parasını ve uğradığı zararları talep edebilir. Kazanılan parayı yani 170 bin TL'yi isteyemez. Çünkü burada sebepsiz zenginleşme olur" dedi.

Sümer, Avrupa ve ABD'de benzer uygulamaya rastlamadığını belirterek, "Yani bu ülkelerde de çalıntı eşyanın parasıyla veya çalıntı parayla oynanmış kuponla kazanılan ikramiyeye el konulduğu konusunda bir bilgiye ulaşamadım" diye konuştu.

http://haber.mynet.com/detay/yasam/hirsizin-sansi-oyle-bir-dondu-ki/466311
#1570
İspanya'nın Katalan bölgesindeki bir mahkeme, müdürüne küfretmenin işten atılma sebebi olmadığına hükmetti.

MADRİD - El Mundo gazetesinde yer alan habere göre, işten atılan şirket çalışanının kullandığı "o... çocuğu" küfrünün "çok sık kullanılan bir deyim" haline geldiğini belirten mahkeme, çalışanın işine iade edilmesine ya da şirketin 6 bin 500 avro tazminat ödemesine karar verdi.

Hakimler, çalışanın davranışını hoş karşılamamakla birlikte, şirketteki gerginlik ortamını, toplumda dil kullanımının bayağılaşmasını ve bu tür küfürlerin tartışmalarda sıkça yer almasını dikkate aldı.(aa)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=954893&Date=19.09.2009&CategoryID=79
#1571
Tebligat Kanunu İle Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı şu anda TBMM'de komisyona sevk edilmiş durumdadır. Tasarıda yer verilen en önemli değişiklik, 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda kabul edilen "adres kayıt sistemi"nin Tebligat Kanununa intibakının sağlanmasıdır. Yapılan değişiklikler, tebligat bakımından büyük kolaylıklara vesile olacaktır. Aşağıda tasarının ve tasarı gerekçesinin tam metni bulunuyor:

TEBLİGAT KANUNU İLE ADLÎ SİCİL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 1 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 1- Kazaî merciler, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa
ekli (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, (II) sayılı cetvelde
yer alan özel bütçeli idareler, (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlar, (IV) sayılı cetvelde yer alan sosyal güvenlik kurumları ile il özel idareleri,
belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler tarafından yapılacak elektronik ortam
da dâhil tüm tebligat, bu Kanun hükümlerine göre Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel
Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır."

MADDE 2- 7201 sayılı Kanuna 7 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde
eklenmiştir.
"Elektronik tebligat:
MADDE 7/a- Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat
yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.
Sermaye şirketlerine elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.
Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple
yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır.
Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen üçüncü
günün sonunda yapılmış sayılır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir."


MADDE 3- 7201 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine birinci fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat
yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen
en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Bunun dışında başkaca bir adres
araştırması yapılmaz."


MADDE 4- 7201 sayılı Kanunun 21 inci maddesine birinci fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkrada yer alan "fıkra" ibaresi "fıkralar" olarak
değiştirilmiştir.
"Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste
hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ
olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden
ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya
yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır."


MADDE 5- 7201 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı
bendinde yer alan "yapıldığını" ibaresi "yapıldığını, adreste bulunmama" olarak
değiştirilmiştir.

MADDE 6- 7201 sayılı Kanunun 25/a maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu maddeye göre kazaî merciler tarafından çıkarılacak tebligatta, tebliğ evrakı
doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna gönderilebilir."


MADDE 7- 7201 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı
bendinde yer alan "ayrıca" ibaresi metinden çıkarılmış ve anılan bentte yer alan "gazetede"
ibaresi "gazetede ve ayrıca elektronik ortamda" olarak değiştirilmiştir.

MADDE 8- 7201 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim
yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait
binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır."
"Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki
adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır."
"Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini
değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri
adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye
Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese
ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır."

MADDE 9- 7201 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Celse esnasında veya kalemde tebligat:
MADDE 36- Celse esnasında veya kalemde, soruşturmaya, davaya ya da takibe ait
evrakın, taraflara, katılana veya vekillerine tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza
karşılığında, tebliğ konusu belirtilerek tevdii, tebliğ hükmündedir. Bu durumda ayrıca tebliğ
mazbatası düzenlenmesi gerekmez."

MADDE 10- 7201 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 49- Tapuda kayıtlı veya miras, istimlak, cebrî icra veya mahkeme ilâmı ile
iktisapta bulunan hak sahipleri, adreslerini ve değiştirdikleri takdirde yenisini, bulundukları
yerin tapu idaresine bildirmeye mecburdur. Davetiye veya tebliğ evrakı, bu suretle bilinen
son adrese gönderilir. Hak sahiplerinin adres bildirmemeleri hâlinde adres kayıt sistemindeki
adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir."

MADDE 11- 7201 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Yönetmelik:
MADDE 60- Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri, Maliye ve
Ulaştırma bakanlıklarının görüşü alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir."

MADDE 12- 7201 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Teknik altyapının kurulması, tüzük hükümlerinin uygulanması:
GEÇİCİ MADDE 1- Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, elektronik ortamda
yapılacak tebligatla ilgili her türlü teknik altyapıyı bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç bir yıl içinde kurarak faaliyete geçirir.
60 ıncı maddede belirtilen yönetmelik, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen
altı ay içinde hazırlanır. Anılan yönetmelik yürürlüğe girene kadar Tebligat Tüzüğünün bu
Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.
Mevzuatta Tebligat Tüzüğüne yapılan atıflar 60 ıncı madde hükmü uyarınca
çıkarılacak yönetmeliğe yapılmış sayılır."

MADDE 13- 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 13 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 13- (1) Bir suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve
arşiv kayıtlarında; mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık
doğrudan doğruya sorgulama yapabilir.
(2) Kolluk ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, görev ve yetkileri kapsamında ihtiyaç
duydukları adlî sicil ve arşiv kayıtlarını, Adalet Bakanının izni ile Adlî Sicil ve Arşiv Kaydı
Paylaşım Sisteminden sorgular. Adlî Sicil ve Arşiv Kaydı Paylaşım Sistemi veri tabanındaki
bilgilerin tamamı hiçbir kuruma veya kişiye verilemez. Kolluk ile diğer kamu kurum ve
kuruluşları, mevzuatın izin verdiği durumlarda, kendi iş ve işlemlerine esas olmak üzere,
sadece o iş ve işlemle ilgili olarak sorgulama yapabilir. Sorgulanan adlî sicil ve arşiv
kayıtlarına ilişkin bilgi ve belgeler, sorgulama yapan kurumlarda sorgulamayla ilgili iş ve
işlemin tamamlanmasından sonra hiçbir şekilde muhafaza edilemez veya kayıt altına
alınamaz; sorgulamanın tamamlanmasından sonra imha edilir.
(3) Gerçek kişiler, kendileri ile ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtlarını güvenli elektronik
imza veya yönetmelikle belirlenecek diğer güvenli kimlik doğrulama araçlarını kullanarak
sorgulayabilir. Sorgulama sonucu oluşturulan elektronik imzalı adlî sicil veya arşiv kaydı
belgesi, elektronik ortamda ilgilisine güvenli şekilde ulaştırılır.
(4) Adlî Sicil ve Arşiv Kaydı Paylaşım Sisteminden elektronik ortamda kamu kurum
ve kuruluşları ile gerçek kişilerce yapılacak sorgulamalardan ücret alınmaz.
(5) Bu maddenin uygulanmasına yönelik teknik altyapıya, kurulacak sistemlerin
güvenliğine, kişisel verilerin korunmasına, sorgulanan adlî sicil ve arşiv kayıtlarına ilişkin
bilgi ve belgelerin sorgulama yapan kurumlarca imha edilmesine ve bu maddenin
uygulanmasına dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Adalet Bakanlığı tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

MADDE 14- 5352 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerce doğrudan sorgulamanın uygulamaya
geçirilmesi
GEÇİCİ MADDE 3- (1) 13 üncü maddenin beşinci fıkrasında belirtilen yönetmelik,
bu maddenin yayımını izleyen altı ay içinde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanır.
(2) Kamu kurum ve kuruluşları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en
geç bir yıl içinde 13 üncü maddenin uygulanmasına yönelik teknik altyapıyı kurarak, Adalet
Bakanından gerekli izni alır.
(3) Adalet Bakanından izin alan kamu kurum ve kuruluşları, 13 üncü maddenin
birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görev ve
yetkileri kapsamında ihtiyaç duydukları adlî sicil ve arşiv kayıtlarını, doğrudan Adlî Sicil ve
Arşiv Kayıtları Paylaşım Sisteminden sorgulamaya başlar; vatandaşlardan doğrudan adlî sicil
veya arşiv kaydı isteyemez."

MADDE 15- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle değiştirilen 7201 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan
elektronik ortamda tebligata ilişkin hüküm ile 2 nci maddesi yayımı tarihinden bir yıl sonra,
b) 7 nci maddesi yayımı tarihinden dokuz ay sonra,
c) 13 üncü maddesiyle değiştirilen 5352 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci,
ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları yayımı tarihinden bir yıl sonra,
ç) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.

MADDE 16- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

GENEL GEREKÇE
Ülkemizde resmî işlemlerde ve özellikle de yargı alanında, tebligatla ilgili problemler önemli bir yer işgal etmektedir. Tebligat, yargılamada, temelini Anayasada ve temel insan
haklarında bulan adil yargılanma hakkı, onun devamı niteliğindeki hukukî dinlenilme hakkı, bu çerçevede kişinin kendisi ile ilgili yargılamadan haberdar olma ve bilgilenme hakkıyla
doğrudan ilgilidir. Tebligattaki yanlışlık, eksiklik ve usulsüzlük adil yargılanma hakkı ihlâline kadar varacak sonuçlar doğurabilecektir. Tebligatın bir yandan güvenli ve doğru
şekilde yapılması, diğer yandan da mümkün olan en kısa sürede, en ucuz ve en basit şekilde yapılması gereklidir. Bu hassas denge, tüm tebligat işlemlerinde gözetilmeli, gerek yapılacak
kanunî düzenlemelerde gerekse uygulamada mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Ancak, ne kadar ideal düzenleme yapılırsa yapılsın, bu konuda uygulamacıların bilgileri, tutumları ve
eğitimleri de önemlidir. Bu açıdan ilgililerin bu konudaki hassasiyeti, Tebligat Kanunu uygulamasının başarısında özel öneme sahiptir.

Yukarıda belirtilen amaçları sağlamak ve ortaya çıkan sorunların önüne geçmek, bir yandan da zaman içindeki gelişmelere intibak sağlamak ve bu gelişmelerden yararlanmak
üzere 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununda bazı değişiklikler yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu değişikliklerin başında, tebligat çıkartmaya yetkili mercilerin,
konuyla ilgili mevzuattaki değişikliklere paralel şekilde yeniden düzenlenmesi gelmektedir.

Uygulamada yaşanan sorunları önlemek üzere Tasarıda yer verilen en önemli değişiklik, 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda kabul edilen "adres
kayıt sistemi"nin Tebligat Kanununa intibakının sağlanmasıdır. Madde gerekçelerinde de belirtildiği üzere, yapılan bu değişikliklerle, tebligat bakımından büyük kolaylık sağlanacak;
zaman, emek ve para kaybı önlenecek; şikâyetler önemli ölçüde giderilmiş olacaktır. Hatta bu yolla, bazen on-onbeş tebligatla dahi sonuç elde edilemeyen durumlarda (ilânen tebligatın
gerektirdiği istisnaî hâller hariç), en fazla iki veya üç tebligatla sorun çözülebilecektir. Her tebligatın yargılamada birkaç aylık süre kaybına sebebiyet verdiği düşünülürse, bunun
sağlayacağı yararın, hem ekonomik açıdan hem de yargılamaya sağladığı katkı bakımından önemi açıktır. Tasarıda, adres kayıt sistemi esas alınarak 7201 sayılı Kanunun ilgili
maddelerinde değişiklik yapılmış ve yenilikler getirilmiştir. Buna uygun olarak, uygulamada sıklıkla başvurulan Kanunun 10 uncu, 21 inci ve 35 inci maddelerinde değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişikliklerle, özellikle adil yargılamadaki makul süre unsurunun gerçekleşmesine önemli katkı sağlanacak, diğer yandan da tebligatın güvenli bir adrese
yapılması imkânı doğacaktır.

Tasarıdaki diğer bir değişiklik ve yenilik ise kural olarak ihtiyarî şekilde elektronik yolla tebligat imkânının getirilmesi ve bununla bağlantılı olarak klasik ilânen tebligat
yanında elektronik ilânen tebligatın da kabul edilmesidir.

Yurt dışındaki Türk vatandaşlarına yapılacak tebligatta da daha basit ve kolay bir yol kabul edilmiş ve bu yönde değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca, Tasarıda uygulamada yerleşmiş olan ancak tam olarak kanunî temeli bulunmayan, mahkeme, savcılık veya icra kalemlerinde yapılan doğrudan tebligatla ilgili
kanunî düzenleme yapılmakta ve bu tebligatın usûlü belirtilmektedir.

Adlî sicil ve arşiv kayıtlarının temini, vatandaşlarımızın resmî işlemlerini yerine getirirken en fazla zorluk yaşadığı konulardan biridir. Nitekim, okul kayıtlarından iş
başvurusuna kadar pek çok resmî işlemin gerçekleştirilmesi için yılda yaklaşık onbeş milyon adlî sicil başvurusu yapılmaktadır. Bu başvurular, vatandaş tarafından şahsen savcılıklara
gidilerek yapıldığı için özellikle büyük şehirlerde önemli zaman, enerji ve maddî kayıplara yol açmakta, ilave trafik yoğunluğu oluşturmakta ve sonuç olarak bu başvurular için yol
süreleri dahil yaklaşık iki ila dört saat arasında zaman harcanmaktadır. Bu ise yıllık 30-120 milyon saat zaman kaybı anlamına gelmektedir. Oysa günümüz teknolojisi sayesinde adlî sicil ve arşiv kayıtlarının fiziken adliyelere gitmeden temin etmek mümkün olduğu gibi, esasen mevcut teknolojik imkanlar göz önüne alındığında, bir kamu kurumunun bir başka kamu kurumunun elinde bulunan bir bilgiyi vatandaştan kağıt ortamında, ibrazını istemesine gerek kalmamıştır. Yapılan düzenleme ile adlî sicil ve arşiv kayıtlarının vatandaşlardan istenmesinin önüne geçilmiştir.

Bu bilgiler hassas kişisel veriler olup, adlî sicil ve arşiv sorgulaması yapacak yetkili kişilerin muhtemel suiistimallerine karşı gerekli müeyyide mekanizması da 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 136 ncı ve devamı maddelerinde yer almaktadır. Bununla birlikte, suiistimallere karşı sadece zikredilen müeyyide mekanizması ile yetinilmemiş, bunun yanı
sıra, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak olan yönetmelik ile; ilgili maddelerin uygulanmasına, teknik altyapıya, kurulacak sistemlerin güvenliğine, kişisel verilerin
korunmasına, sorgulanan adlî sicil ve arşiv kayıtlarının imhasına ilişkin hususların düzenleneceği hükme bağlanarak, Kanunun yanı sıra daha detaylı bir şekilde ikincil mevzuat
vasıtasıyla da vatandaşların özel hayatları koruma altına alınmıştır.

MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1- Tebligat Kanununun 1 inci maddesinde tebligat çıkartmaya yetkili
merciler tek tek ve sınırlı olarak sayılmıştır. Bu çerçevede tüm kamu kurumları kapsama
alınmamış, yargı mercileri, belediyeler, köy tüzel kişilikleri, barolar ve noterler açıkça
belirtilerek, bunun dışında "genel ve katma bütçeli daireler" şeklinde bir sınır çizilerek,
bunların tebligat çıkartabileceği kabul edilmiştir. Ancak zaman içinde, mevzuatta
değişiklikler olmuş ve özellikle "genel ve katma bütçeli daireler" ifadesi mevzuattan
çıkartılmış olmasına rağmen, Tebligat Kanununda bu ifade kalmıştır.
Bu nedenle, özellikle mevzuattaki bu yönde yapılan değişiklikler dikkate alınarak,
Tebligat Kanununun 1 inci maddesi, önceki hükme paralel şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Bu yeni düzenlemenin amacı, tebligat çıkartabilecek mercilerin kapsamının genişletilmesi
değil, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda kabul edilen yeni
terminolojiye uyum sağlamaktır. Bu bağlamda, 5018 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine göre
merkezî yönetim kapsamında kabul edilen ve anılan Kanuna ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı
cetvellerde yer alan kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumları ile il özel idareleri,
belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler tebligat çıkartmaya yetkili kurumlar
olarak kabul edilmiştir.
Kanunun 1 inci maddesinde tebligatın hangi usûllerle yapılacağı da genel olarak
belirtilmiştir. Bugüne kadar tebligat, posta idaresi veya memur vasıtasıyla yapılmaktadır.
Ancak, Kanuna eklenen "Elektronik tebligat" başlıklı 7/a maddesiyle, elektronik yolla
tebligat yapılması yöntemi de kabul edildiğinden, bu değişikliğe uyum sağlamak ve bu yeni
tebligat usûlüne temel oluşturmak üzere, hükümler arasında bir boşluğa sebebiyet vermemek
için, elektronik ortamda yapılacak tebligat da ayrıca belirtilmiştir.
MADDE 2- Son yıllarda bilişim alanında oldukça önemli ilerlemeler yaşanmış ve bu
ilerlemeler sonucu ortaya çıkan yenilikler hayatın tüm alanlarına yayılmıştır. Bilişim
alanında yaşanan bu gelişmelere adalet camiası da ilgisiz kalamamış ve birçok konuda
bilişim teknolojilerinin sunduğu imkanları ve kolaylıkları günlük iş hayatına taşımıştır.
Nitekim bu kullanımlar zamanla artmış ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) vasıtasıyla
bilişim teknolojilerinin yaygın olarak tüm Türkiye yargı birimlerinde kullanılması
sağlanmıştır. Zira elektronik iletişim, klasik yöntemlere göre çok daha süratli ve çok daha az
maliyetli bir iletişim yoludur. Bu yeni iletişim fırsatı, İtalya, İspanya ve Avusturya gibi bazı
gelişmiş ülkelerde erken fark edilmiş ve yargı alanındaki tebligatın elektronik yolla yapılması
için bazı yeni düzenlemelere ve uygulamalara gidilmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak
e-adalet konusunda örnek gösterilen ülkemizde de elektronik tebligat müessesesinin
uygulamasına bu madde vasıtasıyla başlanacaktır.
Bu alandaki gelişmelerin yeni olması, herkesin şu anda bir elektronik adresi
kullanamaması gibi hususlar dikkate alınarak, e-tebligatın kural olarak zorunlu olmaması
esası kabul edilmiştir. Şu anda e-tebligatı kabul eden ülkelerde de henüz bu yöntem zorunlu
değildir, alternatif olarak sunulmaktadır. Bu gerekçelerle, maddenin birinci fıkrasında,
e-tebligat bir zorunluluk değil, kullanmak isteyenler için bir kolaylık ve imkân olarak
sunulmuştur. Özellikle her gün yargı alanında tebligatla karşılaşan avukatların, istedikleri
takdirde bu yolla daha seri usûllerle tebligat yapabilmelerinin önü açılmıştır. Bu şekilde,
e-tebligatın uygulama alanı kazanması ve yaygınlaşması da mümkün olabilecektir.
Birinci fıkrada, bir kimseye bu yolla tebligat yapılabilmesi için, kendisinin önce
tebligata elverişli bir elektronik adres vermesi aranmıştır. Fıkrada, "tebligata elverişli
elektronik adres" ifadesi özellikle kullanılmıştır. Ayrıntısı, maddenin son fıkrasındaki atıf
sebebiyle, yönetmeliğe bırakılmakla birlikte, herhangi bir elektronik adres değil, ancak
"tebligata elverişli" elektronik adres tebligat için esas alınacaktır. Zira, merkezi Türkiye'de
olmayan ve kontrol edilemeyen, denetlenemeyen bir elektronik adres birçok sakıncayı
doğurabilir.
Normal tebligatta, tebligatın ulaşıp ulaşmadığı veya tarihi ve benzeri hususları kontrol
etmek bakımından posta idaresinden sorulabilmesinde olduğu gibi, e-tebligatın da benzer
şekilde kontrol edilebilir ve güvenilir olması gerekir. Bu çerçevede, merkezî ve resmî bir
elektronik adresin esas alınarak, e-tebligatın yapılması kuralı kabul edilmiş, ancak tebligata
elverişli elektronik adresle ilgili hususların ayrıntılı düzenlenmesi yönetmeliğe bırakılmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında, tek istisna olarak sermaye şirketleri bakımından e-tebligat
zorunlu kılınmıştır. Tüzel kişiler içinde bu konuda en uygun olanlar sermaye şirketleridir.
Zira, sermaye şirketleri nitelikleri gereği güven uyandırmak, sağlıklı bir organizasyon
yapmak ve belirli ölçüde de şeffaf olmak durumundadır. Sermaye şirketlerinin internet
sayfası oluşturması ve bu tür teknolojik gelişmeleri takip etmesi gibi zorunluluklar da
gündemde bulunmaktadır. Bu hususlar dikkate alındığında, e-tebligatın yaygınlaştırılmasını
sağlamak üzere uygun bir zemin de oluşturulmuş olacaktır. Sermaye şirketlerinin bu yolla
resmî işlemlerde daha hızlı iletişim kurmaları ve tebligat almaları da mümkün hâle
gelebilecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, elektronik yolla tebligatın zorunlu hâllerde
yapılamaması hâli düzenlenmiştir. Birinci fıkrada iradî olarak, ikinci fıkrada ise zorunlu
olarak tebligatın elektronik ortamda yapılması esası benimsenmiştir. Ancak, bazen elektronik
yolla tebligat yapılması mümkün olmayabilir ve bu durum, tebligatı çıkartan veya
muhataptan kaynaklanmayabilir. Örneğin, elektronik postaların engellenmesi, teknik
altyapının zarara uğraması, istem dışı engellemeler gibi durumlarda, birçok yönden önem
taşıyan tebligatın yapılamaması ve bunun da muhatabın iradesi dışı gerçekleşmesi söz
konusu olacaktır. Zorunlu sebeplerle elektronik yolla tebligat yapılamıyorsa, tebligatın
amacını ortadan kaldırmamak için, alternatif olarak diğer tebligat yollarının devrede kalması
ve uygulanabilmesi mümkün olmalıdır. Fıkrada bu imkanın, yani diğer yollarla tebligatın
açık olduğu düzenlenerek bir boşluğun doğmaması amaçlanmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, elektronik yolla tebligatın ne zaman yapılmış
sayılacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, e-tebligat, muhatabın elektronik adresine
ulaştığı tarihte değil, ulaştığı tarihi izleyen üçüncü günün sonunda yapılmış sayılacaktır. Her
ne kadar (sermaye şirketleri dışında) e-tebligatın ihtiyarî olması esası kabul edilmişse de
kişilerin fizikî ortamda bulunmayan elektronik adreslerini her gün kontrol
edemeyebilecekleri ve kendileri izin vermedikçe onların yerine bir başkasının da bu adrese
ulaşması söz konusu olamayacağından, üç günlük süre öngörülmüştür. Bu şekilde üç gün
sonra tebligat yapılmış sayılsa da bu usûl, klasik tebligata göre yine de hızlı olacaktır. Burada
hesaplama bakımından, elektronik yolla tebligatın muhatabın elektronik adresine ulaştığı
tarih dikkate alınmaksızın, bu tarihi takip eden üçüncü günün sonunda tebligat yapılmış
sayılacaktır. Örneğin, elektronik posta 1/12/2009 tarihinde elektronik posta kutusuna
ulaşmışsa, bugün hesaba katılmayacak, bugünü takip eden üçüncü günün sonunda, 4/12/2009
tarihi bittiğinde tebligat yapılmış sayılacaktır. Dolayısıyla süre 5/12/2009'da işlemeye
başlayacaktır.
Kanunda tüm ayrıntıların yer alması mümkün olmadığı gibi, gelişen şartlara göre
Kanunda kısa aralıklarla değişiklik yapmak da doğru olmayacağından, son fıkrada, elektronik
yolla tebligata ilişkin ayrıntıların yönetmelikte düzenleneceği belirtilmiştir. Bu şekilde, genel
çerçevesi Kanunda ortaya konulan ve düzenlenen hükümlerin ayrıntıları yönetmeliğe
bırakılmıştır.
MADDE 3- Tebligat Kanununun 10 uncu maddesine eklenen ikinci fıkra ile tebligata
ilişkin sorunların belki de en önemli kısmının çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.
Uygulamada özellikle gerçek kişilerin adreslerinin tam olarak tespit edilememesi sebebiyle,
resmî işlemlerde ve bilhassa yargılama sürecinde gereksiz birçok tebligat yapılmakta, bu ise
süreci oldukça uzatmakta, zaman, emek ve para harcanmasına yol açmaktadır. Hatta,
Ülkemizde yargılama ile ilgili aksamaların en başında tebligat sorununun geldiği
söylenebilir. Yapılan düzenlemeyle bu sorunun önemli ölçüde çözümlenmesi amaçlanmıştır.
Daha önce, sağlıklı bir adres veri sistemi mevcut değilken, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunuyla günümüzde merkezî ve kapsamlı bir adres kayıt sistemi oluşturulmuş
bulunmaktadır. Bu sistemden şu anda tüm kuruluşlar, kişisel veriler korunmak suretiyle
yararlanabilmektedir. Adres kayıt sistemi, farklı bileşenlerle kontrol edilmekte ve
güncellenmektedir. Bu sayede gerek Türkiye'de bulunan Türk vatandaşları ve yabancılar,
gerekse yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının yerleşim yerleri kayıt altına alınmış
bulunmaktadır. Hatta bu sistem içinde kişilerin yerleşim yeri adresleri yanında ikincil ve
üçüncül adresleri de kayıtlı hâle getirilebilmektedir. Kısaca, artık bir kişinin adresinin
bilinmemesi, çok düşük bir ihtimal olarak karşımıza çıkacaktır. Bu sistemi düzenleyen 5490
sayılı Kanuna göre, yürütülecek iş ve işlemlerde bu sistemdeki adresin esas alınacağı da
hükme bağlanmıştır. Yani, adres kayıt sistemindeki adresi kabul etmek hem fiilî hem de
kanunî bir zorunluluktur.
Yapılan yeni düzenlemeyle, önce yine bilinen en son adrese tebligat yapılacaktır.
Böylelikle, muhataba daha kolay ulaşılabilecek bir adres biliniyorsa oraya tebligat yapılması
imkânı açık tutulmuştur. Ancak, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan
makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese
tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın 5490 sayılı Kanuna göre adres kayıt sistemindeki
adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek, tebligat buraya yapılacaktır. Yukarıda
açıklanan gerekçelerle, adres kayıt sistemindeki adres, kişinin resmî tebligat adresi olarak
kabul edilmiştir. Bu gerekçeler yanında, bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olmak aynı
zamanda belirli yükümlülükleri de içermektedir. Bir vatandaşın adresini doğru bir şekilde
bildirmesi ve kendisine ulaşılabilmesi önemlidir. Hiç kimse, adres değişikliğini bildirmemek
suretiyle ihmali veya adresini belirsiz hâle getirecek kötü niyetli davranışlarıyla hak elde
etmemelidir. Hukuk düzeni, kişinin açık ihmal veya kötü niyetini korumaz. Kaldı ki, yeni
adres kayıt sistemi sadece beyana değil, aynı zamanda değişik bileşenlere göre adres tespiti
ve doğrulaması yapmakta, kişinin resmî işlemlere esas olacak yerleşim yeri adresi başta
olmak üzere, ikincil ve diğer adreslerini de kaydetmektedir. Şu anda tüm adres araştırmaları
bu adres kayıt sistemi esas alınarak yapılmaktadır. Adres kayıt sistemi dışında ayrıca bir
adres araştırması yapılmayacaktır. Bu açıdan, adres kayıt sistemindeki adres, başkaca
araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, ne
tebligatı çıkartan merciin ne de posta memurunun başkaca bir adres araştırması yapmasına
gerek bulunmamaktadır.
Adres kayıt sistemiyle ilgili olarak yapılan bu düzenlemenin sonucu olarak gereksiz
zaman, iş gücü ve maddî kaybın önüne geçmek için, bilinen adrese yapılan tebligatın
karşılıksız kalması hâlinde adres kayıt sistemindeki adrese yapılan tebligatın geçerli
sayılacağı kabul edilmiştir. Bu yeni düzenleme, tebligatla ilgili temel sorunların hukukî
bakımdan önemli bir kısmını çözebilecek mahiyettedir.
Çok zayıf bir ihtimal olmakla birlikte, muhatabın adres kayıt sisteminde de bir adresi
bulunmuyorsa, bu durumda ancak o zaman adresi meçhul sayılarak, 28 inci maddedeki
araştırmanın ardından ilânen tebligat yapılacaktır. Yeni düzenlemeyle birlikte adres kayıt
sisteminde bir adres mevcut olduğu sürece, adresin meçhul sayılması ve adres araştırması
yapılması mümkün değildir. Bu sebeple 28 inci madde hükmünün uygulanması oldukça
istisnaî kullanılabilecek bir hâl alacaktır.
MADDE 4- Tebligat Kanununun 21 inci maddesi çok sık uygulanan bir hükümdür.
Bu maddede, muhatap veya kendisine tebliğ yapılabilecek kimselerden hiçbiri tebliğ
adresinde bulunmaz veya bulunduğu hâlde tebellüğden imtina ederse, hangi yolun izleneceği
belirtilmiştir. Bu durumda maddenin birinci fıkrasındaki yol izlenerek tebligat yapılacaktır.
Bu maddeye ikinci fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkra, üçüncü fıkra olarak teselsül
ettirilmiştir. Eklenen fıkrayla adres kayıt sistemindeki adrese tebligat yapılması hâlinde
izlenecek yöntem belirtilmiştir. Zira, 10 uncu maddede yapılan değişiklikle birlikte, bilinen
en son adrese çıkartılan tebligattan sonuç alınamazsa, adres kayıt sistemindeki adres esas
alınacak, başkaca araştırma yapılmadan tebligat o adrese yapılacaktır. Böyle bir durumda,
muhatabın adresi, adres kayıt sisteminde görülmek ve kaydedilmekle birlikte, kendisi o
adreste hiç bulunmaz ya da sürekli şekilde o adresten ayrılmış olursa, tebliğ memurunun
evrakı iade etmemesi, 21 inci maddeye göre tebliğ işlemlerini yapması gereklidir. Zira, adres
kayıt sistemindeki adres, nihaî adres olarak kabul edilecektir. Muhatap adresini değiştirmişse,
bu değişikliği belirli bir süre içinde ilgili mercilere bildirmek zorundadır.
Yeni düzenlemeye göre, adres kayıt sistemine çıkartılacak tebliğ evrakında, tebliğin,
"adres kayıt sistemi"ndeki adrese çıkartıldığının açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Böylece
tebliğ memuru, yapacağı tebligatın bu çerçevede bir tebligat olduğunu bilerek hareket
edecektir. Böyle bir durumda muhatabın adres kayıt sistemindeki adresinde oturmamış
olduğu veya sürekli olarak ayrıldığı tespit edildiğinde, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı,
o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına
imza mukabilinde teslim ederek tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen
adresteki binanın kapısına yapıştıracaktır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ
tarihi sayılacaktır. Bu durumda komşu, kapıcı ya da yöneticiye haber verme zorunluluğu
bulunmamaktadır. Bu fıkrayla, muhatabın gerçek adresini ilgili mercilere bildirmemesi
durumunda, adres araştırması yapma zorunluluğu ortadan kaldırılmaktadır.
MADDE 5- Tebligat Kanununun 23 üncü maddesi tebliğ mazbatasında yer alması
gereken hususları düzenlemektedir. Tebliğ mazbatasının içereceği hususlar oldukça önem
taşımaktadır. Bu çerçevede, mazbatada tebligatın neden yapılıp neden yapılamadığının da
belirtilmesi ve belgelendirilmesi gerekir. Özellikle adreste bulunmama sebebi, bilhassa 20 nci
veya 21 inci maddelerden hangisinin uygulanacağının tespiti bakımından önemlidir. Tebligat
görevlileri zaman zaman adreste bulunmama sebebini mazbataya açıkça yazmamaktadır.
Bunun önüne geçilmesi ve tebligatın usûlsüzlüğünü engellemek bakımından, "adreste
bulunmama" sebebinin de mazbataya yazılacağı hususu açık ve tereddütsüz bir düzenlemeye
kavuşturulmuştur.
MADDE 6- Tebligat Kanununun 25/a maddesinde siyasî temsilcilikler aracılığıyla
yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarına tebligat usûlü düzenlenmiştir. Bugüne kadar yurt
dışı temsilciliklere gönderilen tebligat Adalet Bakanlığı aracılığıyla yapılmaktaydı. Maddeye
eklenen yeni fıkrada bu hususta kolaylık getirilmiştir. Bu bağlamda, Türk vatandaşları
bakımından, Adalet Bakanlığının aracılığı olmadan, doğrudan ilgili temsilciliğe tebligatın
gönderilmesi usûlü kabul edilmiştir. Zira, Adalet Bakanlığının aracılığı sadece şeklî
hususların incelenmesi ile ilgilidir. Bu inceleme yargı organınca yapılıp tebliğ evrakı
gönderilebilecek, böylece hem zaman hem de para kaybı önlenecektir. Ayrıca, Türk yargı
organının yine Türk vatandaşı olan taraf için doğrudan Türk temsilciliğini kullanarak tebligat
yapması hiçbir sakınca doğurmayacak, bilakis birçok yarar sağlayacaktır.
Yukarıdaki gerekçelerle birlikte, çok özel durumlarda, ilgili yargı organının Adalet
Bakanlığı aracılığıyla temsilcilik üzerinden tebligat yaptırması bazen gerekli olabilir. Bu gibi
istisnaî durumlarda da bir sakıncanın ve boşluğun doğmaması için, hüküm emredici şekilde
düzenlenmemiş, "gönderilebilir" ifadesi kullanılarak bu ihtimal de açık tutulmuştur. Böylece,
gerektiğinde yargı organının ilgili temsilciliğe doğrudan değil, Adalet Bakanlığı aracılığıyla
tebligatı ulaştırmasının önü de tamamen kapatılmamıştır.
MADDE 7- Maddede yapılan değişiklikle ilânen tebligatın elektronik ortamda
yapılabilmesi mümkün hâle getirilmiştir. Burada ilânen tebligatın tamamen elektronik
ortamda yapılması değil, diğer ilânen tebligat yöntemlerine ek bir şekilde düzenlenmesi
kabul edilmiştir. Buna göre ilânen tebligatın, gazete yanında, ayrıca elektronik ortamda da
yapılması gerekmektedir.
Aslında ilânen tebligat farazî bir tebligattır. Zira, ilânı, muhatabın görüp görmeyeceği,
bu tebligattan haberdar olup olamayacağı meçhuldür. Bu sebepledir ki, ilânen tebligat, en son
çare olarak ve araştırmalara rağmen muhataba ulaşamama ihtimaline karşı düzenlenmiştir.
Elektronik ortamda yapılacak ilânen tebligattan haberdar olma ihtimali, klasik yöntemlerle
yapılan ilânen tebligata göre çok yüksektir. Bir kimsenin her gazeteyi okuması ya da her
ilâna bakması mümkün değildir; ancak bir arama motorundan veya ilgili elektronik resmî ilân
ortamına girerek ilânen tebligatı öğrenmesi mümkündür. Tüm bu yararları dikkate
alındığında, klasik yöntemler yanında elektronik ortamda da ilânen tebligat yapılması kabul
edilmiştir.
MADDE 8- Kanunun 35 inci maddesi ile ilgili olarak, tebligata elverişli adresin
bulunamaması veya bu maddenin uygulanmasındaki bilgi eksikliği gibi nedenlerle
uygulamada birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Bu konuda ortaya çıkan sorunlar, gerçek kişiler
bakımından adres kayıt sisteminin oluşturulması sebebiyle bundan böyle giderilebilecek
niteliktedir. Tüzel kişiler bakımından ise adresleri farklı şekillerde tutulan sicil ve kayıtlarda
bulunduğundan, bu resmî kayıtlarındaki adreslerinin esas alınması gereklidir.
Maddenin birinci fıkrası aynen muhafaza edilmiştir. Buna göre, daha önce kendisine
usûlüne uygun şekilde tebligat yapılmış kimse, adresini değiştirdiğinde yenisini bildirirse,
tebligat bu yeni adrese yapılır. İkinci fıkradaki yeni düzenleme sonucu, daha önce kendisine
tebligat yapılıp da adresini değiştiren ve bunu bildirmeyen kişiye ne şekilde tebligat
yapılacağı hususu yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, adresini değiştiren, ancak yeni adresini
yargı organına bildirmeyen kişi, gerçek kişi ise, öncelikle adres kayıt siteminde kayıtlı
adresine tebligat yapılacaktır. Adres kayıt sistemi oluşturulduğundan, tebligat memurunun
ayrıca adres araştırması yapması yöntemi terkedilmiştir.
Gerçek kişiler bakımından adres kayıt sisteminde bir adresin bulunmaması çok zayıf
bir ihtimaldir. Ancak zayıf da olsa, bu ihtimalin gerçekleşmesi durumu da gözetilerek,
evrakın bir nüshasının eski adrese ait binanın kapısına asılacağı ve bunun da tebligat tarihi
sayılacağı şeklindeki fıkranın geri kalan kısmı aynen muhafaza edilmiştir.
Maddenin dördüncü fıkrası, tüzel kişiler bakımından özel ve açık bir düzenleme
getirmektedir. Tüzel kişilerin adreslerinin, bir sicil veya resmî kayıtta belirli olması sebebiyle
meçhul olması düşünülemez. Bu çerçevede daha önce kendilerine tebligat yapılmamış olsa
bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adreslerinin esas alınacağı ve bu madde
hükümlerinin uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir.
Maddeye yeni eklenen son fıkrada ise, yurt dışında bulunan Türk vatandaşları
bakımından 35 inci maddenin nasıl uygulanacağı hususu açıklığa kavuşturulmuştur. Bu
düzenleme ile daha önce kendisine yurt dışında tebligat yapılan Türk vatandaşlarının da adres
değişikliklerini ilgili yargı organına bildirmesi zorunluluğu kabul edilerek, bu değişiklik
bildirilmediğinde nasıl bir yol izleneceği belirtilmektedir. Daha önce kendisine usûlünce
tebligat yapılan kimse adresini değiştirdiği hâlde bu değişikliği bildirmezse, önce adres kayıt
sistemindeki adresine bakılacaktır. Çünkü, yurt dışındaki Türk vatandaşları bakımından da
adres kayıt sisteminde açık adres kaydı tutulmaktadır. Zayıf bir ihtimal de olsa, adres kayıt
sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce
usûlüne uygun şekilde tebligat yapılan adresine, Türkiye Büyükelçiliği veya
Konsolosluğunca Kanunun 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının
belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılacaktır. Bu yöntem, aynı
zamanda Kanunun 25/a maddesindeki yöntemle uyumlu bir düzenleme olup, ortaya çıkacak
belirsizlikleri gidereceği gibi, bu yolla ortaya çıkacak zaman ve para kaybının da önüne
geçilmiş olacaktır.
MADDE 9- Maddeyle, sadece celse esnasında doğrudan tebligat düzenlenmekte iken,
yapılan değişiklikle aynı zamanda mahkeme, savcılık kalemlerinde ve icra dairelerinde
yapılan tebligat da madde kapsamına alınmıştır. Uygulamada özellikle avukatlara,
dilekçelerin, belgelerin veya kararların mahkeme veya savcılık kaleminde ya da icra
dairelerinde elden ve memur aracılığıyla tebliğ edildiği görülmektedir. Bu, kısa, ucuz ve
pratik bir tebligat yöntemidir. Ancak, uygulamada başvurulan bu yöntemin tam bir kanunî
dayanağı yoktur. Değişiklikle birlikte uygulamada izlenen bu yöntem kanunî bir çerçeveye
kavuşturulmuştur. Böylece, kalemde taraflara, katılana ve vekillere imza karşılığında
belgelendirilerek yapılan tevdi, tebliğ olarak kabul edilmiştir.
Celse ve kalemde yapılan tebligatın nasıl yapılması gerektiği de açıkça belirtilmiştir.
Buna göre, tebligat yapılan kişinin (taraf, katılan veya vekil) imzası alınarak ve tebliğ konusu
da belirtilerek, tebligatın belgelendirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde tebligat yapılması
hâlinde, ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmeyecektir. Zira, bu tür tebligat
ya mahkeme tutanağı veya mahkeme kalemindeki belgelerle belgelendirilmektedir.
MADDE 10- Maddede özellikle adres kayıt sisteminin oluşturulması sebebiyle, tapu
idaresince yapılacak tebligat yeniden düzenlenmiştir. Adres kayıt sistemi oluşturulduğu için,
ikinci fıkradaki adres belirsizliği ve ilânen tebligat ihtiyacı ortadan kalktığından bu yöndeki
düzenleme kaldırılmıştır. Birinci fıkraya, hak sahibinin adresinin bilinmemesi durumunda,
adres kayıt sistemindeki adresin tebligat adresi sayılacağı şeklinde cümle eklenmiştir.
MADDE 11- Maddeyle, Kanunun 60 ıncı maddesi değiştirilerek Tebligat Tüzüğü
yerine geçmek üzere bir yönetmelik hazırlanması öngörülmektedir.
MADDE 12- Maddeyle, 60 ıncı maddede belirtilen yönetmeliğin bu Kanunun
yayımını izleyen altı ay içinde hazırlanması ve anılan yönetmeliğin yürürlüğe konulmasına
kadar Tebligat Tüzüğünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam
olunması öngörülmekte ve mevzuatta Tebligat Tüzüğüne yapılan atıfların yönetmeliğe
yapılmış sayılması hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, Kanunun amacına ulaşabilmesi için en önemli husus elektronik
ortamda tebligatın yapılabilmesi için teknik altyapının zamanında yerine getirilmesidir.
Kamu kurum veya kuruluşları ile kişiler arasında elektronik yolla yapılacak tebligatın
hukuken ve teknik olarak güvenli ve geçerli bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayan sistemin
altyapısı PTT Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecektir. Genel Müdürlüğe daha önce
sistemi uygulayan uluslararası örneklerdeki tecrübe dikkate alınarak azamî bir yıllık süre
verilmiştir. Böylece, hâli hazırda resmî tebligatı fizikî ortamda yapma görevi ve inhisarı olan
PTT'ye, elektronik tebligat konusunda da bu görevi yürütmesi hususunda tekel olma hakkı
verilmiştir.
MADDE 13- Ülkemizde adlî sicil kaydı yılda yaklaşık onbeş milyon vatandaşımızı
ilgilendirmektedir. Buna bağlı olarak Adalet Bakanlığı bu hizmeti sunmak için çok sayıda
personel istihdam etmektedir. Adlî sicil ve arşiv kayıtlarında sorgulamaların elektronik
ortamda Adlî Sicil ve Arşiv Kaydı Paylaşım sistemi üzerinden sunulmaya başlanmasıyla bu
personelin başka alanlarda çalıştırılması kamuda kaynak artışı sağlayacaktır.
Adalet Bakanlığı, kişilere adlî sicil veya arşiv kaydı belgelerini beş TL'ye
vermektedir. Adalet Bakanlığının 2007 yılında vatandaşlardan almış olduğu ücret toplamı
yaklaşık kırkbeş milyon TL'ye ulaşmıştır. Ancak, vatandaşlar için ulaşım masrafları, otopark
ücreti, mesaiden feragat, sırada bekleme süreleri dikkate alındığında görünmeyen masrafların
çok daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu hizmetten yararlanma, vatandaşlarımıza,
standart maliyet modeli yöntemiyle yapılan hesaplamalara göre yaklaşık ikiyüz milyon
TL'lik yük oluşturmaktadır.
Madde ile 5352 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi değiştirilmiştir. Tüm kamu kurum
ve kuruluşlarına, görev ve yetkileri ile sınırlı olmak üzere, gerçek kişilere ise güvenli
elektronik imzaları vasıtasıyla, sadece kendileri ile ilgili olmak şartıyla, doğrudan adlî sicil ve
arşiv kayıtlarını sorgulama imkânı getirilmektedir.
Bu düzenleme ile; maddenin eski hâlinde de olduğu üzere mahkeme, hâkim, askerî
hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık makamları, bir suça ilişkin soruşturma ve
kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında doğrudan doğruya sorgulama
yapabileceklerdir. İkinci fıkraya göre ise kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları, Adalet
Bakanından gerekli izni almak suretiyle, görev ve yetkileri kapsamındaki ihtiyaç duydukları
adlî sicil ve arşiv kayıtlarını doğrudan Adlî Sicil ve Arşiv Kayıtları Paylaşım Sisteminden
sorgulayabileceklerdir. Bununla birlikte, Adlî Sicil ve Arşiv Kayıtları Paylaşım Sistemi veri
tabanındaki bilgilerin tamamı toplu hâlde hiçbir kuruma veya kişiye verilemeyecektir. Diğer
taraftan, adlî sicil ve arşiv bilgileri hassas kişisel veriler kapsamında değerlendirilen kişisel
veriler arasında yer aldığından, sorgulanan adlî sicil ve arşiv kayıtlarına ilişkin bilgi ve
belgelerin, sorgulama yapan kurumlarda sorgulamayla ilgili iş ve işlemin tamamlanmasından
sonra hiçbir şekilde muhafaza edilmeyeceği veya kayıt altına alınamayacağı açıkça
vurgulanarak, bu bilgi ve belgelerin sorgulamanın tamamlanmasından sonra imha edileceği
hükme bağlanmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında gerçek kişiler, kendileri ile ilgili adlî sicil ve arşiv
kayıtlarını güvenli elektronik imza veya yönetmelikte sayılan güvenli kimlik doğrulama
araçlarını kullanarak sorgulama yapabilmelerine imkan tanınmıştır. Sorgulama sonucu
oluşturulan elektronik imzalı adlî sicil belgesi talep sahibine elektronik ortamda güvenli bir
şekilde ulaştırılacaktır.
Dördüncü fıkrada, Adlî Sicil ve Arşiv Kaydı Paylaşım Sisteminden elektronik
ortamda, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerce yapılacak sorgulamalardan ücret
alınmaması hükme bağlanmıştır.
Beşinci fıkrada, maddenin uygulanmasına yönelik hususların Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.
MADDE 14- Madde ile 5352 sayılı Kanuna geçici 3 üncü madde eklenmektedir.
Geçici 3 üncü madde ile Kanunun 13 üncü maddesinin uygulanması bakımından kamu
kurum ve kuruluşlarına maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde
teknik altyapılarını kurmaları amacıyla geçiş süreci öngörülmüştür.
Ayrıca, 13 üncü maddede belirtilen yönetmeliğin hazırlanma süreciyle ilgili
düzenleme yapılmıştır.
Diğer taraftan, kamu kurum ve kuruluşlarının maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç bir yıl içinde gerekli altyapıyı kurup Adalet Bakanından gerekli izni aldıktan
sonra, vatandaşlardan doğrudan adlî sicil veya arşiv kaydı isteyemeyeceği açıkça hükme
bağlanmıştır.
MADDE 15- Yürürlük maddesidir.
MADDE 16- Yürütme maddesidir.

http://www.kgm.adalet.gov.tr/tbmmkom/tblgtkantas.pdf
#1572
Mevzuatımızdaki çeşitli kanunlarda düzenlenmiş olan ticarî sır, banka sırrı, müşteri sırrı ile kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle öğrendikleri bu kapsamdaki sırlar ve bunların verilebileceği ve açıklanabileceği hâllere ilişkin ortak bir düzenlemeye gidiliyor. TBMM'de komisyona sevk edilmiş durumda olan tasarının tam metni ve gerekçesi aşağıdadir: 

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet alanlarında faaliyet gösteren ticarî işletme ve şirketler, bankalar, sigorta şirketleri ve mali piyasalarda faaliyet gösteren aracı kurumlarının ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırlarının talep edilmesi, verilmesi, kullanılması ve korunmasına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.
(2) Bu Kanun, birinci fıkrada belirtilen alanlarda faaliyet gösterenlerin sahip oldukları veya ellerinde bulunan banka sırrı, ticarî sır ve müşteri sırrıyla ile ilgili bilgi ve belgeler hakkında uygulanır.
(3) Özel kanunlarda düzenlenen ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırlarının verilmesini sınırlayan veya yasaklayan hükümler hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

Tanımlar
MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen;
a) Ticarî sır: Bir ticarî işletme veya şirketin faaliyet alanı ile ilgili yalnızca belirli sayıdaki mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen, elde edilebilen, özellikle rakipleri tarafından öğrenilmesi halinde zarar görme ihtimali bulunan ve üçüncü kişilere ve kamuya açıklanmaması gereken, işletme ve şirketin ekonomik hayattaki başarı ve verimliliği için büyük önemi bulunan; iç kuruluş yapısı ve organizasyonu, malî, iktisadî, kredi ve nakit durumu, araştırma ve geliştirme çalışmaları, faaliyet stratejisi, hammadde kaynakları, imalatının teknik özellikleri, fiyatlandırma politikaları, pazarlama taktikleri ve masrafları, pazar payları, toptancı ve perakendeci müşteri potansiyeli ve ağları, izne tâbi veya tâbi olmayan sözleşme bağlantılarına ilişkin veya bu gibi bilgi ve belgeleri,
b) Banka sırrı: Bankanın yönetim ve denetim organlarının üyeleri, mensupları ve diğer görevlileri tarafından bilinen malî, iktisadî, kredi ve nakit durumu ile ilgili bilgilerle, bankanın müşteri potansiyeli, kredi verme, mevduat toplama, yönetim esasları, diğer bankacılık hizmet ve faaliyetleri, risk pozisyonlarına ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri,
c) Müşteri sırrı: Ticarî işletme ve şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin, sermaye piyasasında ve malî piyasalarda faaliyet gösteren aracı kurumların, kendi faaliyet alanlarıyla ilgili olarak müşteriyle ilişkilerinde, müşterinin şahsî, iktisadî, malî, nakit ve kredi durumuna ilişkin doğrudan veya dolayısıyla edindikleri tüm bilgi ve belgeleri,
ifade eder.

Sırların açıklanmasına ilişkin ortak ilkeler
MADDE 3- (1) Bu Kanun kapsamındaki sırlarla ilgili olarak;
a) Yayımlandığı veya kamuya açıklandığı ya da kanunlarda yer alan açıklık ilkesi uyarınca resmî sicillerde veya bilançolar ile faaliyet raporlarında yer aldığı veya kanunlardaki hükümler gereği kamunun aydınlatılması bakımından açıklamakla yükümlü olunan bilgilerin açıklandığı,
b) Sır sahibinin, açıklanması hususunda yazılı muvafakati bulunduğu,
c) Kanunî yükümlülüğün yerine getirildiği,
hâllerde bilgi ve belgelerin açıklanması, kullanılması, verilmesi ve aktarılması bu Kanuna aykırılık teşkil etmez.

Sırların talep edilebileceği haller
MADDE 4- (1) Bu Kanun kapsamına giren sırlar;
a) Türkiye Büyük Millet Meclisinin gizli olarak yapılması gereken meclis araştırması ve meclis soruşturması oturumları ile gizli olarak yapılması gereken meclis araştırması ve meclis soruşturması komisyonları toplantılarındaki müzakerelerde,
b) Mahkemeler ile Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen kovuşturma ve soruşturmalarda,
c) Malî veya idarî konularda Devlet adına yapılan denetim faaliyetlerinde,
d) Diğer kanunlarda gösterilen hallerde,
yazılı olarak talep edilir.
(2) Sırların verilmesini talep eden kamu kurum veya kuruluşlarının, talep nedenini ve yetkisinin dayanağını bildirmesi zorunludur.
(3) Bu Kanun kapsamındaki sırların gizliliğine ilişkin karşılıklılık esası öngören uluslararası andlaşma hükümleri saklıdır.

Sırların verilmesi yükümlülüğü
MADDE 5- (1) Bu Kanun kapsamında bulunan sırların sahipleri ve bu sırları ellerinde bulunduranlar Türkiye Büyük Millet Meclisine, mahkemelere ve Cumhuriyet başsavcılıklarına sır kapsamındaki bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdürler.
(2) Malî veya idarî konularda yürütülen denetim faaliyetlerinde ise sırların sahipleri ve bu sırları ellerinde bulunduranlar, yapılan görevle doğrudan bağlantılı ve talebin amacıyla sınırlı olmak ve yürütülen faaliyet açısından zorunluluk bulunmak kaydıyla sır kapsamındaki bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdürler.

Sır saklama yükümlülüğü
MADDE 6- (1) Bu Kanunun 5 inci maddesi uyarınca verilen sırları doğrudan veya dolayısıyla öğrenen kamu görevlileri ve diğer kişiler, bu sırları kanunen yetkili mercilerden başkasına açıklayamaz, veremez ve kendisi veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar vermek amacıyla kullanamazlar. Bu yükümlülük, bilgi ve belgelerin sır niteliği devam ettiği sürece görevlerinden ayrılmalarından sonra da devam eder.

Koruma yükümlülüğü
MADDE 7- (1) Bu Kanun kapsamında verilen sırları doğrudan veya dolayısıyla öğrenen kamu görevlileri, öğrendikleri veya talep ettikleri sırlarla ilgili bilgi ve belgelerin korunmasını sağlamak amacıyla her türlü tedbiri almakla yükümlüdürler.

Ceza hükümleri
MADDE 8- (1) Fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde; 5 inci maddede belirtilen sırların verilmesi yükümlülüğüne aykırı davrananlar bir yıldan iki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası, 7 nci maddede belirtilen koruma yükümlülüğüne aykırı hareket edenler ise bir yıldan üç yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) 6 ncı maddede belirtilen sır saklama yükümlülüğüne aykırı davrananlar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 239 uncu maddesine göre cezalandırılır.

Yönetmelik
MADDE 9- (1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulur.

Yürürlük
MADDE 10- (1) Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.

Yürütme
MADDE 11- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

GENEL GEREKÇE
Ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırrının gizliliğinin sağlanması ve üçüncü kişiler tarafından bilinmemesi, ilgili ticarî işletmeler, şirketler, bankalar ve bunların müşterileri açısından büyük ve hayatî önem arz etmekle birlikte; iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet alanlarında faaliyet gösteren ticarî işletme ve şirketlerin, bankaların, sigorta şirketleri, sermaye ve mali piyasalarda faaliyet gösteren aracı kurumların şeffaflığının sağlanmasına, kayıt dışı ekonominin, haksız mal edinmenin ve karapara aklanmasının önlenmesine, çıkar amaçlı suç örgütleri ve bunlarının mensuplarının takibine ilişkin tedbirlerle doğrudan ve dolayısıyla bağlantılı olduğu bilinen bir gerçektir.
Ticarî sır, banka sırrı, müşteri sırrı ile kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle öğrendikleri bu kapsamdaki sırlar ve bunların verilebileceği ve açıklanabileceği hâller, mevzuatımızdaki çeşitli kanunlarda düzenlenmiştir. Ancak, bu hükümler yeterli olmamakta, uygulamada çoğu zaman karışıklığa ve tereddütlere neden olmaktadır. Ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırrının gizliliği ilkesi, bu gizliliğin ortadan kalkmasını gerektiren hallerin tespitinin uygulamada sık sık sorunlar yarattığı, genel olarak kabul edilmektedir. Ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırrı olduğu öne sürülerek bilgi ve belge taleplerine yeterli veya hiç cevap verilmemesi ya da sırrın gereği gibi korunmaması nedeniyle, yolsuzluk iddiaları açıklığa kavuşturulamamaktadır.
Tasarı ile, sırların tanımının yapılması, talep edilmesi, verilmesi, kullanılması ve korunmasının tâbi olduğu ilkelerin tespitine; sırların gizliliği veya verilmesi yasağını ortadan kaldıran hâllerin neler olduğuna; sırların talep edilmesinin tâbi olacağı usul ve esasların belirlenmesine; sırları öğrenen kişilerin yükümlülüklerine; bunlara aykırı davranılması hâllerinde, bu fiilleri işleyenlerin cezaî sorumluluklarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Tasarı yukarıda belirtilen amaçlarla hazırlanmıştır.

MADDE GEREKÇELERİ

MADDE 1- Maddede, kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet alanlarında faaliyet gösteren ticarî işletme ve şirketler, bankalar, sigorta şirketleri ve malî piyasalarda faaliyet gösteren aracı kurumların ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırlarının talep edilmesi, verilmesi, kullanılması ve korunmasına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir.
Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu veya özel sektöre ait ticarî işletmeler veya şirketler Kanunun kapsamına alınarak, gerek kamu kurum ve kuruluşlarında gerekse kamu veya özel sektöre ait ticarî işletmeler veya şirketlerin sahip olduğu veya ellerinde bulunan ticarî sır, banka sırrı ve müşteri sırları hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanması sağlanmıştır.
Öte yandan, özel kanunlarda düzenlenen ticari sır, banka sırrı ve müşteri sırlarının verilmesini sınırlayan veya yasaklayan hükümler hakkında da bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı kabul edilerek, özel kanunlarda yer alan ve bu Kanun kapsamına giren sırların gizliliğine ve dolayısıyla verilemeyeceğine ilişkin hükümlerin uygulanamaması amaçlanmıştır.
Maddede geçen bilgi ve belge kavramı, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun tanımlar maddesinde yer alan bilgi ve belge tanımı ile aynı anlamda kullanıldığından, her türlü elektronik ortamda tutulan veri ve kayıtları da içermektedir.

MADDE 2- Maddede, ticari sır, banka sırrı ve müşteri sırrının ayrıntılı bir şekilde tanımları yapılarak, bu kavramların anlam ve kapsamının belirlenmesinde ortaya çıkabilecek tereddütlerin engellenmesi amaçlanmıştır.

MADDE 3- Maddede, sırların açıklanmasına ilişkin ortak ilkelere yer verilmiştir. Buna göre, yayımlanan veya kamuya açıklanan ya da kanunlarda öngörülen açıklık ilkesi uyarınca resmî sicillerde veya bilançolar ile faaliyet raporlarında yer alan, kanunlardaki hükümler gereği kamunun aydınlatılması bakımından açıklamakla yükümlü olunan bilgilerin açıklandığı, sır sahibinin, açıklanması hususunda yazılı muvafakati bulunan veya kanunî yükümlülüğün yerine getirildiği hâllerde hukuken korunmaya değer bir yarar bulunmadığından bilgi ve belgelerin açıklanması, kullanılması, verilmesi ve aktarılması mümkün bulunmaktadır.

MADDE 4- Maddede, Kanun kapsamına giren sırların hangi makam ve merciler tarafından ve hangi hallerde talep edilebileceği gösterilmiştir.
Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gizli olarak yapılması gereken bir kısım denetim faaliyetlerine ilişkin toplantılarındaki müzakerelerde; mahkemeler ile Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen kovuşturma ve soruşturmalarda ve malî veya idarî konularda Devlet adına yapılan denetim faaliyetinde Kanun kapsamına giren sırlar talep edilebilecektir. İdare hukukunun genel bir ilkesi olan ölçülülük ilkesi gereğince, bu talebin, yapılan görevle doğrudan bağlantılı ve isteme amacıyla sınırlı ve yürütülen faaliyet açısından zorunlu olması gerekeceği açıktır.
Öte yandan, sırların talep edilmesiyle ilgili olarak diğer kanunlarda gösterilen haller de saklı tutulmuştur. Bu şekilde özel kanunlarda bu sırları talep etme yetkisine sahip olanların bu yetkilerinin devam etmesi sağlanmıştır. Ayrıca, bu sırların ancak yazılı olarak talep edilebileceği hükme bağlanmıştır.

MADDE 5- Sırların verilmesi yükümlülüğünün düzenlendiği maddede ikili bir ayrım yapılmıştır. Buna göre, bu Kanun kapsamında bulunan sırların sahipleri ve bu sırları ellerinde bulunduranlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine, mahkemelere ve Cumhuriyet başsavcılıklarına, sır kapsamındaki bilgi ve belgeleri her halükârda vermekle yükümlüdürler.
Malî veya idarî konularda yapılan denetim faaliyetlerinde ise sırların sahipleri ve bu sırları ellerinde bulunduranlar, yapılan görevle doğrudan bağlantılı ve talebin amacıyla sınırlı ve yürütülen faaliyet açısından zorunlu bilgi ve belgeleri vermek zorundadırlar.

MADDE 6- Maddede, Kanun kapsamındaki sırların ifşa edilmesinin önlenmesi amacıyla sır saklama yükümlülüğü düzenlenmiştir. Buna göre, bu Kanunun 5 inci maddesi uyarınca verilen sırları doğrudan veya dolayısıyla öğrenen kamu görevlilerinin ve diğer kişilerin, bu sırları kanunen yetkili mercilerden başkasına açıklayamayacakları, veremeyecekleri ve kendisi veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar vermek amacıyla kullanamayacakları belirtilmiş ve bu yükümlülüğün görevlerinden ayrılmalarından sonra da devam edeceği hükme bağlanmıştır.

MADDE 7- Maddede, Kanun kapsamındaki sırların korunması amacıyla koruma yükümlülüğüne ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Buna göre, Kanun kapsamında verilen sırları doğrudan veya dolayısıyla öğrenen kamu görevlileri, öğrendikleri veya talep ettikleri sırlarla ilgili bilgi ve belgelerin korunmasını sağlamak amacıyla her türlü tedbiri almakla yükümlüdürler.

MADDE 8- Maddede, bu Kanun hükümlerine aykırı hareket edenler hakkında uygulanacak suç ve cezalara ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

MADDE 9- Maddede, bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasların, Adalet Bakanlığınca hazırlanarak Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

MADDE 10- Yürürlük maddesidir.

MADDE 11- Yürütme maddesidir.

http://www.kgm.adalet.gov.tr/tbmmkom/ticarisir.pdf
#1573
(Aşağıdaki haberle ilgili İcra ve İflas Kanunu'nda yapılan değişiklikleri incelemek için lütfen TIKLAYINIZ.)


İcra ve İflas Kanunu'nda çok önemli değişikliklere gidiliyor. Kanunda değişiklik yapacak tasarı metninde tespit edebildiğim önemli maddeleri aşağıda sıraladım. Bu maddelerde çok önemli gördüğüm hususları kırmızı ile belirttim. Tasarının tam metnine şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.kgm.adalet.gov.tr/gg/iik.pdf

İCRA VE İFLAS KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 7- 2004 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi madde başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra ve iflas müdürlüklerince yapılacak tahsilat ve alacaklıya ödeme
Madde 9- Her türlü para tahsilatı, icra ve iflas müdürlüklerinin banka hesap numarası üzerinden yapılır. Haciz sırasında para tahsilatı yapılmış ise tahsil edilen paranın, en geç ertesi işgünü çalışma saati sonuna kadar icra ve iflas müdürlüklerinin banka hesabına yatırılması zorunludur.
Tahsil edilen paralardan kanunen alacaklıya ödenmesi gerekenler, talep edilmesi hâlinde icra ve iflas müdürlüklerinin hesap numarasının bulunduğu bankaya talimat verilmek suretiyle gecikmeksizin ödenir; talep edilmezse masrafı alacaklıya ait olmak üzere en geç üç gün içinde 58 inci maddenin ikinci fıkrasının (1) numaralı bendinde gösterilen alacaklının banka hesap numarasına talimat verilmek suretiyle aktarılır.
İcra ve iflas müdürlükleri aldıkları kıymetli evrak ve değerli şeyleri kasalarında muhafaza ederler.
İcra ve iflas müdürlüklerince alacaklı dışındaki diğer gerçek ve tüzel kişilere yapılması gereken ödemeler, bankaya verilecek talimat yoluyla yapılır."

MADDE 10- 2004 sayılı Kanunun 58 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Takip talebi icra müdürlüğüne yazılı, sözlü veya elektronik ortamda yapılır.
Kambiyo senetlerine mahsus takip yolu hariç ilamsız takiplerde alacaklı dörtyüz Türk Lirasının altındaki alacaklar bakımından, takip öncesi borcun ödenmesi için bir banka hesap numarası da belirterek iadeli taahhütlü olarak borçlunun bilinen en son adresine borcunu ödemediği takdirde hakkında icra takibi yapılacağına ilişkin bilgileri içerir meşruhatlı bildirimde bulunmak zorundadır. Bu adrese bildirim yapılamaması veya bildirime rağmen beş gün içerisinde borcun posta gideriyle birlikte ödenmemesi halinde icra takibine başlanabilir.
Talepte şunlar gösterilir:
1. Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı, banka adı ile hesap numarası, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye'de göstereceği yerleşim yeri;
2. Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;
Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, şöhret ve yerleşim yerleri;
3. Alacağın veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi;
4. Senet, senet yoksa borcun sebebi;
5. Takip yollarından hangisinin seçildiği;
Alacak belgeye dayanmakta ise, belgenin aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş, borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine tevdii mecburidir.
Alacaklıya takip talebinde bulunduğuna ve verdiği belgelere, talep ve takip masraflarına dair bedava ve pulsuz bir makbuz verilir.
Alacaklının ve varsa kanunî temsilcisinin ve vekilinin, ikinci fıkranın (1) numaralı bendinde belirtilen yerleşim yerini gösterememeleri hâlinde icra müdürlüğünün bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır."

MADDE 11- 2004 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasının (2) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(2) Borcun ve masrafların yedi gün içinde icra müdürlüğünün banka hesap numarasına ödenmesi, borç teminat verilmesi mükellefiyeti ise teminatın bu süre içinde gösterilmesi ihtarını,

MADDE 14- 2004 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin ikinci, dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak münasip bir yerde muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse istenildiği zaman verilmek şartiyle muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Haczedilen taşınır malların toplam değeri dörtyüz Türk Lirasının altında ise bu mallar borçluya yediemin olarak bırakılır. Ancak mallar satış mahalline getirilmediği takdirde yediemin değişikliği yapılabilir."
"Mahcuz mallar lisanslı icra depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgarî niteliklere ve teşhir salonlarına, depo için alınacak teminata, bu mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya, depo işleticisi olma niteliklerine, depoculuk lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine, lisanslı depo işleticisinin hak ve yükümlülüklerine, lisanslı depo işletmeleriyle ilgili Adalet Bakanlığının görev ve yetkileri ile depoculuk faaliyetinin durdurulması ya da iptali gibi idarî tedbir ve tasarruflara ve bu depoların denetimine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir. Adalet Bakanlığı bu yönetmelik hükümleri doğrultusunda uygun göreceği yerlerde mahcuz mallar lisanslı icra depoları açabileceği gibi Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Vakfından da bu depoları açması için talepte bulunabilir veya işletme hakkını devredebilir.
Lisanslı icra depolarına bırakılan mahcuz malların, 116 ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen üç aylık teşhir süresi sonunda satılamaması ve icra müdürlüğünce bu malın hukuken muhafazasına gerek kalmadığının icra deposuna bildirilmesi halinde üç ayın bitiminden sonra yedi gün içinde depo ücretinin ödenmesi şartıyla borçlu ve alacaklı hacizli malı geri alabilir. Bu süre içinde mahcuz malın geri alınmaması ve depo ücretinin malın değerinin yüzde otuzunu bulması durumunda malın mülkiyeti icra deposuna depo ücreti karşılığında devredilir. Bu konuda ortaya çıkan ihtilâflar icra mahkemesi tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür."

MADDE 16- 2004 sayılı Kanunun 106 ncı maddesinin birinci fıkrası (birinci fıkra: Alacaklı haczolunun mal taşınır ise hacizden nihayet bir sene ve taşınmaz ise nihayet iki sene içinde satılmasını isteyebilir.) aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren üç ay ve taşınmaz ise hacizden itibaren altı ay içinde satılmasını isteyebilir.

MADDE 20- 2004 sayılı Kanunun 116 ncı maddesi (116. madde, 2. ihale usulünü düzenliyor) madde başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Teşhir suretiyle satış
Madde 116- Artırma sonunda satılamayan mahcuz mal, icra deposu tarafından üç ay süreyle satışta kalması için teşhir edilir. Teşhir edilen mallar ayrıca bu amaçla hazırlanan internet ortamında da ilân edilir. Teşhir edilen bu mallar, malın tahmin edilen kıymetinin yüzde ellisini bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paraların paylaştırılması masraflarını geçmesi şartıyla isteyene satılır. Hacizli malın satış bedelini yukarıdaki kurallara göre icra müdürü tespit eder."

MADDE 27- 2004 sayılı Kanunun 150/e maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren üç ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren altı ay içinde isteyebilir."

MADDE 28- 2004 sayılı Kanunun 170 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi hâlinde, senedi takibe koymada kötü niyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde otuzundan aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm eder. Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar."

MADDE 32 - 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 351 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İtiraz
Madde 351- İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, kararı veren icra mahkemesine itiraz edilebilir. Mahkeme, başvuru üzerine kendi kararını değiştirebilir. Mahkeme, kararını değiştirmeye gerek görmezse, dosyayı, itirazı incelemesi için o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için (1) numaralı daireye; o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise nöbetçi asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."

İcra inkar tazminatı yüzde kırktan yüzde otuza indiriliyor:
MADDE 34- 2004 sayılı Kanunun 67 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan", 68 inci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan "kırktan" ibaresi "otuzdan, 68/a maddesinin son fıkrasında yer alan "kırktan" ibaresi "otuzdan", 69 uncu maddesinin son fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan", 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kırktan" ibaresi "otuzdan", beşinci fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan", 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan", dördüncü fıkrasında yer alan "birinci fıkrası" ibaresi "ikinci fıkrası", 97 nci maddesinin onüçüncü fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan" ve onbeşinci fıkrasında yer alan "onbeşinden" ibaresi "otuzundan", 169/a maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "yirmisinden" ibaresi "otuzundan", "kırktan" ibaresi "otuzdan" ve 170 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "kırkından" ibaresi "otuzundan" şeklinde değiştirilmiş ve ek 1 inci maddesinde yer alan "119" ibaresinden önce "58, 88, 118" ibareleri ve "326" ibaresinden sonra "337" ibaresi eklenmiştir.

MADDE 36- 02/07/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 23 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra takibinden veya icra takibine konu alacağın tamamı ile bir kısmının tahsilinden vazgeçildiğinin zabıtnameye yazılması için vazgeçilen miktara ait tahsil harcının beşte biri alınır. Ancak haczedilen mal satılıp paraya çevrildikten sonra vazgeçilirse tahsil harcı tam olarak alınır.
Haciz ve satış şerhinin kaldırılması, muhafaza altındaki malların borçluya yediemin olarak teslimi talebinin zabıtnameye yazılması veya haciz kaldırılmış olsa bile takipten vazgeçilmesi durumunda harç alınırken haciz varmış gibi asıl alacak miktarı üzerinden tahsil harcının beşte biri alınır."

Mal beyanında bulunmayan borçlulara ceza verilmeyecek:
MADDE 40- 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı Kanunun 76, 353 ve 354 üncü maddeleri ve 29/03/1984 tarihli ve 2992 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
#1574
Hukuk Muhakemeleri Kanunu tasarısı TBMM Genel Kurulu gündeminde. Tasarıyı şu linkten inceleyebilirsiniz: http://www.kgm.adalet.gov.tr/tbmmgk/hmk.pdf

Tasarıda bulunan önemli değişikliklere ilişkin Anadolu Ajansı tarafından yapılan bir incelemeyi aşağıda okuyabilirsiniz:

Hatalı hakim tazminat ödeyecek

Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek. Devlet ödediği tazminatı, sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu edecek.

TBMM Adalet Komisyonu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının, daha önceki görüşmelerde atladığı 70'e yakın maddesini bugün yeniden ele aldı. Komisyon, değişiklik yaptığı bu maddelerle tasarıyı kabul etti.

Tasarının bazı maddeleri de tekriri müzakere yapılarak benimsendi.

Tasarıya göre, mal varlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme, davanın açıldığı tarihteki değerine veya tutarına göre belirlenecek. Para alacaklarına ilişkin davalarda dava konusunun değerinin belirlenmesinde, dava dilekçesinde gösterilen tutar esas alınacak.

-YETKİ SÖZLEŞMELERİ-

Tasarıda, tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı hukuken daha zayıf durumda olan tüketicilerin korunmasını amaçlayan düzenleme yer alıyor.

Buna göre, tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğan veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilecek. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen mahkemelerde açılacak.

Bu düzenlemeyle bankalar, tüketiciler ile yapacakları her türlü sözleşmelerde, yetkisiz bir mahkemeyi yetkili hale getiremeyecek, yani yetki sözleşmesi yapamayacak. Yapılan sözleşmelerdeki yetki kuralı da geçersiz sayılacak.

Yetki sözleşmesi, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konularda yapılabilecek. Ayrılık, boşanma gibi kesin yetki hallerinde ise yetki sözleşmesi yapılamayacak.

-TALEP SÜRESİ, 10 GÜNDEN 15 GÜNE ÇIKARILIYOR-

Davada görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda; taraflardan birinin, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi için gerekli süre, 10 günden 15 güne çıkarılıyor.

Buna göre, taraflardan birinin, 15 gün içinde, kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekecek. Aksi halde, mahkeme davayı açılmamış sayacak.

Hakimin, davaya bakmaktan yasaklı olduğu hallerin kapsamını genişleten tasarıya göre; hakim, kendisine ait olan davaya, eski eşinin, kendisi ve eşinin altsoy ve üstsoyunun, evlatlığının davasına, üçüncü derece de dahil olmak üzere kan veya evlilik bağı kalksa dahi, kayın hısımlığı bulunanların davasına bakamayacak. Hakim, nişanlısının davasına da giremeyecek.

-DÜŞMANLIK VARSA REDDİ HAKİM TALEBİNDE BULUNULABİLECEK-

Hakimin tarafsızlığında şüpheyi gerektiren önemli bir nedenin bulunması halinde, taraflardan biri hakimi reddedebileceği gibi, hakim de davadan çekilebilecek. Hakimin davada, iki taraftan birine öğüt vermesi ya da yol göstermesi, dava hakkında görüşünü açıklaması, davacı ve davalı ile aralarında düşmanlık olması durumunda, reddi hakim talebinde bulunulabilecek.

Reddi hakim talebinin, kötü niyetle yapıldığının anlaşılması ve esas yönünden kabul edilmemesi halinde, talepte bulunanların her biri, 500 TL'den 5 bin TL'ye kadar disiplin para cezasına mahkum edilecek.

-HAKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU-

Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek.

Kayırma, taraf tutma veya taraflardan birine olan kin veya düşmanlık, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmesi, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmesi, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılması durumlarında tazminat davası yoluna gidilebilecek.

Tazminat davasının açılması, hakime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması ya da mahkumiyet şartına bağlanmayacak.

-RÜCU DAVALARI YARGITAYDA GÖRÜLECEK-

Devlet ödediği tazminatı, sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu edecek.

Hakimlerin kusurlu davranışları nedeniyle devlet aleyhine açılan tazminat davaları ile devlet tarafından hakime karşı açılacak rücu davaları Yargıtayda görülecek.

Hakim hakkında açılacak dava esastan reddedilirse davacı, 500 TL'den 5 bin TL'ye kadar disiplin para cezasına mahkum edilecek.

Bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde, ''Mecburi dava arkadaşlığı'' söz konusu olacak.

Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilecek veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilecek.

Dava ehliyeti olan herkes, davasını kendisini veya tayin edeceği vekil aracılığıyla açabilecek ve takip edebilecek.

Tasarıya göre, davaya vekalet; kanunda özel yetki verilmesini gerektiren konular saklı kalmak kaydıyla, hüküm kesinleşinceye kadar, avukatın davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsiliyle buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsayacak.

-AVUKATA AÇIKÇA YETKİ VERİLEN DURUMLAR-

Tasarıyla, avukata açık yetki verilmesi gereken durumlar geniş tutuldu.

Buna göre, ancak açıkça yetki verilmesi halinde, avukat; hakimi reddedebilecek, davanın tamamını ıslah edebilecek, yemin teklif edebilecek, haczi kaldırabilecek, tahkim ve hakem sözleşmesi yapabilecek, konkordato, sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması teklifinde bulanabilecek.

Avukat; ayrıca, davadan veya kanun yollarından feragat edebilecek, karşı tarafın davasını kabul edebilecek, yargılamanın iadesi yoluna gidebilecek, hakimlerin fiilleri sebebiyle devlet aleyhine tazminat davası açabilecek.

Avukat, duruşma sırasında uygun olmayan tutum ve davranışta bulunursa, hakim tarafından uyarılacak; avukat uyarıya uymaz ve fiil disiplin suçu veya adli suç teşkil eder nitelikte görülürse olay, duruşma salonunda bulunan kişilerin kimlik bilgileri ve adresleri yazılarak tutanağa geçirilecek ve duruşma ertelenecek.

Mahkeme, avukat hakkında gerekli yasal işlem yapılmak üzere, bağlı olduğu baroya bildirimde bulunacak.

-TEMİNAT GÖSTERME-

Davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat göstereceği halleri de düzenleyen tasarıya göre, Türkiye'de mutat meskeni olmayan Türk vatandaşları ile borçları nedeniyle ödeme güçlüğü içinde olan davacılar teminat gösterecek.

Davacının adli yardımdan yararlanması, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınan bir alacağının bulunması, 18 yaşını doldurmayan kişilerin menfaatini korumaya yönelik dava açılması durumlarında ise teminat gösterilmeyecek.

Sürelerin ne zaman başlayacağı ve biteceği de belirtilen tasarıya göre, süreler, kanunda belirtilecek veya hakim tarafından belirlenecek. Hakim, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, süreleri artıramayacak veya eksiltemeyecek.

-ESKİ HALE GETİRME TALEBİ-

Elde olmayan sebeplerle, kanunda belirtilen veya hakimin kesin olarak belirlediği süre içinde işlemi yapamayan kimse, ''Eski hale getirme'' talebinde bulunabilecek. Bu talep, işlemin, süresinde yapılamamasına sebep olan engelin ortadan kalkmasından itibaren, 15 gün içinde yapılacak.

İlk derece ve istinaf yargılamalarında, en geç nihai karar verilinceye kadar ''Eski hale getirme'' talebinde bulunmak mümkün olacak. ''Eski hale getirme'' talebi, yargılamanın ertelenmesini gerektirmeyecek.

Tasarıya göre, adli tatil, her yıl, 1 Ağustosta başlayacak, 5 Eylülde sona erecek.

Eda (tahsil) davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya ya da yapmamaya mahkum edilmesi istenebilecek.

Davanın açıldığı tarihte, alacağın miktarını ya da değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde; alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilecek.

İnşai (yenilik doğuran) dava yoluyla da mahkemeden, yeni bir hukuki durumun yaratılması, hukuki durumun içeriğinin değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması talep edilebilecek.

Dernekler ve diğer tüzel kişiler, üyelerinin veya temsil ettikleri kesimin menfaatlerini korumak için kendi adlarına dava açabilecek.

-SAAT 24.00'E KADAR İŞLEMLER YAPILABİLECEK-

Mahkemeler, dava dilekçelerini elektronik ortamda da kabul ve kayıt edebilecek. Dava, dilekçenin mahkemeye kaydedildiği tarihte açılmış sayılacak.

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla, avukat ve vatandaşlar adliyeye gitmeden elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanarak dava açabilecek, harç ve avans ödeyebilecek, dava dosyalarını inceleyebilecek.

''Tatil saati ve çalışma saati'' kavramı yerine, ''gün sonu'' kavramı kabul edilen ve ''7 gün 24 saat'' esasına göre çalışan UYAP sisteminin kullanılmasıyla, avukatlar ve vatandaşlar, sıraya girmeden saat 24.00'e kadar elektronik ortamda işlem yapabilecek.

-AVANS ÖDENMESİ-

Tasarıda, gerekli masrafların zamanında yatırılmamasından dolayı davaların gecikmesinin önüne geçmek amacıyla da düzenleme yapıldı.

Buna göre, davacı, yargılama harçları ile her türlü tebligat ücreti, keşif gideri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi yargılama giderlerini karşılayacak tutarı, dava açarken ''avans'' olarak mahkeme veznesine yatıracak.

Avans miktarı, davanın türü ve özelliklerine göre, her yıl Adalet Bakanlığınca ilan edilecek gider avansı tarifesine göre belirlenecek. Avansın yeterli olmadığının anlaşılması halinde, mahkeme, eksikliğin tamamlanması için davacıya 15 günlük kesin süre verecek.

Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkün olacak. Fakat, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan tara değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilecek.

Mahkemelerde, ''Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum'' diye yapılan yemin, ''Namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum'' denilerek yapılacak.

Tanığın ve bilirkişinin yapacağı yemin de yeniden düzenleniyor.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısıyla yeni bir yargılama aşaması olarak, ön inceleme getiriliyor. Ön inceleme, esasa girilmeden mahkemece yapılacak ilk inceleme aşaması olacak.

Buna göre, mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapacak. Mahkeme, ön incelemede, dava şartlarını ve ilk itirazları inceleyecek. Uyuşmazlık konularını tam olarak belirleyecek olan mahkeme, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapacak.

-ÖN İNCELEME DURUŞMASI-

Tasarıya göre, mahkeme, incelemeyi tamamladıktan sonra, tarafların sulh olmalarını sağlamak, sulh olmayacaklarsa uyuşmazlık noktalarını tespit edebilmek amacıyla, ön inceleme için duruşma günü tespit ederek taraflara bildirecek.

Hakim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinleyecek. Daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit edecek.

Ön inceleme, tek duruşmada tamamlanacak. Zorunlu olan hallerde bir defaya mahsus yeni bir duruşma günü tayin edilecek.

-TELEKONFERANSLA DURUŞMALARA KATILIM-

Tasarıyla, modern teknoloji ve Ulusal Yargı Ağı Projesinin (UYAP) sağlayacağı olanaklarla duruşmaya gelemeyenlerin, internet ve telekonferans gibi yöntemlerle bulundukları yerden duruşmaya katılabilmelerine de olanak sağlanacak.

Buna göre, mahkemeler, tarafların rızası olmak şartıyla kendilerinin veya vekillerinin, aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılmalarına ve usul işlemleri yapabilmelerine izin verebilecek.

Tarafların rızası olmak kaydıyla tanık, bilirkişi veya taraflardan biri, başka bir yerden elektronik araçlarla dinlenebilecek. Dinleme, ses ve görüntü olarak aynı anda duruşma salonuna nakledilecek.

Hakim, duruşmanın düzenini bozan kimseyi, bunu yapmaktan men edecek ve gerekirse avukatlar hariç, derhal duruşma salonundan çıkarılmasını emredecek.

İhtara rağmen mahkemenin düzeninin bozan kişi, münasip olmayan söz söylemeye devam ederse yakalanacak ve hakkında 4 güne kadar disiplin hapsi uygulanacak.

Duruşmaya katılan taraf avukatları, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılan diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilecek.

-KAYIT VE YAYIN YASAĞI-

Ceza Muhakemeleri Kanunundaki hükme paralel düzenlemeye yer verilen tasarıya göre, duruşma sırasında fotoğraf çekilemeyecek ve hiçbir şekilde ses ve görüntü kaydı yapılamayacak. Ancak, dava dosyasında saklı kalmak kaydıyla yargılamanın zorunlu kıldığı hallerde, mahkemece çekim yapılabilecek ve kayıt alınabilecek. Bu çekim ve kayıtlar ile kişilik haklarını ilgilendiren konuları içeren dava dosyası içindeki her türlü belge ve tutanak, mahkemenin ve ilgili kişilerin açık izni olmadıkça hiçbir yerde yayımlanamayacak.

Kayıt ve yayın yasağına aykırı davranan kişi hakkında, TCK'nın 6 aya kadar hapis cezasını öngören 286. maddesi uyarınca işlem yapılacak.

Hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, mahkeme tarafından olayın ispatında dikkate alınmayacak.

-SENETLE İSPAT ZORUNLULUĞU-

Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri, 500 TL'yi geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekecek. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri, ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle 500 TL'den aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamayacak.

Güvenli elektronik imzayla oluşturulan elektronik veriler, senet hükmünde olacak.

Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen belgedeki yazı veya imzayı inkar etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmak zorunda olacak. Aksi halde belge, aleyhine delil olarak kullanılacak. Sahteliği iddia edilen belge, mühürlenerek mahkeme tarafından saklanacak.

-MAHKEMELERDE YAPTIRILAN YEMİN-

Tasarıyla, mahkemelerde yaptırılan yemin yeniden düzenleniyor.

Davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan olaylar, yeminin konusunu oluşturacak.

Uyuşmazlık konusu olayın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan eden taraf da yemin teklif edebilecek.

Yemin teklif edilen kimse, duruşmaya gelmediği takdirde, kendisine yemin için davetiye çıkarılacak. Yemin mahkeme huzurunda yapılacak.

Yemin edecek kişiye, ''Size sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiç bir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz? diye sorulacak.

Mevcut düzenlemeye göre, ''Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum'' diye yemin eden kişi de ''Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum'' diyecek.

Okuma ve yazma bilen sağır ve dilsizler, yemin hakkındaki beyanlarını yazıp imzalayarak; okuma ve yazma bilmeyen sağır ve dilsizler ise işaretlerinden anlayan bir bilirkişi aracılığıyla yemin edecek.

Tasarıya göre, tanık duruşmaya davetiye ile çağrılacak. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenebilecek. Tanığa davetiye, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilecek.

-MAZERETSİZ GELMEYEN TANIK ZORLA GETİRTİLECEK-

Mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık, zorla getirtilecek ve gelmemesinin neden olduğu giderleri ödemeye ve 500 TL'ye kadar disiplin para cezasına hükmolunacak.

Tanık olarak çağrılan kişi, tanıklık yapmaktan çekilebilecek.

Tasarıyla, koruyucu aile ve çocukları ile koruma altına alınan çocuk arasında, evlatlık bağına benzer sıkı kişisel ilişkilerin varlığı kabul edilerek, bu kişilere tanıklıktan çekinme hakkı tanınacak.

Mahkeme, kendisine sorulan sorulara cevap vermeyen veya yemin etmemekte direnen tanığa, 15 günü geçmemek üzere disiplin hapsi verecek.

-TANIĞIN YAPACAĞI YEMİN-

Tasarıyla, tanığın yapacağı yeminin şekli de düzenleniyor.

Buna göre, tanık yemin ederken, hakim de dahil olmak üzere salonda bulunan herkes ayağa kalkacak.

Hakim, tanığa, ''Tanık sıfatıyla sorulacak sorulara vereceğiniz cevapların gerçeğe aykırı olmayacağına ve bilginizden hiç bir şey saklamayacağınıza, namusunuz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyor musunuz?'' diye soracak.

Mevcut düzenlemeye göre, ''Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum'' diyen tanık da ''Sorulacak sorulara, hiç bir şey saklamadan doğru cevap vereceğime namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyorum'' şeklinde yemin edecek.

Hakim, tanığın, yalan söylediğini ya da menfaat sağladığını tespit ederse, bu durumu cumhuriyet savcılığına bildirecek.

Tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre, kaybettiği zamanla orantılı ücret verilecek. Tanık, seyahat etmek zorunda kalmışsa yol giderleri ile tanıklığa çağrıldığı yerdeki konaklama ve beslenme giderleri de karşılanacak.

-BİLİRKİŞİYE BAŞVURMA-

''Bilirkişi'' uygulamasını yeniden düzenleyen tasarıya göre, mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden, bilirkişi görüşüne başvurulmasına karar verebilecek.

Bilirkişiler, yargı çevresinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi adli yargı adalet komisyonları tarafından, her yıl düzenlenecek listelerde yer alan kişiler arasından görevlendirilecek. Listelerde, bilgisine başvurulacak uzmanlık dalında bilirkişinin bulunmaması halinde, diğer bölge adliye mahkemelerinde oluşturulmuş listelerden, burada da yoksa liste dışından bilirkişi görevlendirilebilecek.

Bilirkişilik görevinin kapsamının yapıldığı tasarıda, bunların nasıl yemin edeceği de belirtiliyor.

Bilirkişilere, il adli yargı adalet komisyonu huzurunda, ''Bilirkişilik görevimi sadakat ve özenle, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsız ve objektif bir biçimde yerine getireceğime, namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ederim'' şeklindeki sözler, tekrarlattırılarak yemin ettirilecek.

Bilirkişi raporunun hazırlanması için verilecek süre 3 ayı geçemeyecek. Bilirkişinin talebi üzerine, kendisini görevlendiren mahkeme, gerekçesini göstererek, süreyi 3 ayı geçmemek üzere uzatabilecek.

Bilirkişi, görevini yerine getirirken, öğrendiği sırları saklamak, kendisi ve başkaları yararına kullanmaktan kaçınmakla yükümlü tutulacak.

-SOYBAĞININ TESPİTİ İÇİN ZORLA TEST YAPILMASI-

Tasarıya göre, soybağının tespiti için inceleme yapılabilecek.

Buna göre, uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygun olmak, ayrıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkes soybağının tespiti amacıyla vücudundan kan ve doku alınmasına katlanmak zorunda olacak. Haklı bir sebep olmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması halinde, hakim incelemenin zor kullanılarak yapılmasına karar verecek.

Taraflar, görülen bir davada, uyuşmazlıkları gidermek için kısmen veya tamamen anlaşarak sulh olabilecek.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısına göre, dava sonunda verilen hüküm, ''Türk milleti adına'' verilecek.

Hüküm verildikten sonra, gerekçeli karar imzalanmadan hakim ölür veya herhangi bir nedenle imzalayamayacak hale düşerse, yeni hakim, hükme uygun olarak gerekçeli kararı yazarak imzalayacak.

Taraflar, harcının ödenmiş olup olmamasına bakılmaksızın ilamı her zaman alabilecek.

Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyecek.

-TARAFLARA SULH OLMA İMKANI SAĞLANIYOR-

Tasarıyla, görülen bir davada tarafların kısmen veya tamamen anlaşarak, ''sulh'' olmalarına olanak sağlanıyor. Sulh, ''görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme'' şeklinde tanımlanıyor.

Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda olabilecek. Dava konusunun dışında kalan konular da sulhun kapsamına dahil edilebilecek. Sulh, şarta bağlı olarak ve hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilecek.

Tasarıda, kötü niyetli kişilere karşı caydırıcı bir hüküm de yer alıyor.

Buna göre, kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan taraf, yargılama giderlerinden başka, diğer tarafın avukatıyla aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilecek. Bu kişilere bundan başka, 500 liradan 5 bin liraya kadar disiplin para cezası verilebilecek. Bu hallere, avukat neden olmuşsa, disiplin para cezası onun hakkında da uygulanacak.

-ADLİ YARDIM-

Kamu yararına faaliyette bulunan dernek ve vakıflar ile kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, haklı oldukları yolunda kanaat uyandırmak kaydıyla, adli yardımdan yararlanabilecekler.

Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri, karşılıklılık şartına bağlı olacak.

Adli yardımdan yararlanan kişinin mali durumu hakkında yanlış bilgi verdiği ortaya çıkarsa, adli yardım kaldırılacak.

Adli yardımdan yararlanan kişi için atanan avukatın ücreti Hazinece ödenecek.

Tasarıya göre, ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilecek.

Bölge adliye mahkemesi, hukuk dairelerinde karşı dava açılamayacak, davaya müdahale talebinde bulunulamayacak, davaların birleştirilmesi istenemeyecek.

Bölge adliye mahkemesince resen gözönünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesince ortaya konulmayan iddia ve savunmalar dinlenemeyecek. Ancak, usulüne uygun gösterildiği halde, bölge adliye mahkemesince incelenmeden reddedilen deliller, bu mahkemelerde incelenebilecek.

Tasarıda, mahkemelerin iş yoğunluğu ve bazı sebepler gerekçe gösterilerek, hüküm verildikten sonra gerekçeli kararın yazılmasının geciktirilmesini önlemek için de düzenleme yapılarak, ''Gerekçeli kararın yazıldığı tarih'' de ''kararda yer alacak unsurlar'' içine alındı. Buna göre, gerekçeli karar hükümle birlikte açıklanacak.

-TEMYİZ EDİLEMEYEN KARARLAR-

Bölge adliye mahkemelerinin şu kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamayacak:

-Miktar veya değeri 10 bin TL'yi geçmeyen davalara ilişkin kararlar.

-Özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar.

-Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek için verilen kararlar ile merci tayinine ilişkin kararlar.

-Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar.

-Soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.

-Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar.

-KANUN YARARINA TEMYİZ-

İlk derece mahkemelerinin ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin kesin olarak verdikleri kararlarla, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş kararlara karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek, Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, kanun yararına temyiz yoluna başvurulabilecek.

Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulacak. Bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmayacak.

Temyiz talebinin kötü niyetle yapıldığı anlaşılırsa, temyizi yapan taraf, yargılama giderlerini ve karşı tarafın avukatlık ücretini ödemeye mahkum edilecek.

-ÇEKİŞMESİZ YARGI-

Tasarıya göre, çekişmesiz yargı, ''ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan'', ''ilgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı'' ve ''hakimin doğrudan harekete geçtiği'' hallerde uygulanacak.

''Kişiler'', ''aile'', ''miras'', ''borçlar'', ''icra ve iflas'' hukuku ile ''çeşitli kanunlardaki'' çekişmesiz yargı işleri sayılan tasarıya göre, listede yer alan konuların bazıları şöyle:

''Ergin kılınma, ad ve soyadın değiştirilmesi, henüz evlenme yaşında olmayanların evlenmesine izin verme, yeniden evlenmede bekleme süresinin hakim tarafından kaldırılması, terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi, eşlerden birinin, evlilik birliğini tek başına temsil etmede yetkili kılınması, aile konutuyla ilgili işlemler için diğer eşin rızasının sağlanamadığı hallerde hakimin müdahalesinin istenmesi, sağ kalan eşe aile konutu üzerinde ve ev eşyası üzerinde mülkiyet veya intifa hakkı tanınması, mal ortaklığında eşlerden birinin mirası reddine izin verilmesi, ana babaya çocuğun mallarından bir kısmını çocuğun bakım ve eğitimi için sarf etme izninin verilmesi, velayetin kaldırılması...''

Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, sulh hukuk mahkemesi olacak.

Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlara karşı hukuki yararı bulunan ilgililer, özel kanuni düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla, kararın öğrenilmesinden itibaren 15 gün içinde istinaf yoluna başvurabilecek.

-TAHKİM-

Tasarının tahkimle ilgili hükümleri, Milletlerarası Tahkim Kanununun tanımladığı anlamda yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanacak.

Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar, tahkime elverişli kabul edilmeyecek.

Tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkeme, tahkim yeri bölge adliye mahkemesi olacak.

Yargılama sırasında tarafların tahkim yoluna başvurma konusunda anlaşmaları halinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem ya da hakem kuruluna gönderilecek.

Aksi kararlaştırılmadıkça, tahkim yargılaması sırasında hakem veya hakem kurulu, taraflardan birinin talebi üzerine ihtiyati tedbirin alınmasına ya da delil tespitine karar verebilecek. Hakem veya hakem kurulu, ihtiyati tedbir kararı vermeyi, uygun bir teminat verilmesine bağlı kılabilecek.

Hakem seçiminde uygulanacak usuller ile hakemin reddinin nasıl yapılacağı belirtilen tasarıya göre, tahkim yeri, taraflarca veya onların seçtiği bir tahkim kurumunca serbestçe kararlaştırılacak.

Tahkim süresi 1 yıl olacak, ancak tahkim süresi mahkemece uzatılabilecek.

Hakem veya hakem kurulu, duruşma yapabileceği gibi, yargılamanın dosya üzerinden yürütülmesine; bilirkişi seçimine ve keşif yapılmasına karar verebilecek.

Hakem heyetindeki kişilerden birisi, alanında 5 yıl ve daha fazla kıdeme sahip hukukçu olacak.

Senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümler, kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılan dava ve işlerde uygulanmayacak. Böylece, açılmış olan binlerce davanın idari yargıya gitmesi de önlenmiş olacak.

http://www.haberturk.com/haber.asp?id=140890&cat=110&dt=2009/04/16
#1575
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul'daki sel felaketiyle yeniden gündeme gelen derelerin ıslahı konusunda Zaman'a çarpıcı açıklamalar yaptı. 

Akarsu yataklarının çeşitli grup ve şirketler tarafından işgal edildiğini belirten Eroğlu, ancak derelerin Hazine'nin malı olduğunu, buraları kesinlikle boşaltacaklarını söyledi. Çevre Bakanı, hükümetin dere ıslah çalışmaları konusunda kararlı olduğunu ifade ederken, bu amaçla bir genelge hazırladıklarını anlattı. Genelgeye uyulması halinde dere yataklarının sorun olmaktan çıkacağına dikkat çeken Eroğlu, "Yapılacak şey bellidir. O da dere yataklarının mutlak surette boşaltılmasıdır. Kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak. Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, İSKİ ve DSİ, işgaller varsa belirleyecek. Kaçak yapılar yıkılacak. Tapusu olanların tapusu iptal edilecek." dedi. Bakan Eroğlu, Başbakan'ın talimatıyla derelerin temizliği ve bakımı görevinin İSKİ'ye verildiğine işaret etti. İSKİ'nin elinin yetişmediği kırsal alanlarda ve açık havzalarda ise DSİ'nin bu görevi üstleneceğini bildirdi.

İSKİ Genel Müdürlüğü dönemin-de derelerin ıslahı için yaptığı çalışmaya da değinen Eroğlu, buralardaki gecekonduları yıkmak istediğini ancak CHP engeliyle karşılaştığını söyledi. Eroğlu, CHP'nin mahkemeye giderek yıkımı engellediğinin altını çizdi.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, CHP'nin dere yataklarının ıslahı konusunda sergilediği tavra tepki gösterirken, anamuhalefet partisinin çelişki içinde olduğuna işaret etti. Eroğlu, bu durumu şu sözlerle özetledi: "Dere yataklarındaki yapıları yıkmak istediğinizde karşı çıkıyorlar. Su taşması olduğunda 'Niye yıkmadınız?' diyorlar. Yıksanız bir türlü, yıkmasanız bir türlü. Hâlbuki el ele verip bu problemlerin üstesinden gelebilirdik. Muhalefete düşün görev de işte budur."

AYAMAMA'YI ISLAH, YARGIYA TAKILDI

Veysel Eroğlu, İSKİ Genel Müdürlüğü'ne 5 Mayıs 1994 tarihinde getirildiğini, kucağında bulduğu ilk problemin Ayamama Deresi olduğunu belirtti. Dere ile ilgili ıslah ihalesinin kendisinden önce yapıldığına dikkat çeken Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "İSKİ skandalı 1993 yılında çıkınca müteahhitlere para ödeyememişler. 350 müteahhit 3 bin-4 bin tane borçlu var. Bir trilyon borç var. İnşaatlar durmuştu. Biz göreve gelip dosyaları açtığımız zaman geçmişte ödemelerin son derece fahiş olduğunu gördük. Yapılan işlere yaklaşık 11 kat fazla ödeme yapılması kararı alınmış. Tabii böyle işler yüzünden mahkemelik olduk. İş mahkemeye intikal edince iş durdu."

Eroğlu, İSKİ olarak yaptıkları çalışmaların önünün dönemin hükümetlerince devamlı kesilmek istendiğini de savundu. Eroğlu, önlerine çıkan engelleri şöyle sıraladı: "Bizleri Istıranca derelerinde durdurmak istediler. Ayrıca bütün geçmişten gelen borçlarımız üzerine haciz uyguladılar. Pompa istasyonlarında su vermesinler, perişan olsunlar diye elektriğimizi kestiler. Geçmiş 10-15 yılın elektrik borcunu biz ödemek durumda kaldık. Sosyal Sigortalar borcu birikmiş, o borcu tahsil ettiler. Hatta öyle bir kanun çıkardılar ki; çok enteresan, ibret-i âlemdir ve vatandaşların bunu bilmesini istiyorum. Bir kanun çıkardılar, SSK borcundan dolayı bizim gibi kurumların genel müdürlerinin şahsî mallarına el koymaya kalktılar. Dünyada böyle bir rezalet yoktur."

Okul selde yerle bir oldu, öğrenciler açıkta

Eylül'deki sel felaketinden okullar da olumsuz etkilendi. 100-150 öğrenciye hizmet veren Umut Eğitim Köyü, Ayamama Deresi'nin taşması sonucu sular altında kaldı. Yaz-kış aralıksız eğitime devam eden okulda selden iki gün sonra kamp planlanıyordu. Selin kamptan iki gün önce meydana gelmesi 150 öğrencisi ve 30 personeli bulunan okulda büyük bir faciayı önledi. Çocuklarını okula kaydettiren ailelerin çocuklarını aldırıp, kayıt için ödedikleri ücretleri geri istemesi ise okul yönetimini daha da zora soktu.

Yüzyılın felaketi, balık fiyatlarını da vurdu

İstanbul'da yaşanan sel felaketi, balık fiyatlarını ikiye katladı. 1 Eylül'de başlayan yeni av sezonundan büyük beklentisi olan balıkçılar, sağanak yağış sebebiyle denize açılamıyor. Tekneler ava çıkamadığından balık fiyatları da artıt. Türkiye'de en çok bulunan hamsinin fiyatı ilk hafta 3 ile 5 lira arasında değişirken fırtınadan sonra 12-15 liraya kadar yükseldi. Birkaç gün önce 17 liraya alıcı bulan palamatun çifti 25 liraya satılıyor. En çok tüketilen balıklardan istavritin kilosu ise 7 liradan 15 liraya çıktı.

Ayamama'daki enkazdan 76 TIR çıktı

Silivri, Çatalca ve Basın Ekspres Yolu'nun da bulunduğu bölgede temizleme çalışmaları büyük ölçüde tamamlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre Basın Ekspres Yolu'nda yapılan çalışmalarda 76 TIR ve dorse, 20 konteyner, 2 minibüs, 1 kamyon, 10 otomobil ve 1 vinç dere yatağından çıkartıldı. Çalışmalar kapsamında 3 bin 15 ton moloz kaldırılırken, Ayamama Deresi'nin 2 bin 500 metrelik dere yatağı temizlendi. İstanbul itfaiyesi de 479 ev ve işyerinde su tahliyesi yaptı. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=892091&title=dere-hazinenin-mali-tapular-iptal-edilecek
#1576
Yargıtay'ın tazminata hükmetmesindeki temel kıstası, içecekteki yabancı maddenin şişede/kutuda bulunduğunun ve içeceğin bir kısmının olsun bu haliyle içildiğinin ispat edilmesidir. Yargıtay'ın bu görüşünde ne derece isabet bulunduğu tartışmaya açık bir husustur. Ancak Yargıtay'ın meseleyi bakış açısı bugün için bu minvaldedir. Nitekim Yargıtay, içinde yabancı maddeler bulunan şişedeki içeceğin bir kısmının tüketilmiş olduğunu ispatlayamayan davacının tazminat talebini aşağıdaki karar ile reddetmiştir (aynı yönde başka kararlar da bulunmaktadır):

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/9039
K. 2001/12817
T. 25.12.2001
• ÜRÜNÜN BOZUK OLDUĞU İDDİASINA DAYALI MANEVİ TAZMİNAT ( Yabancı Madde Bulunan Şişenin Davacı Tarafından Kırılması )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Davalının Ürettiği Meşrubattaki Yabancı Cisimlerin Davacıyı Rahatsızlandırması Nedeniyle )
• YABANCI MADDENİN İÇİNDE OLDUĞU ŞİŞENİN DAVACI TARAFINDAN KIRILMASI ( Başka Şişelerde Yabancı Cisimler Olması-Davacının İçtiği Şişede de Yabancı Cisimler Olduğunu Göstermemesi )
• OLAYIN MEYDANA GELİŞ TARİHİ ( Davacının Kendisi İçin Önemli Olan Bir Olayın Hangi Tarihte Meydana Geldiğini Bilmemesinin Hayatın Olağan Akışına Uymaması )
818/m.41,42,43
ÖZET : Yabancı maddelerin fabrikadaki şişenin üretimi ve dolumu sırasında bulaşmış olabileceği gerekçesiyle manevi tazminat istemi kısmen kabul edilmiştir. Ancak, davacının kendisinin içtiği ve yarım bıraktığını iddia ettiği şişe ortada bulunmadığı için herhangi bir belirleme yapılmış değildir. Başka iki şişede yabancı cisimler olması, davacının içtiği şişede de yabancı cisimlerin olduğuna kanıt teşkil etmez. Ayrıca böylesine önem verdiği bir delili yere atıp kırması ve kendisi için önemli olan bir olayın hangi tarihte, hangi ayda meydana geldiğinin unutulması da hayatın olağan akışına uymaz. Bu kuşkulu durumlar olduğu halde davanın kısmen kabulü isabetli değildir.

DAVA : Davacı Bekir Eygi vekili Avukat Sultan ( Çetin ) Tuncer tarafından, davalı İmbat Tic. ve Dağ. A.S. ( Coca Cola İçecek Üretim A.Ş. ) aleyhine 19.11.1999 gününde verilen dilekçe ile davalının ürettiği meşrubattaki yabancı cisimlerin davacıyı rahatsızlandırması nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 9.7.2001 günlü kararın Yargıtay da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 25.12.2001 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili avukat İbrahim Kaynar ile karsı taraftan davacı vekili Avukat Şeyman Adanur geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davalı şirketin ürettiği ürünün bozuk olduğu iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, 1999 yılı Temmuz ayı içinde bir kahveden Fanta alıp içtiğini, içerken boğazından yabancı bir maddenin geçtiğini hissettiğini, şişeye baktığında siyah parçacıklar gördüğünü, durumu şirket yetkililerine anlattığını ancak bir sonuç alamadığını, midesine giden maddeler nedeniyle 3-4 gün bulantı, kusma ve ishal geçirdiğini, şekerinin 270'c çıktığını, psikolojik olarak çok etkilendiğini ileri sürerek 5 milyar lira manevi tazminatın tahsilini istemiştir.

Davalı vekili ise iddianın doğru olmadığını, davacının 22.6.1999 günü fabrikaya geldiğini, kendisinin gezdirildiğini ve hediyeler verildiğini, manevi tazminat koşullarının oluşmadığını savunmuştur.

Mahkemece, yabancı maddelerin fabrikadaki üretim, dolum sırasında bulaşmış olabileceği gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davacı, olay günü bir kahveye giderek bir şişe fanta alıp içtiğini, içerken boğazından bir şeyler geçtiğini hissetmesi üzerine iğrenme duygusu ile istifra ettiğini, şişeyi yere atıp kırdığını, sonra gidip kasadan dolu iki şişe aldığını, onların içinde de aynı şekilde yabancı maddeler olduğunu ileri sürmekte ve bunlarla ilgili fotoğraflar ibraz etmektedir. Ancak, kendisinin içtiği ve yarım bıraktığını iddia ettiği şişe ortada bulunmadığı için herhangi bir belirleme yapılmış değildir. Başka iki şişede yabancı cisimler olması, davacının içtiği şişede de yabancı cisimler bulunduğuna kanıt teşkil etmez. Davacının böylesine önem verdiği bir olayla ilgili delili yok etmesi, şişeyi yere atıp kırması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmamaktadır. Kaldı ki, bu konu ile ilgili tanık ifadeleri de farklıdır. Tanık Ramazan Dede davacının fanta şişesinin kalanını yere fırlatıp attığını ve kırdığını söylemektedir. Diğer tanık Murat Doğan davacının arkadaşı olup olayın başından sonuna kadar hatta olaydan sonra davacının davalı fabrikaya gittiği sırada da yanında bulunan kişidir. Bu tanık ise şişenin ne olduğunu bilmediğini söylemektedir. Oysa şişenin yere atılıp kırılması, unutulması veya dikkatten kaçması mümkün olmayan bir olaydır.

Diğer taraftan davacı, dava dilekçesinde 1999 yılı Temmuz ayı içerisinde olayın meydana geldiğini belirtmektedir. Tanık Murat Doğan da 18/9/2000 tarihli ifadesinin de davacı ile beraber geçen sene Temmuz ayında Kemeraltına gittiklerini ve olayın meydana geldiğini söylemiştir. Oysa davacının davalı şirkete ait fabrikaya gitmesi ve yetkililerle görüşmesi, dosyadaki belgeye göre 22.6.1999 tarihinde olduğuna göre, dava konusu olayın Haziran ortalarında gerçekleşmiş olması gerekir. Davacının, kendisi için bu denli önemli olduğunu iddia ettiği bir olayın hangi tarihte, en azından hangi ayda meydana geldiğini bilmemesi düşünülemez.

Yukarıda açıklanan nedenlerle olayın gerek gerçekleşme tarihi, gerekse biçimi konusunda kuşkulu bir durum mevcut olup dosyadaki deliller davanın kabulü için yeterli görülmemiştir.

Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz davalı yararına takdir edilen 250.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25.12.2001 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARSI OY YAZISI

Dosyadaki delillere göre; davacının içinde yabancı maddeler bulunan Fanta marka şişedeki meşrubatın bir bölümünü içtiğini sabit kabul etmek gerekir. Şişede kalan içeceğin kanıt olarak saklanmamış olması bunun aksinin düşünülmesini gerektirmez. Zira açık şişe içine sonradan da yabancı madde konulabilir. Davacı ise aynı yerden ve aynı kasadan aldığı hiç açılmamış şişelerdeki meşrubatlara delil olarak dayanmış ve bunlarla ilgili dosya içinde bulunan analiz raporuna göre "içinde koyu renkte değişik boyutlarda tanımsız yabancı maddeler bulunduğu" belirlenmiştir. Davalıya ait fabrikada mahkemece yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda da; tesislerin son derece modern olmasına karşın dolum sırasında yalnızca gözle kontrol yapılması nedeniyle yabancı maddelerin fabrikadaki üretimde dolum sırasında bulaşmış olabileceği olasılığı bulunduğu belirtilmiştir. Saptanan bu olgulara göre yerel mahkemenin hukuka aykırılığı tespit yönündeki belirlenmesinin doğru olduğu düşüncesiyle daire çoğunluğunun bozma görüşüne katılamıyorum.
#1577
2008-2009'da icra ve tahliye işlemi yapan avukatlara yönelik saldırılar arttı. Bu dönemde yaklaşık 180 avukat görevi başında fiziki saldırıya uğradı.

Son dönemde ticari ve sosyal yaşamın her alanında kendini gösteren ekonomik kriz avukatlara da farklı bir biçimde yansıdı. 2008-2009 yıllarında icra ve tahliye işlemi yapan avukatlara yönelik saldırılar arttı.
İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi'nin verdiği bilgiye göre, bu dönemde yaklaşık 180 avukat görevi başında fiziki saldırıya uğradı. Bunların çoğunun da icra ve tahliye işlemi yapan avukatlar olması dikkati çekti.

İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, avukatların yasada belirtildiği şekilde korunmadığından yakınarak şöyle konuştu: "Özellikle hacze gidildiği zamanlarda avukat arkadaşlarımıza karşı fiziki saldırılar olmakta. Yasalar, avukatı da hâkim ve savcı gibi koruyor, fakat uygulamada polis, hâkim ve savcılar yasanın koruduğu gibi avukatı korumuyor. Yani hâkim ve savcıya bir tokat atıldığında, bunu tutuklama sebebi olarak gören yargı, bunun daha ağırı avukata karşı yapıldığı zaman gerekli duyarlılığı tam olarak göstermiyor."

'Keşke icralı dosya az olsa'

Avukat Hakları Merkezi Başkanı avukat Uğur Poyraz da ekonomik krizle birlikte avukatlara yönelik bu tür saldırıların arttığını belirterek şunlara değindi:

"Biz jandarmanın, polisin korumasında yani devletin korumasında giderek görev yapıyoruz ama en ufak bir olumsuzlukta vatandaşla karşı karşıya bırakılıyoruz.
İcra memuru, polis, jandarma kenara çekiliyor. Sizin devletin korumasında olmanız gerekirken devlet sizi orada vatandaşın önüne, daha doğrusu şüphelinin, saldırganın önüne yem gibi bırakıyor. Keşke borçlu sayısı az olsa, icralı dosya az olsa ve borçluların ödeme kabiliyeti olsa da avukatlar da bu olayların muhatabı olmasa."

Avukatlara yönelik bazı saldırılar:

Av. Abdullah Ç.: Şanlıurfa'da haciz işlemi için gittiği işyerinde darp edildi.
Av. Suat Y.: Ankara'da haciz yaptığı bir kişi tarafından bürosunda öldürüldü.
Av. İsmail Ç.: Kocaeli'de haciz yaptığı kişiler tarafından pompalı tüfekle vuruldu.
Av. Hüseyin A.: Antalya'da bir icra davası nedeniyle iki bacağından vuruldu.
Av. İhsan Y: İstanbul'da tahliye için gittiği fabrikada dövüldü.

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=5&ArticleID=1136297&Date=07.09.2009&b=Kriz%20avukatlari%20da%20vurdu
#1578
Marketten aldığı rakının bir kısmını içtikten sonra içinde sinek olduğunu fark eden Muammer Devecioğlu, "sinekli rakıyı içtiği için, ruh halinin bozulduğunu ve sağlığının tehlikeye girdiğini" belirterek Tüketici Mahkemesi'nde rakıyı üreten firmaya dava açtı.

Ankara 7. Tüketici Mahkemesi Hakimi İlhan Kara, rakı şişesinde sinek bulunan üreteci firmayı yasal faiziyle birlikte 7 bin 700 lira tazminat ödemeye mahkum etti. Hakim Kara, kararında, "şişenin ağzının bilyeli oluşu ve sineğin şişeye bu şekilde sonradan konulmasının mümkün olmadığını" kaydetti.

Davalı üretici şirket temyiz yoluna gitti. Davaya bakan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi "tazminata hükmedilemeyeceğini" belirterek yerel mahkemenin kararını bozdu. Hakim İlhan Kara, kararında direnince bu kez son sözü toplanan Yargıtay Genel Kurulu söyledi. 43 yargıçtan oluşan genel kurulda 35 yargıç yerel mahkemenin kararına "evet" derken 8 yargıç bozma talep etti. Oy çokluğu ile alınan karar da şu gerekçelere yer verildi:

Eskisi gibi içemez

"Hayatın olağan akışına uygun olup, içtiği sıvının içinde sağlığa zararlı olabilecek ve mide bulantısı ve tiksinti uyandırabilecek bir cismin; daha açık ifadeyle sinek ölüsünün, bulunması normal her insanda aynı duyguyu yaşatacak, aynı veya benzer bir ürün içerken eskiden olduğu gibi keyifli ve istekli olamayacaktır. Sonuç itibariyle; toplanan tüm deliler bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre yerel mahkemenin dava konusu ürünün(rakı) davacı tarafça satın alındığı, bir miktar tüketildikten sonra şişede bulunan yabancı maddenin fark edildiği, orijinal bilyeli kapak nedeniyle imalat aşamasından sonra şişe içerisine yabancı bir cismin girmesinin mümkün bulunmadığı, cismin imalat aşamasında girdiği kabul etmek gerektiği, ürünün ayıplı olduğu, içen şahsa zarar verebileceği gibi vücut bütünlüğü ve ruh sağlığının bozulduğu, bu nedenle davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerekir."

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/12289192.asp?gid=229
#1579
Yargıtay, bankadan tüketici kredisi alan, ancak borcunu ödemeyen tüketici ile birlikte kefiline de aynı anda haciz işlemi yapılamayacağına ilişkin önemli bir karar aldı.

Yargıtay, alacaklı bankanın öncelikle asıl borçlu aleyhine icra takibi başlatabileceğini, icra işleminden sonuç alınamaması halinde, kefilden borcun ödenmesini isteyebileceğini belirtti. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, Kastamonu 2. İcra Hukuk Mahkemesi'nin alacaklı bankanın borçlu ile birlikte kefiline de haciz işlemi başlatmasına yapılan itirazı reddetmesini yasaya aykırı buldu.

ÖNCE BORÇLU TAKİP EDİLECEK

12. Hukuk Dairesi, alacaklı bankanın tüketici kredi sözleşmesine dayanarak asıl borçlu ile birlikte kredi sözleşmesinin kefili hakkında haciz yoluyla takip başlatamayacağını bildirdi. Yargıtay, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasanın 10. Maddesi'nin 3. fıkrası olan "Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez" düzenlemesini hatırlattı. Yargıtay "Bu nedenledir ki; alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemez. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, mahkemece re'sen dikkate alınması zorunludur" dedi. • LÜTFİ KAPLAN  ANKARA

http://www.stargazete.com/ekonomi/kefile-hacze-yargitay-dan-fren-haber-205401.htm
#1580
YENİ adli yıl bugün (07.09.2009) başlarken 2008'den 2009'a devreden dosya sayısı 729 bin 706'ya ulaşan Yargıtay Başkanlığı, artan iş yüküne çözüm istedi. 2008'e ait Yargıtayı Faaliyet Raporu'nda, Yargıtay'daki iş yüküne dikkat çekildi. Rapora göre, 2007'den 2008'e devreden dosyalarla birlikte iş yükü hukuk dairelerinde yüzde 5, ceza dairelerinde yüzde 26, Başsavcılık'ta da yüzde 16 oranında arttı. 2008'den 2009'a da kurullarda 190, hukuk dairelerine 120 bin 97, ceza dairelerine 242 bin 454, başsavcılıkta 366 bin 965 dosya devretti. Raporda, Yargıtay'daki dosya sayısındaki artışın, çözüme kavuşturulması gereken en büyük sorun olduğu vurgulanarak, bir an önce önlem alınması istendi. Raporda, "Bu temel sorunun çözümü için yapısal değişikliklerin yanında, fiziki, mali ve insan kaynaklarının yetersizliklerinin giderilmesi gerekmektedir" denildi. Bilindiği gibi Hükümet'in 'Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı'nda Yargıtay'daki iş yükünün azaltılması Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kurulması öngürülüyor. Bu mahkemelerin kurulması için Yargıtay Kanunu'nda değişiklik yapılması gerekiyor. Öte yandan, yargıda 'toplu izin kullanımı' anlamına gelen ve 1 Ağustos Cumartesi günü başlayan adli tatilin sona ermesi nedeniyle bugün Yargıtay Konferans Salonu'nda tören düzenlenecek. Törende, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok birer konuşma yapacak. Gerçeker ve beraberindekiler, daha sonra Anıtkabir'i ziyaret edecek ve akşam da TBMM'de 'Adli Yıl Açılış Kokteyli' verilecek.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2009/09/07/yargitayda_729_bin_706_dosya_bekliyor_4314531250