Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#1601
Türk Ticaret Kanunu'nun 705. maddesi:

D) PROTESTODAN VE VADEDEN SONRAKİ CİRO
MADDE 705 - Protestonun keşidesinden veya aynı mahiyette bir tesbitten yahut ibraz müddetinin geçmesinden sonra yapılan bir ciro, ancak alacağın temliki hükmünde tutulur ve böyle bir temlikin neticelerini doğurur.

Aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro, protesto veya aynı mahiyette bir tesbitin icrasından veya ibraz müddetinin geçmesinden önce yapılmış sayılır.


Bu hüküm gereğince ibrazdan sonra bir çekin devredilebilmesi ancak ve ancak "alacağın temliki hükmünde olan ve böyle bir temlikin neticelerini doğuran" bir CİRO ile sağlanabilir. Yani bu hükümle Kanun, ibrazdan sonra atılmış bir ciro ile çekin devredilebileceğini ve bu cironun alacağın temliki hükmünde olduğunu açıkça belirtmiş olmaktadır. Kimi Yargıtay kararlarında bu cironun "beyaz ciro" (yani isim-soyisim yazılmaksızın sadece imza atılması) şeklinde de olabileceği, bunun dahi yeterli olduğu belirtilmiştir.

Hamiline yazılı çekler ibraz tarihine kadar sadece çekin teslim edilmesiyle dahi devredilebildiğinden ve bu şekilde çeki ciro etmeden sadece teslimle bir başkasına devretmiş olan bir şahsın doğal olarak çekteki ciro silsilesinde ismi/imzası görünmeyeceğinden, böyle bir çek ibraz edildiğinde karşılıksız olduğu arkasına şerh edilir ve silsile yoluyla yeniden çekte cirosu bulunmayan kişinin eline geçerse, bu kişi çekin meşru hamili ve hak sahibi olduğunu ancak ciro silsilesine göre kendisine çeki devretmeye yetkili bir cirantanın ibraz kaşesinden sonra atacağı bir ciro ile sağlayabilir. Böyle bir ciro bulunmuyorsa, bu kişi bu çeke istinaden yasal yollara müracaat edemez. Bununla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı aşağıda yer almaktadır:

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/22195
K. 2005/25373
T. 19.12.2005

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : T.T.K.'nun 703.maddesine göre, hamiline yazılı bir çek üzerine yapılan bir ciro cirantayı, müracaat hakkına dair hükümler gereğince sorumlu kılarsa da, senedin mahiyetini değiştirerek onu emre yazılı bir çek haline getirmez. Ayrıca Hukuk Genel Kurulu'nun 24.4.1996 tarih 1996/12-136 E., 1996/288 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere hamiline yazılı çeklerde takip alacaklısının ciro silsilesi içerisinde yer almaması halinde ve bankaya ibra için ciro edenin de son hamil ( Zincirci Ltd.Şti. ) olduğunun belirlenmesi durumunda takip alacaklısının yetkili hamil olabilmesi için ibrazdan sonra adı geçene ( temlik hükmünde de olsa ) bir cironun varlığı zorunludur. Aksi taktirde takip alacaklısı yetkili hamil olmaz.

Ayrıca, T.T.K.'nun 702.maddesinde "Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kimse son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı taktirde selahiyetli hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro takip ederse bu son ciroyu imzalayan kimse çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır." düzenlemesi getirilmiştir. Somut olayda takip alacaklısı, 0013259 no'lu çek arkasındaki ciro silsilesinde yer almamaktadır. Çek hamilinin bankaya çeki ibrazından sonra takip yapan Ökkeş Yıldırım'a yapılmış geçerli bir cirosu da yoktur. İbrazdan sonra doğrudan Ökkeş Yıldırım'ın cirosu kendisini yetkili hamil durumuna getirmez. Çekteki hak teslim ve ciro ile geçeceği cihetle, icra mahkemesince itiraz kabul edilerek İ.İ.K.'nun 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmesi gerekirken 0013259 no'lu çek yönünden de itirazın reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.'nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 19.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#1602
5941 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin 3. fıkrasına göre:

    (3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;
   
    a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,
   
    1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,
   
    2) Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
   
    b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,
   
    1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,
   
    2) Çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını,

    ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazete'de yayımlanır.


Aynı maddenin 5. fıkrasının 2. cümlesine göre çek hamili sadece muhatap bankanın ödemek durumunda olduğu yasal sorumluluk tutarını tahsil etmek isterse, çekin fotokopisi bankada kalacak, çek aslı ise hamile teslim edilecektir.

Aynı maddenin 7. fıkrası aynen şu şekildedir:

    (7) Banka;
   
    a) Çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi,
   
    b) Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi,
   
    hâllerinde, çek hamiline, her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder. Bu hâllerde 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uygulanmaz.


BANKANIN KARŞILIKSIZ ÇEKLERLE İLGİLİ BORCUNDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ: Aynı maddenin 9. fıkrası aynen şu şekildedir:

(9) (Ek: 31/1/2012-6273/2 md.) Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde ibraz edilmemesi hâlinde, muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer.

5941 Sayılı Kanun Geçici Madde 3'ün 4. fıkrasında eski tip karşılıksız çeklerle ilgili bankaların ödeme borcunun 30.06.2018 tarihinde zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir:

(4) Bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak, muhatap bankanın 3 üncü Maddenin üçüncü fıkrasına göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu 30/6/2018 tarihinde sona erer.

Çek Kanunu uyarınca, süresinde ibraz edilen, ancak karşılığı bulunmayan veya yetersiz kalan her çek yaprağı için muhatap bankanın keşideci dışındaki hamile ödeme yapmakla yükümlü olduğu tutarlar:

Düzenleme            Resmi Gazete Tarih ve Numarası          Yürürlük Tarihi           Sorumluluk Tutarı          

Kanun                  03 Nisan 1985 - 18714                      03 Ekim 1985             20.000.-TL

Tebliğ                  16 Mart 1990 – 20463                       16 Mart 1990             125.000.-TL

Tebliğ                  18 Haziran 1993 – 21611                   18 Haziran 1993          500.000.-TL

Tebliğ                  18 Şubat 1995 – 22206                     18 Şubat 1995            1.500.000.-TL

Basın Duyurusu      30 Mayıs 1997                                 02 Haziran 1997          5.000.000.-TL

Tebliğ                  13 Kasım 2002 – 24935                      02 Aralık 2002             60.000.000.-TL

Kanun                  8 Mart 2003 – 25042                         09 Temmuz 2003         300.000.000.-TL

Tebliğ                  15 Ocak 2004 – 25347                       19 Ocak 2004             310.000.000.-TL

Tebliğ                  11 Ocak 2005 – 25697                       24 Ocak 2005             350.-YTL

Tebliğ                  14 Ocak 2006 – 26049                       30 Ocak 2006             370.-YTL

Tebliğ                  17 Ocak 2007 – 26406                       29 Ocak 2007             410.-YTL

Tebliğ                  08 Ocak 2008 – 26750                       28 Ocak 2008             435.-YTL

Tebliğ                  15 Ocak 2009 – 27111                       26 Ocak 2009             470.-TL

Kanun                  14 Aralık 2009 - 27438                      20 Aralık 2009             470.-TL - 600.-TL (*)

Tebliğ                  20 Ocak 2010 - 27468                       20 Ocak 2010             500.-TL - 600.-TL (*)

Tebliğ                  25 Ocak 2011 - 27826                       28 Ocak 2011             500.-TL - 655.-TL (**)

Tebliğ                  31 Ocak 2012 - 28190                       31 Ocak 2012             600.-TL - 725.-TL (***)

Kanun                 03 Şubat 2012 - 28193 (Mükerrer)       03 Şubat 2012          1.000.-TL (****)

Tebliğ                  23.01.2013 gün ve 28537                   25 Ocak 2013            1.045.-TL (*****)

DİPNOTLAR:
(*) 5941 Sayılı Çek Kanunu 20.12.2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunda yer alan Geçici Madde 1'in 2. fıkrasında bankalara 01.07.2010 tarihine kadar müşterilerin elindeki çekleri yeni tip çeklerle değiştirme mükellefiyeti yüklenmiştir. 3. Fıkrasında ise bankaların müşterilerine verdikleri eski çek defterleriyle ilgili olarak, 3167 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere istinaden tacir çeki/tacir olmayan kişilere verilen çek ve hamiline çekler gibi 5941 sayılı yeni Çek Kanunu hükümlerine göre basılan karşılıksız çekler için bankaların yasal sorumluluğu, 5941 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 3. fıkrası gereğince 600.-TL olacak, 20.01.2010 tarihinden sonra ibraz edilen 3167 sayılı Kanun'a uygun basılmış olan eski tip çekler içinse banka tarafından 500.-TL (20.12.2009 ila 20.01.2010 arası bir aylık dönemde ibraz edilen çeklerde ise 470.-TL) ödenecektir.
(**) 5941 Sayılı yeni Çek Kanunu hükümlerine göre basılan karşılıksız çekler için bankaların yasal sorumluluğu 655.-TL'ye yükseltilmiş, 20.01.2010 tarihinden sonra ibraz edilen 3167 sayılı Kanun'a uygun basılmış olan eski tip çekler için bankaların ödeyeceği bedel ise 500.-TL'de kalmıştır.
(***) 5941 sayılı yeni Çek Kanunu hükümlerine göre basılan karşılıksız çekler için bankaların yasal sorumluluğu 725.-TL'na, 20.01.2010 tarihinden sonra ibraz edilen 3167 sayılı Kanun'a uygun basılmış olan eski tip çekler için bankaların yasal sorumluluğu 600.-TL'na yükseltilmiştir.
(****) 5941 Sayılı yeni Çek Kanunu hükümlerine göre basılan karşılıksız çekler için bankaların yasal sorumluluğu 1.000.-TL'ye yükseltilmiş, 20.01.2010 tarihinden sonra ibraz edilen 3167 sayılı Kanun'a uygun basılmış olan eski tip çekler için bankaların ödeyeceği bedel ise 600.-TL'de kalmıştır.
(*****) 25/1/2013 Tarihinde yürürlüğe giren Merkez Bankası Tebliği ile 5941 Sayılı yeni Çek Kanunu hükümlerine göre basılan karşılıksız çekler için bankaların yasal sorumluluğu 1.045.-TL'ye yükseltilmiş, keza 25/1/2013 tarihinden sonra ibraz edilen 3167 sayılı Kanun'a uygun basılmış olan eski tip çekler için bankaların ödeyeceği bedel ise 600.-TL'den 615.-TL'ye yükseltilmiştir.

http://www.tcmb.gov.tr/yeni/bgm/oatim/Sorumluluk.html
#1603
1475 Sayılı İş Kanunu'nun yürürlükte olan 14.maddesi, kıdem tazminatını düzenliyor. Bu maddenin bir hükmüne göre çalışan kişi emekli olduğunda kıdem tazminatı alma hakkı var. Emeklilik sebebiyle kıdem tazminatını hak edebilmek için, sigorta süresini, prim gün sayısını ve belli bir yaşı doldurmak gerekiyor. Bu şartları taşıyan bir çalışan, sigorta müdürlüğüne emeklilik başvurusu yaptığında iş sözleşmesini feshedip kıdem tazminatı alabiliyor.

Ancak 1999 yılında 14.maddeye eklenen bir hükümle sigorta süresini ve prim gün sayısını dolduran ama yaşı tutmayanlara da kıdem tazminatı alma hakkı getirildi. Eğer bir çalışan Sosyal Sigorta Kanununa göre emekli olmak için sadece yaşını bekliyorsa, dilerse bu sebeple işten ayrılıp kıdem tazminatını isteyebiliyor. Bunun için önce sigorta müdürlüğünden yaş dışındaki koşulları yani sigorta süresi ve prim gün sayısını doldurduğunu gösteren bir yazı alması gerek. Sigorta müdürlüğü, başvuran kişinin yaş dışında emeklilik koşullarını taşıdığını ve bu sebeple işten ayrılırsa kıdem tazminatı isteyebileceğini hizmet dökümüne yazıyor. Kişi bu yazıyla işverene başvurup iş sözleşmesini feshettiğinde kıdem tazminatı alma hakkına sahip. Yani bu şekilde kıdem tazminatı alma hakkı sadece sigorta süresi ve prim gün sayısına bağlı.

Peki, kimler, hangi süreler sonunda kıdem tazminatı alabilir. Bu konuda Sosyal Sigorta Kanununda yer alan emeklilik hükümleri uygulanıyor. İster kadın olsun ister erkek, bir çalışan 15 yıl sigorta süresini ve 3600 prim gün sayısını doldurmuşsa kendi isteği ile ayrılıp kıdem tazminatı alabilir. Tek yapması gereken sigorta müdürlüğüne başvurup süre ve gün sayısını tespit ettirmek. Bu tespiti yaptırdıktan sonra işverenine başvurup 1475–14/5 uyarınca iş sözleşmemi feshedip kıdem tazminatımı istiyorum dedi mi işveren, bu ödemeyi yapmak zorunda. Oysa yasanın hükümlerinde onlarca farklı sigorta süresi ve prim gün sayısı görülüyor. Kademeli geçiş sebebiyle çok değişik emeklilik ihtimalleri var. Ama bunların tümü yaşa dayalı kademelendirme olduğu için ele aldığımız konuyla ilgisi yok. Ele aldığımız konuda yaş koşulu aranmadığından kademeli geçişler dikkate alınmıyor. Bu nedenle 506 sayılı Kanunu'nun Geçici 81. maddesinin C bendi dışında bu konuda uygulanacak hüküm yok. "C" bendinde ise yaşı dikkate almadığımızda sadece 15 yıl ve 3600 gün var. Bu nedenle gerek sigorta müdürlüklerinin gerekse Yargıtay'ın yaşı bekleyerek kıdem tazminatı hakkının kazanılmasında bu koşullar dışında süre ve gün sayısı araması yasaya aykırı olur.

Süre ve gün sayısı bakımından, askerlik, yurt dışı hizmetleri, grev ve lokavtta geçen süreler gibi borçlanma yapılan tüm süreler de dikkate alınmalı. Ayrıca kamuda çalışan işçilerden yaşı bekleyerek kıdem tazminatı almak isteyenlere ödenecek tazminat miktarı belirlenirken askerlik borçlanması süresinin de Yargıtay kararları uyarınca hesaba katılması gerekiyor.

Yargıtay 4 Nisan 2006 tarihinde yaşı bekleyerek kıdem tazminatı almak için, ayrılma anında bir daha çalışmama iradesinin olması gerektiği şeklinde bir karar verdi. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bir insanın yasadan kaynaklanan bir hakkını kullanmak için anayasadan kaynaklanan çalışma hak ve özgürlüğünden geçici de olsa vazgeçmesi gerektiği ileri sürülemez. Emekli olanların bile hemen ertesi günü destek primi ödeyerek çalışmaya başlamasının kanuna uygun olduğu bir sistemde, yaşın dolmasını beklemek için ayrılanların en azından ayrılma anında çalışmama niyetinde olması gerektiği görüşünün hiçbir hukuki değeri olamaz. Hukuk niyetlerle uğraşmaz. Sonuç olarak yaşı bekleyerek kıdem tazminatı alma hakkını kullanan kişi elbette yeniden çalışabilir. Çünkü bu hak bir daha çalışmamak koşuluna bağlanmış değil. Kişi, taraflar anlaşırsa ayrıldığı işyerinde dahi yeniden çalışmaya başlayabilir. Ancak kişi sigorta süresi ve prim gün sayısına dayanarak ikinci kez bu haktan yararlanamaz. Bu haktan yararlanan kişilerin sonraki çalışmaları bakımından emeklilik sebebiyle işten ayrılıp kıdem tazminatı alma hakları ise saklıdır.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=31290
#1604
II. KIDEM TAZMİNATININ KOŞULLARI

A. Genel Olarak

Kıdem tazminatına ilişkin yapılmış olan değişiklikler neticesinde İş Kanunu ile Deniz İş Kanunu arasında kıdem koşulları açısından paralellik sağlanmışsa da Basın İş Kanunu açısından farklı düzenlemelere yer verilmiştir (36). Kıdem tazminatının koşullarını 3 grupta toplamamazı mümkündür.

B. İş Kanunu Kapsamında İşçi Olmak

Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için İş Kanunu'na tabi işçi sıfatına haiz olmak gerekmektedir. Daha açık bir ifade ile iş sözleşmesi ile çalışanların tamamı değil, sadece iş yasalarına tabi olan her işçi diğer şartlar da mevcutsa tazminat isteyebilir (37). Yani sadece İş Kanunu'na tabi çalışan işçiler değil, Deniz İş Kanunu'na göre işçi sayılan gemi adamları ile Basın İş Kanunu'na göre işçi sayılan gazeteciler de kıdem tazminatından yararlanabileceklerdir (38). Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki; şu anda yürürlükte olan kanunun 4857 sayılı İş Kanunu olması nedeniyle artık 14.madde için bu kanuna tabi olan işçiler tabiri için 1475 sayılı İş Kanunu yerine yürürlükteki kanun kapsamındaki işçiler olarak anlaşılması gerecektir. Bu durumda 4857 sayılı İş Kanunu 2. madde anlamında işçi sıfatı tanımına uymakla beraber şayet 4. madde de Kanunun kapsamı dışında kalınıyorsa işçinin kıdem tazminatına hak kazanması mümkün olmayacaktır (39).

Özellikle işçi sıfatını taşımayan çırakların, memurların ve sözleşmeli personelin kıdem tazminatı talep etme hakları bulunmamaktadır (40). Çünkü çıraklık okulunda okuyanlar ile çırakların işçi sıfatını haiz olmadıkları, sözleşmeli personel ile memur sıfatıyla çalışan kişilerin ise İdare Hukuku'na tabi olmaları nedeniyle ilgili müesseseden yararlanmaları mümkün olmayacaktır. İstisnai olarak on sekiz yaşını dolduran çıraklar hakkında koşulları varsa kıdem tazminatından yararlanmaları söz konusu olabilir (41). Ayrıca şayet, tarım işçilerinin toplu iş sözleşmelerinde ya da hizmet akitlerinde kıdem tazminatı ödeneceğine dair hüküm bulunması halinde tarım işçileri de bu hükme dayanarak kıdem tazminatı isteyebilirler (42).

Ülkemizde görülen işçi statüsünden memur statüsüne geçme ile ilgili kıdem tazminatı ödeneceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamakla beraber Yargıtay bu durumda memur statüsüne geçirilen işçinin iş sözleşmesini feshetmediğini bu nedenle kıdem tazminatı hakkının doğmadığı ancak eski kıdeminin mevcut çalışmasında kullanılabileceği yönünde karalar vermiştir (43). Ancak işçinin iş sözleşmesi feshedilerek memur statüsüne geçirilmişse kıdem tazminatına hak kazanacaktır (44).

C. Asgari 1 Yıl Çalışma Koşulu

İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için gerekli olan diğer bir şart ise ileride deyineceğimiz üzere fesih ya da ölüm ile sona eren iş sözleşmesinin en az bir yıl devam etmesidir (45). Asgari bir yıllık kıdeme sahip olunması gerekliliği kanunda açıkça öngörülmemektedir. 14. maddenin 1.fıkrasında ...işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye kanunda belirtilen ücret tutarında kıdem tazminatı ödeneceği ve bir yıldan arta kalan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılacağı belirtilerek bir tam yıl çalışma zorunluluğu olduğu sonucunu çıkarabiliriz (46). Şu halde bir tam yıldan daha az çalışan işçiye kıdem tazminatı ödenmeyecektir (47). Ancak sırf işçinin kıdem tazminatı almasına engel olmak için işveren tarafından asgari süre olan bir yılın dolmasına çok az bir süre kala iş sözleşmesinin feshedilmesi, iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edecektir (48).

Kanunda "hizmet akdinin devamı süresince denilmek suretiyle buradaki çalışmanın hesaplanmasında fiilen çalışılan süre değil; işçinin istirahat, izin ve diğer hallerini de kapsayacağı öngörülmüştür (49). Fakat Yargıtay işçinin istirahatlı olduğu sürenin makul süreyi aştığı taktirde, tutukluluk süresinin ve ücretsiz izin süresinin de hesaplamaya katılmayacağını kabul etmiştir (50).

İşçinin asgari bir yıllık çalışmayı, aynı işveren ait bu işyerinin bir ya da değişik işyerlerinde gerçekleştirmesi gerekmektedir. Ancak aynı işverene ait bu işyerlerinin aynı iş koluna girmesi hatta işçinin değişik iş yerlerinde aynı işi yapma zorunluluğu da bulunmamaktadır (51).

Diğer iş yasaları olan Deniz İş Kanunu'da İş Kanunu'na paralel bir düzenleme getirmiş ve bir yıllık süre öngörmüştür. Fakat Basın İş Kanunu açısından ise en az beş yıllık kıdem öngörülmüştür.

D. İş Sözleşmesinin Belirli Nedenlerle Sona Ermesi

a. Genel Olarak
Kıdem tazminatını istenebilmesi için, hizmet sözleşmesinin feshedilmesi ya da son bulması gerekmektedir. İş sözleşmesi sona ermeden yapılan ödeme; avans ya da karz hükmündedir (52). Fakat hizmet sözleşmesinin sona erdiği her durumda işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz (53). Daha açık bir deyişle iş sözleşmesinin 14. madde'de belirtilen hallerden biriyle sona ermesi gerekmektedir. Fakat maddede belirtilen haller dışında tarafların sözleşmeye hüküm koymaları durumunda bu hüküm de geçerli olacaktır yani işçi kıdem tazminatına hak kazanabilir.

İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için "belirsiz süreli iş sözleşmesi" ile çalışması gerekmektedir. Belirli süreli sözleşmelerde; hizmet sözleşmesinin fesih bildirimine gerek kalmadan kendiliğinden sona ermektedir. Fakat bir yıllık asgari çalışma koşulunun gerçekleşmesi ve işveren tarafından haksız fesih koşulunun gerçekleşmesi halinde durumun mahiyetine göre belirli süreli sözleşmelerinde de kıdem tazminatına işçi hak kazanabilecektir (54). Yargıtay son dönemde, bir takım sorumluluklarından kaçınmak amacıyla işverenin zincirleme olarak arka arkaya belirli süreli iş sözleşmesi ile işçi çalıştırdıklarından bahisle durumun hal ve şartlarına göre kıdem tazminatı verilebileceğini kabul etmiştir (55). Yine "Yargıtay'ın yerleşmiş içtihadına göre, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'na tabi öğretmen ve yöneticilerin belirli süreli iş sözleşmelerinin işveren tarafından yenilenmemesi halinde de kıdem tazminatı hakları doğmaktadır" (56).

b. İş Sözleşmesinin Belirli Fesih Halleriyle Sona Ermesi
Bu haller dışında işçi bildirim süresine uyarak sözleşmeyi feshetmiş olsa dahi kıdem tazminatına hak kazanamayacaktır (57).

aa. İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından Feshi
İşveren tarafından, iş sözleşmesinin İş Kanunu'nun 25. maddesinin I. ve III. bentlerinde gösterilen nedenlerle feshedilmesi halinde kıdem tazminatı hakkı doğacaktır (58). Bununla beraber, iş sözleşmesinin ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerine dayanılarak işveren tarafından feshedilmesi halinde işveren kıdem tazminatı ödemekten kurtulacaktır (59).

2822 sayılı Kanun , md. 45/f.1 uyarınca, kanun dışı grev yapılması kararına katılan, böyle bir grevin yapılmasını teşvik eden, böyle bir greve katılan veya katılmaya veya devama teşvik eden işçilerin iş sözleşmeleri işverence derhal ve hiçbir tazminat ödemeksizin feshedilebileceği için işveren sadece İş Kanunu md. 25/II ve 2822 sayılı Kanun , md. 45/f.1 hükümleri ile kıdem tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulacaktır diğer tüm hallerde kıdem tazminatı ödemek zorunda kalacaktır (60).

bb. İş Sözleşmesinin İşçi Tarafından Feshi
İş sözleşmesinin işçi tarafından İş Kanunu md. 24'de sayılan hallerden biri nedeniyle feshedilmesi halinde işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır (61) (md. 14/f.1, bent 2).

Ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırılık hallerinde işçi kanunda öngörülen hak düşürücü sürelere uymak kaydıyla fesih hakkını kullanmak zorunda olduğu için haklı olsa dahi sürelerin geçmesinden sonra yapılacak fesih kıdem tazminatına hak kazandırmayacaktır (62)
.
"Ayrıca 2822 sayılı Kanun m. 45/son fıkra hükmüne göre kanun dışı lokavta maruz kalması nedeniyle sözleşmeyi fesheden işçi açısından yine kıdem tazminatı hakkı doğacaktır" (63).

Şayet işçi tarafından süreli fesih yoluyla iş sözleşmesi sona erdirilmiş ise (istifa olarak adlandırılmıştır) artık kıdem tazminatından söz etmek mümkün olmayacaktır (64). Ancak "Yargıtay, kamuda çalışmasına ara vermeden işyeri değiştiren işçinin ayrıldığı işyerine vermiş olduğu istifa dilekçesini gerçek anlamda bir istifaden ziyade işyeri değiştirirken kendisinden usulen alınan bir dilekçe olarak kabul etmiştir".

cc. Bayan İşçinin Evlenmesi
İlk defa 2869 sayılı İş Kanunu ile md. 14/f.1'e eklenen bir hüküm ile evlenmesi nedeniyle İş sözleşmesini evlendiği tarihten itibaren (65) bir yıl içinde kendi arzusu ile sona erdiren kadın işçiye kıdem tazminatı hakkı tanımıştır (66). Sadece kadın işçinin asgari bir yıllık kıdem süresini doldurduktan sonra iş ilişkisi devam ederken sözleşmeyi feshetmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanacağına şüphe yoktur (67).

İş Kanunu açısından evlilik konusu ile ilgili herhangi bir sınırlama yoktur. Daha açık bir ifade ile sadece bayan işçinin ilk evliliği değil daha önceki evliliklerinin ölüm ya da boşanma ile sona ermesi halinde de kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Yani bahsi geçen kanun hükmünü sadece yeni evlenen kadın işçiye özgülemek doğru olmayacaktır (68). Yargıtay bir kararında evli iken boşanan ve çok kısa bir süre sonra boşanmış olduğu eşi ile tekrar evlenen kadın işçiye kıdem tazminatının ödenmesini "yasanın emredici hükümlerini dolanmak anlamını taşıyacağı için kanuna karşı hile evlenerek tazminata hak kazanmasını ise objektif iyiniyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği için ise hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu" (69) görüşü ile reddetmiştir (70). Bu hallerde kıdem tazminatının B.K. md. 61,62,63 hükümleri uyarınca iadesi gerekecektir. Fakat evlenme nedeni ile iş sözleşmesini feshedip kıdem tazminatı alan kadın işçinin ertesi gün dahi tekrar başka bir işe girmesi durumunda hakkın kötüye kullanılması söz konusu olmayacaktır (71). Esasen bu hükmün konulmasının temel amacı YHGK. kararında aile birliğini korumak ve evlenen kadının çalışma hayatını evlilikle gereği gibi yürütemeyeceği düşüncesine sahip olan kadına tanınmış olan bir kolaylık olarak ifade edilmektedir (72).

Evlenme nedeniyle kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi ancak evlenen kadın işçiye evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi isteği ile iş sözleşmesini feshetmesi halinde kıdem hakkı kazanması hükmü 29.7.1983 tarihinde yürürlüğe girdiği için bu tarihten önceki olaylara uygulama imkanı olmayacaktır (73).
Fesih bildiriminin bir yıllık süre içinde yapılması yeterli olup kıdem tazminatının bu süre içinde talep edilmesi zorunlu değildir. Kıdem tazminatı on yıl içinde talep edilebilmektedir (74). Bir yıllık sürenin bitiminden sonra fesih bildiriminin yapılması halinde kadın işçinin kıdem tazminatına hak kazanması mümkün olmayacaktır.

dd. Muvazzaf Askerlik Hizmeti
"Muvazzaf askerlik hizmeti 1111 sayılı askerlik Kanunu'na göre her erkek Türk vatandaşının yapmakla yükümlü olduğu askerlik hizmetidir" (75). İş Kanunu md.14/f.1, bent 3'e göre muvazzaf askerlik hizmeti sebebiyle erkek işçinin iş sözleşmesini feshetmesi halinde eğer asgari bir tam yıl kıdeme sahip olması halinde, işverenden kıdem tazminatı isteme hakkı bulunmaktadır (76). "İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrılmaya mecbur olması, işveren yönünden, sözleşmeyi bildirimsiz fesih imkanını veren haklı neden niteliğindedir" (77). Ancak işçinin işyerini terki ile askere gidişi arasında makul ve kısa bir süre olması gerekmektedir. Şayet işçinin işyerinden ayrılmasının üzerinden bir yılı aşkın süre geçmişse artık kıdem tazminatına hak kazandığını söylemek güçtür. Bu nedenle durumun mahiyetine göre iadesi yoluna gidilebilecektir (78).

Şüphesiz işçinin muvazzaf askerlik nedeniyle iş sözleşmesi işveren tarafından da feshedildiği takdirde, bu fesih İş Kanunu md. 25/II dışında kalan bir fesik olduğu için işçi kıdem tazminatına hak kazanır(79).

İş Kanunu md.31/f.1'e göre; erkek işçinin muvazzaf askerlik görevi dışında manevra veya herhangi bir sebeple silah altına alınan veyahut herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi yüzünden işinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi, işinden ayrıldığı günden başlayarak iki ay sonra işverence feshedilmiş sayılır. Bu hüküm ile eski düzenlemeden farklı olarak sözleşmenin feshedilmiş sayılacağı ifadesi yerine işverence feshedilmiş sayılacağı belirtilmiştir. Bu nedenle kıdem tazminatının bu hallerde de istenebileceği doktrinde kabul görmüştür (80).

Ayrıca taraflar iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi ile muvazzaf askerlik döneminde iş sözleşmesinin skıya alındığını da kararlaştırabilirler (81).

ee. İşçinin Yaşlılık, Emeklilik veya Malullük Aylığı veya Toptan Ödeme Almak Amacıyla Hizmet Akdini Feshi
İş Kanunu'na göre İşçinin iş sözleşmesini, bağlı bulunduğu kanunla kurulu Kurum veya Sandıktan (Sosyal Sigortalar Kurumu veya Emekli Sandığı) yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla feshetmesi halinde kıdem tazminatı hakkı doğar ( md.14/f.1,bent 4). Öyleyse işçi kanunla kurulmamış kurum ve sandıklardan aylık ya da toptan ödeme almak amacıyla sözleşmeyi feshetmesi halinde kıdem tazminatına hak kazanamayacaktır (82). Kanunda yer verilen bu Kurum ve Sandıklar kapsamına 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumunun geçici 20. maddesinde öngörülen sandıklar da girmektedir (örneğin bankalar, sigorta şirketleri v.b) (83).

İşçinin sadece yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı veya toptan ödeme almak amacıyla hizmet akdini feshetmesi yeterli görülmemiştir aynı zamanda ödeme yapılması için bağlı bulunduğu kuruma ya da sandığa başvurduğunu ve yasaca öngörülen ödemeye hak kazandığını belirten bir belge ile ispat etmekle yükümlüdür (84). İşverenin kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğü ise, başvuru belgesinin kendisine ibrazından itibaren başlayacaktır.

ff. İşçinin Ölümü
İş sözleşmesinin işçinin ölümü ile sona ermesi halinde işveren işçinin kanuni mirasçılarına kıdem tazminatı ödemekle yükümlüdür (85). Kıdem tazminatı isteyebilecek olan mirasçılar sadece kanuni mirasçılar olup atanmış mirasçıların böyle bir hakkı bulunmamaktadır ( md.14/f.14). Ancak tazminat istenilebilmesi için tüm koşullar yerine getirilmiş ama işçi kıdem tazminatını alamadan ölmüşse artık atanmış mirasçılarına da ödeme yapılması gerekir (86).
Yargıtay İşçinin ölümü ile mirasçıların kıdem tazminatına hak kazanabilmeleri için bu ölümün, işverene iş sözleşmesini bozma yetkisi veren "kasıt", "ağır ihmal" ya da "ağır kusur" neticesinde oluşmamasını aranmaktadır (87).

III. KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANDIRMAYAN HALLER

Daha önce de belirttiğimiz üzere iş sözleşmesinin her sona erdiği durumda kıdem tazminatına hak kazanabilmek mümkün değildir. Kıdem tazminatına hak kazandırmayan hallere kısaca değinecek olursak;

1. Sözleşme süresinin bitmesi
2. Tarafların anlaşması
3. Sözleşmenin haklı sebeple feshi
4. Sözleşmenin geçersizlikle sona ermesi

IV. DENİZ İŞ KANUNU AÇISINDAN KIDEM TAZMİNATI

Deniz İş Kanunu açısından kıdem tazminatı müesssesini değerlendirecek olursak, işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için;
Deniz İş Kanunu'na tabi bir hizmet akdiyle çalışma bulunmalı, Hizmet akdinin belirli bir şekilde sona ermesi ve kıdem koşulu gerçekleşmelidir (88).

A. Deniz İş Kanunu'na Tabi Bir Hizmet Akdiyle Çalışma Bulunmalı
Deniz İş Kanunu denizlerde, göllerde ve akarsularda Türk bayrağını taşıyan gemilerde hizmet akdi ile çalışan gemi adamlarıyla bunların işverenleri hakkında uygulanır (DenİşK. 1/1). Bu durumda Kanun kapsamına giren bir gemide çalışan ve hizmet sözleşmesi ile işverene bağlı olan bir gemi adamı bu koşulu gerçekleştirmiş olacaktır.

B. İş Sözleşmesinin Belirli Nedenlerle Sona Ermesi
Hizmet akdinin sona erdiği her halde değil bazı koşullar altında işçi kıdem tazminatına hak kazanacaktır (89). Bu hallere kısaca değinecek olursak;

a. İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından Feshi
İşveren tarafından iş sözleşmesinin fesih nedenleri kanunda tek tek sayılmak yerine "işveren tarafından bu kanunun 14. maddesinin 1. bendinde gösterilen sebepler dışında....feshedilmesi" şeklinde ifade edilmiştir. Bu sebeplere daha önce İş Kanunu kapsamında değindiğimiz için daha ziyade gemi adamına derhal fesih imkanı veren Deniz İş Kanunu md. 14/III üzerinde durmak yerinde olacaktır. Adı geçen madde uyarınca;

1. Geminin herhangi bir nedenle 30 günden fazla bir süre seferden kaldırılması (DenİşK. 14/II, a).
2. Gemi adamının herhangi bir nedenle sürekli olarak gemide çalışmasına engel olacak hastalığa veya sakatlığa uğraması (DenİşK. 14/III, b).
b. İş Sözleşmesinin Gemi Adamı Tarafından Feshi
Gemi adamı tarafından iş sözleşmesinin fesih hallaerini kısaca değinecek olursak;
1. İş sözleşmesinin Deniz İş Kanunu md. 14/II ve 14/III'de sayılan fesih nedenleridir. İşverenin fesik nedenlerinde md. 14/III incelendiği için sadece md. 14/II'deki nedenler belirtilecektir.
2. Muvazzaf askerlik hizmeti sebebiyle fesih hali (DenİşK. 20/I-3).
3. Bağlı bulunduğu kanunla kurulu Kurum veya Sandıktan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla feshetmesi (DenİşK. 20/I-4).

C. Haklı Fesih Nedenleri
Deniz İş Kanunu md. 14/II'de öngörülen haklı fesih nedenleri aşağıdaki gibidir:
a. Ücretin Kanun hükümleri veya İş Sözleşmesi gereğince Ödenmemesi (DenİşK. 14/II-a)
İş kanunu'ndaki açıklamalar burada da geçerli olacaktır (90).
b. İşveren veya İşveren vekilinin Gemi Adamına Karşı Kanuna, Hizmet Akitlerine veya Sair İş Şartlarına Aykırı Hakeret Etmesi (DenİşK. 14/II-b)
İşveren olarak ayrı bir bentte belirtmemekle beraber bu bent kapsamında iş sözleşmesi veya diğer iş koşullarına aykırı harekette bulunması halinde gemi adamının iş sözleşmesini haklı nedene dayanarak feshedebilecektir (91).
c. İşveren veya İşveren vekilinin Gemi Adamına Karşı Denizcilik Kural ve Teamüllerine veya Ahlak ve Adaba Aykırı Hakeret Etmesi (DenİşK. 14/II-c)
Burada bahsi geçen ahlaka ve adaba aykırı hareket toplum düzenine göre belirlenecek nisbi bir kavramm olup bu konuda gemi adamı için esnek bir düzenleme getirilmiştir (92). İşK. Açısından yapmış olduğumuz açıklamalar burada da geçerli olacaktır.

V. BASIN İŞ KANUNU AÇISINDAN KIDEM TAZMİNATI

Bu kanun hükümleri Türkiye'de yayınlanan gazete ve mevkutelerle haber ve fotoğraf ajanslarında her türlü fikir ve sanat işlerinde çalışan ve İşK. Kapsamında işçi tarifi şümulü haricinde kalan kimselerle bunların işverenleri hakkında uygulanır ( BasİşK. 1/1).

Kanun hükümleri incelendiği zaman kıdem tazminatına hak kazanabilmek için;

1. Basın iş kanunu'na tabi bir hizmet sözleşmesi ile çalışma sözkonusu olmalıdır.
2. İş sözleşmesi belirli bir şekilde sona ermiş olmalıdır.
3. Kıdem koşulu gerçekleşmelidir.

A. Basın İş Kanunu'na Tabi Bir Hizmet Sözleşmesi İle Çalışma Sözkonusu Olmalıdır
Az önce yapmış olduğumuz açıklamalar uyarınca BasİşK. 1'e göre bir iş sözleşmesi niteliği taşıması gerekmektedir. BasİşK. kapsamında ücretle çalışan işçilere gazeteci denilir ( BasİşK. 1/2). Bu hüküm sadece yazılı basındaki gazeteciler için deği 3984 sayılı Kanun md. 38 dikkate alındığı zaman işitsel ve görsel yayın organları olan Radyo ve Televizyonların haberle ilgili birimlerinde çalışanlarda gazeteci sayılarak BasİşK.na tabi olabilecektir (93).

B. İş Sözleşmesi Belirli Bir Şekilde Sona Ermiş Olmalıdır
İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu'dan farklı olarak Basın İş Kanunu'nda kıdem tazminatına hak kazandıran sona erme nedenleri tam anlamıyla netlik kazanmamıştır. Gerek öğreti gerekse Yargıtay içtihatları tarafından kabul edilen tek sona erme nedeni olarak işverence önelli fesih halidir (94). Öğetide savunulan görüşe göre; gazetecinin ölümü ya da kendisi taarfından fesih halinde kıdem tazminatı alabilmesi mümkün değildir. Diğer bir görüşe göre ise iş sözleşmesinin sadece md. 6 uyarınca feshi halinde değil aynı zamanda BasİşK. 12'e göre hastalık nedeniyle feshi ile BasİşK. 11/2 uyarınca işverence haksız feshi halinde de kıdem tazminatına hak kazanabilecekleri yolundadır (95). Bazı yazarlarımız ise kıdem tazminatına hak kazanabilmek için md. 6, ve md. 11'in beraber değerlendirilmesinin hatta gazetecinin ölümü halinde de kıdem tazminatına hak kazancağı doğrultusundadır (96). Yargıtay ise gazeteci tarafından önelsiz fesih halinde (BasİşK. 7) gazetecinin kıdem tazminatına hak kazanamayacağını kabul etmişlerdir (97).

Kanımızca Basın İş Kanunu'nun tazminata ilişkin hükümlerinin İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu'ndan farklı olarak mutlak emredici nitelikte olmadığı için taraflar arasında sözleşmeye konulan hükümler geçerli olacak ve kıdem tazminatına hak kazandırabilecek haller artabilecektir.

C. Kıdem Koşulu Gerçekleşmelidir
Kanuna göre gazeteciye kıdem tazmiantı ödenebilmesi için gazetecilik mesleğinde en az 5 yıl çalışmış olması gerekir (98) ve asgari kıdem süresi iş sözleşmesinin aynı veya farklı gazete, radyo, tv işverenleriyle yapılıp devam edip edilmediğine bakılmaksızın gazetecinin gazetecilik mesleğine ilk girdiği tarihten itibaren başlayacaktır ( BasİşK. 6/1-2). Ancak gazetecinin kıdem tazminatına hak kazanmasından sonra tekrar kıdem tazminatına hak kazandığı bir durumda artık işe giriş tarihi değil yeni işe başladığı tarih esas alınacaktır. Fakat bu hükmün aksi taraflarca kararlaştırılabilir (99).

KAYNAKÇA

AKYİĞİT Ercan, İş Kanunu Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanununda Kıdem Tazminatı, Ankara 1999
AKYİĞİT Ercan, İş ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Emsal Yargıtay Kararları, İstanbul 2003
ÇELİK Nuri, İstanbul 2005
ÇENBERCi Mustafa, İş Kanunu Şerhi, B.5, Ankara 1984
ÇİL Şahin/ GÖKTAŞ Seracattin, Açıklamalı-İçtihatlı Basın İş
Kanunu 4857 Sayılı İş Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2003
ÇİL Şahin, 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi, C.I, Ankara 2004
DEMİR Fevzi, En Son Yargıtay Kararları Işığında İş Hukuku ve Uygulaması, İzmir Ekim 2005
EKONOMİ Münir, 1927 Sayılı Kanun İle Kıdem Tazminatı Yönünden Getirilen Yenilikler ve Doğurduğu Sorunlar, Eskişehir 5-6 Aralık 1975
EKONOMİ Münir, Yargıtayın İş Hukukuna İlişkin 1997 Yılı Emsal Kararları, Ankara 2000
ESENER TURHAN, İş Hukuku, Ankara 1975
EYRENCİ Öner/ TAŞKENT Savaş/ ULUCAN Devrim, Bireysel İş Hukuku, İstanbul 2005
GÜNAY Cevdet İlhan, Ferdi İş Hukuku, Ankara 2005
GÜVEN Ercan/ AYDIN Ufuk, Bireysel İş Hukuku, Eskişehir 2004
http:/kazanci.com.tr
İZVEREN Adil, İş Hukuku (I,II,III), Ankara 1974
OĞUZMAN Kemal, 1927 Sayılı Kanun İle Kıdem Tazminatı Yönünden Getirilen Yenilikler ve Doğurduğu Sorunlar, Eskişehir 5-6 Aralık 1975
KILIÇOĞLU Mustafa, 4857 Sayılı Iş Kanunu Yorumu ve Yargıtay Uygulaması, Ankara
2005
KUTAL Metin, İş Hukuku Dersleri, İstanbul 1969
MOLLAMAHMUTOĞLU Hamdi, İş Hukuku, Ankara 2005
NARMANLIOĞLU Ünal, Türk Hukukundan Doğan Kıdem Tazminatı, İstanbul 1973
NARMANLIOĞLU Ünal, Prof. Dr. Halid Kemal Elbir'e Armağan, İstanbul 1996
NARMANLIOĞLU Ünal, İş Hukuku Ferdi İş İlişkileri I, İzmir 1998
NARMANLIOĞLU Ünal, Prof. Dr. Turhan Esener'e Armağan, Ankara 2000
PARLAK Metin, İzmir Barosu Dergisi, İzmir Temmuz 1968
REİSOĞLU Safa, 1927 Sayılı Kanun Açısından Kıdem Tazminatı, Ankara 1976
SAYMEN Ferit Hakkı, Türk İş Hukuku, İstanbul 1954
SÜZEK Sarper, İş Hukuku, Ankara 2002
TAŞKENT Savaş, İş Güvencesi, İstanbul 1991
TOLGA Muammer Vassaf, İş Hukuku B.3, İstanbul 1958
TUNÇOMAĞ Kenan, Kıdem Tazminatı Fonu ve İşsizlik Sigortasıyla İlgili Görüşleri, H. Timur'a Armağan İHFM, İstanbul 1979
TUNÇOMAĞ Kenan,/CENTEL Tankut, İş Hukukunun Esasları, İstanbul 2003
Yargıtay Ticaret Dergisi

36 ÇELİK, s. 267
37 TUNÇOMAĞ Kenan,/CENTEL Tankut, İş Hukukunun Esasları, İstanbul 2003, s. 220;
38 DEMİR Fevzi, En Son Yargıtay Kararları Işığında İş Hukuku ve Uygulaması, İzmir 2005, s. 218
39 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 613-614
40 Y9HD., 5.11.1997, E. 1997/14160 K. 1997/18593 ; EKONOMİ Münir, Yargıtayın İş Hukukuna İlişkin 1997 Yılı Emsal Kararları, Ankara 2000, s. 67
41 NARMANLIOĞLU, s. 406
42 GÜNAY, s. 543
43 ÇELİK, s. 271-272; Y9HD., 12.9.2001, E. 2001/9919 K. 2001/13517; Y9HD., 19.9.2001, E. 2001/12981 K. 2001/13966, Y9HD., 17.6.1991, E. 1991/3104 K. 1991/9730, AKYİĞİT, s. 380
44 Y9HD., 12.11.2001, E. 2001/18406 K. 2001/17559
45 ÇELİK, s. 273; EKONOMİ Münir, 1927 Sayılı Kanun İle Kıdem Tazminatı Yönünden Getirilen Yenilikler ve Doğurduğu Sorunlar, Eskişehir 5-6 Aralık 1975, s. 21
46 ÇELİK, s. 273; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 627
47 Y9HD., 25.9.1996, E. 1996/14401, K. 1996/ 17869
48 EYRENCİ Öner/ TAŞKENT Savaş/ ULUCAN Devrim, Bireysel İş Hukuku, İstanbul 2005, s. 183
49 NARMANLIOĞLU, s. 416-417; SÜZEK, s. 517; REİSOĞLU, s. 43-46; ÇELİK, s. 273; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 627-628 50Y9HD., 20.9.2004, E. 2004/5260, K. 2004/1889, http:/kazanci.com.tr; Y9HD., 30.4.2002, E. 2001/20606 K. 2002/6919, AKYİĞİT, s. 812 ; Y9HD., 14.5.1996, E. 1996/35869, K. 1996/10620, AKYİĞİT, s. 313;
51 TUNÇOMAĞ/ CENTEL, s. 223
52 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 614
53 REİSOĞLU, s. 29; DEMİR, s. 131
54 Yarg. Kararı Bu konuda bkz. NARMANLIOĞLU Ünal, Prof. Dr. Turhan Esener'e Armağan, Ankara 2000, s. 381 vd
55 Y9HD., 10.04.1995, E. 1995/ 11476, K. 1995/ 12308
56 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 615; Y9HD., 18.9.1997, 1997/11699 E., 1997/ 15913 K., ÇİL Şahin, 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi, C.I, Ankara 2004, s. 148-149
57 NARMANLIOĞLU, s. 434
58 GÜNAY, s. 547; Y9HD., 22.1.2002, E. 2001/15182 K. 2002/539, Y9HD., 20.2.2001, E. 2000/18890 K. 2001/2978, Y9HD., 28.3.2001, E. 2001/1466 K. 2001/5083, Y9HD.,
6.2.2001, E. 2000/18594 K. 2001/1750, AKYİĞİT, s.403-404,712-715
59 EYRENCİ/ TAŞKENT/ ULUCAN, s. 187; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 618; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 221; Y9HD., 14.6.2001, E. 2001/7288 K. 2001/10167, AKYİĞİT, s. 717-718
60 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 616
61 Y9HD., 25.4.2001, E. 2001/4032 K. 2001/7066, Y9HD., 19.11.2001, E. 2001/14081 K. 2001/17950, AKYİĞİT, s. 577, 689
62 Y9HD., 9.4.2001, E. 2001/2231 K. 2001/5897, AKYİĞİT, s. 689
63 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 617
64 GÜVEN Ercan/ AYDIN Ufuk, Bireysel İş Hukuku, Eskişehir 2004, s. 159; NARMANLIOĞLU, s. 434; DEMİR, s. 132; EYRENCİ/ TAŞKENT/ ULUCAN, s. 188; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 220; MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 618; İZVEREN Adil, İş Hukuku (I,II,III), Ankara 1974, s. 182; Y9HD., 6.11.1990, E. 1990/11773 K. 1990/11818, KILIÇOĞLU Mustafa, 4857 Sayılı Iş Kanunu Yorumu ve Yargıtay Uygulaması, Ankara 2005,s. 623
65 Y9HD., 26.3.2001, E. 2001/5094 K. 2001/4787, AKYİĞİT, s. 500
66 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 621
67 AKYİĞİT, s. 285; YHGK., 30.10.2002, E. 2002/9-798 K. 2002/868, AKYİĞİT, s. 335
68 NARMANLIOĞLU, s. 441
69 SÜZEK, s. 555
70 TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 221; EYRENCİ/ TAŞKENT/ ULUCAN, s. 189; s. 438-439; ÇELİK, s. 269; Y9HD., 15.1.1990, E. 989/7628 K. 990/118; AKYİĞİT, s. 302, Y9HD, E.
1986/ 11078 K. 1987/ 6
71 AKYİĞİT, s. 299, YHGK, 27.4.1988, E. 9-225 K. 369 ; Y9HD., 22.11.1995, E. 1995/ 17712 K. 1995/ 34485; Y9HD., 25.1.2001, E. 2000/16313 K. 2001/1306, AKYİĞİT, s. 489-490
72 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 623
73 NARMANLIOĞLU, s. 442; Y9HD., 1.7.1993, E. 1993/ 9963 K. 1993/ 11457
74 GÜNAY, s. 545
75 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 618
76 GÜNAY, s. 544
77 REİSOĞLU, S. 33
78 NARMANLIOĞLU, s. 436; ÇELİK, s. 268-269; GÜNAY, S. 544; Y9HD., 17.2.1986, E.71 K. 1686; K. 1995/ 34485; Y9HD., 25.1.2001, E. 2000/16313 K. 2001/1306, YHGK.,
7.11.2001, E. 2001/9-700 K. 2001/81, Y9HD., 14.5.2001, E. 2001/5533 K. 2001/8375, AKYİĞİT, s. 345-346 79 SÜZEK, s. 549
80 Aynı doğrultuda MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 618; EYRENCİ/ TAŞKENT/ ULUCAN, s. 188
81 SÜZEK, s. 550
82 MOLLAMAHMUTOĞLU, s. 619; REİSOĞLU, s. 34; Y9HD., 22.10.2001, E. 2001/16893 K. 2001/16426, AKYİĞİT, s. 357
83 EKONOMİ, s. 20; REİSOĞLU, s. 34; NARMANLIOĞLU, s. 438-439
84 EYRENCİ/ TAŞKENT/ ULUCAN, s. 188-189; REİSOĞLU, s. 35; NARMANLIOĞLU, s. 438-439; ÇELİK, s. 269; Y9HD., 29.11.1990, E. 12432 K. 12654
85 REİSOĞLU, s. 35
86 GÜNAY, s. 546; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s. 222; Y9HD.,
87 DEMİR, s. 134; Y9HD., 21.3.1978, E. 11676 K. 4008; YHGK., 21.12.1979, E. 1978/9-1041 K. 1979/ 1634; Y9HD., 6.5.1997, E. 2723 K. 8235, AKYİĞİT, s. 149
88 AKYİĞİT, s. 859
89 AKYİĞİT, s. 864; NARMANLIOĞLU, 256
90 Y9HD., 27.5.1997, E. 1997/5128 K. 1997/10078, AKYİĞİT, s. 868
91 AKYİĞİT, s. 868; Bkz. Y9HD., 28.11.1997, E. 1997/15345 K. 1997/19909, AKYİĞİT, s. 877
92 AKYİĞİT, s. 869
93 AKYİĞİT, s. 886
94 AKYİĞİT, s. 888; aynı doğrultuda görüş için bkz. NARMANLIOĞLU, s. 250; Y9HD., 6.11.1990, E. 1990/11773 K. 1990/11819
95 AKYİĞİT, s. 889
96 NARMANLIOĞLU, s. 250-255
97 YHGK., 12.3.1997, E. 1996/9-914 K. 1997/170, http://kazanci.com.tr; Y9HD., 16.4.1996, E. 1996/242 K. 1996/8328, ÇİL Şahin/ GÖKTAŞ Seracattin, Açıklamalı-İçtihatlı Basın İş
Kanunu 4857 Sayılı İş Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2003, s. 132
98 Y9HD., 16.11.1995, E. 1995/33897 K. 1995/34287, ÇİL/ GÖKTAŞ, s. 134
99 AKYİĞİT, s. 891-892
100 GÜNAY, s. 535

"Kıdem Tazminatı Ve Şartları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av. Fatmanur Moran'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

http://www.turkhukuksitesi.com/makale_606.htm
#1605
22 Mayıs 2003 Tarihli 4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi, "25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır." hükmünü içerir. Aynı Kanun'un Geçici 1. maddesinde ise şu hüküm bulunmaktadır:

"Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.

Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır."


Yine, 4857 sayılı İş Kanunu'nun Geçici 6. maddesinde, "Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır." hükmü bulunmaktadır.

Özetle yasa koyucu, kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemeleri 4857 sayılı yeni İş Kanununa taşımak ve burada düzenlemek yerine diğer tüm maddeleri ilga edilen (kaldırılan) 1475 sayılı eski İş Kanunu'nun 14 üncü maddesini aynen muhafaza etmek yolunu seçmiştir. Dolayısıyla kıdem tazminatı hususundaki yasal hükümleri incelemek için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesine müracaat etmek gerekecektir:

KIDEM TAZMİNATI

MADDE 14 - (Değişik: 2320 - 17.10.1980) (Değişik ilk fıkra: 2869 - 29.7.1983) Bu Kanun'a tabi işçilerin hizmet akitlerinin :

1. İşveren tarafından bu Kanun'un 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. İşçi tarafından bu Kanun'un 16 ncı maddesi uyarınca,

3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla,

4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malûllük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;

5. (Ek: 4447 - 25.8.1999) 506 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

(Değişik fıkra: 2457-5.5.1981 İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşverenlerin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. Bu Kanunun neşrinden evvel itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden evvel işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.

(Değişik fıkralar: 2320 - 17.10.1980) İşçinin birinci bendin 4 üncü fıkrası hükmünden faydalanabilmesi için aylık veya toptan ödemeye hak kazanmış bulunduğunu ve kendisine aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için yaşlılık sigortası bakımından bağlı bulunduğu kuruma veya sandığa müracaat etmiş olduğunu belgelemesi şarttır. İşçinin ölümü halinde bu şart aranmaz.

T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre yaşlılık veya malûllük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye,bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.

Yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarında işçinin hizmet aktinin evvelce bu maddeye göre kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesi suretiyle geçen hizmet süreleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

(Ancak, bu tazminatın T.C. Emekli Sandığı'na tabi olarak geçen hizmet süresine ait kısmı için ödenecek miktar, yaşlılık veya malullük aylığının başlangıç tarihinde T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nun yürürlükteki hükümlerine göre emeklilik ikramiyesi için öngörülen miktardan fazla olamaz. ) (*)

_____

(*) 14 üncü maddeyi değiştiren, 4 Temmuz 1975 tarih ve 1927 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin (...) içine alınan bu fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 3 Kasım 1980 tarih ve 17149 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmış bulunan 12 Haziran 1980 tarihli E.1980-9, K.1980-40 sayılı kararı ile iptal edilmişse de, Madde, Milli Güvenlik Konseyince kabul edilen 17 Ekim 1980 tarih ve 2320 sayılı kanun ile değiştirilmekle, Anayasa Mahkemesi kararı hükümsüz kalmıştır.
_____

Bu maddede geçen kamu kuruluşları deyimi, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile 468 sayılı kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kurumları kapsar.

Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenmez.

Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır. Parça başı, akort, götürü veya yüzde usulü gibi ücretin sabit olmadığı hallerde son bir yıllık süre içinde ödenen ücretin o süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama ücret bu tazminatın hesabına esas tutulur.

Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, tazminata esas ücret, işçinin işten ayrılma tarihi ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

(Değişik 11. fıkra: 2869 - 29.7.1983) (Değişik ibare: 4773 - 9.8.2002 / m.3 - Yürürlük m.13) "13 üncü maddesinde" sözü geçen tazminat ile bu maddede yer alan kıdem tazminatına esas olacak ücretin hesabında 26 ıncı maddenin birinci fıkrasında yazılı ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akti ve kanundan doğan menfaatler de gözönünde tutulur. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda hakim gecikme süresi için, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine hükmeder. İşçinin mevzuatdan doğan diğer hakları saklıdır.

Bu maddede belirtilen kıdem tazminatı ile ilgili 30 günlük süre hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile işçi lehine değiştirilebilir.

(Değişik 13. fıkra: 2762 - 10.12.1982) Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu'na tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.

İşçinin ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni mirasçılarına ödenir.

Kıdem tazminatından doğan sorumluluğu işveren şahıslara veya sigorta şirketlerine sigorta ettiremez.

İşveren sorumluluğu altında ve sadece yaşlılık, emeklilik, malullük, ölüm ve toptan ödeme hallerine mahsus olmak kaydıyla Devlet veya kanunla kurulu kurumlarda veya % 50 hisseden fazlası devlete ait bir bankada veya bir kurumda işveren tarafından kıdem tazminatı ile ilgili bir fon tesis edilir.

Fon tesisi ile ilgili hususlar kanunla düzenlenir.
#1606
Yıllık izin ve izne ilişkin uygulamalarda zaman zaman tereddütler yaşanabilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilerden işyerine girdiği günden başlayarak, deneme süresi de içinde olmak üzere en az bir yıl çalışmış olanlara işyerindeki kıdemlerine ve yaşlarına göre yıllık ücretli izin verilmektedir.

İşçinin işyerine giriş tarihinden itibaren deneme süresi de dahil olmak üzere, her çalışma yılını tamamlaması halinde o yıla ilişkin ücretli izne hak kazanır.

Hizmet akdinin askıda kaldığı; grevde geçen süreler, izinsiz ve mazaretsiz devamsızlık süreleri, kadın işçinin 74. madde gereğince doğumdan sonraki sekiz haftadan sonra altı aya kadar kullanabileceği ücretsiz izin süreleri yıllık iznin hesabında çalışılmış gibi sayılmayacaktır.

Yıllık izin süresinin ve izne hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçinin aynı işverene ait işyerlerinde çalıştığı süreler birleştirilir. Şu kadar ki, bir işverenin bu kanun kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan işçilerin aynı işverenin işyerlerinde bu kanun kapsamına girmeksizin geçirmiş bulundukları süreler de hesaba katılır.

Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanun veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler de, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında birleştirilerek göz önünde bulundurulur" hükmü getirilmek suretiyle yıllık ücretli izine hak kazanmanın nasıl olacağı açıklanmıştır.

Geçici iş ilişkisi ile çalışan işçilerin yıllık ücretli izinleri hakkında, geçici iş sözleşmesinde aksi belirtilmediği takdirde, Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği hükümleri uygulanacaktır.

Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.

Askerlik dönüşü aynı işyerinde çalışmasına devam eden işçi ile ilgili olarak Yargıtay'ın bir kararında  "1475 sayılı İş Kanunu'nun 50. maddesinde; .. yıllık ücretli izne hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır ... denilmektedir. Yasanın bu açık hükmüne ve davacı işçinin askerlik nedeniyle işyerinden ayrılmasına ve bu ayrılışın askerlik öncesi hizmet süresinin izin günlerinin hesaplanmasında göz önünde tutulacağı maddede açıkça vurgulanmasına rağmen bu yönün tespiti şeklinde dava açılmasının yasal bir yönü bulunmamaktadır" denilmek suretiyle askerlik nedeniyle işten ayrıldıktan sonra aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalışmasını sürdüren işçilerin izin kıdemlerinin devam ettirileceği belirtilmiştir.

Ancak Yargıtay emekli olup kıdem tazminatı aldıktan sonra aynı işyerinde çalışmasını sürdüren işçinin yıllık ücretli izin hesabında kıdem tazminatını aldığı önceki süreleri dikkate alınmayacağı görüşündedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 1991/ 451 Esas, 1991/ 8352 Karar ve 13.05.1991 tarihli kararında ; "Emekli olup, kıdem tazminatı aldıktan sonra işyerinde çalışmasını sürdüren işçinin işyerinden ikinci ayrılışında kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hesabında kıdem tazminatını aldığı önceki süreleri dikkate alınmaz" denilerek, işçilerin kıdem tazminatını aldıkları sürenin kıdeminin biteceği ve yeniden aynı işyerinde işe başlarlarsa yeni işe girmiş gibi izin sürelerinin hesaplanacağı belirtilmiştir.   

Yargıtay 9.H.D. E.2006/12556 K.2007/1252 T.30.01.2007 sayılı kararında okurumuzun durumuna benzer bir işçinin açtığı dava ile ilgili kararında; "... aynı işverenin değişik bir işyerinde çalışmış ve iş sözleşmesinin işverence feshi üzerine ihbar ve kıdem tazminatları ödenmiş, işçinin imzasını taşıyan ibranamede, yıllık izinlerin de ödendiği belirtilmiştir. Anılan ibraname ile işveren ibra edilmiş, bir başka anlatımla 1986-1990 yılları arasında kalan çalışmalar, işçilik hakları ödenmek suretiyle tamamen tasfiye edilmiştir. İşçinin 1992 yılında yeniden aynı işverene ait işyerinde çalışmaya başlaması yeni bir hizmet akdi niteliğindedir. İşçilik hakları hesabında tasfiye edilen çalışmaların, bu yeni hizmet akdi çerçevesinde yeniden değerlendirmeye alınması doğru olmaz. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 54. maddesi hükmünün, işçinin önceki dönem çalışmalarının tasfiye edilmediği hizmet süreleri bakımından bir anlamı bulunmaktadır" denilmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu'nda, aynı işverenin istifa ederek ayrılan işçilerinin yıllık izin kıdeminde eski sürelerin dikkate alınmayacağına ilişkin bir hüküm yoktur. İşçinin kıdem tazminatına hak kazanmasına rağmen, kıdem tazminatı almadan ayrılması durumunda izin kıdemi devam etmesi gerekmektedir. Ancak, kıdem tazminatının alınması veya istifa nedeniyle işten ayrılınması durumunda izin kıdeminin birleştirilmemesi yönündeki Yargıtay'ın yukarıdaki (9.H.D. E.2006/12556 K.2007/1252 T.30.01.2007) kararına bulunsa da, işçi lehine yorum ilkesinden hareketle İş Kanunu 54. maddesi hükmüne istinaden işyerindeki kıdem süresinin izinler yönünden birleştirilmesinin doğru olacağını düşünmekteyiz. Bu yorumumuz dikkate alındığında 2008 yılında 15 yıl kıdeminiz olduğundan dolayı (aradaki kesintiler düşülmek suretiyle) 2009 yılında 26 gün izin kullanmanız gerekecektir.

Resul KURT
http://www.haber7.com/haber/20090626/Yillik-izin-kac-gun-olmali.php
#1607
'İzinden geç dönme' cezası 

Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. Yıllık izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir. İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.

Yıllık ücretli izinden geç dönen işçilerin, kabul edilebilir bir mazereti olmaması veya bunu belgeleyememesi halinde devamsız sayılarak gerekli kanuni işlem yapılabilir. İşçinin devamsızlık halinin bir iş günü olması halinde, sadece o günün ücreti ile hafta tatili ücretinin kesilmesi gerekir.

Fakat devamsızlık halinin 2 iş günü veya daha fazla olması halinde 4857 sayılı iş Kanunu'nun 25/II-(g) bendi uyarınca, olayın öğrenildiği tarihten sonra 6 işgünü içinde işçi tazminatsız olarak işten çıkartılabilir. Bu nedenle izin dönüşüne dikkat etmek gerekiyor.

Yıllık izinde çalışmak yasak

Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi için kendisine avans olarak verilen veya peşin ödenen izin ücreti işveren tarafından geri alınabilir. İşveren, isterse bu personelin hizmet akdini, 4857 sayılı iş Kanunu'nun 25/II-(e) bendi uyarınca tazminatsız olarak feshedilebilecektir.

Yıllık izinde iken hastalananlar

İşçi, yıllık ücretli izni kullanırken hastalanacak veya kaza geçirecek olur ve bu nedenle kendisine ilgili sağlık kuruluşları tarafından sağlık izni verilirse, sağlık izni ile yıllık iznin iç içe girmemesi için yıllık ücretli izin hakkı askıya alınacaktır.

Burada, kaza veya hastalık nedeniyle verilen sağlık izninin bitimi halinde, yıllık ücretli iznin devam edip etmeyeceği yönünde bir belirsizlik bulunmaktadır. Sağlık izni nedeniyle askıya alınan yıllık izin hakkının geriye kalan kısmının kullanılmasına, sağlık izninin bitiminden itibaren tekrar başlanıp başlanılmayacağı hususu hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleriyle önceden belirlenebileceği gibi taraflar arasında özel olarak da kararlaştırılabilir. Ancak, sağlık izninin, yıllık izin süresinden uzun olması halinde, sağlık izninin bitiminde işin aksatılmaması amacıyla işçinin işe başlaması ve bilahare işverenle anlaşarak kalan iznini kullanması daha uygun olacaktır.

İzin tarihini kim belirler?

Yıllık ücretli iznin ne zaman kullanılabileceğine, işverenin yönetim yetkisi gereğince işveren karar verecektir. İşçi hak ettiği yıllık ücretli iznini, kullanmak istediği zamandan en az bir ay önce işverene yazılı olarak bildirir. İşveren veya işveren vekilleri, bu istekleri izin kuruluna veya izin kurulunun görevlerini yerine getiren kişilere bildirir.

İşçi yıllık izin isteminde, adını soyadını, varsa sicil numarasını, iznini hangi tarihler arasında kullanmak istediğini ve ücretsiz yol izni isteyip istemediğini yazar.

Resul KURT
http://www.haber7.com/haber/20090703/Izinden-gec-donme-cezasi.php
#1608
İş Kanuna Göre Yıllık İzin Uygulaması

1. İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.

2. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

3. Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.

4. İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

- Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,

- Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,

- Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden az olamaz.

- Onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

5. Yıllık izinler iş günü olarak kullandırılır. Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Diğer bir ifadeyle hafta tatilleri, ulusal bayram ve genel tatil günleri yıllık izin süresine eklenir. Örneğin 14 günlük izin süresinde 2 gün hafta tatili izni olduğundan kullanılacak izin 16 gün olur.

6. Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

7. Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır.

8. İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak gelecek hizmet yılına doğru hesaplanır.

9. Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.

10. Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez. İzin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.

11. İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

12. Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır.

13. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.

14. İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.

15. Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri alınabilir.

16. İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir.

17. İşveren, işçinin istediği zaman izin kullanma tarihi ile bağlı değildir. Yıllık izin kullanılacağı zamanı belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında kalmaktadır.

Yıllık İzninin Kullandırılması

İş Kanunu;

"... işçi hesaplanacak her hizmet yılına karşılık, yıllık iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır..."

hükmü gereği yıllık ücretli izni bir sonraki çalışma yılı içerisinde kullanabilecektir.

Örnek: Bay A   ..............Unvanlı işyerinde 01.06.2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. 20 işgünü izine hangi tarihte hak kazanacaktır?

Bay A;

1.yıl iznini 01.06.2004-31.05.2005 tarihleri arasında,

2.yıl iznini 01.06.2005-31.05.2006 tarihleri arasında,

3.yıl iznini 01.06.2006-31.05.2007 tarihleri arasında,

4.yıl iznini 01.06.2007-31.05.2008 tarihleri arasında,

5.yıl iznini 01.06.2008-31.05.2009 tarihleri arasında,

6.yıl iznini 01.06.2009-31.05.2010 tarihleri arasında kullanabilecektir.

Bay A, 6.yıl iznini 01.06.2009-31.05.2010 tarihleri arasında 20 iş günü olarak kullanabilecektir.

İşçi İzine İhtiyacım Yok, Kullanmak İstemiyorum Diyemez

Yıllık izin hakkı Anayasal bir haktır. Anayasanın 53.maddesi "...Dinlenmek çalışanların hakkıdır...ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir..." hükmünü içermektedir. 4857 sayılı İş Kanunu da yıllık izine ilişkin ayrıntılı düzenleme yapmış, Kanunu'nun,53, 54, 55, 56, 57, 58, 59 ve 60.maddesi sadece yıllık izine ilişkin hükümler içermektedir.

İşçi yıllık izin hakkından feragat edemez, aynı şekilde işveren de işçilere yıllık izin kullandırmaktan geri duramaz. Bazı işçilerin 50-250 gün arasında izin alacakları olduğu gelen sorulardan anlaşılmaktadır. İşçi emekli olduğunda veya iş sözleşmesi son bulduğunda yasa hükmü gereği izin alacağı ücrete dönüşmektedir. Ödeme son ücret üzerinden yapılacağından işçinin eline çok yüksek bir miktar geçebilmektedir.

İşçi kullanmadığı izinlerin ücretini son ücret üzerinden alacağından izin kullanmaktan feragat edebilmektedir. Ancak işverenlerin buna izin vermemesi, Anayasal bir hak olan izni işçilere kullandırması gerekir.

Yıllık izini kullandırma zamanını belirlemek işverenin yönetim yetkisi kapsamındadır. İşçi "bu zaman buna uygun değil, ben izin kullanmak istemiyorum" diyemez. Ancak işverenin de bu yetkisini eşitlik ilkesini gözeterek kullanması şarttır.

Kamu kurum ve kuruluşlarında birikmiş izin alacaklarının ücrete dönüşmesi Kurum zararına sebebiyet vermektedir. Kanaatimce oluşacak bu zarar kurum yetkililerinden tazmin edilebilir. İşverenlik; İş Kanunu'nun, yıllık izinlerine ilişkin hükümlerine muhalefetten ayrıca idari para cezasına muhatap olabilecektir.

Cumartesi Günleri Çalışmayan İşyerlerinde Cumartesi Gününün İzin Süresinden Sayılması

Cumartesi günü çalışılmayıp iki gün hafta tatili uygulanan işyerlerinde Cumartesi günü de hafta tatili olarak yıllık izin sürelerine eklenecek mi? sorusuna  uygulamada farklı cevaplar verilebilmektedir. İş Kanunu'nun, 46 ve 63.maddesi birlikte yorumlandığında işçi-işveren arasında sözleşmeye dayalı özel bir düzenleme yoksa kanaatimce hafta tatili 1 gündür. Cumartesi iş günüdür. Bu nedenle Cumartesi günleri hafta tatili olarak yıllık izin süresine eklenmez.

İşveren, İşçilerin Birikmiş Yıllık İzinlerini Kullandırmak Zorundadır

İş Kanunun da kullandırılmayan izinlerin yanacağına dair bir hüküm yoktur. Aksine, kullandırılmayan izinlerin iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle son bulması halinde ücretinin ödeneceği, hatta işçinin son ücreti üzerinden ödeneceği hükmü vardır.

İş Kanunu, izin kullandırmayan işverenliğe yaptırım getirdiği gibi, işçi lehine izin hakkını saklı tutmuştur. İş sözleşmesinin feshinden itibaren zamanaşımı süresi 5 yıldır. İş sözleşmesi feshedilen işçi 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde dava açmak şartıyla kullanmadığı yıllık izinlerin tümünün karşılığını alacaktır.

İşverenlerin geçmiş yıllara ait işçilerin birikmiş izinlerini iç yönetmelik, genelge vb. işlemlerle kaldırmaya yönelik eylemleri yasal uygulamaya aykırıdır.

Cumhur Sinan Özdemir
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Müfettişi -Ankara

http://www.alomaliye.com/2009/cumhur_sinan_yillik_izine.htm
#1609
Uyap Projesi Güçlendirildi

UYAP; Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu, mahkemeler ve Cumhuriyet başsavcılıkları, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların fonksiyonlarını kapsayan yargı bilişim projesidir.

· Bakanlık teşkilatı yanında 133 ağır ceza merkezinden 131'i, 577 mülhakat adliyeden 543'ü, 25 bölge idare mahkemesinden 23'ü ve 5 adet CMK'nın 250'nci maddesi ile görevli başsavcı vekilliği olmak üzere toplam 8142 mahkeme, ceza infaz kurumlarının tamamı, 26 adet Adli Tıp Kurumu birimi UYAP işletimine alınmıştır. Bu verilere göre UYAP, ülkemizin % 97'sinde kullanılabilmektedir. İşletime alınan yerlerde yargısal ve idari işlemler UYAP sistemi üzerinden yapılabilmektedir.

Adli Sicil ve İstatistik Genel müdürlüğü, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü(MERNİS), Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü(TAKBİS), PTT, Emniyet Genel Müdürlüğü (POLNET), Türkiye Noterler Birliği ve Telekomünikasyon Kurumu ile vatandaşlık numaraları kullanılarak UYAP entegrasyonu sağlanmış olup, mahkemeler tarafından sabıka, nüfus ve ehliyet kayıtları sistemden alınabilmekte ve sistem üzerinden tutuklama ve yakalama sorguları yapılabilmekte, bilgilerin hızlı gelmesinden daha önemlisi sağlıklı gelmesi sağlanmaktadır.

i. MERNIS (Aktif Çalışıyor)

· UYAP'ta taraf olan kişilerin MERNİS'te yer alan nüfus bilgileri elektronik ortamda alıp otomatik olarak UYAP'a kaydedilmektedir. Nüfus Kayıt Örneği de bu kapsamda anında elektronik olarak alınabilmektedir.
ii. ADLİ SİCİL (Aktif Çalışıyor)

· UYAP' ta taraf olan kişilerin Adli Sicildeki bilgileri elektronik ortamda alıp otomatik olarak UYAP'a kaydedilmektedir.
iii. AKBANK (Aktif Çalışıyor)

· Avukat Portalı vasıtası ile avukatların internet üzerinden dosya açmaları sırasında hesaplanan harçların avukatın hesabından ilgili veznenin hesabına havale edilmesini sağlar.
iv. POLNET (Aktif Çalışıyor)

· UYAP'ta taraf olan kişilerin ehliyet bilgileri POLNET üzerinden anında sorgulanmaktadır.
v. PTT (Aktif Çalışıyor)

· UYAP' ta yazılmış ve postaya gönderilmiş olan Tebligat Bilgileri PTT tarafında sorgulanabildiği gibi, çıkarılan tebligatın yapılıp yapılmadığı veya hangi safhada olduğu yargı birimlerimiz tarafından takip edilebilmektedir.
vi. TAKBIS (Aktif Çalışıyor)

· UYAP' ta yer alan kişi ve kurumların gayrimenkul bilgileri sorgulanabilmektedir.
vii. KİHB, Jandarma, Maliye Bakanlığı, Noterler Birliği, Telekomünikasyon Kurulu (Çalışmalar Devam Ediyor).

2. Sistemde, kanunsuz suç ve ceza olmaz prensibine uygun olarak, güncel mevzuata göre karar verilmesini ve bu sayede yargıda birliği sağlayan her an güncellenen mevzuat ile içtihat, genelge, mütalaa, örnek karar, emsal yazı ve metinler, şablon yazılar gibi bilgi ve belgelerin yer aldığı bilgi bankası bulunmaktadır. UYAP Mevzuat Programı adında internet üzerinden veya kendi bilgisayarlarına yükleyerek internetin olmadığı ortamlarda da vatandaşların da kullanabildiği bir versiyonu, internet sayfamızda yayınlanmaktadır. Ayrıca hâkim ve Cumhuriyet savcılarının mevzuat ve içtihat ihtiyaçlarını karşılamada alternatif kaynaklar oluşturmak için Meşe ve Akip mevzuat firmaları ile anlaşma yapılarak bu programların hâkim ve Cumhuriyet savcıları tarafından ücretsiz olarak edinmeleri sağlanmıştır.

3. Yargı birimleri ve Adalet Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatının tamamı internet erişimine kavuşturulmuş, gerekli eğitimler verilerek yargı mensuplarının bilişim okur-yazarlığı en üst seviyeye çıkartılmıştır.

4. UYAP kapsamında hâkim ve Cumhuriyet savcıları başta olmak üzere tüm adli ve idari yargı, ceza infaz kurumları personeline birer
adet @adalet.gov.tr uzantılı e-posta adresi tahsis edilmiş ve kullanıma sunulmuştur. Ayrıca kullanıcıların e-posta hesaplarına internet ortamından da ulaşabilmeleri için web tabanlı olarak sunulmaktadır. Oluşturulan e-Posta grupları ile hâkim, Cumhuriyet savcısı ve personelin benzer görevdeki meslektaşları ile hızlı iletişim kurma ve bilgi alış verişi yapmaları sağlanmıştır.

5. Serbest Kürsü UYAP kapsamında, kullanıcıların, hukuksal, mesleki, kültürel vb. konularda bilgi alış verişinde bulunması, hukuksal konuları aralarında tartışması, genel bilgilendirme ihtiyacının karşılanması gibi amaçlarla oluşturulmuş adli ve idari yargı, ceza infaz kurumları, adli tıp kurumları ile Bakanlıkta çalışan personel ile hâkim ve Cumhuriyet savcılarına hizmet veren açık bir iletişim platformudur.

6. Avukatların, UYAP Avukat Portalını kullanarak, kendilerine Bakanlığımızca verilen sertifikaları ile UYAP Sistemine güvenli giriş yapıp, internet üzerinden elektronik imza ile yeni dava dosyası açabilme, harç ve yargılama masraflarını ödeyebilme, yetkileri dâhilinde sistemdeki vekâleti bulunan dava dosyalarını (vekâleti bulunmayan dava dosyalarını da ilgili hâkiminden onay alarak) inceleyebilme, dava dosyalarına evrak katabilme, bu dosyalardan suret alabilme imkânı sağlanmıştır.

7. Avukatların UYAP'tan internet üzerinden dava açabilmeleri, harç ve yargılama masraflarını çevrim içi (on-line) internet bankacılığı sistemi üzerinden ödeyebilmeleri için Akbank'la 06.09.2006 tarihinde protokol imzalanmıştır. Bu protokol çerçevesinde ağır ceza merkezlerinde Akbank'a mahkeme vezne hesapları açılmıştır. Diğer yandan avukatların e-dava açabilmesi projesine Akbank dışındaki bankaların da dâhil edilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda İş Bankası ve TEB ile ön görüşmeler yapılmıştır. Bugüne kadar UYAP sistemini kullanmak amacıyla başvuran 25.000 avukat için güvenlik sertifikası üretilerek kendilerine ulaştırılmıştır.

8. UYAP Vatandaş Bilgi Sistemi ile vatandaşlar internet ortamında adli ve idari yargı ile icra dairelerinde görülmekte olan dosyaların konusunu, suçun adını, taraflarını, duruşma tarihini, dosyanın hangi aşamada olduğunu, kararın kabul veya red, mahkumiyet veya beraat gibi safahatı hakkında bilgiye ulaşabilmeleri imkânı sağlanmıştır.

9. Vatandaşların internet üzerinden mobil imza ile UYAP'a bağlanarak yeni dava dosyası açabilme, harç ve yargılama masraflarını ödeyebilme, yetkileri dâhilinde sistemdeki dava dosyalarını inceleyebilme, dava dosyalarına evrak katabilme, bu dosyalardan suret alabilmeleri için TURKCELL ile yapılan teknik alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. Protokol çalışmaları devam etmektedir.

10. Vatandaşların dava dosyalarının safahatları hakkında SMS yoluyla bilgilendirilmeleri için AVEA ve TÜRKCELL A.Ş. ile yapılan teknik alt yapı çalışmaları tamamlanmıştır. AVEA A.Ş., bu konuda hazırlanan protokolü imzalamış Bakanlık makamının imzası beklenmektedir. TÜRKCELL ve VODAFONE A.Ş. ise protokolü henüz imzalamamıştır.

http://www.adalet.info/org/uyap
#1610
UYAP üzerinden daha bir çok şey yapılması planlanıyor. Ancak UYAP sisteminin kuruluşu üzerinden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen hala sistem temel konularda bile (dosya kaydı, bilgi girişi, vs.) sağlıklı olarak çalışmıyor maalesef. O kadar ki, adliyelerde "UYAP çalışmıyor" sözlerini işitmek bizlere hiç mi hiç şaşırtıcı gelmiyor artık; bu feci duruma biz bile alıştık. Halbuki bir ameliyathanede elektriklerin bir an bile kesilmemesi için gerekli tedbirlerin alınması ne kadar hayati önemde ise, en az o kadar adliyelerde de bu tür işlerin sağlıklı ve KESİNTİSİZ yürümesi önem taşıyor. Nasıl ki ABD'de kırk yılda bir elektrikler kesildiğinde halk şaşkına dönüyor, UYAP sistemi için de böyle mükemmel bir alt yapının kurulması gerekir. Bu açıdan, bence UYAP sistemine yeni yükler getirerek çalışmasını daha da yavaşlatmak yerine öncelikle sistemin kesintisiz ve tam randımanla çalışabilmesi için gerekli teknik altyapının sağlanması ve bu alandaki eksikliklerin hızla giderilmesi çok daha mantıklı olurdu.

Öte yandan, icra dairelerindeki eski haliyle bile çok yetersiz durumdaki personel kadrosuyla bu yeni yüklenen vazifeler nasıl gördürülecektir? Daha şimdiden icra müdürleri ve yardımcıları bu durumdan haklı olarak şikayet etmeye başlamıştır. Bu değişiklik sayesinde ilgili kuruma müzekkere yazdırılıp gönderilmesine gerek kalmadan anında hacizlerin konulup gerekli bilgilerin alınması hedefleniyor ama kısıtlı personelle binlerce dosyaya bakmak durumunda kalan icra müdürlüklerinde işlem bekleyen dosyaların masalarda yığılmasını ve günlerce sıra beklemesini nasıl önleyeceksiniz? Ki nitekim yoğun çalışan bir çok yerde vaziyet bundan farklı olmamıştır. Zaten çok uzun bir zamandır İstanbul gibi yoğun çalışılan yerlerde aslında icra dairesi memurları tarafından yapılması gereken bir çok işi (müzekkere, talimat, haciz ihbarnamesi yazımı, vs.) personel yetersizliği sebebiyle fiilen avukatlar yapmak zorunda kalıyordu...

Ayrıca, icra dairelerindeki personeller bile bu son uygulama değişiklikleri hususunda bilgilendirilmediklerinden dem vuruyorlar; böyle radikal bir değişikliğe gidilmeden evvel gerekli bilgilendirmenin yapılmamış olmasına hayret ediyor insan. Son olarak, mevzuatta da gerekli değişikliklerin yapılmadığı, sadece kurumlar arasında imzalanan protokollerle uygulama değişikliğine gidildiği anlaşılıyor ki, bu da son derece yanlış. Siz mevzuata dokunmadan uygulamayı bir anda değiştirirseniz, kimi mahkemeler de yukarıdaki gibi karar verirler; bunun neticesinde de kaos yaşanır ve bu kaostandan da en çok alacağını icra yoluyla hızlı bir şekilde tahsil etmeye çalışan alacaklılar (ve doğal olarak avukatlar) etkilenir. Özetle, bu son uygulamalar biraz "kel başa şimşir tarak" sözünü hatırlatıyor insana :)

Adalet Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü arasında imzalanmış olan UYAP ile TAKBİS arasında veri paylaşımını düzenleyen protokol metnine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

http://www.tkgm.gov.tr/turkce/dosyalar/diger/haber1944.doc
#1611
Sayın Fikri Akyüz'ü konuyu bu şekilde gündeme taşıdığı için tebrik ederim. Ancak sayın yazar oldukça eksik bilgilendirmiş: Bu genelevlerin hemen yanı başında Surp Pırgiç Ermeni Kilisesi, Eşkennaze Musevi Sinagogu ve Saint Benoit Lisesi bulunuyor. Yürüyerek beş dakika içinde ulaşabileceğiniz kadar yakın çevresinde Okçumusa İlköğretim Okulu, Avusturya Lisesi, Fransız Lisesi, Getronagan Ermeni Lisesi ve Karaköy Rum İlkokulu başta olmak üzere çok sayıda eğitim kurumu; Surp Kirkor Lusavuriç Gregorian Kilisesi, Kemankeş Karamustafapaşa Camii ve içinde Hz. Muhammed'in (a.s.) sahabelerinden bazı zatların da metfun bulunduğu(na inanılan) Yeraltı Camii başta olmak üzere çok sayıda ibadethane; Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Avusturya Sen Jorj Hastanesi ve Sen Bönua Dispanseri başta olmak üzere azımsanmayacak sayıda sağlık kurumu bulunmaktadır.

Ve ne hazindir ki, mensubu bulunduğum İstanbul Barosu bile genelevlere sadece on dakikalık bir yürüyüş mesafesinde bulunmaktadır!

Bu genelevler, kültür ve turizm yönünden İstanbul'un ilk akla gelen ilçelerinden birisi olan ve gündüz nüfusu bir milyonun üzerinde seyreden Beyoğlu İlçesinde faaliyet göstermektedir. Genelevlerin meskun olduğu çevre, çok yoğun bir iş hayatını ve yerleşik nüfusu içinde barındırmaktadır. Mevcut görüntünün bu haliyle ne kadar büyük bir yanlışlığa sebebiyet verdiğini, bölgede ne büyük sıkıntılara yol açtığını anlatmaya bile lüzum yoktur; gerçeklerin bu kadar yalın ve dehşetengiz bir tablo şeklinde toplumun önünde durduğu ender vakalardan biri karşısındayız!

Tüm bunlara ilaveten, bir süredir bölgede özellikle Kemeraltı Caddesiyle buluşan sokak başlarında, muhabbet tellallığı gibi iğrenç bir işi meslek (!) edinmiş bazı şahıslar tarafından buradan gelip geçmekte olan vatandaşlara işporta tezgahında mal satar gibi bir edayla kadınlarla para mukabili ilişki kurmaları teklif edilmekte, bölgenin asayiş ve huzuru ve özellikle civardaki onca okulda eğitim görmekte olan öğrencilerin ahlaki gelişimi bu yolla çok ciddi bir tahribata maruz bırakılmaktadır. Bu satırların yazarı sözü edilen olaylarla bizzat karşı karşıya kalmıştır, yani canlı şahididir.

Özetle, "genelev" gibi yerlerin kesinlikle kapatılması gerektiği görüşünde olan biri olarak (nitekim Avrupada İsveç gibi bazı ülkelerde bu tür mekanların kurulması yasaktır) yetkililere şu şekilde seslenmek istiyorum: Şayet genelevleri tümden kapatma gibi bir niyetiniz yoksa, yapmış olduğunuz kamu görevinin getirdiği yükümlülükleri de geçiyorum, İNSANİYET NAMINA genelevleri meskun mahallerin, eğitim ve sağlık kurumlarının ve ibadethanelerin uzağında, şehir dışındaki bölgelere taşıyınız! Bu kadarını olsun yapın hiç değilse!
#1612
21.01.2009 Tarihinde Rusya'da Çeçenistan Uzmanı Avukat ve Gazeteci Öldürülmüştü

Rusya'da gazeteci Anna Politkovskaya'nın öldürülmesinden iki yıl sonra onun gibi Çeçenistan uzmanı olan hukukçu Stanislav Markelov ve yine bir "Novaia Gazeta" çalışanı Anastassia Baburova öldürüldü.

Rusya'nın Çeçenistan'da işlediği suçlarla ilgili uzman hukukçu Stanislav Markelov ve Novaia Gazeta gazetesi çalışanı Anastassia Baburova, başkent Moskova'nın merkezinde uğradıkları silahlı saldırıda yaşamlarını yitirdiler.

Avukat Marlekov, Ekim 2006'da yine Moskova'da kurşunla öldürülen kadın gazeteci Anna Politkovskaya'nın ve Kasım 2008'de ağır şekilde darp edildikten sonra son günlerde komaya giren gazeteci Mikhaïl Beketov'un avukatlığını üstlenmişti.

Moskova, Saint Petersbourg ve Çeçenistan'da tören

Markelov, öldürüldüğü gün (19 Ocak), 18 yaşındaki Çeçenistanlı Elza Kungaïeva'yı öldürmekten 2003 yılında 10 yıl hapse mahkum edilen Luri Burdanov'un erken tahliyesine tepki göstermek için bir basın toplantısı düzenlemişti.

Saat 14 sularında basın toplantısı çıkışlarında avukata ve ona eşlik eden Baburova'ya yaklaşan bir kişi, iki kişiyi öldürdü. Başından yara alan Baburova, yüzü gizlenmiş ve şapkalı saldırganın kaçmasına engel olmaya çalıştıysa da başaramadı ve kısa süre sonra da hayatını kaybetti.

Stanislav Markelov'un kısa süre önce ölüm tehditleri aldığı açıklandı. Moskova Savcısı Yuri Tchaïka soruşturma başlattığını bildirdi. Stanislav Markelov ve Anastassia Baburova için Moskova, Saint Petersbourg ve Çeçenistan'da törenler düzenlenecek.Cinayetler, Çeçenistan'da Grozni kentinde de protesto edildi.

RSF: Cezasızlık döngüsüne son vermeden olmaz

Cinayetin trajik olduğu kadar, şiddetin egemen olmasının ve hak savunucular ile gazetecilere yönelik suçların cezasız bırakılmasının bir sonucu olduğunu vurgulayan Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, Rusya'nın Kafkas Rusyası'nda hak ihlallerine uğrayanların haklarını cesurca savunan bir hukukçusunu yitirdiğini duyurdu.

RSF, Baburova'nın da aşırı milliyetçilik gibi hassas konularda çalışmalar yürüten cesur bir gazeteci olduğunu açıklayarak, hukukçunun ve gazetecinin ailelerine, meslektaşlarına başsağlığı diledi.

"Yetkililer, çifte cinayetle ilgili gerekli soruşturmaları yerine getirip, sorumluları tespit edip ve yargılamalılar. Rusya'da gazeteci, avukat ve aktivist cinayetleri, bu cezasızlık döngüsüne son verilerek aydınlatılabilir."

Anna Politkovskaya'yı öldürenler cezasız

Anastassia Baburova gibi Novaia Gazeta için çalışan, Çeçenistan uzmanı Anna Politkovskaya da, Ekim 2006'da yine Moskova'daki dairesinin giriş katında öldürülmüştü.

Dört katil zanlısının yargılaması da iki kişinin öldürüldüğü güne rastladı. Sanık sandalyesinde ne azmettici(ler) ne de tetikçi vardı. (EÖ)

http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/112049-rusyada-cecenistan-uzmani-avukat-ve-gazeteci-olduruldu
#1613
İnsan hakları savunucusu öldürüldü

Kafkaslarda Rusya Federasyonu'na bağlı özerk yönetimlerde gerilim durulmuyor. Bugün Çeçenistan'da evinin önünden kaçırılan Rus insan hakları savunucusu Natalya Estemirova, komşu cumhuriyet İnguşetya'da ölü bulundu.

Çeçenistan'daki öldürme, kaçırma ve diğer insan hakları ihlallerini araştıran Natalya Estemirova'nın cesedinin, Çeçenistan'ın başkentinde kaçırıldıktan saatler sonra komşu İnguşetya'da yol kenarında bulunduğu belirtildi.

İnguş İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Medine Hadziyeva, Estemirova'nın kafasına yakın mesafeden iki kurşun sıkılarak öldürüldüğünün belirlendiğini söyledi.

Estemirova'nın çalıştığı Memorial adlı örgütün başkanı Oleg Orlov, 4 kişinin Estemirova'yı Grozni'de zorla bir otomobile bindirdiğinin görüldüğünü söylemişti.

Estemirova, Çeçenistan'da 1999'daki ikinci savaştan beri bölgedeki insan hakları ihlalleriyle ilgi bilgi topluyordu.

Bu arada, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Estemirova'nın ölümünden büyük öfke duyduğunu belirterek soruşturma talimatı verdi.

Çeçen parmağı mı var?

Natalya Estemirova'nın kaçırılması ve öldürülmesinde Çeçen yetkililerin de parmağı olduğunu ileri sürdü.

Lokshina, "O Çeçen güvenlik güçleri tarafından yapılan bazı çok bariz insan hakları ihlallerini belgelendiriyordu. Çeçen güvenlik birimlerinin bu olayın arkasında bulunduğuna inanmamızı gerektirecek kuvvetli gerekçeler var" dedi.

Çeçen yetkililer Lokshina'nın suçlamalarına karşı bir açıklama yapmadı. Kremlin Basın sözcüsü Natalya Timokova da yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in acil soruşturma talimatı verdiğini belirterek, "Olaya son derece öfkelenen Başkan, Rusya Federasyonu Soruşturma Komisyonu Başkanı Aleksandır Bastrikinu'ya cinayetin soruşturulması için her türlü önlemi alması talimatı verdi" diye konuştu.

Medvedev'in Estemirova'nın ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı dilediğini ve cinayetin Estemirova'nın insan hakları alanındaki çalışmalarıyla ilintili olabileceğinin son derece net olduğunu belirten Timokova, "Suçlular çok ağır şekilde cezalandırılmalı" dedi.

ABD'den kınama

Beyaz Saray, Rus insan hakları savunucusu Natalya Estemirova'nın kaçırılmasının ve öldürülmesinin son derece endişe verici ve üzücü olduğunu bildirdi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Mike Hammer, Rus hükümetini, bu suçun sorumlularını adalete teslim etmeye ve kanunsuzluğa izin verilmeyeceğini göstermeye çağırdı.

http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/15/insan.haklari.savunucusu.olduruldu/535153.0/index.html
#1614
Bu haber bana Zirve Kitabevi katliamını, Trabzon'da yaşanan rahip cinayetlerini ve Hrant Dink suikastini hatırlattı. Bu cinayetleri işleyenlerin daha sonradan Ergenekon bağlantıları ortaya çıkmıştı hatırlarsanız. Hatta Ergenekon iddianamesinde bu cinayetlerden de bahsedilmişti. Türkiye'de olsun, dünyanın başka bir köşesinde olsun oynanan oyun aslında hep aynı. Çok şükür ki ülkemizde insanlar geçmişe kıyasla çok daha bilinçlendi, dolayısıyla kendilerine "oyun kurucusu" rolünü biçen şer odaklarının hain planlarının gerçekleşmesi, gerçekleşse bile arzu ettikleri tahribatı oluşturması ihtimali oldukça azaldı. Bu durumun ülkemiz açısından büyük bir kazanç olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde daha önceden "adam gibi" soruşturulması hayal bile edilemeyen kimi faili meçhul (faili meşhur olarak da ifade edilebilir!) dosyaların birer birer açılarak inceden inceye soruşturulduğunu ve sorgulanması hayal bile edilemeyecek bol yıldızlı generallerin bu süreçte "paşa paşa" mahkeme önüne çıkartılıp suçluluğu yönünde kuvvetli delil bulunanların tutuklandığını ve ülkenin topyekün bir temizlik hareketıyla yavaş yavaş pisliklerinden arındırıldığıni görüyoruz. Çok yakın geçmişte görevini icra ettiği (işlenen bir suçla ilgili iddianame yazdığı) gerekçesiyle (ki o iddianame, yargılamayı yürüten ağır ceza mahkemesi tarafından kabul edilmişti!) skandal bir kararla meslekten ihraç edilen eski savcı Ferhat Sarıkaya olayına rağmen canhıraş bir çabayla ülkemizin demokrasi çıtasının daha da yükseltilebilmiş olması, tebriki, takdiri şayan bir durumdur. Meslekten ihraç edilme riskini, ölüm tehditlerini, vs. göze alarak Ergenekon davasını kararlılıkla yürüten hakim ve savcılarımıza şahsım adına teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Fakat şer güçler de boş durmuyor, her geçen gün ülkeyi bu yeni rotasından çevirebilmek için plan üstüne plan, hesap üstüne hesap yapıyorlar. İnşallah tüm bu çalkantılı süreç sonunda bir daha kimselerin ülke düzenini bozamayacağı, sağlam bir demokratik düzene ve sözde değil özde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletine sahip oluruz. Bu ülke insanı üçüncü sınıf bir demokrasiyi, bugünün dünyasında ancak muz devletlerinde görülebilecek darbe heveslisi askerleri ve militize olmuş sivilleri, halka ve halkın değerlerine yabancılaşmış, halkı düşman gibi gören makam ve mevki sahiplerini hiç mi hiç hak etmiyor!
#1615
Siz şahitsiz/delilsiz, sadece şikayetçinin ifadelerine ve hal ve hareketlerine istinaden bu tür davalarda (kanaatimce hukuka aykırı ve gayet de tehlikeli bir mantıkla) ceza kararları verirseniz, birileri de elbette bu durumu kullanmak isteyecektir. Aklımda kalan konuyla ilgili bir haberi aşağıda dikkatlerinize sunuyorum. Haber Radikal Gazetesi'nden aynen iktibas edilmiştir:

Cinsel taciz mağdurları yılmayın!

Tanığı olmayan cinsel tacize 'iftira' deyip geçme devri bitti. Kimse yokken çalışanını zorla yanağından öpen avukat önce hapse çarptırıldı, sonra kınandı, şimdi de tazminatı kesinleşti.

Cinsel taciz mağduru olan, ancak "Tanık yoktu. Şikâyet etsem bile kanıtlayamam" korkusu yaşayanların çaresizliği sona eriyor. Kimse yokken kadın çalışanını yanaklarından öpmek ve onu kendisini öpmeye zorlamakla suçlanan avukat, önce sekiz ay hapse çarptırıldı, sonra kınandı, ardından 7 bin YTL tazminata mahkûm oldu. Yargıtay'ın tazminat kararını da onamasıyla, birebir görgü tanığı olmayan cinsel taciz davalarında örnek teşkil edebilecek bir hukuki yol açılmış oldu.
Cinsel tacizin, birebir görgü tanığı olmasa da inandırıcı başka kanıtlara dayanılarak cezalandırılabileceğine ilk örnek oluşturan dava 2001'de açıldı. Avukat Memduh Tekelioğlu'nun bürosunda işe başlayan avukat E.C. büroda yalnız bulundukları sırada avukatın kendisini yanaklarından öptüğünü ve kendisinden de onu öpmeye zorladığını belirterek, savcılığa şikâyette bulundu.

Suçlanan avukat 'İftira' dese de Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi, savunmayı reddetti, E.C.'nin yaşadığı şoku ve olayın hemen ardından ağlayarak aktardığı arkadaşını da dinleyip sanığı sekiz ay hapse mahkûm etti, cezayı erteledi. Kararda, "Görgü tanığı ve maddi delinin bulunmadığı muhakkaktır. Ancak tarafların ve olayın özellikleri göz ardı edilerek suç kanıtı olarak mutlaka tanık aranması birçok olayın da cezasız kalması gibi hukuken tecviz olunmayacak bir sonuca yol açar. Henüz avukatlık mesleğinin başlangıcında bekâr genç bir bayanın başkasını zarara uğratmak isterken kendisini zarara uğratması insanın doğasına aykırı" denildi. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 'tanıksız tacize hapsi' onayladı.
Mağdur avukat E.C., ardından baroya şikâyette bulundu, ancak baro suçlanan avukata sadece 'kınama' cezasıyla yetindi. E.C., bir de tazminat davası açtı. Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi, suçlanan avukatı 7 bin YTL tazminata mahkûm etti. Kararda "Davalı, davacının rızası dışında, davacıyı yanaklarından öpmüş, sarkıntılık suçunu işlemiştir. Bu eylem, davacının Borçlar Kanunu 49. maddesinde korunan kişilik haklarını ihlal eder niteliktedir" denildi.

Yasal faiziyle ödeyecek
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu tazminat kararını da onaylayarak kesinleştirdi. Benzer davalarda yol gösterici olacak karara göre, suçlanan avukat tazminatı 2001'den itibaren yasal faiziyle ödeyecek.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=218197
#1616
Konya'nın Bozkır ilçesinde kendi girmediği duruşmaya bakması için bir memuru gönderdiği iddia edilen hakime Seydişehir ağır Ceza Mahkemesinde 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

Edinilen bilgiye göre, Bozkır Adliyesinde hakim olarak çalışan Seray Gümüş (30), 2007 yılının kasım ayında Sulh Hukuk Mahkemesinde bir veraset bir davasına girmedi.

Adliyede görevli katip Mehmet Ali Candan'ı hakim gibi duruşmaya çıkardığı ve duruşma zabıtlarını imzaladığı iddia edilen Gümüş hakkında, davanın tarafı olan vatandaşın şikayeti üzerine resmi evrakta sahtecilik iddiasıyla dava açıldı.

Seydişehir Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Hakim Seray Gümüş'e önce 3 yıl hapis cezası verildi. Suça konu olan evrakın duruşma zaptı olması sebebiyle mahkeme cezayı artırarak 4 yıl 6 ay hapis cezasına çevirdi.

2 yıllık Hakim Seray Gümüş'ün mahkemedeki iyi halini göz önüne alan mahkeme heyeti, cezayı 3 yıl 9 aya indirdi.

Hakim yerine duruşmaya giren katip Mehmet Ali Candan ise aday memur olması ve işi bilmemesi gerekçesiyle beraat etti.

Seydişehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının Hakim Seray Gümüş hakkında verdiği karar Yargıtay tarafından onaylanırsa kesinleşecek.

http://www.haber7.com/haber/20090703/Hakim-gitmedigi-durusmaya-katibi-soktu.php
#1617
(Alıntıdır)

İHTİYATİ HACİZ

Bir avukat arkadaşım birkaç yıl evvel karşılıksız bir çek ile ilgili olarak, hem Ticaret Mahkemesine "ihtiyati haciz" ve hem de Cumhuriyet Savcılığı'na "suç duyurusu" dilekçesi hazırlayıp Adliye'ye gitmiş.
Ancak, dalgınlıkla dilekçeleri karıştırıp, Savcılığa yazdığı dilekçeyi Ticaret Mahkemesine, İhtiyati Haciz için yazdığı dilekçeyi de Savcılığa verip bürosuna dönmüş.
Bu arada yanlışlık yaptığının farkına varmış. Ancak, mesai saati bittiği için o gün bu yanlışlığı düzeltememiş ve ancak ertesi gün Adliyeye gidebilmiş.
Önce Ticaret Mahkemesi'nin Kalemi'ne uğramış "-yanlışlık yaptığını, dilekçeyi değiştirmek istediğini" söylemiş.
Kalemdeki katipler dilekçeyi arayıp bulmuşlar.
Ancak Savcılığa hitaben yazıldığı halde, yanlışlıkla Ticaret Mahkemesine verilen bu dilekçe üzerinde Hakimlerin şu notu ve altında da imzaları bulunmaktaymış:
" %15 teminatla ihtiyati haciz talebinin kabulüne".


SÜRÜM SÜRÜM SÜRÜNDÜRMEK

Bir Ceza Yargıcı bir vesile ile anlatmıştı.

Sayın Yargıç Anadolu'da bir şehirde Ceza Yargıcı iken, bir davanın ilk duruşmasını yapmaktadır.
Olay basittir.
Müşteki ve sanık bu ilk duruşmada hazırdır.
Sanık suçunu ikrar etmiştir.
Yargıç müştekiye "tanığı olup-olmadığını" sormuş ve Tanıkları bulunduğunu ve de hazır olduğunu öğrenince hemen tanıkları dinlemiştir.
Bu aşamada toplanacak başkaca da delil kalmadığından dosyayı Cumhuriyet Savcısına tevdi etmiş, Cumhuriyet Savcısı da hemen esas hakkındaki mütalâsını vermiş ve hemen akabinde de Yargıç duruşmayı bitirip, kararını açıklamıştır.
Karara göre; sanığın suçu sabit görülmüş ve tecziyesine karar verilmiştir.
Yani dava müştekinin isteği doğrultusunda bitmiştir.
Yargıç müştekiye dönmüş ve "-tamam dava bitti, sanığa şu kadar ceza verdik" demiş.
Müşteki şaşkınlık içinde Yargıca dönmüş ve "-nasıl yani, dava bitti mi" diye hayretler içinde sormuş.
Yargıç da "-evet bitti, sanığa ceza verdik" demiş.
Müşteki yine "-ama nasıl olur, bir tek duruşmada dava biter mi" diyerek şaşkınlığını sürdürmüş ve "-ben bu adamı mahkemelerde sürüm sürüm süründürecektim halbuki" diyerek, kızgın bir şekilde salondan ayrılmış.


TANIK

Bir Ceza Mahkemesindeki duruşmada taraflar çağrıldı.
Taraflardan yalnızca müşteki hazırdı.
Kimlik tespitinden sonra Yargıç müştekiye döndü ve "-olayı gören tanığın var mı" diye sordu.
Müşteki kendinden son derece emin bir şekilde "-Vardır Hakim Bey" dedi.
Yargıç "-ismini söyle de, çağırıp dinleyelim" diye sordu.
Müşteki mağrur bir eda ile "-Cenabı Allah'tır Hakim Bey" dedi.


TEBLİGAT

Şişli Adliyesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde duruşma sıramı bekliyordum.
Yargıç bir başka davanın duruşmasına bakıyordu.
Yalnızca Davacı yan hazırdı. Belli ki davalıya tebligat yapılamamıştı.
Bayan Yargıç davacı vekiline hitaben "-avukat bey, davalıya tebligat yine yapılamamış" dedi.
Sonra da dosyada bulunan tebligat parçasını incelemeye başladı.
Kısa bir süre sonra, salonda bulunan bizlere dönerek "-bakın bakın Türkiye'de neler oluyor" dedi.
Dikkatimizi Yargıca yöneltmiş ve merakla beklemeye başlamıştık.
Yargıç devam etti "- Darüşşafaka Cemiyeti'ne gönderilen tebligat parçasının arkasında bakın ne yazıyor; muhatap öldüğünden, tebligatın mahalline iadesine".


2 AYNI KONU, 2 AYRI KARAR

Bir Dernek, kiracılarını "tahliye etmek" için 2 ayrı icra takibi yapıp, ihtarlı ödeme emirleri tebliğ ettirmişti. Kiracıların Vekili olarak her iki dosyaya da süresi içinde itiraz etmiştim. İtiraz nedeni her iki kiracı için de aynıydı. Yani konular tıpatıp aynıydı.
Kiralayan Dernek Vekili her iki kiracı müvekkilim hakkında da "itirazın kaldırılması ve Tahliye" istemli olarak İcra Tetkik Mercii'nde davalar açmıştı.
Davaların biri 1. İcra Tetkik Mercii'ne, diğeri 2. İcra Tetkik Merciine düşmüştü.
Yani konuları aynı olan 2 ayrı dava, aynı Adliyede bulunan iki Merci Hakimliklerine ayrı ayrı tevzi yapılmıştı.
Yargılamalar sonucunda İcra Tetkik Merci Hakimliklerinden birincisi "itirazın kaldırılmasına ve kiracının tahliyesine", diğeri ise "her iki talebin de reddine" şeklinde 2 FARKLI karar vermişti.
Aleyhimize verilen kararı ben, lehimize verilen diğer kararı da karşı yan vekili temyiz etmişti. Yargıtay'ın vereceği kararı doğrusu merakla bekliyorduk.
Konusu aynı olan olaylar nedeniyle verilen 2 farklı kararlardan hangisi doğruydu???
Bir süre sonra dosyalar Yargıtay'dan dönmüştü ve bizler hayretler içindeydik.
Zira; HER İKİ KARAR DA ONANMIŞTI.


SAVUNMA

Diyarbakır'da avukatlık yapan bir meslektaşım anlatmıştı.
Diyarbakır'ın sevilen ve sayılan bir ceza avukatı meslektaşımız, duruşmalara yanında yetişen genç bayan meslektaşımızı da götürmektedir. Haliyle duruşmalarda önce kendisine söz verilmekte ve bu nedenle de önce kendisi savunma yapmakta ya da beyanda bulunmaktadır. Daha sonra da usulen genç avukata bir diyeceği olup-olmadığı sorulmakta, genç meslekdaşımız da her keresinde "-üstadımın biraz evvel yapmış olduğu savunmaya (ya da beyanlarına) aynen katılıyorum" diyerek yanıt vermektedir.
Bu durum uzunca bir süre bu şekilde devam etmiştir.
Ancak bu durumu sezinleyen bir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, kim bilir belki de "muziplik" olsun diye, bir duruşmada ilk söz hakkını genç avukata vermeye kalkınca olanlar olmuş.
Ağır Ceza Başkanı, genç meslektaşımıza dönerek, "-evet avukat hanım, ne diyorsunuz, buyrun savunmanızı yapın" demiş.
Böyle bir duruma hazırlıklı olmayan ve hiç beklemeyen genç meslektaşımız heyecanlanmış.. paniklemiş... yutkunmuş... titreyerek ayağa kalkmış ve kekeleyerek; "-ÜSTADIMIN BİRAZ SONRA YAPACAĞI SAVUNMAYA AYNEN KATILACAĞIM" demiş.


YEMİN

Bir duruşmada Yargıç; hazır olan tanığın kimlik ve adresini saptadıktan sonra tanığa döndü ve "-bildiklerini anlat, sonra yemin edeceksin" dedi.
Tanık bildiklerini anlatmaya başladı ve bildiği başka bir şey kalmadığını imâ ettikten sonra; "-işte böyle hâkim bey, yalanım varsa iki gözüm çıksın, Kur'an musaf çarpsın, Allah belamı versin..." diye devam ederken, Yargıç "-kes kes" diye müdahale etti.
Tanık biraz da korkarak Yargıca döndü ve bizleri kahkahaya boğan şu soruyu sordu; "-ama siz demediniz mi; önce bildiklerini anlat, sonra yemin edeceksin diye"???



CÜPPE

Bir avukat arkadaşım anlatmıştı...

Avukat arkadaşım duruşma sırasını beklemektedir.

O sırada başka bir davanın duruşması yapılmaktadır.
Yanlar sırasında avukat cüppesi giymiş iki kişi yerlerini almıştır.

Yargıç duruşmaya hemen başlamış ve önce davacı vekilinin kimliğini tespit edip, duruşma zaptına yazdırmıştır.

Sonra da davalı tarafa ait bölümdeki avukata dönmüş ve "avukat bey adınız soyadınız ne" diye sormuştur.

Davalı yan sırasındaki cüppeli kişi ise " ben avukat değilim" şeklinde cevap vermiştir.

Bu yanıt üzerine Yargıcın ve salonda bulunan herkesin dikkatleri bu kişiye yönelmiştir.

Adam tedirgin bir şekilde devam etmiş; " ben avukat değilim, davalı Mehmet'im" demiştir.

Yargıcın biraz şaşkınlık, biraz da kızgınlıkla " o zaman neden cüppe giydin be adam" diye sorması üzerine;

Adam, korku ve mahcubiyet içerisinde "ne bileyim, herkes duruşmaya cüppe ile giriyordu, ben de cüppe giydim" demiştir.



YARGITAY YOLU KAPALI

Bu yaşanmış olay; Değerli Meslektaşım Av. Serdar İYİGÜN tarafından gönderilmiş olup, kendisine bir kez daha teşekkürlerimle...

Anlatılan olay; Değerli Meslektaşımın avukat arkadaşının, ANKARA Adliyesindeki bir Mahkemede yapılan duruşmada yaşadığı bir olaydır.

Olaya konu davanın karar aşamasındaki son duruşması yapılmaktadır. Yan Vekilleri bu duruşmada nihai (son) kararın verileceğine kesin gözüyle bakmaktadırlar.

Beklenildiği gibi; Mahkeme Yargıcı da yanlara son diyeceklerini sorduktan sonra "duruşmanın bittiğini" belirterek nihai kararını açıklamış ve sonunda "... dair YARGITAY YOLU KAPALI OLARAK verilen karar" diyerek duruşmayı bitirmiştir.

Duruşmada hazır olan Yan Vekilleri önce biri birlerine bakmışlar ve davanın gerek miktar ve gerekse özelliği itibarıyla "temyizi olanaklı davalardan olduğunu" bildiklerinden dolayı şaşırmışlar ve Yargıca "Yargıtay yolu nasıl kapalı olur" diye sormuşlardır.

Yargıcın verdiği yanıt ise; " Efendim bu sabah oradan geçtim, belediye çalışması vardı ve yolu da kazmışlardı, Yargıtay'ın yolu inanın kapalıydı, kendi gözlerimle gördüm. Vallahi benim kusurum değil bu" şeklinde olmuş.


KESİN SÜRE

İzmir' den arkadaşım Av. Feridun ERGÜN anlattı. Anlatılan olay Değerli meslektaşımın bir arkadaşının İzmir Adliyesinde yaşadığı gerçek bir olaydır.

Asliye Hukuk Mahkemesindeki bir davasında davaya bakan Yargıç, davalı vekiline "delillerini liste halinde sunması için duruşma gününe kadar kesin süre vermiş" (Bu arada olayı anlatan meslektaşımız Karşı Yan Vekili olan meslektaşımızı tanımaktadır).

Duruşma başlamış ve her iki yan vekili duruşmaya birlikte girmişlerdir.

Bu arada duruşmada ilginç bir olay yaşanmaya başlamış.

Davalı Vekili Meslektaşımız duruşmanın başından itibaren sürekli olarak çantasını açmaya çalışmaktadır. Ancak "şifreli" olan çantası, her nedense bir türlü açılmamaktadır. Tam bu esnada Mahkeme Yargıcı, Davalı Vekili olan meslektaşımıza dönerek; "-Avukat Bey, geçen celse size delillerinizi liste halinde sunmanız için kesin süre verilmiş, Delil Listeniz hazır mı" diye sormuştur.

Bir taraftan çantayı açmaya çalışan meslektaşımız, diğer taraftan da Yargıca dönüp "- Hazır ettim Sayın Yargıç, ama çantamı açamıyorum" demiştir.

Bunun üzerine olayı anlatan davacı meslektaşımız -biraz da muziplik olsun diye- "- Efendim meslektaşım hep aynı numarayı yapar, kendisine inanmıyorum" demiştir.

Çantayı açmak için kan ter içerisinde kalan meslektaşımız bu söz üzerine; "-inanın Sayın Yargıç Delil Listem çantamda" diyebilmiştir.

Bunun üzerine muzip meslektaşımız "meslektaşımın çantasının çilingir marifetiyle açılmasını talep ediyorum" demiştir.

Bunun üzerine, ortaya çıkan komik durum karşısında Mahkeme Yargıcı' da zabıt katibesine dönmüş ve "- yaz kızım" diyerek şöyle bir ara karar oluşturmuş "- Gereği Düşünüldü: Mücbir sebep doğmuş olmakla; Davalı Vekilinin çantasının uzman bir bilirkişiye (çilingire) tevdi edilmesine ve açtırılarak çanta içerisinde Delil Listesinin hazır edilip-edilmediğinin saptanmasına, masrafın davalı yanca karşılanmasına".


SAVUNMA DEDİĞİN BÖYLE OLUR

İddiaya göre; erkek olan sanık, bayan memureye "fahişelik yapma" diye hitap etmiş ve memurenin şikayeti üzerine de sanık hakkında "görevli memura, görevi esnasında hakaret yapıldığı" suçlamasıyla ceza davası açılmıştır.

Bu davada ilginç olan, sanık avukatlarının savunmasıdır. Zira yapılan savunma şeytanın avukatını bile kıskandıracak şekildedir.

Meslektaşlarımızın savunması aynen şöyledir;

"Müvekkilimiz müştekiye "FAHİŞE" dememiş, "FAHŞELİK yapma" demiştir. "Fahşe"; müvekkilimin doğup-büyüdüğü yöresinde "hırçınlık, kızgınlık" anlamında kullanılan bir kelimedir. Müvekkilimiz müştekiye "fahşelik yapma" diyerek "sakin ol, hiddetlenme" demek istemiş olup, kendisine hakaret etmemiştir.

Dava, sanığın müştekiye; iddiaya göre "FAH-İ-ŞE" mi, yoksa savunmaya göre "FAHŞE" mi kelimesini kullandığının saptanması yönünden, tanıkların dinlenmesi için ertelenmiştir.


AVUKAT ALIŞKANLIĞI

Değerli Arkadaşım Av. Cafer BEKTAŞ anlatmıştı.

Arkadaşım, benimde tanıdığım bir ortak avukat arkadaşımızın Beyoğlu Nikah Dairesindeki nikahına gitmiş ve nikah salonunun kapısının önünde beklemeye başlamış. Tam o sırada "Ahmet" adındaki tecrübeli avukat üstadımız da nikaha gelmiş. Zira, evlenen avukat arkadaşımız, üstadımız olan "Ahmet Abimizin" yanında staj yapmıştı.

Bu arada küçük bir açıklama yapmak istiyorum.
Anımsanacağı üzere, bundan 5-10 yıl evvel, Nikah Salonlarında, şimdiki gibi elektronik göstergeler olmadığından, evlenecek çiftlerin isimleri bir listeye yazılır ve Nikah Salonunun kapısına asılırdı. Bu şekilde, gelen davetliler nikahın ne zaman kıyılacağını bu listeden öğrenirlerdi.

Bu açıklamadan sonra yeniden olayımıza dönüyorum.

Üstadımız Ahmet Abi, nikah salonunun kapısı önünde ve listeye yakın bir yerde duran arkadaşımız Cafer'i görmüş, selam verdikten sonra;

"Listeye baktın mı, kaçıncı sıradayız?" diye sormuştur.

Arkadaşım "Abi kalabalık olduğu için göremedim" demiştir.

Bunun üzerine Ahmet Abimiz, cebinden hemen bir kalem çıkartıp, kalabalığın arasından listeye ulaşmış ve evlenecek arkadaşımızın ismini bulduktan sonra, bir taraftan "sekizinci sırdayız" diye seslenirken, diğer yandan da evlenecek arkadaşımızın isminin altını kalemle çizerek, duruşma listelerine avukatlar tarafından konan o meşhur "burada" anlamına gelen "B" harfini kondurmuş.

ÇOLUK ÇOCUK HÂKİMİ

Bir hâkim arkadaşımız "Çocuk Mahkemesi" üyeliğine atanmıştı.

Hâkim arkadaşımız yeni görevini ve görev yerini babasına haber vermek amacıyla babasını telefonla aramış ve;
"Baba, tayinim ...........'a çıktı" demiş.
Babası tayin yerine çok sevinmiş zira, hâkim oğlu sonunda gurbetten kurtulmuş ve aynı şehre gelmiştir.

"Peki oğlum, hangi mahkemeye atandın" diye sormuş.

Hâkim arkadaşımız "Çocuk Mahkemesi Hâkimliği'ne" diye cevap verince, babasının morali bozulmuş ve üzgün bir ifadeyle "oğlum, yani sen şimdi çoluk çocuk hâkimi mi oldun" diyerek üzüntüsünü dile getirmiş.
#1618
Belçikalı polis memurlarının tuttukları zabıtlardan alınan ve ''polisten inciler'' olarak nitelenen bazı örneklere yer verilirken, amacın zor bir mesleği icra eden polis memurlarıyla alay etmek olmadığının altını çizen basın, zabıtlardan şu ifadeleri aktardı:

"Taşıt, daha iyi ilerlemek için geri geri gitmeye başladı..."

"Sanığın derhal bir tımarhaneye götürülmesi gerekiyordu. Komiserliğe getirdik..."

"Ceset katilini derhal tereddütsüz tanıdı..."

"Üç zanlıdan beşi serbest bırakıldı..."

"Adam ifadesini verdikten sonra bizim anlamsız bakışlarımız önünde bayılıverdi..."

"Kadından istifade edemeyince tecavüz etti..."

"Adamın yüzünde ve boynunda gördüğümüz 9 bıçak yarası, bunun doğal bir ölüm olmadığını anlamamıza yardımcı oldu..."

"Büronun camları açık olmasaydı kapalı olurdu. Demek ki camdan kaçmış..."

"Sanık ifadesini yarım ağız imzaladı..."

"Kollarındaki bıçak darbeleriyle hastane yatağına çivilenmişti..."

"Adam, bilincinin yerinde olmadığını kabul edecek kadar bilinçliydi..."

"Polis, cesaretini toplayıp geri çekilme kararı aldı..."

"Sürücünün ölümüne neden olan kaza ölümcül bir kazaydı..."

"Adam karısı kadar sağırdı ve karısını hiç duymuyor gibiydi, anlaşamıyorlardı..."

"Sanığın oradan çıkması için elbette önce girmesi gerekiyordu..."

"Çok sarhoş olan sanık, polis olduğumuzu bilmeden bize 'pis polisler' dedi..."

"Kadın, kimliğini gözyaşlarının arkasına saklamak istiyordu..."

"Yoğun aramalarımız sayesinde iki kayıp şahsın 5 cesedini bulduk..."

"Bize kimse gereken emirleri vermediği için, bu emirlere riayet etmek zor olmadı..."

"Tespit ettik ki tespit edilecek hiçbir şey yoktur. Açıklamaları o kadar karmaşıktı ki hiçbir şey anlamayıp sanığı serbest bırakmak için çok gerekçe olduğunu kararlaştırdık..."

"Suç, işlenmeden iki gün önce polis tarafından sabit görüldü..."

"Ceset bilinçsiz gözüküyordu..."

"Adamı vurur vurmaz sorgulamayı başlattık..."

"Tutukladığımız hırsız bizi polis çağırmakla tehdit etti..."

"Hırsızın amacı cinayet işlemekti..."

"Sanık, sorgulamanın sonuna kadar çok kibar bir şekilde sustu..."

"Sözlü ifadesini bizzat kendisi kaleme aldı..."

"Kazada iki kolunu birden kaybeden taşıt sürücüsü otoyoldaki diğer sürücülerin dikkatini çekmek için el-kol hareketleri yapıyordu..."

"İki taşıtın aynı gün birbiriyle çarpıştığı tespit edildi..."

"Suç duyurusunda bulunmak amacıyla komiserliğe gelen şahıs kendisini Hazreti İsa olarak tanıttı ve imza yerine bir haç işareti çizdi... Bariz bir şekilde sarhoştu..."

"Adam, şiddetli bir çekiç darbesiyle iki gündür yatağa çivilenmişti..."

"Çocuğun kaybolduğu, eve dönüşünden iki gün sonra tespit edildi..."

"İpte sallanan cesedin suda boğularak öldüğü belirlendi..."

"Polis, fazla yağmur yağdığı için yerlerin karlı olduğunu fark edemedi..."

"Adam bize sürekli yalan söyleyerek tüm gerçekleri anlattı..."

"Sorgulama sırasında sanık sürekli bizi kendi gözleriyle süzüp durdu..."

"Büyük çabalarla ele geçirdiğimiz sanık, suni bacaklarından biri koptuğu halde koşarak kaçtı..."

"Polis memuru kendisine sataşan kişinin kafasına silah kabzası ile zorluk çekmeden vurabildi. Silah taşıma müsaadesi vardı..."

"İkameti belli olmayan sanığı evinden çıkarken yakaladık..."

"Adam, öldürdüğü kişinin ceset parçalarını buzdolabına tasnif edebilecek kadar soğukkanlı ve bilinçliydi..."

"Kazada anında ölen adam, geçen yıl da de aynı tür ölümcül bir kaza geçirmişti..."

"Ceset, birçok kurşun deliğine rağmen, su üzerinde yüzmeyi sürdürüyordu..."

"Bacağından vurulan adam, diğer bacağı ile polise kadar geldi..."

"Tecavüzcü, kadının bütün giriş kapılarını zorladı, ama başaramadı..."

"Polis müdahalesi olmasaydı tecavüz de olmayacaktı..."

"Ceset, katilin kimliğini vermeden öldü..."

"Duvar, süratle arabanın üzerine gidiyordu..."

"Sanık, kendisini dövmemize gerek bile kalmadan itiraflara başladı..."

:)
#1619
Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı...

Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu. Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını fark etti.

Üzerinde "Babama" yazıyordu.

Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu okudu:

Sevgili baba;

Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben Sedef'le buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam...

Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri, derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olması da bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk... Baba Sedef hamile!

Sedef'in dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor.

Sedef benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokain ve ekstaziye ulaşacağız.

Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDS'in çaresi bulunsun ve Sedef sağlığına kavuşsun diye... O kesinlikle iyileşmeyi hak ediyor.

Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine bakabilirim. Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak, seveceksin.

Oğlun Cahit



NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet'lerdeyim.

Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim :)
#1620
Aşağıda aynı büroda çalıştığımız bir avukat arkadaşın alacaklı vekili sıfatıyla borçlularla yaptığı görüşmeler ve bu görüşmeler sonrasında avukatların kendi aralarında yapmış olduğu yorumlar bulunmaktadır. Okuyacaklarınız %99,9 gerçektir :)


Alacağı bir mahkeme kararına veya kambiyo senedine dayanmayan alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğünce borçluya gönderilen ödeme emrinin başında 'İlamsız takiplerde ödeme emri' yazar.

Borçlu  : Abi bana emsalsiz bir ödeme emri gelmiş.
Avukat : Emsalsiz değil, ilamsızdır o.

Yorum  : Bizim gönderdiğimiz ödeme emirleri emsalsizdir :)


......


Borçlu  : Avugat Bey, sizden bir izdihamda bulunmak istiyorum.
Avukat : Tabi efendim, buyrun :)

Yorum  : Fazla kalabalık yapmayalım abi...


.......


Borçlu  : Bu konuda sizinle muk.., eee mukaa.., mukavv..., şeyiz işte ya!
Avukat : Evet beyefendi mutabığız :)

Yorum  : Mukavvayız diyecektim ama ayıp olur neyse :)


........


Borçlu  : Abi borcunu şu anda öde diyosan, kıyamet kopsa,  Saddam dirilip geri gelse ödeyemem.
Avukat : ??

Yorum  : Abi bu dosyadan bişey çıkmaz, atın gitsin.


.......


Borçluya gönderilen ödeme emrinin üst kısmında Alacaklının adı, altında da adresi bulunur. Bu borçluya gönderilen ödeme emrindeki adres 'Adnan Kahveci Cad.' olarak başlamaktadır, onun altında da alacaklı vekili olarak avukatın adı yazılıdır.

Borçlu  : Alöö, kimle görüşüyorum?
Avukat : Buyrun, ben Avukat X.
Borçlu  : Pardon yanlış oldu galiba, ben Avukat Adnan Kahveci beyle görüşecektim.

Yorum  : :)


......


Avukat  : Beyefendi ne yapacaksınız, ne zaman ödeyeceksiniz borcunuzu?
Borçlu   : Abi ortada bi cenaze var, sen imam ben cemaat,  bu cenazeyi kefenleyip saracağız, işi halledeceğiz inşallah.
Avukat  : İnşallah!

Yorum   : Teşbihte hata olmaz...


......


Borçlu  : Avukat Bey iyi günler, ben şu an şehir dışındayım, yayladayım, bikaç hafta sonra şehre inince ödeme yapacam.
Avukat : Allah Allah, o zaman niye numaranız 0216 ile başlıyor beyefendi?
Borçlu  : Eeee, kem küm....

Yorum  : Numara görüntüleyen telefonu icat eden kişiden Allah razı olsun :)


.......


Avukat  : İyi günler, ben .... bankasından Avukat ....
Borçlu   : Oh oh !! Allah razı olsun !! Arka arkaya arıyorlar mübarek, şimdi başka bi avukat aradı, o kapattı, sen aradın. Bu ne samimiyettir, kalbim ne kadar temiz görüyor musun??
Avukat  : Arkadaştan aldım numarayı zaten abi, aynı büroda çalışıyoruz.J

Yorum   : Yorum yok :)



.......


Ziyadesiyle nazik, bi o kadar da saygılı bir borçlu.

Borçlu   : Avukat Beeey!
Avukat  : Efendim?
Borçlu   : Estağfirullah, ne efendisi..
Avukat  : Buyrun?
Borçlu   : Estağfirullah, ne buyurması..
Avukat  : ??

Yorum   : Abi sen her gün benimle konuşsan bu kadar tevbe-i istiğfarla tüm günahların affolunur valla :)


.....


Abisi yüzünden borcunu ödeyemediğini söyleyen bir borçlu...

Borçlu   : (Son derece ciddi bir ifadeyle) Avukat Bey benim bir abim var, şu binanın camından aşağı atsan, yapacağı rüzgar bile zarardır inan!

Yorum   : :)


......



Avukat   : Alo, iyi günler, Alaattin Bey'le görüşebilir miyim?
Bi teyze  : Kardeşim burası Bolu! (der ve kapatır!.)

Yorum    : Demek ki Bolu'da Alaattin ismi kullanılmıyormuş :)