Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1641
Son aylarda Türkiye'de domuz gribinin hızla yayılması, jel, çamaşır suyu, doğal bitkiler, maske ve mendil gibi ürünleri içine alan dev bir ''grip'' pazarı oluşmasına yol açtı.

Mevsimsel gribe oranla daha hızlı yayılan ancak öldürme oranı daha az olan domuz gribi, özellikle birkaç aydır ülkede büyük paniğe yol açtı.

İnsanların eve girerken ve çıkarken, toplu taşıma araçlarına iniş-binişlerde daha dikkatli hareket etmesi, ilk etapta antibakteriyel jel satışlarında patlamaya yol açtı, ardından doğal bitkilere olan talepte ciddi artışlar oldu. Kısa süre içinde jel, çamaşır suyu doğal bitkiler, maske, antibakteriyel mendil, özel sabunlar gibi ürünleri içine alan dev bir pazar oluştu.

Semt pazarlarında bile domuz gribine karşı etkili olduğu belirtilen sarımsak, ıhlamur, adaçayı, limon, zencefil gibi ürünlerin satıldığı ''domuz gribi'' stantları oluşturuldu. Bu ürünler, pazarda da büyük ilgi gördü.

Aktarlar son yılların en yoğun dönemini yaşarken, büyük marketlerde bile doğal bitkiler ve jellerin satışa sunulduğu reyonlar kuruldu.

- DOMUZ GRİBİ REKLAM ARACI OLDU -

Oluşan pazara internet siteleri de dahil oldu. Domuz gribi ürünlerinin satıldığı internet siteleri son dönemlerde en fazla tıklananlar arasına girmeyi başardı. Siteler de dahil olmak üzere birçok firma, domuz gribine karşı hazırladıkları özel paketlerden satıyor. Bu paketlerde maske, jel, sıvı sabun, antibakteriyel mendil gibi ürünler bulunuyor. Vatandaşlar, korunmak için genellikle paketlere yöneliyor.

Domuz gribi ve ürünleri, yoğun ilgi görmesi nedeniyle reklam aracı bile oldu. İnternet sitelerinde domuz gribinin belirtileri, önlemleri konusunda açılan bilgilendirme siteleri yoğun reklam almaya başladı.

Bazı kamu kurum ve kuruluşları, bina girişlerine, ellerde hijyeni sağladığı belirtilen sıvıların bulunduğu bazı küçük cihazlar yerleştirdi. Çalışanlar, çalıştıkları yere girerken öncelikle bu sıvılarla ellerinde temizliği sağlıyor.

Okullar, otobüsler, stadyumlar, metrolar, alışveriş merkezleri, iş yerleri, fabrikalar gibi insanların yoğun olarak bulunduğu ve domuz gribinin daha fazla yayılma gösterebileceği yerlerde kullanılan dezenfektan ürünleri de oluşan dev pazarda önemli pay alıyor. Bazı firmalar, gelen talebi zaman zaman karşılamakta güçlük çekiyor.

- PANİK, ÜRETİM VE SATIŞ RAKAMLARINI GİDEREK ARTIRIYOR -

Viking Temizlik ve Kozmetik A.Ş'nin Pazarlama ve İletişim Müdürü Fatih Yüzbaşıoğlu, domuz gribinden ölümlerin olmasıyla birlikte panik havası oluştuğunu söyledi.

Ailelerin genellikle çocuklarından korktuğunu dile getiren Yüzbaşıoğlu, şunları kaydetti:

''Okullar için tüketim grubu oluştu. Taleplerimiz sürekli yükseliyor. Vardiya artırma yoluyla talebi karşılamaya çalışıyoruz. Üretimimizde 5 ay öncesine göre yüzde 300'lük artış oldu. Jelimiz 1,5 yıllık ürün ancak satışları ciddi boyutlara ulaştı. Yurt dışına farklı markalar adı altında bizim ürünümüz satılıyor. Yurt dışından da yoğun talep alıyoruz. Genel anlamda temizlik sektörü, domuz gribinin etkisiyle inanılmaz büyüdü. Domuz gribinin oluşturduğu dev pazar tahmin edilemeyecek rakamlara ulaştı.''

- HER 100 KİŞİDEN 90'I JEL KULLANIYOR -

Yüzbaşıoğlu, temizlik sektöründe en fazla jele talep olduğunu dile getirerek, ''Türkiye'de her 100 kişiden 90'ı jel kullanıyor. Bu inanılmaz bir rakam. Jel ile sıvı sabuna yardımcı yan bir pazar oluştu. Hemen her yerde hizmet ediyor'' dedi.

Firma olarak yakında antibakteriyel sıvı sabunu piyasaya sunacaklarını belirten Yüzbaşıoğlu, ''Mendil, sıvı sabunlar, jel, çamaşır suyu kullanımı daha önceleri azdı ama hastalıkla birlikte bu ürünler insanların hayatına tamamen girmiş oldu. Burada bilinç de çok önemli. İnsanlar artık, temizlik konusunda daha fazla bilgi sahibi'' diye konuştu. 

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=913244&title=domuz-gribi-panigi-birilerini-zengin-ediyor
#1642
    TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETİ

    Madde 22 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./29. md.)

    Bakanlık, il ve ilçe merkezlerinde, bu Kanunun uygulamasından doğan uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla en az bir tüketici sorunları hakem heyeti oluşturmakla görevlidir.

    Başkanlığı Sanayi ve Ticaret İl Müdürü veya görevlendireceği bir memur tarafından yürütülen tüketici sorunları hakem heyeti; belediye başkanının konunun uzmanı belediye personeli arasından görevlendireceği bir üye, baronun mensupları arasından görevlendireceği bir üye, ticaret ve sanayi odası ile esnaf ve sanatkar odalarının görevlendireceği bir üye ve tüketici örgütlerinin seçecekleri bir üye olmak üzere başkan dahil beş üyeden oluşur. Ticaret ve sanayi odası ya da ayrı ayrı kurulduğu yerlerde ticaret odası ile esnaf ve sanatkar odalarının görevlendireceği üye, uyuşmazlığın satıcı tarafını oluşturan kişinin tacir veya esnaf ve sanatkar olup olmamasına göre ilgili odaca görevlendirilir.

    Bakanlık taşra teşkilatının bulunmadığı il ve ilçelerde tüketici sorunları hakem heyetinin başkanlığı en büyük mülki amir ya da görevlendireceği bir memur tarafından yürütülür. Tüketici örgütü olmayan yerlerde tüketiciler, tüketim kooperatifleri tarafından temsil edilir. Tüketici sorunları hakem heyetinin oluşumunun sağlanamadığı yerlerde noksan üyelikler, belediye meclislerince resen doldurulur.

    Tüketici sorunları hakem heyetlerinde heyetin çalışmalarına ve kararlarına esas olacak dosyaları hazırlamak ve uyuşmazlığa ilişkin raporu sunmak üzere en az bir raportör görevlendirilir.

    Değeri beşyüz milyon liranın altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Bu kararlar İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilir. Taraflar bu kararlara karşı onbeş gün içinde tüketici mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak, talep edilmesi şartıyla hakim, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.

    Değeri beşyüz milyon lira ve üstündeki uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerinin verecekleri kararlar, tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebilir. Kararların bağlayıcı veya delil olacağına ilişkin parasal sınırlar her yılın Ekim ayı sonunda Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Endeksinde meydana gelen yıllık ortalama fiyat artışı oranında artar. Bu durum, Bakanlıkça her yıl Aralık ayı içinde Resmi Gazetede ilan edilir.

    25 inci maddede cezai yaptırıma bağlanmış hususlar dışındaki tüm uyuşmazlıklar, tüketici sorunları hakem heyetlerinin görev ve yetkileri kapsamındadır.

    Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Başkan ve üyeleri ile raportörlere verilen huzur hakkı veya huzur ücretinin ödenmesine ilişkin esas ve usuller, bir ayda ödenecek tutar 2000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.

    Tüketici sorunları hakem heyetlerinin kurulması, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenir.

    DÖRDÜNCÜ KISIM: YARGILAMAYA VE CEZAYA İLİŞKİN HÜKÜMLER

    TÜKETİCİ MAHKEMELERİ

    Madde 23 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./30. md.)

    Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır. Tüketici mahkemelerinin yargı çevresi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.

    Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır. Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü Faslı hükümlerine göre yürütülür. *1* *2*

    Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir.

    Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.

    Gerekli hallerde tüketici mahkemeleri ihlalin tedbiren durdurulmasına karar verebilir. Tüketici Mahkemesince uygun görülen tedbir kararları, masrafı daha sonra haksız çıkan taraftan alınmak ve 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilmek üzere, ülke düzeyinde yayınlanan gazetelerden birinde Basın İlan Kurumunca ve ayrıca varsa davanın açıldığı yerde yayınlanan mahalli bir gazetede derhal ilan edilir. *1* *2*

    Kanuna aykırı durumun ortadan kaldırılmasına yönelik Tüketici Mahkemesi kararları ise masrafı davalıdan alınmak üzere aynı yöntemle derhal ilan edilir.

    ÜRETİMİN, SATIŞIN DURDURULMASI VE MALIN TOPLATILMASI

    Madde 24 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./31. md.)

    Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması durumunda Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri, ayıplı seri malın üretiminin ve satışının durdurulması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için dava açabilir.

    Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi halinde, malın satışı geçici olarak durdurulur. Mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın ayıbının ortadan kaldırılması için üretici-imalatçı ve/veya ithalatçı firma uyarılır. Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkansız olması halinde mal, üretici-imalatçı ve/veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır. Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir veya ettirilir.

    Satışa sunulan bir seri malın, tüketicinin güvenliğini tehlikeye sokan ayıp taşıması durumunda, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri saklıdır.

    Ayıplı malları satın alan tüketicilerin uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.

    4 üncü maddenin altıncı fıkrası hükümlerine tabi bir seri ayıplı malın satışa arz edilmesi durumunda bu madde hükümleri uygulanmaz.

    OLDUKLARINDAN FARKLI GÖRÜNEN MALLAR

    Madde 24/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./32. md.)

    Gıda ürünü olmamalarına rağmen, sahip oldukları şekil, koku, görünüm, ambalaj, etiket, hacim veya boyutları nedeniyle olduklarından farklı görünen ve bu sebeple de tüketiciler tarafından gıda ürünleriyle karıştırılarak tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atan malların üretilmesi, pazarlanması, ithalatı ve ihracatı yasaktır.

    Mal piyasaya sürülmüşse, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.

    Olduğundan farklı görünen malı satın alan tüketicilerin uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.

    CEZA HÜKÜMLERİ

    Madde 25 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./33. md.;Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./476.mad)

    6 ncı maddenin yedinci fıkrası uyarınca, Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara aykırı hareket edenlere, aykırılığı tespit edilen her bir sözleşme için yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    4 üncü maddenin altıncı fıkrasında, 5 inci maddede, 6 ncı maddenin altıncı fıkrasında, 6/A maddesinde, 6/B, 6/C maddeleri uyarınca Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslarda, 7 nci maddenin beşinci fıkrasında, 9 uncu maddede, 9/A maddesinde, 10 uncu maddede, 10/A maddesinde, 10/B maddesinde, 11/A maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında, 12, 13, 14 ve 15 inci maddelerde belirtilen yükümlülüklerden her birine aykırı hareket edenlere ikiyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    7 nci maddenin dördüncü ve altıncı fıkraları ile 8 ve 27 nci maddelerde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenlere beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    20 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca Bakanlıkça tespit ve ilân olunan usul ve esaslara aykırı hareket edenlere bin Türk Lirası idarî para cezası verilir. Aykırılık ülke düzeyinde yayın yapan radyo ve televizyonlar aracılığıyla gerçekleştirilmişse, ceza on katı olarak uygulanır.

    18 inci maddeye aykırı hareket eden üretici-imalatçıya veya ithalatçıya ikibin Türk Lirası, satıcı-sağlayıcıya ise dörtyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    19 uncu maddenin birinci fıkrasına aykırı hareket edenlere beşbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    11 inci maddeye aykırı hareket edenlere onbin Türk Lirası idarî para cezası verilir. Aykırılık ülke düzeyinde yayım yapan süreli yayın aracılığı ile gerçekleşmişse, ceza yirmi katı olarak uygulanır. Bakanlık, ayrıca süreli yayın kuruluşundan kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilânın durdurulmasını ister. Bu isteğe rağmen aykırılığın devamı halinde, reklam ve ilânın durdurma zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı-gün için ikiyüzbin Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bakanlık, kampanyanın ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilânın durdurulması talebi ile Tüketici Mahkemesine başvurur.

    16 ncı maddeye aykırı hareket edenler hakkında Reklam Kurulu tarafından ihlalin niteliğine göre birlikte veya ayrı ayrı üç aya kadar tedbiren durdurma, durdurma, düzeltme veya altıbin Türk Lirası idarî para cezası uygulanır. 16 ncı maddeye aykırılık, ülke düzeyinde yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile gerçekleşmiş ise, idarî para cezası on katı olarak uygulanır.

    7 nci maddenin yedinci ve sekizinci fıkralarına aykırı hareket edenlere, kampanya konusu mal veya hizmetin fatura bedeli oranında idarî para cezası verilir. Kampanyayı düzenleyen, tüketici, kampanyadan ayrıldığında para iadesinde bulunursa bu ceza uygulanmaz.

    7 nci maddenin ikinci fıkrasına aykırı hareket edenlere, 7 nci madde hükümlerine uygun kampanya düzenlemeleri için bir hafta süre tanınır. Bu sürenin bitiminde aykırılığın devam ettiğinin tespiti halinde, bu hükme aykırı hareket edenlerle 24 ve 24/A maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenlere seksenbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    Yukarıdaki fıkralarda belirtilen para cezaları, fiilin bir yıl içerisinde tekrarı halinde iki misli olarak uygulanır.

    CEZALARDA YETKİ, İTİRAZ VE ZAMANAŞIMI

    Madde 26- (Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./477.mad)

    25 inci maddenin birinci, dördüncü, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu fıkralarındaki idarî yaptırımlara Bakanlık tarafından, diğer fıkralarındaki idarî para cezalarına mahallî mülkî amir tarafından karar verilir.

    Bu yaptırımlara ilişkin kararlar, kararı veren makam tarafından yedi gün içerisinde ilgilinin mensup olduğu meslek kuruluşuna bildirilir.

    Bu Kanun hükümlerine göre verilen idarî yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulur. Ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz.

    BEŞİNCİ KISIM: ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER

    DENETİM

    Madde 27 - Bu Kanunun uygulamasında, Bakanlık müfettişleri ve kontrolörleri ile Bakanlıkça ve belediyelerce görevlendirilecek personel; fabrika, mağaza, dükkan, ticarethane, depo, ambar gibi her türlü mal konulan ve/veya satılan veya hizmet sunulan yerlerde denetleme, inceleme ve araştırma yapmaya yetkilidirler.

    Bu Kanunun kapsamına giren hususlarda yetkili ve görevli kişi ve kuruluşlara her türlü bilgi ve belgelerin doğru olarak gösterilmesi ve asıl ve onaylı kopyalarının verilmesi zorunludur.

    LABORATUVAR

    Madde 28 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./35. md.)

    Bakanlık ilaç, müstahzar, kozmetik ve gıda maddeleri analizleri hariç olmak üzere, bu Kanunun uygulanması için resmi ve özel kuruluşların kurulu bulunan laboratuvarlarından yararlanabilir.

    Bakanlıkça yapılan denetimler sırasında alınan numunelerin test ve muayeneleri resmi veya özel kuruluş laboratuvarlarında yaptırılabilir. Test ve muayene ücretleri 29 uncu maddedeki ödenekten karşılanır. Test ve muayene sonuçlarının ilgili standarda veya teknik düzenlemeye aykırı çıkması halinde buna ilişkin tüm giderler üretici veya ithalatçı tarafından ödenir. Bu giderler, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Tahsil olunan test ve muayene ücretleri 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir. *1* *2*

    ÖDENEK

    Madde 29 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./36. md.; Değişik madde: 14/07/2004 - 5217 S.K./7.mad) *1* *2*

    Reklam Kurulu, Tüketici Konseyi ve tüketici sorunları hakem heyetlerinin faaliyetlerine ilişkin masraflar, Bakanlığın tüketicinin korunması amacına yönelik masrafları ve sair harcamalar ile en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) % 200'ünü geçmemek şartıyla usul ve esasları Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca tespit edilecek miktarlarda personele yapılacak ek ödemeler Bakanlık bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.

    Personele (sözleşmeli personel dahil) yapılacak ek ödemelerde 657 sayılı Kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır ve bu ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz.

    DİĞER HÜKÜMLER

    Madde 30 - Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.

    YÖNETMELİKLER VE DÜZENLEMELER

    Madde 31 - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ilgili kamu kuruluşları, mesleki üst kuruluşlar ve tüketici örgütlerinin görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılır. Bakanlık, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak mevzuat çerçevesinde gerekli tedbirleri almaya ve düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.

    Geçici Madde 1 - Tüketici mahkemeleri kuruluncaya kadar bu mahkemelerde görülmesi gereken davalara bakacak mahkemeleri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler.

    KALDIRILAN HÜKÜMLER

    Madde 32 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./36. md.)

    3489 sayılı Pazarlıksız Satış Mecburiyetine Dair Kanun, 632 sayılı İthal veya Yurt İçinde İmal Edilen Taşıt Araçları, Motor, Makina Alet ve Cihazların Tanıtmalık ile Birlikte Satışı Hakkında Kanun, 3003 sayılı Endüstriyel Mamulatın Maliyet ve Satış Fiyatlarının Kontrolü ve Tespiti Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

    YÜRÜRLÜK

    Madde 33 - Bu Kanun yayımı tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe girer.

    YÜRÜTME

    Madde 34 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

    KANUNA İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER

    06/03/2003 TARİH VE 4822 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ MADDESİ

    Geçici Madde 1 - Bu Kanunun yayımından önce borçlunun temerrüdü nedeniyle ödenmeyerek icra takibi aşamasına gelen veya icra takibine konu edilen kredi kartı borçları, temerrüt tarihindeki ana paraya, yıllık yüzde elliyi geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle oniki eşit taksitte ödenir.

    Kredi kartı borçları nedeniyle gerçekleştirilen her türlü takip, yukarıda yer alan hükme göre ilk taksidin ödenmesiyle durur ve son taksidin ödenmesiyle birlikte tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.

    Bu madde hükümleri, tüketicinin kredi verene, Kanunun yayımı tarihinden itibaren otuz gün içinde yazılı müracaat etmesi halinde uygulanır.

    28/01/2004 TARİH VE 5083 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ 3. MADDESİ

    Geçici Madde 3 - 1.1.2005-31.12.2005 tarihleri arasında, bütün mal ve hizmet bedellerinin, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 12 nci maddesi çerçevesinde düzenlenecek etiket ve tarife listelerinde Türk Lirası ve Yeni Türk Lirası üzerinden ayrı ayrı gösterilmesi zorunludur.

    Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler hakkında 4077 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen ceza uygulanır.

#1643
    TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN

    Kanun Numarası: 4077

    Kanun Kabul Tarihi: 23/02/1995

    Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 08/03/1995

    Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 22221

    BİRİNCİ KISIM: AMAÇ, KAPSAM, TANIMLAR

    AMAÇ

    Madde 1 - Bu Kanunun amacı, (...) kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.

    KAPSAM

    Madde 2 - Bu Kanun, 1 inci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.

    TANIMLAR

    Madde 3 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./3. md.)

    Bu Kanunun uygulamasında;

    a) Bakanlık: Sanayi ve Ticaret Bakanlığını,

    b) Bakan: Sanayi ve Ticaret Bakanını,

    c) Mal: Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları,

    d) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti,

    e) Tüketici: Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi,

    f) Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri,

    g) Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye hizmet sunan gerçek veya tüzel kişileri,

    h) Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi,

    ı) İmalatçı-Üretici: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal veya hizmetleri ya da bu mal veya hizmetlerin hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine kendi ayırt edici işaretini, ticari markasını veya unvanını koyarak satışa sunanları,

    j) İthalatçı: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal veya hizmetleri ya da bu mal veya hizmetlerin hammaddelerini yahut ara mallarını yurt dışından getirerek satışa sunan gerçek veya tüzel kişiyi,

    k) Kredi veren: Mevzuatları gereği tüketicilere nakit kredi vermeye yetkili olan banka, özel finans kuruluşu ve finansman şirketlerini,

    l) Reklam veren: Ürettiği ya da pazarladığı malın/hizmetin tanıtımını yaptırmak, satışını artırmak veya imajını yaratıp güçlendirmek amacıyla hazırlattığı, içinde firmasının ya da mal/hizmet markasının yer aldığı reklamları yayınlatan, dağıtan ya da başka yollarla sergileyen gerçek ya da tüzel kişiyi,

    m) Reklamcı: Ticari reklam ve ilanları reklam verenin duyduğu ihtiyaç doğrultusunda hazırlayan ve reklam veren adına yayınlanmasına aracılık eden ticari iletişim uzmanı gerçek ya da tüzel kişiyi,

    n) Mecra kuruluşu: Ticari reklam veya ilanı hedef kitleye ulaştıran iletişim kanallarının ya da her türlü aracın sahibi, işleticisi veya kiralayıcısı olan gerçek veya tüzel kişiyi,

    o ) Teknik düzenleme: Bir ürünün ve hizmetin, ilgili idari hükümler de dahil olmak üzere, özellikleri, işleme ve üretim yöntemleri, bunlarla ilgili terminoloji, sembol, ambalajlama, işaretleme, etiketleme ve uygunluk değerlendirilmesi işlemleri hususlarından biri veya birkaçını belirten ilgili Bakanlık tarafından Resmi Gazetede yayımlanarak mecburi uygulamaya konulan standartlar dahil olmak üzere uyulması zorunlu olan her türlü düzenlemeyi,

    p) Tüketici örgütleri: Tüketicinin korunması amacıyla kurulan dernek, vakıf veya bunların üst kuruluşlarını, İfade eder.

    r) (Ek bent: 21/02/2007-5582 S.K./21.mad.) Konut finansmanı kuruluşu: 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kuruluşları,

    İfade eder.

    İKİNCİ KISIM: TÜKETİCİNİN KORUNMASI VE AYDINLATILMASI

    AYIPLI MAL

    Madde 4 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./4. md.)

    Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.

    Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.

    (Değişik fıkra: 21/02/2007-5582 S.K./22.mad.) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. *

    Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.

    Ayıplı malın neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.

    Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, imalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde "özürlüdür" ibaresini içeren bir etiket konulması zorunludur. Yalnızca ayıplı mal satılan veya bir kat ya da reyon gibi bir bölümü sürekli olarak ayıplı mal satışına, tüketicinin bilebileceği şekilde tahsis edilmiş yerlerde bu etiketin konulma zorunluluğu yoktur. Malın ayıplı olduğu hususu, tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde gösterilir.

    Güvenli olmayan mallar, piyasaya özürlüdür etiketiyle dahi arz edilemez. Bu ürünlere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.

    Bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.

    AYIPLI HİZMET

    Madde 4/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./5. md.)

    Sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarında veya standardında veya teknik kuralında tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir.

    Tüketici, hizmetin ifa edildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde bu ayıbı sağlayıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi haklarına sahiptir. Tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesi, durumun gereği olarak haklı görülemiyorsa, bedelden indirim ile yetinilir. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 4 üncü maddede belirtilen şartlar çerçevesinde tazminat da isteyebilir. Sağlayıcı, tüketicinin seçtiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

    Sağlayıcı, bayi, acente ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren, ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Sunulan hizmetin ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

    Daha uzun bir süre için garanti verilmemiş ise, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile ayıplı hizmetten dolayı yapılacak talepler hizmetin ifasından itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak, sunulan hizmetin ayıbı, tüketiciden sağlayıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.

    Ayıplı hizmetin neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek edinilen hizmetler hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.

    Bu hükümler, hizmet sağlamaya ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.

    SATIŞTAN KAÇINMA

    Madde 5 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./6. md.)

    Üzerinde "numunedir" veya "satılık değildir" ibaresi bulunmayan bir malın; ticari bir kuruluşun vitrininde, rafında veya açıkça görülebilir herhangi bir yerinde teşhir edilmesi halinde satıcı bu malların satışından kaçınamaz.

    Hizmet sağlamada da haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz.

    Aksine bir teamül, ticari örf veya adet yoksa, satıcı bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı veya ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın alınmasına bağlı kılamaz.

    Diğer mal satışı ve hizmet sağlama sözleşmelerinde de bu hüküm uygulanır.

    SÖZLEŞMEDEKİ HAKSIZ ŞARTLAR

    Madde 6 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./7. md.)

    Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.

    Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.

    Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.

    Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.

    Bir satıcı veya sağlayıcı, bir standart şartın münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa, bunu ispat yükü ona aittir.

    6/A, 6/B, 6/C, 7, 9, 9/A, 10, 10/A ve 11/A maddelerinde yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmeleri en az oniki punto ve koyu siyah harflerle düzenlenir ve sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal giderilir.

    Bakanlık standart sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespit edilmesine ve bunların sözleşme metninden çıkartılmasının sağlanmasına ilişkin usul ve esasları belirler.

    TAKSİTLE SATIŞ

    Madde 6/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./8. md.)

    Taksitle satış, satım bedelinin en az iki taksitle ödendiği ve malın veya hizmetin sözleşmenin düzenlendiği anda teslim veya ifa edildiği satım türüdür.

    Taksitle satış sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Sözleşmede bulunması gereken asgari koşullar aşağıda gösterilmiştir:

    a) Tüketicinin ve satıcı veya sağlayıcının isim, unvan, açık adresleri ve varsa erişim bilgileri,

    b) Malın veya hizmetin Türk Lirası olarak vergiler dahil peşin satış fiyatı,

    c) Vadeye göre faiz ile birlikte ödenecek Türk Lirası olarak toplam satış fiyatı,

    d) Faiz miktarı, faizin hesaplandığı yıllık oran ve sözleşmede belirlenen faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı,

    e) Peşinat tutarı,

    f) Ödeme planı,

    g) Borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları.

    Satıcı veya sağlayıcı, bu bilgilerin sözleşmede yer almasını sağlamak ve taraflar arasında akdedilen sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermekle yükümlüdür. Sözleşmeden ayrı olarak kıymetli evrak niteliğinde senet düzenlenecekse, bu senet, her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı olarak düzenlenir. Aksi takdirde, kambiyo senedi geçersizdir.

    Taksitle satışlarda; tüketici, borçlandığı toplam miktarı önceden ödeme hakkına sahiptir. Tüketici aynı zamanda, bir taksit miktarından az olmamak şartıyla bir veya birden fazla taksit ödemesinde bulunabilir. Her iki durumda da satıcı, ödenen miktara göre gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür.

    Satıcı veya sağlayıcı, taksitlerden birinin veya birkaçının ödenmemesi halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak; ancak satıcının veya sağlayıcının bütün edimlerini ifa etmiş olması durumunda ve tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi ve ödenmeyen taksit toplamının satış bedelinin en az onda biri olması halinde kullanılabilir. Ancak satıcının veya sağlayıcının bu hakkını kullanabilmesi için en az bir hafta süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir.

    Sözleşme şartları tüketici aleyhine hiçbir şekilde değiştirilemez.

    DEVRE TATİL

    Madde 6/B - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./9. md.)

    Devre tatil sözleşmeleri, en az üç yıl süre için yapılan ve bu süre zarfında yıl içinde, belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için bir veya daha fazla sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri ya da devri taahhüdünü içeren ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunlu, yazılı sözleşme ya da sözleşmeler grubudur.

    Devre tatil sözleşmelerine ilişkin usul ve esasları Bakanlık belirler.

    PAKET TUR

    Madde 6/C - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./10. md.)

    Paket tur sözleşmeleri; ulaştırma, konaklama ve bunlara yardımcı sayılmayan diğer turistik hizmetlerin en az ikisinin birlikte, her şeyin dahil olduğu fiyatla satılan veya satış taahhüdü yapılan ve hizmeti yirmidört saatten uzun bir süreyi kapsayan veya gecelik konaklamayı içeren ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunlu, önceden düzenlenmiş yazılı sözleşmelerdir.

    Paket tur sözleşmelerine ilişkin usul ve esasları Bakanlık belirler.

    KAMPANYALI SATIŞLAR

    Madde 7 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./11. md.)

    Kampanyalı satış, gazete, radyo, televizyon ilanı ve benzeri yollarla tüketiciye duyurularak düzenlenen kampanyalara iştirakçi kabul edilmesi ve malın veya hizmetin daha sonra teslim veya ifa edilmesi suretiyle yapılan satımdır.

    Kampanyalı satışlar Bakanlığın izni ile yapılır. Bakanlık hangi tür satışların izne tabi olacağını, ön ödeme, taksit miktarı, teslim süresi, üretici firma garantisi, yatırılacak teminat ile kampanyalı satışlarda uyulması gereken usul ve esasları tespit eder.

    (Değişik fıkra: 21/02/2007-5582 S.K./23.mad.) İlan ve taahhüt edilen mal veya hizmetin teslimatının veya ifasının hiç ya da gereği gibi yapılmaması durumunda, satıcı, sağlayıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren müteselsilen sorumludur. İlan ve taahhüt edilen konutun teslimatının hiç, gereği gibi ya da zamanında yapılmaması durumunda, 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşu, satıcı, sağlayıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici, ithalatçı ile birlikte, kullandırdığı kredi miktarı kadar müteselsilen sorumludur. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. *

    Tüketici kampanyadan ayrılmaya karar verdikten sonra kampanyayı düzenleyen, mal veya hizmetin tüketiciye teslim tarihini geçmemek şartıyla tüketicinin o ana kadar ödediği tüm bedeli ödemekle yükümlüdür.

    Kampanyayı düzenleyen, kampanyalı satışlarda düzenlenecek yazılı sözleşmede, 6/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen bilgilere ek olarak "kampanya bitiş tarihi" ve "mal veya hizmetin teslim veya yerine getirilme tarih ve şekli"ne ilişkin bilgileri de içeren sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermek zorundadır.

    Sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça, ön ödeme tutarı, mal veya hizmetin satış bedelinin yüzde kırkından fazla olamaz.

    Kampanyalı satışlarda malın teslim ya da hizmetin ifa süresi on iki ayı aşamaz. Konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar için bu süre otuz aydır.

    Tüketicinin ödemeye ilişkin tüm edimlerini yerine getirmesi durumunda, malın teslimi ya da hizmetin ifası, ödemenin bitimini takiben en geç bir ay içinde yapılmak zorundadır.

    Kampanyalı taksitle satışlarda 6/A maddesi hükümleri de uygulanır.

    KAPIDAN SATIŞLAR

    Madde 8 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./12. md.)

    Kapıdan satış; işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları dışında yapılan satımlardır.

    Bakanlık, kapıdan satış yapacaklarda aranılacak nitelikleri, bu Kanuna tabi olan ve olmayan kapıdan satışları ve kapıdan satışlara ilişkin uygulama usul ve esaslarını belirler.

    Bu tür satışlarda; tüketici, teslim aldığı tarihten itibaren yedi gün içinde malı kabul etmekte veya hiçbir gerekçe göstermeden ve hiçbir yükümlülük altına girmeden reddetmekte serbesttir. Hizmetlerin satımında ise bu süre, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren başlar. Bu süre dolmadan satıcı veya sağlayıcı, kapıdan satış işlemine konu mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Satıcı, cayma bildirimi kendisine ulaştığı andan itibaren yirmi gün içerisinde malı geri almakla yükümlüdür.

    Tüketici, malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalarından sorumlu değildir.

    Taksitle yapılan kapıdan satışlarda 6/A maddesi, kampanyalı kapıdan satışlarda 7 nci madde hükümleri ayrıca uygulanır.

    KAPIDAN SATIŞLARDA SATICININ VE SAĞLAYICININ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

    Madde 9 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./13. md.)

    Kapıdan satış sözleşmelerinde, sözleşmede bulunması gereken diğer unsurlara ilave olarak mal veya hizmetin nitelik ve niceliğine ilişkin açıklayıcı bilgiler, cayma bildiriminin yapılacağı açık adres ve en az on altı punto ve koyu siyah harflerle yazılmış aşağıdaki ibare yer almak zorundadır:

    Tüketicinin hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin ve hiçbir gerekçe göstermeksizin teslim aldığı veya sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren yedi gün içerisinde malı veya hizmeti reddederek sözleşmeden cayma hakkının var olduğunu ve cayma bildiriminin satıcı/sağlayıcıya ulaşması tarihinden itibaren malı geri almayı taahhüt ederiz.

    Tüketici, sahip olduğu haklarının da yazılı bulunduğu sözleşmeyi imzalar ve kendi el yazısı ile tarihini yazar. Satıcı veya sağlayıcı, bu bilgilerin sözleşmede yer almasını sağlamak ve taraflar arasında akdedilen sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermekle yükümlüdür.

    Bu madde hükümlerine göre düzenlenmiş bir sözleşmenin ve malın tüketiciye teslim edildiğini ispat satıcıya veya sağlayıcıya aittir. Aksi takdirde, tüketici cayma hakkını kullanmak için yedi günlük süre ile bağlı değildir.

    MESAFELİ SÖZLEŞMELER

    Madde 9/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./14. md.)

    Mesafeli sözleşmeler; yazılı, görsel, telefon ve elektronik ortamda veya diğer iletişim araçları kullanılarak ve tüketicilerle karşı karşıya gelinmeksizin yapılan ve malın veya hizmetin tüketiciye anında veya sonradan teslimi veya ifası kararlaştırılan sözleşmelerdir.

    Mesafeli satış sözleşmesinin akdinden önce, ayrıntıları Bakanlıkça çıkarılacak tebliğle belirlenecek bilgilerin tüketiciye verilmesi zorunludur. Tüketici, bu bilgileri edindiğini yazılı olarak teyit etmedikçe sözleşme akdedilemez. Elektronik ortamda yapılan sözleşmelerde teyid işlemi, yine elektronik ortamda yapılır.

    Satıcı ve sağlayıcı, tüketicinin siparişi kendisine ulaştığı andan itibaren otuz gün içerisinde edimini yerine getirir. Bu süre, tüketiciye daha önceden yazılı olarak bildirilmek koşuluyla en fazla on gün uzatılabilir.

    Satıcı veya sağlayıcı elektronik ortamda tüketiciye teslim edilen gayri maddi malların veya sunulan hizmetlerin teslimatının ayıpsız olarak yapıldığını ispatla yükümlüdür.

    Cayma hakkı süresince sözleşmeye konu olan mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasının veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesinin istenemeyeceğine ilişkin hükümler dışında kapıdan satışlara ilişkin hükümler mesafeli sözleşmelere de uygulanır.

    Satıcı veya sağlayıcı cayma bildiriminin kendisine ulaştığı tarihten itibaren on gün içinde almış olduğu bedeli, kıymetli evrakı ve tüketiciyi bu hukuki işlemden dolayı borç altına sokan her türlü belgeyi iade etmek ve yirmi gün içerisinde de malı geri almakla yükümlüdür.

    TÜKETİCİ KREDİSİ

    Madde 10 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./15. md.)

    Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacıyla kredi verenden nakit olarak aldıkları kredidir. Tüketici kredisi sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. Taraflar arasında akdedilen sözleşmede öngörülen kredi şartları, sözleşme süresi içerisinde tüketici aleyhine değiştirilemez.

    Sözleşmede;

    a) Tüketici kredisi tutarı,

    b) Faiz ve diğer unsurlarla birlikte toplam borç tutarı,

    c) Faizin hesaplandığı yıllık oran,

    d) Ödeme tarihleri, anapara, faiz, fon ve diğer masrafların ayrı ayrı belirtildiği ödeme planı,

    e) İstenecek teminatlar,

    f) Akdi faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı,

    g) Borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları,

    h) Kredinin vadesinden önce kapatılmasına ilişkin şartlar,

    ı) Kredinin yabancı para birimi cinsinden kullandırılması durumunda, geri ödemeye ilişkin taksitlerin ve toplam kredi tutarının hesaplanmasında, hangi tarihteki kurun dikkate alınacağına ilişkin şartlar,

    Yer alır.

    Kredi veren, taksitlerden birinin veya birkaçının ödenmemesi halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak; ancak kredi verenin bütün edimlerini ifa etmiş olması durumunda ve tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi halinde kullanılabilir. Ancak kredi verenin bu hakkını kullanabilmesi için en az bir hafta süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir. Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.

    Tüketici, kredi verene borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her iki durumda da kredi veren, ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indirimini yapmakla yükümlüdür. Bakanlık ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indiriminin ne oranda yapılacağının usul ve esaslarını belirler.

    Kredi verenin, tüketici kredisini, belirli marka bir mal veya hizmet satın alınması ya da belirli bir satıcı veya sağlayıcı ile yapılacak satış sözleşmesi şartı ile vermesi durumunda satılan malın veya hizmetin hiç ya da zamanında teslim veya ifa edilmemesi halinde kredi veren tüketiciye karşı satıcı veya sağlayıcı ile birlikte müteselsilen sorumlu olur.

    Kredi verenin ödemeleri bir kıymetli evraka bağlaması ya da krediyi kıymetli evrak kabul etmek suretiyle teminat altına alması yasaktır. Bu yasağa rağmen tüketiciden bir kıymetli evrak alınacak olursa, tüketici bu kıymetli evrakı kredi verenden geri istemek hakkına sahiptir. Ayrıca, kredi veren kıymetli evrakın ciro edilmesi sebebiyle tüketicinin uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

    KREDİ KARTLARI

    Madde 10/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./16. md.)

    Kredi kartı ile mal veya hizmet alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle kullanılan krediler de 10 uncu madde hükümlerine tabidir. Ancak, bu tür krediler hakkında 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının (a), (b), (h) ve (ı) bentleri ile dördüncü fıkra hükmü uygulanmaz.

    Kredi veren tarafından tüketiciye gönderilen dönemsel hesap özetleri, 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde öngörülen ödeme planı hükmündedir. Dönemsel hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarının vadesinde ödenmemesi halinde; tüketici, 10 uncu maddenin (f) bendinde yer alan gecikme faizi dışında herhangi bir isim altında yükümlülük altına sokulamaz.

    Kredi veren faiz artırımını otuz gün önceden tüketiciye bildirmek zorundadır. Kredi veren tarafından artırılan faiz oranı geriye dönük olarak uygulanamaz. Tüketici bildirim tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde tüm borcu ödeyip kredi kullanmaya son verdiği takdirde faiz artışından etkilenmez.

    Mal veya hizmetin kredi kartı ile satın alındığı durumlarda, satıcı veya sağlayıcı, tüketiciden komisyon veya benzeri bir isim altında ilave ödemede bulunmasını isteyemez.

    KONUT FİNANSMANI SÖZLEŞMELERİ

    Madde 10/B - (Ek madde: 21/02/2007-5582 S.K./24.mad.)

    Konut finansmanı kuruluşları tüketicilere sözleşme öncesinde kredi veya finansal kiralama işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve tüketiciye teklif ettikleri kredi veya finansal kiralama sözleşmesinin koşullarını içeren Sözleşme Öncesi Bilgi Formu vermek zorundadır. Tüketici teklifi kabul edip etmemekte serbesttir.

       Konut finansmanı kuruluşları tarafından verilecek genel bilgilerin kapsamı ve Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun standartları ilgili birliklerin görüşü alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenir. Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun tüketiciye verilmesini takip eden bir iş günü geçmeden imzalanan sözleşme geçersizdir.

       Konut finansmanı sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. Taraflar arasında akdedilen sözleşmede öngörülen şartlar, sözleşme süresi içerisinde tüketici aleyhine değiştirilemez.

       Borçlunun temerrüde düşmesi halinde konut finansmanı kuruluşu borçluya temerrüt tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde iadeli taahhütlü posta yoluyla bildirimde bulunmakla yükümlüdür.

       Konut finansmanı kuruluşu, geri ödemelerin yapılmaması halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak tüketicinin birbirini izleyen en az iki ödemede temerrüde düşmesi halinde kullanılabilir. Konut finansmanı kuruluşunun bu hakkını kullanabilmesi için en az bir ay süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir.

       Finansal kiralama işlemlerinde, tüketicinin muacceliyet uyarısında verilen sürenin sona ermesini takiben, konut finansmanı kuruluşu kalan borcun tamamını ifa etme hakkını kullanmak üzere finansal kiralama sözleşmesini feshettiği takdirde, konutu derhal satışa çıkarmakla yükümlüdür. Konut finansmanı kuruluşu satış öncesinde konut için 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 22 nci maddesinin birinci fıkrasının (r) bendi uyarınca yetki verilmiş kişi veya kurumlara kıymet takdiri yaptırtır. Takdir edilen kıymet, satıştan en az on iş günü önce tüketiciye bildirilir. Konut finansmanı kuruluşu takdir edilen kıymeti dikkate alarak basiretli bir tacir gibi davranmak suretiyle konutun satışını gerçekleştirir. Tüketici, konut finansmanı kuruluşunun zararının konutun satışından elde edilen bedeli aşan kısmından sorumludur. Konutun satışından elde edilen bedelin kalan borcu aşması halinde aşan kısım tüketiciye ödenir. Konut finansmanına yönelik finansal kiralama işlemlerinde 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununun 7, 25 ve 31 inci maddeleri uygulanmaz.

       Konutun satışının gerçekleştirilmesi ve elde edilen bedelin kalan borcu aşan kısmının tüketiciye ödenmesini takiben tüketici veya zilyedliğin devredilmiş olması halinde zilyedliği elinde bulunduran üçüncü şahıslar konutu tahliye etme yükümlülüğü altındadır. Konutun tahliye edilmemesi halinde konut sahibi 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 26 ncı ve 27 nci maddeleri uyarınca tüketici veya zilyedliğin devredilmiş olması halinde zilyedliği elinde bulunduran üçüncü şahıslar aleyhine icra yoluna başvurabilir.

       Kullanılan finansmanın teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, konut finansmanı kuruluşu asıl borçluya ve diğer teminatlara başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.

       2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesinin birinci fıkrasında tanımlı konut finansmanından kaynaklanan işlemlerde kredi veren konut finansmanı kuruluşu, krediyi belirli bir konutun satın alınması ya da belirli bir satıcı ile yapılacak satış sözleşmesi şartı ile vermesi durumunda, konutun hiç ya da zamanında teslim edilmemesi halinde kredi veren satıcı ile birlikte, tüketiciye karşı, kullandırılan kredi miktarı kadar müteselsilen sorumlu olur. Konut finansmanı kuruluşları tarafından verilen kredilerin ipotek finansmanı kuruluşlarına, konut finansmanı fonlarına veya ipotek teminatlı menkul kıymet teminat havuzlarına devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz.

       Konut finansmanı kuruluşunun ödemeleri bir kıymetli evraka bağlaması ya da kıymetli evrak kabul etmek suretiyle teminat altına alması yasaktır. Bu yasağa rağmen tüketiciden bir kıymetli evrak alınacak olursa, tüketici bu kıymetli evrakı konut finansmanı kuruluşundan geri isteme hakkına sahiptir. Ayrıca, konut finansmanı kuruluşu kıymetli evrakın başkasına devri sebebiyle tüketicinin uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

       Kredilerde geri ödeme tutarlarının, finansal kiralama işlemlerinde ise kira bedellerinin anaparayı aşan kısmı bu madde kapsamında faiz olarak kabul edilir.

       Sözleşmede belirtilmek suretiyle konut finansmanına yönelik kredilerde ve finansal kiralama işlemlerinde faiz oranı sabit, değişken veya aynı kredi için her iki yöntem esas alınmak suretiyle belirlenebilir. Oranın sabit olarak belirlenmesi halinde sözleşmede başlangıçta belirlenen oran her iki tarafın ortak rızası dışında değiştirilemez. Oranın değişken olarak belirlenmesi halinde ise, başlangıçta sözleşmede belirlenen oran, dönemsel geri ödeme tutarı yine başlangıçta sözleşmede belirlenecek olan azami dönemsel geri ödeme tutarını aşmamak koşuluyla ve yine sözleşmede belirlenecek yurt içinde veya yurt dışında genel kabul görmüş ve yaygın olarak kullanılan bir endeks baz alınarak değiştirilebilir. Oranların değişken olarak belirlenmesi halinde bu yöntemin muhtemel etkileri konusunda tüketicilerin bilgilendirilmesi şarttır. Bu amaçlarla kullanılabilecek referans faizler ve endeksler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, tüketicilerin bilgilendirilme yöntemlerine ilişkin usûl ve esaslar ise Bakanlık tarafından belirlenir.

       Tüketici, konut finansmanı kuruluşuna borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi vadesinden önce yapabilir. Her iki durumda da konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen taksitler için gerekli faiz indirimini yapmakla yükümlüdür. Ödenen miktara göre gerekli faiz indiriminin ve kredinin tüketiciye yıllık maliyet oranının hesaplanmasında Bakanlık tarafından çıkartılan ilgili yönetmelik hükümleri uygulanır.

       Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi halinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle, bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme ücreti talep edilebilir. Erken ödeme ücreti gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın yüzde ikisini geçemez. Oranların değişken olarak belirlenmesi halinde tüketiciden erken ödeme ücreti talep edilemez.

       Konut finansmanı sözleşmelerinde asgari olarak aşağıdaki unsurlara yer verilmesi zorunludur:

       a) Konut kredisi sözleşmeleri için kredi tutarı, finansal kiralama sözleşmeleri için toplam kira bedeli,

       b) Kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta, finansal kiralama sözleşmeleri için finansal kiralamaya konu olan konuta ilişkin bilgiler,

       c) Yıllık faiz oranı ve yıllık maliyet oranı (değişken faizli sözleşmelerde yıllık faiz oranı ve yıllık maliyet oranı başlangıç ve azami faiz oranı için ayrı ayrı hesaplanır),

       d) Toplam borç tutarının anapara, faiz ve diğer giderler itibarıyla dağılımı (değişken faizli sözleşmelerde başlangıç faiz oranı veya kira bedeli ve azami faiz oranı veya kira bedeli esas alınarak hesaplanacak toplam borç tutarları),

       e) Değişken faizli sözleşmelerde baz alınan endeks ve faiz oranındaki veya kira bedellerindeki değişmenin hesaplanma yöntemi,

       f) İlk yıl için dönemsel olarak, kalan yıllar için yıllık olarak hazırlanan, ödenen anapara, ödenen faiz, diğer giderler, kalan anapara, ilgili dönemler için geri ödeme veya kira bedellerinin yer aldığı ödeme planı (Değişken faizli sözleşmelerde, başlangıç ve azami faiz oranları kullanılarak iki ayrı ödeme planı oluşturulur.),

       g) Geri ödeme veya kira ödeme sayısı, ödeme tarihleri, belirlenen ödeme tarihinin resmi tatile gelmesi durumunda ödemelerin ne zaman yapılacağı, ilk ve son ödeme tarihleri,

       h) İstenecek teminatlar,

       i) Ödemelerde temerrüde düşülmesi halinde, kredi sözleşmeleri için akdi faiz oranının (değişken faizli sözleşmelerde cari faiz oranının) yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı, finansal kiralama sözleşmeleri için uygulanacak gecikme faiz oranı,

       j) Borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları,

       k) Kredi geri ödemelerinin veya kira ödemelerinin vadesinden önce yapılmasına ilişkin şartlar ve sabit faizli sözleşmelerde erken ödeme ücreti öngörülmekte ise hesaplanmasına ilişkin esaslar,

       l) Kredinin veya kira bedellerinin yabancı para birimi cinsinden belirlenmesi durumunda, kira ve geri ödeme tutarları ile toplam borç tutarının hesaplanmasında, hangi tarihteki kurun dikkate alınacağına ilişkin şartlar,

       m) Sözleşmeye konu olan konutta kıymet takdiri yapılmasını gerektirebilecek haller ve kıymet takdirinin kimler tarafından yapılabileceği,

       n) Varsa sözleşmeye konu olan konuta ilişkin sigorta bilgileri.

       Tüketiciye gönderilecek dönemsel ödeme dekontlarında ödemelerin onbeşinci fıkranın (d) bendinde yer aldığı şekliyle dağılımına ve kalan borç miktarına yer verilir.

       Bu maddenin uygulanmasında, konut yapı kooperatiflerinin gerçek kişi ortakları tüketici kabul edilir.

    SÜRELİ YAYINLAR

    Madde 11 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./17. md.)

    Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir ürün ve/veya hizmetin verilmesinin taahhüt edildiği durumlarda; kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da hizmetin taahhüdü ve dağıtımı yapılamaz. Bu amaçla kampanya düzenlenmesi halinde, kampanya süresi altmış günü geçemez. Kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması istenemez.

    Süreli yayın kuruluşu, kampanyaya ait reklam ve ilanlarında, kampanya konusu mal veya hizmetin Türkiye genelinde teslim ve ifa tarihlerine ilişkin programını ilan etmek ve kampanya konusu mal veya hizmetin teslim ve ifasını, kampanyanın bitiminden itibaren otuz gün içinde yerine getirmek zorundadır.

    Kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz. Kampanya konusu mal veya hizmet taahhüdü ve dağıtımı bölünerek yapılamayacağı gibi, bu mal veya hizmetin ayrılmaz ya da tamamlayıcı parçaları da ayrı bir kampanya konusu haline getirilemez. Bu Kanunun uygulamasında, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen her bir mal veya hizmete ilişkin işlemler bağımsız bir kampanya olarak kabul edilir.

    Süreli yayın kuruluşları tarafından düzenlenmeyen, ancak süreli yayınla doğrudan veya dolaylı irtibatlandırılan kampanyalar da bu hükümlere tabidir.

    ABONELİK SÖZLEŞMELERİ

    Madde 11/A - (Ek madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./18. md.)

    Her türlü abonelik sözleşmelerine taraf olan tüketiciler, isteklerini satıcıya yazılı olarak bildirmek kaydıyla aboneliklerine tek taraflı son verebilirler.

    Satıcı tüketicinin aboneliğe son verme isteğini, yazılı bildirimin kendisine ulaştığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yerine getirmekle yükümlüdür.

    Süreli yayın aboneliğine son verme isteği ise; yazılı bildirimin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren günlük yayınlarda onbeş gün, haftalık yayınlarda bir ay, aylık yayınlarda üç ay sonra yürürlüğe girer. Daha uzun süreli yayınlarda ise, bildirimden sonraki ilk yayını müteakiben yürürlüğe konulur.

    Satıcı, abone ücretinin geri kalan kısmını hiçbir kesinti yapmaksızın onbeş gün içinde iade etmekle yükümlüdür.

    FİYAT ETİKETİ

    Madde 12 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./19. md.)

    Perakende satışa arz edilen malların veya ambalajlarının yahut kaplarının üzerine kolaylıkla görülebilir, okunabilir şekilde o malla ilgili tüm vergiler dahil fiyat, üretim yeri ve ayırıcı özelliklerini içeren etiket konulması, etiket konulması mümkün olmayan hallerde aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması zorunludur.

    Hizmetlerin tarife ve fiyatlarını gösteren listeler de birinci fıkraya göre düzenlenerek asılır.

    Etiket, fiyat ve tarife listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda tüketici lehine olan fiyat üzerinden satış yapılır.

    Fiyatı; Bakanlar Kurulu, kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları tarafından belirlenen mal veya hizmetlerin, belirlenen bu fiyatın üzerinde bir fiyatla satışa sunulması yasaktır.

    Bakanlık, etiket ve tarife listelerinin şeklini, içeriğini, usul ve esaslarını bir yönetmelikle düzenler. Bakanlık ve belediyeler, bu madde hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle ayrı ayrı görevlidirler.

    GARANTİ BELGESİ

    Madde 13 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./20. md.)

    İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.

    Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.

    Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.

    Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır.

    Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevlidir.

    TANITMA VE KULLANMA KILAVUZU

    Madde 14 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./21. md.)

    Yurt içinde üretilen veya ithal edilen sanayi mallarının tanıtım, kullanım, bakım ve basit onarımına ilişkin Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satılması zorunludur.

    Bakanlık, sanayi mallarından hangilerinin tanıtma ve kullanım kılavuzu ve etiket ile satılmak zorunda bulunduğunu ve bunlarda bulunması gereken asgari unsurları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevlidir.

    SATIŞ SONRASI HİZMETLER

    Madde 15 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./22. md.)

    İmalatçı veya ithalatçılar, sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilan edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorundadırlar.

    İmalatçı veya ithalatçıların bulundurmaları gereken yedek parça stok miktarı Bakanlıkça belirlenir.

    İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi halinde, kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini, o malın yeni ithalatçısı sunmak zorundadır.

    Bakanlık, hangi mallar için servis istasyonları kurulmasının zorunlu olduğu ile servis istasyonlarının kuruluş ve işleyişine dair usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevlidir.

    Garanti belgesiyle satılmak zorunda olan bir sanayi malının garanti süresi sonrasında arızalanması durumunda, o malın Bakanlıkça belirlenen azami tamir süresi içerisinde onarımı zorunludur.

    TİCARİ REKLAMLAR VE İLANLAR

    Madde 16 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./23. md.)

    Ticari reklam ve ilanların kanunlara, Reklam Kurulunca belirlenen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır.

    Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, tüketicinin can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve özürlüleri istismar edici reklam ve ilanlar ve örtülü reklam yapılamaz.

    Aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal ve hizmetlerin karşılaştırmalı reklamları yapılabilir.

    Reklam veren, ticari reklam veya ilanda yer alan somut iddiaları ispatla yükümlüdür.

    Reklam verenler, reklamcılar ve mecra kuruluşları bu madde hükümlerine uymakla yükümlüdürler.

    REKLAM KURULU

    Madde 17 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./24. md.)

    Ticari reklam ve ilanlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemek, bu ilkeler çerçevesinde ticari reklam ve ilanları incelemek ve inceleme sonucuna göre, 16 ncı madde hükümlerine aykırı reklam ve ilanları üç aya kadar tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya aynı yöntemle düzeltme ve/veya para cezası verme hususlarında görevli bir Reklam Kurulu oluşturulur. Reklam Kurulu kararları Bakanlıkça uygulanır.

    Reklam Kurulu, ticari reklam ve ilanlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemede; ülke koşullarının yanı sıra, reklamcılık alanında evrensel kabul görmüş tanım ve kuralları da dikkate alır.

    Başkanlığı, Bakanın görevlendireceği ilgili Genel Müdür tarafından yürütülen Reklam Kurulu;

    a) Bakanlıkça ilgili Genel Müdür Yardımcıları arasından görevlendirilecek bir üye,

    b) Adalet Bakanlığınca, bu Bakanlıkta idari görevlerde çalışan hakimler arasından görevlendirilecek bir üye,

    c) Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunca görevlendirilecek reklam konusunda uzman bir üye,

    d) Yükseköğretim Kurulunun reklamcılık alanında uzman üniversite öğretim elemanları arasından seçeceği bir üye,

    e) Türk Tabibleri Birliği Merkez Konseyinin görevlendireceği doktor bir üye,

    f) Türkiye Barolar Birliğinin görevlendireceği avukat bir üye,

    g) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin değişik sektörlerden görevlendireceği dört üye,

    h) Türkiye'deki tüm gazeteciler derneklerinin kendi aralarından seçeceği bir üye,

    i) Reklamcılar derneklerinin veya varsa üst kuruluşlarının seçeceği bir üye,

    j) Tüketici Konseyinin Konseye katılan tüketici örgütü temsilcileri arasından seçeceği veya üst örgütlerinin görevlendireceği bir üye,

    k) Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin görevlendireceği bir üye,

    l) Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonunun görevlendireceği bir üye,

    m) Türk Standartları Enstitüsünden bir üye,

    n) Diyanet İşleri Başkanlığından bir üye,

    o) Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinden bir üye,

    p) İşçi sendikaları konfederasyonlarından bir üye,

    r) Memur sendikaları konfederasyonlarından bir üye,

    s) Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliğinin görevlendireceği bir üye,

    t) Ankara, İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediyelerinin kendi aralarından seçeceği bir üye,

    u) Türk Eczacılar Birliğinden bir üye,

    v) Türk Diş Hekimleri Birliğinden bir üye,

    y) (Ek bend: 27/05/2004 - 5179 S.K./34.mad ) Tarım ve Köyişleri Bakanlığından ve Sağlık Bakanlığından ikişer üye,

    Olmak üzere yirmibeş üyeden oluşur.

    Kurul üyelerinin görev süreleri üç yıldır. Süresi bitenler yeniden görevlendirilebilir veya seçilebilir. Üyelikler herhangi bir sebeple boşaldığı takdirde boşalan yerlere üçüncü fıkra esasları dahilinde bir ay içerisinde görevlendirme veya seçim yapılır.

    Kurul en az ayda bir defa veya ihtiyaç duyulduğu her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır.

    Kurul, Başkan dahil en az ondört üyenin hazır bulunması ile toplanır ve toplantıya katılanların çoğunluğu ile karar verir.

    Kurul, gerekli görülen hallerde sürekli ve geçici olarak görev yapmak üzere özel ihtisas komisyonları kurabilir. Kurulun bu komisyonlarda görev yapmasını uygun göreceği kamu personeli, ilgili kamu kuruluşlarınca görevlendirilir.

    Kurul üyeleri ile özel ihtisas komisyonu üyelerinden kamu görevlisi olanlara verilecek huzur hakkı ile kamu görevlisi olmayan kurul üyelerine ödenecek huzur ücreti Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.

    Kurulun sekretarya hizmetleri Bakanlık tarafından yerine getirilir.

    Reklam Kurulu kararları, tüketicilerin bilgilendirilmesi, aydınlatılması ve ekonomik çıkarlarının korunması amacıyla Reklam Kurulu Başkanlığınca açıklanır.

    Reklam Kurulunun görevleri, kuruluş, çalışma usul ve esasları ile sekretarya hizmetlerinin ne suretle yerine getirileceği Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

    ZARARLI VE TEHLİKELİ MAL VE HİZMETLER

    Madde 18 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./25. md.)

    Tüketicinin kullanımına sunulan mal ve hizmetlerin kişi beden ve ruh sağlığı ile çevreye zararlı veya tehlikeli olabilmesi durumunda, bu malların emniyetle kullanılabilmesi için üzerine veya ekli kullanım kılavuzlarına, bu durumla ilgili açıklayıcı bilgi ve uyarılar, açıkça görülecek ve okunacak şekilde konulur veya yazılır.

    Bakanlık, hangi mal veya hizmetlerin açıklayıcı bilgi ve uyarıları taşıması gerektiğini ve bu bilgi ve uyarıların şeklini ve yerini ilgili bakanlık ve diğer kuruluşlarla birlikte tespit ve ilanla görevlidir.

    MAL VE HİZMET DENETİMİ

    Madde 19 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./26. md.)

    Tüketiciye sunulan mal ve hizmetler; ilgili bakanlıklar tarafından Resmi Gazetede yayımlanarak mecburi uygulamaya konulan standartlar dahil olmak üzere uyulması zorunlu olan teknik düzenlemeye uygun olmalıdır.

    İlgili bakanlıklar, bu esaslara göre denetim yapmak veya yaptırmakla görevlidir. Mal ve hizmet denetimine ilişkin usul ve esaslar her bir ilgili bakanlıkça ayrı ayrı tespit ve ilan edilir.

    TÜKETİCİNİN EĞİTİLMESİ

    Madde 20 - (Değişik madde: 06/03/2003 - 4822 S.K./27. md.)

    Tüketicinin eğitilmesi konusunda örgün ve yaygın eğitim kurumlarının ders programlarına, Milli Eğitim Bakanlığınca gerekli ilaveler yapılır.

    Tüketicinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi için radyo ve televizyonlarda programlar düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar, Tüketici Konseyinin önerisi ile Bakanlıkça tespit ve ilan olunur.

    ÜÇÜNCÜ KISIM: TÜKETİCİ KURULUŞLARI

    TÜKETİCİ KONSEYİ

    Madde 2 1 - (Değişik fıkra: 06/03/2003 - 4822 S.K./28. md.) Tüketicinin sorunlarının, ihtiyaçlarının ve çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak, sorunların evrensel tüketici hakları doğrultusunda çözülmesi için alınacak tedbirlerle, bu Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri, ilgili mercilerce öncelikle ele alınmak üzere iletmek amacıyla, Bakanlığın koordinatörlüğünde bir "Tüketici Konseyi" kurulur.

    (Değişik fıkra: 06/03/2003 - 4822 S.K./28. md.) Tüketici Konseyi, Bakanın veya görevlendireceği bir Bakanlık görevlisinin başkanlığında, Adalet, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Turizm ve Çevre bakanlıkları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Rekabet Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu, Türk Akreditasyon Kurumu, Milli Prodüktivite Merkezi, Diyanet İşleri Başkanlığı, büyük şehir belediyeleri, il belediyelerini temsilen Türk Belediyeler Birliği, işçi sendikaları konfederasyonları, memur sendikaları konfederasyonları,Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, Yükseköğretim Kurulu, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği, Türkiye Otelciler Birliği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Tüketim Kooperatifleri Merkez Birliği, Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı ve tüketici örgütleri temsilcilerinden oluşur.

    Tüketici Konseyini oluşturan kurum ve kuruluşların temsilcilerinin sayı ve nitelikleri ile Tüketici Konseyine katılabilmek için tüketici örgütlerinin sahip olmaları gereken asgari üye sayısı ve bu örgütlerin Tüketici Konseyine gönderecekleri temsilci sayısı Bakanlıkça belirlenir. Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Tüketici Konseyinin toplam üye sayısının %50'sinden fazla olamaz. Tüketici Konseyi yılda en az bir kez toplanır.

    Tüketici Konseyinin çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.
#1644
GDO'lu ürünlerin ithalatını düzenleyen bir yönetmelik çıktı ve ortalık birbirine girdi.Eğer sorun, GDO'lu ürünlerin insan sağlığı açısından denetlenmeden, ince eleyip sık dokunmadan ithal edilmesi ya da edilmemesi arasında bir tartışma olsaydı işimiz kolaydı.

Açardık yönetmeliği, satır satır tartışır, sonunda herkesin yüreğine su serpecek bir metin çıkarırdık ortaya. Bununla da yetinmez, Meclis'te bekleyen Gıda Denetim Yasası'nı da aynı yöntemle ele alır, didik didik eder ve bir an önce çıkarırdık.

Ama sorun bu değil; ayrılık çok daha derin...

Sorun, dünya kamuoyunun etkili bir kesiminin genetiği değiştirilmiş organizmaların dünyanın sonu olacağına iman etmiş olmasında...

Belki bundan daha da büyük olan sorun ise bilimin ideolojikleşmesinde...

Biz sıradan insanlar tepemizdeki ozon deliğinin büyüyüp büyümediğini, buzulların ne hızla eridiğini, nükleer atıkların güvenli bir biçimde depolanıp depolanamayacağını ya da GDO'lu ürünlerin yan etkilerinin neler olacağını kendi kendimize bulup çıkaracak değiliz elbette.

Bu konularda bilime güvenmemiz gerek...

Gelin görün ki, bilim de popülizmden uzak duramıyor. "Yeşil Tanrı"ya (!) iman edenlerin ideolojik üstünlüğünün bilim insanlarını da derinden etkilediğine tanık oluyoruz.

Dün tarımla ilgili bir sivil toplum kuruluşunun GDO'lar hakkında hazırladığı bir broşürün özetini okuduk gazetelerde. GDO çalışmalarının minik "Frankeştaynlar yaratmak" dışında hiçbir sonuç vermediğini, doğa dengesini bozduğunu, insan sağlığı için vahim sonuçlar vadettiğini, üstüne üstlük iddia edildiğinin tersine verimliliği de artırmadığını, tam tersine azalttığını iddia ediyordu. Ve bu iddialar yazının altında yer alan koca bir kaynakçayla da bilimsel bir temele dayandırılıyordu.

Okuyunca düşündüm; uzun vadeli etkiler meselesi elbette spekülasyona açık bir alan. Ama verimlilik konusundaki veriler bu kadar çekiştirilebilir mi? Böylesine somut bir meselede bile önümüze bu kadar farklı tablolar konulabiliyorsa, birilerinin fena halde yalan söylediği açıksa, biz ne yapacağız; kime inanacağız?

x x x

Aslında, tarımda GDO teknolojisiyle gelinen noktaya 60'lardan beri süren "Yeşil Devrim"in yeni bir aşaması olarak bakmak gerek...

60'lı yıllarda açlığın kader olduğuna inanan ve "İnsanların doyurulması için yapılan mücadele artık bitmiştir" diyen biyologlar vardı.

Ama öyle olmadı. Çünkü 60'lı ve 70'li yıllarda bir "Yeşil Devrim" yaşandı. Milyonlarca çiftçi, yüksek verimli melez tohumları, kimyasal gübreleri ve zararlı ot öldürücülerini kullanmaya başladı. Yeni tarımsal tekniklerin devreye girmesi sayesinde 1970'lerde açlıktan kırılan Hindistan 1990'larda ihtiyaç fazlası tahılı ihraç eden bir ülke haline geldi. Çinli çiftçiler 1970-95 yılları arasında benzer yöntemleri kullanarak üretimi üçte iki oranında artırmayı başardılar. Bir değerlendirmeye göre "Yeşil Devrim" bir milyar insanı açlıktan ölmekten kurtardı.

Bugün yine dünyada yetersiz beslenen 1 milyar kadar insan var; yani hâlâ zor bir sorunla karşı karşıyayız: Kalkınmakta olan ülkelerin nüfusu artıyor ama ekilebilen arazi miktarı artmıyor. Hem şu anda yetersiz beslenen 1 milyar insanın hem de 2025 yılına kadar dünya nüfusuna eklenmesi beklenen 2 milyar insanın beslenebilmesi için her bir hektardan daha fazla kalori elde etmenin yollarını bulmak zorundayız.

İşte bu zor soruna cevap olabilecek teknoloji Genetik Değişim Teknolojisi. Yeni "Yeşil Devrim"lerin motor gücü olacak olan bir teknoloji... Bu teknoloji bize, gen transferi yoluyla istenilen özellikler kazandırılmış yeni tür bitkiler elde etme imkânı sunuyor. Örneğin, pamuk kurtlarına karşı dirençli, normal pamuğa göre yüzde 40 fazla ürün veren Bt pamuğu... Sıradan pirince göre daha çabuk yetişen ve daha fazla protein ihtiva eden yüksek verimli melez pirinç türü... Kaktüsteki kuraklığa dayanıklılık sağlayan genin mısıra transferiyle elde edilen, kuraklığa karşı dayanıklı bir mısır türü... vb...

Genetik Değişim Teknolojisi, bize gelecekte dünyadaki bütün ambarları proteince zengin tahıl, yüksek vitaminli sebze ve bugünkünden daha ucuz, daha lezzetli ve daha besleyici yiyecek çeşitleriyle doldurmayı vadediyor.

Bu öyle kolay harcanacak bir fırsat mıdır?

Bu teknolojiyle üretilmiş ürünlere "zehir" muamelesi yapmadan önce şöyle bir durup sorumluluk duygusuyla düşünmek gerekmez mi?

Ne var ki, açlık konusunda en fazla şamata yapanlar GD çalışmalarının en fazla karşısına dikilenler oluyor. Özellikte Avrupa'daki çevreci STK'lar Genetik Değişim teknolojilerine karşı savaş açmış durumdalar. Boykot kampanyalarıyla, GD çalışmalarının yasaklanması talepleriyle aç Afrika halklarını da korkutup bu teknolojilerin kalkınmakta olan ülkelerde uygulanmasını da engelliyorlar.

Hiç kimse bu ürünleri piyasaya sürmeden önce derinlemesine test etmek, sonra da sürekli olarak denetlemek gerektiğini inkâr etmiyor. Bu çalışmaların sıkı denetim altında sürdürülmesini istemek başkadır, yasaklanmasını istemek başka...

X x x

Bir zamanlar genetik biliminin yerine Stalinizme daha uygun diye Stalinist-Darwinist teorilerle Ukrayna'da patates yetiştirmeye kalkan; Çin'de Mao'cu ideolojiye denk düşen gübresiz tarım girişimiyle milyonları aç bırakan Lysenko diye bir sözde bilim adamı vardı...

Dünya onu hâlâ lanetle anıyor.

Batı'nın karnı tok aydınları, GD ürünlerini "şeytan işi" diye lanetlemeden önce Lysenko'yu hatırlamalı; milyonlarca Afrikalı'nın açlığa mahkum edilişinin vebalini taşıyacaklarını unutmamalılar.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/83006-yesil-devrim-ve-gdo-lar-gulay-gokturk-makalesi.aspx
#1645
Osmanlı Devleti, Rum vatandaşların ricası üzerine geleneksel cami inşa tarzın değiştirdi ve kul hakkına girmemek için minareyi ters yana koydu. Bakın bu örnek günümüzde yaşadığımız hangil olayları çağrıştırıyor.

Güneş hakkı duymuş muydunuz?

Aşağıda izah edeceğim. Ama önce yazıya bir giriş yapmak gerekiyor.

Bir insanın Hz. Ali'ye veya Mevlana'ya 10 lira borcu olması ile Ebu Cehile veya Hitler'e 10 lira borcu olması arasında kul hakkı açısından hiçbir fark olmadığını biliyor muydunuz?

Hz. Ali'ye veya Mevlana'ya borcunuzdan dolayı daha çok, Ebu Cehile veya Hitler'e borcunuzdan dolayı daha az günaha girmezsiniz.
Kul hakkı kul hakkıdır.

Bir seri katile olan borcunuz mübarek bir insana olan borcunuzdan daha önemsiz değildir.

Borcumuz olan insanın dini, milliyeti, mezhebi, ideolojisi, mümin veya ateist olması borcun önem derecesini değiştirmez. Kul hakkı kul hakkıdır...

Devlet hizmetini vatandaşın ayağına götürürken de aynı şekilde davranır...

Hizmet alma hakkı açısından oy verenle vermeyen arasında fark yoktur.

12 Mayıs 2008'de bu köşede, "Bu caminin minaresi neden ters?" başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Yazıda, İstanbul'un fethinden sonra şehirde ilk inşa edilen camilerden olan Sultanahmet'teki Firuzağa Camii'nin minaresinin camiye yakın oturan Rumların ricası üzerine tüm tek minareli camilerde olduğu gibi arka sağ köşeye değil, arka sol köşeye konulduğunu anlatmıştım. Camiye yakın oturanların Rumların bu talebinin gerekçesi, minarenin güneş ışığını kesmemesi ve güneş minare etrafını dolanırken 15-20 dakikalığına bile olsa güneşlerine mani olmamasıydı. Bu talep Osmanlı yönetimi tarafından tereddütsüz hemen yerine getirildi.



Osmanlı Devleti hakikaten sadece dini, milliyeti ayrı insanların değil, kurdun kuşun bile huzur içinde yaşadığı rüya gibi bir toplum yapısı inşa etmişti. Biliyorsunuz, Bursa'daki Ulu Cami'nin içinde namaz mahallinde yapılan şadırvan da zaten, cami için istimlâk yapılırken bir Rum'un yerini isteksiz vermesi üzerine, gönülsüz verilen yerde huşu ile ibadet nasıl yapılır ki düşüncesinden hareketle inşa edilmemiş miydi?



Gönül, herşeyde gönül... Mesele gönülleri de tatmin edecek bir düzen oluşturmak.

Sözü şuraya getirmek istiyorum.

İstanbul Üsküdar'da oturan bir arkadaşım, 8-10 sene önce inşa edilen ve 10 kat izin verilen komşu apartmanın kendi binalarının güneş ışığını kestiğini ve belediyeden işini bağlayan insanların konu-komşu ile helalleşme gereği bile duymadan sanki yanlış bir iş yapmamış gibi hayatlarına devam ettiklerini söylediğinde, yukarıdaki Firuzağa Camii'nin hikayesini henüz bilmiyordum. Arkadaşım yaşadığı sıkıntıdan yola çıkarak lafta değil işte, nasıl sağlanacak bu adil düzen diye soruyor ve hakkını helal etmeyeceğini ifade ediyordu.

Osmanlı Devleti'nin başka din mensuplarına gösterdiği hak-hukuk anlayışının binde birini, kendisini dindar diye konumlandıran insanların kendi dindaşlarına bile göstermemesi ne acı...

Engelliyi engellemek...

Yazıma son vermeden önce bana etkileyici gelen, farkına varmadan insanlara ne güçlükler çıkarıyoruz diye sormama neden olan bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.

Özürlüler İdaresi Başkan Yardımcısı Sayın Reyhan Gazel, benzer bir konuyla ilgili yazdığım bir yazının ardından gönderdiği e-mailde aşağıdaki anekdotu paylamıştı bizimle. Şu satırlar Sayın Gazele ait:

"Değerli Hocam, bizim alanımız aslında her gün manşet olacak olayları içeriyor ama nedense medyada beklendiği ölçüde yer bulamıyor. Ülkemizdeki engellilerin yaşadığı sıkıntılar çok fazla. Geçen gün ağır engelli bir çocuk annesi yanıma gelip 3 yıldır verdiği hukuk savaşı konusunda benden destek istedi. Kadının kocası yok. Ağır görme ve zihinsel engelli 20 yaşındaki oğluyla tüm dertlerini bir tarafa bırakarak 3 yıldır mahkeme koridorlarında mücadele veriyormuş. Bu derdinin çözümü halinde mutlu yaşayacaklarına inanmışlar. Başka türlü mutluluk onlara harammış. Dertleri ne mi dersiniz? Yazlıktaki alt kat komşularının penceresinin önündeki sundurma...

Şaşırdınız değil mi? Ben çok sayıda benzer sorunla sürekli karşılaştığım için hiç şaşırmadım. Görme ve zihinsel engelli çocukla yaşam mücadelesi vermek inanılmaz zor. Çocuk hissederek yaşıyor, görmeden ve bilmeden... Çocuk bir keresinde ayağını balkondan dışarı çıkarıp sundurmaya değmiş. O günden sonra orasının basılabilecek bir yer olduğunu düşünerek sürekli dışarı çıkmak için oraya hamle yapıyormuş. Haliyle sürekli tehlike halinde yaşıyormuş. Ankara'da zaten apartmanda kış boyu evden çıkamadıklarından sadece yazlıkta mutlu oluyorlarmış. Ama yazlık 3 yıldır onlara cehennem olmuş. Çocuk sürekli oradan dışarı çıkmaya çalışıyor, bu nedenle anne onu yalnız bırakıp korkudan tuvalete bile gidemiyormuş...

Hukuk savaşını kaybetmemek için direren anne, sürekli komşu ve tüm yerel yöneticiler tarafından azarlanınca sonunda dayanamayıp tazminat davası açmış. Ama orada da işler umdukları gibi ilerlememiş. Son çare bize geldi. Ben sorunu Allah'ın izniyle 5 dakikada çözdüm çok şükür. Kadın şaşırdı, inanamadı. Uzun uzun ağladı, çok dua etti. Nasıl mı? Hemen ilin milletvekilini aradım. Bu çok önemli bir konu dedim, durumu izah ettim. O da bizlere inanıp güveniği için hemen ilgili belediyenin meclisinde konuyu gündeme aldırma sözünü verdi. Bir hafta içinde belediye vatandaşa mani olan sundurmayı yıktırdı. Basit bir sundurmanın bir ailenin hayatını karartmasının önüne ancak bu şekilde mani olabildik."

Reyhan Gazel Hanım'ın anlattıkları böyle.

Değerli dostlar, görüyorsunuz, ben yaptım oldu anlayışı ile işlerimizi gördüğümüzü sanırken aslında farkında olmadan ne canlar yakıyor, insanlara ne zorluklar çıkarıyor, nelere sebep oluyoruz.

Arabayı usulüne uygun park etmemenin bile bir kul hakkı olduğunu ve ahirette her türlü kusurumuzla yüzleşeceğimizi biliyor muydunuz?

Dünya tamahkarlığında madem sınır tanımıyoruz, hiç olmazsa helalleşmeyi bilelim. Öbür yakada işimiz gerçekten zor.

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7
www.osmanozsoy.com.tr

#1646


Burak BİLGE / VATAN

Sakarya Emniyet Müdürü Ünsal'ın, yakalanacağını anlayınca çeteyle bağlantısını ortaya çıkaran Organize Şube Müdürü Hersanlıoğlu'nu sürgüne gönderdiği ortaya çıktı. Ancak bu kurnazlığı da Emniyet Müdürü'nü tutuklanmaktan kurtaramadı

Üst düzey yöneticilerin karıştıkları çete operasyonlarıyla gündemden düşmeyen Sakarya'da bir türlü sular durulmak bilmiyor. Geçtiğimiz Temmuz'da Akyazı Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı'nın amcası Hüseyin Yazıcı'nın liderliğini yaptığı, AK Parti Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım'ın yeğeni Ali Yıldırım'ın da tutuklandığı soruşturmada son olarak Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal da cezaevine gönderilmişti. Emniyet Genel Müdürlüğü'nde şok etkisi yaratan tutuklamayla ilgili çarpıcı ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı.

"Düğün başlıyor"

Sakarya Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi (KOM), geçen yıl ihbar üzerine bir çalışma başlattı. Liderliğini KOM Müdürü Alparslan Hersanlıoğlu'nun yaptığı operasyonda, Hüseyin Yazıcı ile AKP Milletvekili Recep Yıldırım'ın yeğeni Ali Yıldırım'ın telefonları dinlemeye alındı. Teknik takip sürerken şebeke üyesi iki kişinin yaptığı bir konuşma, polisin dikkatini çekti. Görüşmedeki, "Adapazarı'nın başından bilgi geldi, operasyon başlıyor" ve "Bilgi geldi düğün başlıyor" şeklindeki ifadeler, zanlıların yürütülen gizli soruşturmadan haberdar olduklarını ortaya çıkardı. Operasyonu hızlandıran KOM Müdürü Hersanlıoğlu, 5 Temmuz'da düğmeye bastı.

Pek çok işyerine baskınlar düzenledi. Aralarında AK Parti Milletvekili Recep Yıldırım'ın yeğeni Ali Yıldırım, Akyazı Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı'nın amcası Hüseyin Yazıcı ile yeğeni Cemal Yazıcı'nın da bulunduğu 32 kişi gözaltına alındı. Şüphelilerden 6'sı tutuklandı.

"Bilgiyi Ünsal'dan aldık"

Operasyonu yürüten Hersanlıoğlu'nun, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Berk'e teslim ettiği dosyada, Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal'ı "şüpheli" gösteren kayıtlar da vardı. Bunun üzerine savcı tarafından ifadelerine başvurulan milletvekilinin yeğeni Ali Yıldırım ve Akyazı Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı ifadelerinde, operasyonun yapılacağı bilgisini Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal'dan aldıklarını söyledi. Böylece Ünsal'ın tutuklanmasına uzanan süreç de başlamış oldu. Savcı, Ünsal'ın ifadesinin alınmasına karar verdi. Bir yazı yazarak operasyonu yürüten Hersanlıoğlu'na ulaştırdı. Kanun gereği İl Emniyet Müdürü'nün sorgulanması için valinin izni olması gerekiyordu. Hersanlıoğlu, yazıyı Sakarya Valisi Hüseyin Atak'a götürdü. Vali Atak izni verdi.

Hersanlıoğlu'na jet sürgün

Operasyonu gerçekleştiren KOM Müdürü Alpaslan Hersanlıoğlu makamına döndüğünde bir sürprizle karşılaştı. Hersanlıoğlu, jet bir kararla Emniyet Müdürü Ünsal tarafından, görevden alındığını ve Arifiye ilçesine atandığını öğrendi.

Tutuklanmaktan kurtulamadı

Ancak polis müdürü Ünsal'ın bu kurnazlığı işe yaramadı. Çünkü ok yaydan çıkmış, soruşturma başlamıştı. Ünsal, 11 Temmuz'da Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne gelerek savcı Mehmet Berk'e ifade verdi. İfadesinin ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Ancak daha sonra biri memur, diğeri amir iki polisin ifadeleri Ünsal'ın çetedeki rolünü tamamen ortaya çıkarınca, 1 Kasım'da tutuklanarak cezaevine gönderildi.

"Buralara varacağını tahmin etmezdim"



Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal'ın tutuklanmasına varan operasyonu başlatan ve ardından Faruk Ünsal tarafından sürgüne gönderilen KOM Müdürü Alparslan Hersanlıoğlu, operasyonun sonucunun buralara varacağını düşünmediğini söyledi. Operasyon süresince kendisine herhangi bir baskının olmadığını ifade eden Hersanlıoğlu, "Bölge İdare Mahkemesi'ne başvurdum ve kazandım. Ama oraya geri dönmeyeceğim. İstanbul'a tayinimi istedim. Birkaç gün sonra görevime başlayacağım" dedi.

http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=05.11.2009&Newsid=269213&Categoryid=7
#1647


İstanbul'da bir fuhuş şebekesine yönelik gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan 22 kişiden 15'inin polis, maliyeci, vergi denetmeni ve doktor gibi kamu personelinden oluştuğu ortaya çıktı.

Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen operasyonda, 22 şebeke üyesi ile Türk ve yabancı uyruklu 120 hayat kadını olmak üzere toplam 142 kişi gözaltına alınmıştı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gelen ihbar mektubu doğrultusunda yapılan operasyonda gözaltına alınan şüphelilerin meslek grupları polisi bile şaşırttı. Yapılan soruşturma sonucunda 22 şüpheliden 15'inin kamu personeli olduğu tespit edildi. Bu kişilerin arasında 5 polis, 2 vergi denetmeni, doktor, zabıta, laborant ve maliye memurunun da bulunduğu bildirildi. İlçe emniyet müdürlüklerinde görevli polislerin şebekeye arama kararı ve operasyon hazırlığıyla ilgili bilgi sağladığı öne sürüldü.

Öte yandan, Polis Meslek Yüksek Okulu'nda görevli bir emniyet müdürünün de adının operasyonda geçtiği iddia edildi. Soruşturma kapsamında söz konusu emniyet müdürünün ifadesine başvurulacağı kaydedildi. Soruşturma kapsamında bir polisin ise halen arandığı öğrenildi.

Emniyet Müdürlüğü'nde sorguları süren 22 şüphelinin yarın adliyeye sevk edilmesi bekleniyor.

İHA

http://www.haber7.com/haber/20091106/Fuhus-cetesinin-15-uyesi-kamu-personeli.php
#1648


İnternette arama motoru piyasasının 1 numaralı şirketi Google'a yapılan vergi denetiminde şirketin Türkiye'de aldığı ilan ve reklama karşılık yurtdışından fatura kestiği belirlendi. 71 milyon TL ceza kesildi.

İstanbul Vergi Denetmenleri bürosuna bağlı vergi denetmenlerince internet arama motoru Google hakkında yapılan soruşturma tamamlandı.

Sabah gazetesinden Timur Sırt'ın haberine göre, yapılan inceleme sonunda Google şirketine 71 milyon TL tutarında vergi cezası kesildi. Türkiye'de hızla büyüyen internet reklamcılığı pazarında Google'ın en büyük paya sahip olduğu belirtiliyor.

Vergi denetmenlerinin Google Ireland şirketinin Türkiye'deki firmaların reklam ve ilan işlerini Türkiye'deki temsilcisi olan Google Reklamcılık ve Pazarlama Ltd Şti. aracılığı ile yaptığını, ancak işi sanki temsilci aracılığıyla değil de doğrudan doğruya kendisi yapmış gibi göstererek bu ilanların faturasını yurtdışından kesildiğini tespit ettiği öğrenildi.

Denetmenler bir süredir Google'da reklamlarını yayınlayan şirketlerden bilgi topluyordu. Yapılan incelemede faturanın Türkiye'deki şirket yerine yurtdışındaki şirket tarafından kesilmesinin ödemeyi yapan firmalara fark doğurmayacağını, ancak ödemenin Türkiye'deki firmadan kesilirse verginin Türkiye'de vergi dairesine ödeneceğini, bunun da Türkiye yönünden vergi kaybı anlamına geleceğini ortaya koyuyor.

TÜRKİYE'DE ÖDEMEK ZORUNDA

Google'a kesilen vergi cezası, Gelir Vergisi Yasası'nın 7'nci, KDV Yasası'nın 11, 12 ve 16'ncı maddelerine dayanıyor. 7'nci madde'ye göre Türkiye'de temsilciliği bulunan şirket Türkiye'de vergi mükellefi olarak kabul ediliyor. Buna göre ulusalararası şirketlerin Türkiye temsilcileri, Türkiye'de elde ettikleri gelirlerin vergisini burada ödemek zorunda.

'Yasalara uygun hareket ettiğimize inancımız tam' Google yetkilileri, Türkiye'deki vergi yasalarına uygun davrandıklarını belirterek, "Türk yetkililerle görüşmelerimiz sürüyor" açıklaması yaptı. Vergi cezasıyla ilgili SABAH'ın görüşüne başvurduğu Google yetkilileri şöyle dedi: "Google operasyonu olan her ülkede vergi kanunlarına uygun olarak hareket etmektedir. Türk yetkililer ile konu ile ilgili görüşmelerimiz sürmekte. Türk kanunlarına uygun hareket ettiğimize ilişkin inancımız tam.'

HAZİRAN 2006'DA OFİS AÇTI

Google Turkiye ofisi Haziran 2006'da faaliyetlerine başladı. Google Türkiye ofisinin ağırlıklı olarak Türkiye'deki online pazarlama aktivitelerini desteklemek ve geliştirmek üzere çalışmalar yaptığı belirtiliyor. Google'ın son kullanıcılara ve kurumlara yönelik lokalize edilen servislerinin Türk kullanıcılara daha hızlı erişimi sağladığı ifade ediliyor.

BÜYÜK KÜÇÜK AYRIMI YOK!

Vergi dairesi yetkilileri, Türkiye'de pek çok yabancı veya çokuluslu şirketin faaliyette bulunduğunu ve bu şirketlerin bir kısmının Türkiye'deki daimi temsilcileri veya işyerleri sayesinde gelir elde ettiği halde Türkiye'de vergi mükellefiyeti tesis ettirmeyerek vergi ödemekten kaçınmaya çalıştığını belirterek bu durumdaki şirketlerin tespit edilerek tek tek incelendiğini belirtti. Yetkililer bu incelemelerin şirket ayrımı yapılmadan süreceğini ifade etti. Google internette ücretsiz sunduğu arama motoru ve Gmail gibi elektronik posta hizmetlerinden ücret almıyor. Bunun karşılığı internet sayfasına ilişkili reklamlar alıyor.

http://yenisafak.com.tr/Bilisim/Default.aspx?t=06.11.2009&i=220762



Google, Türkiye'nin kestiği vergi cezasını yapılandırmak için başvurdu: Google da artık vergi mükellefi

71 milyon lira ceza kesilen Google, Torba Yasa'dan yararlanmak için Maliye'ye başvurdu.

Google devletle barıştı. Türk şirketlerinden reklam alan ancak Türkiye'de vergi mükellefi olmayı reddedince 71 milyon lira ceza kesilen Google, Torba Yasa'dan yararlanmak için Maliye'ye başvurdu. Şirket, 35 milyon liraya düşen borcu 18 taksitte ödeyecek.

Vatan gazetesinin haberine göre; 112 milyar dolarlık marka değeriyle dünyanın en değerli ikinci şirketi olan Google, 71 milyon liralık vergi cezasını ödemek için Maliye'ye başvurdu. 6111 sayılı Torba Kanun'dan yararlanmak için Maliye'nin kapısını çalan küresel bilişim devi, borçlarını yeniden yapılandırdı. Vergi aslı, vergi cezası ve gecikme faizi dahil toplam 71 milyon lira olan borç yeniden yapılandırmayla 35 milyon liraya düşerken, şirket bunu 2 ayda bir toplam 18 taksitte ödeyerek devlet ile helalleşecek.

Vatan'ın Maliye Bakanlığı'na yakın kaynaklardan edindiği bilgilere göre, 2009'da başlayan Maliye-Google mücadelesinde son gülen Türk maliyesi oldu. Reklam veren Türk şirketlerine İrlanda'da kurduğu şirket üzerinden fatura kesen Google tüm uyarılara rağmen Türkiye'de vergi mükellefi olmayı kabul etmedi. 2007-2008 hesaplarını inceleyen Maliye Bakanlığı uzmanları Google'a ait vergi aslı, vergi cezası ve gecikme faizi dâhil toplam 71 milyon liralık vergi cezası tebliğ etti. Cezaya itiraz için mahkemeye giden Amerikalı bilişim devi yargıdan da istediğini alamadı. Bunun üzerine şirket Torba Yasa'dan yararlanmak için Maliye'nin kapısını çaldı. Yeniden yapılandırmayla 71 milyon liralık toplam borç 35 milyon liraya indi.

Vergi uzmanları, Google'un Maliye ile uzlaşmasının birçok açıdan büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre, Google Maliye ile el sıkışarak Türkiye'de vergi mükellefi olmayı kabul etmiş oldu. Bu durumda şirketin 2009 ve 2010 yıllarına ait gelirlerinden de devlet vergi tahsil edebilecek. İkinci olarak Google, ABD, İngiltere, Almanya gibi sadece belli başlı ülkeleri muhatap kabul ederek, onlara vergi ödüyor. Dolayısıyla Türkiye'ye vergi ödemeyi kabul etmesi sembolik açıdan büyük önem taşıyor.31.05.2011

http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/05/31/google-yola-geldi



Google'a 2011'de Kemiksiz 152 Milyon Euro

Google Türkiye'nin 2011'deki reklam geliri sır gibi saklanırken, bilgiyi en yetkili örgütlerden biri açıkladı. Tek kuruş vergi olmadan 152 Milyon Euro, Türkiye'den çıktı.

Türkiye'de internet reklamcılığı, bilişim sektörü için çok önemli bir yere sahip. Bu yolla elde edilen gelirlerin büyük kısmı yeniden internet yatırımlarına dönüyor. Bu yatırımlar sayesinde yeni siteler, uygulamalar ve servisler meydana gelirken, daha çok kişi internete içerik üretiyor.

Üretilen içeriklere ulaşmak için yeni cihazlar satın alınıyor, internet servis sağlayıcılarına yeni müşteriler ekleniyor. İnternet servislerini kullandıran firmalar, fiziksel operasyonlara göre daha karlı işlemler geliştirebiliyor ve tasarruf miktarı artıyor.

Birkaç kelime ile özetlediğimiz bu ekosistem hakkında net bilgileri almak çok zor. En doğru bilgileri, ülkemizde ofisi bulunan uluslararası kuruluşlar üzerinden elde ediyoruz.

Aslan payı Google'ın

Türkiye'de internet reklam gelirlerinde aslan payını Google alıyor ve arama motoru reklamcılığı alanında ülkemizde bir rakibi bulunmuyor. Şu anda %1'lik bir pazara sahip olsa da hızla yükselen rakibi Yandex, %10'luk bir dilimi ele geçirmeden reklam işine Türkiye'de girmeyi hedeflemiyor.

Google için mükemmel bir ortam haline gelen Türkiye'den, ne kadar gelir elde edildiği, firmanın Türkiye ofisi tarafından her zaman gizlendi ve basın mensuplarının soruları yanıtsız kalmıştı. Oysa IAB Europe, ister istemez bu bilgiyi detaylı bir araştırma ile paylaşmış oldu.

Kazanç: 152 milyon Euro. Vergi: 0!

Firmanın yaptığı araştırmaya göre 2011'de Google Türkiye ofisi, ülkemizden 152 Milyon Euro'luk bir reklam satışı gerçekleştirdi. Bu satıştan devletin kasasına giren miktar ise sıfır oldu. Çünkü Google, bu satışları, Türkiye'de kurduğu bir şirket üzerinden değil İrlanda üzerinden gerçekleştirdiğinden dolayı, fatura kesilmiyor ve Maliye Bakanlığı tarafından geçerliliği olmayan sanal bir makbuz veriliyor.



Bilişim ekosisteminin itici gücü konumunda olan internet reklamcılığı alanında boy gösteren yerli şirketler için yüksek vergi yükü, büyümede en büyük engellerden biriyken Google'ın İrlanda üzerinden işlerini devam ettirmesi Maliye Bakanlığı tarafından bazı dönemlerde cezalandırıldığı da oluyor.

Örneğin geçtiğimiz yıl firmaya kesilen 71 milyon TL'lik ceza, yeniden yapılandırılarak önce 35 Milyon TL'ye, sonra bu miktar 2 ayda bir ödenmek şartıyla 18 takside bölünmüştü.

Google'ın önemi büyük

Google Türkiye'nin 2011'de kazandığı 152 milyon Euro için Maliye Bakanlığı'nın nasıl bir strateji izleyeceği, şimdilik bilinmiyor. Ancak şu da bir gerçek ki; Google'a verilen reklamlar sayesinde birçok e-ticaret sitesi kendisini tanıttı, KOBİ'ler yeni müşteriler buldu, birçok firma da alternatif satış kanallarına internet kullanıcılarını çekerek işlerini büyüttü.10.07.2012

http://shiftdelete.net/googlea-kemiksiz-152-milyon-euro-38492.html
#1649


Ölümünde anne de kusurlu bulundu.

Annesinin elinden kayarak kapağı açık unutulan rögardan kanalizasyona düşen Dilara olayında şaşırtan rapor...

Bahçelievler'de annesiyle sokakta yürürken, kapağı açık unutulan rögar çukuruna düşerek ölen 5 yaşındaki Dilara Dumrul davasında hazırlanan ikinci bilirkişi raporunda anne de, "Çocuğunun elini sıkıca tutmadığı ve çocuğunun bastığı yerleri dikkatlice kontrol etmediği için kusurlu" bulundu.

İlk bilirkişi raporunda annenin kusur oranı tayin edilememişti. Yine ilk bilirkişi raporunda 2. dereceden kusurlu bulunan MVM şirketi sorumlu müdürü, proje sorumlusu ve şantiye şefi olan Erol Balcı ikinci bilirkişi raporunda 1. dereceden kusurlu görüldü.

İş sağlığı ve güvenliği uzmanı üç kişiden oluşan bir heyetin hazırladığı bilirkişi raporunda kusur oranları şu şekilde belirtildi:
-Önlemlerin alınması ve sürekliliğinin sağlanması işi asıl yüklenici firma olan MVM şirketinin sorumluluğundadır. Şantiyede yapılan işlerin yürütümünden sorumlu ve aynı zamanda proje sorumlusu Erol Balcı birinci dereceden kusurludur. (Erol Balcı önceki raporda ikinci derecede kusurlu bulunmuştu)
-Rögar baca ağızlarının kontrolü konusunda özel olarak bir görevlendirme yapılmaması, bu konudaki boşluk sözü konusu denetim işlerinin tesadüflere kalmasına yol açmıştır. Bu konulardaki yetersizliğin sorumlusu olan Güntek firması yetkilisi Ömer Adnan kaya birinci dereceden kusurlu bulunmuştur.
-İş sağlığı ve güvenliği kurul başkanı olan ve şantiyede bulunan sorunların tespitinden sonra takibi konusunda yapılması gerekenlerle ilgili yeterli çalışma yapmayan Bilal Şahin 2. dereceden kusurludur.
-Şirket yönetim kurulu üyesi olması dışında işyeri güvenliği açısından özel olarak yüklendiği bir sorumluluğunun bulunmaması sebebiyle sanıklardan Osman Şahin'e bir kusur atfedilebilmesi mümkün değildir.
-Taşeron Güntek firması adına şantiye şefi konumunda bulunan tekniker Yunus Naci Ozanlı iş sağlığı ve güvenliği yönünden şantiye şefliği yapacak yeterliliğin bulunması söz konusu değildir. Bu haliyle kendisine bir kusur atfedilebilmesi mümkün değildir.
-Güntek teknikeri kendisine rögar baca ağızlarının korunması ile ilgili olarak özel bir görev verilmeyen İbrahim Hakkı Kızıl'a da bir kusur atfedilemeyeceği saptanmıştır.
-Riskleri gördükleri durumda not tutup bunu iletme dışında başkaca bir şey yapmamış olan sanıklar Mehmet Erbaş ve Ali Albayrak da üçüncü dereden kusurlu bulunmuştur.

ANNE DE KUSURLU
Raporda son olarak ölen Dilara'nın annesi kusurlu bulundu. Anne Edibe Songül Edibe Dumrul'un inşaat alanı içinde yürürken, çocuğunun elini sıkıca tutması ve aynı zamanda da çocuğun yürüyüp bastığı yerleri dikkatlice kontrol etmesi gerektiğinin belirtildiği raporda, olay yerinde bir inşaat alanı olması ve buradaki risklerin normal yaşamda karşılaşılanlardan daha fazla ve daha yoğun bir halde bulunması gerçeği gözetildiğinde anne Edibe Dumrul'un da kusurlu olduğu, ancak buradaki sorumluluğunun ancak üçüncü deredecen olabileceği belirtildi.

TÜRKİYE GÖZYAŞLARINA BOĞULMUŞTU
28 Şubat 2007 günü meydana gelen olayda Dilara, annesinin elinden kayarak Tavukçu deresinin ıslah çalışmaları sırasında 18. Sokak Aska Blokları'nın önünde, kapağı açık unutulan rögardan kanalizasyona düştü. Dilara Dumrul, bir anda akan suda kayboldu. Dilara'nın "Anne beni kurtar" çığlıkları karşısında çaresiz kalan anne, kızının sinir krizleri geçirdi. Dilara'nın cansız bedeni ise, 3 kilometre uzaktaki başka bir çukurdan çıkarıldı. Dilara'nın cansız bedenini kucağına alan baba Muhterem Dumrul'un son bir ümitle, "Ambulans çağırın, belki yaşıyordur." diye bağırması tüm herkesi gözyaşlarına boğmuştu.
Bakırköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşmasında baba Muhterem Dumrul MVM şirketinden manevi tazminat aldıklarını, şirket yöneticileri ile helalleştiklerini ve cezai davadan vazgeçtiklerini, şikayetçi olmadıklarını belirterek, maddi tazminat haklarının saklı kalmasına ilişkin dilekçesini mahkemeye sunmuştu.

Duruşmada sanık MVM şirketi sahibi Bilal Şahin mahkemeye verdiği yazılı savunmasında "Acılı aileye manevi tazminat ödenmiş ve iş bu davada şikayetçi olmamışlardır" diyerek, bilirkişinin raporuna itiraz etmişti. Ailenin şikayetinden vazgeçmesi üzerine tutuklu sanıklar Yunus Naci Ozanlı ve Ömer Adnan Kaya'nın tahliyesine karar verilmiş, mahkeme de üç uzmandan oluşan ikinci bir bilirkişi raporu hazırlanmasına karar vermişti.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/82755-olumunde-anne-de-kusurlu-bulundu-haberi.aspx
#1650


Ankara'da minibüslerden, duraklardaki değnekçiler aracılığıyla düzenli olarak rüşvet aldıkları teknik takipler sonunda belgelenen ve aralarında emniyet amirleri de bulunan 61 polisin meslekten ihraç edilmesi istendi.

Tolga Şardan'ın haberi

Teknik takiple kaydedilen görüntülerdeki rüşvet alışverişleri ayrıntılarıyla incelenip soruşturma dosyasına konuldu.

Ankara'da gerçekleştirilen, son yılların en büyük rüşvet operasyonu sonunda 68 trafik polisi hakkında başlatılan idari soruşturma tamamlandı. Soruşturmayı yürüten müfettişler 61 polisin "meslekten ihracını" istedi. Müfettişlerin hazırladığı dosya Disiplin Kurulu'na gönderildi.

Şubat ayında bazı trafik polislerinin minibüs ve bazı taksi duraklarında "değnekçi" adı verilen kişilerden sistematik olarak rüşvet aldığı iddiasıyla operasyon gerçekleştirildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma öncesinde teknik takip de yapıldı. Organize suç örgütü içinde yer alanlar hakkında telefon dinlemesi gerçekleştirilirken, görevli polisler gizli kamera çekimleri de yaptı.

Soruşturma 7 ay sürdü

Söz konusu dinleme kayıtları ve gizli kamera çekimleri de adli soruşturma dosyasında yer aldı. İki aşamalı operasyon kapsamında 50'den fazla trafik polisi hakkında "rüşvet aldıkları" iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca adli soruşturma başlatıldı.

Emniyet Genel Müdürlüğü de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü adli soruşturmaya paralel olarak idari soruşturma başlattı.

Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal'ın talimatıyla görevlendirilen 3 kişilik polis başmüfettişi grubu, adı geçen trafik polisleriyle ilgili idari soruşturmaya başladı. Yaklaşık 7 ay süren idari soruşturmayı yürüten polis müfettişleri geçtiğimiz günlerde çalışmalarını tamamladı.

Müfettişler, eldeki bilgi ve belgeleri değerlendirirken, haklarında adli soruşturma açılmayan başka polislerin de rüşvet çarkı içinde yer aldığını saptadı.

7 polis suçsuz bulundu

Müfettişler, soruşturmalarında 68 trafik polisiyle ilgili değerlendirme yaptı. Tanıkların yanı sıra halen cezaevinde olan bazı trafik polislerinin de ifadelerine başvuran müfettişler, rüşvet çarkını tüm boyutlarıyla tespit etti. Müfettişler, emniyet teşkilatının son yıllardaki en geniş çaplı soruşturması sonunda Ankara Emniyeti'nde görevli çeşitli rütbelerdeki 61 trafik polisi hakkında "meslekten ihraç" cezası verilmesini istedi.

Müfettişler, 7 polisle ilgili bir suç unsuru bulamadı. Müfettişlerin hazırladığı dosya kısa süre önce Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu'na ulaştı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Disiplin Kurulu, önümüzdeki günlerde yapacağı toplantıda 61 polisin ihracının istendiği dosyayı karara bağlayacak. Kurul dosyayı görüşürken haklarında meslekten ihraç cezası istenilen polislerin son savunmalarını da alacak.

Milliyet

http://www.haber7.com/haber/20091105/Rusvetci-polislerin-sucustu-goruntuleri.php
#1651
Diş bakımında 'şehir efsaneleri' ve kulaktan dolma bilgiler bakımından hayli zenginiz! Dişleri çizer diye macun kullanmayanlar, daha iyi temizler diye en sert diş fırçasını arayıp bulanlar, dişleri kanadı diye sevinenler, 'çürükler kalıtsaldır, çarpık dişler doğuştandır' deyip kaderine boyun eğenler...

Kimimiz protezleri çamaşır suyuna koyuyoruz, kimimiz ağrıyı keser diye dişe rakı, tütün ya da tuz basıyoruz. Ama en önemlisi de diş ağrısından duramayacak hale gelinceye kadar diş doktoruna gitmeyi düşünmüyoruz... Hal böyle olunca da ağız ve diş sağlığında sınıfta kalıyoruz!

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Mihmanlı, ağız ve diş sağlığı konusunda yaptığımız hataları ve topluma yerleşmiş yanlış inanışları anlattı:

Sert Diş Fırçası Daha İyi Temizler: İyi fırçalamak, fırçanın sertliğiyle değil, fırçalama tekniğiyle ilgilidir. Genellikle orta sertlikte diş fırçaları kullanılır. Çok sert fırçalar dişleri aşındırabilir. Çok yumuşak fırçalar ise dişleri temizlemeyebilir.

Sert Fırçalamak Dişleri Daha İyi Temizler: Dişleri sert fırçalamak, dişleri temizlemek yerine, 'fırça çürüğü' dediğimiz aşınmalara neden olur. Dişlerin mine tabakası aşındığı için, alttaki sarı tabaka ortaya çıkar ve dişler daha sarı gözükür. Ayrıca sert fırçalamak, dişlerde hassasiyete ve diş eti çekilmesine neden olur.

Diş Macununu Fazla Kullanmak Dişleri Çizer: Dişlerin mine tabakasının çizilmesi, macunun fazla kullanılmasıyla ilgili değil, kullanılan macunun granüllerinin büyük olmasıyla ilgilidir. O %n granülleri büyük olan macunların uzun süreli kullanımından kaçınılmalı. Fırçanın üzerine konulan macunun miktarı ise 'mercimek tanesi' büyüklüğünde olmalı.

Karbonat Ve Tuzla Fırçalamak Dişleri Beyazlatır: Bu maddeler iri granüllü olduğu için dişin mine tabakalarını çizer ve aşındırır. Bunun sonucunda, dişin parlaklığı gider ve yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle, dişler daha kısa zamanda renkleşmeye başlar.

Sarı Dişler Daha Sağlamdır: Dişin rengi dişin sağlamlığını belirlemez.

Diş Fırçası Ve Macun Islatılmaz!

Dişler, Macun Ve Fırça Islatılarak Fırçalanmalı: Diş fırçası, fırçalamaya başlamadan önce ıslatılmamalıdır. Çünkü, fırça kılları ıslatılınca, sertliğini kaybeder. Macunun köpürmesi için de yeterli sıvı ağızda mevcuttur.

Macun Kullanmaya Başladıktan Sonra Dişlerim Çürüdü: Macun, dişleri fırçalarken sabun görevi görür ve içeriğinde dişlerde biriken mikroorganizmaları yok etmek için etken maddeler vardır. Yani çürümeye neden olmaz.

Çürükler Genetiktir, Ne Yaparsan Yap Dişin Çürür: Bireyler arasında çürüğe yatkınlık farklı olabilir. Fakat kötü beslenme alışkanlığının düzeltilmesi, ağız hijyenine önem verilmesi ve düzenli diş hekimi kontrolleri durumunda çürüğe yatkınlığın bir önemi kalmaz.

Dişler Kahvaltıdan Sonra Fırçalanır

Dişler Kahvaltıdan Önce Fırçalanır: Dişler günde en az iki kez, kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce fırçalanmalı. Diş fırçalama işlemi bitince, dilin üst kısmı da yumuşakça fırçalanmalı.

Estetik Diş Doğuştan Olur, Çarpık Dişten Kurtuluş Yok: Diş düzeltme (ortodonti), dişler ağızda mevcut olduğu sürece her yaşta uygulanabilir. Ortodontik tedavi sayesinde, dişler mevcutsa, her yaşta düzeltme yapılarak, güzel gözüken dişlere sahip olunabilir.

Her Bünye İmplantı Kabul Etmez: İmplant, eksik olan dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökleri olarak tanımlanabilir. Sadece yara iyileşmesini etkileyen bir sistemik hastalık ile kontrol altında olmayan kalp ve şeker hastalığı varsa yapılmaz.

Hareketli Protezler Çamaşır Suyuna Konursa Beyazlar: Hareketli protezleri çamaşır suyuna koymak zararlıdır. Protezin kırılganlığını artırır ve protezin ömrünü azaltır. Protezler için özel temizleme tabletleri vardır, onlar kullanılmalı.

Çektirdiğim 20 Yaş Dişinin Yerine Diş Yaptırmalıyım: Çekilen 20 yaş dişlerinin yerine protez diş yaptırmaya gerek yoktur.

Dişiniz Kanayınca Sevinmeyin Bir Doktora Gidin!

Diş Röntgeni Çektirirsem Çok Fazla Işın Alırım: Diş röntgenleriyle alınan radyasyon çok azdır. Bu radyasyon doğada alınan radyasyondan daha azdır.

Beyazlatma (Bleaching) Dişleri Daha Da Sarartır: Beyazlatma, normal diş rengini daha da açmak için yapılır. Beyazlatmanın ilk yapıldığı dönemlerde, kahve, çay ve sigara gibi dişleri renklendirecek etkenlerden uzak durmak gerekir.  Beyazlatmayı yapacak hekimin tavsiyelerine uyulursa, beyazlatmanın hiçbir yan etkisi yoktur.

Diş Taşları Temizlendikten Sonra Daha Çok Diş Taşı Oluşur: Düzenli ve doğru fırçalama diş taşı oluşumunu engeller. Altı ayda bir diş hekimi kontrolü sayesinde, iyi fırçalayamadığımız alanlarda oluşan diş taşları, hekim tarafından temizlenmiş olur. Bunun da herhangi bir zararı yoktur.

Diş Taşı Temizliği Dişin Minesine Zarar Verir: Diş taşı temizliği doğru uygulandığı takdirde minenin zedelenmesine neden olmaz. Çünkü diş taşı temizliği işleminde, diş dokusundan değil, diş yüzeyine ait olmayan oluşumlar (plak, diş taşı) uzaklaştırılır.

Diş Fırçalarken Diş Etlerinin Kanaması İyidir: Diş fırçalarken görülen kanamalar, diş eti iltihabının belirtilerinden biridir. Vakit geçirmeden bir diş hekimine başvurmak gerekir. Diş etlerinin, kanamadan dolayı fırçalanmaması sonucu, mevcut iltihabi durum şiddetlenecektir. Hastalar kanama olan bölgeyi daha iyi fırçalamalı ve diş hekimine tedavi için başvurmalı.

Diş Hekiminin Kas Gücüne Değil Uzmanlığına Bakın!

Süt Dişleri Nasıl Olsa Dökülecek Dolgu Gereksizdir: Süt dişinin erken çekimi, alttan gelen daimi dişlerde çapraşıklığa ve çene kemiği gelişiminde bozulmalara neden olur.

Erkek Diş Hekimleri Daha İyi Diş Çeker: Diş çekimi belli prosedürler doğrultusunda uygulanan bir işlem olup, uygulanan kuvvetle alakalı değildir.

Çekim İçin Kullanılan Lokal Anestezikler Morfindir Bağımlılılık Yapar: Diş hekimliğinde kullanılan lokal anestezik maddeler morfin içerikli değildir, alışkanlık yapmaz. Morfin, tıp alanında sınırlı vakalarda kullanılan bir ilaçtır.

Diş Çekimi Avrupa Malı Morfinle Yapılırsa Ağrımaz: Günümüzdeki lokal anestezik maddeler belli standartlarda üretilmiştir. Avrupa malı olmasına gerek yoktur.

Diş Ağrıyınca Dişin Üzerine Aspirin, Rakı, Kolonya, Tütün Ve Tuz Koymak Ağrıyı Keser: Alkol ve alkol içerikli maddelerin diş ve diş eti bölgesine uygulanması sonucu diş etlerinde 'alkol-aspirin yanığı' denilen komplikasyonlara neden olur. Dişlerin üzerine uygulanan diğer maddelerin (tütün, tuz vb.) de ağrı kesici özellikleri yoktur. Ağrı, ancak mevcut sorun giderildiğinde ortadan kalkar.

Çürük Diş Çekildikten Sonra Pis Kan Akıtılmalıdır, Çekilen Dişin Yerini Kanatmak İyidir: Diş çekiminden sonra, çekim boşluğuna hastanın yaptığı müdahaleler sonucu bölgenin sürekli kanatılması ya da pıhtının uzaklaştırılması, diş çekimi yapılan yerin iltihaplanmasına neden olur. Oluşan pıhtı korunmalıdır.

Hiçbir Protez Kendi Dişinizin Yerini Tutmaz!

En Kolay Çözüm Çürük Dişi Çektirip Kurtulmak: Çürük diş için mümkün olan her türlü tedavi uygulanmalı. Çünkü ne fonksiyon ne de estetik yönünden hiçbir protez kendi dişinizden daha iyi olamaz.

Ağız Kokusu Herkeste Olur Ve Geçmez: Ağız kokusu, diş çürüğü, diş eti hastalığı, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, sinüzit ya da üst solunum yolu enfeksiyonları kaynaklı olabilir. Bu hastalıkların tedavisi sonucunda ağız kokusu önlenebilir.

Diş Teli Sadece Çocuklarda Kullanılır: Ortodonti (tel tedavisi) alanındaki son gelişmeler sayesinde, tel tedavisi sadece çocuklara değil, erişkin hastalar için de uygulanabilir.

Her Hamilelik Bir Diş Götürür: Her hamilelikte diş kaybının gerçekleşmesi söz konusu değildir. Ağız bakımının tam olarak sağlanamaması, tedavi edilemeyen çürüklerin varlığı ve diş eti hastalıklarının ilerlemesi durumunda diş kayıpları görülür.

Hamilelikte Diş Etleri Kanar Çünkü Dişten Kalsiyum Çekiliyordur: Hamilelikteki diş eti kanaması, dişten kalsiyum çekilmesi nedeniyle olmaz. Kanamanın nedeni, ağız bakımının yeterli sağlanmaması durumunda hamilelikteki hormonal değişiklikler sonucu diş eti iltihabının oluşması ya da mevcut diş eti iltihabının şiddetlenmesidir.

Hamilelikte Diş Tedavisi Bebeğe Zarar Verir: Acil olan diş tedavileri, hamileliğin her döneminde yapılabilir.

http://www.medicalpark.com.tr/SaglikDetay.aspx?id=f361ac40-2cb5-4949-8cae-d2bbb677e08f&tp=68a5291c-ec37-4315-b63a-bad8835e9188
#1652
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''domuz gribi aşısı olmayı düşünmediğini'' söylerken Sağlık Bakanı Recep Akdağ aşı oldu.
 
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda Domuz gribi aşısı konusunda, Sağlık Bakanı'na katılmadığını belirterek, "Bu iş öyle cebren olmaz. İsteyen olur, istemeyen olmaz. Zaten bu konuda oteriteler de ikiye ayrılmış durumda." dedi.

Gazetecilerin, ''Siz aşı (domuz gribi aşısı) olmayı düşünüyor musunuz?'' yönündeki sorusuna, ''Ben aşı olmayı düşünmüyorum'' yanıtını verdi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise bugün Ankara'da domuz gribi aşısı oldu. Başkentteki bir sağlık merkezinde aşı olan Akdağ, kendisine aşı vuran hemşireye "Eliniz hafifmiş.'' dedi. (CİHAN)

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=911091&title=erdogan-dusunmuyorum-dedi-akdag-grip-asisi-oldu
#1653
Balıktaki omega-3 yağ asitleri, kalbiniz için iyidir. Kalp hastalığı hakkında endişeleniyorsanız ya da zaten kalp hastasıysanız ve daha sağlıklı yaşamak istiyorsanız haftada bir ya da iki kez balık yemenin, kalp krizinden ölüm riskini üçte bir oranında ya da daha fazla düşürdüğü belirtiliyor.
 
Mayo Clinic uzmanları, balıktaki omega-3 olarak isimlendirilen doymamış yağların kalp hastalığından ölüm riskini azalttığının farkına vardılar. Yıllardır, Amerikan Kalp Derneği, haftada en az 2 kez balık yenmesini tavsiye ettiler. Fakat, bazı insanlar, kalp sağlığına yararı daha üstün olmasına rağmen halen balıktaki civa ya da diğer kontaminasyonlar hakkında endişe ediyorlar.

Omega-3 yağ asitleri nedir, niçin kalp için yararlıdır?

Balıkta bulunan doymamış yağ asitleri kolesterolü düşürüyor. Fakat esas faydalı besinlerin, yağlı balıktaki omega-3 yağ asitleri olduğu görülüyor. Omega-3 yağ asitleri, vücudun her yerinde iltihabı azaltan, doymamış yağ asitlerinin bir çeşitidir.

Omega-3 yağ asitlerinin aynı zamanda çocuklarda öğrenme yeteneklerini geliştirdiğine, trigliseridleri ve kan pıhtılaşmasını azalttığına, kan basıncını düşürdüğüne, bağışıklık fonksiyonunu geliştirdiğine ve eklem iltihabı belirtilerini iyileştirdiğine inanılıyor. Haftada bir ya da iki kez balık tüketmenin kalp hastalığı riskini ve bilhassa ani kalp ölümlerini azalttığı biliniyor.

Ne tür balık yediğiniz önemli mi?

Somon, ringa ve küçük ton balığı gibi yağlı balıklar, daha fazla omega-3 yağ asiti içeriyor ve bundan dolayı daha yararlılar. Fakat bazı balık çeşitleri ise çok az miktarda yağ asiti içeriyor. Tatlı su balıklarının çoğu, denizlerdeki yağlı balıklardan daha az miktarda omega-3 yağ asiti içeriyor. Bazı alabalık türleri yüksek miktarlarda omega-3 yağ asiti içeriyor.

Kaçınmanız gereken balık türü var mı?

Kedi balığı ve tilapia (tatlı su çipurası) gibi bazı balıklarda, daha düşük seviyede omega-3 yağ asidi ile kırmızı et ve yumurta sarısında da bulunan bir çeşit omega-6 yağ asidi olan araşidonik asitten yüksek miktarda bulunuyor. Çok fazla araşidonik asit tüketmek kalp hastalığı riskini artırıyor, çünkü bu asit damarlardaki plak oluşumunu destekleyen iltihaplanmaya yol açıyor. Bu da koroner damar hastalığı, kalp krizi ya da felce neden oluyor.

Ne kadar balık tüketmelisiniz?

Yetişkinlerin haftada en az 2 kez omega-3 yağ asiti içeren balık tüketmeleri öneriliyor. Bir porsiyon balık yaklaşık 85 gramdır. Hamileler ya da hamile kalmayı planlayanlar ile 12 yaşın altındaki çocukların balık tüketimini sınırlandırmaları tavsiye ediliyor. Çünkü, bu kişiler balıktaki toksinlerin potansiyel etkilerine karşı çok hassaslar.

Civa kontaminasyonu balık yemenin yararlarından daha mı ağır geliyor?

Balıkta bulunan fazla miktardaki civa ya da balıktaki diğer kontaminasyonlar genellikle omega-3 yağ asitlerinin kalbe faydasından ağır basabiliyor. Balıktaki temel toksinler civa, dioksin ve poliklorlu bifenildir. Toksinlerin miktarı balığın türüne ve nerede tutulduğuna bağlı olarak değişiyor.

Civa çevrede küçük miktarlarda doğal olarak mevcuttur. Ancak, endüstriyel kirlenme göllerde, nehirlerde ve okyanuslarda civa birikimine yol açıyor. Bu sulardaki balıkların vücudunda metil civa birikiyor.

Köpek balığı, tilefish, kılıç balığı ve kral uskumru gibi büyük balıklarda, daha fazla miktarda metil civa bulunuyor. Büyük balıklar küçük balıkları yiyorlar ve daha yüksek oranda toksin konsantrasyonu kazanırlar. Bu nedenle yediğiniz balık türüne, ne kadar balık yediğinize ve yetkililerin tavsiyelerine dikkat edin.

Civa ve diğer kontaminasyon kaygısı nedeniyle balık yemekten kaçınmalı mısınız?

Eğer civa içeren balıklardan yeterince yerseniz, toksinler vücudunuzda birikebilir. Vücudunuzun bu toksinleri yok etmesi haftalar, aylar ya da hatta yıllar alabilir. Metil civa bilhassa doğmamış bebekler ile küçük çocukların beyin ve sinir sistemi gelişimi için zararlıdır. Buna rağmen, yetişkinler için metil civanın herhangi bir sağlık sorununa yol açması ihtimal dahilinde değildir.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=910792&title=balik-secerken-bunlara-dikkat-edin
#1654
New York Devlet Üniversitesi (University at Albany) tarafından yapılan araştırmaya göre, çocuktaki saldırganlık eğilimi ile televizyon arasında bir bağlantı olması, seyretme olmadan sadece açık cihazın yakınında olması durumunda bile geçerli olabiliyor.

Araştırmacılardan Jennifer Manganello, ebeveynlerin televizyon kullanımında çok dikkat etmeleri gerektiğini belirterek, ''ebeveynlerin çocukların televizyon seyretmelerine sınırlamaları, yayınlanan programlara dikkat etmeleri ve genel olarak evde televizyonun nasıl kullanıldığına dikkat etmeleri gerektiğini'' söyledi.

Ülkedeki 1998-2000 yılları arasında çocuk sahibi olan 20 kentteki 3 bin 128 kadının deneyimlerine başvurulan çalışmada, çocukların evde televizyon seyretme süreleriyle sonraki dönemde saldırganlık emarelerinin ortaya çıkması arasında doğru orantılı bir bağlantı olduğu tespit edildi. Bu çocuklarda saldırganlıkla birlikte diğer çocuklara vurma, sürekli sinirli olma ve bağırıp çağırma da görülebiliyor.

Araştırmada, Amerikan Pediyatri Akademisi tarafından 2 yaş ve altındaki çocuklara televizyon seyrettirilmemesi, daha büyüklerin ise günde en fazla iki saat seyretmeleri yönündeki önerisine de işaret edilerek, çocukların kişisel gelişimlerinde yararlı olacak okuma ve oyun oynamak gibi etkinlikler yerine televizyon seyretmelerinin genel olarak kişisel gelişmelerini de olumsuz etkilediği kaydedildi.

(AA)

http://www.haber7.com/haber/20091103/Televizyon-cocugu-canavarlastiriyor.php
#1656
Kutsal olan vatandır; ordu değil. Ordu, kutsal vatan toprağını korumak üzere organize edilmiş silahlı kurumdur. Değeri, saygınlığı, şerefi bu görevi yerine getirmesiyle ölçülür. Bu görevi yerine getirecek şekilde örgütlenir, ihtiyaçlara göre donatılır ve vatan toprağına yönelik tehditlere, ülkenin çıkarlarına göre görevler üstlenir.
Vatanı koruyamıyorsa, hatta kutsal vatan toprağı için bir tehdit oluşturuyorsa dağıtılır, yerine yenisi kurulur.

Türk Silahlı Kuvvetleri bir NATO ordusu. Ordumuzun kurumsal yapısı, organizasyon biçimi Soğuk Savaş dönemine özgü NATO standartlarına dayanıyor. Diğer NATO ordularının tamamı aradan geçen zaman zarfında köklü birkaç değişimden geçtiği halde, Türk Silahlı Kuvvetleri büyük ölçüde 89 öncesi yapısını sürdürüyor. ABD ordusu başta olmak üzere Batı orduları, bizdeki uzmanlaşmış yapılanma (Kara, Deniz, Hava) yerine, üstlenilen görevlere göre süratli hareket kabiliyetine sahip operatif yapılanmalara geçti. TSK bünyesindeki reorganizasyon faaliyetleri, uzun zamandır konuşulmasına ve tartışılmasına rağmen kayda değer bir ilerleme kaydedemedi.

Bürokratik kurumlar kendi iradeleri ile değişemezler. Evrensel ölçekte, değişime en dirençli bürokratik kurumların ordular olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Değişime karşı direnç geleneklere kutsiyet atfedilerek sağlanır. Orduların kutsiyet halesi içine alınması, çağa uygun değişimlere direnmek içindir. Tarihin gösterdiği üzere ordular en ileri teknolojileri kullanır; savaşın sevk ve idaresi -buna askerin morali de dahildir- tamamıyla akıl ve bilimsel bilgi işidir. Hesabını yanlış yapan bir komutan, ne kadar çok kutsanırsa kutsansın ordusunu zafere götüremez.

Türk ordusu bir NATO ordusu ve hâlâ Soğuk Savaş yıllarının örgüt yapısını sürdürüyor. Sebebi, Sovyetler Birliği'ne karşı ideolojik savaş organizasyonunun, bugün siyasete müdahale imkânı vermesi. "İrtica ile mücadele eylem planı"nın tam olarak Soğuk Savaş dönemi mantığını taşıması bu yüzden tesadüf değil. Fazladan bu yapı ordumuz içinde bir gizli ordu hüviyetine büründü ve "belge"nin gösterdiği üzere ordunun bütünü üzerinde kontrol sağladı. Neyi tartıştığımızı hatırlayalım. "İrtica ile mücadele eylem planı" emir-komuta zinciri içinde hazırlanmış genel harekât planının bir parçası. O zaman şu soru önemli: "Genel harekât planı başka hangi eylem planlarını içeriyor?" II. Başkan'dan Bilgi-Destek Dairesi'ne uzanan bu hiyerarşinin deşifre edilmesi ve tasfiye edilmesi, TSK bünyesindeki gizli ordu yapılanmasının lağvedilmesi anlamına geliyor. Bu gizli yapılanma tam anlamıyla iktidara aday bir siyasî parti özelliği gösteriyor. Tek fark bu partinin emrinde tanklar ve toplar var.

Emrindeki tanklar ve toplarla siyasete giren asker için kahramanlıkla ihanet arasındaki sınır ortadan kalkar. Yeniçerilerden Halaskâr Zabitanlara, uzun askerî tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletine, vatana ve millete yönelik en büyük tehdit elindeki silahla TSK'yı bir siyasî parti gibi, siyasî rekabet bataklığına süren komutanlardan geliyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için bu komutanların ve halkına karşı siyasî savaş yürüten silahlı hiyerarşinin tasfiye edilmesi gerekiyor.

Türk ordusundan değil, Türk ordusunun ana karargahını, dolayısıyla beyin merkezini kontrol eden ordu içinde bir ordudan bahsediyoruz. Islak imzalı metni yargıya gönderen ve bu gizli orduyu deşifre eden subaylar ise, vatana yönelik tehdidi askerlik yeminine bağlı kalarak deşifre etmiş oldular. İhbar mektubunda yer alan bilgilerin zenginliği, bu deşifrenin örgütlü olduğunu, dolayısıyla ordu içinde sağduyulu bir refleksin mevcudiyetini gösteriyor. Subaylarımızın % 90'ı birliğinin ve silahının başında, savaşa hazır bekliyor. Sorun karargâhta ve komuta kademesinde.

"Yeni bir ordu kurmak", çağın ihtiyaçlarına ve ülkenin çıkarlarına uygun köklü bir dış güvenlik reformuna girişmek demek. Komutanların siyaset hırsına bu ülkenin birliğini, dirliğini ve refahını neden feda edelim? Evet neden?

"Mevcut komuta kademesini tasfiye edince, yeni orduyu kiminle kuracağız?" diye soranlara cevabı yine tarihten verelim. Ankara'da yeni orduyu kuran komutanların -Atatürk dahil- rütbesi neydi? m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=910220
#1657
Hiç kimsenin, askerimizin kahramanlığından şüphesi olamaz. Kahramanlık, bir daha geri dönmeyi düşünmeden ileri atılmaksa eğer, bizim askerimiz dünyaya bu cesaretini defalarca göstermiştir.
İnancımız odur ki, eğer düşman bize savaş ilan etmişse, elimize silah alıp mukabele etmek farz-ı kifayedir. Şayet düşman hududumuzdan içeri girmişse, o zaman onu def etmek farz-ı ayındır. "Ya şehit ya gazi" olmak dışında çare kalmayınca, askerin kahramanlığı da elbette büyük olacaktır.

Ya ordumuz?

Orada biraz durup düşünmemiz lâzım. Çünkü bu sorudan önce "hangi ordumuz?" diye sormamız gerekir. Sipahi Ordusu mu, Yeniçeri Ordusu mu, Nizam-ı Cedit Ordusu mu, Asakir-i Muhammediye mi veya Türk Silahlı Kuvvetleri mi? Tarih şanlı savaşlarımızı anlatıyor. Ama unutmayalım: Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi.

Adında "yeni" sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu. Napolyon'un Akka kuşatmasında başarılı olan bu yeni ordu, Yeniçerilerin gadrine uğradı. Hile, desise ve suret-i haktan görünen nümayişlerle ülke iç savaşın eşiğine getirildi ve yeni ordu dağıtıldı. 20 yıl kadar sonra tekrar kurulan yeni ordu, bu sefer Yeniçeri ordusunu topa tutarak ortadan kaldırdı. 1826'da aynı devletin içinde iki Türk ordusunun karşı karşıya geldiğini ve birinin diğerini imha ettiğini unutmamalıyız. Ve tarihimizin bu olayı "vak'a-yı hayriyye" (hayırlı olay) olarak kaydettiğini de...

"İrtica belgesi" bir işaret fişeği oldu ve karanlık köşeler aydınlandı. Kendi halkına, ülkesine ve hatta kendi mensuplarına karşı komplolar, entrikalar çeviren bir fesat ocağı ile karşı karşıyayız. 1807'de Yeniçeri ordusunda bile kimsenin aklına gelmeyecek türden desiseler bunlar. Temel sorunumuz bu fesat üretme işinin ne ölçüde emir-komuta zinciri içinde yapıldığını, bütünüyle kurumsal kimliğin bu işteki rolünü tespit etmek. Tamam, cuntacıları ordudan ayıklayalım; ya fesat ve komplo üreten kurumsal hiyerarşi ve yapı ne olacak? Fesat üretmek Yeniçeri ordusunda, Kabakçı Mustafa gibi birkaç düzenbazın işiydi. Bugün ise, kurumsal yapı içine yerleşmiş bir fesat merkezi yok mu? Gazi Fincan, "Ordu, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Ergenekon sanıkları, Abdullah Öcalan, Deniz Baykal, Canan Arıtman'dan oluşur" derken gözümüzden kaçan bir "kurumsal kimliği" hatırlatmıyor mu?

Ordunun varlık gerekçesi güvenliği sağlamaktır. Vatandaşlarını suç işleyerek tezgâha düşüren bir ordu ile bir ülkenin güvenliği sağlanabilir mi? Karargâh merkezinde geniş çaplı komplolar, provokasyonlar tezgâhlayabilen bir ordunuz varken "demokratik açılım" yürütebilir ve etnik sorununuzu çözebilir misiniz? Ergenekon sanıklarını kurtarmak için operasyonlar planlayan askerlerinizle hukukunu koruyabilir misiniz?

"Gerçek" olduğu ortaya çıkan belge, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor. Bu tehdidin ortadan kalkması için cuntacıların ordudan ayıklanması yetmez. Bu belgenin hazırlanması emrini veren Genelkurmay İkinci Başkanı'nın başında bulunduğu hiyerarşinin tamamının görevden alınması da yetmez. Hatta ve hatta, bu kurumsal yapıyı sürdürebilmek ve skandalı örtbas etmek için kendi itibarını riske eden Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmesi bile bu tehdidi ortadan kaldırmaz.

Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.

Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var. m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=908977
#1658
08/03/2009 ANKARA

Milli Eğitim'de derslik ve öğretmen açığı sürüyor. Öğretmen açığını kapatmak için milli Eğitim'de 48 bin 986 sözleşmeli, 55 bin 786 ücretli (vekil) öğretmen görev yapıyor. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, sözleşmeli öğretmenlerin kadrolu öğretmenliğe geçişleri ile ilgili çalışma yürütüldüğünü söyledi.

MHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un yazılı soru önergesini yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, derslik ve öğretmen ihtiyacına yönelik bilgi verdi. Çelik, bir derslikte 30 öğrenci hedefine göre ilköğretimlerde 65 bin 212, ortaöğrenimde ise 14 bin 919 dersliğe ihtiyaç olduğunu söyledi. Çelik, derslik ihtiyacının 35 öğrenci hedefine göre ilköğretimde 39 bin 176 , ortaöğrenimde 7 bin 664, 40 öğrenci hedefine göre de ilköğrenimde 23 bin 71, ortaöğrenim de 4 bin 42 olduğunu kaydetti. Resmi eğitim kurumlarında bazı alanlarda branş fazlalığı bulunmasına rağmen bazı alanlarda da ihtiyaç olduğunu kaydeden Çelik, her yıl bütçe imkanlarına göre şartları tutan kişiler arasından ihtiyaç duyulan alanlara atama yapıldığını kaydetti. Çelik, İLSİS norm modülünden alınan resmi verilere göre 30 Aralık 2008 tarihi itibariyle 48 bin 986 sözleşmeli, 55 bin 786 ücretli öğretmenin görev yaptığını kaydetti. Çelik öğretmenlerin ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili olarak da, "Bakanlığımız personelinin çalışma şartları ile emek-ücret ilişkisi bütünlüğündeki aylık, ek ders ücreti ve diğer özlük haklarında personelin kıdem ve öğrenim niteliği yanında, görevin önemi, görevi çevreleyen şartlardaki zorluk, personelin sorumluluk durumu ile başarı derecesi ölçüt alınarak devletin ekonomik imkanları çerçevesinde iyileştirme sağlanmasına yönelik çalışmalar  sürmektedir" dedi. (Radikal)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=925069&Date=08.03.2009&CategoryID=97
#1659
Mine Şenocaklı / VATAN

Öyle bir açıklama geldi ki en yetkili ağızdan, paniğe kapılmamak mümkün değil. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, domuz gribi salgının Şubat ya da Mart ayında zirve yapmasını beklediklerini söyledi. Ve iki senaryo açıkladı. İyi senaryo da, kötü senaryo da ürkütücü... Kötüsünden başlayalım ki, iyisi biraz daha az ürkütücü olsun! İşte kötü senaryo: Eğer domuz gribi aşısı yapılmazsa 21 milyon kişi hastalanacak ve 5 bin 300 kişi hayatını kaybedecek. Gelelim iyi senaryoya; aşı yapılırsa 1 milyon 800 bin kişi hastalanacak, 400 kişi hayatını kaybedecek. Bu açıklamalar, halkta şok etkisi yaratmakla kalmadı, uzmanlar arasında da büyük tepkilere yol açtı. Sağlık eski Bakanı Rıfat Serdaroğlu, "Bakanın izlediği strateji doğru değil; Azrail'in Türkiye temsilcisi gibi konuşuyor. Bence bu açıklamanın ardında ekonomik kriz ve demokratik açılımla ilgili sıkıntıları perdelemek yatıyor" dedi. Bir diğer eski bakan Halil Şıvgın ise daha teknik bir mesele üzerine sorguladı bu açıklamayı; "Bu aşı ne kadar başarı sağlayacak?" diye... Bir tepki de yine eski bakanlardan Osman Durmuş'tan geldi: "Sağlık Bakanı'nın görevi, çıkacak muhtemel bir salgının reklamını yapmak değil, o salgını önlemektir. Merak ediyorum, dünyada Türkiye'den başka 40 milyon aşı siparişi veren bir ülke var mı?" Tepkiler böyle... Ve bu soruların hepsi de cevap bekleyen türden... Mesele sağlık; şakaya da, polemiğe de gelir yanı yok. İşte bu yüzden 30 yılını göğüs hastalıkları uzmanlığına adamış, 31 yaşında profesör unvanını hak etmiş Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ile bu tartışmaları ele alalım istedik. Küçükusta'nın bir özelliği daha var, her zaman toplum sağlığını ilaç kartellerinin kâr hırsına karşı cesurca savunması... Biz sadece kitaplarının ismini söyleyelim, siz anlayın; 'Biri Bizi Hasta Ediyor', 'Modern Zaman Hastalıkları' ve pek yakında Hayykitap'tan çıkacak olan kitabı 'Adamın Biri Doktora Gitmiş Gidiş O Gidiş'... Sohbete başlar başlamaz, o nüktedan üslubuyla tavrını belli etti Küçükusta; "Bütün dünyada domuz gribi salgınında ve tedavisinde bir domuzluk olduğundan şüpheleniyorum!" Bu domuzluklar hakkındaki tüm doktorca tanılar ve bilimsel veriler söyleşimizde...

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, bir domuz gribi salgını olduğunu ama bu hastalığın iddia edildiği gibi çok öldürücü bir hastalık olmadığını söylüyor ve çok iddialı konuşuyor; "Aşıya gerek yok!" Peki neden? "Çünkü domuz gribinin öldürücülüğü binde 1'in çok altında, bugüne kadar dünyada bu hastalıktan ölenlerin sayısı 4 bin 500 civarında. Oysa olağan grip salgınlarından her yıl 250 bin ila 500 bin insan ölüyor. Türkiye'deki kurban sayısı ise yaklaşık 7 bin..." Prof. Küçükusta, bu bilgileri verdikten sonra soruyor; "Sağlık Bakanlığı'nın, domuz gribiyle uğraşacağına bildiğimiz gribe karşı önlem alması daha mantıklı olmaz mı?"

* Hocam, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, "Domuz gribinde iki senaryo var. Aşı yapılmaz ve tedbir alınmazsa 5 bin 300 kişi hayatını kaybeder. Aşı yapılır ve tedbir alınırsa 400 kişi hayatını kaybeder" diyor... Bu senaryolar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu kadar panik yapılmasının sebebini anlamıyorum. Sağlık Bakanı'nın grip aşısı fabrikası olsa anlayacağım ama o da yok. Üstelik de kendisinin dürüstlüğünden hiçbir şekilde şüphe etmiyorum. Sağlık Bakanlığı'nda 50 senedir yapılamayan devrim niteliğinde şeyler yaptığını da söylüyorum. Ama domuz gribi aşısında tamamen karşısındayım.

* Neden?

Bir kere grip aşılarının etkinliği biraz da Nasrettin Hoca'nın göle maya çalmasına benziyor. Aşı ancak grip salgınına yol açan virüsle aşıdaki virüslerin uyumlu olması durumunda işe yarıyor. Aşının hiçbir şekilde garantisi yok. Bazen hiçbir işe de yaramayabiliyor. Ve Sağlık Bakanı'nın korkutucu, panik yaratıcı ifadeleri tıbbi olarak da son derecede sakıncalı. Çünkü bağışıklık sistemi insanların ruhsal durumu ile yakından ilgili. Streslerin, korkuların, endişelerin, acabaların vücudun direncini düşürdüğünü gösteren pek çok araştırma var. Vatandaş, Başbakan'dan alışık olduğu üzere 'Bu salgın bize dokunmaz, olsa olsa teğet geçer' benzeri moral verici sözler beklerken Sağlık Bakanı'nın varsayımlara dayanan domuz gribi senaryoları moral bozmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Ben de hastalarıma daima "Prospektüsünde yazmıyor ama aşı yaptırırken mutlaka 'Ya tutarsa' diye iyi dilekte bulunun, kalbinizi ferah tutun. Çünkü iyimser olmanın bağışıklığı kuvvetlendirdiğini gösteren araştırma sayısı, grip aşılarının etkin olduğunu gösteren araştırma sayısından çok daha fazla" tavsiyesinde bulunuyorum! Diyeceğim, bir virüsün kıtalar arasında yayılım göstermesi ve insandan insana bulaşması toplum sağlığı bakımından elbette çok önemli. Ancak, pandeminin insanlar arasında gereksiz bir panik yaratmasına fırsat verilmemesi gerekiyor.

* O zaman hocam şu soruları yanıtlayabilir misiniz? Bu aşı gerçekten gerekli mi, etkili mi, yan etkileri var mı, herkes olmalı mı?

Bir kere domuz gribinin bir pandemi yaptığı kesin, ama dünya çapında salgın demek insanların kitlesel şekilde ölmesi manasına gelmiyor. Önce bu salgın için iyimser olmamızı destekleyen pek çok sebep olduğunu görmemiz gerekiyor. Birincisi, milyonlarca insanın öleceği ileri sürülen salgının o kadar da ağır bir hastalık tablosuna yol açmadığı artık belli oldu. Virüs bulaşan insanların çoğu hastalığı tedavi görmeden ayakta atlatabiliyor. Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre, domuz gribinin öldürücülüğü binde 1'in çok altında. Bugüne kadar tüm dünyada ölen insan sayısı 4 bin 500 civarında. Oysa olağan grip salgınlarında her sene 250 ila 500 bin arasında insanın öldüğünü biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü'nün rakamı bu... Olağan grip, domuz giribine göre çok daha öldürücü. İşte esas altı çizilmesi gereken şey bu. Domuz gribinin çok bulaşıcı olduğu da doğru, buna kimse itiraz etmiyor. Ama önemli olan domuz gribinin olağan gripe kıyasla öldürücülüğünün çok daha az olması...

Pandemilerin ağırlık olarak beş derecesi var. Domuz gribi pandemisi ölüme yol açma açısından en alt seviyede... Dolayısıyla eğer Sağlık Bakanlığı vatandaşları salgın bir hastalığa karşı korumak istiyorsa, bunu öncelikle olağan gribe karşı yapması daha doğru olmaz mı?

* Ama önümüzdeki aylarda kitlesel ölümler beklendiği söyleniyor...

'Kitlesel ölümler olacak' lafı tamamen senaryo. Tıpkı Hollywood film senaryoları gibi...

* İyi de Sağlık Bakanı Akdağ, "Eğer aşı yapılmazsa nüfusun 3'te 1'i hastalanacak" diyor...

Böyle olsa bile domuz gribinden ölenlerin sayısı hiçbir zaman olağan grip salgınındaki kadar çok olmayacak.

* Peki bakanlık bunu göremiyor mu?

Göremiyorlar herhalde. Her sene 250 ila 500 bin arasında insanı öldüren bir grip salgını hiç bu kadar gündeme gelmezken, öldürücülüğü son derece düşük olan bir hastalığın öne çıkarılması ve bunun insanlarda panik yaratacak sloganlarla duyrulması son derece yanlış, gereksiz...

* Peki Türkiye'de olağan gripten kaç kişi ölüyor?

Bizde güvenilir rakam yok. Ama Amerika'da her sene grip salgınından ölenlerin sayısı 36 bin. Amerika'nın nüfusu 300 milyon. Kabaca bizden 4 misli fazlalar. Demek ki bizde de 7 bin kişi kadar ölüyor. Ama bizde domuz gribinden ölen bile yok. Bu yüzden, Sağlık Bakanlığı'nın bu açıklamalarından sonra akla gelen pek çok soru var.

* Mesela?

Bir kere domuz gribi virüsünün tabii mutasyonla oluşmadığına ve laboratuar ortamında yaratıldığına dair kuşkular ve bunu destekleyen bulgular var. Yani domuz gribi virüsü, biyolojik silahlar gibi suni olarak üretilmiş ve topluma isteyerek ya da istem dışı bulaştırılmış olabilir. Ve bundan da birtakım ilaç ve aşı üreten firmalar çok ciddi kazançlar sağlayabilir. Mesela pandemi ilanından sonra aşı üreticisi firmalardan birinin borsadaki hisselerinde bir günde yüzde 3.6 gibi çok ciddi artışlar olması, insanın kafasını karıştırıyor.

Bir başka önemli konu da bunun ilk domuz gribi paniği olmaması. 1976 yılında Amerika'da Fort Dix'te askerlerde görülen enfeksiyon bahane edilerek, milyonlarca insan domuz gribine karşı aşılanmış, ama daha sonra böyle bir salgının gerçek olmadığı ortaya çıkmıştı. Üstelik aşı yüzünden 30 kişi ölmüş ve yüzlercesi de ömür boyu felçli kalmıştı. Bu ölümlerin sebebi de Guillain-Barre Sendromu. Bu sendrom sinir sisteminde, kol ve bacaklarda ve solunum kaslarında felçlere ve ölümlere yol açabilen bir hastalık. O zaman aşının Guillain-Barre Sendromu'nu 8 misli artırdığı anlaşıldı. Ve aşı 10 haftalık uygulamadan sonra bu yüzden uygulanmaz oldu.

Aşının yan etkileri olabilir

* Ama aradan 33 yıl geçti. Aşı üretiminde hiç mi yol alınmadı?

Gelişmeler var. Mesela canlı virüs aşıları var, antijenden aşılar var... Benim burada anlatmak istediğim şey başka. Domuz gribi 1976'da çok az sayıda askerde görüldü önce, ama 'Dünya çapında salgın olacak' denilerek milyonlarca Amerikalı aşılandı. 10 hafta sonra ise aşının Guillain-Barre Sendromu'na yol açtığı anlaşıldı. Aşılanan 30 kişi öldü, yüzlerce insan da ömür boyu felçli kaldı. Bu tarihi bir gerçek.

* Bir de deniyor ki, "Geçen ilkbaharda görülen birinci dalgaydı, asıl dalga kışın gelecek." Bu bilgi neye dayanılarak veriliyor?

1510 senesinden beri dünyada meydana gelen 14 pandemi, yani dünya çapında salgına yol açan hastalıklara ait veriler incelendi ve hiçbirinde baharda görülüp, sonra tekrar daha büyük şekilde ortaya çıkan bir salgın olmadığı ortaya kondu. Yani istatistikler bu görüşü de yalanlanıyor... Bir de şu var; 1918'deki İspanyol Gribi'nde 20 ila 40 milyon insan öldü diye biliniyor. Bu da bir H1N1 virüsüydü. Yani H1N1'in insan tipi de var, domuz tipi de... O insan tipiydi. Ölümün sebebi ise antibiyotik olmamasıydı. O zamanki ölümlerin birçoğunun grip sonrası zatürreden dolayı ortaya çıktığı, o zaman henüz antiboyitikler keşfedilmediği için ölü sayısının çok yüksek olduğu biliniyor. Yani aşı olmadığı için değil... Günümüzde çok etkili antibiyotikler var, böyle müthiş bir ölümle karşılaşmayız.

İşin bir de dini yönü var...

* Siz, Domuz Gribi'nin dini bir yönü olduğuna da dikkat çekmiştiniz...

Evet. Domuz gribi virüsünün DNA yapısını inceleyen uzmanlar, salgına yol açan H1N1 virüsünün insan, domuz ve kuş gribi virüslerine ait genetik bir karışımdan oluştuğunu açıkladılar. Dolayısıyla hazırlanacak aşıda domuz gribi virüsüne ait genetik materyal de bulunacak. Aşı içinde domuz virüsü genlerinin bulunması Müslüman ve Museviler'in domuz gribi aşısı olmalarının caiz mi, haram mı olduğu sorularını da gündeme getiriyor. Salgına yol açan virüsün domuz gribi virüsü yerine, ısrarla Meksika virüsü, İnfluenza H1N1 virüsü, 2009 H1N1 virüsü gibi içinde domuz geçmeyen terimlerle isimlendirilmek istenmesi de aşının satışında dini faktörlerin etkisini ortadan kaldırmak için olabilir. Kim ne derse desin, dünyada bu domuz gribi salgınında ve tedavisinde bir domuzluk olduğundan ciddi şekilde şüpheleniyorum.

Kimse çocuklarıma aşı yaptıramaz!

* Bakan Akdağ diyor ki, 'Ben çocuklarıma da domuz gribi aşısı yaptıracağım!'

Ben de diyorum ki, 'Aileme, çoluğuma çocuğuma ve bana kimse domuz gribi aşısı yaptıramaz.' Çünkü hem grip aşılarının etkisi son derece tartışmalı hem de domuz gribi hastalığı öldürücü bir hastalık değil. Üstelik aşının etkinliği ve özellikle de yan etkileri konusunda çok ciddi şüpheler var. Yani domuz gribinden kurtulacağım derken işin ucunda aşıdan zarar görmek, hatta ölmek de var.

* Hocam ben hâlâ ikna olmuş değilim. Öyleyse Bakan Akdağ niye çıkıp böyle panik yaratacak bir açıklama yapsın?

Ben de aynı sizin gibi bu işin mantığını anlayamadım... Sanıyorum ki, Sağlık Bakanı danışmanlarının etkisiyle bu sözleri söylüyor. Mesela Kuş Gribi'nde çok iyi önlem aldılar. Hatta o zaman yazılar yazmıştım, 'Türk'ün kuş gribiyle imtihanı başarıyla bitti' diye... Ama domuz gribinde aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=12.10.2009&Newsid=264172&Categoryid=41
#1660
Bu baharatın içinde bulunan bir maddenin kanser hücrelerini öldürebildiği belirtildi.Köri baharatında bulunan bir maddenin, kanser hücrelerini öldürebildiği belirtildi.

Cork Kanser Araştırma Merkezi bilimcileri, köri yapımında kullanılan zerdaçalın etken maddesi "kurkumin"in laboratuvar ortamında yemek borusu kanseri hücrelerini öldürdüğünü saptadı.

Dr. Sharon McKenna ve ekibi, kurkuminin kanser hücrelerini 24 saatte öldürmeye başladığını gördü.

Uzun zamandır kurkumin maddesinin iyileştirici etkisi bulunduğu düşünülüyordu.

Kanser uzmanları, British Journal of Cancer dergisinde yayımlanan araştırmanın, doktorların yeni tedaviler bulmalarına yardımcı olacağını belirtti.

Birleşik Krallık Kanser Araştırma kurumundan Dr. Lesley Walker, bu araştırmanın, zerdaçalda (hint safranı) bulunan doğal kimyasalların özafagus (yemek borusu) kanserinde yeni tedaviler için kullanılması olanağı sağlayacağını söyledi.

Walker, özafagus kanseri oranının 1970'lerden bu yana yarı yarıya arttığını, bunun obezite, alkol tüketimi ve reflü hastalığındaki artıştan kaynaklanıyor olabileceğini bildirdi.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/82115-kanserli-hucreleri-olduren-gida-saglik-haberi.aspx