Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1701
[Yorum - Samir Salha] Her 24 Nisan'ı "anma günü" sayan Ermeni diasporasının aşırı milliyetçi ve fanatik unsurları, önümüzdeki yıldan itibaren her 10 Ekim'i de "yas günü" olarak sayacaklarını ilan etmişlerdi. 

Ermeni Kilisesi lideri I. Aram'ın binlerce Ermeni'nin, Lübnan'daki Antilyas Kilisesi avlusunda yaptığı "Ankara ile Erivan arasındaki ittifakın değil; Ermeni halkının birliği, beraberliği ve bu ittifakı engellemek hususundaki mücadelesi kalıcı olacaktır. Bundan sonra sadece soykırıma değil, tazminata da evet diyeceğiz." açıklamaları, Kilise-Ermeni diasporasının diyalog ve uzlaşmayı desteklemek yerine barış umutlarını yeniden canlandıran bu süreci baltalamak için harekete geçtiğini göstermiştir.

Diaspora, Ermenistan'ın SSCB'den ayrılmasından itibaren bu ülkenin ekonomik ve siyasi gücünü ipoteği altına almış, 800.000 genç olmak üzere nüfusun dörtte birini ülkeyi terk etmeye zorlamış ve ülkeyi güçlendirmek yerine kendisine bağımlı kılmaya çalışmış; daha ötesi uluslararası platformlarda Erivan'ın sözcüsü rolüne soyunmuştur. Bu açıdan yaşanan gelişmelerde şimdiye kadar diasporanın yönlendirmesinden kendisini kurtaramayan Erivan'ın bağımsız bir hareket kabiliyeti kazanmak istemesinin, dolayısıyla Sarkisyan'ın rüşdünü ispat etmesi, kendisini daimi fikir babası olarak gören diasporanın öfkesini daha da artırmıştır. Anlaşılan odur ki hem I. Aram hem de diasporanın tepkisinin arkasında yatan asıl neden son gelişmelerle birlikte güç ve etkinliğini, Sarkisyan lehine kaybetmesinden duyduğu tedirginlik yatmaktadır.

Diasporanın tavrı değişir mi?

Aslında diasporayı öfkelendiren ve stratejilerini altüst eden gelişme, yıllardan beri Erivan ile olan ilişkilerinde şimdiye kadar tereddüt eden, tezlerini gündeme getirmeyip büyük bir hukuksal, siyasal ve stratejik boşluk doğmasına neden olan Ankara'nın son üç yılda mazinin esiri olmaktan kendini kurtarması ve tarihsel düşmanlıklara son vermek için adım atması olmuştur. Nitekim, 2015 yani Ermeni olaylarının yüzüncü yılını hedef olarak belirleyerek en geç bu süreye kadar dünyanın önde gelen devletlerinden destek arayışına giren diasporanın hesapları Ankara'nın beklenmeyen hamlesiyle suya düşmüştür. Bu açıdan Türkiye'nin Ermenistan'ı ikna ederek masaya çekmesi büyük bir stratejik başarı elde etmesi Ermeni lobilerini çileden çıkartan bir başka etken olmuştur.

"Unutmayacağız, unutturmayacağız" sloganlarıyla mağdur rolüne bürünen Ermeni diasporası, 2000 yılında Washington'un devreye girmesiyle kurulan TARC'ta (Türk-Ermeni Uzlaştırma Komisyonu) barışın sağlanmasına bir adım kala komisyonda görevli Ermeni delegeleri tehdit ederek çalışmaları sekteye uğratmıştı. Bugün aynı tehditlerin sonuç getirmemesi ve barış gemisinin, diasporanın istemediği bir limana yanaşması Ermeni lobisinden yükselen seslerin daha da sertleşmesini beraberinde getirmiştir. Geçtiğimiz günlerde Beyrut Ermeni Üniversitesi'nde "Haigazian"da "soykırım ve uluslararası hukuk" başlığı altında düzenlenen toplantıda, gazetecilerden ve akademisyenlerden oluşan Türk heyeti tarihsel, siyasal ve hukuksal açıdan 1915 olaylarının soykırım olmadığını ortaya koymayı başarmıştır. Ülkemizin daha önce yok saydığı bu tür toplantılara doğrudan katılım sağlaması ve anti tezlerini masaya sürmesi değişen Türk dış politikasının diasporanın hamlelerini sekteye uğratan başarıları arasında görülmelidir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda Ermenilerin yoğun bir şekilde yaşadığı Beyrut'un "Burc Hammud" semtinde yıllar boyunca yakılan Türk bayraklarının yerini; Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ve Zürih'te diyalog masasına oturan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan'ın kuklaları almıştır. Bununla birlikte bazı ılımlı Ermeni grupların müzakerelere açıktan destek vermemekle birlikte söz konusu protesto eylemlerine katılmaktan da kaçınması, diaspora içinde görüş ayrılıklarının parçalanmalara kadar gidebileceği endişelerini de beraberinde getirmiştir.

Diasporanın özellikle son on yıl içerisinde hız verdiği Erivan'ı başta Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi olmak üzere pek çok ülke ile stratejik işbirliği içerisine sokarak Türkiye'yi çember içine alma planları, Ankara tarafından hem de bizzat diasporanın önde gelen destekçileri ABD, Fransa, İsviçre ve Rusya'yı da bu çabaya ortak edilerek kırılmıştır. Pek çok Batılı başkentten soykırımın tanınması hususunda destek alan, hatta İsviçre gibi bir ülkede soykırımın inkârının suç olarak sayılmasını sağlayan diasporanın bu hamleleri karşısında Ankara'nın Zürih'i yanına çekmeyi başarması ve son olarak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imza atarken ortaya çıkan tabloda dünün diaspora destekçisi bugünün arabulucusu dünyanın önde gelen dört gücünün barış masasının arkasında yerlerini almaları Türkiye'nin söz konusu girişimi ile birlikte ne denli büyük bir başarıya imza attığını göstermektedir.

Ocak 2007'de hayatını kaybeden Ermeni kökenli gazeteci Hrant Dink'in uğradığı saldırının aydınlatılması için gösterilen devlet ciddiyetinin arkasında Dink'in etnik kökeninden ziyade "Ölenlerin değil kalanların üzerinden konuşalım" söylemi çerçevesinde iki toplum arasında barış ve sevginin filizlenmesini amaçlayan bir kişi olması da etkili olmuştur. Hem Dink hem de Ermeni kökenli Türk vatandaşı olan ve diaspora tarafından mağduriyeti siyasi bir malzeme haline dönüştürülen Komitas'ın ölümünün aydınlatılmasının, yaşanan husumetlerin ortadan kaldırılması açısından sağlayacağı katkı inkâr edilemez. Kanaatimiz şudur ki kendisini Ermenistan'ın hamisi olarak gören ve kendi çıkarı için her şeyi mubah sayıp kullanmaktan çekinmeyen diaspora bu tavrını gözden geçirmeli ve Erivan'ın gösterdiği cesareti örnek alarak Ankara'yla diyalog kurmanın yollarını aramalıdır. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=903112&title=yorum-samir-salha-diasporanin-ofkesinin-arkasindaki-neden#
#1702
Antibakteriyal sabun normal sabundan daha mı iyi?

Bugünlerde herşeyin antibakteriyal olmasını istiyoruz. Marketlerin raflarındaki sıvı sabunların yaklaşık yüzde 75'inin etiketinde antibakteriyal olduğu yazıyor ve biz de sürekli temizlik cephanemize yeni antibakteriyal ürünler ekliyoruz.  

Peki antibakteriyal sabunlar ellerimizi daha mı temiz yapıyor?

Howstuffworks isimli internet sitesinde yer alan habere göre, bazı uzmanlar, bunun böyle olmadığını söylüyor. Öncelikle, sabunun kimya aşamasında nasıl çalıştığına bir göz atmak gerektiğini söyleyen uzmanlar, sabun yapmak için, asit ve bazı birleştirmemiz gerektiğini belirtiyor. Kullanılan asit, yağ asitleri ile trigliseridlerden oluşurken baz ise sodyum hidroksittir. Karışım yağ asitlerinin trigliseridlerden ayrılıp hidroksit iyonlarıyla kaynaşmasına neden oluyor ve böylece sabun adını verdiğimiz tuz oluşuyor. Sabunun iki temel fonksiyonu var:

- Suyun yüzey gerilimini azaltmak,

- Kir, yağ ya da bakterileri engellemek.

Çünkü, sabun molekülünün bir parçası (hidrofolik) suyu çeker ve diğer parçası (hidrofobik) ise su geçirmezdir. Hidrofolik parça, hidrofobik asitlerin diğer hidrofobik maddelerle temas etmesine izin veriyor. Kirler sabunun yağ asitlerine yapıştığında, su damlacıkları içinde kapsülle çevriliyor. Bu sayede, kir, yağ ve bakteriler kolayca yıkanıp uzaklaştırılıyor. Bu nedenle, sıradan sabunlar da bakterilerden kurtulmanızı sağlar.

Peki antibakteriyal sabunlar, daha fazla mı temizler?

Muhtemelen böyle olduğunu söyleyen uzmanlar, antibakteriyal modasında gözönünde bulundurmanız gereken birkaç temel nokta bulunduğunu ifade ediyorlar:

Antibakteriyal sabun bileşenlerinin (genellikle triklosan ya da triklokarbon) işe yaraması için yüzeyde yaklaşık 2 dakika kalması gerekiyor. Ancak, birçok insan bu kadar sabırlı olmadığı için, sabunun içindeki antibakteriyal içerik görevini yerine getirmeden önce insanlar tarafından durulanarak uzaklaştırılıyor.

Birçok yaygın hastalık virüslerden kaynaklanıyor ve bunlar antibakteriyal ürünlerle önlenemez. Amerikan Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezi'ne göre, antibakteriyal sabunlar gerekli değil, fakat ellerinizi sıradan sabunla ve ılık suyla iyice yıkamak enfeksiyonlardan korunmanın en etkili yollarından biridir.
#1703
İstanbul'daki 5 büyük camiye asılan ve içerikleriyle tartışma çıkaran mahyaların kaynağı aydınlandı. 

Mesajların içeriği müftülük ve vakıflar bölge müdürlüğü üzerinden tartışılırken; mesajlar ve asılacağı camileri tek tek İstanbul Valiliği'nin emirle belirlediği ortaya çıktı. Valilik, Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü'ne 28.8.09 tarih; 490 sayılı faks emriyle mahyalarla ilgili talimat verdi. Valiliğin tartışmalı mesajları "asın emri" gönderdiği Ağustos'un son haftası, Genelkurmay Başkanlığı tartışmalı "Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye" mesajını kamuoyuna açıklamıştı. Mahyaların kamuoyunda tepki çekmesinden sonra yapılan açıklamada; her yıl toplanan Kutlama Komitesi'nin kararları doğrultusunda sözkonusu mahyaların yakıldığı belirtildi. Ancak Kutlama Komitesi 1 Eylül'de toplandı. Valiliğin tartışmalı içerikli mahyalarla ilgili gönderdiği emir yazısının tarihi ise 28 Ağustos. İstanbul Valiliği'nin Kutlama Komitesi toplanmadan, iki gün önce komiteyi by-pass anlamına gelen emir göndermesi dikkat çekti.

CAMİ AVLUSUNA BIRAKILMIŞ GİBİ

Star'ın sorularını yanıtlayan yetkililer, 1 Eylül'deki Kutlama Komisyonu toplantısında, mahya yakılması konusunda prensip kararı alındığını, ancak içerik konuşulmadığını belirtti. Yetkililer içerik konusunda topu birbirine atarken, mahyalara cami avlusuna bırakılan çocuklar gibi kimse sahip çıkmak istemedi. Ancak yazışmalarda içerik konusundaki emrin çıkış noktası olarak Valilik görülüyor. Valilik, emrin altında imzası bulunan Vali Yardımcısı'nın ismini açıklamaktan kaçındı. (Star)

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=902806&title=korsan-mahyalarin-sirri-cozuldu
#1704
Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 1. Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bugünün iki ülke için tarihi bir dönüm olduğunu belirtirken bu güne dair hissettiklerini anlattı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bugün gerek Suriye gerekse Türkiye tarafında hissi anlar yaşadıklarını belirterek, "İki halkın birbirini bu kadar özlediği hepimizce malumdu ama bu kadar özlemle birbirlerini beklediklerini ve kucaklaşma arzusu içinde olduklarını bir kez daha müşahede ettik" dedi.

Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 1. Bakanlar Kurulu toplantısının kapanış oturumunun ardından ortak basın toplantısı düzenlendi.

Davutoğlu, bugünün Türkiye ve Suriye tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Gerek Türkiye gerekse Suriye tarafında son derece hissi anlar yaşadık. İki halkın birbirini bu kadar özlediği hepimizce malumdu ama bu kadar özlemle birbirlerini beklediklerini ve kucaklaşma arzusu içinde olduklarını bir kez daha müşahede ettik. Son derece hissi ve asırların getirdiği o kültürel harmanı yansıtan bir buluşma oldu."

Bu tür buluşmaların bölgedeki tüm kardeş ülkeler arasında gerçekleşmesini dileyen Davutoğlu, bunun bölgeye ve dünyaya, bölgesel ve küresel barışa en önemli mesaj olacağını bildirdi.

Davutoğlu, daha sonra Gaziantep'e geldiklerini hatırlatarak, bu çerçevede "diplomasi tarihine araç diplomasisi adında yeni bir diplomasi usulü" kazandırdıklarını söyledi. Halep'ten Öncüpınar'a, Öncüpınar'dan Gaziantep'e yaklaşık 2 saat ilgili bakanların bir otomobilde birlikte kaldıklarını ve çok güzel projelerin  çıktığını bildirdi.

Toplantılara ilişkin ortak açıklamanın yapılacağını belirten Davutoğlu, bunun dışında bugünkü görüşmelerde ulaşılan 40'a yakın protokol, proje, mutabakat zaptı ve anlaşma üzerinde çalışma kararı alındığını, ilgili bakanlıkların bunları 10 gün içinde eylem planı halinde birbirlerine bildireceklerini, aralık ayı başındaki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Şam ziyaretinde ilk yüksek düzeyli stratejik işbirliği toplantısının gerçekleşeceğini kaydetti.

"Bundan sonra artık Türkiye, kaderi, tarihi ve geleceği ortak olarak aynı yolda yürümeye devam edecek. El elde yürüyeceğiz bu yolda ve bölgemizi tekrar yükselen bir medeniyet merkezi yapmak için hep beraber çalışacağız" diyen Davutoğlu, bugünün her iki halk için de iki bayram arasında bir bayram, bir düğün günü olduğunu söyledi.

Davutoğlu, iki ülke arasında en kısa zamanda daha çok kapının açılması için altyapı çalışmalarının başlamasına karar verildiğini de anlattı.

-SURİYE HEYET BAŞKANI TÜRKMENİ-

Suriye Devlet Başkanı Yardımcısı Vekili Hasan Türkmeni de açıklamasında tarihi bir gün yaşadıklarını söyleyerek, işbirliği konseyinin kurulmasına karar verilmesinden hemen sonra yürürlüğe girmesinden son derece mutlu olduğunu kaydetti.

Türkmeni, bugünkü görüşmelerin her iki ülkenin halkına hayırlı olmasını dileyerek, görüşmelerin ekonomi, güvenlik, savunma, sağlık ve çevre gibi alanlarda işbirliğinin gelişmesine katkıda bulunacağını kaydetti.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bu olayın temellerini attıkları ve karşılıklı güven sağladıkları için teşekkür eden Türkmeni, Suriye'nin de kendi eylem planını hazırlayarak, sunacağını bildirdi.

-ATALAY VE GÖNÜL-

Daha sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay, terör örgütüne karşı işbirliği ile ilgili bir soru üzerine, 1998 yılında Suriye ile Adana mutabakatı, 2001 yılında da bir anlaşma imzalandığını hatırlatarak, iki ülke arasındaki bu sürecin yürümekte olduğunu kaydetti.

Atalay, Suriye tarafının bu konuda çok hassas davrandığını, hem bilgi alış verişi hem de terör unsurlarına dönük işbirliğinde Türkiye'ye yardımcı olduğunu belirterek, Suriye'nin 2003 yılından bu yana Türkiye'ye iade ettiği terör örgütü mensubu sayısının 122 olduğunu, bunların 77'sinin PKK terör örgütü mensubu bulunduğunu bildirdi.

Bakan Atalay'ın Suriyeli mevkidaşı da terörle mücadelede Türkiye ile sürekli işbirliği kanalları bulunduğunu, düzenli şekilde bilgi alış verişinde bulunduklarını kaydetti.

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de askeri alandaki işbirliğine ilişkin soru üzerine, iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların her türlü temas ve çalışma için hukuki zemin sağladığını kaydetti. Gönül, ekim ayı sonuna doğru temas gruplarının devreye gireceğini ve üç ayrı çalışma yapılacağını belirterek, bu grupların kendi alanlarında çalışma yapacaklarını bildirdi. Gönül, savunma sanayi alanında bugüne kadar gelinen noktanın daha ilerisine gidilmesini umduklarını da belirtti. AA

http://www.haber7.com/haber/20091013/Turkiye-Suriye-ortak-kabine-toplantisi.php
#1705
Türkiye ile Suriye sınırını temsil eden bariyerler kaldırıldı. İki ülker arasında vize muafiyeti içeren anlaşma Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim tarafından imzalandı.

Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Bakanlar Toplantısının ardından vize muafiyeti anlaşması çerçevesinde Suriye tarafında, sınırda ve Türkiye tarafında olmak üzere üç ayrı tören düzenlendi.

Önce Suriye tarafında yapılan törene katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Devlet Bakanları Hayati Yazıcı ve Cevdet Yılmaz, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile Suriyeli bakanlar, bu ülkenin Esselame Sınır Kapısı'ndan tampon bölgeye geçti.

Burada bir süre bekleyen bakanlar, ikram ve halk oyunları gösterilerinin ardından sınırdaki barikatı birlikte tutarak kaldırdılar ve barikatla bir süre yürüdüler.

Esselame Sınır Kapısından Suriye halk oyunları ekiplerinin gösterileriyle uğurlanan bakanlar ve beraberindekileri Öncüpınar Sınır Kapısı'nda Kilis Valisi Turhan Ayvaz, AK Parti milletvekilleri Hasan Kara ve Hüseyin Devecioğlu ile Suriye'nin Gaziantep Başkonsolosu Heysem Saad karşıladı.

Bakanlar daha sonra, iki ülke arasındaki vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni için Öncüpınar Gümrük Müdürlüğüne geçti.

Burada yapılan gösterilerin ardından iki bakan, Türkiye ile Suriye arasında vize muafiyeti getiren anlaşmaya imza koydu.

İmza töreninde beyaz güvercinler ile kırmızı ve beyaz reklerde balonlar uçuruldu ve aile fotoğrafı çektirildi. Daha sonra Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Bakanlar Toplantısının ikinci bölümü için Gaziantep'e hareket edildi.

http://www.haber7.com/haber/20091013/TurkiyeSuriye-siniri-kaldirildi-VIDEO.php
#1706
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü'nün, Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde başlattığı yeni uygulamayla "Kısa Ürün Bilgisi" olarak adlandırılan prospektüslerin yerini "Kullanma Talimatı" alacak. Hastalara yönelik hazırlanan talimatta kısa, yalın, anlaşılabilir ifadeler yer alacak. Prospektüslerden daha büyük boyutta hazırlanacak "Kullanma Talimatı"nda "Kullanılan ilaç nedir ve ne için kullanılır, kullanmadan önce dikkat edilmesi gerekenler, nasıl kullanılır, olası yan etkiler nelerdir ve ilacın saklanma koşulları" bilgileri yer alacak. 2005 yılında çıkarılan yönetmelikten sonra başlayan uygulama ilk olarak 2006 yılında ruhsat alınan ilaçlarda uygulamaya başladı. Bu yıl sonuna kadar tüm ilaçlar için "Kullanma Talimatı" hazırlanmış olacak.
AA

http://www.haber7.com/haber/20091013/Ilac-prospektusleri-tarih-oluyor.php
#1707
Bu gidiş iyi gidiş değil. "Ermeni Açılımı"nın Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasına dair protokole dayanması, durumun ne kadar tehlikeli noktalara gittiğini gösteriyor.

Bu iktidar başlattığı her açılımı böyle sonuçlandıracaksa, Kıbrıs Sorunu kalıcı bir çözüme kavuşacak demektir.

Böyle giderse Kürt Açılımı farklılıkların zenginlik olduğunun herkes tarafından benimsenmesi ve bölücü terörün bitmesi ile sonuçlanabilir.

Daha da tehlikeli olan ihtimal ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği kriterlerine tam uyması ve sonunda AB'ye tam üye olmasıdır.

Bunlara bir dur demenin zamanı gelmiştir.

Şimdiye kadar bunların yaptıklarına sadece seyirci kalındığı için, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunlar çözümlenmiş ve hatta Suriye vizeyi kaldırmıştır.

En tehlikeli durumu da vurgulayalım.

Bunları, yani AK Parti iktidarını "Şeriat tehlikesi" ile özdeşleştirmek hızla demode olmaktadır.

Daha da ötesi bunların açılımlarının "Yeni bir siyaset kültürü" oluşturduğunu objektiflikleri tartışılmayan aydınlar bile söylemektedir.

Geçen hafta Taraf'taki yazısında konuyu irdeleyen Halil Berktay'ın şu gözlemleri, tehlikenin çapını gösterir niteliktedir:

Bunlar farklı
- AK Parti liderliğinin değişik, alışmadığımız bir siyaset tarzı var. Gerçekçi olalım. Hiç de cahil, ilkesiz, vizyonsuz ya da korkak ve teslimiyetçi değiller. Beklendiğinden çok daha esnekler, bu bir. Çabuk öğreniyorlar, bu da iki. Çünkü kompleksli, takıntılı değiller. Erdoğan, Gül ve ekipleri (başbakanın Kasımpaşalılığa izafe edilen bazı reflekslerine karşın) Türk siyasetinin bu bildik davranış kalıbına da çok benzemiyor aslında. Son tahlilde, soğukkanlılıklarının ağır bastığını düşünüyorum.
- 2002'den bu yana bütün adımları, zikzakları, ileri-geri manevraları geçiyor gözlerimin önünden. Özellikle 2004-2006 arasında benim de umutsuzlandığım anlar oldu. AB'den vazgeçtiklerinden, pillerinin bittiğinden, reformculuklarının tükendiğinden kuşkulandığım. Ya da ihanete uğramış, satışa getirilmişçesine öfkelendiğim, Şemdinli'de olduğu gibi.
- Yanıldık. Yanılmışız. İlginç bir tarafı var AKP'nin: They keep coming back. Dış dinamiklerin (özellikle neo-con'ların daha 2007'de belirginleşen düşüşü ve Obama'nın başkan seçilmesinin) de yardımıyla, tekrar tekrar geri geliyorlar, bir vakitler terk etmeye zorlandıkları mevzilere. Hayır, şeriat uğruna değil (buna inanan kaldı mı?) Daha ziyade demokratikleşme ve Avrupalılaşma, ya da bu yolda Türkiye'nin taşımak zorunda kaldığı eski kamburlardan, ölü ağırlıklardan kurtulma doğrultusunda. Ermeni sorunu iyi bir örnek.

Bazı önlemler
Bu tür tahlillere ve övgülere konu olan AK Parti'nin yurtta ve dünyada itibar ve başarı kazanmasına karşı, mutlaka bir şeyler yapmak gerekiyor.

Örneğin barış ve uzlaşma amaçlayan her açılıma karşı "Vatanı satıyorsunuz" benzeri sloganlarla karşı çıkmak şarttır.

AB ile yakınlaştıkları zaman "İkinci Sevr", AB ile araları açıldığında ise "Bunlar bizi Ortadoğu'ya çekiyor" türü sloganları kullanmak işe yarayabilir.

Bunlar yapılırken, Erdoğan'ın ve AK Parti'nin evrensel doğrularla çelişen söylemleri desteklenmeli, bir bölüm medya ile kavgaları körüklenmeli, yanlışları övülerek onlar aşağı çekilmelidir.

Herkesin çok dikkatli olması gerekiyor.

Bunlar her açılımlarını "Ermeni Açılımı"nda olduğu gibi sonuca ulaştırırlarsa, 2011'deki genel seçimi de tek başlarına kazanabilirler.

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2009/10/12/ya_butun_acilimlarda_amaclananlara_ulasilirsa
#1708
Geçen 23 Ocak'ta, Kadiköy'deki Ermeni Kilisesinde, girdiği ekonomik bunalımdan çıkış yolu bulamadığı için, ne yazık ki intihar eden, Sevan İnce'nin, ölümünden  önce yazdığı son mektupdur bu:

"Bakıyorsun, bi yanda Ermenilere soykırım yapılmıştır!' diyenler; diğer yanda 'soykırım yoktur!' diyenler.  Şu sıralar moda 'işi tarihcilere bırakalım' diyenler... Soykırım yapışmıştır diyenlerin hepsi de kindar Ermeni diasporası mensubu, ya da bunlardan çıkarı olan siyaset erbabı.

Yoktur diyenlere bakıyorum, bu konuda derin bir tarihi bilgileri yok ama adettir diye reddediyorlar. Tarihciler deseniz neyi ortaya çıkaracaklar? Soykırımın belgesi mi olur? Eskaza bi belge çıksa, mutlaka karşısına bi belge daha çıkar. Tartışma sürer gider.

"Bizler Türk Ermenileriyiz. Gerçeği bizler biliriz. Bizler tek tip hikaye dinlemedik. Diaspora Ermenisi, sadece ölüm hikayesi bilir. Olaylardan sonra geri dönmemiş, komşularının mahçup yüzlerine şahit olmamıştır. Onlar bu ölümler için bütün Türk'leri suçlarlar. 

"Türk Ermenisi'ninse daha değişiktir öyküsü.  Anneannem, örneğin, köydeki Ermeni delikanlıların nasıl silahlandırılıp çeteci yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını yabancı dil konuşanlar getirmiş. Büyükbabam, Kayseri'de tüm sülalesini kurtarmak için çırpınan Osmanlı Yüzbaşı'sı Sinan'ı ağlayarak anlatırdı. Sayesinde sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş. Bizler, katliam hikayeleri dinlediğimiz gibi, bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne yatan Türk'lerin ya da yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar kucak açan Türk komşularının hikayeleriyle büyüdük.

"Onun için bize sorulsun diyorum. Kimse bizden daha yansız olamaz. Hikaye şudur kısaca: Tebanın bir bölümü, emperyalist güçlerin gazına gelip ayrılıkcılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı hükümeti, bölgede tehcir (göç) kararı almıştır. Osmanlı tarafından örgütlü bir biçimde kıyım yapılmamıştır! Hastalık dışındaki ölümler, münferit olaylardır ve sürgünlerin yanlarında götürdükleri altın paraları gasp etmeyi amaçlayan eşkiyalarca yapılmıştır! Ülkenin Batı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin kılına dokunulmadığına göre, buna soykırım denemez! Ayrıca söz konusu 1.5 milyon Ermeni sayısı, ölü değil, kayıp sayısını ifade eder.

"Biz Türk Ermenileri iyi biliriz. Anadolu bu olaylar sırasında ve sonrasında Müslüman olmuş Ermenilerle doludur. Daha sonra, serbest olmasına rağmen, Müslümanlığı bırakıp kendi dinlerine dönmemişlerdir. Ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp hanesine yazılmışlardır.
Konuşmak gerekirse biz konuşur olayların uzun öyküsünü anlatırız! Fransızlara gelince... onlara da küflü peynir yemek düşer.

Kalın sağlıcakla

Sevan İnce"


Ahmet Türk: Salona hakim değiliz

DTP Kongresinde, PKK'lılar için saygı duruşunda bulunulmasından sonra salonu terk eden AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ayalan'dan, Ahmet Türk özür dilemiş.

Türk, "ne yazık ki salona hakim değiliz!" demiş.

Böylece Sayın Ahmet Türk sadece salona değil, başta kongre yönetimi olmak üzere, diğer milletvekillerine ve partililere de hakim olamadığını açıklıyor. Ahmet Türk, DTP'nin kamu oyunda gerçek anlamda saygınlığı olan, kabul gören bir parti konumuna gelebilmesi için tek şansı. Yoksa, DTP, PKK terör örgütünün sözcüsü konumunda kalmaktan öte hiç bir işleve sahip olamaz. Dahası, iyi niyetle, demokrasi açılım için çaba gösterenleri de bıktırır bi süre sonra. Bu da kimin işine gelir? Herhalde TC vatandaşı Kürt'lerin değil!

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/aziz-ustel/ermeni-vatandasin-intihar-ederken-yazdigi-son-mektup-218354.htm
#1709
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan protokollerinin imzalanması öncesinde yaşanan krizi "prosedürel bir konu" olarak niteledi. 
   
Davutoğlu, TRT'de katıldığı bir programda Türkiye ile Ermenistan arasında dün Zürih'te imzalanan protokollere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Protokollerin imzalanmasının "önemli bir adım" olduğunu belirten Davutoğlu, "hayırlı olmasını" dilediği protokollerin "Türkiye'nin barış vizyonunun bir yansıması" olduğunu kaydetti.

İmza töreninden önce çıkan kriz hakkında Davutoğlu, sorunu "sürecin doğal unsuru" olarak gördüğünü ifade ederek, "Dün çıkan kriz prosedürel bir konudur" dedi.

Sorunun törende kullanılacak ifadelerle ilgili olduğunu belirten Davutoğlu, İsviçre'ye giderken anlayışlarının, herkesin tek taraflı açıklamalarını yapacağı yönünde olduğunu belirtti. Davutoğlu, metinlerin İsviçre'ye verileceği ve dikkatli bir dil kullanılacağı yönünde centilmenlik anlaşması olduğunu kaydetti.

Tarafların hassas olduğu konuların bilindiğini belirten Davutoğlu, tutumlarının, eğer Türkiye'nin hassas olduğu konuda karşı taraf net bir şey söylerse, Türkiye'nin de kendi pozisyonunu net olarak koyacakları yönünde olduğunu söyledi. Davutoğlu, ön şartsız ifadesi girerse, Karadağ'a net ve somut atıf yapılacağını ve herkesin kendi açıklamasından sorumlu olacağını kaydetti. Davutoğlu, ancak açıklamaların yapılmaması formülüyle sorunun aşıldığını hatırlattı.

Türk heyeti olarak "son derece rahat" olduklarını belirten Davutoğlu, "öz güven içinde hareket ettiklerini" ifade etti. Heyetle birlikte beklerken çay içtiklerini söyleyen Davutoğlu, protokolün imzalanacağından emin olduklarını söyledi.

Davutoğlu, işin esasına dönük konularda ülkelerin kararlı olmalarının önemine işaret etti ve bu tarz krizlerin kısa bir süre sonra kimse tarafından hatırlanmayacağını söyledi.

-"AZERBAYCAN'IN YALNIZ BIRAKILMASI SÖZ KONUSU DEĞİL"-

Türkiye'nin perspektifinin kapsamlı barış olduğunu ifade eden Davutoğlu, ancak bunun bütün tarafların bütün konulara adil ve eşit yaklaşımıyla olacağını belirtti.

Davutoğlu, Türkiye-Ermenistan ikili ilişkilerindeki yeni döneme işaret ederek, bu sayede Türkiye'nin Suriye ile sınırları aşma noktasına geldiğini, aynı şeyin Ermenistan ile de olabileceğini ifade etti.

Türk ve Ermeni halklarının birbirini daha doğru anlamalarının da bu yeni dönemle birlikte sağlanabileceğini söyleyen Davutoğlu, bu sürecin bölgesel barış için de önemine işaret etti.

"Ermeni-Azeri ihtilafının çözümünün hayati olduğunu" belirten Davutoğlu, Türkiye'nin tüm bu konuların gerçekleşmesi yönünde adımlarını attığını kaydetti.

Bu konuların birbiriyle bağlı olduğuna işaret eden Davutoğlu, barış atmosferinin yayılması sonucunda tüm bölgenin bundan etkileneceğini söyledi.

Azerbaycan ile ilgili endişeler yönünde de değerlendirmede bulunan Davutoğlu, Türkiye'nin hangi şart olursa olsun Azerbaycan'ı yalnız bırakmasının söz konusu olmayacağını, iki ülkenin kaderlerinin ayrılmaz şekilde birleştiğini kaydetti.

Türkiye'nin diplomatik hareketleri neticesinde Ermenistan ve Azerbaycan liderlerinin son altı ay içinde yaptıkları görüşme sayısına dikkati çeken Davutoğlu, tüm normalleşme süreçlerinin devreye girmesini arzu ettiklerini söyledi. Bu doğru tavra kimsenin karşı çıkmasının mümkün olamayacağını söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin kullandığı dil ve diplomasinin evrensel standartta olduğunu belirtti.

Davutoğlu, dün hazırladığı konuşmanın özünün barışa dönük mesajlar olduğunu, bölgedeki komşu ülkelerin Türkiye'nin benimsediği tutumu doğru anlayacağı ve gerekli adımları atacağı düşüncesinde olduğunu söyledi.

Kars Anlaşması'ndan bu yana Türkiye ile Ermenistan arasında ilk defa başka bir metnin ortaya konduğunu belirten Davutoğlu, bu protokolün Türkiye-Ermenistan ilişkilerini tanımladığını ve bu ilişkileri çerçeveye oturttuğunu belirtti.

-"LOKOMOTİF ÜLKE TÜRKİYE'DİR"-

Protokollerin devreye girmesi durumunda ilişkilerin normalleşeceğini kaydeden Davutoğlu, Türkiye'nin Ermenistan'ı devlet olarak tanıdığını ve sınırların 1993'teki işgale kadar da açık olduğunu anımsattı.

Normalleşme sürecinin başlamasıyla Türkiye'nin tüm komşularla iyi ilişki politikasının bir ayağının daha hayata geçeceğini söyleyen Davutoğlu, bunun bölgeye de yansıması olacağına dikkati çekti.

Davutoğlu, uluslararası forumlarda iki komşu ülkenin çok daha ciddi işbirliği içinde olacağını ve halklar arası ilişkiler bağlamında da bir çok yerde birbirine gergin duran halkların ön yargılardan arınacağını, Türk-Ermeni yakınlaması üçüncü taraflar nezdindeki sorunların aşılmasına da yardımcı olacağını belirtti.

Bu konuda yeni bir algı da oluşturduklarını söyleyen Davutoğlu, normalleşmenin yayılması durumunda bölge havzasının hak ettiği refaha ve düzene kavuşacağını ifade etti.

Davutoğlu, barış yolu projesinin devreye girmesiyle, birbirinden uzaklaşmış görünün ülkelerin birbirleriyle irtibatlanacağını, bölgede ekonomik avantajın yanında yeniden bir arada yaşama kültürünün oluşacağını kaydetti.

Türkiye'nin öz güveninin yüksek olduğunu belirten Davutoğlu, "Çevre ülkelerin lokomotif ülkesi Türkiye'dir" diye konuştu.

Davutoğlu, kurulacak her yeni düzenin ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda Türkiye'yi çekim ülkesi haline getireceğini belirterek,Kafkaslar'da halkın günlük hayatına yansıyacak ciddi gelişmeler beklendiğini kaydetti.

"Fakir komşu istemiyoruz. Komşumuz da zenginleşsin, ama o da başka bir komşumuzun haklarına riayet etsin" diyen Davutoğlu, tüm bölgelerdeki işgalin sona ermesi gerektiğini söyledi. Davutoğlu, makro vizyon geliştikçe, mikro krizlerin zamanla önemini kaybettiklerini ifade etti.

Kars Anlaşması'nın sınır oluşturan anlaşma olduğunu ve bu tür anlaşmaların devletler kalksa bile hükmünü kaybetmeyeceğini belirten Davutoğlu, imzalanan protokolde mevcut sınırın kabul edilerek teyit edilmesi ifadesinin bulunduğunu anımsattı. Davutoğlu, sınırların tanınması konusunda tereddütlerinin olmadığını belirtti.

***

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,Ermenistan'ın en büyük kazancının, Türkiye gibi büyük ve köklü bir devletle dostluk ilişkisi kurmak olduğunu söyledi.

Davutoğlu, TRT'de katıldığı bir programda Türkiye-Ermenistan protokol süreci ve sürecin işleyişine ilişkin bilgi verdi.

İmzaların ardından protokolün önce TBMM'ye sevk edileceğini, ardından onaylanacağını belirten Davutoğlu, zaman ve onay itibariyle takdirin TBMM'de olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, onayın ardından iki ay sonra protokolün işleme gireceğini, imza ile birlikte sınırların otomatik olarak açılmasının söz konusu olmadığını belirtti.

Protokolün onaylanması için uygun psikolojik, politik ve uluslararası ortamın sağlanması gereğine işaret eden Davutoğlu, bu ortamlar oluşmadan özel bir çaba sarf edilmesinin riskli olacağını kaydetti.

Bu zeminin hazırlanması ve kapsamlı barış için bütün tarafların mutabık kalmasının önemine dikkati çeken Davutoğlu, Azeri tarafının bu barışın bir parçası haline getirilecek şekilde Karabağ sürecinde ilerleme sağlanmasının da uygun ortama yardımcı olacağını belirtti.

-"ERMENİSTAN DENKLEMİN DIŞINDA"-

Karabağ ve çevresindeki işgalin meşruiyetinin olmadığını belirten Davutoğlu, normalleşme süreci ile meşruiyeti olmayan işgalin ortadan kalkması arasında bir paralellik kurmakla haklı olduklarını söyledi.

Ermenistan'ın işgal kalktığında kazanacağı şeyin şu anda kazandığını düşündüğü şeyden daha fazla olacağını ifade eden Davutoğlu, bunları; Ermeni halkının refahı, komşu ülkelerle iyi geçinmesi ve bölgedeki genel iyileşme dolayısıyla kendine güveninin artması şeklinde sıraladı. Davutoğlu, Azerbaycan ile ilişkilerinin düzelmesi ve böylece Ermenistan'ın yalnızlıktan çıkmasının da Ermenistan'ın kazancı olacağını söyledi.

Davutoğlu, "Bugün değilse yarın o işgal bitecek orada. Ne kadar erken biterse, herkesin o kadar menfaatine" diye konuştu.

"Ermenistan'ın en büyük kazancı Türkiye gibi büyük ve köklü bir devletle dostluk ilişkisi kurmaktır" diyen Davutoğlu, Türkiye'nin kendisiyle dostluk ilişkisi kuran hiçbir devleti yalnız bırakmadığını söyledi.

Türkiye'nin çevresindeki sınırların yavaş yavaş kalkmasını istediklerini belirten Davutoğlu, ekonomik ve kültürel anlamda yakınlaşmanın hedeflendiğini ifade etti.

Ermenistan'ın şu anda bölgedeki denklemin dışında bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, barış olmadan denklem içine girmesinin de mümkün olmayacağını kaydetti.

-"DİASPORANIN ERMENİSTAN'I YÖNLENDİRMEMESİ LAZIM"-

1915 olaylarına da değinen Davutoğlu, bu bağlamda kişilerin göstereceği tepkilerin devlet politikası haline dönüştürülmesinin büyük hata olacağını ifade etti.

"Diasporanın Ermenistan'ı yönlendirmemesi lazım" diyen Davutoğlu, Ermenistan'ın kendi çıkarlarını gözeten politika geliştirmesinin önemine değindi. Davutoğlu, diasporadaki gelişmeler yönelik her türlü açılıma hazır olduklarını da kaydetti.

Ortak tarih komisyonu konusuna da değinen Davutoğlu, "adil hafıza" oluşturulmasının önemine işaret etti.

İmza törenlerine katılımla ilgili olarak, "Protokollere giden süreçte hiçbir yabancı aktör etkili olmadı" diyen Davutoğlu, sadece İsviçre'nin arabuluculuk etkisi olduğunu söyledi.

ABD'nin temsil edilmesinin, ABD Başkanı Barack Obama'nın meclis konuşmasıyla alakası olmadığını belirten Davutoğlu, "Protokoller her aşamasında Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin iradesiyle şekillendi" dedi.

Minsk Grubu ülkeleri temsilcilerinin katılımının iki süreç arasında irtibatın görünür olması açısından önemine işaret eden Davutoğlu, AB ve AB Konseyinin katılımının ise karşı tarafın isteği olduğunu kaydetti.

İlerleme Raporunun bu hafta açıklanacağını anımsatan Davutoğlu, Türkiye'nin attığı her olumlu adımın AB sürecine ivme katacağını, bu nedenle AB'den de katılımın önemli olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin barış diplomasisine işaret eden Davutoğlu, "Asya'ya yayı ne kadar çok gerersek, oku Avrupa'ya o kadar uzun atabiliriz. Kendi çevresinde etkin olmayan bir Türkiye'nin, Avrupa'da saygın bir üye olması söz konusu olamaz" diye konuştu.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Ser Sarkisyan'ın Bursa'daki maça gelip gelmeyeceğine ilişkin olarak da Davutoğlu, "Beklentimiz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gösterdiği siyasi cesareti ve olgunluğu onun da göstermesidir. Bekliyoruz. Kendi takdiridir" dedi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=902141&title=disisleri-bakani-davutoglu-protokol-krizini-anlatti
#1710
Madem ki Ramazan'dır, Ramazan'ın bereketinden biz de istifade etmeye çalışalım.

Bundan bir süre önce Kuran-ı Kerim'in Fetih suresinde son derece ilginç bir ayete rastladım. Okuyalım:

'Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.' (Fetih Suresi, 29. bkz. http://www.kuranikerim.com/mdiyanet/fetih.htm )

Açıkça anlaşılacileceği gibi, söz konusu ayette, Peygamber efendimize tabi olanların özellikleri ve sıfatları anlatılmaktadır. Peki Kuran Peygamberimize tabi olanların bu vasıflarının nerede yazılı olduğunu söylemektedir?

Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır.'

Peki ya diğerleri?

'İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir.'

Şimdi soru şudur?

Peygamberimize tabi olanların söz konusu vasıfları bir şekilde, Tevrat'ta ya da İncil'de bulunmakta mıdır?

Cevap tek kelimeyle 'hayırdır.'

Yani ne mevcut Tevrat'ta ne de 4 Kanonik İncil'de bu vasıfları anımsatacak her hangi bir bölüm bulun-ma-maktadır. Zaten Tevrat ve İncil'ler bu vasıflardan Paygamberimizden de bahisle bahsedecek olsa, bu Yahudi ve Hristiyanların zaten peygamberimizi kabul etmelerini gerektirirdi.

Diğer taraftan, Fetih suresi nüzül olduğu vakit(M.S. 628) Arap toplumu içerisinde hem Yahudiler hem de Hristiyanlar mevcuttu. Yani o dönemde hem Tevrat hem de İncilleri bulabilmek, okuyabilmek mümkündü.  Peki o tarihte, Tevrat ve İncil'lerde peygamberimize tabi olanların söz konusu vasıfları acaba yazılı mıydı? Elbette bu sorunun da yanıtı 'hayır' olmalı. Olacak olsa, yine Yahudi ve Hrıstiyanların peygamberimize tabi olmaları gerekirdi.

Diğer taraftan, Peygamber efendimiz 'Ümmi' olmasa ve söz konusu kitapları okumuş olsa, böyle bir bölümün olmadığını da bilecek ve haşa rasyonel olarak da böyle bir hata yapılmaması gerektiği akla gelecekti. Bu bile, Kuran'ın insan sözü olmadığının kanıtı olmalıdır.   

O halde Kuran neden peygamber efendimize tabi olanların vasıflarının Tevrat'ta ve İncil'de yer aldığını söylemektedir?

Bunun en önemli sebebi, acizane kanaatim odur ki, günün birinde, orijinal Tevrat ya da İncil metinlerinin ortaya çıkması durumunda, Kuran, o metinlerin otantik ya da gerçek olup olmadıkları konusunda bize bir pusula ya da ipucu vermektedir.

Şimdi bu konuya neden girdim diye sorabilir bazı okurlarımız.

Hamza Hocagil ismini hatırlarsınız. Apokrifal adlı kitabımızı bilenler, Aramice uzmanı Doç Dr. Hamza Hocagil'in 1981 yılında o dönemde Hakkari sınırları içinde kalan şimdilerde Şırnak sınırları içinde olan Uludere'de bir mağarada köylüler tarafından bulunan İncil'in tercüme hikayesini de hatırlayacaklardır. Halen Genelkurmay tarafından muhafaze edildiği iddia edilen bu İncil'le ilgili kitabımın 33. sayfasında Hamza Hocagil'e sormuşum:

'Kitabın bu bölümüne kadar içeriğinden bahsedebilir misiniz?

Tevhitten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah'a eş koşmama, bu arada komşulara yardımcı olma, Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ile ilgili ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı. Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. 'Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak! Ayeti vardı.' (Apokrifal, Timaş Yayınları, sf.33)

İlginç değil mi sizce de. Ne yalan söyleyeyim ben Fetih suresi 29. ayette geçen, 'İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider.' bölümü yeni farkettim.

Gövdesi üzerine dikilmiş ekine ne denir? Başak değil mi?

Hakkari'de bulunan İncil'de geçen ayet ne diyor?

'Senden sonra bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak!'

Peki bu İncil'in nerede olduğu iddia ediliyor. Genelkurmay'da!

Peki herkes susuyor mu?

Evet, susuyor!

Neden?

Dengeler dolayısıyla. Devletin en tepesindeki isimler, dengeler dolayısıyla Hamza Hocagil'e basına konuşmaması için ricada bulundular. Bunu da biliyorum.

Kıymetli okurlarım. Şu ana kadar pek yazmadım. Apokrifal adlı kitabım yayınlandıktan sonra, kitapta anlatılanlara en çok ilgi gösteren isimlerin başında kim geliyordu biliyor musunuz?

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu. Ortak dostlarımız vasıtasıyla 2009 Ocak ayında beni Ankara'ya davet ettiler. Muhsin Bey bu konuyla ilgili neler yapılabileceğini düşünüyordu. Ve kendisi de bu konuyla ilgili araştırma sürecine dahil olmuştu. Ve hatta 2 milyon dolar da bütçe bularak bu konunun sinemaya aktarılmasına uğraşıyordu.

Helikopterinin düşmesi bu konuyla ilgili olabilir mi?

Bilmiyorum.

Ama bildiğim bir şey varsa o da şu: 

'Kendilerine kitap verdiklerimiz, O'nu, çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü bilmelerine rağmen gerçeği gizlerler.' (2 Bakara Suresi, 146.) 

Aydoğan Vatandaş / Haber 7

http://www.haber7.com/haber/20090829/Fetih-Suresi-Hakkaride-bulunan-Incil-ve-Muhsin-Yazicioglu.php
#1711
Dünya medyası Türk-Ermeni protokolünü değerlendirdi. Çetin pazarlıkların ardından Türkiye ve Ermenistan tarafından Zürih'te atılan imzalar, dünyada büyük yankı buldu.
Anlaşma töreni için ABD Dışişleri Bakanı Clinton'un "Son dakika ihtilafı gidermek için iki cebi aynı anda kullanmak zorunda kaldığı"na dikkat çekilirken "Tarihi düşmanlığı gömen anlaşma", "Barış imzalandı ama tehlikeler hala mevcuttur", "Belirsizlik son dakika kadar sürdü", "Protokoller, büyük güçlerin önünde imzalandı", "Clinton yoğun görüşmeler yapmak zorunda kaldı" gibi yorumlar yapıldı.

AMERİKAN BASININDA İLİŞKİLERİN NORMALLEŞTİRİLMESİNİN TÜM KAFKASYA'YA OLUMLU ETKİLERİ OLACAĞI YORUMU YAPILDI

Amerikan basını, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleştirilmesinin tüm Kafkasya bölgesine olumlu etkileri olacağı yorumunu yaptı.

Türkiye ile Ermenistan arasında dün Zürih'te imzalanan protokoller, Amerikan basınında da geniş yer buldu.

Washington Post gazetesi, "ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un son dakika müdahalesinin ardından, iki ülkenin, aralarında diplomatik ilişkilerin tesisine yönelik dönüm noktası sayılabilecek anlaşmaya imza attığını" yazdı.

"Clinton'un bir anlaşmaya varılabilmesi için son aylarda iki tarafla sıkça temas kurduğuna" işaret edilen haberde, protokollerin imzalanmasının üç saat gecikmesine yol açan son dakika krizine ilişkin ayrıntılara yer verildi.

Gazetenin haberine göre Clinton, imza töreninin yapılacağı Zürih Üniversitesine gelir gelmez, Ermeni tarafının Türkiye'nin imza töreninde yapacağı açıklamaya itiraz ettiğini öğrendi. Bunun üzerine Clinton'un konvoyu otele geri döndü. O sırada da otelde bir Amerikalı diplomat Ermenilerle görüşüyordu.

Hafif yağmur altında otelin oto parkında aracının içinde beklerken, bir elindeki telefonla Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan, diğer elindeki telefonla da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşen Clinton, daha sonra otele girerek Nalbantyan'ı kendisiyle birlikte Davutoğlu'nun beklediği Zürih Üniversitesine gitmeye davet etti.

Otelde de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un da aralarında bulunduğu diplomatlarla görüşmeler devam etti. Sonunda ne Türkiye, ne de Ermenistan'ın törende açıklama yapması üzerinde uzlaşılmasıyla, imza aşamasına geçilebildi.

Gazete, "yaşananların, iki ülkenin birbirine karşı duyduğu 'kalıcı şüphe'nin ve önlerinde parlamentolarının protokollere onay verip vermemeyi karara bağlayacağı zorlu bir yolun bulunduğunun işareti olduğu" yorumunu yaptı.

-CLINTON'DAN "DAHA BÜYÜK RESME BAKIN" MESAJI-

Amerikalı yetkililerin açıklamalarına da yer veren gazete, Amerikalıların, parlamentoların onay vermesi halinde anlaşmanın Türkiye ve Ermenistan'ın çok ötesinde etkilerinin olacağını, Güneydoğu Avrupa'nın diğer kesimlerindeki gerginlikleri de azaltabileceği ve Batıya uzanan petrol boru hatları için yeni fırsatlar sunabileceği yönündeki görüşlerine yer verdi.

Gazete, Clinton'un son dakika krizi sırasında taraflara, "Daha büyük resme bakın. Bu çok önemli, yarım bırakılmaması gereken bir şey. Buraya kadar geldiniz. Bu protokollerin ortaya çıkmasını sağlayan gayretler ziyan edilmemeli" dediğini aktardı.

Haberde, Clinton'un, aralarında bir uzlaşıya varılabilmesi çabası kapsamında yıl içinde tarafları 29 kez aradığı da belirtildi.

Gazete ayrıca, protokollerin imzasıyla Türkiye'nin Washington'dan, Yukarı Karabağ meselesinin çözümü için çabalarını artırma sözü aldığını yazdı.

CNN televizyonu ise konuyla ilgili haberinde, "Konuşma metinleri üzerinde son dakikada çıkan anlaşmazlık, neredeyse imza töreninin iptaline yol açıyordu" ifadesini kullandı.

"Olayların, iki komşu ülke arasında yüzyıldır devam eden güvensizlik ve düşmanlığın aşılmasının ne kadar zor olduğunu gösterdiği" belirtilen haberde, "ABD, Fransa, Rusya, AB ve İsviçre'den üst düzey diplomatların, uzlaşıya varılması için çaba göstermesi ve imza törenine katılmasının, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların aşılmasına yönelik uluslararası desteği gösterdiği" kaydedildi.

Haberde, "Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normale döndürülmesi yolunda ilerleme sağlanırsa, bunun Kafkasya bölgesinde ticaretin kilidini açacağı ve gerginlikleri yatıştıracağı" yorumu yapıldı.

Los Angeles Times gazetesi de iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulmasının, Kafkaysa'daki gerginlikleri azaltabileceği ve bu bölgenin Batıya açılan enerji koridoru olma yönünde giderek artan rolüne katkıda bulunabileceği görüşünü dile getirdi.

İNGİLİZ BASINI: DÖNÜM NOKTASI OLACAK TARİHİ BİR BARIŞ ANLAŞMASI İMZALANDI

İngiliz basını, Türkiye ve Ermenistan'ın protokolleri imzalamasını, "İlişkilerde dönüm noktası olacak tarihi bir barış anlaşması imzalandı" başlığıyla duyurdu.

Türkiye ile Ermenistan arasında dün İsviçre'nin Zürih kentinde imzalanan protokoller, İngiliz basınında da geniş yer buldu.

Guardian gazetesi, "Türkiye ve Ermenistan, aralarındaki yüzyıllık düşmanlığa son verecek ve iki ülke ilişkileri için dönüm noktası olacak anlaşmaları dün imzaladılar" diye yazdı.

İmza törenindeki "üç saatlik gecikme ve son dakika anlaşmazlıklarına" da dikkati çeken gazete, anlaşmayla iki ülkenin "1915 iddiaları" konusunda ortak tarihi komisyon kuracağını kaydetti.

Financial Times gazetesi ise imza töreninin ardından dün internet sitesinden haberi "Ermenistan ve Türkiye barış anlaşmasını imzaladı, ancak önlerinde gizli tehlikeler var" başlığıyla duyurdu. Gazete, protokollerin uygulanmasında sıkıntılar olabileceği sinyallerinin, imza töreninin gecikmesi ve son dakika anlaşmazlıklarından anlaşılabileceği yorumunda bulundu.

Gazetelerin yanı sıra İngiliz yayın kuruluşu BBC de imza törenine geniş yer ayırdı. "Türkiye ile Ermenistan'ın yüzyıllık düşmanlığa son verecek ve bağları normalleştirecek anlaşmayı imzaladıklarını" kaydeden BBC, protokollerin imzalanmasıyla özellikle Ermenistan'da protesto gösterilerinin yapıldığına dikkati çekti.

İSPANYOL BASINI: 100 YILLIK DÜŞMANLIĞI SONLANDIRDILAR

İspanyol basını, Türkiye ve Ermenistan'ın ilişkileri normalleştirme protokollerini imzalamakla "100 yıllık düşmanlığı sonlandırdıkları" yorumunda bulundu.

Türkiye ile Ermenistan arasında dün Zürih'te imzalanan protokoller, İspanyol basınında da geniş yer buldu.

Ülkenin önde gelen gazetelerinden El Pais, "Uzmanlara göre tarihi anlaşma, her iki tarafa da avantaj sağlıyor. Türkiye, AB'ye katılım müzakerelerinde ilerleme kaydedilmesini bekliyor, Ermenistan ise yalnızlıktan çıkmayı. Üstelik protokol, Kafkaslar'daki gaz ve petrolün Avrupa'ya getirilmesi için büyük stratejik öneme sahip bulunuyor" diye yazdı.

"Türkiye ve Ermenistan tarihi düşmanlığı gömen bir anlaşma imzaladılar" başlığını atan El Mundo gazetesi ise Avrupa Komisyonunun, söz konusu protokollerin imzalanmasını, "Kafkaslar'ın güneyinde barış ve istikrar yönünde, gelecek vizyonuyla atılan değerli bir adım" olarak değerlendirdiğini belirtti.

Katalonya'nın önemli gazetesi La Vanguardia, konuyla ilgili haberinde, "Türkiye ve Ermenistan, yüzyıllık sorunları çözmek için Zürih'te buzları kırdılar" başlığını kullandı.

İSVEÇ BASINI: TARİHİ ANLAŞMA TAMAM

İsveç basını, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkileri normalleştirme protokollerinin imzalanmasını, "tarihi anlaşma" olarak nitelendirdi.

Ülkenin en saygın gazetelerinden Dagens Nyheter, Zürih'teki imza töreninden önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan ile görüşmesi sırasında çekilen fotoğrafı kullandığı haberinde, ''Tarihi anlaşma tamam'' başlığını attı.

Türkiye ile Ermenistan arasında zorlu bir süreçten sonra protokollerin son dakikada ortaya çıkan bir krize rağmen imzalandığının kaydedilen haberde, iki ülke arasındaki sınırın da açılmasının kesinleştiği ifade edildi.

Haberde, protokollerin iki ülkenin parlamentolarının onayına sunulacağı hatırlatıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen yıl Ermenistan ile Türkiye arasında Erivan'da oynanan Dünya Kupası maçını izlemeye gittiği, bu Çarşamba günü de Bursa'da oynanacak rövanş maçına Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın gideceğini açıkladığı kaydedilen haberde, Erivan'da Türkiye ile anlaşmaya karşı çıkan muhaliflerin gösteri düzenlediklerine işaret edildi.

Dagens Nyheter gazetesi, protokollerin imzalanmasıyla birlikte Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınır kapısının açılacağını hatırlatarak, bunun, denizle bağlantısı olmayan Ermenistan'ın ticaret kapılarının açılması anlamına geleceğine dikkati çekti.

Gazete, protokollerin Türkiye açısından ise AB'ye tam üyelik konusunda komşularıyla sorunlarını halletmesi bakımından önemli olduğunu yazdı.

İsveç Radyosu da internet sayfasında, ''Türkiye ve Ermenistan sonunda anlaştı'' başlığını kullandı.

AVUSTURYA DEVLET TELEVİZYONU (ORF): TÜRKİYE İLE ERMENİSTAN YILLARIN DÜŞMANLIĞINI GÖMMEK İSTİYOR

Avusturya Devlet Televizyonu (ORF), Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokolü, "Türkiye ile Ermenistan yılların düşmanlığını gömmek istiyor" ifadesiyle yorumladı.

İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin başlaması ve sınır kapılarının açılmasını öngören protokolün "tarihi bir anlaşma olduğunu" belirten ORF, protokolün imza töreni ve öncesindeki gelişmeleri uluslararası haber ajanslarının haberlerinden derledi.

İsviçre'nin Zürih kentinde dün akşam imzalanan protokolün imza töreni öncesinde "Soykırım ve Yukarı Karabağ sorunu nedeniyle bir kriz çıktığına" işaret eden ORF, "Protokolün imzalanmasını neredeyse suya düşürecek noktaya gelen bu krizin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un çabaları sonucu atlatıldığını" bildirdi.

Haberinde "protokol" yerine "anlaşma" ifadesini kullanan ORF, "Türkiye ile Ermenistan arasında iki ayrı bölümden oluşan bir anlaşma imzalandığını ve bu anlaşmanın sınır kapılarının açılmasını ve diplomatik ilişkilerin başlatılmasının yanısıra iki ülke arasında gelecekte de görüşmelerin devam etmesinin temelini attığını" kaydetti.

DİĞER BASIN KURLUŞLARININ YORUMLARI

BBC: PROTOKOLLER, BÜYÜK GÜÇLERİN ÖNÜNDE İMZALANDI

"Ermenistan ve Türkiye ilişkilerini normalleştiriyor. İki ülke protokollere, büyük güçlerin dikkatli gözleri önünde imza attı. Her ikisinin yeni bir sayfa açılmasında çıkarı var. Clinton (ABD Dışişleri Bakanı) için test oldu."

TİMES: FUTBOL DİPLOMASİSİNİN DÜNYA KUPASI FİNALİ

"Futbol diplomasisi, Ermenistan ve Türkiye arasında anlaşma yapılmasını sağladı. Futbol diplomasinin Dünya Kupası finali gibi."

OBSERVER: CLİNTON YOĞUN GÖRÜŞMELER YAPMA ZORUNDA KALDI

"Anlaşmanın uygulanmasının yolundaki çok sayıda tehlikenin bir göstergesi olarak törende, açıklamalardaki ifadelere ilişkin son dakika ihtilaf nedeniyle üç saatlık bir gecikme yaşandı. Bu da Hillary Clinton'u, mutabakatı kurtarmak için yoğun görüşmeleri yapmaya mecbur etti."

NEW YORK TİMES: CLİNTON İKİ CEBİ KULLANARAK ANLAŞMAZLIĞA ÇÖZMEYE ÇALIŞTI

-"Son dakikaki ihtilaf, (ABD) Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un anlaşmayı kurtarma yönelik hummalı çabaları yapmasına neden oldu. Sayın Clinton, aynı anda iki cebi kullanarak anlaşmazlıkları çözmeye çalıştı."

LOS ANGELES TİMES: CLİNTON SON DAKİKA ENGELİNİ KALDIRMAYA YARDIM ETTİ

"Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, tarihi anlaşma konusunda iki ülkeye son dakika engeli ortadan kaldırmaya yardımcı oldu."

WALL STREET JOURNAL: TÜRKİYE VE ERMENİSTAN SINIRI AÇACAK

-Türkiye ve Ermenistan bir asırlık düşmanlıktan sonra diplomatik ilişkilerin kurulmasını öngören anlaşmayı imzaladı. ABD Dışişleri Bakanı, tarafları son dakika engeli bertaraf etmeye yardım etti."

LE FİGARO: TÜRKİYE İLE ERMENİSTAN ARASINDA TARİHİ ANLAŞMA

"Türkiye ile Ermenistan arasında tarihi anlaşma. Bir asır süren düşmanlık ve son dakika gecikmenin ardından iki ülke, diplomatik ilişkileri kurmaya ve ortak sınırı açmaya angaje oldu."

LE MONDE: BELİRSİZLİK SON DAKİKAYA KADAR SÜRDÜ

"Türkiye ile Ermenistan cumartesi günü Zürih'te, tarihi anlaşmalara imza attılar. Belirsizlik son dakika kadar hakim oldu. İmza, 'son dakika ortaya çıkan bir zorluk' nedeniyle üç saate yakın bir süre ertelendi."

LİBERATİON: BARIŞMA HER İKİ ÜLKE İÇİN KAZANÇ

"İki ülke cumartesi Zürih'te tarihi anlaşmaları imzaladı. Barışma her iki ülkeye ancak kazanç sağlar: Türkiye için AB ile müzakerelerde ilerleme, Ermenistan için izolasyondan çıkmak."

LİBERATİON: 100 YILLIK DÜŞMANLIĞA SON VERDİLER

"Türkiye ve Ermenistan Zürih'te, birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı kuvvetlerinin ellerince Ermenlerin katledilmesinin tetiklediği bir asırlık düşmanlığı sona erdirmek için tarihi bir anlaşmaya imza attı."

EL MUNDO: TARİHİ DÜŞMANLIĞI GÖMEN ANLAŞMA İMZALANDI

"Türkiye ve Ermenistan tarihi düşmanlığı gömen bir anlaşmayı imzaladı. Türkiye ve Ermenistan cumartesi günü, on yıllarca devam eden konfrontasyonu çözmeye yönelik tarihi bir adım attı."

DEUTSCHE WELLE: CLİNTON TARAFLARI BİRARAYA GETİRMEYİ BAŞARDI

"Zürih'te tarihi bir anlaşma imzalandı. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, imza töreninde hiçbir açıklamanın okunmamasına yol açan uzlaşı ile tarafları biraraya getirmeyi başardı."

AA

http://www.haber7.com/haber/20091011/Dunya-basininda-TurkiyeErmenistan-protokolu.php
#1712
Mektup diplomasisinden önce Sabahat Akkiraz polemiği, Başbakan'ın Deniz Baykal'ın kalesine attığı zarafet yüklü bir golün hikâyesi. AK Parti Kongresi'nde Tayyip Erdoğan'ın saydığı 14 isimden biri Sabahat Akkiraz'dı. Büyük isabetle seçilmiş bir isim. Alevî türküleri olmadan bu toprakların kültürü çok yavan, tatsız-tuzsuz bir şey olur.

Sabahat Akkiraz'ınkiler ise, yokluğuna dayanılmayacak kadar vazgeçilmez sayılmalı. Başbakan sembol isimler üzerinden bir Türkiye uzlaşması formüle ediyor. Sanatçının marifeti iltifata tabi. Sabahat Akkiraz ise bu iltifattan duyduğu memnuniyeti Baykal'a yönelik bir serzenişle ifade ediyor: ''Başbakan ile değil Baykal ile aynı görüşteyiz ama o ismimden bahsetmez.'' Baykal mecbur kalıyor, sanatçıyı telefonla arıyor "ihmale yönelik kırgınlığınız varsa telafi etmeye hazırız" muhabbeti yapıyor. Sonra konuşmasını gazetecilere aktarıyor: "Bir gün öncesinde yoldaydık, Sabahat Akkiraz'ı kendi aramızda konuştuk. Adını anmamak söz konusu değil. Her ortamda, her vesileyle büyük zevkle konuşurum."

Başbakan 14 isim üzerinden farklılıkları bir arada saygı içinde yaşatacak bir uzlaşmanın peşinde. Baykal, bu isimlerden biri ile sınırlı "daha şimdi senden bahsediyorduk" muhabbeti ile bu uzlaşma çağrısına karşılık veriyor. Birinin iktidar sorumluluğu, diğerinin muhalefet özgürlüğü değil burada söz konusu olan. Vıcık vıcık insanı rahatsız eden başka bir şey var.

Bediüzzaman Said Nursî, bir din önderi olmanın çok ötesinde tek başına bu toprağın kimyasının önemli elementlerinden biridir. O olmasaydı, Tek Parti döneminin kaba-saba modernleşme hamleleri toplumu zıvanadan çıkartabilirdi. Bugünün toplum mimarisindeki sağlamlığı fark edenlerin müracaat edeceği otoritelerin başında o gelmeli. Başbakan'ın saydığı 14 isimden biri Bediüzzaman'dı. Baykal'a sormak lazım. Türkiye'de milyonların saygı duyduğu ve kendini borçlu hissettiği bu büyük isim hakkında ne diyebilir? Bu soruyu sorduğunuz anda Baykal ikinci golü yemiş olacaktır.

CHP mi, MHP mi? Açılım konusunda CHP'yi daha yumuşak bulanların yanıldığını düşünüyorum. CHP'nin yumuşaklığı vıcık vıcık bir yumuşaklık. Elinizi attığınız anda her tarafa bulaşıyor. CHP içsel bir dinamikle hareket etmiyor. Baykal'ın şahsında sağdan soldan gelen etkilere, tepkilere göre tavır alıyor. MHP'nin katı ve tavizsiz tavrı ise tam tersine anlaşılabilir, hatta müzakere edilebilir bir tutum. MHP vurgulu biçimde endişelerini sıralıyor. Bu endişelerin yersiz olduğunu kanıtlayabilirseniz, MHP ile müzakere yürütebilirsiniz.

Kürt sorunu, ağırlıklı olarak Kürtçe, yani bir dil sorunu. MHP de açılım sürecinde "İkinci Dil"e itiraz ediyor. Geçen haftaki grup konuşmasında MHP lideri açılıma karşı en temel itiraz noktasını şöyle formüle etti: "İkinci veya başka dillerin eğitime sokulduğu bir süreçte, bu dille birlikte kimlik geliştirecek olanlarla "tek millet" nasıl sağlanacaktır? İkinci bir dilin resmiyet kazanacağı bu sürecin sonunda "tek devlet" yapısı nasıl korunacaktır?" "Tek millet"i savunan Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın bu itiraza verecek cevapları var mı? Elbette var.

Köpürtülen ayrıntıları bir kenara bırakırsak meselenin düğümü MHP'nin bu itirazında saklı. MHP'yi ikna etmek mümkün mü? Mümkün. Argümanı da basit: Dili, dolayısıyla kimliği yasakladığınız zaman "tek millet"i yaşatamazsınız. Bu cevap, tecrübe ile test edilebilir. Ulus devletlerin toplumu homojenleştirmek için giriştikleri çabalar ve özellikle getirdikleri yasaklar duruma göre asimilasyonla veya disimilasyonla sonuçlanabilir. Disimilasyon ayrışma anlamına geliyor. Sevimsiz bir anlamı olan asimilasyonun tam karşılığı "temessül". Yani farklı olanı "temsil" ederek özümsüyorsunuz. MHP'nin cevabını arayacağı soru şu: Kürtçeye getirilen yasak etnik kimliği sivriltiyor mu, törpülüyor mu? Dil ile kimlik arasındaki ilişki MHP liderinin önerdiği gibi mi? Neredeyse sadece Kürtçe yasağının yol açtığı bir ayrışma yaşamıyor muyuz? m.turkone@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=901890&title=chp-ile-mhpnin-farki
#1713
Verginin politik maksatlar doğrultusunda kullanılabilmesi için kanunlarda bazı açıkların bırakılması ve o açıklar vasıtasıyla firmaların "muhtaç" vaziyette tutulması bilinen bir şeydir.
Belki de, halkın kontrolden çıkacağı korkusunu bir türlü içinden atamayan zayıf devletlerin yönetim tarzının "bilgeliğine" bakan enteresan bir hikmettir bu!

Kanunlardaki açıklar ticaret erbabının hırsını gıdıklar. Kısa yoldan daha fazla kazanma hevesiyle gözü kararanlar, açıkları "ustaca" değerlendirir! Elde ettiği muhteşem kazanca, bir de korktuğu şeylerin başına gelmemiş olmasından kaynaklanan ferahlık eklenir ve böylece aynı köprüden tekrar tekrar geçme arzusu kara sevda gibi vücutları sarar...

Ne var ki, bir teftişle her şeyin açığa çıkacağı malumdur ve bu bilgiden kaynaklanan korku, kazanç üstüne kazanç elde etmiş olmanın mutluluğunu alttan alta tehdit eder. Bu riski bertaraf etmek üzere sermaye sahibi ile bürokrasi arasında adı konulmamış anlaşmalar sağlanır. Kanunların açıklarından elde edilen kazancın mutluluğunu paylaşma esasına dayanan bu uzlaşma, aynı zamanda halkın seçtiği hükümetleri ortaklığa dâhil etme konusunda tam bir kıskaç oluşturur. Kıskaca alınan hükümet ya "Evet; ben de sizinleyim."diyerek "müesses nizama" katılır ya da kısa sürede bürokratların sağladığı belge ve bilgilerin, onlar yetmezse, başbakan, bakan ve milletvekillerinin eş ve çocuklarının özel hayatlarından kesitlerin medyaya servis edilmesiyle yıpratılarak alaşağı edilir.

Her seferinde başarıyla sonuçlanan bu oyun, aktörlerine fevkalade bir özgüven ve dokunulmazlık güvencesi verdiğinden, AK Parti hükümetine karşı ilk tavırlar çok tepeden ve aşağılayıcıydı. Hükümetin üst bürokraside yapmak istediği değişikliklere anormal tepkiler veriliyordu. Mesela Durmuş Yılmaz Bey'in Merkez Bankası başkanlığına atandığı zamanı hatırlayalım. Eşinin başörtüsünden, kapısının önündeki ayakkabılara kadar neler yazılıp-çizilmişti! Hatta amiral gemisinin kaptanı bir yazısında "Siz çok olabilirsiniz ama unutmayın ki biz daha güçlüyüz" demişti!

Kurumların tepesi üzerinden yürütülen adı konulmamış düzen, hükümetin yaptığı her bir değişiklikte alarm veriyordu çünkü. Hâlbuki "müesses nizamın" işleyişi o makamlara "uygun" insanların atanmasını gerektiriyordu. Hükümet devr-i iktidarını ciddiye alıp, kendi tercihlerini ortaya koymakta kararlı davranınca, özgüven sahibi saygın kişi ve kurumların korkuları çıktı ortaya.

Nasıl olmasın ki, vergi konusunda mahalle bakkalını bile denetleseler, bakkalı kapatmayı gerektirecek mali suçların çıkacağını herkes biliyor. Zaten küçük esnaf her gün bu korkularla yaşıyor. Büyükler istisna oluşturuyordu ki, gelişmeler onların da rahatını kaçırdı.

Ne yazık ki, gücü elinde bulunduranlar hakkaniyeti unutuyor. Güçler arası bağımlılık, herkesi bağımlı kıldığından, milli irade ve seçimleri de sanal hale getiriyor. Bu durumdan devletin azade kalması mümkün mü? O da halkın tüzel kişiliğini temsil edebilir olmaktan çok uzakta, belli kişi ve grupların aracı durumuna düşüyor. O yüzden her hareketine korku ve tedirginlik damgasını vuruyor. Komplolardan medet umar hale geliyor...

Yani herkesi huzursuz eden bir durum var ortada. Sistemin bozuk işleyişini düzeltmek bürokratı da, işadamalarını da, hükümetleri ve halkı da rahatlatacak. Gizli bağımlılıklardan kurtarıp, özgürleştirecek. Kanun dışı, "rutin dışı" uygulamalarla devletin bekasını sağlamak gibi anormallikleri bitirecek. Ne var ki, alışılmış durumdan kaynaklanan hırslar, geleceğe de ipotek koyabilmek için her yolu deneme eğilimine itiyor bozuk düzenin kazançlı kıldığı kesimleri. Bakalım bu süreçte dersimizi doğru alabilecek miyiz? h.ozturk@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=901884&title=dokunulmazlik-vergi-ve-ceza-2
#1714
Rakiplerini rahatlıkla alt edebilecek kuvvete ulaştığı halde, güç kullanmayı asla düşünmemek mümkün müdür? Bu soruyu şöyle devam ettirebiliriz: Defalarca kötülük yapmış, hatta varlığını ortadan kaldırmak istemiş kişilerde bile "Bu kişi bize bizim yaptığımız gibi yapmaz. Elindeki gücü kullanarak bizi yok etmeyi düşünmez." kanaatini oluşturmak mümkün müdür?
Her iki soruya da "evet" diyebilmek için yaşanmış örnekler vardır. Mesela Hz. Yusuf kıskançlık krizlerine tutulan kardeşleri tarafından kuyuya atılarak öldürülmek istenmişti. Mevla muhafaza edip, onu Mısır'da yüksek bir mevki sahibi kıldığında aradan çok zaman geçmişti. Kıtlıktan kaynaklanan çaresizlikle Mısır'a gelen kardeşleri bir çuval buğday alabilmeyi umut ederken kardeşleri Yusuf ile karşılaştılar. Hz. Yusuf, kendisini tanımayan kardeşlerini öyle güzel bir kurguyla istediği noktaya çekti ki, kardeşleri ancak şunu söyleyebildiler: "Tallahi, Allah seni bizlere üstün kıldı. Doğrusu bizler suçlu idik."

Hz. Yusuf onlara şu cevabı verdi: "Bugün sizi kınayacak, serzenişte bulunacak değilim! Ben hakkımı helâl ettim, Allah da sizi affetsin. Çünkü merhamet edenlerin en merhametlisi O'dur."

İkinci misal Efendimiz'den... Mekke'nin reisleri ve ahali, çok değil, sekiz yıl önce her kabileden birer adam seçip, kabile sayısınca mızrağı onun mübarek bedenine aynı anda saplamak istemişti. Ve yine çok değil, üç sene evvel yarımadanın bütün kabilelerini toplayıp, O'nu Medine'sinde boğmak için üzerine çullanmıştı. Ve daha iki sene evvel en masum bir talebini, Kabe'yi ziyaret isteğini silahlı süvarilerle karşılamış, O'nu Mekke'ye sokmadıkları gibi önüne acı bir anlaşma metni koymuşlardı. Bütün bunlara rağmen ordusuyla birlikte Mekke'ye girince sordu: "Size nasıl davranacağımı düşünüyorsunuz?" Herkes aynı fikirdeydi. "Seni vefalı ve kerim bir kardeş olarak biliriz." dediler. Efendimiz, Hz. Yusuf'un cümlelerini aynen tekrarladı ve "Benim size söyleyeceğim de budur." dedi.

Bu iki örnek gösteriyor ki, en büyük kötülükleri yapanlara karşı, her türlü kuvvet unsurları elinde olduğu halde hiçbir şey olmamış gibi davranabilmek peygamber ahlakıdır. Zaten mümin insanlar için örnek alınması gereken de budur.

Son zamanlarda Doğan Grubu'na kesilen vergi cezaları üzerine başlayan tartışmanın seyri tereddüt uyandırdığı için insanlar kararsız kaldılar. Geçmişte yaşananların tortuları, bugünkü sisli-puslu ortamla birleşince "Kerim davranmak saflık mıdır?" sorusu kıymık gibi beyinlere saplanmıştı. Ali Bulaç Bey geçen hafta cesur bir adım atarak, her şeye rağmen peygamberane davranış modeline dikkatlerimizi çekti. Ne var ki bu konuda pek çok şey söyleyebilecek kişiler suskunluğu seçtiler. Çünkü, her şeyden önce gücü eline geçirince intikam almak gibi bir savunma düşündürücüydü.

Evvela AK Parti hükümeti kurulduğunda herkes hükümetlerin gücünün izafi olduğunu bildiğinden bir meşruiyet tartışması çıkartmayı seçti. Bu tartışmalar bekleneni vermeyince bu sefer de yüzde otuz beşle gelmek "azınlığın çoğunluğa tahakkümüdür" gibi bir atak başlatıldı. Ama her şeye rağmen hükümet icraatlarını sürdürüyor ve yıpranmıyordu. Ergenekon örgütlenmeleri, "Tehlikenin farkında mısınız?" kampanyasıyla başlayıp "Cumhuriyet mitingleri" ve "Danıştay cinayeti" ile devam eden inanılmaz kampanyalara rağmen hükümet yine yerini korudu ve hatta oylarını artırmak ve cumhurbaşkanını seçmek gibi başarılar ekledi yürüyüşüne. Bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıktı:

Türkiye'de milli irade bir hayli gelişmişti. Halk problemlerin demokrasi içinde çözülmesini istiyordu. Hükümetleri yıpratmak, hele Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı pijamayla karşılamak gibi hükümete güç gösterisi yapma dönemleri geride kalmıştı. Bu sefer "rövanşist davranmak" gibi garip bir suçlama girdi devreye. Rövanşist davranmakla suçlamak demek "ben sana çok kötülük yaptım ama sen yaparsan ayıp olur" demek gibi bir şey. Bu konuya nasip olursa haftaya devam etme ümidiyle. h.ozturk@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=899001
#1715
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasına dair protokol, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan tarafından imzalandı. İşte tarihi anlaşmanın detayları

İsviçre'nin Zürih kentinde imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol", iki ülke arasındaki mevcut sınırın karşılıklı olarak tanınmasını öngörüyor.

Protokol çerçevesinde Türkiye ile Ermenistan, gerek ikili, gerekse uluslararası ilişkilerinde, "eşitlik, egemenlik, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı" ilkelerine saygılı olacak.

İki ülke protokolle ayrıca, aradaki mevcut sınırı uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanıyarak, ortak sınırın açılmasını kararlaştırıyor.

TARİHİ İMZA TÖRENİNDEN KAMERALARA YANSIYAN İLGİNÇ KARELER

Protokole göre iki ülke, terörizmin tüm biçimlerini, şiddeti ve aşırıcılığı kınayarak, bu tür eylemlerin teşvikinden veya müsamaha görmesinden kaçınmayı ve teröre karşı mücadelede işbirliğine gitmeyi taahhüt ediyor.

-TARİHİ PROTOKOLÜN METNİ-

Protokol şöyle:

"Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti,

Aynı gün imzalanan ilişkilerin geliştirilmesi hakkında Protokol'de öngörüldüğü şekilde, halklarının yararına hizmet etmek amacıyla iyi komşuluk ilişkileri tesis etmeyi, siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda ikili ilişkileri geliştirmeyi arzulayarak,

Birleşmiş Milletler Şartı, Helsinki Nihai Senedi, Yeni Avrupa için Paris Şartı çerçevesindeki yükümlülüklerine atıfta bulunarak,

İkili ve uluslararası ilişkilerinde, eşitlik, egemenlik, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygılı olacakları ve bu ilkelere saygı gösterilmesini sağlayacakları yönündeki taahhütlerini teyit ederek,

İki ülke arasında güven ve itimat ortamı oluşturulmasının ve bunun muhafaza edilmesinin, tüm bölgede barışın, güvenliğin ve istikrarın kuvvetlenmesine katkıda bulunacağını, güç kullanımından ya da güç kullanma tehdidinden imtina etme, anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü, insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasının önemini akılda tutarak,

İki ülke arasındaki mevcut sınırın uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanındığını teyit ederek,

Ortak sınırın açılması hususunda aldıkları kararı vurgulayarak,

İyi komşuluk ilişkileri anlayışıyla bağdaşmayacak herhangi bir siyaset izlemeyeceklerine dair taahhütlerini yineleyerek,

Hangi nedenle olursa olsun terörizmin tüm biçimlerini, şiddeti ve aşırıcılığı kınayarak, bu tür eylemlerin teşvikinden veya müsamaha görmesinden kaçınılacağını ve bunlara karşı mücadelede işbirliğine gidileceğini taahhüt ederek,

Ortak çıkarlar ve iyi niyet zemininde, barış, karşılıklı anlayış ve uyum hedefleri doğrultusunda ilişkileri için yeni bir model geliştirme ve istikamet belirleme iradelerini teyit ederek,

1961 tarihli Diplomatik İlişkilere Dair Viyana Sözleşmesi uyarınca bu Protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren diplomatik ilişki kurulması ve karşılıklı olarak diplomatik temsilcilik açılması hususunda anlaşmışlardır."

Metinde, "protokolün ve imzalanan diğer protokolün aynı gün ve esasen onay belgelerinin değişimini takip eden ilk ayın ilk günü yürürlüğe gireceği" belirtiliyor.

Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin geliştirilmesine yönelik, "Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol", Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan tarafından imzalandı.

İsviçre'nin Zürih kentinde imzalanan protokol, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkileri her alanda geliştirmeyi hedefliyor ve bu çerçevede bazı somut adımlar atıyor.

Bu adımların başında, ortak sınırın, protokolün yürürlüğe girmesinden sonraki iki aylık bir süre içinde açılması yer alıyor. İki ülke ayrıca çeşitli alanlarda ve düzeylerde komisyonlar kurmayı kararlaştırırken, uluslararası uzmanların da katılımıyla tarihsel boyuta ilişkin bir alt komisyon kuruluyor.

-PROTOKOLÜN METNİ-

"Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti,

Aynı gün imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulması Protokolü rehberliğinde,

İkili ilişkilerini karşılıklı çıkarlara saygı ve güven temelinde geliştirme hedeflerini göz önünde bulundurarak,

İkili ilişkilerini iki ülkenin ortak çıkarları temelinde, siyasi, ekonomik, enerji, ulaştırma, bilimsel, teknik, kültürel ve diğer alanlarda geliştirmeye ve ilerletmeye kararlı olarak,

Uluslararası ve bölgesel örgütlerde işbirliğinin, iki ülke arasında özellikle BM, AGİT, Avrupa Konseyi, Avrupa-Atlantik İşbirliği Konseyi ve KEİ kapsamında geliştirilmesine destek vererek,

İki devletin, bölgede demokratik ve sürdürülebilir gelişmenin sağlanması, bölgesel istikrar ve güvenin artırılması için işbirliği yapmak yönündeki ortak amaçlarını dikkate alarak,

Bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde barışçı şekilde çözümlenmesi hususundaki taahhütlerini tekrarlayarak,

Terörizm, sınır aşan örgütlü suçlar, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi bölgeye ve dünya güvenliği ve istikrarına yönelik ortak güvenlik tehditleri konusunda uluslararası toplumun eylemlerini güçlü şekilde desteklemeye hazır olduklarını yeniden vurgulayarak,

1- Bu Protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren 2 ay içerisinde ortak sınırın açılması hususunda anlaşmışlardır,

2- Her iki ülkenin Dışişleri Bakanlıkları arasında düzenli siyasi istişare gerçekleştirilmesi,

İki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması,

İki ülke arasında mevcut ulaştırma, iletişim, enerji altyapısı ve şebekelerinden en iyi şekilde istifade edilmesi ve bu yönde tedbirler alınması,

İki ülke arasında işbirliğini güçlendirmek amacıyla ikili hukuki çerçevenin geliştirilmesi,

İlgili kurumlar arasında ilişkilerin desteklenmesi ve uzman ve öğrenci değişimini teşvik etmek yoluyla bilim ve eğitim alanlarında işbirliği yapılması ve iki tarafa ait kültürel mirasın korunması ve ortak kültürel projelerin başlatılması amacıyla harekete geçilmesi,

İki ülkenin vatandaşlarına gerekli yardımı ve korumayı sağlayabilmek için 1963 tarihli Konsolosluk İlişkilerine dair Viyana Sözleşmesi uyarınca konsolosluk alanında işbirliği tesis edilmesi,

İki ülke arasında ticaret, turizm ve ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla somut tedbirler alınması,

Çevre konularına ilişkin diyalog kurulması ve işbirliğinin güçlendirilmesi,

hususlarında anlaşmışlardır.

3- Ayrıca, bu Protokol'ün 2. işlem paragrafında ifade edilen yükümlülüklerin hızlı bir şekilde uygulanmasını teminen, ayrı alt komisyonları da kapsayan Hükümetlerarası bir ikili Komisyon'un kurulması hususunda anlaşmışlardır. Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarını hazırlamak üzere işbu Protokolün yürürlüğe girmesini izleyen günden 2 ay sonra iki Dışişleri Bakanı başkanlığında bir çalışma grubu oluşturulacaktır. Bu çalışma kuralları, işbu Protokol'ün yürürlüğe girmesini izleyen 3 ay içerisinde Bakanlar seviyesinde onaylanacaktır. Hükümetlerarası komisyon anılan çalışma kurallarının kabul edilmesinin hemen ardından ilk toplantısını gerçekleştirecektir. Alt komisyonlar, bu andan itibaren en geç 1 ay içerisinde çalışmalarına başlayacak ve görevlerini tamamlayana dek ara vermeden çalışacaklardır. Uygun olması halinde alt-komisyonlara uluslararası uzmanlar da katılacaktır."

-PROTOKOLÜN EK BELGESİ-

Protokolün ek belgesinde de uygulamaya ve ilişkilerin nasıl geliştirileceğine dair unsurlar ve zaman çizelgesi yer alıyor.

Ek Belge'ye göre:

"Atılacak adımlar:

1- Ortak sınırın açılması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesinden sonra iki aylık bir süre içinde,

2- İki Dışişleri Bakanının başkanlığında, hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarını hazırlamak üzere bir çalışma grubunun oluşturulması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesini izleyen günden 2 ay sonra,

3- Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarının Bakanlar düzeyinde onaylanması: Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün yürürlüğe girmesinden sonra 3 aylık bir süre içinde,

4- Hükümetlerarası komisyonun ilk toplantısının düzenlenmesi: Hükümetlerarası komisyonun ve alt komisyonlarının çalışma kurallarının Bakanlar düzeyinde onaylanmasından hemen sonra,

5- Aşağıdaki alt komisyonların çalışmaya başlamaları:

-siyasi istişare alt komisyonu;

-ulaştırma, iletişim ve enerji altyapı ve şebekeleri alt komisyonu;

-hukuki konulara ilişkin alt komisyon;

-bilim ve eğitim alt komisyonu;

-ticaret, turizm ve ekonomik işbirliği alt komisyonu;

-çevre sorunlarına ilişkin alt komisyon; ve

-tarihsel boyuta ilişkin alt komisyon, iki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması: (Bu diyalogda Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileri ile diğer uluslararası uzmanlar da yer alacaklardır.)

Hükümetlararası komisyonun ilk toplantısından en geç bir ay sonra."
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve ilişkilerin geliştirilmesine dair iki ayrı protokol, İsviçre'nin Zürih kentinde geniş bir katılımla imzalandı.

Zürih Üniversitesi'nde düzenlenen imza törenine, protokolleri imzalayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan'ın yanı sıra iki ülke arasındaki görüşmelerde etkin rol oynayan ülkelerin dışişleri bakanları da katıldı.

TSİ 18.00'de yapılması öngörülürken son dakikada ortaya çıkan sıkıntıların açılmasından sonra saat 21.15'te yapılan törende, ev sahibi ve görüşmelere arabuluculuk yapan İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Avrupa Konseyi'ne başkanlık eden Slovenya'nın Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar ile AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana bulundu.

Protokollerin, imzalanmasının ardından onay süreci çerçevesinde iki ülkenin parlamentolarına sevk edilmesi öngörülüyor. TBMM'ye sevk edilecek olan iki protokolün öncesinde Bakanlar Kurulu'nda ele alınması da planlanıyor.

-GÜVENLİK TEDBİRLERİ-

Bu arada protokollerin imzalandığı tarihi Zürih Üniversitesi'nde güvenlik tedbirleri alındığı gözlendi.

Üniversitenin etrafı güvenlik kordonuyla çevrilirken, İsviçre polisi de dedektör köpekleriyle binayı ve çevresini sürekli kontrol etti.

İmza törenini takip edecek basın mensupları için de özel bir basın merkezi oluşturulurken, töreni sınırlı sayıda basın kuruluşunun izlemesine izin verildi. Bu sınırlı sayıdaki kuruluşun dışında kalan basın mensupları, töreni basın merkezindeki canlı yayından izleyebildi.

-ERMENİ GÖSTERİCİ-

Törenin başlamasına birkaç saat kala üniversitenin basın mensuplarının alındığı kapıya gelen Robert Karayan isimli bir Ermeni gösterici, güvenlik koridoruna çeşitli fotoğraflar ve sözde "Büyük Ermenistan" haritası asarak, protokollere hayır gösterisi yaptı.

Sözde "Ermeni Soykırımından Kurtulanlar Merkezi'nden" geldiğini söyleyen Karayan, protokollere karşı olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin Ermenistan sınırını ön şart olmaksızın tek taraflı olarak açması gerektiğini söyledi. İsviçre polisinin, göstericinin ancak basın mensuplarının basın kartlarını göstererek girebildikleri bu alana girebilmesine ve çeşitli fotoğraflar asmasına itiraz etmediği gözlendi.

-TÖRENDEN NOTLAR-

İmza töreninin başlamasının gecikmesi ve bir kriz çıktığının ilk belirtilerinin gelmesinin ardından basın mensupları İsviçreli yetkililer tarafından bulundukları locadan çıkartıldı. Yetkililer, törenin belirsiz bir süre ertelendiğini belirterek, basın mensuplarının kendileri için oluşturulan merkeze dönmelerini ve beklemelerini istedi.

Bunun ardından basın mensupları arasında krizin neden çıktığı ve sorunun ne olduğu konusunda spekülasyonlar ve haber telaşı başladı. Yabancı haber ajansları, Amerikalı ve İsviçreli yetkililerden bilgi alırken, Türk kaynaklardan bilgi akışının olmadığı gözlendi. Bu durum Türk basın mensupları arasında hoşnutsuzluğa neden oldu.

Krizin aşılma sürecinde ilginç olan bir nokta da, AB Komisyonu'nun törenin normal işleyeceğini ve imzaların atılacağını planlayarak hazırladığı kutlama mesajını, kriz çıktığı ve heyetlerin üniversiteyi terk ettiği sırada yayımlaması oldu. AB Komisyonu'nun kutlama mesajı, basın mensuplarına krizin neden çıktığını bulmaya çalıştıkları sırada mail olarak gönderildi. Komisyon, bu maili göndermesinden yaklaşık bir saat sonra da düzeltme mesajı göndererek, ilk kutlama mailinin dikkate alınmamasını rica etti.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Clinton'ın üniversiteye dönmesinin ardından Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan'ın da dönüp dönmediği konusu kafaları karıştırdı. Katılımcıların gelişini sağlıklı bir şekilde izleme imkanı olmayan ve heyetlere ulaşamayan basın mensupları, Nalbantyan'ın üniversiteye gelip gelmediğine ilişkin olarak bir süre doğru bilgi alamadı.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin imzalanmasının ardından heyetler önceden planlandığı şekilde akşam yemeğine geçti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan'ın imzaları atmalarından sonra tüm katılımcılar aile fotoğrafı çektirdi.

Daha önce kısa bir klasik müzik konseri ile başlaması planlanan imza töreni, yapılan değişiklikle İsviçreli bir protokol yetkilisinin ev sahibi ülke İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Michelle Calmy Rey'i takdim etmesi ile başladı.

İsviçre Dışişleri Bakanı Calmy Rey, çok kısa tuttuğu konuşmasında, protokollerin imzası için bir araya gelindiğini hatırlatarak, bu uzlaşı noktasına çeşitli bakanların ve müzakerecilerin katkısı ile ulaşıldığını kaydetti.

Calmy Rey, Davutoğlu ve Nalbantyan'a özel teşekkürlerini sunarak, eski Dışişleri Bakanı Ali Babacan'a da önemli rolü nedeniyle teşekkür etti. İsviçreli Bakan bu noktaya cesaretle gelindiğini belirterek, daha sonra Davutoğlu ve Nalbantyan'ı imzaya davet etti.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun akşam yemeğinin ardından gece geç saatlerde Türkiye'ye dönmesi bekleniyor. AA

http://www.haber7.com/haber/20091011/TurkiyeErmenistan-protokol-metni.php
#1716
Sanıyorum "hukuk devleti" kavramı; bu köşede en sık değindiğim kavramlardan biri. Zira bu kavram; "kanun devleti" ya da "yasa devleti" kavramıyla ciddi bir biçimde karıştırılıyor ve hukuk devletiyle ilgisi olmayan kimi uygulamalar; hukuk devleti olarak isimlendirilebiliyor.

Bu sorun salt bizim değil tüm dünyanın sorunu. Toplumsal bilimlerin kavramları konusunda; bir "consensus" yani "düşünce birliği" sağlanması pek mümkün olmuyor. Kimi zaman farklı kişiler aynı şeyi farklı kavramlarla açıklıyorlar; kimi zaman aynı kavramla farklı şeyler anlatılmaya çalışılıyor. Ve böylece bizim bu alandaki tartışmalarımız; çoğu kez "sağırlar diyaloğuna" dönüşüyor.

Toplumsal alanda böyle bir kavram kargaşası olmasına karşın; belli kavramlar konusunda (en azından evrensel boyutta) consensus sağlanmıştır. Ancak bizde "birileri"; inatla bu iki kavramı birbiriyle karıştırmaktadır. Bu karıştırma kimi zaman "ideolojik takıntılardan" olmakta; kimi zaman da "cehaletten" yapılmaktadır. Ama bazen bu kavramı karıştıran insanlara baktığımız zaman; "hukukçu" ve "öğretim görevlisi" sıfatlarını taşıyan insanların bu "tutumlarını" değerlendirmek mümkün olmamaktadır.

X x x

Bizim üniversitenin eski rektörlerinden biri; "hukuk devleti" lafını dilinden düşürmez ve her türlü hukuksuzluğu yasaların verdiği yetkilerin ardına sığınarak yapardı. Ben o dönemde; "Atatürk ilkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü"nün müdürü olarak üniversite senatosundaydım. Yapılan tüm hukuk ve mantık dışı uygulamalara karşı çıkardım ve o rektör de her seferinde; 12 Eylül eseri olan 2547 sayılı yasayı kaynak göstererek "biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz" derdi. Yemin etse başı ağrımaz...

Çok karanlık bir dönemdi o dönem. Bu rektörün "intihal" yaptığı; yani bilimsel bir kitaptan hırsızlık yaptığı belirlenmişti. Çok saygın (!) ve dürüst (!) geçinen ve "namuslu" (!) bildiğimiz kimi meslektaşlarımızın; bu hırsızlığı örtbas etmek için yaptıkları numaraları görseniz utanırdınız.

Örneğin; bu hırsızlığın yayınlandığı bir "kitap" söz konusu değilmiş.

Bu bir "broşürmüş." Oysaki biz bu 400 küsur sayfalık kitabı Cerrahpaşa'da bir kitapçık dükkânından satın almıştık. Aynı dönemde kimi meslektaşlarımız; intihal nedeniyle ağır cezalar alıyorlardı. Sonra da utanmadan hukuk devletinden söz ediyorlardı.

Bu olay elbette YÖK Genel Kurulu'na da gitmişti. (Kemal Gürüz zamanı.) Genel kurul üyelerinden dürüstlüğüne kefil olabileceğim hukukçu bir arkadaşım; "Bu rapor yeniden adaylığı söz konusu olduğu zaman ortaya çıktı. Ben buna bakmaya bile gerek görmem..." demiş ve sonra iki parmağının ucuyla pis bir şeymiş gibi tuttuğu bu raporu masaya bırakmış...

YÖK üyesi olmanın ve YÖK başkanına yaranmanın böylesine utanç verici davranışlara neden olmasının altında ne var acaba? Ne gibi bir tatmin duygusu veriyorlardı acaba? Tabii artık bu arkadaşımın hiçbir şeyine kefil değilim.

x x x

Bir devletin "hukuk devleti" olabilmesi için; o devletin yasalarının evresel hukuk kurallarına uygun olması gerekir. Bunun kökeninde ise; en basitinden "insan hakları" ve "temel hak ve özgürlükler" gelir.

Dünya üzerinde; istisnasız her devletin kendince yasaları vardır. Bu yasalar genellikle yazılı olur. Fakat geçmiş dönemlerde; monarkların her "sözü" yasa yerine geçerdi ve o dönemde yazılı yasaların olmayacağı tabidir. Tarihte ilk yazılı yasaların Hamurabi tarafından taşa işlendiği de bilinir.

Günümüzde de pek az örneği kalmış olmasına rağmen; Avusturya'nın ve Amazon ormanlarının karanlıklarında kaybolmuş ilkel kabilelerin de kendilerince "kuralları" vardır. Kimi devletler "din devleti" oldukları iddiasındadırlar ki; hiç kuşkusuz buralardaki din kuralları da yasa yerine geçer. Ve tüm bu devletlerde insanlar bu kurallara uymak zorundadırlar.

Bugün; İran'da başını örtmek istemeyen bir hanıma uygulanan yaptırım; hiç kuşkusuz o ülkenin yasalarından gelmektedir. Peki şimdi bu hanımı mahkum eden yargıç; "Kızım burası bir hukuk devletidir kurallara uymak zorundasın" diyebilir mi? Derse de bu işlem inandırıcı olabilir mi?

Elbette olmaz...

X x x

Türkiye'de başta anayasa olmak üzere; toplumsal yaşamı düzenleyen tüm yasalar ya tümüyle değiştirildi ya da önemli maddeleri değiştirildi. Gerçekten 1982 Anayasası'nın halk oylamasıyla kabulünden sonra; "Siyasal partiler yasası", "Seçim yasası", "Sendikalar yasası", "Toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt yasası", "Medeni yasa" vs. vs. tüm yasalar değiştirildi. Tümünde ortak olan amaç ve beklenti daha kısıtlı bir toplumsal yapı oluşturmak ve demokrasinin önüne mümkün olduğunca engel çıkartmaktı.

Buradaki gerekçe de; hiç değişmeyen aynı gerekçe idi: "Efendim bizim memleketimizin bünyesinin de demokrasi alanında daha geniş bir sınır tanıması ciddi sorunlar çıkartabilir..."

Peki şimdi bu yasa ve bu türden kurallara uyarak; hukuk devletinden söz edilebilir mi?

Elbette "hayır..."

Olsa olsa; bir "yasa devletinden" söz edilebilir ki; bu da "hukuk devleti" değildir.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/80221-hukuk-devleti-toktamis-ates-makalesi.aspx
#1717
Cep telefonunuz ne olursa olsun yaydığı radyasyon aynı. Özellikle de çocuklar bu radyasyondan daha çok etkileniyorlar.

Fotoğraf, viedo, TV, internet bağlantısı, multimedya oyunlar, egzantirik mesajlar, radyo, bluetooth... Yeni model cep telefonlarda yok yok kısacası. Üreticilerin özellikle çocukları cezbetmek için, pastel mavi ve pembe renklerde tasarlayıp, piyasaya sunduğu telefonlar yok satıyor.

Çünkü hem telefonu olmayan hem de telefonunu yenilemeyen çocuklar kendini eksik ve toplumsal olarak ezik hissediyor.

Bilinçsiz anne babalar da "aman çocuğum üzülmesin" kaygısı ile piyasadaki teknik yenilikleri yakından takip ediyor.

Özellikle 3G sayesinde çocuklar cep telefonlarını artık neredeyse doğal bir organları gibi görüyor ve ondan ayrı kalmaya on dakika bile dayanamıyorlar.

İşin psikolojik boyutu bir tarafa fizyolojik sağlık yönünü tehdit eden tehlike aslında çok büyük.  'Tehlikeli Oyuncak' kitabının yazarı Prof. Dr. Selim Şeker'in Cep Tehlikesi adlı yeni kitabı; cep telefonu, 3G, baz ve elektrikli cihazların insana, özellikle çocuklara ve çevreye verdiği onarılması güç zararları ele alıyor. Radyasyon denizinde yüzerken ruh ve beden sağlığımızı korumak için ne yapmamız gerektiğinin ipuçlarını veriyor.

Kitabın amacı insanları gerçeklerle uyarmak. Özellikle çocukları, gençleri, anne babaları uyarmak. Prof. Şeker, cep telefonu dışında infrared ısıtıcılar, bilgisayar, televizyon, mikrodalga fırın gibi elektrik enerjisiyle çalışan cihazlar hakkında da özet değerlendirmeler yapıyor, pratik korunma yöntemleri veriyor.

Prof. Dr. Selim Şeker,  kitabında hiçbir kişi ya da kuruluşu karalama amacı gütmeden bilimsel gerçekleri okuyucuya en objektif şekilde sunduğunu belirtiyor.

Yazar okuyucuya kolaylık sağlaması açısından meseleyi "10 soru, 10 cevap" formatında sunuyor. Cevapları hayat kurtaran kitapda yanıtlanan sorular şöyle sıralanıyor:

1.    Cep telefonu çılgınlığının sonu nereye gidiyor?

2.    Cep telefonu güvenlik standartları yeterli midir?

3.    Cep telefonuyla konuşmak gerçekten hasta eder mi?

4.    Çocukların ceple konuşması ne kadar risklidir?

5.    3G teknolojisinin bilinmeyen tehlikeleri neler?

6.    Cep ve baz istasyonları doğal çevre ve hayvanlar için de zararlı mı?

7.    Cep telefonları dışında evimizdeki radyasyon yayan cihazlar hangileri?

8.    Kendimizi ve çocuklarımızı korumak için ne yapmalıyız?

9.    Elektromanyetik dalgalarla insan zihni kontrol edilebilir mi?

10.   Evimizin yakınındaki sağlığımızı tehdit eden baz istasyonlarını nasıl kaldırtabiliriz?

CEP TELEFONUN KISA VE UZUN VADELİ ZARARLARI

Kitapta yer alan bilgilere göre cep telefonuyla konuşymak insanı hasta ediyor.  Duyma bozukluklarından beyin tümörüne, kısırlıktan kan kanserine kadar bir çok hastallığı cep telefonunu tetiklediği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda.

Öyle ki cep telefonu insanın genetik yapısında bile bozulmalara yol açabiliyor.

Cep telefonu konuşmasının insana kısa vadede verdiği zaralarlar şöyle sıralanıyor:

Stres

Görüş alanında daralma

Kulak bölgesinde ısınma

Kalp pilinin bozulma riski

Kulak çınlaması

Yorgunluk hissi

Konstanrasyon bozulması

Baş ağrıları

İşitmede geçici aksaklıklar

Sersemleme

Uyku Bozuklukları

Cep telefonu konuşmasının insana uzun vadede verdiği zaralarlar ise şöyle sıralanıyor:

Genetik yapının bozulması

Beyin Hücrelerinde ölüm ve beyin tümörleri

Beyaz kan hücresi (lenfoma) kanseri

Kan beyin bariyerinin zedelenmesi

Kalp rahatsızlıkları

Hafıza zayıflaması

Kalıcı işitme bozuklukları

Embrio gelişiminin zarar görmesi

Düşük riskinin artması

Kan hücrelerinin bozulması

El ve bilekte sinir sıkışması

Alerji, üreme bozuklukları

Hiperaktivite

Cep teklikesi adlı kitabında Prof. Dr. Selim Şeker, tüm bu bozuklukları bilimsel deney ve araştırmalar eşliğinde detaylandırıyor ve korunmak için yapılması gerekenleri açıklıyor. Yargıtay'ın baz istasyonları ile aldığı kararlar, Ankara Tabip Odası Halk sağlığı Komisyonu'nun Baz İstasyonu konulu bilgi notları ve basında elektromanyetik kirlilik de ek olarak sunuluyor.

Prof. Dr. Selim Şeker kimdir?
Prof. Dr. Selim Şeker, Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü'nü bitirmiştir. Master ve doktorasını George Washington Üniversitesi'nde, 1978 ve 1982 yıllarında tamamlamıştır.

1982'den beri Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde öğretim üyesidir. Çalışma konuları, uzaktan algılama, elektromanyetik uyumluluk, elektromanyetik dalgaların propagasyonu, insanlar üzerindeki biyolojik etkileri ve benzeri konulardır. CyberCom ABD, BBC İsviçre şirketlerinde, George Washington Üniversitesi'nde, NASA'da konusunda ileri düzeyde özgün bilimsel çalışmalar yapmıştır.

Araştırma yaptığı konularda yayımlanmış 8 kitap, 12 rapor, 100 konferans bildirisi ve 36 özgün makalesi, evrensel bilime katkılarının nicel bir ölçüsüdür. Selim Şeker, insanların elektromanyetik alanlara maruz kalması konusunda TSE için iki standart hazırlamış ve bu konuda pek çok ulusal ve uluslar arası toplantıya katılmıştır. TÜBİTAK-MAM ve Telekomünikasyon Kurumu'na konusunda danışmanlık yapmıştır.

http://www.haber7.com/haber/20091010/Cep-telinin-kisa-ve-uzun-vadeli-zararlari.php
#1718
Temel Mevzuat Metinleri / İş Kanunu
10 Ekim 2009, 00:32:48
    İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 105 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/9.md.)

    Bu Kanunun;

       a) 78 inci maddesinde öngörülen yönetmeliklerdeki hükümlere uymayan işveren veya işveren vekiline, alınmayan her iş sağlığı ve güvenliği önlemi için iki yüz Yeni Türk Lirası, alınmayan önlemler için izleyen her ay aynı miktar,

       b) 86 ncı maddesi uyarınca işçilere doktor raporu almayan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için, 87 nci maddesi gereğince çocuklara doktor raporu almayan işveren veya işveren vekiline bu durumdaki her çocuk için iki yüz Yeni Türk Lirası,

       c) 77 nci maddesine aykırı hareket eden, 78 inci maddesi gereği işletme belgesi almadan işyeri açan veya belgelendirilmesi gereken işler veya ürünler için belge almayan, 79 uncu maddesi gereğince faaliyeti durdurulan işi izin almadan devam ettiren veya kapatılan işyerlerini izinsiz açan, 80 inci maddesinde öngörülen iş sağlığı ve güvenliği kurullarının kurulması ve çalıştırılması ile ilgili hükümlere aykırı davranan, iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca alınan kararları uygulamayan, 81 inci maddesinde belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen, 88 ve 89 uncu maddelerinde öngörülen yönetmeliklerde gösterilen şartlara ve usullere uymayan işveren veya işveren vekiline biner Yeni Türk Lirası,

       d) Bu Kanunun 85 inci maddesine aykırı olarak ağır ve tehlikeli işlerde onaltı yaşından küçükleri çalıştıran veya aynı maddede belirtilen yönetmelikte gösterilen yaş kayıtlarına aykırı işçi çalıştıran işveren veya işveren vekiline her işçi için bin Yeni Türk Lirası, aynı maddenin birinci fıkrasında belirtilen mesleki eğitim almamış işçi çalıştıran işveren veya işveren vekiline her işçi için beşyüz Yeni Türk Lirası,

       idari para cezası verilir.

    İŞ VE İŞÇİ BULMA HÜKÜMLERİNE AYKIRILIK

    Madde 106 - Bu Kanunun 90 ıncı maddesinde öngörülen izni almadan faaliyet gösteren işverene bir milyar lira para cezası verilir.

    İŞ HAYATININ DENETİM VE TEFTİŞİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 107- (Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./500.mad)

    Bu Kanunun;

    a) 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen,

    b) 96 ncı maddesindeki yasaklara uymayan,

    işveren veya işveren vekiline sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    İş müfettişlerinin bu Kanundan veya diğer kanunlardan doğan her çeşit teftiş, denetleme yetki ve görevleri gereğince görevlerinin yerine getirilmesi sırasında, görevlerini yapma ve sonuçlandırmaya engel olan kimselere, fiil suç oluşturmadığı takdirde, sekizbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.

    İDARİ PARA CEZALARININ UYGULANMASINA İLİŞKİN HUSUSLAR

    Madde 108 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/10.md.)

    Bu Kanunda öngörülen idari para cezaları, 101 ve 106 ncı maddelerdeki idari para cezaları hariç, gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürünce verilir. 101 ve 106 ncı maddeler kapsamındaki idari para cezaları ise doğrudan Türkiye İş Kurumu İl Müdürü tarafından verilir ve genel esaslara göre tahsil edilir. 106 ncı maddeye göre verilecek idari para cezası için, 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (h) bendindeki tutar esas alınır.

    DOKUZUNCU BÖLÜM : ÇEŞİTLİ, GEÇİCİ VE SON HÜKÜMLER

    YAZILI BİLDİRİM

    Madde 109 - Bu Kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla tespit edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerine göre yapılır.

    KONUT KAPICILARININ ÖZEL ÇALIŞMA KOŞULLARI

    Madde 110 - Konut kapıcılarının hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süreleri, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutları ile ilgili hususların düzenlenmesinde uygulanacak değişik şekil ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

    SANAYİ, TİCARET, TARIM VE ORMAN İŞLERİ

    Madde 111 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/11.md.)

    Bu Kanunun uygulanması bakımından; sanayiden, ticaretten, tarım ve orman işlerinden sayılacak işlerin esasları aşağıda belirtilmiştir.

       Sanayiden sayılacak işlerin esasları şunlardır:

       a) Her türlü madenleri arama ve topraktan çıkarma, taş, kum ve kireç ocakları.

       b) Ham, yarı ve tam yapılmış maddelerin işlenmesi, temizlenmesi, şeklinin değiştirilmesi, süslenmesi, satış için hazırlanması.

       c) Her türlü kurma, onarma, sökme, dağıtma ve yıkma.

       d) Bina yapılması ve onarımı, değiştirilmesi, bozulması, yıkılması ve bunlara yardımcı her türlü sınai yapım.

       e) Yol, demiryolu, tramvay yolu, liman, kanal, baraj, havaalanı, dalgakıran, tünel, köprü, lağım ve kuyuların yapılması ve onarımı, batıkların çıkarılması ve bataklık kurutma.

       f) Elektrik ve her çeşit muharrik kuvvetlerin elde edilmesi, değiştirilmesi, taşınması, kurma ve dağıtma.

       g) Su ve gaz tesisatı kurma ve işletmesi.

       h) Telefon, telgraf, telsiz, radyo ve televizyon kurma.

       i) Gemi ve vapur yapımı, onarımı, değiştirilmesi ve bozup dağıtma.

       j) Eşyanın istasyon, antrepo, iskele, limanlar ve havaalanlarında yükletilmesi, boşaltılması.

       k) Basımevleri.

       Ticaretten sayılacak işlerin esasları şunlardır:

       a) Ham, yarı ve tam yapılmış her çeşit bitkisel, hayvani veya sınai ürün ve malların alımı ve satımı.

       b) Bankacılık ve finans sektörü ile ilgili işlerle, sigortacılık, komisyonculuk, depoculuk, ambarcılık, antrepoculuk.

       c) Su ürünleri alımı ve satımı.

       d) Karada, göl ve akarsularda insan veya eşya ve hayvan taşıma.

       Tarım ve orman işlerinden sayılacak işlerin esasları şunlardır:

       a) Her çeşit meyveli ve meyvesiz bitkiler; çay, pamuk, tütün, elyaflı bitkiler; turunçgiller; pirinç, baklagiller; ağaç, ağaççık, omca, tohum, fide, fidan; sebze ve tarla ürünleri; yem ve süt bitkilerinin yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı, araştırılması, bunlarla ilgili her türlü toprak işleri, ekim, dikim, aşı, budama, sulama, gübreleme, hasat, harman, devşirme, temizleme, hazırlama ve ayırma işleri, hastalık ve zararlılarla mücadele, toprak ıslahı, çayır, mera, toprak ve su korunması.

       b) Ormanların korunması, planlanması (amenajman), yetiştirilmesi, işletilmesi, sınırlandırılması çalışmaları, bunlara ait alt yapı çalışmaları ile tohum toplama, fidanlık, ağaçlandırma, erozyon kontrolü, etüt proje ve rehabilitasyonu, ormancılık araştırma ile milli park, orman içi dinlenme yerleri ve kent ormanlarının kurulması, bakım ve geliştirilmesi.

       c) Her türlü iş ve gelir hayvanlarının (arı, ipek böceği ve benzerleri dahil) yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı ve bunlarla ilgili bakım, güdüm, terbiye, kırkım, sağım ve ürünlerinin elde edilmesi, toplanması, saklanması ile bu hayvanların hastalık ve asalaklarıyla mücadele.

       d) 854 sayılı Deniz İş Kanununun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kara ve su avcılığı ve üreticiliği ile bu yoldan elde edilen ürünlerin saklanması ve taşınması.

       Yukarıda sayılan esaslar doğrultusunda bir işin bu Kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret, tarım ve orman işlerinden hangisinin kapsamında sayılacağı; Sanayi ve Ticaret, Çevre ve Orman ile Tarım ve Köyişleri bakanlıklarının görüşleri alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

    BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDA ÇALIŞANLARIN KIDEM TAZMİNATI

    Madde 112 - Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kurum ve kuruluşların haklarında bu Kanun ve 854, 5953, 5434 sayılı kanunların hükümleri uygulanmayan personeli ile kamu kuruluşlarında sözleşmeli olarak istihdam edilenlere mevzuat veya sözleşmelerine göre kıdem tazminatı niteliğinde yapılan ödemeler kıdem tazminatı sayılır.

    BAZI İŞLERDE ÇALIŞANLARIN ÜCRETLERİNİN GÜVENCESİ

    Madde 113 - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (ı) bentlerinde sayılan işyerlerinde çalışan işçiler hakkında 32, 35, 37, 38 inci madde hükümleri uygulanır. Bu maddelere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında ilgili ceza hükümleri uygulanır.

    ÜÇLÜ DANIŞMA KURULU

    Madde 114 - Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla; Hükümet ile işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere, üçlü temsile dayalı istişari mahiyette bir danışma kurulu oluşturulur.

    Kurulun çalışma usul ve esasları çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

    KANTİN AÇILMASI

    Madde 115 - İşyerlerinde, yüzelli ve daha fazla işçi çalıştırılması halinde, işçilerin ve ailelerinin gerekli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla işçiler tarafından kurulacak tüketim kooperatiflerine işverenlerce yer tahsisi yapılabilir.

    Madde 116 - 13/06/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

    İş Kanununun 18, 19, 20, 21 ve 29 uncu maddesi hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.

    Madde 117 - 05/05/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "1475 sayılı İş Kanununun" ibaresi "İş Kanununun", ikinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/D" ibaresi "İş Kanununun 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.

    Madde 118 - 2821 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin altıncı fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/A, 13/B, 13/C, 13/D, 13/E" ibareleri "İş Kanununun 18, 19, 20 ve 21 inci", "1475 sayılı Kanunun 13/D" ibaresi "İş Kanununun 21 inci", yedinci fıkrasında geçen "1475 sayılı Kanunun 13/A" ibaresi "İş Kanununun 18 inci", "13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E " ibareleri "18, 19, 20 ve 21 inci" şeklinde değiştirilmiştir.

    YÖNETMELİKLER

    Madde 119 - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde çıkartılır.

    YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN HÜKÜMLER

    Madde 120 - 25/08/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

    Geçici Madde 1 - Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.

    Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17 ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır.

    Geçici Madde 2 - 1475 sayılı Kanuna göre halen yürürlükte bulunan tüzük ve yönetmeliklerin bu Kanun hükümlerine aykırı olmayan hükümleri yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar yürürlükte kalır.

    Geçici Madde 3 - 1475 sayılı Kanuna göre alınmış bulunan asgari ücret kararı, bu Kanunun 39 uncu maddesine göre tespit yapılıncaya kadar yürürlükte kalır.

    Geçici Madde 4 - Mülga 3008 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi hükümleri haklarında uygulanmayanlar için, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinde sözü edilen kıdem tazminatı hakkı 12/08/1967 tarihinden itibaren başlar.

    İlk defa bu Kanun kapsamına girenlerin kıdem tazminatı hakları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar.

    Geçici Madde 5 - 1475 sayılı Kanunun 25 inci maddesi ile 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan oranlar, bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından yeniden belirleninceye kadar geçerlidir.

    Geçici Madde 6 - Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.

    YÜRÜRLÜK

    Madde 121 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

    YÜRÜTME

    Madde 122 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
#1719
Temel Mevzuat Metinleri / İş Kanunu
10 Ekim 2009, 00:31:31
    FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ

    Madde 41 - Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.

    Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

    Haftalık çalışma süresinin sözleşmelerle kırkbeş saatin altında belirlendiği durumlarda yukarıda belirtilen esaslar dahilinde uygulanan ortalama haftalık çalışma süresini aşan ve kırkbeş saate kadar yapılan çalışmalar fazla sürelerle çalışmalardır. Fazla sürelerle çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir.

    Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat onbeş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir.

    İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

    63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı sağlık nedenlerine dayanan kısa veya sınırlı süreli işlerde ve 69 uncu maddede belirtilen gece çalışmasında fazla çalışma yapılamaz.

    Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.

    Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda ikiyüzyetmiş saatten fazla olamaz.

    Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışmaların ne şekilde uygulanacağı çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.

    ZORUNLU NEDENLERLE FAZLA ÇALIŞMA

    Madde 42 - Gerek bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde yahut makineler veya araç ve gereç için hemen yapılması gerekli acele işlerde, yahut zorlayıcı sebeplerin ortaya çıkmasında, işyerinin normal çalışmasını sağlayacak dereceyi aşmamak koşulu ile işçilerin hepsi veya bir kısmına fazla çalışma yaptırılabilir. Bu durumda fazla çalışma yapan işçilere uygun bir dinlenme süresi verilmesi zorunludur.

    Şu kadar ki, zorunlu sebeplerle yapılan fazla çalışmalar için 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır.

    OLAĞANÜSTÜ HALLERDE FAZLA ÇALIŞMA

    Madde 43 - Seferberlik sırasında ve bu süreyi aşmamak şartıyla yurt savunmasının gereklerini karşılayan işyerlerinde fazla çalışmaya lüzum görülürse işlerin çeşidine ve ihtiyacın derecesine göre Bakanlar Kurulu günlük çalışma süresini, işçinin en çok çalışma gücüne çıkarabilir.

    Bu suretle fazla çalıştırılan işçiler için verilecek ücret hakkında 41 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları hükümleri uygulanır.

    ULUSAL BAYRAM VE GENEL TATİL GÜNLERİNDE ÇALIŞMA

    Madde 44 - Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Sözleşmelerde hüküm bulunmaması halinde söz konusu günlerde çalışılması için işçinin onayı gereklidir.

    Bu günlere ait ücretler 47 nci maddeye göre ödenir.

    SAKLI HAKLAR

    Madde 45 - Toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmelerine hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerde işçilere tanınan haklara, ücretli izinlere ve yüzde usulü ile çalışan işçilerin bu Kanunla tanınan haklarına aykırı hükümler konulamaz.

    Bu hususlarda işçilere daha elverişli hak ve menfaatler sağlayan kanun, toplu iş sözleşmesi, iş sözleşmesi veya gelenekten doğan kazanılmış haklar saklıdır.

    HAFTA TATİLİ ÜCRETİ

    Madde 46 - Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmidört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.

    Çalışılmayan hafta tatili günü için işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücreti tam olarak ödenir.

    Şu kadar ki;

    a) Çalışmadığı halde kanunen çalışma süresinden sayılan zamanlar ile günlük ücret ödenen veya ödenmeyen kanundan veya sözleşmeden doğan tatil günleri,

    b) Evlenmelerde üç güne kadar, ana veya babanın, eşin, kardeş veya çocukların ölümünde üç güne kadar verilmesi gereken izin süreleri,

    c) Bir haftalık süre içinde kalmak üzere işveren tarafından verilen diğer izinlerle hekim raporuyla verilen hastalık ve dinlenme izinleri,

    Çalışılmış günler gibi hesaba katılır.

    Zorlayıcı ve ekonomik bir sebep olmadan işyerindeki çalışmanın haftanın bir veya birkaç gününde işveren tarafından tatil edilmesi halinde haftanın çalışılmayan günleri ücretli hafta tatiline hak kazanmak için çalışılmış sayılır.

    Bir işyerinde işin bir haftadan fazla bir süre ile tatil edilmesini gerektiren zorlayıcı sebepler ortaya çıktığı zaman, 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebeplerden ötürü çalışılmayan günler için işçilere ödenen yarım ücret hafta tatili günü için de ödenir.

    Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde hafta tatili ücreti işverence işçiye ödenir.

    GENEL TATİL ÜCRETİ

    Madde 47 - Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilere, kanunlarda ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmazlarsa, bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretleri tam olarak, tatil yapmayarak çalışırlarsa ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir.

    Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işçilerin ulusal bayram ve genel tatil ücretleri işverence işçiye ödenir.

    GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLİK

    Madde 48 - İşçilere geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş göremezlik süresine rastlayan ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum veya sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.

    Hastalık nedeni ile çalışılmayan günlerde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir.

    ÜCRET ŞEKİLLERİNE GÖRE TATİL ÜCRETİ

    Madde 49 - İşçinin tatil günü ücreti çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücretidir.

    Parça başına, akort, götürü veya yüzde usulü ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti, ödeme döneminde kazandığı ücretin aynı süre içinde çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

    Saat ücreti ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti saat ücretinin yedibuçuk katıdır.

    Hasta, izinli veya sair sebeplerle mazeretli olduğu hallerde dahi aylığı tam olarak ödenen aylık ücretli işçilere 46, 47 ve 48 inci maddenin birinci fıkrası hükümleri uygulanmaz. Ancak bunlardan ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışanlara ayrıca çalıştığı her gün için bir günlük ücreti ödenir.

    TATİL ÜCRETİNE GİRMEYEN KISIMLAR

    Madde 50 - Fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz.

    YÜZDELERİN ÖDENMESİ

    Madde 51 - Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerler ile içki verilen ve hemen orada yenilip içilmesi için çeşitli yiyecek satan yerlerden "yüzde" usulünün uygulandığı müesseselerde işveren tarafından servis karşılığı veya başka isimlerle müşterilerin hesap pusulalarına "yüzde" eklenerek veya ayrı şekillerde alınan paralarla kendi isteği ile müşteri tarafından işverene bırakılan yahut da onun kontrolü altında bir araya toplanan paraları işveren işyerinde çalışan tüm işçilere eksiksiz olarak ödemek zorundadır.

    İşveren veya işveren vekili yukarıdaki fıkrada sözü edilen paraların kendisi tarafından alındığında eksiksiz olarak işçilere dağıtıldığını belgelemekle yükümlüdür.

    Yüzdelerden toplanan paraların o işyerinde çalışan işçiler arasında yapılan işlerin niteliğine göre, hangi esaslar ve oranlar çerçevesinde dağıtılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.

    YÜZDELERİN BELGELENMESİ

    Madde 52 - Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işveren, her hesap pusulasının genel toplamını gösteren bir belgeyi işçilerin kendi aralarından seçecekleri bir temsilciye vermekle yükümlüdür. Bu belgelerin şekli ve uygulama usulleri iş sözleşmelerinde veya toplu iş sözleşmelerinde gösterilir.

    YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKI VE İZİN SÜRELERİ

    Madde 53 - İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.

    Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

    Niteliklerinden ötürü bir yıldan az süren mevsimlik veya kampanya işlerinde çalışanlara bu Kanunun yıllık ücretli izinlere ilişkin hükümleri uygulanmaz.

    İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

    a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden,

    b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,

    c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden,

    Az olamaz.

    Ancak onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

    Yıllık izin süreleri iş sözleşmeleri ve toplu iş sözleşmeleri ile artırılabilir.

    YILLIK ÜCRETLİ İZNE HAK KAZANMA VE İZNİ KULLANMA DÖNEMİ

    Madde 54 - Yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır. Şu kadar ki, bir işverenin bu Kanun kapsamına giren işyerinde çalışmakta olan işçilerin aynı işverenin işyerlerinde bu Kanun kapsamına girmeksizin geçirmiş bulundukları süreler de hesaba katılır.

    Bir yıllık süre içinde 55 inci maddede sayılan haller dışındaki sebeplerle işçinin devamının kesilmesi halinde bu boşlukları karşılayacak kadar hizmet süresi eklenir ve bu suretle işçinin izin hakkını elde etmesi için gereken bir yıllık hizmet süresinin bitiş tarihi gelecek hizmet yılına aktarılır.

    İşçinin gelecek izin hakları için geçmesi gereken bir yıllık hizmet süresi, bir önceki izin hakkının doğduğu günden başlayarak gelecek hizmet yılına doğru ve yukarıdaki fıkra ve 55 inci madde hükümleri gereğince hesaplanır.

    İşçi yukarıdaki fıkralar ve 55 inci madde hükümlerine göre hesaplanacak her hizmet yılına karşılık, yıllık iznini gelecek hizmet yılı içinde kullanır.

    Aynı bakanlığa bağlı işyerleri ile aynı bakanlığa bağlı tüzel kişilerin işyerlerinde geçen süreler ve kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar veya bunlara bağlı işyerlerinde geçen süreler, işçinin yıllık ücretli izin hakkının hesaplanmasında göz önünde bulundurulur.

    YILLIK İZİN BAKIMINDAN ÇALIŞILMIŞ GİBİ SAYILAN HALLER

    Madde 55 - Aşağıdaki süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır:

    a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen süreden fazlası sayılmaz.).

    b) Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler.

    c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz.).

    d) Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü (işçinin yeniden işe başlaması şartıyla).

    e) 66 ncı maddede sözü geçen zamanlar.

    f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri.

    g) 3153 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan tüzüğe göre röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler.

    h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler.

    ı) İşçilerin evlenmelerinde üç güne kadar, ana veya babalarının, eşlerinin, kardeş veya çocuklarının ölümünde üç güne kadar verilecek izinler.

    j) İşveren tarafından verilen diğer izinler ile 65 inci maddedeki kısa çalışma süreleri.

    k) Bu Kanunun uygulanması sonucu olarak işçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.

    YILLIK ÜCRETLİ İZNİN UYGULANMASI

    Madde 56 - Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez.

    Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur.

    Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.

    İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

    Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.

    Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.

    YILLIK İZİN ÜCRETİ

    Madde 57 - İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.

    Bu ücretin hesabında 50 nci madde hükmü uygulanır.

    Günlük, haftalık veya aylık olarak belirli bir ücrete dayanmayıp da akort, komisyon ücreti, kara katılma ve yüzde usulü ücret gibi belirli olmayan süre ve tutar üzerinden ücret alan işçinin izin süresi için verilecek ücret, son bir yıllık süre içinde kazandığı ücretin fiili olarak çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle bulunacak ortalama üzerinden hesaplanır.

    Ancak, son bir yıl içinde işçi ücretine zam yapıldığı takdirde, izin ücreti işçinin izine çıktığı ayın başı ile zammın yapıldığı tarih arasında alınan ücretin aynı süre içinde çalışılan günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.

    Yüzde usulünün uygulandığı yerlerde bu ücret, yüzdelerden toplanan para dışında işveren tarafından ödenir.

    Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ayrıca ödenir.

    İZİNDE ÇALIŞMA YASAĞI

    Madde 58 - Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri alınabilir.

    SÖZLEŞMENİN SONA ERMESİNDE İZİN ÜCRETİ

    Madde 59 - İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.

    İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27 nci madde gereğince işçiye verilmesi zorunlu yeni iş arama izinleri yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.

    İZİNLERE İLİŞKİN DÜZENLEMELER

    Madde 60 - Yıllık ücretli izinlerin, yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi dönemlerde kullanılacağı, izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği veya sıraya bağlı tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren tarafından alınması gereken tedbirler ve izinlerin kullanılması konusuna ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların şekli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.

    SİGORTA PRİMLERİ

    Madde 61 - Sigortalılara yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden ödenmesine devam olunur.

    ÜCRETTEN İNDİRİM YAPILAMAYACAK HALLER

    Madde 62 - Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM : İŞİN DÜZENLENMESİ

    ÇALIŞMA SÜRESİ

    Madde 63 - Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.

    Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir.

    Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

    Sağlık kuralları bakımından günde ancak yedibuçuk saat ve daha az çalışılması gereken işler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.

    TELAFİ ÇALIŞMASI

    Madde 64 - Zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilir. Bu çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmaz.

    Telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresini aşmamak koşulu ile günde üç saatten fazla olamaz. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz.

    KISA ÇALIŞMA VE KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ

    Madde 65 - ( Mülga madde: 15/05/2008-5763 S.K/37. md.; Mülga madde: 31/05/2006-5510 S.K./106.mad )

    ÇALIŞMA SÜRESİNDEN SAYILAN HALLER

    Madde 66 - Aşağıdaki süreler işçinin günlük çalışma sürelerinden sayılır:

    a) Madenlerde, taşocaklarında yahut her ne şekilde olursa olsun yeraltında veya su altında çalışılacak işlerde işçilerin kuyulara, dehlizlere veya asıl çalışma yerlerine inmeleri veya girmeleri ve bu yerlerden çıkmaları için gereken süreler.

    b) İşçilerin işveren tarafından işyerlerinden başka bir yerde çalıştırılmak üzere gönderilmeleri halinde yolda geçen süreler.

    c) İşçinin işinde ve her an iş görmeye hazır bir halde bulunmakla beraber çalıştırılmaksızın ve çıkacak işi bekleyerek boş geçirdiği süreler.

    d) İşçinin işveren tarafından başka bir yere gönderilmesi veya işveren evinde veya bürosunda yahut işverenle ilgili herhangi bir yerde meşgul edilmesi suretiyle asıl işini yapmaksızın geçirdiği süreler.

    e) Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler.

    f) Demiryolları, karayolları ve köprülerin yapılması, korunması ya da onarım ve tadili gibi, işçilerin yerleşim yerlerinden uzak bir mesafede bulunan işyerlerine hep birlikte getirilip götürülmeleri gereken her türlü işlerde bunların toplu ve düzenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri esnasında geçen süreler.

    İşin niteliğinden doğmayıp da işveren tarafından sırf sosyal yardım amacıyla işyerine götürülüp getirilme esnasında araçlarda geçen süre çalışma süresinden sayılmaz.

    GÜNLÜK ÇALIŞMANIN BAŞLAMA VE BİTİŞ SAATLERİ

    Madde 67 - Günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatleri işyerlerinde işçilere duyurulur.

    İşin niteliğine göre işin başlama ve bitiş saatleri işçiler için farklı şekilde düzenlenebilir.

    ARA DİNLENMESİ

    Madde 68 - Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere;

    a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika,

    b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat,

    c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat,

    Ara dinlenmesi verilir.

    Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir.

    Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir.

    Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir.

    Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz.

    GECE SÜRESİ VE GECE ÇALIŞMALARI

    Madde 69 - Çalışma hayatında "gece" en geç saat 20.00'de başlayarak en erken saat 06.00'ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir.

    Bazı işlerin niteliğine ve gereğine göre yahut yurdun bazı bölgelerinin özellikleri bakımından, çalışma hayatına ilişkin "gece" başlangıcının daha geriye alınması veya yaz ve kış saatlerinin ayarlanması, yahut gün döneminin başlama ve bitme saatlerinin belirtilmesi suretiyle birinci fıkradaki hükmün uygulama şekillerini tespit etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde ekonomik bir zorunluluk bulunmayan işyerlerinde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler çıkartılabilir.

    İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez.

    Gece çalıştırılacak işçilerin sağlık durumlarının gece çalışmasına uygun olduğu, işe başlamadan önce alınacak sağlık raporu ile belgelenir. Gece çalıştırılan işçiler en geç iki yılda bir defa işveren tarafından periyodik sağlık kontrolünden geçirilirler. İşçilerinin sağlık kontrollerinin masrafları işveren tarafından karşılanır.

    Gece çalışması nedeniyle sağlığının bozulduğunu raporla belgeleyen işçiye işveren, mümkünse gündüz postasında durumuna uygun bir iş verir.

    İşveren gece postalarında çalıştırılacak işçilerin listelerini ve bu işçiler için işe başlamadan önce alınan ve periyodik sağlık raporlarının bir nüshasını ilgili bölge müdürlüğüne vermekle yükümlüdür.

    Gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece çalıştırılan işçilerin, ondan sonra gelen ikinci çalışma haftası gündüz çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur. Gece ve gündüz postalarında iki haftalık nöbetleşme esası da uygulanabilir.

    Postası değiştirilecek işçi kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden diğer postada çalıştırılamaz.

    HAZIRLAMA, TAMAMLAMA VE TEMİZLEME İŞLERİ

    Madde 70 - Genel olarak bir işyerinde belirli çalışma saatlerinden önce veya sonra gerekli olan hazırlama veya tamamlama yahut temizleme işlerinde çalışan işçiler için işin düzenlenmesi ile ilgili hükümlerden hangilerinin uygulanmayacağı yahut ne gibi değişik şartlar ve usullerle uygulanacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    ÇALIŞTIRMA YAŞI VE ÇOCUKLARI ÇALIŞTIRMA YASAĞI

    Madde 71 - Onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler.

    Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.

    Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, ondört yaşını bitirmiş ve ilk öğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

    Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuzbeş saatten fazla olamaz. Ancak, onbeş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir.

    Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörülen süreleri aşamaz.

    YER VE SU ALTINDA ÇALIŞTIRMA YASAĞI

    Madde 72 - Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.

    GECE ÇALIŞTIRMA YASAĞI

    Madde 73 - Sanayie ait işlerde onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması yasaktır.

    Onsekiz yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    ANALIK HALİNDE ÇALIŞMA VE SÜT İZNİ

    Madde 74 - Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir.

    Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.

    Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir.

    Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.

    İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz.

    Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.

    İŞÇİ ÖZLÜK DOSYASI

    Madde 75 - İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası düzenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, bu Kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır.

    İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür.

    YÖNETMELİKLER

    Madde 76 - Nitelikleri gereği günlük ve haftalık çalışma sürelerinin 63 üncü maddede öngörüldüğü şekilde uygulanması mümkün olmayan iş ve işyerlerinde çalışma sürelerinin günlük yasal çalışma süresini aşmayacak şekilde ve en çok altı aya kadar denkleştirme süresi tanınarak uygulanmasını sağlayacak usuller Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.

    Nitelikleri dolayısıyla devamlı çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına işçi postaları çalıştırılarak işletilen yahut nöbetleşe işçi postaları ile yapılan işlerde, çalışma sürelerine, hafta tatillerine ve gece çalışmalarına ve çalışma ortasındaki zorunlu dinlenmelere dair özel usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenir.

    BEŞİNCİ BÖLÜM : İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

    İŞVERENLERİN VE İŞÇİLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

    Madde 77 - İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

    İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

    İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.

    Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.

    SAĞLIK VE GÜVENLİK TÜZÜK VE YÖNETMELİKLERİ

    Madde 78 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/3.md.)

    Bu Kanuna tabi işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği şartlarının belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması, işyerlerinde kullanılan araç, gereç, makine ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi ve özel durumları sebebiyle korunması gereken kişilerin çalışma şartlarının düzenlenmesi, ayrıca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygunluğu yönünden; işçi sayısı, işin ve işyerinin özellikleri ile tehlikesi dikkate alınarak işletme belgesi alması gereken işyerleri ile belgelendirilmesi gereken işler veya ürünler ve bu belge veya belgelerin alınmasına ilişkin usul ve esaslar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda yapılacak risk değerlendirmesi, kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların usul ve esasları ile bunları yapacak kişi ve kuruluşların niteliklerinin belirlenmesi, gerekli iznin verilmesi ve verilen iznin iptal edilmesi Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.

    İŞİN DURDURULMASI VEYA İŞYERİNİN KAPATILMASI

    Madde 79 - Bir işyerinin tesis ve tertiplerinde, çalışma yöntem ve şekillerinde, makine ve cihazlarında işçilerin yaşamı için tehlikeli olan bir husus tespit edilirse, bu tehlike giderilinceye kadar işyerlerini iş sağlığı ve güvenliği bakımından denetlemeye yetkili iki müfettiş, bir işçi ve bir işveren temsilcisi ile Bölge Müdüründen oluşan beş kişilik bir komisyon kararıyla, tehlikenin niteliğine göre iş tamamen veya kısmen durdurulur veya işyeri kapatılır. Komisyona kıdemli iş müfettişi başkanlık eder. Komisyonun çalışmaları ile ilgili sekretarya işleri bölge müdürlüğü tarafından yürütülür.

    Askeri işyerleri ile yurt emniyeti için gerekli maddeler üretilen işyerlerindeki komisyonun yapısı, çalışma şekil ve esasları Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak bir yönetmelikle belirtilir.

    Bu maddeye göre verilecek durdurma veya kapatma kararına karşı işverenin yerel iş mahkemesinde altı iş günü içinde itiraz etmek yetkisi vardır.

    İş mahkemesine itiraz, işin durdurulması veya işyerinin kapatılması kararının uygulanmasını durdurmaz.

    Mahkeme itirazı öncelikle görüşür ve altı iş günü içinde karara bağlar. Kararlar kesindir.

    Bir işyerinde çalışan işçilerin yaş, cinsiyet ve sağlık durumları böyle bir işyerinde çalışmalarına engel teşkil ediyorsa, bunlar da çalışmaktan alıkonulur.

    Yukarıdaki fıkralar gereğince işyerlerinde işçiler için tehlikeli olan tesis ve tertiplerin veya makine ve cihazların ne şekilde işletilmekten alıkonulacağı ve bunların ne şekilde yeniden işletilmelerine izin verilebileceği, işyerinin kapatılması ve açılması, işin durdurulmasına veya işyerinin kapatılmasına karar verilinceye kadar acil hallerde alınacak önlemlere ilişkin hususlar ile komisyonda görev yapacak işçi ve işveren temsilcilerinin nitelikleri, seçimi, komisyonun çalışma şekil ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    Bir işyerinin kurulmasına ve işletilmesine izin verilmiş olması 78 inci maddede öngörülen yönetmelik hükümlerinin uygulanmasına hiçbir zaman engel olamaz.

    Bu maddenin birinci fıkrası gereğince makine, tesisat ve tertibat veya işin durdurulması veya işyerinin kapatılması sebebiyle işsiz kalan işçilere işveren ücretlerini ödemeye veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermeye zorunludur.

    İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KURULU

    Madde 80 - Bu Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür.

    İşverenler iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulamakla yükümlüdürler.

    İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    İŞYERİ HEKİMLERİ

    Madde 81 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/4.md.)

    İşverenler, devamlı olarak en az elli işçi çalıştırdıkları işyerlerinde alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi, işçilerin ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık ve güvenlik hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla, işyerindeki işçi sayısı, işyerinin niteliği ve işin tehlike sınıf ve derecesine göre;

       a) İşyeri sağlık ve güvenlik birimi oluşturmakla,

       b) Bir veya birden fazla işyeri hekimi ile gereğinde diğer sağlık personelini görevlendirmekle,

       c) Sanayiden sayılan işlerde iş güvenliği uzmanı olan bir veya birden fazla mühendis veya teknik elemanı görevlendirmekle,

       yükümlüdürler.

       İşverenler, bu yükümlülüklerinin tamamını veya bir kısmını, bünyesinde çalıştırdığı ve bu maddeye dayanılarak çıkarılacak yönetmelikte belirtilen vasıflara sahip personel ile yerine getirebileceği gibi, işletme dışında kurulu ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak da yerine getirebilir. Bu şekilde hizmet alınması işverenin sorumluklarını ortadan kaldırmaz.

       İşyeri sağlık ve güvenlik biriminde görevlendirilecek işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve işverence görevlendirilecek diğer personelin nitelikleri, sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma şartları, eğitimleri ve belgelendirilmeleri, görevlerini nasıl yürütecekleri, işyerinde kurulacak sağlık ve güvenlik birimleri ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin nitelikleri, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alınmasına ilişkin hususlar ile bu birimlerde bulunması gereken personel, araç, gereç ve teçhizat, görevlendirilecek personelin eğitim ve nitelikleri Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipleri Birliği ve Türk Mimar Mühendis Odaları Birliğinin görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

       Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşlarında ilgili mevzuatına göre çalıştırılmakta olan hekimlere, üçüncü fıkrada öngörülen eğitimler aldırılmak suretiyle ve aslî görevleri kapsamında, çalışmakta oldukları kurum ve kuruluşların asıl işveren olarak çalıştırdıkları işçilerin işyeri hekimliği hizmetleri gördürülür. Bu kurum ve kuruluşların diğer personel için oluşturulmuş olan sağlık birimleri, işyeri sağlık ve güvenlik birimi olarak da kullanılabilir.

    İŞ GÜVENLİĞİ İLE GÖREVLİ MÜHENDİS VEYA TEKNİK ELEMANLAR

    Madde 82 - ( Mülga madde: 15/05/2008-5763 S.K/37. md.)

    İŞÇİLERİN HAKLARI

    Madde 83 - İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir.

    İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı işyerlerinde talep, işveren veya işveren vekiline yapılır. İşçi tesbitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır.

    Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir.

    İşçinin çalışmaktan kaçındığı dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklıdır.

    İş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerlerinde işçiler altı iş günü içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I) numaralı bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal feshedebilir.

    Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri uygulanmaz.

    İÇKİ VEYA UYUŞTURUCU MADDE KULLANMA YASAĞI

    Madde 84 - İşyerine sarhoş veya uyuşturucu madde almış olarak gelmek ve işyerinde alkollü içki veya uyuşturucu madde kullanmak yasaktır.

    İşveren; işyeri eklentilerinden sayılan kısımlarda, ne gibi hallerde, hangi zamanda ve hangi şartlarla alkollü içki içilebileceğini belirleme yetkisine sahiptir.

    Alkollü içki kullanma yasağı;

    a) Alkollü içki yapılan işyerlerinde çalışan ve işin gereği olarak üretileni denetlemekle görevlendirilen,

    b) Kapalı kaplarda veya açık olarak alkollü içki satılan veya içilen işyerlerinde işin gereği alkollü içki içmek zorunda olan,

    c) İşinin niteliği gereği müşterilerle birlikte alkollü içki içmek zorunda olan,

    İşçiler için uygulanmaz.

    AĞIR VE TEHLİKELİ İŞLER

    Madde 85 - Onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar ile çalıştığı işle ilgili mesleki eğitim almamış işçiler * ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamaz.

    Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarla onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    AĞIR VE TEHLİKELİ İŞLERDE RAPOR

    Madde 86 - Ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir, bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı oldukları işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz.

    İşyeri hekimi tarafından verilen rapora itiraz halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir.

    Yetkili memurlar isteyince, bu raporları işveren kendilerine göstermek zorundadır.

    Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

    ON SEKİZ YAŞINDAN KÜÇÜK İŞÇİLER İÇİN RAPOR

    Madde 87 - Ondört yaşından onsekiz yaşına kadar (onsekiz dahil) çocuk ve genç işçilerin işe alınmalarından önce işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimlerine muayene ettirilerek işin niteliğine ve şartlarına göre vücut yapılarının dayanıklı olduğunun raporla belirtilmesi ve bunların onsekiz yaşını dolduruncaya kadar altı ayda bir defa aynı şekilde doktor muayenesinden geçirilerek bu işte çalışmaya devamlarına bir sakınca olup olmadığının kontrol ettirilmesi ve bütün bu raporların işyerinde saklanarak yetkili memurların isteği üzerine kendilerine gösterilmesi zorunludur. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz.

    Birinci fıkrada yazılı hekimlerce verilen rapora itiraz halinde, işçi en yakın Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesi sağlık kurulunca muayeneye tabi tutulur, verilen rapor kesindir.

    Bu raporlar damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

    GEBE VEYA ÇOCUK EMZİREN KADINLAR İÇİN YÖNETMELİK

    Madde 88 - Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği veya hangi hallerde dışarıdan hizmet alabilecekleri * Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.

    ÇEŞİTLİ YÖNETMELİKLER

    Madde 89 - Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı;

    a) Ağır ve tehlikeli işlerden başka işler için de işçilerin işe başlamadan hekim muayenesinden geçirilmelerini,

    b) Bazı işlerde çalışan işçilerin belirli sürelerde genel olarak sağlık muayenesinden geçirilmelerini,

    c) Çeşitli veya bir kısım işlerde çalışan işçilerin sağlık durumlarının aksaması, yaptıkları işin ürünlerine ve genel sağlığa yahut birlikte çalıştıkları öteki işçilere zararlı olursa, bu gibilerin o işlerden çıkarılmalarını,

    d) Ne durumda ve ne gibi şartları haiz olan işyerlerinde banyo, uyku, dinlenme ve yemek yerleri ile işçi evleri ve işçi eğitimi yerleri yapılmasını,

    Öngören yönetmelikler hazırlayabilir.

    ALTINCI BÖLÜM : İŞ VE İŞÇİ BULMA

    İŞ VE İŞÇİ BULMAYA ARACILIK

    Madde 90 - İş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılık görevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilen özel istihdam bürolarınca yerine getirilir.

    YEDİNCİ BÖLÜM : ÇALIŞMA HAYATININ DENETİMİ VE TEFTİŞİ

    DEVLETİN YETKİSİ

    Madde 91 - Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır.

    Askeri işyerleriyle yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen işyerlerinin denetim ve teftişi konusu ve sonuçlarına ait işlemler Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmeliğe göre yürütülür.

    YETKİLİ MAKAM VE MEMURLAR

    Madde 92 - 91 inci madde hükmünün uygulanması için iş hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftişiyle ödevli olan iş müfettişleri, işyerlerini ve eklentilerini, işin yürütülmesi tarzını ve ilgili belgeleri, araç ve gereçleri, cihaz ve makineleri, ham ve işlenmiş maddelerle, iş için gerekli olan malzemeyi 93 üncü maddede yazılı esaslara uyarak gerektiği zamanlarda ve işçilerin yaşamına, sağlığına, güvenliğine, eğitimine, dinlenmesine veya oturup yatmasına ilişkin tesis ve tertipleri her zaman görmek, araştırmak ve incelemek ve bu Kanunla suç sayılan eylemlere rastladığı zaman bu hususta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak İş Teftişi Tüzüğünde açıklanan şekillerde bu halleri önlemek yetkisine sahiptirler.

    Teftiş ve denetleme sırasında işverenler, işçiler ve bu işle ilgili görülen başka kişiler izleme, denetleme ve teftişle görevli iş müfettişleri tarafından çağrıldıkları zaman gelmek, ifade ve bilgi vermek, gerekli olan belge ve delilleri getirip göstermek ve vermek ve birinci fıkrada yazılı görevlerini yapmak için kendilerine her çeşit kolaylığı göstermek ve bu yoldaki emir ve isteklerini geciktirmeksizin yerine getirmekle yükümlüdürler.

    Çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir.

    YETKİLİ MEMURLARIN ÖDEVİ

    Madde 93 - İş hayatını izleme, denetleme ve teftiş yetkisi olan iş müfettişleri görevlerini yaparlarken işin normal gidişini ve işyerinin işlemesini, inceledikleri konunun niteliğine göre mümkün olduğu kadar aksatmamak, durdurmamak ve güçleştirmemekle ve resmi işlemlerin yürütülüp sonuçlandırılması için, açıklanması gerekmedikçe, işverenin ve işyerinin meslek sırları ve şartları, ekonomik ve ticari hal ve durumları hakkında gördükleri ve öğrendikleri hususları tamamen gizli tutmak ve kendileri tarafından bilgileri ve ifadeleri alınan yahut kendilerine başvuran veya ihbarda bulunan işçilerin ve başka kişilerin isimlerini ve kimliklerini açıklamamakla yükümlüdürler.

    MUAFİYET

    Madde 94 - İşçi ve işverenlerle bunların meslek kuruluşları tarafından kendilerini ilgilendiren ve iş hayatına ilişkin işlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazı ile başvurma halinde bu dilekçeler ve bunlarla ilgili tutanak, evrak, defter ve işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

    DİĞER MERCİLER TARAFINDAN YAPILAN TEFTİŞLER

    Madde 95 - ( Değişik fıkra: 15/05/2008-5763 S.K/7.md.) İşyerinin açılmasına izin vermeye yetkili belediyeler ile diğer ilgili makamlar bu izni vermeden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca iş mevzuatına göre verilmesi gerekli işletme belgesinin varlığını araştırır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca işletme belgesi verilmemiş işyerlerine belediyeler veya diğer ilgili makamlarca açılma izni verilemez.

    Kamu kurum ve kuruluşları, işyerlerinde yapacakları iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili teftiş ve denetlemelerin sonuçlarını ve yapacakları işlemleri o yer için yetkili bölge müdürlüğüne bildirirler.

    İşyerinin kurulup açılmasına izin vermeye yetkili belediyelerle diğer ilgili makamlar her ay bu hususta izin verdikleri, işveren ve işyerinin isim ve adresini ve yapılan işin çeşidini gösterir listeleri bir sonraki ayın onbeşine kadar o yerin bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne bildirirler.

    İŞÇİ VE İŞVERENİN SORUMLULUĞU

    Madde 96 - İş denetimi ve teftişine yetkili iş müfettişleri tarafından ifade ve bilgilerine başvurulan işçilere, işverenlerin gerek doğrudan doğruya ve gerek dolayısıyla telkinlerde bulunmaları, işçileri gerçeği saklamaya yahut değiştirmeye sevk veya herhangi bir suretle zorlamaları veyahut işçilerin ilgili makamlara başvurmaları, haber ve ifade vermeleri üzerine, bunlara karşı kötü davranışlarda bulunmaları yasaktır.

    İşçilerin çalıştıkları veya ayrıldıkları işyerleriyle işverenleri hakkında gerçeğe uygun olmayan haberler vererek gereksiz işlemlerle uğraştırılmaları veya işverenleri haksız yere kötü duruma düşürmeye kalkışmaları ve iş müfettişlerince kendilerinden sorulan hususlar için doğru olmayan cevaplar vererek denetim ve teftişin yapılmasını güçleştirmek veya yanlış bir sonuca vardırmak gibi kötü niyetli davranışlarda bulunmaları yasaktır.

    ZABITANIN YARDIMI

    Madde 97 - Bu Kanun hükümlerinin tam ve gerektiği gibi uygulanabilmesi için işyerlerini teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerinin gerekli görmeleri ve istemeleri halinde, zabıta kuvvetleri, bu iş müfettişlerinin görevlerini iyi bir şekilde yapabilmelerini sağlamak üzere her türlü yardımda bulunmakla yükümlüdürler.

    SEKİZİNCİ BÖLÜM : İDARİ CEZA HÜKÜMLERİ

    İŞYERİNİ BİLDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜNE AYKIRILIK

    Madde 98 - ( Değişik fıkra: 15/05/2008-5763 S.K/8.md.) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki işyeri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranan işveren veya işveren vekiline, çalıştırılan her işçi için yüz Yeni Türk Lirası, 85 inci madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası, 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki işyerini muvazaalı olarak bildiren asıl işveren ile alt işveren veya vekillerine ayrı ayrı on bin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir.

    Bu para cezasının kesinleşmesinden sonra bildirim yükümlülüğüne aykırılığın sürmesi halinde takip eden her ay için aynı miktar ceza uygulanır.

    GENEL HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 99 - Bu Kanunun;

    a) 5 inci ve 7 nci maddelerde öngörülen ilke ve yükümlülüklere aykırı davranan,

    b) 8 inci maddenin son fıkrasındaki belgeyi işçiye vermeyen, 14 üncü madde hükümlerine aykırı davranan,

    c) 28 inci maddesine aykırı olarak çalışma belgesi düzenleme yükümlülüğüne aykırı davranan veya bu belgeye gerçeğe aykırı bilgi yazan,

    İşveren veya işveren vekiline bu durumdaki her işçi için elli milyon lira para cezası verilir.

    TOPLU İŞÇİ ÇIKARMA İLE İLGİLİ HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 100 - Bu Kanunun 29 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline işten çıkardığı her işçi için ikiyüz milyon lira para cezası verilir.

    ÖZÜRLÜ VE ESKİ HÜKÜMLÜ ÇALIŞTIRMA ZORUNLULUĞUNA AYKIRILIK

    Madde 101 - Bu Kanunun 30 uncu maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü ve eski hükümlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve eski hükümlü ve çalıştırmadığı her ay için yediyüzelli milyon lira para cezası verilir. Kamu kuruluşları da bu para cezasından hiçbir şekilde muaf tutulamaz.

    ÜCRET İLE İLGİLİ HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 102 - Bu Kanunun;

    a) (Değişik bent: 17/04/2008-5754 S.K./85.mad.) 32 nci maddesinde belirtilen ücret ile işçinin bu Kanundan veya toplu iş sözleşmesinden veya iş sözleşmesinden doğan ücret ödemelerini süresi içinde kasden ödemeyen veya eksik ödeyen, 39 uncu maddesinde belirtilen komisyonun belirlediği asgari ücreti işçiye ödemeyen veya noksan ödeyen, ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına ödemeyen işveren, işveren vekili ve üçüncü kişiye bu durumda olan her işçi ve her ay için yüz Yeni Türk Lirası idari para cezası ,

    b) 37 nci maddesine aykırı olarak ücrete ilişkin hesap pusulası düzenlemeyen veya işçi ücretlerinden 38 inci maddeye aykırı olarak ücret kesme cezası veren veya yaptığı ücret kesintisinin sebebini ve hesabını bildirmeyen 52 nci maddedeki belgeyi vermeyen işveren veya işveren vekiline ikiyüz milyon lira para cezası,

    c) 41 inci maddesinde belirtilen fazla çalışmalara ilişkin ücreti ödemeyen, işçiye hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında kullandırmayan, fazla saatlerde yapılacak çalışmalar için işçinin onayını almayan işveren veya işveren vekiline, bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası, Verilir.

    YILLIK ÜCRETLİ İZİN HÜKÜMLERİNE AYKIRILIK

    Madde 103 - Yıllık ücretli izni bu Kanunun 56 ncı maddesine aykırı olarak bölen veya izin ücretini 57 nci maddenin üç ve dördüncü fıkralarında belirtilen usule aykırı olarak ödeyen veya eksik ödeyen veya 59 uncu maddedeki hak edilmiş izni kullanmadan iş sözleşmesinin sona ermesi halinde bu izne ait ücreti ödemeyen veya 60 ıncı maddede belirtilen yönetmeliğin esas ve usullerine aykırı olarak izin kullandırmayan veya eksik kullandıran işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası verilir.

    İŞİN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLERE AYKIRILIK

    Madde 104 - Bu Kanunun 63 üncü maddesinde ve bu maddede belirtilen yönetmelikte belirlenen çalışma sürelerine aykırı olarak işçilerini çalıştıran veya 68 inci maddesindeki ara dinlenmelerini bu maddeye göre uygulamayan veya işçileri 69 uncu maddesine aykırı olarak geceleri yedibuçuk saatten fazla çalıştıran; gece ve gündüz postalarını değiştirmeyen, 71 inci maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 72 nci maddesi hükümlerine aykırı olarak bu maddede belirtilen yerlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek çocukları ve gençleri ve her yaştaki kadınları çalıştıran, 73 üncü maddesine aykırı olarak çocuk ve genç işçileri gece çalıştıran veya aynı maddede anılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket eden 74 üncü maddesindeki hükme aykırı olarak doğumdan önceki ve sonraki sürelerde gebe veya doğum yapmış kadınları çalıştıran veya ücretsiz izin vermeyen, 75 inci maddesindeki işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, 76 ncı maddesinde belirtilen yönetmelik hükümlerine uymayan işveren veya işveren vekiline beşyüz milyon lira para cezası verilir.

    64 üncü ve 65 inci maddede öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için yüz milyon lira para cezası verilir.
#1720
Temel Mevzuat Metinleri / İş Kanunu
10 Ekim 2009, 00:29:21
    İŞ KANUNU

    Kanun No : 4857

    Kanun Kabul Tarihi : 22/05/2003

    Resmi Gazete Tarihi: 10/06/2003

    Resmi Gazete Sayısı: 25134

    BİRİNCİ BÖLÜM : GENEL HÜKÜMLER

    AMAÇ VE KAPSAM

    Madde 1 - Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.

    Bu Kanun, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.

    İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı olurlar.

    TANIMLAR

    Madde 2 - Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.

    İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

    İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.

    İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.

    Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.

    Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

    Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.

    (Ek fıkra : 01/07/2006 - 5538 S.K/18.mad) Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşları ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin en az yüzde ellisine sahip oldukları ortaklıklarda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu veya diğer kanun hükümleri çerçevesinde, hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler gereğince, yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar, bu şekilde çalışmış olmalarına dayanarak;

    a) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait kadro veya pozisyonlara atanmaya,

    b) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait işyerlerinin kadro veya pozisyonlarında çalışanlar için toplu iş sözleşmesi, personel kanunları veya ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre belirlenen her türlü malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanmaya,

    hak kazanamazlar.

    (Ek fıkra : 01/07/2006 - 5538 S.K/18.mad) Sekizinci fıkrada belirtilen işyerlerinde yükleniciler dışında kalan işverenler tarafından çalıştırılanlar ile bu işyerlerinin tâbi oldukları ihale mevzuatı çerçevesinde kendi nam ve hesabına sözleşme yaparak üstlendiği ihale konusu işte doğrudan kendileri çalışanlar da aynı hükümlere tâbidir. Sekizinci fıkrada belirtilen kurum, kuruluş veya ortaklıkların sermayesine katıldıkları ortaklıkların kadro veya pozisyonlarında çalışan işçilerin, ortak durumundaki kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların kadro veya pozisyonlarına atanma ya da bu kurum, kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanma talepleri hakkında da sekizinci fıkra hükümleri uygulanır. Hizmet alımına dayanak teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere;

    a) İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları ve ortaklıklarına bırakılması,

    b) Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması,

    yönünde hükümler konulamaz.

    b) 4857 sayılı İş Kanununun 81 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

    İŞYERİNİ BİLDİRME

    Madde 3 - Bu Kanunun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.

    ( Değişik fıkra: 15/05/2008-5763 S.K./1.md.) Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren altı işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Rapora altı iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.

    (Ek fıkra: 11/06/2003 - 4884 S.K./10. md.) Ancak, şirketlerin tescil kayıtları ise ticaret sicili memurluklarının gönderdiği belgeler üzerinden yapılır ve bu belgeler ilgili ticaret sicili memurluğunca bir ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili bölge müdürlüklerine gönderilir.

    ( Ek fıkra: 15/05/2008-5763 S.K/1.md.) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi ve işyerinin tescili ile yapılacak sözleşmede bulunması gerekli diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

    İSTİSNALAR

    Madde 4 - Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;

    a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,

    b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde,

    c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,

    d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,

    e) Ev hizmetlerinde,

    f) İş sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere çıraklar hakkında,

    g) Sporcular hakkında,

    h) Rehabilite edilenler hakkında,

    ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde.

    Şu kadar ki;

    a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri,

    b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,

    c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işler,

    d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,

    e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri,

    f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler,

    Bu Kanun hükümlerine tabidir.

    EŞİT DAVRANMA İLKESİ

    Madde 5 - İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz.

    İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

    İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.

    Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

    İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

    İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.

    20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

    İŞYERİNİN VEYA BİR BÖLÜMÜNÜN DEVRİ

    Madde 6 - İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.

    Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.

    Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.

    Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.

    Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.

    Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.

    GEÇİCİ İŞ İLİŞKİSİ

    Madde 7 - İşveren, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş olur. Bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini, iş sözleşmesine geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren işçiye talimat verme hakkına sahip olup, işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlüdür.

    Geçici iş ilişkisi altı ayı geçmemek üzere yazılı olarak yapılır, gerektiğinde en fazla iki defa yenilenebilir.

    İşverenin, ücreti ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden işveren ile birlikte sorumludur.

    İşçi, işyerine ve işe ilişkin olup kusuru ile sebep olduğu zarardan geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı sorumludur. İşçinin geçici sözleşmesinden aksi anlaşılmıyorsa, işçinin diğer hak ve yükümlülüklerine ilişkin bu Kanundaki düzenlemeler geçici iş ilişkisi kurulan işverenle olan ilişkisine de uygulanır.

    İşçiyi geçici olarak devralan işveren grev ve lokavt aşamasına gelen bir toplu iş uyuşmazlığının tarafı ise, işçi grev ve lokavtın uygulanması sırasında çalıştırılamaz. Ancak, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 39 uncu maddesi hükümleri saklıdır. İşveren, işçisini grev ve lokavt süresince kendi işyerinde çalıştırmak zorundadır.

    Toplu işçi çıkarmaya gidilen işyerlerinde çıkarma tarihinden itibaren altı ay içinde toplu işçi çıkarmanın konusu olan işlerde geçici iş ilişkisi gerçekleşmez.

    İKİNCİ BÖLÜM : İŞ SÖZLEŞMESİ, TÜRLERİ VE FESHİ

    TANIM VE ŞEKİL

    Madde 8 - İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tabi değildir.

    Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

    Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesi zorunludur.

    TÜRÜ VE ÇALIŞMA BİÇİMLERİNİ BELİRLEME SERBESTİSİ

    Madde 9 - Taraflar iş sözleşmesini, Kanun hükümleriyle getirilen sınırlamalar saklı kalmak koşuluyla, ihtiyaçlarına uygun türde düzenleyebilirler.

    İş sözleşmeleri belirli veya belirsiz süreli yapılır. Bu sözleşmeler çalışma biçimleri bakımından tam süreli veya kısmi süreli yahut deneme süreli ya da diğer türde oluşturulabilir.

    SÜREKLİ VE SÜREKSİZ İŞLERDEKİ İŞ SÖZLEŞMELERİ

    Madde 10 - Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.

    Bu Kanunun 3, 8, 12, 13, 14, 15, 17, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 34, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 75, 80 ve geçici 6 ncı maddeleri süreksiz işlerde yapılan iş sözleşmelerinde uygulanmaz. Süreksiz işlerde, bu maddelerde düzenlenen konularda Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.

    BELİRLİ VE BELİRSİZ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ

    Madde 11 - İş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı halde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir.

    Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.

    Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.

    BELİRLİ VE BELİRSİZ SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ AYIRIMIN SINIRLARI

    Madde 12 - Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz.

    Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiye, belirli bir zaman ölçüt alınarak ödenecek ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatler, işçinin çalıştığı süreye orantılı olarak verilir. Herhangi bir çalışma şartından yararlanmak için aynı işyeri veya işletmede geçirilen kıdem arandığında belirli süreli iş sözleşmesine göre çalışan işçi için farklı kıdem uygulanmasını haklı gösteren bir neden olmadıkça, belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan emsal işçi hakkında esas alınan kıdem uygulanır.

    Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun bir işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi dikkate alınır.

    KISMİ SÜRELİ VE TAM SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ

    Madde 13 - İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir.

    Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. Kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenir.

    Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.

    İşyerinde çalışan işçilerin, niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmi süreliden tam süreliye veya tam süreliden kısmi süreliye geçirilme istekleri işverence dikkate alınır ve boş yerler zamanında duyurulur.

    ÇAĞRI ÜZERİNE ÇALIŞMA

    Madde 14 - Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.

    Hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılır. Çağrı üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanır.

    İşçiden iş görme borcunu yerine getirmesini çağrı yoluyla talep hakkına sahip olan işveren, bu çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce yapmak zorundadır. Süreye uygun çağrı üzerine işçi iş görme edimini yerine getirmekle yükümlüdür. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.

    DENEME SÜRELİ İŞ SÖZLEŞMESİ

    Madde 15 - Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.

    Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.

    TAKIM SÖZLEŞMESİ İLE OLUŞTURULAN İŞ SÖZLEŞMELERİ

    Madde 16 - Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden birinin, takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir.

    Takım sözleşmesinin, oluşturulacak iş sözleşmeleri için hangi süre kararlaştırılmış olursa olsun, yazılı yapılması gerekir. Sözleşmede her işçinin kimliği ve alacağı ücret ayrı ayrı gösterilir.

    Takım sözleşmesinde isimleri yazılı işçilerden her birinin işe başlamasıyla, o işçi ile işveren arasında takım sözleşmesinde belirlenen şartlarla bir iş sözleşmesi yapılmış sayılır. Ancak, takım sözleşmesi hakkında Borçlar Kanununun 110 uncu maddesi hükmü de uygulanır.

    İşe başlamasıyla iş sözleşmesi kurulan işçilere ücretlerini işveren veya işveren vekili her birine ayrı ayrı ödemek zorundadır. Takım kılavuzu için, takıma dahil işçilerin ücretlerinden işe aracılık veya benzeri bir nedenle kesinti yapılamaz.

    SÜRELİ FESİH

    Madde 17 - Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.

    İş sözleşmeleri;

    a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

    b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

    c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

    d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,

    Feshedilmiş sayılır.

    Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.

    Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.

    İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.

    İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat ödenmesini gerektirir.

    Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.

    FESHİN GEÇERLİ SEBEBE DAYANDIRILMASI

    Madde 18 - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

    Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.

    Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:

    a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.

    b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.

    c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip (Ek ibare: 18/02/2009-5838 S.K./32.mad) veya yükümlülüklerini yerine getirmek

    için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.

    d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler.

    e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek.

    f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.

    İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.

    İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.

    SÖZLEŞMENİN FESHİNDE USUL

    Madde 19 - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır.

    Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.

    FESİH BİLDİRİMİNE İTİRAZ VE USULÜ

    Madde 20 - İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 19/10/2005 tarihli ve E. 2003/66, K. 2005/72 sayılı Kararı ile.) * ... taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

    Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

    Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.

    (İptal fıkra : Anayasa Mah.nin 19/10/2005 tarihli ve E. 2003/66, K. 2005/72 sayılı Kararı ile.)

    GEÇERSİZ SEBEPLE YAPILAN FESHİN SONUÇLARI

    Madde 21 - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

    Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.

    Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

    İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

    İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

    Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.

    ÇALIŞMA KOŞULLARINDA DEĞİŞİKLİK VE İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ

    Madde 22 - İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.

    Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.

    YENİ İŞVERENİN SORUMLULUĞU

    Madde 23 - Süresi belirli olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine girmiş olan işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçinin sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki hallerde birlikte sorumludur:

    a) İşçinin bu davranışına, yeni işe girdiği işveren sebep olmuşsa.

    b) Yeni işveren, işçinin bu davranışını bilerek onu işe almışsa.

    c) Yeni işveren işçinin bu davranışını öğrendikten sonra dahi onu çalıştırmaya devam ederse.

    İŞÇİNİN HAKLI NEDENLE DERHAL FESİH HAKKI

    Madde 24 - Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

    I. Sağlık sebepleri:

    a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.

    b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.

    II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

    a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.

    b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

    c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.

    d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.

    e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,

    f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa.

    III. Zorlayıcı sebepler:

    İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.

    İŞVERENİN HAKLI NEDENLE DERHAL FESİH HAKKI

    Madde 25 - Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

    I- Sağlık sebepleri:

    a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa veya sakatlığa uğraması halinde, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi.

    b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda.

    (a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.

    II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

    a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.

    b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.

    c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.

    d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü maddeye aykırı hareket etmesi.

    e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.

    f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.

    g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.

    h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

    ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.

    III- Zorlayıcı sebepler:

    İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.

    IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması.

    İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.

    DERHAL FESİH HAKKINI KULLANMA SÜRESİ

    Madde 26 - 24 ve 25 inci maddelerde gösterilen ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz.

    Bu haller sebebiyle işçi yahut işverenden iş sözleşmesini yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.

    YENİ İŞ ARAMA İZNİ

    Madde 27 - Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır.

    İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir.

    İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder.

    ÇALIŞMA BELGESİ

    Madde 28 - İşten ayrılan işçiye, işveren tarafından işinin çeşidinin ne olduğunu ve süresini gösteren bir belge verilir.

    Belgenin vaktinde verilmemesinden veya belgede doğru olmayan bilgiler bulunmasından zarar gören işçi veyahut işçiyi işine alan yeni işveren eski işverenden tazminat isteyebilir.

    Bu belgeler her türlü resim ve harçtan muaftır.

    TOPLU İŞÇİ ÇIKARMA

    Madde 29 - İşveren; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri sonucu toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile, işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirir.

    İşyerinde çalışan işçi sayısı:

    a) 20 ile 100 işçi arasında ise, en az 10 işçinin,

    b) 101 ile 300 işçi arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,

    c) 301 ve daha fazla ise, en az 30 işçinin,

    İşine 17 nci madde uyarınca ve bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde son verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır.

    Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması zorunludur.

    Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.

    Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.

    İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun olanları tercihen işe çağırır.

    Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.

    İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre dava açabilir.

    ÖZÜRLÜ, ESKİ HÜKÜMLÜ VE TERÖR MAĞDURU ÇALIŞTIRMA ZORUNLULUĞU

    Madde 30 - ( Değişik madde: 15/05/2008-5763 S.K/2.md.)

    İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç özürlü, kamu işyerlerinde ise yüzde dört özürlü ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır.

    Bu kapsamda çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınır. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Oranın hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür. İşyerinin işçisi iken sakatlananlara öncelik tanınır.

    İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığı ile sağlarlar. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri, bunların işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma ile mesleğe yöneltilmeleri, mesleki yönden işverence nasıl işe alınacakları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

       Yer altı ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve yukarıdaki hükümler uyarınca işyerlerindeki işçi sayısının tespitinde yer altı ve su altı işlerinde çalışanlar hesaba katılmaz.

       Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret tutarında tazminat öder.

       Özel sektör işverenlerince bu madde kapsamında çalıştırılan 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi özürlü sigortalılar ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen korumalı işyerlerinde çalıştırılan özürlü sigortalıların, aynı Kanunun 72 nci ve 73 üncü maddelerinde sayılan ve 78 inci maddesiyle belirlenen prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı, kontenjan fazlası özürlü çalıştıran, yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde ellisi Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin Hazinece karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 506 sayılı Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu fıkraya göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı, işverenden tahsil edilir. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 31/07/2008-5797 S.K./10.mad) Bu fıkrada düzenlenen teşvik, kamu idareleri hariç 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılara ilişkin matrah ve oranlar üzerinden olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli için de uygulanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken belirlenir.

       Bu maddeye aykırılık hallerinde 101 inci madde uyarınca tahsil edilecek cezalar, özürlülerin ve eski hükümlülerin mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyonu, kendi işini kurmaları, özürlünün iş bulmasını sağlayacak destek teknolojileri ve bu gibi projelerde kullanılır. Tahsil edilen cezaların kullanımına ilişkin hususlar, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ile en çok işçi ve işvereni temsil eden üst kuruluşların birer temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından karara bağlanır. Komisyonun çalışma usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

       Eski hükümlü çalıştırılmasında, kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin özel hükümler saklıdır.

    ASKERLİK VE KANUNDAN DOĞAN ÇALIŞMA

    Madde 31 - Muvazzaf askerlik ödevi dışında manevra veya herhangi bir sebeple silah altına alınan veyahut herhangi bir kanundan doğan çalışma ödevi yüzünden işinden ayrılan işçinin iş sözleşmesi işinden ayrıldığı günden başlayarak iki ay sonra işverence feshedilmiş sayılır.

    İşçinin bu haktan faydalanabilmesi için o işte en az bir yıl çalışmış olması şarttır. Bir yıldan çok çalışmaya karşılık her fazla yıl için, ayrıca iki gün eklenir. Şu kadar ki bu sürenin tamamı doksan günü geçemez.

    İş sözleşmesinin feshedilmiş sayılabilmesi için beklenilmesi gereken süre içinde işçinin ücreti işlemez. Ancak özel kanunların bu husustaki hükümleri saklıdır. Bu süre içinde iş sözleşmesinin Kanundan doğan başka bir sebebe dayanılarak işveren veya işçi tarafından feshedildiği öteki tarafa bildirilmiş olsa bile, fesih için Kanunun gösterdiği süre bu sürenin bitiminden sonra işlemeye başlar. Ancak iş sözleşmesi belirli süreli olarak yapılmış ve sözleşme yukarıda yazılı süre içinde kendiliğinden sona eriyorsa bu madde hükümleri uygulanmaz.

    Herhangi bir askeri ve kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevin sona ermesinden başlayarak iki ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat öder.

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM : ÜCRET

    ÜCRET VE ÜCRETİN ÖDENMESİ

    Madde 32 - Genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.

    (Değişik fıkra: 17/04/2008-5754 S.K./85.mad.) Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak kural olarak, Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödenir. Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak, yabancı para olarak kararlaştırılmış ise ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödeme yapılabilir. Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler.

    (Ek fıkra: 17/04/2008-5754 S.K./85.mad.) İşçinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesaplarına yatırılmak suretiyle ödenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar anılan bakanlıklarca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

    Emre muharrer senetle (bono ile), kuponla veya yurtta geçerli parayı temsil ettiği iddia olunan bir senetle veya diğer herhangi bir şekilde ücret ödemesi yapılamaz.

    Ücret en geç ayda bir ödenir. İş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmeleri ile ödeme süresi bir haftaya kadar indirilebilir.

    İş sözleşmelerinin sona ermesinde, işçinin ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesi zorunludur.

    Meyhane ve benzeri eğlence yerleri ve perakende mal satan dükkan ve mağazalarda, buralarda çalışanlar hariç, ücret ödemesi yapılamaz.

    Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.

    İŞVERENİN ÖDEME ACZİNE DÜŞMESİ

    Madde 33 - ( Mülga madde: 15/05/2008-5763 S.K/37. md.)

    ÜCRETİN GÜNÜNDE ÖDENMEMESİ

    Madde 34 - Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.

    Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.

    ÜCRETİN SAKLI KISMI

    Madde 35 - İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz. Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir. Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır.

    KAMU MAKAMLARININ VE ASIL İŞVERENLERİN HAKEDİŞLERİNDEN ÜCRET KESME YÜKÜMLÜLÜĞÜ

    Madde 36 - Genel ve katma bütçeli dairelerle mahalli idareler veya kamu iktisadi teşebbüsleri yahut özel kanuna veya özel kanunla verilmiş yetkiye dayanılarak kurulan banka ve kuruluşlar; asıl işverenler müteahhide verdikleri her türlü bina, köprü, hat ve yol inşası gibi yapım ve onarım işlerinde çalışan işçilerden müteahhit veya taşeronlarca ücretleri ödenmeyenlerin bulunup bulunmadığının kontrolü, ya da ücreti ödenmeyen işçinin başvurusu üzerine, ücretleri ödenmeyen varsa müteahhitten veya taşeronlardan istenecek bordrolara göre bu ücretleri bunların hakedişlerinden öderler.

    Bunun için hakediş ödeneceği ilgili idare tarafından işyerinde şantiye şefliği işyeri ilan tahtası veya işçilerin toplu bulunduğu yerler gibi işçilerin görebileceği yerlere yazılı ilan asılmak suretiyle duyurulur. Ücret alacağı olan işçilerin her hakediş dönemi için olan ücret alacaklarının üç aylık tutarından fazlası hakkında adı geçen idarelere herhangi bir sorumluluk düşmez.

    Anılan müteahhitlerin bu işverenlerdeki her çeşit teminat ve hakedişleri üzerinde yapılacak her türlü devir ve el değiştirme işlemleri veya haciz ve icra takibi bu işte çalışan işçilerin ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım üzerinde hüküm ifade eder.

    Bir işverenin üçüncü kişiye karşı olan borçlarından dolayı işyerinde bulunan tesisat, malzeme, ham, yarı işlenmiş ve tam işlenmiş mallar ve başka kıymetler üzerinde yapılacak haciz ve icra takibi, bu işyerinde çalışan işçilerin icra kararının alındığı tarihten önceki üç aylık dönem içindeki ücret alacaklarını karşılayacak kısım ayrıldıktan sonra, kalan kısım üzerinde hüküm ifade eder.

    Bu maddede kamu tüzel kişilerine ve bazı teşekküllere verilen yetkileri 2 nci maddenin altıncı fıkrası gereğince sorumluluk taşıyan bütün işverenler de kullanmaya yetkilidir.

    ÜCRET HESAP PUSULASI

    Madde 37 - İşveren işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır.

    Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir.

    Bu işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.

    ÜCRET KESME CEZASI

    Madde 38 - İşveren toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde gösterilmiş olan sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası veremez.

    İşçi ücretlerinden ceza olarak yapılacak kesintilerin işçiye derhal sebepleriyle beraber bildirilmesi gerekir. İşçi ücretlerinden bu yolda yapılacak kesintiler bir ayda iki gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde işçinin iki günlük kazancından fazla olamaz.

    Bu paralar işçilerin eğitimi ve sosyal hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde yatırılır. Her işveren işyerinde bu paraların ayrı bir hesabını tutmaya mecburdur. Birikmiş bulunan ceza paralarının nerelere ve ne kadar verileceği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başkanlık edeceği ve işçi temsilcilerinin de katılacağı bir kurul tarafından karara bağlanır. Bu kurulun kimlerden teşekkül edeceği, nasıl ve hangi esaslara göre çalışacağı çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.

    ASGARİ ÜCRET

    Madde 39 - İş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.

    Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tespit edeceği üyelerden birinin başkanlığında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı, Devlet İstatistik Enstitüsü Ekonomik İstatistikler Dairesi Başkanı veya yardımcısı, Hazine Müsteşarlığı temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin başkanı veya yetki vereceği bir görevli ile bünyesinde en çok işçiyi bulunduran en üst işçi kuruluşundan değişik işkolları için seçecekleri beş, bünyesinde en çok işvereni bulunduran işveren kuruluşundan değişik işkolları için seçeceği beş temsilciden kurulur. Asgari Ücret Tespit Komisyonu en az on üyesinin katılmasıyla toplanır. Kurul, üye oylarının çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşitliği halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır.

    Komisyon kararları kesindir. Kararlar Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.

    Komisyonun toplanma ve çalışma şekli, asgari ücretlerin tespiti sırasında uygulanacak esaslar ile başkan, üye ve raportörlere verilecek huzur hakları Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının birlikte hazırlayacakları yönetmelikte belirtilir.

    Asgari Ücret Tespit Komisyonunun sekretarya hizmetleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

    YARIM ÜCRET

    Madde 40 - 24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir.