Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1801
Türkiye'de cep telefonu kullanıcılarının bütün iletişim bilgilerinin 5 yıl geçmişe yönelik olarak tutulduğu ortaya çıktı. GSM operatörlerinin tuttuğu bu bilgiler, gerektiğinde soruşturma ve davalarda kullanılıyor

ANKARA - Cep telefonlarına ilişkin kayıtların tutulması, son günlerde Ergenekon davasıyla birleşen Danıştay saldırısı olayı ile ilgili soruşturmanın genişletilmesi ve Bakırköy'deki bir cinayet soruşturması sırasında geçmişe yönelik dinleme kayıtlarının mahkemeye gönderilmesi ile gündeme geldi. Bu iki olay kamuoyu tarafından bilinmeyen bir durumu ortaya çıkardı.

Daha önce istihbarat örgütlerinin mahkemelere başvurarak 3'er aylık dönemlerle iletişim detay kayıtlarını aldığı biliniyordu. Ancak Yargıtay'ın jandarmaya yönelik verilen Türkiye genelindeki iletişimin tespiti kararını hukuka aykırı bularak bozmasının ardından bu tür genel kararlar alınamıyor. İstihbarat örgütlerinin iletişimin izlenmesine yönelik kararları Türkiye geneli yerine il bazında almaya devam ettiği belirtiliyor.

Bu gelişmelere karşılık, herkesin iletişim bilgilerinin 5 yıl süreyle GSM operatörlerinde tutulduğu ve gerektiğinde kullanılması için ilgili makamlara verildiği ortaya çıktı. Buna göre GSM operatörleri, kimin kiminle görüştüğü, mesajlaştığı ve cep telefonunun baz istasyonu sinyal bilgilerini 5 yıl süreyle kayıt altında tutuyor. Baz istasyonu sinyal bilgileri yoluyla cep telefonu kullanıcılarının bulunduğu yerler de kayıt altında tutuluyor.

Kayıtlar operatörlerde saklanıyor

TİB Başkanı Fethi Şimşek, VATAN'a yaptığı açıklamada telefon detay kayıtlarının 5 yıl süreyle tutulması konusunda şunları söyledi:

"Ücretlendirmeye esas fatura bilgileri operatörlerde var. Operatörlerle aboneler arasında ilerde hukuki bir ihtilaf olması halinde kullanılmak üzere bunlar bu sürede tutuluyor. Bunların mahkemelerde delil olarak kullanılması ancak TİB aracılığıyla mümkün. Adli bir soruşturma sırasında mahkeme kararıyla ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcıların talebiyle bu bilgiler operatörlerden alınarak mahkemeye ve savcılığa gönderiliyor. Ancak bunlar iletişimin tespitiyle sınırlı. Yani kimin kiminle görüşüp mesajlaştığına yönelik bilgiler. İçerik yani ses kaydı anlamında bunlar tutulmuyor."

Geçmişe yönelik dinleme var mı?

Şimşek, İstanbul'daki bir cinayet soruşturması sırasında geçmişe yönelik dinleme kayıtlarının mahkemeye gönderilmesine ilişkin olarak da şunları söyledi:

"Herhangi bir mahkeme kararı olmadan TİB üzerinden dinleme yapılamaz. Bahse konu haber bu açıdan yanlıştır. Zaten dinleme TİB'de değil, Emniyet, Jandarma ve MİT'te yapılıyor. TİB'de yapılan mahkemelerin verdiği dinleme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına bakmaktır. Zaten, herkesi dinleyerek konuşmaları kaydedecek bir teknoloji de TİB'de yoktur. Olsa bile mahkeme kararı olmadan kimsenin dinlenmesine izin verilemez."

Kişisel verilerin gizliliğine aykırı

İletiŞİm hukuku uzmanı avukat Fikret İlkiz VATAN'a yaptığı değerlendirmede, iletişim bilgilerinin 5 yıl boyunca saklanmasının insan haklarına aykırı olduğunu belirtti. İlkiz, "İletişime ait detay kayıtlarının 5 yıl boyunca tutulması tamamiyle insan haklarına aykırıdır. Çünkü insan haklarına göre kişisel verilerin gizliliği esastır. Ama bizdeki sisteme bakarsanız kişisel verilerin gizliliği kişiler için geçerli, öyle anlaşılıyor. Kolluk güçleri istedikleri gibi değerlendiriyorlar ama kişi bunlara ulaşamıyor" dedi.

İlkiz, bu uygulamaya karşı herkesin dava açma hakkı olduğunu belirterek "Bu konuda hukuki girişimde bulunmak isteyen vatandaş, öncelikle bilgi edinme hakkı çerçevesinde kişisel verilerin ne olduğunu sormalı. Eğer varsa ve tutuyorlarsa kişisel verilerin gizliliği konusunda dava açmalıdır. Bu dava hem bir hak ihlali nedeniyle tazminat davası şeklinde olabilir hem de kensidiyle ilgili verilerin imha edilmesi talebiyle açılabilir" dedi. İlkiz, bu konuda AİHM kararlarının da net olduğunu belirterek "AİHM kararlarına göre bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinin (Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.) ihlalidir" dedi. İlkiz, AİHM'e dava açmadan önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğini kaydetti.

"İşin kolayına kaçılıyor"

TelefonlarIn dinlenmesiyle ilgili olarak yapılan tartışmalarda ön plana çıkan siyasetçilerin başında MHP Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir geliyor. İstanbul eski Emniyet Müdür olan Özdemir VATAN'a şunları söyledi: "Şu anda sizinle Gaziantep'teki evimin önünde konuşuyorum. Teknik olarak bunu tespit etmeleri mümkün. Bunu baz istasyonları kanalıyla yapıyorlar. Ancak bu bilgileri 5 yıl boyunca saklı tutuluyor olması iletişim özgürlüğü açısından sorunlar yaratıyor. Özellikle bu bilgilerin mahkemelerde delil olarak kullanılması konusunda şüphelerim var. Çünkü cep telefonu taşınabilir bir cihaz. Birisi sizin cep telefonunu taşıyarak suç işleyebilir. O zaman suçlu siz mi olacaksınız? İşte bu yüzden sanki silahınıza sahip çıkıyor gibi cep telefonunuza sahip çıkmanız gerekir. Ancak bakanın söylediği gibi sadece şekilsel değil içerik anlamında da dinlemeler olduğunu düşünüyorum. Bugün suçluluları yakalamak için cep telefonu kullanılıyor. Suçlularla mücadele için başka enstrümanlar da var. Bu, işin kolayına kaçmak."

YÖNETMELİK NE DİYOR?

14 ŞUBAT 2007'de Resmi Gazete'de yayınlanan "Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin yönetmelik" 5 yıl saklanan bilgilerle ilgili şu bilgiye yer veriyor: "İletişimin tespiti: İletişimin içeriğine müdahale etmeden, iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemlere bu ad verilir"

İngiltere'de 1 yıl, İtalya'da 5 yıl

Cep telefonları şirketlerinin müşterin özel bilgilerini belli bir süre de olsa saklaması, dünyada da çok tartışılan bir konu. Başta ABD ve İngiltere'de olmak üzere birçok ülkede birçok sivil toplum kuruluşu, özel şirketlerin ve devletlerin bu tür bilgilere ulaşmasını sert eleştiriyor. İngiltere'de telefon operatörleri, müşteri bilgilerini kanunların izin verdiği 1 yıl süreyle saklıyor. İtalya'da bu süre ise 5 yıl. 2006 yılından Avrupa Birliği üye ülkelere, vatandaşlarının cep telefonu bilgilerini 6 ay ile 2 yıla kadar süreyle saklanması ile ilgili kanun çıkarmalarını tavsiye etti. Ancak üye ülkelerin yarısı, bu tavsiyeye henüz uymuş değil.

Yasa 3 yıldır Meclis'te bekliyor

HERKESİN iletişim ve seyahatlerine ilişkin verilerin bu şekilde tutulmasını önleyebilecek bir kanun tasarısı ise 3 yıldır TBMM'de tutuluyor. "Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı" 28 Temmuz 2006'da Meclis'e sevk edildi ancak, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra kadük olan tasarı Ekim 2007'de yenilendi. Tasarıda, kişisel nitelikteki verilerin tanımı yapılıyor ve korunması amacıyla idarî bir yapının oluşturulması hedefleniyor. Tasarıyla kişisel verilerin hangi hallerde kullanılacağı ayrıntılarıyla düzenleniyor ancak hukukçular bu tasarı yasalaşsa bile kişisel verilerin korunmasını tam anlamıyla sağlayamacağını savunuyor.

http://w9.gazetevatan.com/Iletisimde_buyuk_gozalti_/257842/1/Manset
#1802
Demokratik açılıma sert tepki gösterenler iki şeyi öne sürüyor; ama bir şeyi de tam manasıyla unutuyorlar.
Reaksiyonun ana sebebini oluşturan iki şey, terör örgütüyle devletin nasıl olup da masaya oturabileceği ile bu açılımın arkasında ABD'nin olduğu iddiasıdır.

Aslında bu iki şey, ABD'nin isteğine direnemeyen Türkiye'nin, terör örgütü ile anlaşmak zorunda kalması manasına gelen tek bir yaklaşımla ifade edilebilir.

Unutulan ise oradaki halk gerçeğidir.

ABD'nin süper güç olarak dünyanın çeşitli yerlerinde ve bizim coğrafyamızda birtakım değişiklikler yapma iradesinin varlığı zaten bilinen bir şeydi. Sadece ABD değil, İran, Rusya, İsrail, Çin ve AB'nin de kendilerine göre bölgesel ve küresel tasarımları var. Türkiye ilk defa başkalarının tasarımlarını konuşmaktansa kendi güvenliğini, çevresindeki ülkelerin güvenliği ile birlikte ele alma iradesini koydu ortaya. Problemlerin korkusuyla büzülerek yaşamayı bırakıp, çözüm üreterek kabuğundan çıkmayı tercih etti.

Eğer bir ülkenin içinde huzursuzluk sebepleri yoksa yabancı devletler o ülkenin içinde rahatlıkla problem çıkartabilir mi?

Bugüne kadar hep yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki oyunları konuşuldu. Ama devletimizin kendi halkının kırgınlıklarını giderip, yaralarını sararak dış güçlerin kartlarını elinden alma hamlesi yeterince konuşulmadı.

Şimdi hem dış güçlerle seviyeli diplomasi yürütülüyor, hem de içeride yaralar sarılarak problemler çift taraflı çözülmeye çalışılıyor.

Sadece Kürt meselesi değil, bir taraftan Ermeni diasporasını çıldırtan adımlar atılıyor, diğer tarafta Alevi çalıştayı ile bir başka iç kanamanın çareleri aranıyor.

Yabancı ülkelerle ilişkiler sıkı tutulup, halkımızın yaraları şefkatle sarılırsa eğer, terör örgütü muhataplık davası gütmek bir yana, başını sokacak yer bile bulamaz.

Cumhurbaşkanından mahallenin muhtarına kadar devletin temsilcileri var. Sadece asker ve polis değil, öğretmen de sağlık memuru da devlet demek.

Zaten devletin sıcak yüzünü, güvenlik görevlilerinden daha çok öğretmenler, sağlıkçılar, kaymakamlar gösterme imkânı bulabiliyor.

Güneydoğu ve Doğu illerinde yapılan en ciddi araştırmalar iki gerçeği ortaya koyuyor:

Birincisi öğretmenlerin halk üzerindeki etkisi, ikincisi de İstanbul, İzmir, Mersin gibi şehir varoşlarında büyüyen gençlerin örgüte katılma oranı açısından bölge gençlerinin önüne geçmesidir. Bu durumda problemi bölgesel kabul edip, dış güçlerin entrikalarını bölgeyle sınırlı görmek ciddi bir eksikliktir. Zaten farklı çözüm yolları üretmek varken çözüm yollarını kapatmak için uğraşanlar, bugün içinde bulunduğumuz durumu analiz etmek yerine yüz yıl öncesinin örnekleriyle vahameti anlatmaya çalışıyorlar.

Problemin çözümü büyük oranda içeridedir; dışarıda değil. Bunun için herkese vazife düşüyor. Tıpkı Diyarbakır'daki bayan öğretmen gibi...

Öğretmen hanım ülkenin batısından gitmiş Diyarbakır'a. Belki de Diyarbakır'ı ilk duyduğunda derin bir korku hissetmişti. Ama gitti ve görevine başladı. Bir de ne görsün sınıfta bir çocuğun ayakkabısı yok. Haftalar geçiyor; çocuğun ayağında hâlâ bir çift pabuç yok. Yaklaşık üç ay böyle geçiyor. Bu arada öğretmen hanım da ortama yavaş yavaş alışıyor. Derken bir gün ders çıkışında ayakkabısız çocuğun elinden tutup bir dükkâna götürüyor. Henüz paradan sıfırların atılmadığı günlerde on iki milyon liraya bir ayakkabı alıp çocuğa giydiriyor. Ve öğretmen-veli o civardaki Kürtler aylarca bu öğretmen hanımın davranışını konuşuyor. Bu olayı dinleyince öğretmen hanıma sordum:

Bir de o çocuğa Kürtçe olarak "Beğendin mi?" deseydiniz ne olurdu? Hiç tereddüt etmeden "Uçardı." dedi.

Değmez miydi bir cümlecik Kürtçe söze? Devletin sıcak yüzünü temsil eden o şefkatli öğretmen bu bir cümleyi esirger miydi yalınayak öğrencisinden? Hakkında uydurulacak müzevir sözlerinden ve fişlerden korkmasa tabii ki esirgemezdi. Çözümün öteki yüzü buradan geçiyor. Ve millet olarak bizim tabiatımız buna çok uygun. h.ozturk@zaman.com.tr

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=888945&title=demokratik-acilimin-oteki-yuzu
#1803
ASLIHAN ALTAY KARATAŞ'ın haberi

Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması yolundaki adımdan sonra, Yukarı Karabağ sorununun çözümü yolunda da önemli bir adım atılıyor.
Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Karabağ'daki Laçin Koridoru ile ilgili teknik bir inceleme yapmak üzere Eylül ayının ikinci yarısında bölgeye bir AGİT gözlem misyonu gönderilecek. Geçtiğimiz Temmuz ayında Moskova'da toplanan AGİT Minsk Grubu'nun kararları doğrultusunda çalışma yapacak olan gözlem misyonu, Laçin Koridoru'nun genişliği, hangi güzergahtan geçeceği gibi önemli konuları içeren bir rapor hazırlayacak.

ERMENİSTAN ASKER ÇEKECEK

Gözlem misyonunun hazırlayacağı bu raporun Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ sorununun çözümü açısından kilit bir rol oynayacağı belirtiliyor. Karabağ ile Ermenistan arasındaki bağlantıyı sağlaması açısından Laçin Koridoru'nun stratejik bir bölge oluşuna dikkat çekiliyor. Çözüm sürecinde Laçin koridoru kadar, Ermeni birliklerinin Karabağ çevresindeki 7 işgal bölgesinin öncelikle beşinden geri çekilmesinin de önem taşıdığı dile getiriliyor.

Yol haritası çiziliyor

Karabağ sorununun çözümüne ilişkin yol haritasına göre yeni kavşak noktasının 5-7 Ekim tarihli Bağımsız Devletler Topluluğu Zirvesi olması bekleniyor. Moldova'daki zirvede Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın biraraya gelerek Yukarı Karabağ sorununu görüşmesi planlanıyor. Bunun yanısıra Eylül ayında toplanacak BM Genel Kurulu için New York'a gidecek olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan'ın görüşmesinin de sürece katkı sağlayacağı ifade ediliyor. 2-3 Ekim tarihlerinde Nahçıvan'da yapılacak olan Türkçe Konuşan Devletler Zirvesi'ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün katılacağı ve burada İlham Aliyev ile bir araya gelerek Karabağ sorunundaki gelişmeleri değerlendireceği belirtiliyor. Yeni Şafak.

http://www.haber7.com/haber/20090905/Ermenistandan-Karabagda-ilk-acilim.php
#1804
AK Parti hükümetinin "Demokrasi Açılımı" ya da yaygın ifadeyle "Kürt Açılımı"na sanat dünyasından destek açıklamaları geliyor. Türk pop müziğinin en önemli ismi Sezen Aksu, bu açılıma en büyük desteği veren sanatçılardan. 
 
Başbakan'a bir mektup yazarak, "Açılımınızı canı gönülden destekliyorum. Sürecin tamamlanması için elimden geleni yapmaya hazırım. Bu sürece karşı duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorum." diyen sanatçıya, Gülben Ergen, İbrahim Tatlıses, Sibel Can gibi ünlü isimler destek verdi. Geçtiğimiz hafta Başbakan'ın "Sanat camiasından duyarlılık bekliyoruz." çağrısından sonra açılıma destek veren sanatçıların halkası her geçen gün daha da genişliyor.

Milli hassasiyetleri yüksek bir sanatçı olan, karakteri ve sanatındaki üstün başarısıyla da her geçen gün popülaritesini artıran Uğur Işılak da demokratik açılıma çok olumlu yaklaşıyor. Işılak, çok geç kalınmış bir sürecin bugün konuşulmasından oldukça memnun ve bu olaya politik yaklaşmak yerine daha çok bir insanlık sorunu olarak bakmak gerektiği görüşünde. Dönem dönem Güneydoğu'ya gidip orada insanlarla hasbihal eden Işılak soruna yakın durdukça, insanlarla kaynaştıkça olayın çok farklı boyutlarının gözler önüne serildiğini söylüyor. Bu yüzden de ona göre türlü imkânsızlıkların ortasında, kapıların kapandığı, çaresizliğin baş gösterdiği bir ortamda çocuk yaşta dağa çıkan insanları terörist olarak damgalamayı çok da insani bulmuyor. Işılak her alanda olduğu gibi Kürt meselesinde de demokratik açılıma ihtiyaç olduğunu ısrarla belirtiyor.

Bu süreç başarılı olursa destekleyenler tarihe geçecektir
Ben Güneydoğu'ya gittiğimde, oradaki insanlarla konuştuğumda olayın arkasında bambaşka şeylerin olduğunu gördüm. Çok nüfuslu aileler, sürekli maddi sıkıntı var, çocuk ne yapıyor? 17 yaşına geldiğinde ilk fırsatta evi terk ediyor. Aileden kurtulup özgürlüğünü ilan etmek ilk hedefi oluyor. Birçoğu, devlet düşmanı olduğu için PKK'ya, terör örgütüne bulaşmıyor. Dağda beyinleri yıkanıyor ve terörist oluyorlar. Şimdi ben böyle bir gence nasıl terörist diyebilirim. Bu konu çok kritik bir konu. Bu olayı destekleyen insanlar eğer süreç başarılı olursa tarihe geçecektir. Hakikatin yanında olanlar kahraman olacaktır. Belli bir kesim de vatan haini ilan edilmemek için susmayı tercih ediyor. Bu konuya politik olarak bakanlar var, ben onları kınıyorum. Politik konuşanları da samimi bulmuyorum.

Tabii bu süreci suistimal etmeden, terörizmi yapmış insanlara söz söyletmeden, geçmişinde terör olan insanlarla bir araya gelmeden çözmek gerekiyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=886186&title=milliyetci-seslerden-acilima-hem-destek-hem-tepki-var
#1805
Kardeş Türküleri bilmeyen, onların söylediği türküleri dinlemeyen var mı? 16 yıl önce bu topraklardaki kutuplaşmaya karşı durmak, çok kültürlülüğü şarkılarla dile getirmek için kurulan grubun üyeleri de türküleri kadar renkli ve çeşitli. 
 
Aralarında Türk de var Kürt de, Laz da var Ermeni de. Türküleri de öyle. Bazen Türkçe söylediler bazen Kürtçe, bazen Arapça bazen de Ermenice... Tıpkı Türkiye gibiydiler sahnede. Bu yüzden de Türkiye'nin açılımı tartıştığı şu günlerde haklı olarak "Demokratik açılıma formül olarak Kardeş Türküler'i öneriyoruz." diyor grup üyeleri.

Beyazlar içinde çıktılar sahneye 'barış'a yakışır şekilde... İlk olarak kadınların gözünden savaşın anlatıldığı 'Meşke' isimli Süryanice türkü çınlattı kulaklarımızı... Ardından sınırlar aşıldı, Ortadoğu'ya ulaştı türkülerin sesi. Kanlı coğrafyada misket oynayan çocukların hikâyesini Arapça dinledik Yuh yuh (Misket)'ta. Lazca, Ermenice, Romanca şarkılar geldi peşi sıra. Ve Kardeş Türküler, bir kez daha demek istedi ki; dilimiz, dinimiz ve rengimiz farklı olsa da birbirimizi severek kardeşçe bir arada yaşayabiliriz. Zira Türk, Kürt, Ermeni, Türkmen, Rum ve Balkan üyelerden oluşan grup küçük bir Türkiye gibiydi sahne üzerinde. "Demokratik açılıma formül arayanlara ne de güzel cevap" diye geçirdik içimizden onları izlerken. Meğer grup üyeleri de aynı fikirdeymiş bizimle. "Demokratik açılıma formül olarak Kardeş Türküler'i öneriyoruz." diyor grup üyelerinden Vedat Yıldırım. Gerekçesi de şu sözlerinde saklı. "Biz, bu coğrafyadaki çok kültürlülüğe sahip çıkmak için kurduk grubumuzu. Hepimiz farklı etnik gruplardanız, ama geleneklerimizi yaşatma çabası veriyor ve bunu hep birlikte yapıyoruz. Bizim sahne üzerinde yakaladığımız birliktelik olgusunu gündelik hayatımıza uyarlasak sorun çözülür."

16 yıl önce Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü'nde bir araya gelen müzisyenlerin başlattığı bir projeydi Kardeş Türküler. Amaçları, halklar arasındaki kutuplaşmaya karşı durmak, çok kültürlülüğü şarkılarla dile getirmekti. Nitekim Türkiye'de ilk kez Kürtçe halk şarkılarını meydanlarda onlar seslendirdi, ilk Kürtçe klibi çektiler. Şarkıları sansüre uğradı, klipleri yayınlanmadı, TV programlarına, konserlere çağrılmadılar. Peki ya bugün... Meydanlarda istedikleri her dilde özgürce hem de binlerce kişilik koro eşliğinde söylüyorlar şarkılarını. Acaba 16 yıl önce bugünü hayal ediyorlar mıydı? Grup üyelerinden Feryal Öney gideriyor merakımızı: "Türkiye, gelgitlerle yönetilen bir ülke. Bugün barış mesajları verenler, yarın savaş çığırtkanlığı yapabiliyor. O yüzden 16 yıl önce bu noktaya gelebileceğimizi tahmin etmiyorduk. Bizim tek derdimiz, savaşın bitmesiydi. Çünkü biz, huzur içinde şarkı söylemek istiyorduk."

"Yapımcılar, Kürtçe ve Ermenice söylemeyelim diye pazarlık yapıyorlardı"

Kürtçenin tabu olduğu yıllarda kaset çıkarmak, klip çekmek büyük bir cesaret işi. Grup da o yıllarda pek çok kez sansüre uğramış. Selda Öztürk'ten dinliyoruz sansürlü yılları: "Kliplerimiz yayınlanmıyor, televizyon programlarına davet edilmiyorduk. Çağrıldığımız programlarda ise pazarlık yapmak zorunda kalıyorduk. "Kürtçe ve Ermenice şarkılar söylemeseniz olmaz mı?" diyorlardı. Biz de kibarca "Buraya sadece Türkçe veya birkaç zararsız dilde şarkı söylemeye gelmedik." deyip programa çıkmaktan vazgeçiyorduk. Ayrıca her ilde konser veremedik. Konserlerimiz güvenlik önlemleri nedeniyle iptal ediliyordu." Öztürk, Mersin'de birkaç yıl önce çıkan olaylar nedeniyle konserlerinin iptal edildiğini, o günden bu yana o ilde konser veremediklerini anlatıyor.

Kendilerine destek veren ve programına çıkardığı için minnettar oldukları bir isim var Kardeş Türküler'in. O da şimdilerde demokratik açılım konusunda Başbakan Erdoğan'ı arayarak destek veren Sezen Aksu'yu eleştiren Hülya Avşar. Sanatçı, yıllar önce grubu programına çağırıp, "İstediğiniz dilde şarkı söyleyin, Kürtçe de söyleyin, klibinizi de yayınlayacağım." demiş. Feryal Öney, "O programdan sonra Hülya Avşar'ın politik olarak çok güçlü ve korkusuz olduğunu düşündük. Gözüme girmişti. Programda her şeyi konuştuk, kötü bir olay da çıkmadı. Ne Türkiye bölündü ne de televizyona saldıranlar oldu." diyor.

"Bölünme paranoyasından kurtulmak gerekiyor"

Kardeş Türküler'in müzikal kariyerleri Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin özeti gibi. Bu yüzden grubun 'demokratik açılım' ile ilgili de söyleyecek birkaç sözü var. Grup üyelerinden Vedat Yıldırım, "Kardeş Türküler olarak barış adına atılan her türlü adımı sonuna kadar destekliyoruz." diyerek başlıyor söze. Halklar arasında kutuplaşmanın azaltılması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, bölünme paranoyasından kurtulmak gerektiği görüşünde. Yıldırım, "Şimdiye kadar Kürtler tam olarak ne istiyor, araştırılmadı. Paranoyak bir şekilde bölünme istiyorlar mı, istemiyorlar mı tartışıldı. Bugün bu konular ayrıntılı olarak konuşuluyor. İnşallah bunlar makyaj düzeyinde kalmaz, temele inilir." diye konuşuyor. Çözüm için önerisi ise şöyle: "Öncelikle 12 Eylül askerî anayasası kaldırılmalı, özerk bir anayasanın başta Türkler olmak üzere diğer etnik grupların haklarını koruyacak, savunacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Tümüyle özgürlükçü düşünmek, bu bölünme paranoyalarından, bütün öğretilmiş korkulardan kurtulmak lazım. Kürtçe kitaplar basılabilir, filmler yapılabilir."

"MHP ve CHP, savaş çığırtkanlığı yapıyor"

Kardeş Türküler grubu, demokratik açılımla ilgili muhalif partilerinin çıkışlarını gereksiz buluyor. "MHP ve CHP savaş çığırtkanlığı yapıyor." diyen Selda Öztürk, "Her iki parti de barış söylemi içinde değil. Olumlu havayı bozmaya çalışan gizli eller var, sanki onlar da maşa gibi kullanılıyor. Sonuçta savaş ekonomisinden nemalanan bir grup var." yorumu yapıyor.

Sanatçıların da toplumun önde gelen isimleri olarak sürece katkı sağlamaları gerektiğini savunan Kardeş Türküler, Başbakan'ı telefonla arayarak demokratik açılıma destek verdiğini açıklayan Sezen Aksu'ya destek veriyor. Aksu'yu eleştiren Hülya Avşar'ın açıklamalarını gördüklerinde çok şaşırdıklarını dile getiren Feryal Öney, "Bizi programına çıkarıp rahat rahat konuşan, Kürtlüğünü hiçbir zaman gizlemeyen Hülya Avşar, neden böyle bir açıklama yaptı diye şaşırdık. Açılımın içeriğini bilmediği için böyle bir açıklama yaptığını düşünüyoruz." diyor. Öney, eylül ayı sonuna kadar sanatçılardan oluşacak bir platform kurarak demokratik açılıma destek verecek bir kampanya başlatmayı planladıklarını söylüyor.

Demokratım deyip başörtülü gitariste şaşıranlara kızıyoruz
Söz demokratik açılımdan giderken konu grubun İstanbul konserlerine eşlik eden başörtülü gitaristi Rümeysa'ya geliyor. Feryal Öney, gitaristin Boğaziçi Gösteri Sanatlar Topluluğu'nun üyesi olduğunu, Kardeş Türküler'in daimi konser kadrosunda yer almadığını belirtiyor. Boğaziçili gitaristleri için "Çok zeki ve müziğe yeteneği var." yorumlarını yapan Öney, "Hem demokratım deyip hem de başörtülü gitariste şaşıranlara kızıyoruz." diyor. Gitaristçilerinin, ailesi ve kendileri tarafından sonuna kadar destekleneceğini dile getiren Öney, "Başörtüsü bizim toplumumuzda hep evinde oturan, çalışmayan kadının simgesi olarak algılanıyordu. Son zamanlarda başörtülü kadınlar her kesimden kamusal alanda var olduklarını gösterdi. Bizim başörtülü gitaristimiz de çeşitli alanlarda var olmaya çalışıyor. Ama medyanın ilgisi onu da, bizi de şaşırtıyor. 100 kişi çıktığımız konserde, başörtülü olduğu için onu görüyorlar. Bu da bizi rahatsız ediyor. İnsanların demokratikleşme adına verilen mücadeleyi anlamadığını düşünüyoruz." diye konuşuyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888448&title=demokratik-acilimin-formulu-kardes-turkuler
#1806
Kürt açılımına destek veren ünlü sanatçı Sezen Aksu'yu telefonla arayan Başbakan Tayyip Erdoğan, sanatçıların ve aydınların sürece desteğinin önemli olduğunu söyledi. Erdoğan, Aksu'ya desteği nedeniyle teşekkür etti. 

Hükümetin Kürt açılımı çabalarına destek veren ünlü sanatçı Sezen Aksu, "Çözüm için çalışmanın önüne geçmek, ileride kaybedeceğimiz evlatlarımızın sorumluğunu taşımak anlamına gelir. Bu leke de kuşakların ve tarihin vicdanında, iki cihanda temizlenmez" dedi.

MGK ÖNCESİ ARADI

Başbakan Tayyip Erdoğan, açılım konusunda duygu yüklü bir mesajla desteğini ileten ünlü sanatçı Sezen Aksu'ya dün Milli Güvenlik Kurulu (MGK) öncesinde telefon ederek teşekkür etti. Başbakan Erdoğan telefonunda, sanatçıların ve aydınların düşüncelerinin kendileri için çok önemli olduğunu ifade ederek, "Bu sürece tüm toplum kesimlerinin desteğinin yanı sıra sanatçılarımızın da desteğini bekliyoruz. Toplumumuzun fikir ve kanaat önderlerinin sürece katkı sağlamaları çok önemli" mesajı verdi. Sezen Aksu da, "Cesur adım" olarak nitelendirdiği sürece desteğini ifade etti. Aksu, Başbakan Erdoğan'a, "Ortak akılla, ortak vicdanla doğruyu bulacağımıza inanıyorum" dedi.

VATANDAŞ OLARAK

Sezen Aksu da önceki mesajında Başbakan Erdoğan'a ilettiği duygu yüklü mesajını bir kez daha tekrarladı: "Çözüm için çalışmanın önüne geçmek, ileride kaybedeceğimiz evlatlarımızın sorumluluğunu taşımak anlamına gelir. Bu leke de kuşakların ve tarihin vicdanında, iki cihanda da temizlenmez." Aksu, bir sanatçı olarak açılım konusunda "rol çalmak" gibi bir niyetinin olmadığının altını çizerek, bir vatandaş olarak duygu ve düşüncelerini ilettiğini bir kez daha tekrarladı.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2009/08/21/erdogandan_aksuya_tesekkur_telefonu
#1807
Zeynep Tanbay çok iyi bir dansçı, koreograf; aynı zamanda bir aktivist. Darbe ve savaş karşıtı birçok eylemde en önde yürüyenlerden, sözcülük yapanlardan biri o. Kendini sola yakın buluyor ama CHP soluna değil. 
 
Tanbay, geçen hafta içinde Taraf'ta "Tayyip Erdoğan'a teşekkür ediyorum" başlıklı bir yazı yayınladı. 11 Ağustos'ta Başbakan'ın grup toplantısında yaptığı konuşma için, "İlk defa tüm samimiyeti ve içtenliğiyle bir başbakan gerçekledi söyledi bize." diyordu. Yazıdan hareketle Tanbay'la Kürt açılımını ve Erdoğan'ı konuştuk.

Başbakan'a bir teşekkür yazısı kaleme alıp Taraf'ta yayınladınız. Teşekkür yazısı yazmak fikri nereden çıktı?

Teşekkür ettim, çünkü Kürt açılımında AKP'nin ve Başbakan'ın tavrını doğru buluyorum. Bir şey doğru yapılıyorsa onun yanında durulmalı, destek verilmeli. Türkiye'de en büyük sorunlardan biri kutuplaşma. İyi ve doğru bir şey yapılsa da karşı çıkılıyor. Bu tutumdan çok sıkılıyorum. Hiçbir örgüte, cemaate ait değilim. Ben özgür bir insanım. Başbakan'a teşekkür ederek tamamıyla insandan, insan haklarından, barıştan yana tavır aldım. Hem de beklemeden, anında... Çünkü bundan 3-4 yıl önce Tayyip Erdoğan "Kürt sorunu benim meselemdir." dediği zaman yalnız bırakılmıştı.

Yalnız bırakıldı derken?

Bu konuşmanın ardından Diyarbakır'da çok ters karşılanmıştı. Hatırlarsanız o zaman medya bu tersliği ön plana çıkaran yayınlar yapmıştı. Aydınlar da arkasında duruş sergileyememişti. Erdoğan sözünün arkasını getirememişti. Sanırım şöyle düşünmüştür: 'Biz adım atmak istedik tabandan, kamuoyundan ve aydınlardan yeterince destek yokmuş, demek hazır değilmiş memleket.' Bugün yeniden bir açılım yapılıyor. Bu süreçte Başbakan'a yalnız olmadığını göstermek gerekiyor. Ben yazı yazdım. İşadamları, profesörler, öğrenci grupları da barış istediklerini farklı şekillerde söyleyebilirler.

AK Parti hükümetine ve Başbakan'a Kürt açılımı nedeniyle ciddi tepkiler de var.

Ortada CHP ve MHP'nin söylemi var. Bunlar inanılmaz derecede halkı kışkırtıyorlar. Böyle bir ortamda iyinin, doğrunun yanında durmak daha çok önem kazanıyor. Doğruyu AKP yapıyorsa onun yanındayım. Doğruyu MHP yaparsa onun yanında olurum. Bu beni ne AKP'li yapar ne de MHP'li.

Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında sizi etkileyen neydi?

Bugüne kadar hiçbir siyasi liderden duymadığım sözler söyledi. Havada kalan siyasi konuşmaların çok dışındaydı. Son derece insani boyutu vardı. Bugüne kadar o mertebedeki hiçbir devlet adamı duygunun hakim olduğu ve gerçeklerin bizden saklandığının ifade edildiği böyle bir konuşma yapmamıştı. Hakkari'deki anneyle Yozgat'taki annenin acısının aynı olduğunu söylememişti mesela.

Kürt açılımını AKP başlattı diye kuşkuyla yaklaşan, Başbakan'ın tavrını samimi bulmayanlar var. Siz samimi buluyor musunuz?

Çok samimi buluyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de Beşir Atalay'ın da samimi olduğuna inanıyorum. Ama çok büyük tabuların olduğu bir memlekette yaşıyoruz. Yıllarca beyni "vatan millet Sakarya" söylemiyle yıkanmış bir toplumumuz var. Çok kolay olmayacak. Onların bütün bu tabuları yıkarak adım atmaya çalışmalarını ben sonuna kadar destekliyorum. Oyumu AKP'ye vermesem de desteklerim. AKP'nin doğru yaptığı her harekete de 'helal olsun' diyorum. Bunu söyleyebilmek lazım. Burada en sorunlu olan kitleyi de sol konumda olanlar olarak görüyorum.

Niçin en sorunlu kitle sol?

Ergenekon ilk ortaya çıktığı zaman solda büyük bir kitle 'bu AKP'nin operasyonudur mesafeli duralım' demişlerdi. Bugün de olan farklı değil. Mesefali durmak, bırakın birbirlerini yesinler tutumu Türkiye'deki solun tutumudur. Bu şimdi değil yıllardır böyle. Yani bugün tabular sarsılmadan yerinde duruyorsa solun suçu büyüktür. Benim teşekkür yazıma sol çevreden arkadaşlar içeriğinin ne olduğunu bilmediğin şey için hükümete niye bu kadar kredi verdin diye karşı çıktılar. Ben öyle duymuyorum işte. Benim için tek bir şey var. Doğrunun yanında yer almak ama zamanında yer almak...

Kürt açılımının içeriği belli değil diye karşı çıkılıyor. İçerikte neler olacağı konusunda ne düşünüyorsunuz?

CHP'nin henüz bir şey açıklanmadı sözü çok yanlış. Başbakan Erdoğan'ın konuşması açılımın özünü veriyor. Bir kere barıştan yana bir tutum ortaya koyuyor. Ama geçen tek millet, tek bayrak, tek devlet söylemini yeniden kullandı. Ben tek millete karşı çıkıyorum. Türk değil Türkiyeli demek istiyorum. Bu memlekette yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Yurttaşlık öne çıkarılsın.

Siz yurtdışında kendinizi nasıl tanıtıyorsunuz?

Ben Türkiyeliyim diyorum.

Kürt meselesi bir mutabakatla çözülecek görüşü dillendiriliyor. Ama CHP ve MHP kapıları kapattı. Bu tutum çözümü güçleştirmez mi?

Barış isteyene karşı çıkan herkesi tarih yargılayacaktır. Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli faşist bir söylem kullanıyor. Demokrasi fikir özgürlüğüdür ama fikir özgürlüğünün içinde faşizm yoktur. İki lider de savaş kışkırtıcılığı yapmaktan vazgeçsinler artık. Geçen ay Baykal'a protesto için askerî üniforma göndermiştik. Şimdi Deniz Baykal o üniformayı giysin o kadar istiyorsa dağda kendi savaşsın. Mehmetçikleri rahat bıraksınlar. Artık anneler haklarını helal etmiyor. Mehmetçiklerin de nasıl şehit olduklarını gazetelerden okuyoruz.

Sezen Aksu Başbakan'ı arayıp destek verdi...

Çok yerinde bir hareket. Sezen Aksu ünlü, popüler bir sanatçı. Sezen Aksu'nun söylediği bir söz, Ajda'nın Kürt sanatçı Aynur'la birlikte şarkı söylemesi ya da Bülent Ersoy'un oğlum olursa askere göndermek istemem, cümlesi bizim bin eylemimize bedeldir. Bu sanatçılar çok geniş bir kitleye ulaşıyorlar. O sanatçıların bir cümleyle bir sözle de olsa bu sürece katkı koymalarını çok takdir ediyorum. Bu sürece karşı çıkan sanatçıları,-sanatçıyı tırnak içinde söylemem gerekiyor-, esefle karşılıyorum.

"Çözüme ilk kez bu kadar yaklaşıldığı"na katılıyor musunuz?

Evet. Özal'ın girişimi olmuştu ama bugünkü gibi net adımlar atılmamıştı. Bu kadar geniş kitleye de ulaşılmamıştı. Turgut Özal'ın bu açılımı yapmak istediği için öldürüldüğünü düşünüyorum artık.

DTP'lilerin bu sürece katkısını nasıl buluyorsunuz?

DTP'lilerin daha öncü hareket etmelerini istiyorum. Çok sabırlı ve anlayışlı olmaları lazım.

Beşir Atalay, bölgedeki Kürt halkını da dinlemeli
Hükümet sorunun birçok tarafını dinleme çalışıyor. Doğru bir usul mü?


Beşir Atalay birçok kişiyle görüşüyor. Bu çok güzel bir şey. Ama mutlaka Güneydoğu'ya gidip Kürt yurttaşlarla toplantılar yapmalı. Yazarların, çizerlerin, TÜSİAD'ın söyleyeceği ile olacak şey değil. Kürt halkına gitmeden sorun çözülemez.

Çözüm için çok umutlu musunuz?

Mutlaka çözülecek. Ciddi adımlar atıldı ve bunun geri dönüşü yok. Kürt açılımının sağcılıkla solculukla, bu partiyi tutmakla şu partiyi tutmakla ilgisi yok. İnsan ve vicdanlı olmakla ilgisi var. Kürt açılımı oy hesabıyla giderse bulanır. Kürtler açısından da Türkler açısından da bu böyle.

Ergenekon'a mesafeli duran solcuysa ben değilim
Siz Güneydoğu'yu gezdinizmi?


Diyarbakır, Batman, Mardin'e gittim.

Kürtçe biliyor musunuz?

Öğrenmeyi çok istiyorum. Bilgi Üniversitesi'nde Kürtçe dersleri verildiğini öğrendim. Aralık ayı geçtikten sonra Kürtçe dersleri almak istiyorum.

Solcu olarak mı tanımlıyorsunuz kendinizi?

Kendimi nerede konumlandıracağımı şaşırdım. Bugün solcuyum deyip arkasından da orducuyum diyen solcular var. Ergenekon'un ne olduğunu bilmiyoruz, biraz mesafeli duralım diyenler solcuysa ben değilim. Ben mutlak özgürlükten yanayım. Türban takan türban taksın, mini etek giymek isteyen mini etek giysin. Hiç kimsenin herkes gibi olmak mecburiyetinde olmadığı bir Türkiye istiyorum.

***

Tayyip Erdoğan derdini anlatacak kadar Kürtçe öğrenmeli. Sadece 'merhaba'nın dışına çıkabilmeli. Başbakan, Güneydoğu'ya gittiği zaman Kürtçe konuşsun. Amerika'da birçok başkan seçim kampanyalarında İspanyolca konuşabiliyor.

***

Tarık Akan bir söyleşisinde "ben solcuyum" dedikten sonra "orducuyum" diye de bir cümle kurdu. Solcu bir insan kendisini hem solcu hem orducu göremez. Ya solcudur ya da orducu. İkisi birden olmak çok zor.

***

Ergenekon süreci, Kürt açılımı bunlar turnusol kâğıdı. Herkesin yerini görüyoruz. Biraz acı oldu. Dostlarımızı kaybettik.

***

Ben AKP'nin bir sürü yanlışını da söylerim, söylüyorum. Ama hakkını teslim edelim. Bugüne kadar gelmiş en iyi sağ muhafazakâr parti AKP. En iyi adımları attı. Böyle bir partiyi görmemiştik. Tayyip Erdoğan da çok daha açık bir lider.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=886180&title=bu-yolda-yalniz-degilsiniz-sayin-basbakan
#1808
Demokratik açılıma sanat camiasından destek gelmeye devam ediyor. Ünlü yönetmen Sinan Çetin, "Açılımı başlattığı için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı kahraman olarak görüyorum." diyor. 
 
Çetin, projenin önünü kesenlerin tarih önünde hesap vereceklerini belirtirken, PKK ile mücadelede bugüne kadar 420 milyar dolar harcandığına dikkat çekerek "Bu korkunç para ile dört Paris, iki Chicago kurulurdu." ifadelerini kullanıyor. Erdoğan'ın Ergenekon konusundaki tavrını da destekleyen ünlü yönetmen "Türk halkı ilk defa kendisine bir başbakan seçmiştir. Menderes, Özal geleneği devam etmeli." yorumunu yapıyor.

Türkiye'nin, köklü sorunlarını çözme iradesi gösterdiğini savunan Çetin, sorunun her halükarda yakın zamanda çözüleceğine inanıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi, "Kürt, Ermeni, Kıbrıs meselesi de bu yıl çözülecek. Eğer biz çözemezsek bunu dünya çözecek." ifadelerini kullanıyor.

Akan kana artık dur denilmesi gerektiğine dikkat çeken Çetin, teröre harcanan 420 milyar doları 'korkunç' olarak niteliyor. "Bu parayla dört tane Paris, iki tane Chicago inşa edilirdi" diyen yönetmen, ardından sert ifadeler kullanıyor: "Bu "Doğu'da birilerinin cebini doldurmak uğruna, orada silah satmak ve eroin trafiğini kontrol etmek için yapılan bu zulmün artık sürmemesi gerekiyor."

'Vatandaşının üstüne bomba atan değil, sorun çözen devletin büyük olacağı' yorumunu yapan Çetin, Milliyetçi Hareket Partisi'nin açılıma karşı tepkisini anlamakta güçlük çektiğini söylüyor. "MHP, şehit analarının acısının durmasını istemiyor mu, her gün yeni bir şehit anası çıkmasından rahatsız olmuyorlar mı?" sorusunu yöneltiyor.

TÜRK HALKI KENDİNE İLK DEFA BİR BAŞBAKAN SEÇTİ

Sinan Çetin, Ergenekon soruşturması ile ilgili yorumlar da yapıyor. Silivri'de devam eden davanın çok önemli olduğunu vurgularken hükümetin sağlam duruş gösterdiğini ve geri adım atmaması gerektiğini savunuyor. Artık sivil iradenin hakim olması gerektiğinin altını çizerek, "Bazı masalarda görüşmeler, bazı kahramanların masaya yumruk vurması ile ilerler. Bu Türk halkı ilk defa kendisine bir başbakan seçmiştir. Menderes, Turgut Özal geleneği devam etmeli. Sivil irade hakim olmalı. Asker kışlasına çekilmeli, kendi işini yapmalı." görüşlerini dile getiriyor..

Çetin, ayrıca JİTEM'in Güneydoğu'da işlediği cinayetleri anlatanların itiraflarını okuduğunda dehşete kapıldığını söylüyor ve ekliyor: "Adam diyor ki; 'en az bin kişi öldürdüm'. Bu söz Genelkurmay tarafından da, Bahçeli ve Deniz Baykal tarafından da normal sayılmamalı."

Ben kavga edeceğim derse devlet büyük olmaz

Bu problem yeni bir problem değil ki. Büyük bir devlet bu problemi çözer. Eğer 'Ben kavga edeceğim' derse o zaman büyük devlet olmaz. Şöyle bir şey düşünsek, dünyanın bir yerinden Türkiye'ye bakıyorsun; burası Türkiye, ne görüyorsun? Kendi dağlarını bombalayan, kendi vatandaşları üzerine bomba atan bir devlet görüyorsun, resim bu. 25-30 yıldır oraları bombalıyorsun, bu bir zaaf değil mi? Böyle güçlü devlet mi olur? 'İç düşmanlar' kavramının hapse atılması, bir dolaba kilitlenip bir daha açılmamak üzere üstünün kapatılması gerekiyor.

Sağcılar daha özgürlükçü

Ünlü yönetmen, çok tartışılacak bir tespit daha yapıyor: "Sağ görüşlü entelektüeller, sol entelektüellere göre daha özgürlükçü, demokrasi yanlısı. Sağ görüşlü aydınlar, insan hakları açısından daha yetkin."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888642&title=sinan-cetin-terore-harcanan-para-ile-doguda-dort-paris-iki-chicago-insa-edilirdi
#1809
Ergenekon'un üst düzey yöneticisi olmakla suçlanan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı, eski Susurluk hâkimi Metin Çetinbaş'ın önceki gün yaptığı savunmada kullandığı ifadeler Alevi derneklerini kızdırdı. 



Müvekkili Alemdaroğlu'nun, davasına bakan Alevi kökenli Danıştay üyesinin mezhebini araştırmasını 'hak' olarak gören Çetinbaş'ın "Hâkimi araştırmadan tarafsız olup olmadığını nasıl öğreneceksin?" sözlerine tepki yağdı. Alevi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, açıklamayı büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyor. Bu tutumu çok ilkel bulduğunu ve yadırgadığını belirten Balkız, "Bir hukuk davasında hâkimin veya savcının inancı, inançsızlığı mezhebi nasıl etkili olabilir anlamıyorum. Yani şimdi muayene olurken doktora ya da çocuğumuzu okula gönderirken öğretmene mezhebini mi soracağız?" diye konuşuyor.

TOPLUMDA AYRIMCILIĞA NEDEN OLUYOR

Yargıcın, öğretmenin, doktorun ya da memurun işini yaparken liyakatinin olup olmadığına bakılmaması gerektiğini ifade eden Balkız sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir kişinin karısı kapalı mı, açık mı, içki içiyor mu, Alevi mi Sünni mi bu kimseyi ilgilendirmez. Hiç kimsenin de haddi değil. Kişinin inancı Allah'la kendi arasındaki çok özel bir bağdır. Bunu kimse sorgulayamaz. Bu üslup ve anlayışın değişmesi şart."

Açıklamaya sert tepki verenlerden biri de Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Ali Kenanoğlu, Türkiye'de bu tür yaklaşımların teamül olduğunu dile getiriyor. İnsanların herhangi bir alanda işini yaparken mezhebine bakılmasının yanlışlığına değinen Kenanoğlu, bunun kabul edilemez bulduğunu söylüyor. "İnsanların başının açık veya kapalı olması ya da şu veya bu mezhepten olmasının ne önemi var?" diyen Kenanoğlu, bu tür tanımlamaların toplumda ayrımcılığa sebep olduğunu hatırlatıyor: "Çok tuhaf bir tutum. Bu yorumları yapan kişiler hukukun üstünlüğüne inanıyor olamaz. Böyle bir açıklamayı çok talihsiz buluyorum."

DÜNYAYA REZİL OLUYORUZ

Alevi Kültür Dernekleri Genel Sekreteri Mehmet Yenisoy da bu tutumu ahlaken de hukuken de doğru bulmadığını vurguluyor. Kişiler hakkında niyet okumadan insanlıklarına ve yaptığı işe bakılması gerektiğine dikkat çeken Yenisoy, "Bir yargıç siyasi kimliğini, inançlarını, etnik yapısını ya da mezhebini dosyasının içine koyarak karar vermez. Kimlik tartışmalarıyla bizi dünyaya karşı mahcup edip utandırıyorlar. Bu ülke hepimizin. Neden kendi birlik ve beraberliğimizi baltalayacak şeyler yapıyoruz? Kimse oyuna gelmesin." ifadelerini kullandı.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş ise, "Normal demokrasilerde kişilerin inançları, mezhepleri ve etnik grupları böyle yansıtılmaz. Bu, çok sakıncalı bir durum." ifadelerini kullanıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888685&title=alevî-dernekleri-metin-cetinbasa-sert-cikti-hâkimin-mezhebinden-sana-ne
#1810
Ergenekonun üst düzey yönetici olmakla suçlanan Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun avukatı olan eski susurluk hâkimi Metin Çetinbaş'tan tuhaf savunma: "Hâkimi mezhebine kadar araştırmak anayasal hak."

Çetinbaş, 12 duruşma süren 923 sayfalık savunmasını dün tamamladı. Müvekkilinin, yargılandığı başka bir davada mahkeme başkanını mezhebine kadar araştırmasını şöyle savundu: "Bir kişinin, kendi hakkında açılan davaya bakan hâkimi araştırması anayasal haktır. Hâkimi araştırmadan tarafsız olup olmadığını nasıl öğreneceksin?" 

Eski Susurluk hâkimi Metin Çetinbaş, dün yine ilginç bir savunmaya imza attı. Daha önce 'Kürtlerin ölmesini istemek, darbe olmasını talep etmek suç mu?' sözleriyle dikkatleri çeken Çetinbaş, Silivri'deki 110. duruşmada, müvekkilinin davasına bakan Danıştay üyesinin mezhebini araştırmasını 'anayasal hak' olarak yorumladı. Alemdaroğlu, birinci Ergenekon iddianamesinde yer alan telefon görüşmesinde Danıştay 8. Daire üyesi Sıddık Yıldız'ı kastederek, "Siyasî görüşü, hemen hemen belli. Bir tanesi Alevî, Sıddık denilen bir adam. Sıddık isimli kişi, güçlü bir Alevî kanalıyla etkilenebilir. Moğultay döneminde tayin edilmiş." diyor. Bu görüşmeleri değerlendiren Çetinbaş, "Bir kişinin, kendi hakkında açılan davaya bakan hakim ve bilirkişileri araştırması haktır. Hakim ve savcıyı araştırmadan tarafsız olup olmadığını nasıl öğreneceksin?" şeklinde konuştu. Metin Çetinbaş'ın gündemindeki konulardan biri de müvekkili ile bir diğer Ergenekon sanığı Ümit Sayın arasında geçen darbe konuşmalarıydı. Bu konuya da tuhaf bir açıklama getiren Çetinbaş, "Bundan müvekkilim değil, darbe ortamı oluşturan AKP suçludur." ifadesini kullandı.

Tutuklu sanıklardan Doğu Perinçek, savunmasını tamamlamasının ardından Çetinbaş'a teşekkür etti. Perinçek'in, "Hepimizi savundunuz, örgütün vekili oldunuz. Teşekkür ederim." sözleri dikkat çekti. Çetinbaş, savunmalarda sık sık provokatif açıkla-malar yaptı. 9 Haziran'daki duruşmada, sanıklar Fikri Kara- dağ ve Hayrettin Ertekin'in kullandığı 'En iyi Kürt, ölü Kürt'tür' sözü için, "Kürtlerin ölmesini istemek suç mu?" dedi.

Danıştay ve Cumhuriyet Gazetesi'ne yönelik saldırılara ilişkin dava ile birleştirilen birinci Ergenekon davasının 110. duruşması dün yapıldı. İKemal Alemdaroğlu'nun avukatı Metin Çetinbaş, müvekkilinin davasına bakan Danıştay üyesinin, mezhebini araştırmasının anayasal hakkı olduğunu savundu. Danıştay 1. Dairesi; Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun, rektörlüğü döneminde, Antalya Konyaaltı'ndaki üniversiteye ait taşınmazın kat karşılığı ihalesinde, üniversiteyi zarara uğrattığı gerekçesiyle yargılanmasına karar vermişti. Danıştay 8. Dairesi de İstanbul Üniversitesi'nden yargılama kararından geri dönülmesine ilişkin başvuruyu reddetmişti. İddianamede, bu dava ile ilgili CHP milletvekili Nur Serter ile görüşen Alemdaroğlu, Alevi olduğunu bildiği Danıştay 8. Daire üyesi Sıddık Yıldız'ı kastederek, Alevi kanadıyla etki altına alınması gerektiğini söylüyor. Bu görüşmeleri değerlendiren Çetinbaş, "Bir kişinin, kendi hakkında açılan davaya bakan hâkim ve bilirkişileri araştırması haktır. Hâkim ve savcıyı araştırmadan tarafsız olup olmadığını nasıl öğreneceksin? Hâkim ve savcıların bu şekilde araştırılması suç değildir. Yoksa kuzu kuzu bekleyerek soruşturmanın yönlendirilmesini mi bekleyecek? Artık bu teba yok, vatandaş var." şeklinde konuştu.

PERİNÇEK: ÖRGÜTÜN AVUKATI OLDUNUZ, TEŞEKKÜRLER
Metin Çetinbaş, Alemdaroğlu'nun Ergenekon sanığı Ümit Sayın'la yaptığı darbe konuşmalarına da farklı bir bakış açısı getirdi. Çetinbaş, müvekkilinin değil, darbe ortamı oluşturan AK Parti'nin suçlu olduğunu iddia etti. Tutuklu sanıklardan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, duruşmaya verilen ara sırasında salondan ayrılırken Çetinbaş'a teşekkür etti. Perinçek, "Sayın başkanım teşekkür ederim, hepimizin vekili oldunuz, örgütün avukatı oldunuz. 'Bir gün bu savcılar, sanık sandalyesinde burada yargılanacak' sözünüz ile tarihe geçtiniz. Bu söylediğiniz gerçekten olacak." dedi.

Savcı, eski Susurluk hakimini kendi kararıyla vurdu
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Susurluk davasını karara bağlayan hakim olarak da bilinen Metin Çetinbaş'ın Ergenekon örgütünün hayali olduğu yönündeki savunmasına Susurluk kararı ile cevap verdi. Pekgüzel, eski DGM hakimi olan Metin Çetinbaş'ın kaldırılan İstanbul 6 No'lu DGM'de verdiği Susurluk davası kararının bir bölümünü okudu. Eski hakimin, Susurluk kararında devlet içindeki idari ve sivil boyutu olan, devletin verdiği yetkiyi kötüye kullanan, suikast silahı, ruhsatsız silah taşıyan illegal yapılanmanın çok tehlikeli olduğuna ilişkin tespitlerini hatırlattı. Şöyle konuştu: "Bu sözler bir iddianameden alınmamıştır. Metin Çetinbaş'ın 6 No'lu DGM hakimiyken verdiği karardandır. Çetinbaş'ın imza attığı ve biz savcılara da okumamızı önerdiği mahkeme kararından alıntıdır. Çetinbaş'ın kendi kararı ile çelişen bir savunma yapması anlamlı bulunmuştur." Pekgüzel ayrıca, Çetinbaş hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888268&title=ergenekonun-avukati-eski-susurluk-h%C3%A2kimi-metin-cetinbastan-tuhaf-savunma-h%C3%A2kimi-mezhebine-kadar-arastirmak-hak
#1811
Kürt açılımı, Ermeni açılımı derken Dini Açılım Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan vasıtası ile gündemimize girdi. Böylece Ramazanın ruhu Hürriyet gazetesine sirayet etti. Buna şükreden çok mümin vardır eminim. Reklam kokuyor bu hareketler diye eleştirenler, din jandarmalığı yapıp "olmadı, böyle de umre yapılır mıymış" diyenler, Allah katındaki makbuliyetini sorgulayanlar, umreyi siyasi özür gibi görenler, çeşit çeşit tepki var ortada. İlgi çekici olduğu kesin, Sebati Karakurt'un fotoğrafları muhteşem. Tam iki rekat şükür namazı kılacak durum. Ancak tabii ki bu ne bir mühtedi hikayesi ne de hidayet. Belki de bu nedenle İslami çevrede tepki oluşturuyor. Kısaca biz dindarlar konuya karşı nasıl bir tutum alacağımıza karar veremedik henüz.

Tüm bu fikir çatışmalarından bizi kurtaracak bir Oliver Rehn de yok ki açılımınıza içerik katın diyen. Kendimiz doğruyu bulacağız çaresiz. Her şeyden önce dindarlığı kendi tekelimizde saymayacağız. İbadet etme, ibadeti tecrübe (EXPERIENCE), ortamı görme merakı sadece dindarların tekelinde değil. Umreye sadece mükemmel Müslümanlar gider diye bir şart da yok. Herkes bunu yapabilir. Bir İngiliz bunu yapınca yere göğe koyamıyoruz da bizimkiler yapınca niye tu kaka diyoruz anlamadım.

Velev ki reklam olsun, velev ki samimi olmasın, velev ki iktidara yaranmak için olsun. Velev ki medyanın tuhaf hallerinden birisi olsun, velev ki popislam bir yaklaşım olsun .

Bize ne? Ameller niyetlere göredir. Niyet de sadece yaradan ile kulu arasında gizli bir şeydir. Bu nedenle biz dış alemdekilerin yaptığı her yorum zan ve orucu fesat etmekten başka işe yaramaz. Elimizde ne iman metremiz var ne de niyet okuyucularımız. Kollektif ramazan gıybetine ortak olarak oruçlarımız zayii oluyor. Özellikle dindarlar, inançlarının gereğini yaparak "Allah bilir" deyip geçmeli. Ayrıca din jandarmalığı yapmak inanan, inanmayan herkesi dinden soğutuyor...

...

Televizyonda çalışmaya başladığım günlerden bu yana yaklaşık 15 yıldır Ramazan'da mutlaka program yaparım (yapımcı olarak) . Bu sene de Kanal 1 televizyonundaki sahur programını yapıyorum. Avrupa, Azerbeycan, Kıbrıs dahil Türklerin olduğu her yerden aldığımız izleyici soruları yıllara göre değişen soru profilini kıyaslama imkanı veriyor. Hiç susmayan telefonları ve e-postalar ile izleyicinin içeriğini belirlediği bir program hazırlıyoruz..

Geçen 15 yılı göz önüne aldığımızda bu tarz programlara katılanlar genelde daha yaşlı kesim olurdu.. Sorular ağırlıklı olarak "abdestimi alırken parmak aralarıma su gelmezse ne olur ", "dirseğimi neresine kadar yıkamalıyım", "kaza namazı kılmalı mıyım" gibi alanlarda döner dururdu.

Kanal 1'de dikkatimi çeken ise sahurda soru soranlar arasında gençlerin çoğunluğu teşkil etmesi. Sorular da daha çok dinin manası ve tartışmalı alanlarda yoğunlaşıyor, ibadetlerin içeriğini soruyorlar. Dini samimiyetlerini ibadetlerine aktaramamaktan şikayetçiler. Arayanlar arasında hayat kadını olan veya konsomatrislik yapanlar da var ve hatta eşcinsellerde... Namazını orucunu hiç bırakmayan bir hayat kadınının da soruları var, ibadet yapmak isteyen eşcinsellerin de.

Diğer bir gözlemim ise bunun tam tersi önyargıların yaygınlığı ile ilgili.

Dini bilmek ve anlatmak için, hatta dindar olmak için başörtülü olmak şart gibi bir yerleşik kanının izlerini burada da görüyorum. "Başı açık ya da makyajlı ve hatta sakalsız birisi din anlatamaz" şeklinde görünümün ön plana çıktığı yorumlar burada da karşımıza çıkıyor.

Hıristiyanlık ve diğer dinler ile İslamiyet'in farkı konusunda okullarda hiç bir şey öğretilmediği kesin çünkü bu konuda gelen soruların çokluğu şaşırtıcı. Okullarda temel dini bilgilerden önce, dinler tarihi ve din felsefesi mutlaka okutulmalı. İman, atalarının dinini taklide dönüştüğünde içeriğini ve manasını yitiriyor.

Aslında inanan inanmayan herkesin, hepimizin kafası karışık. Geleneksel yorumlarla İslam'ı anlatanlar ise bu sorular karşısında tatmin edici cevaplar üretemiyor ne yazık ki. Program yapımcısı olarak mutlaka dini anlatacak olan kişilerin kendilerini ve örneklerini yenilemeleri gerektiğini düşünüyorum. Peygamberimiz bugün yaşasaydı bize neler söylerdi.

Şeytan hepimizle uğraşıyor, vesveseler, inanç sorgulamaları din adamlarını kapsıyor olmalı. Ancak bunlar dini anlayışlarımızı dinamik kılıyor. Din adamlarının da bu dinamizmi hissedip yansıtmaları gerekiyor.

Dini reforma değil ama dini açılıma da ihtiyacımız var. Din tartışılabilir bir şeydir, tartışılmalıdır ki (bilenler arasında tabii ki) imanımız dinamik kalsın. Avamın kafası karışmasın diye dini tartışmalarımıza sınırlar koymayalım. Ayrıca dindarlık hiç bir anlayışın, cemaatin tekelinde değil. Din jandarmalığı yapmak yerine imanımızın kalitesini artırmaya çalışsak daha doğru sorular ve cevaplar üzerinde tartışabiliriz.

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?t=05.09.2009&y=AyseBohurler
#1812
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, ''Fay hattındaki hareketlerle, toprak, su ve havadaki hareketleri sürekli izleyerek bölgenin deprem haritasını oluşturan sistem, depremi 4 gün önce haber veriyor'' dedi.

Gündoğdu, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) tarafından geliştirilen Depremi Önceden Belirleme sistemi'nin birinci derece deprem kuşağında bulunan Tekirdağ'ın Marmara Ereğlisi ilçesinde kurulmasıyla ilgili görüşmede bulunmak üzere Tekirdağ'a geldi.

Gündoğdu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin deprem gerçeğini kabul etmesine rağmen, 17 Ağustos büyük Marmara depreminin ardından önemli adımların atılmadığını iddia etti.

Bu konuda önemli çalışmalar yapan İTÜ'nün Depremi Önceden Belirleme Sistemi'ni geliştirdiğini ve son derece ciddi sonuçlar aldıklarını ifade eden Gündoğdu, bunun yaygınlaştırılması çalışmalarının ise amatör biçimde devam ettiğini bildirdi.

Sistemin, bağlı bulunduğu bilgisayara yer, hava ve toprak hareketi verilerini aktararak çalıştığını, hareketlerin üniversitedeki merkezden 24 saat süreyle aralıksız izlendiğini anlatan Gündoğdu, şöyle konuştu:

''Fay hattındaki hareketlerle, toprak, su ve havadaki hareketleri sürekli izleyerek bölgenin deprem haritasını oluşturan bu sistem, depremi 4 gün önce haber veriyor. Bu sistem Türkiye'de ilk başta bazı bilim adamları tarafından ciddiye alınmadı. Sistem hakkında bilgi verdiğimiz insanlar, (Japonlar bile depremi önceden tespit edemiyor) dediler. Ancak, Türkiye'de meydana gelen depremler 'sığ' olarak adlandırdığımız, 50-60 kilometre derinde olan hareketler. Bunun için tespitler yapabilmek mümkün. Japonya'daki depremler ise yerin 300-400 kilometre altından geliyor.''

Sistemle ilgili Çanakkale, Bursa ve Nilüfer ilçesi ile Bakırköy ve Çınarcık'ta istasyonlar kurulduğunu bildiren Gündoğdu, hareketliliğin, İstanbul'daki merkezden izlendiğini ve 4 gün sonra olacak depremin şiddetini burada belirleyerek, ilgili birimlere haber verildiğini kaydetti.

Bu sistemi birinci derece deprem kuşağındaki Marmara Ereğlisi ilçesine de kurmak istediklerin kaydeden Gündoğdu, ''Konuyla ilgili belediye başkanıyla görüştük. Başkan, halkın güvenliği açısından sistemin kurulması gerektiğini belirterek, bize olumlu cevap verdi'' dedi.

Gündoğdu, bir çok Avrupa ülkesinin, Türkiye'de kullanılan deprem uyarı sistemini örnek aldığını bildirdi.

-NASA, MARMARA'YI İZLİYOR-

Gündoğdu, Türkiye'de sistemin kurulu olduğu bölgelerdeki hareketliliğin aralıksız izlendiğini anımsatarak, 10 dakikada bir güncellenen tüm verilerin ''www.yerdurumu.com'' internet adresinden açık olarak yayınladığını belirtti.

Sitenin, günlük bin 200 kez tıklandığını ve Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araşırmaları Merkezi (NASA) tarafından günlük olarak takip edildiğini bildiren Gündoğdu, şunları kaydetti:

''Marmara'nın deprem hareketliliğiyle NASA çok yakından ilgileniyor. İnternet üzerinden buradaki tüm hareketler dikkatlice izleniyor. Hayati önem taşıyan bu sistemin ülkemizde de önemsenmesi gerekiyor. Depremin 4 gün önceden fark edildiği bir ülkede, insanlar daha bilinçli hale gelecektir. Türkiye'de depremi 5-6 saniye öncesinden haber veren bir sistem kullanılıyor. Bu sistemdeki amaç, can kurtarmaya yönelik olmasa da gaz ve elektriklerin kesilmesi için yeterli görülüyor. Bunun için 4 milyon dolar para harcandı.''

Deprem ve doğa hareketliliğinin yabancı ülkelerdeki bilim adamları tarafından da titizlikle takip edildiğini anlatan Gündoğdu, Sapanca'da meydana gelen bir sıvılaşma olayı üzerine yüzlerce yabancı bilim adamının gelip incelemelerde bulunduğunu ve kendince tedbirler aldığını söyledi.

http://www.stargazete.com/guncel/deprem-4-gun-onceden-bilinecek-haber-211501.htm
#1813
Yeni yapılan bir araştırmaya göre, günde 1 elma yemenin uzmanların düşündüğünden daha sağlıklı olduğu ortaya çıkarıldı.  
 
Bilimadamları elma, şeftali, nektarin gibi meyvelerin niteliklerini analiz etti ve içerdikleri antioksidan seviyelerinin önceki araştırmalarda küçümsendiğini buldular.

İngiltere, Norwich'teki Yiyecek Araştırmaları Enstitüsü'nde uluslararası bir grup tarafından yürütülen çalışma, meyvelerdeki süper kimyasal polifenol içeriğinin önceki araştırmalara göre 5 kat daha fazla olduğunu ortaya çıkardı. İnsan vücudunda bu bileşenlerin kalın bağırsakta mayalanacağını belirten Dr. Paul Kroon, "Bu antioksidan aktivitesiyle birlikte çok faydalı olacak" dedi.

Journal of Agricultural and Food Chemistry isimli tıp dergisinde de yayınlanan çalışma, normalde gıda kimyacıları tarafından üzerinde durulmayan kimsayalın sağlıklı beslenmenin önemli bir parçası olduğunu gösterdi.

Araştırmanın lideri Fulgencio Saura-Calixto, bu polifenollerin önemli sağlık nitelikleri sayesinde insan beslenmesinin en önemli parçası olduğunu belirterek, "Bu polifenolleri beslenmeye ilişkin ve epidemiyolojik araştırmada gözönünde tutmak, sağlığımız için bitkisel gıdaların etkilerini daha iyi anlamamızda çok faydalı olacak" dedi.
#1814
Canlı yayında NTV Ankara muhabiri Gökhan Gerçek'in sorularını yanıtlayan Hakim Osman Kaçmaz şunları söyledi:

-Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la ilgili verdiğiniz kararın hemen ardından görevden alınmanız istendi. Bunun ardından da bir teftiş süreci başladı ve 2 aydır devam ediyor. Önce siz Teftiş Kurulu Başkanlığı hakkında bir suç duyurusunda bulundunuz ardından da dün Teftiş Kurulu'nu, hakkınızdaki  belgeleri vermemekle suçladınız. Neler yaşanıyor Teftiş Kurulu ve sizin aranızda?

Osman Kaçmaz: Valla bilemiyorum ama engizisyon yargılamasına döndü bu iş. Benim üzerimde yargının yıpratılmasına çok üzgünüm bunu hazmedemiyorum. Bugün basında görüyorum ki gerçekten hedef seçilmişim. Ama verdiğim kararların hepsinin arkasındayım bundan sonra vereceğim kararların da arkasındayım. Ben hukukun dışına hiç çıkmadım çıkmayacağım da. Bu konuda beni kimse yıldıramaz. Allah'tan başka kimseden de korkum yok.

- Verdiğiniz kararlar nedeni ile mi hedef seçildiniz?

Osman Kaçmaz: Bugün basındaki haberleri görünce öyle düşünüyorum. Bir takım medya bu konuda yayınlar yapıyor.  Benim o yayınlara karşılık bunların hangi dayanağa, hangi belgeye dayandığını bilmek için,  istediğim halde bana verilmeyen belgeler maalesef hem de imzasız bir şekilde basına sızdırılmış. Bunu halkımızın takdirine sunuyorum.

-Başbakan ve Cumhurbaşkanı kararınızın arkasında mısınız?

Osman Kaçmaz: Kesinlikle. Herkesle bunu tartışırım. Zaten gerçek hukukçular bunun doğru olduğunu biliyorlar. Şu anda başbakanımızla ilgili vermiş olduğum karar doğru olmasaydı fezleke ile Meclis'e gönderilmezdi.

-Ne yapacaksınız bundan sonra?

Osman Kaçmaz: Çalışmaya devam edeceğim, görevimin başındayım.

http://www.ntvmsnbc.com/id/24997512/#storyContinued
#1815
Washington Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nden iki Türk profesör, laboratuarda biyolojik ortamda altın parçacığı üretmeyi başardı. 
 
Yapay evrim denen bir yöntemle virüs ve bakteri proteinleri kullanılarak gerçekleştirilen çalışma, Amerikan bilim çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Altın yapmanın şifresine ulaşmanın bin yılları bulan zahmetli yolu, yaşamın sırlarından biri olan doğal seleksiyondan geçiyor; yani moleküllerin birbirlerini tanıyıp seçip ayırmayı bilmesinde yatıyor.

Harry Potter serisinin ilk filmini izleyenler hatırlar; Harry ve arkadaşları okulda girilmesi yasak ulan üçüncü koridora girerler. Burada üç başlı bir canavarın koruduğu "felsefe taşı" saklanmaktadır. Harry'nin anne ve babasını öldüren kötü büyücü Voldemort da "felsefe taşı"nın peşindedir. Mistisizme meraklı olanlar bu taşın, geçmişi 2500 yıl öncesine kadar dayanan simya ilminin efsanevi taşı olduğunu bilirler. "Felsefe taşı", en bilinen anlamıyla, tüm maddeleri altına çeviren ve ölümsüzlük veren taştır, maddenin en sat hali, özüdür.

Yüzyıllar, bin yıllar boyunca Mezopotamya, Anadolu, Antik Mısır. İran, Hindistan ve Çin'de. Antik Yunan'da. Roma İmparatorluğumda. İslam coğrafyasında ve Ortaçağdan itibaren 19, yüzyıla kadar da Avrupa'da simyacılar hep bu taşı arayıp durdular. Isaac Newton, Robert Böyle, Demokritus, Razi, Ibn Haldun, Cabir Ibn Havyan, Nicolas Flamel, Platon, Pitagoras, Tales, Zosimus ve Paracelsus "felsefe taşı"nı bulmaya çalışan tanınmış simyacılardan yalnızca birkaçı.

Simya bir dönüşüm sanatıdır. Kirli olanı, hasta olanı birçok süreçten geçirerek arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar. Simyacılara göre madde hastadır ve iyileştiğinde ortaya altın çıkacaktır. Simyanın, maddeden altını çıkarma uğraşı, ezoterik olarak insandaki Tanrı özünün ortaya çıkartılmasına denk gelir. Bu anlamda "felsefe taşı" da mutlak olana kavuşturan bilinç anlamını kazanır. "Felsefe taşı" en güzel ifadesini VITRIOL sözcüğünde bulur. VIT-RIO1. Latince bir cümledeki sözcüklerin baş harflerinden oluşmuştur. Bu cümle '"Visita Interiora Terra; Rectificando Invçnies Oeeultum La-pidem'dirve "'Dünyanın derinliklerini ziyaret et gizli taşı bulacaksın" anlamına gelir. Simya düşüncesi aslında Tanrı'nın birliğinden kaynaklanır. Evreni yaratan Tanrı. Ruh'a çeşitli formlar vermiş ve böylelikle madde oluşmuştur: yani madde Tek olanın farklı görünüşlerinden ibarettir. Simyacı ise bu formların arasında altın olanı arar. Bu arayış tarih boyunca simyacıların kent meydanlarında yakılmasıyla bile sonuçlansa hiçbir zaman bitmedi.

Yapay evrimle gerçek altın

Ancak sonunda insanlığın 2500 yıllık rüyası gerçek oldu. "Felsefe taşı" bulundu! Washington Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi'nden iki Türk profesör laboratuarda biyolojik ortamda altın parçacığı üretmeyi başardı. Ama simyacıların kutsal metinlerinde geçtiği gibi yakmayan ateş, ıslatmayan su ve filozof yumurtasıyla değil; yapay evrimle, bir başka deyişle hızlandırılmış evrimle altın üretiyorlar.

Washington Üniversitesi Genetik Mühendisliği Malzeme Bilimleri ve Mühendislik Merkezi'nin (GEM-SEC) kurucusu ve yöneticisi Prof. Mehmet Sarıkaya ile İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı, İTÜ Moleküler Biyoloji Genetik ve Biyoteknoloji Araştırmaları Merkezi'nin yöneticisi Prof. Candan Tamerler'in birlikte yürüttüğü çalışma, malzeme mühendislikleri için bir devrim niteliğinde. Çünkü bu çalışma yalnız altın üretebilmenin değil, savunma, tıp, ilaç sanayi ve endüstrinin her alanı için her türlü malzemeyi üretebilmenin yolunu açıyor. Sözünü eniğimiz malzemeler sentetik malzemeler değil üstelik gerçek, doğadaki gibi malzemeler!

Sır, moleküllerin "tanışma"sıymış

Merak içinde "Peki neymiş gerçekte bu felsefe taşı?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Çok şaşıracaksınız ama altın üretmeye yarayan "'felsefe taşı" bir nesne değil, bir kavram! Moleküllerin birbirlerini tanıması! Yani canlılığın, var oluşun sırrı; doğal seleksiyon. Atomların, moleküllerin birbirlerini seçmesi ve ayırması. Güzeller güzeli Ayşe Memed'i sever de Ahmet'e yüz vermez. Neden? Çünkü Memed'inin yanında mutludur, Ahmet'in değil. Memed'in yanında kalbi kuş gibi çarpar, Ahmet'in değil. Memed'le muhabbet ister gönlü, Ahmet'le değil. "Ne alakası var?" dediğinizi duyuyorum ama aşkın neyle alakası yok ki! Birazdan konuyu anlatırken niye aşktan söz ettiğimi daha iyi anlayacaksınız. Zaten Prof. Mehmet Sarıkaya konuyu anlamam için kendisi verdi bana bu örneği. Moleküler boyutta bir şeyleri anlatmanın zorluğunu fark edip "Bu kız bu oğlanın elini tutmak İster de ötekinin elini tutmak istemez, niye?" deyiverdi en sonunda, ben de anladım. Ama anlatmadan önce hikâyeyi baştan, yani 1984 yılından alacağım efendim.

Prof. Sarıkaya, 1984'te ABD Kaliforniya Üniversitesi'nde doktora çalışması için çeliğin yapısını incelerken, bir bilim dergisinde deniz kabuğunun elektron mikroskobu altındaki görüntüsü ilişir gözüne. Deniz kabuğunun içyapısı çeliğinkiyle aynıdır, tuğlayla örülmüş bir duvara benzemektedir. Yani insanoğlu moleküler boyutta ne yaptığının farkında olmadan, doğada bilinen en dayanıklı malzeme olan deniz kabuğunu taklit eden bir madde üretmiştir demire karbon katarak: Çelik! O gün Sarıkaya, bir malzeme bilimci olarak doğayı taklit ederek mükemmel malzemeler geliştirebileceğinin farkına varır. Biyomimelik (biyobenzetim) denen bilim dalına ilk adımını böylece atar. Biyomimetik, canlılardaki protein yapılarını nano ölçekte (atomik veya moleküler boyutta) inceleyerek, mühendislik yoluyla bu yapılara benzer sentetik malzemeler üretmeye çalışan bir bilim dalı. Sarıkaya da 90'ların sonuna kadar geyik boynuzları, sünger iskeletleri ve bakteriler üzerinde çalışmalarını sürdürür. 90'ların başında nanoteknoloji ve nano-biyo-teknolojinin yükselişi biyomimetik çalışmalarına da ilgiyi arttırır.

Canlı ve cansız dünya birleşti

Ancak tabiatı taklit etmenin zorlukları ve günümüz teknolojisinin yetersizlikleri bir yana, bu alanda tek bir veriye ulaşmak bile onlarca yıl alıyor. Örneğin 30 yıllık çalışmaların sonucunda diş minesinin oluşumunda etkin olan 40 protein içinden bugüne dek yalnızca bir tanesinin belirli bir bölgesinin ne işe yaradığı keşfedilmiş durumda. Prof. Sarıkaya 2000 yılında şöyle der kendi kendine: "Niye tabiat anayı taklit etmek yerine malzemeleri onun yaptığı gibi yapmayalım?" Kendisine bu soruyu yönelttiğinde dünyada "moleküler biyomimetiğin" kurucusu olacağını bilemezdi herhalde. Bu çılgın fikrini hayata geçirmek için iyi bir moleküler biyolog arayışına girer. Prof. Candan Tamerler ile işte bu arayış sırasında, İstanbul'a 2001'de bir kongre için geldiğinde tanışır. Tamerler, o zaman için son derece çılgınca görünen bu fikre derhal sıcak bakar ve "Canlıların yapı taşı olan proteinler milyarlarca yıldır neyi nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Biz de proteinleri kullanabiliriz" der. Çevresinde hayalperest damgası yer ama yılmaz.

İşte bu ikilinin tanıştığı gün, biyo-mimetikte ilk kez canlı dünyayla cansız dünya arasında bir köprü kurulur. Amaç; az evvel söz ettiğimiz gibi moleküllerin birbirini tanıması, sevmesi, tercih etmesi prensiplerine göre her türlü malzemeyi üretmek. Başta ABD'de olmak üzere Nature gibi birçok saygın bilim dergisinde makaleleri yayımlanan Sarıkaya ve Tamerler artık bugün gümüş, platin, mika, titanyum, safir, silika, insan dişi dokuları ve altın üretebiliyorlar. Şimdi neymiş bu yapay evrim, moleküllerin birbirini tanıması ve seçmesi, anlatalım.

Altın seven peptitler

Öncelikle bir bardak suyun içine (deney tüpünün yani) küçük altın parçacıkları yerleştiriliyor. Sonra milyarlarca bakterinin ve virüsün bulunduğu "bakteri ve virüs kütüphanesi" dedikleri bölüme geçiliyor. Buradaki virüs ve bakterilerin kendilerine has yapılarını oluşturan proteinleri toplanıyor. Bu proteinlerin de peptit denen küçük bir kısmı alınıp altın parçacıktı su dolu bardağa atılıyor. Sonra da milyarlarca peptit içinden bazılarının altını suya tercih ederek altına yapışması bekleniyor. Beklenen oluyor. Birkaç yüz tanesi altın parçacıklarına gidip yerleşiyor. Neden diye soruyorum. "Bir peptitin altını suya tercih etmesi, altın molekülünün peptitin üç boyutlu yapısına uyduğu anlamına geliyor. Peptit altın molekülünün üzerinde kendini dengede ve rahat hissediyor. Evrimsel olarak bakarsak, altın parçacığının üzerine yapıştığında ortaya bir enerji çıkıyor ve peptit enerjik olarak dengesini sağlıyor ve bu nedenle o maddeye bağımlı hâle geliyor" diye cevaplıyor Tamerler. Zaten sudan başka bir seçeneği de yok peptitin. İkisinden birini seçmek zorunda, o da kendisine en uygun olan, en rahat ettiği yeri seçiyor. İşte buna molekül boyutunda "tanıma" deniyor. Bir anlamda hayata tutunmaya çalışıyor. Peki peptit canlı mı ki buna karar verebiliyor? Bu soruyu da Sarıkaya yanıtlıyor: "Biz akıllı molekül diyoruz. Molekül başka bir molekülü tanıyor ve onunla birleşince bir fonksiyon, bir çıkar elde ediyorsa bu akıldır işte. Peptitler de sanki canlı gibi". Peki, bir peptit kendini altının üzerinde dengede hissedip hissetmediğine nasıl karar veriyor? Sarıkaya hemen sandalyesinden kalkıp göstererek anlatmaya başlıyor: "Diyelim ben peptitim, bu sandalye de altın. Ben geliyorum sandalyenin orasına burasına oturuyorum ama bir türlü rahat edemiyorum. Benim üç boyutlu yapıma yani vücut şeklime uygun değil diyelim ki bu sandalye. Diyelim çok şişmanım ve sığamıyorum bu dar sandalyeye. İşte peptitler de üç boyutlu yapılarına uygun yani ergonomik olan yapıyı seçiyorlar oturmak için. Ya da onu bırak, bir kız bir oğlanın elini tutar da ötekininkini tutmaz niye? Onun gibi işte..." Bu hareketli anlatımla konuyu iyice kavrıyorum. Vücudumuzdaki moleküllerin birbirini aynen bu şekilde tanımasalar bir araya gelemeyeceklerini de öğreniyorum. Biyolojinin temeli bu tanıma kavramına dayanıyormuş.

Denizlerdeki altın tuğlaları

Daha sonra suda kalmayı tercih eden peptitler ayıklanarak altını tercih edenler toplanıyor. Ve virüslerin, bakterilerin genetikleriyle oynanarak altını tercih eden türdeki peptitler üretmeleri sağlanıyor. Şimdi gelelim altın yapmaya. Denizde, okyanuslarda, göllerde ve ırmaklarda altın iyonları (atomik boyutta) bulunduğunu biliyoruz. Bu iyonlar altın değil ama bir araya getirilirlerse altın olacaklar. İşte ikinci aşama burada başlıyor. Bir kova deniz suyu almıyor (yani iyonlar sulu ortamda deney tüpünde bir araya getiriliyor) ve içine az evvel söz ettiğimiz "altın sever" peptitler bırakılıyor. Sonra bir bardak kahve almaya gidiyorsunuz ve dönüyorsunuz ki ne göresiniz, kovanın içinde altın parçacıkları var! Hem de dakikalar içinde! Ama nasıl? Yaşam alanı olarak altını tercih eden peptitler altın iyonlarını görünce tanıyor. 3-5 dakika içinde iyonları bir araya getirerek altın molekülleri yani kendine yaşayacak bir ev yapıyor. Tıpkı tuğlaları bir araya getirerek ev yapmak gibi. Sarıkaya: "Bu, yapay evrimle ortaya yeni bir akıllı biyolojik molekül çıkması demek. Altın iyonuyla diğer iyonlar arasındaki farkı bilen bir yapı. Göllerde, denizlerde, altın madenlerindeki su birikintilerinde altın iyonları bulunur. Altın seven peptitler bunların hepsini altına çevirebilirler" diyor. Tamerler tüm bu işlemlerin oda sıcaklığında ve kimyasal kullanmadan yapılmasını "İşte buna yeşil bilim denir" sözüyle açıklıyor. Peki peptitler iyonları bir araya getirmeyi nereden ve nasıl biliyor? Sarıkaya cevap veriyor: "Evrimsel süreç".

Külçe altın da yapılabilir

Altın tıpta, sensörlerde, nanoteknolojide kullanılan önemli madenlerden biri. Tamerler, altının makro ölçekte de (külçe külçe) üretilebileceğini ancak kendileri nano yapılar üzerine çalıştıkları, nanoteknolojik parçalarda da az miktar altın kullanıldığı için şimdilik makro üretime geçmek için sistemlerini hazırlamaya ihtiyaç duymadıklarını belirtiyor ve ekliyor: "Ama kuyumculuk sektöründen bir çalışma talebi gelirse değerlendirebiliriz. Şimdilik montajlarında altın kullanan Amerikalı ve Kanadalı birkaç nanoteknoloji firması ile ortaklık görüşmeleri yapıyoruz. Bir de dişçilerden çok büyük ilgi gördük. Peptitlerimiz istenen bölgede doğal diş yapısı oluşturabiliyorlar ve bu dişçilik için bir devrim."

5-10 yıl sonra üzerinde "dişler için", "kırık kemikler için", "altın için", "gümüş için" yazan kutularda peptitler satıldığını görürsek şaşırmamamız gerekiyor. Etrafımızda somon zenginleri de görebiliriz pekâlâ. Nasıl mı? Sarıkaya'nın bu çalışmayı öğrenen bir arkadaşı müthiş bir fikir atmış ortaya: "Biliyorsun somon balıkları bir nehirde doğduktan sonra okyanuslara açılırlar. Sonra da yumurtlamak için 3-4 yıl sonra doğdukları nehre geri dönerler. İşte bu somonların içine peptitleri yerleştirsek, okyanustaki altın iyonlarını altın parçacıklarına dönüştürseler ve somonlar doğdukları nehre geri döndüklerinde onları yakalayıp altınları toplasak olmaz mı?"

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=887687&title=iki-turk-bilimci-altin-yapmayi-basardi
#1816
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, savunma yapmaktan kaçan Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz'a sert tepki gösterdi. 
 
Soruşturmaya ilişkin belgelerin kendilerine verilmediğini ileri süren Kaçmaz, yazılı bir açıklamayla yalanlandı: "Hakkında yürütülen soruşturma kapsamında savunması istenilen konular önceden tebliğ edildi."

Başkanlık, 'buna karşın Kaçmaz'ın mahkeme kararlarını hiçe sayıp, dayanak belgelerin örneklerinin kendisine verilmemesini gerekçe göstererek savunma vermekten kaçındığını, bunu müfettişlerce savunmasının kısıtlandığı şeklinde göstermek istediğini' aktardı.

Osman Kaçmaz, önceki gün hakkında yürütülen soruşturma kapsamında müfettişlere ifade vermemişti. Kaçmaz'ın avukatı Baykal Doğan, soruşturmaya esas bilgi ve belgelerin, taleplerine rağmen gizlilik kararı bulunduğu gerekçesiyle kendilerine verilmemesi üzerine savunma yapamayacaklarını söylemişti. Ancak Doğan'ın iddialarının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Gelişmeler üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığı dün yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, 'bazı basın yayın organlarında, adalet müfettişlerinin ifade için çağırdığı Kaçmaz'ın savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin gerçeği yansıtmayan birtakım beyan ve iddiaların yer aldığı' hatırlatıldı.

'SÖZLÜ SAVUNMA VERECEĞİM' DEDİ

Şu ifadeler kullanıldı: "Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca görevlendirilen başmüfettişler tarafından Osman Kaçmaz hakkında yürütülmekte olan soruşturma sırasında, suç teşkil ettiği ve disiplin cezasını gerektirdiği düşünülen eylemler hakkında savunmasının istendiğine ilişkin dört sayfadan oluşan yazı tebliğ edilmiştir. Yazıda, savunma talebinde isnat edilen tüm hususlar olay, yer, kişi, tarih ve saat olmak üzere ayrı ayrı açıklanmıştır."

Müfettişler tarafından savunması istenilen konuların 11 Ağustos 2009'da Osman Kaçmaz'a tebliğ edildiği ve 7 gün içerisinde yazılı olarak savunma vermesinin talep edildiği belirtildi. Açıklamada, "Ancak kendisi, bizzat müfettişlere sözlü savunma vereceğini ifade ederek yazılı savunma vermeyi kabul etmemiştir.'' denildi.

SORUŞTURMAYI DEŞİFRE ETMEK İSTİYOR

Bunun üzerine 1 Eylül 2009'da Kaçmaz'ın telefonla sözlü savunmaya davet edildiği ve 2 Eylül 2009 tarihli bazı gazetelerde savunma için çağrıldığına ilişkin haberlerin yer aldığının görüldüğü ifade edilerek, şu ifadeler kullanıldı: "Hâkim Osman Kaçmaz hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili kendisine yöneltilen sorular, görev yaptığı adliyede ve bizzat kendi mahkemesinde bulunan dosya ve yazışmalar ile kolayca ulaşabileceği bilgi ve belgelere ilişkindir. Bazıları ise mahkeme kararı ile dinlenen ve içeriği kendisine açıklanan telefon konuşmalarına ve medya önünde kamuoyuyla paylaştığı beyanlarına dayanmaktadır. Buna rağmen kendisi ve vekili, mahkemelerce verilmiş iletişimin tespiti ve teknik takip kararlarını veren mahkeme ve hâkim ile kararda başka isimlerin bulunup bulunmadığını deşifre etmeye yönelik taleplerini yinelemişlerdir. Önceden kararlaştırdıkları anlaşılan bir tutum sergileyerek sözlü savunma yapmayacaklarını belirttikten sonra kuruldan ayrılmışlar ve basına açıklama yapmışlardır. Bir hâkim olarak öncelikle kendisinin saygı gösterip uyması gereken mahkeme kararlarını hiçe sayıp, dayanak belgelerin örneklerinin kendisine verilmemesini gerekçe göstererek savunma vermekten kaçınmış ve bunu müfettişlerce savunmasının kısıtlandığı şeklinde göstermek istemiştir. Bu tutum, tamamıyla soruşturmayı etkisiz kılmaya, süreci uzatmaya ve kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir çaba olarak değerlendirilmiştir."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888294&title=teftis-kurulu-kacmaza-belge-verildi-halki-yaniltiyor
#1817
Adalet Bakanlığı'nın, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında yürüttüğü soruşturmanın detayları ortaya çıktı. 
 
Adalet müfettişlerinin Kaçmaz hakkında hem adlî hem de disiplin soruşturması yürüttüğü öğrenildi. Kaçmaz'ın 'hürriyeti tahdit, evrakta sahtecilik, izinli, raporlu veya sevkli olmadığı halde görev yerini terk etmek, tavassut sonucu karar vermek ve görevini tarafsız yapamayacağı' iddialarıyla soruşturulduğu kaydedildi. Kaçmaz'a 'davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısı uyandırdığı, adlî yargı adalet komisyonu ve ağır ceza mahkemesi başkanı sıfatlarına yakışmayacak hareket ve ilişkilere girdiği, mesleğin şeref ve nüfuzu ile şahsî onur ve saygınlığını yitirdiği' suçlaması yöneltiliyor. Kaçmaz'ın, başta kamuoyunda geniş yankı uyandıran davaların da bulunduğu bazı kararlarla ilgili gazetecilere haber yapmaları için bilgi sızdırdığı da ifade ediliyor.

Edinilen bilgilere göre, Kaçmaz mesai saatleri içerisinde adliyede bulunmayarak bir sanığın bir gün nezarette kalmasına neden oldu. Burada hürriyeti tahdit suçunun işlendiği vurgulandı. Kaçmaz'ın eski Yargıtay üyesi ve HSYK Başkan Vekili Fehmi Ulusoy'un suç örgütü ve tapu yolsuzluğu davasından tutuklu akrabaları Mehmet K. ve yeğeni İbrahim U.'nun tahliyesiyle ilgili ricası üzerine 'ilgilenme' sözü verdiği ve sanıkların 2 gün sonra tahliye edildiği de belirtiliyor. Eski Başkan Vekili'nin Kaçmaz'a akrabalarının tutukluluğuna 2 Mart 2009'da itiraz dilekçesini vereceklerini söyleyip, "Gözünü seveyim, kiminle görüşürsen görüş." diyerek yardım istiyor. Kaçmaz'ın cevabı, "Ben pazartesi günü şey ederim başkanım." oluyor. Görüşmenin devamında Fehmi U.'nun, "Bununla bir ilgilen gözüm." demesi üzerine Kaçmaz, "Tamam, oldu başkanım." şeklinde konuşuyor. Kaçmaz'ın eski Başkan Vekili'ne ilgilenme sözü vermesinin ardından 4 Mart 2009'da ise suç işlemek için örgüt kurmak, irtikap suçlarından yargılanan sanık Mehmet K. ile örgüte üye olmak ve rüşvet vermek suçlarından yargılanan sanık İbrahim U.'nun tutuklandıktan 5 gün sonra Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce tahliye edildikleri ifade ediliyor. Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tahliye kararına yaptığı itirazın Kaçmaz'ın başkanı olduğu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince reddedildiği vurgulanıyor.

Dinlenen şüpheliyi telefonla uyarmış

Telefonu mahkeme kararıyla dinlenen Osman Kaçmaz'ın Okyanus Operasyonu sırasında dinlenen ve hakkındaki soruşturma devam eden eski Konya Başsavcısı Mehmet Fatih Özdemir'in dinlendiği yönünde uyarılması için telefonda bilgi verdiği ifade ediliyor. Kaçmaz'ın telefondaki şahsa, Özdemir'in dinlendiğini söylediği, uyarılmasını istediği, haber kaynağı olarak da kendi ismini vermesini özel olarak rica ettiği kaydediliyor.

Mesai saatinde Bodrum tatili

Osman Kaçmaz'ın izinli raporlu veya sevkli olmadığı halde ayrı ayrı tarihli duruşmalara 4 gün boyunca katılmadığı belirtilirken, mesai saatleri içerisinde şehir dışına gittiği belirlendi. Duruşmalara katılmadığı bazı tarihlerde ise Antalya'ya sık sık gidip gelmesi, bu seyahatlerin bir kısmını günlük yaptığı dikkatlerden kaçmadı. Yine Kaçmaz'ın 2008'de 20 gün sağlık sorunları nedeniyle raporlu olmasına rağmen 13 gün boyunca Bodrum'da tatil yaptığı belirlendi. Farklı bir tarihte yine Bodrum'a giden Kaçmaz'ın mesaideymiş gibi adına sevk çıkarttırarak beş gün rapor aldırdığı kaydedildi.

Gazetecilere haber servisi

Osman Kaçmaz'ın gazetecilere Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in davalarıyla ilgili bilgi verdiği de öğrenildi. Kaçmaz'ın bir gazetecinin, "Abi yok mu şöyle manşetlik bir şeyin, habersiz kaldık da." ifadesi üzerine, "Var var, mesela Melih'in bir sürü şeyi var, hep usulden kaldırdık." dediği kaydedildi. Aynı görüşmede gazetecinin Cumhurbaşkanı Gül kararını sorması üzerine, kararın daha çıkmadığını belirttiği, Maliye Bakanlığı'nın itiraz etmediği, ancak emekli Yargıtay üyesinin itiraz ettiğini kaydettiği ifade ediliyor. Kaçmaz'ın telefonla gazeteciye Gül kararını gelecek hafta vereceğini söyleyerek, "Onu inceliyorum, at işte bir haber onunla ilgili." dediği öğrenildi.

Resmi evrakta sahtecilik suçlaması

Osman Kaçmaz'ın yıllık izindeyken İstanbul Atatürk Havalimanı'nda bulunmasına rağmen, aynı gün akşam saatlerinde Ankara'da bulunuyormuş gibi elektronik imzasıyla göreve başlamaya dair resmi evrak hazırlattığı vurgulanıyor. Kaçmaz'ın dinlemeye karşı tedbir alarak, adliyedeki odasına jammer cihazı koydurduğu basına yansımıştı. Adalet müfettişlerinin Kaçmaz'a jammer cihazını da sorduğu öğrenildi

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=888274&title=ilgilendigi-saniklar-iki-gunde-tahliye-olmus
#1818
Araştırmacılar, kavun, karpuz ve domates gibi potasyum bakımından zengin meyve ve sebzelerin tansiyonu düşürdüğünü açıkladılar. 

UT Southwestern Tıp Merkezi'nde yapılan araştırmada, potasyum içeren besinlerin yüksek tansiyonu düşürdüğünü tespit eden araştırmacılar, hastaların potasyum deposu olan karpuz ve üstünde dilim çizgileri olan çok lezzetli küçük bir kavun olan kantalup kavununu sık sık tüketmesi gerektiğini söyledi.

Kantalup kavununun dörtte birinde 800-900 gram potasyum bulunduğunu söyleyen araştırmacılar, bu miktarın günlük potasyum ihtiyacımızın yüzde 20'sini tek başına sağladığını da kaydettiler.

Araştırmacılar, kavun ve karpuzun yanında, kurutulmuş kayısı, avokado, incir, portakal, kuru üzüm, fasulye, patates, domates ve hatta üzümün de potasyum içeren yiyecekler olduğunu sözlerine eklediler.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=886699&title=kavun-ve-karpuz-tansiyon-en-iyi-ilaci-zaman-online
#1819
Temel Mevzuat Metinleri / Kabahatler Kanunu
04 Eylül 2009, 05:39:03
    KABAHATLER KANUNU

    Kanun Numarası: 5326

    Kanun Kabul Tarihi: 13/03/2005

    Yayımlandığı Resmi Gazete No: 25772 Mükerrer

    Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 31/03/2005

    BİRİNCİ KISIM : GENEL HÜKÜMLER

    BİRİNCİ BÖLÜM:AMAÇ VE KAPSAM, TANIM, KANUNİLİK İLKESİ VE KANUNUN UYGULAMA ALANI

    AMAÇ VE KAPSAM

    Madde 1 - (1) Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;

    a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,

    b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,

    c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,

    d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,

    e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,

    Belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır.

    TANIM

    Madde 2 - (1) Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.

    GENEL KANUN NİTELİĞİ

    Madde 3 - (Değişik madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.31.md)

    (1) Bu Kanunun;

       a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

       b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

       uygulanır.

    KANUNİLİK İLKESİ

    Madde 4 - (1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.

    (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.

    ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA

    Madde 5 - (1) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatlar bakımından da uygulanır. Ancak, kabahatlar karşılığında öngörülen idari yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir.

    (2) Kabahat, failin icrai veya ihmali davranışı gerçekleştirdiği zaman işlenmiş sayılır. Neticenin oluştuğu zaman, bu bakımdan dikkate alınmaz.

    YER BAKIMINDAN UYGULAMA

    Madde 6 - (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yer bakımından uygulamaya ilişkin 8 inci maddesi hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak, kanunlarda aksine hüküm bulunan haller saklıdır.

    İKİNCİ BÖLÜM:KABAHATTEN DOLAYI SORUMLULUĞUN ESASLARI

    KABAHATİN İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ

    Madde 7.- (1) Kabahat, icrai veya ihmali davranışla işlenebilir. İhmali davranışla işlenmiş kabahatin varlığı için kişi açısından belli bir icrai davranışta bulunma hususunda hukuki yükümlülüğün varlığı gereklidir.

    ORGAN VEYA TEMSİLCİNİN DAVRANIŞINDAN DOLAYI SORUMLULUK

    Madde 8 - (1) Organ veya temsilcilik görevi yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi hakkında da idari yaptırım uygulanabilir.

    (2) Temsilci sıfatıyla hareket eden kişinin bu sıfatla bağlantılı olarak işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı temsil edilen gerçek kişi hakkında da idari yaptırım uygulanabilir. Gerçek kişiye ait bir işte çalışan kişinin bu faaliyeti çerçevesinde işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı, iş sahibi kişi hakkında da idari yaptırım uygulanabilir.

    (3) Kanunun, organ veya temsilcide ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.

    (4) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.

    KAST VEYA TAKSİR

    Madde 9 - (1) Kabahatler, kanunda açıkça hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.

    HATA

    Madde 10 - (1) Türk Ceza Kanununun hata hallerine ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından uygulanır.

    SORUMLULUK

    Madde 11 - (1) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk hakkında idari para cezası uygulanamaz.

    (2) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi hakkında idari para cezası uygulanmaz.

    HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ İLE KUSURLULUĞU ORTADAN KALDIRAN NEDENLER

    Madde 12 - (1) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.

    TEŞEBBÜS

    Madde 13 - (1) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz. Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda, Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.

    İŞTİRAK

    Madde 14 - (1) Kabahatin işlenişine birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin her biri hakkında, fail olarak idari para cezası verilir.

    (2) Özel faillik niteliğinin arandığı durumlarda, kabahate iştirak eden ve bu niteliği taşımayan kişi hakkında da fail olarak idari para cezası verilir.

    (3) Kabahate iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak eden kişi hakkında, diğerlerinin sorumlu olup olmadığı göz önünde bulundurulmaksızın idari para cezası verilir.

    (4) Kanunda özel faillik niteliğini taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler açısından kabahat olarak tanımlanan fiilin, bu niteliği taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin hükümler uygulanır.

    İÇTİMA

    Madde 15 - (1) Bir fiil ile birden fazla kabahatin işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idari para cezası öngörülmüşse, en ağır idari para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda idari para cezasından başka idari yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar verilir.

    (2) Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idari para cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idari yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.

    (3) Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanmayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:İDARİ YAPTIRIMLAR

    YAPTIRIM TÜRLERİ

    Madde 16 - (1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibarettir.

    (2) İdari tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.

    İDARİ PARA CEZASI

    Madde 17 - (1) İdari para cezası, maktu veya nispi olabilir.

    (2) İdari para cezası, kanunda alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir. Bu durumda, idari para cezasının miktarı belirlenirken işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.

    ((3) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.32.md) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri tarafından verilen idarî para cezalarının ilgili kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın dışındaki kısmı ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından verilen idarî para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal güvenlik kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idarî para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen idarî para cezaları ise, ilgili kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının verdiği para cezaları, kendi kanunlarındaki hükümlere tâbidir. Kişinin ekonomik durumunun müsait olmaması halinde, idarî para cezasının, ilk taksitinin peşin ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi halinde, idarî para cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.

       (4) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.32.md) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gereken idarî para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairelerine gönderilir. Sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idareler tarafından verilen idarî para cezaları, ilgili kanunlarında aksine hüküm bulunmadığı takdirde, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kendileri tarafından tahsil olunur. Diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen ve Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gerekmeyen idarî para cezaları, ilgili kanunlarında özel hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümlere göre tahsil olunur.

    (5) İdari para cezası tamamen tahsil edildikten itibaren en geç bir ay içinde durum, ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirilir.

    (6) Kabahat dolayısıyla idari para cezası veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza göstermesi halinde bunun tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir. İdari para cezasını kanun yoluna başvurmadan önce ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.

    (7) İdari para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idari para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idari para cezaları açısından uygulanmaz.

    MÜLKİYETİN KAMUYA GEÇİRİLMESİ

    Madde 18 - (1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.

    (2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;

    a) Kullanılmaz hale getirilmesi,

    b) Niteliğinin değiştirilmesi,

    c) Ancak belli bir surette kullanılması,

    Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

    (3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.

    (4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.

    (5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idari para cezası veya başka bir idari yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.

    (6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.

    (7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.

    (8} Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir.

    SAKLI TUTULAN HÜKÜMLER

    Madde 19 - (1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

    a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

    b) İşyerinin kapatılması,

    c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,

    d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

    Gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır.

    SORUŞTURMA ZAMANAŞIMI

    Madde 20 - (1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idari para cezasına karar verilemez.

    (2) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.33.md) Soruşturma zamanaşımı süresi;

       a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,

       b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,

       c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,

       yıldır.

    (3) Nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır.

    (4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.

    (5) Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.

    YERİNE GETİRME ZAMANAŞIMI

    Madde 21 - (1) Yerine getirme zamanaşımının dolması halinde idari para cezasına veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar artık yerine getirilemez.

    (2) Yerine getirme zamanaşımı süresi;

    a) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde yedi,

    b) Yirmibin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde beş,

    c) Onbin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde dört,

    d) Onbin Türk Lirasından az idari para cezasına karar verilmesi halinde üç,

    Yıldır.

    (3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresi on yıldır.

    (4) Zamanaşımı süresi, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren işlemeye başlar.

    (5) Kanun hükmü gereği olarak idari yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine getirilememesi halinde zamanaşımı işlemez.

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:KARAR VERME YETKİSİ VE KANUN YOLLARI

    İDARİ YAPTIRIM KARARI VERME YETKİSİ

    Madde 22 - (1) Kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idari kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.

    (2) Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir.

    (3) İdari kurul, makam veya kamu görevlileri, ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına giren yerlerde işlenen kabahatler dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

    (4) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yer bakımından yetki kuralları kabahatler açısından da geçerlidir.

    CUMHURİYET SAVCISININ KARAR VERME YETKİSİ

    Madde 23 - (1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkilidir.

    (2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idari yaptırım kararı verebilir.

    (3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idari yaptırım kararı verir. Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idari yaptırım kararı verilmemiş olması gerekir.

    MAHKEMENİN KARAR VERME YETKİSİ

    Madde 24 - (1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı verilir.

    İDARİ YAPTIRIM KARARI

    Madde 25 - (1) İdari yaptırım kararına ilişkin tutanakta;

    a) Hakkında idari yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi,

    b) İdari yaptırım kararı verilmesini gerektiren kabahat fiili,

    c) Bu fiilin işlendiğini ispata yarayacak bütün deliller,

    d) Karar tarihi ve kararı veren kamu görevlilerinin kimliği,

    Açık bir şekilde yazılır. Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek açıklanır.

    KARARLARIN TEBLİĞİ

    Madde 26 - (1) İdari yaptırım kararı, 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre ilgili kişiye tebliğ edilir. Tebligat metninde bu karara karşı başvurulabilecek kanun yolu, mercii ve süresi açık bir şekilde belirtilir.

    (2) İdari yaptırım kararının ilgili gerçek kişinin huzurunda verilmesi halinde tutanakta bu husus açıkça belirtilir. Bu karara karşı başvurabileceği kanun yolu, mercii ve süresine ilişkin olarak bilgilendirildikten sonra kişinin karar tutanağını imzalaması istenir. İmzadan kaçınılması halinde bu durum tutanakta açıkça belirtilir. Karar tutanağının bir örneği kişiye verilir.

    (3) Tüzel kişi hakkında verilen idari yaptırım kararları her halde ilgili tüzel kişiye tebliğ edilir.

    BAŞVURU YOLU

    Madde 27 - (1) İdari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir.

    (2) Mücbir sebebin varlığı dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir. Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak, mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir.

    (3) Başvuru, bizzat kanuni temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha olarak verilir.

    (4) Başvuru dilekçesinde, idari yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir. Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.

    (5) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.34.md) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.

    (6) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.34.md) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.

    (7) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.34.md) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.

    (8} (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.34.md) İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür.

    BAŞVURUNUN İNCELENMESİ

    Madde 28 - (1) Başvuru üzerine mahkemece yapılan ön inceleme sonucunda;

    a) Yetkili olmadığının anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilmesine,

    b) Başvurunun süresi içinde yapılmadığının, başvuru konusu idari yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının veya başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,

    c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,

    Karar verilir.

    (2) Başvurunun usulden kabulü halinde mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ eder.

    (3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu, başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idari yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir. Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idari yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.

    (4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.

    (5) Ceza Muhakemesi Kanununun tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.

    (6) Dinlemede sırasıyla; hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir, bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.

    (7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idari yaptırım kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar. Son söz hakkı, aleyhinde idari yaptırım kararı verilen tarafın kanuni temsilcisi veya avukatı tarafından da kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan tarafların huzurunda açıklar.

    (8} Mahkeme, son karar olarak idari yaptırım kararının;

    a) Hukuka uygun olması nedeniyle, "başvurunun reddine",

    b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idari yaptırım kararının kaldırılmasına",

    Karar verir.

    (9) (Ek fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.35.md) İdarî para cezasının alt ve üst sınırının kanunda gösterildiği kabahatler dolayısıyla verilmiş idarî para cezasına karşı başvuruda bulunulması halinde, mahkeme idarî para cezasının miktarında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne karar verebilir.

    (10) İkibin Türk Lirası dahil idari para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.

    İTİRAZ YOLU

    Madde 29 - (1) Mahkemenin verdiği son karara karşı, yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.

    (2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden inceleme yapılarak verilir.

    (3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak "itirazın kabulüne" veya "itirazın reddine" karar verir.

    (4) Mahkemenin verdiği karar taraflara tebliğ edilir. Vekil olarak avukatla temsil edilme halinde ayrıca taraflara tebligat yapılmaz.

    (5) İdari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde bu karara karşı itiraz mercii en yakın ağır ceza mahkemesidir.

    VAZGEÇME VE KABUL

    Madde 30 - (1) Kanun yoluna başvuran kişi, bu konuda karar verilinceye kadar başvurusundan vazgeçebilir. Vazgeçme halinde bir daha aynı konuda başvuruda bulunulamaz.

    (2) İlgili kamu kurum ve kuruluşu da mahkeme tarafından karar verilinceye kadar kanun yolu başvurusunu kabul ederek idari yaptırım kararını geri alabilir.

    MASRAFLARIN VE VEKALET ÜCRETİNİN ÖDENMESİ

    Madde 31 - (1) İdari yaptırım kararına karşı kanun yoluna başvurulması harca tabi değildir.

    (2) Kanun yoluna başvuru dolayısıyla oluşan bütün masraflar ve vekalet ücreti, başvurusu veya savunması reddedilen tarafça ödenir.

    İKİNCİ KISIM : ÇEŞİTLİ KABAHATLER

    EMRE AYKIRI DAVRANIŞ

    Madde 32 - (1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.

    (2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir.

    (3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.

    DİLENCİLİK

    Madde 33 - (1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

    (2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına ve elkoymaya kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülki amir veya belediye encümeni karar verir.

    KUMAR

    Madde 34 - (1) Kumar oynayan kişiye, yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, kumardan elde edilen gelire elkonularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

    (2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına ve elkoymaya kolluk görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülki amir karar verir.

    SARHOŞLUK

    Madde 35 - (1) Sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Kişi, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulur.

    GÜRÜLTÜ

    Madde 36 - (1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir.

    (2) Bu fiilin bir ticari işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye bin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.

    (3) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.

    RAHATSIZ ETME

    Madde 37 - (1) Mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız eden kişi, elli Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırılır.

    (2) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezası vermeye kolluk veya belediye zabıta görevlileri yetkilidir.

    İŞGAL

    Madde 38 - (1) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımları işgal eden veya buralarda mal satışa arz eden kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.

    (2) Yetkili makamların açık ve yazılı izni olmaksızın meydan, cadde, sokak veya yayaların gelip geçtiği kaldırımlar üzerine inşaat malzemesi yığan kişiye, belediye zabıta görevlileri tarafından yüz Türk Lirasından beşyüz Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.

    (3) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

    TÜTÜN MAMULLERİNİN TÜKETİLMESİ

    Madde 39 - (1) Kamu hizmet binalarının kapalı alanlarında tütün mamulü tüketen kişiye, ilgili idari birim amirinin yetkili kıldığı kamu görevlileri tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu fıkra hükmü, tütün mamulü tüketilmesine tahsis edilen alanlarda uygulanmaz.

    (2) Toplu taşıma araçlarında tütün mamulü tüketen kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Kabahatin özel hukuk kişileri tarafından işletilen toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde bu ceza ilk başvurulan kolluk birim yetkilileri tarafından verilir. Kamuya ait toplu taşıma araçlarında işlenmesi halinde idari para cezası verme yetkisi bakımından birinci fıkra hükmü uygulanır.

    (3) Özel hukuk kişilerine ait olan ve herkesin girebileceği binaların kapalı alanlarında, tütün mamullerinin tüketilemeyeceğini belirtir açık bir işarete yer verilmesine rağmen, bu yasağa aykırı hareket eden kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu ceza, şikayet üzerine en yakın kolluk birimi yetkililerince verilir.

    KİMLİĞİ BİLDİRMEME

    Madde 40 - (1) Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.

    (2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

    (3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.

    ÇEVREYİ KİRLETME

    Madde 41 - (1) Evsel atık ve artıkları, bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yirmi Türk Lirası idari para cezası verilir. Bireysel atık ve artıkların atılması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır.

    (2) Fiilin yemek pişirme ve servis yerlerinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.

    (3) Hayvan kesimine tahsis edilen yerler dışında hayvan kesen veya kesilen hayvan atıklarını sokağa veya kamuya ait sair bir alana bırakan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir.

    (4) İnşaat atık ve artıklarını bunların toplanmasına veya depolanmasına özgü yerler dışına atan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. İnşaat faaliyetinin bir tüzel kişi adına yürütülmesi halinde bu tüzel kişi hakkında verilecek idari para cezasının üst sınırı beşbin Türk Lirasıdır. Bu atık ve artıkların kaldırılmasına ilişkin masraf da ayrıca kişiden tahsil edilir.

    (5) Kullanılamaz hale gelen veya ihtiyaç fazlası ev eşyasını bunların toplanmasına ilişkin olarak belirlenen günün dışında sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye elli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu eşyanın toplanması hususunda belediye tarafından belirli aralıklarla yılda üç günden az olmamak üzere belirlenen günler önceden uygun araçlarla ilan olunur.

    (6) Kullanılamaz hale gelen motorlu kara veya deniz nakil araçlarını ya da bunların mütemmim cüzlerini sokağa veya kamuya ait sair bir yere bırakan kişiye ikiyüzelli Türk Lirası idari para cezası verilir. Bunların kaldırılmasına ilişkin masraf da kişiden ayrıca tahsil edilir.

    (7) Bu kabahatler dolayısıyla idari para cezasına belediye zabıtagörevlileri karar verir.

    (8} Bu kabahatler dolayısıyla meydana gelen kirliliğin kişi tarafından derhal giderilmesi halinde idari para cezasına karar verilmeyebilir.

    (9) Bu madde hükümleri, belediye sınırları içinde uygulanır.

    (10) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

    AFİŞ ASMA

    Madde 42 - (1) Meydanlara veya parklara, cadde veya sokak kenarlarındaki kamuya ait duvar veya alanlara, rızası olmaksızın özel kişilere ait alanlara bez, kağıt ve benzeri afiş ve ilan asan kişiye, yüz Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Aynı içerikteki afiş ve ilanlar, tek fiil sayılır.

    (2) Birinci fıkra hükmü, yetkili makamlardan alınan açık ve yazılı izne dayalı olarak asılan afiş ve ilanlar açısından uygulanmaz. Bu izinde, afiş ve ilanın asılacağı zaman dilimi açık bir şekilde gösterilir. Bu afiş ve ilanlar izin verilen gerçek veya tüzel kişi tarafından bu sürenin dolmasını müteakip derhal toplatılır. Toplatma yükümlülüğüne aykırı hareket edilmesi halinde birinci fıkra hükmüne göre idari para cezası verilir.

    (3) Bu afiş ve ilanların kaldırılmasına ilişkin masraflar da ilgili kişilerden ayrıca tahsil edilir.

    (4) Bu kabahatler dolayısıyla idari para cezasına, kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.

    (5) Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.

    SİLAH TAŞIMA

    Madde 43 - (1) Yetkili makamlardan ruhsat almaksızın kanuna göre yasak olmayan silahları park, meydan, cadde veya sokaklarda görünür bir şekilde taşıyan kişiye, kolluk tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.

    TÜZEL KİŞİLERİN SORUMLULUĞU

    Madde 43/A - (1) Daha ağır idarî para cezasını gerektiren bir kabahat oluşturmadığı hallerde, bir özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcisi ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte bu tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen bir kişi tarafından;

       a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun;

       1) 157 nci ve 158 inci maddelerinde tanımlanan dolandırıcılık suçunun,

       2) 235 inci maddesinde tanımlanan ihaleye fesat karıştırma suçunun,

       3) 236 ncı maddesinde tanımlanan edimin ifasına fesat karıştırma suçunun,

       4) 252 nci maddesinde tanımlanan rüşvet suçunun,

       5) 282 nci maddesinde tanımlanan suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun,

       b) 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160 ıncı maddesinde tanımlanan zimmet suçunun,

       c) 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan kaçakçılık suçlarının,

       ç) 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun Ek 5 inci maddesinde tanımlanan suçun,

       d) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinde tanımlanan terörün finansmanı suçunun,

       tüzel kişinin yararına olarak işlenmesi halinde, ayrıca bu tüzel kişiye onbin Türk Lirasından ikimilyon Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

       (2) Bu madde hükümlerine göre idari para cezasına karar vermeye, birinci fıkrada sayılan suçlardan dolayı yargılama yapmakla görevli mahkeme yetkilidir.

    Ek Madde 1 - (Ek madde:11/05/2005-5348 S.K./5.mad)

    (1) 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi mahkemelerinin görevine ilişkin hükümler saklıdır.

    Geçici Madde 1 - (1) Bu Kanunda (Ek ibare: 06/12/2006 - 5560 S.K.36.md) ve 1 Haziran 2005 tarihinden sonra yürürlüğe giren diğer kanunlardaki idarî para cezaları ile ilgili olarak geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında, uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı sürece bu ibare kullanılır.

    Geçici Madde 2 - (1) Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanmaz.

    Geçici Madde 3 - (1) Daha önce verilmiş olan idari para cezasına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27 nci madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabilir.

    YÜRÜRLÜK

    Madde 44 - (1) Bu Kanun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girer. *1*

    YÜRÜTME

    Madde 45 - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

   
#1820
Temel Mevzuat Metinleri / Türk Medeni Kanunu
02 Eylül 2009, 10:40:09
İKİNCİ BÖLÜM
TAPU SİCİLİ

A. Kurulması
I. Sicil bakımından
1. Genel olarak
MADDE 997.- Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur.
Tapu sicili, tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile bunları tamamlayan yevmiye defteri ve belgeler ile plânlardan oluşur.
Sicilin örneği, nasıl tutulacağı ve yardımcı siciller tüzükle belirlenir.
2. Taşınmazların kaydedilmesi
a. Kaydedilecek taşınmazlar
MADDE 998.- Tapu siciline taşınmaz olarak şunlar kaydedilir:
1. Arazi,
2. Taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar,
3. Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler.
Arazinin tapu siciline kaydı, özel kanun hükümlerine tâbidir.
Bağımsız ve sürekli hakların kaydedilmesi için gerekli koşullar ve usul tüzükle belirlenir. Süreklilik koşulunun gerçekleşmesi için hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olması gerekir.
Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin taşınmaz olarak kaydı, özel kanun hükümlerine tâbidir.
b. Kaydedilmeyecek taşınmazlar
MADDE 999.- Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz.
Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.
3. Sicilin unsurları
a. Tapu kütüğü
MADDE 1000.- Her taşınmaza kütükte bir sayfa ayrılır ve sayfa numaraları birbirini izler.
Bir taşınmazın bölünmesi veya birden çok taşınmazın birleştirilmesi hâlinde uyulacak usul tüzükle belirlenir.
Kütüğün her sayfasındaki özel sütunlara şunlar tescil edilir:
1. Mülkiyet,
2. Taşınmaz üzerinde kurulmuş olan veya o taşınmaz lehine başka taşınmaz üzerinde kurulmuş bulunan irtifak hakları ile taşınmaz yükü,
3. Taşınmaz üzerindeki rehin hakları.
Eklentiler, malikin isteği üzerine beyanlar sütununa kaydedilir. Yapılan bu kayıt, ancak kütükte hak sahibi olarak görünenlerin rızasıyla kütükten silinebilir.
Aynı malike ait olan birden çok taşınmaz, sınırları birbirine bitişik olmasa bile, malikin istemiyle kütükte ortak bir sayfaya kaydedilebilir. Bu sayfaya yapılan rehin tescilleri, o sayfada kayıtlı bulunan bütün taşınmazları bağlar; aynı sayfada kayıtlı bu gibi taşınmazlardan bir kısmı malikin istemi üzerine veya mahkeme kararıyla o sayfadan çıkarılırsa, çıkarılan taşınmazlar üzerinde tescil edilmiş bulunan haklar saklı kalır.
b. Kat mülkiyeti kütüğü
MADDE 1001.- Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler, ayrıca tutulacak kat mülkiyeti kütüğüne yazılır.
Özel kanun hükümleri saklı kalmak üzere, kütükte yapılacak işlemler hakkında tapu kütüğüne ilişkin hükümler uygulanır.
c. Yevmiye defteri ve belgeler
MADDE 1002.- Tapu kütüğüne tescil istemleri, isteyenin kimliği ve istemin konusu belirtilerek istem sırasına göre derhâl yevmiye defterine yazılır.
Bu işlemlerin dayanağı olan belgeler, özenle sıraya konulur ve saklanır.
d. Plân
MADDE 1003.- Bir taşınmazın kütüğe kaydı ve belirlenmesinde resmî bir ölçüme dayanan plân esas alınır.
Plânların nasıl hazırlanacağı tüzükle belirlenir.
II. Tapu sicilinin tutulması
1. Bir bölgede
MADDE 1004.- Taşınmazlar, bulundukları bölgenin tapu siciline kaydedilir.
2. Birden çok bölgede
MADDE 1005.- Birden çok bölgede bulunan taşınmaz, diğer bölge sicillerine kayıtlı olduğu belirtilmek suretiyle her bölgedeki sicile ayrı ayrı kaydedilir.
Böyle bir taşınmaza ilişkin tescil istemleri ve tescil işlemleri taşınmazın büyük kısmının bulunduğu bölgede yapılır ve yapılan tescil kütüğe işlenmek üzere diğer bölgelerdeki tapu idarelerine bildirilir. 
III. Tapu idareleri
1. Kuruluş
MADDE 1006.- Tapu idarelerinin kuruluş, işleyiş ve hizmetlerinin yürütülmesi, özel kanun hükümlerine tâbidir.
2. Sorumluluk
MADDE 1007.-  Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.   
B. İşlemler
I. İşlemlerin konusu
1. Tescil
MADDE 1008.- Taşınmaza ilişkin aşağıdaki haklar, tapu kütüğüne tescil edilir:
1. Mülkiyet,
2. İrtifak hakları ve taşınmaz yükleri,
3. Rehin hakları.
2. Şerhler
a. Kişisel haklarda
MADDE 1009.- Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, önalım, gerialım sözleşmelerinden doğan haklar ile şerhedilebileceği kanunlarda açıkça öngörülen diğer haklar tapu kütüğüne şerhedilebilir.
Bunlar şerh verilmekle o taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.
b. Tasarruf yetkisinin kısıtlanmasında
MADDE 1010.- Aşağıdaki sebeplere dayanan tasarruf yetkisi kısıtlamaları, tapu kütüğüne şerh verilebilir:
1. Çekişmeli hakların korunmasına ilişkin mahkeme kararları,
2. Haciz, iflâs kararı veya konkordato ile verilen süre,
3. Aile yurdu kurulması, artmirasçı atanması gibi şerh verilmesi kanunen öngörülen işlemler.
Tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir.
c. Geçici tescil şerhi
MADDE 1011.- Aşağıdaki hâllerde geçici tescil şerhi verilebilir:
1. İddia edilen bir aynî hakkın güvence altına alınması gerekiyorsa,
2. Tasarruf yetkisini belirleyen belgelerdeki noksanlıkların sonradan tamamlanmasına kanun olanak tanıyorsa.
Geçici tescil şerhi, bütün ilgililerin razı olmasına veya hâkimin karar vermesine bağlıdır. Şerhin konusu olan hak sonradan gerçekleşirse, şerh tarihinden başlayarak üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.   
Geçici tescil şerhi verilmesi istemi üzerine hâkim, tarafları dinleyerek veya dosya üzerinde inceleme yaparak şerhe konu olan hakkın varlığının kabul edilebileceği kanaatına varırsa, şerh kararı verir. Kararda şerhin etki bakımından süresi ve içeriği belirlenir; gerektiğinde mahkemeye başvurulması için bir süre verilir.
3. Beyanlar
MADDE 1012.- Bir taşınmazın eklentileri, malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılır. Bu kaydın terkini, kütükte hak sahibi görünen bütün ilgililerin rızasına bağlıdır.
Taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanlar sütununa yazılması ve bu sütuna yazılabilecek diğer hususlar tüzükle belirlenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.   
II. Tescilin ve terkinin koşulları
1. İstem
a. Tescil için
MADDE 1013.- Tescil, tasarrufa konu olan taşınmaz malikinin yazılı beyanı üzerine yapılır.
Edinen kimse, kanun hükmüne, kesinleşmiş mahkeme kararına veya buna eşdeğer bir belgeye dayanıyorsa, bu beyana gerek yoktur.
Bir aynî hakkı tescilden önce kazanan kimse, gerekli belgeleri ibraz ederek tescili isteyebilir.
b. Terkin ve değişiklik için
MADDE 1014.- Bir tescilin terkin edilmesi veya değiştirilmesi, ancak bu kaydın kendilerine hak sağladığı kimselerin yazılı beyanı üzerine yapılabilir.
2. Yetkinin ve sebebin belirlenmesi
MADDE 1015.- Tescil, terkin ve değişiklik gibi tasarruf işlemlerinin yapılabilmesi, istemde bulunanın, tasarruf yetkisini ve hukukî sebebi belgelemiş olmasına bağlıdır.
İstemde bulunan kimse, kendisinin, sicilde hak sahibi görünen kişi veya bu kişinin temsilcisi olduğunu ispat etmek suretiyle tasarruf yetkisini belgelemiş olur.
Hukukî sebebin belgelenmesi, bu sebebin geçerliliği için gerekli şekle uyulduğunun ispatı suretiyle olur.
3. Belgelerin tamamlanması
MADDE 1016.- Tasarruf yetkisine ve hukukî sebebe ilişkin belgeler tamam değilse istem reddedilir.
Bununla birlikte, hukukî sebebe ilişkin belgeler tamam olmasına rağmen, tasarruf yetkisini belirten belgenin tamamlanması gereken hâllerde, malikin rızası veya hâkimin kararıyla geçici tescil şerhi verilebilir.
III. Tescilin biçimi
1. Genel olarak
MADDE 1017.- Kütüğe tesciller, istem tarihine ve sırasına göre yapılır.
Sicildeki kaydın bir örneği isteyen ilgiliye verilir.
Tescil ve terkin ile verilecek örneklerin şekli tüzükle belirlenir.
2. Taşınmaz lehine irtifaklarda
MADDE 1018.- Taşınmaz lehine irtifakların tescil ve terkini hem yüklü, hem  yararlanan taşınmazların sayfalarına kaydedilir.
IV. Tebliğ zorunluluğu
MADDE 1019.- Tapu memuru, ilgililerin bilgisi dışında yaptığı işlemleri onlara tebliğ etmekle yükümlüdür.
İlgililerin bu işlemlere karşı itiraz süresi, kendilerine yapılan tebliğ tarihinden işlemeye başlar.
C. Tapu sicilinin açıklığı
MADDE 1020.- Tapu sicili herkese açıktır.
İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir.
Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.
D. Tescilin etkileri
I. Tescilin yapılmamasının sonuçları
MADDE 1021.- Kurulması kanunen tescile tâbi aynî haklar, tescil edilmedikçe varlık kazanamaz.
II. Tescilin sonuçları
1. Genel olarak
MADDE 1022.- Aynî haklar, kütüğe tescil ile doğar; sıralarını ve tarihlerini tescile göre alır.
Tescilin etkisi, kanunen öngörülen belgeler isteme eklenmiş veya geçici tescil hâlinde belgelerin uygun zamanda tamamlanmış olması koşuluyla yevmiye defterine yapılan kayıt tarihinden başlar.
Bir hakkın içeriği, tescilin sınırları içinde, dayandığı belgelere göre veya diğer herhangi bir yolla belirlenir.
2. İyiniyetli üçüncü kişilere karşı
MADDE 1023.- Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.
3. İyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı
MADDE 1024.- Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz.
Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.
Böyle bir tescil yüzünden aynî hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyiniyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.
E. Terkin ve değiştirme
I. Yolsuz tescilde
MADDE 1025.- Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.
II. Aynî hakların sona ermesi
MADDE 1026.- Bir aynî hakkın sona ermesiyle tescil her türlü hukukî değerini kaybettiği takdirde, yüklü taşınmaz maliki, terkini isteyebilir.
Tapu memuru bu istemi yerine getirirse, her ilgili, bu işlemin kendisine tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde terkine karşı dava açabilir.
Tapu memuru, re'sen hâkime başvurarak aynî hakkın sona erdiğinin belirlenmesine ilişkin karar verilmesini istemeye ve hâkimin vereceği karara dayanarak terkin işlemini yapmaya yetkilidir.
III. Düzeltme
MADDE 1027.- İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir.
Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir.
Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, tüzük kuralları uyarınca re'sen düzeltir.
Yürürlükten kaldırılan kanun
MADDE 1028.- 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsi yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
MADDE 1029.- Bu Kanun 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 1030.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/medeni/4721.doc