Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1921
Türk olmak

Çok uluslu bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde bir "ulus devlet" oluşturmak, çok zor bir şeydir.Hele bu devletin; "merkezi yapılı", bir devlet olması zorunluluğu olursa, zorluk katlanarak artar. Ne derece doğru olduğu bilinmeyen, bir "tevatür" vardır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında; yerel yönetimlere ağırlık veren, bir yapı oluşturma niyeti varmış.

Fakat, özellikle Şeyh Sait ayaklanmasının ardından; "ülke bölünür", korkusuyla, bu projeden vazgeçildiği ve merkezi yapının güçlendirildiği, söylenir. Ve 1920'lerin; yoksul Türkiye Cumhuriyeti, böylesine ağır bir projeyi, yaşama geçirmek zorunda idi.

Odönemin aydın ve siyasetçileri arasında; çok sayıda, "ırkçı" olduğunu biliriz. Kimileri, "Müslümanlıkla" Türklüğü, aynı şey olarak görüyor ve bunun üzerinden, ilginç bir ırkçılık yapıyorlardı. Kimileri; tüm etnik özellikleri görmezden gelerek, Müslüman halkı, Türk sayıyorlardı. Kimileri; Anadolu'daki, gayrımüslim halkın, ırk olarak Türk olduğunu, fakat farklı dinleri benimsediklerini, dile getiriyordu.

"Bir ulus yaratma" projesi, heyecan verici bir projedir. (En azından, ben heyecanlanıyorum). Bugünkü bilgi birikimimiz ve anlayışımızla, "ilkel" de gelse; Türk Tarih Tezi; aynı biçimde, "Güneş-dil Teorisi"; gibi çabalar, hep "Ulus yaratma" çabaları arasında değerlendirilmelidir. Aynı zamanda, "dilimizi yabancı dillerin boyunduruğu altından kurtarma", görevi verilen; Türk Dilini Tetkik Cemiyeti, (12 Eylül'e kadar Türk Dil Kurumu); Türk tarihini, doğru bir biçimde belirlemek için kurulan; "Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti", (eski Türk Tarih Kurumu), aynı çabaların başka tezahürleridir. Atatürk'ün, mirasının nemasının bir bölümünü; bu iki "cemiyete" bırakması, çok anlamlıdır. Aynı biçimde, bu iki cemiyeti, "devlet dairesi" olarak kurmadığı ve bürokrasi dışına taşımak istemesi de, değerlendirilmelidir.

Fakat sahte Atatürkçü ve yarı faşist 12 Eylül yönetimi; Atatürk'ün mirasına da tecavüz ederek, bu iki cemiyeti, devlet dairesi yaptı. (Fakat, Atatürk'ün parasını almaya devam ettiler). Türkiye'de; bu tecavüze, hiçbir muhafazakar hükümet, cesaret edemezdi. Zaten, böyle bir "bahane" bulsalar; o iktidarın dayandığı parti, anında kapatılır ve yöneticileri cezalandırılır...

Kimi araştırmacılar; (çoğu iyi niyetli olarak), 23 Nisan 1920'de, Ankara'da çalışmalarına başlayan Meclis'e; "Türkiye Büyük Millet Meclisi" değil; örneğin, "Anadolu Halkı Meclisi" vb. gibi bir isim konulsa, daha iyi olurdu derler. Aynı biçimde; devletimizin adını, "Türkiye Cumhuriyeti" değil; örneğin, "Anadolu Cumhuriyeti" koysaydık, yıllar sonra ortaya çıkan etnik çatışmalar olmazdı, diye düşünürler.

Hatta, rahmetli Turgut Özal'ın da, böyle bir düşünceyi dile getirdiği söylenir. Bunca yıl sonra, böyle düşünceler ileri sürmek, kolaydır. Fakat o günlerin Türkiye'sinde;(ya da Osmanlı İmparatorluğu'nda), uluslaşma çabalarının, tüm sorunları derin biçimlerde yaşanıyordu. Sevr Antlaşması; Doğu'da, bağımsız bir Ermenistan kurulmasını öngörüyordu. Aynı biçimde; Güneydoğu'da, ilerde bağımsızlığını kazanabilecek, bir Kürdistan'dan bahsediliyordu. Tüm bunlara ek olarak ve çok ilginç bir biçimde; Batı Anadolu'nun değişik merkezlerinde, bir "Çerkez Ulusçuluğu", yeşertilmeye çabalanıyordu.

Balıkesir ve Manyas yörelerinde ayaklanarak, kardeş kanı dökülmesine neden olan, Ahmet Aznavur da Çerkez'di; Düzce Hendek ayaklanmasının ardındaki, milletvekili Sefer bey de Çerkez'di; bu ayaklanmaların bastırılmasında, birinci dereceden rol oynayan Ethem Bey de, Çerkez'di. Ahmet Anzavur'a, "paşalık" unvanı veren, Sultan Vahdettin'in; "vatan haini" olmadığını yazanlara, çok şaşırıyorum. İşte ülkenin bu koşullarında; "Türkiye" dışında, bir isim kullanılmasının, çok ciddi sakıncaları olabilirdi.

Bu yazıyı yazmak için daktilomun başına oturduğumda; başka bir şeyler yazmayı düşünüyordum. (çok şaşırıyorlar ama; ben, hâlâ daktilo kullanıyor ve gerek yazılarımı, gerek diğer dilekçe vb. gibi şeyleri, daktilo ile yazıyorum. Arada sırada, bilgisayarla yazmıyor değilim.

Fakat, daktilolarıma şerit bulabildiğim sürece, ağırlık daktilo olacak). Aslında, beni daktilomun başına oturtan şey; Genelkurmay Başkanımız Sayın İlker Başbuğ'un, bilgilendirme toplantısında yaptığı konuşmada; Atatürk'ün millet tanımına, daha doğrusu, "Türk" tanımına getirdiği açıklamaya değinerek; farklı millet (ulus), tanımlarını anlatmaktı.

Fakat işin bu boyutuna, bu yazı çerçevesinde, yer kalmadı. Bir başka yazımda, bunları anlatacağım. Atatürk'ün, "Türkiye Cumhuriyetini kuran (ve orada yaşayan) insanlara, Türk denir", gibisinden yaptığı açıklamalar; o günlerin koşulları dikkate alınarak, değerlendirilmelidir. Bunun dışında, bir açıklama yapmak, "öküz altında buzağı aramak"tan başka bir şey değildir.

O günlerin Anadolu'su; Kafkaslar'dan ve Rumeli'den gelen insanlarımızın, "yurt tutmaya" geldikleri, bir ülkedir ve böylesine karışık bir etnik yapı içinde; "ırkçılığa" yer olmadığı, açıktır. Hele, Rumeli kökenli ve sarı saçlı ve mavi gözlü bir Mustafa Kemal'in ırkçı olduğunu düşünmek; tek kelimeyle, gülünçtür...

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/76401-kurt-acilimi-2-makalesi.aspx
#1922
Kürt Açılımı (1)

Anadil

Son günlerde dillerden düşmeyen "Kürt açılımı" konusunda bir şeyler yazmadığımdan bahisle, eleştiren arkadaşlarım oldu. Fakat son zamanlarda bu konuda çok yazdığım için aynı şeyleri tekrarlamamak istiyordum.

Çok kısa bir tatili de vesile ederek son aylarda bu konuda yazdığım üç yazıyı yeniden yayınlamaya karar verdim. Bugün 3 Mart tarihli yazımı yeniden yayınlıyorum. Önümüzdeki salı 21 Nisan tarihli yazım, perşembe günü de 25 Nisan tarihli yazım yayınlanacak.

Kürt açılımıyla ilgili görüşlerim yıllardır değişmedi ve sanıyorum önümüzdeki yıllarda da değişmeyecek.

Her ulusun tarihinde, utanç duyulması gereken sayfalar vardır. Bunların sürekli olarak dile getirilmesi, hoş olmayan ve bence, çok yanlış bir şeydir. Fakat, unutulmaması da gerekir. Bugün, yakın tarihimizdeki böyle bir utanç döneminden söz etmek ve bu dönemin, günümüze taşıdığı kimi travmaları ele almak istiyorum.

Ancak, bu konuya girmeden önce; yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için, bir düşünce ve kanaatimi, bir kez daha dile getirmek istiyorum. Bence, Türkiye'de Türk olmak; "Türkiye Cumhuriyeti'ne, vatandaşlık bağı ile bağlı olmak ve anadili ne olursa olsun, resmi dilimiz Türkçe'yi, kamu yaşamımızda kullanmak" demektir. Ve bu anlayışım çerçevesinde; Türkiye'ye, vatandaşlık bağıyla bağlı olan ve hangi ırktan, hangi etnik gruptan gelirse gelsin; kamu yaşamında, Türkçe'yi kullanan herkesi, "1. sınıf" vatandaş sayarım ve "mutlak bir eşitlik" içinde görürüm. Ve elbette, başta Sayın Ahmet Türk olmak üzere, DTP'nin tüm milletvekillerini ve üst düzey yöneticilerini; etnik aidiyet ve duyguları ne olursa olsun, vatandaşlıktan kaynaklanan birer Türk olarak görürüm ve bu "1. sınıf vatandaşları" kendimle mutlak anlamda eşit olarak değerlendiririm.

Herhalde anlamışsınızdır. Konumuz DTP eşbaşkanı, Sayın Türk'ün; TBMM DTP grup toplantısında, konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yapması. Kimi yorumlarda; bu konuşmanın, "büyük tepkilere" yol açtığı söyleniyorsa da; bence, büyük tepki falan olmadı. BBP'li gençlerinin, cılız bir gösterisi bir yana; insanlar, sokaklara da dökülmediler. Öyle anlaşılıyor ki; pek hoşa gitmese bile toplumumuz böylesine (bence) münasebetsiz bir çıkışı, olgunlukla karşılayacak düzeye ulaşmış.

Kimileri, ulaşmaktan uzak olsalar bile...

Fakat gene de, bir değerlendirme yapmamamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten, bu konuşmanın yapıldığı, geçtiğimiz Salı gecesi, Samanyolu Haber TV'deki "Açı" programında, bu konuyu da değerlendirmiştik. Ben, "Herhalde Ahmet Türk'ün içinde kalmış, bir uktesi vardı" demiştim. Ve bir gün sonra yaptığı basın toplantısında Sayın Türk, şu "yakıcı cümleleri" dile getiriyordu: "...Ailelerimiz ziyarete geliyordu, başka dil bilmedikleri için Kürtçe konuşmak istiyordu. Ancak Kürtçe konuşmanın hem bize hem kendilerine yönelik baskı aracı olduğunu ve bu yüzden dayak yediğimizi bildikleri için Kürtçe konuşmuyorlardı. Biz buna rağmen bazen 'nasılsın anne' diyorduk; onların yüreği kırılmadan dönmelerini istiyorduk. Sonra da bunun için dayak yiyorduk. O zamanlar kendi kendime 'bir gün resmi bir toplantıda anadilimle konuşacağım' diye söz vermiştim..."

12 Eylül utanç döneminin o "unutulmaz" Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanıyor bunlar. Ve kendi ifadesiyle, "Kürtçe konuştuğu için" dayak yiyen Ahmet Türk, bölgesinde çok etkili bir milletvekili...

O Diyarbakır Cezaevi, bence PKK terörünün, en ciddi nedenlerinden biridir. İnsanlar orada, öyle şeyler yaşamışlar ki; ölüm bile, bazen bir kurtuluş olarak görülebilmiş.

İlginç bir rastlantıyla, o günlerde bir başka CHP'li siyasetçinin, Sayın Nurettin Yılmaz'ın, "Yakın Tarihin Tanığıyım" başlıkla yayınladığı anılarını okumuştum. Şimdi o anılardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum: ...İri yarı bir asteğmen, arkadan kafama copla sert bir şekilde vurdu. Donumu aşağı indirmemi istediğinde kesin olarak reddettim. 3-4 gardiyan tarafından coplandım. Ve milletvekili ve avukatların bulunduğu 37 no'lu koğuşa konuldum. Milletvekilleri Ahmet Türk, Celal Paydaş, Mahmut Bucak ve avukat Şerafettin Kaya ile avukat Hüseyin Yıldırım vardı koğuşta...

...Bana Ahmet Türk'e, Celal Paydaş'a ve Hüseyin Yıldırım'a kötü muameleyi ilke edinmişlerdi.

Bizlere 7-8 metre uzunluğundaki ağır kalaslar taşıtıyorlardı. Bir ara genç tutuklulardan biri bana ve Ahmet Türk'e yardım etmek istedi. Bu sefer hem coplandık, hem de bize ikişer kalas taşıtılmaya başlandı...

...Bir gün kokmuş yemeği verdiler bize. Yemeği iade etsek cezalandırılırız diye, tuvalete dökmeye karar verdi koğuş sorumlusu. Yemeği tuvalete dökünce, alt kattaki tuvalet tıkandı. Beni, Ahmet Türk, Celal Paydaş ile Şerafettin Kaya'yı temizlemeye çağırdılar...

...'Kollarınızı sıvayın tıkanan tuvaletin pisliklerini ellerinizle çıkarıp, tuvaleti açın dediler. Celal Paydaş bizden biraz daha iriydi, biraz da saftı. O denedi. Başarılı olamadı. Ben ile Ahmet Türk de bu görüntüye güldük. Güldüğümüzü gören 'Azrailler' o pis suyu içme cezası verdiler. Tüm direnmemize rağmen, başarılı olamadık...

...Guantanamo'dan onlarca kat daha zordu...

TBMM çatısı altında yasal olarak Türkçe dışında bir dil kullanılması, mümkün değildir.Bunu, elbette Ahmet Türk de biliyordu. Zaten, "Bundan sonraki çalışmalarımı Türkçe yapacağım" açıklamasını yaparken, herhalde bunu düşünüyordu.

Evet, yasadışı bir durum söz konusudur ama insanları, bu türden davranışlara iten duygulara da, saygı göstermek gerektiğini düşünüyorum.

12 Eylül, bir utanç sayfasıydı. İzlerinin silinmesine uğraşmak gerek.

Yaranın kabuğunu kaldırmayalım...

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/76210-kurt-acilimi-1-makalesi.aspx
#1923
Sahte DNA çocuk oyuncağıymış!

İsrailli uzmanlar sahte DNA üretmeyi başardı. Son derece basit bir yöntemle bir insana ait kan ve tükürük örneklerinin başka birine aitmiş gibi gösterilebileceğini belirten uzmanlar uyarıyor: Suçlular bu tekniği kullanabilir.

Yapılan araştırmada DNA'nın sahtesinin oluşturulabileceği ortaya çıktı. Buna göre bir insana ait kan ve tükürük örnekleri, başka birine aitmiş gibi gösterilebilir. Hem de son derece kolay bir yöntemle.

Uzmanların denemesinde süreç o kadar başarılı oldu ki, Amerikan mahkemeleri için delilleri toplayan adli tıp uzmanları da şaşkına döndü.

İnanılmaz bulgunun suç olayları açısından çok önemli sonuçlar doğurabileceği belirtiliyor.
Araştırmanın sonuçları, en temel adli tıp tekniklerinin güvenilirliğini sarsıyor. Zira, dünyanın dört bir yanında milyonlarca mahkumiyet ve beraat kararında DNA delili, en önemli unsur.

Gelişme, kan ve tükürük örneklerinin sahte bir şekilde suç mahaline yerleştirilebileceği ve masum insanların mahkum olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

SUÇ MAHALİNİ BAŞTAN OLUŞTURABİLİRSİNİZ...

Sahte insan DNA'sı üretmeyi başaran İsrailli araştırmacı ekibin başında bulunan Dr. Dan Frumkin, "Eğer kan, tükürük ve diğer doku örneklerinden sahte deliller oluşturabiliyorsanız, suç mahalini baştan oluşturabilirsiniz. Bir biyoloji öğrencisi bunu becerebilir. Her biyoloji laboratuvarında bulunan malzemeler bunun için yeterli. Piyasada satılan çok ucuz araçları kullanarak milyarlarca kopya üretebilirsiniz. DNA kaynağına sahipseniz, tek hücrede tüm genomun amplifikasyonu denilen bu süreç çok kolay" diye konuştu.

Frumkin'in sahibi olduğu kurum, sahte DNA kanıtı üretmek için iki teknik kullanmış. İlkinde saç tellerinden ufak genetik parçalar alıp bunlardan bir DNA çıkarmışlar. Daha sonra bu DNA'yı gerçek sahibinin tüm genetik izlerinden arındırılmış olan kan hücrelerine yerleştirdiler. İkincisinde ise DNA testi bilgisine sahip olunmasını gerektiren daha karmaşık bir yöntem kullanmışlar.

Denemeler başarıya ulaşırken, teorik olarak bu sahte DNA delilinin suç mahaline yerleştirilebileceği belirtiliyor. Saç, sakız, izmarit, fincan ve bardaklardan ilk DNA örneğini sağlanabiliyor. Bilimadamları suçluların eninde sonunda bu tekniği kullanacakları uyarısında bulunuyor.

Frumkin, gerçek ile sahte DNA'yı ayıracak bir alet geliştirdiklerini de ifade ediyor.     

http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=196523
#1924
Vücudu arındırmak ya da kilo vermek amacıyla yapılan 'şifa orucu' belli bir süre zarfında sadece su tüketilmesini esas alıyor. Peki bu yöntem zararlı mı, faydalı mı? Uzmanlar cevapladı.

Dünyada birçok ülkede kliniklerde uygulanıyor. Türkiye'de ise bu yöntemi uygulayanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Doktorlara ve detoks uzmanlarına 'şifa orucu'nu sorduk.

Birçok ülkede uygulanan 'şifa orucu' adlı yöntemin Ramazan ayında tutulan oruçla hiçbir ilgisi yok. 1-35 gün arasında değişen sürelerde tutulan şifa orucu Rusya, Azerbaycan, Almanya, Bulgaristan ve ABD gibi birçok ülkede çok popüler. Bu ülkelerde oruçla tedavi yapan merkezler bulunuyor.

Azerbaycanlı doktor Gülhan Beydemir'in kaleme aldığı Sağlık İçin Oruç Bıçaksız Ameliyattır kitap oruç tedavisinin ana hatlarını ortaya koyuyor. Beydemir kitabında, şifa orucu sayesinde birçok organın fizyolojik sakinlik kazandığını iddia ediyor. Oruç tedavisine son çare olarak başvurulabileceğinin de altını çizen Beydemir "Eğer doktorunuzun size verdiği ilaçlar varsa kullanmaya devam edin. Hekiminizle görüşerek şikayetinize teşhis koydurmadan kesinlikle kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayın" uyarısında da bulunuyor. Peki sadece su içmeye dayalı ve gün geçtikçe yaygınlaşan bu yöntem sağlığa zararlı mı?

Bir günden fazla yapılması riskli 

Dr. Ender Saraç (Ayurveda Uzmanı ve Aile Hekimi)

Bir günü geçmemek şartıyla yapılabilir, ancak uzun süreli şifa orucu son derece riskli. Özellikle yaz sıcaklarında vücudumuz daha fazla vitamin ve minerale ihtiyaç duyar. Böyle bir uygulama yapıldığında halsiz düşersiniz; mineral, iyon, vitamin kaybı yaşarsınız. Eğer bir süredir ağır besleniyorsanız, alkol kullanıyorsanız, karaciğer yağlanması, ödem gibi sorunlar yaşıyorsanız sadece bir günlük şifa orucu tutabilirsiniz. Bu orucu tam hilal zamanında ya da 1-2 gün öncesinde yapmalısınız. Çünkü ay hareketleri su döngüleriyle bağlantılı. Eğer Ramazan ayının ilk günü ay hareketleri açısından şifa orucu için son derece uygun.

ABD'de tedavi için kullanılıyor

Gül Kaynak (Detoks Uzmanı)

Şifa diğer adıyla su orucu detokstur. Ancak kesinlikle bir doktor ve detoks uzmanı eşliğinde yapılmalı. Bir anda uzun süreli su orucu, kişiyi zorlayabilir ancak başlangıçta bir gün, üç gün gibi sürelerle yapılabilir. Eğer çok fazla kahve, alkol, şekerli gıdalar, et tüketiyorsanız başta mide bulantısı, baş ağrısı, yorgunluk gibi şikayetler görülebilir. Su orucu sırasında mutlaka lavman yapılarak kalın bağırsak temizlenmeli. Böylelikle toksinlerin atımı kolaylaşacak ve şikayetler azalacaktır. ABD'de su orucu hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Çünkü sindirim sırasında vücudunuz çok büyük bir enerji harcar. Su orucunda sindirime enerji harcanmadığı için vücut bu enerjiyi başka yerlerde, örneğin kendini tamiratta kullanır.

Hiçbir bilimsel yanı yok

Dr. Yavuz Furuncuoğlu (İç Hastalıkları Uzmanı)

Şifa orucu tamamen mantıksız bir şeydir, bilim dışıdır. Sağlıksızdır çünkü vücudunuzun protein, karbonhidrat ve yağa ihtiyacı var. Bunları sudan nasıl alabilirsiniz? Uzun süre sadece su içerek yaşamaya kalkarsanız sonunda ölürsünüz, bunun ötesi yok. Yıllar önce ABD'de son şans diyeti adı verilen bir rejim çıkmıştı. Bu diyette kişi günde sadece 200 kalori tüketiyordu. Bu diyet yüzünden çok kişi öldü. Siz bunun da beterini yapıyor, sıfır kalori alıyorsunuz. Böyle olmaz, ne gereği var? Vücuttaki sodyum, ardından zararlı maddeler atılıyormuş. Vücudun ihtiyaç duyduğu maddeler kaybedileceği için bu uygulama sırasında hastanelik olabilirsiniz.

Tamamen uyduruk bir şey

Prof. Dr. Ziya Mocan (İç Hastalıkları Uzmanı)

Böyle bir oruç ya da diyet olmaz, tamamen uyduruk bir şey. Sadece su tüketmek her türlü rahatsızlığa davetiyedir. Kas kaybına, protein eksikliğine, vücudun temel taşlarının erimesine, erken yaşlanmaya neden olur.  Vücudun besine ihtiyacı vardır, bunu karşılamak gerekir. Bu da suyla mümkün değildir. Bunu yapanlara şunu söyleyebilirim: Bu iş madrabazlıktır.

http://www.stargazete.com/cumartesi/su-gibi-sifa-li-mi-yoksa-uydurmaca-mi-haber-206275.htm
#1925
ADLİ SİCİL KANUNU

   Kanun Numarası : 5352
   Kanun Kabul Tarihi : 25/05/2005
   Resmi Gazete Tarihi : 01/06/2005
   Resmi Gazete Sayısı : 25832

   AMAÇ VE KAPSAM

   Madde 1 - (1) Bu Kanun, kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine mahkûmiyete ilişkin bilgilerin otomatik işleme tâbi bir sistem kullanılarak toplanmasına, sınıflandırılmasına, değerlendirilmesine, muhafaza edilmesine ve gerektiğinde en seri ve sağlıklı biçimde ilgililere bildirilmesine dair usul ve esasları belirler.

   ADLÎ SİCİL KAYITLARININ TUTULMASI

   Madde 2 - (1) Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye'de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri; mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.

   MERKEZÎ VE MAHALLİ ADLÎ SİCİLLERİN GÖREVLERİ

   Madde 3 - (1) Merkezî Adlî Sicil, adlî sicil kayıtlarının güncelleştirilmesi, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve mahalli adlî sicillere ulaştırılması ile görevlidir.

   (2) Mahalli adlî sicil, bulunduğu yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi ile görevlidir.

   ADLÎ SİCİLE KAYDEDİLECEK BİLGİLER

   Madde 4 - (1) Türk mahkemeleri tarafından vatandaş veya yabancı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri adlî sicile kaydedilir. Bu bağlamda;

   a) Hapis cezaları ile ilgili olarak;

   1. Hapis cezasına mahkûmiyet kararı,

   2. Koşullu salıverilme kararı,

   3. Koşullu salıverilmede denetim süresinin uzatılmasına ilişkin karar,

   4. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dair karar,

   5. Hapis cezasının infazının tamamlandığı hususu,

   b) Hapis cezasının ertelenmesi halinde;

   1. Denetim süresi,

   2. Denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi dolayısıyla cezanın infaz edilmiş sayıldığı hususu,

   3. Ertelenen hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine ilişkin karar,

   c) Adlî para cezası ile ilgili olarak;

   1. Adlî para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmü,

   2. Adlî para cezasının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,

   3. Adlî para cezasının tazyik hapsi suretiyle kısmen veya tamamen infaz edildiği hususu,

   4. Adlî para cezasının tazyik hapsinden sonra kalan kısmının ödenmek suretiyle infaz edildiği hususu,

   d) Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırıma mahkûmiyet halinde;

   1. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak, adlî para cezasına mahkûmiyet veya güvenlik tedbiri uygulanması hükmü,

   (Değişik alt bend: 26/02/2008 - 5739 S.K./7. md.) 2. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazına ilişkin karar,

   3. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin değiştirilmesine ilişkin karar,

   e) Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma ile ilgili olarak;

   1. Kasten işlenen bir suç nedeniyle hapis cezasına mahkûmiyetin kanunî sonucu olarak yoksun kalınan haklara cezanın ertelenmesi dolayısıyla getirilen istisnaya ilişkin karar,

   2. Mahkûmiyet hükmüyle bağlantılı olarak verilen, belli bir hak ve yetkinin kullanılmasının veya belli bir meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin karar,

   f) Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkemeden verilmiş ve kesinleşmiş olan mahkûmiyet kararının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen karar,

   g) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık dolayısıyla verilen karar,

   h) Ceza zamanaşımının dolduğunun tespitine ilişkin karar,

   i) Genel veya özel affa ilişkin kanun; özel affa ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı,

   j) Askerî Ceza Kanununa göre verilmiş mahkûmiyet kararlarındaki ferî cezalar,

   Adlî sicile kaydedilir.

   (2) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen mahkûmiyet hükmü ya da eski hükümde değişiklik yapan tüm hüküm ve kararlar açısından da birinci fıkra hükümleri uygulanır.

   (3) Kanun gereği olarak gerçek kimliği saklı tutulan kişilerin adlî sicil ve arşiv kayıtlarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

   ADLÎ SİCİLE KAYDEDİLMEYECEK BİLGİLER

   Madde 5 - (1) Türk mahkemeleri tarafından verilmiş olsa bile;

   a) Disiplin suçlarına ve sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri,

   b) Disiplin veya tazyik hapsine ilişkin kararlar,

   c) İdarî para cezasına ilişkin kararlar,

   Adlî sicile kaydedilmez.

   DİĞER BİLGİLERİN KAYDI

   Madde 6 - (1) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı veya askerî savcılık tarafından istenmesi halinde verilmek üzere kaydedilir.

   ADLÎ SİCİL BİLGİLERİ VERİLEBİLECEK OLANLAR

   Madde 7 - (1) Adlî sicil bilgileri, kullanılış amacı belirtilmek suretiyle;

   a) İlgili kişiye veya vekâletnamede açıkça belirtilmek koşuluyla vekiline,

   b) Kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına,

   Verilebilir.

   (2) Yabancı devletler tarafından istenilen adlî sicil bilgileri mütekabiliyet esasına göre verilir.

   ADLÎ SİCİL BİLGİLERİNİ VEREBİLECEK MERCİLER

   Madde 8 - (1) Adlî sicil bilgileri; mahalli adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca, kaymakamlıklarca, yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca, merkezî adlî sicilde ise Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce verilir. *1*

   ADLÎ SİCİL BİLGİLERİNİN SİLİNMESİ

   Madde 9 - (1) Adlî sicildeki bilgiler;

   a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması,

   b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,

   c) Ceza zamanaşımının dolması,

   d) Genel af,

   Halinde Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.

   (2) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin ölümü üzerine tamamen silinir.

   (3) Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü Maddenin birinci fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.

   ARŞİV BİLGİLERİNİN İSTENMESİ

   Madde 10 - (1) Arşiv bilgileri;

   a) Kullanılış amacı belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla vekili,

   b) Bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemeler,

   c) Yetkili seçim kurulları,

   d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları,

   Tarafından istenebilir.

   (2) Kanunda açıkça belirtilmediği takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez ve bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak kullanılamaz.

   (3) Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebilir.

   ADLÎ SİCİL VE ARŞİV BİLGİLERİNİN GİZLİLİĞİ

   Madde 11 - (1) Adlî sicil ve arşiv bilgileri gizlidir. Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine göre verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı dışında kullanılamaz.

   ADLÎ SİCİL VE ARŞİV BİLGİLERİNİN SİLİNMESİ

   Madde 12 - (1) (Değişik fıkra: 05/04/2012-6290 S.K./2.md.) Arşiv bilgileri;

   a) İlgilinin ölümü üzerine,

   b) Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

   1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

   2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,

   c) Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,

   tamamen silinir.

   (2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.

   (3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.

   ADLÎ SİCİL VE ARŞİV KAYITLARINDA SORGULAMA YETKİSİ VERİLMESİ

   Madde 13 - (1) Bir suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında;

   a) Mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı ve askerî savcılık doğrudan doğruya,

   b) Kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları Adalet Bakanının onayı ile,

   Sorgulama yapabilirler.

   YASAKLANMIŞ HAKLARIN GERİ VERİLMESİ

   Madde 13/A - (Ek madde: 06/12/2006 - 5560 S.K.38.md)

   (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,

      a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,

      b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,

      gerekir.

      (2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukukî nedenle son verilmiş olması halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir. Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek suretiyle bulunacak süreden az olamaz.

      (3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgâhının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar vermesi gerekir.

      (4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek suretiyle verebilir.

      (5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.

      (6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.

      (7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından karşılanır.

   KOMİSYON

   Madde 14 - (1) Adlî sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesiyle ilgili kararları almak ve kanunla verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakan onayı ile üç hâkimden oluşan bir komisyon kurulur.

   YÖNETMELİK

   Madde 15 - (1) Bu Kanunun uygulama usul ve esasları, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Adalet Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelikte belirlenir.

   MERKEZÎ VE MAHALLİ ADLÎ SİCİLDEKİ ATAMALAR

   Madde 16 - (1) Merkezî ve mahalli adlî sicildeki şube müdürü, mühendis, çözümleyici, programcı, istatistik uzmanı, tercüman, şef, bilgisayar işletmeni ile veri hazırlama ve kontrol işletmenleri Adalet Bakanlığınca atanırlar; gerektiğinde sözleşmeli olarak da çalıştırılabilirler.

   MALÎ HÜKÜMLER

   Madde 17 - (1) Bu Kanunun 7 nci ve 10 uncu Maddeleri uyarınca kişiler tarafından yapılacak adlî sicil veya arşiv kaydı taleplerinde, beş * Yeni Türk Lirası ücret alınır. Bu ücret Adalet Bakanlığının ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İşyurtları Kurumuna gelir kaydedilir.

   YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN HÜKÜMLER

   Madde 18 - (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 22.11.1990 tarihli ve 3682 sayılı Adlî Sicil Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

   Geçici Madde 1 - (1) Bu Kanunda öngörülen adlî sicil sistemi ile mevcut kayıtların bu Kanuna uyarlanması bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl içinde tamamlanır.

   Geçici Madde 2 - (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi itibarıyla bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre yönünden silinme koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. (Mülga cümle: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.)

   (2) (Değişik fıkra: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.) Bu Kanunun yayımı tarihinde, Anayasanın 76 ncı maddesi ile bazı özel kanunlarda yer alan ve bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından, arşive alınan veya şartları oluştuğu halde ya da henüz şartları oluşmadığı için arşive alınmayan kayıtlar hakkında 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.

   (3) (Ek fıkra: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.) İkinci fıkrada sayılanlar dışında, birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar 3682 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinir.

   YÜRÜRLÜK

   Madde 19 - (1) Bu Kanun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

   YÜRÜTME

   Madde 20 - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/1484.html


ADLİ SİCİL YÖNETMELİĞİ

Resmi Gazete Tarihi: 07.09.2005
Resmi Gazete Sayısı: 25929

Amaç ve kapsam

Madde 1 — Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin oluşturulması, saklanması, ilgililere verilmesi ve silinmesi hususlarını kapsayan bu Yönetmeliğin amacı, 25/5/2005 tarihli ve 5352  sayılı  Adlî  Sicil Kanununun uygulanmasındaki  usul ve esaslar ile adlî sicil hizmetlerini yürütecek birimler arasındaki görev ilişkilerini belirlemek, hizmetin yürütülmesinde izlenecek yöntemleri saptamak, uygulamada   işbirliği  ve koordinasyonu sağlamaktır.

Dayanak

Madde 2 — Bu Yönetmelik, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 15 inci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

Madde 3 — Bu Yönetmelikte geçen;

Bakan: Adalet Bakanını,

Bakanlık: Adalet Bakanlığını,

Genel Müdürlük: Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünü,

Kanun: 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununu,

Ceza Fişi (Ek-1): Türk mahkemelerince   verilerek  kesinleşen,  disiplin cezaları, sırf askerî suçlar ve tazyik hapsi ile idarî para cezası dışında kalan ceza mahkûmiyetleri, fer'i cezalar  ve güvenlik tedbirlerinin adlî sicile bildirimi için düzenlenecek fişi,

Tâli Karar Fişi (Ek-2): (Değişik:RG-20/4/2013-28624) Ceza fişiyle adlî sicile bildirilmiş olan hüküm ve kararlarda değişiklik yapan kararlar ile etkin pişmanlık, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının bildirileceği fişi,

Yerine Getirme Fişi (Ek-3): Hürriyeti  bağlayıcı   cezalar ile para  cezalarının infaz edildiğini, fer'i cezalarda, güvenlik  tedbirlerinde sürenin  bittiğini, para  cezalarının hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrildiği hallerde infazın bittiğini bildiren fişi,

Bilgi İstek Fişi (Ek-4, 5): (Mülga:RG-20/4/2013-28624)

(Ek:RG-20/4/2013-28624) Adlî Sicil Paylaşım Sistemi: Genel Müdürlük tarafından merkezî veri tabanından ayrı olarak elektronik ortamda tutulan, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerin istifadesine sunulan sınırlandırılmış adlî sicil kayıtlarını içeren ve bunların belirlenen şartlar çerçevesinde paylaşımını sağlayan sistemi,

ifade eder.

Merkezî adlî sicil

Madde 4 — Hakkında Türk  mahkemeleri  veya  yabancı  ülke mahkemeleri  tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye'de suç işlemiş olan yabancılara ait bütün adlî sicil kayıtları, Genel Müdürlükteki merkezî bilgi işlem sisteminde tutulur. Anılan kayıtların güncelleştirilmesi, düzenlenmesi, düzeltilmesi ve on-line sistemle mahallî adlî sicillere ulaştırılması görevi de merkezi adlî sicil tarafından yerine getirilir.

Mahallî adlî sicil

Madde 5 — Mahallî adlî sicil, bulunduğu yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması ile merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs ve kurumlara iletilmesi ile görevlidir.

Mahallî adlî sicillerin kurulacağı yerler ile buralara bağlanacak mahallî adlî siciller Genel Müdürlükçe belirlenir. Mahallî  adlî sicillerde merkezi adlî sicille haberleşmeyi  sağlayacak  adlî sicil bilgi işlem sistemleri kurulur.

Mahallî adlî sicillerde, adlî sicil bilgilerine ait veri girişi ve sorgulama hizmetleri o yer Cumhuriyet başsavcılığı nezdindeki  adlî  sicil müdürlüğü, şeflik veya memurluğunca yürütülür.

Adlî sicile kaydedilecek bilgilerin gönderileceği makamlar

Madde 6 – (Değişik:RG-20/4/2013-28624)

Doğrudan merkezî adlî sicile gönderilecek bilgiler;

Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla; Yargıtayın özel kanun hükümleri uyarınca yaptığı yargılama sonunda verdiği mahkûmiyetlere dair kararlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca,

Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen kararlar, Cumhuriyet başsavcılıklarınca,

İlgili yasaları gereği savcılık ve mahkemelerce verilen düşme ve ortadan kaldırma kararları, o yer Cumhuriyet başsavcılıklarınca,

gönderilir.

Mahallî adlî sicillere gönderilecek bilgiler;

Kanunun 4 üncü maddesinde belirtilen kararlarla ilgili olarak düzenlenecek ceza ve tâlî karar fişleri,

Özel kanunlar ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 ve 231 inci maddeleri gereğince savcılıklarca verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesine, mahkemelerce verilen kamu davasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara dair tanzim edilecek talî karar fişleri,

kararı veren merci tarafından gönderilir.

İkinci fıkrada yer alan erteleme kararlarına dair adlî sicil bilgileri, sadece soruşturma ve kovuşturma konusu olan işler nedeniyle savcılıklar ve mahkemelerce istenildiğinde verilir.

Mahkemeler tarafından kararlara uygun olarak düzenlenen ceza ve tâli karar fişleri, üç gün içerisinde mahkemenin bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. Cumhuriyet başsavcılıkları mahkemelerden gönderilen ceza ve tâli karar fişleri ile kendilerince düzenlenecek talî karar ve yerine getirme fişlerini üç gün içerisinde, bilgi işlem sistemi kurulmuş ise mahallî adlî sicile; kurulmamış ise, o yerin bağlı bulunduğu ağır ceza merkezindeki mahallî adlî sicile gönderir.

Askerî mahkemelerden verilip infaz için Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiş mahkûmiyet kararlarına ilişkin ceza ve tâli karar fişleri Cumhuriyet başsavcılıklarınca düzenlenerek ilgili makamlara gönderilir.

Adlî sicile kaydedilecek bilgilerin bildirilme usulü

Madde 7 — Ceza fişleri, kanun yoluna başvurulmaması halinde hüküm ve kararların kesinleştiği, kanun yoluna başvurulması halinde ise, başvurunun üst mahkemece reddi veya hüküm ve kararın onanması üzerine evrakın mahkemeye geldiği tarihte düzenlenir. Temyiz   talebinin  mahkemece   reddi   halinde  ceza   fişi   bir  haftalık sürenin  müracaatsız  geçtiği tarihte düzenlenir.

Yukarıdaki usuller çerçevesinde tanzim olunacak örneği bu Yönetmeliğe ekli ceza, yerine getirme ve tâli karar fişlerinin mahsus bölümüne tüm kimlik bilgileriyle birlikte, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğünce merkezi nüfus idaresi sistemi projesi çerçevesinde belirlenen Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasının da yazılması zorunludur.

Bir hükümle birden fazla kişiler mahkûm edildiği takdirde her kişi için,

Bir hükümle bir kişi birden fazla suçları nedeniyle mahkûm edildiği takdirde de her suça ait mahkûmiyet için,

ayrı ayrı bildirme fişi düzenlenir.

Şartla ertelenen mahkûmiyetlere ait bildirme fişi, şartın tahakkuk ettiğinin mahkemeye bildirilip mahkemece karar verildiği tarihte, şart tahakkuk etmediği takdirde şart için belirlenen sürenin sona erdiği veya cezanın infazının tamamlandığı tarihte düzenlenir.

Bilgileri eksik veya yanlış olan fişler, eksiklikler giderilip doğru olarak düzenlenmesi için aynen iade edilir. Yeniden doğru olarak düzenlenen bildirme fişleri eskisi ile birlikte adlî sicile gönderilir. Eksik veya yanlış olanlar adlî sicil tarafından imha edilir.

Usulüne uygun düzenlenerek adlî sicile gönderilen fişlerin derhal adlî sicil sistemine girişi ve transferi yapılır.

Adlî sicile bildirilmeyecek kararlar

Madde 8 — Türk mahkemeleri tarafından verilmiş olsa bile; disiplin suçlarına ve sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri, disiplin veya tazyik hapsine ilişkin kararlar,  idarî para cezasına ilişkin kararlar, adlî sicile kaydedilmez.

Adlî sicil bilgileri verilebilecek olanlar

Madde 9 — Adlî sicil bilgileri, kullanılış amacı ve verileceği merci belirtilmek suretiyle; ilgili kişiye veya vekâletnamede açıkça belirtilmek koşuluyla vekiline, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına verilebilir.

Taleplerin yazılı olarak yapılması sırasında, adlî sicil bilgisinin niçin istendiğinin belirtilmesi ve nüfus kimlik bilgilerini içeren belgenin dilekçeye eklenmesi; kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarınca da kimlik bilgilerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde bildirilmesi zorunludur.

Yabancı devletler tarafından istenilen adlî  sicil  bilgileri taraf olduğumuz ikili ve çok taraflı sözleşmeler uyarınca, sözleşme olmayan ülkeler için de karşılıklılık esaslarına göre verilir.

Adlî sicil bilgilerini verebilecek merciler

Madde 10 – (Değişik:RG-20/4/2013-28624)

Adlî sicil bilgileri, merkezî adlî sicilde Genel Müdürlükçe; mahallî adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca; kaymakamlıklarca; yurtdışında elçilik ve konsolosluklarca verilir.

Adlî sicil bilgilerinin silinmesi

Madde 11 — Adlî sicildeki bilgiler; cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zamanaşımının dolmasına ilişkin bildirme fişinin Genel Müdürlükteki merkezi sisteme girilerek güncellenmesini müteakip Genel Müdürlük tarafından silinerek arşiv kaydına alınır.

Genel af halinde silme işlemi Genel Müdürlükçe re'sen yapılarak kayıtlar arşive alınır.

İlgilinin ölümü halinde, kişinin ölümünü tevsik eden resmî belgenin Genel Müdürlüğe ulaşmasını müteakip adlî sicil kaydı tamamen silinir.

Ceza infaz kurumlarındaki hükümlü ölüm bilgileri ise nüfus kayıt bilgileri ile birlikte en geç üç gün içinde ilgili Cumhuriyet başsavcılıklarınca Genel Müdürlüğe bildirilir.

Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş olup Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle, Genel Müdürlükçe adlî sicil kayıtlarından çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir.

Arşiv bilgilerinin istenmesi

Madde 12 — Arşiv bilgileri;

Kullanılış amacı belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla vekili,

Bir soruşturma veya kovuşturma kapsamında mahkeme, hâkim veya savcılıklar,

Yetkili seçim kurulları,

(Değişik bent:RG-20/4/2013-28624) Özel kanunlarda gösterilen hâllerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları,

tarafından istenebilir.

Kanunda açıkça belirtilmediği takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak bir işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil ve arşiv kayıtları istenemez ve bu bilgiler, kişiyi herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak kullanılamaz.

Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere mahkeme, hâkim veya savcılıklarca istenebilir.

Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi

Madde 13 – (Değişik:RG-20/4/2013-28624)

Arşiv kayıtları;

İlgilinin ölümü üzerine,

Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,

Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,

Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması hâlinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın,

Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi hâlinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı,

Genel Müdürlükçe tamamen silinir.

Birinci fıkrada belirtilen hâllerde silme işlemi, Genel Müdürlüğün teklifi ve Bakanın onayı ile kurulan komisyonca re'sen yapılır.

Adlî sicil bilgilerinin sınırlı olarak verilebileceği haller

Madde 14 — Onsekiz yaşından küçüklerle ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere mahkeme, hâkim veya savcılıklara talep halinde verilir.

Haklarında özel kanun hükümleri uygulanmak suretiyle koruma tedbirlerinden yararlanarak kimlikleri değiştirilen bazı suç faillerinin yeni kimlikleri adlî sicil kayıtlarına işlenmek üzere Genel Müdürlüğe gönderilir.

Koruma tedbirlerinden yararlanarak kimlikleri değiştirilenleri merkezi adlî sicile bildirmekle görevli makamlar, bu kişilerin eski kimlikleri ile yeni kimliklerini ve varsa haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarını birlikte gönderir. Bu kişilere ait adlî sicil bilgileri de ancak soruşturma ve kovuşturma konusu olan işler sebebi ile mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılıkları, askerî savcılıklar veya yetkili seçim kurullarınca istendiği takdirde yeni kimlikleri ile bildirilir.

Adlî sicil ve arşiv bilgisi sorgulama yetkisi

Madde 15 – (Başlığıyla birlikte değişik:RG-20/4/2013-28624)

Bir suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında;

Mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık doğrudan doğruya,

Kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları Adalet Bakanının onayı ile,

sorgulama yapabilirler.

Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve yetkileri kapsamında, mevzuatın adlî sicil ve arşiv kaydı alınmasını öngördüğü hâllerde, Adalet Bakanlığının izniyle, kendi iş ve işlemlerine esas olmak üzere ve sadece o iş ve işleme münhasır olarak, ilgili kişiler hakkında, Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden sorgulama yapabilir.

Gerçek kişiler, kendileriyle ilgili adlî sicil ve arşiv kaydını, güvenli elektronik imza veya güvenli kimlik doğrulama araçlarını kullanarak sorgulayabilirler. Sorgulama sonucu oluşturulan elektronik imzalı doğrulama kodunu da içeren adlî sicil ve arşiv kaydı belgesi, elektronik ortamda ilgilisine güvenli şekilde ulaştırılır.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veritabanındaki bilgilerin tamamı hiçbir kuruma veya kişiye verilemez.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminin işletilmesinde, kanunlarda ve uluslararası sözleşmelerde yer alan özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler esas alınır. Kamu kurum ve kuruluşları, adlî sicil bilgilerinin gizliliğini korumakla yükümlüdürler.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişecek kamu kurum ve kuruluşları ile bağlantı, e-Devlet Kapısı üzerinden ve/veya noktadan noktaya iletişim şekillerinden biri kullanılarak sağlanır. Veri iletişiminin doğru, hızlı, kesintisiz ve güvenli olması için gerekli tedbirler alınır.

Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerin, Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişimleri, internet tarayıcıları veya internet servisleri üzerinden gerçekleştirilir.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yapılabilecek sorgulamalar, sorgulama sonucu olarak gönderilen bilgiler, kamu kurum ve kuruluşlarının erişeceği internet servisleri ve gerçek kişilerce erişilebilecek internet sayfaları, Genel Müdürlükçe belirlenir ve verilen yetkiler dışında işlem yapılması ve bilgi alınması engellenir.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanından yedi gün - yirmidört saat hizmet verilir.

Genel Müdürlük, Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişecek kamu kurum ve kuruluşları kullanıcıları ile gerçek kişilerin kontrol edilmesi, verilen yetki çerçevesinde bilgi alınması ve gerekli bilgilerin Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanında tutulması için her türlü tedbiri alır. Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yapılan her türlü işlemin tarihi, saati, işlemi yapan birim ve kullanıcı, yapılan sorgulama bilgileri izleme bilgisi olarak tutulur. Tutulan izleme bilgisi sorgu sonucunu da içerir.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yararlanmak isteyen kamu kurum ve kuruluşlarının, Bakanlığa yazılı olarak başvurması ve başvurularda, talep edilen bilgilerin kullanılma gerekçesinin ve yasal dayanağının belirtilmesi zorunludur.

Bakanlık, Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanında tutulan bilgileri, bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre Bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşları arasında yapılacak protokol çerçevesinde paylaşıma açabilir. Bu bilgilerin protokollerde belirtilen esaslar doğrultusunda kullanılması zorunludur.

Onikinci fıkrada belirtilen protokolde aşağıda belirtilen hususlara yer verilir:

Kamu kurum ve kuruluşları ve kullanıcıların yetkileri,

Bilgilere erişim şekli,

Bilgilere erişim süresi,

Kamu kurum ve kuruluşlarının Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanını kullanma amacı,

Sorumluluk,

Eğitim,

Taraflarca uygun görülecek diğer hususlar.

Sorgulamanın usul ve esasları Bakanlık ile sorgulama talep eden kamu kurum ve kuruluşları arasında yapılacak protokolde belirlenir.

Yürürlükten kaldırılan yönetmelik

Madde 16 — 13/11/1991 tarihli ve 21050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Sicil Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.

Yürürlük

Madde 17 — Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

Madde 18 — Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.

http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.9394&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=
#1926
SİİRT'in Eruh ilçesinde 25 yıl önce gerçekleştirilen ilk PKK saldırısında şehit düşen jandarma eri Süleyman Aydın, Erzincan'ın Mertekli köyündeki mezarı başında anıldı.

Törende sadece iki kişi vardı: Süleyman Aydın'ın ablası ve ağabeyi!

Aynı saatlerde Eruh'ta da bir "festival" vardı. DTP'li belediyenin düzenlediği bir "doğa ve kültür festivali"!

Adının böyle olduğuna bakmayın, herkes biliyor ki bu 25 yıl önce Süleyman Aydın'ın şehit düştüğü olayı kutlamak için düzenlenmiş bir festival.

Nitekim DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna törende şöyle konuştu: "15 Ağustos 1984'te savaş, şiddet başladı diyemeyiz. Çünkü şiddet Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri var. Biz 15 Ağustos'u Barış Harekâtı olarak tanımlıyoruz. PKK, Kürtlerin inkârına ve imhasına karşı barış ve eşitlik için ilk kurşunu sıktı."

Nasıl bir barış harekâtıysa, 25 yılda on binlerce insanın ölmesine, on binlerce insanın sakat kalmasına neden oldu.

Ve biz şimdi bu arkadaşlarla oturup, "Kürt açılımını" konuşacağız!

PKK da yaptığı açıklamada Abdullah Öcalan'ın açıkladığı plana uyulmaması halinde "eşi görülmemiş bir direnişe hazır olduğunu" açıkladı.

DTP'nin ve PKK'nın şunu akıllarına iyice sokmaları gerekiyor: Silahlı tehdidin olduğu yerde ne demokrasi olur ne de barış.

Hükümet, içeriği tam olarak belli olmasa da sorunun çözümü için bir niyet beyan etti.

Bu niyetin hayata geçirilmesi sürecinde bu tür provokatif eylem ve tutumlar, sorunun çözülmesini sadece zorlaştırmaya yarar.

Ortaya çıkıyor ki PKK ve onun silahlı tehdidi altındaki DTP, sürecin gelişmesini kendi varlığı için bir tehdit olarak görüyor.

Çözümü kolaylaştırmak yerine zorlaştırmak için her türlü eylemin içinde olabileceklerini tahmin etmek zor değil.

Çözüm demokrasidedir

YETERİNCE hazırlık yapılmadan ve detayları açıklanmadan ortaya konmuş olmasına rağmen hükümetin Kürt sorununu çözmek için girişim başlatmasını olumlu buluyorum.

Ancak gelişmeler gösteriyor ki bu açılımı dinamitleyecek en önemli unsur PKK'dan başkası da değil.

PKK, Amerika'nın Kuzey Irak'tan çekilme planları içinde kendisinin olamayacağının farkında ve bu aşamada Türkiye'deki demokratik gelişmelerin kendi zararına olabileceğinin hesabını yapıyor.

Abdullah Öcalan'ın durduk yerde ortaya çıkıp "yol haritası" açıklamasının en önemli nedeni de bu.

Hükümet, bu sorunu çözmekte gerçekten samimiyse yapacağı şey çok açık: Kapsamlı bir demokratikleşme paketini TBMM'ye sunmak.

Kamuoyunun, CHP ve MHP'nin muhalefetine rağmen bu açılımın arkasında olacağını görüyoruz.

MHP değilse bile CHP'nin de kapsamlı bir demokratikleşme planına itirazlarını TBMM çatısı altında çözümleyebilmek, orta yolu bulabilmek mümkün görünüyor.

Bugüne kadar ayrılıkçı terör hareketleriyle başı dertte olan Avrupa ülkeleri bunu demokrasiyi yaygınlaştırarak çözümleyebildiler.

Terör örgütünü ve ayrılıkçı fikirleri tamamen yok etmek mümkün olmadıysa bile marjinalize etmek mümkün olabildi.

Hedef de öncelikle bu olmalıdır: PKK'yı marjinal bir hareket durumuna itecek, bölgede demokrasiden yana Kürt unsurları planın içine çekecek bir yol izlenmeli.

Çözüm, terörün başladığı 25 yıl önce de demokrasiden geçiyordu, bugün de hâlâ o noktadayız!

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12289877.asp?yazarid=148
#1927
Cepte 4G devrimi geliyor  17 Ağustos 2009 Pazartesi, 11:33 STARTEKVerizon Wireless, 4G ya da bir başka deyişle Dördüncü Nesil (LTE-Long Term Evolution) testi yaptı

Dünyanın önde gelen telekomünikasyon şirketlerinden Verizon Wireless, 4G ya da bir başka deyişle Dördüncü Nesil (LTE-Long Term Evolution) testi yaptı.

AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, şirket, ABD'nin Boston ve Seattle kentleri arasındaki testi başarıyla tamamladı. Test sırasında video, dosya indirme ve yükleme, internette gezinti denendi. Test sırasında ses transferi, Voice over Internet Protocol (VoIP) ile LTE 4G üzerinden denenmiş oldu.

Verizon ilk ticari 4G ağını gelecek yılın başlarında, 100 milyon abonesine açmayı hedefliyor. Hizmetin tüm ABD'yi yayılması ise 2013 yılını bulacak.

DÜNYA 4G'YE HAZIRLANIYOR

Yeni nesil telekomünikasyon çözümleri alanında faaliyet gösteren Huawei, yıl başında telekom operatörü TeliaSonera ile Norveç'in başkenti Oslo'da dünyanın ''ilk'' 4G/LTE (Uzun Vadeli Dönüşüm - Long Term Evolution) altyapısını kurmak üzere anlaşmıştı.

Geçen yıl ABD'de hizmet veren T-Mobile, LTE temelli ağ testini Almanya'da yapmş. Denemede, Bonn kentinde Ren nehrinin iki ayrı yakasında bulunan Deutsche Telekom binası ile T-Mobile binası arasında hareket eden bir araçtan veri alışverişi gerçekleştirilmişti.

Türkiye'de ise Turkcell, bu yıl içinde yaptığı testte, saniyede 170 Mbps üzerinde bir hıza ulaşmıştı.

http://www.stargazete.com/startek/cepte-4g-devrimi-geliyor-haber-208072.htm
#1928
Sayın Devlet Bahçeli... Sayın beyefendi... Sayın büyüğüm... Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, tahsisli, onaylı, icazetli hükümetlerden istenen, sorun çözmesi ve "devlet-vatandaş" ilişkilerindeki olası ihtilafları gidermesi değil, bilakis siyasi merkezin tasarruflarına sahip çıkması, vatandaşa karşı "dokunulmaz devlet"in konumunu güçlendirmesidir.

Hep böyle oldu.

İlk kez bu teamülü değiştirecek bir durumla karşı karşıyayız.

Muhalifiniz, muarızınız, siyasi düşmanınız da olsa, ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, "tahsis siyaseti"nin dışına çıktı, Kürt sorunu, Türk sorunu, terör sorunu, Güneydoğu Anadolu sorunu, adına ne diyecekseniz artık, bir sorunun çözümü konusunda elini taşın altına koydu. Risk aldı.

Hadi daha açık konuşalım:

Bu Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kendisini devletin ve siyasi merkezin değil, "çevre"nin taleplerine göre konuşlandırdığı için bu riski aldı.

İyi de yaptı.

Milliyetçi, halkçı, muhafazakâr umdeleri içselleştirmiş partinize de, bir dönem "çevre hareketi" nazarıyla bakılıyordu. Bu nedenle, MHP ıslah edilip devşirilmeli, siyasi merkezin taleplerine cevap verir bir hüviyete büründürülmeliydi. 

Hatırlatmaya gerek var mı?

28 Şubat uygulamalarından sıtkı sıyrılmış halk, "Ürkek değil, erkek siyaset" sloganlarını çığırdığınız için, 99 seçimlerinde partinizi ikinci sıraya taşıdı, koalisyon ortağı yaptı. Demirel'in patronajında yürütülen uzun ikna çalışmalarından sonra, bazı rezervlerle, hükümet protokolüne lütfen imza koymanız sağlandı.

Siyasi elit ruh gibi tırsıyordu partinizden. Kendisine "yakın" ve "bende" bulmuyordu.

RP-FP siyaset çizgisinden umudunu kesmiş "muhafazakâr tepki oyları"nın MHP'ye akmasını bir türlü sindiremiyordu.

Bu sorun aşılmalıydı.

Hatırlayacaksınız, Radikal gazetesi, seçimi kazandığınızın ertesi günü, "Yağmurdan kaçarken..." başlığıyla çıkmıştı. Cumhuriyet gazetesi ise, MHP listesinden Meclis'e giren milletvekillerinin suç dökümünü yapmıştı, "Partide şu kadar katil, bu kadar uyuşturucu kaçakçısı var " diye...
Hesap şuydu:

MHP, "medya blöfü"yle önce bir "meşruiyet krizi"ne sokulacak, sonra siyasî merkezin tasarruflarına "evet" demesi koşuluyla bu krizi atlatması sağlanacaktı.

Muhafazakâr tepki oylarıyla iktidar şansı yakalayan partiniz, iktidarının ilk aylarında, ne yazık ki, ANASOL-D'nin akim bıraktığı "irticayla mücadele yasaları"nı aldı programına.

Türkiye'deki resmî sol siyaset çizgisiyle, 19. yüzyıl pozitivizminde anlamını bulan teokratik jakobenizmi bütünleştirmeyi amaçlayan "28 Şubat ideolojisi", varlığını devr-i iktidarınızda daha da pekiştirdi.

Neyse...

Şimdi önümüzde çözüm bekleyen devasa bir "Kürt sorunu" var ve siz siyasi merkezin sufle ettiği "çözümsüzlük" politikalarını seslendirmekten öte bir şey söylemiyorsunuz.

Bu, AK Parti'nin özel sorunu değil.

Memleketin sorunu. Sizin sorununuz. Bizim sorunumuz. Herkesin sorunu.

Her ağzınızı açışta, "İmralı'daki bölücü başı" diyorsunuz.

Madem öyle, assaydınız beyefendi... Elinizde güç, imkân ve Meclis kararı vardı. İdam cezası da henüz yürürlüğünü koruyordu.

Neden asmadınız?

Kusura bakmayın ama, içinde "İmralı" geçen hiçbir cümlenizin inandırıcılığı yok.

Bir hükmü de yok.

Madem bu ülke meselesinin çözümü konusunda yapıcı bir tavır sergilemeyeceksiniz, bari susmayı deneyin.

Bu da bir tür "katkı"dır.

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ahmet-kekec/madem-oyle-assaydin-207958.htm
#1929
Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin kararını emsal kabul etmeyen Askeri Mahkeme "Yasa değişse bile Askeri Yargıtay Daireler Kurulu karar verene kadar sivilleri yargılamaya devam" dedi

LÜTFİ KAPLAN-ANKARA

Genelkurmay Askeri Mahkemesi, askere sivil yargı yolunu açan yasayı ihmal ederek "Anayasayı doğrudan uygulayın" diyen Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun önerisi doğrultusunda içtihad oluşturdu. Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir yasa hükmü hiçe sayılarak Anayasa doğrudan devreye sokuldu. Ayrıca, bir yerel mahkemenin kendini Anayasa Mahkemesi yerine koyması sonucunu doğurdu.

DAVAMI SİVİL YARGIYA DEVREDİN

Askerlikten kurtulmak için hile yaptığı iddiasıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde tutuklu olarak yargılanan M.Ş.M, mahkemeye 7 Ağustos 2009'da verdiği dilekçede, askere sivil yargılama yolu açan CMK'daki değişikliğin yürürlükte olduğunu belirterek, tutukluluk halinin kaldırılması ve yargılamanın sivil mahkemeye devredilmesini talep etti. Bu talep askeri mahkeme tarafından reddedildi.

ASKERİ YARGITAY'IN ÖRNEK KARARI

Bunun üzerine M.Ş.M, Genelkurmay Askeri Mahkemesi'ne itirazda bulundu. İtiraz dilekçesinde, Askeri Yargıtay 3. Dairesi'nin benzer bir davada "askeri mahkemeler görevsizdir" kararı verdiği hatırlatıldı. Askeri Yargıtay'ın Ağustos ayı başlarında aldığı kararda, askeri mahkemenin görevsizlik kararı vererek dosyayı sivil mahkemeye göndermesini istediği karar önreği de dilekçede yer aldı.

DURUŞMASIZ TOPLANTIDA KARAR

Askeri Yargıtay kararına rağmen, Genelkurmay Askeri Mahkemesi, 11 Ağustos 2009'da duruşmasız olarak yaptığı toplantıda, Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi'nin verdiği kararı yerinde buldu. Genelkurmay Askeri Mahkemesi kararında "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 145'inci maddesinin varlığı"na işaret edilerek, şöyle denildi:

HER NE KADAR YASA ÇIKMIŞSA DA!..

"Her ne kadar CMK'da yapılan değişiklikle sivil kişiler hakkında askeri yargıda soruşturma ve kovuşturma yapılmayacağı düzenlenmiş ise de, halen Askeri Yargıtay Başsavcılığı tarafından benzer bir olayda Askeri Yargıtay ilgili dairesinin kararına karşı itiraz edildiğinden ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulu tarafından henüz bir karar verilmediğinden, Askeri mahkeme ve savcılıklarının görevi netleşmemiştir."

ADALET BAKANLIĞI'NA ŞİKAYET

M.Ş.M, Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nin kararı üzerine, Adalet bakanlığına şikayet dilekçesi gönderdi. M.Ş.M, usul kanunlarının yürürlüğe girdikleri günden itibaren uygulanmasının zorunlu olduğunu ve askeri mahkemenin söz konusu usul yasasını uygulamamakta 'ısrar' etmesinin suç olduğunu" belirterek, durumu bir dilekçeyle Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet İşleri Başkanlığı, Genelkurmay Adli Müşavirliği ve Adalet Bakanlığı'na bildirdi.   

'Mahkemeler uymasın'

Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nin askere sivil yargı yolunu açan yasa hükmüne uymayan Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi'nin bu kararını onaylaması, Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun "yasayı ihmal edin, anayasayı doğrudan uygulayın" önerisini hatırlattı. Kanadoğlu, askeri sivil yargı yolunu açan düzenleme onay için Cumhurbaşkanlığı'nda beklerken, yapılan değişikliğin anayasaya aylkırı olduğunu savunmuştu.

'ANAYASANIN 145. MADDESİNE AYKIRI' İDDİASI

Anayasa'nın 145. maddesinin askeri yargının görev ve yetkilerini düzenlediğini belirten Kanadoğlu "Siz bu anayasada değişiklik yapmadan bir yasayla bu işi halledemezsiniz" demişti. Kanadoğlu çıkacak sorunlar için de "Anayasa maddeleri doğrudan uygulanabilir haldeyse, o taktirde mahkemeler yasayı ihmal ederler, anayasayı doğrudan uygularlar. Der ki askeri yargı; 'ben yetkimi görevimi anayasadan alıyorum. Bu çıkardığınız yasayı uygulamıyorum. Ben devam ediyorum' diyebilir" şeklinde konuşmuştu.

Her mahkeme AYM değildir

Milli Savunma Bakanlığı eski Başhukuk Muşaviri Cavit Çalış "Mahkeme, üst normu uygulamayı tercih edebilir" derken Ceza Hukuku uzmanı Avukat Ergin Cinmen, mahkemelerin kendini Anayasa Mahkemesi yerine koyamayacağını belirterek,"Yasayı meclis çıkarmıştır ve mahkemelerin görevi yasayı uygulamaktır. Aksi takdirde kendilerini Anayasa Mahkemesi yerine koymuş olurlar" demişti.

http://www.stargazete.com/politika/askeri-mahkemeden-sabih-formulu-ictihadi-haber-207984.htm
#1930
ADRES:
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 10. Cadde AŞTİ Karşısı, Emek 06510, ANKARA

TELEFONLAR:

00-90 (312) 216 20 00

FAKS:
00-90 (312) 215 01 69

E-POSTA:
hukuk@gazi.edu.tr

http://www.hukuk.gazi.edu.tr/
#1931
AKADEMİK KADRO - ÖZEL HUKUK BÖLÜMÜ

Bölüm Başkanı:

Prof. Dr. Vahit DOĞAN

MEDENİ HUKUK

Prof. Dr. İhsan ERDOĞAN
Prof. Dr. Mustafa Fadıl YILDIRIM
Doç. Dr. Cemal OĞUZ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet İSTEMİ
Yrd. Doç. Dr. O. Sadık AYDOS
Araş. Gör. Mustafa ŞAHİN
Araş. Gör. Ayşe Nur ILGIN
Araş. Gör. Fahri Erdem KAŞAK
Araş. Gör. Gökhan ŞAHAN

TİCARET HUKUKU

Prof. Dr. Rıza AYHAN
Prof. Dr. O. Kürşat ÜNAL
Doç.Dr. Mertol CAN
Yrd. Doç. Dr. Hayrettin ÇAĞLAR
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZDAMAR
Araş. Gör. Dr. M. Sencer KARA
Araş. Gör. Kürşat GÖKTÜRK
Araş. Gör. Mehmet Çelebi CAN
Araş. Gör. Burak DOĞAN
Araş. Gör. Esra ÇALIŞKAN
Araş. Gör. Mehmet Ali AKSOY
Araş. Gör. Nurdan ORTAÇ
Araş. Gör. Umut AKDENİZ

MEDENİ USUL VE İCRA-İFLAS HUKUKU

Yrd. Doç. Dr. Alim TAŞKIN
Araş. Gör. Dr. İbrahim ERMENEK
Araş. Gör. Mustafa GÖKSU

İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU

Prof. Dr. Hamdi MOLLAMAHMUTOĞLU
Prof. Dr. Adnan TUĞ
Araş. Gör. Dr. Muhittin ASTARLI
Araş. Gör. Ulaş BAYSAL
Araş. Gör. Ertuğrul YUVALI

DEVLETLER ÖZEL HUKUKU

Prof. Dr. Vahit DOĞAN
Doç. Dr. F. Bilge TANRIBİLİR
Araş. Gör. Alper Çağrı YILMAZ
Araş. Gör. Hilal Lale AYHAN

ROMA HUKUKU

Doç. Dr. Z. Seldağ GÜNEŞ CEYLAN


AKADEMİK KADRO - KAMU HUKUKU BÖLÜMÜ

Bölüm Başkanı:

Prof. Dr. Cumhur ŞAHİN

ANAYASA HUKUKU

Prof. Dr. Hasan TUNÇ
Araş. Gör. Dr. Bülent YAVUZ

CEZA VE CEZA USUL HUKUKU

Prof. Dr. Cumhur ŞAHİN
Prof. Dr. Izzet OZGENC
Doç. Dr. İlhan ÜZÜLMEZ
Araş. Gör. Mehmet MADEN
Araş. Gör. Ahmet H. AKKAŞ
Araş. Gör. Hasan ÜNAL
Araş. Gör. Osman Gazi ÜNAL

İDARE HUKUKU

Prof. Dr. Bahtiyar AKYILMAZ
Prof. Dr. E. Ethem ATAY
Prof. Dr. Murat SEZGİNER
Yrd. Doç. Dr. N. Münci ÇAKMAK
Araş. Gör. Dilşat YILMAZ
Araş. Gör. Ebru YILGAR
Araş. Gör. Begüm İSBİR
Araş. Gör. Çınar Can EVREN

GENEL KAMU HUKUKU

Prof. Dr. İlyas DOĞAN
Araş. Gör. Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU
Araş. Gör. Gülden ÇAMURCUOĞLU

TÜRK HUKUK TARİHİ

Prof. Dr. Sevgi Gül AKYILMAZ
Araş. Gör. Ahmet KILINÇ

İKTİSAT

Prof. Dr. Serdar ALTINOK

DEVLETLER GENEL HUKUKU

Araş. Gör. Berat Lale HACIOĞLU
Araş. Gör. Ali İbrahim AKKUTAY

ÇEVRE HUKUKU

Öğr. Gör. Dr. Süheyla Suzan ALICA

VERGİ HUKUKU

Araş. Gör. Elif YILMAZ

http://www.hukuk.gazi.edu.tr/
#1932
Genel Bilgiler

Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1992 yılında kurulmuş ve bugüne kadar mezun sayısı 700'ü aşmıştır. Mezunlarımız avukatlık, hâkimlik, savcılık gibi temel meslekî alanlarda hizmet verdikleri gibi kaymakamlık, kamu kurumlarında uzmanlık, müfettişlik, müşavirlik ve üniversitelerde öğretim elemanlığı gibi çeşitli alanlarda istihdam edilmektedir.
Dört yıllık lisans eğitiminin ilk yılında iki şube olan birinci sınıfta öğrenci sayısı ortalama 300 civarında olup bu sayı diğer hukuk fakülteleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük kalmaktadır. Öğrencilerin, birinci sınıftan itibaren kalabalık olmayan bir ortamda eğitim görmeleri, öğretim elemanları ile kolaylıkla iletişim kurabilmeleri bakımından Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi ayrıcalıklı bir imkân sunmaktadır.

Hukuk Fakültesi'ne Giriş
Hukuk Fakültesini tercih eden öğrenciler üniversite giriş sınavında Eşit ağırlıklı puan esas alınarak yerleştirilmektedir. 2008 Yılı üniversite giriş sınavında fakültemize girişte en yüksek puan 356 iken; en düşük puan 338'dir. 2008 Yılı üniversite giriş sınavı sonucunda fakültemize yerleştirilen öğrenci sayısı 302'dir.

Lisans Eğitimi
Lisans eğitimi düzeyinde esas alınan müfredat programı, hukuk eğitiminde temel bilgi donanımını kazandırmaya yönelik olup, bu kapsamda özel hukuka ve kamu hukukuna ilişkin temel zorunlu dersler yanında, uzmanlık alanlarına ilişkin olarak daha spesifik seçimlik dersler de yer almaktadır (Halen okutulan dersler için bkz. aşağı ders listesi).

Gazi Üniversitesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği eğitim programlarına katılması süreci içinde etkin bir rol alarak, üniversite eğitiminde öğrenci ve öğretim elemanlarının Avrupa'daki üniversitelerle karşılıklı değişimini sağlayan Erasmus programını uygulamaya koymuştur. Bu çerçevede fakültelerin ders programları Avrupa üniversitelerinin programları ile uyumlu hale getirilmiştir. Hukuk Fakültesi'nde de dersler yıllık program yerine dönemlik programa göre okutulmaya başlanmıştır.

İlk olarak 2004–2005 eğitim – öğretim yılında üniversitemizden çeşitli ülkelere (İngiltere, İspanya, İtalya, Finlandiya) öğrenci ve öğretim elemanları gitmiş; bu ülkelerdeki anlaşmalı üniversitelerden de Gazi Üniversitesine konuk öğrenci ve öğretim elemanları gelmeye başlamıştır. Hukuk Fakültesi de 2004 yılı eylül ayında ilk olarak bir öğrencisini İspanya'daki bir hukuk fakültesine göndermiştir.

Lisansüstü Eğitimi
Dört yıllık lisans eğitimini tamamlayan hukuk fakültesi mezunları istedikleri takdirde lisansüstü eğitime devam edebilmektedirler. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde düzenlenen hukuk yüksek lisans ve doktora programları çerçevesinde, hukuk fakültesi mezunları, özel hukuk ve kamu hukuku alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri almaktadırlar.

Öğretim Kadrosu
Geçmişi Gazi Mustafa Kemal tarafından kurulan öğretmen okuluna uzanan Gazi Üniversitesi'nin bünyesinde mevcut öğretim kadrosuyla eğitim öğretim hayatına başlayan Hukuk Fakültesi'nde bugün onüç profesör, beş doçent, beş yardımcı doçent, bir öğretim görevlisi ve yirmi yedi araştırma görevlisi hizmet vermektedir. Bunun yanında, hukuk eğitiminde tamamlayıcı nitelikte olan yan branşlarda ve teknik konularda üniversitemizin diğer fakültelerinden öğretim elemanları ders vermek üzere görevlendirilmektedir.

Burs İmkânları
Başbakanlık ve Türk Eğitim Vakfının yanı sıra Gazi Üniversitesi Vakfı ve Gazi Üniversitesi Mediko – Sosyal tarafından öğrencilerimize burs verilmektedir.

Yemek İhtiyaçları ve Öğrenci Kantini
Hukuk Fakültesi Öğrencileri ve personeli Diş Hekimliği Fakültesi ve İletişim Fakültesi ile ortak olarak kullanılan yemekhanesinden istifade etmektedirler. Yemekhanemiz, uzman bir diyetisyen kontrolünde, hafta içi her gün dört çeşit yemeği uygun fiyatlarla, çok hijyenik bir ortamda öğrencilerimizin hizmetine sunmaktadır.

Öğrencilerimiz arasında birlik ve bütünlüğün sağlanabilmesi amacıyla bir tane kantin kullanılmaktadır. Büyük olan bu kantinimiz hafta içi her gün en az 12 saat hizmet vermektedir.

Öğrenci Toplulukları
Fakültemizde faaliyet gösteren bir tane öğrenci topluluğu ve buna bağlı olarak etkinliklerini yürüten alt birimler bulunmaktadır.
- Öğrenci Araştırma Topluluğu
- Bilim Kolu
- Halk Oyunları Kolu
- Türk Sanat Müziği Kolu 3
- Türk Halk Müziği Kolu
- Tiyatro Kolu
- Ebru Sanatı Kolu
- Spor Kolu

Öğrencilerimizin dinlenebilmesi, yoğun öğretim temposunun yarattığı stresi üzerlerinden atabilmeleri ve en önemlisi topluma uyum sağlayacak sosyal birer insan olabilmeleri yukarıda belirtilen sosyal aktivitelerin varlığına bağlıdır. Bu sorumluluğunun bilincinde olan fakülte yönetimimiz, öğrenci gruplarının faaliyetlerine, fakülte olanaklarının yanı sıra, mümkün olduğu ölçüde her türlü maddi ve manevi desteği vermektedir.

Öğrenci araştırma topluluğu tarafından organize edilen geziler Fakültemizce desteklenmektedir. Haziran aylarında geleneksel olarak kutlanan, mezunlarımızın ve devam eden öğrencilerimizin katılımıyla gerçekleşen "Pilav Günü"nden başka, her yıl düzenli olarak paneller, konferanslar, tiyatro gösterileri, halk oyunları gösterileri, sanat müziği ve halk müziği konserleri tertip edilmektedir.

Kütüphane ve İnternet Olanakları
Fakültemiz bünyesinde bir adet kütüphane ve ayrı bir çalışma salonu bulunmaktadır. Öğrencilerimizin sessiz bir ortamda çalışmalar ve araştırmalar yapmalarını sağlamak amacıyla hizmet veren kütüphanelerimiz haftanın altı günü hizmet vermektedir. Ayrıca üniversitemize bağlı, Ankara'nın en büyük kütüphanelerinden olan Merkez Kütüphane de öğrencilerimizin kullanımına açıktır.

Fakültemizde öğrencilerimizin ücretsiz kullanabilecekleri bir internet odası bulunmaktadır. Ayrıca, öğrencilerimizin bilimi yakından takip edebilmeleri amacıyla bazı sitelere abonelikler tesis edilmiş ve üç noktadan karar ve mevzuat incelemesi yapma imkanı öğrencilerimize sunulmuştur.

Güvenlik ve Ulaşım
Tam bir huzur ortamı bulunan fakültemiz ve çevresinde hiçbir güvenlik sorunu yaşanmamıştır.
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara'nın ulaşımı en kolay noktalarından birinde yer almaktadır. Fakülte'nin çıkış kapısının önünde Ankara metrosunun bir kolu olan Ankaray'ın son durağı bulunmaktadır. Ankaray ile şehir merkezine ulaşım yaklaşık on beş dakika sürmektedir. Otobüs ve dolmuşlarla da şehrin her tarafına kısa sürede ulaşmak mümkündür. Fakülte'miz Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali'nin de karşısında yer aldığından otobüsle Ankara'ya geliş-gidişlerde de rahatça ulaşım imkânı sunmaktadır.

http://www.hukuk.gazi.edu.tr/
#1933
Tarihin acımasız yüzü bir kez daha sahnede. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu belgesi olan Lozan'ın 86. yıldönümünde aynı antlaşmanın defterden sildiği bir sorunu tartışmaya başladık.
İster 'Kürt açılımı' deyin, isterseniz 'Doğu'nun kalkındırılması', 24 Temmuz 1923'te evinizden kovduğunuzu sandığınız bir hayalet, şimdi ağır ağır masanıza geliyor, üstelik teklifsizce baş köşeye kuruluyor. Bu defa karnını doyurmadan kalkacağa da benzemiyor üstelik.

Lozan'da Kürtlerin azınlık olarak tanınması için Lord Curzon'un baskılarını göğüslemeyi başarmıştık ama tabii ki her dediğimizi de yaptıramamıştık. Türkiye görüşmelerden önce Batı Trakya Türkleri kendi kaderlerine kendileri karar verecek diye tutturmuşken, Lozan sürecinde bu iddiasını hafızalardan silmek için uğraşmıştı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Lozan müzakereleri bütün hızıyla sürerken, 15 Ocak 1923'te İzmit'te gazetecilere sonradan sansürlenen o sözleri söylemişti. Hangi sözler mi? Buyurun beraber okuyalım:

"Bana göre Batı Trakya'nın bize geçmesi zaaftır. Orasını elde tutmak için sarf olunacak kuvvet oradan elde edilecek istifadeye tekabül etmez. Anavatanın selameti için Batı Trakya'dan vazgeçmemiz gerekir. Sorunun gerçek hal çaresi, burasını Yunanistan'a bırakmaktır." ("Eskişehir-İzmit Konuşmaları", Kaynak Yay., 1993, s. 90.)

Peki TBMM, Lozan'a gidecek kurula Batı Trakya için hangi talimatı vermişti? Şunu: "Batı Trakya üzerinde Misak-ı Milli'mizin kabul ettiği hüküm kullanılacak ve halk oylaması güvence altına alınacaktır."

Nitekim Misak-ı Milli'nin 3. maddesi de Batı Trakya'nın geleceğine halkın karar vereceğini öngörüyordu. Üstelik Yunanlılar bile biliyordu ki, eğer bir oylama yapılsaydı, Batı Trakya kesin olarak Türkiye'ye geçecekti. Tevfik Bıyıklıoğlu'nun hesaplamalarına göre, 1923'te Batı Trakyalı Türklerin elindeki tapulu arazi miktarı, toplam tapulu arazinin yüzde 79'unu buluyordu. Sonuç: Ne oylama, ne şu, ne bu: Batı Trakya Yunanistan'ın ellerinde.

Ancak asıl büyük değişim, Kürt meselesinde yaşanacaktı. M. Kemal Paşa aynı günlerde İzmit Kasrı'nda gazetecilerle yaptığı sohbette "O halde hangi livanın (ilin) ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar (özerk) olarak idare edeceklerdir." demişti. Tahmin edebileceğiniz gibi Paşa'nın bu 'tehlikeli' sözleri de sansürlenmiş, "2000'e Doğru Dergisi" 16 yıl önce ortaya çıkarana kadar da sansür devam etmişti.

Ancak ne değiştiyse 1923 Ocak'ı ile Şubat'ı arasındaki 4 haftada değişmişti. 17 Şubat günü açılan İzmir İktisat Kongresi'nde Mustafa Kemal'in sözlerinden Kürtlere yapılan bütün göndermeler sırra kadem basar. Nitekim 1923 Ağustos'unda yapılan seçimlerde Kürt kökenli milletvekillerinin çoğu yeniden seçilemeyecektir.

Artık Kürtler ile TC'ni birbirine bağlayan tek bir bağ kalmıştı: Lozan'da halledilemeyen Musul sorunu. Türkiyeli Kürtler Musul'daki kardeşleriyle birleşme hayalleri kurarken, TC de Kürtlerin Musul sorununda kendi tarafına meyletmesi için onlara bazı ayrıcalıklar vereceğini vaat ediyordu. Bir belgeye göre 1 Ağustos 1924 günü Diyarbakır'da bir "Türk-Kürt Kongresi" açılmış ve kongrede Güneydoğu'ya özerklik verilmesi anlamına gelecek bazı yeni düzenlemeler kararlaştırılmıştı.

Bu düzenlemeler hakikaten enteresandır. Buna göre, 1) Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde özel bir yönetim şekli kurulacak, 2) Hükümet Kürtlere bütçeden özel ödenek ayıracak, 3) Hapisteki Kürtler için genel af çıkarılacak, 4) Bölge halkından 5 yıllığına asker alınmayacak, 5) Şer'î mahkemeler yeniden kurulacak, 6) Halktan toplanan silahlar geri dağıtılacak, 7) Bölgede görev yapan bazı Türk subay ve memurları görevlerinden alınacaktı. Buna karşılık Kürtler de Musul sorununda Türkiye'yi destekleyeceklerine söz vereceklerdi.

Konu tam TBMM'ye getirilecekti ki, 3-4 Eylül 1924'te Beytüşşebab isyanı patlak verdi, ardından da bahar aylarında Şeyh Said isyanı. Belki de Türkiye için altın bir fırsat olan bu son "ortak akıl" girişimi de böylece suya düşmüş oldu. Sonrasında Türkiye'yi 85 yıl uğraştıracak olan kapan, ağır ağır kapanacaktı.

Ne yazık ki, bu ilginç kongre hakkındaki bilgilerimiz büyük ölçüde sözlü kaynaklara ve istihbarat raporlarına dayanıyor. Günün birinde onu yazılı belgelerden de okuyabiliriz. Tıpkı Robert Olson'un İngiliz gizli arşivlerinde bulduğu ve 10 Şubat 1922'de TBMM'de müzakere edildiği belirtilen kanun tasarısında olduğu gibi. Belgeyi meclis tutanaklarıyla doğrulayamadığımız için şimdilik ihtiyatla yaklaşsak da, maddeleri, Mustafa Kemal'in İzmit konuşmasındaki özerklikle ilgili sözlerini doğrulayacak niteliktedir. 18 maddelik tasarının ilk iki maddesini okumak, hakkında yeterince fikir verecektir.

1. TBMM medeniyetin icapları gereğince Türk milletinin ilerlemesini sağlama hedefi doğrultusunda Kürt milleti için kendi millî gelenekleriyle ahenk içinde bir özerk idare kurma sorumluluğunu üzerine almaktadır.

2. Çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu yöre için TBMM'nin karar vereceği şekilde Türk veya Kürt olabilecek bir genel vali vekili ve bir müfettişle birlikte bir genel vali, Kürt milletinin ileri gelenleri tarafından seçilebilecektir.

Bu belgede yazılanlara göre Güneydoğu'daki sistem şöyle olacaktı: Bir Kürt meclisi kurulacak ve bu meclisin seçtiği vali vekili ile TBMM tarafından atanan genel vali birlikte çalışacaklar, ancak aralarında anlaşmazlık olduğunda TBMM karar mercii olacaktır. Kürtçe teşvik edilecek ama resmi dil olmayacaktır. Üstelik 16. maddede Kürt meclisinin ilk görevi Doğu'da bir üniversite kurmaktır.

Yüksek Komiser Horace Rumbold'un Londra'ya bildirdiği bu tasarı, en kesin delillerinden birini Amasya protokollerinin sansürlenen cümlesinde bulduğumuz Kurtuluş Savaşı'ndaki Türk-Kürt ortaklığını teyit etmesi bakımından önemlidir. Tabii bugünkü açılıma tarihî bir taban sunması bakımından da.

Tarih bize bugünün muğlak zemininde yalnız olmadığımız duygusunu verir.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=880900
#1934
SIK TARANAN SAÇLARDA KELLİK RİSKİ ARTIYOR.

İsrailli bir cildiye uzmanının yaptığı araştırma, çok sık taramanın saç derisini güçlendirmek yerine saç dökülmesine yol açtığını ortaya koydu. Araştırma kapsamında 14 kadın, haftalar boyu her gün tarama sırasında dökülen saç tellerini saydı. Sonuçta, saçın ne kadar fazla taranırsa o kadar fazla döküldüğü tespit edildi. Doktor Alexandre Kirdman, günde iki defa saç tarayan kadınların, günde bir defa tarayanlara oranla üç kat fazla saç kaybettiklerini belirtti. Kirdman, "Sonuç beni şaşırttı; çünkü tıp çevrelerinde tarak kullanımının saç derisindeki kan dolaşımını iyileştirdiği ve saç kaybını azalttığı kabul ediliyordu." dedi.  

Sonuçta, saçın ne kadar fazla taranırsa o kadar fazla döküldüğü tespit edildi. Doktor Alexandre Kirdman, günde iki defa saç tarayan kadınların, günde bir defa tarayanlara oranla üç kat fazla saç kaybettiklerini belirtti. Kirdman, "Sonuç beni şaşırttı; çünkü tıp çevrelerinde tarak kullanımının saç derisindeki kan dolaşımını iyileştirdiği ve saç kaybını azalttığı kabul ediliyordu." dedi.
#1935
Çocuğum yaramaz mı, yoksa hiperaktif mi?  

Bazı çocuklar aileye özel şartlar nedeniyle şımartılmış, uyumsuz ve haylaz olabilir. Bu özel şartlar arasında geçim problemleri, bireylerinde yoğun psikolojik problemler yaşanan aileleri, tek ve kıymetli çocukları sayabiliriz.  

Böyle çocuklar genellikle bulundukları mekan ve etrafındaki insanlara göre değişen hareketler sergiler. Anne ve babasının yanında sergiledikleri tutumu arkadaşlarının evinde terk ettikleri ve hoşlandıkları ortamlarda çok uyumlu oldukları gözlenir. Okul çağına geldiklerinde bir kısmının okulda bu tavırları terk ettiği ve dersleri dinleyerek başarılı oldukları görülmektedir.

Oysa, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), anne ve babanın ciddi olarak zorlandığı problemli tavırların her mekan ve ortamda aralıksız 6 aydan uzun olmak üzere devam ettiği, çocukların eğitim çağında zorlu bir süreç yaşadıkları, zeka seviyelerinin normal olmasına karşılık başarısız oldukları, ergenlikten sonraya kadar devam eden bir rahatsızlığın adıdır. Sebepleri arasında genetik faktörler, hamilelik sırasındaki travma, ilaç, sigara ve alkol kullanımı, beynin frontal bölgesindeki bazı elektrofizyolojik bozukluklar sayılmaktadır.

DEHB nasıl fark edilir?

DEHB genellikle 3-4 yaşlarında fark edilir. Hatta böyle çocukların daha süt çocukluğu dönemlerinde çok ağlayan, huzursuz bebekler oldukları, yürüme çağında ele avuca sığmaz şekilde çok hareketli oldukları görülmektedir. DEHB, adından da anlaşılacağı gibi, iki temel özellik göstermektedir. Bunlardan biri dikkat eksikliği, diğeri hiperaktivitedir.

Dikkat eksikliği olan çocuk, karşısında konuşan kim olursa olsun onu dinlemiyor ve kafası başka yerde gibidir. Anne-babasının verdiği bir talimatı dinleyip anlamada ve yerine getirmede zorluk yaşar. Bakkala gönderildiğinde yoldaki dikkatini dağıtan birçok objeye takılıp evdekileri uzun süre sofrada beklettikten sonra ekmeği almadan eve döner. Sınıfta dersi takip etmekte sıkıntı yaşar. Zeka seviyesi normal olmasına rağmen dersi takip edemediğinden başarısız olur. Diğer arkadaşlarının fark etmedikleri ayrıntılara dikkatini verip dersi kaçırır. Çantasında gereksiz birçok malzeme vardır ama öğretmenin o gün özellikle istedikleri yoktur. Bütün bu özellikler tamamen çocuğun yapısından kaynaklanmaktadır. Aile ve öğretmen tarafından azarlandıkça bu problemler daha da artar ve ağırlaşır. Sonunda çevresinden soyutlanmış, depresyona meyilli, içine kapanmış çocuklar olarak karşımıza çıkarlar. Oysa bu özelliklerin tamamen yapısal bir bozukluktan kaynaklandığı bilinerek tedavi edildiklerinde başarılı olmakta ve kendilerini depresyona, bazen ergenlikte bağımlılıklara iten bu kısır döngüyü kırmaktadırlar.

Tedavi, ekip çalışması ile yürütülmeli

Belirtiler fark edildiğinde hemen çocuk psikiyatristi ile temasa geçilmeli. Tanı hekim tarafından konulmalı; tedavi aile ve öğretmenin de katıldığı bir ekip çalışması ile yürütülmelidir. Fark edilip tedavi edilmediklerinde bu çocuklar başarısız ve toplumdan itilmiş olarak depresyona ve madde bağımlılıklarına aday hale gelir. Başlangıçta verilen görevleri yapamama endişesi ile reddeden bu çocuklar sorgulayan ve azarlayan tavırlar sonunda ya her şeye itiraz eden antisosyal, ya da kendini çevresinden soyutlamış depresif bireyler olarak karşımıza çıkar. Oysa aile, öğretmen ve hekim işbirliği ile tedavi ve rehabilite edilebilir, topluma kazandırılabilirler. Öğrencilik dönemi dikkat artırıcı yaklaşımlar, davranış terapileri ve gerekirse ilaç tedavileri ile başarılı kılınabilir. Her türlü başarısı fark edilip onore edilen, hassas, duygusal aynı zamanda üretken ve çalışkan yapıda olan bu çocuklar bir kısır döngüye düşmeden topluma kazandırılmalıdır.

Erkekler hiperaktif, kızların dikkati eksik

Hiperaktif çocuk, uzun süre oturamaz, çok konuşur ve çok soru sorar. Devamlı kıpır kıpır, hareket halindedir. Misafirliğe gittiği evde mobilyaların tepesine çıkar, evin çocuklarına istemeden zarar verir. Dolayısıyla anne ve babalar bu çocukları misafirliğe ve alışverişe götürmek istemez. Bu da çocuğu sosyal çevreden uzaklaştırıp kendi içine kapatan ve bazen madde bağımlılıklarına iten bir kısır döngünün başlangıcı olur. Dürtülerini kontrol edemez. Örneğin sırasını bekleyemez, kendisine sorulmayan sorulara cevap verir. Erkek çocuklarda daha çok hiperaktivite, kızlarda dikkat eksikliği ön plandadır.

DEHB hakkında bilinmesi gerekenler

DEHB'nin uzun süren, mekandan ve ortamdan bağımsız olan belirtileri diğer antisosyal tavırlardan ayırt edilecek şekilde bilinmelidir.

DEHB yapısal, psikolojik bir problemdir. Öğrenme ve eğitim bu çocuklar için zorlu bir süreç oluşturmaktadır.

Tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır.

Bu çocuklar hayata kazandırılmaları için aile ve çevresinden sabır ve özenle süslenmiş bilinçli bir ilgi beklemektedir.

Uygun yaklaşım ve tedavi ile karşılaşmadıklarında kolayca hayata küsecek kadar kırılgan ve hassas, tersi durumlarda çevresine çok şey verecek kadar renkli kişilikte ve üretkendirler.

SAİM ŞENDİL - Aile Hekimliği Uzmanı Dr.
#1936
Özel Konya Farabi Hastanesi dahiliye uzmanı Uzm. Dr. İsmail Güner, asitli içeceklerin DNA'ya verdiği zararla parkinson, sinir sistemi bozukluğu ve hızlı yaşlanma gibi hastalıklara davetiye çıkardığını dile getirdi.  

Güner, "Yapılan araştırmalar, asitli içeceklerde bulunan sodyum benzoat (E211) adlı koruyucu maddenin, hücrelerin 'güç istasyonu' olarak tanımlanan mitokondride DNA hasarına yol açtığını gösteriyor. Bu kimyasal maddeler de zamanla DNA'yı devre dışı bırakıyor." dedi. Asitli içeceklerin açlığı bastırmadığını, tersine ek gıda alımını körüklediğini, bunun da obeziteye yol açtığını ifade eden uzman Dr. İsmail Güner, "Bu tür içeceklerin içersinde yer alan fruktoz ve glikoz maddeleri, obeziteyi birinci derecede tetikleyen güçlü insülin salgısına sebep oluyor. Ayrıca kafein ve fosforik asit kemik matriks proteinlerine bağlanarak çocuk ve yaşlılarda özellikle kemik döngüsünü engelleyerek osteoporoza (osteoporoz, kemiklerin kütle kaybetmesine yol açan ve en yaygın görülen kemik metabolizması hastalığıdır) sebep oluyor." dedi.
#1937
Konuyla ilgili Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı'nın basın açıklamasını bu linkten okuyabilirsiniz: http://www.vekil.net/forum/hukuk-fakulteleri/erciyes-universitesi-hukuk-fakultesi/msg448/#msg448
#1938
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ DEKANLIĞINDAN

BASIN AÇIKLAMASI

Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunları 2008 KPSS'de ve Hakimlik Sınavlarında büyük bir başarıya imza attılar.

E.Ü. Hukuk Fakültesini 2008 yılında bitiren ilk mezunlar ÖSYM tarafından yapılan 2008 KPSS sınavının hem Hukuk hem de Genel Yetenek alanlarında tüm hukuk fakülteleri mezunları arasında birinci oldular.

2008 yılında E.Ü. Hukuk Fakültesi'nden mezun olan toplam 16 kişiden 11'inin girdiği Ekim ayında yapılan idari yargı hakimlik sınavında 2, Aralık ayında yapılan adli yargı hakimlik sınavında ise 6 kişi olmak üzere toplam 8 kişi başarılı oldu. Hakimlik sınavlarında sınava giren mezunların %75'inin başarılı olması olağanüstü bir başarıyı ifade etmektedir.

Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri geçen öğretim yılında, ilk defa katıldıkları Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Kurgusal Duruşma Yarışmasında da hukuk fakülteleri arasında Türkiye Birincisi olmuşlardı.

Mezunlarımızın başarılarında, şahsi çabalarının yanı sıra genç ve dinamik öğretim kadrosu, klasik hukuk eğitiminden farklı olarak az sayıda öğrenciye sıra dışı ve aktif hukuk eğitimi verilmesi, fakülte ve üniversite yönetimi ile hayırseverlerin sağladığı fiziki imkanlar ile uygun eğitim öğretim ve çalışma şartları etkili olmaktadır.

2008 KPSS ve Hakimlik Sınavlarında gösterdikleri üstün başarılardan dolayı mezunlarımızı kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. Bu başarıda emeği ve katkısı olan fakültemizin öğretim elamanlarına, üniversite yönetimine ve fakülte binalarımızı yaptıran Özbıyık ve Göknar ailelerine teşekkür ediyoruz.

   Prof. Dr. İsmail KAYAR
   Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı

http://hukuk.erciyes.edu.tr/Hukuk%20Fak.%20KPSS%20ve%20Hakimlik%20Sınavı%20Başarısı.doc
#1939
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
38039 Melikgazi – KAYSERİ

Tel:  0(352) 438 06 61 - 0(352) 4374901 / 38000

Fax:  0(352) 438 06 62

E- posta:  hukuk@erciyes.edu.tr

http://hukuk.erciyes.edu.tr/iletisim/iletisim.html
#1940
Akademik Kadro

Prof. Dr. İsmail KAYAR
Doç. Dr. Murat DOĞAN
Doç. Dr. Murat ŞEN
Doç. Dr. Yavuz KAPLAN
Doç. Dr. N. Ayşe BOZTOSUN
Doç. Dr. Yusuf BÜYÜKAY
Yrd. Doç. Dr. Hayrettin EREN
Yrd. Doç. Dr. Ahmet BAŞÖZEN
Yrd. Doç. Dr. Cengiz GÜL
Yrd. Doç. Dr. Kasım KARAGÖZ
Yrd. Doç. Dr. Burak ADIGÜZEL
Öğr. Gör. Dr. Şükran EKECİK
Öğr. Gör.Akın ÜNAL, LL.M.
Öğr. Gör.Ömer ÇELEN
Arş. Gör.Ahmet Hulusi AKKAŞ
Arş. Gör.Aslı NANECİ
Arş. Gör.Gökhan ŞAHAN
Arş. Gör.Gündüz Alp ASLAN
Arş. Gör.Harun BODUR
Arş. Gör.Hüseyin Akif KARACA
Arş. Gör.Musa İYİLER
Arş. Gör.Özlem İLBASMIŞ
Arş. Gör. Abdullah Sacid ÖRENGÜL

-------------------------------------------

FAKÜLTEDE DERSE GİREN MİSAFİR ÖĞRETİM ELEMANLARI

Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK
Prof. Dr. Mustafa AVCI
Prof. Dr. Yunus DURSUN
Prof. Dr. Hakan HAKERİ
Prof. Dr. Doğan SOYASLAN
Doç. Dr. Ali Şafak BALI
Doç. Dr. Nejat DOĞAN
Doç. Dr. Adem SÖZÜER
Doç. Dr. Celal TÜRER
Yrd. Doç. Dr. Hakan BİRSENOĞUL
Yrd. Doç. Dr. Ali İhsan ERDAĞ
Yrd. Doç. Dr. Ali DEĞİRMENDERELİ
Yrd. Doç. Dr. Ferit KULA
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖCAL
Okt. Erol AKSOY
Okt. Faruk BALKAYA
Okt. Aysın DEMİR
Okt. Yusuf ŞAHİN
Okt. Özgür YILDIZ

http://hukuk.erciyes.edu.tr/akademik%20kadro/akademik%20kadro.html