Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#1941
TARİHÇE

Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 5 Eylül 2003 tarih ve 25220 sayılı Resmi Gazetede  yayınlanan 2003/6032 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla  kurulmuş ve 15.01.2004 tarihinde Dekanlık için görevlendirme yapılarak faaliyete geçirilmiştir.

Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu'nun 29.01.2004 tarihli toplantısında alınan kararla Hukuk Fakültesi bünyesinde yer alan bölümler ve ana bilim dalları kurulmuştur.

Hukuk Fakültesinde üç bölüm ve bu bölümlere bağlı 21 Anabilim Dalı mevcuttur. Kamu Hukuku Bölümüne bağlı olarak; Devletler Umumi Hukuku, Genel Kamu Hukuku, Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza ve Ceza Usulü Hukuku, Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji, Hukuk Tarihi, Vergi Hukuku, Çevre Hukuku; Özel Hukuk Bölümüne bağlı olarak; Medeni Hukuk, İş Hukuku Ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ticaret Hukuku, Devletler Özel Hukuku, Roma Hukuku, İslam Hukuku, Deniz Hukuku, Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku, Karşılaştırmalı Hukuk, Avrupa Birliği Hukuku; Maliye ve ekonomi Bölümüne bağlı olarak; Maliye Anabilim Dalı ve Ekonomi Anabilim Dalları bulunmaktadır.

Fakültemiz Erciyes Üniversitesinin merkez kampüsünde yer almaktadır. Dekanlık ve derslikler olmak üzere iki bloktan oluşan fakülte binaları 6000 metrekare kapalı alana sahip olup, Kayserili hayırseverler Özbıyık ve Göknar aileleri tarafından bağış olarak yaptırılmıştır.

Fakültemiz 2004/2005 öğretim yılında ÖSS sonuçlarına göre 31 öğrenci alarak eğitim öğretime başlamış olup 2006/2007 öğretim yılında toplam 109 öğrenciye ulaşmıştır.

Lisans eğitiminin yanı sıra Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde açılan Özel Hukuk ve Kamu Hukuku Tezli/Tezsiz Yüksek Lisans programları da fakültemiz öğretim üyeleri tarafından yürütülmektedir.

SOSYAL HİZMETLER

Konaklama

Kayseri'de öğrenim gören öğrencilerin önemli kısmı üniversite kampusüne yakın Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait 1500 öğrenci kapasiteli Erciyes Erkek Öğrenci Yurdu ile 1670 öğrenci kapasiteli Gevher Nesibe Kız Öğrenci Yurdu'nda kalmaktadır.
Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait yurtlarda barınanlar dışındaki öğrenciler ise vakıf yurtları, özel öğrenci yurtları ve pansiyonları ile Talas İlçesi ve şehir merkezinde ev kiralayarak barınmaktadır. Üniversitemizdeki başarılı öğrencilerde üniversitemize ait Demir Karamancı Bilim Sitesinde kalmaktadır.
Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait öğrenci yurtlarında odalar 4'er ve 6'sar kişilik olup, kaloriferli ve banyoludur. Yurtlarda öğrencilere sabah kahvaltısı ile öğle ve aksam yemeği verilmektedir.
Ayrıca berber, kuaför, internet salonu, kuru temizleme, çamaşırhane, okuma salonu, kantin, dinlenme salonu gibi sosyal ve kültürel ihtiyaçları giderecek imkanlar da bulunmaktadır.
Vakıf ve özel öğrenci yurtları da öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verecek konumdadır.
Üniversitemizde artan öğrenci sayısına paralel olarak Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrenci yurtlarında kapasite artırımına gitmektedir.

Yemek İmkanları

Üniversite'de öğrencilerin hijyenik şartlarda yemek yedikleri beş adet yemek salonu bulunmaktadır.
Yemekler, evlerinden uzaktaki öğrencilerin yeterli ve dengeli beslenmesi amacıyla protein ve kalori değerlerine bakılarak hazırlanmaktadır.
Öğrencilerden katilim payı olarak cüzi bir miktarda ücret alınarak en az üç çeşitten oluşan öğle yemeği ve en az dört çeşitten oluşan akşam yemeği verilmektedir. Yemek maliyetinin geri kalan kısmı Öğrenci Sosyal Hizmetler Bütçesinden karşılanmaktadır.
Çıkan yemeklerin temizlik ve kalite yönünden denetlenmesi diyetisyenler ve diğer yetkililer tarafından düzenli olarak yapılmaktadır.
Ayrıca, öğrencilerimizin beslenme gereksinmelerine seçenek oluşturmak ve boş zamanlarda gidebilecekleri mekanlar yaratılmak amacıyla kampus ve kampus dışındaki fakülte ve yüksekokullarda kantin ve kafeteryalar hizmet vermektedir.

Sağlık Hizmetleri

Fakültemizde öğrenim gören öğrencilerin sağlık problemlerinde ilk başvuru yeri Mediko-Sosyal Merkezi'dir. Bu merkezde yeterli sayıda doktor, diş hekimi, psikolog ve hemşireden oluşan sağlık personeli görev yapmaktadır.
Sağlık problemi için başvuruda bulanan öğrenciye ilk tıbbi müdahale bu ünitede yapılmakta, ilk muayeneden sonra gerekli görülmesi halinde hasta, ileri tetkik ve tedaviler için üniversitemizin Gevher Nesibe Hastanesine sevk edilmektedir.
Öğrencilerimizin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için öğretim yılı başında Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığına başvurarak ailesinin Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurumlarıyla ilgisi olmadığını belgelemesi gerekmektedir. 25 yasini asan öğrenciler bu kapsam dışındadır. Öğrencilerimiz üniversitemizle sözleşmesi bulunan eczanelerden ilaçlarını %10 katılım bedeli ödeyerek alabilmektedirler.

Burs İmkanları

Üniversitemizin girişimleriyle çeşitli kuruluş ve kişiler tarafından öğrencilerimize burs verilmektedir.
ÖSYS sonucu, EA, SAY, SÖZ puan türünde ülke genelinde ilk 2000'e girerek üniversitemize kayıt yaptıran öğrenciler ile ÖSYS sonucu DİL puan türünde ülke genelinde ilk 1000'e girerek kayıt yaptıran öğrencilere 9 ay süre ile karşılıksız basari bursu verilmektedir. Burs basari şartına bağlı olarak daha sonraki yıllarda devam etmektedir.
Mali yardıma ihtiyacı olan başarılı 1527 öğrencimize Sosyal Hizmetler Bütçesinden altı ay süresince karşılıksız burs verilmektedir.
Çok sayıda öğrencimize üniversite içinde çeşitli birimlerde çalışma imkanı sağlanarak hizmet karşılığı maddi destek verilmektedir.

http://hukuk.erciyes.edu.tr/tarihce/genel%20bilgiler.html
#1942
Hayatı yaşamak yerine ıskalamak, bir de "sevimsiz" ve de "başarısız" olmak istiyorsanız, aşağıdaki önerileri uygulamalısınız...

¥ İnanmanız gerekenden, kuşkulanın!..
¥ Güvenmeniz gerekirken, sorgulayın!..
¥ Emin olmanız gerektiğinde ise daima tereddüt gösterin!..
¥ Sevginizi açığa vuracağınıza, etrafınıza kin saçın!..
¥ Cesaret göstermeniz gerektiği an kaçın!..
¥ Risk üstlenmeniz gerekirse, bekleyin: Gün doğmadan neler doğar!..
¥ Kendinizi garantiye almadan adım atmayın...
¥ Duygularınıza boş verip mantığınızla övünmeyi sürdürün!.. (Bu arada duyguların da bir mantığı var).
¥ Erkekseniz, "Erkekler ağlamaz" sözünü olur olmaz tekrarlayın; kadınsanız, "Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın var" sözünde teselli aramaya devam edin!..
¥ Umutlarınızı, beklentilerinizi ve kararlarınızı sürekli erteleyin: "Sabah ola hayrola" deyin, akşam yapmanız gerekeni, "sabah ola hayrola" deyip yarına bırakın! Her ortamda "şimdi"yi, "sonra"ya erteleyin!..
¥ Konuşun, ancak harekete geçmeyin. Kaplumbağa gibi kabuğunuzun içinden çıkmayın!..
¥ Beklenmedik her olay karşısında paniğe kapılın. Sık sık yakın çevrenize ne kadar şanssız ve talihsiz olduğunuzu anlatıp sızlanın!..
¥ Çözümü değil, sorunları konuşun. Çözüme kilitlenmeniz gerektiğinde, soruna kilitlenin!..
¥ Her küçük sorunu "büyük sorun" olarak görün ve uykularınızı kaçırın!..
¥ Geçmişte yaşadığınız mutsuzlukları düşünüp mutsuz olun ve bunları çevrenizle de paylaşın!..
¥ Kendi eşinizden, çocuklarınızdan ve en yakınlarınızdan başlayarak tanıdığınız tanımadığınız tüm insanlara kaba davranın!..
¥ Sürekli olarak kapalı alanlarda yaşayın, ilkbahar, hatta yaz da gelse fark etmez görünün!..
¥ Hiçbir sorununuzu paylaşmayın, kimseyle konuşmayın!..
¥ Eve daima geç gelin, evden hep erken çıkmaya çalışın!..
¥ Kitap filan okuyup çocuklarınızla oynayarak zaman kaybedeceğinize (!) zamanınızı televizyon seyrederek değerlendirin!..
¥ Eve her gelişinizde bağırıp çağırın ki, geldiğinizi herkes fark etsin!..
¥ Otoriter olun, yeri geldiğinde yumruğunuzu masaya vurmayı bilin!.. (Bir başka yumruk gözünüzde patlayana kadar bu yöntem işe yarar)
¥ Birlikte çalıştığınız, ya da birlikte yaşadığınız insanlara sert davranın ki, sizi "şef-müdür-âmir-patron-ana-baba-koca-karı" olarak görüp çekinsinler. Bunlar yüz vermeye gelmez; yüz verirseniz alimallah tepenize çıkarlar!..
¥ Sürekli övünün. Çevrenize sık sık hayatta yakaladığınız fırsat ve imkanları anlatın. Servetinizden söz edin!..
¥ İnsanlar anlaşılmazdır! Bu yüzden onları anlamaya değil, düzeltmeye ve kullanmaya bakın!..
¥ Çocuklarınıza, "Ben sizin yaşınızda iken..." diye başlayan nutuklar atın!..
¥ Sizden beklentileri olan insanların beklentilerini boşa çıkarın!..
¥ Yakınlarınız hakkında dedikodu yapın, herkesi çekiştirin!..
¥ Hayatta kolaycı olun: Hiçbir konuda kafa patlatmayın, hadiseleri analiz etmeyin; ya kabul edin, ya da reddedin!..
¥ Evinizi ve işyerinizi kullanmadığınız eşyalarla tıka basa doldurun: Belki bir gün lazım olur!..
¥ Muhtaçlara sırt çevirin, mal varlığınızı bencilce salt kendinize harcayın!..
¥ Özür dilemeniz gerekse bile, başta eşiniz olmak üzere, kimseden özür dilemeyin!
¥ Her konuda haklı olduğunuza, haksız olsanız bile size hak verilmesi gerektiğine inanın!..
¥ Asla hayal kurmayın. "Ben gerçekçiyim, realistim" sözünü sık sık kullanın!..
¥ Sevmeyi, hele de bunu göstermeyi aklınızdan bile geçirmeyin! Bunlar zayıf insanlara göredir! Hatta sevmekten ve sevilmekten, ölümden korkar gibi korkun.
¥ Sorunları aşmada sık sık kaba kuvvete başvurun!..
¥ Tesadüfen yaptığınız birkaç iyiliği sürekli olarak anlatın!..
¥ Hayattan ders almayın, değişmeyin, hep aynı kalın!..
¥ Her söze "ben.. ben" diye başlayın, herkesin sözünü kesin, gururlanın!"

Bu kafada devam ettiğiniz taktirde, bin yıl yaşasanız bile ne yaşamayı öğrenebilirsiniz, ne de mutlu olmayı başarabilirsiniz.

Ama tabii hayat sizin: Siz bilirsiniz!

http://www.habervaktim.com/yazar/16683/basarisiz_olmaniz_icin_tavsiyeler.html
#1943
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi İletişim Bilgileri:

Adres: Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
             06800 BİLKENT ANKARA

Tel: +90 312 290 33 00

Fax: +90 312 290 32 82

E-posta: hukuk@bilkent.edu.tr

http://www.law.bilkent.edu.tr/bize%20ulasin.htm
#1944
Hukuk fakültesi akademİk kadrosu

Prof. Dr. Tekin Akıllıoğlu
İdare Hukuku, İnsan Hakları

Prof. Dr. Zühtü Aytaç
Ticaret Hukuku

Prof.Dr. Sahir Çörtoğlu
Medeni Hukuk, Fikri Mülkiyet Hukuku

Prof. Dr. Ali Erten
Medeni Hukuk

Prof. Dr. Osman Berat Gürzumar
Medeni Hukuk, Rekabet Hukuku

Prof.Dr. Rüçhan Işık
İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku

Prof. Dr. Erden Kuntalp
Medeni Hukuk, Banka Hukuku

Prof. Dr. Kamil Mutluer
Vergi Hukuku, Kamu Maliyesi

Prof. Dr. Ergun Özbudun
Anayasa Hukuku, Siyaset Bilimi, Siyasi Partiler ve Parlamento Hukuku 

Prof. Dr. Sami Selçuk
Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku

Prof. Dr. Turgut Tan
İdare Hukuku, Ekonomik Kamu Hukuku

Prof. Dr. Bilgin Tiryakioğlu
Devletler Özel Hukuku

Prof. Dr. Nevzat Toroslu
Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk
Anayasa Hukuku, Ticaret Hukuku, Rekabet Hukuku, Deniz Ticareti Hukuku

Doç.Dr. Murat Atalı
Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku

Doç. Dr. Haluk Emiroğlu
Roma Hukuku, Karşılaştırmalı Özel Hukuk

Doç.Dr. Haluk Konuralp (1954-2008)
İcra İflas Hukuku, Medeni Usul Hukuku

Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Erdem
Ticaret Hukuku, Avrupa Birliği Hukuku

Doç. Dr. Ece Göztepe Çelebi
Kamu Hukuku, Anayasa Hukuku

Doç. Dr. Tuğrul Katoğlu
Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku

Doç. Dr. Çağlar Manavgat
Ticaret Hukuku, Sermaye Piyasası Hukuku

Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar
Ticaret Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku

Yrd. Doç. Dr. Doruk Utku
Medeni Hukuk

Dr. Aslı E. Gürbüz Usluel, LL.M.
Ticaret Hukuku

ASİSTANLAR

Ceren Ünal, LL.M. 
Medeni Hukuk Anabilim Dalı

Dr. Elvin Evrim Özcan
İdare Hukuku Anabilim Dalı

Pınar Altınok Ormancı, LL.M.
Medeni Hukuk Anabilim Dalı

Onat Çopur, LL.M.
Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

Haluk Toroslu, LL.M.
Ceza Hukuku Anabilim Dalı

F. Aslı Bayata Canyaş, LL.M.
Devletler Özel Hukuku Anabilim Dalı


DİĞER ÖĞRETİM ÜYELERİ

Prof. Dr. Vedat Buz (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Medeni Hukuk

Prof Dr. Yüksel Ersoy
Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku, Uluslararası Ticari Tahkim

Prof.Dr. Ruşen Keleş
Çevre Hukuku

Prof. Dr. Hans-Heiner Kühne (Trier Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Uluslararası İnsan Hakları Hukuku

Prof.Dr. Gerald Mäsch (Westfälische Wilhelms Münster Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Uluslararası Ticaret Hukuku

Prof. Dr. Johann Winfried Kindl (Westfälische Wilhelms Münster Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Uluslararası Ticaret Hukuku

Prof.Dr.İsmail Kırca (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Ticaret Hukuku

Prof. Dr. İlber Ortaylı
Türk Hukuk Tarihi

Prof.Dr. Lale Sirmen (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Eşya Hukuku

Doç. Dr. Şebnem Akipek (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Medeni Hukuk

Doç. Dr. Sanem Baykal (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Avrupa Birliği Hukuku

Doç. Dr. Kemal Şenocak (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi)
Ticaret Hukuku

Dr. Sinan Utku
Amerikan Sözleşmeler Hukuku

Mehmet Handan Surlu
Hukuk Davası Uygulamaları

Gönenç Gürkaynak, LL.M
Anglo-Amerikan Hukukuna Giriş, Rekabet Hukuku

http://www.law.bilkent.edu.tr/kadro.htm
#1945
Genel Bilgiler

Bilkent Üniversitesi ne zaman açıldı?
Bilkent Üniversitesi, Türkiye'nin ilk vakıf üniversitesi olarak 1984'te kuruldu ve 1986'da eğitime başladı.

Üniversitenizde kaç öğrenci öğrenim görüyor?
Toplam öğrenci sayısı yaklaşık 12.000'dir. Öğrencilerimizin yaklaşık dörtte biri bursludur.

Eğitim dili nedir?
Bilkent Üniversitesi'nde eğitim dili İngilizcedir. İki dönem verilen Türkçe ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi dersleri dışındaki hemen hemen bütün dersler İngilizce okutulur. Uygulamalı Yabancı Diller Yüksekokulu'nda bazı dersler Fransızcadır. Hukuk Fakültesi'nin Türk hukukuyla ilgili dersleri ise Türkçe işlenmektedir.

Üniversitenizde hangi fakülteler, yüksekokullar ve meslek yüksekokullar yer alıyor?
Fakülteler - 4 yıllık: Eğitim; Fen; Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık; İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler; İnsani Bilimler ve Edebiyat; Hukuk; İşletme; Mühendislik; Müzik ve Sahne Sanatları
Yüksekokullar - 4 yıllık: Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik; Uygulamalı Yabancı Diller
Meslek Yüksekokulları - 2 yıllık: Bilgisayar Teknolojisi ve Büro Yönetimi; İngiliz Dili; Turizm ve Otelcilik.

Bilkent Üniversitesi'ne Giriş

Bilkent Üniversitesi lisans programları için gereken ÖSS puan türleri ve öğrenci kontenjanları nedir?
Kontenjanlarla ilgili internet sayfasından ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Üniversitenize kabul koşulları nelerdir?
Öğrenciler üniversitemize ÖSS sonuçlarına göre yerleştirilir. Belirli meslek liselerinden belirli bölümlere sınavsız geçiş hakkı vardır. Yetenek sınavı ile öğrenci kabul eden bölümlerimiz de vardır. Bu bölümleri aşağıdaki sorunun cevabından öğrenebilirsiniz.

Hangi bölümler yetenek sınavı ile öğrenci alıyor?
Yetenek sınavı ile öğrenci alan bölümler şunlardır: Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nin İletişim ve Tasarım, Güzel Sanatlar ve Grafik Tasarım bölümleri; Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nin Müzik ve Tiyatro bölümleri.

Yetenek sınavı ile öğrenci alan bölümleriniz için bir kurs var mı?
Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi ile Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nin yukarıda belirtilen bölümlerinde yetenek sınavlarına hazırlanmak için bir kurs yoktur.

"Çift diploma" programı var mı?
Bilkent Üniversitesi, çift diploma programlarının iki bölümde birden eğitim alan öğrencilerin performanslarını ve araştırma çalışmalarına ayıracakları zamanı düşürebileceğini gözlemlemiştir. Ayrıca, çalışma hayatına atılmayı planlayan öğrencilerin işe kabul süreçlerinde ve lisansüstü eğitim almak isteyenlerin burs kazanmalarında çift diploma sahibi olmalarından çok, not ortalamalarının yüksekliği ve aldıkları derslerin kapsadığı alanlar daha önemlidir. Bu noktalardan hareketle Bilkent Üniversitesi'nde çift diploma programı uygulanmamaktadır. Böylelikle Bilkent öğrencileri, iki bölümün derslerini içeren sabit bir ders programı yerine, kendi programlarındaki dersler ve bunlara ek olarak başka bölüm(ler)den seçmeli dersler alarak farklı alanlarda kendilerini geliştirebilmektedir. Söz konusu seçmeli derslerin not çizelgenize de yansıyarak ilgili konular hakkında bilgi sahibi olduğunuzu göstereceğini ayrıca belirtmek isteriz.

Yüksekokul ve fakülte arasında fark var mıdır? Yüksekokul mezunları yüksek lisans yapabilir mi?
Fakültelerde olduğu gibi yüksekokullarda da verilen diploma, dört yıllık eğitimin karşılığı olan lisans diplomasıdır. Bu nedenle yüksekokul mezunları da yüksek lisans ve doktora çalışması yapabilmektedir. Yüksekokul ve fakülte mezunları askerlik hizmetinde eşit haklara sahiptirler.

Meslek yüksekokullarının özellikleri nelerdir?
Mesleki altyapı edindirmek amacıyla eğitim veren bu iki yıllık programlardan mezun olan ögrenciler, ön lisans diplomalarıyla doğrudan iş hayatına atılacakları donanımı elde ederler. Bunun yanı sıra dikey geçiş ile eğitimlerine devam ederek lisans diploması almak için de güçlü bir temel kazanırlar.

Ücretler

Yıllık eğitim ücretleri ne kadar?
Bilkent Üniversitesi'nde yıllık eğitim ücreti, 2009-2010 akademik yılı için 16.900 TL'dir. Bu ücrete halen % 8 olan KDV dahildir. Eğitim ücreti, bütün eğitim programları ve İngilizce ya da Fransızca Hazırlık Programı'na katılan öğrenciler için aynıdır. Bu tutar, öğrencinin yurt ücretini, kitap veya beslenme giderlerini kapsamaz.

Eğitim ücretinin ilk yarısı üniversiteye kayıt sırasında, ikinci yarısı ise ikinci yarıyıl başında ders kaydı sırasında ödenir.

Sonraki yıllarda kayıtlı öğrenciler için eğitim ücretindeki olası yıllık artışlar, bir önceki yıla göre tüketici fiyatlarındaki artış (TÜFE) ile sınırlı tutulmaktadır.

Uluslararası Ortak Lisans Programı kapsamındaki Küresel ve Uluslararası İlişkiler Programı'nın eğitim ücreti için lütfen ÖSYM'nin Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'na bakınız.

2009 - 2010 Akademik yılı için yurt ücretlerine bu sayfadan ulaşabilirsiniz: http://www.bilkent.edu.tr/bilkent-tr/admin-unit/yurt/yurt_ucret.html

Tüm bölümler için eğitim ücreti aynı mıdır?
Bilkent Üniversitesi'nde eğitim ücreti bütün eğitim programları için aynıdır. İngilizce veya Fransızca Hazırlık Programı'na katılan öğrenciler için de aynı eğitim ücreti geçerlidir. Uluslararası Ortak Lisans Programı kapsamındaki Küresel ve Uluslararası İlişkiler Programı'nın eğitim ücreti için lütfen ÖSYM'nin Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'na bakınız.

Destek Bursu eğitim ücretinin yüzde kaçını karşılıyor?
Bilkent Üniversitesi'ne Destek Burslu olarak yerleşen öğrenciler, öğrencilik süreleri boyunca yıllık eğitim ücretinin yarısı tutarında bir indirimden yararlanır.

Eğitim ücreti için taksitlendirme yapıyor musunuz?
Bilkent Üniversitesi adına eğitim ücreti tahsilatını yapmaya, tüm şubeleri ve internet bankacılığı sistemleri aracılığıyla Garanti Bankası ve Yapı Kredi Bankası yetkilendirilmiştir. Bu bankalar, talepte bulunan velilere "Kredili Mevduat Hesabı" da açabilmektedir. İlk taksitin üniversiteye kayıt sırasında ödenmesi koşuluyla, yarıyıl başına 4'er taksit olmak üzere bir eğitim yılı boyunca toplam 8 taksit yapılabilmektedir.

Kredili Mevduat Hesabı açtırmak isteyen veliler, öğrencinin üniversiteye kayıt tarihinden en az 5 iş günü önce "taksitlendirme istek formu" ile Bilkent Üniversitesi Taksitlendirme Ofisi'ne başvuruda bulunmalıdır. Kredili Mevduat Hesabı açılması banka tarafından uygun bulunduğunda, dönem eğitim ücretinin taksitlendirilmesi belirli esaslar çerçevesinde mümkün olabilecektir.

Burslar

Burs olanakları nelerdir?
Bilkent Üniversitesi, öğrencilerine dört çeşit burs olanağı sunmaktadır: "Kapsamlı Burs", "Destek Bursu", "Üstün Başarı Bursu" ve "Yetenek Bursu." Bütün burslar karşılıksızdır.

Kapsamlı Burs: ÖSYM'nin Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'nda Kapsamlı Burslu olarak belirtilen programlardan birini tercih ederek ÖSYM tarafından bu programa yerleştirilen öğrencilerin hak kazandığı bu bursun içeriğinde
1. eğitim ücreti,
2. yurt ücreti (Ankara dışından gelen öğrenciler için iki kişilik odalarda),
3. aylık katkı payı (2009-2010 akademik yılında yerleşecek olanlar için ayda 300 TL, öğrenci masraflarına katkı olarak, yılda dokuz ay boyunca)
vardır. Kapsamlı Burs, öğrenci öğrenimine ve derslerine devam ettiği sürece kesintisizdir; not ortalaması veya sınıf-ders geçme gibi konulardan tamamen bağımsızdır. Kapsamlı Burs, öğrencilerin yabancı dil hazırlık programında geçirebilecekleri süre boyunca da geçerlidir.

Destek Bursu: Eğitim ücretinin %50'si oranında bir indirim sağlayan bu bursa, ÖSYM'nin Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu'nda Destek Burslu olarak belirtilen programlara yerleştirilen öğrenciler hak kazanır. Not ortalaması ya da sınıf-ders geçme gibi konulardan etkilenmeyen Destek Bursu, öğrenci öğrenimine ve derslerine devam ettiği sürece kesintisizdir ve yabancı dil hazırlık programı için de geçerlidir. Destek Bursu sahibi öğrenciler, hak kazandıkları takdirde Üstün Başarı Bursu'ndan da faydalanabilir.

Üstün Başarı Bursu: Her ders yılı sonunda, eğitim programında belirtilen asgari ders yükünü alıp yıllık not ortalaması 4,00 üzerinden 3,50 veya üzeri olan ve kendi programındaki ücretli öğrenciler arasında ilk yüzde beşe giren ücretli öğrenciler ile kendi programındaki tüm burslu öğrenciler arasında ilk yüzde üç içinde yer alan Destek Burslu öğrenciler, bir sonraki ders yılı için Üstün Başarı Bursu almaya hak kazanırlar. Üstün Başarı Bursu, öğrencinin kendi grubunda hangi yüzde birlik dilim içinde bulunduğuna bağlı olarak eğitim ücretinin tamamını veya bir bölümünü kapsar.

Yetenek Bursu: Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi ile Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nin yetenek sınavı ile öğrenci alan bölümlerinin bu sınavlarda üstün başarı gösteren öğrencilerine Yetenek Bursu verilir. Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nce verilen Yetenek Bursu'na ancak mali durumu yeterli olmayan öğrenciler hak kazanabilir. Yıllık eğitim ücretinin tamamını ya da bir bölümünü kapsayan Yetenek Bursu'nun sürekliliği, öğrencinin başarısına bağlıdır.

Burslu veya ücretli öğrenciler, başka bir burstan da yararlanabilir mi?
Öğrencilerin Bilkent Üniversitesi dışında bir kurumdan ek maddi destek almasında üniversite açısından bir engel yoktur.

Burslu ve ücretli öğrencilerin bir arada eğitim görmeleri sorun olmuyor mu?
Burslu veya ücretli olmak, bir öğrencinin Bilkent Üniversitesi'ndeki akademik veya sosyal yaşamını etkileyen bir unsur değildir. Burslar, öğrenci ile üniversite arasında sadece dönem kayıtlarında gündeme gelen özel bir durumdur; öğretim elemanları veya diğer öğrenciler tarafından özellikle dikkate alınan bir konu değildir. Burslu ve ücretli öğrenciler aynı eğitim programlarında ve sınıflarda birlikte öğrenim görmektedir. Arkadaş gruplarının da daha çok ortak ilgi alanları çerçevesinde biçimlendiği açıktır. Ayrıca, bir öğrencinin ÖSS'de gösterdiği başarı düzeyi ile üniversitedeki akademik performansının çok farklı olabildiği açıkça görülmektedir. Örneğin, 2008'de Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nü ilk 10 sırada bitiren öğrencilerin 6'sı ve İşletme Bölümü'nü ilk 10 sırada tamamlayan öğrencilerin 7'si, Bilkent Üniversitesi'ne ücretli kontenjandan yerleştirilmiştir öğrencilerdir. Bilkent Üniversitesi'nin amacı, her öğrencinin kendi potansiyelini keşfedebileceği ve geliştirebileceği olanakları yaratmaktır.

Bir dersten veya sınıfta kalınırsa burs kesilir mi?
Kapsamlı veya Destek burslu öğrencilerin bursları öğrencilik süresi boyunca kesintisizdir; not ortalaması veya sınıf-ders geçme gibi konulardan tamamen bağımsızdır. Burslar ancak Bilkent Üniversitesi ile ilişiğiniz kesildiği zaman kesilir. Üstün Başarı Bursu ve Yetenek Bursu'nun sürekliliği ise öğrencinin başarısına bağlıdır.

Ücretli bir öğrencinin burs edinebilme olanağı nedir?
Ücretli öğrenciler hak kazandıkları takdirde Üstün Başarı Bursu'ndan faydalanabilir.

Yetenek sınavı ile girilen bölümlerde burs olanağı var mı?
Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nce verilen Yetenek Bursu'na ancak mali durumu yeterli olmayan öğrenciler hak kazanabilir. Yetenek Bursu yıllık eğitim ücretinin tamamını veya bir bölümünü kapsar.

Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi'nin yetenek sınavı ile öğrenci alan bölümlerinin bu sınavlarda üstün başarı gösteren öğrencilerine de Yetenek Bursu verilir. Yıllık eğitim ücretinin tamamını ya da bir bölümünü kapsayan Yetenek Bursu'nun sürekliliği, öğrencinin başarısına bağlıdır.

Burslu öğrenciler Yaz Okulu'ndan da aynı burs olanaklarıyla yararlanabilir mi?
Evet. Yaz Okulu'ndan Kapsamlı Burslu öğrenciler ücretsiz, Destek Burslu öğrenciler ise %50 indirimle yararlanırlar.

İngilizce Hazırlık Programı

İngilizce Hazırlık programı var mı?
Bilkent Üniversitesi'ne yeni kayıt olan öğrencilerin İngilizce düzeyleri, İngiliz Dili Meslek Yüksekokulu'nca (İDMYO) düzenlenen COPE (The Certificate of Proficiency in English) sınavı ile ölçülmektedir. Üniversiteye girişte yeterli düzeyde İngilizce bilgisine sahip olmayan öğrenciler, İngiliz Dili Meslek Yüksekokulu'nun İngilizce Hazırlık Programı'na devam ederler.

Bilkent Üniversitesi'nin İngilizce Hazırlık Programı Sınavı'nı geçmek çok zor deniyor, doğru mu?
Bilkent Üniversitesi'nde öğretim dili İngilizce olduğundan öğrencilerin çok iyi düzeyde İngilizce bilmeleri gerekmektedir. Bu düzey lisans programı öğrencileri için TOEFL iBT sınavının her bölümünden (Dinleme, Okuma, Konuşma,Yazma) 20 puan almış olmak koşuluyla, toplamda 80 puan* ve IELTS akademik sınavının her bölümünden 5,5 puan almış olmak koşuluyla genel ortalamada 6.5 puan düzeyine eşdeğerdir. Bu düzeyde İngilizce bilmeyen öğrenciler İngilizce Hazırlık Programında kendilerini geliştirir.

* TOEFL sınavı Türk-Amerikan Kültür Derneği'nin Ankara Merkez şubesinde alınmış olmalıdır. TOEFL sınav sonuçlarının kabul edilmesi ile ilgili ayrıntılara http://www.idmyo.bilkent.edu.tr/0910kayit.html internet adresinden ulaşabilirsiniz.

İngilizce Hazırlık Programı'ndan muafiyet sağlayan sınavlar ve geçme ölçütleri nelerdir?
Ayrıntılı bilgiye http://www.idmyo.bilkent.edu.tr/0910kayit.html internet adresinden ulaşabilirsiniz.

İngilizce Yeterlik Sınavı öncesinde bir kurs var mı? Bu sınavın içeriği hakkında bilgi alabilir miyiz?
Üniversitemizin İngilizce Yeterlik Sınavı için düzenlediği bir kurs programı yoktur. 1. Aşama sınavı soru örneklerinin yer aldığı kılavuza http://www.idmyo.bilkent.edu.tr/0910kayit.html internet adresinden ulaşabilirsiniz (Kılavuz, kayıtlar sırasında da İDMYO yetkilileri tarafından öğrencilere verilmektedir).

2. Aşama sınav sorularından derlenen soru kitabı "How to Cope" ve CD'leri Bilkent Üniversitesi Rektörlük Binası Muhasebe Müdürlüğü'nden ve İDMYO Doğu Kampüs Kütüphanesi Bilgisayar Destekli Dil Laboratuvarından temin edilebilir (Kitap satışı kayıt alanındaki İDMYO yetkilileri tarafından yapılmaktadır).

İngilizce Hazırlık Programı'nın eğitim süresi kaç yıldır?
Hiç İngilizce bilmeyen bir öğrenci için İngilizce Hazırlık Programının normal süresi bir yıldır. Programı başarıyla tamamlayarak COPE sınavını geçen öğrenciler, bölüm derslerine kayıt yaptırarak eğitimlerine devam eder. İngilizce Hazırlık Programı'nda eğitim süresi başlangıç düzeyine göre farklılık göstermekte ve bir yarıyıl ile iki akademik yıl arasında değişmektedir.

İngilizce Hazırlık Programı'nda öğrenciler seviyelere nasıl yerleştiriliyor?
Öğrenciler, iki aşamalı olarak yapılan sınav sonuçlarına göre seviyelere yerleştirilirler. 1. Aşama sınavına giren öğrenciler bu sınavdaki performanslarına göre, 1. ve 2. Aşama sınavına giren öğrenciler ise her iki sınavdaki performanslarına göre değerlendirilirler.

İngilizce Yeterlik Sınavı'nın 1. aşamasına girilip 2. aşamasına girilmezse ne olur?
2. Aşama sınavına girmeyen öğrenciler, 1. Aşama sınavı performanslarına göre bir düzeye yerleştirilirler.

1. Aşama ve 2. Aşama sınav sonuçlarını nereden öğrenilebilir?
Sınav giriş yerleri ve sınav sonuçlarına http://www.idmyo.bilkent.edu.tr/0910kayit.html adresinden ulaşabilirsiniz.

İngilizce Hazırlık Programı'nda bir yıllık kitap gideri ne kadardır?
Öğrencinin İngilizce Hazırlık Programı eğitimi süresince okuyacağı kitaplar, hangi düzeyden eğitimine başlayacağına bağlı olarak değişmektedir. Bir düzeyin ortalama kitap ücreti 75-150 TL arasında değişmektedir.

Burslu bir öğrencinin İngilizce Hazırlık Programı'nda kur tekrarı yapması nedeniyle bursu kesilir mi?
İngilizce Hazırlık Programı'nda Kapsamlı veya Destek bursuyla okuyan bir öğrencinin bursu, derslerine devam ettiği ve üniversite ile ilişiği kesilmediği sürece kesilmez. Derslere devam etmeyen öğrencilerin durumları ise bölümlerine bildirilmektedir.

İngilizce Hazırlık Programı'nda derslere devam zorunluluğu var mı?
Öğrencilerin İngilizce eğitimlerini etkin bir şekilde sürdürüp tamamlayabilmeleri için derslere düzenli olarak devam etmeleri gerekmektedir. Bu nedenle öğrencilerin derslerin %90'ına devam zorunluluğu bulunmaktadır.

Öğrenciler, her kurs için açıklanan devamsızlık limitini acil sağlık problemlerinde, derslere devamını engelleyen acil durumlarda ya da üniversitelerarası/ulusal müsabaka veya etkinliklerde görev aldıkları dönemde kullanmalıdır.

Öğrenim Süreci

Öğrenime ara vermek istenirse şartlar neler? Kaç dönem izin alınabilir? Ara verilirse yıllık öğrenim ücreti geri ödeniyor mu?
Öğrencilere geçerli ve haklı nedenlerle bir defada en çok iki yarıyıl, öğrencilik boyunca ise en çok toplam dört yarıyıl izin verilebilir. İzinli geçen süreler öğretim sürelerine katılmaz. İzin almak isteyen öğrenciler, başvurularını tüm belgeleri ile birlikte dönem başında en geç ders ekleme süresinin son gününe kadar ilgili Dekanlık veya Müdürlüğe yapmak zorundadırlar. Başvuru kabul edildiği takdirde dönem ücretinin yarısı iade edilir.

Bilkent'te ders yükünün ağır olduğu söyleniyor, bu doğru mu?
Uluslararası standartlarda bir eğitim veren Bilkent Üniversitesi'nde ders programları da bu doğrultuda oluşturulur. Derslerin içerikleri öğrencileri akademik ve kişisel gelişimlerini ilerletmeye yöneliktir. Öğrenciler, zamanlarını verimli kullanarak çalışma programlarını ders yüklerine göre ayarlayabilmektedir.

Üniversiteden başarısızlık nedeni ile hangi şartlarda ilişki kesilir?
Öğrencilere eğitim süreleri boyunca yarıyıl tekrarı hakkı iki kez verilir. Üçüncü kez yarıyıl tekrar etme durumuna düşenler ile aynı yarıyılı bir kereden fazla tekrar etme durumuna düşenlerin Üniversite ile ilişiği kesilir. Ayrıca, YÖK Kanunu'nun belirlediği azami süre içinde (Yabancı dil hazırlık programı hariç, 4 yıllık bölümler için 14 dönem, 2 yıllık bölümler için 8 dönem) öğrenimini tamamlayamayan öğrencilerin de Üniversite ile ilişiği kesilir.

Kampüste bilgisayar ve internet olanakları nelerdir?
Bilkent Üniversitesi'nde sürekli yenilenen ve güncellenen çok güçlü bir bilgisayar ve internet altyapısı vardır. Kampüse dağılmış çok sayıda laboratuvarda yılın 365 günü, 24 saat öğrencilerin kullanımına açık ve tamamı internete bağlı 4000'den fazla bilgisayar bulunmaktadır. Bu bilgisayarlar kampüs içerisinde çok hızlı bir yerel iletişim ağıyla birbirlerine bağlıdır. Bunlara ek olarak kampüs içerisinde pek çok noktada dizüstü bilgisayarlar için kablosuz internet erişimi sağlanmıştır.

Lisans öğrenimi boyunca araştırma yapmaya fırsat bulacak mıyız?
Öğrencileri bilimsel araştırma yapmaya teşvik etmek, Bilkent Üniversitesi'nin eğitim felsefesinde önemli bir yer tutar. Öğrenciler, henüz lisans eğitimleri sırasında öğretim üyeleri danışmanlığında yaptıkları araştırmaları yayımlama fırsatı bularak bilim literatürüne katkı sağlamaktadır. Uluslararası düzeyde bilimsel çalışmalara imza atmış öğrencilerimizin makaleleri saygın uluslararası dergilerde yer almaktadır. Bilkent Üniversitesi, öğretim üyesi başına düşen bilimsel yayın sayısı bakımından da ülkemizdeki öncü rolünü sürdürmektedir.

Yaz Okulu ne gibi olanaklar sunmaktadır?
Öğrenciler, başarılı olamadıkları dersleri Bilkent Üniversitesi Yaz Okulu kapsamında alabilirler. Eğitimleri açısından verim sağlayacağını düşündükleri dersleri de Yaz Okulu çerçevesinde alma olanakları vardır.

Öğrencilerin üniversite içinde çalışıp para kazanma olanakları var mı?
Dileyen öğrenciler, ders programlarını aksatmayacak biçimde, Öğrenci Çalışma Programı çerçevesinde üniversitenin çeşitli bölümlerinde yarızamanlı görev yaparak deneyim ve para kazanmaktadır. Bir yarıyılda en fazla 125 saat çalışma olanağı bulunmakta ve saat ücreti her yıl Rektörlük tarafından belirlenmektedir. Öğrencilerin çalıştığı birimler arasında bilgisayar merkezi, sağlık merkezi, öğrenci işleri müdürlüğü, spor merkezi, yurtlar müdürlüğü ve iletişim biriminin yanı sıra fakülte ve bölümler yer almaktadır.

Uluslararası öğrenci değişim ("exchange") programlarına kimler başvurabilir?
Bilkent Üniversitesi, dünyanın önde gelen üniversiteleriyle yaptığı öğrenci değişim anlaşmaları ve Avrupa Birliği'nin Hayat Boyu Öğrenme - ERASMUS Programı kapsamında yürüttüğü değişim programları ile öğrencilere farklı akademik ve sosyal kültürleri tanıma olanağı sunmaktadır.

İlk iki yıl sonunda not ortalaması 4,00 üzerinden 2,50 ya da üzeri olan öğrenciler, Hayat Boyu Öğrenme - ERASMUS programı kapsamındaki üniversitelerin değişim programlarına; 4,00 üzerinden en az 3,00 not ortalamasına sahip öğrenciler ise ABD, Kanada, Çin, Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi ERASMUS harici ülkelerin eğitim kurumlarındaki değişim programlarına katılmak için başvuru hakkı kazanmaktadır. Seçilen öğrenciler, üçüncü sınıfın bir dönemini ya da tamamını Bilkent Üniversitesi'nin anlaşmalı olduğu yurtdışındaki bir üniversitede geçirmektedir.

Sayısı 150'yi aşan anlaşmalı üniversitelere örnek olarak şu eğitim kurumları gösterilebilir: Amerika Birleşik Devletleri'nden Binghamton Üniversitesi (SUNY), California Üniversitesi, Georgia Institute of Technology, Maryland Üniversitesi, Michigan Üniversitesi, Washington Üniversitesi, Almanya'dan Konstanz Üniversitesi, Pforzheim Üniversitesi, Çin'den City University of Hong Kong, Danimarka'dan Güney Danimarka Üniversitesi, Fransa'dan Ecole Sup é rieure de Commerce de Clermont Üniversitesi, Ecole Sup é rieure de Commerce de Lille Üniversitesi, Hollanda'dan Amsterdam Üniversitesi, Groningen Üniversitesi, Tilburg Üniversitesi, İngiltere'den Aston Business School, Kingston Üniversitesi, İskoçya'dan Aberdeen Üniversitesi, İtalya'dan Bocconi Üniversitesi, Roma La Sapienza Üniversitesi, Kanada'dan Waterloo Üniversitesi, Tayvan'dan National Tsing Hua Üniversitesi, National Chengchi Üniversitesi, Yeni Zelanda'dan Waikato Üniversitesi.


Üniversite içinde bölümlerarası geçiş olanağı var mı?
Üniversite içi bölümlerarası geçişler, Üniversite Senatosu ve Yönetim Kurulu'nun belirlediği "Üniversite içi bölümlerarası geçiş" esasına göre yapılır.

Başka bir üniversiteden Bilkent Üniversitesi'ne yatay geçiş olanağı var mı?
Yatay geçişle öğrenci kabullerimiz YÖK'ün yönetmeliklerinde belirtilen esaslara göre düzenlenmiştir. Yatay geçiş en erken 2. sınıfta yapılabilir. Öncelikle dikkat etmeniz gereken husus, okuduğunuz üniversitenin denkliğinin YÖK tarafından kabul edilmiş olmasıdır. Eğer yatay geçiş yapmak istiyorsanız, yatay geçiş yapmayı düşündüğünüz bölümlerimizin eğitim programlarını inceleyip yetkili öğretim üyeleriyle görüşmeniz ve oradaki derslerin içeriğine uyan dersleri iyi notlarla tamamlamaya çalışmanız önerilir. Ayrıca, yatay geçiş başvuruları da kontenjanımızın çok üstünde olmaktadır. Bu bakımdan, adaylar çeşitli ölçütlere göre sıralanıp seçim yapılır. Yatay geçiş isteklerinin tümünün karşılanmasına olanak yoktur. Daha ayrıntılı bilgi.

Burslu olarak yatay geçiş olanağı var mı?
Yatay geçiş yolu ile gelen öğrencilere Bilkent Üniversitesi burs verememektedir; ancak bu öğrenciler bir yıl okuduktan sonra gerekli şartları yerine getiriyorlarsa, Üstün Başarı Bursu'na aday olabilirler.

Daha önce bir başka üniversitede öğrenim görürken aldığım dersleri Bilkent Üniversitesi'ndeki programımda saydırabilir miyim?
Saydırabilirsiniz; ancak hangi derslerden muaf tutulacağınız ilgili Fakülte veya Yüksekokul Yönetim Kurulu'nun kararına bağlıdır. Derslerin uygunluğu ve benzerliği, ders tanımlarının, okutulan kitapların ve ilgili diğer ölçütlerin bölüm tarafından değerlendirimesi sonucu karara bağlanır.

Yurtlar

Yurt olanakları nelerdir?
Birbirinden farklı özelliklere sahip 25 binadan oluşan yurtlarımız, eğitim amacı ile üniversitemizi tercih eden yaklaşık 4.000 yerli ve yabancı öğrenciye eğitimleri süresince huzurlu, güvenli, rahat ve sıcak bir ortam sunmaktadır.

Merkez ve Doğu kampüslerimizde yer alan özel ve standart yurtlarımızda öğrencilerimize farklı fiyat kategorilerinde, tek, çift, üç ve dört kişilik odalar ve süit oda alternatifleri sunulmaktadır.

Öğrencilerimizin yurt yaşamlarını kolaylaştırmak ve rahatlarını sağlamak amacıyla odalarda karyola veya ranza, elbise dolabı, çalışma masası, kitaplık gibi temel mobilyalar ile birlikte telefon cihazı ve hattı, merkezi sistem TV yayını (15 - 77. ve 78. yurtlar hariç) ve 100 Megabitlik UTP bağlantılı kablolu, akademik amaçlı sınırsız kullanımlı internet ağ erişimi standart olarak bulunmaktadır.

Yurtlarımızda mutfaklar, çamaşırhane, ütü, TV, çalışma, oyun ve ziyaretçi odaları öğrencilerimizin ortak kullanımlarına sunulmaktadır. Merkezi sistem ile ısınan yurtlarımızda 24 saat kesintisiz sıcak su vardır. Ortak alanlardaki banyo ve tuvalet sayıları, öğrenci ihtiyacına fazlası ile cevap verecek şekilde planlanmıştır.

Yurtlar bölgelerinde park ve bahçeler, açık - kapalı spor alan ve kompleksleri, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarının karşılanabileceği merkezler ve otopark alanları bulunmaktadır.

Bilkent Üniversitesi'ne yerleştirildim. Ankara dışında yaşadığım için yurtlarınızda kalmayı düşünüyorum. Kayıt yaptırdıktan sonra yurtlarda ne zaman kalmaya başlayabilirim?
Ankara dışında yaşayan ve üniversitemize yeni kayıt yaptıran öğrencilerimiz, yurtlara da kesin kayıtlarını yaptıkları takdirde hemen yerleştirilip kalmaya başlayabilir.

Yurtlarda telefon ve internet bağlantıları var mı?
Tüm yurt odalarında şehirlerarası bağlantıya açık ve kampüs içerisinde ücretsiz kullanılabilen telefonlar vardır. Yine bütün odalarda bulunan ve ücretsiz olarak yüksek hızlı internet erişimi sağlayan bilgisayar bağlantıları, öğrencilerin akademik ve sosyal yaşantılarına teknolojiyi katmalarına olanak tanımaktadır.

Yurttan ayrıldığımda ödediğim ücret geri verilir mi?
Yurttan ayrılma halinde, yurt ücretinin eğitimin başladığı tarihten ikinci hafta sonuna kadar %75'i, dördüncü hafta sonuna kadar %50'si geri verilir. Dördüncü haftadan sonra ayrılanlara herhangi bir iade yapılmaz.

Annem, babam, kardeşim veya arkadaşım odada kalabilir mi?
Yurtlarda kalan öğrenciler yatılı olarak kimseyi odalarında barındıramazlar. 77. kız ve 78. erkek yurtlarında bulunan misafir odalarında yerimiz müsait olduğu takdirde, yurtta kalan öğrencilerimizin birinci dereceden yakınları günlük ücret ödemek koşulu ile kalabilirler.

Sağlık sorunum olduğunda üniversitede başvurabileceğim bir yer var mı?
Bilkent Üniversitesi Sağlık Merkezi, Merkez ve Doğu kampüslerde öğrencilere kolayca erişebilecekleri, güvenli ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunmaktadır. Deneyimli doktorları, hemşireleri ve personeli, acil servis olanakları ve dört adet ambulansıyla Sağlık Merkezi haftada 7 gün ve 24 saat kesintisiz hizmet vermektedir. Sağlık Merkezi'nde tam zamanlı doktorlara ek olarak farklı branşların uzman doktorları da haftanın belirli günlerinde görev yapmakta, gereken durumlarda Ankara'daki tam donanımlı üniversite hastanelerine sevk yapılabilmektedir. Bütün bu sağlık hizmetleri öğrenciler için ücretsizdir. Ayrıca Bilkent Üniversitesi, öğrencilerin ilaç giderlerinin %80'ini karşılamaktadır.

Mezuniyet ve Sonrası

Mezun olacak öğrencilerin iş bulmasına yardımcı oluyor musunuz?
Bilkent Üniversitesi, öğrencilerinin kariyer planlarına ışık tutmak için 1988'de Kariyer Merkezi'ni kurmuştur. Bir üniversite bünyesinde bu amaçla kurulan ilk birim olan Kariyer Merkezi, öğrencilere mezuniyet sonrası planları konusunda destek sağlayan, iş dünyası hakkında bilgiler veren ve hedefleri doğrultusunda işlere yerleştirilmelerinde yol gösteren bir birimdir. Kariyer Merkezi, üniversiteyle iş dünyası arasında çok güçlü bir bağlantıdır. Kariyer Merkezi'nin verdiği hizmetler arasında çeşitli meslek gruplarından yöneticileri öğrencilerle bir araya getiren etkinlikler ve değişik sektörlerden kuruluşlar ile bu kuruluşlardaki iş olanaklarını tanıtan fuar ve toplantıların düzenlenmesi sayılabilir. Bilkent Üniversitesi'ne her yıl tanıtım yapmak ve eleman isteğinde bulunmak için sektörlerinde söz sahibi yaklaşık 500 kuruluş başvurmaktadır. Bilkent Üniversitesi ayrıca, mezun özgeçmişlerini içeren bir veri tabanını internet üzerinden işverenlerin erişimine sunmaktadır.

Ayrıca öğrenciler, bölümlerinin rehberliğinde gerçekleştirdikleri staj ve proje çalışmalarıyla iş dünyasıyla henüz öğrenciyken sağlam bağlar kurmakta, gösterdikleri başarılarla daha mezun olmadan iş teklifi alabilmektedir.

Mezunlarınız hangi şirketlerde çalışıyor, hangi üniversitelerde lisansüstü öğrenim görüyorlar? Hangi eğitim kurumlarının araştırmacı veya öğretim kadrolarında yer alıyorlar?
Bilkent Üniversitesi mezunları Türkiye'nin ve dünyanın önde gelen kuruluşlarında önemli görevler üstlenmektedir. İş hayatına atılan mezunların yanı sıra prestijli üniversitelerde akademik kariyere yönelen Bilkentliler de bulunmaktadır. Mezunların bulunduğu sektörel ve akademik kurumlarla ilgili ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz.

Meslek yüksekokulu mezunları yurt içinde 4 yıllık bölümlerde lisans eğitimine devam edebilirler mi?
Bazı meslek yüksekokulu programlarından mezun olanlar, Açıköğretim Fakültesi'nin ilgili bölümlerine sınavsız ve doğrudan geçiş yaparak eğitimlerini 3. sınıftan başlayarak sürdürebilmektedir. Diğer 4 yıllık lisans programlarına geçiş ise ÖSYM tarafından düzenlenen Dikey Geçiş Sınavı ile mümkündür.

Dikey Geçiş Sınavı nedir?
Yurtiçinde 4 yıllık bir lisans programına (Açıköğretim programları hariç) devam etmek isteyen meslek yüksekokulları mezunları, ÖSYM tarafından düzenlenen Dikey Geçiş Sınavı'na girmek zorundadır. Dikey Geçiş Sınavı (DGS) yılda bir kez yapılan, sayısal ve sözel bölümlerden oluşan bir yetenek sınavıdır. DGS puanını, adayların bu sınavda aldıkları sözel ve sayısal standart puanların yanı sıra, ön lisans öğrenimlerinde elde ettikleri akademik not ortalamaları ve ön lisans programına yerleştirildikleri ÖSS puanları da etkilemektedir. Lisans programlarına yerleştirme, adayların DGS puanları ve tercihleri ile yükseköğretim programlarının kontenjan ve koşulları göz önünde tutularak ÖSYM tarafından bilgisayarla yapılmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için ÖSYM'ye başvurmanız önerilir.

Meslek yüksekokulu mezunlarının yurtdışında eğitimlerini sürdürmeleri mümkün müdür?
Bilkent Üniversitesi'nin iki yıllık meslek yüksekokulu programlarında verilmekte olan eğitimin niteliği ve eğitimin İngilizce olması sayesinde mezunlar, yurtdışındaki çeşitli üniversitelerin 4 yıllık programlarına kabul edilmektedir. Ayrıca bazı meslek yüksekokulu bölümleri için City University of New York ile yapılan anlaşma ile öğrencilerin bu üniversiteye geçiş yapmaları mümkündür.

http://www.adaybilgi.bilkent.edu.tr/sss_cevap.html#genel1
#1946
Dikkat Çeken Haberler / Nazar nedir?
14 Ağustos 2009, 23:09:52
Nazar nedir?
Nazar (yani göz değmesi). Bu kelime Arapça kökenli olup Türkçe karşılığı dikkatli bakış anlamındadır. Dikkat'i bir nokta'da toplamak, yoğunlaşmak, heves etmek gibi yada çok istemek, veya kıskanmak gibi terimlerle tanımlanabilir.

Nazar, bakışlarımızın bir noktaya odaklanmasıyla beynimizden yayılan elektro manyetik dalgaların bakış istikametimize doğru negatif veya pozitif olarak yayılması hadisesidir. Nazar modern bilim'le de ispatlanmış ve beyin'in dalgaları'nın binlerce kilo metre uzaklara sinyaller gönderdiği de kanıtlanmıştır.Bunu özetlemek gerekirse nazar bir çok canlı veya cansız varlıklara büyük zararlar vermiş hatta ölümle noktalanan bir çok olaylara sebep olmuştur.

Nazar hadisesi medeniyetin ilk yıllarından beri çare aranılan illet hastalıklardan biridir (tabi ki negatif olanı). Bu aranılan çareler değişik medeniyet ve değişik dinlerde de farklı biçimlerde aranmıştır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz; nazar boncuğu denilen boncuk, değişik kemiklerden yapılan takılar, kolyeler, bazı ağaç dalları, v.s. Şu bir gerçek ki İslam dini bunların hepsini batıl saymıştır. Kur'an-ı Kerim'de nazar hadisesi ile alakalı birçok ayetler ve dualar vardır. Peygamber (sav) Efendimiz ve ulemanın büyüklerinin anlattıklarına göre bu ayetler ve dualar sayesinde nazardan korunmak mümkündür.

Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde "Nazar Deveyi kazana, İnsanı mezara koyar" buyurmaktadır.
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav) "Hasetten sakının, çünkü ateşin odunu yeyip yaktığı gibi, hasette sevapları yer bitirir" buyurmuştur.

İbn-i Abbas'tan rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) "Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı, nazar olurdu. Eğer nazar olduğunuzu anlarsanız gusül ediniz" (boy abdesti alınız) dedi.
Hazreti Ayşe'den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav) "Nazardan Allah'a sığınırım. Muhakkak nazar (göz değmesi) haktir" buyurmuştur.

Cabir (RA) 'den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (sav) "Nazar insani kabre, deveyi kazana sokar, Allah'ın kaza ve kaderinden sonra, ümmetimden ölenlerin ekserisi nazardandır" buyurdu.
Yusuf Suresi Ayet : 67, Sayfa 244 "Yakup, oğullarına -Ey evlatlarım, Mısır'a yani şehire girerken, bir kapıdan girmeyiniz, farklı kapılardan girin dedi." Hz. Yakup (AS) evlatlarına, şehre girerken muhtelif kapılardan girmelerini emretmesi, onlara göz değmesinin vereceği zarar ve kedere uğramalarından korktuğu içindir.

Nisa Suresi Ayet : 54, Sayfa 88 "Onlar Allah'ın lütfundan, ihsanından, rahmetinden, mülkünden ve hazinesinden, insanlara verdiği nimetler için, insanlara haset mi ediyorlar"

Yine Kuranda kalem suresinin 51. ayetinde Yüce mevlâ nazar konusunda söyle buyurmaktadır; "Doğrusu inkar edenler Kur'an-ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleriyle seni yere sereceklerdi. Hâlâ da (senin için) mutlaka o delidir diyorlar. Halbuki, sen alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygambersin. "

Büyük Alim Fahrettin Razi Hazretler'nden rivayet edildiğine göre, Beni Esved kabilesinden göz değmesi ile meşhur olan kişileri Hz. Resulüllah'a gönderip, baktırırlardı. Söz konusu ayetler bu hususta nazil olmuştur. İşte belâgat ve fesâhat yönüyle essiz bir mucize olan Kuran indiği zaman kafirler hayretler içinde kalmışlar ve Peygamber Efendimizi kıskanıp ona olan kinlerinden dolayı o çirkin ve nefret dolu bakışlarını Rasulüllah'a dikmişler ve onu nazarlarıyla öldürüp yok etmeye çalışmışlardır. İşte bu vahim olay üzerine kurandaki bu nazar ayeti inmiştir. İşte nazardan korunmanın en kestirme yolu nazar ayetlerini her gün okumaya devam etmektir.

Nazar bilimsel mi?
DİCLE Üniversitesi İktisadi ve İdari Programları Büro Yönetimi Bölümünü birincilikle bitiren ve KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesinden Metazifik unvanını alan ve `Nazar adlı kitap yazan Diyarbakırlı Gökhan Hani, 5 yıl süren çalışmasının bilimsel temellere dayandığını söyledi. Nazar olayının insandaki yoğun radyolojik ışınlarla ortaya çıktığını ileri süren Hani, "Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan nazar inanışını laboratuvar ortamında inceledim. Radyolojik açıdan nazarı meydana getiren, yıkıcı, yakıcı ve sarsıcı ışınların gözün ağ tabakasında birikerek ışığa duyarlı fotoreseptörler tarafından oluşuyor ve gözdeki sinir kaslarını kasıyor. Kasılan sinirden çıkan ısı ışınları nesne üzerine akmasıyla etkileşim oluşuyor. Bunun adı nazardır dedi. Metafizik uzmanı ve yazar Hani, göz renkleri üzerinde yaptığı araştırmada ilginç sonuçlara vardığı kitapta gözlerin renklerine göre etkileşim yaptığını belirtti. Nazarı en çok etkin olan gözlerin mavi ve sarı renkli gözlerin olduğunu anlatan Hani, "Nazar en çok kadınlarda var. Bunun nedeni kadınların kapris yapma özelliğinin olmasından kaynaklanıyor. Kapris göz akım dalga ışınımlarında, hızı erkeğin göz akım dalgasından daha fazla olmasından kaynaklanıyor dedi. Kitapta nazarın bilinçsizce ortaya çıktığını kaydeden Hani, nazarın istendiği zaman oluşmadığını belirterek, tek gözlü olanların bile nazar yapabileceğini söyledi. Arı Sanat ve Yayıncılık tarafından yayınlanan kitaba ilginin yüksek olduğu belirtilirken, Hani bu tür çalışmalarının devam ettiğini vurguladı

NAZARA KARŞI OKUNACAK SURELER VE DUALAR:

Fatiha S.-Kâfirun S.-İhlâs S.-Felak S.-Nas S. ve Âyet-el Kürsi.

"Eûzu bi-kelimâtillahi't-tammeti min külli şeytânin ve hâmmetin ve min külli aynin lâmmetin."
(Her şeytandan ve zehirli haşarattan ve dokunan her türlü gözden Allah'ın mükemmel olan sözlerine(Kur'an) sığınırım.)
(HADİS-İ ŞERİF) (İBNİ MÂCE,Tıb:36)

"Mâşââllahü la kuvvete illâ billâh."
(Emir, Allah'ın dileğidir.Kuvvet ve kudret ancak Allah'ın tevfiki(yardım) iledir.)
(HADİS-İ ŞERİF)

PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) RUKYELERİ
Buharî'nin rivayetine göre, birgün Abdülaziz (r.a.), Hz. Sabit (r.a.) ile beraber Enes b. Mâlik (r.a.)'ın ziyaretine gitmişlerdi.
Hz. Sabit (r.a.): "Ya Ebâ Hamza! Biraz rahatsızım" dedi.
Hz. Enes b. Mâlik (r.a.): "Senin üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in rukyesini okuyayım mı?" diye sordu.
Hz. Sabit (r;a.): "Oku" dedi.
Hz. Enes b. Mâlik şu rukyeyi okudu:
Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Şifa ihsan et. Şifa verici sensin. Senden başka şifa verecek olan hiçbir kimse yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî, Abdülaziz (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Yine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz hasta olan bazı ashabını eliyle sığayıp şöyle dua yapardı:
"Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Ona şifa ver. Şifa verici sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî. Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:
"Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi silip gider. Şifa, senin (kudret) elindedir. Senden başka ona (yol) açıcı yoktur." (Buharî, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
#1947
Nazar var mı yok mu tartışmasına Fen Lisesi öğrencilerinden son noktayı koyacak adım geldi. Öğrenciler, mavi ve yeşil gözlülerin nazarının değdiğini kanıtlayan proje ile yarıştı.

Nazarın kanıtı

Fen Lisesi öğrencileri ´mavi ve yeşil gözlülerin nazarının değdiğini kanıtlayan proje´ ile yarıştı.

TÜBİTAK´ın yarışmasına katılan proje şöyle: Nazar değecek obje olarak menekşe seçildi. Koyu ve açık renk gözlü beşer kişilik öğrenci grubu oluşturuldu. Öğrenciler 3 seansta 5´er dakika menekşelere baktı. Yeşil ve mavi gözlü grubun bakışlarının bitkide daha fazla organik değişikliğe neden olduğu ortaya çıktı.

Renkli gözün nazarı değiyor

Liselerarası yarışmadaki bir projeye göre mavi ve yeşil gözlülerin nazarı daha çok değiyor. Nazar boncuğu ise yalnız ilk görüşte etkili....

Halk arasındaki ´renkli gözün nazarı değer´ inancı bilimsel araştırma konusu oldu. TÜBİTAK´ın liselerarası proje yarışmasında yer alan çalışma nazarın varlığını kanıtlamayı amaçlıyor. Maltepe Coşkun Fen Lisesi öğrencisi Nur Kıpçak´ın çalışmasında nazar değecek obje olarak hassas bir bitki olan menekşe tercih edildi. Laboratuvar ortamına 5 adet saksıda menekşe konuldu. İlk 4 saksı için 5 öğrenciden oluşan deney grubu kuruldu. A grubundaki öğrenciler yeşil ve mavi gözlülerden seçildi. B grubunda koyu renk gözlüler yer aldı. C grubundaki öğrencilerin gözleri bağlanarak nazarın parapsikolojik güç olarak maddeye etkimesi ele alındı. D grubunda karışık öğrenci grubu yer aldı ve nazar boncuğunun etkisi araştırıldı. Öğrenciler 3seansta 5´er dakika boyunca menekşelere baktılar. Seansın her dakikasındaki voltaj değişikliği, bitkinin damarlarına akupunktur iğneleriyle bağlanan elektrotlarla ölçüldü. Bu şekilde bitkinin damarlarındaki organik madde değişkenliği ispatlanmaya çalışıldı.

276 PROJE VAR

Sonuçta bitkinin organik madde geçişini en çok durduran grubun, mavi ve yeşil gözlülerden oluşan A grubu olduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre koyu renk gözlülerin nazarı az değerken, nazar boncuğu sadece ilk bakışta etkili oldu. Gözleri bağlı grup ise nazar etkisi yapamadı. TÜBİTAK tarafından düzenlenen proje yarışmasına bu yıl toplam 276 proje başvurusu yapıldı. Öğretim üyelerinden oluşan jüri 40 okuldan 64 projeyi sergilenmeye değer buldu.

http://www.haber7.com/haber/20050503/Nazar-degmesi--ispatlandi.php
#1948
Maltepe Askeri Lisesi Komutanlığı'nda kısa dönem askerliğini çavuş olarak yapan Onur Düşgül hakkında hazırlanan rapor, bazı erlerin askerlik bitiminde de izlendiğini ortaya çıkardı. 'Kişiye özel' istihbarat belgesinde, Daşgül için "Askerlik sonrası da kontrol altında tutulmalıdır"denildi. 'Sakıncalı Şüpheli Personel Bilgi Formu'nda Düşgül'ün 'sağ' ideolojik akımdan olduğu belirtildi.

ÇAVUŞ'UN KABAHATLERİ!

Düşgül'ün ömürboyu takip altında bulundurulması istenen raporda yasadışı faaliyetler arasında 'namaz kılmak', 'Tarihi ve dini eserleri sürekli bulundurmak', 'Doğu ve Güneydoğu'dan gelen okuma yazma bilmeyen erlere özel ilgi' sıralanıylor. Raporun son bölümünde Düşgül için, "Cumhuriyetin anayasal düzenini eleştirip şeriat düzenini savunmaktadır. Okulda fırsat bulduğunda çevresini görüşleri doğrultusunda zehirlemeyi başarabilecek yetenektedir. Askerlik sonrasında da kontrol altında tutulmalıdır" deniliyor.

SİVİL SİCİLİNE DE İŞLENSİN

'Düşgül raporları', 30 Kasım 2004 'te Maltepe Askeri Lisesi Komutanı Tank Kurmay Albay M. K. imzası ile MİT, Jandarma ve Emniyet'e de gönderildi. Albay M.K. yazısında" raporların ileride Düşgül hakkında yapılacak güvenlik soruşturmaları ve arşiv araştırmalarında çıkması için kayıtlara girilmesini" istedi.

http://www.stargazete.com/politika/sakincali-piyade-fislemesi-haber-207223.htm
#1949
Bu soru bir süredir kemalistlerin çok sorduğu bir soru.

Ve akılları sıra bu soruyu bir iğneleme, bir dalga geçme sorusu olarak yöneltiyorlar.

Liberaller de bu soruya temel hak ve özgürlükler üzerinden, AB ilişkileri üzerinden cevap veriyorlar.

Ama bu tür cevaplar büyük ölçüde soyut bir içerik taşıyor ve kemalistlerin bu çok da parlak olmayan sorusuna çok somut bir örnek üzerinden yanıt oluşturmuyor.

Oysa, Salı günü yaşananlar, Başbakan Erdoğan'ın grup toplantısında yaptığı konuşma, bu konuşmaya CHP Genel Başkanı Baykal'ın yine grubunda verdiği cevap ve özellikle MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin basın toplantısında yaptığı ve "Ne mutlu türküm diyene" biçiminde noktaladığı konuşma aslında kemalistlerin bir süredir sorduğu soruya en anlamlı ve somut cevabı ürettiler.

Siyaset, son yıllarda ingilizcede çok kullanılan bir tabir ile bir "center of excellency", yani bir mükemmeliyet merkezi değil ve olamaz da.

Demokratik siyaset toplumda olanı yansıtan bir süreç ve siyasete toplumun tüm yönleri doğrusuyla, yanlışıyla (bize göre) yansıyor ve olması gereken de bu.

Bu açıdan bakıldığında siyasal partiler, liderleri, temsil ettikleri toplum kesimlerinin yansımaları; burada kimse kendine göre bir mükemmeliyetçilik aramamalı.

Salı günkü konuşmaları dinlediğinizde, Sayın Erdoğan'ın konuşması ile muhalefet liderlerinin konuşmalarını karşılaştırdığınızda Türkiye'deki liberallerin neden Sayın Erdoğan'a siyasal destek verdiğini bir kez daha çok net görüyorsunuz.

Sayın Erdoğan'ın konuşmalarında, yaklaşımlarında, uygulamalarında önemli yanlış ve eksiklikler bulabilirsiniz; bana göre de çok sayıda mevcut, ama siyasi sürece mukayeseli bir açıdan baktığınızda, Sayın Erdoğan'ın, Sayın Baykal'a ve Sayın Bahçeli'ye göre fersah fersah daha çağdaş, daha cesur, daha liberal, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının daha zengin, daha özgür ve daha güvenli geleceğine çok daha dönük bir tutum benimsediğini çok net görüyorsunuz.

MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin Salı günkü basın toplantısı konuşması zaten baştan aşağı korkutma, tehdit, suçlama, hakaret dolu bir konuşma; bu açıdan üzerinde durmaya, metin analizini yapmaya bile değmeyecek bir konuşma.

Gün başkalarına hakaret etme, korkutma günü değil, başkalarından farklı bir şey söyleme günü.

Sayın Baykal'ın konuşması Bahçeli'nin konuşması kadar tehdit ve hakaret içermemekle birlikte teorik olarak büyük boşluklar ve yanlışlar içeren, geçmişe kilitlenmiş sorgulamadan, eleştirel düşünceden hiç nasibini alamamış bir konuşma.

Günümüzde artık tanımı çok netleşmiş anayasal vatandaşlık kavramının anayasa diline yansımasını bile bölücülük gören ilkel bir metin.

Sayın Erdoğan'ın konuşması ise, tekrar ediyorum, bana göre içerdiği kimi eksik ve yanlışlara rağmen, 2009 Türkiye'sinde arkasında durulabilecek, desteklenebilecek bir konuşma.

Yukarıda belirttiğim gibi, siyaset kendine göre sübjektif bir mükemmeliyetçilik arayışı olamaz.

Mevcut siyasal yapılabilir alternatifler arasında Türkiye'nin önünü açmaya yönelik çıkışlar, dış dinamikler ile iç dinamikleri en iyi uyuşturan çözümler hala AK Parti ve Sayın Erdoğan'dan geliyor.

Kendinden menkul bir çağdaşlık adına ilkeli savunanlar da Türkiye'de liberallerin neden Sayın Erdoğan'a hala destek verdiğini anlayamıyorlar ve anlaşılan anlayamayacaklar da.

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/eser-karakas/liberaller-neden-erdogan-a-destek-veriyor-207453.htm
#1950
Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi, PKK'lı oğlunun mezarına 'şehit' yazdıran babanın beraatına karar verdi. Mahkeme, sanığın 'o andaki ruh halini' göz önünde bulundurdu.

Güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen PKK'lı oğlunun mezar taşına "şehit" yazdırdığı için hakkında "suç ve suçluyu övmek, yasadışı örgüt propagandası yapmak" suçundan dava açılan 62 yaşındaki Ramazan Kalkan beraat etti.

Mardin'in Savur İlçesine bağlı Hisarkaya Köyü'nde, 1992'de güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen PKK'lı Hasan Kalkan'ın Mardin'deki mezar taşına "şehit" yazdırdığı için hakkında Terörle Mücadele Yasası'nın 7/2 maddesi ve TCK'nın 215/1 maddesi uyarınca "terör örgütü propagandası yaparak suç ve suçluyu övmek" suçundan 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan baba Ramazan Kalkan, dün Özel Yetkili 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde karar duruşmasına çıktı.

Savcı mütalaasında, baba Ramazan Kalkan'ın oğlu için 5 yıl önce mezar taşı yaptırdığını, üzerine "Şehit Hasan" ifadesini, parantez içinde de örgütteki "Serhat" kod adını yazdırdığını, yine aynı taş üzerine Kürtçe "Jî Dayikbun 1974" (Doğum tarihi 1974) "Tevlîbuna Şoreş 1992" (Devrime katılış 1992) "Şehadet 1992" ibarelerinin yer aldığını belirtti. Savcı, Kalkan'ın amacının terör örgütü mensubunu yüceltmek, sahip çıkmak ve kitlelere yaymak, bulunduğu pozisyonu kutsamak ve diğer insanlara, gençlere örnek göstermek olduğunu, bu nedenle 5 yıl hapisle cezalandırılması gerektiğini savundu.

Baba Ramazan Kalkan, "Oğlum okulda ve mahallede Serhat diye çağrılıyordu. Ben bu nedenle Serhat yazdırdım. Kod isim olup, olmadığını bilmiyorum. Namazını kılan, orucunu tutan ve dini vecibelerini eksiksiz yerine getiren birisiydi. Şehit olduğunu düşünerek böyle yazdırdım. Ben ne örgütün talimatı, ne de başkasının yönlendirmesiyle bu mezar taşını yaptırdım. Evlat acısı yaşadığım için içimden öyle geldi" dedi.

TAŞ İADE EDİLMEYECEK

Mahkeme heyeti oy birliğiyle beraat kararını açıklarken, sanığın sözkonusu ibareleri örgüt propagandası amacıyla yazdırdığına ilişkin yeterli delilin olmadığını, sanığın o andaki acı ve ruh hali dikkate alındığında yapmış olduğu fiilin kasıtlı olarak yapılmadığı yönünde vicdani kanaat oluştuğunu belirtti. El konulan ve adli emanete alınan mezar taşının ise iade edilmemesini kararlaştırdı.

HUKUKÇULAR: KARAR YERİNDE

Tahir Elçi (Avukat): Karar olumlu. Bugüne kadar çok sıradan bazı gerekçelerle ağır cezalar veren mahkemelerin bir babanın hissiyatını, duygularını, oğlunun kimliği ne olursa olsun bunu görmesi önemlidir. Burada baba bir örgütü övmek, bir örgütün propagandasını yapmaktan ziyade çocuğu için beslediği duygu ve hisleri ifade etmeye çalışmıştır.

Avukat Mehmet Emin Aktar (Diyarbakır Baro Başkanı): Karar tamamen hukuka uygun. Bir eylemin suç olabilmesi için kanunda tanımlanmış olması gerekiyor. En önemlisi bu eylemi gerçekleştiren kişinin suç işleme kastıyla hareket edip etmediği. Bu açıdan bakıldığında mahkeme kararı hukuka uygun ve doğru, olması gereken bir karardır.

Avukat Sezgin Tanrıkulu (Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi): Karar doğru ve yerindedir. Şehitlik kavramı toplumun değer yargılarına göre ölenin kimliğinden bağımsız olarak yakınlarının ona verdiği değeri aynı zamanda ifade eder. İnanç biçimlerine göre de şehitlik tanımı ve kavramı da farklılık gösterir.

Avukat Muharrem Erbey (İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı): Kanun koyucu birçok yerde hakimlere yorum hakkı vermiştir. Bu karar yerinde. Ölümle beraber kişilik sona eriyor. Ölümden sonra babanın ruh halini anlamak, onunla empati kurmak, insan olmanın gereği.

http://www.haber7.com/haber/20090813/Yargi-Kurt-babaya-anlayis-gosterdi.php
#1951
Türk Telekom, müşterilerinin hayatını kolaylaştıran yenilikçi ürün ve servislerine bir yenisini daha ekledi. Türk Telekom Wirofon teknolojisiyle cep telefonuyla WiFi noktalarında ev telefonu hattı üzerinden arama yapılabilecek. Mobil telefondan Wirofon teknolojisiyle yapılan aramalar ev telefonu tarifesi üzerinden ev telefonu faturasına yansıyacak.

Türk Telekom, Wirofon teknolojisi ile ev telefonlarını mobil hale getiriyor. Wirofon hizmeti sayesinde, Türk Telekom müşterileri, her yerde WiFi uyumlu cep telefonlarını ya da bilgisayarlarını kullanarak ev telefonları üzerinden arama yapabilecek. Türk Telekom, telefon kullanım alışkanlıklarını değiştirecek, devrim niteliğindeki bu teknoloji ile kullanım kolaylığı ve maliyet avantajını bir arada sunuyor.

DÜNYANIN HER YERİNDEN İSTER CEBİ İSTER EVİ ARAYIN FİYATI...

Wirofon teknolojisiyle Türk Telekom müşterileri, Türkiye ve dünyadaki tüm WiFi noktalarında, ev telefonu tarifelerinden arama yapabiliyor. Yapılan bu aramaların ücretleri ev telefonu faturasına yansıyor.

Wirofon teknolojisi ile internet olan her yerden bilgisayarla da görüşme yapmak mümkün. Wirofon hizmetinden faydalanmak için, Türk Telekom'a ait bir sabit hat numarası ile SIP Protokolü destekli veya Windows Mobile işletim sistemli, WiFi uyumlu bir mobil telefon veya internet bağlantısı olan bir bilgisayar sahibi olmak yeterli. Wirofon için ek bir abonelik bedeli ödenmiyor. Ayrıca Wirofon aboneliği için tanımlanacak tek bir numara ile eşzamanlı görüşme yapılabiliyor.

Türk Telekom'un, müşterileri için değer yaratan yenilikçi teknolojilere odaklandığını belirten Türk Telekom Genel Müdürü Dr. Paul Doany, "Bizim farkımız, kendi grubumuz içinde bu teknolojileri geliştirmemiz. Ev telefonlarına mobilite kazandıran Wirofon teknolojisini geliştirmenin heyecanı içindeyiz. Argela ile ortaklaşa geliştirilen Wirofon teknolojisi sayesinde kullanım kolaylığı ve maliyet avantajını bir arada sunuyoruz" dedi.

Türk Telekom Grubu olarak Türkiye'de geliştirdikleri teknolojileri yurtdışına da ihraç ettiklerini belirten Doany, "Türk inovasyonunu dünyaya sunmaya devam edeceğiz" diye konuştu. 

Wirofon, kampanyasıyla geliyor!

Türk Telekom'un Türkiye'yi Wirofon ile tanıştırmak amacıyla düzenlediği kampanya kapsamında, yıl sonuna kadar Wirofon abonesi olacak ilk 100.000 kişiye Wirofon üzerinden yurt içi ev telefonlarına yapılan aramaların her ay 1000 dakikası hediye.

Kampanya dâhilinde GSM aramasının da dakikası tüm vergiler dâhil 9 kuruştan fiyatlandırılıyor. Kampanyadan yararlanmak için herhangi bir abonelik ücreti veya taahhüt gerekmiyor. Ayrıca kampanya kapsamında, yıl sonuna kadar TTNET internet erişim noktalarında (hotspot) Wirofon erişimi için ekstra ücret alınmıyor. 

Türk Telekom müşterilerinin, Wirofon hizmetinden faydalanabilmek için ev numaralarını yazarak 6606'ya SMS göndermeleri, www.wirofon.com adresindeki bilgileri doldurmaları, 444 1 444 numaralı Türk Telekom Çağrı Merkezi'ni aramaları veya Türk Telekom bayilerine başvurmaları yeterli.

HANGİ MODEL CEPLER BUNA İZİN VERİYOR?

Wirofon hizmetinden yararlanabilmek için gereken WiFi uyumlu cep telefonları arasında
Nokia'nın
- E51,
- E60,
- E61i,
- E63,
- E65,
- E66,
- E70,
- E71,
- E75,
- E90,
- N79,
- N80,
- N81,
- N81
- 8GB,
- N82,
- N85,
- N95,
- N95
- 8GB modelleri,

ayrıca Samsung
- Omnia,
- HTC Touch,
- HTC Touch Viva,
- HTC HD,

IPOD TOUCH'U TELEFON YAPAN TEKNOLOJİ

Apple iPhone,
- Apple iPhone 3G modelleri bulunuyor.

Wirofon teknolojisi ile Apple iPod Touch ile de telefon araması yapmak mümkün oluyor.

Kullanıcıların Wirofon uyumlu cep telefonlarına Wirofon ayarlarını yüklemeleri de oldukça kolay. www.wirofon.com adresinden, Windows Mobile işletim sistemine sahip mobil telefonlara wirofon programı indirilebiliyor, Nokia telefonlar için wirofon ayarları sms yoluyla mobil telefona kaydedilebiliyor.

iPhone mobil telefonlar için ise iTunes Store'dan wirofon programı ücretsiz olarak indirilebiliyor. Bilgisayar üzerinden Wirofon görüşmesi yapmak için de www.wirofon.com adresinden Wirofon programını indirmek ve gönderilen kullanıcı ismi ile şifreyi kullanmak yeterli.

http://www.haber7.com/haber/20090813/Cebi-ev-telefonu-gibi-kullanma-donemi.php
#1952
Ahmet Altan 'on iki kötü' adama karşılık 'iki kötü adam' yakıştırması yaptığı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a ağır ithamlarda bulundu... Gerçekten de "iki kötü adam" bunlar.

Gençlerin ölümlerinden kendilerine siyasi çıkar sağlamaya çalışan iki bencil ihtiyar.

Bunlar siyaseti, bir yanından ölü çocuk koyduğunda öbür tarafından oy çıkan kanlı bir kutu gibi görüyorlar.

Ama iddiaya girmeye hazırım, bu politikalarıyla oy da alamayacaklar.

Bu ülke onların umduğu kadar vahşi ve ilkel değil, bu ülkede yaşayan insanların da vicdanı var, çocukların ölümüne bu ülkenin insanları da yanıyor.

Bir an için, sadece tek bir an için, kendini vurulmuş bir çocuğun annesinin yerine koyan hangi insan, barış bu kadar mümkünken "savaş sürsün" diye tutturur?

Bu iki kötü adamın "barış istemiyoruz" çığlıklarını, o bölgedeki uyuşturucu ticaretinden para kazananlardan başkası kolay kolay desteklemez.

Uyuşturucu işinde olanlar çok seviniyordur onlar barışın önünü kesmeye çalıştıkça ama başka sevinen pek çıkmaz.

Televizyonda konuşmalarını dinledim.

Deniz Baykal, bir yandan savaşı destekliyor, bir yandan da "etnik kimlik tabii ki olacak ama milli kimlik de olacak" diyor.

Onun Kürtlerden beklentisi, "ben Kürdüm ama Türküm" demeleri.

Eğer bu ülkede etnik farklılık değil "renksel" farklılık olsaydı Türkler kırmızı, Kürtler de mavi olsaydı, Baykal'ın sözlerinin tercümesi şöyle olacaktı.

"Tabii ki isteyen insan mavi olduğunu söyleyecek, bu onun hakkı ama milli kimlik olarak hepimiz kırmızıyız. "

E, değiliz. Kırmızılar kırmızı, maviler mavi.

Kürtler Kürt, Türkler de Türk.

Gidip insanlara zorla "sen Türksün" demenin anlamı ne?

İsteyen Türk, isteyen de Kürt olsa ne olur?

Aynı ülkede, aynı cumhuriyette "eşit vatandaşlar" olsak, Türk olan Türklüğüyle, Kürt olan Kürtlüğüyle övünse, bunun kime ne zararı var?

Sen, Kürtlere "benimle birlikte olmak istiyorsan Türk olduğunu kabul edeceksin" diye dayatırsan, Kürtlüğünden vazgeçmeyen insanı "seninle birlikte olmamaya" itmez misin?

Eğer Türklerle birlikte olmanın bedeli o insanların "kimliklerinden ve dillerinden" vazgeçmeleriyse, neden o bedeli ödemeye razı olsunlar?

Türkler kendi kimliklerinden ve dillerinde vazgeçmeye razı olur mu?

Kendi yapmayacağını başkasının yapmasını istemek, hakkaniyete ve adalete uygun mu?

İnsanlara zorla "ben Türküm" dedirtmek için binlerce çocuğu daha öldürmeğe değer mi?

Değmez ama o ikisinin umurunda bile değil ki ölen çocuklar.

Bahçeli ise iyice kendini kaybetmiş.

Barış isteyenleri "ihanetle" suçlamaya kadar vardırıyor işi.

Kürt sorunu diye bir sorun olduğunun bile farkında değil.

"Dağdaki teröristler" diye bir türkü tutturmuş gidiyor.

Peki, o insanlar dağa niye çıktı?

Niye binlerce insan ölümü göze aldı?

Sen oy kaybetmeyi bile göze alamazken o insanlar canlarını kaybetmeyi göze alıyor, yok mu bunun bir nedeni?

Barış istemek ihanetmiş.

Eğer illa bir ihanet aranacaksa, aradığınız ihaneti savaşı destekleyenlerin bu ülkeye düşmanlığında bulursunuz.

Bir ülkenin binlerce insanının ölmesini istemek, bir ülkenin fakir, zayıf, zebun kalmasını istemek, bir ülkenin bütün geleceğini bir savaşa gömmesini istemek, bir ülkenin huzura, zenginliğe, mutluluğa kavuşmasını engellemek istemek, bir ülkenin kanlı bir bataklıkta debelenmesini istemek, ihanet değildir de nedir?

Ancak bir "düşman", bu ülkenin böylesine anlamsız bir savaşta kendi kendini yok etmesini ister.

Hangi "dost" gelir de sana, "çocuklarını öldür, paralarını savur, geleceğini yok et, " der?

Baykal'la Bahçeli daha kendi ülkelerinin şehirlerinde dolaşmayı beceremiyorlar, daha bu ülkenin halkının önüne çıkmaya cesaret edemiyorlar ama "ülkenin geleceği için en iyisinin savaş olduğunu" biliyorlar.

Siz bu "ülkenin" politikacısıysanız Güneydoğu'da halkın önüne çıksanıza, oralarda mitingler yapsanıza.

Güneydoğu, bu ülkenin parçası değil mi?

Niye gidemiyorsunuz?

Kendi ülkesinde bile dolaşamayan siyasetçilerden mi öğrenecek bu ülke ne yapılması gerektiğini?

Siz önce kendi ülkenizde dolaşmayı becerin, aklınız önce bu ülkede dolaşmanızı sağlasın da ondan sonra başkasına akıl verirsiniz.

Murat Belge çok güzel yazdı, bu adamlarla uzlaşılmaz, "uzlaşmamayı" amaç edinmiş, savaştan başka bir çözüm görmeyen adamlarla "barış" için nasıl uzlaşacaksın?

Dün siyasi kariyerinin en muhteşem konuşmalarından birini yapan Başbakan Erdoğan, bu adamlara aldırmasın, onlar kansız siyaset yapamıyor.

Erdoğan, doğru bildiği yolda yürüsün bence.

Doğru yol, Erdoğan'ın da değindiği gibi, "annelerin acısını kendi vicdanında duyanların" yoludur.

O acıyı dindirmekten daha iyi bir pusula yok.

Dürüst ve vicdanlı bir insan, o pusuladan şaşmaz.

Erdoğan dünkü konuşmasında görülen cesaret ve vicdanla yürüdüğünde, insanlar da onun peşinden yürür.

http://www.cafesiyaset.com/haber/20090812/Erdogana-bravo-BahceliBaykala-tukaka.php
#1953
Tarihçe

Hikâye, günümüzden yaklaşık 8500 yıl önce bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde başlar. Smyrna/İzmir adının, Ana Tanrıça Kaynağı/Gölcüğü veya en azından Ana Tanrıça/Kutsal Ana anlamlarıyla ilgili olduğu düşünülmektedir.
Tarih sahnesinde Hititler, Aiollar, İonlar, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender, Seleikoslar, Bergama Krallığı, Romalılar, Bizanslılar'ın rol aldığı bereketli topraklar, 1081 yılında Selçuklular tarafından fethedilir.

1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine giren ve yaklaşık 500 yıl Osmanlı idaresinde kalan İzmir, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselme devrinde çevresinin merkezi olma özelliğini daima koruyarak Avrupalı ve Doğulu tüccarların buluşma noktası hüviyeti ile ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi olur.

18. yüzyılda pek çok Avrupalı tüccar İzmir'e yerleşir. Böylece İzmir, Batılı devletlerle olan ticari hacmine paralel olarak büyük bir gelişim ve dönüşüm içine girer, Batı'nın en Doğu'su, Doğu'nun en Batısı unvanını kazanır.

1600'lü yıllardan itibaren ticaret yapmak üzere Hollanda'dan, İngiltere'den, Almanya'dan, İtalya'dan, Fransa'dan gelerek İzmir'e yerleşen dinlerini koruyarak yerli halkla bütünleşen, adına "Levanten" denilen kişiler, İzmir'e ülkelerindeki kültürü, yaşam tarzını, mimariyi, medeniyeti, okul, hastane ve postane gibi hizmetleri de taşırlar.
                                         
Levanten aileler, İzmir'de kültürün, sanatın, edebiyatın gelişmesine, Ege Bölgesi'nin ürünlerini dış pazarlara çıkarılmasına ve İzmir'de denizciliğin, bankacılığın, ticaretin gelişmesine, İzmir Ticaret Borsası ve İzmir Ticaret Odası'nın kuruluşuna öncülük eder.

Dünya Savaşı'nın yitirilmesi, İzmir ve Ege için bir sonun başlangıcı olur. 15 Mayıs 1919'da başta İzmir olmak üzere, tüm Ege Bölgesi Yunan işgali altına girer ve bölgede yeni bir yapılanma başlar.

İzmir'in işgaliyle birlikte, Ege'de işgalci Yunanlılara karşı Türk ulusal direniş hareketi başlar. İzmir'de Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşun Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcını simgeler. 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesi ile Yunan işgali sona erer.                   

Ancak, İzmir 13 Eylül sabahı tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın, 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini yok eder.

İzmir, Türkiye'nin kuruluşunda ekonomi açısından önemli bir sorumluluk üstlenir. Ekonomi politikalarını belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923'te İzmir'de İktisat Kongresi düzenlenir. İktisat Kongresi'nin İzmir'de toplanması bir rastlantı değildir. İşgalin tüm ağırlığını hissetmiş, savaşın yıkımını yaşamış, iktisadi bakımdan çökmüş olan İzmir, İktisat Kongresi ile iktisadi kurtuluşun, kozmopolit ekonomik yapıdan ulusal ekonomik yapıya geçişin de simgesi olacaktır.

İklim ve Kent kültürü

İlköğretim yıllarından başlayarak yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı şeklinde hafızalara yer eden Akdeniz iklimine dahil olan İzmir'de asıl bilinmesi gereken, her mevsim görülen nemin hava sıcaklığının yazın bunaltıcı, kışın dondurucu hissedilmesine yol açmasıdır. Ancak yazın denizden esen, adına İzmir meltemi, namı diğer "İmbat" adını verdiğimiz taze bir serinlik güneşin sıcaklığını unutturuverir. Palmiye ağaçlarını gören hem İzmir ziyaretçilerinin hem de İzmir'den kısa süreli ayrı kalanların ağızlarından ilk olarak "İzmir çok başka bir yer" tümcesi dökülüverir.

İzmir, 3 milyonu aşan nüfusu ile Türkiye'nin 3. büyük kentidir. Türkiye'nin belki de en batılısı, bu nedenle batıya açılan kapısı olan Homeros'un kenti, bu iltifatı, hoşgörüyü kendi özgün soluğu olarak benimsemesinden ötürü hak etmektedir. Hoşgörüye dayalı kültürün özgünlüğü, İzmir'in tarihte Türk, Boşnak, Arnavut, Yahudi, Rum gibi çok sayıda rengi aynı resimde uyumla buluşturması ile açıklanabilir.  Her bir kültür İzmir'e kendi rengini vermiş, böylece ortak bir yaşam kültürüne ulaşılmıştır. İzmir'li, barışı ve kardeşçe yaşamayı içselleştirerek hep kendi gibi olmayana saygı gösterir, bütün renklerle bir arada yaşamaktan mutluluk duyar. İşte başka yerlerde pek olmayan bu farklılık, aydınlık insanların özgürlüğün ve sevgi temelinde bireyselliğin damgasını vurduğu bir kimlik taşımasına yol açar. Özgür bir kimliğin şüphesiz en önemli sonucu, aidiyet duygusudur. İzmir, uzaklaşınca sevgiliye duyulan hasret gibi özlettirir adamı. Hatta kente sonradan gelenleri bile kendini bu kentten hisseder. Zira, İzmirli olmak için İzmir'de doğmak gerekmez. Bu şehrin büyüsüne kapılmış, İzmir ruhunu anlayabilen ve yaşayabilen herkes İzmirlidir zaten. Bu yüzden İzmir, bir alışkanlık, bir tutkudur.

Hesapsız kahkaha atmasını bilecek kadar mutludur İzmir insanı. Hatta Türkiye'nin en mutlusudur. Ne de olsa deniz lekesi bir kez bulaşmıştır ya, ne yapsanız çıkartamazsınız artık üzerinden. Ne dırdır yapan fırsatçı ahali ne geçim sıkıntısı ne de yalancı politikalar bir kenara salt denizi koklamak yeter mutlu olmak için İzmir'de.  İzmirli'nin sıcaklığı, konuşmasına da yansır. İnsanlar "geliyom, gidiyom, gelcen, yapcan, etcen" şeklinde yuvarlayarak şeker tadında konuşurlar. Dahası, başka bir yerde duyamayacağınız terminoloji hakimdir bu topraklarda. Ay çekirdeği yoktur, çiğdem vardır; çamaşır suyu alınmaz, klorak alınır; sabahları "simitçiii" sesi ile değil, "gevrekçiiii" sesi ile uyanılır.

Iliada ve Odysseusun yazarı Homeros, Sezen Aksu, Haluk Bilginer, Necati Cumalı, Atilla İlhan, Metin Oktay, Gönül Yazar, Yunanlı şarkıcı Haris Alexiou İzmir'in iftihar ettiği isimlerden yalnız birkaçıdır.

İzmir Mutfağı

İzmir ve gastronomi deyince akla önce yaklaşık 2500 yıldır kullanılan zeytinyağı, sonra da yoğun Girit etkisi görülen tadına doyum olmayan değişik ot yemekleri gelir. Sarmaşık, ebegümeci, ısırgan, cibez, stifno, turpotu, kenger, hindibağ, şevket-i bostan, gelincik, labada, kuşotu, sinirotu, helvacık, radika, deniz börülcesi, kuşkonmaz, arapsaçı, marata, tarlaçakısı, tarla çivisi, su teresi o ot yemeklerinin en lezzetlilerindedir. Zeytinyağı ile adeta baştan yaratılan birbirinden lezzetli bu ot yemekleri aslında balık sofrasının başlangıç hükümleri; nefis İzmir midyesi ve kalamarı ise yazın barbun, kışın dil balığı, dört mevsim çipuraya dair iştahı iyice açan yan yükümlerdir.

Balığa alternatif yok mu diyenlere Ege Bölgesi'nin yaklaşık 50 farklı yöresinin çoğu kendi isimleri ile anılan köftesinin olduğu hatırlatılır. Bu durumdan İzmir de nasibini almıştır. Türkiye'nin hemen her yerinde İzmir köftesinin tanınıyor olması, köftemizin başarısının haklı tescilidir.

Aperatif arayanlar ve kaloriye önem vermeyenler için İzmir kent merkezinde de bulabileceğiniz Urla'nın katmeri, nohut mayası kullanılarak yapılan tombul sandviç Çeşme kumrusu, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde taklitlerinden sakınınız denecek kadar meşhur olmayı hak eder. Yine, İzmir'in 30 km. uzağındaki ilçe ile özdeşleşen, yumurta, domates, biber ve kaşarın muazzam karışımı Menemen, bekarlık hayatının, bu arada öğrencilerin pratik olması nedeniyle vazgeçilmez tercihlerinden birisidir. Akşamüstü Kordon'da güneşin batışını izlerken çayımıza refakat eden ve Türkiye'nin başka yerlerinde çoğunlukla yalnız ismi geçen boyozu da anmadan geçmeyelim.

İçeceklerden özellikle Kemeraltı'nda bulabileceğiniz nefis şerbetler yöreye özgüdür. Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştirildiği yöremizde son dönemde yoğun olarak kaliteli şaraplar ve yaş üzüm rakısı imâl edilmekte ve İzmir'den tüm Türkiye'ye pazarlanmaktadır.   

Yemek sonrası tatlı olarak artık pek çok yerde hizmet veren 1938 yılında Kemeraltı'nda küçük bir dükkanda kurulan meşhur Özsüt tatlıcısının kapısı çalınabilir. İncir tatlısının lezizliğini ayrıntılı anlatmak yerine sadece denemeniz önerilir. Makina ile dökenler alınmasınlar, elle yapılan yumuşacık İzmir lokması çok farklı ve lezzetlidir.

Ekonomik Yapı

İzmir, Türkiye'nin Sorunlarına Çözüm Konferansı'nın 2 yıl süren çalışmaları sonucunda 81 il içinde en gelişmiş il unvanını kazanan, sanayisi, fuarı ve ihracat limanı ile önemli bir kentimizdir. İzmir'de otomotiv, madeni eşya, kimya, seramik, dokuma, çimento, sigara ve zeytinyağı gibi sanayi kolları gelişmiştir. İnşaat malzemeleri imalatı ve inşaat yapımı alanlarında Türkiye'nin en gelişmiş kentlerinden birisidir. 18 organize sanayi bölgesi ve 2 serbest bölge, ticaretin yoğunlaştığı, ciddi yatırımların yapıldığı platformlardır. İzmir'de, tersanecilik, lojistik, bilişim, enerji, sağlık gibi sektörler yatırımcılar için potansiyel arz etmektedir.

Sanayi sektöründe dünya standartlarında üretilen mallar hem yurtiçine hem de yurtdışına ihraç edilmektedir. İzmir'i ticaret hayatında karakterize eden en önemli özelliklerinden birisi, ihracata elverişli liman kenti olmasıdır. Ulaşım ağını genişletip ihracata uygun bir iklim yaratan İzmir Limanı, Türkiye'nin en büyük konteyner ihracat limanıdır.

2006 yılında 75. kez kapılarını açan ve yalnız kentin değil, aynı zamanda Türkiye'nin de anlamlı bir reklam aracı, en köklü, en tanınmış ve en kapsamlı fuarı İzmir Enternasyonal Fuarı'na farklı sektörlerden yerli yabancı çok sayıda firma katılmaktadır. 10 gün süren ve Ağustos ayının son haftası başlayan İzmir Enternasyonal Fuarı, kentin tam ortasında Kültürpark olarak bilinen büyük bir alanda kurulu, çoğu uluslararası nitelikli yaklaşık 40 fuardan sadece bir tanesidir. Kültürpark, fuara yönelik stant binalarının yanında, lunapark, spor tesisleri, paraşüt kulesi, açık hava tiyatrosu, kültür sanat merkezini bünyesinde barındıran, yemyeşil çam ağaçlarıyla bezenmiş büyük bir rekreasyon alanıdır.

İzmir kıyılarında kuzeyde Dikili'den güneyde Selçuk'a kadar birçok koy ve plaj turizmle tanışmış, yerli ve yabancı turistleri gerçek tatil keyfi ile tanıştırmıştır. İzmir, tarih öncesinden günümüze ulaşan sayısız SİT alanları ve diğer yerel kültürel özellikleriyle kültür turizmine, kutsal yerleriyle inanç turizmine hizmet vermektedir.

Bütün bu özellikler İzmir'i Ege Bölgesi'nin ticaret merkezi konumuna getirmiştir. Çok sayıda uluslararası firmayı barındıran İzmir, gün geçtikçe cazibe merkezi hâline gelerek İstanbul'a alternatif olma misyonunu üstlenmeye başlamıştır. 

3 Mayıs 2006'da kentimiz "Daha Sağlıklı Bir Dünya için, Yeni Yollar ve Herkes için Sağlık" sloganı ile EXPO 2015 ev sahipliği resmi adaylık başvurusunda bulunan ilk kent olmuş, Milano ile birlikte finale kalmıştır. 

Tarihi Yerler

İzmir'in hem kent merkezi hem de çevresi, tarihi yapıları itibariyle de oldukça zengindir. Öyle ki, İncil'de sözü edilen yedi kutsal kiliseden üçü İzmir ili sınırları içindedir.

1901 yılında II. Abdülhamid'in tahta çıkışının 25. yılı için yaptırılan, fakültemizin ambleminde de yer alan İzmir'in en bilinen sembollerinden biri sayılan Saat Kulesi, güzelliği ve narinliği ile İzmir'e ilk kez gelenleri olduğu kadar, önünden defalarca geçenleri de büyüler. Teras yükseldikçe incelen sivri kemerleri, kubbecikleri, mukarnas işçiliği ve geometrik figürlerle donatılmış olan dantel gibi işlenen taş işçiliği son derece zariftir. 

Mithatpaşa'da ünlü şarkıcı Dario Moreno'nun yaşadığı evin bulunduğu sokakta Nesim Levi Bayraklıoğlu adlı bir Musevi tarafından, Mithatpaşa Caddesi ile tepedeki Halilrıfatpaşa semtleri arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla inşa edilen 58 metre yüksekliğinde Tarihi Asansör Kulesi, bir yandan tarihi dokuyu hissedebileceğiniz diğer yandan İzmir'e hâkim nefis manzarasının tadını çıkarabileceğiniz bir yerdir. 1876 yılında inşa edilen Pasaport İskelesi, kente dair hislerin en yoğunlaştığı noktalardan birisidir. Tarihi özelliğinin yanında iskele ve çevresinde Karşıyaka'ya ya da Göztepe'ye keyifli bir yolculuk için vapuru bekleyen kimi işinden çıkmış kimi ders sonrası arkadaşları ile buluşmadan dönen kimi de sırf anı ve İzmirliliği yaşamak için öylesine sokağa çıkmış pırıl pırıl insanların içini dinginlik duygusu kaplar.

1933 yılında Cumhuriyet meydanında inşa edilen ve büyük önderimizin "Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" komutunu taşıyan Atatürk anıtı, Atatürk'ü üniforma ile ve at üzerinde tüm heybeti ile gösterir.

Millî kutlamalarda geçit törenlerinin de yapıldığı Cumhuriyet Meydanı, ülkemizin yeniden özgürlüğe kavuştuğu ve yalnız İzmir'in değil, tüm Türkiye'nin kaderini çizen dönüm noktalarından birisidir.

İzmir'e, kültürüne ve ticaretine asıl rengini veren yer ise Kemeraltı'dır.

Daracık sokaklarında irili ufaklı yüzlerce dükkanı bünyesinde barındıran İzmir'in kalbinde tarihi dokuyu içinize çekebilirsiniz. Kapısından içeri ilk kez girecek birisi için kaybolmama riski son derece düşük olsa da, her yeni sokağın diğerini görme isteği yaratacağından emin olduğumuzdan, kaybolduğunuzu hissetmeyeceğiniz garanti edilir. Her biri birbirinden güzel Hisar, Şadırvan, Kestanepazarı, Kemeraltı, Başdurak, Salepçioğlu camilerinin oluşturduğu hilalin içinde İzmir havralarını görecek, kuşçular, nargileciler, turşucular, tesbihçilerin arasından Kızlarağası'na ulaşacaksınız. Burada fincanı ateşle doğrudan temas ederek pişirilen kahvenizi höpürdetecek, çığırtkanların bağırışlarını duyarken gözlerinizi kapattığınızda kendinizi Avrupai bir kentte Osmanlı döneminde hissedeceksiniz. Bu küçük rüyadan uyandığınızda özellikle yaz günlerinde önünüzde buz gibi nefis bir limonata bulacaksınız. Diğer yandan Kemeraltı, toplu alış veriş mağazalarında büyük bir arabaya yarım saat içinde ihtiyaç malzemelerinin doldurulması şeklindeki pratik ama yapay, keyifsiz alış veriş anlayışına çoğu zaman İzmirli'nin bile hatırına gelmediği, doğal, dinamik ve fiyatların öğrenci bütçesine de hitap ettiği önemli bir alternatiftir .

Selçuk ilçesi sınırları içinde, Antik çağların en ünlü kentleri arasında yer alan ve yüzlerce yıl önce olduğu gibi günümüzde de üst düzeyde sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapan Efes Antik kenti, dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı bulunmaktadır.

Yine, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilen Bülbül Dağı'ndaki Meryem Ana'nın vefat ettiği yer olduğu iddia edilen Meryem Ana Evi de Efes Antik Kenti yakınlarındadır. Efes Antik Tiyatro'nun merdivenlerini çıkma yorgunluğunu, burada huzurlu bir öğle yemeği ile atabilirsiniz. Günübirlik hafta sonu gezisi yapmak isteyenler için Selçuk'un sıcak kent dokusu, Efes ve Meryem Ana Evi ideal bir tur programı olarak önerilir. İzmir'de 4 yıl öğrenci olarak kalıp Selçuk'a gitmeden mezun olmak büyük bir kayıp addolunur.

Parşömen kâğıdının keşfedildiği Bergama'da önemli bir kısmı Berlin'de bulunan Pergomon Antik Kenti görülmeye değerdir. 200.000 kitabıyla ünlü kütüphane, Athena ve Trojan Mabetleri ile dünyanın en dik tiyatrosu ve dünya sanat harikaları arasında bulunan Zeus Sunağı'nın temeli buradadır.

Dokuz Eylül Anıtı, İzmir Atatürk Lisesi, İlk Kurşun Anıtı, Alsancak Garı, Millî Kütüphane, Mithatpaşa Enstitüsü, Kızılçullu Su Kemerleri, Tepekule Höyüğü, Dönertaş Sebili, Zübeyda Hanım Mezar Anıtı ve daha pek çokları satırların yalnız adını anabilmemize yeten tarihi anıt ve yapılarındandır İzmir'in.

Agora Açıkhava Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Atatürk Müzesi, Cumhuriyet Eğitim Müzesi, Etnografya Müzesi, İnönü Evi Müzesi, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Tabiat Tarihi Müzesi müze meraklılarını tarihi bir gezintiye davet etmektedir.   

Sosyal Yaşam-Gezilip Görülebilecek Yerler

Öğrencileri eğitim aldığı kente bağlayan, o kentten ayrılınsa dahi kendisini hep tatlı hatıralarla özlenilmesini, üniversitesine hiç değilse geçirdiği öğrencilik hayatının hatırına sahip çıkılmasını sağlayan en önemli faktörün sosyal yaşam olduğu yadsınamaz. Çoğu ilk kez kendi ayaklarının üzerinde duracak gençlerin kendilerini ifade etmek, başkalarına tanıtmak, kısaca değerli hissetmek için başkaları ile etkileşime geçmek istemesi, bundan heyecan duyması son derece doğaldır. Etkileşim de ancak renkli bir sosyal hayatın bulunduğu bir kentte olanaklıdır. Diğer bir açıdan da, fakülte dışında keyif alınarak geçirilen vakit üniversiteyi, dersleri anlamlı kılar, en önemlisi motivasyonu artırır.

İzmir, üniversite öğrencisine alternatiflerle dolu, zengin bir sosyal yaşam sunmaktadır. Sosyal yaşamadaki çok seslilik, sağlam bir gelecek oluşturmak için varlığı olmaz ise olmaz olan bireysel gelişime de önemli katkıda bulunmaktadır. Üniversite öğrencisinin fakülte dışında vakit geçirebileceği alternatiflere şehir turu edasıyla dokunalım şimdi.

Kentin İzmirli olmayanların kulağına bir vesileyle çalınan belki de en kıpır kıpır ve gençlere hitap eden yeri Alsancak'tır. Liman'dan Konak'a kadar denize paralel uzanan uzun caddelerde birbirinden güzel kafeler, restaurantlar ve eğlence yerleri günün 24 saati ziyaretçilerini bekler. İzmir'i İzmir yapan, ona rengini veren bu uzun caddelerin ilki Kordon'dur. Haftaiçi de dahil olmak İzmir'in eğlence merkezi konumundaki Kordon'da, Pasaport İskelesi'nden limana kadar deniz kenarından keyifli bir yürüyüş yapabilir, yorulduğunuzda kendinizi çimlere atabilir; kışın üşüdüğünüzde eskimeyen bir tada, Ömerağa salebine sığınabilirsiniz. Burada oturup kızıllığın mavi ile buluştuğu güneşin batışını izlemek bir ayrıcalıktır. Gurubu izlerken fotoğraf makineniniz yanınızda değilse bilin ki üzüleceksiniz.

Her biri Kordon'a açılır pencere gibi daracık sokaklar sizi Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne çıkarır. Bu dar sokaklar içinde Gazi Kadınlar Sokağı, herkesin ezberinde en revaçta olanıdır. Bir zamanlar Rumların yaşadığı ve aslına uygun restore edilmiş iki katlı cumbalı evlerin şimdiki ev sahipleri, çoğu öğrenci bütçesini dikkate alan küçük kafe ve restaurantlardır.

Rocktan fasıla uzanan geniş yelpazede canlı müzik performansları, geceye eşlik edenlerin saatlerini durdurur, geceyi güne katıverir. Trafiğe kapalı Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde çoğu İzmir'in aydınlık gençlerinin oluşturduğu canlı kalabalık, yolda kâh keman kâh gitar çalanların ritimleri ile Liman'dan Sevinç Pastanesi'ne doğru akar. İlk randevusu için bekleyen gençlerin telaşlı yüz ifadelerine rastlayacağınız Sevinç Pastanesi (Sevincin önü), bilinmesi gereken önemli buluşma noktalarından birisidir. Gazi İlköğretim Okulu'na paralel yürüdüğümüzde yolun karşı tarafında İzmir'in en şık mağaza ve kafelerinin bulunduğu Gül Sokak'a ulaşırız.

Bir -U- harfini andıran körfezin diğer yakası, tarihte ve günümüzde İzmir'in en seçkin yerleşim alanlarından birisi olan Karşıyaka'yı üzmemek için artık vapura binme zamanıdır.

Pasaport, Konak ya da Alsancak vapur iskeleleri emrinize amadedir. Vapurda, 365 günün neredeyse tamamında dışarıya oturabilirsiniz. Geriye kalan günlerde de size dünyanın en şanslı yerlerinden birisinde olduğunuz hissini veren manzarayı, martıları kaçırmamak için üşümek pahasına yine de dışarı oturabilirsiniz. Korkmayın, tavşan kanı bir çay içinizi ısıtacaktır.

Vapurdan iner inmez günün her saati hareketli Karşıyaka çarşısının tren istasyonuna kadar uzanıp gittiğini göreceksiniz. Bostanlı'ya uzanmak için İzmir'in eski Türk filmlerinden beri sembollerden biri olan nostaljik faytona binmelisiniz. Atlar sizi ağır ağır çekerken bulunduğunuz yerin Türk Edebiyatına Attila İlhan, Salah Birsel ve Tarık Dursun K. gibi birçok ünlü yazarı armağan ettiğini düşünün. Karşıyaka Evlendirme Dairesi'ni geçtikten sonra Karşıyaka Spor Kulübü'nün karşısında sol tarafınızda denize açılmış yelkenliler sizi selamlayacaktır. Burada her yıl yelken yarışları yapılmaktadır. Palmiyelerle örülü Cengiz Topel Caddesi'ne geldiğinizde faytondan inip yine gençlerin uğrak yeri güzel kafelerin birinde kendinizi ödüllendirip bir şeyler yiyin. Yemekten sonra Bostanlı İskelesi'nden Mavişehir'e kadar denizi takip eden 2 kilometrelik rekreasyon alanı karşınıza çıkınca eminiz etkilenecek, burada insana değer verildiğini fark edeceksiniz. Tenis ve basketbol oynayanlar, kum pistte peşinde köpeği ile koşanlar, grup halinde bir öğretmen eşliğinde jimnastik yapanlar, denizi karşısına alıp banklarda kitabını okuyanlar, güvenle bisiklet binenler, üzerine basmaktan çekinilmeyen çimlerde yuvarlanan çocuklar, yaşamak nedir sorusunun yanıtını vermektedirler aslında. Hiç durmadan mutlu insanların kervanına katılabileceğiniz gibi, bütün bu cümbüşü Yasemin ya da Barınak Kafe'de oturarak da uzaktan hayranlıkla izleyebilirsiniz.   

Bornova'ya yolu düşenler üniversite öğrencilerinin uğrak yeri boydan boya kafelerle örülü büyük parka uğramayı ihmal etmesinler.

Dağa yaslanmış merdiven gibi İzmir'in her yerinden görülebilen Teleferik, kendin pişir kendin ye, çay bahçesi, market, kafe ve bar alanları ile hoşça vakit geçirilecek bir dinlenme alanıdır. Küçük kabinler içinde kısa yolculuk sırasında İzmir'in güzel manzarasını geniş bir açıdan görebilirsiniz.

Güne zinde başlamak, temiz deniz havasında bal kaymaklı, nefis İzmir tulum peyniri ile hazırlanan sahanda yumurtalı kahvaltı yapmak ya da akşam denizin gastronomiye dair tüm nimetlerinden ehven fiyata yararlanmak istiyorsanız yolunuz Güzelbahçe'ye ve Urla'ya düşecektir. Urla İskele'de hissedeceğiniz huzur tüm dertlerinize derman olacaktır.

Bozdağ, İzmir'e kar yağmadığını iddia edenleri haksız çıkarır. Dağ ve kış sporları turizminin geliştiği yöre, bir gece kalmalık keyifli haftasonu dinlencesidir. 

Yassıcıada, karpuz kabuğunun denize düşmesinden sonra Karşıyaka ve Konak'tan kalkan vapurlarla ulaşabileceğiniz, günübirlik deniz keyif yaşayabileceğiniz bir yerdir. 

200 ayrı türden her yıl ortalama 50.000 kuşun selam verdiği Kuş Cenneti, yürüyüş alanları, piknik sahası, sandalla gezinti yapılabilecek suni göl alanı ile İnciraltı Gençlik Merkezi, 30 bin metre karelik alana yayılan, yaz aylarında dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılan ve doğa ve yürüyüşü sevenler için ideal bir yer olan Buca Gölet, İzmir-Manisa karayolunun 20'nci kilometresindeki bir kızılçam ormanı içindeki Çiçekli Köy, İzmir'in saymakla bitmeyecek diğer güzelliklerindendir.

Bostanlı'da Mavişehir Ege Park, Carrefour ve Kipa; Bornova'da Bornova Park; Pasaport'ta Orkide, Balçova'da Agora, Palmiye ve Kipa şık sinema salonları, restaurant, kafe ve kitapçıların bulunduğu kapalı alış veriş mağazaları olup bu büyük komplekslerin bulunduğu semtlere gitmek için güzel bir vesile yaratır. Toplu alış veriş mağazası kategorisine dahil olsa da, İzmir'in güzelliğine güzellik katan iki merkeze daha yakından bakmalıyız.

Ege Bölgesi'nin ilk açık hava alışveriş merkezi olan Forum Bornova, yerli ve yabancı birçok markanın, yedi salonlu AFM sinemalarının, kafe ve restaurantlar ile eğlence alanlarının yer aldığı İzmir'in yeni yaşam merkezidir. Palmiye ağaçları, ahşap pergole ve tentenler ile Ege mimarisinin özgünlüğünü yansıtan iki bulvar, meydanlar ve dört ayrı sokakta bir Ege kasabasında dolaşıyorsunuz hissine kapılır, sıra dışı bir alışverişin keyfini çıkarırsınız.

Konak Pier, 1856-60 yıllarında inşa edilen ve tüm mimari özellikleri korunarak restore edilen Fransız Gümrüğü Binası'nın, daha sonra da Balık Hali'nin yerini alarak alışveriş, kültür ve aktivite merkezi olarak İzmir'lilerin hizmetine sunulmuştur. İçinde aynalı kurnalardan sular akan, kurna başlarında, gümüş taslar, sabunlar, takunyalar yer alan 18. Yüzyıl Cağaloğlu Hamamı'nın bir replikası şeklinde dizayn edilen bir mağazanın da bulunduğu bu ayrıcalıklı yer, İzmir'in deniz kenarındaki en güzel konumlarından birine sahiptir.

Sayfiye

Mayıs ayından eylülde okullar açılana kadar İzmir'lilerin hayatlarını haftasonuna doğru Kuşadası, Çeşme, Mordoğan, Gümüldür, Karaburun, Çandarlı, Foça gibi kent merkezinden en fazla bir buçuk saat çeken ve İzmir merkez garajdan ve Üçkuyular garajından günün her saatinde araç temin etme imkânı bulunan sayfiye beldelerine gitme –halk diliyle yazlığa kaçma- heyecanı renklendirir. Cuma sabahından itibaren kumsal-mangal-misafir ağırlama üçgeninde yoğunlaşan haftasonu adrenalini, akşamüstü güneş batarken deniz banyosunu yakalayabilme gayretinden olacak bir an evvel toparlanma telaşı ile yükselir. Şehirde seferberlik ilân edilmişçesine yollarda uzun kuyruklar oluşturarak yahut otobüsleri tıka basa doldurarak insanlar tatil beldelerine akın etmeye başlarlar. Cuma akşamüstü başlayıp pazartesi erken saatte kente dönüşle sona eren iki buçuk günlük kısa gibi görünen ve insanların ruhunu dinlendiren bu tatil gerçekte İzmirli'nin bir ayda 10 gün; bir yaz 30 gün tatil yapma lüksüne sahip olduğunu gözler önüne serer.

Girintili çıkıntılı coğrafyanın nefis koylar bahşettiği, daha açık söyleyişle 629 kilometre uzunluğundaki kıyıların 101 kilometresi doğal plaj özelliğine sahip İzmir çevresinde, görenlere bol oksijenli mis gibi havanın "emekliliğimizi burada geçirelim" li tümceler sarfettirdiği doğa harikası beldeler bulunur. Hepsini anlatmaya satırların yetmeyeceği gerçeği karşısında Çeşme ve Foça, diğerlerine dolaylı temsilci atanarak ballandırılabilir.

Yunanistan'ın Sakız adasına 45 dakika kadar yaklaşılacak kadar Türkiye'nin batısındaki Çeşme, masmavi denizi, plajları ve termal merkezleriyle kendini ancak son birkaç yıla kadar saklayabilmiş, İzmirlinin münhasırlık anlaşması İstanbul turizmi yararına tek taraflı olarak feshedilmiştir. Bu durum bile Çeşme'ye olan tutkulu aşkın her yıl alevlenmesine yetmemektedir. Çeşme plajlarının ve özellikle Ilıca plajının en önemli özelliklerinden birisi, kıyıdan denize doğru yaklaşık yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olmasıdır. Ayrıca, Ilıca, gelişmiş bir termal merkezidir. Denizin içinde dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ılıca kaynakları bulunur. Yalnızca Ilıca Koyu'nda 250'nin üzerinde sıcak su kaynağı belirlenmiştir. Ilıca'dan Çeşme'nin diğer bir beldesi olan Alaçatı'ya yelken açılır.

Yelken diyorum, çünkü Alaçatı, adını uluslararası sörf ve yelken yarışları ile duyurmuştur. Motorun değil denizin sesinin sizi sakinleştirmesini istiyorsanız denemekte fayda var. Eskilerde köy meydanından ibaret, şimdilerde restore edilen tarihi taş evlerin birbiri adına boncuk gibi dizildiği ve bir Alman profesörün "sanatçılar sokağı" adını verdiği ana caddede, el emeği göz nurunu sergileyen kermeslere, mantıcıdan, butik otele, vur patlasın çal oynasın müzikten, mavi önlüklü çaycının servis yaptığı klasik çay bahçesine, sokaklarda gitar çalan delikanlılara kadar farklı tatlar alınır. Akşam yemeği için tatlı Çeşme rüzgarı bizi Dalyan'a sürükler. Sakin denize demirlemiş balıkçı kayıklarının yamacına atılmış sayısız masada yenice tutulmuş taze balığa sıcak insanların sıcacık sohbeti eşlik eder. "Çok yedik bir yürüyüş yapalım" diyenler soluğu Çeşme merkezde alır, yöresel ifadeyle kasabaya iner. Upuzun çarşıda hediyelik eşya mağazalarına bakınarak elde Tarihi Rumeli Dondurmacısı'ndan alınan sakızlı dondurma ile tıngır mıngır yürüyüşten sonra limana ulaşılır. Artık arabaların ışıklarına kadar net bir görüntü ile Sakız Adası karşınızdadır. Saatler 24'ü gösterdiğinde gençler büyüklerin çoğu kez olurunu almadan, kendilerine yalnız bildirimde bulunarak isimleri birbirinden havalı eğlence mekanlarının yolunu tutarlar. Açık hava diskolarda eğlenen onlarca insan uyuması gerektiğini unutarak sabaha karşı kumru –özellikle yengen- yemek için dakikalarca bekleme pahasına Ilıca'ya, Çeşme'ye yönelir. Artık son durak günün ağarmasını izlemektir. Pazar günü olağanüstü güzellikler sunan, en güzelleri Pırlanta, Çiftlik, Çatalazmak, Küçükliman, Paşalimanı, Şifne, Germiyan Yalısı, Sakızlı, Aya Yorgi ve Ilıca olan yirmiye yakın plajdan dilediğinizi seçebilirsiniz. Malum, deniz acıktırır. Akşamüstü yarımadanın ilk antik yerleşim yeri olan Ildırı'da (Erythrai) lokma yenebilir.

İsmini Fok balığından alan Foça ilçesi, yüzlerce yıl önce fok balığı avlamak üzere yöreye yerleşen antik kavimler tarafından kurulan bir yerleşimdir. Çeşme'nin renkli ve hızlı yaşamının aksine burası yazın çok daha sakin ve huzurludur. Eski Foça'da büyük deniz ve küçük deniz koylarının kıyılarına demirlemiş irili ufaklı balıkçı teknelerini izleyerek sahil boyunca güzel bir yürüyüş yapabilir, nihayetinde yine sahil boyunda bulunan balık restoranlarında veya kafelerde dinlenebilirsiniz. Güneş batı ufkunu boydan boya kaplayan Karaburun Yarımadası'nın ardına geçerken, tadına doyulmaz bir manzarayı da Foça'daki şanslı insanların gözleri önüne serer. İşte o anlarda, doğanın bu cömertliği karşısında insan zihnindeki her türlü düşünceden sıyrılarak yalnızca O'nun seyrine dalar.

Eski Foça ile beldesi Yeni Foça arasında sahili takip ederek kıvrıla kıvrıla giden yaklaşık 30 km. uzunluğundaki yol, belki de Ege yöresindeki en güzel manzaralara sahip olan sahil yollarından birisidir. Bu yolda seyahat ederken, sürücülük işini bir başkasına devretmeniz önemle tavsiye olunur. Her virajı döndüğünüzde, önünüzde çam ağaçları arasında eşsiz bir koy görüntüsü çıkar ve irili ufaklı adaların eşlik ettiği bu manzaradan gözünüzü alamazsınız. Yol boyuca birçok yerde bulunan park yerlerinde durarak, karşı kıyıda hayal meyal görünen Midilli Adası, Çandarlı, Dikili yöreleri ile bütünleşen bu muhteşem görüntüyü, gökyüzündeki martıları, denizdeki yelkenlileri doya doya izleyebilirsiniz.

Yolun sonunda şirin bir sahil beldesi karşılar sizi: Yeni Foça. Yeni Foça huzurun yeryüzündeki yansımasıdır. Çanak şeklindeki bir koyun etrafına kurulu bu beldede insanı kendine çeken bir tılsım vardır. Buz gibi, temiz ve berrak denizi, yeşile bürünmüş tepeleri ve kıyıda ağlarını onaran balıkçıları ile Yeni Foça, Ege'nin bir özeti gibidir.

Kültür-Sanat

İzmir'de on dokuz sinema salonu, 50. gurur yılını kutlayan İzmir Devlet Tiyatrosu'nun Konak, Karşıyaka ve Bornova'da 3 sahnesi, Devlet Opera ve Balesi'nin Konak'ta –tarihi Elhamra Salonu- bir; Devlet Senfoni Orkestrası'nın yine Konak'ta bir sahnesi vardır. Hâl böyle olunca kentin kültürel ve sanatsal çetelesi hepsine yetişmeyeceğinizden sizi seçim yapmaya zorlayacak kadar kabarıktır.

Kentin kültür ve sanat merkezi hâline gelen İzmir Sanat, yıl boyunca söyleşi, seminer, tiyatro ve film gösterileri, konserler ve sergilere ev sahipliği yapmaktadır.

İzmir Kültür ve Sanat Eğitim Vakfı'nca (İKSEV) organize edilen ve bugüne kadar Ray Charles, Tanita Tikaram, Leningrad Philarmony Orchestra, Christ De Burg, Sting, Moscow State Philarmony Orchestra, Chick Corea, New York City Ballet, Brayn Adams, James Brown gibi sanatında marka olmuş, ünü dünyayı tutmuş isimlerin onurlandırdığı ve yaz mevsiminin neredeyse tamamına yayılan Uluslararası İzmir Festivali kentin en önemli kültür-sanat aktivitelerinden birisidir.

Alternatif müzik arayışında olanlar, yaratıcı doğaçlama (emprevizasyon) tekniklerinin sergilendiği İKSEV'in İzmir Avrupa Caz Festivali, İzmir Flarmoni Derneği'nin Uluslararası JTI Caz Festivali ve Efes Pilsen Blues Festivali için biletlerini günler öncesinden almalıdır.

Öykü Günleri, Uluslararası Film Festivali, Kısa Film Festivali, İzmir Fuarı Uluslararası Halk Dansları Festivali, İzmir Tiyatro Günleri her yıl izleyicisi ile buluşan kültür sanat şenlikleri arasında yer alır.

Resimle ilgilenenler birbirinden değerli güzel sanatlar atölyelerinin; dans öğrenmek ya da kendini geliştirmek isteyenler dans okullarının yolunu tutabilirler. Çok sayıda fotoğraf, resim, desen, el işi, ve heykel sergileri sanatseverleri sanatçı ile buluşturur.

Üniversitemiz de İzmir'in kültür ve sanatına önemli katkılarda bulunmaktadır. Dokuz Eylül Sürekli Eğitim Merkezi'nde (DESEM) kaliteli filmleri mütevazi fiyatlarla izleyebilirsiniz. Üniversitemizin Senfoni Orkestrası, İzmir Sanat ile işbirliği içinde verdiği konserlerde hem öğrencilere hem de akademisyenlere haklı gurur yaşatmaktadır. Yine, kültür merkezimiz Sabancı Kültür Sarayı'na özel tiyatrolar konuk olmakta, Türkiye'ye mal olmuş müzisyenler konserler vermektedir.

Sosyal Topluluklar

Üniversite öğrencileri, mesleki bilgi ile donatılırken grup içinde sorumluluk üstlenme, inisiyatif kullanma, takım çalışmasına yatkınlık, liderlik, topluluk önünde etkili konuşma gibi hukukçunun taşıması gereken özellikleri sosyal topluluklarda geliştirebilir. Topluluk aktiviteleri sayesinde bir gruba ait olma duygusunu yaşayabilir, kalıcı dostluklar kurabilirsiniz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı, Ege Fotoğraf Kulübü, Ege Orman Vakfı, Atatürkçü Düşünce Derneği, Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Tema, Leo ve Rotaract Kulüpleri, tüm Türkiye'de olduğu gibi İzmir'de de etkin bir şekilde faaliyet gösteren, kapısını çalabileceğiniz topluluklar arasında yer almaktadır. 

Spor

Her şeyden önce, iklimin yumuşaklığı 10 ay boyunca deniz ve doğa sporlarının yapılmasına olanak tanır. İzmir'in spor kariyeri hem organizasyonlar hem de sportif başarılar bakımından parlaktır. 1971 yılında Akdeniz Oyunları'na ev sahipliği ilk kez yurtdışına seslenilmesinden sonra, dünyanın ikinci büyük spor organizasyonu Uluslararası Üniversite Oyunları (Universiade) 7 - 22 Ağustos 2005 tarihleri arasında büyük bir başarıyla İzmir'de gerçekleştirilmiştir. Universiade hazırlıkları çerçevesinde mevcut tesisler modernize edilmiş, yeni spor kompleksleri inşa edilmiştir. İzmir'i bu bakımdan tesis zengini olarak kabul etmek abartılı olmayacaktır. Gerçekten, Universiade sonrasında uluslararası organizasyonlar birbirini takip etmiş, 2 - 7 Eylül 2005'te Avrupa Bayanlar Basketbol Şampiyonası eleme müsabakaları, 4 - 9 Temmuz 2006'da Avrupa Eskrim Şampiyonası, 14 - 23 Temmuz 2006'da 20 yaş altı Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası İzmir'de yapılmıştır. Uluslararası Grand Prix yarışları Türkiye'nin en uzun pisti olan Pınarbaşı'nda düzenlenmektedir.

Altay, Altınordu, Bucaspor, Göztepe, İzmirspor ve Karşıyaka, mazileri bir asra yaklaşan İzmir'in güzide spor kulüpleridir. 35 ½ Karşıyaka ile tam 35 Göztepe seyircileri arasındaki hararetli, bir o kadar da yaratıcı rekabeti, 35 rakamı anlatmaya yeter sanırız. Pek çok kentte yalnız futbol maçlarına büyük ilgi gösterilirken İzmir'de basketbol, voleybol gibi diğer branşlarda da maçlar dolu tribünlere oynanmaktadır.

Yabancı Dil Öğrenimi

Hukuk fakültelerinin, buna bağlı olarak hukukçu sayısının her geçen gün artmasıyla meslektaşlarımız arasındaki rekabet giderek yoğunlaşmaktadır. Mezuniyet sonrasında iyi bir gelecek kurmanın, bunun ötesinde farklı kültürleri tanıyarak bireyin kendini geliştirmesinin anahtarı en azından bir yabancı dile akıcı konuşabilecek kadar hâkim olmaktır. İzmir, bu açıdan üniversite öğrencisine farklı alternatifler sunmaktadır. Çok sayıda özel kursların yanında İngilizce için Türk-Amerikan Derneği ve The British Council; Almanca için Alman Kültür Merkezi; Fransızca için Fransız Kültür Merkezi ve İtalyanca için Türk-İtalyan Dostluk ve Kültür Derneği'nde her seviyede yabancı dil kursları düzenlemektedir.

İzmir capcanlı yaşanılası bir yerdir. Ne güzel de özetliyor Victor Hugo "La Captive" isimli şiirinde İzmir'i:

"İzmir, bir prensestir çok güzel küçük şapkasıyla.

Mutlu ilkbaharlar durmaksızın onun çağrısına yanıt verir.

Nasıl vazo içindeki çiçekler gülümserse,

O da denizler arasından ışıldar... "


Uzun sözün kısası;

İzmir, gülümsemeye devam ediyor.

İzmir sizi keşfetmeye çağırıyor.

Güzel İzmir, en güzel yüzüyle sizi selamlıyor.


Bu yazı hazırlanırken www.izto.org.tr, www.izmir.gen.tr, www.izmir.gov.tr, www.wowturkey.com, http://tr.wikipedia.org/wiki, http://www.byegm.gov.tr internet adreslerindeki bilgi ve fotoğraflardan yararlanılmıştır.

http://web.deu.edu.tr/hukuk/hakkimizda/izmir.htm
#1954
ÖZEL HUKUK BÖLÜMÜ

Bölüm Başkanı                :  Prof.Dr. Melda SUR
Bölüm Başkan Yardımcısı   :  Prof.Dr. Ayşe HAVUTÇU

Medeni Hukuk Anabilim Dalı
Başkan: Prof.Dr. Ayşe HAVUTÇU

Prof.Dr. Ayşe HAVUTÇU
Doç.Dr. Demet ÖZDAMAR
Yrd.Doç.Dr. Hakan ALBAŞ
Yrd.Doç.Dr. M. Beşir ACABEY
Yrd.Doç.Dr. Damla GÜRPINAR
Yrd.Doç.Dr. Murat AYDOĞDU
Yrd.Doç.Dr. İlknur SERDAR
Yrd.Doç.Dr. Serdar NART
Arş.Gör.Dr. Serkan AYAN
Arş.Gör. Nalan KAHVECİ
Arş.Gör. Ali Haydar YAĞCIOĞLU
Arş.Gör. Ahmet TÜRKMEN
Arş.Gör. Senar ÇAĞIRGAN 
Arş.Gör. Özge ERBEK

İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Melda SUR

Prof.Dr. Melda SUR
Doç.Dr. Şükran ERTÜRK
Doç.Dr. Mustafa ALP
Yrd.Doç.Dr. Erhan BİRBEN
Yrd.Doç.Dr. Sezgi ÖKTEM SONGU
Arş.Gör. Merda Elvan YILDIZ
Arş.Gör.Senem DEĞER

Uluslararası Özel Hukuk ABD
Başkan V.: Prof.Dr. Işıl ÖZKAN

Arş.Gör. Ali Gümrah TOKER
Arş.Gör. Uğur TÜTÜNCÜBAŞI

Ticaret Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Huriye Kubilay

Doç.Dr. Oruç Hami ŞENER
Doç.Dr. Ahmet TÜRK
Doç.Dr. Sevilay UZUNALLI
Yrd.Doç.Dr. Y. Can GÖKSOY
Arş.Gör. Ali Haydar YILDIRIM
Arş.Gör. Direnç AKBAY
Arş.Gör. Kağan SUSUZ

Roma Hukuku ABD
Başkan: Doç.Dr. H. Gökçe T. ÖZDEMİR

Arş.Gör. Ali Selkor ATAK

Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Oğuz ATALAY

Doç.Dr. Meral S. ÖZKAN
Doç.Dr. Muhammet ÖZEKES
Yrd.Doç.Dr. Mine AKKAN
Arş.Gör. Evrim ERİŞİR
Arş.Gör. Pınar ÇİFTÇİ
Arş.Gör. Nedim MERİÇ

Deniz Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Huriye Kubilay

Yrd.Doç.Dr. Vural SEVEN
Arş.Gör. Doğuş Taylan TÜRKEL


KAMU HUKUKU BÖLÜMÜ

Bölüm Başkanı                :  Prof.Dr. Işıl ÖZKAN
Bölüm Başkan Yardımcısı   :  Doç.Dr. Oğuz ŞİMŞEK

Anayasa Hukuku Anabilim Dalı
Başkan V.: Yrd.Doç.Dr. Tijen DÜNDAR SEZER

Doç.Dr. Meltem D. CANİKLİOĞLU
Doç.Dr. Oğuz ŞİMŞEK
Yrd.Doç.Dr. Tijen DÜNDAR SEZER
Yrd.Doç.Dr. Serdar NARİN
Arş.Gör. Şafak E. TOPUZKANAMIŞ

Uluslararası Kamu Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Melda SUR

Yrd.Doç.Dr. Münevver A. ACABEY
Arş.Gör. Ali BAL
Arş.Gör. Uğur SAMANCI

Genel Kamu Hukuku ABD
Başkan: Doç.Dr. Oğuz ŞİMŞEK

Arş.Gör. Dr. Serkan EKİZ
Arş.Gör. Onur SIR

İdare Hukuku ABD
Başkan: Doç.Dr. Meltem KUTLU GÜRSEL

Doç.Dr. Oğuz SANCAKDAR
Yrd.Doç.Dr. Muhlis ÖĞÜTÇÜ
Arş.Gör. Derya Deviner ERGUVAN
Arş.Gör. Mine TURHAN

Ceza ve Ceza Usulü Hukuku ABD
Başkan: Doç.Dr. Mustafa Ruhan ERDEM

Doç.Dr. V.Özer ÖZBEK
Yrd.Doç.Dr.Behiye EKER KAZANCI
Yrd.Doç.Dr. Sesim SOYER GÜLEÇ
Arş.Gör.Pınar BACAKSIZ
Arş.Gör. Koray DOĞAN
Arş.Gör. İlker TEPE

Vergi Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Yusuf KARAKOÇ

Arş.Gör. Yıldırım TAYLAR
Arş.Gör. Burcu DEMİRBAŞ

Türk Hukuk Tarihi ABD
Başkan: Yrd.Doç.Dr. İrem KARAKOÇ

Arş.Gör. Müge VATANSEVER

Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi ABD
Başkan: Doç.Dr. Oğuz ŞİMŞEK

Arş.Gör. Engin TOPUZKANAMIŞ

Avrupa Birliği Hukuku ABD
Başkan: Prof.Dr. Işıl ÖZKAN

Yrd.Doç.Dr. Hacı CAN
Arş.Gör. Lale Burcu ÖNÜT
Arş.Gör. Hasan KARAKILIÇ


MALİYE VE EKONOMİ BÖLÜMÜ

Bölüm Başkanı          : Prof.Dr. Yusuf KARAKOÇ
                                                       
Maliye Anabilim Dalı

Başkan: Prof.Dr. Yusuf KARAKOÇ

Arş.Gör. Burak PINAR
Arş.Gör. Onur EROĞLU GÜNER

Ekonomi Anabilim Dalı

Başkan: Yrd.Doç.Dr. Canan ERKAN

http://web.deu.edu.tr/hukuk/hakkimizda/akademik.htm
#1955
ADRES:
T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dokuzçeşmeler/Buca 35160 -İZMİR

Fakültemiz, Üniversitemizin Buca İlçesi sınırları içerisindeki üç kampüsünden ikincisi olan "Dokuzçeşmeler Kampüsü"nde yer almaktadır.

FAKÜLTEYE ULAŞIM:

OTOBÜS İLE : İzmir'in Bornova, Bostanlı, Karşıyaka, Narlıdere, Gaziemir, Konak ve Otogar gibi merkezlerinden Buca'ya İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenli otobüs seferleri ile aktarmasız olarak ulaşmak mümkündür. Yolculuk süresi trafik durumuna bağlı olarak
değişmekle birlikte -uzun hatlar hariç- 35 dakikayı aşmamaktadır.

FAKÜLTEMİZİN ÖNÜNDEKİ OTOBÜS DURAĞINDAN GEÇEN BELEDİYE OTOBÜSLERİ VE HAT NUMARALARI

HAT NO: 36, 70, 104, 270 (Eskiyol), 271, 281*, 352, 360, 412, 476, 478, 514, 515, 576*, 670,

Otobüs seferleri karşılıklıdır. Geniş bilgi için www.eshot.gov.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Önemli ! (*) işaretli otobüsler İzmir'den Buca'ya gelirken fakültemizin önünden geçmez, bu otobüslere binerseniz Buca-Üçkuyular (Hasanağa Bahçesi) durağında inmeyi unutmayınız!

DOLMUŞ İLE : Fakültemiz, Buca-Üçkuyular'da Hasanağa Bahçesi karşısında bulunan dolmuş duraklarına 5 dk. yürüyüş mesafesindedir.  Dolmuş hat bilgileri aşağıdadır:

BUCA–BORNOVA   BUCA–GAZİEMİR  BUCA–YEŞİLYURT  BUCA–KEMER  BUCA-YENİGARAJ

OTOMOBİL İLE :

İzmir dışından geliyorsanız: İzmir Çevre Yolunda "Aydın" istikametine doğru devam ediniz. "Havalimanı-Çeşme" yönünü gösteren bağlantı yoluna girdikten sonra kısa bir süre sonra göreceğiniz "Buca" çıkışından çıkarak aşağıya düz devam ediniz (Üniversitemize ait Tınaztepe Kampüsünün sağ tarafınızda kaldığını göreceksiniz). "Buca Eski Mezarlığı"nı geçtikten hemen sonra fakültemizin de içinde yer aldığı Dokuzçeşmeler Kampüsünü fark edeceksiniz.

İzmir içinden geliyorsanız: İzmir'i Buca'ya  bağlayan ana cadde olan Menderes Caddesi boyunca hiçbir yere sapmadan otobüs güzergahını takip ederek Buca Üçkuyular Meydanına kadar geliniz. Buca-Üçkuyular Meydanından Dokuzçeşmeler Kampüsü yürüyerek 5 dk. mesafededir. 

Her iki durumda da kaybolursanız, çevrenizdekilere "Hasanağa Bahçesi"ni sorunuz! Fakülte Binası Hasanağa Bahçesinin kuzey kapısının tam karşısındaki büyük binadır.

http://web.deu.edu.tr/hukuk/hakkimizda/ulasim.htm
#1956
Tarihçe

EGE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ'NİN KURULUŞU (Ege Üniversitesi 20 Temmuz 1982 tarihinde ikiye bölünmüş ve Hukuk Fakültesi, yeni kurulan Dokuz Eylül Üniversitesine bağlanmıştır)

Ege Üniversitesi'nde bir Hukuk Fakültesi kurma düşüncesi, Kurucu Rektör Ord. Prof. Dr. Muhiddin EREL zamanında başlamıştır. 1959 yılında Rektör EREL, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri'nden Doç. Dr. Kudret AYİTER'e "İzmir'e gel, Hukuk Fakültesi'ni kurma işini üstlen!" teklifinde bulunmuştur. Doç. AYİTER, dersinde tek öğretim üyesi olduğunu, fakültesini yüzüstü bırakamayacağını, ancak her türlü katkıda bulunabileceğini söylemiştir. Üniversitede eksikliği sürekli olarak hissedilen Hukuk Fakültesi'ni kurma girişimleri İkinci Rektör, Prof. Dr. Mustafa ULUÖZ ve sonraki rektörler tarafından da devam ettirilmiştir.

Ege Üniversitesi Senatosu'nun, üniversitenin gelişimini planlama konusunda kurduğu komisyonun raporu 08.12.1966 günlü oturumun 4. gündem maddesi olarak görüşülmüş, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)'ndan gelecek mütalaaya göre 6 yeni fakültenin gelecek 5 yıllık plan döneminde açılması karara bağlanmıştır. Bu kararda Hukuk Fakültesi 3. öncelik sırasındadır. Ancak DPT Hukuk Fakültesi konusunda olumlu görüş bildirmemiştir.

Prof. Dr. İsmet KÖKTÜRK ve Prof. Kemal KARHAN'ın, Hukuk Fakültesi kurulması için senatonun 16.04.1969 günlü oturumunda verdikleri önerge üzerine üniversitenin on yıllık gelişme planını hazırlamak üzere Rektör Prof. Dr. M. ULUÖZ başkanlığında bir komisyon kurulmuştur. Ancak 1968 yılında üniversitelerde başlayan öğrenci olayları kırıp dökmelere, fakülte işgallerine ve cinayetlere doğru giderek tırmandığı, İstanbul ve Ankara Üniversiteleri'nde Hukuk ve Sosyal Bilimler Fakülteleri olayların odak noktaları olduğu için konuda bir gelişme olmamıştır. Senatonun 25.05.1971 günlü oturumunda, Hukuk Fakültesi dahil 8 yeni fakülte ve yüksek okul açılması kararı da sonuçsuz kalmıştır.

Rektör yardımcısı Prof. Dr. Mahmut BİRSEL'in Hukuk Fakültesi açılması için verdiği 20.11.1973 tarihli önergesi senatonun 27.11.1973 günlü oturumunda görüşülmüş ve konuyu incelemek üzere Prof. Dr. BİRSEL başkanlığında yeni bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyonun raporu, senatonun 01.07.1975 günlü oturumunda görüşülerek Hukuk Fakültesi açılma teklifi kabul edilmiş ve üst makamlara sunulacak gerekçeyi hazırlamak üzere Prof. Dr. Yusuf VARDAR başkanlığında Prof. Dr. Mahmut BİRSEL, Prof. Dr. Cengiz PINAR, Prof. Dr. İrfan BAŞTUĞ ve Prof. Dr. Kudret AYİTER'den oluşan bir komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Komisyonun, dünyadaki, Türkiye'deki ve Ege Bölgesi'ndeki gelişmeleri ve ihtiyaçları inceleyerek Ağustos ayı boyunca hazırladığı kapsamlı rapora da DPT 25.12.1975 tarihinde olumsuz görüş bildirmiştir. Buna rağmen çalışmalar devam etmiş, Ege Üniversitesi Senatosu 05.04.1977, 05.07.1977 ve 13.12.1977 günlü oturumlarında konuyu tekrar tekrar görüşerek Hukuk Fakültesi'nin açılması yönünde karar vermiştir.

Bu arada E.Ü. İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nin "İktisat Fakültesi" ve "İşletme Fakültesi" olmak üzere iki fakülteye ayrılması çalışmaları da devam ediyor ve anılan fakültenin "Hukuk Kürsüsü'nün, kurulacak Hukuk Fakültesi'nin çekirdeğini oluşturması yönünde fiili adımlar atılıyordu. Senatonun 07.02.1978 günlü oturumunda, İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nin 01.02.1978 gün ve 107/2 sayılı fakülte kurulu kararı göz önüne alınarak bu kararda önerilen kadroların Hukuk Fakültesi'ne tahsisine, bu kadroların bir kısmında halen çalışmakta olan Prof. Dr. Muhiddin ALAM, Prof. Dr. İrfan BAŞTUĞ, Prof. Dr. Şükrü POSTACIOĞLU, Prof. Dr. Bilge UMAR, Doç.Dr. Özkan TİKVEŞ, As. Şebnem BAŞOĞLU, As. Dr. Şeref ERTAŞ, Arş. Huriye MENEMENCİOĞLU ve As. Ahmet ÇALIK'ın kendi rızaları da alınmak şartıyla, Hukuk Fakültesi'nin faaliyete geçmesinin uygun görüldüğü tarihte bu fakültede görevlendirilmiş sayılmalarına; komisyonun tesbit ettiği bilim dallarına öğretim üyesi alınması için 4 profesör ve 7 doçent kadrosunun ilanına; müracaatların aynı komisyon tarafından incelenmesine karar verilmiştir. Bu kararda anılan komisyonun üyeleri Prof. Dr. İrfan BAŞTUĞ (başkan), Prof. Dr. Tevfik PEKİN, Prof. Dr. Şükrü POSTACIOĞLU, Prof. Dr. Kudret AYİTER (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi), Prof. Dr. Kemal OĞUZMAN (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi) dır. Böylece Hukuk Fakültesi'nin açılması yönünde en önemli fiili adım atılmıştır.

Fakülteye tahsis edilen kadrolardan birisine Prof. Dr. Mahmut BİRSEL 21.03.1978 tarihinde atanmış, aynı gün Prof. Dr. Hüseyin TİMUR, 1750 sayılı Kanunun 40. maddesine göre 2 yıl için Hukuk Fakültesi'nde görevlendirilmiş, İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kemal OĞUZMAN (30.03.1978'de) ile Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kudret AYİTER'in de 40. maddeye göre görevlendirildikleri anılan üniversite rektörlükleri tarafından bildirilmiştir. Böylece fakülte kurulunu oluşturacak öğretim üyesi sayısı fazlası ile temin edilmiştir. Bu öğretim üyeleri 14 Nisan 1978'de Rektör Prof. Dr. Hakkı BİLGEHAN'ın başkanlığında toplanmış ve ilk fakülte kurulu olarak Prof. Dr. Muhiddin ALAM'ı dekan, Prof. Dr. Şükrü POSTACIOĞLU ile Prof. Dr. İrfan BAŞTUĞ'u senato üyesi olarak seçmiştir.

Fakülte Kurulunun önerisi ve Senatonun 09.05.1978 tarih ve 220 / 24 sayılı kararı ile Hukuk Fakültesinde aşağıdaki kürsüler kurulmuştur:

1- Hukuk Tarihi ve Roma Hukuku
2- Medeni Hukuk
3- Ticaret Hukuku
4- İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
5- Medeni Usul Hukuku ve İcra İflas Hukuku
6- Anayasa ve İdare Hukuku
7- Ceza Hukuku ve Devletler Hukuku

Senato'nun 09.05.1978 tarih ve 220/31 sayılı kararı ile İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'ne bağlı "Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu" Hukuk Fakültesine bağlanmış, 06.06.1978 tarihinde Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesinden Prof. Dr. Turhan Tufan YÜCE naklen atanmış, 11.07.1978 tarihinde 1978-1979 öğretim yılında 200 öğrenci alınmasına karar verilmiş ve 03.10.1978 tarihinde Fakültenin öğretim ve sınav Yönetmeliği kabul edilmiştir. Prof. Dr. Kudret AYİTER'in ifadesine göre bu yönetmelik, çağdaş yönetmeliklerin en iyisidir.

HUKUK FAKÜLTESİNİN AKADEMİK TEŞKİLATI

Senato'nun 9 Mayıs 1978 tarihli kararı ile kurulan ilk 7 kürsü yukarıda belirtilmiştir. Bunlardan "Ceza Hukuku ve Devletler Hukuku Kürsüsü, Senato'nun 13.03.1979 tarihli kararı ile Ceza ve Ceza Yargılama Hukuku Kürsüsü ve Devletler Hukuku Kürsüsü olmak üzere iki kürsüye ayrılmıştır.

Fakülteye bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu'ndan başka Senato'nun 07.08.1979 gün ve 27 sayılı kararı ile öğretim süresi 2 yıl olan Adalet Yüksekokulu kurulmuştur. Yönetmeliği 11.12.1979'da kabul edilen bu okul, 1980-1981 öğretim yılında 100 öğrenci alarak öğretime başlamıştır.

Senatonun 28.04.1981 tarihli kararı ile "Devletler Hukuku Kürsüsü", "Devletler Umumi Hukuku Kürsüsü" ve "Devletler Hususi Hukuku Kürsüsü" olmak üzere iki kürsüye ayrılmıştır. Senatonun 30.06.1981 tarihli kararı ile de "İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kürsüsü", "Ticaret Hukuku Kürsüsü"ne bağlanmıştır.

1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlanmadan önce Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin akademik yapısı şöyle idi:

Kürsüler

1- Hukuk Tarihi ve Roma Hukuku Kürsüsü
2- Medeni Hukuk Kürsüsü
3- Ticaret Hukuku Kürsüsü
4- Medeni Usul Hukuku ve İcra İflas Hukuku Kürsüsü
5- Anayasa ve İdare Hukuku Kürsüsü
6- Ceza ve Ceza Yargılama Hukuku Kürsüsü
7- Devletler Umumi Hukuku Kürsüsü
8- Devletler Hususi Hukuku Kürsüsü

Yüksekokullar

1- Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu
2- Adalet Yüksekokulu

HUKUK FAKÜLTESİ BİNASI

Fiili Kuruluşunu 14.04.1978 tarihinde tamamlayan Hukuk Fakültesi'nin Dekanlık, İdari hizmetler ve hazırlık çalışmaları için yere ihtiyacı vardı. İlk çalışmalar, İktisadı ve Ticari Bilimler Fakültesince tahsis edilen odalarda başlamıştır. Ancak 1978-1979 öğretim yılında başlaması planlanan öğretimin yapılacağı daha geniş bina alanlarına ihtiyaç vardı.

İzmir'de Mithatpaşa Caddesi Karataş Semtinde Kız Lisesi'nin Karşısında ve deniz kenarında özel yüksekokul binası olarak inşa edilen, daha sonra Adliye ve Devlet Güvenlik Mahkemesi olarak kullanılan 178 nolu bina,  Ege Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü tarafından kiralanmıştı. Enstitü, bu binanın ilk üç katını Hukuk Fakültesine tahsis etti. Binada mobilya, mefruşat diye hiçbir şey yoktu. Fakültenin de henüz bütçesi ve parası yoktu. Diğer fakültelerin hurdalıkları dolaşılarak bulunan kırık dökük sandalyeler ve masalar toplanarak onarılmak suretiyle sınıflar, bürolar ve çalışma odaları oluşturuldu. Fakülte bu koşullar altında 15 Kasım 1978 tarihinde sade bir törenle öğretime açıldı.

FAKÜLTENİN EGE ÜNİVERSİTESİNDEN KOPARILIŞI

Üniversiteleri ve bağlı kuruluşlarını yeniden düzenleyen 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 20 Temmuz 1982 tarihinde yürürlüğe girmesi ile Ege Üniversitesi ikiye bölünmüş ve Hukuk Fakültesi yeni kurulan Dokuz Eylül Üniversitesine bağlanmıştır. Böylece Ege Üniversitesi yaklaşık yirmi yıllık bir uğraş sonunda sahip olduğu Hukuk Fakültesi'nden yoksun kalmıştır.

http://web.deu.edu.tr/hukuk/hakkimizda/kisatarihce.htm
#1957
HUKUKİ VE MALİ YÖNLERİYLE ADİ ORTAKLIK

Tarifi

Adi Ortaklık Borçlar Kanunu'muzun 520. Maddesinde "Şirket bir akittir ki onunla iki veya ziyade kimseler, saylerini ve mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeği iltizam ederler.

Bir şirket, ticaret kanununda tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise bu bap ahkamına tabi adi şirket sayılır." şeklinde tarif edilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulunan Borçlar Kanunu Tasarısı'nın 620. Maddesinde ise "Âdi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.

Bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, bu bölüm hükümlerine tâbi âdi ortaklık sayılır." şeklinde tarif edilmektedir.

Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 2. Maddesinin 8. Fıkrasında ise konuya iş ortaklığı olarak yaklaşılmakta dır. Buna göre "İş ortaklıkları: Yukarıdaki fıkralarda yazılı kurumların kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler iş ortaklıklarıdır. Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması mükellefiyetlerini etkilemez."

Bütün bu açıklamalar ışığında Adi Ortaklığı " iki yada daha fazla şahıs ya da tüzel kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir gaye için birleştirmeleri durumunda oluşan ortaklık " olarak tarif edebiliriz.             

1.  Hukuki Açıdan Adi Ortaklık

Adi Ortaklık,

- Borçlar Kununu'nun 520 – 541 maddelerinde
- Borçlar Kanunu Tasarısının 620 – 645 maddelerinde

Hüküm altına alınmıştır.
           
4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 15.08.2003 tarih ve 25200 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4964 sayılı Kanun'un 10. Maddesiyle değiştirilen Ortak Girişimler başlıklı 14. Maddesi de bu konuda hükümler içermektedir.

Buna göre :

Madde 14.- Ortak girişimler birden fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından iş ortaklığı veya konsorsiyum olarak iki türlü oluşturulabilir. İş ortaklığı üyeleri, hak ve sorumluluklarıyla işin tümünü birlikte yapmak üzere, konsorsiyum üyeleri ise, hak ve sorumluluklarını ayırarak işin kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili kısımlarını yapmak üzere ortaklık yaparlar. İş ortaklığı her türlü ihaleye teklif verebilir. Ancak idareler, işin farklı uzmanlıklar gerektirmesi durumunda, ihaleye konsorsiyumların teklif verip veremeyeceğini ihale dokümanında belirtirler. İhale aşamasında ortak girişimden kendi aralarında bir iş ortaklığı veya konsorsiyum yaptıklarına dair anlaşma istenir. İş ortaklığı anlaşmalarında pilot ortak, konsorsiyum anlaşmalarında ise koordinatör ortak belirtilir. İhalenin iş ortaklığı veya konsorsiyum üzerinde kalması halinde, sözleşme imzalanmadan önce noter tasdikli iş ortaklığı veya konsorsiyum sözleşmesinin verilmesi gerekir. İş ortaklığı anlaşma ve sözleşmesinde, iş ortaklığını oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin taahhüdün yerine getirilmesinde müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, konsorsiyum anlaşma ve sözleşmesinde ise, konsorsiyumu oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin, işin hangi kısmını taahhüt ettikleri ve taahhüdün yerine getirilmesinde koordinatör ortak aracılığıyla aralarındaki koordinasyonu sağlayacakları belirtilir.

Borçlar Kanunu'nun ilgili maddelerine göre taraflar doğrudan doğruya bir adi ortaklık kurabilirler, ya da bu ortaklık Ticaret Kanunu'nda belirtilen şirketlerin açık özelliklerini (Mümeyyiz vasıfları) taşımayan bir ortaklık ise bu ortaklık adi şirket sayılmaktadır.

Adi ortaklıklar tüzel kişiliğe sahip değillerdir. Ancak belli bir ticari unvanı kullanabilmektedirler.

Adi ortaklıkların tüzel kişiliği bulunmaması dolayısıyla ticaret siciline tescil ettirilme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu husus ile ilgili olarak 01.04.2009 tarih ve 27187 sayılı Resmi Gazete'de, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın " İç Ticaret 2009/2" sayılı "Ticaret şirketlerinin tüzel kişiliği bulunmayan bir ortaklık yapısı ile işlettikleri ticari işletmelerin ticaret siciline tescili hakkında tebliğ" yayımlanmıştır. Bu tebliğ'in 3 maddesi hükümlerine göre "Tüzel kişiliği haiz ticaret şirketlerinin müştereken belli bir amacı gerçekleştirmek ve kâr elde etmek için kurdukları ve müştereken yönettikleri tüzel kişiliği bulunmayan ortaklıklar aracılığıyla işletilen ticarî işletmeler talep edilmesi hâlinde ticaret siciline tescil edilir." (Konu ile ilgili açıklamalar ilerleyen satırlarda yapılmıştır.)

Türk Ticaret Kanunu'nun 14/1 maddesinde "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir."  hükmü bulunmaktadır.                                                                     

Aynı maddenin 3 fıkrasında da "Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmıyan diğer bir şirket adına (Ortak sıfatiyle) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi mesul olur. " denilmektedir.

Bu hükümler çerçevesinde adi ortaklığı oluşturan taraflar tacir niteliğindedirler.

http://www.aksisnet.com/diyalogmuhasebe/Kutuphane.asp?Diyalog=3181
#1958
Ertuğrul Özkök gazeteciliğin takip işi olduğunu en çok vurgulayan yayın yönetmenlerinin başında geliyor. Bence son derece önemli bir bir konu bu ve günümüzde gazetelerin en çok ıskaladıkları konuların başında da bu geliyor!

Geçenlerde internette gezinirken bir de baktım ki 1998 yılının Yüksek Askeri Şura kararlarının hemen ardından, Hürriyet Gazetesi, Sezai Şengün imzasıyla bir haber yayınlamış.

1998 yılının YAŞ toplantısında yüzü aşkın subay astsubay ordudan atılmış, üstelik içlerinde epey de abay rütbesinde subay var ama ne hikmetse ki, Hürriyet sadece tek bir Albay üzerinde odaklanmış. O albay kim mi peki?

Hani o YAŞ toplantısının hemen öncesinde bir medya grubunun Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden Türk miletine kakalamak istediği -özür dilerim- beş para etmez -tekrar özür dilerim- AİDS test malzemesini ve de rüşvet taleplerini elinin tersiyle iten Albay Aziz Hacıbektaşoğlu... Okuyalım mı haberi? 

Hadi okuyalım!

'Yüksek Askeri Şûra'nın önceki gün yapılan olağanüstü toplantısında aşırı dinci olduğu gerekçesiyle ordudan atılan Profesör Tabip Albay Aziz Hacıbektaşoğlu'nun, ana bilim dalı başkanlığı gibi bir göreve kadar yükseldiği öğrenildi. 

Askeri lise çıkışlı olan Hacıbektaşoğlu'nun Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptığı ve 3 yıldır istihbarat birimleri tarafından yakın takibe alındığı ortaya çıktı. Gülhane Askeri Tıp Akademisi istihbarat görevlilerinin 3 yıllık bir araştırmasından sonra Yüksek Askeri Şûra önüne getirilen Hacıbektaşoğlu'nun dosyası, komutanları bile hayret içinde bıraktı. YAŞ üyeleri belgeler üzerinde yaptıkları incelemeden sonra profesör unvanı alan Hacıbektaşoğlu'nu ordudan atma kararı verdi.'

(http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1998/06/18/50238.asp

Ne enteresandır ki bu haber başka hiçbir gazetede yer almamış o dönemde! Kuşkusuz Hürriyet farkı bu!

Neymiş! Üç yıl boyunca GATA İstihbarat subayları istihbarat subayları istihbarat toplamış da falan filan! Madem adam sakıncalı, 3 yıl peşine düşmüşsün, neden tutuyorsunuz adamı o makamda, göndersenize şark tarafında bir revire veteriner olarak? Yapmadığınız iş mi sanki?

Şimdi, AKP -o dönemde FP- milletvekili Kemalettin Göktaş'ın 1998 yılında Meclis kürsüsünden seslendirdiği iddiaları tekrar hatırlatalım:

'Kartel medyası mensuplarından biri, yurt dışından, AIDS hastalığını teşhis etmek için test ithal ediyor. Tabiî, Türkiye'de, istedikleri ölçüde bunun pazarını bulamıyorlar. Düşünüyor bizim bu cin fikirli kartel medyasına mensup yöneticiler, bunun en iyi pazarı nerede olur, olsa olsa, ordumuzdur, Türk Silahlı Kuvvetlerimizdir, oraya bunu pazarlayalım diyorlar.

Tanesi 2,5 milyon, her askere bu yaptırılacak, orduya intikal eden her erimize ve diğer subaylarımıza yaptırılacak. Düşünün, 3 ayda bir 200 bin yeni asker intikal ediyor ve her 200 bin askere de, AIDS hastalığı var mı, yok mu diye bu test yaptırılacak.

Bu, İstanbul'dan birtakım profesörlerin raporlarıyla, Genelkurmay'ın yazısıyla beraber, ordudan atılan İntaniye Anabilim Dalı Başkanına geliyor.

40 tane testi de kendisine veriyorlar. Arkadaşımız, bu testleri, kendisi bizatihi yapıyor, arzulanan netice çıkmıyor; ama, tatmin olmuyor, İnternetten tarama yapıyor, Amerika'daki makalelere bakıyor; ilaç Amerika'dan ithal ediliyor. Amerika'da kullanılıp kullanılmadığına da bakıyor, Amerika'da kullanılmıyor, bir makale yazılmamış. 

Bunlar nerede kullanılıyor diye... Kendi yaptığı testlerde de olumlu netice çıkmıyor. Peki, bu nerede, hangi ülkelerde kullanılıyor diye araştırdığında görüyor ki, Tayland'da, Kolombiya'da, Venezuella'da kullanılıyormuş. Bunun dışında, olumsuz bir rapor yazmak suretiyle Genelkurmay'a görüş bildiriliyor. Arkasından, 50 testle beraber bunun yeniden kontrol edilmesi, yeniden olumlu rapor verilmesi isteniyor herhalde ki, yine aynı şekilde olumsuz rapor verilince, Genelkurmay'daki bir orgenaral kendisini makamına çağırıyor. 

Makamına çağrıldığında –tabiî ki hastane başhekiminden mutlaka izin alınması gerekiyor- hastane başhekimi de "önemli değil, gitme" diyor ve bunun neticesi olarak da, bu değerli subayımız, maalesef, ordudan atılmış oluyor. "Olsa olsa bu olabilir" diye, kendisi, kanaatini, bize bu şekilde açıkladı.'

(http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem20/yil3/bas/b130m.htm)

Çok merak ediyorum, Hürriyet Gazetesi ve pek saygıdeğer Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök Beyefendi, 1998 yılında Hürriyet sayfalarından aşırı dinci ilan ettiği bu Albay'ı hiç merak etmedi mi? Neden bir muhabirini gönderip bu Albay'la röpörtaj yaptırmadı? Aşırı dinci olan bu albay, -üstelik profesör ve de bir de bölüm başkanını hiç merak etmediniz mi? Bu adam nasıl bir insandır, hangi aşırı dinci örgüte mensuptur? Aradan geçen bu 10 yıl içerisinde, devletin istihbarat örgütleri, bu albayın aşırı dinci örgüt bağlantılarını neden orataya koymuyorlar?

Al sana bir takip işi daha...Ey Türk medyası sen de uyuma! Bu olay büyük! Kaçırma!

Albay Dursun Çiçek için masumiyet karinesini hatırlatan beyefendiler, konu kimi kodamanların çıkarlarına çomak sokan, yargılanma hakkı bile bulunmayan albaylar olunca sessiz kalmayı yoksa mertlik mi sanıyorlar?

Yürüyün de ense traşınızı görelim!

Aydoğan VATANDAŞ / Haber 7
http://www.haber7.com/haber/20090810/Hurriyetin-YASta-AIDS-tetikciligi.php
#1959
İslam'ı göz ardı edebilir misiniz?

Lozan'da Türkiye, hiç olmazsa bu toprakların Müslüman halklarının bölünmesine yönelik emperyalist hesapların farkındadır ve Türkler ile Kürtler'in Müslümanlığından yola çıkarak bir bütünlük tezi savunur.

Ben diyorum ki:

Lozan sonrasında, orada savunulan bu bütünlük tezi terk edildi ve başka bir format üzerinden bütünlük tezi kurgulanmaya çalışıldı.

Ben diyorum ki:

80 küsur yılda yapılan, maalesef Türkiye'yi, Lozan'da İtilaf devletlerinin arzuladığı noktaya getirmiştir.

Şimdi Türkiye, etnik aidiyetlerin bu ölçüde ortaya çıkması karşısında Lozan'daki tezini bile savunacak durumda görünmüyor.

Gülay Göktürk, Türkler'le Kürtler'in ilişkilerinde İslam herhangi bir ortak duygu zemini oluşturmuyor mu demek istiyor?

Ya da İslam var ama çok az mı demek istiyor?

İslam hiç dikkate alınmasın mı demek istiyor?

Böyle ortak payda bilmem ne, toplumlar için bunların anlamı yok mu demek istiyor?

Şöyle bir soru üzerinde düşünsek:

Hiçbir ortak paydamız yoksa demokrasi ve özgürlükler etnik aidiyet duygusu bilenmiş bir topluluğu diğeri ile neden bir arada tutsun?

Neden ayrı bir toprak parçası içinde kendi özgürlük ve demokrasi düzenini inşa etmeyi tercih etmesin?

Akrabalıklar... Evlenmeler, birbirine karışmalar var...

Peki, bunlar nasıl var olmuş?

Yani diyelim Türkler ya da Kürtler, neden Hristiyan toplumlarla evlilikler yapmıyor da birbiri ile evlilik yapıyor?

Bunda da İslam'ın sağladığı iklim yakınlığı yok mu?

Bizi petrol ya da doğalgaz boru hatları bağlasın ama İslam bağlamasın...

Bu mudur?

"İslam'ın bu topraklar için stratejik anlamı" ifadesini kullandım. Bir iman olayı değil burada bahsettiğim. Bir sosyal gerçeklik...

Diyorum ki askere ve CHP'ye:

İslam'ı bir iman olayı ya da sistem yapılanması olarak dışlayabilirsiniz ama Türkiye'yi seviyorsanız onun bu topraklar için stratejik değerini görmezden gelemezsiniz.

Sormak isterim Göktürk'e:

Siz bu ülkeyi yönetiyor olsanız, toplumsal sorunların değerlendirilmesinde İslam aidiyetini nereye koyardınız?

Türkiye 80 yıldır toplumun İslam aidiyetini ne yapacağını tartışıyor.

Devlet toplumun "Türk kesimi" ile bile nizalı hale gelmiş.

Ama bilincin derinlerinde bir yerde de hâlâ Türkiye'nin Müslüman bir topluma dayandığı, Türkiye coğrafyasının İslam coğrafyası içinde yer aldığı, Türkiye'nin Afrika'nın kuzey batısından Çin Seddi'ne kadar olan alandaki İslam toplumlarıyla bir tür hukukunun bulunduğu notu var.

Türkiye, tamamen İslam aidiyeti ile bağlantılı olan bu alakayı önemsememeli mi?

Bu alakanın Türkiye'ye zararlı olduğunu mu düşünmeli?

Şu anda, "Türkiye'nin stratejik derinliği" denen şey, bir boyutu ile Türkiye'nin üç kıtanın kesişme noktasındaki sırf jeopolitikten kaynaklanan konumu ile bağlantılı ise diğer boyutu da bu büyük coğrafyadaki "kültürel-tarihi" klişesi altında ifade edilegelen İslam ortak paydasının üzerine oturmuyor mu?

Daha önce yazdım:

Lozan'da İngiltere, kendisini "En büyük İslam devleti" diye niteliyor ve mukaddes emanetlerin Osmanlı'nın elinden alınıp, Suudiler'e verilmesinin sözcülüğünü yapıyor.

Geçenlerde Putin de Rusya'yı "En büyük İslam devletlerinden biri" olarak niteledi.

Acaba niye yapıyorlar bunu?

Amerika, Avrupa, Rusya, kendilerinin odak olduğu enternasyonaller kurmaya çalışıyor.

İslam dünyasına yönelik olarak ise dezentegrasyon politikaları izleniyor.

Ben, İslam toplumlarındaki "ümmet bilinci"nin zaafa uğratılması, hatta tahrip edilmesinin, bu coğrafyaya yönelik en büyük emperyalist politika olduğunu düşünüyorum.

Türkiye Cumhuriyeti politikalarının "ümmet bilinci"ni aşındırmaya yönelik olması hangi çıkara hizmet etmiştir?

Osmanlı'nın, bütün İslam coğrafyasındaki izlerinin silinmesi politikası, Osmanlı coğrafyasını, yani İslam coğrafyasını parçalayıp yutmaya yönelikti.

Bizdeki Batıcı aydınlar gibi, İslam ülkelerindeki Batıcı aydınlar bu zokayı yuttular ve bu coğrafya, çözülmeyi hâlâ durduramadı.

Son operasyonlardan birisi Türkler ve Kürtler'e karşı yürütülüyor.

Benim söylediğim "Bu oyunu bozalım"dır. "Farklılıklarımızı derinleştirmek değil, ortaklıklarımızı besleyelim"dir. "İslam bu noktada ihmal edilmez bir değerdir" düşüncesidir.

Bu konuları ileride yine yine yazmak gerektiğini düşünüyorum.

Ama burada "İslam etnik çelişkiyi çözüyorsa diğer çelişkileri de çözmek için manivela olarak kullanılabilir mi" sorusu ile ilgili kısa bir şey söylemem lazım:

İslam, etnik soruna ilişkin söz söylerken devlete veya Türkler'e "Dilediğini yapabilirsin", Kürtler'e de "İslam kardeşliği adına her şeye razı ol" demiyor.

Bunun gibi, patron-işçi arasındaki çıkar çelişkisinde, patrona "Kafana estiği gibi davran", işçiye de "Daha uzatma, İslam kardeşliği adına razı ol" demez. İslam halkın afyonu değildir.

İslam devlete de herhangi bir etnik gruba da güç sahibi herhangi bir insana da sahip olduğu her şeyin emanet olduğunu ve asla zulme yönelmemesini duyuruyor. İslam insandan zalimin hasmı olmasını bekliyor.

İslam'ın belirleyici olduğu bir toplum vasatında, Türk'ün Türk'e, Kürt'ün Kürt'e zulmü de meşru değildir.

Son söz: Sağlıklı bir İslam toplumunda Şemdin Sakık'a Kürt olan babası da haksızlık yapamazdı.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/76019-turk-ve-kurtler-in-lozan-daki-amaci-haberi.aspx
#1960
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Kürt açılımına karşı ürettiği sert siyasette kongrenin izlerini görmek mümkün. Koltuğunu tehlikeye sokacak düzeye erişmese bile Bahçeli'ye parti içinde itirazların olduğu biliniyor. Birkaç ay önce eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın olağanüstü kongre için hatırı sayılır oranda imza toplamayı başardı.

MHP yönetimi bu talebi kabul etmedi, imzalara itiraz etti, konu mahkemeye taşındı, yargı 'kongreye gerek yok' kararı verdi.

Aydın'ın sonbahardaki kurultayda şansını tekrar deneyeceği kesin. MHP kongresi tek adaylı olmayacak. Aydın'ın delegeden alacağı oy Bahçeli'nin canını sıkabilir. Bahçeli'den Oktay Vural'a kadar MHP sözcülerinin sert üslubunun kongreyle ilgisi olduğunu düşünüyorum.

Burada Oktay Vural'a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Son günlerdeki açıklamalarıyla Vural ağzını iyice bozdu. Vural'ın bu ağır üslubu bana Bahçeli'nin yıllar önce 'Bir MHP'li devlet başkanının aleyhinde konuşmaz' çıkışını hatırlattı. Basın mensuplarıyla bir araya gelen Bahçeli'ye MHP'nin seçilmesine katkı verdiği Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in performansını sormuştum. Cevabı yukarıda 'milliyetçilerin devlet başkanlarının aleyhinde konuşmayacağını' söylediği cümlesi oldu. Gerçekten de MHP sözcüleri Cumhurbaşkanı Sezer'in milliyetçi siyasetle örtüşmeyen davranışlarına bile sessiz kaldı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün sözleri eleştirilebilir, devlet başkanlarının söyledikleri de kritik edilebilir. Ancak Cumhurbaşkanı'na 'Sen Bizans tekfuru musun?' diye soracak kadar ağır üslup kullanmak değil MHP'ye, hiçbir partiye yakışmaz. Ayrıca Güroymak'ın eski adı Norşin'i kullanmakla İstanbul'u Konstantinopolis yapmak arasında çok fark var. Oysa Vural Norşin'i MHP'de en iyi bilmesi gereken isim. Çocukluğunda Norşin'i çok duymuş olmalı.

Dün Ankara'nın gündemi demokratik açılımdı... Başbakan Erdoğan, duygusal konuşmasında açılım siyasetini bir adım öteye taşıdı. Açılım çalışmalarını hükümet adına yürüten İçişleri Bakanı Beşir Atalay siyasi partilerden randevu talep etti. Gelin görün ki CHP ve MHP henüz içeriği bilinmeyen bir çalışmaya baştan tepki göstererek 'biz yokuz' dedi. Her iki muhalefet partisi de Atalay'ın randevu talebine olumsuz yanıt verdi. AK Parti hükümeti bugüne kadar muhalefet tarafından sürekli 'uzlaşma aramıyor, tek başına hareket ediyor' diye eleştirilmişti.

AK Parti istiyor ki çözümü amaçlayan eylem planının altında sadece iktidarın değil muhalefetin de imzası olsun... Bu, çözümü de kolaylaştırır. Görüşlerini genellikle yazılı açıklama yaparak kamuoyuna duyuran Bahçeli, dün medyanın karşısına çıktı ve 'MHP hiçbir şekilde bu oluşumun içinde olmayacak. Oynanan oyun, okyanus ötesinde yazılan ve Başbakan Erdoğan'a biçilen küresel rolden başka bir şey değildir.' dedi.

Kapıları kapatırken, demokratik açılımın adresini okyanusun ötesi diye gösterdi. Açıkça ABD'yi işaret etti. Siyasette bir olayın arka planı izah edilirken komplo teorilerine sıkça başvurulur. Ancak iktidarı hedefleyen partilerin liderleri ispatlayamayacağı sözleri dikkatli kullanmaya özen gösterir. Acaba Kürt açılımın kaynağını okyanusun ötesi şeklinde açıklayan Bahçeli'nin elinde bu iddiasını belgeleyecek veriler var mı? Eğer varsa kamuoyu ile paylaşması gerekmiyor mu?

CHP'nin 'Biz yokuz' demesini anlamak mümkün. Bu partinin siyaseti itiraz üzerine kurulu. Her şeye itiraz, kendileri dışındaki herkese itiraz. Köprüye itiraz, altgeçide itiraz, aklınıza ne geliyorsa... CHP'nin en iyi bildiği karşı çıkmak. İcraatlara, reformlara karşı çıkmak geleneksel siyasetin gereği... Çözüme itiraz etmek için bunun AK Parti'den gelmesi yeterli gerekçe. Bir başka sağ parti olsaydı da durum değişmezdi. Sadece son olayda değil; CHP, çözümün değil sorunun parçası olmaya dünden aday bir parti. Öteden beri sürekli 'uzlaşma' çağrıları yapan CHP ve MHP'nin yakıcı soruna çözüm aranırken 'biz yokuz' diyerek kapılarını kapatması doğru siyaset midir? Cevabı tarih verecek...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=879489&title=chp-ve-mhp-neden-yok