Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#201


Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, avukatların 'başları açık' görev yapacaklarına ilişkin Danıştay 8. Dairesi kararına, Türkiye Barolar Birliği'nin yaptığı itirazı oy çokluğu ile redetti.

Avukat kimliğinin yenilenmesi istemiyle yaptığı başvuru, başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği'nce reddedilen başörtülü bir avukat, Türkiye Barolar Birliği meslek kurallarının 20. maddesinin iptali istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki ''Avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar'' düzenlemesindeki ''başları açık'' ibaresinin yürütmesini oy çokluğu ile durdurmuştu.

Davalı Türkiye Barolar Birliği, Danıştay 8. Dairesi'nin bu kararına itiraz etti. Başvuruyu görüşen, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu itirazı, oy çokluğu ile reddetti.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1009038-danistaydan-yasakci-barolara-ret-karari
#202
Alıntı yapılan: gokhanksk - 01 Nisan 2013, 21:34:00
Benim ve abimin bankaya yaklaşık 20 milyar kadar borcumuz var. Yakında icra için işlemler başlayacak büyük bir ihtimalle. Babamın ölümünden sonra miras malı kalmış oldu anneme, bana, abime, bir de kardeşime. Bu haliyle miras kalan bu eve dokunabilirler mi? Tapuda 4'e bölünmüş olarak görünüyor miras çünkü.

Merhabalar. Keşke dilimizi biraz daha itinayla yazıya dökmüş olsaydınız. Ben yazdıklarınızı yukarıda düzelttim. Sorunuza gelirsek... Taşınmazda sizin ve ağabeyinizin sahip olduğu miras payı üzerine her zaman için haciz konulabilir. Akabinde alacaklı banka, icra mahkemesinden alacağı yetki ile sizi temsilen ortaklığın giderilmesi davası açıp dava neticesinde taşınmazın icra yoluyla satılmasını sağlayabilir. Yani bahsettiğiniz durum ne taşınmazın üstüne haciz konulmasına ne de taşınmazın icra yoluyla satılmasına hukuken bir engel teşkil etmez. Kolay gelsin...
#203
Merhabalar. Hastalığınız ağır seyretmişse ve vücutta kalıcı sıkıntılara sebep olmuşsa, geçirmiş olduğunuz tüberküloz sebebiyle çok büyük ihtimalle askerliğe elverişli olmadığınız tespit edilecektir. Konuyla ilgili "Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği"nin ilgili hükümleri aşağıya çıkartılmıştır. Geçmiş olsun...


   Yükümlülerin Sağlık Muayeneleri
   
    Sağlık Muayenesi (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.)
   
    Madde 5 – (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Askerlik Kanunu gereğince yükümlülerin sağlık muayeneleri,  askerlik şubelerinin bulunduğu yerlerde, öncelikle varsa kayıtlı olduğu aile hekimi tarafından, yoksa en yakın resmi sivil sağlık kuruluşunda veya asker hastanelerinde tek tabip tarafından aşağıdaki şekilde yapılır.
   
    1) (Değişik: 16/6/2008-2008/13831 K.) Ruh ve beden durumları ile iç organları dikkatle gözden geçirilir, nabız sayılır, kan basıncı ölçülür, çıplak olarak belirlenen boy ve kilolar tespit edilir. Soluk alma ve vermedeki göğüs genişlikleri ve muayene sonunda bulunan hastalık ve arızalar kaydedilir. Yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması bulunup bulunmadığına ilişkin ekte yer alan Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formuna uygun yazılı beyanı alınır. Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızasına ilişkin elinde mevcut bulunan tıbbi belgelerin birer örnekleri de alınarak yükümlünün beyanı ile birlikte askerlik şubesinde muhafaza edilir.
   
    2) (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızası ya da fizik muayene ile saptanan bozuklukları nedeniyle muayene sonucunda karar verilemeyenlerle gözlem altında bulunmaları, uzman tabip tarafından değerlendirilmeleri veya laboratuar ya da görüntüleme tetkikleri gibi ileri tetkiklerle değerlendirilmeleri gerekenler, şayet aile hekimi ya da resmi sivil sağlık kuruluşunda görevli tek tabip tarafından muayene edilmiş ise en yakın asker hastanesine gönderilir. Yükümlü asker hastanesinde tek tabip tarafından muayene edilmiş ise ilgili uzmana yönlendirilir.

    3) (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Yükümlüler hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli değildir kararlı sağlık raporlarını tanzim etmeye yetkili makam, asker hastanesi sağlık kuruludur. Ancak, yatalaklar ile gözle görülür rahatsızlığı bulunanlar hakkında ertesi yıla bırakma, sevk geciktirmesi veya askerliğe elverişli değildir kararlı sağlık raporları, askerlik şubesi başkanı veya vekili ile mülki amirliklerce görevlendirilen resmi iki sivil (varsa biri aile hekimi) tabipten teşkil edilecek geçici sağlık kurulunca verilebilir. Ayrıca ihtiyaç duyulması halinde bu kurul resmi iki sivil tabipçe de oluşturulabilir. Geçici sağlık kurulunca haklarında karar verilemeyen yükümlüler askerlik şubelerince en yakın asker hastanesine sevk edilir."
   
    4) (Ek: 16/6/2008-2008/13831 K.) Yükümlü tarafından beyan edilmeyen ya da fizik muayene sırasında belirti ve bulgusuna rastlanamayan çeşitli hastalık ve arızaların ortaya konması veya taranması için laboratuar veya görüntüleme tetkiki gibi ileri tetkikler yapılması gerekmez. Yükümlülerin bu şekilde gerçekleştirilen sağlık muayenelerinde askerliğe elverişli bulunmaları, kendilerinin muayene tarihinde tam sağlıklı olduklarını göstermez ve silâh altına alındıktan sonra saptanan hastalık ve arızalarının askerlik sırasında ortaya çıktığının kanıtı veya karinesini tek başına oluşturmaz.
   
    5) (Ek: 16/6/2008-2008/13831 K.) Askerlik görevinin bitiminde erbaş ve erler hakkında birlik tabibi tarafından Terhis Öncesi Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu düzenlenir ve diğer formlar ile birlikte askerlik şubesinde yükümlünün şahsi dosyası imha edilinceye kadar muhafaza edilir.
   
    Gruplandırma
   
    Madde 6 – (Değişik: 16/6/2008-2008/13831 K.)
   
    (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Askerlik çağına giren yükümlüler, yoklamaları sonucunda askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.
   
    1) Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve arızası bulunmayanlar ile hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin A dilimlerine girenlerdir.
   
    2) Askerliğe elverişli olmayanlar: Hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar Listesinin B ve D dilimlerine girenlerdir.

     Yoklama dışında yapılan sağlık muayeneleri (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.)

     MADDE 7- Yoklamada arıza veya hastalıkları gözden kaçanların, sevki sırasında rahatsızlığını beyan edenlerin, yoklama kaçağı ve bakayaların muayeneleri, askerlik şubesinin bulunduğu yerde öncelikle varsa kayıtlı olduğu aile hekimi tarafından, yoksa en yakın resmi sivil sağlık kuruluşunda veya asker hastanelerinde bulunan tek tabip tarafından yapılır. Sağlık kuruluşlarına sevkten önce Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formunun doldurulması sağlanır.
   
    Yurtdışında Bulunan Yükümlülerin Sağlık Muayeneleri (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.)
   
    MADDE 8- Yurtdışında yaşayan askerlikle yükümlü vatandaşlardan herhangi bir hastalık veya arızası olmayanların sağlık muayeneleri, yükümlünün kayıtlı olduğu aile hekimi tarafından veya konsolosluklarca uygun görülecek resmi sağlık kuruluşlarında yaptırılır ve düzenlenecek yoklama formları doğrudan vatandaşın kayıtlı olduğu askerlik şubesi başkanlıklarına gönderilir. Yurtdışında yoklaması yapılanlar için Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu düzenlenmez. Ancak, bu yükümlülerden üçüncü fıkranın (d) bendi kapsamına girenler ile haklarında Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığınca verilen kararlara karşı yapılan itirazlar sonucunda yurtiçindeki asker hastanelerine sevki gerekenler için sevkten önce Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu düzenlenir.
   Askerlik yükümlülüğünü fiilen silah altına alınmayı gerektirmeyen askerlik hizmet çeşitlerinden biri ile yerine getirecek olanların yoklamaları yaptırılmaz.
   Fiilen silah altına alınacak olsun ya da olmasın, askerlik hizmetini yerine getirmeye engel sağlık sorunu olduğunu beyan eden veya görünüşlerinden hastalık veya arızası olduğu anlaşılanların muayeneleri konsolosluklarca uygun görülecek resmi sağlık kuruluşlarında yaptırılır ve iki tabip tarafından imzalanan muayene ve tetkik sonuçları, Türkçe tercümeleri ile birlikte konsolosluklarca onaylanarak Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığına gönderilir. Bu raporlar, Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığınca incelenir ve aşağıdaki kararlardan biri ile onaylanarak Milli Savunma Bakanlığı Askeralma Dairesi Başkanlığına gönderilir:
   a) Askerliğe Elverişlidir.
   b) Askerliğe Elverişli Değildir.
   c) Ertesi Yıla Bırakma.
   ç) Sevk Geciktirmesi.
   d) Yurtiçinde Bir Asker Hastanesinde Muayenesi Uygundur.
Ancak, fiilen silah altına alınmayı gerektirmeyen askerlik hizmet çeşitlerinden biri için başvuruda bulunmuş olanlar hakkında "Sevk Geciktirmesi" kararı verilmez. Sehven bu şekilde karar verilmiş olanların raporlarına "Ertesi Yıla Bırakma" kararı verilmiş gibi işlem yapılır.
   Bu kararlara karşı yapılan itirazlar, Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığınca belirlenecek yurtiçindeki asker hastanelerinde yapılacak kontrol muayenelerine göre sonuçlandırılır.
   
    Son Yoklamada Yapılacak Sağlık İşlemleri
   
    Madde 9 – Son yoklamada yapılan sağlık muayenelerinin kontrolu barışta, o bölgede bulunan kolordu, tümen baştabipleri tarafından savaşta üst makamlarca verilecek emre göre en yakın sağlık kurulu tarafından yapılır. Bundan başka son yoklama ile görevlendirilmiş bulunan askeri tabipler, çevrede görecekleri bulaşıcı hastalıkları muayenenin yapıldığı yerdeki hükümet tabibine yazılı olarak bildirmek zorundadırlar.
   
    Ayrıca muayeneler sonucu düzenleyecekleri askerlik şubelerindeki sağlık istatistiklerini de doldururlar ve bu şubeler kanalıyla ilgili makama gönderirler.
   
    Askerliğe Elverişli Olan ve Olmayanlar Hakkında Yapılacak İşlemler
   
    Madde 10 – (Değişik: 16/6/2008-2008/13831 K.)
   
    (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Yoklamaları yapılan yükümlüler, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.

    (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Yoklamaları sırasında geçici sağlık kurullarınca askerliğe elverişli olmadığı tespit edilen yükümlüler askere alınmazlar. Bu yükümlüler hakkında yerli askerlik şubesince işlem yapılıyor ise üç nüsha, yabancı askerlik şubesince işlem yapılıyor ise dört nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir ve onaylanan raporlar kesinleşir. Kesinleşen raporlardan biri ilgiliye verilir, biri onay makamınca, diğeri ise yerli ve yabancı askerlik şubesi başkanlığınca muhafaza edilir.
   
   Sağlık durumları geçici olarak bozuk olan yoklamaya tabi yükümlülere ertesi yıla bırakma, sevke tabi olanlara sevk tehiri kararı verilir ve üç nüsha rapor düzenlenerek onay makamlarına gönderilir. Raporları onaylanan bu yükümlülere ertesi yıla bırakma veya sevk tehiri işlemi yapılır. Onay makamlarınca tekrar muayenesine lüzum görülen yükümlüler, yeniden muayeneye gönderilir ve bunlara muayene sonucu alacakları rapor kararlarına göre işlem yapılır. Ertesi yıla bırakılanlar veya herhangi bir sebeple bir defadan fazla sağlık muayenesine tabi tutulanlar hakkında, her bir işlem öncesinde Yükümlülere Yoklamalarda Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu doldurulur.
   
   Tabipler tarafından kesin karar verilemeyenler, en yakın asker hastanelerine gönderilir. Bunların kesin kararları, bu hastanelerin sağlık kurullarınca verilir.
   
    Geçici Sağlık Kurulu Raporu
   
    Madde 11 – (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.) Sağlık durumları askerliğe elverişli olmayanlar ile geçici hastalık ve arızalarından dolayı ertesi yıla bırakılanların veya sevki geciktirilenlerin askerlik şubesi başkanlığı geçici sağlık kurulunca düzenlenen raporları, Askerlik Şubesi Rapor Defterine işlenir. Askerlik şubesi başkanlığı geçici sağlık kurulları tarafından tanzim edilen "Ertesi Yıla Bırakma" ve "Sevk Geciktirmesi" kararlı sağlık raporları askerlik şubesinin bağlı olduğu askeralma bölge başkanlığı, "Askerliğe Elverişli Değildir" kararlı sağlık raporları ise Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı tarafından onaylanmayı müteakip kesinleşir.

(Aşağıdaki bölümler, "Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği"nin eki olarak Resmi Gazete'de yayınlanmıştır)

    II. Yükümlü, Er ve Erbaşlara Hastalık ve Arızalar Listesinin Uygulanması:
   
    Tüm hastalık ve arızalar askerliğe uyarlık açısından Yönetmelik kapsamına alınmıştır. Hastalık ve Arızalar Listesinde her madde hastalık ve arızaların ağırlık derecesine göre A, B, C, D dilimlerine, dilimler de fıkralara ayrılmıştır. A dilimlerinde askerliğe elverişli olan hastalık ve arızalar, B ve D dilimlerinde askerliğe elverişli olmayan hastalık ve arızalar toplanmıştır. C dilimlerinde; A, B, D dilimlerinde toplanan hastalık ve arızaların tedavi ve nekahat hallerinde geçici olarak askerliğe elverişli olmayan durumları belirtilmiştir. D dilimlerinde barış ve savaşta sürekli olarak askerliğe elverişli olmayan, B dilimlerinde barışta askerliğe elverişli olmayan, savaşta gereksinme duyulduğu zaman askerliğe alınabilecek durumlar belirtilmiştir.

    HASTALIK VE ARIZALAR LİSTESİ

    (...)

    GÖĞÜS HASTALlKLARI
   
    Madde 46 – (Değişik: 05/2/2013-2013/4240 K.)
   
    A) 1. Akciğer ve mediastenin solunum fonksiyon bozukluğu yapmamış ve radyolojik olarak sınırlı kronik hastalıkları (interstisyel akciğer hastalıkları, sarkoidozis ve benzeri) ya da etiyolojisi belli olmayan radyolojik olarak saptanan, solunum fonksiyonlarını bozmayan minimal fibröz ya da kalsifiye sekeller.

   2. Solunum fonksiyon bozukluğu yapmamış ve koagülasyon anomalisine bağlı olmayan iyileşmiş pulmoner tromboemboliler.

   3.  Sekelsiz ya da solunum fonksiyonlarını bozmayan, radyolojik olarak tespit edilmiş minimal fibröz sekel, band ve benzeri lezyonlarla iyileşmiş akciğer ve/veya mediasten tüberkülozu olguları.

   NOT: Çok ilaca dirençli akciğer ve/veya mediasten tüberkülozu olguları sekel ve fonksiyon bozukluğuna göre maddenin (B) veya (D) diliminde değerlendirilir.

   B) 1. Yayma pozitif ya da yayma negatif olduğu halde klinik, radyolojik ve diğer laboratuvar yöntemlerle akciğer tüberkülozu tanısı konmuş olguların radyolojik olarak saptanan yaygın sekeller veya solunum fonksiyon bozukluğu yapmış sekeller veya radyolojik olarak saptanan 2 cm'den büyük tüberkülomalar ile iyileşmiş akciğer ve/veya mediasten tüberkülozu olguları.

   NOT: a) Çok ilaca dirençli tüberküloz tanısı konarak yeterli süre tedavi alarak kür kabul edilen olgular, sekelsiz olarak iyileşseler ya da solunum fonksiyonlarını bozmasalar bile bu madde kapsamında değerlendirilirler.
   b) Askerlik görevi sırasında çok ilaca dirençli tüberküloz tanısı alan yükümlülerin Sağlık Bakanlığınca yetkilendirilmiş merkezlerde tedavilerinin yapılabilmesi için tanı konduğu anda tedavi süresini beklemeksizin işlem yapılabilir.
   c) Tüm yükümlülerin eskiden geçirilmiş hastalıklarının kanıtı için tedavi gördüğü sosyal güvenlik sistemine dahil bir sağlık kurumu ya da verem savaş dispanserlerinden onaylı resmi rapor gerekir.
   ç) Çok ilaca dirençli akciğer ve/veya mediasten tüberkülozu olgularında ileri radyolojik incelemeler dahil tüberkülozla uyumlu sekel saptanamadığında hastalıklı döneme ait tüberküloz ile uyumlu bulgular içeren akciğer grafisinin ibraz edilmesi gerekir.

   2. Solunum fonksiyon bozukluğu yapmış veya akciğerler ve mediastende yaygın tutulumla seyreden ya da ilerleyici nitelikte olan tüberküloz dışı primer ya da sekonder kronik akciğer ve mediasten hastalıkları (interstisyel akciğer hastalıkları, pnömokonyozis, sarkoidozis ve benzeri) ya da bu hastalıkların sekelleri ile solunum fonksiyon bozukluğu yapmış geçirilmiş pulmoner tromboemboliler.

    C) 46 ncı maddenin A, B ve D dilimlerinde belirtilen hastalık ve arızaların tedavi ve nekahat halleri.
   
    D) 1. İki yıllık tedaviye rağmen halâ yayma pozitif olarak devam eden kronik ya da çok ilaca dirençli akciğer ve/veya mediasten tüberküloz olguları ile tüberküloz tedavisi sonrasında ileri derecede solunum fonksiyonu bozukluğu yapacak şekilde sekel bırakarak veya en az bir akciğerde "harab olmuş akciğer" görüntüsü vererek iyileşmiş akciğer ve/veya mediasten tüberkülozu olguları.
   NOT: Yükümlülerin eskiden geçirilmiş hastalıklarının kanıtı için tedavi gördüğü sosyal güvenlik sistemine dahil bir sağlık kurumu ya da verem savaş dispanserlerinden onaylı resmi rapor gerekir.
   
    2. (Değişik:16/6/2008-2008/13831 K.) İleri derecede fonksiyon bozukluğu yapmış, akciğer ve mediastenin tüberküloz dışı kronik hastalıkları ve sekelleri ile kronik pulmoner hipertansiyon veya kor pulmonaleye neden olmuş kronik veya tekrarlayan pulmoner tromboemboliler.
#204
Merhabalar.

Alıntı YapAdli para cezası hakkında bir sorun olacak. kişiye gönderilen mahkeme kararı sonucunda ödemesi gereken adli para cezası belirtilmekte ve ardından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı veriliyorsa kişi adli para cezasını ödüyor mu yoksa HAGB kararı çıktığından ödeme yapmıyor mu ?

HAGB kararı verilmişse, elbette adli para cezası da ödenmeyecektir. Aşağıda konuyla ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin tam metni bulunmaktadır. Kolay gelsin...



    Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
     Madde 231 – (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
    (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
    (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
    (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
    (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
    (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
    a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
    b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
    c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
    gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
    (7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
    (8] (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
    a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
    b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
    c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
    karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
    (9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
    (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
    (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
    (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
    (13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
    (14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.
#205
Merhabalar. Kiracınız belli ki tahliye kararını temyiz etmiş. Tehiri icra (icranın ertelenmesi) için de icra dairesine başvurmuş. Konuyla ilgili Yargıtay uygulaması, üç aylık kira bedelinin icra veznesine yatırılması (veya bu miktar ölçüsünde banka teminat mektubu getirilmesi) karşılığında tahliye kararını temyiz etmiş olan kiracının tehiri icra kararı alabileceği yönünde. Kiracınız tahliye ile birlikte gecikmiş kira bedellerinin tahsiliyle ilgili icra takibini de durdurmak istiyorsa, tüm dosya borcunu icra müdürlüğüne yatırmak durumunda kalacaktır. Tahliye için üç aylık kira bedeli yatırılır ancak gecikmiş kira bedelleri için tüm dosya borcu yatırılmazsa, kira bedellerinin tahsili için icra dosyasından her türlü haciz işlemini yapma imkanına sahip olursunuz. Tahliye kararını temyiz eden ve üç aylık kira bedelini yatıran kiracınıza Yargıtay'dan tehiri icra kararı getirebilmesi için 45 gün ila 60 gün arasında değişen bir süre verilecektir. Verilecek olan bu süre içinde kiracınızın Yargıtay'dan tehiri icra kararı getirip getiremeyeceğini takip edin. Verilecek süre içinde Yargıtay'dan tehiri icra kararı getirilemezse ve süre dolmadan da sürenin uzatılması talebinde bulunulmazsa, tahliye işlemine devam etmeniz mümkün hale gelir. Tehiri icra kararı getirilirse, temyiz neticeleninceye kadar beklemeniz gerekecektir. Kolay gelsin...
#206
Merhabalar. Size iş teklifinin yapıldığı e-postada kullanılan ifadeleri değerlendirmek gerekiyor. Şayet "işi kabul etmeniz halinde hemen veya şu tarihte gelip başlayabilirsiniz" şeklinde bir anlam çıkıyorsa, tazminat talep edebilirsiniz. Kolay gelsin...
#207
Merhabalar.
Alıntı yapılan: günsu - 01 Mart 2013, 20:11:06
mrb eşim mobilya mağazasından aldığı mobilyalarda problemle ilgilenmedikleri için son taksidini ödemedi ve bugün haciz geldi beyaz eşyalara haciz koyacaklarını söylediler fakat beyaz eşyalar benim adıma faturalı buna rağmen el koyabiliyorlarmı

İcra ve İflas Kanunu'nun 82. maddesi gereğince beyaz eşyalarınız haczedilemez. Bununla birlikte, borcun doğum sebebi mobilya alım satımı olduğundan, alım satım konusu mobilyalarınız haczedilebilir. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi edinmek için TIKLAYINIZ.

Alıntı Yapbirde biz tüketici haklarına şikayet edebiliyormuyuz arızaları gidermedikleri için
mobilya almıştık yani koltuk takımı gümüşlük felan fakat hala gelen olmadı biz bunun için şikayetçi olabiliyormuyuz peki

Tüketici sorunları ilçe hakem heyetine müracaat edebilirsiniz. Kolay gelsin...
#208
Merhabalar.

Alıntı Yapeşimin benimle evlenmeden önce çektiği kredi borcu var.bu borç yüzünden benim adıma olan herhangi bir mala haciz gelebiliyomu

Böyle bir şey hukuken mümkün değildir.

Alıntı Yapbu borç 6 yıl oldu yani zaman aşımına uğrama olayı varmı

Zamanaşımı süresi on yıldır. Alacaklının yaptığı her yasal işlem, bu on yıllık sürenin yeniden başlamasına sebep olur.

Alıntı Yap11880 den öğreniliyo ya tüm davalar aradığımızda eşimin borcu gözükmüyor neden yani

Dosya aciz vesikası ile neticelenmiş olabilir. Aciz vesikası hakkında detaylı bilgi için LÜTFEN TIKLAYINIZ. Kolay gelsin...
#209
Merhabalar. Anayasa Mahkemesi'nin 17.1.2013 tarihinde vermiş olduğu ve 23.01.2013 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren aşağıda tam metni mevcut bulunan kararına göre Askeri Ceza Kanunu'nun 47. maddesindeki şu iki cümle Anayasa'ya aykırı olduğu tespit edilerek iptal edilmiştir: "Askeri mahkemelerden Askeri Ceza Kanununun Üçüncü Babının Dördüncü Fasılında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez ve para cezasına veya tedbirlerden birine de çevrilemez. Aynı Kanunun Üçüncü Babının Üçüncü Faslı ile 84 üncü maddesi hariç olmak üzere 5 inci ve 130 uncu maddesi hariç olmak üzere sekizinci fasıllarında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez."

Buna göre Askeri Ceza Kanunu'nun;

"Kendini askerliğe yaramayacak hale getirenlerin cezası"nın öngörüldüğü 79. maddesi,
"Başkasını askerliğe yaramayacak hale getirenlerin cezası"nın öngörüldüğü 80. maddesi,
"Askerlikten kurtulmak için hile yapanlar"ın cezasının öngörüldüğü 81. maddesi sebebiyle verilecek cezalar Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği 23.01.2013 tarihinden itibaren TECİL EDİLEBİLECEK, PARA CEZASINA VEYA BAŞKA BİR TEDBİRE DE ÇEVRİLEBİLECEKTİR.

Keza Askeri Ceza Kanunu'nun;

"Yoklama kaçağı, bakaya, saklı, firar"ın cezasının öngörüldüğü 63. maddesi,
"Çağırılıpta gelmiyen yedek subaylarla askeri memurların cezaları"nın öngörüldüğü 64. maddesi,
"Vazife ve memuriyetlerine gitmeyenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 65. maddesi,
"Firar ve cezası"nın öngörüldüğü 66. maddesi,
"Yabancı memlekete firar edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 67. maddesi,
"Mehil içinde yakalananların cezası"nın öngörüldüğü 68. maddesi,
"Düşman  tarafında, düşman kaşısında, mahsur mevkiden kaçanların cezası"nın öngörüldüğü 69. maddesi,
"Sözleşerek firar ve cezası"nın öngörüldüğü 70. maddesi,
"Firara kalkışanları haber vermiyenlerin cezası"nın öngörüldüğü 74. maddesi,
"Kaçaklara yardım edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 75. maddesi,
"Tutukevi veya cezaevinden kaçmak veya kaçmaya aracı olmak" suçunun cezasının öngörüldüğü 76. maddesi,
"Göz veya oda hapsi ceza yerinden kaçmak, infaz şartlarına uymamak, kaçmaya aracı olmak" suçunun cezasının öngörüldüğü 77. maddesi,
"Düşman tarafına, yabancı memlekete kaçanlar hakkında mali ve fer'i cezalar"ın öngörüldüğü 78. maddesi,
"Amir veya üste saygısızlık ve tehdit" suçunun cezasının öngörüldüğü 82. maddesi,
"Yalan yere veya usulsüz şikayet edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 84. maddesi (ki bu maddeden alınan cezalar zaten tecil edilebiliyordu),
"Amir ve mafevkine (üstüne) hakaret edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 85. maddesi,
"İtaatsizlikte ısrar edenlerin cezası"nın öngörüldüğü 87. maddesi,
"Toplu asker karşısında veya hizmetten savuşmak için veya silahlı iken yapılan itaatsizliğin cezaları"nın öngörüldüğü 88. maddesi,
"Büyük zararlar veren itaatsizliğin cezaları"nın öngörüldüğü 89. maddesi,
"Mukavemet ve cezası"nın öngörüldüğü 90. maddesi,
"Amire ve mafevka (üste) fiilen taarruz edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 91. maddesi,
"Muharrik ve cezası"nın öngörüldüğü 93. maddesi,
"İsyan muharriki ve cezası"nın öngörüldüğü 94. maddesi,
"Hilafı salahiyet askerlik işleri için toplananlar ve müzakere yapanların cezaları"nın öngörüldüğü 95. maddesi,
"Askerlikten soğutanların cezaları"nın öngörüldüğü 96. maddesi,
"Fesat ve cezası"nın öngörüldüğü 97. maddesi,
"Fesadı haber vermeyenlerin cezası"nın öngörüldüğü 98. maddesi,
"Askeri isyan ve cezası"nın öngörüldüğü 100. maddesi,
"Askeri isyanda önayak olanların cezaları"nın öngörüldüğü 101. maddesi,
"Düşman karşısında askeri isyan suçlularının cezası"nın öngörüldüğü 102. maddesi,
"Askeri fesat ve isyana iştirak edenlerden önayak sayılacak diğer askerler"in cezasının öngörüldüğü 104. maddesi,
"Askeri karakol ve nöbetçi ve devriyeye taarruz edenlerin cezaları"nın öngörüldüğü 106. maddesi,
"Hizmete mahsus eşyayı tahrip ve terk ve kaybedenler"in cezasının öngörüldüğü 130. maddesi (ki bu maddeden alınan cezalar zaten tecil edilebiliyordu),
"Eşyayı ve malları çalan, satan, rehine veren ve alanlar"ın cezasının öngörüldüğü 131. maddesi,
"Üstünün, astının veya arkadaşının bir şeyini çalanlar"ın cezasının öngörüldüğü 132. maddesi,
"Bozuk ölçü kullananlar"ın cezasının öngörüldüğü 133. maddesi sebebiyle verilecek cezalar Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği 23.01.2013 tarihinden itibaren TECİL EDİLEBİLECEK ve para cezasına veya başka bir tedbire de çevrilebilecektir.

Alıntı yapılan: code77 - 30 Mart 2013, 00:54:52
Merhabalar, 2012 ağustos ayında, bakaya kalıp 250tl para cezası ödemiştim, 2012 aralık ayında da askere gidemeyip tekrar bakaya kaldım. Yeni kanuna göre "ikinci kez" bakaya kaldığım için mahkeme açılacağını biliyordum. Askeri Ceza Kanunun 63.maddesinde 6 aya kadar hapis cezası alabileceğim yazıyor. Ben 6 ay hapis cezası alsam bile paraya çevrileceğini okumuştum daha önce fakat bugün itibarıyla Askerlik şubesinden gelen bilidiride, hapis cezasını paraya çevrilemeyeği yazıyor.

- Askeri Ceza Kanunun 63'üncü maddesi gereğince bakaya şuçunu işleyenler ağır hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Bu ceza, para cezasına da çevrilmemektedir... yazıyor.

Yani bu durumda 6 aya kadar hapis cezası alırsam, bu cezayı paraya çeviremeyecek ve hapis mi yatacağım? Bu duruma çok moralim bozuldu, bilgili arkadaşlardan yardım bekliyorum.

Hatırlanacağı üzere 22/5/2012 tarihinde kabul edilen "Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"la ilk kez yoklama kaçağı olan ve bakaya kalan yükümlüler için yoklama kaçağı ve bakaya suçları kabahate dönüştürülmüş ve idari para cezası yaptırımına bağlanmıştı. Anayasa Mahkemesi'nin aşağıda tam metni bulunan kararından sonra sizin de endişe etmenize gerek kalmadı. Suçunuz para cezasına veya başka bir tedbire çevrilebilecektir. Kolay gelsin...



ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Esas Sayısı : 2012/80
Karar Sayısı : 2013/16
Karar Günü : 17.1.2013
R.G. Tarih-Sayı : 23.01.2013-28537

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :

1- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/80)
2- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/81)
3- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/82)
4- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/83)
5- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/84)
6- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/109)
7- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/110)
8- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/111)
9- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/112)
10- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2010/113)
11- KKK 1. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi (E. 2012/114)
12- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/115)
13- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/119)
14- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/120)
15- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2010/121)
16- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/122)
17- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/123)
18- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/124)
19- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/125)
20- Askeri Yargıtay 3. Dairesi (E. 2010/131)
21- Askeri Yargıtay 3. Dairesi (E. 2012/138)
22- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/139)
23- Askeri Yargıtay 3. Dairesi (E. 2012/140)
24- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2012/141)
25- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2010/142)
26- Askeri Yargıtay 3. Dairesi (E. 2012/144)
27- KKK 6. Mknz. P. Tüm. K.lığı Askeri Mahkemesi (E. 2012/148)
28- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/150)
29- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/151)
30- Askeri Yargıtay Daireler Kurulu (E. 2010/152)
31- Askeri Yargıtay 2. Dairesi (E. 2012/153)
32- Askeri Yargıtay 3. Dairesi (E. 2012/154)
33- Askeri Yargıtay 4. Dairesi (E. 2013/3)
34- Askeri Yargıtay 1. Dairesi (E. 2013/8)

İTİRAZLARIN KONUSU : 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun;

1- 47. maddesinin birinci fıkrasının 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin,

2- 31.3.2005 günlü, 5329 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının "Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümünün,

3- 26.2.2008 günlü, 5739 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 10. maddesinin,

Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Bakılmakta olan davalarda, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için başvurmuşlardır.

II- İTİRAZLARIN GEREKÇESİ

İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin başvuru kararlarında özetle; 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendiyle anılan Kanun'un üçüncü babının 4. faslında düzenlenen suçlar nedeniyle hükmolunacak cezalara ilişkin erteleme, tedbir ya da para cezasına çevrilme yasağı ile 3., 5. ve 8. fasıllarda düzenlenen suçlara ilişkin erteleme yasağının, ek 8. maddenin ikinci fıkrası ile sırf askeri suçlar ile anılan Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında düzenlenen suçlar nedeniyle hükmolunacak cezalar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların uygulanamamasının, ek 10. maddenin ikinci fıkrasıyla da 1632 sayılı Kanun'da düzenlenen tüm suçlarla ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin (5) ila (14) numaralı fıkraları arasında düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kuralların uygulanamamasının aynı hukuki durumda bulunan kişiler arasında eşitsizlik yarattığı; mahkemelerce suça etki eden faktörlerin yeterince değerlendirilip failin ve fiilin özellikleri dikkate alınarak hükmolunacak cezanın şahsileştirebilmesi imkânını ortadan kaldırdığı ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil ettiği belirtilerek, itiraz konusu kuralların Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları

22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun itiraz konusu kuralları da içeren maddeleri şöyledir:

1- "Cezaların tecili ve hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve tedbirler

Madde 47- (Değişik: 13/5/1940 - 3823/1 md.) Türk Ceza Kanununun birinci kitabının müstakil faslında yazılı olan cezaların tecili hakkındaki kaideler aşağıdaki hükümler nazara alınmak şartiyle askeri şahıslar hakkında da tatbik olunur.

A) (Değişik : 22/3/2000 - 4551/12 md.) Askeri mahkemelerden Askeri Ceza Kanununun Üçüncü Babının Dördüncü Fasılında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez ve para cezasına veya tedbirlerden birine de çevrilemez. Aynı Kanunun Üçüncü Babının Üçüncü Faslı ile 84 üncü maddesi hariç olmak üzere 5 inci ve 130 uncu maddesi hariç olmak üzere sekizinci fasıllarında yazılı suçlardan dolayı verilen cezalar tecil edilemez. Ancak fiili işlediği zaman onsekiz yaşını doldurmamış çocuklarla, hüküm zamanında yetmiş yaşına girmiş olanların mahkum oldukları bir seneden az hapis cezaları tecil olunabilir.

B) Türk Ceza Kanunu mucibince bir kabahat fiilinden dolayı mahkum olan ve cezası tecil edilen kimse bir sene içinde ve yine mezkür kanuna tevfikan hapis cezası ile mahkum olan ve cezası tecil edilen bir kimse beş sene içinde; askeri bir suçtan dolayı hapis veya daha ağır bir cezaya mahkum olur ve bu askeri cürüm Türk Ceza Kanunu mucibince cezayi mucip fiillerden bulunmazsa, ikinci mahkumiyet evvelki cezanın teciline mani olmaz.

C) Evvelki mahkumiyet askeri bir suç için verilmiş bir ceza olur ve bu askeri suç Türk Ceza Kanunu mucibince cezayi mucib bir fiil bulunmazsa ikinci fiilden dolayı Türk Ceza Kanunu mucibince verilecek cezanın teciline birinci fiil mani olamaz."

2- "Ek Madde 8- (Ek: 31/3/2005 – 5329/1 md.) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bu Kanunda yer verilen suçlar hakkında da uygulanır. Ancak, bu Kanunun fer'î askerî cezalara ve cezaların ertelenmesine ilişkin hükümleri ile zamanaşımına ilişkin 49 uncu maddesinin (A) bendi hükümleri saklıdır.

Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ön ödeme hükümleri uygulanmaz.

3- "Ek Madde 10- (Ek: 26/2/2008-5739/1 md.) Bu Kanunda ve diğer ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler bakımından bu Kanunun ek 8 ve 9 uncu maddeleri ile 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

Bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ila ondördüncü fıkraları uygulanmaz."

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

1- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca E.2012/80, 2012/81, 2012/82, 2012/83, 2012/84 sayılı dosyaların 12.9.2012; E.2012/109 sayılı dosyanın 3.10.2012; E.2012/110, 2012/111, 2012/112, 2012/113, 2012/114, 2012/115 sayılı dosyaların 11.10.2012; E.2012/119, 2012/121, 2012/122, 2012/123, 2012/124, 2012/125 sayılı dosyaların 1.11.2012; E.2012/131 sayılı dosyanın 22.11.2012; E.2012/138, 2012/139, 2012/140, 2012/141 sayılı dosyaların 4.12.2012; E.2012/142, 2012/144, 2012/148, 2012/150, 2012/151 sayılı dosyaların 27.12.2012; E.2012/152, 2012/153, 2012/154 sayılı dosyaların 3.1.2013; E.2013/3 ve 2013/8 sayılı dosyaların ise 17.1.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

2- E.2012/120 sayılı dosyanın 1.11.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle davada uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.

Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

Başvuru kararında, 1632 sayılı Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının "Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümünün, ve ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının "silahında dikkatsizlik tedbirsizlik sonucu yaralanmaya sebebiyet vermek suçu" yönünden iptaline karar verilmesi talep edilmiştir.

İtiraz yoluna başvuran Mahkemece iptali talep olunan 1632 sayılı Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinde, failin işlediği 1632 sayılı Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında yazılı suçlar (79 ila 81. maddeler) nedeniyle verilen cezaların tecil edilemeyeceği, para cezası ya da tedbire çevrilemeyeceği, ayrıca bu babın üçüncü faslı (63 ila 78. maddeler) ile beşinci ( 84. madde hariç olmak üzere 82 ila 107. maddeler) sekizinci faslındaki (130. madde hariç olmak üzere 131 ila 133. maddeler) suçlar nedeniyle hükmolunacak cezaların tecil edilemeyeceği; ek 8. maddenin ikinci fıkrasında,  sırf askerî suçlar ile bu Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar uygulanmayacağı; ek 10. maddenin ikinci fıkrasında ise 1632 sayılı Kanun'da yazılı suçlarla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin beş ila ondördüncü fıkralarının uygulanmayacağı düzenlenmiştir.

İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin önündeki davanın konusunu oluşturan dikkatsizlik sonucu başkasının yaralanmasına sebebiyet vermek suçu, askeri suçlardan olup 1632 sayılı Kanun'un üçüncü babının onuncu faslının 146. maddesinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu suç nedeniyle hükmolunan hapis cezasının teciline, seçenek yaptırımlara çevrilmesine, Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendi ve ek 8. maddesinin ikinci fıkrası engel teşkil etmemektedir. Başka bir ifadeyle anılan suç, ortak hüküm niteliğinde olan Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendi ile ek 8. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değildir. Bu itibarla, Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümleleri ve ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının " Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümü görülmekte olan davada uygulanacak kural niteliği taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle;

A- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun, 26.2.2008 günlü, 5739 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının "silahında dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralanmaya sebebiyet vermek suçu" yönünden esasının incelenmesine,

B- 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun;

1- 47. maddesinin birinci fıkrasının, 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin,

2- 31.3.2005 günlü, 5329 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının "Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümünün,

"silahında dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralanmaya sebebiyet vermek suçu" yönünden itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu cümlelere ve bölüme ilişkin başvurunun Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- BİRLEŞTİRME KARARLARI

1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun yukarıda belirtilen maddelerinin iptali istemiyle açılan E.2012/81, 2012/82, 2012/83, 2012/84, 2012/109, 2012/110, 2012/111, 2012/112, 2012/113, 2012/114, 2012/115, 2012/119, 2012/120, 2012/121, 2012/122, 2012/123, 2012/124, 2012/125, 2012/131, 2012/138, 2012/139, 2012/140, 2012/141, 2012/142, 2012/144, 2012/148, 2012/150, 2012/151, 2012/152, 2012/153 ve 2012/154 sayılı dosyalar ile E.2013/3 ve 2013/8 sayılı dosyaların aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2012/80 sayılı dosya ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esaslarının kapatılmasına, esas incelemesinin E.2012/80 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

Birleştirme kararları her ne kadar farklı suç tipleri yönünden verilmişse de değerlendirme iptal konusu maddelerin kapsadığı tüm suçlar bakımından yapılmıştır.

VI- ESASIN İNCELENMESİ      

Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Mustafa ÇAL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- Uygulanacak Kural Sorunu

E.2012/80 sayılı dosya ile birleştirilmesine karar verilen E.2012/114 sayılı dosyada itiraz yoluna başvuran Mahkeme, 1632 sayılı Kanun'un ek 10. maddesinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığını ileri sürerek iptaline karar verilmesini istemiştir.

İtiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'de, sanığın Kanun'un 144. maddesi delaletiyle 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince "ihmal suretiyle memuriyet görevini kötüye kullanmak suçu"ndan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.

İtiraz yoluna başvuran Mahkemece iptali talep olunan Kanun'un ek 10. maddesinin birinci fıkrasında Kanun'da ve diğer ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar, 5237 sayılı Kanun'un birinci kitabında yer alan düzenlemeler bakımından 1632 sayılı Kanun'un ek 8. ve 9. maddeleri ile 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63. maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı; ikinci fıkrasında ise 1632 sayılı Kanun'da yazılı suçlarla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin beş ila ondördüncü fıkralarının uygulanmayacağı düzenlenmiştir.

İtiraz konusu ek 10. maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanma olanağını ortadan kaldıran ikinci fıkrasının görülmekte olan davada uygulanma olanağı bulunmasına karşın, geçiş hükmü niteliğindeki itiraz konusu ek 10. maddenin birinci fıkrası, görülmekte olan davada uygulanacak kural niteliği taşımamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 22.05.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 5739 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 10. maddesinin birinci fıkrasının itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

B- Sınırlama Sorunu

Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi'ne itiraz yoluyla yapılacak başvurular başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralı ile sınırlıdır.

Başvuran Mahkemelerce iptali talep olunan 1632 sayılı Kanun'un ek 8. maddesinin ikinci fıkrasında sırf askerî suçlar ile Kanunun üçüncü babının dördüncü faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ön ödeme hükümlerinin uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır. İtiraz yoluna başvuran mahkemelerin bazıları itiraz konusu kuralın sırf askeri suçlar kısmı yönünden bazıları ise hem sırf askeri suçlar hem de üçüncü babın dördüncü faslında yazılı suçlar yönünden kısa süreli seçenek yaptırımlar bölümünün iptalini talep etmişlerdir. Ancak itiraz başvurularının tamamı kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların uygulanmamasına ilişkin olup ön ödeme hükümlerine ilişkin olarak bir başvuru bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kuralda yer alan "Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar" ibaresi ön ödeme hükümleri için de geçerli olan ortak bir ibare olduğundan ve ön ödeme ile ilgili bölümün başvuran mahkemelerce uygulanma kabiliyeti olmadığından ek 8. maddenin ikinci fıkrasına yönelik Anayasa'ya aykırılık incelemesinin de "... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümüyle sınırlandırılması gerekmektedir.

Bu nedenle, 1632 sayılı Kanun'un 5329 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının "Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümüne ilişkin esas incelemenin, "...kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..."  ibaresiyle sınırlı olarak yapılmasına, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

C- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu

1- 1632 Sayılı Kanun'un 47. Maddesinin Birinci Fıkrasının, 4551 Sayılı Kanun'un 12. Maddesi İle Değiştirilen (A) Bendinin Birinci ve İkinci Cümlelerinin İncelenmesi

Başvuru kararlarında, itiraz konusu kuralda yer alan Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında düzenlenen suçlar nedeniyle hükmolunacak cezalara ilişkin erteleme, tedbir ya da para cezasına çevrilme yasağı ile 3., 5. ve 8. fasıllarda düzenlenen suçlara ilişkin tecil yasağının aynı hukuki durumda bulunan kişiler arasında eşitsizlik yarattığı; mahkemelerce suça etki eden faktörlerin yeterince değerlendirilip failin ve fiilin özellikleri dikkate alınarak hükmolunacak cezanın kişiselleştirilmesi imkânını ortadan kaldırdığı ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun'un 47. maddesinin (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinde, failin işlediği Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında yazılı suçlar (79 ila 81. maddeler) nedeniyle verilecek olan cezaların tecil edilemeyeceği, para cezası ya da tedbire çevrilemeyeceği belirtilmiş, ayrıca bu babın üçüncü faslı (63 ila 78. maddeler) ile beşinci faslı (84. madde hariç olmak üzere 82 ila 107. maddeler), sekizinci faslındaki (130. madde hariç olmak üzere 131 ila 133. maddeler) suçlar nedeniyle hükmolunacak olan cezaların tecil edilemeyeceği kurala bağlanmıştır.

5237 sayılı Kanun'un "Hapis cezasının ertelenmesi" başlıklı 51. maddesinde, mahkemelerce hükmolunacak hapis cezalarının ertelenmesine ilişkin hükümler yer almaktadır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında, miktar ve tür bakımından hangi cezaların ertelenebileceği ile ertelemenin koşulları düzenlenmektedir. Buna göre, işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası ertelenebilecektir. Erteleme kararının verilebilmesi için kişinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması, suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir.

Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Ceza hukukunun, toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili bulunması nedeniyle suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması Devletin ceza siyaseti ile ilgilidir. Kanun koyucu ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde yetkisini kullanırken kuşkusuz, Anayasa'ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici tutum ve davranışların neler olacağı, hangi cezaların seçenek yaptırımlara çevrilebileceği veya ertelenebileceği ve hangi suçların hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında kalacağı gibi konularda takdir yetkisine sahiptir. Bu takdir yetkisinin kullanılmasında suçun askeri suç olup olmamasının da dikkate alınacağı açıktır. Askerlik hizmetinin ulusal güvenliğin sağlanmasındaki belirleyici yeri ve ağırlığı, sivil yaşamda suç oluşturmayan ya da önemsiz görülebilecek cezaları gerektiren kimi eylemlerin askeri suç olarak kabul edilmelerini ve ağır yaptırımlara bağlanmalarını gerekli kılabilmektedir. Ancak, askeri ceza hukuku alanında da suç ile suça karşılık gelen yaptırımlar ve tedbirler arasında makul, kabul edilebilir, amaçla uyumlu bir orantının sağlanması, hukuk devleti olmanın gereğidir.

Ceza hukukunda, cezanın infaz edilmesiyle güdülen amaç kişiye gerçekleştirdiği haksızlık dolayısıyla etkili bir uyarıda bulunmak ve etkin pişmanlık duymasını sağlamaktır. Cezasının infazıyla hükümlünün gelecekte sosyal sorumluluğa sahip olarak suçsuz bir hayat sürmeye yatkın duruma getirilmesi gerekmektedir. Çağdaş ceza hukukunda ceza yaptırımlarının belirlenmesindeki temel amaç ise suçlunun ıslahı, yeniden suç işlemesinin ve toplum için sürekli bir tehlike olmasının önüne geçme ve dolayısıyla topluma tekrar yararlı bir birey haline getirilmesini sağlamaktır. Bu nedenle günümüzde suçlar için ceza yanında ya da yerine bir kısım tedbirler uygulanması söz konusu olmaktadır. Yine sanık hakkında hükmolunacak olan hapis cezasının ertelenebilmesi ile suçlunun, toplum içinde özgürlüğü kısıtlanmadan, cezaevlerinin olumsuz etkilerinden de kurtarılarak, toplumla sosyal bağları koparılmadan ve her şeyden de önemlisi hayatın normal akışı değişmeden ıslah edilmesi amaçlanmaktadır. Cezaların kişiselleştirilmesine yönelik bu düzenlemeler, kamu yararının da bir gereğidir.

İtiraz konusu kuralın gerekçesinde, maddede belirtilen suçlar nedeniyle hükmolunacak kısa süreli hapis cezalarının para cezası ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi yahut ertelenmesinin bu suçların etkili bir şekilde cezalandırılmasını engelleyeceği, kişilerin suç işleme yönündeki eğilimlerini artıracağı ve disiplini bozacağı, bu nedenle söz konusu kısıtlamanın gerekli olduğu belirtilmişse de kanun koyucu, askeri ceza hukukunda erteleme kurumunu düzenlerken hukuk devleti ilkesinin bir gereği ve ceza hukukunun temel prensiplerinden olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik", başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, "gereklilik" başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını, "orantılılık" ise başvurulan önlem ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.

Ölçülülük ilkesiyle devlet, cezalandırmanın sağladığı kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Askeri disiplinin tesisinde zafiyeti önlemek amacıyla getirilen kural ve gerekçesi dikkate alındığında, belirli suçlar açısından askeri disiplinin tesisinin suçluların yalnızca hapis cezasıyla cezalandırılmalarıyla sağlanabileceği şeklinde bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Kanun koyucunun, 1632 sayılı Kanun'da erteleme kapsamı dışındaki suçları belirlerken suçların niteliğini, işleniş şekillerini, ağırlığını, askeri disiplin üzerindeki etkisini, öngörülen ceza miktarlarını ve suçla korunan hukuki yarar gibi etkenleri gözeteceği açıktır. Oysa itiraz konusu kuralla erteleme kapsamının dışında tutulan suçlar arasında savaş ve seferberlik halinde işlenen suçlar ile ceza üst sınırı on yıl hatta müebbet hapis cezası olanlarla birlikte cezası çok hafif olan suçlar da bulunmaktadır. Bu durumda, asker kişiler yönünden itiraz konusu kuralla erteleme kapsamı dışındaki suçlar belirlenirken suçların niteliği, işleniş şekilleri, ağırlığı, askeri disiplin üzerindeki etkisi, öngörülen ceza miktarları ve suçla korunan hukuki yarar gibi etkenlerin göz ardı edildiği, bu yönüyle de kuralın kamu yararı ve bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturmadığından ölçülülük ilkesine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturduğu açıktır.      

Öte yandan, iki yıl veya daha az süreli hapis cezası gerektiren eylemler nedeniyle hükmolunacak olan hapis cezalarının suçlunun kişiliği ve suça etki eden diğer etkenler ve hükmolunacak yaptırımın da göz önünde tutulması suretiyle erteleme imkânının tanınması cezaların kişiselleştirilmesi ve suçlunun yeniden topluma kazandırılması açısından önem taşımaktadır. Failin kişilik yapısı, psikolojik ve ahlaki eğilimleri ile kendisini suç işlemeye sevk eden saikler dikkate alındığında, failin hapis cezasıyla cezalandırılarak cezaevine konulmasına gerek kalmaksızın kanun ve toplumsal kurallara uygun davranması sağlanabilir. İtiraz konusu kural nedeniyle, iki yıl veya daha az süreli hapis cezasına mahkum olan tüm sanıklar yönünden yargılama mercilerine erteleme konusunda hiçbir seçenek bırakılmaması her şeyden önce suçluda gözlenen iyi halin ve bir daha suç işlememeye yönelik oluşan pişmanlığın, failin geçmişinin, ilk kez suç işlemiş olma halinin de değerlendirilememesi sonucunu ortaya çıkarır. Ertelemenin, cezanın kişiselleştirilmesinde hakime takdir hakkı tanıyan bir kurum olduğu da dikkate alındığında, itiraz konusu kuralın hakimin takdir hakkını ortadan kaldırdığı da açıktır. Bu yönüyle de itiraz konusu kuralda, çağdaş ceza hukukundaki ceza ve ceza yerine uygulanabilecek olan alternatif yaptırımların ve cezanın şahsileştirilmesi ilkesinin de göz ardı edildiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Anayasa'nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilen kuralın ayrıca 10. maddesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

Mehmet ERTEN, Burhan ÜSTÜN ile Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.

2- 1632 Sayılı Kanun'un 5329 Sayılı Kanun'un 1. Maddesiyle Eklenen Ek 8. Maddesinin İkinci Fıkrasının "...kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." Bölümünün İncelenmesi

Başvuru kararlarında, itiraz konusu kural nedeniyle sırf askeri suçlar ile 1632 sayılı Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında düzenlenen suçlarla ilgili olarak hükmolunacak cezalar hakkında 5237 sayılı Kanun'un kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar uygulanmamasının asker ve sivil kişiler arasında eşitsizlik yarattığı; askerlik hizmetinin özelliği, askeri disiplin ve askeri yargının kendine mahsus özellikleri gibi soyut gerekçelerin bu ayırımı haklı gösteremeyeceği, bu düzenlemenin mahkemelerce suça etki eden faktörlerin yeterince değerlendirilip failin ve fiilin özelliklerini dikkate alarak hükmolunacak cezanın kişiselleştirilmesi imkânını ortadan kaldırdığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun'un itiraz konusu kuralın da yer aldığı ek 8. maddesinin ikinci fıkrasında, sırf askeri suçlar ile Kanun'un üçüncü babının dördüncü faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımların uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır.

5237 sayılı Kanun'un 49. maddesinin ikinci fıkrasına göre, hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezası olarak adlandırılmakta; 50. maddenin birinci fıkrasında ise kısa süreli hapis cezası yerine uygulanabilecek seçenek yaptırımlar gösterilerek bu konuda hâkime takdir yetkisi tanınmaktadır. Kanun'un 50. maddesi gereğince kısa süreli hapis cezalarının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın tamamen giderilmesine, en az iki yıl süreyle bir eğitim kurumuna devam etmeye, belirli yerlere ya da belirli etkinliklere katılmaktan yasaklanmaya, ilgili ehliyet ya da ruhsatın geri alınmasına veya belirli meslek ya da sanatı yapmaktan yasaklanmaya yahut kamuya yararlı bir işte çalışmaya çevrilebilmesi imkânı bulunmaktadır.

İtiraz konusu kural, kısa süreli hapis cezasına mahkum olan sanıkların toplum içinde özgürlükleri kısıtlanmadan, cezaevlerinin olumsuz etkilerinden de kurtarılarak, toplumla sosyal bağları koparılmadan ve hayatın normal akışı değişmeden ıslah edilmelerine engel teşkil etmekte ve sanıklarda gözlenen iyi halin ve pişmanlığın değerlendirilememesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak kısa süreli hapis cezasına mahkum olan sanıklar yönünden seçenek yaptırımlara çevrilme yasağı öngören itiraz konusu kuralın, 1632 sayılı Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerine ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle ceza hukukunun temel prensiplerinden olan cezanın kişiselleştirilmesi ile ölçülülük ilkesine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturduğu açıktır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Anayasa'nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilen kuralın ayrıca 10. maddesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

Mehmet ERTEN, Burhan ÜSTÜN ile Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.      

3- 1632 Sayılı Kanun'un 5739 Sayılı Kanun'un 1. Maddesiyle Eklenen Ek 10. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararlarında, itiraz konusu kural nedeniyle 1632 sayılı Kanun'da düzenlenen suçlarla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin beş ila ondördüncü fıkraları arasında düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kuralların uygulanmamasının asker ve sivil kişiler arasında eşitsizlik yarattığı; askerlik hizmetinin özelliği, askeri disiplin ve askeri yargının kendine mahsus özellikleri gibi soyut gerekçelerin bu ayırımı haklı gösteremeyeceği, bu düzenlemenin mahkemelerce suça etki eden faktörlerin yeterince değerlendirilip failin ve fiilin özelliklerini dikkate alarak hükmolunacak cezanın kişiselleştirilebilmesi imkânını ortadan kaldırdığı ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Kanun'un ek 10. maddesinin ikinci fıkrasına göre, 1632 sayılı Kanun'da düzenlenen suçlarla ilgili olarak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin beş ila ondördüncü fıkralarının uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır. Bu düzenleme nedeniyle diğer bütün koşulları bulunsa dahi 1632 sayılı Kanun'da düzenlenen suçlara ilişkin olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi imkânı bulunmamaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu günümüzde Batı Avrupa ülkelerinin çoğunun ceza mevzuatında yer alan bir kurumdur. Özellikle 1950'li yıllardan sonra Kıta Avrupası ceza hukukuna girmiş olan bu kurum, ilk olarak Anglo-Sakson hukukunda ortaya çıkmıştır. Bu kurum, yargılanması tamamlanmış olan sanığın belli bir süre denetim altında tutulması esasına dayanır. Hâkim, sanığın suçluluk ve kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi geriye bırakmakta ve onu belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Tabi tutulduğu denetim süresi içinde davranışları olumlu bulunduğu takdirde sanık için bir mahkumiyet kararı verilmemektedir. Böylece deneme süresini başarıyla geçirmiş olan sanık, hükümlü olma süreci dışına çıkarılmaktadır. Sanıkların toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve topluma normal bireyler olarak tekrar kazandırılması kurumun temel amaçlarındandır.

5721 sayılı Kanun'un 231. maddesi ile getirilen düzenlemeye göre, mahkeme, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilecektir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunda, sanık beş yıl denetim süresine tabi tutulacak, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği takdirde hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesine karar verilecektir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir. Görüldüğü üzere kurum, yalnızca sanığın menfaatleri düşünülerek getirilmiş olmayıp, önemli ölçüde toplumsal yarar ve kamu düzeninin korunması da amaçlanmıştır. Mukayeseli hukukta suç ve suçlulukla mücadele, suç işlenmesinin önlenmesi ve caydırıcılık açısından bu ve buna benzer kurumlara geniş biçimde yer verildiği görülmektedir.

1632 sayılı Kanun'da düzenlenen suçlara ilişkin olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesine engel teşkil eden itiraz konusu kuralın, askeri yargının özellikleri dikkate alınarak askeri yargı sisteminde uygulanan askeri disiplinin tesisi amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, aynen erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın kişiselleştirilmesi kurumlarından biridir. İtiraz konusu kuralla, askeri disiplinin tesisi gerekçesiyle suçların işleniş şekli, ağırlığı ve korunan hukuki menfaat gibi hususlarda herhangi bir ayrım gözetilmeksizin 1632 sayılı Kanun'da düzenlenen tüm suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanamaması,  ceza adaleti ile güdülen amaca uygun olmadığı gibi cezanın kişiselleştirilmesinde hâkime tanınan takdir hakkını da ortadan kaldırmaktadır.

Sonuç olarak iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılan sanıklar açısından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel olan itiraz konusu kural, 1632 sayılı Kanun'un 47. maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerine ilişkin gerekçede belirtilen nedenlerle ceza hukukunun temel prensiplerinden olan cezanın kişiselleştirilmesi ile ölçülülük ilkesine ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Anayasa'nın 2. maddesine aykırı görülerek iptal edilen kuralın ayrıca 10. maddesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.  

Mehmet ERTEN, Burhan ÜSTÜN ile Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.

VII- SONUÇ

22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun;

A- 47. maddesinin birinci fıkrasının, 4551 sayılı Askerî Ceza Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 12. maddesi ile değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

B- 1- 31.3.2005 günlü, 5329 sayılı Askerî Ceza Kanunu ile Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının "Sırf askerî suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümüne ilişkin esas incelemenin, "...kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,

2- 5329 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "...kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

C- 26.2.2008 günlü, 5739 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ek 10. maddesinin;

1- Birinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme'nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,

2- İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

Mehmet ERTEN, Burhan ÜSTÜN ile Muammer TOPAL'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 17.1.2013 gününde karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ

Başkanvekili
Serruh KALELİ

Başkanvekili
Alparslan ALTAN

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ

Üye
Recep KÖMÜRCÜ

Üye
Burhan ÜSTÜN

Üye
Engin YILDIRIM

Üye
Nuri NECİPOĞLU

Üye
Hicabi DURSUN

Üye
Celal Mümtaz AKINCI

Üye
Erdal TERCAN

Üye
Muammer TOPAL

Üye
Zühtü ARSLAN



KARŞIOY GEREKÇESİ

İtirazın konusu 22.5.1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun;

1- 47. maddesinin birinci fıkrasının 22.3.2000 günlü, 4551 sayılı Kanun'un 12. maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin,

2- 31.3.2005 günlü, 5329 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen Ek 8. maddesinin ikinci fıkrasının " Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile..." bölümünün,

3- 26.2.2008 günlü, 5739 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen Ek 10. maddesinin ikinci fıkrasının,

Askeri Ceza Kanunu'nda öngörülen kimi suçlar yönünden Anayasa'nın 2. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptali istemidir.

Anayasa Mahkemesinin 5.7.2012 günlü Esas: 2012/9, Karar : 2012/103 sayılı 21.11.2012 günlü ve 28474 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan kararının "Karşıoy Gerekçesi"nde belirtilen nedenlerle itiraz başvurularının reddi gerekir.

Bu nedenle çoğunluğun iptale ilişkin kararına katılmadık.

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
Burhan ÜSTÜN

Üye
Muammer TOPAL
#210
Merhabalar. İcra ve İflas Kanunu'nun 142. maddesine göre (tam metni aşağıdadır) yedi gün içinde dava açılmalıdır. Sürenin hesabında tebligatın yapıldığı ilk gün dikkate alınmaz. Yani verdiğiniz örneğe göre son gün 21 Mart'tır. Kolay gelsin...

     Cetvele itiraz:
     Madde 142 – (Değişik: 3/7/1940 - 3890/1 md.)
     Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.
     Dava basit muhakeme usuliyle görülür.
     İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle tetkik merciine arzolunur.
#211


Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni, yanlış ameliyat sonucu felç kalan iki hasta için 1 milyon 100'er bin lira tazminat ödemeye mahkum eden yerel mahkeme kararları Danıştay onayladı ancak aileler hala mağdur.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni, yanlış ameliyat sonucu felç kalan iki hasta için 1 milyon 100'er bin lira tazminat ödemeye mahkum eden yerel mahkeme kararlarının Danıştay tarafından onanmasına üniversite tarafından yapılan itiraz reddedildi. 2 hastadan, Ağrılı olan ancak Balıkesir'in Edremit İlçesi'nde oturan ve bugün 19 yaşına gelen Nurcan Fırat'ın babası Sulhattin Fırat, alacakları parayı yine sağlık için harcayacaklarını söyledi.

Edremit'te oturan 55 yaşındaki Sulhattin Fırat, Ekim 2005'te akrabalarını ziyaret için gittiği Erzurum'da, kifozkolyoz (yana ve öne doğru kamburluk) hastası kızı o zaman 11 yaşında olan Nurcan Fırat'ı tedavi ettirebileceğini öğrendi. Nurcan Fırat, 2005 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ameliyat edildi. Fırat'ın felç olarak yatağa mahkum kalması üzerine, yine aynı şekilde felç kalan bir başka hasta ile beraber Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi aleyhine 2007 yılında Erzurum 1. İdare Mahkemesi'nde tazminat davası açıldı.

Dört yıl süren dava sonunda, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan alınan rapor ile bilirkişi raporlarını göz önünde bulunduran mahkeme, üniversiteyi Fırat için, toplam 1 milyon 100 bin lira maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Danıştay 10. Dairesi, yerel mahkemenin kararını onadı. Üniversite bunun üzerine Danıştay'a 'kararın düzeltilmesi' talebinde bulundu. Ancak Danıştay, 26 Aralık 2012 tarihinde de bu istemin reddine karar verdi. Nurcan Fırat'ın toplam alacağı tazminatın, yasal faiziyle yaklaşık 2 milyon lirayı bulacağı kaydedildi.

8 yıldır yatağa mahkum hayat süren Nurcan Fırat da kazandığı tazminatı, tedavisi ve rehabilitasyonu için harcamayı planladıklarını söyledi. Herşeye rağmen açıköğretim lisesinde eğitimine devam ettiğini kaydeden Fırat, "İyileşirsem polis olmak istiyorum" dedi.

Genç kızın babası Sulhattin Fırat da tazminatın ödenmesi konusunda sıkıntı olduğunu belirtti. Baba Fırat, "Tazminatı alabilirsem, çocuğun tekrar eski sağlığına kavuşması için kullanacağım" dedi.

Anne kudret Fırat da tazminatın alınması konusunda devlet büyüklerinin kendilerine yardım etmesini istedi.

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1007132-hastaneden-2-hastaya-2-milyon-lira-tazminat


Davanın safahatı

Erzurum Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde iki çocuğun felç kalmasıyla sonuçlanan ameliyatların ardından açılan davada, Erzurum İdare Mahkemesi'nin verdiği rekor tazminat kararına Danıştay'dan onay geldi. Hastane iki çocuğun ailesine faiziyle birlikte 3,5 milyon lira tazminat ödeyecek.
Ağrılı Ramazan Kılıç 12 yaşındaydı. 2005 yılında kambur olduğu için Erzurum'a getirilerek Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi'nde ameliyat edildi. Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Okur'un yaptığı ameliyatın ardından Ramazan Kılıç'ın belden aşağısı felç oldu. Baba Ahmet Kılıç, doktor hakkında hem bıçak parası aldığı, hem de çocuğunu sakat bıraktığı için dava açtı. Yapılan yargılama sonucu Prof. Dr. Ali Okur iki yıl hapse mahkûm oldu.
Balıkesir Edremit'te oturan ve kambur olan 11 yaşındaki kız çocuğu N.F. de ailesi tarafından aynı doktora 2005'te ameliyat ettirildi. Ramazan Kılıç ameliyattan sonra tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. Ancak N.F. de ameliyat sonrası yatalak duruma düştü. Bunun üzerine her iki aile Erzurum 1. İdare Mahkemesi'ne başvurarak maddi ve manevi tazminat davası açtı.

Danıştay'dan karar oy çokluğu ile çıktı
Mahkeme Dr. Okur'un operasyon sırasında gerekli önleyici tedbirleri almadığı için eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığına ve tedavide davalı idarenin sorumluluğunun bulunduğuna hükmetti. 30 Eylül 2011'de mahkeme Kılıç'a 861 bin 968 lira maddi, kendisiyle birlikte ailesine 310 bin lira manevi, N.F'ye de 771 bin 138 lira maddi, kendisiyle birlikte ailesine 260 bin lira manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Çıkan rekor tazminat üzerine Atatürk Üniversitesi iki dosyayı da Danıştay'a temyize gönderdi. Danıştay 10. Dairesi'nde görüşülen dosyalar, Erzurum 1. İdare Mahkemesi'nin verdiği kararlar doğru bulunarak onandı. Oy çokluğuyla alınan kararlar sonucunda üniversite faiziyle birlikte 3,5 milyon lirayı ailelere ödeyecek.


ABD'de yaşanan benzer bir olayda mahkeme bir kişi için 14 milyon $ tazminata hükmetmişti



ABD'de doktor hatası yüzünden yatağa bağımlı hale gelen adam, 14 milyon dolar tazminat kazandı. Florida eyaletinde yaşayan 53 yaşındaki Francis Ziadie, 2002'de baygınlık ve konuşma güçlüğü sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Ziadie'ye damarlarından birinde kan pıhtısı oluştuğu söylendi. Doktorların kan çözücü ilaç verdiği Ziadie'nin durumunda düzelme tespit edildi. Ancak bir süre sonra Hoang Dinh Doung isimli radyolog, Ziadie'nin damarlarına stent takmak isterken yanlışlıkla hastanın atardamarını deldi. Bu hata Ziadie'nin felç geçirmesine neden oldu. Francis Ziadie, olayın ardından doktora tazminat açtı. Mahkeme dün sonuçlandı ve talihsiz adama, 5 milyonu gelecekteki bakım masraflarının karşılanması, 8 milyonu çektiği fiziksel il ruhsal sıkıntıların tazmini ve 1 milyonu dört oğlu arasında bölüştürülmek üzere toplam 14 milyon dolar tazminat verilmesine karar verdi.

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2009/09/20/felc_birakan_hataya_14_milyon__tazminat
#212
Merhabalar. Elinizdeki mahkeme kararı ve şayet halen duruyorsa ödemeye ilişkin makbuzlarınızla birlikte mal müdürlüğüne müracaat edin (telefonla da bilgi alabilirsiniz). Oradan size gerekli bilgiyi verirler. Tam tarihleri yazmamışsınız, bununla birlikte zamanaşımının henüz dolmadığını tahmin ediyorum. Kolay gelsin...
#213
Merhabalar. Geçmişte nüfus cüzdanınızı kaybettiğiniz olmuş muydu? Muhtemelen kimlik fotokopinizi ele geçiren birileri haberiniz olmadan bankaya müracaat edip sahte imza ile kredi kartı çıkartmışlardır. Aciz vesikası alınmış olması, sizi borçtan kurtarmaz. Aciz vesikası hakkında detaylı bilgiyi BURADAN temin edebilirsiniz. Sizin bu borçtan tamamen kurtulabilmeniz için alacaklıya karşı menfi tespit davası açmanız ve eşzamanlı olarak da savcılığa konuyla ilgili şikayette bulunmanız gerekiyor. Kolay gelsin...
#214


ARZU KILIÇ - İSTANBUL

Yazı bilimi anlamına gelen 'grafoloji'nin tarihi yüzyıllar öncesine uzanıyor. El yazılarının özelliklerini inceleyerek kişi hakkında sayısız çıkarımlara ulaşabilen bu disiplinden hayatın pek çok alanında yararlanılıyor. Mesela sağlıkta. 

Parmak izi ve ses gibi başka kimsede bir eşi bulunmayan özelliklerden birisi de el yazısı. Adı el yazısı olsa da, yazma işlevi beyin tarafından gerçekleşiyor. Bu yüzden yazı karakterlerinin eğimi, boyu, birbirlerine nasıl bağlandığı, kâğıtta nasıl konumlandığı, üzerinde ne kadar basınç uygulandığı, kelimeler arasında ne kadar boşluk olduğu gibi birçok faktör, yazı sahibinin fiziksel ve ruhsal kişiliği, huy ve karakterindeki eğilimler, hangi mesleklere yatkın olduğu, hangi hastalıklara yakalanma olasılığı bulunduğu hakkında ipuçları veriyor.

El yazısı ve imzaların karakteristik özelliklerini kullanarak kişilik değerlendirmeleri yapan grafolojinin (yazı bilimi) tarihi yüzyıllar öncesine dayanıyor. 45 yıl kadar önce bilim olarak kabul edilen bu disiplinden, dünyanın pek çok ülkesinde, personel alımlarında, tıpta, adli alanda ve mesleğe yönlendirme noktasında eğitim ve rehberlik uygulamalarında yararlanılsa da ülkemizde hâlâ adı dahi bilinmiyor.

Yazıdan kanser teşhisi bile mümkün

Sosyal hayatın hemen her alanında işe yarayan bir disiplin grafoloji. Grafologlar, evlenmeyi düşünen ve birbirine uygun olup olmadıklarını merak eden çiftlerin el yazılarından intihar ve tehdit mektuplarına kadar pek çok yazının incelenmesi talebiyle karşılaşıyor. Ancak en yaygın olarak kullanıldıkları alanlar şöyle:

Hastalık teşhisi:Zihinsel ve fiziksel birçok hastalığın, el yazısını etkilediği biliniyor. Yıllar içinde saklanan defterler sayesinde yazınızdaki ciddi değişikliklerin bir arada incelenebilmesiyle karakterden sağlık durumunuza kadar her şey öğrenilebiliyor. Bir yıllık yazının birlikte incelenmesi ile check-up yapılmasının mümkün olduğu yapılan incelemeler arasında. Hatta bazı grafologlar, el yazısının kanseri erken teşhiste işe yaradığı görüşünde. Kanser riski altında olduğunu tespit ettikleri kişileri ilgili bir doktora yönlendiriyorlar. El yazısının en fazla etkilendiği durumlar ise sinir-kas sistemi tutulumuna yol açan hastalıklar. Alzheimer ve parkinson gibi hastalıklarının başlangıcında yazı çizgilerinde titreklikler, çizgilerin koordinasyonunda zayıflık, duraklamalar, aynı kelime içerisinde kalem kaldırmalara rastlanıyor.

Adli vakalar:Ülkemiz, grafolojiden en çok bu alanda faydalanıyor. Mahkemelerde yazı uzmanı adıyla anılan grafologlar, yazının geçerliliğini saptıyor, sahibini belirliyor. Adli grafologlar el yazıları ve imzalara bakarak kime ait olduğuna, sahteliğine veya gerçekliğine, yazı sahibinin yazısını gizlemeye çalışıp çalışmadığına, yazının hangi koşullar altında yazıldığına, yazan kişinin telaşlı, tedirgin, korkulu olup olmadığına kanaat getirebiliyor. Uzmanın vardığı sonuçlar birer kanıt sayılabiliyor ve bu bilgilerle suçlu, hüküm giyebiliyor. Hatta son zamanlarda mahkemelere boşanmak üzere başvuran eşlerin problemlerini kanıtlamalarında bile grafologlara müracaat sayısı artış kazanıyor.

Personel alımı: Grafolojiye en çok başvurulan alanların başında personel alımı geliyor. Avrupa ülkelerinde, özellikle Fransa'da, şirketlerin yüzde 80'i işe alacakları kişileri seçerken, kimi hangi pozisyonda istihdam edeceklerine karar verirken, kariyer planlaması ve ekip kurma aşamasında grafologlardan yardım alıyorlar. Böylece başvuran kişilerin güvenilirliği, uykusuzluğa ve ayakta durmaya dayanıklılığı, yaşama sevinci, hayata bakış açısı, grup halinde ya da tek başına çalışabilme yetisi kolaylıkla tespit edilebiliyor.

Türkiye'de hâlâ yeri yok

Türkiye'de grafoloji eğitimi alan sayılı isimlerden biri Nursu Marmara. Grafolojinin özellikle Avrupa'da sıklıkla başvurulan bir disiplin olduğunu söyleyen grafolog, İsrail'de yıllar önce bu işin teknolojisinin bile geliştirildiğini anlatıyor. Türkiye'de bu disiplinin değil rağbet görmesi, bilinmesi noktasında bile sıkıntıların olduğunu söyleyen Marmara, "Türkiye'de yalnızca bir üniversitede grafoloji enstitüsü var, o da güzel sanatlar fakültesi kapsamında yer alıyor. Psikolojinin bir dalı olan grafolojinin güzel sanatlarla ne alakası olabilir? Akademisyenler bile grafolojinin ne olduğunun farkında değil." diyor. Türkiye'de şimdilik yalnızca adli grafoloji alanında bir düzeye ulaşılmış durumda. O da yazı ve imza sahtecilik tespitiyle sınırlı. Rakam, yazı ve imzalarda değişiklik yapılmış mı, kâğıdın dokusuyla oynanmış mı gibi sorulara cevap aranıyor.

http://www.zaman.com.tr/cumaertesi_yaziniz-sizi-ele-veriyor-nasil-mi_2068393.html
#215


Ekmekteki kepek oranını, geçen yıl yürürlüğe giren düzenlemeyle yüzde 20 artıran Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bir değişiklikle bu oranı yüzde 60'a yükseltti.

Tam buğday ununda yüzde 15-20 oranında kepek bulunduğu dikkate alındığında, tebliğ değişikliğiyle normal ekmekteki kepek oranı en az yüzde 7,02, en çok yüzde 8,71 olarak düzenlendi.

AA muhabirinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerinden aldığı bilgiye göre, Buğday Unu Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ile Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi.

Değişikliklerle ekmek yapımında kullanılan buğday unları ''ekmeklik buğday unu'' adıyla tek sınıfta toplandı ve bu unlardaki kül miktarı en az 0,7, en çok 0,8 olarak belirlendi.

Tebliğ değişikliğiyle normal ekmekteki kepek oranının en az yüzde 7,02, en çok yüzde 8,71 olması gerekecek. Tam buğday ekmeğindeki kepek oranı ise 15,79 olacak.

Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye'de ekmek sadece Buğday Unu Tebliği'nde tanımlanan bu kül içeriklerine sahip ekmeklik buğday unu ve/veya tam buğday unundan yapılabilecek.

1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren Ekmek Tebliği ile ekmekte kepek oranını yüzde 20 artıran Bakanlık, buğday ununda yüzde 15-20 kepek bulunduğu göz önüne alındığında değişiklikle bu oranı yüzde 60'a çıkarmış olacak.

Randıman yükseliyor

Ekmeklik buğdaydaki kül miktarı, Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği yürürlüğe girmeden önce 0,55, düzenlemeden sonra 0,65'ken, değişiklikle en az 0,70, en çok 0,80 oldu. Tam buğday unundaki kül miktarı ise 1,20 olarak belirlendi.

Buğdaydan üretilen un randımanına bakıldığında; önceki düzenlemeyle 100 kilogram buğdaydan 69 kilogram elde edilen ekmeklik un, değişiklikle 78 kilograma çıkacak.

Böylelikle ekmeklik buğday ununun kül miktarına bağlı olarak un üretiminde kullanılan buğdayda önemli oranda tasarruf sağlanacak.

Un ambalajına kriter

Ekmek çeşitleri, diğer ekmek çeşitleri ve ekşi hamur ekmekleri, ambalajlı üretilmeleri durumunda 250 gramdan sonra muhtelif ağırlıklarda olabilecek.

Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği kapsamında ambalajsız olarak piyasaya arz edilen ürünler ağırlıkça ''- yüzde 3, yüzde 8'' tolerans değeriyle üretilecek. Ancak ağırlık kontrolü amacıyla yapılan resmi denetimlerde, alınan numunelerin ortalama ağırlığı, denetime konu olan ürünün üretimine izin verilen ağırlığından en fazla yüzde 2 kadar eksik olabilecek.

Değişiklikte ''özel amaçlı buğday unu'' sınıfı oluşturuldu. Kül miktarı sınırlaması getirilmeyen bu un türü, tüketici talebine göre istenilen kül değerlerinde üretilebilecek.

Un ambalajlarının büyük çoğunluğunu oluşturan polipropilen malzemeden üretilen çuvallara ilişkin kalite kriteri de bu düzenlemede yer aldı. Ambalaj malzemesinin polipropilen olması durumunda bu ambalajın dokuma sıklığı santimetrede 5 adet ve ağırlığı en az 80 gram/metrekare olacak.

Sedimantasyon ve düşme sayısı gibi yeni kalite kriterleri getiren düzenlemeyle ekmeklik buğday unlarının kalite özelliklerinin iyileştirilmesi amaçlandı.

Tebliğin yayımlandığı tarihten önce faaliyet gösteren gıda işletmecilerine bu tebliğ hükümlerine uyum sağlayabilmeleri için 1 Temmuz 2013 tarihine kadar süre tanındı.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1005351-ekmekteki-kepek-orani-daha-da-artiyor


Mehdi Eker: Ekmekte kullanılan 17 çeşit katkı maddesini kaldırıyoruz, hedefimiz tam buğday ekmeği

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, "Kısa süre içinde, ekmekte kullanılan 17 çeşit katkı maddesini kaldırıyoruz. Bu birkaç hafta içinde olacak. Kaliteli ekmek olacak. Hedefimiz tam buğday ekmeğine gidiş olacak" dedi.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu tarafından düzenlenen "Diyette Sağlıklı Ekmek Yemek Gerek" konulu panele katıldı. Ceylan Intercontinental Otel'de düzenlenen panel öncesi basın toplantısı düzenlendi.

Basın toplantısını Beslenme Eğitim ve Araştırma Vakfı (BESVAK) Başkanı Prof. Dr. Ayşe Baysal ve Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanı Erhan Özmen tarafından düzenlendi.
Basın toplantısının ardından panele geçildi. Panelde konuşan Bakan Eker, coğrafi yapının üzerinde yaşayacak canlıları tayin ettiğini belirtti. Gıda kültürünün hukuku, ticareti ve sanayi oluşturduğunu belirten Bakan Eker, bu coğrafyanın binlerce yıldır buğdayın ana vatanı olduğunu ifade etti.

"HATAMIZDAN DÖNMEMİZ LAZIM"

On binlerce yıl önce Anadolu'da buğday üretimi yapıldığına dikkat çeken Mehdi Eker, "Buğdayın tam buğday ekmeği olarak yapılıyordu. Ancak biz küresel, ekonomik sebeplerden dolayı tam buğday ekmeğinden uzaklaştık. En temel gıda maddesi, en kıymetlisi buğdaydır. Çok sayıda besin elementi var içinde. İnsanın ihtiyacının önemli bir kısmını gideriyor. Hatamızdan dönmemiz lazım toplum olarak. Geçmişte farklı besinlere yönelik saldırılar oldu. Bir dönem yumurtaya saldırdı. Yok şöyle böyle zararları var dediler. Sonra etle ilgili oldu. Şimdi buğdaya dayandılar. Moda bu. Herkes bir şey söylüyor" dedi.

"EKMEKTEKİ 17 KATKI MADDESİNİ KALDIRIYORUZ"

Buğdayın hikmetinin farkında olunması gerektiğini vurgulayan Bakan Mehdi Eker, Bakanlık olarak geçmişteki düzenlemelerin yol açtığı yanlışları düzeltiyoruz. Obezite ile mücadele çerçevesinde ekmek kalitesinin arttırılması konusunda çalışmalar yapıyoruz. Türkiye'de ekmeğin içinde bulunan asgari kepek oranının en az yüzde 20 arttırılmasını uygulamaya geçen sene soktuk. Tuz miktarını da yüzde 25 oranında azalttık. Ekmek satış noktalarına 'tam buğday ekmeğinin' satışta bulunması zorunluluğunu getirdik. Kısa süre içinde, ekmekte kullanılan 17 çeşit katkı maddesini kaldırıyoruz. Bu birkaç hafta içinde olacak. Kaliteli ekmek olacak. Hedefimiz tam buğday ekmeğine gidiş olacak" ifadelerini kullandı.

"EKMEK İSRAFI"

Ekmek israfına da dikkat çeken Mehdi Eker, ekmek tüketiminde dikkatli olunması gerektiğini, ekmeğin israf edilmemesi gerektiğini belirtti. Ekmeğin nimet olduğunu belirten Bakan Eker, "Ekmeğin yeri çöplük değildir. Ne oldu da bize her gün 6 milyon ekmeği çöpe atıyoruz. Bunun ekonomik boyu sadece 1.5 milyar lira" şeklinde konuştu.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1005351-ekmekte-yeni-donem-basliyor



Erdoğan, "beyaz ekmeği sofralardan kaldıracağız" demişti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası'nın açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'deki ekmek israfının boyutlarını açıklamış ve "beyaz ekmeği sofralarımızdan kaldıracağız" demişti.

Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) ekmek israfının; nedenleri, boyutları, önlenmesi ve tüketici alışkanlıkları gibi detayları ihtiva eden rapor sonuçlarının açıklandığı 17.01.2013 tarihli kampanya toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz ekmeği yanlızca buğdayın una, unun hamura, hamurun ise pişip ekmeğe dönüşmesi olarak görmeyiz. Biz ekmeğin mübarek bir emanet ve nimet olarak görüyoruz. Biz doyduğunda dudaklarını ekmekle silen bir millet değiliz. Zenginleştikçe israfı artan bir toplum olmamalıyız. Biz zenginleştikçe tasarruf yapan, tasarruf ettikçe zenginleşen bir ülke olacağız" demişti. Başbakanın konuşmasında dikkati çeken kısımlar şu şekildeydi:

DÜNYADAKİ İSRAF AFRİKA'YA ULAŞTIRILSA ÖLÜM OLMAZ

Dünya'da 1.3 milyar ton gıdanın israf edildiğini belirten Erdoğan, "Dünya'da yılda 870 milyon insan, dünya nüfusunun yüzde 12,5'u yetersiz besleniyor. Yılda 10 milyon insan açlıktan ve yetersiz beslenmeden hayatını kaybediyor. Dünya'da yapıyan israfın bedeli 1 trilyon dolardır. Avrupa ve ABD'de kişibaşı gıda israfı 115 kg'ye kadar çıkıyor. Biz Afrika'yı dolaştık ve oradaki açlığı gördük. Dünya'da yapılan israfın birazı oraya gitse orada açlık kalmaz. Bu iş bize düşüyor. Türkiye'ye düşüyor. Biz bu kampanyaya çok büyük özen ve önemle ele almalıyız. Bir tarafta tıkabasa doyan insanlar bir tarafta ise açlıktan ölen insanlar var" dedi.

ÜLKEMİZDE 550 BİN TON EKMEK ÇÖPE GİDİYOR

Türkiye'deki ekmek israfının vahim boyutlarda olduğunu söyleyen Erdoğan, "Tevfik Fikret'in dediği gibi, Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! bu tamahlıktır. Türkiye'de hiç beklemediğimiz boyutta israf büyüyor. Bunu önlemek için çalışmalar yapıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi bununla ilgili araştırmayı yaptı ve boyutları göz önüne seriyor. Günde 25 bin ton ekmek üretiyor. Yıllık 9 milyon ton ekmek üretiliyor. Günde 101 milyon yılda ise 37 milyar adet ekmek üretimi gerçekleşiyor. Günde 95 milyon ekmek tüketiliyor. Ülkemizde 550 bin ton ekmek çöpe gidiyor. İsraf ediliyor. Ülkeye maddi boyutu yıllık 1,5 milyar lira oluyor" dedi.

BEYAZ EKMEĞİ SORFRALARDAN KALDIRACAĞIZ

Türkiye'de Kamu kurum ve kuruluşlarının gayri menkulleri israfının olduğunu belirten Erdoğan, radikal bir kararı da açıkladı. Erdoğan, "Buralarda çok ciddi israf var. Buralar 10 ay çıplak ve israf içinde kalıyor. Zenginleşen ülkelerde ekmek çeşitliliği artıyor. Zenginleşen ülkelerde ekmek israfı artıyor. Ekmek işinde farklı döneme girmeliyiz. Beyaz ekmeği sofralaramızdan kaldıralım. Artık has ve samimi olan buğday unundan ekmek üretelim. Bu arada kepek oranı yüksek ekmleri sofralarımıza getirelim. Bizim dedelerimiz ninelerimiz beyaz ekmek mi yiyordu? Hayır. Buğdayı övütüyordu ve ekmeği yapıyordu. Ekmek çeşitliliği arttıkça israf artıyor. 2008 yılında günde 5 milyon ekmek israf edilerken, 2012 de bu 6 milyon rakama çıkmış durumda" diye konuştu.

İSRAF EDİLEN EKMEK 500 OKUL DEMEK

TMO'nun araştırma sonuçlarını aktaran Erdoğan, "Ekmek için yani buğday üretiminde tohum, gübre, elektrik, su ve mazot israfı da oluyor. Bir kilo ekmek için 1,6 litre su harcanıyor. Yılda israf edilen 6 milyon ekmek için 880 milyar su boşa harcanmış oluyor. Bu yıllık israf ile  500 okul veya 500 yurt veya 500 kilometre bölünmüş yol yapılabilir. Ekmeği alırken özeleştiri yapmalıyız. Ekmek alırken veya yarım bırakırken bir değil bin kez düşünmeliyiz. Bizim medeniyetimiz ve inanacımız buna izin vermez. Biz israf etmemeliyiz. Adbest aldığımızda akan suyu bile israf etmeyiz. Biz böyle bir medeniyetiz. Kardeşlerimiz açlıkla imtihan olurken, biz ekmek israf edemeyiz" dedi.

ALLAH BİR KURU EKMEK PARÇASINA MUHTAÇ ETMESİN

Türkiye'nin büyürken aynı zamanda israfı düşürmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, "Bizi dinimiz uyarıyor israf konusunda. Ey iman edenler yiyiniz içiniz ancak israf etmeyiniz diyor. Buna uymalıyız. Biz büyüdükçe dejenere olan, zenginleştikçe ruh kökünden kopamayız. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında girerken. En çok israf eden ülkelerden olursak bunun anlamı kalmaz. Biz inşallah farklı büyüyen ülke olacak. Allah hiç birimizi kuru bir ekmeğe muhtaç etmesin" ifadelerini kullandı.

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/978396-erdogan-beyaz-ekmegi-sofralardan-kaldiracagiz
#216


Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırı sonrası İsrail, Türkiye'den özür diledi. İsrail, ayrıca saldırıda şehit edilen Türklerin ailelerine tazminat ödeyecek. Sivil yardımlarla ilgili Gazze'ye ablukanın kalkması da İsrail tarafından kabul edildi.

Reuters Haber Ajansı'nın geçtiği son dakika bilgisine göre, İsrail, Mavi Marmara gemisine düzenlenen ve 1'i ABD vatandaşı 9 Türk'ün şehit edildiği saldırıyla ilgili Türkiye'den özür diledi.

Gemi baskınında şehit edilenlerin ailelerine de tazminat ödenecek.

Erdoğan ve Netenyahu, normalleşme konusunda aynı fikirde...

Ayrıca, Türkiye'nin İsrail ile barış şartlarından biri olan Gazze'ye ablukanın kalkması da İsrail tarafından kabul edildi.

BAŞBAKANLIK: İSRAİL ÖZÜR DİLEDİ

Başbakanlık açıklamasında Başbakan söz konusu özürü Türk halkı adına kabul ettiğini açıkladı.

Başbakanlık'tan yapılan açıklama şöyle:

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bugün İsrail Başbakanı Sayın Binyamin Netanyahu ile telefonda konuşmuştur.

Sayın Başbakanımız, Sayın Netanyahu'ya, Türk ve Yahudi halkları arasındaki ortak tarihe dayanan ve yüzyıllardır süregelen güçlü dostluk bağlarına ve işbirliğine değer verdiğini söylemiştir. Bölgenin barış ve istikrarı için hayati stratejik öneme sahip olarak gördüğü ilişkilerin son dönemde bozulmuş olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etmiştir. Türkiye'nin, İsrail-Filistin ihtilafına iki devletli vizyon temelinde adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik uluslararası ve bölgesel tüm çabalara desteğini yinelemiştir.

BAŞBAKAN TÜRK HALKI ADINA ÖZRÜ KABUL ETTİ

Sayın Netanyahu, İsrail tarafından hadiseyle ilgili olarak yürütülen ve bir dizi operasyonel hatanın yapıldığına işaret eden soruşturma ışığında, can kaybına veya yaralanmaya yol açan her türlü hatadan dolayı İsrail adına Türk halkından özür dilemiş; Sayın Başbakanımız da söz konusu özrü Türk halkı adına kabul etmiştir.

İSRAİL TAZMİNAT ÖDEMEYİ DE KABUL ETTİ

İki başbakan, tazminat/âdemi mesuliyet konusunda bir anlaşma yapılması hususunda da mutabık kalmıştır.

FİLİSTİN TOPRAKLARINA YÖNELİK KISITLAMAYI KALDIRMA SÖZÜ

Sayın Netanyahu ayrıca, İsrail'in, sivil halkın kullanacağı malların Gazze dâhil Filistin topraklarına girişine ilişkin kısıtlamaları esas itibariyle kaldırdığını ve sükûnet devam ettiği müddetçe bu durumun da devam edeceğini ifade etmiştir.

İki lider, Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesi için birlikte çalışmak konusunda mutabık kalmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

NETANYAHU BASIN BÜROSU DA 'ÖZÜR DİLEDİK' AÇIKLAMASI YAPTI

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bürosundan yapılan açıklamada, İsrail'in Mavi Marmara saldırısındaki hatalarından ötürü Türkiye'den özür dilediği bildirildi.

Açıklamada, Netanyahu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bugün görüştüğü belirtildi ve liderlerin, ''büyükelçilerin yeniden atanması, Türkiye'de İsrail askerlerine karşı açılan davaların iptal edilmesi gibi iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda uzlaştığı'' ifadelerine yer verildi.

Netanyahu'nun, Mavi Marmara saldırısından ötürü duyduğu pişmanlığı dile getirdiğinin belirtildiği açıklamada, İsrail Başbakanı'nın ''trajik sonuçların'' kasti olmadığını, İsrail'in yaptığı soruşturmaya göre saldırıda ''operasyonel hatalar'' olduğunu söylediği kaydedildi.

Açıklamada, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun saldırıda hayatını kaybedenler nedeniyle İsrail'in ''pişmanlığını ifade ettiği'' ve tazminat ödeme sözü verdiği de belirtildi.

Netanyahu açıklamada, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak can kayıplarına yol açmış olabilecek her türlü hatadan dolayı Türk halkından özür diledi.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze dahil Filistin topraklarındaki sivillerin hareketine ilişkin bazı sınırlamaların zaten kaldırıldığını ifade ederek, sükunet korundukça bu durumun devam edeceğini kaydetti.

TELEFONU BİRDEN NETANYAHU'YA VERDİ

ABD Başkanı Barack Obama, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun telefonda görüştüğünü açıkladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la telefonda görüşen ABD Başkanı Barack Obama ardından telefonu yanındaki Netanyahu'ya vererek Erdoğan ve İsrail Başbakanı'nın telefonda görüşmesini sağladığı ortaya çıktı.

Amerikan yönetiminden üst düzey yetkililerin verdiği bilgiye göre, Erdoğan-Netanyahu görüşmesi, Obama'nın İsrail'den ayrılışından hemen önce havaalanında düzenlendi ve yaklaşık yarım saat sürdü.

Yetkili, görüşmeye bir ara Obama'nın da dahil olduğu bilgisini verdi.

Görüşmede Netanyahu'nun Mavi Marmara saldırısından dolayı özür dilediğini ve ''operasyonel hatalar'' yapıldığını söylediğini, Başbakan Erdoğan'ın da özrü kabul ettiğini belirten yetkili, bu gelişmeyi, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi doğrultusunda ''ilk adım'' olarak niteledi.

Amerikalı yetkili, bu konunun, Obama ile Netanyahu arasında bu hafta içinde yapılan görüşmelerde de ele alındığını bildirdi.

İLK AÇIKLAMA BEYAZ SARAY'DAN GELDİ

ABD Başkanı Barack Obama'nın İsrail ve Filistin ziyaretiyle ilgili Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada, "ABD, hem Türkiye hem de İsrail'le olan yakın ortaklığına büyük değer veriyor. Bölgesel barış ve güvenliğin güçlendirilmesi için Türkiye ile İsrail'in ilişkilerinin tekrar düzelmesine büyük önem veriyoruz" denildi. Obama açıklamasında, "Umarım Erdoğan-Netanyahu görüşmesi işbirliğini derinleştirir" ifadesini kullandı.

Obama, yaptığı yazılı açıklamada, bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki telefon görüşmesinden memnuniyetini ifade etti.

ABD'nin hem Türkiye hem de İsrail ile yakın ortaklıklarına derinden önem verdiğini belirten Obama, şunları kaydetti:

''Bölgesel barış ve güvenliği ilerletmek için Türkiye ile İsrail arasındaki olumlu ilişkilerin yeniden tesisine büyük önem veriyoruz. İki lider arasındaki bugünkü görüşmenin, onları bu konuda ve bir dizi diğer zorluk ve fırsatta daha derin işbirliğine girmeleri için imkan sağlayacağından umutluyum''.

İsrail gazetesi Haaretz, Erdoğan ile Netanyahu'nun 2009'dan bu yana ilk kez telefon görüşmesi yaptığına dikkat çekti.

MAVİ MARMARA SALDIRISI SONRASI İLK TEMAS

Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki 'One minute' çıkışı sonrası gerilen İsrail Türkiye ilişkileri İsrail'in 2008 yılı sonunda Gazze'ye düzenlediği Dökme Kurşun Harekatı'nın ardından gerilen iyice gerilmişti. Ankara-Tel Aviv ilişkilerindeki tansiyon, Mayıs 2010'daki Mavi Marmara olayından sonra had safhaya çıkmıştı. İsrail'in Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisine saldırması ve 9 Türk'ü katletmesiyle kopmuştu.

http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1005097-israil-3-yil-sonra-turkiyeden-ozur-diledi



Erdoğan, İsrail'in özrünün detaylarını anlattı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eskişehir Konya yüksek hızlı tren hattı açılışında İsrail'in özür dilemesine ilişkin telefon görüşmelerinin ayrıntılarını anlattı. Türkiye'nin İsrail'den 4 beklentisiyle ilgili konuştuklarını söyledi ve takipçisi olacağını ekledi.

İsrail'in özür dilemesi

Başbakan Erdoğan, dün İsrail'i ziyaret eden ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama ile telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini anımsatarak, Obama'nın kendisini İsrail'den aradığını, telefon hattında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun da olduğunu anlattı.

Obama'nın telefon görüşmesinde selamlamanın ardından sözü Netanyahu'ya verdiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bildiğiniz gibi 22 Mayıs 2010'da Akdeniz'de uluslararası sularda saldırıya uğrayan ve 9 kardeşimizi şehit verdiğimiz olayla ilgili bizim İsrail'den 3 başlıkta taleplerimiz vardı. Birincisi kesin özür dilenmesini istiyorduk, 'üzüntü değil, özür' diyorduk. Tabii bu arada çok şeyler oldu, gidildi, gelindi, konuşuldu vesaire. Ama dedik ki: Özür. İkincisi şehitlerimizin ailelerine tazminat ödenmesini istiyorduk.

Üçüncüsü de Filistin'e uygulanan ablukanın kaldırılmasını talep ediyorduk. Dünkü telefon görüşmemizde Başbakan Netanyahu Mavi Marmara olayından dolayı özür dilediklerini iletti. Ben de şehitlerimiz adına, halkım adına bu özrü kabul ettiğimizi ifade ettim.

İkinci olarak Başbakan Netanyahu, şehitlerimizin yakınlarına tazminat ödenmesi konusunda hükümetine talimat verdiğini ifade etti. Ben de kendi hükümetimize bu konunun takip edilmesi için talimat verdiğimi ifade ettim.

Üçüncü olarak Filistin'e ablukanın kaldırılacağı, sadece Gazze değil tüm Filistin topraklarına yönelik tüketim mallarının girişi yönündeki kısıtlamaların kaldırılacağı sözünü de Başbakan Netanyahu bu görüşmemizde ifade etti. Ayrıca Filistin topraklarındaki insani durumun ilerletilmesi için Türkiye ile iş birliği yapılması konusunda da İsrail'den söz aldık.''

''Verilen sözlerin takipçisi olacağız''

Başbakan Erdoğan, atılan bu adımların Mavi Marmara Gemisi'nde katledilen 9 şehidi, Filistin halkının kayıplarını geri getirmeyeceğini ifade ederek, ''Gerek şehitlerimizin hatırasına ve ailelerinin haklarına sahip çıkmak gerek Filistin'in hakkını savunmak noktasında, biz üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. İsrail tarafından verilen bu sözlerin takipçisi olacağız. Bölgede barışın tesis edilmesi için bir normalleşme sürecinin adımlarının atılabileceğinin bu gerekçelere dayandığını, bu şekilde ifade etmiş olduk'' diye konuştu.

Mavi Marmara Gemisi'nde şehit olanları bir kez daha rahmetle yad ettiğini belirten Erdoğan, ''Bu güzel gelişme vesilesiyle Filistin halkına, özellikle de Gazzeli kardeşlerimize selamlarımı iletiyorum, inşallah en kısa zamanda Gazze'deki, Batı Şeria'daki kardeşlerimizle de kucaklaşma fırsatını bulacağımızı duyurmak istiyorum'' dedi.

http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1005393-erdogan-israilin-ozrunun-detaylarini-anlatti


Netanyahu, özrün sebebini açıkladı: Suriye'deki gelişmiş silahların terör gruplarının eline geçmesinden endişeliyiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Türkiye'den özür dilemelerinin ardındaki ana sebebin Suriye'deki durum olduğunu açıkladı.

Facebook sayfasında konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Netanyahu, "Değişen gerçekler, bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi yeniden ele almamızı gerektirdi. Suriye krizinin sürekli kötüleşmesi en önemli kaygımız." ifadelerine yer verdi. Suriye'de gelişmiş silahların farklı unsurların eline geçmeye başladığını belirten İsrail başbakanı, "En çok korktuğumuz da kimyasal silahların terör gruplarının eline geçmesidir." dedi.

Özellikle Golan Tepeleri'ndeki grupların kendileri için büyük tehdit olduğunu belirten Netanyahu, sınır bölgesini yakından takip ettiklerini ve muhtemel bir gelişmeye karşı cevap vermeye hazır olduklarını ifade etti.

Türkiye ile ilişkilerin kesilmesinden 3 yıl sonra bu ilişkileri yeniden tesis etmeye karar verdiğini belirten Netanyahu, bu süre içerisinde de krizi sona erdirmek için girişimlerde bulunduklarını belirtti. Netanyahu, "Suriye ile sınıra sahip olan Türkiye ve İsrail'in iletişim halinde olması önemli." dedi.

Türkiye ile ilişkilerin kesilmesinden 3 yıl sonra bu sebeple ilişkileri yeniden tesis etmeye karar verdiğini belirten Netanyahu, "ABD başkanının ziyareti sona ererken aramızdaki krizi çözmek için Türkiye başbakanını aramaya karar verdim." dedi.

Savunma Bakanı Moşe Ya'alon da Netanyahu'yu hem Türkiye hem de İsrail'in çıkarına olan sağduyulu kararı için kutladı. Eski Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, özür dilenmesini 'ciddi bir hata' sözleriyle eleştirmişti.

http://www.haber7.com/siyaset/haber/1005502-netanyahu-ozrun-nedenini-acikladi



Mavi Marmara mağdurlarının 'özür' tepkisi

İsrail'in, Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara Gemisi'ne düzenlenen saldırıya ilişkin Türkiye'den özür dilemesinin yankıları sürüyor. Mavi Marmara gemisinde bulunan mağdurlardan peşpeşe açıklamalar geldi.

Saldırıda hayatını kaybeden Bengi'nin eşi Saniye Bengi:

İsrail'in, Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'ne düzenlediği saldırıda  hayatını kaybeden Ali Haydar Bengi'nin eşi Saniye Bengi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür etti.

Bengi, İsrail'in özür dilemesine ilişkin olarak AA muhabirine yaptığı açıklamada, kararı duyduğunda çok şaşırdığını belirterek, çok duygulandığını söyledi.

''Başbakan Erdoğan'a çok teşekkür ediyorum. Başbakanımız nasıl uygun görürse biz de onun arkasındayız. Zalim olduğu için İsrail özür dilemez diye düşünüyordum. Ama duyunca çok duygulandım'' diyen Bengi, Gazze'ye yönelik ambargonun kaldırılmasını istediklerini kaydetti.

Bengi'nin 12 yaşındaki kızı Nursena Bengi de babasıyla gurur duyduğunu aktararak, ''İsrail'in özrünü kabul ediyoruz ama en başından bunu yapmaları gerekiyordu. Tazminat istemiyoruz. Filistin'in özgür olmasını istiyoruz. İlk duyduğumda hem gurur duydum hem de babamı kaybettiğim için üzüldüm'' diye konuştu.

Bengi'nin kayın biraderi Muhammed Ensari ise özür dileme olayının Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünün göstergesi olduğunu, Başbakan Erdoğan'ın bu konuda ortaya koyduğu tavrı çok önemsediklerini belirtti.

Ensari, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Beklediğimiz bir olaydı. İsrail er ya da geç bunu yapacaktı. Çabuk dize geldi. Biz mutluyuz. Başbakanımız bu konuda bizi temsil ediyor. Başbakanımızın Mavi Marmara Gemisi konusunda ortaya koyduğu tavır bizi yansıtıyor. Onunla hem fikiriz. Başbakana yapılan özür beyanı bize yapılmış olarak kabul ediyoruz. İsrail zillet içerisine düştü. Bu artık İsrail'in geri adım atacağını gösteriyor. Yeni bir dönem başladı.''

Saldırıda oğlunu kaybeden Ahmet Doğan:

Saldırıda oğlu Furkan Doğan'ı kaybeden baba Ahmet Doğan, İHH Kayseri Şubesi'nde gazetecilere yaptığı açıklamada, İsrail'in geç de olsa ''insanlık suçu işlediğini kabul ettiğini'' söyledi.

Mavi Marmara Gemisi'nde yola çıkanların Gazze'deki ambargoyu kırmayı amaçladıklarını belirten Doğan, şunları kaydetti:

''Şayet İsrail, bizim baştan beri söylediğimiz üç şartı kabul etmişse, Mavi Marmara, o gemide yolculuk yapanlar ve şehit olanlar amacına ulaşmış demektir. Furkan da o geminin parçası olarak Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargoyu kırmak, yıkmak, ortadan kaldırmak için uğraşıyordu. O yolda da şehit olmuşlardı. Eğer İsrail, Gazze'ye ambargoyu da kaldırmışsa, Mavi Marmara ve şehitler amacına ulaşmış demektir. Gazze'deki ambargo kalkmadan, şayet sadece özür dileme ve tazminat kabul edilmişse, şartların kabul edildiği anlamına gelmez. Tek başına özür ve tazminatın hiçbir anlamı yok. Bizim şartlarımızın en önemlisi de Gazze'ye ambargonun kaldırılması. Furkan ve diğer şehitlerimiz de esas itibari ile 'ambargoyu kırma konusunda amaçlarına ulaşmıştır' diyebiliriz.''

Bir gazetecinin, ''Bu karar, sizin Amerika'da açtığınız davayı olumlu yönde etkiler mi?'' sorusu üzerine Doğan, şöyle konuştu:

''İsrail'in baştan beri söylediği şart vardı. 'Biz şartlarınızı kabul ederiz ama sizler uluslararası platformlarda açtığınız, Türkiye'de açtığınız davaları geri çekeceksiniz' diyor. Ben oğlumu kaybettim, bunun cezası sadece özür dilemek veya tazminat ödemek olmayacağı için İsrail suçunu kabul edecek. Bu suçu işleyenlerin de ister İsrail'de ister Amerika'da ister Türkiye'de veya uluslararası platformlarda mutlaka cezalandırılmaları için davalarımız devam edecek. Davalarımızı, şartlar kabul edildiği taktirde geri çekmemiz gibi bir şey söz konusu değil. En azından şahsım adına takip ettiğim, açtığımız davaların devam edeceğini söylüyorum. Aksi taktirde hiçbir zaman İsrail ile aramızın düzelmesi mümkün olmayacak.''

Saldırıda ağabeyini kaybeden Hasan Yaldız: Birinci önceliğimiz Filistin'e uygulanan ambargonun koşulsuz olarak kaldırılmasıdır''

Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'nde İsrail askerlerinin saldırısında hayatını kaybeden Fahri Yaldız'ın kardeşi Hasan Yaldız, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesine ilişkin, ''Şehit ailesi olarak bizim birinci önceliğimiz Filistin'e uygulanan ambargonun koşulsuz olarak kaldırılmasıdır'' dedi.

Yaldız, İHH Adıyaman Şubesi'nde gazetecilere yaptığı açıklamada, özür ve tazminatın kendileri için ikinci planda olduğunu söyledi.

Şu anda devam eden bir mahkemenin olduğunu anımsatan Yaldız, ''Orada suç işleyen askerler ne olacak? Daha bu soruların cevabı verilmedi. Sadece bir özür ve tazminat konuşuluyor. Bizim taleplerimiz öncelikli olarak devam eden yargılamanın biran önce sonlanmasıdır'' diye konuştu.

Bir gazetecinin ''İsrail'in özür ve tazminat ödemeyi kabul etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?'' şeklindeki sorusu üzerine Yaldız, şunları kaydetti:

''Hükümet bu konuda çok başarılı bir çalışma yaptı. Bizler de hükümetin verdiği beyanlar doğrultusunda hareket edeceğiz. Şehit ailesi olarak birinci önceliğimiz Filistin'e uygulanan ambargonun koşulsuz olarak kaldırılmasıdır. Kudüs'teki Mescid-i Aksa işgal altında. Bunlar giderilmediği müddetçe bizim burada konuşmalarımız boş. Sadece Gazze'de değil, Batı Şeria'da, Ramallah'da uygulanan zulüm var. Bunlar kalktıktan sonra özür ve tazminata bakacağız.''

Saldırıda Dünya Tekvando Şampiyonu eşi Çetin Topçuoğlu'nu kollarında kaybeden milli tekvandocu Çiğdem Topçuoğlu: Emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz''

Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'ne düzenlenen saldırıda Dünya Tekvando Şampiyonu eşi Çetin Topçuoğlu'nu kollarında kaybeden milli tekvandocu Çiğdem Topçuoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gelişmeyi Türk bürokrasisi, hükümet açısından olumlu bulduğunu belirtti.

Topçuoğlu, şunları kaydetti:

''Türk diplomasisi açısından, bizim için gerçekten büyük başarı oldu. Burada emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ama biz Türk milleti olarak, o 9 tane katledilen, masum vatandaşın, nasıl hesabını verecekler. Bir özürle, bir tazminatla mı hesap verilecek. Bunu kabullenemeyiz. 3 yıl geçti üzerinden. 3 yıl sonra böyle bir olayın olması ne derece samimi. İşgal devletini biz kabul etmiyoruz. Ancak, tek bir şartla bizler kabul edebiliriz. Filistin'de akan şehit kanları duracak, abluka kalkacak, tüm insanlıktan özür dileyecek. Ondan sonra özrünü kabul edebiliriz. Kaldı ki biz işgal devleti diye bir şeyi kabul etmiyoruz.''

-Saldırıda yaralanan Muhyettin Yıldırım-

Mavi Marmara Gemisi'ne düzenlenen saldırıda yaralanan Muhyettin Yıldırım da, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesini ''samimi bulmadığını'' belirtti.

Ortada bir hata, kusur varken bu kadar süre beklenmesinin bir anlamı olmadığını ifade eden Yıldırım, ''İsrail şu anki konjonktür gereği bu özrü yapıyor. Çünkü, Orta Doğu'da, dünyada yalnızlaştı, bu yalnızlığı sadece Türkiye ile aşabileceğine inanıyor. Özürü de buna bağlıyorum. Belli bir kabahat, kusur, işlediği için diye değil, yalnızlığından dolayı özür dileme pozisyonu var ortada'' diye konuştu.

Yıldırım, bu özrün kendilerini tatmin etmediğini vurguladı.

Saldırıda Mavi Marmara Gemisi'nde yaralanan Mehmet Tunç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesini ''olumlu bir gelişme'' olarak nitelendirdi.

Saldırıların üzerinden yaklaşık 3 yıl geçtiğini belirten Tunç, ''Aslında bu özür daha önceden olmalıydı. Çok gecikmiş bir özür'' dedi.

Bugüne kadar İsrail'e yönelik şahsi bir dava açmadığını, dava açmak için İsrail'in özür dilemesini beklediğini dile getiren Tunç, şunları söyledi:

''Bu özrün ardından şahsi olarak maddi ve manevi tazminat davası açacağım. Tazminatı alırsam da bir kuruşuna dahi dokunmadan Filistin halkına bağışlayacağım. Çünkü biz o yola çıkarken sadece Allah rızasını düşündük ve Filistin halkının özgürlüğü için yola düştük. Bir kere daha böyle bir şey olsa bu sefer o gemiye ailemi de alıp giderim.''

Saldırıda yaralanan Cevdet Ökenek:

Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'nde İsrail askerlerinin saldırısında yaralanan Cevdet Ökenek, İsrail'in özür dilemesine ilişkin, ''Bizim için önemli olan Filistin'de yaşayan kardeşlerimizin özgür olmasıdır'' dedi.

Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde lokanta işleten Ökenek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 31 Mayıs 2012 tarihinde Mavi Marmara Gemisi ile Gazze'ye yardım götürdükleri sırada uluslararası sularda İsrail askerlerinin saldırısına maruz kaldıklarını hatırlattı.

Koluna ve kalçasına isabet eden kurşunlarla yaralandığını, uzun bir tedavi sürecinin ardından sağlığına kavuştuğunu anlatan Ökenek, şunları kaydetti:

''Kamuoyu uzun zamandır İsrail'den özür bekliyordu. Türkiye'den bu konuda özür dilenmesi önemli bir gelişme. İsrail'in özür dilemesi önemli bir olay. Bizim için önemli olan Filistin'de yaşayan kardeşlerimizin özgür olmasıdır. Bu da inşallah en kısa sürede gerçekleşir.'

Saldırıda gemide bulunan İHH Şanlıurfa Şube Başkanı Atila

Gemide İsrail askerlerinin saldırısından yara almadan kurtulan İHH Şanlıurfa Şube Başkanı Behçet Atila, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yardım faaliyeti için Gazze'de bulunduğunu, İsrail'in özür dilediğine ilişkin haberi burada almanın kendisinde çok farklı duygular uyandırdığını belirtti.

İsrail'in şu ana kadar herhangi bir konuda özür dilediğini hatırlamadığını aktaran Atila, ''İsrail'e özür diletmek bile başlı başına bir olay. İsrail, çok kibirli ve kendini beğenmiş bir ülke. Bildiğim kadarıyla bugüne kadar herhangi bir ülkeden hiçbir konuda resmi olarak özür dilemiş değil. Bu tavırları Türkiye'nin gücünü gösteriyor. İsrail'in geri adım attığını gösteriyor'' diye konuştu.

Sadece özür ve tazminatın kendileri için yeterli olmadığını vurgulayan Behçet Atila, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İsrail'in özür dilemesi ve tazminat ödemesi sevindirici ama yeterli değil. Filistin'e uygulanan ambargo da bir an önce kalkmalı. Mavi Marmara'nın yola çıkmasının hedefi de zaten ambargoyu kırmaktı. Allah'ın izniyle ambargonun kaldırılmasına yönelik mücadelemiz sürecektir.''

Saldırıda yaralanan Mehmet Ali Zeybek: ''Tazminatı alırsam Gazze'deki mağdur insanlara kendi elimle vermeyi düşünüyorum''

Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara Gemisi'nde İsrail askerlerinin saldırısında yaralanan Mehmet Ali Zeybek, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesine ilişkin, ''Tazminatı alırsam Gazze'deki mağdur insanlara kendi elimle vermeyi düşünüyorum'' dedi.

Diyarbakır'ın merkez Bağlar ilçesinde eczacılık yapan 2 çocuk babası Zeybek (31), AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in Türkiye'den özür dilediğini arkadaşlarından ve avukatlarından öğrendiğini belirterek, Mavi Marmara gemisinde bulunmalarının temel gayesinin Gazze'ye yönelik ablukanın kaldırılması olduğunu belirtti.

Zeybek, İsrail'in Gazze'deki ölen çocuklardan da özür dilemesi gerektiğini vurgulayarak, ''Gazze'deki ablukanın kaldırılması lazım. Konuyu yargıya taşımamızın nedeni İsrail'i kamuoyu nezdinde biraz daha köşeye sıkıştırarak ablukayı kaldırmasıydı. Biz olaya karışan yetkililerle askerlerin de yargılanarak cezalandırılmalarını istiyoruz. Çünkü o askerler masum insanlara saldırdılar. Bunun planlı bir saldırı olduğu ölü ve yaralı sayısından anlaşılıyor'' dedi.

Zeybek, yaşanan sorunun bir kısmını kendilerinin yaşadığını, temel sorunun ise Gazze'deki ablukanın sürmesi olduğuna dikkati çekerek, tazminatın verilecek olmasının da bir gelişme olduğunu belirtti. ''Tazminatı alırsam Gazze'deki mağdur insanlara kendi elimle vermeyi düşünüyorum'' diyen Zeybek, tazminatla aç, ilaçsız ve evsiz kalan insanlara yardım etmek istediğini söyledi.

Zeybek, alacağı tazminatta Gazze'dekilerin de hakkı olduğunu ifade ederek, ''Tazminatta benim bir hakkım varsa Gazze'dekilerin 99 hakkı var. 9 kurşunla yaralandım. Ellerimde kalıcı yüzde 75 his kaybı oluştu. Ancak Gazze'deki kolsuz bacaksız üstelik aç insanları düşündüğümde bu beni üzmüyor. Davet edilirsem gönüllü olarak yine giderim'' diye konuştu.

Başbakana teşekkür

Saldırıda yaralananlardan merkez Sur ilçesinde esnaflık yapan Ayetullah Tekin de İsrail'in özür dilemeye zaten mahkum olduğunu belirterek, Başbakan Erdoğan'a bu konudaki hassasiyeti nedeniyle teşekkür etti.

Tekin, İsrail'in olayın hemen ardından özür dilemesi gerektiğini vurgulayarak, ''Bu daha mertçe bir davranış olurdu. Çıkmaz sokağa girdikleri, Suriye konusunda bir politika belirleyemediklerinden Türkiye'ye muhtaç oldukları için böyle bir sonuca vardılar. Tabii bu işin garantörü Obama idi. Bunu biliyorduk. Obama ziyaretinin ardından böyle bir şey gerçekleşti. Bence İsrail daha ağır bir bedele mahkumdur. Buruk da olsa sevincimiz var. Başbakan ilk günden beri bizimleydi, kendisine teşekkür ediyoruz. Başbakan bu olayla ilgili her yerde hassasiyetini dile getirmişti'' ifadelerini kullandı.

Saldırıda Mavi Marmara Gemisi'nde bulunan Konya Sivil Toplum Kuruluşları Başkanı Selvi:

Saldırıda Mavi Marmara Gemisi'nde bulunan Konya Sivil Toplum Kuruluşları Başkanı Latif Selvi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Gazze'ye insani yardım götüren gemiye İsrail askerlerince uluslararası sularda düzenlenen saldırı karşısında dünya kamuoyunun tutumu sonrası ABD ve İsrail'in baskı altında kaldığını söyledi.

İsrail'in pozisyonu itibarıyla büyük bir daralma yaşadığını aktaran Selvi, şunları kaydetti:

''İsrail, buna rağmen düşüncelerinden vazgeçmiyordu. Kararlı bir şekilde tavırlarını sürdürüyordu. Bu özür Türkiye'nin çok kararlı bir duruşunun sonucudur. Bu noktada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na teşekkür ediyorum. Bu özür, İsrail'in haksızlığının tescilidir. İsrail ilk defa çaresiz kaldığını hissederek özür diledi. Filistin ile ilgili de önemli adım atacaktır. Bu özür, bölgedeki yıllar içinde birikmiş İsrail sorununa çözüm olacaktır. Bundan sonraki süreçte İsrail bölgede iyi ilişkiler kurmak ve eski politikalarından vazgeçmek zorunda kalacaktır.''

Saldırıdan yara almadan kurtulan İHH gönüllüsü Merdivan:

Gemide İsrail askerlerinin saldırısından yara almadan kurtulan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) gönüllüsü Salih Merdivan (48), AA muhabirine yaptığı açıklamada, bugün yeryüzünde Allah'ın izniyle bir çok şeyin değiştiğini gördüklerini söyledi.

İsrail'in yenilgiyi kabul ettiğini ifade eden Merdivan, ''İsrail yaptığı zulmü gördü ve özür diledi. Bu Müslümanların şükretmesi gereken bir manzaradır. Biz Allah'a şükrediyoruz. Bizi böyle bir ikramla karşılaştırdığı için'' dedi.

Müslümanların direndiğini vurgulayan Merdivan, şunları kaydetti:

''Bugün yeryüzünün şekli Allah'ın izniyle değişti. Mavi Marmara gemisindeki vicdan sahibi insanlar, Müslüman kardeşlerimize ve ezilen insanlara yardım etmek için oraya gittiler. Geminin içerisinde sadece Müslümanlar yoktu. Hristiyanlar, Yahudiler ve hiçbir dine inanmayan insanlar da vardı. Bu insanların vicdanlarını ayağa kaldırdı. Allah, yeryüzünde bu direnen Müslümanların vesilesiyle yeni bir dönem başlattı. İsrail de yenilgisini gördü. İnanıyoruz ki yeryüzü artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. İnşallah zalimlerin devamı olan Suriye'deki Esed rejimi de yıkılacak. Müslümanlar gün be gün daha güçlü hale gelecekler.''

Gemide bulunan Müslümanlar'ın sabrettiğini ve yollarından dönmediğini ifade eden Merdivan, ''Allah onların o sabrıyla bu ikramı gerçekleştirdi. Suriye'deki Müslüman kardeşlerimiz de direnecekler. Bu yenilgiyi nasıl İsrail tattıysa, Esed rejimini destekleyenler de tadacaklardır. Müslümanların sabırlı olması ve direnmesi gerekiyor. Allah'ın izniyle yerdeki zalimlerin sonu yaklaşıyor'' diye konuştu.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1005129-m-marmara-magdurlarinin-ozur-tepkisi



İHH Başkanı Yıldırım'dan 'özür' açıklaması

Mavi Marmara Gemisi'nin organizatörü olan İHH'nın genel başkanı Bülent Yıldırım, İsrail'in özür dilemesi ve tazminat ödemeyi kabul etmesiyle ilgili basın toplantısı düzenledi. Yıldırım, "bu büyük bir başarıdır ama abluka kalkana kadar mücadelemiz devam edecek" dedi.

İHH'nın Fatih'teki genel merkezinde düzenlenen toplantıda konuşan Yıldırım, kararla ilgili olarak bunun siyasi ve diplomasi açısından önemli bir başarı olduğunu, ambargonun kaldırılması çok önemli olduğunu söyledi.

İsrail'in özür dilemesiyle bir ilk yaşandığını belirten Yıldırım, "Bundan dolayı mutluyuz. Burada emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. İsrail, bu özür ve tazminattan sonra acaba ablukayı kaldıracak mı, asıl önemli olan bu. Çünkü ambargo zaten fiili olarak kalkmıştı." diye konuştu.

"Bu konuda fiili olarak şehitler ve yaralılar büyük bir zafere imza atmıştır" diyen Yıldırım, şöyle devam etti: "Şu anda oradaki insanı durumların iyileştirilmesi için Türkiye ile elbette İsrail anlaşma yapmıştır. Bu da bir başarıdır. Şehit aileleriyle istişare ettiğimizde, buruk bir sevinç yaşadıklarını gördük, bu da ablukanın henüz kalkmamasından kaynaklanıyor. Şimdi abluka Gazze'den çekilen İsrail'in haksız olarak uyguladığı bir statüdür. İnşallah bu da kalkacaktır. Tereddütünüz olmasın. Bu başarı biz ve İHH gönüllüleri için süreçte çok önemli bir adımdır. Mücadelemiz henüz bitmedi, Filistinli insanların evleri ellerinden zorla alınıyor, Mescid-i Aksa'yı işgal devam ediyor, hapishanelerde insanlara işkence ediliyor."

Özürle İsrail'in suçunu kabul ettiği anlamına geldiğini bildiren Yıldırım, "Başka açılan davalar da var İsrail'e. O davalarda da bu dikkate alınacaktır. Cenevre sözleşmesine göre biz zaten Gazze'ye yardım götürebilirdik ama saldırıya uğradık. Açık denizde bizlere saldırdılar. Burada suçlarını kabul ettiler. Dünyadaki aktivistlerle birlikte mahkemelerde bunu değerlendireceğiz. İsrail yaptığı hukuksuzluğu kabul etmiştir. Peki nerede yargılanacak bu suçlular, İsrail'de mi?" şeklinde konuştu.

Yıldırım, "Türkiye'nin onurlu duruşundan dolayı mutluyuz. Bütün STK'ların, siyasi partilerin onurlu duruşundan da mutluyuz. Ama bizi üzenler de oldu" dedi.

İsrail'şn Mavi Marmara'ya dayanarak kendilerini terörist listesine aldığını kaydeden Yıldırım, "İsrail bunu 2 Aralık 2012 tarihindeki Bakanlar Kurulu kararıyla ortaya koydu. Bunların sayısız örneği var İsrail'de. Biz hala terörist listesindeyiz. Tazminat ödeniyor, bu konuda açtığımız davalarımız var. Yaralılarımız ve haksız yere tutuklananlarımız da var. Bizi limana götürüp ciddi manada kötü muamele yaptılar. Çıkarken bize dediler ki, "şu kağıdı imzalayın", tüm arkadaşlarımız imzaladı ama şöyle: İrademiz dışında işgal edilmiş Filistin topraklarına zorla getirildik. Şimdi Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmek istesek bize yasak çıkartacaklar" dedi.

Özür ve tazminatın siyasi ve diplomasi açısından önemli bir başarı olduğunu tekrarlayan Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı: "Ambargonun kaldırılması çok önemlidir. Biz ablukanın kalkmasını da istiyoruz.

Şehit ailelerin beklentileri budur. Abluka kalkana kadar da elbette küresel mücadele edecek. Sadece Türkiye'deki katılımcıların mücadelesi değil. Dünyadan katılımcılar da var bu işin içinde. Ablukanın kalkması için de çalışmalarımız devam edeceğini belirtmek istiyorum."

http://www.haber7.com/guncel/haber/1005130-ihh-baskani-yildirimdan-ozur-aciklamasi


Bergusi: Türkiye, ümmetin onurunu geri kazandırdı

Uzun yıllar İsrail hapishanelerinde kalan Filistinli eski mahkum Nail el-Bergusi, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesini ''Türkiye, ümmetin onurunu geri kazandırdı'' şeklinde değerlendirdi.

İsrail'in özrünün büyük bir sevinçle karşılandığı Filistin'de AA muhabirine konuşan Bergusi, ''Türkiye zalimin karşısında mazlumun yanında durmuştur. Türkiye'nin güçlü iradesi, İsrail karşısında başarılı oldu. Türkiye, ümmetin onurunu geri kazandırdı'' dedi.

İsrail hapishanelerinde 33 yıl kalan Bergusi, 11 Ekim 2011'de Hamas Hareketi ile esir takası anlaşmasıyla özgürlüğüne kavuşmuştu.

Dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesinde Mavi Marmara baskını sebebiyle Türk halkından özür dilediği, tazminat ödemeyi ve Gazze dahil Filistin topraklarına sivil halkın kullanacağı malların girişine ilişkin kısıtlamaları kaldırmayı kabul ettiği açıklanmıştı.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1005327-bergusi-turkiye-ummetin-onurunu-geri-kazandirdi


İsrail tarihinde ilk kez bir devletten özür diledi



İsrail'in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post, Netanyahu'nun Mavi Marmara olayı için Türkiye'den özür dilemesini 'İsrail tarihinde bir ilk' diye duyurdu.

ABD Başkanı Barack Obama'nın, İsrail'i ziyareti sırasında Başbakan Netanyahu'yu uyardığını belirten gazete, Türkiye ve İsrail başbakanlarının 3 yıldır ilk defa iletişim kurduklarına vurgu yaptı.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1005117-israil-tarihinde-ilk-kez-bir-devletten-ozur-diledi
#217


ABD'de, cinayet suçundan 23 yıl hapis yatan bir kişi masum olduğu anlaşılınca serbest bırakıldı.

New York'da, 1991'de, Chaskel Werzberger isimli bir hahamı öldürdüğü gerekçesiyle 2'inci derece cinayet suçundan 37 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 23 yıldır hapis yatan David Ranta'nın masum olduğu anlaşıldı.

Savcı Charles Hynes, tanık ifadeleri yeniden incelendiğinde büyük çelişkiler ortaya çıktığını ve olayı inceleyen dedektiflerin davayı hatalı incelediğini açıkladı.

Bugün 58 yaşında olan Ranta ise baştan beri kendisinin masum olduğunu söylediğini ama kimsenin kendisine inanmadığını belirtti.

Tüm hayatının bir hiç uğruna mahvolduğunu söyleyen, matbaa işleriyle uğraşan Ranta'nın, hayatına nasıl devam edeceği bilinmiyor.

http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_mahkeme-23-yil-sonra-pardon-dedi_2068535.html
#219
Merhabalar.

Alıntı Yapsavunmamı yazıp 15 gün içinde 6. Tüketici mahkemesine götürmem gerekiyormuş

Dava dilekçesinin size tebliğ edildiği tarihten itibaren 14 günlük süre içinde cevap dilekçenizi mahkemeye sunmalı veya size en yakın adliyedeki tüketici mahkemesi kanalıyla bu mahkemeye gönderilmek üzere teslim etmelisiniz.

Alıntı YapFakat savunmamın tam olarak nasıl olması gerekti konusunda bilgisizim lütfen yardımcı olabilirmisiniz

Dava dilekçesini görmek gerekir. Bu konuda bir avukattan yardım almanızı tavsiye ederim.

Alıntı YapBirde savunmayı adliyeye kardeşim teslim etse olurmu örneğin nüfus kâğıdımı versem ona savunmamı yapsam imzalasam ben çalıştığımdan dolayı

Olmaz. Dilekçeyi bizzat kendiniz adliyeye götürmelisiniz. Kolay gelsin...
#220
Merhabalar.

Alıntı Yap1998 doğumlu kızım geçtiğimiz ağustos ayında 1997 doğumlu erkeke arkadaşıyla benim evde olmadığım bir gün bizim evde buluşuyor.
Alıntı Yapkızımın başka bir arkadaşıyla mesajlaşmasında o gün o işin olduğnu anlıyorum .ve kızıma soruncada kabul etti çok pişman ve ağlıyor bekaret muayenesine götürdüm bakire değil.ben o çocuğa dava açmak istiyorum ama olay anında kızım 15 ini doldurmamış olsada çocukta 18 ine daha girmemiş.yani reşit olmayanlar arasındada olsa iğfal etme bir suçtur değil mi ?

Şayet kızınız olayın gerçekleştiği tarihte onbeş yaşını doldurmamışsa (ki verdiğiniz bilgilerden doldurmadığı anlaşılıyor), aşağıda tam metni bulunan TCK.m.103 istikametinde bahsettiğiniz kişi hakkında doğrudan ceza davası açılacaktır. Bununla birlikte, kızınızın erkek arkadaşının da yaşı küçük olduğundan, şayet erkek arkadaşının olay tarihindeki yaşı onbeşi tamamlamamış ise (ki bu kişi 1997 yılının Eylül ve bunu müteakip aylarından birinde doğmuşsa, bu kişi de olay tarihinde onbeş yaşını doldurmamış sayılacaktır), kızınız hakkında da TCK.m.103 istikametinde ceza davası açılacaktır. Şayet kızınızın erkek arkadaşının olay tarihindeki yaşı onbeşi doldurmuşsa ve fakat bu çocuk da kızınızdan şikayetçi olursa, bu durumda kızınız hakkında da aşağıda tam metni bulunan TCK.m.104 gereğince ceza davası açılabilir, bunu da dikkate almanızda fayda var. Öte yandan, Adnan Bey'in de belirttiği gibi, olayın içindeki her iki çocuk hakkında da yaş küçüklüğü sebebiyle aşağıda tam metni bulunan TCK.m.31 gereğince verilecek cezada otomatik indirime gidilecektir. Bana kalırsa şikayetçi olmadan evvel kızınızın erkek arkadaşının doğum tarihini tam olarak öğrenerek olay tarihindeki yaşını tespit etmeye çalışın. Şayet bu çocuk ta olay tarihinde onbeş yaşını doldurmamışsa, şikayette bulunmanız hiç mantıklı olmayacaktır diye düşünüyorum...



   Yaş küçüklüğü
    Madde 31 - (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
   (2) (Değişik: 29/6/2005 - 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
   (3) (Değişik: 29/6/2005 - 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.

    Çocukların cinsel istismarı
    Madde 103 - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
   a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
   b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
   Anlaşılır.
   (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
   (3) (Değişik: 29/6/2005 - 5377/12 md.) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
   (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
   (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
   (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
   (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

   Reşit olmayanla cinsel ilişki
    Madde 104 - (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.