Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#2161
EPDK'nın geçen hafta 'benzinde fiyatlar yüksek' diye uyardığı akaryakıt firmaları yine zam yaptı.

Benzinin fiyatı 7 kuruş artışla 3.25'e çıktı. Yıl başından bu yana yapılan zam yüzde 20'yi buldu...

Akaryakıt dağıtım şirketlerini Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu da (EPDK) durduramadı. Geçen hafta yaptığı açıklama ile 'benzin fiyatı yüksek' uyarısı yapan EPDK'ya rağmen akaryakıt dağıtım firmaları yeni bir zam kararı aldı. Yapılan zam sonrası 95 oktan kurşunsuz benzin litre fiyatları 7 kuruş artarak, Ankara ve İzmir'de 3,17 liradan 3,24 liraya, İstanbul'da ise 3,18 liradan 3,25 liraya yükseldi. Önceki geceden geçerli olan zamla 97 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı da 7 kuruş artışla Ankara'da 3,23 liradan 3,30 liraya, İstanbul Avrupa yakası ve İzmir'de 3,24 liradan 3,31 liraya çıktı.

'SAVAŞ' DA DURDURAMADI

Akaryakıt dağıtım şirketlerinin 1 Haziran'da yaptığı zamma tepki gösteren EPDK, aynı gün bir açıklama yaparak şirketleri uyardı. EPDK, akaryakıt fiyatlarının kanuna ve serbest piyasa koşullarına aykırı olduğuna karar vermiş ve şirketlerinden 20 Haziran tarihine kadar durumlarını düzeltmelerini istemişti. Açıklamada, bayiler payının düşürülmemesi halinde sadece 'savaş' durumunda uygulanan tavan fiyatın kendisi tarafından belirleneceğini bildirmişti. Bu uyarıya rağmen akaryakıt dağıtım şirketlerinin zam yapması dikkat çekti.

22 LİRALIK ARTIŞ

Enflasyon rakamları ilk 5 ayda TÜFE'de 1.7 artmasına karşın benzin fiyatlarına yılbaşından buyana yapılan zam yüzde 20'yi buldu. Yılbaşında 2,71 TL olan 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı son zamla birlikte 3,25 TL'ye kadar yükseldi. Başka bir deyişle 50 litrelik bir depo yılbaşında 135 liraya dolarken, bu rakam bugün itibariyle 162 liraya yükseldi. Böylece 6 aylık bir dönemde depo başına 27 liralık bir zam ortaya çıktı.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/71444-akaryakit-sirketleri-zam-yapti-haberi.aspx
#2162
Zonguldak'ta fidanlar doğa dostu poşetlerde büyütülecek 

Zonguldak İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, fidanları 1-1,5 yılda toprağa karışan doğa dostu naylon poşetlerde yetiştirecek.İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, geçen yıl kayın, ıhlamur, akasya, ceviz ve meşe gibi 2 milyon 500 bin fidan yetiştirilen Gökçebey ilçesindeki 3 milyon adet kapasiteli fidanlıkta, doğa dostu üretim yapmayı hedefliyor. 

Ankara ve Iğdır gibi birçok kentteki okul, cami, kurum ve kuruluşların taleplerinin de karşılandığı fidanlıkta kullanılan poşet tüplerin doğaya zarar vermeyen türden olmasına yönelik araştırmalar yapılıyor. Bu yıl 2 milyon 111 bin adet fidan elde edilmesi planlanan tesiste, Kanada ve ABD'de kullanılan doğaya yeniden dönüşebilen naylon poşetlerden kullanılmasına yönelik ilgili firmalarla görüşmeler yapılıyor.

İl Çevre ve Orman Müdürü Nazmiye Uzun, "Buradaki fidanlarımızda, Kanada ve ABD'de kullanılan 'doğaya yeniden dönüşebilen ve kendi kendini parçalayan katkılı naylon poşetlerden kullanabilir miyiz?' diye araştırma yapıyoruz. Bu tür poşetler bu ülkelerde büyük marketlerde alışveriş poşeti olarak kullanılıyor. Biz de fidanlarımızı kısa zamanda toprağa karışan bu poşetlerde yetiştirmek istiyoruz. Atık oluşturmadan doğrudan toprakla kaynaşabilen biyolojik ürün katkılı naylonlarda yetiştireceğimiz fidanlar, doğrudan toprağa dikilebilecek, böylelikle kökleri de zedelenmeyecek." dedi. Zonguldak, aa ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=812870&keyfield=6E61796C6F6E20706FC59F65746C6572
#2163
Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi ve Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hamdi Temel, insan sağlığını olumsuz etkileyen plastik poşetlerin yasaklanması gerektiğini söyledi. 

DÜ ile Diyarbakır Valilik işbirliği yürütülen "Bilgilerimizi Diyarbakır'la Paylaşalım" Projesi kapsamında Cumhuriyet Fen Lisesi'nde 'Plastik Poşet Kullanımının Sonuçları ve Çevre Bilinci' konulu konferans verildi.

Prof. Dr. Hamdi Temel, plastik malzemenin, son derece ucuz olması, hafifliği ve kullanımının kolay olması, metal ve ağaç gibi yapı malzemelerine karşı avantaj doğuruyor gibi göründüğünü belirterek, "Türkiye'de insan sağlığı için büyük risk taşıdıkları kesinleşen siyah poşetlerin yıllık kullanımını 260 bin ton. Diğer naylon poşetlerin kullanımı ise siyah poşetin iki katı. Özellikle, kanserojen madde içeren siyah poşetler insan sağlığı açısından çok daha ciddi tehditler oluşturuyor. Genellikle seyyar satıcı ve pazar esnafının kullandığı siyah poşetler, pet şişe, kova ve tıbbi atık gibi maddeler toplanarak tekrar işlenmesiyle yapılıyor." diye konuştu.

Plastik ambalajların çevreyi kirletmekle kalmadığını, güneşe maruz kaldığı yerlerde zaman içinde daha küçük ve daha zehirli petro-polimerlere bölündüğünü anlatan Temel, şunları söyledi: "Toprağı ve suyu da zehirliyor. Dolayısıyla küresel ısınmayı tetikleyen en önemli faktör oluyor. Türkiye'de naylon poşet kullanımın sınırlanması gerekiyor. ABD ve Avrupa ülkelerinde 30 yıldır halk sağlığını tehdit etmeyen ve geri dönüşümü mümkün kağıt torbalar kullanılıyor."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=801784&keyfield=6E61796C6F6E20706FC59F65746C6572
#2164
Dünya Çevre Günü'nde yepyeni projeler geliştiren Çevre Bakanlığı, naylon poşet kullanımını önlemeye çalışıyor. Alternatiflere teşvik var..

Yılda 500 milyarı aşkın poşet üretilirken, bir dakikada 1 milyon poşet çöpe atılıyor. Doğada bin yılda parçalanabilen plastik ürünler insan sağlığı için tehdit oluşturuyor.

Türkiye de, gelişmiş ülkeler gibi naylon poşet kullanımının önüne geçebilmek için çalışma başlattı. İlk etapta 50 mikronun altındaki siyah poşetler yasaklanacak.

Marketlerde bez torba, file, kese kâğıdı kullanımı teşvik edilecek. Ardından da naylon poşetler ücretli hale getirilerek tüketimi azaltılacak. "Geleceğimiz elimizde, alışverişiniz için bez torba" yazılı 5 bin bez torbayı da bugün vatandaşlara dağıtılacak.

NAYLON POŞETE HAYIR!
Çevre Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfü Akça, perakende zincirleri, yerel belediyeler, sivil örgütlerle işbirliği yaparak naylon poşet kullanımını azaltmaya çalıştıklarını söyledi. Akça, yol haritasını SABAH'a anlattı:

PİKNİK VERGİSİ OLABİLİR!: Poşeti tamamen kaldırmak mümkün değil. Bu noktada naylon poşet kullanımını azaltmak önemli. Fransa'daki 'piknik vergisi' benzeri bir uygulama ile plastik üzerindeki vergi yükü ağırlaştırılabilir. Vergi artarsa marketler de poşetleri parayla satacaktır. Toplumun kabullenmesi zaman alacak ama zamanla naylon poşet kullanımı da azalacaktır. Marketlerde, bez torba, file, kese kâğıdı, alışveriş sepetinin yaygınlaştırılması önemli. Bu da yavaş yavaş olur.

ALIŞVERİŞ SEPETİ: Dünyada 50 mikronun altındaki poşetler yasaklanıyor. İlk etapta 50 mikronun altındaki siyah poşetler yasaklanacak. Çevre günü nedeniyle 5 bin bez torba yaptırdık. Ayrıca, arabasıyla alışverişe gelenlere özgü alışveriş sepetleri projesi de var. Müşteri bir defaya mahsus bu sepeti alacak. Böylece poşet taşımasına gerek kalmayacak.

PORTAKAL KABUĞUNDAN POŞET: Alternatif arayışları sürüyor. Anadolu Üniversitesi'nden bir öğretim görevlisi portakal kabuğundan poşet üretmiş. Çevreyi korumaya yönelik projelerde vergi indirimi gibi teşvikler sağlanmalı. Ders programlarında 'çevre eğitimi' dersi olmalı.

AKAT İŞ BAŞINDA: Atıkları Kaynağında Ayrı Toplama Platformu (AKAT) yoğun bir çalışma yürütüyor. Belediyelerle ambalaj atığı yönetim planı hazırlanıyor. Özellikle turizm kentlerinde yoğun bir hassasiyet var. Ambalaj atığı toplama tesislerinin sayısı artıyor. İşyerleri, sokaklar ve alışveriş merkezlerine pil, elektronik, plastik, kağıt çöplerinin ayrı ayrı atılacağı kumbaraların konulması için çalışıyoruz. Bugün Türkiye'de atık arıtma tesisi sayısı 218'e ulaştı. Bu sayı hızla artacaktır.

Poşetlere büyük gözaltı

İlk etapta 50 mikronun altındaki siyah poşetler yasaklanacak.
Naylon poşetler marketlerde parayla satılcak.
Poşetlerin ücretli olabilmesi için plastikte vergi yükü ağırlaştırılacak.
Bez torba, file, kese kâğıdı kullanımı teşvik edilecek.
Kişiye ait alışveriş sepetleri yaygınlaştırılacak.
Çevre bakanlığı ilk etapta alışkanlık kazandırması için 5 bin bez torba dağıtacak.
Belediyeler ambalaj atığı ve yönetim planı hazırlayacak.
Naylon, pil, elektronik çöplerin atılması için kumbaralar yaygınlaştırılacak
İlköğretim müfredatına çevre eğitimi dersi konulacak.

Ambalaj atığı 2 milyon tona ulaştı

Türkiyede, 2008 yılı itibariyle ambalaj atığı miktarı 1.5 milyon ton olurken, yıl sonunda bu tutarın 2 milyon tona çıkması bekleniyor. Bilimsel araştırmalara göre, plastik doğada bin yılda, teneke kutular 10 yılda, çam şişeler yaklaşık 3 bin yılda parçalanabiliyor. Geri kazanım tesisleri ile, hem ülke ekonomisine katkı sağlanıyor hem de atık hacmi azaltılmış oluyor.

http://www.haber7.com/haber/20090605/Turkiye-naylon-posetlere-savas-aciyor.php
#2165
2020'de hayat çok kolay olacak 

Size, sevindirici bir haberimiz var: 2020'ye kadar tıpta ve teknolojide gerçekleşecek devrimler, hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştıracak. Neler mi bu yenilikler? Mesela gen deşifresi sayesinde kanser başta olmak üzere birçok ölümcül hastalık daha başlamadan önlenebilecek. 

Bilgisayarları kolumuzda taşıyabileceğiz, ev işlerini robotlar görecek... Anlayacağınız, 2020'de hayat epey kolaylaşacak; ama insanoğlu huzuru bulabilecek mi orası meçhul!

Bundan yirmi yıl önce hayatımızın vazgeçilmezleri arasında neler vardı? Küçücük laptoplar, teknolojinin son harikası İPhone'lar, salonumuzun başköşesinde duran LCD ekran televizyonlar ya da yanımızdan hiç ayırmadığımız Ipotlar... Hiçbirini kullanmıyor hatta hayal bile edemiyorduk. Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz ilginç aletlere "Ne olacak işte, bilimkurgu filmi değil mi?" diyorduk. Ama o dönemde sinema perdesine yansıyan ve insanoğlunun akıl sınırlarını zorlayan teknolojik ürünlerin pek çoğu bugün 'vazgeçilmezlerimiz' arasında. Peki, bundan 10 yıl sonra hayatımıza hangi teknolojiler yön verecek? Bu soruya net bir cevap vermek aslında çok zor. Ama tahmin etmek bir o kadar da basit. Çünkü bugün sadece laboratuvar ortamında gözlenebilen birçok teknolojik yenilik kısa bir süre sonra bütün herkesin hizmetine sunuluyor. Bilişim alanındaki yenilikler, sağlık sektöründeki buluşlar, uzayın derinliklerindeki keşifler yeni buluşları da beraberinde getiriyor. Kısa bir süre sonra, çok az yakıtla kilometrelerce giden arabalar, akıllı binalar, sadece küçük bir ekrandan ibaret olan ve ses komutuyla çalışan bilgisayarlar gündelik hayatın birer parçası olacak. IBM firması, kısa bir süre önce beş yıl içerisinde hayatımıza girecek beş yeni teknolojiyi açıkladı. Firmaya göre herkesin gen haritası çıkarılacak. Hayatımıza dijital asistanlar yön verecek. Biz de teknolojiyle yatıp teknolojiyle kalkan kendi alanlarında uzman kişilere "10 yıl içerisinde bizi ne gibi teknolojik sürprizler bekliyor?" diye sorduk.

***


Her yüzey bir bilgisayara dönüşecek
Windows Ürün Grup Müdürü Nuri Çankaya: Her yüzey bir bilgisayara dönüşecek. Hatta 'sesli komut' vermek yetecek. Bunun bir adım ilerisinde ise 'dokunmasız etkileşim' var. Yani elleriniz havada, hiçbir yere dokunmadan istediğiniz işlemi yapabileceksiniz. Vücudunuzu oynatarak oyun oynayabileceksiniz. Tüm bu gelişmeler, veri depolama işlemlerini de kolaylaştıracak. Fotoğraf çektiniz, yanınızda taşıdığınız ve kablosuz elektrik ile çalışan cihaz sayesinde fotoğrafınızı saniyeler içerisinde web sitenize aktarabileceksiniz."

***


Klimanız, 'Beni kapatır mısın?' diyecek
IBM Türkiye Teknoloji lideri Suat Kızıltaş: Alışverişe tek başına çıkmaktan hoşlanmayanlar için yeni yazılımlar geliştirilecek. Kıyafetlerinizin fotoğraflarını çekip telefonunuzdaki 3 boyutlu grafiklere giydirerek arkadaşlarınıza yollayıp onların fikrini alabileceksiniz. Ev hayatında da son derece tasarruflu eşyalar kullanılacak. Cep telefonunuza gelen mesajda, klimanız "Evde kimse yok, boşuna enerji harcıyorum. Beni kapatır mısın?" uyarısında bulunacak.

***


1000 dolarlık robotlar hayatımızı kolaylaştıracak
ShiftDelete Dergisi Yayın Koordinatörü Hakkı Alkan: Malzeme mühendisliğindeki gelişmeler, alternatif enerji kaynakları ve işlemcilerdeki hızlı gelişmeler, robotların fiyatını 1000 dolar seviyesine kadar düşürecek. Bu süreç içerisinde 'internet' kişisel veri depolamada büyük bir önem kazanacak. Sadece küçük bir ekran ve internet, bütün işlemlerinizi yapmaya yetecek. Gerekli olan tüm veriler, programlar, işlemler kullanıcılara sunulacak.

***


Bilgi saklamak lüks haline gelecek
Digital Age Dergisi Yazı İşleri Müdürü İbrahim Özdemir: Önümüzdeki yıllarda bilgilerin güvenli bir ortamda saklanması büyük bir lüks haline gelecek. Şirketlerin ve devletlerin güvenliği için ağ, bilgisayar ve iletişim teknolojileri çok daha büyük önem kazanacak. Gerçek hayattaki çatışmaların siber alanda da paralel yansımaları yaşanacak. Belki tek mermi atılmadan ülkelerin kritik iletişim, finans, eğitim ya da sağlık sistemlerinin rakip devletler ya da karşıt örgütler tarafından çökertildiğine şahit olacağız.

***


Bilgisayarı kolumuza takacağız
PC Magazine Haber Müdürü Cem Sümbül: Kısa bir süre sonra bir saate bile bilgisayar yerleştirebilmek mümkün olacak. Teknolojideki gelişmeler adım adım bizi bu noktaya götürüyor. Bunun denemeleri şimdiden yapılıyor ve başarılı sonuçlar alınıyor. Ama önemli olan bu teknolojinin kullanılabilir olması.

***


Laptoplar kullanılıp atılabilecek
Bilişim Uzmanı Erdem E. Tavukçuoğlu: Plazma TV'nin görüş açısının LCD TV'ye nazaran daha iyi olduğunu tartıştığımız şu günler, yerini 3 boyutlu TV'lere bırakacak. Laptoplar, kullanılıp atılabilen ve katlandığında cep telefonundan daha küçük hale gelebilen bilgisayarlara dönüşecek.

***


Hastalanmadan tedavi olacağız
Genetik Hastalıklar Uzmanı Doç. Dr. Ender Altıok: Herkesin gen haritası deşifre edilebilecek. Yapılan araştırmalar, 2020 yılında gen deşifresinin bin dolar seviyesine düşeceğini gösteriyor. Böylece hastalıklara tanı koyma süreci kısalacak. Gen haritasındaki ipuçları, sizin ne yiyip ne içmeniz gerektiğini, vücudunuzun hangi besine karşı alerjisi olduğunu tespit edecek.

***


Akıllı kumaşlar giyeceğiz
M-GEN Gelecek Planlama Merkezi Kurucusu Ufuk Tarhan (Fütürist): Hafif, ince, kırışmaz, leke tutmaz, soğuk-sıcak işlemez, dokusunda çeşitli tedavi edici maddeler olan, akıllı-hissedebilen, atılabilen, sprey halinde, taşınma sırasında çok çok küçülebilen, kıyafetler tasarlanacak.

***


2020'da bizi bekleyen yenilikler
Herkesin gen haritası çıkarılacak. Böylece kişiye özel ilaç tedavisi uygulanacak. Bazı hastalıklar çok erken teşhis edilebilecek.

Akıllı arabalar sayesinde kazalar en aza inecek. Trafik kazası yapmak özel beceri isteyecek.

Seri bir şekilde üretilen robotlar herkesin alabileceği fiyatlarda satılacak. Gündelik hayat kolaylaşacak.

'Akıllı evler' sayesinde her şey tek merkezden yönetilecek. Ev aletleri son derece tasarruflu çalışacak.

Laptoplar, katlandığında cep telefonundan daha küçük hale gelecek.

İnce, kırışmaz, leke tutmaz, soğuk-sıcak işlemez, dokusunda çeşitli tedavi edici maddeler olan, akıllı-hissedebilen kumaşlar üretilecek.

Digital asistanlar sayesinde unutmak tarih olacak.

İnternet ortamında sesli komut verip bilgisayarınızı yönlendirebileceksiniz.

Kaldırımlara yansıyan güneş enerjisi elektrik enerjisine dönüştürülecek.

Bilgisayar teknolojisi maksimum seviyede otomobillerde kullanılacak.

Okullar sadece sosyal amaçlı eğitim verecek. Dersler internet aracılığıyla anlatılacak.

Televizyon ve bilgisayarların görüntüleri gerçek hayattaki gibi olacak

Hem karada, hem denizde, hem de uçabilen araçlar geliştirilmiş olacak.

Yeme içme kültürümüz değişecek.

Bilimkurgu filmlerinde seyrettiğimiz hap şeklindeki yemek tabletleriyle beslenmeye başlayacağız. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=824994&keyfield=736974656E697A65
#2166
Esselamu Aleyküm!

Barak Hüseyin Obama. Adı Burak! Adı Hüseyin. O Bir Müslüman. O bir Hristiyan. O bir Yahudi. Bazılarına göre kurtarıcı! Bazılarına göre bir Mesih gibi! Hem beyaz-hem siyah, hem zengin-hem ezilen, hem beyaz Amerika'dan-hem en alttakilerden. Amerikalı, Avrupalı, Afrikalı, Endonezyalı, Kenyalı..

Savaş olmasın, işgal olmasın, nükleer silah olmasın, İsrail saldırmasın, Filistin ezilmesin, İslam dünyasında barış olsun, demokrasi olsun, özgürlük olsun, refah olsun. Yeryüzünde kavga olmasın, ölüm olmasın, acı çekilmesin, kimse kimseye tahakküm etmesin, bütün insanlık kardeş olsun. Ne çok güzel şey duyduk böyle...

Yeryüzündeki tüm mabedleri dolaşacak. İnsanlığı ortak kurtuluşa çağıracak. Bu sefer Kahire'den dinledik. Ezan sesiyle uyanırmış, ABD en büyük Müslüman ülkelerdenmiş, üç kıtada İslam'ı tanımış. Müslümanlarla ABD artık ortakmış. Yeryüzünü birlikte düzelteceklermiş. Amerika her zaman barıştan yana olmuş. Ayetlerden, İslam'ın insanlığa sunduğu hizmetlerden, Müslümanların bilim ve teknolojiye katkılarından, müzikten, mimarlıktan, sanattan ve konuştuğu ülkede sokaktaki insanın havaya sokan her şeyden biriktirilmiş güçlü alıntılarla, iddialı cümlelerle süslenmiş bir konuşma dinledik.

Aynı zamanda; dünyadaki nükleer silahlara karşıyız derken sadece İran'ı kastetmesine, barış isterken Müslümanların bir bölümünü terörist ilan etmesine, işgal ve acımasızlık devam ederken Hamas İsrail'i tanımalı önerisine, masum kadın ve çocukların öldürülmesine karşıyız derken Pakistan köylerinde füzelerle kadın ve çocukların kıyıma uğramasına ne desek! Böyle yüzlerce cümle kurabilir, yüzlerce örnek verebiliriz ama ne anlamı var!

Hiçbir Müslüman liderin söyleyemeyeceği, göze alamayacağı, cesaret edemeyeceği şeyleri söyledi. Dibe vuran Amerikan imajı zirveye fırladı. Ruhlarımız okşandı, mutlu olduk, alkışladık. İnanmak istedik. Ama inandık mı? Gerçekten inandık, ikna olduk mu? Sadece inanmak istedik, istiyoruz. Hepsi bu.

Bütün bunlar, eğer gerçekse, o tam anlamıyla bir devrimci. İnsanlık tarihine geçecek bir isim. Dünyada köklü değişimlere imza atacak, değişimleri zorlayacak, yol gösterecek bir lider. Yüreğinde bunları gerçekten taşıyorsa, başarısız olsa bile bir efsane.

Ama ya öyle değilse? Ya bu bir imaj operasyonuysa? Ya saflığından, Amerika'yı ve dünyayı bilmemesinden bu sözleri sarfediyorsa! Biz böyle bir Amerika tanımadık hiç. Böyle bir dünya yok. O Kahire'de konuşurken kafamızı çevirip şöyle bir baktığımızda ne görüyoruz? Tarihe baktığımızda ne görüyoruz? Batı'nın siyasi geleneğine baktığımızda ne görüyoruz? Son on yıla baktığımızda ne görüyoruz?

Eğer gerçekten samimiyse, bildiğimiz Amerika, bildiğimiz dünya onu sözleriyle baş başa bırakır. Daha kötüsü onu sözleriyle gömer! İyi niyetimizi elbette koruyacağız. Bu sözlerin bir tanesinin bile gerçekleşmesini alkışlayacak, destekleyeceğiz. Ama kesinlikle her şeye inanacak kadar saf olmayacağız. Rüya görmeyeceğiz. Bir süre sonra, bu sözlerin karşılığının ne olduğunu gördüğümüzde şaşırmayacağız.

Dün burada "Obama Müslüman dünyaya hangi masalı anlatacak" başlık lıyazıya kızanlar, "o konuşmada dört tane ayet vardı onlara da masal demiş oldun" diyenlere sözüm yok. Bir zamanlar Afganistan'da Alman İmparatoru'nun Müslüman olduğu ve İslam'ı koruduğuna inanılıyordu. Bir zamanlar İngiliz istihbarat mensubu Lawrence'ın peşine düşenler bağımsızlık, özgürlük ve Müslümanlıklarını koruma telaşındaydı. İngiltere Kraliçesi Müslümanların koruyucusuydu.

Sadece gerçekçi olmayı öneriyorum. Hayallere kapılmamayı, hiç değilse birkaç yıl öncesinden ders almamız gerektiğini, iyi şeyleri desteklemeyi ancak akıllı olmayı öneriyorum. Kafasına ayakkabı fırlatılan bir ABD Başkanı'ndan dünya Müslümanlarının duygularını sözlere aktaran bir ABD Başkanı'na bu kadar hızlı geçişin bir yerlerine şerh düşülmesinin gerekliliğine işaret ediyorum. Ve, sözleri dinlemeye artık ara verip atılan adımları izlemeye davet ediyorum. Eğer, bu sözleri destekleyen adımlar atılırsa her kesten çok destek vereceğimi not ediyorum.

Ve Aleyküm Selam...

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=05.06.2009&y=IbrahimKaragul
#2167
Obama'nın yolu açık olsun

ABD Başkanı Barack Hussein Obama'nın Kahire'den İslâm Dünyası'na hitabını nasıl buldunuz? Kendi hesabıma beklediğimden daha kapsamlı ve olağanüstü olumlu buldum. Ankara'dan verdiği mesajlar daha bize özel ve yüzeyseldi; Kahire'ye felsefi düşüncelerini saklamış Barack Obama. Sadece İslâm Dünyası için de değildi serd ettiği düşünceler; üç dinin bütün fertleriyle kendini 'din' parantezi içerisinde görmeyenlerin de dikkate alması gereken şeyler söyledi ABD Başkanı...

Obama'nın Beyaz Saray'da oturduğu Amerika, ondan önceki dönemin 'nefret edilen' ilke ve anlayışından hayli farklı bir ülke olacağa benziyor. George W. Bush kendisini bütün dünyaya ve tarihe karşı sorumlu hissediyordu, ama gelişen olayları algılamaktan uzak çarpık bir sorumluluk anlayışıydı onunki; Barack Hussein Obama yalnız dünyaya ve tarihe değil insanlığın bugüne kadar kaydettiği bütün değerlere sahip çıkıyor ve bunları doğru bir perspektife oturtmaya çalışıyor.

Dengeli bir dünya anlaşıyışı var Obama'nın; tek boyutlu olmayan, inançları dışlamayan, herkesten sürekli katkı bekleyen bir anlayış... "Ya bizdensiniz, ya da düşman" ilkesi gitmiş, onun yerini birlikte kurulacak bir dünya ideali almış... Afganistan'da, Irak'ta, dünyanın başka köşelerinde yanlış teşhislere dayalı hatalı uygulamalardan -hatta Clinton döneminde Bosna'da yaşanan kıyıma uzun süre seyirci kalınmasından- özür dilemesini de, İran'ın ve başka ülkelerin barışçı amaçlı nükleer arayışına anlayış göstermesini de biliyor. Filistinlileri 'şiddet-dışı' yöntemlere davet ederken İsrail'i de orantısız devlet şiddeti kullanma konusunda uyarıyor.

Bu dönemde ABD'nin her konuda ne tür politikalar izleyeceğinin ipuçlarını da sağlıyor Obama'nın konuşması: Zorla, tepeden inmeci ve baskıcı yöntemlerle değil de insanlık değerleri açısından doğru olduğu için 'demokrasi' en merkezî yeri işgal edecek... Bütün ülkelerin nükleerden uzaklaşacağı bir dünya olacak... Aşırıların, şiddete başvuranların, teröre sapanların anlayış görmeyeceği, buna karşılık özgürlükçülüğün yaygınlaşacağı... Amerika dünyanın her tarafında asker bulunduran bir 'yeni Roma' olmayacak; Irak'tan, Afganistan'dan çekilecek Amerikan birlikleri... Dinin dışlanmadığı evrensel değerlere saygı duyulacak...

Konuşmasıyla zorluğu her halinden belli bir süreç açmış oldu dünyanın önünde Barack Obama; bugüne kadar kör- topal gelmiş bütün değerler sistemini sorgulayarak...

Hitabesindeki şu cümleleri de okuyun: "Savaşları başlatmak sonlandırmaktan daha kolaydır; kendindeki hataları görmektense başkalarını suçlamak da... Ancak biz kolay olanı değil doğru olanı seçmek zorundayız. Bütün dinler 'kendimize yapılmasını istediklerimizi başkalarına yapalım' düsturunu savunur. Milletleri, toplumları aşan, siyah veya beyaz olmayan, ne yalnız Hıristiyanların ne de Yahudi ve Müslümanların olan bir gerçektir bu. Hem uygarlığın başlangıcında nefes alışı hissedilir, hem de şimdilerde milyarlarca insanın kalbinde atar."

Şimdiye kadar Obama düzeyinde bir yabancı siyasinin ağzından duymaya alışık olmadığımız heyecan verici sözler bunlar... Bu sözlerin sahibinin, Türkiye ve Batı Dünyası'na, "Başı örtülü Müslüman kızların eğitim haklarını engellemeyin" mesajını vermesi de beklenirdi; nitekim verdi de... Bu hassas konuya birkaç yerde değinmesi ABD'nin 'türban/başörtüsü' konusunu insan hakları ve özgürlükler alanında öncelikler listesine alacağına işaret ediyor.

Barack Hussein Obama başkanlık döneminin önceki dönemlerden çok farklı olacağı kanaatini bir kez daha pekiştirmiş oldu Kahire konuşmasıyla; çıkışını sözde bırakmayıp sahip çıktığı temel değerler istikametinde âdil bir dünya oluşsun diye ciddi çabalar gösterirse, özellikle hitap ettiği İslâm Dünyası da kendisine beklediği olumlu cevabı vermekte gecikmeyecektir.

Gecikmemelidir de.

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=05.06.2009&y=FehmiKoru
#2168
İslam dünyasına yeni başlangıç çağrısı 
 
ABD Başkanı Obama, Kahire'de yaptığı tarihi konuşmada İslam Dünyasıyla karşılıklı saygı ve çıkara dayanan yeni bir başlangıç istediklerini söyledi. "İslam, ABD'nin bir parçasıdır. ABD ile İslam dünyasının yarış içinde olmasına gerek yok." diyen Obama, yaşanan gerilimin nedenleri ve çıkış yolları konusunda mesajlar verdi. Ortadoğu sorunu ve İran için dengeli bir dil kullandı. 
 
Selefi George Bush'un Müslümanlarda bıraktığı olumsuz izleri silmeye çalışan ABD Başkanı Barack Obama, merakla beklenen İslam dünyasına hitabını dün Kahire'de yaptı. ABD ile İslam dünyası arasındaki "şüphe ve ihtilaf döngüsü"nün sona ermesi gerektiğini dile getiren Obama, İslam ile ilgili tüm olumsuz basma kalıp yaklaşımlara karşı durma sözü verdi. Müslümanlardan da aynı hassasiyeti Amerika ile ilgili göstermesini istedi. İslam dünyasında sömürgecilik, Soğuk Savaş ve globalleşmenin yol açtığı olumsuz etkileri sıralayan Obama, ülkesinin de 11 Eylül travmasının etkisi altında attığı yanlış adımlarla gerilime katkıda bulunduğuna işaret etti. ABD Başkanı, oluşan güvensizliğin bir konuşma ile ortadan kalkmayacağının farkında olduğunu da kaydetti. Çocukken Endonezya'da sabahları ezan sesiyle uyandığını anlatan Obama, "Bir tarih öğrencisi olarak, uygarlığın İslamiyet'e büyük borcu olduğunu biliyorum. Ankara'da da dediğim gibi ABD, İslam'la asla savaşta olmaz." dedi. Obama, ülkesi ile İslam dünyası arasındaki ilişkilerdeki gerilim sebeplerini şiddet yanlısı aşırı gruplar, İsrail-Filistin sorunu, İran nükleer sorunu olarak özetleyerek, bu konularda dengeli mesajlar vermeye çalıştı.

YAHUDİ YERLEŞİMLERİ VE ŞİDDET DURMALI

"Filistin devleti konusundaki baskımız devam edecek." diyen Obama, Filistin ile İsrail arasındaki sorun için iki devletli çözüm ihtimaline desteğini vurguladı. İsrail'e Batı Şeria'daki yerleşim birimi inşasına, Filistinlilere de şiddete son vermeleri çağrısında bulundu. "İsrail, Filistin'in mevcudiyet hakkını tanımalı." mesajı veren Obama, İsrail ile bağlarının 'sağlam' olduğunu; ancak Filistin'deki durumun hoş görülemeyeceğini belirtti. Hamas gerçeğini kabul eden ifadeler kullanırken, şiddeti bırakması ve İsrail'in varlığını tanıması şartlarını da yineledi. ABD Başkanı, İsrail'in tanınmasını içeren Arap Barış Planı'na destek veredikten sonra, "Arap-İsrail çatışması, artık Arap toplumlarının kendi sorunlarından uzaklaşmaları için sebep oluşturmamalıdır." uyarısı da yaptı.

AFGANİSTAN VE IRAK'TA KALICI DEĞİLİZ

Afganistan'da kalıcı bir işgal arayışında olmadıklarını dile getiren Obama, bu ülke ve Pakistan'daki sorunları askerî gücün tek başına çözmeyeceğini bildiklerini belirtti. Afganistan için "zorunluluk", Irak'ın işgali içinse "tercih" ifadesini kullanan Obama, "Her ne kadar Saddam'ın olmadığı bir yönetimin Iraklılar için daha iyi olacağını düşünsem de, Irak'ta yaşananlar ABD için diplomasinin ne kadar gerektiğini göstermiştir. Irak'ın, egemenliği yine Irak'ındır. Bu yüzden muharip birliklerimizi Ağustos 2010'a kadar Irak'tan çekeceğiz. Irak ile, himayemizde bir ülke olarak değil, ortak olarak çalışmayı düşünüyoruz." diye konuştu.

KİMSEYE REJİM DAYATMAYACAĞIZ; ANCAK...

Kendisinden önceki Başkan George Bush'un 'demokrasiyi dünya geneline yayma' politikasının dışına çıkarak, "Hiçbir ülke, başka bir ülkeye zorla bir yönetim şeklini kabul ettiremez." diye konuştu. Ancak Obama, insanların "düşündüğünü söylemek, nasıl yönetileceği konusunda söz sahibi olmak, hukuk devletine ve yargı eşitliğine güven duyabilmek, şeffaf ve insanlardan çalmayan bir yönetimde nasıl yaşayacağını seçmek" gibi özgürlüklerine vurguda bulunarak, "Bu değerleri her yerde destekleyeceğiz." dedi.

İRAN'IN BARIŞÇIL NÜKLEER GÜCÜ OLABİLİR

Obama, İran konusunda, karşılıklı saygı çerçevesinde, ön şart olmaksızın ileri adım atmaya hazır olduklarını belirtti. Tahran'a, ABD ile işbirliği yapması çağrısında bulundu. Obama, İran dahil her ülkenin barışçıl amaçlarla kullanılacak nükleer güce sahip olma hakkı bulunduğunu da vurguladı. Ancak nükleer silah edinme konusunun müzakere dahi edilemeyeceğini ifade etti.

DİNî LİDERLERLE ORTAK ÇALIŞMAYA HAZIRIZ

Barack Obama, eğitim konusunda Müslümanlarla değişim programını genişleteceklerini, ekonomik alanda Müslüman ülkelerle işbirliği için çabalarını artıracaklarını, bilim ve teknoloji konusunda da Müslüman ülkelerindeki teknolojik kalkınmayı desteklemek için yeni bir fon oluşturacaklarını kaydetti. Konuşmasında sözünü ettiği bütün konuların ortaklıkla yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Obama, "Amerikalılar, insanların daha iyi bir yaşama sahip olmaları için dünya genelinde İslam dünyasındaki kişilerle, hükümetlerle, organizasyonlarla, dinî liderlerle ve işadamlarıyla ortak çalışmaya hazırdır." mesajını verdi.

BİRLİKTE YAŞAMIN ESASI DİN ÖZGÜRLÜĞÜ

Obama, dinî özgürlüğün halkların birlikte yaşayabilmesinin esası olduğunu da vurguladı. Birlikte yaşamın korunması yollarının her zaman aranması gerektiğini kaydederek, ülkesinden örnek verdi. ABD'de hayır için yapılan yardımlarla ilgili kuralların Müslümanların dinî yükümlülüklerini yerine getirmesini zorlaştırdığını belirtti. Bu yüzden, Amerikalı Müslümanların zekât şartlarını yerine getirebilmesini sağlamak için birlikte çalışmaya kararlı olduğunu dile getirdi. Batılı ülkelerin Müslüman vatandaşlarının ibadetlerini uygun gördükleri şekilde yapmalarını engellemekten, örneğin; Müslüman kadınının ne giyeceğini dayatmaktan kaçınmalarının önemli olduğunu vurgulayan Obama, hiçbir dine karşı düşmanlığı liberallik bahanesiyle gizleyemeyeceklerini belirtti. ABD Başkanı, Türkiye'nin Medeniyetler İttifakı çabalarını da övdü.

ASIL EŞİTSİZLİK BAŞÖRTÜSÜ TAKMAK DEĞİL, KADINLARIN EĞİTİM HAKKININ ENGELLENMESİ

Kadın haklarına da değinen Obama, bazı Müslüman kadınların başlarını örtmesinin, Batı'da bazılarınca bir eşitsizlik olarak algılandığını; ancak kendisinin bu görüşe katılmadığını dile getirdi. Obama asıl eşitsizliğin, bir kadının eğitim hakkının elinden alınması olduğunu söyledi. ABD Başkanı, kadının eşitliği konusunun sadece İslam'ın meselesi olmadığını vurgulayarak, Türkiye, Pakistan, Bangladeş ve Endonezya'da kadın başbakanların seçildiğine dikkati çekti. Barack Obama, aşırılıkların insanları tehdit etmediği, Amerikan askerlerinin eve döndüğü, İsrailli ve Filistinlilerin kendi devletlerinde güvende olduğu, nükleer enerjinin barış amaçlı kullanıldığı, hükümetlerin vatandaşlarına hizmet ettiği ve tüm haklara saygı gösterildiği bir dünya istenildiğini belirtti. ABD Başkanı, "Bunlar ortak menfaatlerdir. Bu bizim istediğimiz dünyadır. Bunu ancak birlikte başarabiliriz." dedi.

KUR'AN'DAN ÜÇ AYET OKUDU

Obama, tarihî konuşmasında Kur'an-ı Kerim'den 3 kez alıntı yaptı. Obama'nın alıntı yaptığı ayet mealleri şöyle:

Ahzab 70: Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.

Maide 32: Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.

Hucurat 13: Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=855422&title=islam-dunyasina-yeni-baslangic-cagrisi
#2169
Benzini AB'nin iki katına satınca şirketlere uyarı geldi 
 
Ham petrol fiyatlarındaki artışı bahane ederek zam yapan akaryakıt şirketlerinin, kâr marjlarını bir hayli artırdıkları ortaya çıktı. 
 
Şirketleri 'kafanıza göre zam yapmayın' diye uyaran Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun tavan fiyat olarak işaret ettiği Avrupa'da vergilerden arındırılmış benzin fiyatı 0,25 Euro cent civarında seyrediyor. Türkiye'de ise rakamın bunun iki katı, yani 0,42 Euro cent olduğu tespit edildi. Mayısta ham petrolün litre fiyatı 0,12 kuruş yükselirken, benzinin litresi 24 kuruş arttı. Şirketler zamlarına gerekçe olarak petrol fiyatlarının uluslararası piyasadaki artışını gösterirken, fiyat artışları Türkiye'nin yakın coğrafyasındaki ülkelerde bu oranda yansımadı. Son dönemdeki benzin zamlarını mercek altına alan EPDK Tarifeler Daire Başkanlığı, bu noktaya dikkat çekerek, Türkiye'deki pompa fiyatlarının yüksek olduğu kararına vardı. Zamlarla ilgili sektöre 20 Haziran'a kadar süre tanıyan Üst Kurul'un, fiyat oluşumuyla ilgili baktığı kriterlerde ilginç ayrıntılar dikkat çekiyor. Sektörü uyarmadan önce konunun uzmanları, Türkiye ile benzer durum sergileyen 4 AB üyesi ülkeyi inceledi. Ardından inceleme bütün birlik üyesi ülkeler esas alınarak genişletildi. Ortaya çıkan tablo enerji bürokratlarını şaşırttı. Çünkü, benzin ve motorinde vergiden arındırılmış şekilde uygulanan fiyatlar esas alındığında iki taraf arasındaki fiyat farkının 2 kata yakın olduğu görülüyor.

İncelemede esas alınan AB üyesi 4 ülke Fransa, İspanya, İtalya ve Yunanistan'dan oluşuyor. Söz konusu ülkeler Akdeniz çanağında bulunduğu için ham petrolün maliyeti bakımından birbirine çok benziyor. Uzmanlar, benzer şekilde gemilerle ticareti yapılan rafine edilmiş akaryakıt ürünlerinin fiyatlarının da birbirine çok yakın olduğunu ifade ediyor. Kanunda bahsedilen en yakın piyasanın tavan fiyatı olarak bu ülkeler baz alınıyor. Tavan fiyat ile ilgili hüküm, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 10'uncu maddesinde şöyle ifade ediliyor: "Rafinerici ve dağıtıcı lisansı kapsamında yapılan piyasa faaliyetlerine ilişkin fiyatlar, en yakın erişilebilir dünya serbest piyasa oluşumu dikkate alınarak, lisans sahipleri tarafından hazırlanan tavan fiyatlar olarak Kurum'a bildirilir." Bu durumu tespit eden Üst Kurul, geçen pazartesi şirketleri ikaz etmiş ve kendilerine çekidüzen vermeleri için 20 Haziran'a kadar süre tanımıştı. Bu arada pek çok akaryakıt dağıtıcısı ve satıcısı şirketin üst düzey yetkilisinin, 'nazik durumu' izah için EPDK Başkanı Hasan Köktaş'ı ziyaret ettiği öğrenildi. ZAMAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=855374&title=benzini-abnin-iki-katina-satinca-sirketlere-uyari-geldi
#2170
SEMİNER PROGRAMI
Yeni Borçlar Kanunu Taslağının Değerlendirilmesi
Tarih: 05 Haziran 2009 Cuma
Yer: İTİCÜ Rektörlük Binası, Prof. Dr. İsmail ÖZARSLAN Konferans Salonu-EMİNÖNÜ

AÇILIŞ OTURUMU                   13:30 – 14:30

-   İ.A.V Başkanı Prof. Dr. Ahmet İNCEKARA
-   Bankalar Birliği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ekrem KESKİN
-   Adalet Bakanı Sadullah ERGİN (*)



ARA                              14:30 – 14:45
             1.OTURUM                           14:45 -  15:20
Borçlar Kanunu Taslağının Hukuki Yönden Değerlendirilmesi

Başkan:    - Prof. Dr. Ahmet KIRMAN
T. Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş Y.K Başkanı ve Murahhas Üye
İ.A.V Yönetim Kurulu Üyesi
   
Üyeler:   - Prof. Dr. Gökhan ANTALYA
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

- Prof. Dr. Haluk BURCUOĞLU
         İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

- Prof. Dr. Nevzat KOÇ
                    İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı


ARA                                                15:20 – 15:30
                                                              2.OTURUM                                            15:30 – 18:00
Borçlar Kanunu Taslağının Türkiye Ekonomisine Muhtemel Etkileri

Başkan:      -    Prof. Dr. Kerem ALKİN
      İTİCÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
Üyeler:
-   Prof. Dr. Atilla ALTOP
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

-   Prof. Dr. Arslan KAYA
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

-   Prof. Dr. Tufan ÖĞÜZ
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı


(*) Teyidi beklenmektedir.
(**)Üyeler soyadlarına göre alfabetik sıra ile.
#2171
İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNA İLİŞKİN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

İstanbul Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu ve Galatasaray Üniversitesinin ortaklaşa düzenledikleri ve geleneksel hale gelen "İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri" konulu Sempozyumun on üçüncüsü 12 – 13 Haziran 2009 Cuma ve Cumartesi günleri Saat 10.00 – 18.00 arasında Galatasaray Üniversitesinin Ortaköy Yerleşkesinde yapılacak.

Sempozyumun programı şöyle:

1.Gün - 12 Haziran 2009, Cuma

Açılış Konuşmaları
Av. Muammer Aydın, İstanbul Barosu Başkanı
Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili
Doç. Dr. Murat Engin, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Av. Ahmet Şükrü Eymirlioğlu, İstanbul Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kom. Bşk.

1. Oturum
Oturum Başkanı:
Av. Abdi Pesok, İstanbul Barosu Sem Çalışma Hukuku Bölüm Başkan
Konu: Ekonomik Kriz ve Sosyal Politika Uygulamaları
Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi

Ara

Konu: Ekonomik Kriz ve Sosyal Devlet İlkesi
Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Genel Görüşme

II. Oturum

Oturum Başkanı:
Prof. Dr. Sarper Süzek, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Konu: Yoksulluk ve İşsizlikle Mücadelenin Hukuki Boyutu
(Asgari Gelir Yasaları ve Yeni İstihdam Türleri )
Yard. Doç Dr. Şebnem Balcı, Galatasaray Üniversitesi Hukuk fakültesi Öğretim Üyesi

Genel Görüşme

Konu: Ekonomik Krizde Gelir Güvenceleri
(İssizlik Sigortası, Kısa Çalışma Ödeneği ve Ücret Garanti Fonu)
Doç. Dr. Nurşen Caniklioğlu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Genel Görüşme

2. Gün - 13 Haziran 2009, Cumartesi

1. Oturum

Oturum Başkanı
Ali Güneren, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Başkanı
Konu: Ekonomik Kriz Sırasında İş Sözleşmesinin Esaslı Değişiklik Uygulamaları ile Ayakta Tutulması
Doç. Dr. Mustafa Alp, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Genel Görüşme

Ara

Konu: Ekonomik Kriz Koşullarında İşletme Gerekleri Nedeniyle Fesih
Prof. Dr. Polat Soyer, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi

Genel Görüşme

II. Oturum

Oturum Başkanı:
Dr. Mustafa Kılıçoğlu, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanı
Konu: Feshin Geçersizliği ve İşe İadeye İlişkin Yargıtay İlke Kararları
Bektaş Kar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi
Konu: Kıdem Tazminatına İlişkin Yargıtay İlke Kararları
Şahin Çil, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi

Ara

Konu: Ücret, Fazla Çalışma Ücreti ve İş Görmekten Kaçınmaya İlişkin Yargıtay Kararları
Seracettin Göktaş, Yargıtay 9 Hukuk Dairesi Tetkik Hâkimi

Genel Görüşme

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=4194
#2172
ABD Başkanı Barack Obama, yarın Ortadoğu'nun en prestijli akademik kurumlarından Kahire Üniversitesi'nden İslam dünyasına hitap edecek. Obama'nın, özellikle ABD'nin İslam ve Müslümanlarla savaş durumunda bulunmadığı mesajını vermesi bekleniyor. İslam dünyası, Obama'dan, barışı vurgulayan tatlı sözler yerine Filistin'le ilgili artık radikal çözümler bekliyor. 

ABD Başkanı Barack Obama'nın İslam dünyasına vereceği mesaj merakla beklenmesine rağmen, Arap dünyası Filistin'de atacağı adımların Obama'nın ciddiyeti için ölçü olacağını belirtiyor. Londra'da yayınlanan Darul Hayat gazetesi yazarlarından Raghida Dergham'a göre Obama'nın, en azından söylem olarak 'iki devlet' çözümünü dile getiren selefi Bush'tan geri kalmayan bir söylem geliştirmesi gerektiğini belirtiyor. Filistin konusunda umutları artıranın sadece Araplar değil Amerikan yönetimi de olduğunu söyleyen Dergham, "4 Haziran'da Müslümanların çoğunluğu Obama'yı can kulağıyla dinleyecek ve ABD'nin güvenilirliğinin anahtarı olan Filistin'le ilgili kendisinden artık radikal çözümler bekleyecek." diyor. Ahram Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Dia Raşvan Obama'nın genel anlamda ifadeler kullanacağını, ancak spesifik hiçbir şey söylemeyeceğini öne sürüyor.

Mısır'ın en önde gelen öğretim kurumlarından 101 yıllık Kahire Üniversitesi'nden 1,5 milyar Müslüman'a seslenecek olan Obama'nın, özellikle ABD'nin İslam ve Müslümanlarla savaş durumunda bulunmadığı mesajını vermesi bekleniyor. 11 Eylül terör saldırısı ve akabinde Irak'ı işgali, Müslümanların ABD'ye güveninde ciddi bir düşüş yaşanmasına sebep olmuş ancak Obama'nın işbaşına gelmesiyle bu trend yukarı doğru çıkmaya başlamıştı. Nisan ve mayıs aylarında yapılan, 6 Arap ülkesini kapsayan kamuoyu yoklamasına göre Obama ile ilgili pozitif ya da tarafsız düşünenlerin oranı yüzde 73'ler seviyesine kadar çıkmıştı.

'TÜRKİYE'Yİ EKİBİ, MISIR'I İSE OBAMA TERCİH ETTİ'

Ahram Gazetesi yazarlarından Mustafa Ulvi, Obama'nın nisan ayında gerçekleşen Türkiye ziyaretinin ekibi, Mısır ziyaretinin bizzat kendisi tarafından kararlaştırıldığını belirtiyor. Türkiye'nin çok büyük bir tarihe sahip olduğunu, ancak Obama'nın İslam dünyasına hitap için bu ülkeyi uygun görmediğini belirten Ulvi, bundaki başlıca sebeplerden biri olarak 'Türkiye'nin sürekli olarak İslam dünyasından koparak Avrupa kültürü, ekonomisi ve politikasının bir parçası olmaya çalışmasını' gösteriyor. NATO üyesi olmasının da Türkiye'yi İslam dünyasından nispeten uzaklaştırdığını öne süren Ulvi, Mısır'ın ise sadece tarihi olarak değil aynı zamanda şimdiki Ezher Üniversitesi ile de İslam dünyasının en önemli parçalarından biri olduğunu belirtiyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=854731&title=obamanin-samimiyet-testi-filistin-olacak
#2173
ABD Başkanı Barack Obama, ABD'nin ''dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biri'' olduğunu söyledi.

Yakında Mısır'a gidecek olan Barack Obama, Fransız televizyon kanalı Canal Plus'a verdiği demeçte, ''ABD ve Batı dünyası, İslam'ı daha iyi tanımayı öğrenmelidir. ABD'deki Müslümanlar'ı sayarsak, ABD'nin dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biri olduğu görülür'' dedi.

Mısır'da İslam dünyasına ne mesaj vereceği merakla beklenen Obama, ''Yapmaya çalıştığım şey, ABD'nin ve daha genel olarak Batı dünyasının terörizm ya da demokrasi gibi zorlu kimi sorunları nasıl algıladığını İslam dünyasının daha iyi anlayabilmesi için daha iyi bir diyalog ortamı yaratmak'' diye konuştu.

Obama, ''İnançları ne olursa olsun, yıkanlar değil inşa edenler arkalarında kalıcı bir miras bırakırlar. İslam'ın modern dünyayla uzlaşamayacağını destekleyenlerle, tersine İslam'ın ilerleme ayak uydurmasını her zaman bildiğini düşünenler arasında mevcut, gerçek bir çatışma olduğunu düşünüyorum'' dedi.

Mısır'dan önce Suudi Arabistan'da temaslarda bulunması beklenen Obama, ardından Almanya'ya oradan da müttefik güçlerin 6 Haziran 1944'teki çıkarmasının anma törenlerine katılmak üzere Fransa'ya geçecek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=854747&title=obama-abd-dunyanin-en-buyuk-musluman-ulkelerinden
#2174
Sadece bir dil yarışması mı?

Medyada hak ettiği ilgiyi biraz biraz görmeye başladığı için Türkçe Olimpiyatları mevsimi geldiğini fark etmişsinizdir.
Bu sene 7. si yapılıyor ve 115 ülkeden 700 öğrenci finallere katılıyor. Merkezinde anadilimizin bulunduğu, böylesine ilgi toplayan bir faaliyet tabii ki göğsümüzü kabartıyor. Pek çoğumuz kolbastı seyrederken gözyaşı dökmek gibi dışarıdan bakıldığında tuhaf gelebilecek şeyler yapıyoruz. Hislerin yoğunlaştığı, duyguların coştuğu günler yaşıyoruz. Gönlünden gele gele bir kere 'helal olsun' diyen de, yıllarını bu uğurda gurbet ellerinde geçirenler de iftihar etmekte haklı. Fakat bugün şunu söylemezsek mesul oluruz: Zamanı sadece duygu bombardımanı ve hamaset seremonileriyle geçirirsek yazık ederiz. Olayın medyada yer bulan, dolayısıyla gördüğümüz kısmı, aysbergin suyun üstündeki bölümü gibi. Derinlerdeki asıl büyük parçaya dikkat kesilmeliyiz.

Türkçe Olimpiyatları, bir lisan yarışması değil, iletişim modelidir. Türkçe öğrenenler ve muallimlerinin yıllık alışverişlerini yaptığı pazar kuruluyor, her yıl bu mevsimde. Herkes heybesinde bir senenin mahsulünü getiriyor. Kenya'daki öğretmenin Sibirya'da görev yapandan soracakları... Avrupa'dakilerin söyleyecekleri... Uzakdoğu'dan gelenlerin anlatacakları var. Daha önemlisi Mozambikli çocuğun Hollandalı arkadaşına getirdiği selamlar var. Tibet'in havası, Afrika'nın sıcağıyla takas edilecek. Muson yağmurlarında büyümüş çiçekler, Kuzey Avrupa'nın serin rüzgârlarına emanet edilecek. Danimarkalı Anna'nın sarısı, Nijeryalı Ahmet'in siyahıyla karılacak. Tayvanlı çekik gözler, Yemenli zeytin gözlerle buluşacak. Her biri ülkelerine yeni bir dünyayla dönecek. Karamsarlığın iradeleri felç ettiği bir çağda, beldelerine umut götürecekler. Hem bu iyilik ve umut şirketi benzersiz bir mukavele: Toplanan bütün hâsılat herkesin hesabına ayrı ayrı yazılacak. Sermayesi kadar, getirdiği mum nispetinde ışığı olmayacak. Binlerce mumluk aydınlık hepimizin evini aynı oranda ışıklandıracak. Gelecekte birlikte inşa edecekleri barış adasının temel taşlarını dizdiklerini belki fark etmeyecekler bile.

Türkçe bu çocuklar için sadece bir dil değil, aynı zamanda yaşam tarzı. En önemlisi, birlikte oluşturdukları, hepsinin katkı yaptığı bir tarz. Mayayı öğretmenler çalıyor, sonrası elbirliği ile inşa ediliyor. Zaten gücünü de buradan alıyor. Bir işgalci gücün dayattığı dili değil, dünyanın dört yanına sevgi mesajı götürmeyi vazife bilen samimi ve fedakâr dostların dilini öğreniyorlar. Sonra öğrendikleri dilin kendilerine farklı renk ve ırkta yüzlerce, binlerce yeni dost kazandırdığını görüyorlar. Kendileriyle aynı süreçleri yaşayanlara salt bilgi olarak vâkıf değiller. Olimpiyat sayesinde aynı ortamı paylaşıyor, şahsî tanışıklık ve arkadaşlıklar kuruyorlar. Türkçenin önlerinde açacağı ufukları görüyor, yaşıyorlar. Öğrencilerin kendi mahallî kıyafetleriyle katılması bilhassa önemli. Vasatın sıcaklığını sağlaması, rengârenk hava katmasının yanında iletişimin sıhhati açısından kayda değer bir tercih. Herkesi kendi konumunda, kendi değerleriyle barışık biçimde beklemenin göstergesi. Farklılıkların yaşayabileceği, çoğulculuğu yok etmeyecek bir ortak zemin kuruluyor.

İsmini hatırlayamadığım bir kişi (yanılmıyorsam bir Rus aydını), bu hareketi şöyle özetlemişti: "Mevlânâ, 'ne olursan ol gel' demişti. Fethullah Gülen ise 'ne olursan ol ben gelirim' diyor." Üzerine müstakil yazılar yazılabilecek bir tespit. Olimpiyatların en önemli başarılarından biri, herkesi birbirine gitmeye ikna etmesi. Gel demek kolaydır aslında; zor ve daha kıymetli olan gelirim diyebilmek. Bu mutluluk tablosunda emeği bulunan herkesi minnet ve şükranla anıyoruz. Bilhassa fedakâr öğretmenler her geçen gün biraz daha gözümüzde kahramanlaşıyor.
BÜLENT KORUCU, ZAMAN.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=854201



VEKİL.NET'TEN ÖNEMLİ NOT: 2013'TE ÜLKEMİZDE YAŞANAN 17-25 ARALIK DARBE TEŞEBBÜSÜ, ÜLKEMİZDE VE YURT DIŞINDA EĞİTİM FAALİYETLERİYLE ÖN PLANA ÇIKAN DİNİ BİR CEMAATİN ASLINDA NE KADAR BÜROKRASİNİN VE SİYASETİN İÇİNDE ÖRGÜTLÜ BİR GÜÇ OLARAK VAR OLDUĞUNU VE ELİNDEKİ GÜCÜ GEREKTİĞİNDE KÖTÜYE DE KULLANABİLECEĞİNİ AÇIKÇA GÖZLER ÖNÜNE SERMİŞTİR (YOLSUZLUK VARDIR/YOKTUR HUSUSU AYRI BİR TARTIŞMA KONUSUDUR VE YOLSUZLUK OLSA BİLE "HUKUK ELİYLE DARBE YAPILMAYA ÇALIŞILDIĞI" YÖNÜNDEKİ TOPLUMSAL ALGI DEĞİŞMEYECEKTİR). BU TÜRDEN FAALİYETLERİN SAVUNULABİLİR BİR TARAFI YOKTUR. SÖZ KONUSU CEMAAT, BU TÜRDEN FAALİYETLERİN İÇİNDE YER ALMAKLA EN BAŞTA KENDİSİNE, SEVENLERİNE VE EN ÖNEMLİSİ DE HER AÇIDAN ÜLKEMİZE BÜYÜK BİR HAKSIZLIK ETMİŞTİR. DİLERİZ BU CEMAATİN İÇİNDE KENDİLERİNE BİR ŞEKİLDE YER EDİNEREK "DERİN DEVLETÇİLİK OYUNU" OYNAYAN, MASONİK BİR YAPILANMA İÇİNE GİRDİĞİ ANLAŞILAN VE CEMAAT KURUCULARINI DA PEŞLERİNDEN SÜRÜKLEYEN ODAKLAR BU SÜREÇTE TEMİZLENİR VE CEMAAT YEPYENİ BİR BAŞLANGIÇLA BAŞARIYLA YÜRÜTTÜĞÜ ASLİ VAZİFESİ OLAN EĞİTİM HİZMETLERİNE GERİ DÖNÜŞ YAPAR...
#2175
Akaryakıtta fahiş zamma Enerji Üst Kurulu 'dur' dedi 

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, akaryakıt fiyatlarındaki son zamların kanun ve serbest piyasa şartlarına aykırı olduğuna karar verdi. Dağıtım şirketlerini uyaran Üst Kurul, fiyatların makul seviyeye çekilmesi için 20 Haziran'a kadar süre tanıdı. Aksi halde soruşturma açacağını bildirdi. 

Petrol fiyatları yerinde sayarken akaryakıta yapılan peş peşe zamlara Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) el attı. Son dönemde gerçekleştirilen benzin zamlarını incelemeye alan Üst Kurul, fiyat artışlarında 'en yakın erişilebilir serbest piyasa oluşumunun dikkate alınmadığı' sonucuna vardı. Dağıtım şirketlerini uyaran Kurul, kendilerine çekidüzen vermeleri için 20 Haziran'a kadar süre tanıdı. Aksi halde idari soruşturma açacağını bildirdi.

Petrolün 150 dolara yaklaştığı Temmuz 2008'de benzin Türkiye'de ortalama 3,60 TL'den satılıyordu. Aradan geçen sürede petrolün varili 30 dolara kadar geriledi. Ancak indirimler benzinin pompa fiyatına sınırlı yansıdı. Son olarak 67 dolar civarında işlem gören petrole karşılık benzinin litre fiyatının 3,18 TL'ye çıkması bardağı taşıran son damla oldu. 'Akaryakıt devleri indirimde yavaş, zamda hızlı' eleştirileri üzerine harekete geçen Üst Kurul, başta Avrupa olmak üzere en yakın ülkelerdeki fiyatları mercek altına aldı. Yapılan incelemede zamların piyasa gerçeklerinden uzak olduğu sonucuna varılırken, fiyatların makul seviyeye çekilmesi için şirketlere 20 Haziran'a kadar süre tanındı. EPDK'nın internet sitesinde yayınlanan uyarıya göre, gerekli düzeltme yapılmazsa sektöre dönük soruşturma açılacak. Kusurlu bulunan şirketlere para cezaları kesilecek. Piyasada rekabetin bozulduğuna hükmedilirse Kurul'un iki aylığına tarife belirleme yetkisi bulunuyor.

Akaryakıt firmalarının hafta sonu yaptığı yeni zamla 95 oktan kurşunsuz benzinin litre fiyatı 3,12 liradan 3,18 liraya yükseldi. Mayıs ayı içinde hampetrolün varil fiyatındaki toplam artış 13 dolar oldu. Bir varil, 159 litre hampetrol alıyor. Dolayısıyla bir ay içinde hampetrolün litresi 0,08 dolar (1,53 liralık dolar kuru üzerinden hesaplandığında 0,12 kuruşa tekabül ediyor) artarken, bu durum 95 oktan benzinin litresine 24 kuruş zam olarak yansıdı. Aynı dönemde döviz kurunun artmaması da zammın gerekçeleri hakkında soru işaretlerine yol açtı. Uzmanlar bu açıdan EPDK'nın dün internet sitesinden yaptığı duyurunun ültimatom niteliğinde olduğunu belirtiyor. Tarifeler Daire Başkanlığı'nın Türkiye'deki pompa fiyatlarının yüksek olduğuna karar vermesinin sektörde önemli değişikliklere yol açabileceği kaydediliyor. Petrol Piyasası Kanunu, Kurul'a gerekli şartların oluşması halinde taban veya tavan fiyatı uygulama yetkisi veriyor. Akaryakıt fiyatlarının serbest piyasa şartlarına göre belirlenip belirlenmediğine yönelik konu uzun bir zamandan bu yana EPDK'nın gündemindeydi. Üst Kurul, tüketici derneklerinin yargıya taşıdığı konu hakkında yaklaşık bir yıldır şirketlerin fiyat oluşturmaları, malî tabloları, kâr marjları gibi konularda çalışma sürdürüyordu. Kurum en son Eylül 2008'de bir fiyatlandırma yönetmeliği çıkararak tüm şirketlerin bu esaslara uygun olarak tarifelerini sunmalarını istemişti.

Benzine bir ayda 4 zam

Eleştirilerin hedefindeki petrol şirketleri zamma gerekçe olarak hampetrol fiyatlarındaki yükselişi gösteriyor. Brent tipi petrolün varil fiyatı dün 67 dolardan işlem gördü. 1 Mayıs'ta ise 52,8 dolardı. Mayısta oluşan 14 dolarlık fark, benzine 4 kez zam olarak yansıdı. Benzinde bir önceki zam 19 Mayıs'ta yapılmıştı. 5 kuruş artırılan 95 oktan benzinin litresi 3,12'liradan satılmaya başlanmıştı. Zamlar, yakıttan alınan dolaylı vergileri gündeme getiriyor. Benzin, rafineri çıkışından 219 kat fazla fiyata satılıyor. KDV hesaplanırken ÖTV'li fiyatın üzerinden yüzde 18 KDV alınması 'verginin vergisi' yorumlarına yol açıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=854275&title=akaryakitta-fahis-zamma-enerji-ust-kurulu-dur-dedi :)
#2176
İçinde bulunduğumuz yüzyılda hayatımız aküler tarafından rehin alınıyor. Cep telefonunuz varsa, laptop kullanıyorsanız cebinizdeki küçük, lityum iyon hücreli akülerin merhametine kalmışsınız. Fakat, tüm bunlar Amerika'daki bilimadamları tarafından yakında değiştirilecek. Amerikan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü, hibrid ya da portatif elektrikli arabalarda kullanılabilecek yeni bir teknik geliştirdi. Buluşla elektrikli arabalar 1 saatte şarj edilebilecek. 
 
BBC Focus dergisindeki habere göre, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)'nden araştırmacılar, pillerinizin saniyeler içinde şarj edilmesini sağlayacak yeni bir teknik geliştirdi. Bath Üniversitesi'nde benzeri bir araştırma yürüten Prof. Dr. M Saiful Islam, "Bir fincan çay hazırlayıncaya kadar cep telefonunuzu ya da laptopunuzu şarj edebileceksiniz" dedi. Cep telefonu veya laptopunuzu hızlı şarj etmesinin yanında, yeni yaklaşım sayesinde hibrid ya da portatif elektrikli arabalar da yaygınlaşacak. Teknoloji ilerlediği sürece, bir elektrikli araba bir saatten daha kısa sürede şarj edilebilecek.

Islam, "Tüm aküler gibi, şarj edilebilen lityum hücreler, bir elektrottan diğerine geçerek, bir taraftan diğer tarafa hareket etmek için yüklü atomlar ya da ionlar gerektiriyor. İyonlar bir yöne hareket ettiğinde akü enerjiyi boşaltıyor, iyonlar geri hareket ettiğinde yeniden şarj ediyor. İyonlar kendi orijinal pozisyonlarına (akünün ne kadar çabuk şarj edebileceğini tespit eden) geri dönebiliyor.

Bugünün akülerinde, süreç yavaş işliyor, çünkü iyonlar çabuk hareket etmiyorlar. Ancak, iki elektrot arasındaki maddedeki kanallara doğru yollarını bulmak zorundalar. Her şeyi hızlandırmak için MIT'teki araştırmacılar akülerde, bir elektrottan diğerine kanallara doğru iyonlara yol gösteren yeni bir madde kullandılar. Araştırmacılar, zaten 10-20 saniye içinde şarj edilebilen küçük prototip hücreler yaptılar.

Peki bu teknolojiyi ne zaman kullanacağız?

Yeni süper şarjlı akülerin arkasındaki ekip, iki yıl içinde bu sistemin pazarda olacağını söylediler. Çünkü, ilgili materyaller tamamiyle yeni değil.

Yeni aküler, DeWalt elektrikli el aletleri ve GM's Chevrolet Volt elektrikli arabada kullanılan lityum demir fosfat kullanacak. Bu materyal çok gözde, çünkü uzun ömürlü ve yıllar geçse de kapasitesinden bir şey kaybetmiyor. Bugünün şarj edilebilen akülerinin çoğu ise lityum kobalt oksit kullanıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=854142&title=1-saatte-sarj-edilen-otomobiller-geliyor-zaman-online
#2177
Kırmızı otomobili olana pahalı kasko
 
25/01/2007
ESİN ÇETİNEL, RADİKAL


İSTANBUL - Türk sigorta şirketleri dünyada araç sigortasında (kasko) yaygın kullanılan müşteri bazlı fiyatlamaya geçmek için hazırlığa başladı. Müşterilerin bireysel özelliklerine göre fiyatlandırma yapamak amacıyla sigorta şirketleri kasko yaptıranların eğitimi, yaşı, mesleği çocuklu mu gibi birçok bilgisini topluyor. Sektörde bazı şirketlerin hazırlığı bulunduğunu söyleyen TEB Sigorta Genel Müdürü Ertuğrul Bul, TEB Sigorta olarak 2007 sonunda veri tabanının tamamlanmasının planlandığını vurguladı. Türkiye'de sağlıklı veri tabanı oluşmasının zaman alabileceği uyarısında bulunan Bul bu nedenle öncelikle dünyadaki kriteleri kullanıp müşteri bazlı fiyatlama yapılacağını söyledi.
Dünyada kasko sigortası yaptıranların ödeyeceği primin hesaplanmasında kullanılan ve 2008'de Türkiye'de de uygulanması beklenen risk kriterlerinden bazıları ise şöyle:

Kırmızı sevenler yandı: Genelde agresif otomobil kullananlar kırmızı renkli otomobil tercihleri yüzünden yüksek kasko primi ödemek zorunda kalacak.
Spor oto hız demek: Spor arabaları hızlı araba kullanan gençler tercih ediyor. İstatistiklere göre aşırı hıza uygun arabalarda kaza riski dolayısıyla kasko primleri de yüksek oluyor.
Lüks otoya düşük prim: Lüks segment araçlar daha az kaza yapıyor. Genelde şöförlü makam aracı olan bu araçların sahiplerinin orta yaşı aşması da risk azaltıyor.
Çocuk hızı düşürüyor: Bir kişinin evli olup olmaması onun otomobil kullanma eğilimini değiştirmiyor. Ancak istatistikler çocuk sahibi olanların sorumlulukları arttığı için aşırı hızdan kaçındığını ortaya koyuyor.
En hızlı şoförler 19-35 yaş arasında: Söz konusu bu yaş arasında kişilerin otomobil kullanırken, aşırı hızlı, dikkatsizliğe bağlı kaza yapma riskleri daha yüksek oluyor. 40 yaş üstünde ise bu risk önemli ölçüde azalıyor.
Bayanlar daha dikkatli: Erkek şöförlere göre bayanların daha dikkatli olması kaza riskini ve primi düşürüyor.
Üniversite mezunu olmak önemli: Eğitim düzeyi de kaza riski üzerinde belirleyici. Eğitim düzeyi yükseldikçe kaza oranı azalıyor. Ancak Türkiye'de üniversite öğrencileri ve genç mezunlar bu istatistikleri bozuyor.
Markanı söyle riskini söyleyeyim: Sigortacılar marka adı vermemesine karşın bazı markaların ve özellikle bazı markalara ait modellerin sigorta primi daha yüksek olacak.
Büyük şehirler yüksek prim ödeyecek: Halen Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki illerde hem trafik sigortası, hem de kasko daha düşük fiyatlı. Bu kriter yine korunacak.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=211107
#2178
Kırmızı araba kaza yapmaz!    

Gaziantep'te kayıtlı taşıtların yüzde 29.8'i kırmızı. Buna karşılık dokuz ayda meydana gelen kazaların sadece yüzde 10.6'sına kırmızı taşıtlar karıştı.

Gaziantep'te 7 bin olayla ilgili tutulan istatistik kırmızı taşıtların belirgin şekilde az kazaya karıştığını gösterdi. Kırmızının uyarıcı niteliği bu sonucun gerekçesi olabilir.

20/10/2004

AA - GAZİANTEP - Gaziantep Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü'nce yapılan araştırmada, kırmızı renkli araçların diğer renkteki araçlara göre kaza yapma oranlarının düşük olduğu tespit edildi.
Trafiğe kayıtlı araç sayısı 187 bin 956 olan Gaziantep'te yapılan araştırmada, 2004'ün dokuz aylık döneminde 6 bin 837 kaza meydana geldiği belirlendi. Araştırmada, trafiğe kayıtlı araçların yüzde 29.8'inin kırmızı olduğu, buna karşılık kazalara karışan araçlar içinde kırmızıların oranının 10.6 olduğu tespit edildi. Ayrıca kayıtlara göre kırmızı Gaziantep'te en çok tercih edilen araç rengi.

Beyaz renkli araçlar daha tehlikeli
Beyaz renkli araçlar ise trafiğe kayıtlı araçlar içinde yüzde 26.8'lik pay alırken, kaza yapma oranı 42.7 ile en fazla risk rengi içinde yer aldı.
Renk gruplarına göre araçların kazaya karışma oranları sırasıyla mavi yüzde 9.4, yeşil yüzde 3.9, bej yüzde 3.6, siyah 3.2, sarı yüzde 2.5, lacivert yüzde 1.5, bordo yüzde 1.5, kahverengi yüzde 0.4, diğerleri yüzde 2.7 civarında gerçekleşti. Araştırmada, 187 bin 956 araç içerisinde 56 bin 87 ile kırmızı renkli araçlar birinci sırada yer alırken, diğer renkteki araç sayıları ise şu şekilde sıralanıyor: Beyaz 50 bin 459, gri 19 bin 207, mavi 18 bin 126, siyah 10 bin 349, yeşil 9 bin 458, bej 8 bin 854, sarı 8 bin 508, lacivert 1967, kahverengi 1481, bordo 346, bilinmeyen 3 bin 114.
Gaziantep Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan, araştırma sonucunu şöyle değerlendirdi: "Kırmızı renk tehlike habercisi, önlem aldırıcı ve daha fazla fark edilme özelliğine sahip. Hem sürücü, hem de yayalar ve diğer araç sürücüleri tarafından fark edilebiliyor ve sanırım bu nedenle kazaya daha az karışıyorlar. Beyaz renkli araçlar ise az fark edilebilir özellikte oldukları için kaza yapma oranları daha yüksek. Amacımız, kent içinde ve şehirlerarası yollarda trafik kazalarını en aza indirip, can ve mal kayıplarını önlemek. Bunun için her alanda yoğun bir çalışma içerisinde bulunuyoruz. Trafik kazalarında kazaya karışan araçların renklerinin de bu alanda önemli olduğunu düşünüyoruz."

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=131719
#2179
ABD'de bir mahkeme salonu... Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.
Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır...
- Bayan Jones... Beni tanıyor musunuz? Yaşlı teyze cevap verir :
- Ah evet Bay Williams, sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli yalan söylüyordunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyordunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satacak bir karakterdeydiniz...

Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:
- Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz? Kadın yine cevaplar:
- Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım... Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir.. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor...

Yine herkes şokta... Bütün salonu bir uğultu kaplar...
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafin avukatını da kürsüye çağırır ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar:

- Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız mahvederim sizi!

;D
#2180
Mafya babasının idam ile yargılandığı davada Temel jüri üyesidir.. Bunu öğrenen babanın adamları hemen Temel'e gelerek "- Aman! aman!.. Ne yaparsan yap. En azından cezasını Müebbet'e düşür..." diye tehdit ve baskıda bulunurlar...

Uzun bir yargılamanın sonunda jüri karar için toplantıya çekilir... Uzun tartışma ve münakaşalardan sonra karar açıklanır:

"Müebbet hapis."

Bunun üzerine mafyanın adamları mahkeme çıkışında sevinçle Temel'in boynuna sarılarak kendisini tebrik edip sorarlar: "Nasıl başardın!"

Temel ise kendinden gayet emin ve gururla: "Bütün jüri üyeleri beraat, beraat diye tutturdu, onları müebbete ikna edinceye kadar anam ağladı..."

;D