Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#221
Merhabalar. Belirttiğiniz gibi İcra ve İflas Kanunu'nun 89.maddesinin ikinci fıkrasına göre itirazınızı sözlü olarak da yapabilirsiniz. Burada yapmanız gereken şu; Öncelikle yazılı bir dilekçeyle icra müdürlüğüne müracaat ederek süreyi kaçırmadan itirazınızı yapın. Bu itiraz dilekçesinde, önceden itirazınızı sözlü olarak yapmak için icra müdürlüğüne geldiğiniz halde itirazınızın alınmadığını, yazılı dilekçeyle müracaatın şart koşulduğunu, bu sebeple ilgililer hakkında gerekli şikayetlerin yapılacağını da belirtin. Akabinde icra müdürünü disiplin amiri olan icra hakimliğine şikayet edebilirsiniz. Şikayette bulunma hakkına sahipsiniz ancak şunu da bilmenizde yarar var: İcra daireleri yetersiz personel sayısıyla çok yoğun çalıştığından, bırakın bi türden alternatifli işleri, mutlaka icra müdürlüğünce yapılması gereken işlerin dahi azımsanamayacak kısmını (işlerin hızlı yürüyebilmesi için) birçok yerde avukatlar yapmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla bahsettiğiniz olayda size özel bir muamele ve kasıt söz konusu değildir. Gerisi size kalmış... Allah kolaylık versin...
#222
Merhabalar. Temyizden olumlu bir karar gelmesinin elbette bir garantisi yok. Fakat bahsettiğiniz durumda kararın bozulması ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebilirim. Zira nafaka miktarı bence de çok olmuş. Şartları oluşmadan tazminat talebinin kabulü de hukuken mümkün değil. Aşağıda konuyla ilgili emsal teşkil eden iki adet Yargıtay kararı bulunuyor. İlk kararda mali durumu aynı olan anne babadan diğerine müşterek çocuk için yükletilen 750 TL tutarındaki nafakayı Yargıtay çok bulup bozuyor, mahkeme kararında direniyor ve kararın ikinci kez temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun (kısaca HGK) önüne geliyor, HGK bozma kararını doğru bularak mahkemenin direnme kararını bozuyor. Diğer kararda ise mali durumu çok iyi olan bir babanın bir çocuk için aylık 1.000 TL nafaka ödemesi dahi Yargıtayca çok bulunup karar bozuluyor ancak mahkemenin direnme kararı vermesi ve bu kararın da temyiz edilmesi üzerine HGK bu tutarı normal bularak mahkemenin kararını onama yoluna gidiyor. Temyiz dilekçenizde bu kararlara da atıf yapabilirsiniz. Allah kolaylık versin...



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2011/3-635 E.,
2011/688 K.

BİRLİKTE YAŞAMAYA ARA VERİLMESİ
NAFAKA
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 186 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 195 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 197 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 4 ]
"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "nafaka" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karadeniz Ereğli 2.Asliye Hukuk Mahkemesince(Aile Mahkemesi sıfatıyla) davanın davacı eş yönünden reddine, davacı çocuk yönünden kabulüne dair verilen 08.04.2010 gün ve 2009/203 E.,-2010/227 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 12.10.2010 gün ve 12248 E., 16417 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı vekili dilekçesinde, tarafların evli olup ayrı yaşadıklarını, davalının evi ve ailesi ile ilgilenmediğini beyan ederek, davacı kadın için 1200 TL. ,müşterek çocuk için 500 TL. tedbir (reşit olduktan sonra yardım nafakası olarak devam etmek üzere ) nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, davacı kadın yönünden, her ne kadar ayrı yaşamda haklılık varsa da , tarafların gelir durumlarının aynı olup, davacı kadının nafakaya ihtiyaç duymadığı gerekçesi ile davanın reddine, müşterek çocuk yönünden ise aylık 750 TL. nafakaya karar verilmiştir.

TMK'nun 195. maddesi uyarınca, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine Kanunda öngörülen önlemleri alır.Aynı yasanın 197. maddesine göre de; eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.

Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.

Tedbir nafakasında eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmaları gerekir ( TMK md. 186/son ). Davacı eşin ekonomik durumunun davalı ( kocadan )daha iyi olması ya da aynı olması, davalı kocayı tedbir nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Ancak, hükmedilecek nafakanın miktarını tayinde bu husus dikkate alınmak zorundadır. Böylece "hakkaniyet" ilkesine uygun bir nafaka tespit edilebilir ( TMK. md. 4 ).

Öyle ise mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek davacı kadın yararına uygun bir nafakaya karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de, davacı anne de müşterek çocuğun eğitim ve diğer giderlerine de, katılmak mecburiyetinde olduğundan dolayı, müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarı da fahiş bulunmuştur. ..)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN:Taraf vekilleri   

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, eş için tedbir, çocuk için reşit olana kadar iştirak, reşit olduktan sonra yardım nafakası istemine ilişkindir.

Davacı, davalı eşinin kendisini sadakatsizlikle suçlayıp, hakaret ettiğini bu nedenle ayrı yaşamaya başladıklarını müşterek çocuk için aylık 1.200.00 TL, kendisi için aylık 500.00 TL tedbir, iştirak ve yardım nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davacı eşin ayrı yaşamakta haklı olduğunun anlaşıldığı, ancak davacı eşin açtığı davanın niteliği itibarıyla tedbir nafakası davası olduğu, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının araştırılması sonucunda ekonomik durumlarının aynı olduğunun belirlendiği, davacı eş için alınacak bir tedbir ya da ayrı yaşamakta haklı olması nedeniyle davalının maddi katkı yapmasını gerektirir bir durum olmadığı, davacı eşin mevcut ekonomik durumu itibarıyla nafakaya ihtiyacı bulunmadığı, kusur durumunun boşanma halinde tazminat açısından değerlendirilebileceği anlaşıldığından davacı eşin kendisi yönünden açtığı davanın reddine; ancak tarafların ayrı yaşadıklarının ve davacı çocuğun diğer davacı anne yanında kaldığının sabit olması karşısında bu davacının açtığı davanın kısmen kabulü ile davacı reşit olana kadar iştirak, reşit olduktan sonra yardım nafakasının davalıdan alınmasına karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece, davacı kadın yararına uygun bir nafakaya karar verilmesinin gerektiği, ayrıca "kabule göre" başlığı altında da, davacı annenin de müşterek çocuğun eğitim ve diğer giderlerine katılmak mecburiyetinde olması nedeniyle, müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarının fahiş olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkeme; her iki bozma nedenine karşı önceki kararında direnmiş; hükmü davacı vekili tedbir nafakası, davalı vekili de iştirak nafakası, noktalarından temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı kadın yararına uygun bir nafakaya hükmedilmesinin gerekip gerekmediği; ayrıca müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarının fahiş olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

I-Ön soruna ilişkin değerlendirme:

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşme sırasında öncelikle; Hukuk Genel Kurulu'nun usulüne uygun kararları inceleyeceği, kabule göre bozma olamayacağı; Özel Daire bozma ilamının içeriğine göre son cümlesinin başında yer alan "kabule göre" ibaresinin sehve dayalı olup olmadığı, metinden çıkarılması gerekip gerekmediği oylanmış; mahkeme kararının iki ayrı nafaka istemine ilişkin olup, ilk açıklamaların davacı kadının nafaka istemiyle ilgili olduğu, kabule göre ibaresiyle başlayan bozma nedeninin ise iştirak nafakasına ilişkin bulunduğu, bu bozma nedeninin ilk bozma nedeniyle bağlantılı olmamasına göre kabule göre başlığı altında yapılmasına gerek bulunmadığı; sehve dayalı kullanılan bu ibarenin metinden çıkarılması gerektiği, "kabule göre" ibaresi ile başlayan bölümün ayrı bir bozma nedeni olarak bozma kapsamına dahil olduğu, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.Bozma ve direnme kararları bu kapsamda ele alınarak; incelenmiş ve işin esası üzerinde görüşülmüştür.

II-İşin esası yönünden değerlendirme:

A-Davacı vekilinin tedbir nafakasına yönelik temyizi yönünden:

İlkin, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun:

"Birliğin Korunması" üst başlıklı ve genel düzenleme içeren 195. maddesinde:

" Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler. Hâkim, eşleri yükümlülükleri konusunda uyarır; onları uzlaştırmaya çalışır ve eşlerin ortak rızası ile uzman kişilerin yardımını isteyebilir. Hâkim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır."

"Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi" başlıklı 197.maddesinde:

"Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır."

"Hak ve Yükümlülükler" üst başlıklı 185.maddesinin ikinci fıkrasında:

"Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler."

"Konutun Seçimi, Birliğin Yönetimi ve Giderlere Katılma" başlıklı 186.maddesinin son fıkrasında:

"Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar"

"Hakimin Takdir Yetkisi" başlıklı 4.maddesinde ise:

"Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir."

düzenlemeleri yer almaktadır.

Tüm bu hükümler göstermektedir ki, eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir ve birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır. Ayrıca, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim, bu halde de gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine Kanunda öngörülen önlemleri alır. Tedbir ve iştirak nafakası da hakimin alacağı bu önlemler arasındadır. Hakim, Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hukuka ve hakkaniyete göre karar verecektir.

Diğer taraftan, ayrılık durumunda evlilik birliği hukuken devam ettiğine göre, eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmak durumundadır. Bu nedenle, ayrı yaşamda haklı olan eş, diğer eşten tedbir nafakası isteyebilir. Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği davalı (koca), birliğin giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır (TMK md.186/3). Davacının (kadının) gelirinin bulunması, davalının (kocanın) ortak giderlere (elektrik, su, telefon, kira, yakıt parası vs) katılma yükümlülüğünü tamamen ortadan kaldırmaz; bu durum sadece nafaka miktarının takdirinde etkili olabilir. Davacının (kadının) gelirinin bulunması, ona tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal değildir.Hâkim, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğini gözetmeli; "hakkaniyet" ilkesine uygun bir nafaka takdir etmelidir.

Somut olay yönünden yapılan değerlendirme sonunda çoğunlukça; açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler ile yargısal uygulama gözetildiğinde, özellikle ayrı yaşam hakkını kazanan kadın için tedbir nafakası verilmesinin yıllardır kabul gördüğü; ayrı yaşayan eşin ekonomik durumu iyi olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yukarıda açıklanan hükümlerine göre az veya çok katkıda bulunacağı; kadının gelir durumunun ancak takdir edilecek nafaka miktarına etkili olabileceği görüşü benimsenerek, sonuçta davacı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği oy çokluğu ile kabul edilmiştir.

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar gözetilerek, ayrı yaşamakta haklı olan davacı eş için de hakkaniyet uygun bir miktar tedbir nafakasına hükmolunması gerekirken, istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle bozulması gerekir.

B-Davalı vekilinin çocuk için hükmedilen iştirak (reşit olunmakla yardım) nafakasına yönelik temyizine gelince;

Yukarıda açıklandığı üzere yapılan ilk oylamada bozma ilamının son cümlesindeki "kabule göre" ibaresi çıkarılarak bozma kapsamına alınan bu bozma nedenine yönelik temyiz incelemesinde çocuk hakkında hükmedilen nafaka miktarının fahiş olup olmadığı hususunun ayrıca oylanması sonucunda; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nun çoğunluğunca da Özel Daire bozma kararı benimsenmiş olmakla; bozmaya uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle de direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Yukarıda;

1- (I). bölümde açıklanan nedenlerle bozma ilamının son cümlesinde sehven yer verilen "kabule göre" ibaresinin bozma metninden çıkarılmasına, oyçokluğu ile;

2- (II).bölümde (A) başlığı altında açıklanan gerekçelerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; tedbir nafakasına ilişkin direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oyçokluğu ile;

3- (II).bölümde (B) başlığı altında açıklanan gerekçelerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; iştirak (reşit olunmakla yardım) nafakasına ilişkin direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oyçokluğu ile; 23.11.2011 gününde karar verildi.







T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2012/3-1344
K. 2013/517
T. 17.4.2013

4721/m.4

DAVA : Taraflar arasındaki nafaka davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aksaray 1.Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 3.3.2011 gün, 2009/910 E.-2011/187 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesi'nin 18.10.2011 gün ve 2011/9388 E-2011/15876 K. sayılı bozma ilamı ile;

( ... Davacı vekili dilekçesinde, müvekkili olan davacı ile davalının müşterek 3 çocuğunun olduğunu, bu çocuklar için hükmedilen iştirak nafakalarının arttırılarak her bir çocuk için aylık 1500'er TL iştirak nafakasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Mahkemece, her bir çocuk için, aylık 1000 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir.

İştirak nafakası, çocuğun yaşı, eğitim durumu, günün ekonomik koşulları ile genel ihtiyaçlar ve ana babanın mali durumuna göre takdir edilir.

Nafaka miktarının belirlenmesinde esas alınması gereken ister bakım ve barındırma, isterse okul, eğitim ve gelişme giderlerinin özenti ve aşırılığa kaçmadan doğru, makul ve gerçekçi sınırlar içinde kalmasına özen gösterilmesi toplumun ve çevrenin genel yaşam gelişim ve eğitim çizgisinin gözden uzak tutulması ve nihayet kişisel ve aşırı istekler ile toplumun lüks ve fantezi kabul edebileceği ihtiyaçlar için velayet kendisine bırakılmayan tarafın ağır yükümlülüklerine maruz bırakılmaması gerekmektedir.

Öyle ise mahkemece yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek, makul oranda ve hakkaniyete uygun bir nafakaya karar verilmesi gerekirken, tarafların gerçekleşen ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, ayrıca çocukların yaşları ve bulundukları muhit itibariyle de fahiş bir miktarda nafakaya hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; iştirak nafakasının arttırılması istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkili olan davacı ile davalının müşterek üç çocuğunun olduğunu, bu çocuklardan M. ve Ö. için bağlanan 600,00'er TL nafakanın 900,00'er TL artırılarak her bir çocuk için 1500,00 TL ye çıkartılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; istenilen nafaka miktarının günün ekonomik koşullarına göre fahiş miktarda olduğunu, davacının küçüklerin üzerinden lüks bir yaşam sürme gayreti içinde bulunduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; maddi durumu oldukça iyi olan bir babanın çocuklarının da, aynı yaşam standardında bir yaşam seviyesi sürmelerinin TMK 4.maddesine daha uygun olacağı, aksinin çocukların yararına olmayacağı, 2008 yılından bu yana paranın alım gücünde ki değişiklik, çocukların ilerleyen yaşları ve eğitim durumları nedeni ile artan ihtiyaçları da gözetilerek davanın kısmen kabulüyle dava tarihinden itibaren nafaka miktarı 400,00 TL artırılarak her bir çocuk için aylık 1.000,00' er TL nafakanın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarda belirtilen sebeplerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; tarafların ekonomik ve sosyal durumları, günün ekonomik koşulları, çocukların yaş ve eğitim durumları ile nafakanın niteliği gözetildiğinde, mahkemece takdir edilen nafakanın makul oranda ve hakkaniyete uygun miktarda olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

H.G.K.nda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyelerce, Özel Daire kararının yerleşik uygulamaya uygun olduğu, nafaka miktarının 600,00 TL'den 1000,00 TL ye çıkarılmasının ilkeleri aştığı, yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de H.G.K.'nun çoğunluğunca bu görüş benimsenmemiştir.

H.G.K.'nun çoğunluğunca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, günün ekonomik koşulları, çocukların yaşları ve okul durumları nazara alındığında, takdir edilen nafaka miktarının makul oranda ve hakkaniyete uygun bulunduğu, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiş ve bu sebeple direnme kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarda açıklanan sebeplerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı H.U.M.K.'nun 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.04.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
#224
Merhabalar. Kendi sorunuza yine kendiniz cevap vermişsiniz ☺  Verdiğiniz cevap yanlış da değil. Küçük yaştaki çocukların ana şefkat ve ilgisine daha fazla muhtaç olduğu düşünüldüğünden, annenin şahsıyla/hayatıyla/ahlakıyla ilgili çok büyük bir sorun olmadığı sürece velayet hakkı mahkemelerce anneye verilmektedir. Bu sorunuzun genel cevabıdır. Sizin bahsettiğiniz olayda akla gelen bir diğer önemli soru ise, hukuken çocuğun annesinin kim olduğu sorusudur: Yumurta sahibi mi yoksa çocuğu karnında taşıyıp doğuran kadın mı? Türk Medeni Kanun'un 282. maddesinin birinci fıkrası, "Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur'' hükmünü içermektedir. Türk hukukuna göre doğuran kadının analık sıfatı, tersi kanıtlanamaz kesin bir karinedir. Kanun koyucunun buradaki amacı ve düşüncesi, çocuğun genetik (yumurta) anasıyla değil de, kendisini karnında taşıyan biyolojik anayla bütünleştiği varsayımıdır. Ortak yaşam biyolojik anayladır, belirleyici bağ da göbek bağıdır. Yumurtada bulunan bazı özellikli genlerin çocuğa aktarılması olgusu, bu hukuki karinede tümüyle gözardı edilmiştir (konuyla ilgili daha detaylı bilgi için Doç.Dr. Şükran Şıpka'nın "Taşıyıcı Annelik Ve Getirdiği Hukuki Sorunlar" başlıklı makalesini BURADAN okuyabilirsiniz).

Konunun hukuki yönü böyle. İnternette bu soruyu ve cevabı okuyacak olan kişilerin aklına muhtemelen şu soru da gelecektir: Taşıyıcı annelik dinen caiz midir? Diyanet İşleri Başkanlığı bu soruya olumsuz cevap veriyor. Diyanetin fetvası özetle şu şekilde:

Taşıyıcı Annelik'le ilgili Diyanet Fetvası

Diyanet İşleri Başkanlığı, anneden alınan yumurta ile babadan alınan spermin laboratuar ortamında döllenmesiyle oluşan embriyonun, başka bir kadının rahmine yerleştirilmesi anlamına gelen "taşıyıcı annelik"in İslam Dini'ne göre caiz olmadığını duyurdu. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mehmet Zeki Karakaya ANKA Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, taşıyıcı anneliğin dinen uygun olmadığını belirtti. Karakaya, "Döllenen embriyo bir başka kadının rahminde büyüyor. Bu durumda soy karışır. O nedenle dinen uygun değildir" dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı ayrıca, kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanmasına yönelik "sperm bankası" yöntemiyle hamile kalınmasının da "insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması" sebebiyle caiz olmadığını belirtti.

Öte yandan Başkanlık, kadın veya erkekteki bir kusur sebebiyle, gebeliğin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı hallerde tüp bebekte herhangi bir sakınca görmüyor. Ancak bunun da belli şartları bulunuyor. Döllendirilecek yumurta ve spermin, nikahlı eşlere ait olması ve döllenmiş olan yumurtanın, başka bir kadının rahminde değil yumurta sahibi annenin rahminde gelişmesi gerekiyor. Ayrıca bu işlemin, gerek anne-babanın; gerekse doğacak çocuğun maddi, ruhi ve akli sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağının tıbben sabit olması koşulu getiriliyor. Diyanet, bu şartlar sağlandığı takdirde normal yoldan anne olması mümkün olmayan evli kadınların, çeşitli tıbbi yollarla gebeliklerinin sağlanmasında, İslami hükümler açısından herhangi bir sakınca bulunmadığını belirtiyor. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz.
#225
Merhabalar. Bu durumun sona ermesini sağlamanın en etkili yolu, bu kişiye ihtarname göndermekten geçer. İhtarname hem lehinize delil oluşturur hem de en kısa yoldan ihlalin sona ermesini temin eder. İhtarnamede ihlali belirtip buna son verilmesini, aksi halde maddi ve manevi tazminat davası açacağınızı belirtin. Tazminat davası açmak dışında alternatif bir yol maalesef bulunmuyor. Şahit dışında olabildiğince delil oluşturmanızı tavsiye ederim. Allah kolaylık versin...
#226
Merhabalar. Sorularınızın kısa cevapları şu şekildedir:
1) Hakkınızda zorla getirme kararı verilebilir.
2) Tanık olarak dinlenecek olmanızla hakkınızda verilmiş olan denetimli serbestlik kararının doğrudan bir ilgisi yok.
3) Konunun ayrıntılarını bilmeden yorum yapılamaz...
#227
Merhabalar. Mahkeme değişen ifadeye itibar ederse mağdur hakkında TCK.m.267'de (maddenin tam metni aşağıdadır) düzenlenen iftira suçundan işlem yapılabilir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mağdurun ilk ifadesi sonraki ifadelerinden her zaman için daha önemli görülür. Zira mağdurun ilk ifadeyi vermesinden ve zanlı hakkında soruşturma başlatılmasından sonra mağdurların farklı gerekçelerle zanlının ceza almamasını sağlamak için ifade değiştirdiği sıklıkla görülebilmektedir. Bu sebeple mahkemeler, değişen ifadeleri, bu değişikliği haklı/makul gösterecek sebepler olmadığı sürece  dikkate almayabilir...



İFTİRA
m.267
(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (İptal bölüm: Anayasa Mah. 10.04.2013 tarih ve 2013/14 E. ve 2013/56 K.) hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi'nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)
(8] İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunur. İlân masrafı, hükümlüden tahsil edilir.
#228
Merhabalar. Sözleşmenin geçersiz olduğunu söyleyenin buna ilişkin gerekçesini de söylemesi gerekir. Gerekçe olmadan yapılan yorumları önemsemeyin bence...
#229
Merhabalar. Kural olarak mahkeme kararlarının icraya konu olabilmesi için kesinleşmesi şart değildir. Bununla birlikte bu kuralın önemli sayıda istisnası bulunmaktadır. Fakat bahsettiğiniz dava türü, bu istisnalar arasında yer almamaktadır. Dolayısıyla aleyhinize sonuçlanan bu davada verilen karar, temyiz sonucu beklenmeden icra takibine konu edilebilir. Bu genel açıklama çerçevesinde sorularınıza aşağıda kısa cevaplar verilmiştir:

Alıntı YapYargıtaya başvurduğum için bu bedeli ödememe gibi bir yola başvurabilir miyim ?

Hayır.

Alıntı YapBu bedeli ödersem temyiz davası lehime sonuçlanırsa bu bedeli geri alabilir miyim ?

Evet.

Alıntı YapBu bedeli fakirlik belgesi vs bir belge ile ödememe ihtimalim var mı?

Yok.

Alıntı Yapİşsizim ödemzsem hapse atılır mıyım ?

Hayır.

Alıntı YapHaciz Gelse evde zaten yaşam için gerekli temel malzemelerden hariç ( buzdolabı çamaşır makinesi tek tv ) başka bir şey yok

Bu durumda haczin sizde yaşatabileceği sadece psikolojik rahatsızlığı olur (eve icra memurunun gelmesinden kaynaklanan); bunun dışında evinizde haciz yapılabilmesi hukuken mümkün olmaz. Allah kolaylık versin...
#230
Merhabalar. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre memuriyete engel haller aşağıda belirtilmiştir. Çok sayıda ceza aldığınız için değerlendirmek oldukça zor. Başvuru yaparak şansınızı deneyin bence. Ancak mülakat aşamasında aldığınız cezalar takdiri eleme gerekçesi de yapılabilir. Adli sicil kaydının silinmesiyle ilgili mevzuat hükümlerini ise BURADAN okuyabilirsiniz. Allah kolaylık versin...



5. (Değişik alt bent: 10/01/1991 - 3697/1 md.;Değişik altbent: 23/01/2008-5728 S.K./317.mad) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 25/02/2010 tarihli ve E. 2008/17, K. 2010/44 sayılı Kararı ile.) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
#231
Alıntı yapılan: panzram - 19 Eylül 2014, 23:05:35
(...) nikah tarihinden sonra görüştüklerini ortaya çıkaramazsam benden tazminat yada nafaka alabilirmi. (...) eşim dövülerek sürekli evden kovulduğunu ve namusuna iftira atıldığı için tazminat ve nafaka isteyeceğini belirtiyor...

Merhabalar. İspatlayamazsanız eşiniz sizden tazminat ve nafaka alabilir. İspatlasanız bile eşiniz şiddet gördüğüne ilişkin mahkemede kanaat oluşmasını sağlarsa, yine tazminat ve nafaka ödemeniz kuvvetle muhtemel olacaktır. Keza ispatlasanız bile yoksulluk nafakası ödemeniz gerekebilir. Allah kolaylık versin...
#232
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun, Allah kurtarsın... Kardeşinizin böyle bir suç işlemediğini, kimliğini kullanan üçüncü şahıslar tarafından suçun işlendiğini mi düşünüyorsunuz; yeniden yargılama yapılması talebinizin sebebi nedir?
#233
Merhabalar. Elbette maddi ve manevi tazminat davası açabilirsiniz. Açılacak böyle bir davada operasyona başlanmadan önce operasyon bölgesinde bulunan tüylerlerle operasyon sonrası tüylerin durumu, tedavi süresi ve uygulama sayısı ile operasyon yöntemi gibi hususlar bilirkişi eliyle incelenip kusur durumu tespit edilecektir. Tazminat rakamı, hastanenin kusur durumuna ve sizin maddi zararınızın miktarına ve manevi zararınızın derecesine göre mahkeme tarafından tespit edilecektir. Bahsettiğinize göre maddi zararınız 2.000 TL'dir. Manevi zarar hususunda ise net bir yorum yapmak zordur. Yaşadıklarınızın detaylarıyla doğrudan ilgili bir konudur. Elinizdeki tüm belge ve bilgilerle birlikte bir avukatla görüşmenizi önemle tavsiye ederim. Allah kolaylık versin...
#234
Merhabalar. Kredi borcu için bankanın icra takibi başlatabilmesi için size süre tanıyarak ihtarname göndermesi gerekir. Bu ihtarname gönderilip süre tanınmadan doğrudan icra takibi yapılamaz. Ödemede gecikilen kısım bu süre içinde ödenirse, banka yine icra takibi yapamaz. Dolayısıyla iş bu aşamaya gelmediği sürece arkadaşınızın panik yapmasina gerek yok. Bahsettiğiniz şekilde kredi kartının iptali de düşünülebilir. Bana kalırsa arkadaşınız harekete geçmeden evvel bankadan borcun ne kadar olduğunu ve gecikme varsa ne kadarlık bölümünün geciktiğini öğrensin ve akrabasıyla bu durumu çözüm önerileriyle birlikte konuşsun. Memur olduğu için haciz gibi nahoş durumlarla karşılaşılmasının kendisini zor durumda bırakacağını özellikle belirtsin (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesi gereğince 'borçlarını kasten ödemeyerek hakkında yasal yollara başvurulmasına neden olmak' kınama cezasını gerektiren bir disiplin ihlalidir). Muhtemelen çekilen kredi bir tüketici kredisidir. Tüketici kredilerinin erken ödeme ile kapatılması halinde bankanın sadece %2'lik bir komisyon alıp borcun kalan faizini tümden silmesi gerekir. Bu sebeple tüm borç ev satılarak kolayca kapatılır, üste de para artar diye düşünüyorum. Yani arkadaşınızın stres yapmasına gerek yok, vesselam. Allah kolaylık versin...
#235
Alıntı yapılan: okant - 18 Eylül 2014, 19:09:37

baş sağlığı dileğiniz ve yardımlarınız için çok teşekkür ederim

merak ettiğim  1 husus daha var ondada yardımcı olursanız cok sevinirim

bahsettiğim gibi  evin 4/3ü annemden bana 4/1 babama kaldı
4/1 4 kardeşe bölündü ondanda  1 pay bana kaldı
lafın özü 16/13 pay benim.
şimdi şöyle söyleyim 3 payı almak için verdiğim teklifler hoşlarına gitmedi . mahkemeye vericez kira alıcaz senden zorla sattırıcaz falan dediler. yalnız şu var evin tapusu hala annemin üstüne bunun bana bi kolaylığı veya zorluğu olur mu? ayrıca evin tapusu hisseli yani daire daire değil arsa görünüyor (kat ittifakı yok diyolar bu olaya galiba ) yani 189m2 tapu görünüyor ama bizim ev 75 m2 anlatabilmişimdir heralde
bunların mahkeme yoluyla bu işlemleri yapılması zormuş galiba? bana ne gibi yararları olabilir ? satışı ne şekilde olur ?
belediyedeki raiç bedele göre mi yoksa bilir kişi getirip onun belirlediği fiyat üzerinden mi satış olur mahkemede
çok soru sordum karmaşık sordum ama yardımcı olabilir misiniz :(

Binada kat mülkiyetinin olmaması, taşınmazın mahkeme kanalıyla satışına engel olmaz. Burada satış değeri için bilirkişi incelemesi sonucu tespit edilecek rayiç değer dikkate alınır. Taşınmazın bir kısmının hala vefat etmiş olan annenizin adına tapuda kayıtlı olması da sonuca etkili değildir. Uzlaşma yoluyla diğer hisseleri satın almayı deneyin, olmazsa, mahkemenin belirleyeceği değer üzerinden icra kanalıyla almaya çalışırsınız. Allah kolaylık versin...
#236
Merhabalar. Şayet amcanızın kabulü tüm taleplerinizi karşılıyorsa ve bu dilekçe usulüne uygun şekilde mahkemeye sunulmuşsa,  bu aşamada başka bir delil sunmanıza lüzum kalmaz. Mahkemece davalının kabulü dikkate alınıp dava lehinize neticelendirilecektir. Allah kolaylık versin...
#237
Merhabalar. Öncelikle başınız sağ olsun; Allah annenize ve babanıza gani gani rahmet eylesin.

Sağ kalan eş Türk Medeni Kanunu'nun 499. maddesine göre (madde metni aşağıdadır) ölen eşin mirasçısı olur. Ölen eşin, kendisinden sonra ölecek olan eşe mirasçı olabilmesi ise hukuken mümkün değildir. Yani anneniz babanıza mirasçı olamayacağı için siz de anneniz kanalıyla ilave bir miras hissesi alamazsınız. Dolayısıyla mahkemece yapılan işlem doğru olmuştur. Allah kolaylık versin...




Madde 499 - Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre mirasbırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

   1. Mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

   2. Mirasbırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

   3. Mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
#238
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Burnunuzda kemik kırığı oluştuğu için işlenen suç şikayete tabi olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla şikayetçi olmasanız bile fail hakkında ceza soruşturması yürütülüp Türk Ceza Kanunu'nun 86/1 ve 87/3 maddeleri (madde metinleri aşağıdadır) gereğince kamu davası açılması gerekecektir. Elbette bunun için adli makamların burnunuzda kemik kırığı oluştuğundan haberdar olması gerekir. Bunun için savcılığa bir dilekçeyle müracaat edip durumu anlatarak olayı ihbar edebilirsiniz. Allah kolaylık versin...



Madde 86 - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

   (2) (Ek fıkra: 31/03/2005 - 5328 S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

   (3) Kasten yaralama suçunun;

   a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

   b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

   c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

   d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

   e) Silâhla,

   İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

  Madde 87 - (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

   a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

   b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

   c) Yüzünde sabit ize,

   d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

   e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

   Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.

   (2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

   a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

   b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

   c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

   d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

   e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

   Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.

   (3) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.4.md) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

   (4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunu
r.
#239
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Durumunuzun incelenerek hastalıktan kalan izlerin değerlendirilmesi gerekiyor. Bu inceleme yapılmadan net bir şey söylenemez. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#240
Merhabalar. Mahkemesine ve dava konusuna göre temyiz süresi değişebilir. Mahkemenin kararında temyiz süresinin ne kadar olduğu ve tefhim (son duruşmada yüze karşı kararın okunması) veya tebliğden itibaren sürenin başlayacağı belirtilir. Linkteki tabloya göre temyiz süresini hesaplayabilirsiniz:

http://www.turkhukuksitesi.com/hukuksayfa_temyiz_sureleri.htm