Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#221


Avukat Meltem Banko, cep telefonu yoluyla 'cinsel taciz ve şantaja' maruz kalınca olayın peşini bırakmadı.

Taciz ettiği kişi avukat çıktı, 2 yıl ceza yedi

Avukat Banko, kendisini taciz eden ve tanımadığı kişiyi savcılığa şikayet ederken, özel teknikler kullanılarak sanığın 37 yaşındaki Umut Kara olduğu tespit edildi. Mahkeme, delillerle suçu sabit görünen sanık Kara'ya 'cinsel taciz, kişilerin huzur ve sükununu bozma ile şantaj suçu eylemleri'nden dolayı 2 yıl 9 ay hapis cezası ile ayrıca 62 gün karşılığı 1240 lira adli para cezasına çarptırdı. Sanık, sabıkalı olduğu ve 5 yıl içerisinde işlediği 2 ayrı suçtan aldığı ertelenen hapis cezalarını da yatacak.

Olay, Ankara'da avukatlık yapan Meltem Banko'ya 'Meltem elimde resimlerin var' şeklinde SMS'lerin gelmesiyle başladı.

Cep telefonu yoluyla taciz ve şantaja uğramaya başlayan Avukat Meltem Banko, tanımadığı bu kişinin kim olduğunu bulmak için harekete geçti. Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Avukat Banko, savcılığın, kişinin üzerine kayıtlı olmadığı anlaşılan telefon, adres ve kimlik bilgilerine kısa sürede polisiye filmleri aratmayan özel yöntem ve tekniklerle ulaşıldığını anlattı. Avukat Banko, DHA muhabirine yaşadığı kabus dolu süreci şöyle anlattı:

"Bu kişi cep telefonumu arıyor, sesimi dinleyip kapatıyordu. 'Bu işkence biter' diye bekledim, ancak bitmedi. Yaklaşık bir hafta boyunca söz konusu kişi beni rahatsız etti. Bu nedenle telefonumu değiştirmek zorunda kaldım. Numara engelleme sistemi mevcut olan bir telefon aldım ve bu kişiyi engelledim. Ancak bundan önce bu şekilde rahatsız edilmeye başladıktan sonra hemen savcılığa suç duyurusunda bulunmaya gittim. Savcının yanında ifade verirken bile bu şahıs beni aradı ve savcı da bu olaya tanık oldu. Kişiyi hiç bir şekilde tanımıyordum. Bu olay da benden başka mağdur olan arkadaşlarımda oldu. Bildiğim kadarıyla 10'dan fazla bayan avukata aynı şekilde tacizlerde bulunmuş ve hepsine, 'elimde çıplak fotoğrafların var, internete vereceğim' gibi mesajlar atıp sabahlara kadar telefonları rahatsız etmiş. Şikayetim üzerine şüpheli hakkında Sincan 1'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde kararda belirtildiği üzere dava açıldı. Sonuç olarak kişilerin huzur ve sükununu bozmaktan ve cinsel tacizden ötürü ceza aldı."

Bu tip olaylarla her an herkesin karşılaşabileceğine dikkati çeken Avukat Banko,"Hiç zaman kaybetmeden direkt adli mercilere başvuru yapılması gerekiyor. Hiç kimse bu tür olaylarla sinirlerini yıpratıp, korkmasın hukuk yoluyla sorunlarını çözebilirler" diye konuştu.

Sanık Umut Kara ise, mahkemede verdiği ifadesinde, cep telefonunu ikinci el telefon satan bir yerden satın aldığını belirterek, "O tarihlerde babam vefat etti, eşimden de ayrılmıştım. Bunalıma girmiştim. Satın aldığım cep telefonunda daha önce yazılmış kayıtlı mesajlar vardı, hiçbir değişiklik yapmadan Meltem hanıma da gönderdim. Meltem Banko'yu hiç tanımam, suç işleme kastımda olmamıştır. Pişmanım" dedi.

Sanığın işlediği suçlardaki cep telefonunda kayıtlı olan delilleri inceleyen Sincan 1'nci Asliye Ceza Mahkemesi heyeti, daha öncede çeşitli suçlardan sabıkalı olan Umut Kara'yı, 'cinsel taciz, kişilerin huzur ve sükununu bozma ile şantaj suçlarından' toplam 2 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ayrıca Umut Kara'ya, 62 gün adli para cezası karşılığı 1240 lira ceza verdi. Sanık Kara, bunların dışında daha önce Konya 1. Sulh Ceza Mahkemesi ve Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği ertelenen, 5 yıl içinde tekrar suç işlemesinden dolayı bu suçlardan aldığı hapis cezalarını da yatacak.

http://www.haber7.com/genel-olaylar/haber/1002255-sapik-baltayi-fena-tasa-vurdu
#222
Alıntı yapılan: NAYNO - 08 Mart 2013, 15:36:37
peki tebligatı karşı taraf ısrarla almamakta diretirse hızlandırmak adına başka bir çözüm yolu olabilirmi??

Karşı taraf tebligatı almaktan imtina ederse (kaçınırsa), Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca (aşağıda tam metni mevcuttur) tebligat memuru tebligatı muhtara bırakır ve bu yolla muhataba tebligat yapılmış olur. Dolayısıyla bu konuda endişe etmenize hiç gerek yok.



     TEBLİĞ İMKANSIZLIĞI VE TEBELLÜĞDEN İMTİNA:
   
     Madde 21 - (Değişik madde: 06/06/1985 - 3220/7 md.)
   
     Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
   
     (Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
   
     (Ek fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./5. md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki (Değişik ibare: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.
#223
Merhabalar. Konuyla ilgili aşağıdaki emsal karardan da anlayabileceğiniz gibi Yargıtay, meselenin çözümünde kiracının kiraladığı taşınmazın intifa hakkına konu bir mal olduğunu bilip bilmediğine bakarak karara varıyor. Buna göre şayet kiracı, kiralayanın malik değil intifa hakkı sahibi olduğunu biliyorsa (ve bu durum ispat ta edilebiliyorsa) intifa hakkının son bulmasıyla taşınmazı tahliye etmelidir. Bu durumu bilmeyen veya bildiği ispatlanamayan bir kiracıdan taşınmazı tahliye etmesi ise talep edilemeyecektir. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E:2003/4902
K:2003/8056
T:03.07.2003

818 s. BK. m. 254,276
4721 s. MK. m. 806

   Taraflar arasında görülen davada;
   Davacılar, kayden maliki bülundukları, dava konusu bagımsız bölümün intifa hakkı sahibi babaları Ali tarafından davalıya 21.2.2000 tarihinde 5 yıllığına kiraya verildiğini, babalarının 2001 yılının Eylül ayında vefat ettiğini, intifa konusunun kalmadığını ileri sürerek, davalının taşınmazına elatmanın önlenmesi ve toplam 3.100.000.000 lira ecrimisilin tahsilini istemişlerdir.
   Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup reddini istemiştir. Mahkemece, geçerli bir kira akti bulunduğunu, bunun taraflarca feshedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
   Karar, davacılar vekili tarafından, duruşma istemli temyiz edilmekle, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
   Davacılar, kendilerine ait 1 sayılı parseldeki 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkı sahibi olan Ali tarafından davalıya 21.2.2000 tarihinde 5 yıl süreli kiraya verildiğini, intifa hakkı sahibinin 3.9.2000 tarihinde öldüğünü, ölümle intifa hakkının konusuz kaldığını, ortadan kalktığını, bu durumda davalının haksız elatan konumuna düştüğünü, bu nedenlerle davalının elatma-sının önlenilmesine ve toplam 3.100.000.000.-TL'sı ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
   Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, geçerli bir kira akdi bulunduğu, bunun taraflarca feshedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
   Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacıların çekişmeli taşınmazda çıplak mülkiyet sahibi iken, intifa hakkı sahibinin ölümü ile haklarının tam mülkiyete dönüştüğü anlaşılmaktadır, intifa hakkı sahibi ile davalı arasındaki kira akdinin varlığı da yanlar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Olayda çözümü gereken, hukuksal sorun, intifa hakkı sahibi ile davalı arasında düzenlenen kira sözleşmesinin intifa hakkı sahibinin ölümü üzerine davacıları bağlayıp bağlamıyacağı hususundan ibarettir. Medeni Kanunun 799. maddesinde "intifa hakkı sona erince hak sahibi hakkın konusu olan malı malike geri vermekle yükümlüdür" hükmü yer almıştır.
   Davalının taşınmazda kiracı sıfatıyla fer-i zilyet bulunduğundan kuşku yoktur.
   Öğretide ileri sürülen görüşlere göre "kira mukavelesi tapuya şerh edilmiş olsa bile intifa hakkı sona erince malik, malının kendisine iadesini kiracıdan isteyebilir. Bu suretle mutazarrır olan kiracının, kira mukavelesinde doğan şahsi haklarını intifa hakkı sahibi veya onun mirascılarına karşı dermeyan edebilir" (Bkz. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu-Galip Esmer, Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicili Tatbikatı 2. Bası. Sh 336). Buna karşın Dr. Suat Bertan sorununu iki yönlu ele alarak, intifa hakkı sahibi kira akdini yaparken, kiralananın intifa hakkına konu oldugunu söylemis ise ölümle intifa hakkı son bulduğuna göre, buradan kira akdini yaptıktan sonra mülkiyet hakkını başkasına devreden kimsenin durumuna benzer bir durum vardır denebilir. Malikin mülkiyet hakkını devir yetkisine karşı kiracının korunması istenildiğinden, Borçlar Kanunun 354 ve 276. maddelerine özel hüküm konulmuştur. Kanun yapan, mülkiyet hakkı sahibinin malını kiraya verdiği zaman kira süresi bitinceye kadar mülkiyet hakkını devir yetkisini kullanamamasını uygun görmemiş, bu akdin bu sebeple feshi halinde kiracıyada bir kusur yüklenemeyeceğinden ayrıca öyle bir durumu düzene koymayı uygun bulmuştur. Medeni Kanunun 806. maddesi intifa hakkı sahibine, intifa konusu malını kiraya vermek yetkisini tanımış bulunduğundan genel kira hükümlerine göre intifa konusu malın kendisine teslim edilmemesine mülkiyet hakkı sahibinin katlanması gerekir, intifa hakkı sahibi ölümü ile intifa hakkının son bulmasından sorumlu olamayacağına göre, kiracının bu durumda Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinden yararlandırılması doğrudur, intifa hakkı sahibi kiraladığı malın intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu söylemişse bozucu (infisahi) şarta bağlı bir kira anlaşması ortaya çıkmış olur ve ölümle kira anlaşması sona ermis olur. Bu durum Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinde öngörulen hale hiç benzememektedir. Son bulan kira akdine gore kiracının geri verme borcu doğar. Kiracının geri verme borcunu yerine getirmesini Medeni Kanunun 806. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak mülkiyet hakkı sahibinin de istemeye hakkı vardır (Bkz. Dr. Suat Bertan, Ayni Haklar, C:2 Sh. 1425).
   Soruna yukarıda açıklanan görüşler değerlendirilerek yaklaşıldığında Borçlar Kanunun 254,276. maddelerinde hüküm altına alınan, kira dönemi içerisinde kiralayanının mülkiyet hakkını devretmesi veya ölümü halinde yeni malikin önceki kira sözleşmesi hükümleri ile bağlı olacağı olgusu gözönünde tutularak sırf Medeni Kanunun 806. maddesindeki iade mükellefiyetinin varlığından söz edilerek davanın fuzuli şagil olduğu söylenemez.
   Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözönünde bulundurulduğunda intifa hakkı sahibinin kiraladığı bağımsız bölümün intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu, davalı kiracıya söylediği başka bir deyişle davalının kiraladığı taşınmazın intifa hakkına konu, bir mal olduğunu bildiği yolunda, bir araştırma yapılmış değildir. Bu hususun araştırılıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru değlidir. Bu nedenlerle davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile HUMK.'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000.-TL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 3.7.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#224
Merhabalar. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 12. maddesine göre (tam metni aşağıdadır) sizden zararı gidermeniz talep edilebilir. Böyle bir durumda araçta kış lastiğinin bulunmuyor oluşunu, savunmanıza temel yapabilirsiniz. Kolay gelsin...


     Kişisel sorumluluk ve zarar:
     Madde 12 – (Değişik: 12/5/1982 - 2670/5 md.)
     Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.
     Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.
     Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir.
#225
Merhabalar. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 375. maddesinde (aşağıda tam metni mevcuttur) yargılamanın yenilenmesi sebepleri tek tek sayılmıştır. Bu sebepler arasında sizin yaşadığınız durum bulunmuyor maalesef. Dolayısıyla yeni bir dava açmanız gerekecek. Kolay gelsin...


    Yargılamanın iadesi sebepleri
    Madde 375- (1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
    b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hâkimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
    c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
    ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
    d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmî makam önünde ikrar edilmiş olması.
    e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
    f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
    g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
    ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
    h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
    ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
    i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
    (2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.
#226
Merhabalar. Taahhüt verilmişse, bu taahhütten tek taraflı olarak vazgeçilebilmesi hukuken mümkün değildir. Aşağıda günümüzdeki uygulamayı gösteren konuyla ilgili iki emsal Yargıtay kararı bulunuyor. Taahhütten vazgeçilemez ancak icra takibine konu borcun hesaplanmasıyla ilgili ortada yanlış bir uygulama varsa, bu durumun düzeltilmesi için ilgili icra müdürlüğüne her zaman müracaat edilebilir. Kolay gelsin...



T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
E:2011/6170
K:2011/21213
T:02.11.2011

5510 s. Yasa m. 93

Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Yasa'nın 56. maddesi ile değişik 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesi "Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının Genel Sağlık Sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez."
5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesinde değişiklik getiren 5838 sayılı Yasa'nın 32/2-b maddesi gereği, "Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir." Bu yasa İİK'nın 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içerdiğinden takibin kesinleşmiş olması şartıyla artık borçlunun 5510 sayılı Yasa'nın 93. maddesi kapsamındaki gelir-aylık ve ödeneklere ilişkin hacze muvafakati geçerli olacaktır.
Somut olayda borçlu tarafından bu kanuna göre haczi yasak olan emekli maaşı üzerine haciz konulmasına muvafakat edildikten sonra, icra müdürlüğünce uygulanan haciz işlemi, anılan yasa hükmü karşısında geçerlidir. Bu düzenleme usule değil, esasa ilişkin olup, İİK'nın 83/a maddesi karşısında özel hüküm sayılır ve öncelikle tatbik edilir. O halde yukarıdaki yasal düzenlemeye göre şikayetin reddi gerekirken aksi gerekçe ile kabulü isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366. ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 02.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
E:2009/15248
K:2009/23552
T:24.11.2009

5510 s. Yasa m. 93/1

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı T. Vakıflar Bankası A.Ş. tarafından, şikayetçi borçlu Mehmet Karaosmanoğlu aleyhinde, kredi kartı borcu nedeniyle yapılan takipte, borçlu, adresinde yapılan 26.3.2009 tarihli menkul haczi sırasında, SGK.dan aldığı maaşın üzerinde haciz olsa dahi %90 oranında kesinti yapılmasına muvafakat etmiştir. İcra müdürlüğünce bu muvafakat üzerine; SGK Başkanlığına 31.3.2009 tarihli haciz müzekkeresi yazılmış ve kurumca verilen cevapta, Mayıs 2009 ve müteakip aylıklarından kesinti yapılacağı bildirilmiştir.
28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 Sayılı Kanunun 32.maddesiyle 5510 Sayılı SGK.nun 93/1.maddesinde yapılan değişiklikle "Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir" hükmü getirilmiştir.
Somut olayda, borçlu tarafından bu kanuna göre haczi yasak olan emekli maaşı üzerine haciz konulmasına muvafakat edildikten sonra, icra müdürlüğünce uygulanan haciz işlemi anılan yasa hükmü karşısında geçerlidir. Bu düzenleme usule değil, esasa ilişkin olup,  İİK.nun 83/a maddesi karşısında özel hüküm sayılır ve öncelikle tatbik edilir. O halde, mahkemece şikayetin reddi yerine, kabulü isabetsizdir.    
SONUÇ :Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 24/11/2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#227
Merhabalar. Açılan dava sonucunda bu kişinin de babanızın çocuğu olduğu ortaya çıkarsa, elbette mirasın bölüşümünde bu kişi de dikkate alınır. Böyle bir durumda size karşı dava açılacağı da kesindir. Kolay gelsin...
#228
Merhabalar. Gerekçeli kararın yazılması için bir ay kadar bir süre geçebilir. Kararın kesinleşmesi için gerekçeli kararın karşı tarafa tebliğ edilmesi de gerekecektir. Verdiğiniz bilgilerden tüm bu sürecin devam ettiğini anlamak mümkün. Detaylı bilgi için dava dosyasını incelemelisiniz. Kolay gelsin...
#229
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Eskiden vergi borcu sebebiyle yurt dışına çıkış yasağıyla ilgili sorunlar yaşanıyordu. Anayasa'da 2010'da yapılan değişiklik neticesinde günümüzde hangi sebeple olursa olsun borç sebebiyle yurt dışına çıkışın engellenebilmesi hukuken mümkün değildir. Konuyla ilgili Anayasa'nın 23. maddesi aşağıdadır. Yani yurt dışına çıkışınız hiçbir şekilde engellenemeyecektir; bu konuda endişelenmenize gerek yok. Adnan Bey'in de belirttiği gibi, kayıp kimlik sebebiyle karşılaştığınız/karşılaşacağınız icra takipleriyle ve yapılması gereken suç duyurusuyla ilgili yasal süreçlerin başlatılması ve takibi için mutlaka ve gecikmeden bir avukatla anlaşmalısınız. Kolay gelsin...


     V. Yerleşme ve seyahat hürriyeti
   
     Madde 23 – Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
   
     Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
   
     Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
   
     Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
   
    (Değişik fıkra: 7/5/2010-5982/3 md.) Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.
   
     Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz.

#230
818 Sayılı (mülga) Türk Borçlar Kanunu:

   E - AKDİN MEVZUU    
   I:ERKANI
   
    Madde 19 - Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir.
   
   Kanunun kat'i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir.

   II:BUTLAN    
    Madde 20 - Bir akdin mevzuu gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olursa o akit batıldır.
   
   Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lağvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmıyacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamiyle batıl addolunur.



6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu:        

   F. Sözleşmenin içeriği
   I. Sözleşme özgürlüğü
   Madde 26- Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.

   II. Kesin hükümsüzlük
   Madde 27- Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.
   
   Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
#231
Merhabalar. Belli bir süresi yok. Bununla birlikte bir buçuk aylık süre de fazla. Yargıtay'ın ilgili dairesini telefonla arayarak dosyanın durumu hakkında bilgi alabilirsiniz. Kolay gelsin...
#232
Merhabalar. İhtiyati tedbir konulması talebini reddetmiş olan bir mahkemeden normal şartlarda beklenebilecek şey, ödeme yapılmasına engel oluşturmayacak bir cevap vermesidir. Ancak davanın bir aşamasında tedbir talebini reddetmiş olan bir mahkeme, dosyaya giren yeni bir delil yahut yeni bir açıklamayı dikkate alarak pekala tedbir kararı verebilir. Dolayısıyla bu konuda net bir yorumda bulunabilmek çok zordur. Hele hele dosyayı incelemeden böyle bir yoruma gitmek, iyiden iyiye zordur. Şayet avukatınız yoksa bir avukatla anlaşmanız, varsa, konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeleri avukatınıza ulaştırarak avukatınızı her açıdan desteklemeniz en sağlıklı yol olacaktır. Sizin için önemsiz gibi görünen bir bilgi veya belge duruma göre davanın seyrini değişterebilir. Benim söyleyebileceklerim bunlardan ibaret. Kolay gelsin...
#233
Alıntı yapılan: ahmet.sub - 25 Şubat 2013, 15:25:06
merhaba ben adliyeden dava sonucumu öğrendim 6 ay 20 gün hapis cezası almışım ama sabıka kaydı çıkarınca adli sicil kaydı ve adli sicil arşiv kaydı yoktur çıkıyor
zabıt katipliğine başvuracam bu engel olurmu bana teşekkürler yanıt verdiğin için

Bu ceza para cezasına çevrilmiş ya da hükmün açıklanması ertelenmiş olabilir. Ayrıca karar size tebliğ edilerek kesinleşmiş mi? Tüm bu hususları da öğrenin ve mahkeme kararının bir örneğini temin edin.
#234
Banu Hanım'ın da belirttiği gibi, hapis cezası yönünden endişeniz olmasın:

-İcra dairesi kanalıyla borcunuzu ödeme taahhüdünde bulunup ta taahhüdünüzü ihlal etmezseniz,
-Haczedilen bir eşyanız size yedi emin sıfatıyla teslim edilmişse, icra dairesinden izin almadan bu malın yerini değiştirmezseniz ve hacizli mal üzerinde tasarrufta bulunmazsanız (birilerine satmak gibi),

hapis cezası gibi bir müeyyide (=yaptırım) ile karşılaşmazsınız. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi aşağıdaki linkten temin edebilirsiniz. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/bireysel-kredi-borcumu-3-aydir-odeyemedim/
#235
Merhabalar. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesinin 3. fıkrası sorunuzun cevabını içeriyor: "Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür." Bu hükme istinaden ödemesini yapmayan kişilere karşı icra takibi başlatabilirsiniz. Bunun için bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#236
Merhabalar.

Alıntı yapılan: devletmemuru - 25 Şubat 2013, 15:40:55
olay kısaca şöyle ;
bir satıcıdan motosiklet aldım. borcunu ödemeyedim. icra yoluyla önce ana para 2640 tl  350 şer olarak maaşımdan kesildi ve alındı !!  daha sonra 1087 lira faiz talebiyle 350 şer oda kesildi ve dosya kapandı! aradan 2 ay gecmeden tekrar 2640 lira ve aynı dosya numarası ile maaşıma gene haciz geldi.avukatı aradığımda ''1 senedir para yatmamış ve 1500 lira borcum olduğunu'' söyledi.bende ''neden o zaman 2640 '' dedim avukatta ''icra yanlış yazmış'' dedi. maliyeden benden kesilen karşıya 2 ci icraya  yatan paraların evraklarını aldım. icra müdürlüğünü aradım. icra müdürüde avukat yatan para ile benim evraklarddaki paranın aynı olduğunu söyledi. yani icranın istediği  maliyenin kesip yolladığı para aynı! müdür ''başka bu şahsa borcunuz varmı''  dedi bende ''yok ama olsa bile ana parada ne varsa o cıkardı bunu bölme şansımız zaten yok'' dedim.'' faizini bile ödedikten sonra tekrar ana paraya dönüp başka borcu var diyip aynı dosya numarasıyla farklı alacak istenmez'' dedim.
soru1: aynı dosyayla 2 alacak istenirmi?
soru2: icranın avukat hesabına yatan paranın kaynbolma şansı varmı?
soru3: ödenen ve kapanan bir icra dosyasını aynı numara ve aynı bakiyeyle tekrar talep edebilirlermi ( faizide ödenmiş)
soru4: ben bu icra yada avukata sahtecilikten dava acabilirmiyim yada soruşturma actırabilirmiyim.

Takip talebinde yazan alacak tutarı neyse, sizden talep edilebilecek olan alacak da odur; bunun dışında alacaklı tarafa sizin başka bir sebeple de borcunuz olsa bile, elbette bu borç için ayrı bir icra takibi yapılması gerekecektir. Maaşınızdan kesilip icra dairesinin hesabına yatırılan bedellerin elbette kaybolması söz konusu olamaz. Tüm ödemeler yapılıp dosya kapandıktan sonra elbette bu dosyadan işlem yapılabilmesi de mümkün değildir. Burada belki dosyaya yatan parayı alacaklı vekili doğru hesaplamayarak yeniden haciz konulması talebinde bulunmuş olabilir. Dosyayı incelemeden net bir şey söyleyebilmek mümkün değil. Bununla birlikte, yapılan işlem özünde icra müdürlüğünün hatasıdır; zira dosya kapanmışsa, alacaklının yeniden haciz konulması yönündeki talebini icra müdürünün reddetmesi gerekirdi. Bu sebeple avukatla ilgili yapacağınız bir müracaat çok büyük ihtimalle sonuçsuz kalacaktır. Burada yapmanız gereken şey, şayet icra dairesine gittiğinizde bu işlemi iptal etmedilerse, icra müdürlüğünün işleminin iptali için olayı öğrendiğiniz tarihten itibaren yedi günlük süre içinde icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesine müracaat etmekten ibarettir. Kolay gelsin...
#237
Merhabalar.

Alıntı Yap1- senetlerin ödemesini durdurabilir miyim?

Durduramazsınız.

Alıntı Yap2- iş davasından alacağıma takas edebilir miyim?

Takas edebilmeniz için kesinleşmiş bir alacak söz konusu olmalı. Ayrıca siz çalıştığınız şirketten alacaklısınız; imzaladığınız bononun alacaklısı ise şirket müdürü (anlattıklarınızdan bu şekilde anladım). Yani taraflar da aynı değil. Dolayısıyla alacağınızı takas da edemezsiniz.

Alıntı Yap3- senetlerin iptalini talep edebilir miyim?

Böyle bir ihtimal de söz konusu değildir. Şayet işverene teminat senedi vermiş olsaydınız, şahitle bu hususu ispat edip senedin iptalini talep edebilirdiniz. Ama sizin olayda bu anlamda yapılabilecek bir şey yok maalesef.

Alıntı Yapayrıca, tarafıma olumlu/olumsuz sonuçları ne olur?

Hakkınızda bu senetle ilgili bir icra takibi başlatılırsa, bu takip çervesinde iş davasından elde edeceğiniz alacağınız üzerine haciz konulabilir ve ayrıca evinize hacze de gelinebilir. Böyle bir icra takibinin sizin açınızdan hiçbir olumlu tarafı olmaz. Alacak tutarının üstüne bir de takip masrafları, faiz ve vekalet ücretini de ödemek zorunda kalırsınız. Durum özetle bu şekilde. Şayet açtığınız iş davasında bir avukatınız yoksa, öncelikle bir avukatla anlaşın; avukatınız varsa, bu durumu avukatınıza bildirin. Kolay gelsin...
#238


'Mavi Marmara'ya saldıran İsrail askerleri çok iyi Türkçe konuşuyordu'

ÖNER YİĞİT - İSTANBUL
Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırıyla ilgili açılan davanın ikinci duruşmasına tanıkların, İsrail askerlerinin iyi derecede Türkçe bildikleri ve Türk olabilecekleri iddiası damga vurdu.

Gazze'ye insanî yardım taşıyan 'Mavi Marmara' gemisine yönelik İsrail askerlerinin düzenlediği kanlı saldırıya ilişkin açılan davanın ikinci duruşması dün İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme heyeti 9 kişinin hayatını kaybettiği olayda gemide bulunan kişileri dinledi. Tanıklar, İsrail askerlerinin kendilerine kötü muamele uyguladıklarını, Türk olduklarını öğrenince askerlerin alay ettiklerini, rencide edici laflarla askerlerin kendilerine güldüklerini söyledi. Gemide bulunan kameraman Abdullah Camioğlu, İsrail askerlerinin 4 helikopterle, savaş gemileriyle etraflarını sardıkları olay anını çektiğini söyledi. Bu görüntüleri sakladığını ve İsrail askerlerinin 6 saat kaseti bulamadıklarını aktaran Camioğlu, ancak kaptanla yaptığı Türkçe diyalog sonrasında yerini tespit ettiklerini anlattı. Askerlerin Türkçe bilmelerine şaşırdığını söyleyen kameraman, askerlerin Türk kökenli olduklarını iddia etti. Gemide bulunan Ayhan Altıntaş da askerlerin çok iyi derecede Türkçe bildiklerini doğruladı. 12 kişinin dinlendiği 2. duruşmanın sonunda dava 20-21 Mayıs'a ertelendi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_mavi-marmaraya-saldiran-israil-askerleri-cok-iyi-turkce-konusuyordu_2056698.html
#239
Merhabalar. Bu iddianızı kanıtlayamazsanız, doğal olarak yapılabilecek bir kalmaz. Bahsettiğiniz olayın ve mevcut delil durumunun ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekiyor. Bir avukattan hukuki destek almanızı önemle tavsiye ederim.
#240


YAKUP ÇETİN - İSTANBUL

Danıştay'ın yasağı kaldıran kararına rağmen İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi Hâkimi Adnan Yılmaz yasakçı bir karara imza attı. Avukat Fatma D. hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Ayrıca davaya başörtüsüyle girdiğine dair İstanbul Barosu'na ve müvekkiline bilgi verilmesine hükmetti.

Danıştay'ın, mahkemelerdeki başörtüsü yasağını kaldıran kararına rağmen başörtülü avukatlara yönelik baskı devam ediyor. Bunun son örneği geçtiğimiz günlerde Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde yaşandı.  İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi Hakimi Adnan Yılmaz tartışılacak bir karara imza attı. Hâkim, duruşmaya başörtülü katılan Avukat Fatma D. hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Bununla da yetinmeyip olayın İstanbul Barosu'na ve Avukat D.'nin müvekkiline bildirilmesine karar verdi. Bu kararları tutanağa da geçirdi. Hakkında suç duyurusunda bulunulan Avukat Fatma D.,  Hakim Yılmaz'ın "İnşallah ileride bizim kızlarımız da başlarını kapatarak duruşmalara girmek zorunda kalmazlar." dediğini aktardı.  Mizan Hukukçular Derneği Başkanı Fikri Yazıcı kararı, "Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararı hem baroları hem tüm mahkemeleri bağlayan bir karardır. Başörtüsünün önünde hiçbir engel yok şu anda. Suç duyurusunda bulunmanın yasal dayanağı yok." sözleriyle değerlendirdi.

Hukuk tarihine skandal olarak geçecek olay, Çağlayan Adliyesi'nde yaşandı. İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülen davaya başörtüsüyle giren avukat Fatma D., hâkim Adnan Yılmaz'ın tepkisiyle şoke oldu.  Yılmaz tutanağa, "Fatma D.'nin avukatlık kanununa uymayan şekilde duruşmaya katıldığı görüldü." ibaresini geçti. Ardından neden başörtüsüyle duruşmaya girdiğini sordu. Kadın avukat da, "Danıştay kararı doğrultusunda başım kapalı olarak duruşmaya katılmayı düşünüyorum." dedi. Duruşmaya devam eden hâkim, dava sonunda Fatma D. hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Dahası avukatın başörtüsüyle duruşmaya katıldığını İstanbul Barosu'na ve Fatma D.'nin müvekkiline bildirilmesine karar vererek duruşmayı erteledi. Kadın avukat, yaşananları şöyle anlattı: "Hâkim neden başörtülü olduğumu sordu. 'Dini inançlarımdan...' deyince ifadeyi tutanağa geçmek istedi, itiraz ettim. Danıştay'ın kararını hatırlattım. "İnşallah ilerde bizim kızlarımız da başlarını kapatarak duruşmalara girmek zorunda kalmazlar." dedi. Bu çok ilginç bir durum. Hem kızlarının zorla başlarının kapatılması endişesi yaşıyorlar hem de bizim başımızı zorla açmaya çalışıyorlar."

Danıştay 8. Dairesi'nin 24 Ocak'ta verdiği özgürlükçü karar sonrasında avukatlar duruşmalara başörtülü olarak girmeye başladı. Ancak kararın ertesi günü avukatlar Şule Dağlı Gökkılıç ve Figen Şaştım hakkında tutanak tutuldu.

Danıştay kararı yok sayılmıştır

Hukukçular Derneği Genel Sekreteri Avukat Bilal Çoban: "Hakimin görev ve yetkileri yasada bellidir. Müvekkille bağlantı kurma gibi bir görevi yoktur. Hâkimlik görevinin dışına çıkmıştır. Bu uygulama ile Danıştay tanınmamıştır." Adalet ve Hukuk Derneği Başkanı Süleyman Taşbaş: "Danıştay yasağı kaldırmıştır. Başörtülü olarak duruşmaya girmek suç değildir. Üst mahkeme olan Danıştay yok sayılmıştır."

http://www.zaman.com.tr/gundem_basortulu-avukata-hakimden-gorulmemis-tavir_2056686.html