Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#261
Alıntı yapılan: izcafer - 13 Mayıs 2014, 16:30:25
garanti bankasından kredi çektim

15000 tl çekilen kredi faiz dahil ödenecek tutar 20000 tl

418*48 ay ödeme planı

418 * 8 = 3344 tl geri ödedim.

ama 2. ay olcak kredimi ödeyemiyorum daha öncede 2 ay ödeyememiştim. banka bugun aradı yarın akşama kadar geçen ayın taksitini yatırın bu ayın taksitini önümüzdeki aya sarkıtalım dedi ödemezsem alacak takip servisine gidicekmiş ihtar çekilcekmiş  ama çalışmadığım için ödeyemicem bulabilceğimin birileride yok . yapılandırmada olmuyor .

bu aşamadan sonra olacaklar neler ve neler yapabilirim. eğerki icra takibine giderse ailemle yaşadığım için evin eşyalarını gelip alma yetkileri varmı ?
bundan sonra oluşacak aşamalar nelerdir

Merhabalar. Ödemezseniz hakkınızda icra takibi başlatılacak ve borcunuz nereden bakarsanız %20 civarında artacaktır (avukatlık ücreti, harç, vs.). Evinize hacze gelebilirler ancak ev eşyalarınızı (istisnalar hariç) haczedemezler; bu konuda endişe etmenize lüzum yok. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi buradan okuyabilirsiniz: http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/ev-haczi-hakkinda-3714/
Allah kolaylık versin...
#262
Merhabalar. Geçmişte benzer bir soruya cevap verilmişti. Cevabı buradan inceleyebilirsiniz: http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/limited-sirketin-batmasi/msg5971/#msg5971 Maalesef durumunuz zor. Çözüm için bir umut şirketin iflasını isteyebilirsiniz. Ticari hayata devam etmek isteyen bir tacir, arkasında iflas etmiş bir şirket bırakmak istemez; çünkü böyle bir şey, tıpkı suç işlemiş kişinin adli sicil kaydıyla olan ilişkisi gibi birçok yerde karşısına çıkacak ve ona ayakbağı teşkil edecektir. Bu sebeple şirketin iflas etmesinden ve kendisinin de müflis bir şirketin ortağı konumuna düşmesindense borcu ödeme yoluna gidebilirler. Fakat şirketin borçları fazlaysa, ödeme yapma ihtimalleri de çok düşük olur. Öte yandan, alacak tutarınız da düşükmüş; alacağınızı tahsil etmek için yapacağınız hukuki işlemlerde harcayacağınız paralar bir noktadan sonra gözünüzde büyüyebilir ve "yüzü astarını geçti" sözünü size söyletebilir. Karar sizin: Ya masrafına katlanarak ve elinize hiçbir şey geçmeyebileceğini bilerek mücadele yoluna gideceksiniz, yahut ilgilileri Allah'a havale edip bu defteri kapatacaksınız... Allah kolaylık versin...
#263
Benzer bir soruya geçmişte cevap verilmişti: http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/ipotekli-ev-ve-haciz-islemleri/msg4946/#msg4946

Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre bir meskende kurulan ipotek ancak zorunlu ipotekse meskeniyet iddiasına cevaz verir; zorunlu değilse, ipotek kurulu taşınmazla ilgili artık haciz alacaklılarına karşı da meskeniyet iddiası ileri sürülemeyecektir. İstisnası: Borçlu şayet ipotek konusu borcu haciz tarihinden önce ödemiş ise, bu durumda meskeniyet iddiasını ileri sürebilir. Aşağıda buna ilişkin emsal bir Yargıtay Kararı bulunuyor...




T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12987
KARAR NO : 2013/21826

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi  tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmazı hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin mesken kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunulmasını engeller. Ancak, haciz tarihinde ipotek konusu borcun ödenmiş olması halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabilir. Aksi takdirde, kurulan bir ipotek borcu ödenmiş olsa dahi, bundan sonraki tüm hacizler yönünden meskeniyet şikayetinin mümkün bulunmadığı gibi kabul edilemeyecek bir sonuç ortaya çıkar.
Somut olayda, taşınmaz üzerinde haciz tarihinden önce 09.03.2010  tarihli ...Bank  A.Ş. lehine tesis edilmiş ipoteğin mevcut olduğu görülmektedir. Bu durumda, mahkemece lehine ipotek şerhi olan bankadan ipoteğin mahiyeti, verilme nedeni sorularak zorunlu ipotek olup olmadığı, zorunlu ipotek değil ise haciz tarihinden önce ipoteğe konu borcun ödenip ödenmediği tespit edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan İ.İ.K.'nun 82/1-12 maddesi gereğince, borçlunun "haline münasip" evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin  haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki "aile" terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İcra mahkemesince , borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.
Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan, ve ikamet için zorunlu ögeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda  şikayete konu taşınmazın değeri 120.000,00 TL olarak hesaplanmış ve şikayetçinin haline münasip olduğu belirtilmiştir. Rapor bu hali ile hüküm kurmaya elverişli değildir. Zira takip hukukunda asıl olan borcun ödenmesi olup, borçlunun mutlaka meskeniyet şikayetinde bulunduğu yerde veya o yere yakın bir yerde meskeninin bulunması da zorunlu değildir. Bu nedenle borçlunun daha mütevazi niteliklere sahip yerlerde haline münasip meskeni edinebileceği miktarın belirlenmesi zorunludur.
O halde mahkemece; ....Bank A.Ş. lehine verilen ipoteğin mahiyeti tapudan sorulup belirlenmeli, zorunlu ipotek olup olmadığı tespit edilmeli,  haciz tarihinde ipotek konusu borcun ödenmiş olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyecek nitelikte olduğunun anlaşılması halinde; bilirkişilerden ek rapor alınarak borçlunun  bulunduğu yerden daha mütevazi koşullara sahip yerlerde haline münasip evi alabileceği değerin belirlenerek, bu tespitlerden sonra İİK.nun 82/2.maddesi gereğince borçlunun haline münasip evi alabileceği miktar, mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile ve yetersiz rapora dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Öte yandan HMK'nun 297. maddesinin (1). fıkrasının (e) bendi gereği hükümde "gerekçeli kararın yazıldığı tarihin" yer alması zorunlu olup, kanunun bu emredici hükmüne aykırı davranılması da doğru bulunmamıştır.
SONUÇ  :Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#264
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Muhtemelen Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesine istinaden (madde metni aşağıda) hakkınızda dava açılmıştır. Zor bir durum ancak evvelce kasten bir suç işlemediyseniz, dava sonucunda hapis cezasına hükmedilse bile yargılama esnasındaki durumunuz/tavırlarınız da dikkate alınarak bu ceza ertelenebilir veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir (HAGB için mutlaka mahkemeden talepte bulunmalısınız). Yani ceza alsanız bile hiç hapse girmeme ihtimali mevcuttur ki bunun güçlü bir ihtimal olduğunu belirtmek isterim. Dolayısıyla ümitsizliğe kapılmanıza gerek yok. Yine, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesi uyarınca mahkemeden ücretsiz avukat talebinde bulunabilirsiniz. Mahkeme bu talebiniz gereğince size Baro kanalıyla ücretsiz bir avukat görevlendirecektir. Sağlığınıza kavuşmanız dileğiyle...



   Cumhurbaşkanına hakaret
        Madde 299- (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
        (2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/35 md.) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
        (3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
#265
Paket tur sözleşmeleri
MADDE 51- (1) Paket tur sözleşmesi, paket tur düzenleyicileri veya aracıları tarafından aşağıdaki hizmetlerden en az ikisinin birlikte, her şeyin dâhil olduğu fiyatla satıldığı veya satımının vaat edildiği ve hizmetin yirmi dört saatten uzun bir süreyi kapsadığı veya gecelik konaklamayı içerdiği sözleşmelerdir:
a) Ulaştırma
b) Konaklama
c) Ulaştırma ve konaklama hizmetlerine bağlı olmayan başka turizm hizmetleri.
(2) Turun ayrıntılarının, paket tur düzenleyicisi, aracısı veya tüketici tarafından belirlenmiş olması veya aynı paket tur içindeki hizmetlerin ayrı ayrı faturalandırılması hâllerinde de bu madde hükümleri uygulanır.
(3) Paket tur düzenleyicisinin Türkiye'de temsilcisinin bulunmadığı hâllerde paket tur aracısı paket tur düzenleyicisi gibi sorumlu olur.
(4) Paket tur sözleşmesinin kurulmasından önce tüketiciye ön bilgilendirme amaçlı broşür verilmesi zorunludur.
(5) Paket tur düzenleyicileri veya aracıları, yazılı veya mesafeli olarak kurulan paket tur sözleşmelerinin bir nüshasını kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla tüketiciye vermek zorundadır.
(6) Tüketici, kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle paket tur sözleşmesinin esaslı unsurlarından birisinin değişmesi veya turun başlamadan önce iptal edilmesi hâllerinde bu değişikliği veya paket tur düzenleyicisi tarafından sunulan alternatif bir turu kabul edebileceği gibi sözleşmeden dönme hakkına da sahiptir. Sözleşmeden dönülmesi hâlinde paket tur düzenleyicisi veya aracısının, dönme bildiriminin kendisine ulaştığı tarihten itibaren tüketicinin ödemiş olduğu tüm bedeli herhangi bir kesinti yapmaksızın derhâl iade etmesi zorunludur.
(7) Tüketicinin, sözleşmenin ifası sürecinde ortaya çıkan her türlü eksiklik nedeniyle bedelin indirilmesini talep etme hakkı vardır. Paket tur düzenleyicisinin, tur başladıktan sonra önemli bir yükümlülüğünü yerine getirmediği veya getiremeyeceği tespit edildiğinde tüketici sözleşmeden dönebilir. Bu hâllerde paket tur düzenleyicisi veya aracısının ücret talep etme hakkı sona erer. Yapılmış olan ödemelerin sözleşmeden dönüldüğü tarihten itibaren tüketiciye derhâl iade edilmesi zorunludur. Ancak paket tur düzenleyicisi o ana kadar ifa etmiş olduğu edimler için tüketiciden hizmetten faydalandığı oranda uygun bir karşılık talep edebilir.
(8] 14/9/1972 tarihli ve 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanununun zorunlu sigorta ile ilgili hükümleri saklı olmak üzere, paket tur düzenleyicisi sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle tüketicinin uğradığı her türlü zarardan sorumludur. Tüketici boşa harcanan tatil zamanı için de uygun bir tazminat talep edebilir.
(9) Ticari veya mesleki faaliyetleri çerçevesinde paket tur hizmetinden faydalanan kişiler de tüketici olarak kabul edilir.
(10) Ön bilgilendirme, sözleşmenin içeriği, paket turun devri, sözleşmede değişiklik yapılmasının koşulları ve bu hâllerde tüketicinin hakları, paket turun iptal edilmesinin sonuçları, paket tur düzenleyicisinin ve aracısının sorumlulukları, tüketicinin hangi hâllerde tazminat talep edebileceği, sözleşmeden dönme ve sonuçları ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Abonelik sözleşmeleri
MADDE 52- (1) Abonelik sözleşmesi, tüketicinin, belirli bir mal veya hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşmelerdir.
(2) Yazılı veya mesafeli olarak kurulan bu sözleşmelerin bir nüshasının kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilmesi zorunludur.
(3) Belirli süreli abonelik sözleşmelerine sözleşmenin belirlenen süre kadar uzayacağına ilişkin hükümler konulamaz; ancak abonelik sözleşmesinin kurulmasından sonra, sözleşmenin sona ereceği tarihe kadar tüketicinin talepte bulunması veya onay vermesi hâlinde abonelik sözleşmesi uzatılabilir.
(4) Tüketici, belirsiz süreli veya süresi bir yıldan daha uzun olan belirli süreli abonelik sözleşmesini herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin istediği zaman feshetme hakkına sahiptir. Süresi bir yıldan az olan belirli süreli abonelik sözleşmesinde satıcı veya sağlayıcı tarafından sözleşme koşullarında değişiklik yapılması hâlinde de tüketici sözleşmeyi feshedebilir. Fesih bildiriminin kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, abonelik sözleşmesinin feshi için sözleşmenin tesis edilmesini sağlayan yöntemden daha ağır koşullar içeren bir yöntem belirleyemez.
(5) Satıcı veya sağlayıcı, tüketicinin aboneliğe son verme isteğini yönetmelikle belirlenen süreler içinde yerine getirmekle yükümlüdür. Aboneliğin belirlenen süreler içinde sona erdirilmediği durumlarda, bu sürelerin bitiminden itibaren mal veya hizmetten yararlanılmış olsa dahi, tüketiciden herhangi bir bedel talep edilemez. Satıcı veya sağlayıcı, fesih bildiriminin hüküm ifade etmesinden itibaren on beş gün içinde tüketici tarafından ödenmiş olan ücretin geri kalan kısmını kesinti yapmaksızın iade etmekle yükümlüdür.
(6) Satıcı veya sağlayıcı, abonelik sözleşmesinin feshedilmesi ile ilgili bildirim ve taleplere ilişkin işlemleri yerine getirmek üzere gerekli tedbirleri almak ve gerektiğinde uygun bir sistem kurup bu sistemi kesintisiz olarak açık tutmakla yükümlüdür.
(7) Sözleşmenin zorunlu içeriği, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen promosyon uygulamaları
MADDE 53- (1) Süreli yayın kuruluşlarınca düzenlenen ve her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir mal veya hizmetin verilmesinin taahhüt edildiği veya verildiği promosyon uygulamalarında, yönetmelikle belirlenen süreli yayıncılık amaçlarına uygun kültürel mal veya hizmetler dışında başka bir mal veya hizmet verilemez.
(2) Süreli yayının birden fazla sayıda satın alınmasını gerektiren ve belirli bir zamana yayılan promosyon uygulamalarının süresi; günlük süreli yayınlarda yetmiş beş günü, haftalık süreli yayınlarda on sekiz haftayı, daha uzun süreli yayınlarda ise on iki ayı geçemez.
(3) Süreli yayın kuruluşu, promosyon uygulamasına ait reklamlarda uygulamaya konu olan mal veya hizmetin Türkiye genelinde teslim ve ifa tarihlerine ilişkin programını ilan etmek ve bu mal veya hizmetin teslim ve ifasını, promosyon uygulamasının bitiminden itibaren kırk beş gün içinde yerine getirmek zorundadır.
(4) Promosyon uygulaması süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz. Promosyon uygulamasına konu olan mal veya hizmet bedelinin tamamının veya bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması istenemez.
(5) Promosyon uygulamasına konu olan mal veya hizmet taahhüdü ve dağıtımı bölünerek yapılamaz ve bu mal veya hizmetin ayrılmaz ya da tamamlayıcı parçaları da ayrı bir promosyon konusu hâline getirilemez. Bu Kanunun uygulanmasında ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen her bir mal veya hizmete ilişkin işlemler bağımsız bir promosyon uygulaması olarak kabul edilir.
(6) Süreli yayın kuruluşları tarafından düzenlenmeyen ancak süreli yayınla doğrudan veya dolaylı ilişkilendirilen promosyon uygulamaları da bu madde hükümlerine tabidir.
(7) Promosyon uygulamalarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BEŞİNCİ KISIM
Tüketicinin Bilgilendirilmesi ve Menfaatlerinin Korunması
Fiyat etiketi
MADDE 54- (1) Perakende satışa arz edilen malların veya ambalajlarının yahut kaplarının üzerine kolaylıkla görülebilir ve okunabilir şekilde tüketicinin ödeyeceği tüm vergiler dâhil satış fiyatı ve birim fiyatını gösteren, üretim yeri ve ayırıcı özelliklerini içeren etiket konulması; etiket konulması mümkün olmayan hâllerde aynı bilgileri kapsayan listelerin görülebilecek şekilde uygun yerlere asılması zorunludur. Hizmetlerin tarife ve fiyatlarını gösteren listeler de bu madde hükmüne göre düzenlenerek asılır.
(2) Etiket, tarife ve fiyat listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda tüketici lehine olan fiyat uygulanır.
(3) İndirimli satışa konu edilen mal veya hizmetlerin indirimli satış fiyatı, indirimden önceki fiyatı, tarife ve fiyat listeleri ile etiketlerinde gösterilir. İndirimli satışa konu edilen mal veya hizmetlerin indirimden önceki fiyattan daha düşük fiyatla satışa sunulduğunun ispatı satıcı veya sağlayıcıya aittir.
(4) Bakanlık, belediyeler ve ilgili odalar, bu madde hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle görevlidirler.
(5) Etiket, tarife ve fiyat listeleri, indirimli satışlara ilişkin süre ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Tanıtma ve kullanma kılavuzu
MADDE 55- (1) Tüketicinin kullanımına sunulan malların tanıtım, kullanım, kurulum, bakım ve basit onarımına ilişkin Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzuyla, gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satışa sunulması zorunludur.
(2) Malın güvenli kullanımına ilişkin hususların malın üzerinde yer alması hâlinde yazılı ve sesli ifadelerin Türkçe olması zorunludur.
(3) Malların ilgili teknik düzenlemesi uyarınca kişinin sağlığı ile çevreye zararlı veya tehlikeli olabilmesi durumunda, bu malın güvenli kullanılabilmesi için malın üzerine veya tanıtma ve kullanma kılavuzuna bu durumla ilgili açıklayıcı bilgi ve uyarılar açıkça görülecek ve okunacak şekilde konulur veya yazılır.
(4) Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzlarının hazırlanması sorumluluğu üretici ve ithalatçıya; tüketiciye verilmesi ve teslim edildiğinin ispat sorumluluğu ise satıcıya aittir.
(5) Hangi malların tanıtma ve kullanma kılavuzu ve etiket ile satılmak zorunda olduğu ve bunlarda bulunması gereken asgari unsurlar ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Garanti belgesi
MADDE 56- (1) Üretici ve ithalatçılar, tüketiciye yönelik üretilen veya ithal edilen mallar için içeriği yönetmelikle belirlenen bir garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Bu belgenin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcıya aittir.
(2) Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlamak üzere asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.
(3) Tüketici bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından onarım hakkını kullanmışsa, malın garanti süresi içinde tekrar arızalanması veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hâllerinde 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı tüketicinin talebini reddedemez. Bu talebin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.
(4) Hangi malların garanti belgesi ile satılmak zorunda olduğu ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
İhtiyari garanti
MADDE 57- (1) İhtiyari garanti, tüketicinin yasal hakları saklı kalmak kaydıyla mal veya hizmetle ilgili; değişim, onarım, bakım, bedel iadesi ve benzeri hususlarda satıcı, sağlayıcı, üretici veya ithalatçı tarafından verilen ilave taahhüdü ifade eder.
(2) İhtiyari garanti taahhüdü süresince, taahhüt edilen hakların kullanılması nedeniyle tüketiciden masraf talep edilemez.
(3) Taahhütte bulunan, taahhüdünün yanı sıra ilgili reklam ve ilanlarında yer alan ifadelerle de bağlıdır. Bu taahhütte, tüketicinin yasal haklarının saklı olduğu, garantiden faydalanma koşulları, süresi, garanti verenin adı ile iletişim bilgileri yer almak zorundadır.
(4) İhtiyari garanti taahhüdünün tüketiciye yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile verilmesi zorunludur.
(5) İhtiyari garanti taahhüdü, bu maddede öngörülen özellikleri taşımasa bile taahhütte bulunanı bağlar.
Satış sonrası hizmetler
MADDE 58- (1) Üretici veya ithalatçılar, ürettikleri veya ithal ettikleri mallar için Bakanlıkça belirlenen kullanım ömrü süresince, satış sonrası bakım ve onarım hizmetlerini sağlamak zorundadır.
(2) Üretici veya ithalatçılar, yönetmelikle belirlenen mallar için Bakanlıkça onaylı satış sonrası hizmet yeterlilik belgesi almak zorundadır.
(3) Bir malın yetkili servis istasyonlarındaki tamir süresi, yönetmelikle belirlenen azami süreyi geçemez.
(4) Üretici veya ithalatçılar, yetkili servis istasyonlarını kendileri kurabileceği gibi servis istasyonlarının verdiği hizmetlerden sorumlu olmak şartıyla kurulu bulunan servis istasyonlarından veya servis organizasyonlarından da faydalanabilir.
(5) Herhangi bir üretici veya ithalatçıya bağlı olmaksızın faaliyette bulunan servis istasyonları da verdikleri hizmetten dolayı tüketiciye karşı sorumludur.
(6) İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi hâlinde bakım ve onarım hizmetlerinin sunulmasından garanti süresi boyunca satıcı, üretici ve yeni ithalatçı müteselsilen sorumludur. Garanti süresi geçtikten sonra ise kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini üretici veya yeni ithalatçı sunmak zorundadır.
(7) Servis istasyonlarının kuruluşu, işleyişi, sayısı, özellikleri ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Tüketicinin bilinçlendirilmesi
MADDE 59- (1) Tüketicinin bilinçlendirilmesi konusunda örgün ve yaygın eğitim kurumlarının ders programlarına, Bakanlığın görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca gerekli ilaveler yapılır.
(2) Ülke genelinde yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşları 08.00-22.00 saatleri arasında, ayda on beş dakikadan az olmamak üzere tüketicinin bilinçlendirilmesi amacıyla yayınlar yapmak zorundadır. Yapılan yayınların tarih, saat, süre ve içerik bilgileri liste hâlinde her ay düzenli olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna bildirilir. Bu saatler dışında yapılan yayınlar, aylık on beş dakikalık süreye dâhil edilmez. Bu süreler, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenir ve sonuçları Bakanlığa bildirilir.
Tüketici ödülleri
MADDE 60- (1) Tüketici ödülleri, tüketicinin korunması ve bilinçlendirilmesi ile yasal haklarını kullanmaları konusunda özendirilmesi amaçlarına yönelik olarak verilen ödüllerdir.
(2) Tüketici ödülü ve benzeri isimler altında verilen ödüllerin herhangi bir menfaat temin edilmeksizin verilmesi ve bu ödüllerin önceden ilan edilen objektif kriterlere dayanması esastır.
(3) Tüketici ödülü verilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

ALTINCI KISIM
Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar
Ticari reklam
MADDE 61- (1) Ticari reklam, ticaret, iş, zanaat veya bir meslekle bağlantılı olarak; bir mal veya hizmetin satışını ya da kiralanmasını sağlamak, hedef kitleyi oluşturanları bilgilendirmek veya ikna etmek amacıyla reklam verenler tarafından herhangi bir mecrada yazılı, görsel, işitsel ve benzeri yollarla gerçekleştirilen pazarlama iletişimi niteliğindeki duyurulardır.
(2) Ticari reklamların Reklam Kurulunca belirlenen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, doğru ve dürüst olmaları esastır.
(3) Tüketiciyi aldatıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve engellileri istismar edici ticari reklam yapılamaz.
(4) Reklam olduğu açıkça belirtilmeksizin yazı, haber, yayın ve programlarda, mal veya hizmetlere ilişkin isim, marka, logo veya diğer ayırt edici şekil veya ifadelerle ticari unvan veya işletme adlarının reklam yapmak amacıyla yer alması ve tanıtıcı mahiyette sunulması örtülü reklam olarak kabul edilir. Her türlü iletişim aracında sesli, yazılı ve görsel olarak örtülü reklam yapılması yasaktır.
(5) Aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal veya hizmetlerin karşılaştırmalı reklamı yapılabilir.
(6) Reklam verenler ticari reklamlarında yer alan iddiaların doğruluğunu ispatla yükümlüdür.
(7) Reklam verenler, reklam ajansları ve mecra kuruluşları bu madde hükümlerine uymakla yükümlüdür.
(8] Ticari reklamlara ilişkin getirilecek sınırlamalar ile bu reklamlarda uyulması gereken usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Haksız ticari uygulamalar
MADDE 62- (1) Bir ticari uygulamanın; mesleki özenin gereklerine uymaması ve ulaştığı ortalama tüketicinin ya da yöneldiği grubun ortalama üyesinin mal veya hizmete ilişkin ekonomik davranış biçimini önemli ölçüde bozması veya önemli ölçüde bozma ihtimalinin olması durumunda haksız olduğu kabul edilir. Özellikle aldatıcı veya saldırgan nitelikte olan uygulamalar ile yönetmelik ekinde yer alan uygulamalar haksız ticari uygulama olarak kabul edilir. Tüketiciye yönelik haksız ticari uygulamalar yasaktır.
(2) Ticari uygulamanın haksız olduğunun iddia edilmesi hâlinde, ticari uygulamada bulunan, bu uygulamasının haksız ticari uygulama olmadığını ispatla yükümlüdür.
(3) Haksız ticari uygulamanın reklam yoluyla gerçekleştirildiği hâllerde bu Kanunun 61 inci maddesi hükümleri uygulanır.
(4) Haksız ticari uygulamaların tespit edilmesine ve bunların denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile her hâlükârda haksız ticari uygulama olarak kabul edilecek uygulamalar yönetmelikle belirlenir.
Reklam Kurulu
MADDE 63- (1) Ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirleme ve haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapma, bu hususlar çerçevesinde inceleme ve gerektiğinde denetim yapma, inceleme ve denetim sonucuna göre durdurma veya aynı yöntemle düzeltme veya idari para cezası veya gerekli görülen hâllerde de üç aya kadar tedbiren durdurma cezası verme hususlarında görevli bir Reklam Kurulu oluşturulur. Kurul tedbiren durdurma kararı verme yetkisini Reklam Kurulu Başkanına devredebilir. Kurulun kararları Bakanlıkça uygulanır.
(2) Başkanlığı, Bakanın görevlendireceği ilgili Genel Müdür tarafından yürütülen Reklam Kurulu;
a) Bakanlığın ilgili Genel Müdür yardımcıları arasından görevlendireceği bir üye,
b) Adalet Bakanlığının, bu Bakanlıkta idari görevlerde çalışan hâkim veya savcılar arasından görevlendireceği bir üye,
c) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının görevlendireceği bir üye,
ç) Sağlık Bakanlığının görevlendireceği bir üye,
d) Kültür ve Turizm Bakanlığının görevlendireceği bir üye,
e) Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görevlendireceği bir üye,
f) Türk Standartları Enstitüsünden bir üye,
g) Ankara, İstanbul ve İzmir büyükşehir belediyelerinin kendi aralarından seçeceği bir üye,
ğ) Yükseköğretim Kurulunun, reklamcılık, iletişim veya ticaret hukuku alanında uzman öğretim üyeleri arasından görevlendireceği bir üye,
h) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, Türkiye Medya ve İletişim Meclisi üyeleri arasından görevlendireceği bir üye,
ı) Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun görevlendireceği bir üye,
i) Tüketici Konseyinin Konseye katılan tüketici örgütü temsilcileri arasından seçeceği bir üye,
j) Reklam verenler derneklerinin veya varsa üst kuruluşlarının seçeceği bir üye,
k) Reklamcılar derneklerinin veya varsa üst kuruluşlarının seçeceği bir üye,
l) Türk Eczacıları Birliğinin görevlendireceği eczacı bir üye,
m) Türk Diş Hekimleri Birliğinin görevlendireceği diş hekimi bir üye,
n) Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyinin görevlendireceği doktor bir üye,
o) Türkiye Barolar Birliğinin görevlendireceği avukat bir üye,
olmak üzere başkan dâhil on dokuz üyeden oluşur.
(3) Kurul üyelerinin görev süreleri üç yıldır. Süresi bitenler yeniden görevlendirilebilir veya seçilebilir. Üyelikler herhangi bir sebeple boşaldığı takdirde boşalan üyeliklere ikinci fıkra esasları dâhilinde bir ay içinde görevlendirme veya seçim yapılır. Süresi dolan üyenin görevi, yeni üye görevine başlayıncaya kadar devam eder.
(4) Kurul ayda en az bir defa veya ihtiyaç duyulduğu her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır.
(5) Kurul, Başkan dâhil en az on bir üyenin hazır bulunması ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşit olması hâlinde Başkanın oy kullandığı taraf çoğunluğu sağlar.
(6) Bakanlıkça, Kurulun karar vermesine yardımcı olmak üzere sektörel alanlarda ihtisas komisyonları kurulur. Komisyonlar, başkan dâhil en az üç en fazla beş kişiden oluşur.
(7) Kurul Başkan ve üyeleri ile ihtisas komisyonu başkan ve üyelerine ödenecek huzur hakkı ve huzur ücreti ile buna ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.
(8] Kurul, incelemesini ilgili belgelerin yer aldığı dosya üzerinden yapar. Kurulun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlük tarafından yerine getirilir.
(9) Kurul, gerekli gördüğü takdirde özel uzmanlık gerektiren hususlarla ilgili olarak ihtisas sahibi üniversiteler, özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilerin görüşlerine başvurabilir.
(10) Kurul kararları, tüketicilerin bilgilendirilmesi, aydınlatılması ve ekonomik çıkarlarının korunması amacıyla Bakanlıkça açıklanır.
(11) Reklam Kurulunun ve ihtisas komisyonlarının kuruluşu, görevleri, çalışma usul ve esasları ile sekretarya hizmetleri ve diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.

YEDİNCİ KISIM
Tüketici Kuruluşları
BİRİNCİ BÖLÜM
Tüketici Konseyi ve Reklam Konseyi
Tüketici Konseyi
MADDE 64- (1) Tüketici sorunlarının ve ihtiyaçlarının belirlenmesi ile çıkarlarının korunmasına ilişkin gerekli tedbirleri araştırmak ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik tedbirlere dair görüşleri öncelikle ele alınmak üzere ilgili mercilere iletmek amacıyla yılda en az bir kez Bakanlığın koordinatörlüğünde Tüketici Konseyi toplanır.
(2) Tüketici Konseyine kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Konseyin toplam üye sayısının yüzde ellisinden fazla olamaz.
(3) Tüketici Konseyinin üyeleri, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.
Reklam Konseyi
MADDE 65- (1) Reklam politikalarının oluşturulması ve uygulanması ile ilgili olarak çağdaş iletişim uygulamalarını takip etmek, reklam sektörünün ve reklam denetim işlevinin geliştirilmesine yönelik araştırma ve çalışmalar yapmak, bu alanda görüş ve önerilerde bulunmak ve bu görüş ve önerileri ilgili mercilere iletmek amacıyla yılda en az bir kez Bakanlığın koordinatörlüğünde Reklam Konseyi toplanır.
(2) Reklam Konseyine kamu kurum ve kuruluşlarından gelen temsilcilerin sayısı, hiçbir şekilde Konseyin toplam üye sayısının yüzde ellisinden fazla olamaz.
(3) Reklam Konseyinin üyeleri, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.

İKİNCİ BÖLÜM
Tüketici Hakem Heyeti
Kuruluşu ve görev alanı
MADDE 66- (1) Bakanlık, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici hakem heyeti oluşturmakla görevlidir.
(2) Başkanlığı illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam veya bunların görevlendireceği bir memur tarafından yürütülen tüketici hakem heyeti;
a) Belediye başkanının konunun uzmanı belediye personeli arasından görevlendireceği bir üye,
b) Baronun, mensupları arasından görevlendireceği bir üye,
c) Satıcının tacir olduğu uyuşmazlıklarda ticaret ve sanayi odasının ya da bunların ayrı ayrı örgütlendiği yerlerde ticaret odasının; satıcının esnaf ve sanatkâr olduğu uyuşmazlıklarda, illerde esnaf ve sanatkârlar odaları birliğinin, ilçelerde ise en fazla üyeye sahip esnaf ve sanatkârlar odasının görevlendireceği bir üye,
ç) Tüketici örgütlerinin kendi aralarından seçecekleri bir üye,
olmak üzere başkan dâhil beş üyeden oluşur. Başkan ve üyelerin bu fıkrada yer alan niteliklere sahip yedekleri de ayrıca belirlenir.
(3) Tüketici hakem heyetinin oluşumunun sağlanamadığı yerlerde noksan üyelikler, yönetmelikle belirlenen üyelik niteliklerine sahip Devlet memurları arasından illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam tarafından tamamlanır.
Raportör
MADDE 67- (1) Raportörler il ve ilçe merkezlerinde kurulu bulunan tüketici hakem heyetlerinde istihdam edilebilir. Raportör sayısının yeterli olmadığı illerde ticaret il müdürü tarafından ticaret il müdürlüğü personeli arasından, ilçelerde ise kaymakam tarafından ilçede görevli Devlet memurları arasından yeterli sayıda raportör görevlendirilir.
(2) Tüketici hakem heyeti raportörleri, heyetin çalışmalarına ve kararlarına esas olacak dosyaları hazırlamak ve uyuşmazlığa ilişkin raporu sunmakla görevlidir.
Başvuru
MADDE 68- (1) Değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.
(2) Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır.
(3) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Tüketici hakem heyetinin bulunmadığı yerlerde ise başvuruların nerelere yapılacağı ve bu başvuruların hangi tüketici hakem heyetince karara bağlanacağı yönetmelikle belirlenir.
(4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz.
(5) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çözüm mercilerine başvurmasına engel değildir.
İnceleme
MADDE 69- (1) Tüketici hakem heyetleri uyuşmazlık konusuna ilişkin her türlü bilgi ve belgeyi taraflardan, ilgili kurum veya kuruluşlardan isteyebilir.
Karar ve karara itiraz
MADDE 70- (1) İl ve ilçe tüketici hakem heyetinin verdiği kararlar tarafları bağlar.
(2) Tüketici hakem heyeti kararları 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre taraflara tebliğ edilir. Tüketici hakem heyetinin kararları, İcra ve İflâs Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilir.
(3) Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.
(4) İtiraz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da, kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı itirazın kabul edilmesi gerektiği veya kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılamayı gerektirmediği takdirde tüketici mahkemesi evrak üzerinde, kararı değiştirerek veya düzelterek onama kararı verebilir. Tarafların kimliklerine, ticari unvanlarına ait yanlışlıklarla, yazı, hesap veya diğer açık ifade yanlışlıkları hakkında da bu hüküm uygulanır. Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bulunmazsa, gerekçe değiştirilerek veya düzeltilerek onanır.
(5) Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.
(6) Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda tüketici aleyhine, avukatlık asgari ücret tarifesine göre nisbi tarife üzerinden vekâlet ücretine hükmedilir.
(7) Uyuşmazlıkla ilgili olarak tüketici hakem heyeti tarafından tüketici aleyhine verilen kararlarda tebligat ve bilirkişi ücretleri Bakanlıkça karşılanır. Uyuşmazlığın tüketicinin lehine sonuçlanması durumunda ise, tebligat ve bilirkişi ücretleri 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre karşı taraftan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.
Huzur hakkı ve ücreti
MADDE 71- (1) Tüketici hakem heyeti başkan ve üyelerine, raportör olarak görevlendirilen diğer kamu personeline ödenecek huzur hakkı ve huzur ücreti ile bilirkişi ücreti ve bu ödemelere ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.
Diğer hususlar
MADDE 72- (1) Tüketici hakem heyetlerinin kurulması, çalışma usul ve esasları, raportörlerin nitelikleri ile bilirkişilik müessesesine ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar yönetmelikle belirlenir.

SEKİZİNCİ KISIM
Yargılama, Denetim ve Cezaya İlişkin Hükümler
Tüketici mahkemeleri
MADDE 73- (1) Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.
(2) Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan davalar 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaftır.
(3) Tüketici örgütleri üst kuruluşlarınca açılacak davalarda bilirkişi ücreti ve davanın davacı aleyhine sonuçlanması durumunda, hükmedilen vekâlet ücreti Bakanlıkça karşılanır. Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.
(4) Tüketici mahkemelerinde görülecek davalar 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Altıncı Kısım hükümlerine göre yürütülür.
(5) Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.
(6) Tüketici örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık; haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında, genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hâllerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilir.
(7) Genel olarak tüketicileri ilgilendiren davalarda davacı, verilen kararların yayımlanmasını talep edebilir. Talebin mahkemece kabul edilmesi hâlinde bu karar, masrafları davalıdan alınmak üzere ülke düzeyinde yayımlanan gazetelerden en az üçünde derhâl ilan edilir.
(8] Tüketici mahkemelerince verilen kesinleşmiş kararlar, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden Bakanlığa iletilir. Tüketici hakem heyetleri kararlarına karşı yapılan itiraz sonucu verilen kararlar, kararı veren mahkeme tarafından ilgili tüketici hakem heyetine gönderilir.
Üretimin veya satışın durdurulması ve malın toplatılması
MADDE 74- (1) Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun tespiti, üretiminin veya satışının durdurulması, ayıbın ortadan kaldırılması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri dava açabilir.
(2) Satışa sunulan seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi hâlinde, mahkeme ayıbın niteliğine göre malın satışını geçici olarak durdurma veya ayıbı giderme kararları verebilir. Üretici veya ithalatçı mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın ayıbını ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkânsız olması hâlinde mal, üretici veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır. Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir veya ettirilir. İmha edilen malla ilgili tüketicinin dava ve tazminat hakları saklıdır.
(3) Satışa sunulan bir seri malın, tüketicinin güvenliğini tehlikeye sokan bir ayıp taşıması durumunda Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri saklıdır.
Denetim
MADDE 75- (1) Bu Kanunun uygulanmasında, Bakanlık müfettişleri, gümrük ve ticaret denetmenleri ile Bakanlıkça görevlendirilecek personel, mal veya hizmet sunulan her yerde denetleme, inceleme ve araştırma yapmaya yetkilidir.
(2) Bu Kanun kapsamına giren hususlarda, yetkili ve görevli kişi veya kuruluşlara her türlü bilgi ve belgenin doğru olarak gösterilmesi veya istenmesi hâlinde belgelerin aslının veya onaylı kopyalarının verilmesi zorunludur.
Tüketici ürünü ve hizmet denetimi
MADDE 76- (1) Tüketici ürünü; hizmet sektöründe kullanılanlar dâhil olmak üzere tüketicilerin kullanması için tasarlanan veya makul koşullarda tüketiciler tarafından kullanılması öngörülen, gerek ticari faaliyetler sonucunda gerekse başka yollarla tedarik edilen veya kullanılabilir hâle getirilen yeni, kullanılmış veya ıslah edilmiş her türlü üründür.
(2) Üretici veya dağıtıcının, tüketiciye açıkça bilgi vermesi kaydıyla antika olan veya kullanılmadan önce tamir veya ıslah edilmesi gereken ikinci el ürünler birinci fıkra kapsamında değerlendirilmez.
(3) Tüketici ürünleri ile tüketiciye sunulan hizmetler; can ve mal güvenliğine ve çevreye zarar vermemeli, uygulanması zorunlu her türlü idari ve teknik düzenlemeye uygun olmalıdır.
(4) Bakanlık sorumlu olduğu tüketici ürünlerinin piyasa gözetimi ve denetimini Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümlerine göre yerine getirmekle görevlidir.
Ceza hükümleri
MADDE 77- (1) Bu Kanunun 4 üncü, 6 ncı, 7 nci, 18 inci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 23 üncü, 26 ncı, 30 uncu, 33 üncü, 35 inci, 48 inci, 49 uncu, 51 inci, 52 nci, 54 üncü ve 57 nci maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için iki yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(2) Bu Kanunun 5 inci maddesi uyarınca belirlenen haksız şartların tüketici sözleşmelerinde kullanılması durumunda, Bakanlıkça verilecek süre içinde bu haksız şartın sözleşme metninden çıkarılmaması hâlinde, aykırılığın tespit edildiği her bir sözleşme için iki yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(3) Bu Kanunun 24 üncü, 25 inci, 27 nci, 28 inci, 29 uncu, 34 üncü, 36 ncı, 37 nci, 38 inci, 39 uncu, 41 inci, 43 üncü, 45 inci, 46 ncı maddeleri ile 31 inci maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü, 40 ıncı maddesinin ikinci, 47 nci maddesinin üçüncü, dördüncü, beşinci, yedinci ve 50 nci maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, dokuzuncu ve on birinci fıkralarında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(4) Bu Kanunun 44 üncü maddesinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında teslim edilmeyen her konut için yirmi bin Türk Lirası, 50 nci maddesinin onuncu fıkrasına aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(5) Bu Kanunun 40 ıncı maddesinin üçüncü fıkrası ile 47 nci ve 50 nci maddelerinin ikinci fıkralarında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında yüz bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(6) Bu Kanunun 55 inci ve 56 ncı maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket eden üretici ve ithalatçı hakkında piyasaya arz edilen; satıcı hakkında tüketiciye satışı yapılan her bir mal için iki yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(7) Bu Kanunun 60 ıncı maddesinde belirtilen hususlara aykırı olarak ödül verenler hakkında yüz bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(8] Bu Kanunun 31 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, 42 nci maddesinde ve 50 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenlere bu aykırılığın giderilmesi için bir ay süre verilir. Bu süre sonunda aykırılığın giderilmemesi hâlinde 31 inci maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden kart çıkaran kuruluşlara beş milyon Türk Lirası, 42 nci maddeye ve 50 nci maddenin sekizinci fıkrasına aykırı hareket edenler hakkında beş yüz bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(9) Bu Kanunun 53 üncü maddesinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket eden süreli yayın kuruluşları hakkında beş bin Türk Lirası; aykırılık ülke genelinde dağıtımı yapılan süreli yayın ile gerçekleştirilmiş ise yüz bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır. Süreli yayın kuruluşu, kampanyayı ve kampanyaya ilişkin her türlü reklam ve ilanı da durdurur. Aykırılığın devamı hâlinde, reklam ve ilanın durdurma zorunluluğunun doğduğu tarihten itibaren her sayı/gün için on bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(10) Bu Kanunun 58 inci maddesine aykırı davranan üretici ve ithalatçılar hakkında, satış sonrası hizmet yeterlilik belgesinin alınmaması durumunda yüz bin Türk Lirası; kurulmayan her bir servis istasyonu için on bin Türk Lirası; servis istasyonlarında tespit edilen eksiklik ve aykırılıklarla ilgili olarak her bir servis istasyonu için bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(11) Bu Kanunun 59 uncu maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket eden radyo ve televizyonlar hakkında on bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(12) Bu Kanunun 61 inci maddesinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket eden reklam verenler, reklam ajansları ve mecra kuruluşları hakkında durdurma veya aynı yöntemle düzeltme veya idari para cezası ve gerekli görülen hâllerde de üç aya kadar tedbiren durdurma cezası uygulanır. Reklam Kurulu, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı ayrı verebilir. Aykırılık;
a) Yerel düzeyde yayın yapan televizyon kanalı aracılığı ile gerçekleşmiş ise on bin Türk Lirası,
b) Ülke genelinde yayın yapan televizyon kanalı aracılığı ile gerçekleşmiş ise iki yüz bin Türk Lirası,
c) Süreli yayınlar aracılığıyla gerçekleşmiş ise (a) ve (b) bentlerinde belirtilen cezaların yarısı,
ç) Yerel düzeyde yayın yapan radyo kanalı aracılığı ile gerçekleşmiş ise beş bin Türk Lirası,
d) Ülke genelinde yayın yapan radyo kanalı aracılığı ile gerçekleşmiş ise elli bin Türk Lirası,
e) İnternet aracılığı ile gerçekleşmiş ise elli bin Türk Lirası,
f) Kısa mesaj aracılığı ile gerçekleşmiş ise yirmi beş bin Türk Lirası,
g) Diğer mecralar aracılığı ile gerçekleşmiş ise beş bin Türk Lirası,
idari para cezası verilir. Reklam Kurulu, idari işleme konu ihlalin bir yıl içinde tekrar edilmesi hâlinde yukarıda belirtilen idari para cezalarını on katına kadar uygulayabilir.
(13) Bu Kanunun 62 nci maddesinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında haksız ticari uygulamanın üç aya kadar tedbiren durdurulması veya durdurulması yaptırımı veya beş bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır. Kurul, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı ayrı verebilir. İdari para cezası, aykırılık ülke genelinde gerçekleşmiş ise elli bin Türk Lirası olarak uygulanır. Aykırılığın reklam yoluyla gerçekleştirildiğinin tespiti hâlinde bu maddenin on ikinci fıkra hükümleri uygulanır.
(14) Bu Kanunun 74 üncü maddesinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket eden üretici veya ithalatçılar hakkında yüz bin Türk Lirası; 79 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında beş bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(15) Bu Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında yedi gün içinde bilgi ve belgelerin doğru olarak verilmesi veya yerinde inceleme imkânının sağlanması ihtar edilir. İhtara rağmen aykırılığın devamı hâlinde yirmi beş bin Türk Lirasından az olmamak üzere aykırılığın tespitinden bir önceki mali yıl sonunda oluşan yıllık gayrisafi gelirlerinin yüzde birine kadar idari para cezası verilir. Aykırı fiilin bir yıl içinde tekrar edilmesi hâlinde idari para cezası iki misli olarak uygulanır.
(16) Bu Kanunun 76 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen yükümlülüklere aykırı hizmet sağlayan sağlayıcılar hakkında her bir işlem için iki yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
(17) Bu Kanunun 80 inci maddesine aykırı olarak piramit satış sistemini başlatan, düzenleyen veya toplantı, elektronik posta veya diğer birçok kimsenin de katılımını sağlamaya elverişli yöntemlerle yayan veya böyle bir sistemin diğer bir şekilde yayılmasını ticari amaçlarla destekleyenler hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
(18] Yukarıda belirtilenlerin dışında kalan ancak bu Kanunun getirdiği yükümlülükler ile Bakanlıkça yönetmelik veya tebliğle belirlenen tedbirlere uymayanlar hakkında bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.
(19) Bu maddenin sekizinci, dokuzuncu, on ikinci ve on üçüncü fıkralarındaki idari para cezaları hariç olmak üzere, aykırılığın tespit edildiği tarih itibarıyla bir takvim yılında uygulanan toplam idari para cezası tutarının yirmi beş bin Türk Lirasını aştığı durumlarda, bu miktardan az olmamak ve yüz milyon Türk Lirasını geçmemek üzere toplam idari para cezası tutarı;
a) Cezaya muhatap gerçek ya da tüzel kişinin, aykırılığın tespitinden bir önceki mali yıl sonunda oluşan yıllık gayrisafi gelirlerinin yüzde beşini aşamaz. Bir önceki yıl gayrisafi gelirinin oluşmaması hâlinde, tespit tarihi itibarıyla oluşan gayrisafi geliri dikkate alınır. Gayrisafi gelirlerinin bildirilmediği veya yanlış bildirildiği durumlarda bu bent hükmü uygulanmaz.
b) Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar için, kamuya açıklanan en son finansal tablolarda yayınlanan öz kaynağının binde beşini aşamaz.
(20) Bu Kanuna göre idari yaptırım uygulanması, diğer kanunlar gereği yapılacak işlemleri engellemez. Bakanlık, bu maddenin uygulanmasında oluşacak tereddütleri gidermeye yetkilidir.
Cezalarda yetki ve itiraz
MADDE 78- (1) Bu Kanunun 77 nci maddesinin ikinci, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve on birinci fıkralarındaki idari yaptırımlar Bakanlık tarafından verilir; on ikinci ve on üçüncü fıkraları uyarınca Reklam Kurulu tarafından karar verilen idari yaptırımlar Bakanlık tarafından uygulanır. Diğer fıkralarındaki idari yaptırımlar ise yaptırım uygulananın merkezinin bulunduğu valilik tarafından verilir.
(2) Bu Kanun hükümlerine göre verilen idari yaptırım kararlarına karşı 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre idari yargı yoluna başvurulabilir. Ancak, idare mahkemesinde dava, işlemin tebliğini izleyen günden itibaren otuz gün içinde açılır. İdare mahkemesinde iptal davası açılmış olması, kararın yerine getirilmesini durdurmaz.
(3) Bu Kanuna göre verilen idari para cezalarının, tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi zorunludur.

DOKUZUNCU KISIM
Çeşitli Hükümler
Yiyecek taklidi ürünler
MADDE 79- (1) Gıda ürünü olmamalarına rağmen, sahip oldukları şekil, koku, renk, görünüm, ambalaj, etiket, hacim veya boyutları nedeniyle olduklarından farklı görünen ve bu sebeple tüketiciler, özellikle çocuklar tarafından, gıda ürünleriyle karıştırılarak tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atan ürünlerin üretilmesi, pazarlanması, ithalatı ve ihracatı yasaktır. Gıda ürünü olmamalarına rağmen geleneksel el sanatı ürünü olarak gıda ürünü şeklinde üretilen ve sağlığa zarar vermeyen ürünler, üzerinde uyarı işareti ve yazısı bulunması şartıyla bu hükmün dışındadır.
(2) Bakanlık, olduklarından farklı görünerek tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atan bu ürünlere karşı gerekli tedbirleri almaya ve düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.
(3) Piyasaya arz edilmiş olan bu ürünlerin güvensizliğinin tespit edilmesi hâlinde alınacak önlemler ile bu önlemlerin Avrupa Komisyonuna bildirilmesi hususunda Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.
(4) Bakanlık, bu kapsamdaki ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimini yapmakla görevlidir.
(5) Yiyecek taklidi ürünleri satın alan tüketicilerin uğradıkları maddi ve manevi zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.
Piramit satış sistemleri
MADDE 80- (1) Piramit satış; katılımcılarına bir miktar para veya malvarlığı ortaya koymak karşılığında, sisteme aynı şartlar altında başka katılımcılar bulma koşuluyla bir para veya malvarlığı kazancı olanağı ümidi veren ve malvarlığı kazancının elde edilmesini tamamen veya kısmen diğer katılımcıların da koşullara uygun davranmasına bağlı kılan, gerçekçi olmayan veya gerçekleşmesi çok güç olan kazanç beklentisi sistemidir.
(2) Piramit satış sisteminin kurulması, yayılması veya tavsiye edilmesi yasaktır.
(3) Bakanlık, piramit satış sistemleri ile ilgili gerekli incelemeleri yapmaya ve varsa elektronik sistemin ülkemizde durdurulması dâhil ilgili kamu kurum veya kuruluşlarıyla iş birliği içinde gerekli önlemleri almaya yetkilidir.
Test, muayene ve analizler
MADDE 81- (1) Bakanlık, bu Kanunun uygulaması için resmi veya özel kuruluşların laboratuvarlarından yararlanabilir. Test ve muayene ücretleri Bakanlık bütçesinden karşılanır.
(2) Test ve muayene sonuçlarının ilgili idari ve teknik düzenlemesine aykırı çıkması hâlinde buna ilişkin tüm giderler üretici veya ithalatçıdan Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Tahsil olunan test ve muayene ücretleri bütçeye gelir kaydedilir.
Ödenek
MADDE 82- (1) Reklam Kurulu, Reklam Konseyi, Tüketici Konseyi ve tüketici hakem heyetlerinin faaliyetlerine ilişkin masraflar, Bakanlığın tüketicinin korunması amacına yönelik masrafları ve sair harcamalar Bakanlık bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.
Diğer hükümler
MADDE 83- (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.
(2) Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.
Yönetmelikler ve diğer düzenleyici işlemler
MADDE 84- (1) Bakanlık, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak mevzuat çerçevesinde gerekli tedbirleri almaya ve düzenlemeleri yapmaya yetkilidir.
(2) Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Bakanlık tarafından çıkarılır.
(3) Bakanlıkça çıkarılacak ikincil düzenlemelerde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin görüşleri alınır.
Kadro ihdası (1)
MADDE 85- (1) Ekli listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Gümrük ve Ticaret Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 86- (1) 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.
Geçiş hükümleri
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalar açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam eder.
(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki tüketici işlemlerine, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak:
a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulan ve hâlen geçerli sözleşmelerin bu Kanuna aykırı hükümleri yürürlük tarihinden itibaren uygulanmaz.
b) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlemeye başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri dolmamış ise bu Kanunda öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.
(3) Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelik ve diğer mevzuatın, bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.
Yürürlük
MADDE 87- (1) Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 88- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
––––––––––––
(1) Bu maddede yer alan kadrolarla ilgili olarak 28/11/2013 tarihli ve 28835 sayılı Resmi Gazete'ye bakınız.
#266
28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile tüketicilerin taraf oldukları birçok sözleşmede tüketiciler lehine önemli değişiklikler yapılmıştır. Tüketici işleminin kapsamı genişletilerek, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem yasa kapsamına alınmıştır. Konuyla ilgili yararlı bir makaleyi okumak için lütfen tıklayınız: http://www.bursabarosu.org.tr/paylasim/File/dosyalar/2014/pdf/tuketici.pdf

İŞTE KANUNUN TAM METNİ:

TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN

Kanun Numarası      : 6502
Kabul Tarihi                     : 7/11/2013
Yayımlandığı R.Gazete   : Tarih: 28/11/2013     Sayı :  28835
Yayımlandığı Düstur      : Tertip : 5  Cilt : 54  

BİRİNCİ KISIM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2- (1) Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.
Tanımlar
MADDE 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Bakan: Gümrük ve Ticaret Bakanını,
b) Bakanlık: Gümrük ve Ticaret Bakanlığını,
c) Genel Müdür: Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürünü,
ç) Genel Müdürlük: Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğünü,
d) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu,
e) İthalatçı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere mal veya hizmetleri ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını ticari veya mesleki amaçlarla ithal ederek satım, kira, finansal kiralama veya benzeri bir yolla piyasaya süren gerçek veya tüzel kişiyi,
f) Kalıcı veri saklayıcısı: Tüketicinin gönderdiği veya kendisine gönderilen bilgiyi, bu bilginin amacına uygun olarak makul bir süre incelemesine elverecek şekilde kaydedilmesini ve değiştirilmeden kopyalanmasını sağlayan ve bu bilgiye aynen ulaşılmasına imkân veren kısa mesaj, elektronik posta, internet, disk, CD, DVD, hafıza kartı ve benzeri her türlü araç veya ortamı,
g) Konut finansmanı kuruluşu: Konut finansmanı kapsamında doğrudan tüketiciye kredi kullandıran ya da finansal kiralama yapan bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından konut finansmanı faaliyetinde bulunması uygun görülen finansal kiralama şirketleri ve finansman şirketlerini,
ğ) Kredi veren: Mevzuatı gereği tüketicilere kredi vermeye yetkili olan gerçek veya tüzel kişiyi,
h) Mal: Alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi malları,
ı) Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
i) Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
j) Teknik düzenleme: 29/6/2001 tarihli ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanunda yer alan tanımı,
k) Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
l) Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,
m) Tüketici örgütleri: Tüketicinin korunması amacıyla kurulan dernek, vakıf veya bunların üst kuruluşlarını,
n) Üretici: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişiyi,
ifade eder.
İKİNCİ KISIM
Genel Esaslar
Temel ilkeler
MADDE 4- (1) Bu Kanunda yazılı olarak düzenlenmesi öngörülen sözleşmeler ile bilgilendirmeler en az on iki punto büyüklüğünde, anlaşılabilir bir dilde, açık, sade ve okunabilir bir şekilde düzenlenir ve bunların bir nüshası kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilir. Sözleşmede bulunması gereken şartlardan bir veya birkaçının bulunmaması durumunda, eksiklik sözleşmenin geçerliliğini etkilemez. Bu eksiklik sözleşmeyi düzenleyen tarafından derhâl giderilir.
(2) Sözleşmede öngörülen koşullar, sözleşme süresi içinde tüketici aleyhine değiştirilemez.
(3) Tüketiciden; kendisine sunulan mal veya hizmet kapsamında haklı olarak yapılmasını beklediği ve sözleşmeyi düzenleyenin yasal yükümlülükleri arasında yer alan edimler ile sözleşmeyi düzenleyenin kendi menfaati doğrultusunda yapmış olduğu masraflar için ek bir bedel talep edilemez. Bankalar, tüketici kredisi veren finansal kuruluşlar ve kart çıkaran kuruluşlar tarafından tüketiciye sunulan ürün veya hizmetlerde ise tüketiciden faiz dışında alınacak her türlü ücret, komisyon ve masraf türleri ile bunlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak bu Kanunun ruhuna uygun olarak ve tüketiciyi koruyacak şekilde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından belirlenir.
(4) Bu Kanunda düzenlenen sözleşmelere istinaden tüketiciden talep edilecek her türlü ücret ve masrafa ilişkin bilgilerin, sözleşmenin eki olarak kâğıt üzerinde yazılı şekilde tüketiciye verilmesi zorunludur. Uzaktan iletişim aracıyla kurulan sözleşmelerde ise, bu bilgiler kullanılan uzaktan iletişim aracına uygun şekilde verilir. Bu bilgilerin tüketiciye verildiğinin ispatı sözleşmeyi düzenleyene aittir.
(5) Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.
(6) Tüketici işlemlerinde, tüketicinin edimlerine karşılık olarak alınan şahsi teminatlar, her ne isim altında olursa olsun adi kefalet sayılır. Tüketicinin alacaklarına ilişkin karşı tarafça verilen şahsi teminatlar diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça müteselsil kefalet sayılır.
(7) Temerrüt hâli de dâhil olmak üzere, tüketici işlemlerinde bileşik faiz uygulanmaz.
(8] Bu Kanun tüm düzenlemeleri yönünden katılım bankalarını da kapsar. Uygulama, kâr payı dikkate alınarak yapılır.
Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlar
MADDE 5- (1) Haksız şart; tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dâhil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme şartlarıdır.
(2) Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.
(3) Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.
(4) Sözleşme şartlarının yazılı olması hâlinde, tüketicinin anlayabileceği açık ve anlaşılır bir dilin kullanılmış olması gerekir. Sözleşmede yer alan bir hükmün açık ve anlaşılır olmaması veya birden çok anlama gelmesi hâlinde; bu hüküm, tüketicinin lehine yorumlanır.
(5) Faaliyetlerini, kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi veya kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de niteliklerine bakılmaksızın bu madde hükümleri uygulanır.
(6) Bir sözleşme şartının haksızlığı; sözleşme konusu olan mal veya hizmetin niteliği, sözleşmenin kuruluşunda var olan şartlar ve sözleşmenin diğer hükümleri veya haksız şartın ilgili olduğu diğer bir sözleşmenin hükümleri dikkate alınmak suretiyle sözleşmenin kuruluş anına göre belirlenir.
(7) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olmak koşuluyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyat arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.
(8] Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların, sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır.
(9) Haksız şartların tespit edilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile sınırlayıcı olmamak üzere haksız şart olduğu kabul edilen sözleşme şartları yönetmelikle belirlenir.
Satıştan kaçınma
MADDE 6- (1) Vitrinde, rafta, elektronik ortamda veya açıkça görülebilir herhangi bir yerde teşhir edilen malın, satılık olmadığı belirtilen bir ibareye yer verilmedikçe satışından kaçınılamaz.
(2) Hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz.
(3) Ticari veya mesleki amaçlarla hareket edenler; aksine bir teamül, ticari örf veya adet ya da haklı bir sebep yoksa; bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin, kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı, ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın alınması şartına bağlayamaz.
(4) Bakanlık ve belediyeler, bu madde hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle görevlidir.
Sipariş edilmeyen mal veya hizmetler
MADDE 7- (1) Sipariş edilmeyen malların gönderilmesi ya da hizmetlerin sunulması durumunda, tüketiciye karşı herhangi bir hak ileri sürülemez. Bu hâllerde, tüketicinin sessiz kalması ya da mal veya hizmeti kullanmış olması, sözleşmenin kurulmasına yönelik kabul beyanı olarak yorumlanamaz. Tüketicinin malı geri göndermek veya muhafaza etmek gibi bir yükümlülüğü yoktur.
(2) Bir mal veya hizmetin sipariş edildiğini iddia eden bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

ÜÇÜNCÜ KISIM
Ayıplı Mal ve Hizmetler
BİRİNCİ BÖLÜM
Ayıplı Mallar
Ayıplı mal
MADDE 8- (1) Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.
(2) Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.
(3) Sözleşmeye konu olan malın, sözleşmede kararlaştırılan süre içinde teslim edilmemesi veya montajının satıcı tarafından veya onun sorumluluğu altında gerçekleştirildiği durumlarda gereği gibi monte edilmemesi sözleşmeye aykırı ifa olarak değerlendirilir. Malın montajının tüketici tarafından yapılmasının öngörüldüğü hâllerde, montaj talimatındaki yanlışlık veya eksiklik nedeniyle montaj hatalı yapılmışsa, sözleşmeye aykırı ifa söz konusu olur.
Ayıplı maldan sorumluluk
MADDE 9- (1) Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür.
(2) Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz.
İspat yükü
MADDE 10- (1) Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.
(2) Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.
(3) Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır.
Tüketicinin seçimlik hakları
MADDE 11- (1) Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici;
a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,
b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,
c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme,
seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
(2) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.
(3) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.
(4) Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur. Ancak, bu Kanunun 58 inci maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik eki listede yer alan mallara ilişkin, tüketicinin ücretsiz onarım talebi, yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.
(5) Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.
(6) Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
Zamanaşımı
MADDE 12- (1) Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır.
(2) Bu Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası saklı olmak üzere ikinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz.
(3) Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

İKİNCİ BÖLÜM
Ayıplı Hizmetler
Ayıplı hizmet
MADDE 13- (1) Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir.
(2) Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler ayıplıdır.
Ayıplı hizmetten sorumluluk
MADDE 14- (1) Sağlayıcı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür.
(2) Sağlayıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin hizmet sözleşmesinin kurulduğu tarihte düzeltilmiş olduğunu veya hizmet sözleşmesinin kurulması kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içermediğini ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz.
Tüketicinin seçimlik hakları
MADDE 15- (1) Hizmetin ayıplı ifa edildiği durumlarda tüketici, hizmetin yeniden görülmesi, hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı, ayıp oranında bedelden indirim veya sözleşmeden dönme haklarından birini sağlayıcıya karşı kullanmakta serbesttir. Sağlayıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar sağlayıcı tarafından karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
(2) Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin sağlayıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici bu hakları kullanamaz. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.
(3) Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutar derhâl tüketiciye iade edilir.
(4) Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin seçildiği hâllerde, hizmetin niteliği ve tüketicinin bu hizmetten yararlanma amacı dikkate alındığında, makul sayılabilecek bir süre içinde ve tüketici için ciddi sorunlar doğurmayacak şekilde bu talep sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Her hâlükârda bu süre talebin sağlayıcıya yöneltilmesinden itibaren otuz iş gününü geçemez. Aksi takdirde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.
Zamanaşımı
MADDE 16- (1) Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir.
(2) Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

DÖRDÜNCÜ KISIM
Tüketici Sözleşmeleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Taksitle Satış
Taksitle satış sözleşmeleri
MADDE 17- (1) Taksitle satış sözleşmesi, satıcı veya sağlayıcının malın teslimi veya hizmetin ifasını üstlendiği, tüketicinin de bedeli kısım kısım ödediği sözleşmelerdir.
(2) Tüketicinin, kira süresi sonunda bir malın mülkiyetini edinme zorunluluğunun bulunduğu finansal kiralama sözleşmeleri hakkında da bu Bölüm hükümleri uygulanır.
(3) Taksitle satış sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan satıcı veya sağlayıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.
Cayma hakkı
MADDE 18- (1) Tüketici, yedi gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin taksitle satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.
(2) Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür.
(3) Satıcı cayma süresi içinde malı tüketiciye teslim etmişse tüketici, malı ancak olağan bir gözden geçirmenin gerektirdiği ölçüde kullanabilir; aksi takdirde tüketici cayma hakkını kullanamaz. Cayma hakkı süresi sona ermeden önce, tüketicinin onayı ile hizmetin ifasına başlanan hizmet sözleşmelerinde de tüketici cayma hakkını kullanamaz.
(4) Tüketicinin satıcıyı bulduğu finansal kiralama işlemlerinde cayma hakkı kullanılamaz.
Temerrüt
MADDE 19- (1) Taksitle satış sözleşmelerinde tüketicinin taksitleri ödemede temerrüde düşmesi durumunda, satıcı veya sağlayıcı, kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak satıcı veya sağlayıcının bütün edimlerini ifa etmiş olması, tüketicinin de kalan borcun en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya kalan borcun en az dörtte birini oluşturan bir taksidi ödemede temerrüde düşmesi hâlinde kullanılabilir. Satıcı veya sağlayıcının bu hakkı kullanabilmesi için tüketiciye en az otuz gün süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması zorunludur.
(2) Muaccel kılınan taksitlerin hesaplanmasında faiz, komisyon ve benzeri masraflar dikkate alınmaz.
Erken ödeme
MADDE 20- (1) Tüketici, borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her iki durumda da satıcı veya sağlayıcı, faiz veya komisyon aldığı durumlarda ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve komisyon indirimini yapmakla yükümlüdür.
Diğer hususlar
MADDE 21- (1) Tüketicinin taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı tüketiciye teslim etmeyi üstlendikleri ve ödeme süresi bir yıldan daha uzun veya belirsiz olan sözleşmeler hakkında Türk Borçlar Kanununun ön ödemeli taksitle satış hükümleri uygulanır.
(2) Sözleşmenin zorunlu içeriği, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, erken ödeme ile diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

İKİNCİ BÖLÜM
Tüketici Kredileri
Tüketici kredisi sözleşmeleri
MADDE 22- (1) Tüketici kredisi sözleşmesi, kredi verenin tüketiciye faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödemenin ertelenmesi, ödünç veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmeyi ifade eder.
(2) Kredi kartı sözleşmeleri, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında, ödemenin üç aydan daha uzun süre ertelenmesi veya benzer şekilde taksitle ödeme imkânı sağlanması hâlinde tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirilir. Ancak bu durumda uygulanacak faiz oranı kredi kartı sözleşmesi uyarınca belirlenen orandan fazla olamaz.
(3) Tüketici kredisi sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan kredi veren, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.
Sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü
MADDE 23- (1) Kredi verenin ve varsa kredi aracısının, tüketiciye, teklif ettikleri kredi sözleşmesinin koşullarını içeren sözleşme öncesi bilgi formunu, sözleşmenin kurulmasından makul bir süre önce vermesi zorunludur.
Cayma hakkı
MADDE 24- (1) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin tüketici kredisi sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir.
(2) Kredi veren, cayma hakkı olduğu konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin cayma hakkı süresi içinde kredi verene yöneltilmiş olması yeterlidir.
(3) Cayma hakkını kullanan tüketicinin krediden faydalandığı hâllerde, tüketici, anaparayı ve kredinin kullanıldığı tarihten anaparanın geri ödendiği tarihe kadar olan sürede tahakkuk eden faizi en geç cayma bildirimini kredi verene göndermesinden sonra otuz gün içinde geri öder. Bu süre içinde ödeme yapılmaması hâlinde tüketici kredisinden cayılmamış sayılır. Faiz, akdî faiz oranına göre hesaplanır. Tüketiciden, hesaplanan akdî faiz ve bir kamu kurum veya kuruluşuna veya üçüncü kişilere ödenmiş olan masraflar dışında herhangi bir bedel talep edilemez.
Faiz oranı
MADDE 25- (1) Belirli süreli tüketici kredisi sözleşmelerinde faiz oranı sabit olarak belirlenir. Sözleşmenin kurulduğu tarihte belirlenen bu oran tüketici aleyhine değiştirilemez.
(2) Tüketici kredisi sözleşmelerinde, akdî faiz, efektif yıllık faiz veya kredinin toplam maliyetinin yer almaması durumunda, kredi tutarı faizsiz olarak sözleşme süresinin sonuna kadar kullanılır. Efektif faiz oranı, olduğundan düşük gösterilmişse, kredinin toplam maliyetinin hesaplanmasında esas alınacak akdî faiz oranı, düşük gösterilen efektif faiz oranına uyacak şekilde yeniden belirlenir. Bu hâllerde ödeme planı, yapılan değişikliklere göre yeniden düzenlenir.
Sözleşmede değişiklik yapılması
MADDE 26- (1) Belirli süreli kredi sözleşmesinin şartları, tüketici aleyhine değiştirilemez.
(2) Belirsiz süreli kredi sözleşmelerinde faiz oranında değişiklik yapılması hâlinde, bu değişikliğin yürürlüğe girmesinden otuz gün önce, tüketiciye kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla yazılı olarak bildirilmesi zorunludur. Bu bildirimde, yeni faiz oranının yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ödemelerin tutarı, sayısı ile aralıklarının değişmesine ilişkin ayrıntılara yer verilir. Faiz oranının artırılması hâlinde, yeni faiz oranı geriye dönük olarak uygulanamaz. Tüketici, bildirim tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde borcun tamamını ödediği ve kredi kullanmaya son verdiği takdirde faiz artışından etkilenmez.
Erken ödeme
MADDE 27- (1) Tüketici, vadesi gelmemiş bir veya birden çok taksit ödemesinde bulunabilir veya kredi borcunun tamamını erken ödeyebilir. Bu hâllerde kredi veren, erken ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve diğer maliyet unsurlarına ilişkin indirim yapmakla yükümlüdür.
Temerrüt
MADDE 28- (1) Belirli süreli kredi sözleşmelerinde tüketicinin taksitleri ödemede temerrüde düşmesi durumunda, kredi veren, borcun tamamının ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak kredi verenin bütün edimlerini ifa etmiş olması, tüketicinin de birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi hâlinde kullanılabilir. Kredi verenin bu hakkı kullanabilmesi için tüketiciye en az otuz gün süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması zorunludur.
(2) Muaccel kılınan taksitlerin hesaplanmasında faiz, komisyon ve benzeri masraflar dikkate alınmaz.
Sigorta yaptırılması
MADDE 29- (1) Tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın kredi ile ilgili sigorta yaptırılamaz. Tüketicinin sigorta yaptırmak istemesi hâlinde, istediği sigorta şirketinden sağladığı teminat, kredi veren tarafından kabul edilmek zorundadır. Bu sigortanın kredi konusuyla, meblağ sigortalarında kalan borç tutarıyla ve vadesiyle uyumlu olması gerekir.
Bağlı krediler
MADDE 30- (1) Bağlı kredi sözleşmesi; tüketici kredisinin münhasıran belirli bir malın veya hizmetin tedarikine ilişkin bir sözleşmenin finansmanı için verildiği ve bu iki sözleşmenin objektif açıdan ekonomik birlik oluşturduğu sözleşmedir.
(2) Ekonomik birliğin varlığı;
a) Satıcı veya sağlayıcının tüketici için krediyi finanse ettiği,
b) Üçüncü bir tarafça finanse edilmesi durumunda, kredi verenin kredi sözleşmesinin imzalanması veya hazırlanması ile ilgili olarak satıcı veya sağlayıcının hizmetlerinden yararlandığı,
c) Belirli bir mal veya hizmetin verilmesinin kredi sözleşmesinde açıkça belirtildiği, durumlarından en az birinin varlığı hâlinde kabul edilir.
(3) Tüketicinin mal veya hizmet tedarikine ilişkin sözleşmeden cayması ve buna ilişkin bildirimin cayma süresi içinde ayrıca kredi verene de yöneltilmesi hâlinde, bağlı kredi sözleşmesi de herhangi bir tazminat veya cezai şart ödeme yükümlülüğü olmaksızın sona erer.
(4) Bağlı kredilerde, mal veya hizmet hiç ya da gereği gibi teslim veya ifa edilmez ise satıcı, sağlayıcı ve kredi veren, tüketicinin satış sözleşmesinden dönme veya bedelden indirim hakkını kullanması hâlinde müteselsilen sorumludur. Tüketicinin bedelden indirim hakkını kullanması hâlinde bağlı kredi de bu oranda indirilir ve ödeme planı buna göre değiştirilir. Tüketicinin sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, o güne kadar yapmış olduğu ödemenin iadesi hususunda satıcı, sağlayıcı ve kredi veren müteselsilen sorumludur. Ancak, kredi verenin sorumluluğu; malın teslim veya hizmetin ifa edilmediği durumlarda satış sözleşmesinde veya bağlı kredi sözleşmesinde belirtilen malın teslim veya hizmetin ifa edilme tarihinden, malın teslim veya hizmetin ifa edildiği durumlarda malın teslim veya hizmetin ifa edildiği tarihten itibaren, kullanılan kredi miktarı ile sınırlı olmak üzere bir yıldır.
(5) Kredi veren ile satıcı veya sağlayıcı arasında belirli bir malın veya hizmetin tedarikine ilişkin bir sözleşme olmaksızın, tüketicinin kendisi tarafından belirlenen malın veya hizmetin bedelinin kredi veren tarafından ödenmesi suretiyle kullandırılan krediler bağlı kredi sayılmaz.
Diğer hususlar
MADDE 31- (1) Belirli süreli kredi sözleşmesine ilişkin bir hesap açılması ve bu hesaptan sadece kredi ile ilgili işlemler yapılması durumunda, tüketiciden bu hesaba ilişkin herhangi bir isim altında ücret veya masraf talep edilemez. Bu hesap, tüketicinin aksine yazılı talebi olmaması hâlinde kredinin ödenmesi ile kapanır.
(2) Tüketicinin açık talimatı olmaksızın, belirli süreli kredi sözleşmesi ile ilişkili bir kredili mevduat sözleşmesi yapılamaz.
(3) Kart çıkaran kuruluşlar, tüketicilere yıllık üyelik aidatı ve benzeri isim altında ücret tahsil etmedikleri bir kredi kartı türü sunmak zorundadır.
(4) Sözleşme öncesi bilgilendirme, sözleşmenin zorunlu içeriği, kapsam dışı sözleşmeler, tüketici ile kredi verenin hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, erken ödeme, efektif yıllık faizin hesaplanması, tüketici kredilerine ilişkin reklamların zorunlu içeriği, fesih hakkının kullanılması, temerrüt, kredinin devri, bağlı kredi ile diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Konut Finansmanı
Konut finansmanı sözleşmeleri
MADDE 32- (1) Konut finansmanı sözleşmesi, konut edinmeleri amacıyla; tüketicilere kredi kullandırılması, konutların finansal kiralama yoluyla tüketicilere kiralanması, sahip oldukları konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılması ve bu kredilerin yeniden finansmanı amacıyla kredi kullandırılmasına yönelik sözleşmedir.
(2) Konut finansmanı sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan konut finansmanı kuruluşu, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.
Sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğü
MADDE 33- (1) Konut finansmanı kuruluşları, tüketiciye, konut finansmanı sözleşmesinin koşullarını içeren sözleşme öncesi bilgi formunu, sözleşmenin kurulmasından makul bir süre önce vermek zorundadır.
Temerrüt
MADDE 34- (1) Tüketicinin taksitleri ödemede temerrüde düşmesi durumunda konut finansmanı kuruluşu, kalan borcun tamamının ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak konut finansmanı kuruluşunun bütün edimlerini ifa etmiş olması ve tüketicinin de birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi hâlinde kullanılabilir. Konut finansmanı kuruluşunun bu hakkını kullanabilmesi için tüketiciye en az otuz gün süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir.
(2) Muaccel kılınan taksitlerin hesaplanmasında faiz, komisyon ve benzeri masraflar dikkate alınmaz.
(3) Finansal kiralama işlemlerinde, muacceliyet uyarısında verilen süre içinde tüketicinin edimini yerine getirmemesi hâlinde, bu sürenin sona ermesini takiben konut finansmanı kuruluşu kalan borcun tamamını ifa etme hakkını kullanmak üzere konut finansmanı sözleşmesini feshettiği takdirde, konutu derhâl satışa çıkarmakla yükümlüdür. Konut finansmanı kuruluşu satış öncesinde konut için 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca yetki verilmiş olan kişi veya kurumlara kıymet takdiri yaptırır. Takdir edilen kıymet, satıştan en az on iş günü önce tüketiciye bildirilir. Konut finansmanı kuruluşu takdir edilen kıymeti dikkate alarak basiretli bir tacir gibi davranmak suretiyle konutun satışını gerçekleştirir. Konutun satışından elde edilen bedelin, kalan borcu aşması hâlinde aşan kısım tüketiciye derhâl ödenir. Konut finansmanına yönelik finansal kiralama işlemlerinde 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununun 33 üncü maddesi uygulanmaz.
(4) Konutun satışının bu maddenin üçüncü fıkrası kapsamında gerçekleştirilmesi ve varsa elde edilen bedelin kalan borcu aşan kısmının tüketiciye ödenmesini takiben tüketici veya zilyetliğin devredilmiş olması hâlinde zilyetliği elinde bulunduran üçüncü şahıslar konutu tahliye etmekle yükümlüdür. Konutun tahliye edilmemesi hâlinde konut sahibi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 26 ncı ve 27 nci maddeleri uyarınca tüketici veya zilyetliği elinde bulunduran üçüncü şahıslar aleyhine icra yoluna başvurabilir.
Bağlı krediler
MADDE 35- (1) Bağlı kredi sözleşmesi; konut finansmanı kredisinin münhasıran belirli bir konutun satın alınması durumunda bir sözleşmenin finansmanı için verildiği ve bu iki sözleşmenin objektif açıdan ekonomik bir birlik oluşturduğu sözleşmedir.
(2) Bağlı kredilerde, konutun hiç ya da gereği gibi teslim edilmemesi nedeniyle tüketicinin bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından birini kullanması hâlinde, satıcı ve konut finansmanı kuruluşu müteselsilen sorumludur. Ancak, konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu; konutun teslim edilmemesi durumunda konut satış sözleşmesinde veya bağlı kredi sözleşmesinde belirtilen konut teslim tarihinden, konutun teslim edilmesi durumunda konutun teslim edildiği tarihten itibaren, kullanılan kredi miktarı ile sınırlı olmak üzere bir yıldır.
(3) Konut finansmanı kuruluşları tarafından verilen kredilerin ipotek finansmanı kuruluşlarına, konut finansmanı fonlarına veya ipotek teminatlı menkul kıymet teminat havuzlarına devrolması hâlinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz.
(4) Konut finansmanı kuruluşu ile satıcı arasında belirli bir konutun tedarikine ilişkin bir sözleşme olmaksızın, tüketicinin kendisi tarafından belirlenen konutun bedelinin kredi veren konut finansmanı kuruluşu tarafından ödenmesi suretiyle kullandırılan krediler bağlı kredi sayılmaz.
Faiz oranı
MADDE 36- (1) Kredilerde geri ödeme tutarlarının, finansal kiralama işlemlerinde ise kira bedellerinin anaparayı aşan kısmı bu madde kapsamında faiz olarak kabul edilir.
(2) Sözleşmede belirtilmek suretiyle konut finansmanına yönelik kredilerde ve finansal kiralama işlemlerinde faiz oranı sabit veya değişken olarak ya da aynı kredi için her iki yöntem esas alınmak suretiyle belirlenebilir. Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi hâlinde, sözleşmenin kurulduğu tarihte belirlenen oran tarafların rızası dışında değiştirilemez. Oranın değişken olarak belirlenmesi hâlinde ise, başlangıçta sözleşmede belirlenen oran, dönemsel geri ödeme tutarı başlangıçta sözleşmede belirlenen azami dönemsel geri ödeme tutarını aşmamak koşuluyla ve sözleşmede belirlenecek yurt içinde veya yurt dışında genel kabul görmüş ve yaygın olarak kullanılan endekslerden en düşük olanı baz alınarak değiştirilebilir. Oranların değişken olarak belirlenmesi hâlinde bu yöntemin muhtemel etkileri konusunda tüketicilerin bilgilendirilmesi şarttır. Bu amaçlarla kullanılabilecek referans faizler ve endeksler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından belirlenir.
Erken ödeme
MADDE 37- (1) Tüketici, vadesi gelmemiş bir veya birden çok taksit ödemesinde bulunabileceği gibi, konut finansmanı borcunun tamamını erken ödeyebilir. Bu hâllerde, konut finansmanı kuruluşu, erken ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve diğer maliyet unsurlarına ilişkin indirim yapmakla yükümlüdür.
(2) Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi hâlinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle, bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda, konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme tazminatı talep edilebilir. Erken ödeme tazminatı gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın kalan vadesi otuz altı ayı aşmayan kredilerde yüzde birini, kalan vadesi otuz altı ayı aşan kredilerde ise yüzde ikisini geçemez. Oranların değişken olarak belirlenmesi hâlinde tüketiciden erken ödeme tazminatı talep edilemez.
Sigorta yaptırılması
MADDE 38- (1) Tüketicinin yazılı veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla açık talebi olmaksızın kredi ile ilgili sigorta yaptırılamaz. Tüketicinin sigorta yaptırmak istemesi hâlinde, istediği sigorta şirketinden sağladığı teminat, konut finansmanı kuruluşu tarafından kabul edilmek zorundadır. Bu sigortanın kredi konusuyla, meblağ sigortalarında kalan borç tutarıyla ve vadesiyle uyumlu olması gerekir.
Diğer hususlar
MADDE 39- (1) Konut finansmanı sözleşmesine ilişkin bir hesap açılması ve bu hesaptan sadece kredi ile ilgili işlemler yapılması durumunda, tüketiciden bu hesaba ilişkin herhangi bir isim altında ücret veya masraf talep edilemez. Bu hesap, tüketicinin aksine yazılı talebi olmaması hâlinde kredinin ödenmesi ile kapanır.
(2) Tüketicinin açık talimatı olmaksızın konut finansmanı sözleşmesi ile ilişkili bir kredili mevduat sözleşmesi yapılamaz.
(3) Bu Bölüm hükümlerinin uygulanmasında, konut yapı kooperatiflerinin gerçek kişi ortakları da tüketici olarak kabul edilir.
(4) Sözleşme öncesi bilgilendirme, tüketici ile konut finansmanı kuruluşunun hak ve yükümlülükleri, sözleşmenin zorunlu içeriği, konut finansmanı reklamları, yeniden finansman, bağlı kredi, temerrüt, erken ödeme ve yıllık maliyet oranının hesaplanması ile diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ön Ödemeli Konut Satışı
Ön ödemeli konut satış sözleşmeleri
MADDE 40- (1) Ön ödemeli konut satış sözleşmesi, tüketicinin konut amaçlı bir taşınmazın satış bedelini önceden peşin veya taksitle ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen veya kısmen ödenmesinden sonra taşınmazı tüketiciye devir veya teslim etmeyi üstlendiği sözleşmedir.
(2) Tüketicilere sözleşmenin kurulmasından en az bir gün önce, Bakanlıkça belirlenen hususları içeren ön bilgilendirme formu verilmek zorundadır.
(3) Yapı ruhsatı alınmadan, tüketicilerle ön ödemeli konut satış sözleşmesi yapılamaz.
Şekil şartı
MADDE 41- (1) Ön ödemeli konut satışının tapu siciline tescil edilmesi, satış vaadi sözleşmesinin ise noterde düzenleme şeklinde yapılması zorunludur. Aksi hâlde satıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.
(2) Satıcı, geçerli bir sözleşme yapılmış olmadıkça tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya tüketiciyi borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez.
Teminat
MADDE 42- (1) Bakanlıkça projedeki konut adedi ya da projenin toplam bedeli kriterine göre belirlenecek büyüklüğün üzerindeki projeler için satıcının ön ödemeli konut satışına başlamadan önce; kapsamı, koşulları ve uygulama esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırması veya Bakanlıkça belirlenen diğer teminat ve şartları sağlaması zorunludur.
(2) Bina tamamlama sigortası kapsamında sağlanan tazminat, teminat ve benzeri güvenceler iflas veya tasfiye masasına dâhil edilemez, haczolunamaz, üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz.
Cayma hakkı
MADDE 43- (1) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin ön ödemeli konut satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür.
(2) Taşınmazın kısmen veya tamamen bağlı krediyle alınması durumunda bağlı kredi sözleşmesi, sözleşmenin kurulduğu tarihte hüküm doğurmak üzere bu maddede öngörülen cayma hakkı süresi sonunda yürürlüğe girer. Konut finansmanı kuruluşu cayma hakkı süresi içinde tüketiciden faiz, komisyon, yasal yükümlülük ve benzeri isimler altında hiçbir masraf talep edemez.
(3) Satıcının aldığı bedeli ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgeyi iade ettiği tarihten itibaren, tüketici on gün içinde edinimlerini iade eder.
Konutun teslimi
MADDE 44- (1) Ön ödemeli konut satışında devir veya teslim süresi sözleşme tarihinden itibaren otuz altı ayı geçemez. Kat irtifakının tüketici adına tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte zilyetliğin devri hâlinde de devir ve teslim yapılmış sayılır.
Sözleşmeden dönme
MADDE 45- (1) Ön ödemeli konut satışında, devir veya teslim tarihine kadar tüketicinin herhangi bir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkı vardır. Sözleşmeden dönülmesi durumunda satıcı; konutun satışı veya satış vaadi sözleşmesi nedeniyle oluşan vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile sözleşme bedelinin yüzde ikisine kadar tazminatın ödenmesini isteyebilir.
(2) Satıcı, yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmezse tüketiciden herhangi bir bedel talep edemez. Tüketicinin ölmesi veya kazanç elde etmekten sürekli olarak yoksun kalması sebebiyle ön ödemeleri yapamayacak duruma düşmesi ya da sözleşmenin yerine olağan koşullarla yapılacak bir taksitle satış sözleşmesinin konulmasına ilişkin önerisinin satıcı tarafından kabul edilmemesi yüzünden sözleşmeden dönülmesi hâllerinde tüketiciden herhangi bir bedel talep edilemez.
(3) Sözleşmeden dönülmesi durumunda, tüketiciye iade edilmesi gereken tutar ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belge, dönme bildiriminin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren en geç doksan gün içinde tüketiciye geri verilir. Satıcının aldığı bedeli ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgeyi iade ettiği tarihten itibaren, tüketici on gün içinde edinimlerini iade eder.
Diğer hususlar
MADDE 46- (1) Sözleşme öncesi bilgilendirme, sözleşmenin zorunlu içeriği, tüketici ile satıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı ve sözleşmeden dönme ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Diğer Tüketici Sözleşmeleri
İş yeri dışında kurulan sözleşmeler
MADDE 47- (1) Satıcı veya sağlayıcı ile tüketici arasında;
a) Teklifin tüketici ya da satıcı veya sağlayıcı tarafından yapılmasına bakılmaksızın iş yeri dışında, tarafların eş zamanlı fiziksel varlığında kurulan,
b) Tarafların eş zamanlı fiziksel varlığında tüketiciyle iş yeri dışında görüşülmesinin hemen sonrasında, satıcı veya sağlayıcının iş yerinde ya da herhangi bir uzaktan iletişim aracıyla kurulan,
c) Mal ve hizmetlerin tüketiciye tanıtımı ya da satışı amacıyla satıcı veya sağlayıcı tarafından düzenlenen bir gezi esnasında kurulan,
sözleşmeler iş yeri dışında kurulan sözleşmeler olarak kabul edilir.
(2) İş yeri dışında kurulan sözleşmeler, Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş satıcı veya sağlayıcı tarafından kurulur.
(3) Tüketicinin, iş yeri dışında kurulan sözleşme ya da buna karşılık gelen herhangi bir öneri ile bağlanmadan önce ayrıntıları yönetmelikte belirlenen hususlarda açık ve anlaşılır şekilde bilgilendirilmesi zorunludur. Tüketicinin bilgilendirildiğine ilişkin ispat yükü satıcı veya sağlayıcıya aittir.
(4) İş yeri dışında kurulan sözleşmeler yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme kurmamış olan satıcı veya sağlayıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez. Satıcı veya sağlayıcı; tüketicinin kendi el yazısı ile sözleşme tarihini yazmasını ve sözleşmeyi imzalamasını sağlamak, sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermek ve mal veya hizmeti tüketiciye sunmakla yükümlüdür. Sözleşmenin tüketiciye teslim edildiğinin ve mal veya hizmetin sunulduğunun ispatı satıcı veya sağlayıcıya aittir.
(5) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Cayma süresi içinde satıcı veya sağlayıcı sözleşmeye konu mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya tüketiciyi borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Tüketici, cayma süresi içinde malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir.
(6) Satıcı veya sağlayıcının bu maddede belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket etmesi veya tüketiciyi cayma hakkı konusunda gerektiği şekilde bilgilendirmemesi durumunda, tüketici cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı değildir. Her hâlükârda bu süre cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona erer.
(7) Sözleşmenin zorunlu içeriği, kapsam dışı sözleşmeler, doğrudan satışlar, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, bilgilendirme yükümlülüğü, teslimat, satış yapacaklarda aranacak nitelikler ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Mesafeli sözleşmeler
MADDE 48- (1) Mesafeli sözleşme, satıcı veya sağlayıcı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın, mal veya hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ana kadar ve kurulduğu an da dâhil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir.
(2) Tüketici, mesafeli sözleşmeyi ya da buna karşılık gelen herhangi bir teklifi kabul etmeden önce ayrıntıları yönetmelikte belirlenen hususlarda ve siparişi onaylandığı takdirde ödeme yükümlülüğü altına gireceği konusunda açık ve anlaşılır şekilde satıcı veya sağlayıcı tarafından bilgilendirilir. Tüketicinin bilgilendirildiğine ilişkin ispat yükü satıcı veya sağlayıcıya aittir.
(3) Satıcı veya sağlayıcı, tüketicinin siparişinin kendisine ulaştığı andan itibaren taahhüt edilen süre içinde edimini yerine getirir. Mal satışlarında bu süre her hâlükârda otuz günü geçemez. Satıcı veya sağlayıcının bu süre içinde edimini yerine getirmemesi durumunda tüketici sözleşmeyi feshedebilir.
(4) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Tüketici, cayma hakkı konusunda gerektiği şekilde bilgilendirilmezse, cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı değildir. Her hâlükârda bu süre cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona erer. Tüketici, cayma hakkı süresi içinde malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir.
(5) Oluşturdukları sistem çerçevesinde, uzaktan iletişim araçlarını kullanmak veya kullandırmak suretiyle satıcı veya sağlayıcı adına mesafeli sözleşme kurulmasına aracılık edenler, bu maddede yer alan hususlardan dolayı satıcı veya sağlayıcı ile yapılan işlemlere ilişkin kayıtları tutmak ve istenilmesi hâlinde bu bilgileri ilgili kurum, kuruluş ve tüketicilere vermekle yükümlüdür. Ancak bu fıkra kapsamında aracılık edenler, satıcı veya sağlayıcı ile yaptıkları sözleşmeye aykırı fiillerinden dolayı sorumludur.
(6) Mesafeli sözleşmelerde, kapsam dışı sözleşmeler, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, bilgilendirme yükümlülüğü, teslimat ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler
MADDE 49- (1) Finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir.
(2) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, tüketicinin sözleşmenin kurulmasına ilişkin iradesini açıklamadan önce, cayma hakkı, tüketicinin kabul beyanı vermesi hâlinde yükümlülük altına gireceği ve ayrıntıları Bakanlıkça belirlenen diğer hususlarda, açık, anlaşılır ve kullanılan iletişim araçlarına uygun bir şekilde bilgilendirilmesi zorunludur. Bu bilgilendirmenin ticari amaçla yapıldığı anlaşılır olmalı ve sesli iletişim araçlarının kullanıldığı hâllerde sağlayıcının kimliği ile görüşme talebinin sebebi her görüşmenin başında belirtilmelidir. Tüketicinin sözleşmenin kurulmasına dair kabul beyanı kullanılan iletişim araçlarına uygun olarak fiziki veya elektronik ortamda tespit veya kayıt edilir. Sağlayıcı, cayma hakkının iletilmesi ile fiziki veya elektronik ortamda yapılacak tespit veya kayıtlar için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
(3) Sağlayıcının, sözleşmenin bütün şartlarını ve Bakanlıkça belirlenen diğer hususları, kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı aracılığıyla tüketiciye iletmesi zorunludur. Bu yükümlülük, tüketicinin sözleşmeyi kuran iradesini yöneltmesinden önce veya tüketicinin talebi üzerine yazılı bilgilendirmeye elverişli olmayan bir uzaktan iletişim aracı kullanılarak sözleşmenin kurulması hâlinde sözleşmenin kurulmasından hemen sonra yerine getirilir.
(4) Tüketici, sözleşme ilişkisinin devam ettiği süre içinde herhangi bir ücret ödemeksizin sözleşmenin kâğıt üzerinde yazılı bir örneğini talep edebilir. Ayrıca tüketici, finansal hizmetin niteliğiyle bağdaşması hâlinde kullanılan uzaktan iletişim aracını değiştirme hakkına sahiptir.
(5) Tüketici, finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerden on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispatla yükümlüdür. Sigorta sözleşmelerine ve bireysel emekliliğe ilişkin sözleşmelerde ise cayma süresi hakkında diğer mevzuatta yer alan tüketici lehine olan hükümler uygulanır.
(6) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesine ilişkin talebini herhangi bir uzaktan iletişim aracıyla iletmesi yeterlidir. Tüketici, sözleşmeyi sona erdirmek için sözleşmenin tesis edilmesini sağlayan yöntemden daha ağır koşullar içeren bir yöntem kullanmak zorunda bırakılamaz.
(7) Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmelerde, uzaktan iletişim araçlarının kullanılması, kapsam dışı sözleşmeler, kartla ödeme, tüketici ile sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
Devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri
MADDE 50- (1) Devre tatil sözleşmesi, bir yıldan uzun süre için kurulan ve tüketiciye bu süre zarfında birden fazla dönem için bir veya daha fazla sayıda gecelik konaklama imkânı veren sözleşmelerdir.
(2) Devre tatil sözleşmeleri ile sağlanan hakkın şahsi veya ayni bir hak olması bu maddenin uygulanmasını engellemez. Devre tatile konu taşınmazın inşa edileceği arsa için yapı ruhsatı alınmadan tüketicilerle ön ödemeli devre tatil sözleşmesi yapılamaz.
(3) Uzun süreli tatil hizmeti sözleşmesi, bir yıldan uzun süre için kurulan ve tüketiciye, belirlenen süre zarfında konaklamaya veya konaklama ile birlikte seyahat ya da diğer hizmetlerin beraber sunulduğu durumlara ilişkin indirim yahut diğer menfaatlerden faydalanma hakkı verilen sözleşmelerdir.
(4) Tüketicilere aşağıdaki sözleşmelerin kurulmasından en az bir gün önce, Bakanlıkça belirlenen hususları içeren ön bilgilendirme formu verilmesi zorunludur:
a) Devre tatil sözleşmeleri
b) Uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri
c) Değişim sözleşmeleri
ç) Satıcı veya sağlayıcının, devre tatil veya uzun süreli tatil hizmetinin alınıp satılması hususunda tüketiciye yardımcı olduğu yeniden satış sözleşmeleri.
(5) Mesafeli satış yöntemiyle kurulan sözleşmeler hariç olmak üzere satıcı veya sağlayıcı, tüketicinin kendi el yazısıyla sözleşme tarihini yazmasını ve sözleşmeyi imzalamasını sağlamakla yükümlüdür. Yazılı veya mesafeli olarak kurulan bu sözleşmelerin bir nüshasının kâğıt üzerinde veya kalıcı veri saklayıcısı ile tüketiciye verilmesi zorunludur. Daha ağır şekil şartları öngören kanun hükümleri saklıdır.
(6) Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Devre mülk hakkı veren sözleşmeler hariç olmak üzere, cayma süresi dolmadan satıcı veya sağlayıcı, tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya tüketiciyi borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Devre tatil, uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri ve bu sözleşmelerle birlikte düzenlenmiş olan yeniden satım, değişim ve ilgili diğer tüm sözleşmeler cayma hakkının kullanılması ile birlikte kendiliğinden sona erer.
(7) Tüketicinin ödeyeceği bedel, kısmen veya tamamen satıcı veya sağlayıcı ile kredi veren arasındaki anlaşmaya dayanılarak bir kredi veren tarafından karşılanıyorsa, tüketicinin sözleşmeden cayması ve buna ilişkin bildirimin cayma süresi içinde ayrıca kredi verene de yöneltilmesi hâlinde, bağlı kredi sözleşmesi de herhangi bir tazminat veya cezai şart ödeme yükümlülüğü olmaksızın sona erer.
(8] Bakanlıkça projedeki devre sayısı ya da projenin toplam bedeli kriterlerine göre belirlenecek büyüklüğün üzerindeki projeler için satıcı veya sağlayıcının ön ödemeli devre tatile konu taşınmazın satışına başlamadan önce kapsamı, koşulları ve uygulama esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırması veya Bakanlıkça belirlenen diğer teminat veya şartları sağlaması zorunludur. Bina tamamlama sigortası kapsamında sağlanan tazminat, teminat ve benzeri güvenceler iflas veya tasfiye masasına dâhil edilemez, haczolunamaz, üzerlerine ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz konulamaz.
(9) Devre tatile konu taşınmazın ön ödemeli satılması durumunda, devir veya teslim tarihine kadar tüketicinin herhangi bir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkı vardır. Sözleşmeden dönülmesi durumunda satıcı, sözleşme bedelinin yüzde ikisine kadar tazminat talep edebilir. Satıcı, yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmezse tüketiciden herhangi bir bedel talep edemez. Sözleşmeden dönülmesi durumunda, tüketiciye iade edilmesi gereken tutar ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belge, dönme bildiriminin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren en geç doksan gün içinde tüketiciye geri verilir. Satıcının aldığı bedeli ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgeyi iade ettiği tarihten itibaren, tüketici on gün içinde edinimlerini iade eder.
(10) Devre tatil amaçlı taşınmazın ön ödemeli satışında devir ve teslim süresi sözleşme tarihinden itibaren otuz altı ayı geçemez.
(11) Devre tatil, uzun süreli tatil hizmeti, yeniden satım, değişim sözleşmeleri ve ön bilgilendirmenin içeriği, tüketici ile satıcı ve sağlayıcının hak ve yükümlülükleri, cayma hakkı, ön ödemeli satışlar ile diğer uygulama usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
(DEVAMI AŞAĞIDA)
#267
Merhabalar. Eski eşinizin buna hakkı yok. Yasal yoldan yapmanız gereken şey, aşağıdaki linkte belirtilen formları (her bir formdan ikişer adet olmak üzere) dordurup mahkeme kararıyla birlikte bulunduğunuz yerdeki icra müdürlüğüne bir dosyayla (dosyayı adliyedeki baro odasından satın alabilirsiniz) müracaat ederek işlem başlatmaktan ibarettir. Takip kesinleştiğinde, gerektiğinde icra memuru vasıtasıyla (boşanma kararında belirtilen gün ve saatlerde çocuğunuzla birlikte olabilmek için) çocuğunuzu zorla almaya gidebilirsiniz. Bununla birlikte, siz böyle bir yola giderseniz, eski eşiniz de nafaka bedelini ödemediğiniz için hakkınızda yasal takip başlatabilir; şayet başlamış bir takip varsa, üç aylık hapis cezası almanız için hakkınızda şikayetçi olabilir. Özetle zor bir durum... Allah kolaylık versin...


www.istanbulbarosu.org.tr/icra/Ornek_1_eski_48.doc
www.istanbulbarosu.org.tr/icra/Ornek_3_eski_55.doc
#268
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Bahsettiğiniz şahıslar hakkında Türk Ceza Kanunu'nun aşağıda belirtilen hükümleri uyarınca ceza davası açılacaktır. Elbette burada yazdığınız tüm hususların ifadenizde de aynen bulunması gerekmektedir. Bunun dışında, savcılığın durumun vahametinden haberdar olması ve işlemleri hızlandırması için bir müsait zamanınızda bulunduğunuz yerdeki adliyeye giderek olayı soruşturan savcıyla görüşmeniz faydalı olacaktır. Soruşturma dosya numaranızı ve dosyaya hangi savcının baktığını adliyedeki savcılık hazırlık kalemindeki memurlardan öğrenebilirsiniz. Sınavlarınızın bu büyük soruna rağmen başarıyla geçmesini temenni ediyorum. Allah kolaylık versin...


   Kasten yaralama
   Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
       (2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi  üzerindeki  etkisinin basit  bir  tıbbî  müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
   (3) Kasten yaralama suçunun;
   a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
   b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
   c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
   d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
   e) Silahla,
   İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

       Tehdit
   Madde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
   (2) Tehdidin;
   a) Silahla,
   b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
   c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
   d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
   İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
   (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

   Konut dokunulmazlığının ihlali
   Madde 116- (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   (2) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
   (3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
   (4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

        Hakaret
   Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
   (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
   (3) Hakaret suçunun;
   a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
   b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
   c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
   İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
   (4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
   (5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

   Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs
   Madde 277- (Değişik: 2/7/2012-6352/90md.)
(1) Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.
#269
Merhabalar. Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 203. maddesine istinaden (madde metni aşağıdadır) iddianızı ispat için şahit dinletme imkanınız var. Özellikle parayı hesabına yaptırdığınız enişteniz lehinize şahitlik yapmayı kabul ederse, ağabeyinize dava açmayı ciddi ciddi düşünebilirsiniz. Allah kolaylık versin...




Madde 203- (1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:

    a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.

    b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.

    c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.

    ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.

    d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.

    e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.
#270
Merhabalar. Güncel adresinizi tespit etmek için faks çekmenizi istemiş olabilirler. Bunun dışında bir ihtimal aklıma gelmiyor
#271
Merhabalar. Patronunuz sizden en fazla ihbar süresi boyunca çalışmanızı veya ihbar tazminatını ödemenizi talep edebilir. Burada seçme hakkına sahip olan sizsiniz; yani çalışma veya tazminattan birini seçebilirsiniz. Aşağıda buna ilişkin İş Kanunu`nun 17. maddesi bulunuyor, incelersiniz. Teminat senedinin iadesi ve iş akdinin feshi hususunda işverene yazılı bildirimde bulunmanızı ve tarih-kaşe-imza ile alındı yaptırmanızı, alındılı nüshayı da saklamanızı tavsiye ediyorum. Son olarak iş akdinizi haklı bir sebep olmaksızın kendi iradenizle feshettiğinizi belirttiğinizden kıdem tazminatı talep edemezsiniz. Allah kolaylık versin...



Madde 17 - Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.

    İş sözleşmeleri;

    a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

    b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

    c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

    d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,

    Feshedilmiş sayılır.

    Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.

    Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.

    İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.

    İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat ödenmesini gerektirir.

    Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.
#272
Merhabalar. Devrettiğiniz kişilerden çekleri geri alıp bankaya teslim edemiyorsanız işiniz zor. Bir şekilde çeklerin bankaya teslimini sağlayamazsanız, icra kanalıyla teminat olarak sizden talep edilen tutarı ödemek (veya bu icra takibinin sıkıntılarıyla birlikte yaşamak) zorunda kalırsınız. Allah kolaylık versin...
#273
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Madem ki tehdit ve hakarete ilişkin elinizde sms gibi sağlam deliller mevcut (ki bu sms'lerin savcılık tarafından cep telefonu operatöründen temin edilmesi de her zaman mümkündür; yani sms'ler telefonunuzdan silinse bile savcılık bu sms'lere operatör kanalıyla her zaman ulaşabilir ve bu yolla teyidini de sağlayabilir), o halde ilgili kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu'nda yer alan aşağıdaki hükümler kapsamında savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Suç duyurusu için öncelikle üç nüsha olacak şekilde bir dilekçe hazırlamanız ve dilekçede şikayet ettiğiniz kişilerin kimlik ve adres bilgileri ile özet halinde olaylardan bahsederek suç işleyen kişilerin cezalandırılmasını talep etmeniz ve size en yakın adliyeye giderek dilekçeyi müracaat savcılığına sunarak kayda geçirmeniz yeterli olacaktır. Savcılık tarafından yapılacak soruşturma neticesinde şayet ilgililer hakkında ceza davası açılırsa ve yapılacak yargılamada da mahkum edilirlerse, akabinde tazminat davası açabileceğiniz gibi savcılık soruşturması esnasında da (yani henüz ceza davası açılmadan evvel) zararınızın giderilmesi karşılığında ilgili şahıslarla uzlaşmaya varmak suretiyle de sonuca ulaşabilirsiniz. Allah kolaylık versin...



       Tehdit
   Madde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
   (2) Tehdidin;
   a) Silahla,
   b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
   c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
   d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
   İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
   (3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

   Hakaret
   Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
   (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
   (3) Hakaret suçunun;
   a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
   b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
   c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
   İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
   (4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
   (5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

   Mala zarar verme
   Madde 151- (1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
   (2) Haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
#274
Merhabalar. Yardımsever bir üyemizin iyi niyetle vermiş olduğu cevaplarda hatalı bilgiler olduğu için bu cevapları ve cevaplarla ilgili kurulan diyalogları sildim. Sorularınızın cevabı kısaca şu şekilde:

1) Müşteki/mağdur sıfatıyla yargılamada taraf teşkil ettiğinize göre endişe etmenize hiç gerek yok; gerekçeli kararda sizin aleyhinize bir durum olamaz. Size rahatsız edebilecek tek şey, şikayet ettiğiniz ve bunun sonucunda hakkında ceza davası açılmış olan kişinin (sanığın) yargılama sonunda beraat etmiş olmasıdır ki siz zaten şikayetten vazgeçmişsiniz. Dolayısıyla bu da sizin için sorun teşkil etmeyecektir diye düşünüyorum. Özetle, verdiğiniz bilgiler çerçevesinde olayı değerlendirilsek, endişe ettiğiniz gibi aleyhinize bir ceza çıkmış olma ihtimali hukuken mümkün değildir. Ceza almanız için mutlaka "sanık" sıfatıyla yargılanmanız gerekir. Mahkeme şayet iftira suçunu işlediğiniz kanaatine varırsa, en fazla hakkınızda suç duyurusunda bulunulması yönünde karar verecektir ki böyle bir durumun olup olmadığını da gerekçeli karardan ve özellikle son duruşma zabtından anlamanız mümkündür.
2) Elekronik imza (e-imza) veya mobil imza kullanıyorsanız, www.uyap.gov.tr sitesinden vatandaş girişi yaparak UYAP sistemine aktarılmış olan dosyadaki tüm bilgi ve belgeleri (ki büyük bir bölümü UYAP sistemine aktarılır) inceleyebilirsiniz. Bunun dışında dosyadaki bilgi ve belgeleri incelemenin tek yolu, ilgili mahkemeye bizzat gitmekten geçer.
3) Gerekçeli karar, mahkemenin son duruşmada açıklamış olduğu hükmün (olayımızda beraat kararının) hukuki gerekçesini ve dayanağını ihtiva eden mahkeme kararıdır.
4) Tebligat konusunda endişe etmenize gerek yok. Ceza Hukuku kapsamında yapılan tebligat masrafları devlet tarafından karşılanmaktadır. Dolayısıyla gerekçeli karar mahkeme tarafından yazıldığında (ki genellikle hükmün açıklandığı duruşma tarihinden sonraki 10 gün ila bir aylık süre içinde hazırlanmış olur) taraflara gerekçeli karar tebliğe çıkartılacaktır. Bu süreçte sizin yapmanız gereken bir şey yok. Burada dikkat etmeniz gereken husus, tebligatın dosyada kayıtlı olan son adresinize ve/veya MERNİS'te kayıtlı olan adresinize gönderilecek oluşudur. Dolayısıyla bu adreslerden ayrılmışsanız, gerekçeli kararın elinize ulaşmasını sağlamak amacıyla yeni adresinizi gecikmeksizin mahkemeye bildirmelisiniz. Allah kolaylık versin...
#275
Sanıyorum bu günlerde cevabı aranan soru şu: Ak Parti ile Gülen Cemaati neden karşı karşıya geldi ?

Ak Parti iktidarına doğrudan destek veren Gülen Cemaati son iki yıldan beri neden iktidar -özellikle Başbakan Erdoğan- karşıtı politika izlemeye başladı ?

Soruyu şöyle de sorabiliriz: 17 Aralık operasyonundan sonra Ak Parti neden doğrudan Gülen Cemaati liderliğini ve devlet içindeki paralel yapılanmayı doğrudan ve açıktan hedef almaya başladı ?

Malum yorumlar, analizler farklı. Herkes baktığı yere, bulunduğu tarafa göre olayları değerlendiriyor.

Genellikle Gülen Cemaati tabanı ile Ak Parti tabanının önemli bir bölümü inanç, düşünce ve yaşam tarzları itibariyle aynı veya birbirlerine çok yakın. Hatta bazı il ve ilçelerde, "mütevelli heyet üyeleri" ile Ak Parti yönetici veya üyelerinin aynı kişiler olduğu, son çatışma ortamında en fazla rahatsızlığı da bu kişilerin çektiği biliniyor.

Hal böyle olunca, çatışma ortamının ne Gülen Cemaatine, ne Ak Parti'ye ne de ülkemize faydasının olmadığını bilen ehli insaf kalemler, gönülleri incitmemek için yoğurdu üfleyerek yeme titizliği ile konuşuyor ve yazıyorlar. Buna karşı bir güruh ise maalesef çatışmadan son derece memnun, yangına körükle gidiyor, hakaret, iftira, istihza malzemelerini bol keseden hasımlarına savurarak bir daha yüz yüze bakamayacak, karşılıklı konuşamayacak bir ortam oluşturuyorlar.

Halbuki öncelikle sükunetle konuşabilmeye, birbirlerini dinlemeye ihtiyacı var tarafların. Bir tarafta devlet var diğer tarafta Türkiye'deki cemaatlerden bir cemaat. Nasıl olur da bir cemaat devletin muhatabı olarak görülür tarzı yaklaşımların, çözüme bir katkı sağlamayacağını ve dikkate alınmaması gerektiğini ifade etmek isterim.

Sulh girişimlerinin zamanının geçtiğini söyleyenler olabilir. Bir yere kadar doğrudur. Ancak bütün ülkeyi ilgilendiren bir sorun devam ediyorsa, çözüm için her aşamada öneriler sunmak, pratikler geliştirmek zorunluluğu vardır. Elbette Türkiye bu sorunun da üstesinden gelecektir ama en az hasarla olması için çaba sarf etmek gerekmez mi?

Öyleyse Gülen Cemaati ile Ak Parti arasındaki kavganın asıl nedenine doğru teşhis koymak gerekir.

2001 yılında kurulup 2002 yılında girdiği ilk seçimlerde tek başına iktidar olan Ak Parti,  kendini tanımlaması, sosyal, ekonomik, kültürel, siyasi hedefleri, programı, vaatleri, 12 yıllık icraatları ve 2023 vizyonuyla tanınıyor. Üç dönemdir demokrasi sınavından başarı ile çıkıyor. Ak Parti'yi, geçmişte birlikte siyaset yaptıkları Milli Görüş çizgisine hapsetme imkanı olmadığı, bugünkü  yüzde 50 halk desteği ile anlaşılıyor.

Bu desteği verenler arasında, yıllardan beri devlet eliyle mağdur edilen, zenci muamelesi gören, temel hak ve özgürlüklerinden mahrum edilen, hukuk önünde hak araması bile engellenen, kısaca "öz yurdunda parya" muamelesi gören inançlı vatandaşlarımız ile bir çok dini cemaatlerin bulunduğu  bir gerçektir.

Gülen Cemaati de özellikle 2010 referandumu ve 2011 seçimlerinde sahip olduğu medya ve mensuplarıyla Ak Parti'ye açık destek vermiştir. 2011 seçimlerinden sonra ise Ak Parti ile yollarının neden ayrıldığını Wall Street Journal'a verdiği röportajda demokratikleşme reformlarının devam ettirilmemesine bağlayan Fethullah Gülen şöyle açıklıyor:

"Ancak biz bu demokratikleşme reformlarının devam etmesini isterdik. 2010 yılındaki anayasa değişikliklerini "yetmez ama evet" sloganı ile destekleyen Türk halkı geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından üzüntü duyuyor. Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa demokratik kazanımları sağlamlaştıracak ve Türkiye'yi AB'nin demokratik değerlerine bağlayacaktır. Maalesef bu çaba şu an terk edilmiş durumda."

Hocaefendi, devam etmesini istediği demokratikleşme reformlarının neler olduğunu açıklamıyor. Hatta demokratik ilerlemenin tersine döndüğünü ifade ediyor. Oysa

2010 yılından sonraki hükümetin reformları özellikle inançlı kesimin dün hayal bile edemediği önemde. Askeri vesayete gerekçe yapılan 35.maddenin değiştirilmesi, İnançlı kesimlere baskı uygulamalarına gerekçe yapılan tüm Başbakanlık genelgelerinin kaldırılması, kurban derisi, zekat, fitrelerin THK'na verilme zorunluluğuna son verilmesi, okullarda Kur'an ve Siyer derslerinin isteğe bağlı tercihli ders olarak okutulması, meslek liselerinin, İmam-Hatip Liselerinin katsayı mağduriyetlerine son verilmesi, üniversitelerde başörtüsü ile eğitim özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, kılık kıyafet yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile üniversiteler dahil bütün kamu kurumlarında başörtülü olarak çalışma özgürlüğünün sağlanması ve son olarak TBMM'de başörtülü olarak vekillik yapma yolunun açılması. Gayrımüslim vakıf mallarının iadesi, anadilde özel eğitim, farklı dil ve lehçelerde seçim propagandası imkanı, seçim barajının düşürülmesi için muhalefete alternatifli öneri sunulması v.s.

Şimdi Ak Parti'ye oy verenler ile Hizmet Hareketi'ne gönül veren, himmette bulunanlar samimiyetle şu soruları soracaklardır/sormalıdırlar:

28 Şubat Darbe döneminde, üniversiteli kızlarımızın polis zoruyla başörtülerini zorla çıkarttıkları bir süreçten her alanda eğitim özgürlüğünü sağlayan Ak Parti reformları demokratik reformlar değil mi?

28 Şubat darbe döneminde, başörtülü milletvekiline "bu kadına haddini bildirin" diye kinini kusarak, önce Meclis'ten attıran daha sonra vatandaşlıktan çıkaran Bülent Ecevit ve paralel siyasilerin uygulamalarına son vererek TBMM'de başörtülü olarak millet iradesini temsil yolunun açılması AB reformlarına uygun değil mi?

Okullarımızda Kur'an- Kerim ve Sevgili Peygamberimizin hayatının öğretildiği Siyer derslerinin seçmeli ders olarak okutulmasının sağlanması, din ve inanç özgürlüğü açısından geriye gidiş mi ? Demokratik reform mu ?

Kılık kıyafet yönetmeliği değişikliği ile kamu görevlileri arasında eşitliğin sağlanması evrensel hukuk kurallarına uygun demokratik bir reform değil mi ?

Soruları çoğaltabiliriz. Hocaefendi'nin açıklamasının Ak Parti'ye ilkesel olarak verdiği desteği çekmelerine haklı bir gerekçe olmadığı açık. Öyleyse neden ? Gelecek yazımızda devam edelim.

Reşat Petek
http://www.haber7.com/yazarlar/resat-petek/1120846-gulen-cemaati-ak-parti-kavgasinin-asil-nedeni




2011 sonrası ne değişti? Reşat Petek, haber7.com

2011 yılından itibaren Gülen Cemaati'nin Ak Parti'ye verdiği desteği kesmesinin asıl sebebinin, "geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından" kaynaklanmadığı, hükümetin attığı somut adımlarla net olarak ortada.

Sorumuzun cevabını ararken, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 30.12.2013 tarihli açıklaması dikkatimizi çekiyor. Bu açıklamada somut ikna edici gerekçeler var mı birlikte bakalım;

"Muhterem Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'nin, ülkeye çok hizmetleri geçmiş AK Parti'ye karşı bir husumeti bulunmamaktadır. Hizmet, AK Parti'nin 2002-2011 arasındaki her tür demokratikleşme hamlesini açıkça desteklemiştir. Ancak, Sayın Erdoğan'ın ve partisinin yönetiminde, eylemlerinde ve eylemsizliklerinde 2011 genel seçimlerinden bu yana ciddi bir farklılık oluştuğu açıktır. AB sürecinin yavaşlaması, kuvvetler ayrılığını erozyona uğratan şekli ile başkanlık teklifi, medya özgürlüklerinin giderek daralması, parlamenter denetimin zayıflaması, Sayıştay'ın görevini yapamaz hale gelmesi ve otoriterleşme emarelerinin artması, son olarak yargıya bile müdahale edilmesi AK Parti'yi destekleyen sağduyulu kesimleri ülkenin geleceği ile ilgili derin endişelere sevk etmiştir."

İnandırıcı geliyor mu bu gerekçeler size.  CHP'nin ana muhalefet olarak ortaya koyduğu siyasi eleştirilerden ne farkı var ?

AB sürecindeki yavaşlama Ak Parti iktidarının kararsızlığından mı, AB'nin ayak sürümesi ve şimdiye kadar aday hiçbir ülkeye yapılmayan dayatmalardan mı kaynaklanıyor?

Anayasa çalışmalarında gündeme gelen başkanlık teklifi Meclis içinde ve dışında tartışıldı ve komisyonda mutabakat sağlanamadı. Bütün siyasi partilerin mutabakatı ile çoğulcu katılımcı bir anayasa yapılsın diye demokratik temsil gücünü bir tarafa bırakıp eşit oy ile masaya oturan Ak Parti'nin yeni yapılacak anayasaya başkanlık sistemiyle  ilgili bir teklif sunma hakkı da olmasın mı?

Medya özgürlüklerinin giderek daralması ve Başbakan'ın otoriterleşmesi iddialarını kendisini siyasetin dışında tanımlayan Gülen Cemaati  sözcüleri hiç ağızlarına almamalıydı. Bir gazetede nelerin yazılıp yazılmayacağı konusunda görüşmeleri faş olan, Başbakan Erdoğan'a "boşbakan" diyebilenler, 27 Mayıs darbecilerinin Menderes'e karşı kullandıkları dil ve üslubu kullanmamalıydı.

İhtilafın/çatışmanın gerçek nedenini Gülen Cemaati yayın organlarından Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, 'İslami olana karşı siyasal İslamcılık' balıklı yazısında "iki farklı anlayışın ayırt edici özelliklerinin altını çizmenin vakti geldi" diyerek açıklıyor.

Yazar öncelikle iki farklı İslam anlayışının varlığından ve tarihi gelişiminden söz ediyor. Birincisi Anadolu toprakları üzerinde neşet etmiş, yerli bir İslam anlayışı ve bugünkü temsilcileri, ikincisi Batılı devletler tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilen Hindistan, Pakistan, Mısır, Kuzey Afrika gibi İslam coğrafyalarında Batı'ya reaksiyon olarak ortaya çıkmış siyasal İslamcı hareketlerden beslenen Türkiye'deki İslamcı hareketler ve bugünkü temsilcileri var diyor.

Yazıda, geleneksel ve yerli İslami yaklaşımın 1970'lerden itibaren güçlü bir unsuru olarak Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öncülük ettiği Hizmet Hareketi ile Anadolu dışından beslenen siyasal İslamcı partilerin hiçbir zaman uyuşmadığı, bu nedenle "Milli Görüş" çizgisinde kurulup kapatılan partilere ve lideri Erbakan'a hiçbir dönemde destek olmadığına yer veriliyor. Ak Parti'nin ise geleneksel geçmişinden farklı olarak 2002-2011 yılları arasında Hizmet Hareketi'nin izlediği rotaya yaklaştığı için desteklendiğini, 2011 yılındaki büyük seçim zaferinden sonra ise, politikalarının değiştiği ve siyasal İslamcı rotaya geri döndüğü için Hizmet Hareketi'nin desteğini çektiğini ifade ediliyor.

Bugün gazetesi yazarı Tarık Toros da  Bülent Kenes'in görüşlerine paralel, siyasal İslamcı kategorisine koyduğu Ak Parti'yi şöyle değerlendiriyor;

"Siyasal İslam tepeden inmecidir. Devlet, Müslümanlar'ın elinde olursa reaya da felâh bulacak, kurtuluşa erecektir. Humeyni'yle, Hamas'la, İhvan'la yakın akrabadır. Siyasal İslam yola çıkarken payanda yaptığı dini hareketleri bir süre sonra gayrimeşru sayar. "Batı uşağı" der, "Amerikan ajanı" yapar, "Siyonist" kalıba sokar. Siyasal İslam olgunlaştıktan sonra tüm unsurların kendine biat etmesini bekler. Etmeyen dışlanır. Siyasal İslam demokrasi yoluyla ülke yönetmeye talip olur. Sandıktan sonra demokrasi, liderin iki dudağının arasındadır. Muhalif fikirler ihanet kabul edilir."

Ak Parti'nin gizli ajandası olduğu, demokrasiyi araç olarak kullanıp halifeliği getirmek istediği, kadınlara zorla başlarının örttürüleceği, belediye otobüslerinde haremlik selamlık uygulaması yapılacağı vs. söylemlerine ne kadar da benziyor.

Aynı yazar, başörtülü Merve Kavakçı'nın siyasal İslam refleksiyle milletvekili yapıldığını söylerken, 4+4+4 eğitim sistemi ile düz ortaokulların önemli bir bölümünün imam hatip lisesine dönüştürülmesini de eleştiriyor.

Ak Parti "ithal siyasal İslam" çizgisine oturtulunca, Mavi Marmara'da takınılan tavır, MİT'in sevk ve idaresindeki yardım TIR'larına yapılan baskınlarla terör örgütlerine yardım yapılıyor algısı oluşturma gayretleri, bir şahsın yakalanması bahane edilerek İHH'ya operasyon haberlerinin özellikle Camiaya yakın medyada verilmesi, eğitim özgürlüğü alanının hem şekil hem muhteva olarak genişletilmesinden duyulan rahatsızlıklar sanırım daha iyi anlaşılıyor.

Hizmet Hareketi'ne gönül veren ve sadece Allah rızası için bedenen dünyanın dört bir tarafına koşturan, fikren ve malen katkıda bulunan geniş tabanın, ne imam hatip okullarının yeniden açılmasından, ne başörtülü milletvekili olmasından ne de 4+4+4 eğitim sistemi değişikliğinden rahatsızlık duymadıklarını, 'Ak Parti'nin dışarıdan ithal siyasal İslamcı olduğu" düşüncesine katılmadıklarını, bu değerlendirmelerden ciddi rahatsızlık duyduklarını ve üzüldüklerini söyleyebiliriz. Ama ne var ki Hizmet Hareketi adına yetkili olan, yazan, çizen ve konuşanların tek doğru olarak kendi yaklaşımlarını görmeleri, dünyaya gösterdikleri hoşgörüyü kendi yol arkadaşlarına gösterememeleri bugünkü çatışmanın temel sebeplerini ele veriyor.

Esasen Hizmet Hareketi'ne gönül verenler ile Ak Parti arasında hiçbir kavga ve çatışma yok. Kavga Hizmet Hareketi yönetiminin yukarıda özetlediğimiz yaklaşımlarını, bir sivil toplum kuruluşu eleştirisi sınırlarında tutmayarak, Türkiye aleyhinde plan kuranlarla paralel bir yapılanma ile aynı rotayı takip etmelerinden kaynaklanıyor.

Reşat Petek - Haber 7
http://www.haber7.com/yazarlar/resat-petek/1122070-2011-sonrasi-ne-degisti
#276
Kapatma davası açıldığında "AK Parti'nin kapatılması, AK Parti'den önce Türkiye için bir felaket" diyen Zaman yazarı, dün Habertürk TV'de katıldığı 'Türkiye'nin Nabzı' programında Ak Partinin kapatılması gerektiğini savunuyordu.

AK Parti'nin kapatılması talebini dile getiren ilk yazar değil Mümtazer Türköne. Aynı gazetenin bir başka yazarı da, geçtiğimiz ay sosyal medyada "Türkiye için tek çıkış yolu var. AKP'ye derhal kapatma davası açılmalı. Artık hukuki ve toplumsal meşruiyetlerini kaybettiler" demişti.

'Asıl amaç Ak Parti kapatılsın' balıklı yazımızda bu değişim ve savrulmayı şöyle yorumlamıştım: "Darbeci/vesayetçi anlayışın devamı bir dille Ak Parti'nin kapatılmasını istemek, sadece Ak Parti karşıtlığı, düşmanlığı değildir. Millet egemenliğine, milli iradeye, hukuk devletine karşı olmak, kumpas kurmaktır. Halkın seçtiği lidere "diktatör" deyip, kimseye hesap vermeye yanaşmayan belli bir sınıf ve zümre iktidarını savunmak  bu olsa gerek."

Mümtazer Türköne de Ak Parti'ye kapatma davası açıldığında, Yargıtay Başsavcısını eleştirerek, amacın ne olduğunu benzer şekilde yorumlamıştı 20 Mart 2008 tarihli yazısında:

"Mesele AK Parti'nin kapatılması ve Tayyip Erdoğan başta olmak üzere partinin çekirdek kadrosuna siyaset yasağı getirilmesinden ibaret değil...Rejim krizi, sistemin kilitlenmesi..."

Doğru bir analizdi, katılmamak mümkün değildi. Demokratik bir sistemde, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından bir siyasi partinin kapatılması krizin başlaması, bu parti seçimlerden birinci çıkmış ve tek başına iktidar olmuş bir parti ise kriz artı sistemin kilitlenmesi ve antidemokratik yöntemlere yol aralanması anlamına geliyordu. 1996 seçimlerinde birinci parti  olmuş Refahyol koalisyonunun büyük ortağı Refah Partisi'nin kapatılması için dava açılması rejim krizine neden olmuş ve 28 Şubat Postmodern Darbesi gerçekleşmişti.

2007 yılında, peş peşe devreye sokulan, 27 Nisan muhtırası, yargı aracılığıyla çıkarılan 367 krizi, Cumhurbaşkanı seçiminin iptaliyle oluşturulan kördüğüm, halkın hakemliği ile kısa sürede çözülememiş olsaydı binyıl süreceği söylenen 28 Şubat zihniyetinin yeni hamleleri kaçınılmazdı. Zamanında alınan  erken seçim kararı, Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesine dair Anayasa değişikliğine referandumda halkın verdiği destek, demokrasi dışı yollarla iktidar devşirmek isteyenlerin hesabını bozdu. Sonuçta milletimiz kazandı. Halkın dediği oldu, demokrasi güçlendi ve bugünlere vesayetten arınmış bir demokrasi ile gelindi.

Siyasi istikrarın devamı, güven ortamının sağlanması, beraberinde  ekonomik ve sosyal reformların yapılmasını, en önemlisi barış süreciyle otuz yıldır akan kanın durması ve terörün önlenmesinde çok önemli mesafe alınmasını sağlamış oldu.

Ancak, Türkiye'nin istikrarını, kalkınmasını, bölgesel bir güç olma yolunda aldığı mesafeleri, hakim güçlerden bağımsız milli politikalar yürütmesini istemeyenler halk desteğini artırarak  yoluna devam eden Ak Parti'yi iktidardan uzaklaştırabilmek için, Ak Parti'ye destek veren kitlelerin en hassas olduğu bir konu olan, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerinden saldırıya geçtiler.

Geniş kitlelerin kısa sürede, asıl meselenin yolsuzluk ve rüşvet soruşturması olmadığını görmeleri ve Ak Parti'ye ve liderine sahip çıkmaları üzerine şimdi, yıkılan askeri vesayetin yerine kendi vesayetlerini hakim kılmak isteyen bir yapılanma Ak Parti'nin derhal kapatılmasını istiyor. Hizmet Hareketi, "Paralel Yapı"  olarak ifade edilen, bu organize oluşumun kendileriyle ilgisi olmadığını açıklasa da, gazete ve televizyonları ve sözcüleri aracılığıyla paralel yapıyı savunma refleksi, içerde ve dışarda Ak Parti ve politikalarını eleştirmeden öte düşmanca tavırlar sergilenmesi açıklamalarının inandırıcı olmadığını ortaya koyuyor. Son olarak Ak Parti'nin kapatılmasını açıktan dillendirmeleri de, tevil ve yoruma ihtiyaç bırakmıyor.

Ak Parti'nin kapatılmasını isteyen Türköne'nin kapatma konusunu gündeme taşımanın ne derece önemli ve etkili olacağını da çok iyi bildiği anlaşılıyor. Bu önemi sözünü ettiğimiz 2008 tarihli yazısında şöyle açıklıyor:  "AK Parti üzerindeki kapatma baskısının, sonuçta AK Parti'nin kapatılmasından daha önemli olduğunu anlamamız lâzım. İstenen, hesaplanan ve beklenen, kendini kurtarma telaşına düşmüş bir AK Parti iktidarı. Halbuki iddianamenin yarattığı tahribattan daha büyüğünü, AK Parti'nin dev cüssesi ile kendini kurtarmak için çırpınması verebilir. AK Parti'nin kapatılması ile kapatma tehdidi ile istenen sonuçların devşirilmesi arasındaki fark, siyasetin anahtarı hükmünde."

Şimdi merak edilen soru şu; Ak Parti'nin kapatılmasını isteyenler, mevcut paralel yapının kapatmayı gerçekleştireceğine mi inanıyorlar, yoksa kapatma tehdidi ile istedikleri sonuçları elde edeceklerine mi?

http://www.haber7.com/yazarlar/resat-petek/1124593-rejim-krizi-sistemin-kilitlenmesi-ve
#277
Fethullah Gülen'in konuşma tarzı çok acayip.

"Desem mi, demesem mi, deyip de demedim mi desem..."

Böyle bir şey.

Dershanelerle ilgili kanun tasarısının meclise sunulduğu iddiası üzerine yaptığı konuşmada, taraftarlarına hitaben "Firavun aleyhinizdeyse, Karun aleyhinizdeyse isabetli bir yoldasınız" demişti.

Dershane meselesinde onların 'aleyhinde' olan kim?

Tabii ki Başbakan Erdoğan.

Öyleyse "Firavun" ve "Karun" suçlamalarının muhatabı kim?

Tabii ki Başbakan Erdoğan.

Gelgelelim, sözkonusu konuşmada Erdoğan ismi geçmediği için Gülen'in Başbakan'ı kastetmediği ileri sürülebiliyor.

Fethullah Gülen'in kimseye beddua etmediği bile iddia edilebiliyor.

Meşhur "mülaane"den sonra girizgâhsız - "Kendimizi de katarak söylüyorum"suz- Arapça bir beddua var; düpedüz beddua; fakat onun da "mülaane"nin bir parçası olduğunu ve dolayısıyla beddua olmadığını söyleyebiliyor Cemaatçi kardeşlerimiz.

Fethullah Gülen'in muradı da bu olsa gerek; "Herkes ne dediğimizi ve ne yaptığımızı anlasın, ama icabında inkâr da edebilelim. Her ihtimale karşı tedbirimizi alalım."

BBC'ye verdiği mülakatta da "tedbir"li laflar etti Ferthullah Gülen.

Zaman zaman "tedbir"i elden bırakıp çok kesin de konuştu ama.

Tevili imkânsız kesinlikte ithamlarda bulundu.

Mesela, 17 Aralık operasyonu konusunda "Bir yolsuzluk olduğu muhakkak" dedi.

Tekrar ediyorum: "Bir yolsuzluk olduğu muhakkak."

Tekrar ediyorum: "MUHAKKAK."

Ortada iddialardan başka bir şey yok ve iddiaların çoğu yerlerde sürünüyor; açılmış bir dava bile yok daha; ne "MUHAKKAK"ı?

Hoca böyle peşin hüküm verirse, polis ve yargıdaki cemaat kadroları neler yapmaz?

Yargısız infaza cevaz vermek değilse nedir bu?

MUHAKKAK olanın ne olduğunu ben söyleyeyim:

Fethullah Gülen, "Firavun" ve "Karun" olarak gördüğü "büyük patron"a savaş açtı ve bütün cemaatini cepheye sürdü.

Cemaat evlerinde ders adı altında yazılan "Erdoğan ve çevresi İran tarafından muta yoluyla esir alındı" gibi korkunç iftira destanlarının, hiç yapılmamış olan bir ihaleye fesat karıştırıldığı iddiasının, Suriyeli devrimcilere yardım için çırpınan Milli İstihbarat Teşkilatı'na düzenlenen sabotajların vs, vs, vs, ancak savaş histerisiyle izah edilebileceği MUHAKKAK.

Cemaatine mensup olmayan bürokratların görevden alınmasını dert ettiğine hiç şahit olmadığımız Fethullah Gülen, 17 Aralık sürecindeki görevden almalara isyan etmekle, görevden alınan kadroları sahiplenip "Onlar bizim arkadaşlarımız" demiş oluyor; bu da MUHAKKAK.

Cemaate ait bir bankanın denetlenmesi konusunda "BDDK'daki ilgili daire başkanı ve yardımcısı bizim arkadaşlarımız" diyenler (ve bu suretle paralel devlet yapılanması içinde olduklarını itiraf edenler), deşifre olan o iki "arkadaş"larının görevden alınması gibi mevzularda "cadı avı" edebiyatı yaptıklarında MUHAKKAK ki saçmalamış oluyorlar.

Son söz: O "muhakkak"lı cümleyi kuran Fethullah Gülen, bundan böyle, kendisine ve cemaatine yönelik hiçbir suçlamada yargı kararı filan soramaz!

http://haber.stargazete.com/yazar/fethullah-gulenin-tedbirsiz-ithami/yazi-836047
#278


Gazeteci Hrant Dink'in cinayete kurban gidişinin yedinci yılı da bitti. Dava süreci ise ikinci bir cinayetten farksızdı.

Peki bugün adil bir yargılamanın yapılacağını umut edebilir miyiz?

Cinayeti nasıl bir konsorsiyum işledi ve üzerini örttü?

Star'dan Fadime Özkan, Dink cinayetini ve dava süreci iyi bilen gazeteci Nedim Şener ile konuştu. Şener cinayeti gören, bundan dolayı canı yakılmış biri. Mart 2011-Mart 2012 arasında Oda TV davasından hapis yatan Şener'in konuyla alakalı "Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları" ile "Kırmızı Cuma" adında iki kitabı da bulunuyor.

ŞENER: Dink cinayetiyle ilgili gerçekler daha dördüncü gün çıkmıştı ortaya ama Dink gömülmeden gerçekler gömüldü. Cinayete bakan o günkü mutabakatı da bugünkü paralel yapıyı da görür. Bugün hedef Başbakan.

Dink davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi örgüt yok kararı verdi. Yargıtay kararı kısmen bozdu ve suç örgütü var, terör örgütü yok dedi. 18 sanıklı dava da böylece yeniden görülmeye başladı. Ama ne aile ne kamuoyu adaletin tecellisine dair umut taşıyor. Hrant için adalet diyerek hapse girmiş ve böyle diyerek çıkmış biri olarak söyler misiniz durum size nasıl görünüyor?

Dink ailesi açısından çok zor ve her seferinde umutlandıran ama sonra insanı yere seren bir süreç yaşanıyor. Davanın esası bakımındansa, 14. Ağır Ceza Mahkemesi Erhan Tuncel ve diğer sanıkları "terör örgütü yoktur" diye beraat ettirdiğinde Bakan Ömer Çelik "Mahkemenin kararı örgüt olmadığını değil tersine ne kadar büyük olduğunu gösteriyor" demişti. Nedeni şuydu: Mahkeme örgüt var deseydi "peki Erhan Tunceli'n üstünde kim var" diye soracaktık. Erhan Tuncel bu işte devletin, istihbaratın parmak izi çünkü. O zaman tekrar istihbarat daire başkanlığına, Trabzon emniyetine yönelecekti. Jandarma etraflıca araştırılacak nasıl bir organizasyonun işi olduğu görülecekti. Mahkeme başkanı da "karar verdim ama içime sinmedi" gibi garip şeyler söylemişti.

Deliller cinayeti çözmek için yeterli

-Bu durum peki bize ne söylüyor?

Örgütün olmadığını değil büyük ve uzantılarının yargıda da olduğunu. Eski derin devletle bugün paralel devlet denilen çetenin içiçe geçtiğini.

-Bugün Türkiye Yargıtay'ın kararı bozduğu günden farklı bir noktada. Bu yeni hal, davanın hakkıyla görüleceği inancını besler mi?

Dink cinayetinde adalet için paralel devlet kavgasından medet ummak zayıflıktır. Bugün elimizdeki tüm deliller adı geçen herkesi yargılamaya yeterli. Davanın Trabzon'dan gelen dosyayla birleştirilmesi gerek. Davanın savcı Muammer Akkaş'tan alınması gerek. Akkaş 25 Aralık operasyonunda gizlilik kararına rağmen tüm bilgileri basınla paylaşırken Dink davasında bilgilere avukatlar da gazeteciler de ulaşamıyordu. (Röportaj bittiğinde savcının görev yerinin değiştiği haberini aldık. F.Ö) Gizlilik kararı da kaldırılmalı.

-Savcı Akkaş görevden alınınca, tam operasyon yapacaktım görevden alındım, dedi?

Dink dosyasını bu kavgaya alet etmek gibi bir ilkesizlik ancak bunlara yakışır.

-Cinayet konsorsiyumunda kimler var? Ortaklık baştan mı kurulmuş, sonradan mı?

Bu davada Trabzon ayağı çok önemli, jandarma ayağı çok önemli, polis istihbarat ayağı çok önemli. Erhan Tuncel'in kimin elemanı olduğuna bakılırsa cinayetin birçok ipucu var. Tuncel tutuklanıp İstanbul'a getirildiğinde çok şeyi anlattı. Biliyor musunuz, aslında gerçeğin büyük bölümü cinayetten dört gün sonra ortaya çıkmıştı. Dink gömülmeden gerçek ortaya çıktı ve Dink gömülmeden gerçekler gömüldü. Ama gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var işte. Ben 2009'tan beri anlatıyorum: Dink cinayetine baktığınızda bugünkü paralel yapının veya yargı cuntasının tüm bağlantılarını orada görürsünüz. Erhan Tuncel'in ifadesinde verdiği isimlerin -Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Sabri Uzun- Mit'çinin, polisin ve jandarmanın bu mahkemede topluca yargılanması gerek. Erhan Tuncel cinayete tek başına karar vermiş, Yasin Hayal azmettirmiş, Ogün Samast tetiği çekmiş değil ki.

Savcı Öz iki davayı niye birleştirmedi?

-Savcı Öz'ün Dink cinayetini Ergenekon davasına bağlamamasının nedeni bu mudur?

Manidardır. Terörist diye gözaltına alındığımda ifademi Zekeriya Öz aldı. Şöyle bir konuşma geçti aramızda, dedim ki: Beni Ergenekonculukla suçluyorsunuz. Ben diyorum ki Dink davasının Ergenekon ile birleştirilmesi gerek, bazı isimler iki dosyada da sık geçiyor / O dedi ki delil yok / Kitabımı okusaydınız görürdünüz polis şeması da var / Dink ailesinin avukatlarına her istedikleri belgeyi verdim / Sizin göreviniz belge vermek değil davaları birleştirmek. İlk iddianamede atıf yapıyor ama sonra birleştirmiyorsunuz". Birleştirseydi Ergenekon operasyonunu yapan polisler de paralel yapı içindeki baş aktör de, Jandarma da, MİT'çi de sanık olurdu. Öz, Dink'i tehdit eden MİT'çiyi Bedrettin Dalan'a kaç diyen kişi olarak sorguladı sanık yaptı ama aynı kişi hakkında Dink cinayetiyle ilgili tek işlem yapmadı.

"Başbakan'a kelepçe takacağım"

-Yapsaydı Ergenekon'u içeren daire bu yapıyı da kapsayacak şekilde genişleyecekti?

Elbette. Fethiye Çetin de söylüyor bunu kitabında, bazı itirafçıların isimlerini verdim ama savcının ajandasında kaldı, diyor. Ergenekon ile Dink davası birleştirilmiş olsaydı o yapı yargılanır, bugün o polis "Başbakan'a kelepçe takacağım" diyemezdi. Ama maalesef yaşandı bunlar.

-Siz bu yapıyı nereden biliyorsunuz?

Başbakan'ın imzaladığı 2 Aralık 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu raporundan. Ali Fuat Yılmazer'in, Ramazan Akyürek'in kızgınlığının temel sebeplerinden biridir bu rapor. Ayrıca raporu yazanları o günkü teftiş kurulu başkanı Muttalip Önal aracılığıyla tehdit de ettiriyor. Çünkü o vakte kadar emniyet boyutu atlanıp sadece jandarma üzerinde duruluyordu ama rapor emniyetteki bu isimlerin cinayetteki sorumluluğunu açığa çıkardı. Ergenekon jandarmayla birlikte bu cinayeti işledi gibi bir fotoğraf sunmaya çalışıyorlardı ama bu gerçeğin küçük bir parçasıydı. Bunu yapanlar basını da kontrol edenlerdi. Bunu görmek için o zaman ki Taraf'a bakmak yeterli.

Husumet BTK raporuyla başladı

-Belgenin isimlerin ve Başbakan'ın imzasının ortaya çıkması mıdır hikayeyi başlatan?

Bu kişilerin Başbakan'a husumetinin miladı da bu belgedir. Belgeyi yayınladığım için nefretleri bana da yöneldi. Kitap Ocak'ta çıkmıştı, bir dava yürüyordu zaten. 6 Mayıs 2009'da M.Yılmaz adına bir ihbar mektubuna dayanılarak tutuklandım. O ihbara göre telefonlarımı dinleten Zekeriya Öz'dür. Bence o ihbarı da polis yazdı. Başbakan'ın oğluna bir cinayet planlandığı, benim de bu örgütün içinde olduğum yazılı ihbarda. Suç unsuru bulamayınca dinlemeyi durduruyorlar.

-Eldeki verilerle ismi geçenlerden kimin kim olduğunu anlatır mısınız tek tek?

Planlayan nasıl öldürüleceğini bilen bir polis. Erhan Tuncel'i aradığında "oğlum hani kafasına sıkacaktı, hani kaçmayacaktı" diyen, bunu bilen bir kişi. Muhittin Zenit'i Erhan Tuncel'i araması için arayan kişi de Ali Fuat Yılmazer, yani o zaman İstihbarat Dairesi C Şubü Müdürü. Cinayetten sonra Ankara ekibi İstanbul'a geliyor, konsültasyon yapılıyor. Kimse yahu Erhan Tuncel istihbarat elemanımızdı, Yasin Hayal'in adının geçtiği raporlar var demiyor. Ne zaman gerçek ortaya çıkıyor? Ogün Samast otobüse binip Samsun'da yakalandığı zaman. Nasıl yakalanıyor? Babası görüntülerinden tanıyıp polise haber verince.

Devleti ele geçiren çeteye karşıyım

-O zaman Başbakan 2008'deki imzasının peşine düşerek örülmüş bu çorabı sökebilir?

Bunu yapmalıdır. Borcudur. Mülkiye Teftiş Kurulu raporu da DDK raporu da, BTK raporunu çürütmek, bu isimleri aklamak üzere yazılmıştı. Bugün Nedim Şener AKP'yi savunuyor diyorlar. Devleti ele geçirmiş bir çeteye karşı olmak AKP'yi savunmak değildir. Halbuki herkes benim nerede durduğumu bilir. Bugün ne diyorsam dün de söylüyordum. Bu da Türkiye'deki algı savaşının bir parçası. Ben gerçeği ortaya koyarım, kimin işine yaradığına bakmam. Başbakan'a karşı da bu gerçeği söylerim, dünyanın her yerinde gazeteciden terörist olmaz kardeşim de derim ama cemaat-hükümet savaşında bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil operasyon olduğunu da anlatırım. Çünkü yaşanan gerçek budur. 20 yıldan beri yolsuzluk konusunda çok çalışmışımdır. Bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil hükümeti hatta doğrudan Başbakan'ı hedef aldığı çok açık.

Rahibi öldürenler Ogün Samast'ı da öldürecekti

-Ogün Samast'ın yakalanması planın bir parçası mı?

Oyunu bozan şey. Düşünün cinayet işleyecek biri bunu beyaz bereyle yapar mı? Başbakanlık Teftiş Kurulu'na diyor ki kendisi: İyi ki de yakalandım. Niye böyle demiş diye peşine düştüm. Meğer "yakalanmasaymış Gümüşhane'de öldürülecekmiş". Onu öldürmek için Trabzon'dan Gümüşhane'ye doğru yola çıkan çete biliniyor. Rahip Santaro da o çetenin silahıyla öldürüldü. Katil psikolojik sağlığı yerinde olmayan 15 yaşında bir çocuk diye lanse edildi. Ama o öyle sıradan bir cinayet değil. Ama kimse gerçeğin peşinde değil. Halbuki içinde aşırı milliyetçilerin, bazı Ergenekoncu isimlerin olduğu, emniyetin polisin olduğu büyük bir konsorsiyumun işidir bu cinayet. Bunlar bütün olarak ele alınmadan da çözülemez. İkincisi de derin devlet ve polis-yargı cuntası dediğiniz şeyin birlikteliği.

Ben Jandarma'nın da MİT'in de rolünü yazdım

-Dink cinayetinde emniyetin rolüne dikkat çekerken jandarmanın rolünü örttüğünüze yönelik eleştiriye cevabınız ne?

Bunu kim söylüyor? 1) art niyetliler 2) kitaplarımı okumayanlar. Görüşüm şudur: Bu cinayet MİT'in, jandarmanın, polisin, bürokrasinin, siyasetin, yargının üstünü kapatmasıyla işlenmiş bir mutabakat cinayetidir. Coşkun İğci ifadesinde adını verdiği jandarmalar, işin üzerlerine kalacağını görünce "komutanlarımız yalan söyleyin dedi biz de söyledik" dediler. Bu sayede hepsi sanık oldu. Ama jandarma dosyası o günden sonra hiç ilerlemedi. Bunu kitabımda yazdım. İkincisi Dink'in MİT'çi Özel Yılmaz tarafından tehdit edildiğini ilk yazan kişiyim 2004'te. Tehdidin kaynağının Genelkurmay olduğunu da ilk kez yazdım. Dolayısıyla bunlar o polislerin ve polislere aracılık eden gazetecilerin uydurduğu yalanlar.

Tabi ki kırgınım ama Hrant'a yapılana dayanamıyorum

-Bütün bunlar size ne hissettiriyor?

Bazen itiraf gibi sözleri duyunca üzülüyorum. Kardeşim anlamanız için bunu mu yaşamanız gerekiyordu diyorum. İnşallah daha fazla geç kalmaz bu işler. Yoksa gerçekten huzur yok. Kendimle ilgili şeyden çok Hrant Dink cinayetiyle ilgili durumdan daha çok etkileniyorum. Gözümün önünde her şey. Bu tiyatroyu nasıl oynuyorsunuz? Bu cinayeti çözmeden ne Başbakan rahata erecek ne bizler ne toplum vicdanı. Bu krizin içinden de çıkamayız. Hükümet ciddi bir özeleştiri yaparsa devleti daha kolay arındırabilir.

-Kırgın mısınız?

Tabi ki kırgınım. Çünkü evinden işine giden biriyim ben. Düşünüyorsunuz; ya içerde ölebilirsiniz. Aileniz psikolojik zarar görüyor. Bir sürü haksızlık yapılırken nasıl sessiz kalınabilir?

http://www.haber7.com/roportaj/haber/1118431-sener-basbakani-hedef-aldiklari-cok-acik
#279
Paralel devlet yapılanmasını 1999'da ilk kez resmi kayıtlara geçiren dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral: 15 Mart'ta raporu İstihbarat Daire Başkanlığı ile Teftiş Kurulu'na gönderdik. Panik oluştu. 18 Mart'ta Gülen ABD'ye gitti.

Emekli Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, 1999 yılında Fethullah Gülen Hareketi'nin devlet içindeki yapılanmasını ve amaçlarını içeren bir rapor hazırladı. İmza attığı raporun ardından Saral'ın hayatı, soruşmalar ve davalarla altüst oldu. 'Gülen Cemaati'nin devlet içindeki paralel yapılanmasını ilk kez deşifre eden ve devlet kayıtlarına geçiren Saral, 90'lı yıllarda cemaatin MİT, Emniyet ve TSK'ya sızmak istediğini ortaya koymuştu.

Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Yardımcılığı ve Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulunan Cevdet Saral'la hazırlamış olduğu raporu, cemaatin devlet içindeki yapılanmasını ve 17 Aralık operasyonun perde arkasını konuştum. 'Terörün Gizli Efendileri' isimli kitabın da yazarı olan Saral, ortaya çıkan tehlikenin 'paralel devletten de öte' olduğuna dikkat çekiyor.

1999 yılında bir rapor hazırladınız. O dönemde çok tartışılan, ses getiren rapor, bugünden bakıldığında çok ilginç tespitler içeriyor. Bu raporun amacı neydi, nasıl ortaya çıktı?

O dönemde çalışmalarımıza öncelikle kendi kitaplarını incelemek, irdelemek suretiyle Fethullah Gülen'in mantık dokusunu ortaya koymaya çalıştık. Enteresan bir mantık dokusuyla karşı karşıya kaldık. Anlatımları dinsel literatüre pek de uymayan, kendisine aşırı derecede önem yükleyen, kendisini esrarengiz gösteren bir kişilikle karşılaştık.

Bunun üzerine ne yaptınız?

Biz ön incelemelerimizde durumun görünenden çok vahim olduğunu görerek İstihbarat Daire Başkanlığı'na, konunun ciddi olduğunu, soruşturmanın sadece Ankara Emniyet Müdürlüğü kapsamında yürütülmesinin yeterli olmayacağını, planlı bir istihbarat çalışması ile sonuca gidilebileceğini ifade eden bir kanaat yazısı yazdık. Ondan sonra da kıyamet koptu. İsimsiz ihbarlar, şikayetler vs. her yönden saldırılar gelmeye başladı.

ANALİZ ORTALIĞI KARIŞTIRDI

Rapor hazırlama işinde ilk somut adımlarınız nelerdi?

Biz bu çalışmaları hazırlarken devletin arşivlerinde bu cemaat ile ilgili bir veri olup olmadığını araştırdık. İstihbarat Daire Başkanlığı'nın hazırlamış olduğu bir kitapçıkta Fethullah Gülen cemaati, fevkalade munis, devlet sistemine aykırı özellikler taşımayan, bu tavrı dolayısıyla radikal İslâmî kesimin hedefi olmuş bir yapı olarak gösteriliyordu. Eğitim faaliyetlerinin yaygın olduğu söylenmekteydi.

Çetin bir soruna el attığınızın farkında mıydınız?

Çalışmaya başladığımızda arkadaşlarıma, cemaatle ilgili bu çalışmayı genişlettiğimizde siyasi reaksiyonlarla karşılaşabileceğimizi ve zorda kalacağımızı ifade ettim. Bunun üzerine arkadaşlarım 'Müdürüm; evimizin içini biz biliriz, şahsi geleceğimiz önemli değil, ülkemizin bekası için ne gerekiyorsa yapalım' dediler. Böylece çalışmaya başladık.

Daha sonra nasıl gelişti çalışmalarınız?

Şubat sonu itibarıyla ortalık karıştı. 15 Mart'ta cemaat yapılanması ve Fethullah Gülen'in yaklaşımlarına yönelik 1. Analiz raporumuzu İstihbarat Daire Başkanlığı ile Teftiş Kurulu Başkanlığı'na gönderdik. Bu raporun İstihbarat Daire Başkanlığı'na ulaşmasının ardından burada bir panik oluştuğuna dair bize haberler gelmeye başladı. 18 Mart'ta da Fethullah Gülen apartopar ABD'ye gitti.

'İSTİHBARAT' NİYE?

Sizde nasıl bir kanaat oluştu?

Kendi anlatımlarından anladığımız kadarıyla ve devlete sızma çalışmaları göz önüne alındığında illegal bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuz kanaatine vardık. Bir cemaat önderi, hasımların faaliyetlerini öğrenmek için bir istihbarat teşkilatı kurmaktan söz ediyorsa, cemaat önderi olmaktan çıkıp örgüt lideri olur. Bir cemaat önderi, niçin istihbarat teşkilatına ihtiyaç duyar ki!

Sizce cemaat nasıl bir yapı?

Cemaat bir misyon hareketidir. Coğrafi bir alanı vardır, devlet içerisinde şimdiye kadar kendi elemanları ve bürokraside kendilerinden olmayan kazanımlarla işlerini yürütmüşlerdir. Fakat ulaştıkları seviye itibariyle bulundukları konumu yeterli görmeyerek siyasi yönetimden iktidar ortaklığı talebinde bulunmaya başlamıştır. Bunun adı da 'paralel yapı'dır. Misyonun adını tarif etmek gerekirse o da 'Derin Türkiye'dir.

Kamuflaj üst düzeyde

17 Aralık operasyonun asıl amacı nedir?

Bu operasyonun asıl amacı, 'yeni dünya düzeni' politikalarıyla milli devletleri dönüştürme politikaları paralelinde sözde demokratik tasarruflarla ve siyasi eylemlerle Başbakan'ı saha dışına almadır.

Cemaat işin neresinde?

Cemaatin bugün itibariyle durduğu yer, adresini de göstermektedir. Demokrasi dışı eylemlerle Başbakan'ı saha dışına alma girişiminin tam da göbeğinde duruyorlar.

17 Aralık operasyonu sonrası benzer bir sızmanın ve paralel yapılanmanın yargı içerisinde de olduğu kanaati çok yaygın. Sizce nasıl?

Gülen, yargı içindeki paralel yapılanmanın nasıl olması gerektiğini, bundan 20 yıl önceki konuşmalarında zaten söylüyor. Adliye'de ve Mülkiye'de nasıl örgütlenileceğinin yöntemlerini ve bu örgütlenmenin hedefini, ayrıca nasıl bir istihbarat örgütü kurulması gerektiğini hem istihbarata karşı koymak hem de istihbaratın hangi alanlarda kullanılacağını profesyonelce izah ediyor.

Personel, İstihbarat ve KOM, paralel yapılanmanın ilk hedefleri oluyor. Neden öncelikle buraları tercih ediyorlar?

Bu birimler emniyet teşkilatının en önemli birimleridir. Devletten cemaate yönelik bir operasyon yapılacaksa bu birimler öncü birimlerdir. Aynı zamanda cemaatin hasımlarına yönelik bir operasyon planlanacaksa, bu birimler üzerinden geliştirilir. Cemaatin amacına ulaşması için bu noktalar, hayati önem arzediyor.

Cemaatle ilgili hazırladığınız raporda bu yapının TSK, MİT ve Emniyet'e sızma çabalarına dikkat çekiyorsunuz. 'Sızmalar' için nasıl bir yöntem izliyorlardı?

Takiyye ve kamufle yöntemlerini en üst seviyede kullanarak bunu gerçekleştiriyorlar.

İLK SIZMA POLİS KOLEJİNE

Bu yapılanma teşkilatta ilk ne zaman görülmeye başlandı?

Cemaatin polis içerisindeki ilk adımı Polis Kolejinde başlamıştır. Polis Koleji'ne ilk sızmaları da 70'lerin ikinci yarısıdır.

Türk bürokrasi tarihinde buna benzer başka bir yapı hatırlıyor musunuz?

Ben 40 yıl bu devlete hizmet ettim. Böyle bir başka yapılanma ile karşı karşıya kalmadım.

Geçmişe baktığınızda ne görüyorsunuz?

Devlette hiçbir evrak kaybolmaz. Biz evrakımızı yazıp bıraktık. Devlet de 10 yıl sonra bizim yazdığımız gerçeklerle karşılaştı. Bu süreç, 35-36 yıllık bir dönemi kapsıyor. O gün cemaate yeni kazandırılan çocuklar, bugün devletin çok önemli mevkilerindeler.

'1889'da dinlemişim

Birinci ve ikinci raporları yazdıktan sonra o dönem neler oldu?

Hakkımızda soruşturmalar başladı. Çalışmayı yürüten 3 arkadaşım görevden alındı. 21 Nisan'da eldeki tüm verileri bir üst yazı ile DGM'ye gönderdik, ardından bize müthiş bir savaş açıldı. Yasadışı telefon dinlemesi suçlamasıyla karşılaşacağım aklıma gelmezdi. Düzmece bilgisayar verileri hazırladılar. Dinleme yapıldığını iddia ettikleri tarihi 1889 olarak gösterdiler. Hatta, dinlediğimizi iddia ettikleri bazı telefon numaraları mevcut bile değildi. Bizimle ilgili suçlamalar sahte belgelerle öyle hâle getirildi ki, biz bir anda, cumhurbaşkanını, başbakanı, milletvekillerini, iş dünyasını dinleyen insanlar hâline getirildik. Bir çemberin içine alındık.

Paralel devletin çok daha ötesi

Cemaat nasıl bir örgütlenme ve hiyerarşiye sahip?

Örgütlenme biçimi illegal örgütlerin yatay ve dikey örgütlenme modellerinin ideal yapılarından etkilenilerek oluşturulmuş Masonik yapılanmaya benzer bir görüntü veriyor. 15 yıl önce mahkeme tutanaklarında söylediğimiz şekliyle cemaat, 'Hasan Sabbah ve Haşhaşileri' organizasyonuyla neredeyse aynıdır.

İstihbarat cihazlarının kaybolması veya özel/cemaatsel amaçlar için kullanılması bu kadar kolay mı?

Böyle bir yapılanma içerisinde bundan daha vahimi de mümkündür.

SİYASİ YÖNLERİ DEŞİFRE OLDU

Paralel devlet tanımlamasına ne diyorsunuz?

Paralel devlet tanımının çok ötesinde bir güç ile karşı karşıyayız. Ortada ciddi bir yapı var. Eğitim kurumları, medyası, yargı güçleri, ekonomik faaliyetleri söz konusu. Bir devlet gibi örgütlenmişler. Kişisel iradeden çok, cemaat ahengi geçerli. Hangi okula gidileceği, kim ile evlenileceği bile cemaat tarafından belirleniyor. Tedbir hiç elden bırakılmıyor.

Gelinen noktayı siyaset açısından nasıl okumak gerek?

Her ne kadar bu hareketin bağlıları, örgütü siyaset dışı olarak tarif etseler de, 'paralel devlet' çabaları ile siyasetin tam ortasında yer alıyorlar. Örgütün ileri gelenleri, bugünden sonra hiçbir şekilde 'Fethullah Gülen siyaset üstüdür' diyemezler; çünkü onun siyasi kimliği açıkça ortaya çıkmıştır. Cemaat siyaset yapmak istiyorsa, siyasetin kurumlarıyla siyaset alanına girer. Bunu yapmazlarsa, 'paralel devlet' olmadıklarına kimseyi inandıramazlar. Aksi halde 'korku imparatorluğu' olurlar.

http://yenisafak.com.tr/roportaj-haber/rapor-yazdim-abdye-gitti-18.01.2014-607809




Gülen Cemaatinin yukarıdaki röportaja cevabı: "Hizmet'e vurmak için Hazreti Peygamber'e hakaret eden aktörlerden medet umdular"

Gülen Cemaati yukarıdaki röportajdaki iddialara şu şekilde cevap vermeye çalıştı:

BURAK KILIÇ - İSTANBUL - 18 Ocak 2014

Bazı gazeteler, Hizmet Hareketi'ne yönelik kara propaganda için, telekulak davasında yargılanan eski emniyetçiler Cevdet Saral ve Osman Ak'a sarıldı. İki ismin, 28 Şubat sürecinde hazırladıkları bir rapor, yaşanan vahameti gözler önüne serdi. Rapor, Peygamberimize hakaretlerle dolu.

28 Şubat'ta emniyette özel bir dinleme odası kurarak 'cemaatçi' avına çıkan ve Hizmet Hareketi'nin bir terör örgütü olduğu iftiralarını atarak örgüt olduğunu ispatlamayı amaçlayan dönemin Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve İstihbarat Şube Müdürü Osman Ak yine sahnede. Yolsuzluk operasyonunun ardından bazı gazetelerde Hizmet Hareketi'ne yönelik başlatılan kara propagandanın kahramanı olarak öne çıkan Saral, önceki gün Yeni Şafak'ın  manşetini süsledi. Saral, haberde, 28 Şubat sürecinde Hocaefendi hakkında rapor hazırladığını ve Fethullah Gülen'in bu rapor sebebiyle yurtdışına çıktığını iddia etti. Ancak Saral'ın Gülen hakkında hazırlattığı ve 28 Şubat'ta Deniz Kuvvetleri'nde de dağıtıldığı yıllar sonra ortaya çıkan raporda İslam'ın temel dinamikleri tartışmaya açılırken, Peygamber Efendimiz (sas), hadisi şerifler ve ayetler hakkında hakarete varan ifadeler kullanılıyor. Raporda Hz. Peygamber'e 'Yalancı, hayalperest, hikâyeci' iftirası yakıştırılıyor. Fethullah Gülen'in de 'Peygamberin yarım bıraktığı bu 'yalancı'lığın günümüzdeki temsilcisi' olduğu dahi iddia ediliyor.

Telekulak davasında yargılanan Saral ve Ak tarafından hazırlanan raporla ilgili Mehmet Baransu ve Tuncay Opçin'in 'Pirus' kitabında önemli ayrıntılara yer veriliyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na sunulan ve komutanlığın da belirli isimlere kitapçık olarak brifing amacıyla dağıttığı 'Fethullah Gülen-Dünü-Bugünü-Hedefi' başlıklı raporda, Hizmet Hareketi'nin terör örgütü olduğu iddia ediliyor.

Kitaptaki bilgilere göre iftiralarla dolu raporun son bölümünde İslam dinine ve Peygamber Efendimiz'e (sas) yönelik hakaretler yöneltiliyor. 'Vahyin bir rüya ve masaldan ibaret, bütün peygamberlerin ise birer yalancı' olduğu iddia edilen rapordaki ifadeler şöyle: "...Bugünkü modern insanlık, hâlâ bundan 1400-2000 yıl önce birkaç hayal ve rüya görüp 'Ben, Allah'ı gördüm, O'nunla konuştum' veya 'Ben peygamberim' demiş olan, birkaç hayalperest ve dengesize mahkûmdur... Türkiye ise bugün hâlâ, bundan 1400 yıl önce yaşamış olan Muhammed adlı Arap bir hikâyecinin hikâyeleri ile korkutulup maddi, manevi sömürülmektedir. Muhammed öldükten sonra, hikâyeleri yandaşlarınca bir kitapta toplanmış ve insanlar bu kitaba bir de kutsallık vererek taptırılmıştır... Bugün Türkiye'ye baktığımızda korkutarak sömürme metodunu başarı ile devam ettiren daha modern hikâyeciler görüyoruz. Bu tipte bir hikâyeci olabilmenin tabii ki belli bir şartnamesi bulunmaktadır. Bunlar genelde akıl hastası raporlu, durup dururken ağlayan kişilerdir. Ne yazık ki Atatürk'ü anlamış bir tek kişinin bile olmaması, bugün Türkiye'de halen, Fethullah Gülen gibi tescilli akıl hastalarının yine aynı korku filmlerini oynatmalarına izin vermektedir."

http://www.zaman.com.tr/gundem_hizmete-vurmak-icin-hazreti-peygambere-hakaret-eden-aktorlerden-medet-umdular_2194087.html
#280
17 Aralık süreci, bir darbe teşebbüsü olmanın bütün özelliğini sergileyerek ve bütün hızıyla devam ediyor. Bu süreçte bütün tersi resmi söylemlerine rağmen, bütün medya kuruluşları ve resmi temsilcileri üzerinden Camia darbenin bütün sorumluluklarını üstlenmiş durumda. Bütün olaylar sanki kendi kendine rutin bir hukuki prosedür içinde cereyan ediyormuş gibi bir havayı her şeye rağmen vermeye çalışıyor. Ancak bu saatten sonra hiç kimsenin olayın yolsuzlukla ilgili boyutuna takılacak düzeyde bir zeka geriliği yok. Camia sözcüleri 17 Aralık operasyonunun ürettiği sembolizm alanına, ayakkabı kutusuna, hediye saate, evdeki para kasalarına çekmeye çalışsa da, bu söylemleri sadece hasmane bir tezahürat, bir kalabalık gürültü olarak yerini buluyor. Aslında bu konudaki performans da giderek camianın niyeti, hedefi ve bu doğrultuda organize olabilme kapasitesi konusunda daha büyük bir kitlesel endişeye yol açıyor.

Bu esnada Fethullah Gülen'in internete düşen konuşma kasetlerinin ise olayın gidişatını belirleyen bir etkisi olduğunu söylemek abartı olmaz. Kuşkusuz bu kasetler üzerinde durmak, ses kaydının kanun dışı bir yolla yapılmış olmasından dolayı etik olarak sorunludur. O yüzden doğrusu ses kaydının düştüğü günün akşamında çıktığım Kanal 24'teki programda, Yaşar Taşkın Koç, Mustafa Kartoğlu ve Hatem Ete ile birlikte etik bir kararla program sonuna kadar bu kasetler üzerinde durmadık. Ancak ertesi gün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın sesin yasadışı yolla kaydedilmiş olmasına yaptığı itirazın sonucunda, kaydın içeriğini doğrulamış olması gerçeğiyle karşı karşıya kalmış olduk.

GYV kasetlerin içeriğini doğruluyor ama bu kaydın yapılmasına itiraz ederken, içeriğinde hiçbir suç unsurunun olmadığını savunuyor ve bir alimin böyle şeyler yapmasının gayet normal olduğunu söylüyor.

Bizzat Gülen'in resmi sözcüsü konumundaki GYV tarafından doğrulandığına göre kasetlerin içeriği hakkında konuşabiliriz artık.

Bir suç unsuru olup olmadığına bence GYV kendi başına ve çok erken karar vermiş oluyor. Kaldı ki, suç unsuru olmasa bile etik olarak hesabını hiç bir zaman veremeyecekleri bir dizi ahlaki sorun var. Belki bir çok alim için bu tür bir sohbetin içinde olmak mümkün olabilir, ama şimdiye kadar bize çizilen Gülen portresi baz alındığında ya o kasetlerdeki Gülen değildir veya şimdiye kadar çizilen, münzevi, hoşgörülü, ibadetine odaklanmış, kitap teliflerinden başka geliri olmayan alim kişi portresiyle Gülen'in bir alakası yoktur.

Ortaya ihaleleri istediği iş adamlarına dağıtan, gazetelerinde yazan köşe yazarlarının ne yazacağına karar veren, başka gazetelerde yazanların yazılarına müdahale eden, devlet içinde kendine bağlı bürokratlara devletin maslahatları aleyhine iş yaptırabilen, bankaların para trafiğini yönlendirebilen, devletin vergi teftişlerini kendine sadık iş dünyasına haber vererek devleti zarara uğratan, dolayısıyla tam tamına 'yetimin hakkına alenen giren' bambaşka bir portre çıkıyor çünkü ve şimdiye kadar anlatılanların en hafif deyimiyle yalan olduğu anlaşılıyor. Dahası, bir aydır 17 Aralık operasyonuyla işlenmekte olan bütün bir yolsuzluk edebiyatının arkaplanına dair bambaşka bir manzara sunuyor.

Bu portrenin gönül yolunun müminlerin, mazlumların, ümmetin gönül yolundan geçmiyor olduğu bu kayıtlarda net bir biçimde görülüyor. Koç'un gönlüne girmeyi önemsiyor ama bunun bütün diğer mümin, mazlum ve haklı insanlarla gönül yollarının tıkanmasına mal olmasını umursamıyor.

Bazı kurumlardaki 'adamlarımız' yoluyla o gönüllere girebilmek için yapılan jestlerin bu ülkeye, bu milletin yetimlerine maliyeti nedir acaba? Koç'a gelecek olan bir teftişin tespit edebileceği mali usulsüzlüklerin önceden haber verilmesi veya haber verilmemişse bile içerdeki adamlar eliyle sorunların usulsüzce temizlenmesinin açık itirafı var orada.

Gülen'in, olayların başından beri uzlaşmacı kişiliğiyle temayüz eden Gülerce'nin ve aslında başkalarının girişimlerini de elinin tersiyle ittiği görülüyor, hem kasetlerden hem de başka haberlerden. Hükümete meydan okumaya devam ediyor.

Bir insanın, partinin veya kuruluşun hükümete meydan okuması tabii ki anormal bir durum değildir. Ama Camianın meydan okurken neye güvendiği sır değildir. Meydan okurken yaslanılan şeyin, hiyerarşik olarak hükümete tabi olan güvenlik güçleri ve doğası gereği sadece hükümetten değil her tür etkiden bağımsız olması gereken yargı içindeki yapılanma olduğu kimseye sır değil artık. Bu meydan okuyucu tavırda yargıyı kendine tabi olarak gördüğü ve ona istediği şeyi yaptırabileceğine güvendiği ve bununla hükümeti tehdit ediyor olduğu anlaşılıyor. Nitekim söylediği her sözün ardından ya polis veya yargı içinden birileri senkronize bir tavırla harekete geçiyor.

Aslında böylece 17 Aralık sürecinin bir yolsuzlukla mücadeleden ibaret olmadığı bütün çıplaklığıyla daha da anlaşılmış oluyor. Siyasetin bu yolla kuşatılmasına karşı bu yüzden hükümetin hukuktan önce siyasi bir cevap veriyor olmasını hiç kimse yadırgamıyor.

Herhangi bir oluşum, yargıda kendisine tabi bir gruba güvenerek hükümete bu şekilde meydan okuyabiliyorsa, zaten o yargının tarafsızlığından da bağımsızlığından da söz edilemez. Hükümetin bir siyaset aktörü olarak hukukun üstünlüğünü, yani bağımsızlığını ve tarafsızlığını restore edecek tedbiri almasından daha doğal bir tepkisi olamaz.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinAktay/kocun-gonlune-girmek-icin/49068