Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#282
Merhabalar. Şu aşamada yapabileceğiniz bir şey yok. Hakkınızda banka icra takibi başlattığında adresinize ödeme emri gönderilecektir. Tebligatı aldığınız tarihten sonra yedi gün geçtiğinde de takip kesinleşecek ve bu aşamadan sonra banka haciz isteme hakkı kazanacaktır. Adınıza kayıtlı herhangi bir malvarlığının bulunmadığını belirtmişsiniz. Bu durumda icra takibi banka açısından sonuçsuz kalacaktır. Muhtemelen banka rutin işlemleri takip ettikten sonra aciz vesikası alarak icra takibini sona erdirecektir. Sizinle benzer durumdaki kişilerin sorularına verilen cevapları okuyarak konuyla ilgili daha detaylı bilgi edinmek için aşağıdaki linklere tıklayınız. Kolay gelsin...

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/kredi-karti-borcu-hakkinda/

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/kredi-kartimi-odeyemiyorum/

http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/borc-ve-alacaklarda-zamanasimi/
#283
Merhabalar. Anladığım kadarıyla hesabı çocuklar adına açtınız. Bu durumda sizin borçlarınızla ilgili çocuklarınız herhangi bir sorun yaşamayacaktır, müsterih olabilirsiniz. Hesap sahiplerinin TC kimlik numaralarının banka tarafından bilinmesi gerekiyor, kimlik numaraları o sebeple istenmiştir. Yalnız banka hesabında duran mevduatın on yıldan fazla hareketsiz kalması, mevduatın zamanaşımına uğraması riskini doğurur; o sebeple hesap sahibi çocuklarınız tarafından hiç değilse birkaç yılda bir hesaba para yatırma, hesaptan para çekme gibi işlemler yapılmasını önemle tavsiye ederim. Kolay gelsin...
#284
Merhabalar. Bir kişiden alacaklı olmak başka şey, alacağı tahsil edebilmek ise bambaşka bir şeydir. Siz alacağınızı bir şekilde ispatlarsınız ama anlattığınız şartlarda karşı taraftan tahsilat yapabilmeniz çok zor olacaktır. Öncelikle bir ilamsız icra takibi başlatabilir ve takip kesinleştikten sonra da dava dosyasından elde edilecek alacaklara haciz koydurabilirsiniz. Kolay gelsin...
#285
Merhabalar. Kiracınıza bu durumu bildirir bir ihtarname gönderin ve kiracının yerine ödemiş olduğunuz elektrik ve su borcundan kaynaklanan toplam ......... TL bedelin beş gün içinde tarafınıza ödenmesini, yapılan ödemelerden bu tutarın öncelikle mahsup edileceğini, şayet bu yollarla tahsilat yapılamazsa, alacağın tahsili için yasal yollara müracaat edeceğinizi belirtin. Şayet bu ihtarnamenize olumsuz bir cevap almazsanız mahsup işlemini gönül rahatlığıyla yaparsınız ve kira bedelinin ödenmemesi halinde de ihtar gönderirsiniz. Olumsuz cevap gelirse, cevabın içeriğine göre konuyu yeniden değerlendirmek gerekecektir. Kolay gelsin...
#286
Merhabalar. Şayet o tarihten bu tarihe söz konusu alacağın tahsiliyle ilgili zamanaşımı süresini kesen herhangi bir işlem yapılmamışsa, alacak zamanaşımına uğramıştır. Zamanaşımı söz konusu ise sizin şu aşamada yapmanız gereken herhangi bir şey olmaz; alacakla ilgili icra takibi başlatılırsa, süresinde zamanaşımı itirazında bulunursunuz. Kolay gelsin...
#287



Terör örgütü DHKP-C'ye yönelik operasyonda gözaltına alınan şüphelilerin sorgusu sırasında, şüphelilerin avukatları ile polisler birbirine girdi. Olayda 6 avukat ile bir polis memuru yaralandı.

Gözaltılar adliyenin 7. katına çıkartıldı. 7. kata kalkanlı polislerle barikat kuruldu. Destek için gelen 50 avukat 'Polis dışarı' sloganı atarak barikatın kaldırılmasını istedi. Barikat kalkmayınca polis ve avukatlar arasında yumruklaşma yaşandı. Kavga da 6 avukat ve bir polis memuru yaralandı.

DHKP-C terör örgütüne yönelik ortak operasyonda gözaltına alınan Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı, Avukat Taylan Tanay'ın da aralarında bulunduğu 40 şüpheli öğle saatlerinde Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'ne getirildi. Gözaltıları destek için birçok avukat ve vatandaş adliyeye akın etti. Adliye çevresinde polis ekipleri geniş güvenlik önlemleri aldı. Ancak kavga bu sefer adliye önünde değil adliye içinde çıktı.

Kavganın tarafları ise avukat ile polisler oldu. Şüpheliler sorgulanmak üzere Terörle Mücadele Savcılarının bulunduğu 7. kata çıkarıldı. Çevik kuvvet ekipleri de adliyenin 7. katına barikat kurdu. Gözaltılara destek için gelen yaklaşık 50 avukat bu duruma tepki gösterdi. 'Polis dışarı' sloganları atan avukatlar, kalkanlı çevik kuvvet barikatının kaldırılmasını istedi. Ancak barikat kaldırılmadı. Bu duruma tepki gösteren avukatlar, barikatı yıkmak istedi. Polislerin tepkisi sert oldu.

Avukatlar ile polisler arasında yumruklaşmaya varan olaylar yaşandı. Kavga da 6 avukat ve bir polis memuru da yaralandı. CHP Milletvekili Hüseyin Aygün iki grubu da uzun süre sakinleştirmeye çalıştı. Çevik kuvvet ekiplerinin koridordan ayrılması üzerine ortam sakinleşti. Öte yandan adliyenin içinde olay çıkması üzerine adliye önünde bekleyen Halk Cephesi üyeleri de slogan atarak protesto gösterisinde bulundu.

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/guncel/haber/979645-polis-ile-avukatlar-birbirine-girdi-7-yarali

http://www.youtube.com/watch?v=-D9HVjc3o-Y#
#288
A. GİRİŞ
Tüm ülkelerde yargı organları, hâkimiyet hakkından aldıkları kuvvet ile vazifelerini görür ve millet adına hüküm verirler. Bunun doğal bir sonucu olarak millet adına yargılama yapıp hüküm veren yargı organlarının kararları, mensup oldukları devlette kamu gücü kullanılarak yerine getirilir. O ülke sınırlarında yargı kararlarının tam bir bağlayıcılığı ve geçerliliği söz konusudur. Fakat, aynı hükümler yabancı bir ülkede de aynı geçerliğe ve bağlayıcılığa sahip olabilecek midir? Bu meseleyi bir misal ile açıklayabiliriz: A devletinin bir mahkemesinden lehine bir hüküm alan şahıs, B devletinde bu hükmün icrasını temin edebilecek midir? Ya da A devletinde görülen davası aleyhine neticelenen bir şahıs, aynı konuyla ilgili B devletinde yeniden dava açabilecek midir? İşte "tanıma" ve "tenfiz" kavramları bu noktada önümüze çıkmakta ve bu tür sorulara cevap bulmaktadır.

B. TANIMLAMALAR
Tanıma nedir?
Kesinleşmiş yabancı bir mahkeme kararının tanınması, kararın sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin, tanımanın gerçekleştiği ülkede de geçerli olması anlamına gelir. Bilindiği üzere kesin hükmün iki temel etkisi vardır:
1) Olumsuz tesir: Aynı meselenin taraflar arasında yeniden dava ve tartışma konusu yapılmaması (kesin hüküm).
2) Olumlu tesir: Kesin hükmün taraflar arasında kesin delil teşkil etmesidir.
Yabancı kararın hukuki neticeleri, yabancı mahkeme devletinin hukukuna göre tayin edilir. Tanınmayan veya tanınmaya ehil olmayan yabancı bir mahkeme kararı, bir mahkeme ilamı olarak her hangi bir hukuki etkiye sahip olamaz. Bununla beraber hukuki manadan da tamamen mahrum sayılamaz, her hangi bir ihtilafta ispat vasıtası olarak hizmet edebilir.
Özetle tanımayı şu şekilde tarif edebiliriz : Tanıma, yabancı bir ilâmın (=mahkeme kararının), tanımanın gerçekleştiği devlette kaziyei muhkeme (=kesin hüküm) kuvvetine sahip olmasının kabul edilmesidir.
b. Tenfiz nedir:
Yabancı bir mahkeme kararının tenfizi ise onun icra edilebilirliği demektir. Yani ilamın yerine getirilmesi ile ilgilidir. Tanımada ise yabancı mahkeme kararının icra ayağı eksik kalmaktadır; yabancı mahkeme ilamından sadece kesin delil ve/veya kesin hüküm olarak yararlanma durumu söz konusudur. Tenfizin içinde daima tanıma da mevcuttur; yani bir yabancı ilâmla ilgili tenfiz kararı verilirken, her şeyden evvel işbu ilâmın ihtiva ettiği hükmün kanunî mevcudiyetini ve katiyetini de tanımak gerekecektir doğal olarak. Başka bir deyimle, bir yabancı mahkeme kararını tanımadan o kararın tenfizine karar verilebilmesi mümkün değildir.

C. YETKİLİ MAHKEME:
Yetkili mahkeme davalının ikametgahı (Nüfusa kayıtlı olunan yer ikametgaha karine olarak kabul edilmektedir); davalının Türkiye'de ikametgahı yoksa sakin olduğu yer mahkemesi, bu dahi yoksa Ankara, İstanbul, İzmir mahkemeleri yetkilidir (davacı bu üç ilden istediği birinde davayı açabilir).

Ç. GÖREVLİ MAHKEME:
Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir. Aile Hukukuna ilişkin davalarla ilgili (mesela boşanma davası) mahkeme kararlarının tenfizi hakkında ise aile mahkemeleri görevlidir (4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun m. 4/2).

D- TANIMA VE TENFİZ DAVALARINDA ARANACAK ŞARTLAR:
a- Yabancı mahkemeler tarafından verilmiş bir ilam olmalıdır: MÖHUK m. 34 her ne kadar tenfizden bahsetmekte ise de bu husus tanıma için de aynen geçerlidir. Yine maddede belirtildiği üzere "mahkeme" tarafından verilmiş bir karar olmalıdır. Yurt dışında bazen görülmekte olan kilise gibi mahkeme sıfatı olmayan dini veya idari kurumların verdiği kararlar bu madde kapsamı dışındadır. Yargıtay 2.HD 13.04.1995 tarihli kararında Kopenhag Valiliği tarafından verilen boşanma kararının Türkiye'de yerine getirilmesi istemini de bu gerekçeyle mümkün görmemiştir: "...Kophenag valiliğince düzenlenmiş boşanma belgesinin mahkeme kararı olduğu kabul edilerek mahkeme kararının tanınarak tenfizi ve nüfus kaydına boşanma ile ilgili şerh verilmesine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı bulunmuştur." (Yargıtay 2. HD. 28.12.1998 tarih; 1998/12495 E; 1998/14188 K) [2]
b- Karar kesinleşmiş olmalıdır: Dava konusu ilamın kesinleşmiş olması ve bu hususun kesinleşme şerhiyle ispatlanması gerekir. Kesinleşme hususu Türk Hukukuna göre değil dava konusu ilamı veren ülke hukukuna göre belirlenecektir: "... yerine getirilmesi istenen kararı veren devletin kendi kanunlarına göre kesinleşmesi ön koşuluna bağlıdır." (Yargıtay 14. HD. 30.09.1985 tarih; 1985/5537 E; 1985/7505 K)
c- İlamın hukuk davalarına ilişkin olması gerekir: İlamın hukuk davalarına ilişkin olup olmadığı tespit edilirken ülkemizin hukuki kriterlerine göre (lex fori) inceleme yapılacaktır. Buna göre yabancı bir ülkede ceza hukuku, idare hukuku gibi hukuk davaları kapsamı dışında kalan bir alanla ilgili verilmiş olan kararların Türkiye'de tanınması ve tenfizi istenemeyecektir. Kararın verildiği ülkede hukuk davası olarak kabul edilen bir ihtilaf bizim ülkemizde hukuk davası olarak görülmüyor ve mesela idare hukuku kapsamında kalıyorsa, böyle bir kararın tanıma ve tenfiz kapsamı dışında kaldığı kabul edilecektir. Ancak yabancı mahkeme ilamı esas olarak bir ceza davasına ilişkin olmakla birlikte kişisel haklarla ilgili hükümler de içermekte ise, MÖHUK m. 34/2 gereğince ilamın sadece bu kısmı dava konusu edilebilir (madde 34/2: Yabancı mahkemelerin ceza ilamlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir).
ç- Yabancı mahkeme ilamının Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerekir: MÖHUK m. 38/b gereğince ilamın Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması gerekmektedir. Boşanma ve ayrılık davaları münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konu olmadığı için bu tür davaların tanınması ve tenfizinde herhangi bir sorun yaşanmayacaktır.  
d- Karşılıklılık (mütekabiliyet) şartı: Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması gerekmektedir. Aksi halde mütekabiliyet şartının yokluğu sebebiyle tanıma ve tenfiz davası reddedilecektir.
e- Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı olmaması: Gerekçe ihtiva etmeyen yabancı mahkeme kararlarının Türk kamu düzenine aykırılık teşkil ettiği istikametindeki değerlendirmeler kimi Yargıtay kararlarında belirtilmiştir (Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 30.06.1999 gün ve E:1999/5858 K:1999/7609 sayılı kararı). Ancak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, E:2010/1, K:2012/1, T:10.02.2012 sayılı kararı ile "yabancı mahkeme kararlarının salt gerekçesinin bulunmamasının kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının tenfizine engel olmayacağına ve bu hususun 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 54/c maddesi anlamında kamu düzenine açıkça aykırılık sayılmayacağına" karar vermiştir. Peki hangi kararlar Türk kamu düzenine aykırı sayılacaktır? Yargıtay Kararlarından yola çıkılarak bu soruya çeşitli cevaplar verilmesi mümkündür. Örneğin vesayet işlerinde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi münhasır yetki olup, yabancı mahkemece verilen vesayete ilişkin kararın tenfizine ve tanınmasına karar verilemez (MÖHUK m. 38, m. 42); yani bir Türk vatandaşı hakkında yabancı mahkeme tarafından verilen vesayet kararının Türkiye'de tanınmasının olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay HGK, E:2009/2-557, K:2009/527, T:18.11.2009).
Gerek kanunlarda ve gerekse hukuk öğretisinde kamu düzeninin değişmez bir tarifi yapılmamıştır. Ancak ve özellikle Türk Milletlerarası Özel Hukuku yönünden Yargıtay Kararlarında yer alan unsurlar genel ahlak ve adaba aykırılık, Türk hukukunun ana kurallarına ve Türk kanunlarının dayandığı genel siyasetle bağdaşmazlık hallerinin kamu düzenine aykırı sayıldığı gözlemlenmektedir. Konuyla ilgili bir Yargıtay kararında şu açıklamalar yapılmıştır: "...Türk Hukukunun emredici hükümlerinin dikkate alınmaması veya yanlış uygulanması tek başına mahkeme kararının tanınması veya tenfizini engelleyici bir sebep olarak görülemez. Türk kamu düzeni, Türk Hukuk düzeninin temelini teşkil eden ve kendisinden vazgeçilemeyecek değerlerinin korunması için sadece kamu düzenine aykırılığı aşikar olan olaylara münhasır olduğunun kabulü gerekir. Tenfizi istenen yabancı ilamda bu anlamda açıkça kamu düzenine aykırılıkta yoktur...." (2. HD. 04.11.2004 T; 2004/10683 E; 2004/13120 K).
f- O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
g- Apostil şerhi: Apostil şerhiyle ilgili detaylı bilgi için TIKLAYINIZ.



Konuyla ilgili Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuk Hakkında Kanun'da geçen hükümler:

   İKİNCİ BÖLÜM
   
   Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tenfizi ve Tanınması
     
    Tenfiz kararı
   
    Madde 50 – (1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
   
    (2) Yabancı mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir.
   
    Görev ve yetki
   
    Madde 51 – (1) Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir.
   
    (2) Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye'de yerleşim yeri veya sâkin olduğu bir yer mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.
   
    Tenfiz istemi
   
    Madde 52 – (1) Kararın tenfiz edilmesinde hukukî yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz istemi dilekçe ile olur. Dilekçeye karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenir. Dilekçede aşağıdaki hususlar yer alır:
   
    a) Tenfiz isteyenle, karşı tarafın ve varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad, soyad ve adresleri.
   
    b) Tenfiz konusu hükmün hangi devlet mahkemesinden verilmiş olduğu ve mahkemenin adı ile ilâmın tarih ve numarası ve hükmün özeti.
   
    c) Tenfiz, hükmün bir kısmı hakkında isteniyorsa bunun hangi kısım olduğu.
   
    Dilekçeye eklenecek belgeler
   
    Madde 53 – (1) Tenfiz dilekçesine aşağıdaki belgeler eklenir:
   
    a) Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi.
   
    b) İlâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi.
   
    Tenfiz şartları
   
    Madde 54 – (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
   
    a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
   
    b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
   
    c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
   
    ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
   
    Tebliğ ve itiraz
   
    Madde 55 – (1) Tenfiz istemine ilişkin dilekçe, duruşma günü ile birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması ve tenfizi de aynı hükme tâbidir. Hasımsız ihtilâfsız kaza kararlarında tebliğ hükmü uygulanmaz. İstem, basit yargılama usulü hükümlerine göre incelenerek karara bağlanır.
   
    (2) Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.
   
    Karar
   
    Madde 56 – (1) Mahkemece ilâmın kısmen veya tamamen tenfizine veya istemin reddine karar verilebilir. Bu karar yabancı mahkeme ilâmının altına yazılır ve hâkim tarafından mühürlenip imzalanır.
   
    Yerine getirme ve temyiz yolu
   
    Madde 57 – (1) Tenfizine karar verilen yabancı ilâmlar Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmlar gibi icra olunur.
   
    (2) Tenfiz isteminin kabul veya reddi hususunda verilen kararların temyizi genel hükümlere tâbidir. Temyiz, yerine getirmeyi durdurur.
   
    Tanıma
   
    Madde 58 – (1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü Maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
   
    (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
   
    (3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.
   
    Kesin hüküm ve kesin delil etkisi
   
    Madde 59 – (1) Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.




Konuyla ilgili Yargıtay'ın bazı emsal kararları:

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4017
K. 2004/4905
T. 19.4.2004

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Yabancı mahkeme kararının tanınmasına ve tenfizine ilişkin dilekçeye; Yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı ve onanmış tercümesi, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin eklenmesi gerekir. ( MÖHUK md.37 ) Dosyada bulunan tercüme noter veya konsolosluk onayı bulunmadığından yasanın aradığı nitelikte değildir. Davacıya, yabancı mahkeme kararının yasanın aradığı özellikle usulüne uygun onaylı tercümesini sunması için süre verilmesi ve sonucuna göre işlem yapılması gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 19.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4764
K. 2003/8397
T. 09.06.2003

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Tanıma talebinin incelenmesi ve karara bağlanması tenfiz davalarındaki usul ve esasa tabidir.
Dosya arasında bulunan yabancı mahkeme kararının tercümesi resmi onay taşımamaktadır. Kanunda gösterilen onay sözü resmi makamı ifade eder. ( MÖHUK. Md.37 gerekçesi ) Davacıya noter veya konsolosluktan onaylanmış tercümeleri getirmesi için mehil verilmesi gerekir. ( Y.2.H.D , 3.4.2000 , Esas : 2000/2133 Karar : 2000/4059 ) Bu yönün gözetilmemesi isabetsizdir.
SONUÇ : Temyiz olunan hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 09.06.003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E. 2008/6987
K. 2008/10100
T. 08.07.2008

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, yabancı mahkemece verilen boşanma kararının tanınması isteğine ilişkindir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 4/2. maddesi gereğince, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'a göre Aile Hukuku'na ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi, Aile Mahkemelerinin görevine girmektedir. 4787 sayılı Yasa'daki bu özel hüküm, sonradan 12.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5718 sayılı Yasa ile ilga edilmiş değildir. Bu açıklamalar karşısında; davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.07.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#289
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. İnşallah bu durum ne size ne de bebeğinize bir zarar verir. Yapılan bu hata sebebiyle elbette eczacının hukuki ve cezai sorumluluğu söz konusudur. Bu sorumluluk, doğal olarak ortaya çıkabilecek olan muhtemel zararlarla da doğru orantılı olarak azalıp artabilir. Sağlık Bakanlığı İl Müdürlüğüne bu eczaneyi şikayet edebilirsiniz. İlerleyen aşamalarda şayet bir sağlık sorunu ortaya çıkarsa ve bu durumun, kullandığınız bu yanlış ilaçtan kaynaklandığı düşünülürse, o zaman maddi ve manevi tazminat talebiyle eczane aleyhinde dava açma ve savcılığa suç duyurusunda bulunma yoluna da gidebilirsiniz. Sağlıcakla kalın...
#290
Alıntı yapılan: ifo14 - 14 Ocak 2013, 11:47:50
çok teşekkür ederim yusuf bey...karşı tarafın amacı maddi beklentiydi.kızda nikah kıyıldıktan sonra gerçek yüzünü ortaya çıkardı.oda bu planın içindeymişti. babamı sevmeyeni bende sevmiyorum istemiyorum artık eşimi kendi başının çaresine baksın demiş.şahidim var.babasının resmen mahkemeyi para kazanma yolu olarak gördüğüne dair şahidimde var.benim telefonda ailesine karşı oluşan nefretimden ve kızdanda soğumaya başladığımdan dolayı ailene götürmiycem demem sizce boşanma sebebi olurmu???manevi tazminata mahkum olurmuyum??

Halihazırda görülmekte olan bir davayla ilgili dava dosyasını incelemeden neticesine ilişkin görüş beyan etmek hukuken mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Bir avukatla anlaşmanızı önemle tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#291
Merhabalar. Şayet memnuniyetsizliğiniz, kursu düzenleyenlerin taahhütlerine veya reklamlarına, tanıtım broşürlerine aykırı davranmalarından kaynaklanıyorsa, yani ortada 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4/A maddesinde belirtilen şekilde (maddenin tam metni aşağıdadır) bir "ayıplı hizmet" varsa, bu durumda sözleşmeden dönme hakkınızı kullanabilirsiniz. Şayet memnuniyetsizliğiniz başka hususlardan kaynaklanıyorsa ve objektif anlamda haklı gerekçeleriniz yoksa, o zaman sözleşmeden dönmeniz hukuken mümkün olmaz. Bu çerçevede durumunuzu değerlendirebilir ve şayet haklılığınıza inanıyorsanız, öncelikle ilçe hakem heyetine müracaat ederek yasal haklarınızı kullanabilirsiniz. Kolay gelsin...


     Ayıplı Hizmet
     Madde 4/A- (Ek: 6/3/2003-4822/5 md.)
   
     Sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilânlarında veya standardında veya teknik kuralında tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir.
   
     Tüketici, hizmetin ifa edildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde bu ayıbı sağlayıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi haklarına sahiptir. Tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesi, durumun gereği olarak haklı görülemiyorsa, bedelden indirim ile yetinilir. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 4 üncü maddede belirtilen şartlar çerçevesinde tazminat da isteyebilir. Sağlayıcı, tüketicinin seçtiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
   
     Sağlayıcı, bayi, acente ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren, ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Sunulan hizmetin ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
   
     Daha uzun bir süre için garanti verilmemiş ise, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile ayıplı hizmetten dolayı yapılacak talepler hizmetin ifasından itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak, sunulan hizmetin ayıbı, tüketiciden sağlayıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.
   
     Ayıplı hizmetin neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek edinilen hizmetler hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.
   
     Bu hükümler, hizmet sağlamaya ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.
#292
Alıntı yapılan: sakin - 18 Ocak 2013, 00:33:12
teşekkürler yusuf bey   
kayınpederimin telefonda babama  tehdit ve hakaretler savurması sonucu savcılığın açtığı dava tek celsede sonuçlandı. kayınpederim tehditten 5ay hakaretten 3ay hapis cezası aldı oda günlüğü 20tlden toplam 4500tl adli para cezasına çevrildi.yine eşim ve babasına benim açtığım davalarsa sürüyor ilerleyen zamanlarda onlarında sonuçlarını okuyucuları bilgilendirmek amacıyla paylaşmayı düşünüyorum.

Rica ederim, sizin gibi hukuki desteğe ihtiyacı olan kişilere olabildiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. Diğer davaların da neticesini aldığınızda yapacağınız paylaşımlar, sizinle benzer sıkıntılar yaşayan kişiler açısından da son derece faydalı olacaktır. Kolay gelsin...
#293
Yargıtay, 13 yaşında satıldığı 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç'nin davasında yerel mahkeme gibi, küçük kızın, babası yaşındaki kişilerle rızasıyla birlikte olduğu yorumunu yaptı.

İSTANBUL - Yargıtay 14. Ceza Dairesi, kamuoyunda "utanç davası" olarak bilinen, Mardin'de 13 yaşında satıldığı 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. ile ilgili davada, büyük eleştirilere neden olan mahkeme yorumunu doğru buldu.

Yargıtay, hüküm kurarken, yerel mahkeme gibi, küçük kızın, babası, dedesi yaşındaki kişilerle rızasıyla birlikte olduğu yorumundan hareket etti. Yargıtay, yerel mahkemenin aynı yorum doğrultusunda verdiği, sanıkları 5 yıl fazla cezadan kurtaran "15 yaşından küçük kızla rızasıyla birlikte olmak" ve 5-10 yıl hapisten kurtaran "rızasıyla alıkoymak" suçlarından verilen cezaları onadı. Yargıtay'ın yerel mahkemeden tek farklı yorumu ise verilen cezaların yarı oranında artırılması konusunda oldu. Ancak, ceza artırılarak yeniden verilse bile sanıklar 12.5 yıl hapisten kurtulmuş oldu.

2002'de 13 yaşındayken, tanıştığı iki kadın tarafından 26 farklı kişiye satılan N.Ç. ile ilişkiye giren, aralarında asker, memur, esnaf, öğretmenlerin de bulunduğu sanıklara verilen, gerekçeleri büyük tartışma yaratan 32 sanıklı davanın temyiz incelemesi tamamlandı.

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, N.Ç.'nin hem kendisini pazarlayan iki kadının, hem de kendisiyle ilişkiye giren 26 kişinin yanına rızasıyla gittiğini belirtmişti.

Milliyet'in haberine göre, kararda, İstanbul Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu'nun, N.Ç. ile ilgili raporuna atıf yapılarak, "Mağdurenin 2002 yılı Temmuz ayında 15 yaşı içerisinde olup 15 yaşını bitirmediği, mağduresi olduğu olayın ahlaki radaetini müdrik (Ahlaki kötülüğünün farkında olduğu) olduğu" ifadeleri kullanılmıştı. Aynı raporda, N.Ç. için, "Olaya ruhsal yönden mukavemete muktedir olduğu, beyanlarına itibar edilmemesi için bir neden olmadığı" denilmişti. Kararda, Adli Tıp'ın, N.Ç. için yaptığı "bu olaylara ruhsal yönden karşı koymaya muktedir" yorumu anımsatılarak şöyle denilmişti: "Küçük kızın kendi iradesiyle para kazanmak amacıyla sanıklar T. ve E. ile irtibata geçtiği veya bunlarla irtibata geçen diğer sanıklarla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır."

10 YILDAN KURTULDULAR
Sanıkların mağdureye karşı kullandıkları maddi veya manevi bir cebir unsurunun bulunmaması, mağdurenin yaşının da kanunun suç olarak kabul ettiği 15 sınırında olması nedeniyle, sanık T. ve E. dışındaki sanıklar için cezaların alt sınırdan tayin edilmesi gerektiği kanısına ulaşıldığı vurgulanmıştı.

Mahkeme, bu yorum doğrultusunda, sanıklara "en az 5 yıl" hapis cezası öngören "15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak" suçundan ceza vermişti. Mahkeme, sanıklara alt sınırdan 5 yıl ceza verip, iyi hal indirimi ile cezayı 4 yıl 2 aya indirmişti. Mahkeme, "rızası olduğu" gerekçesiyle, sanıklara "reşit olmayan kişiyi zorla alıkoyma" yerine, "rızasını alarak alıkoyma" suçundan ceza vermiş, bu cezanın düşüklüğü nedeniyle, bu suç zamanaşımına girmişti. Yargıtay 14. Ceza Dairesi de 26 erkeğe "15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak" suçundan verilen indirimli cezayı onadı. Yargıtay, "reşit olmayan mağdureyi rızasıyla alıkoymak" suçunun zamanaşımına girdiği yorumunu da yerinde buldu. Böylece sanıklar, zamanaşımı sayesinde 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezalarından kurtuldu.

Yargıtay, mahkemenin sadece "ırza geçme" ve "ırza geçmeye" iştirak suçlarından verdiği cezaların artırılabileceği yorumunu yaptı. Yerel mahkemenin, Yargıtay'ın görüşünü yerinde bulması halinde bu artırım "rızayla birlikte olmak" suçundan verilen ceza üzerinden olacağı için 2.5 yılı geçemeyecek. Davada, N.Ç'nin rızası olduğu yönündeki karar olmasaydı sanıkların cezaları en az 5 yıl artacaktı. Yargıtay, yerel mahkemenin aynı yorum doğrultusunda verdiği, sanıkları 5 yıl fazla cezadan kurtaran "15 yaşından küçük kızla rızasıyla birlikte olmak" ve 5-10 yıl hapisten kurtaran "rızasıyla alıkoymak" suçlarından verilen cezaları onadığı için bu indirim hesaba katıldığında bile sanıklar 12,5 yıl cezadan kurtulmuş oldu.

CEZAYI YİNE N.Ç. ÇEKİYOR
Kararda, 2002'deki davanın bugüne kadar karara bağlanmamasının cezasını yine N.Ç.'nin çekmesine yol açan bir yorum da yapıldı. Kararda, N.Ç'nin 18 yaşını doldurması nedeniyle artık SHÇEK'in korumasından faydalanamayacağı, bu nedenle kurum avukatlarının davayı takip edemeyeceği belirtildi. Yargıtay, bu nedenle SHÇEK avukatlarının temyiz incelemesini de değerlendirmeye almadı. Buna göre, kadın örgütleri ve bağımsız avukatlar N.Ç.'ye sahip çıkmasa, davanın temyiz incelemesi yapılamayacaktı.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25293264
#294
Merhabalar. Yargılandığınız mahkeme olayda Türk Ceza Kanunu'nun 158/1-f hükmü uygulanabilir ve bu durumda da dava ağır ceza mahkemesinin görev alanına girer diye düşünerek görevsizlik kararı vermiş. Türk Ceza Kanunu'ndaki konuyla ilgili hükümlerin tam metni aşağıdadır. Elbette olayla ilgili ceza alabilirsiniz. Bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...


   Dolandırıcılık
    Madde 157 - Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.


   Nitelikli dolandırıcılık
    Madde 158 - (1) Dolandırıcılık suçunun;
   a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
   b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
   c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
   d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
   e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
   f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
   g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
   h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
   i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
   j) Banka veya diğer kredi kuramlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
   k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
   İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 - 5377/19 md.) Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
   (2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
#295
Merhabalar. İşveren her yıl işçilerden fazla mesai yapmayı kabul ettiğine ilişkin bir yazı almalıdır. Böyle bir yazıyı imzalamamış olan işçiler işverenin fazla mesai talebine (iş yeri açısından çok kritik bir talep olmadığı sürece) olumlu cevap vermek zorunda değildir. İmzalayan işçiler ise, belgeyi imzaladıkları tarihten itibaren bir yıllık süre içinde işverenin fazla mesai talebine olumlu yaklaşmak ve fazla mesaiye katılmak mecburiyetindedir. Belgeyi imzaladığı halde fazla mesaiye katılmayan işçinin iş akdi işveren tarafından feshedebilir. Aşağıda konuyla ilgili emsal bir Yargıtay kararı bulunuyor. Kolay gelsin...



T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas No    : 2010/2551    
          
DAVA:

Davacı, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan feshedildiğini Belirterek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, bozma üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın Reddine karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi B.Kar tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR :

İş sözleşmesinin davalı işveren tarafından geçerli neden olmadan feshedildiğini belirten davacı işçi feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı işveren vekili sevkiyat sorumlusu olarak çalışan davacının görevlerini yapmadığını, irsaliye kesmediğini, fabrikayı zor durumda bıraktığını, görevleri ile ilgili verilen yazıyı almadığını, son iki ayda işe geç gelip, erken gittiğini, işyerinin düzeni bozduğunu, feshin davacının davranışlarından kaynaklanan nedene dayandığını, davanın reddi gerektiğini savunmuş, bu konuda tek taraflı tutanak ve belgeler ibraz etmiştir.

Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama sonunda, davacının fatura ve sevk irsaliyesi kesmesi sırasında meydana getirdiği aksaklıklar, işyerine geç giriş ve çıkış yapmak ve diğer iş arkadaşlarına yardımcı olmamak ve de amirlerinin uyarı ve talimatlarını dinlemeyerek davalı işyerinde görülen işlerin ve mamul madde şevkinin aksamasına neden olduğu, feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi işverene, işçinin davranışlarından ve yeterliliğinden kaynaklanan nedenlerle iş sözleşmesini feshetme yetkisi vermiştir. İşçinin davranışlarından kaynaklanan fesihte takip edilen amaç, işçinin daha önce işlediği iş sözleşmesine aykırı davranışları cezalandırmak veya yaptırıma bağlamak değil; onun sözleşmesel yükümlülükleri ihlale devam etmesi, tekrarlaması rizikosundan kaçınmaktır. İşçinin davranışları nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilebilmesi için, işçinin iş sözleşmesine aykırı, sözleşmeyi ihlal eden bir davranışının varlığı gerekir, işçinin kusurlu davranışı ile sözleşmeye aykırı davranmış ve bunun sonucunda iş ilişkisi olumsuz bir şekilde etkilenmişse işçinin davranışından kaynaklanan geçerli bir fesih söz konusu olur. Buna karşılık, işçinin kusur ve ihmaline dayanmayan sözleşmeye aykırı davranışlarından dolayı işçiye bir sorumluluk yüklenemeyeceğinden işçinin davranışlarından kaynaklanan geçerli fesih nedeninden de bahsedilemez.

İşçinin davranışlarından ve yeterliliğinden kaynaklanan nedenler, aynı yasanın 25. maddesinde belirtilen nedenler yanında, bu nitelikte olmamakla birlikte, işyerlerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen nedenlerdir, işçinin davranışlarından veya yetersizliğinden kaynaklanan nedenlerde, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceği durumlarda, feshin geçerli nedenlere dayandığını kabul etmek gerekecektir.

Diğer taraftan İş Kanunu'nun 41. Maddesi uyarınca fazla mesai yapılması için işçinin onayının alınması gerekir. Maddenin uygulanmasına yönelik yönetmeliğin 9. Maddesi uyarınca da, "Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması gerekir. Zorunlu nedenlerle veya olağanüstü durumlarda yapılan fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma için bu onay aranmaz. Fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onay her yılbaşında işçilerden yazılı olarak alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır.

Dosya içeriğine ve bozmadan sonra getirtilen devam çizelgelerine göre davacının işyerinde mesai saati uygulaması olan 08.40-18.00 saatleri arasında çalıştığı, son iki ayda işyerine geç gelme ya da erken ayrılma yönünde aksine bir kayıt bulunmadığı, bu nedenle davalının bu savunmasının yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesi "son günlerde şirkete karşı takındığı tutum ve tarafına yapılan ihtarlar göz önüne alındığında birlikte çalışmaya devam etmenin bir faydası görülmediğinden dolayı" feshedilmiştir. Davacıya fesihten önce son iki gün verildiği belirtilen, ancak tebliğ edilemeyen ihtarname içeriğine göre, davacıdan "iş dağılımı göz önüne alındığında hiçbir iş yapmadan oturduğu, sorumluluklarında değişiklik yapılarak daha aktif hale gelmesi için iş arkadaşlarına irsaliye kesme ve yükleme işinde nezaret etmesi istenmesine rağmen ilgi göstermediği, çalışmaya devam etmek istiyorsa davranışlarından vazgeçmesi gerektiği" ihtar edilmiştir. Ancak bu ihtarlarda somut olarak bir görevden söz edilmemiştir. Özellikle davacı tanığı, işverenin davacıdan fazla mesai yapmasını istediğini, davacının fazla mesaiye kalmadığını, bu nedenle yapılan işin aksadığını, davacının fazla mesai yapmaması nedeni ile diğer işçilerin fazla çalışmasına neden olduğunu beyan etmiştir. Bu olguya göre davalı işverenin normal mesai saatleri dışında davacıdan fazla mesai yapmasını istediği, davacının fazla mesai kalmaması üzerine, iş sözleşmesinin feshedildiği sabittir. Ancak işçinin fazla mesai yapması için öncelikle yukarda belirtilen 41. Madde ve bu madde ile ilgili yönetmelik hükmü gereği davacının işçinin her yıl için yılbaşında onayının alınması gerekir, işverenin fazla mesai konusunda işçinin yılbaşında onayını alıp almadığı araştırılmış değildir. Yapılacak araştırma sonunda fazla mesai yapılması konusunda davacının onayı alınmış ise fazla mesai kalmadığı için iş sözleşmesinin feshi geçerli nedene dayandığı kabul edilmeli ve davanın reddine karar verilmelidir. Aksi halde ise fesih geçerli nedene dayanmadığından, davanın kabulü gerekir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır.

SONUÇ :

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 22.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#296
Merhabalar.

Alıntı YapBen sınavda 69 almış bir adayım ve mayıs ayında tekrar sınav var. Ancak ben bu mahkemenin sonuçlanmasını bekliyorum. Bunun tahmini süresi ne kadardır.

Net bir şey söylemek zor. En sağlıklı bilgiyi Danıştay 10. Dairesi kalemininden öğrenebilirsiniz. Burayı telefonla arayıp 2012/3820 nolu dosyanın durumu hakkında bilgi almak istiyorum, ne zaman incelenerek karara bağlanır diye bir sorun. Dosyanın tarafı olmadığınız için size açıklama yapmayabilirler. Siz de mağduriyetinizi anlatırsınız. Cevap alabilirseniz ne ala. Cevap alamazsanız, ben yine bir tahminde bulunurum ama bu neticede bir tahminden öteye geçmeyecektir. Kolay gelsin...
#297
Merhabalar.

Alıntı Yapkredi kartı borcu olan kişi ölünce  bu borçtan eş ve çocuklar sorumlumudur

Evet, mirasçılar sorumludur.

Alıntı Yapborçlu ölünce eş ve çocuklar reddi miras yapınca yine sorumlu olurmu

Hayır, sorumlu olmaz. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi BURADAN okuyabilirsiniz. Kolay gelsin...
#298
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Maalesef insan bu tür cani yaratılışlı ve suç işlemeye feci halde meyilli kişilerle hiç farkında bile olmadan zaman zaman aynı havayı teneffüs etmek durumunda kalabiliyor. Allah beterinden saklamış, verilmiş sadakanız varmış.

Alıntı Yapİlk duruşma geçtiğimiz eylül ayında görüldü, karşı taraf gelmedi. Yalnız davada müşteki şüpeli olarak değil, sadece müşteki olarak yazıyor adım. Onlarda bizden şikayetçi olmasına rağmen, savcı davayı bizim lehimizde açmış olabilir mi? Hakim ifadelerimi alıp davayı ileri bir tarihe verdi ve sanıkların bir sonraki duruşmaya zorla getirilmesine karar verdi. Bir sonraki duruşma 15 Ocak'ta (yarın) yapılacak. Yarınki duruşmada ne yapmam, nasıl bir yol izlemem gerekiyor.

Elinizde iddianamenin bir örneği bulunmuyorsa, hazır yarın duruşmaya gitmişken mutlaka ve öncelikle iddianamenin ve dava dosyasında sizin hakkınızda savcılıkça verilmiş bir takipsizlik kararı varsa, bu kararın fotokopisini alın. Onların şikayetlerinin akıbetini bu suretle anlayabilirsiniz. Sanık olmadığınıza göre muhtemelen savcı sizinle ilgili kısım hakkında takipsizlik kararı vermiştir ancak bu konuda emin olabilmek için yukarıda belirtildiği şekilde hareket edin. Bu arada sanıklara karşı maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açabilirsiniz. Bu konuyla ilgili olarak da bir avukatla görüşmenizi önemle tavsiye ederim. Şayet önceki duruşmada davaya katılma yönünde bir talebiniz olmadıysa veya hakimin bu yönde bir sorusunu cevaplamadıysanız, yarınki duruşmada davaya katılmak istediğinizi de belirtebilirsiniz. Bunun dışında yarınki duruşmada yapacağınız tek şey, şikayetinizin devam ettiğini söylemekten ibaret kalacaktır. Şayet sanıklar gelir ve ifade verirlerse, onların anlatımlarına karşı hakimden söz isteyerek itiraz edebilir ve gerekli gördüğünüz kısımlarda sanıklara soru sorulmasını da hakimden talep edebilirsiniz. Kolay gelsin...
#299
CHP İstanbul Milletvekili ve önceki dönem TBB Delegemiz Sayın Av. Mahmut TANAL tarafından, Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında Baro tarafından atanan müdafi ve vekillere 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliğince belirlenen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde tespit edilen ücret ile minibüs ve otobüs dışında yol giderleri ve dosya fotokopi giderlerinin ödenmesi için 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasında değişiklik yapılması teklifinde bulunulmuştur.

Kanun teklifi ve gerekçesini incelemek için LÜTFEN TIKLAYINIZ.

Daha evvel de Türkiye Barolar Birliği tarafından 31 Aralık 2009 tarih ve 27449 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2010 Yılı Tarifesi"nin, tarifedeki ücretlerin çok düşük ve Asgari Ücret Tarifesi'nde belirtilen ücretlerin çok altında olması nedeni ile, "Tarife"nin iptali için 19.01.2010 tarihinde Danıştay'da Yürütmenin Durdurulması istemli iptal davası açılmıştı. Konuyla ilgili ayrıntıları da BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ.
#300


Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kartal'daki İstanbul Anadolu Adliyesine hâkim ve savcı atamalarını gerçekleştirdikten sonra taşınma işlemlerine başlandı.

HSYK Birinci Dairesinin 30 Kasım 2012 tarih ve 2890 sayılı kararnamesine göre, Kadıköy, Kartal, Üsküdar, Ümraniye, Pendik, Tuzla ve Sultanbeyli adliyelerinin birleştirme işlemi İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcılığınca gerçekleştirildi.

Başsavcılığın yaptığı planlamaya göre, Kadıköy Adliyesi 1 Şubat Cuma, Ümraniye Adliyesi 2 Şubat Cumartesi, Üsküdar Adliyesi 5 Şubat Salı, Pendik Adliyesi 6 Şubat Çarşamba, Tuzla Adliyesi 7 Şubat Perşembe, Kartal Adliyesi ise 8 Şubat Cuma günü İstanbul Anadolu Adliyesine taşınmış olacak.

Taşınma işlemi tamamlandıktan sonra bu adliyeye atanan hâkim ve savcılara tebligat yapılacak ve bu işlemler de tamamlandıktan sonra mahkemeler görev yapmaya başlayacak.

Söz konusu adliyelerin Cumhuriyet Savcılıkları ve mahkemelerinde bulunan dosyalar her hangi bir karara gerek kalmaksızın bulunduğu safhadan devam edilmek üzere İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına ve HSYK Birinci Dairesince yetkilendirilen İstanbul Anadolu Adliyesi Mahkemelerine gönderiliyor. Devir işlemleri gerçekleşinceye kadar Cumhuriyet Savcılıklarındaki ve mahkemelerdeki dosyalarla ilgili mevcut işlemler aynen devam ettirilecek.

İstanbul Anadolu Adliyesine yapılan hâkim ve savcı atamalarına ilişkin tebligat taşınma işlemleri tamamlandıktan sonra yapılacak ve mahkemeler görev yapmaya başlayacak.

Kartal'daki İstanbul Anadolu Adliyesine dört kapıdan giriş yapılabiliyor. Adliyeye ulaşmak için, E-5 üzerinden geçen minibüs ve otobüsleri kullanarak bir süre yürüdükten sonra C Bloktan giriş yapılabilir.  Kadıköy-Kartal Metrosunu kullananların Kartal Devlet Hastanesi durağında inip Adliye Çıkışı'nı kullanarak Adliyeye erişim sağlayabilirler. Kartal merkezi - Kartal Devlet Hastanesi arasında sefer yapan minibüslerle de Adliyeye ulaşmak mümkün.

İstanbul Anadolu Adalet Sarayı'na özel araçlarıyla gidenler İSPARK'ın işlettiği toplam kapasitesi 2400 araç olan 3 otoparktan yararlanabilirler. İstanbul Anadolu Adliyesi'ne günde 45.000 kişinin giriş yapması bekleniyor.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=7650