Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#301


Geçen yıl TCK'da yapılan değişiklikle, gizlice ses kaydı almaya verilen hapis cezası artırılırken, bir davada önce savcılık, ardından da mahkemenin gizli ses kaydını delil olarak kabul etmesi tartışmalara yol açtı.

Türk Ceza Kanunu'nun 133. maddesinin birinci fıkrasında geçtiğimiz yıl yapılan değişiklikten sonra yasal yöntemlere uyulmadan elde edilen gizli ses kaydı, bir savcılık tarafından iddianameye konu edildi ve mahkeme tarafından da iddianame kabul edilmek suretiyle iddianamenin dayandığı bu gayrimeşru delil de dolaylı yoldan kabul edilmiş oldu.

İlginç karar, İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat M.S.K.'nin, iddiaya göre müvekkili olmadığı halde bir şahsın vekâletini üstlenmeye çalışması ve bu şahsın yakınından savcıya vermek üzere rüşvet istemesi üzerine açılan davada verildi.

'RÜŞVET İSTEDİ' İDDİASI
Edinilen bilgiye göre olay şöyle gelişti: İsrail Alkan adlı vatandaş, bir gün telefonda kendisini avukat M.S.K., olarak tanıtan kişi tarafından arandı. M.S.K., telefonda adli bir olay sebebiyle bir süre önce tutuklanan amcasının oğlu Şerafettin Alkan'ın dosyasını incelediğini, onu tahliye ettirebileceğini söyledi. Fakat tahliye için 50 bin TL gerektiğini, bunun 10 bin TL'sini kendisinin alacağını, 40 bin TL'sini ise savcıya vereceğini söyledi. Bir gün sonra Alkan'ın yanına kadar gelen M.S.K., teklifini 40 bin TL'ye indirdi.

KONUŞMAYI KAYDA ALDI
Avukata dosyaya nasıl ulaştığını ve neden kendilerinden izin almadığını soran İsrail Alkan, durumdan şüphelendi ve avukatla olan konuşmalarını kaydetti. Sonra da ses kayıtlarıyla savcılığa gidip suç duyurusunda bulundu. M.S.K. iddiaları reddetti ancak soruşturmayı yürüten savcı Yaşar Peçen izinsiz yapılan ses kaydını delil olarak kabul edip dava açtı. Savcı Peçen hazırladığı iddianamede izinsiz ses kaydının konusu itibariyle suç içerdiğini, bu sebeple 'delil' olarak kabul ettiğini belirtti. İddianamede, "Kaydın konusu suç teşkil ettiğinden, izinsiz kayda alınsa dahi delil kıymeti vardır" denildi. Avukat M.S.K. ağır ceza mahkemesinde kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçu kapsamında 2 yıldan 7 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. SABAH'ın telefonla ulaştığı avukat M.S.K. ise konu hakkında konuşmak istemedi.

2012 TARİHLİ YASAYLA NE DEĞİŞTİ?
Temmuz 2012'de yapılan yasa değişikliğiyle iki kişi arasındaki telefon görüşmelerinin gizlice kayda alınmasına verilen 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasının sınırı 2 yıldan 5 yıla kadar hapis olarak belirlenmişti. Türk Ceza Kanunu'nun 133. maddesinin birinci fıkrasında şu ifadeler yer alıyor: "(1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, (Değişik ibare: 02/07/2012- 6352 S.K./80.md.) iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

YARGITAY KANUNA AYKIRI YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN DELİLLERİ DİKKATE ALMIYOR
Yargıtay'ın konuyla ilgili kararları, bu tür delillerin yargılamada dikkate alınmayacağı yönünde. Yargıtay'ın konuyla ilgili yerleşik kararlarını BURADAN okuyabilirsiniz.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/10/19/gizli-kayit-delil-oldu
#302
http://www.youtube.com/watch?v=TM_IaSoudpc#

AHMET DÖNMEZ - ANKARA

Askerlik süresini 15 aydan 12 aya indiren düzenleme dün Bakanlar Kurulu'nda imzalanarak kabul edildi. Düzenleme, 1 Ocak 2014'ten itibaren geçerli olacak.

Bu tarihe kadar 12 ayını dolduran askerler terhis olacak. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, sayı net olmamakla birlikte tezkere alacak asker sayısının 70 binin üzerinde olacağını söyledi. Genelkurmay Başkanlığı, dün sabah saatlerinde, sürenin 1 Mart 2014'te başlaması yönünde görüş bildirmişti.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'nı boşa çıkarma gibi bir düşünceleri olmadığını söyledi. Arınç, "Ama bizim de siyasi bakımdan, ihtiyaçlar bakımından birtakım yeni gelişmeleri görmek bakımından bunu görmeye ihtiyacımız var. Kararı biz veriyoruz, sorumluluğu da bize ait. Teknik bir konuda Genelkurmay'ın ne dediğine de bakarız ama motamot aynı noktada karar verecek noktada değiliz. Doğrudan doğruya aynının altına imza atacağımız hususlar da olabilir ama bunları biz kendi hükümet sorumluluğumuz içerisinde bir değerlendirmeye gideriz. Birilerinin beklentilerinin aksine 1 Ocak tarihini kabul ettik." diye konuştu.

Dünkü toplantıda, demokratikleşme paketinde yer alan ve Meclis'e sevk edilmeyi bekleyen yasal düzenlemeler de görüşüldü. Arınç, "Sadece seçim sistemiyle ilgili değişiklik hariç bütün yasal düzenlemeler hazır, Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı, peyderpey TBMM'ye gönderilecek. Yani büyük bir süratle bunları hayata geçirmek istiyoruz." dedi.

Arınç, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik dış basında yayımlanan haber ve yorumları da kabine toplantısında görüştüklerini aktardı. Fidan'ın MİT Müsteşarı olduktan sonra hem teşkilatının güvenini kazandığını hem de Türkiye'nin çıkarları için faydalı çalışmalar yaptığını ifade eden Başbakan Yardımcısı, şöyle devam etti: "Bugüne kadar yaptığı hizmetlerde hem hükümetimizin siyasî desteğini bulmuştur hem de istihbarat anlamında fevkalade hizmetleri yerine getirmiş bir arkadaşımızdır. Onun yıpratılmak istenmesi, belli ülkeler ve istihbarat örgütleri için elbette doğaldır. Önemli görevler yapan insanlar için böyle şeyler muhtemeldir. Yayımlanan gazeteler veya makalelerin kimin hesabına ve ne maksatla yazıldığını az çok biliyoruz."

Bülent Arınç'a, Ankara'da Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) arazisinden geçen yol çalışması için gece yarısı ağaç kesilmesine yönelik tepkiler de soruldu. Arınç, şöyle cevap verdi: "Belediye başkanı ne diyorsa onu diyor. Eleştirenler olacaktır, beğenenler olacaktır, beğenmeyenler olacaktır. Faaliyetler Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin faaliyetleridir. Sonunda hukukun dediği olacaktır. Bunların üzerinde yeniden Gezi benzeri olaylar çıkarma gayreti var, sanırım en kısa zamanda doğru şekilde çözümlenecektir." Arınç, bir başka soru üzerine bu kış doğalgaza yeni bir zam düşünülmediğini de bildirdi.

http://www.zaman.com.tr/politika_erken-terhis-yilbasinda_2155045.html
#303
Duyurular / Kurban Bayramı tebriği
15 Ekim 2013, 20:06:24


Vekil.net ailesi olarak tüm üyelerimizin ve ziyaretçilerimizin Kurban Bayramını tebrik ediyoruz. Hayırlı bayramlar...
#304


Kanser tedavisine yüzde yüz çözüm bulduğunu ifade eden doktoru Başbakan'ın aradığı ve bilgi aldığı öğrenildi. Doktorun gelen tekliflere ise sadece TC patenti dediği belirtildi.

RTEÜ Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Süleyman, bir bitkiden kanser hücresini öldüren madde geliştirdiğini açıkladı.

YÜZDE YÜZ ORANINDA ÇÖZÜM

Projede artık sona geldiğini anlatan Prof. Dr. Halis Süleyman, RTEÜ eski Rektörü Prof. Dr.Arif Yılmaz'ın çağrısı üzerine Rize'ye geldiğini söyledi. Çalışmayı 8 yıldır sürdürdüğünü ifade eden Prof.Dr. Süleyman, "Kansere çare olacak maddeyi hayvanlar üzerinde denedik. Bir bitkiden elde ettiğimiz bu madde hayvanlar üzerinde çok etkili bulundu. Hemen hemen bütün kanser hücrelerini öldürdü. Daha sonra 'Karsinom' adı verilen hücre kültüründe denedik. Hücre kültüründe de yüzde 90 ila yüzde 100 oranında kanser hücrelerini öldürdüğünü gördük." diye konuştu.

ERDOĞAN ARAYIP BİLGİ ALDI

Bunun üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, kanser tedavisindeki önemli buluşla ilgili ismini taşıyan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nden bilgi aldığı öğrenildi.

RTEÜ Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Halis Süleyman'ın kanser tedavisinde yüzde yüz sonuç veren buluşu ile ilgili açıklaması tıp dünyasında heyecan yarattı. Açıklamanın ardından Başbakan Erdoğan'ın da konu hakkında bilgi istediği belirtildi. Kanser hastaları için umut olan buluş birçok kanser hastasının üniversiteye başvurmasına neden oldu. Yurt içinden ve yurt dışından birçok üniversitenin de Prof. Dr. Halis Süleyman'a işbirliği teklifleri götürdüğü bilgisine ulaşıldı. Öte yandan bazı firmalar buluşa sponsor olmak için girişimde bulundu. Yoğun telefon trafiğinden dolayı Prof. Dr. Süleyman'ın telefonunu kapattığı belirtildi.

Ancak Prof. Dr. Süleyman'ın gelen teklifleri reddettiği, buluşun sadece Türkiye Cumhuriyeti patenti ile kullanımına izin vereceği öğrenildi.

http://www.haber7.com/saglik/haber/1084020-erdogan-o-doktoru-aradi-ve
#305


Mısır'ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'den önemli açıklamalar geldi. Mursi, "Direneceğim, tüm şehit ve yaralılara ihanet etmeyeceğim" dedi.

Mısır'ın askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, "Son nefesime kadar direneceğim. Komik ve uydurma mahkemelerden korkmadan doğru ve meşru bildiğim yoldan asla geri dönüş yapmayacağım. Demokratik süreçten geri dönülmemesi için asla pes etmeyeceğim" dedi.

Mursi, "Ne olursa olsun bunlarla müzakere ve uzlaşma yolunu tercih etmeyeceğim. Tüm şehit ve yaralılara ihanet etmeyeceğim" dedi.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1084741-mursi-son-nefesime-kadar-direnecegim



Mursi'nin tutukluluk hali uzatıldı

Mısır'da darbeyle görevinden uzaklaştırılan ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin tutukluluk hali 30 gün uzatıldı.

AA muhabirinin yargı kaynaklarından aldığı bilgiye göre, "Hamas ile işbirliği yaparak casusluk faaliyetlerinde bulunmak", "Mısır güvenlik güçlerine ait kurumlara saldırı düzenlemek" , "25 Ocak 2011 devrimi sırasında Vadi Natrun Hapishanesinden firar etmek ve hapishaneyi kasten ateşe vererek mahkumların kaçmasına sebebiyet vermek" suçlamalarıyla açılan soruşturma kapsamında, Mursi'nin tutukluluk halinin dördüncü kez 30 gün uzatılmasına karar verildi.

Mursi'nin "Hamas ile işbirliği yaparak casusluk faaliyetlerinde bulunmak" suçlamasıyla yargılandığı davada ise Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına sevk edildiği belirtildi.

Mursi ve 14 İhvan lideri hakkında, "Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde göstericileri öldürmeye teşvik etmek" suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşmasının da 4 Kasım'da yapılacağı kararlaştırılmıştı.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1084752-mursinin-tutukluluk-hali-uzatildi



"Mısır'da 100 Günlük Utanç" başlıklı metne 100 yazar imza attı



Rabia Platformu tarafından Mısır'daki darbenin 100. günü etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan "Mısır'da 100 Günlük Utanç" başlıklı metne, Ahmet Taşgetiren, Nazlı Ilıcak, Markar Esayan, Mehmet Barlas, Nihal Bengisu Karaca, Yasemin Çongar ve Ergun Babahan'ın da aralarında bulunduğu 100 yazar imza attı.

Dünyanın birçok ülkesindeki Rabia Platformu üyeleri, sivil toplum örgütleri, gençlik teşkilatları ve öğrenci dernekleri, Mısır'daki darbenin 100. günü nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenliyor. Etkinlikler kapsamında, darbe karşıtı bir metin de imzaya açıldı.

"Mısır'da 100 Günlük Utanç" başlığıyla hazırlanan metinde, 3 Temmuz'da Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş hükümete ve Cumhurbaşkanına karşı askeri bir darbe gerçekleştirildiği hatırlatıldı.

Metinde, Mısır halkının yıllardır beklediği demokrasi, adil seçim ve demokratik oy hakkının bir yıl bile olmadan zorla rafa kaldırıldığı belirtilerek, "Tüm dünya, demokrasiye karşı yapılan askeri darbeye 'darbe' bile diyemedi, sessiz kaldı. Darbeyi yapanlar, dünyanın sessiz kalmasından cesaret aldı ve sivil halkın üzerine ateş açtı. Tanklar, zırhlı araçlar, ağır silahların kullanıldığı katliamda binlerce masum sivil hayatını kaybetti. Ölenlerin ve yaralıların sayısı hala tam olarak bilinmiyor" ifadelerine yer verildi.

Mısır'da medyanın baskı altına alındığı vurgulanan metinde, şunlar kaydedildi:

"Tam 100 gündür Mısır halkı sıkıyönetim uygulamaları, askeri vesayet kuralları baskısı altında korku ve endişe içinde yaşamaya devam ediyor. Tam 100 gündür Batı'nın demokrasiyi savunan neredeyse bütün ülkeleri, aydınları, gazetecileri, Mısır'da demokrasinin, sivil halkın katledilmesini sessizce izliyor. Bir topluma yapılan bir haksızlık, bütün insanlığa yöneltilmiş bir tehdittir. Biz aşağıda imzası bulunanlar, vicdanı olan, insan olan herkesi, darbeye, darbecilere, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, insan yaşamına kasteden her türlü eyleme karşı çıkmaya davet ediyoruz. Dini, inancı, milleti, mezhebi, ülkesi, ideolojisi ne olursa olsun milletin iradesine kast eden her kesime, her eyleme ve her girişime karşı olduğumuzu ilan ediyoruz."

Metnin tamamı:

"Mısır'da 100 Günlük Utanç"

3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş hükümete ve Cumhurbaşkanına karşı askeri bir darbe gerçekleşti.

Mısır halkının yıllardır beklediği demokrasi, adil seçim ve demokratik oy hakkı, bir yıl bile olmadan zorla rafa kaldırıldı. Tüm dünya, demokrasiye karşı yapılan askeri darbeye "darbe" bile diyemedi, sessiz kaldı.

Darbeyi yapanlar, dünyanın sessiz kalmasından cesaret aldı ve sivil halkın üzerine ateş açtı. Tanklar, zırhlı araçlar, ağır silahların kullanıldığı katliamda binlerce masum sivil hayatını kaybetti. Ölenlerin ve yaralıların sayısı hala tam olarak bilinmiyor.

Televizyonlarda canlı olarak yayınlanan bu sivil katliamına dünya yine sessiz kaldı. Darbe yönetimi durmadı ve bu kez binlerce insanı hukuka aykırı bir şekilde tutukladı, korkunç hapishanelere attı. Hürriyet ve Adalet Partisi ve onu doğuran Müslüman Kardeşler teşkilatı yasaklandı, liderleri tutuklandı ve mal varlıklarına el konuldu.

Medya tam bir baskı altına alındı, hepsine birer darbe temsilcisi atandı, akıl almaz yalan yayınlar yapıldı. Uluslararası yayın yapan televizyonlar, gazeteler kapatıldı, çalışanları tutuklandı, basın özgürlüğü tam anlamıyla yok edildi.

Bugün Mısır'da demokrasiye yapılan darbenin 100. günü.

Tam 100 gündür dünyanın en eski ve güçlü medeniyetlerine sahip Mısır'da askeri darbe hukuka, insan haklarına, adalete ve vicdanlara aykırı keyfi ve zalimane bir yönetim sürdürüyor.

Tam 100 gündür Mısır halkı sıkıyönetim uygulamaları, askeri vesayet kuralları baskısı altında korku ve endişe içinde yaşamaya devam ediyor.

Tam 100 gündür, Batı'nın demokrasiyi savunan neredeyse bütün ülkeleri, aydınları, gazetecileri, Mısır'da demokrasinin, sivil halkın katledilmesini sessizce izliyor.

Bir topluma yapılan haksızlık, bütün insanlığa yöneltilmiş bir tehdittir.

Biz aşağıda imzası bulunanlar;

Vicdanı olan, insan olan herkesi, darbeye, darbecilere, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, insan yaşamına kasteden her türlü eyleme karşı çıkmaya davet ediyoruz.

Dini, inancı, milleti, mezhebi, ülkesi, ideolojisi ne olursa olsun milletin iradesine kast eden her kesime, her eyleme ve her girişime karşı olduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrım yapmaksızın herkes için adil, özgür, barışçıl ve inançlara saygılı "yeni bir dünya" istiyoruz.

Metne imza atan yazarların tamamının isimleri şöyle:

"Abdullah Muradoğlu, Abdullah Yıldız, Abdurrahim Boynukalın, Abdurrahman Dilipak, Adem Özköse, Adnan Karakaş, Ahmet Taşgetiren, Ahmet Tezcan, Ahmet Varol, Ali Ayçil, Ali Bulaç, Ali İhsan Karahasanoğlu, Ali Nur Kutlu, Alper Görmüş, Aslı Aydıntaşbaş, Balçiçek İlter, Bekir Berat Özipek, Bülent Şenay, Cemal Sakar, Cemil Tokpınar, Cevat Özkaya, Cihangir İşbilir, Ekrem Kızıltaş, Elif Çakır, Ergun Babahan, Erol Göka, Ersoy Dede, Etyen Mahçupyan, Fadime Özkan, Faruk Köse, Fatih Bayhan, Ferhat Kentel, Fikri Akyüz, Fuat Uğur, Furkan Çalışkan, Gülay Göktürk, Güven Adıgüzel, Hakan Albayrak, Halime Kökçe, Hasan Aksay, Hasan Celal Güzel, Hasan Karakaya, Haşmet Babaoğlu, Hilal Kaplan, Hüseyin Akın, Hüseyin Öztürk, İbrahim Erdoğan, İbrahim Karagül, İbrahim Kiras, İbrahim Tenekeci, İskender Pala, İsmail Kılıçarslan, İsmail Yaşa, Kerim Buladı, Kurtuluş Tayiz, Mahmut Övür, Markar Esayan, Mehmet Barlas, Mehmet Doğan, Mehmet Koçak, Mehmet Ocaktan, Metin Karabaşoğlu, Mevlana İdris Zengin, Muhsin Kızılkaya, Muhsin Meriç, Mümtazer Türköne, Mustafa Akar, Mustafa Akyol, Mustafa Armağan, Mustafa Karaalioğlu, Mustafa Özcan, Nasuhi Güngör, Nazlı Ilıcak, Nevzat Çiçek, Nihal Bengisu Karaca, Nihat Nasır, Nuh Albayrak, Nusret Çiçek, Oğuz Düzgün, Ömer Lekesiz, Oral Çalışlar, Reşat Petek, Salih Tuna, Sami Özey, Selahattin Yusuf, Senai Demirci, Serdar Arseven, Sibel Eraslan, Taha Kılınç, Ufuk Uras, Ünal Tanık, Yasemin Çongar, Yasin Aktay, Yener Dönmez, Yıldıray Oğur, Yusuf Kaplan, Yusuf Özkır, Yusuf Ziya Cömert, Zeki Bulduk, Zeynep Tanbay."

http://www.haber7.com/gundem/haber/1084152-misirda-100-gunluk-utanc
#306


Kanserin yüzde yüz ilacını bulduk

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Süleyman, kanserin yüzde 100 ilacını bulduğunu açıkladı.

Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde kanserin tedavisi için başlattığı çalışmaları yıllardır sürdüren Prof. Dr. Halis Süleyman, geçtiğimiz yıllarda mide kanserini önleyecek bir ilaç bulduğunu açıklamıştı. Çalışmalarını hızlandırmak için Atatürk Üniversitesi'nden Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'ne geçen Süleyman, burada sürdürdüğü çalışmaları neticesinde kesin sonuca ulaştı. Süleyman, hayvanlar ve kanser kültürleri üzerinde yaptığı deneylerde kanser hücrelerini yüzde yüz yok etmeyi başardı. Tıp dünyasında devrim yaşatacak buluşun kaynağı şimdilik sır gibi saklanıyor. Bir bitkiden elde edilen etkin madde ile kansere yüzde yüz çözüm bulunurken, ilacın 1-2 yıl içerisinde insanlar üzerinde denenmeye başlaması planlanıyor. Süleyman, ilacın biran önce insanların hizmetine sunulabilmesi için destek bekliyor. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Süleyman, yaptığı deneylerde yüzde yüz başarı elde ettiğini belirterek "Aslında bu bitki. Fakat şimdilik ismini açıklamıyoruz. Hayvanların üzerinde, kanser modellerinde etkili bulundu. Bu bitki ekstresini alan hayvanların midesinde olsun, pankreasında olsun kanser modelleri gelişmedi. Ayrıca biz bu bitki ekstresini kanser kültürü hücresinde denedik. Kanser kültüründe kanser hücrelerini yüzde yüz öldürdüğünü gördük. Sağlıklı insan hücresine dokunmuyor. Sadece kanser hücresini yakalıyor ve kanser hücresini öldürüyor. Biz bunun heyecanı içerisindeyiz. Bu bitkinin etken maddesini elde ettik. Etken maddeyi tespit ettik. İnşallah bir iki yıl içinde klinik çalışmasını da tamamlayarak insanlar üzerinde de denemeye başlayabiliriz" dedi.

BULUŞ TÜRKİYE'Yİ DÜNYADA BİR NUMARA YAPACAK

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Süleyman buluşun sağlık alanında Türkiye'yi dünyada bir numaralı ülkesi yapabileceğini ifade ederek "Bu buluş sağlık alanında sadece üniversitemizi değil ülkemizi dünyanın bir numaralı ülkesi yapabilir. Ekonomisi olsun, gelişmesi olsun. Yılda sadece mide kanserinden ölen hastaların sayısı 1.5 milyon'u buluyor. Bu çalışmaların daha hızlı ilerlemesi için Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne geldim. Bu üniversiteyi başımın üzerinde taşımak istiyorum. İnşallah destek alıp bu çalışmalarımızı en kısa zamanda sonuçlandırırız" diye konuştu. Tüm dünyanın peşinde olduğu çalışmaya Türkiye'den gereken destek sağlanmıyor. Süleyman dünyanın bir çok üniversitesinden davetler aldığını ancak bu çalışmanın patentinin Türkiye'de kalmasını istediğine vurgu yaparak "Desteğe ihtiyacımız var. Rektörümüz olsun dekanımız olsun bizi son derece destekliyor. Bir şeyler üretilmesini istiyor. Fakat maalesef ülkemizde üretim politikası yok. Devletten üretim noktasında bir talimat gelmiyor. Ben o talimatı istiyorum. Maalesef tıp alanında ülkemizde üretim politikası sıfır" diye konuştu.

http://zaman-online.de/kanserin-yuzde-yuz-ilacini-bulduk-69761
#307


Mısır'ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Mursi hakkında "göstericileri öldürmeye teşvik etmek" iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması, 4 Kasım'da yapılacak.

KAHİRE

Yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Mursi, Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) liderleri ve cumhurbaşkanlığında görev alan kişiler hakkında "Geçen yıl 5 Aralık'ta cumhurbaşkanlığı önünde anayasal düzenlemeleri protesto eden eylemcileri öldürmeye teşvik etmek" suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşmasının tarihi, Kahire İstinaf Mahkemesi tarafından 4 Kasım olarak belirlendi.

Davanın görüleceği mahkemenin yerinin henüz belirlenmediği kaydedildi.

Mursi'nin yanında o dönemde görev yapan İhvan'ın siyasi kanadı Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) Başkan Yardımcısı İsam el-Uryan, eski Cumhurbaşkanlığı Divan Başkanı Esad Şeyhe, eski Cumhurbaşkanlığı Sekreteri Ahmed Abdulati, Mursi'nin yardımcısı Eymen Abdurrauf ve aralarında İhvan liderlerinden Muhammed el-Biltaci ile Vecdi Ganim'in de bulunduğu 10 kişinin yargılanacağı ifade edildi.

Mısır Başsavcılığı, 5 Aralık'ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde meydana gelen şiddet olaylarının araştırıldığı soruşturma kapsamında, Mursi'nin tutuklanmasına karar vermişti. Başsavcılık'tan Mursi'ye "Göstericileri öldürmek, öldürmeye teşvik etmek, alıkoymak ve işkence etmek" suçlamaları yöneltiliyor.

Kararı AA muhabirine değerlendiren Mursi'nin oğlu Usame Mursi, "Cumhurbaşkanı, bu yargılamayı ve diğer yargılamaları ne kabul ediyor ne de tanıyor. Ayrıca davayla ilgili yürütülen soruşturmaları da tanımıyor. Biz de ailesi olarak, meşru sistemi ihlal eden mahkemeyi, anayasa ve kanunların hilafı üzerine inşa edilen soruşturmaları kabul etmeyeceğiz" dedi.

Cumhurbaşkanın ailesi olarak bu yargılanmanın geçersiz olduğu konusunda hemfikir olduklarını vurgulayan Usame, "Bu yargılamalar anayasa ve kanunlara göre kusurludur" diye konuştu.

Avukatları savunma yapmayı düşünmüyor

Mursi'nin hukuk ekibinin sözcüsü avukat Mustafa Azeb, şu an için Mursi'nin savunmasını yapmak üzere mahkemeye gidilmemesi yönündeki görüşlerin ağır bastığını söyledi.

Mursi'ye yöneltilen suçlamaları tanımadıklarını kaydeden Azeb, Mursi'nin hala ülkenin yasal cumhurbaşkanı olduğunu dolayısıyla görevden alınması veya istifasının şu ana kadar söz konusu olmadığını ifade etti.

Azeb, Mursi dışında diğer sanıkların meşru Cumhurbaşkanı ile aynı konumda olmadıkları için duruşmalarda hazır bulunacaklarını kaydederek, "Ülkenin yasal Cumhurbaşkanının yargılanmasında, yasalar ve anayasaya aykırı hareket edenler hakkında uluslararası hukuk yollarına başvurulacak. Başsavcı darbe yönetimine boyun eğerek suç işliyor" şeklinde konuştu.

Geçen yıl kasım ayında Mursi'nin atadığı Başsavcı Abdulmecid Mahmud'un görevine son verilmesini içeren düzenlemeler, Kahire'deki cumhurbaşkanlığı önünde protesto edilmişti. 5 Aralık'taki gösterilerde çıkan olayda 10 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.

http://www.aa.com.tr/tr/haberler/238247--mursi-4-kasimda-hakim-karsisina-cikacak



Mursi destekçilerine ömür boyu hapis cezası!

Mısır'ın devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin 11 destekçisi, "orduya saldırmaktan" suçlu bulunup ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Sanıklar, Süveyş şehrinde geçen ay patlak veren protestolar sırasında askerleri yaralamak, zırhlı araçları yakmak ve kiliseleri ateşe vermekle suçlanıyordu.

45 sanık beş yıl hapis cezasına çarptırılırken 5 sanık beraat etti.

Protestolar, güvenlik güçlerinin başkent Kahire'deki Mursi destekçilerine müdahale etmesinin ardından patlak vermişti.

14 Ağustos gününde ordunun Rabiatul Adeviyye Camii ve Nahda Meydanı'na müdahale etmesiyle çoğunluğunu Mursi'nin Müslüman Kardeşler örgütünün üyelerinin oluşturduğu yüzlerce kişi hayatını kaybetmişti.

Kahire'nin 140 kilometre doğusunda bulunan Süveyş'te 14 ve 16 Ağustos'ta gerçekleşen olaylarda 30 kişi ölmüştü.

Salı günü cezaya çarptırılanların resmi olarak Müslüman Kardeşler örgütünün üyesi olup olmadığı bilinmiyor.

Ama kişilerin örgütün üyesi olması durumunda, bu, Mursi'nin devrilmesinden bu yana Müslüman Kardeşler'i etkileyen ilk mahkeme kararı olacak.

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/09/130903_mursi_destek_ceza.shtml





Müslüman Kardeşler Derneği resmen kapatıldı

Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı, Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılma kararını resmen açıkladı.

KAHİRE

Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı, Mısır Sosyal Dayanışma Bakanlığı, Müslüman Kardeşler (İhvan) Derneği'nin kapatılma kararını resmen açıkladı.

Mısır Bakanlar Kurulu'nun Müslüman Kardeşler Derneği'ni, ülkedeki Sivil Toplum Kuruluşu (STK) listesinden çıkarması üzerine Bakanlık'tan yapılan yazılı açıklamada, "Mısır Sosyal Dayanışma Bakanı Ahmed el-Beri, resmi olarak Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatıması kararı yayınladı. Bu karar derneğin geçmiş dönemde yaptığı ihlaller nedeniyle çıkarıldı" ifadelerine yer verildi.

Bu açıklamayla derneğin kapatılması hakkındaki kararın resmen yürürlüğe girmiş olduğu kaydedildi.

Kahire Nöbetçi Mahkemesi, geçen ay "İhvan'ın ve ilgili tüm oluşumların faaliyetlerinin yasaklanması, Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılması ve derneğe ait taşınır ve taşınmaz mal varlığına el konulması" kararı vermişti. Mahkeme ayrıca, İhvan'ın el konulan mal varlığını inceleyecek bir komite oluşturulması yönünde karar almıştı.

Mahkeme kararının ardından Mısır geçici hükümeti,Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılmasıyla ilgili hükmün uygulanmasını, yargı süreci tamamlanana kadar ertelediğini açıklamıştı. Bakanlar Kurulu ayrıca İhvan'ın el konulan mallarını denetlemek üzere milletvekilleri ve ilgili bakanlıklardan oluşan bir komite kurulmasını kararlaştırmıştı.

Bakanlar Kurulu dün de Müslüman Kardeşler Derneği'ni, ülkedeki Sivil Toplum Kuruluşu (STK) listesinden çıkardığını bildirmişti.

http://www.aa.com.tr/tr/haberler/238186--musluman-kardesler-dernegi-resmen-kapatildi



Müslüman Kardeşler'e bir darbe daha

Mısır hükümeti Müslüman Kardeşler grubunun mal varlığına el koymak için harekete geçti.

Grubun faaliyetleri kısa bir süre önce yetkililer tarafından yasaklanmıştı.

Grubun kapsamlı sosyal hizmetleri de ya devralınacak ya da yasaklanacak.

Buna hastaneler, okullar ve hayır kurumları da dahil.

Yasak kararı mahkeme tarafından geçtiğimiz günlerde alınmıştı ama temyiz girişimleri ardından şimdi teyit edildi.

Yasağın yönetiminden sorumlu bakanlık olan Sosyal Dayanışma Bakanlığı sözcüsü Hani Mahanna, kabine tarafından Müslüman Kardeşler'in fon kaynaklarını araştırmak ve mal varlığını ele geçirmek için bir komite oluşturulduğunu söyledi.

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/10/131004_misir_musluman.shtml







Mısır'da üniversite öğrencileri, 6 Ekim gösterilerinde darbe karşıtlarına yönelik saldırıları protesto etti.

KAHİRE

Mısır'da üniversite öğrencileri, 6 Ekim gösterilerinde darbe karşıtlarına yönelik saldırıları protesto etti.

Kahire Üniversitesi rektörlük binası önünde toplanan öğrenciler, 6 Ekim gösterilerinde darbe karşıtlarına yönelik şiddeti kınadı ve gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılmasını istedi.

"Öğrencilere özgürlük" ve "Öğrenciler baltacı değildir" yazılı dövizler taşıyan grup, protesto için bugün derslere girmediklerini ifade etti. Arkadaşlarının serbest bırakılmasını isteyen bir diğer öğrenci grubu da mühendislik fakültesinin önünden Nahda Caddesi'ne kadar "insan zinciri" oluşturdu.

Kahire Üniversitesi öğrencilerinden başka bir grup ise orduya destek gösterisi yaptı.

"Ben İhvan üyesi değilim, sen de insan değilsin"

Kahire'nin güneyindeki Hilvan Üniversitesi öğrencileri de müdahaleyi protesto etti. "Ben İhvan üyesi değilim, sen de insan değilsin", "Bana baltacı dediler, ben devrimci öğrenciyim" ve "Askeri yönetim düşmeli" şeklinde sloganlar atan öğrenciler, gösterilerde arkadaşlarının hayatını kaybettiğine dikkati çekmek için kefen taşıdı. Burada da eylem yapan öğrencilere darbe yanlısı bir grup tepki gösterdi. Üniversitenin güvenlik görevlileri, duruma müdahale ederek tartışmaların arbedeye dönüşmesini engelledi.

İskenderiye Üniversitesi'ndeki "Darbe Karşıtı Öğrenciler Hareketi" de askeri darbeye tepki göstermek ve gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep etmek için yürüyüş yaptı.

Öğrencilerin, "Askeri yönetim düşmeli", "Zindan duvarına, öğrencilere yönelik gözaltıların utanç verici olduğunu yaz", "Kaybedenlerin hükümeti, kardeşlerimizi geri ver" sloganları attı.

Suveyş Kanalı Üniversitesi öğrencileri de 6 Ekim gösterilerinde 2 arkadaşlarının öldürülmesini kınayarak, bölgede "insan zinciri" oluşturdu.

Eş-Şarkıyye ilindeki Zegarig Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki bir grup öğretim görevlisi, fakültedeki bazı doktorların ve öğretim görevlilerinin gözaltına alınmasını protesto etti.

Mısır'da 6 Ekim Zaferi'nin yıl dönümü dolayısıyla darbe karşıtı düzenlenen gösterilerde, güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 53 kişinin hayatını kaybettiği, 271 kişinin yaralandığı açıklamıştı.

http://www.aa.com.tr/tr/dunya/237937--misirda-ogrencilerden-darbe-karsiti-gosteriler



Darbeci general Sisi'den itiraf gibi çarpıcı gaf: "Allah'ın razı olmadığının yanında olacağız, destekleyeceğiz"

Abdulfettah El Sisi, ülkedeki durumla ilgili 18.09.2013 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, "Bu Rabbimizin razı olduğu bir durum değildir. Rabbimizin razı olmadığı şeyin yanında olacağız. Onu destekleyeceğiz." ifadelerini kullanmıştı.

Sisi'nin yaptığı gaf sosyal paylaşım sitelerinde geniş yer bulmuştu. İşte o çarpıcı video:

http://www.youtube.com/watch?v=7bjsGrwLXwY#
#308
Resmi Gazete'de yayımlanan düzenleme ile "kamuda başörtüsü serbestliği" dünden itibaren başladı. Emniyet, yargı ve silahlı kuvvetler dışında kamuda çalışan bayanlar görev yerlerinde başörtüsü takabilecekler.

Konuyu birkaç açıdan ele alabiliriz. Öncelikle bu serbestlik, başörtülülerde tam bir bayram sevinci hâsıl etti. Onlar için çifte bayram oldu. Dün sabah yakınlarımla konuştum. "İnanılacak gibi değil, sanki bir rüyadayız" diyorlar. Heyecanları ses tonlarına yansıyor. İlk defa başlarını örtüyor gibi duygulanmışlar. Öğretmenler için bambaşka hisler söz konusu. Okulun kapısında açtıkları başörtülerini artık çıkarmayacaklar. Öğrencilerinin karşısına ilk defa başörtülü çıkacaklar. Bu insanlar yıllardır, kendileri olamamanın ıstırabını yaşadılar, yürek yorgunluğunu her gün taşıdılar. Şimdi en tabii insan hakkına kavuşmanın sevincini yaşıyorlar. Ve bu kararı alanlar için kalbi şükran duyguları ile dolular. Darısı diğer mazlumlara... Dileriz bu adım, özgürlük talebi olan bütün insanlarımızın aynı sevinci yaşayacağı mutlu, huzurlu Türkiye özleminin giderilmesinde bir kilometre taşı olur. Vesayet zihniyeti, siyaset-üniversite-yargı-medya desteğiyle, başörtüsünü toplumsal bir mesele haline getirdi. Darbeciler eliyle, konuyu laiklik elden gidiyor zeminine kaydırdılar ve problem yaptılar. Belli bir kesimi de ikna ettiler. O kesim, başörtüsünün bir siyasi simge olduğuna inandırıldı. Şunu bile düşünmediler; başlarını örtenler sadece AK Parti'ye oy vermiyorlardı. CHP'ye, MHP'ye, BDP'ye, her partiye oy verenler içinde başörtülü vardı. Kaldı ki, günümüzde kim kızına, eşine zorla başını örttürebilir? Üstelik üniversite çağındaki kızlara baskıyla kim kıyafet dayatabilir?

CHP'nin anlayışı ve makuliyeti ile koskoca bir ülkeyi yıllarca meşgul eden üniversitelerde başörtüsü problemi, diğer partilerin de desteğiyle çözüldü. Ancak sıkıntı şuydu: Başları örtülü insanlar mezun olup iş bulunca, bu defa başlarını açmak zorunda bırakıldılar. Bunun nasıl bir zulüm olduğunu ancak yaşayanlar bilir.

Başörtüsü konusu bir inanç konusudur ama bir ölçü değildir. İnanç bir tercihtir, başörtüsü de bu tercih içinde bir tercihtir. Takva yaşamak isteyenler için bir basamak olabilir ama tek başına yeterli değildir. Başı örtülüler içinde yalan söyleyenler, dedikodu yapanlar, gıybet ve iftira edenler olduğu gibi, bu günahlardan sakınan nice başı açık insan var. Temelde, dinin özünü arkaya atıp, şekli öne çıkarmak doğru değildir. Müminler için en önemli olan imandır, hayırlarda yarışmak, kötülüklere mani olmak, kul hakkı yememektir. Din, bizi insanlığımıza yükseltmek için vardır. Büyüklerimiz, "çok şükredelim Allah bizi insan yaratmış, imanı nasip etmiş, Hz. Muhammed (sas) efendimize ümmet eylemiştir." diyor. "Kelime-i şehadeti terazinin bir kefesine koysanız, öbür kefeye ne koyarsanız koyunuz, onu dengeleyemez." diyor...

Kamuda başörtüsü serbestliği yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Mütedeyyin insanlar için AK Parti, okullardaki seçmeli Kur'an-ı Kerim, Peygamberimiz'in hayatı (siyer) dersleri ve başörtüsü serbestliği ile gönülleri fethetmiştir.

Yeni dönem için şunu da söyleyebiliriz. Kamuda başörtüsü takmak bir imtiyaz değildir. Farklı bir konuma sahip olmak değildir. Mesele bir insan hakkının, özgürlüğün kazanılmasıdır. Bir bakıma yeni dönem, hepimiz için bir sınav özelliği de taşıyor. Gerilimlerin, çatışmaların değil, hoşgörünün, karşılıklı saygının kazanması gereken bir sınavdır bu...

http://zaman.com.tr/huseyin-gulerce/kamuda-basortulu-ilk-gun-_2149330.html
#309
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2012 yılında icra hukuk ve icra ceza davaları dahil 425 bin 219 dava açıldığını açıkladı.

Adalet Bakanı Ergin, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun yazılı soru önergesini cevapladı. Bakan Ergin, icra hukuk ve icra ceza davaları dahil; 2003 yılında 751 bin 728, 2004 yılında 799 bin 141 , 2005 yılında 593 bin 801, 2006 yılında 808 bin 655, 2007 yılında 1 milyon 58 bin 691, 2008 yılında 691 bin 560, 2009 yılında 545 bin 992, 2010 yılında 562 bin 933, 2011 yılında 469 bin 582 ve henüz kesinleşmeyen verilere göre 2012 yılında 425 bin 219 dava açıldığını açıkladı.

İcra ve İflas Kanunu'nda yaptırım türü olarak hapis cezası, adlî para cezası, tazyik hapsi ve disiplin hapsi öngörülen suç ve fiillerin düzenleme konusu yapıldığını belirten Ergin; kanunda yaptırımı hapis cezası olarak düzenlenen suçlar bağlamında icra mahkemelerince 2009 yılında 12 bin 672; 2010 yılında 3 bin 58; 2011 yılında bin 453; 2012 yılında ise bin 171 hapis cezası verildiğini kaydetti.

Cevapta, ülke genelinde faaliyette olan icra dairesi sayısı hakkında da bilgi verildi. Buna göre faaliyette olan icra dairesi sayısı 2003 yılında bin 90; 2004 yılında bin 92, 2005 yılında bin 92; 2006 yılında bin 117; 2007 yılında bin 131; 2008 yılında bin 149; 2009 yılında bin 172; 2010 yılında bin 207; 2011 yılında bin 87 ve 2012 yılında 986 olarak gerçekleşti.

http://www.bugun.com.tr/son-dakika/bakan-ergin-2012-yilinda-425-bin--haberi/817811






6 yılda 9 bine yakın kişi yolsuzluktan yargılanmış

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2002-2008 yılları arasında yolsuzluk nedeniyle 8 bin 708 kişiye dava açıldığını açıkladı. Ergin Eylül ayında ise 2009-2012 arasında 26 bin 388 kişiye silahlı örgüt üyeliği davası açıldığını bildirmişti.

MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin yazılı soru önergesini yanıtlayan Ergin, adalet istatistiklerinin hazırlanmasında, 2008 yılı öncesi dosya sayısı esas alınırken, UYAP veri tabanına uyum sağlaması amacıyla 2009 yılından itibaren suç sayısının esas alındığını belirtti. Ergin, söz konusu uygulama sonucunda, yeni istatistik hazırlama sisteminde, bir kişinin bir dosyada 10 ayrı suçunun olması ya da bir dosyada 10 ayrı sanığın olması halinde, 10 ayrı suç olarak değerlendirme yapıldığını ifade etti.

Ergin, dosya sayıları esas alınarak derlenen bilgilere göre, ihale yolsuzluk ve usulsüzlükleri nedeniyle 2002 yılında 522, 2003 yılında 719, 2004 yılında 655, 2005 yılında 979, 2006 yılında 1517, 2007 yılında 1574, 2008 yılında 2 bin 742 olmak üzere 8 bin 708 sanık hakkında kamu davası açıldığını belirtti.

Sadullah Ergin, 2002 yılında 72, 2003 yılında 42, 2004 yılında 130, 2005 yılında 274, 2006 yılında 217, 2007 yılında 242, 2008 yılında 418 mahkumiyet kararı verildiğini kaydetti.

Ergin, açılan davalardaki suç sayıları esas alınarak derlenen bilgiye göre, 2009 yılında 6 bin 570, 2010 yılında 8 bin 898, 2011 yılında 6 bin 762, 2012 yılında 6 bin 990 sanık hakkında kamu davası açıldığını; 2009 yılında 1115, 2010 yılında 830, 2011 yılında 1131, 2012 yılında 1947 mahkumiyet kararı verildiğini belirtti.

26 bin kişiye "silahlı örgüt üyeliği" davası açılmıştı

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 24 Eylül'de de BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan'ın yazılı soru önergesine verdiği yanıtta, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın, silahlı örgüt kuran ve yönetenler ile bu örgüte üye olanlara verilen cezaları belirleyen 314. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları gereğince açılan soruşturma, kovuşturma, şüpheli ve sanık sayıları ile verilen karar türlerine ilişkin bilgi vermişti. Buna göre, 2009-2012 yıllarında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Silahlı örgüt" başlıklı 314. maddesine göre 26 bin 388 kişi hakkında kamu davası açıldı, 12 bin 191 sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/10/05/6.yilda.8.bin.yolsuzluk.davasi/725973.0/
#310


Münevver Karabulut ailesinin Garipoğlu ailesi aleyhine açtığı tazminat davası sonuçlandı. Mahkeme Cem'in ailesini Münevver'in ailesine 37 bin 500 TL maddi, 1 milyon 250 bin TL manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Karabulut ailesi kızlarının ölümüne karşılık açtıkları tazminat davasında 2 milyon TL tazminat talep etmişlerdi.

Münvver Karabulut'un ailesinin, Cem'in annesi Tülay Makbule Garipoğlu'na ve babası Mehmet Nida Garipoğlu'na kızlarının ölümünden dolayı Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesi'ne açtığı tazminat davası 8. celsede karara bağlandı.Karar duruşmasında davalık olan Karabulut ailesi ve Garipoğlu ailesinden kimse hazır bulunmazken tarafların avukatları katıldı. Dosya, istenen tazminat miktarının değerlendirilmesi için bilirkişiye gönderilmişti. Bilirkişi raporunun dosyaya ulaşmasının ardından mahkeme dosyanın karar aşamasına geldiğini belirterek taraflardan son savunmalarını istedi.

Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, ceza davası kararına imza atan Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanıkları üst sınırdan cezalandırdığını vurguladı. Epözdemir, son savunmasında, Cem Garipoğlu'nun 197 gün ailesi tarafından teslim edilmeyip yakalanma süresinin uzamasının müvekkillerinin acı ve ızdıraplarını dahada arttırdığını belirterek, "Müvekkilim Süreyya Karabulut olay yüzünden işinden ayrılmak zorunda kalmış ve bir gözünde de aşırı bozukluğu oluşmuştur. MS hastası olan eşi Nagehan Karabulut'un da rahatsızlığı ilerlemiştir. Diğer müvekkil İbrahim Enver Karabulut ise olay sonucu yaşadığı travma nedeniyle yurtdışına gitmek zorunda kalmıştır." dedi.

Mahkemenin davalıların sosyo ekonomik durum araştırmasında maddi durumlarının tam olarak tespit edilemediğini ileri süren Epözdemir, "Ancak dosyaya sunduğumuz gazete küpürleri , dahili davalının bankadaki mal varlığına ilişkin verilen ihtiyati haciz niteliğindeki ihtiyati tedbir kararı sonucu tespit edilen değerlerle ve davalı Mehmet Nida Garipoğlu'nun şirket hisseleri ve taşınmaz kaydıyla sosyal ekonomik durumları ortaya konmuştur. Hiç mal varlığı olmadığı iddia edilen davalının 2 milyon değerinde ziynet eşyası tespit edilmiştir." şeklinde konuştu.

Davcılar avukatının ardından davalılar avukatı da son savunmasında, hükmedilecek tazminat miktarının bir tarafı zenginleştirmemesi diğer tarafı da fakirleştirmemesi gerektiğine dikkat çekti. Davacı tarafının mal varlığına ilişkin yaptıkları tespiti kabul etmediklerini söyleyen avukat Orhan Şahin, "Şirketler faal olmayıp TMSF'ye aktarılmıştır. Biz davanın uzamaması açısından bilirkişi incelemesi daha istemedik. Müvekkil Mehmet Nida Garipoğlu'nun kardeşi Hayyam Garipoğlu'nun zengin bir insan olduğu bilinmektedir. Ancak Sümerbank'ın batmasından sonra bütün mal varlığına ve şirketlerine el konulmuştur, mal kaçırma iddiası doğru değildir. Ayrıca davalı Tülay Makbule Garipoğlu'nun düğünde ve ailesinin taktığı ziynetler tartışma konusu yapılmıştır. Bu dava her iki tarafı da üzmüştür, yıpratmıştır bu nedenle bir an önce biz de davanın bitmesini istiyoruz." şeklinde savundu.

Savunmaların ardından mahkeme maddi tazminat açısından davacı İbrahim Enver Karabulut açısından reddeden mahkeme, anne ve babanın ise talebini kısmen kabul etti. İlk etapta maddi tazminat taleplerini değerlendiren mahkeme, toplam 37 bin 500 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 03.03.2009 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılar Mehmet Nida Garipoğlu ve Tülay Makbule Garipoğlu'ndan alınarak davacılara verilmesine karar verdi.

Mahkeme manevi tazminat talebinin değerlendirmesi aşamasında ise bu kez Münevver'in erkek kardeşi davacı İbrahim Enver Karabulut'un manevi tazminat talebini kabul etti. İlk etapta davalılar Mehmet Nida Garipoğlu ve Tülay Makbule Garipoğlu'ndan ayrı ayır 500 bin TL'nin olay tarihi itibariyle yasal faiziyle davacılar Süreyya Karabulut ve Nagehan Karabulut'a verilmesine karara bağlanırken, davalıların aynı şekilde 250 bin TL manevi tazminatı davacı İbrahim Enver Karabulut'a verilmesine hükmedildi.

Temyiz yolu açık olan karar kesinleşirse, Garipoğlu ailesi olay tarihi itibariyle işletilecek yasal faiz ile birlikte 37 bin 500 TL'si maddi, 1 milyon 250 TL'si de manevi toplam 1 milyon 287 bin 500 TL ödeyecek.

OLAY

Münevver Karabulut'un cesedi, İstanbul Etiler'de 3 Mart 2009 günü, bir çöp konteynırında parçalanmış halde bulunmuş, zanlının ise, Cem Garipoğlu olduğu ortaya çıkmıştı. Garipoğlu, firar etmiş, 197 gün sonra, teslim oluncaya kadar da ülke gündeminden düşmemişti. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise, davada katil zanlısı Cem Garipoğlu'nu 24 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

http://zaman.com.tr/gundem_munevver-karabulut-icin-rekor-tazminat_2148950.html
#311

FOTOĞRAF: Köleliği 1934'te kaldıran İngiltere, kölelere değil sahiplerine bugünkü parayla yaklaşık 240 milyar Euro ödemişti. Kölelere ise 'hürriyetinizi kazandınız, gidin kendinizi geliştirin.' denmişti.

SELÇUK GÜLTAŞLI - BRÜKSEL

14 Karayip ülkesi, 400 yıl süren esir ticareti yüzünden ortaya çıkan felaket sebebiyle İngiltere, Fransa ve Hollanda'ya karşı hukuki süreç başlattı.  Davayı, İngiliz hukuk şirketi Leigh Day takip edecek. Şirket, daha önce İngiltere'ye karşı açtığı insanlık suçu davasını kazanmıştı. Üç ülkenin, birkaç yüz milyar Euro'luk tazminat ödemek zorunda kalabileceği belirtiliyor.

İnsan hakları konusundaki hassasiyeti ile bilinen Avrupa Birliği (AB) üyesi üç ülke, sömürgecilik döneminde işledikleri insanlık suçlarının bedelini ödemekle karşı karşıya. Geçmişte AB üyelerinin sömürgesi olmuş ülkeler İngiltere, Fransa ve Hollanda'dan tazminat talep ediyor.

14 Karayip ülkesi, 400 yıl süren esir ticareti sebebiyle söz konusu ülkelere karşı  harekete geçti.  Karayip ülkeleri arasında ekonomik entegrasyonu hedefleyen CARICOM, geçen hafta BM Genel Kurulu'nda  süreci başlattı. İngiliz hukuk şirketi Leigh Day'la anlaşan CARICOM, Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na müracaat yapılması için hazırlıklarını sürdürüyor. Leigh Day hukuk bürosu, 1952-1960 arasında Kenya'daki Mau Mau isyanının bastırılması sırasında İngiltere'nin işlediği insanlık suçlarına açtığı davayı kazanmıştı. Tazminatla ilgili henüz bir rakam telaffuz edilmiyor ancak miktarın birkaç yüz milyar Euro'yu bulabileceği kaydediliyor.

14 ülke arasında yer alan Jamaika ve Antigua-Barbuda tazminat için daha önce de bir girişim başlatmışlardı. Ancak bu yılbaşında bir araya gelen 14 ülke ortak bir kararla İngiltere, Fransa ve Hollanda'dan 400 yıl süren köle ticaretine ilişkin tazminat talep etmeye karar verdi. Tazminat miktarı ile ilgili henüz bir rakam telaffuz edilmiyor ancak rakamın birkaç yüz milyar Euro'yu bulabileceği kaydediliyor.

Batılı ülkeler köle ticaretini yasakladığında ilginç bir karara imza atarak köle olarak çalıştırılanlara değil, kölelerinden 'feragat' eden toprak sahiplerine tazminat ödemişti. Köleliği 1834'te yasaklayan İngiltere'nin yerleşimci vatandaşlarına bugünkü rakamlarla 240 milyar Euro ödediği tahmin ediliyor. İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair 2007'de ülkesinin köle taşımacılığını yasaklamasının 200. yıldönümünde, köle ticaretinin sebep olduğu 'dayanılmaz acılardan' dolayı üzüntüsünü ifade etmiş ancak herhangi bir tazminattan bahsetmemişti.

Batı basınına konuşan Jamaika Milli Tazminat Komisyonu Başkanı Verene Shepherd, köleliği kaldıran İngiltere'nin kendi yerleşimcilerine milyarlarca Euro öderken, "dedelerimize hürriyetinizi kazandınız, gidin kendinizi geliştirin" demekle yetindiğini vurguluyor.

Fransa eski Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy de 'sömürgeciliğin yaralarını' gündeme getirmiş ancak Haiti'ye tazminat ödenmesi sorulduğunda Paris'in 56 milyon Euro'luk borcu sildiğini ve 2010'daki depremden sonra 40 milyon Euro'luk yardım paketi hazırladığını söylemekle yetinmişti.

14 Karayip ülkesi Almanya'nın Yahudilere, Yeni Zelanda'nın Maori ve Japon azınlığa tazminat ödediğine işaret ediyor. Afrikalı ve ABD'li siyahî akademisyenler köle ticaretini Swahili dilinde 'büyük felaket' manasına gelen 'Maafa' ismiyle anıyor. Köle ticaretine 'Afrika soykırımı' diyen akademisyenler de var. 400 yıla yakın süren köle ticaretinde yaklaşık 12 milyon Afrikalının Atlantik Okyanusu'nu aştığı tahmin ediliyor.

http://zaman.com.tr/dunya_kole-ticaretinden-avrupaya-agir-tazminat-gelebilir_2146129.html
#312


Adalet Bakanı Ergin, demokratikleşme paketinin hayata geçirilmesine ilişkin "Hemen pratik olanlar şu anda hazırlanıyor ama yasa gerektirenlerin taslak metinleri elimizde hazır" dedi.

ANKARA 

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Stratejik Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından düzenlenen 'Demokratikleşme Paketi ve Türkiye'de Demokrasinin Konsolidasyonu Paneli'ne gelişinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, demokratikleşme paketine ilişkin eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Bakan Ergin, son açıklanan paketin, Türkiye'deki düzenlemeler içerisinde en anlamlılarından bir tanesi olduğunu belirtti.

Ergin, şöyle konuştu:

"Bunun içerisinde çok önemli başlıklar var. Uzun yıllar Türkiye'de gerçekten bir tabu halinde olan belli konuları aşma noktasında da önemli düzenlemeler içeriyor. Önümüzdeki günlerde inşallah bunların hem yasa teklifi olarak, tasarısı olarak hem de idari düzenleme olarak adımlarının geldiğini beraberce göreceğiz. Tabii muhalefetin klasik yaklaşımı burada da kendini gösteriyor. Çok fazla özeline girmeyeceğim konunun. Ama Türkiye'de bugüne kadar yapılan hiçbir icratta 'Evet şunlar güzel oldu. Ama şunlar da eksik. Böyle olsaydı daha iyi olurdu' diye bir tek yaklaşımını görmedik bu muhalefetin. Onun için milletimiz bütün bu tavırları partilerin almış oldukları pozisyonları, değerlendiriyor. Biz 76 milyonluk bu büyük ülke için ihtiyaç duyduğumuz adımları atmaya devam edeceğiz. Türkiye, bulunduğu coğrafyada 76 milyon ülke insanını kardeşçe, barış içerisinde yaşatmanın iklimini oluşturuyor, bunu kurmaya çalışıyor."

Bu ülkede herkesin kendini birinci sınıf vatandaş olarak algılaması gerektiğini dile getiren Bakan Ergin, "Bizim attığımız adımların her biri daha önce değişik metinlerimizde Türkiye ve bu topluma tahahhüt ettiğimiz adımlardır. Bunların hiçbir tanesi falancanın filancanın talebi olarak önümüze gelmiş değildir. Biz gerek parti programımızda, gerek hükümet programımızda, gerek son yapmış olduğumuz bundan tam bir yıl önceki kongremizde Türkiye'ye tahahhütlerde bulunduk. Bu tahahhütlerimizi yerine getiriyoruz" diye konuştu.

Taslak metinler hazır

Demokratikleşme paketi kapsamındaki düzenlemelerin ne zaman yapılacağına ilişkin soruya Ergin, şu yanıtı verdi:

"Hiç zaman kaybetmeden bunların adımları gelecek. Hemen pratik olanlar şu anda hazırlanıyor. Ama yasa gerektirenlerin taslak metinleri elimizde hazır. Bunların son redaksiyonlarını yapıyoruz. Bu süreç içerisinde yapılan eleştiriler, ortaya atılan fikirler bizim ilgi alanımızda. Bunları da takip ediyoruz. Dolayısıyla bu süreç içerisinde makul önerileri de bu paket içerisinde ya da yaptığımız, yapacağımız değişik düzenlemelerde değerlendirme imkanımız olabilir. Mesela seçim sistemi ve barajla ilgili hususu biz seçenekli olarak paylaştık kamuoyuyla. Bakarsınız kamuoyundan ya da değişik STK'lardan, siyaset kurumlarından farklı öneriler gelebilir. Bunlar da elbette ki değerlendirilir."

"Yaşam tarzına müdahale edilemez" düzenlemesi

Nefret suçları ve din hürriyeti gibi konularda ne tür düzenlemelerin yapılacağının sorulması üzerine Ergin, şunları söyledi:

"Bunların tanımı belli. Gerek AGİT, gerek Avrupa Konseyi'nin, gerek evrensel hukuk kurallarının öngördüğü hususlar var. İnsanların dini, dili, rengi, cinsiyeti, aidiyeti, bunlardan dolayı farklı bir uygulamaya maruz kalması, bunlardan dolayı aşağılanması, bunlardan dolayı bir suça muhatap olması halinde, aynı eylemin normal hadiselerdeki cezasından biraz daha farklı. Ağırlaştırılmış cezalar öngören ve genelde literatürde 'nefret suçu' olarak adlandırılan uygulamayı Türk Ceza Yasası'na da monte etmeyi arzu ettik. Bununla ilgili esas itibariyle Ceza Yasası'nda buna benzer düzenlemeler olmakla beraber, farkındalığı biraz daha artıracak ve bu konuda toplumun dikkatini yoğunlaştıracak çalışmalar var. Bir de herkesin yaşam tarzının müdahale edilemez olduğuna dair bir takım düzenlememiz olacak. Bunlar da devletin kamu gücünün güvencesi altında olacak."

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde düzenlenen Demokratikleşme Paketi ve Türkiye'de Demokrasinin Konsolidasyonu Paneli'nin açılışında yaptığı konuşmada da AK Parti'nin 11 yıllık iktidarı boyunca, ülkeye yaptığı en büyük hizmetin demokrasinin konsolide edilmesi olduğunu söyledi. Ergin,  "Bu büyük icraat, bu ülkede demokrasinin kesintiye uğramadan sürdürülebilir kılınması sonucu AK Parti'nin hizmet döneminin en önemli eseri olarak inşallah Türkiye'ye armağan olacaktır" dedi.

http://www.aa.com.tr/tr/politika/235303--yasa-gerektiren-taslak-metinler-hazir
#313


Demokratikleşme Paketi ile kamuda çalışan erkekler favorilerini, bıyıklarını ve saçlarını istedikleri gibi uzatabilecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'nin içinden erkekler için de büyük sürpriz çıktı. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık kıyafetine dair yönetmeliğin 5 maddesinde erkek ve kadın personelin kılık kıyafetinin nasıl olacağı yer alıyor. Erkekler için yönetmelikte yer alan "kulak ortasından favori bırakılmaz", "bıyık uzunluğu üst dudak boyunu geçemez, üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir" yönündeki ibareler kaldırılacak.

Aynı yönetmelikte erkeklerin saçlarını kulağı kapatmayacak şekilde uzatılacağı yazıyor. Bu ibarede yeni düzenleme ile kaldırılacak ve erkeklerin kamuda uzun saç ile görev yapmasının önü açılacak. Kravat takma zorunluluğu ise korunacak.

(DHA)
http://zaman.com.tr/politika_paketten-erkek-memurlara-buyuk-surpriz_2145575.html
#314
Merhabalar. Öncelikle okula gecikmeden noter kanalıyla bir ihtarname gönderin. İhtarnamede öncelikle olayı anlatın ve ...... tarihinde okul yönetimine yapılan müracaata ve bunu müteakip farklı tarihlerde okuldaki yetkililerle yapılan onca görüşmelere rağmen nakil işlemine onayın borcun ödenmediği gerekçesiyle ısrarla ve inatla verilmediği, bu açık hukuka aykırılık neticesinde maddi ve manevi zarara maruz kalındığını, gerekli onayın derhal verilmesini, konuyla ilgili tüm yasal haklarınızın saklı tutulduğunu belirtin. Dava işini gelişmelere göre düşünürsünüz...
#315


Diyarbakır Adliyesi'nde adli emanetten geçen yıl 328 kilogram eroin, 55 kilogram esrar, 97 kilogram hintkeneviri ile 11 bin 715 captagon hapın çalınmasını soruşturan savcı, güvenlik skandalını ortaya çıkardı.

Soruşturmada, temizlik şirketi şefinin kardeşi olan Mücahit Okay adlı kişinin adliye binasında taşeron şirket adına kaçak olarak 4 ay çalıştırıldığı; nezarethaneler, güvenlik kamerası odası, özel yetkili hakim ve savcı katlarında adliye personeli gibi rahatlıkla gezdiği ve hırsızlığın bu kişi tarafından yapıldığı belirtildi.

Türkiye'nin en iyi korunan binalarından Diyarbakır Adliyesi'nin adli emanet deposundan, geçen yıl yapılan hırsızlığı soruşturan savcı, binada görevli temizlik işçisi, polis ve adli emanet memurlarının da bulunduğu çok sayıda kişinin ifadesine başvurdu. Soruşturmayı tamamlayan savcı, olayla ilgili hazırladığı iddianamede, adli emanette muhafaza altındaki uyuşturucunun eksik olduğunun görevlilerce fark edildiğini belirtti. Cumhuriyet Savcısı soruşturmasında Türkiye'nin en iyi korunan binalarından biri olan ve çok sayıda önemli davanın görüldüğü Diyarbakır Adliyesi'ndeki güvenlik açığını da ortaya çıkardı.

KAYITSIZ OLARAK ADLİYE'DE ÇALIŞTIRILDI

Yapılan soruşturmada, adli emanet deposundaki uyuşturucunun, temizlik şirketinin şefi Mehmet Okay'ın kardeşi olan ve personel olmadığı halde adliyede çalıştırılan Mücahit Okay tarafından çalındığı belirlendi. İddianamede, şüpheliler Mehmet Okay ve Mücahit Okay'ın kardeş oldukları, Burhan Okay'ın ise amca çocuğu olduğu belirtildi.

Savcı, Mehmet Okay'ın adliyede temizlik şefi olduğunu ve hakim, savcı ve diğer odaların temizliği için elemanları istediği gibi görevlendirdiğini vurgularken; Okay'ın olay öncesi Silvan İlçesi'nde yaşayan kardeşini şirkete haber vermeksizin adliyede temizlik görevlisi gibi bir süre çalıştırdığına belirtti. Mehmet Okay'ın kardeşi Mücahit Okay'ı adli emanet deposu ve kamera güvenlik odası dahil bir çok yere temizlikçiymiş gibi görevlendirdiği, bu şekilde şüphelinin kendisini adliyede temizlik görevlisi olarak tanıttığı vurgulandı.

12 DOSYAYA AİT UYUŞTURUCU ÇALINDI

Şüphelilerin Terörle Mücadele Kanunu 10'ncu Madde ile görevli mahkemelerin adli emanet deposundaki uyuşturucuyu çalmak için öncelikle güvenlik kameralarının kör noktalarını tespit ettikleri belirtildi. İddianamede Mehmet Okay'ın kamera açılarını ve kör noktayı tespit etmek için kamera güvenlik odasına girdiği, çöp bidonlarını izleme bahanesiyle kör noktaları tespit ettiği belirtildi.

İddianamede, şüphelilerin emanet eşya deposunun üst kısmından geçen havalandırma borularından sürtünerek depoya girdikleri, uyuşturucu maddelerin çalındığının ise yapılan sayımda tespit edildiği belirtildi. TMK 10'ncu Madde ile yetkili mahkemelerde görülen 12 dosyaya ait uyuşturucu maddenin çalındığı belirtilen iddianamede, olayın fark edilmesi üzerine şüphelilerin evlerine operasyon düzenlendiği, ancak uyuşturucunun bulunamadığı belirtildi.

TUTUKLANDILAR

Yapılan sayımda adli emanetten 328 kilogram eroin, 55 kilogram esrar, 97 kilogram hintkeneviri ile 11 bin 715 captagon hapın kaybolduğu belirlendi. Savcının talebi üzerine kaçak olarak çalışan Mücahit Okay ile kuzeni Burhan Okay tutuklanırken, temizlik şirketi şefi Mehmet Okay ise kaçtı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Mehmet Okay ile tutuklu sanıkların 'kamu kurum ve kuruluşlarındaki eşyaları çalmak, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma ve sağlama' suçlarından 20'şer yıl hapis cezasına çarptırılması istendi.

TELEFONUNUN BATARYA VE SİM KARTINI ÇIKARDI

Sanıklardan Mücahit Okay, Savcılık ve mahkeme aşamasında susma hakkını kullanarak ifade vermedi. İfadesi alınan ve daha sonra kayıplara kaçan Mehmet Okay ise, "Mücahit benim kardeşimdir. Kendisi bizim şirketin personeli değil. Burhan Okay ameliyat olunca Mücahit'i çalışması için adliyeye çağırdım. 10-15 gün burada temizlik işine baktı. Bazı temizlik işçileri gelmediği zaman da Mücahit'i çağırıyordum. Mücahit Adliye'de 4 katın temizliğine de bakmıştı" dedi.

Dosyada şüpheli olarak gözaltına alındıktan sonra hakkında takipsizlik kararı verilen temizlik işçisi H.O. ise ifadesinde şunları söyledi:

"Nezarethane katına temizliğe giderken Mücahit ile karşılaştık. Elinde poşetler vardı. Ne olduğunu sorunca ekmek kırıntılarını toplamaya geldiğini söyledi. Mücahitle polis noktasından geçerek idare mahkemesi binasından çıktık. Arka tarafa yürüyüp, tutuklu giriş kapısına geldik. Buradan olayın olduğu zemin kata girdik. Biz askerlerin attığı çöpleri toplarken, Mücahit yanımızda bulunuyordu. Ama çöp toplamıyordu. Nezarethanelere girdiğimizde orada bekledi. 15-20 dakika sonra döndüğümüzde elinde yarıya kadar dolu, siyah çöp poşeti gördüm. Ne olduğunu sorduğumda, ekmek kırıntısı olduğunu söyledi. Çöp poşeti, içinde un veya şeker varmış gibi görünüyordu. Sonra nezarethaneden tutuklu giriş kapısına doğru yürüdük."

Dosyada ifadeleri alınan diğer temizlikçiler de Mücahit Okay'ı adliyede sık sık gördüklerini belirterek, "Temizlik odasından çok sayıda çöp poşeti aldı. Asansörde telefonunun batarya ve sim kartını çıkardı. Bu durumdan dolayı şüphelendik. Sürekli Adliyede önlük giyerek çalışıyordu" dedi.

ADLİYE'DE HERKES KAÇAK TEMİZLİKÇİYİ TANIYOR

İfadesi alınan, adliyenin temizlik işlerini yapan taşeron şirketin yetkilisi İsmail Özşanlı, Mücahit Okay'ın şirket personeli olmadığını belirterek, kendileri tarafından asla görevlendirilmediğini söyledi.

Soruşturma kapsamında adliyenin güvenlik kamerası odasında çalışan tüm polislerin de ifadesine başvuruldu. Hırsızlık olayına ilişkin tanık olarak dinlenen polis memurlarından Y.T., "Ben güvenlik kamerası odasında görev yapıyorum. Fotoğrafı gösterilen Mücahit Okay'ı temizlikçi olarak tanıyorum. 2012 yılı Mayıs ve Ağustos ayına kadar Mücahit Okay'a defalarca temizlik yaptırdım. Bu kişi 5-6 kez kamera odasında temizlik yaptı. Temizliğe bazen iş elbisesi ile bazen sivil geliyordu" dedi.

Diyarbakır Adliyesi Adli Emanet Yazı İşleri Müdürü T.K. ise, "Giriş kapılarında kamera var. Ama çalışıp, çalışmadığını bilmiyorum. 2011 yılında adli emanette bir havalandırma boşluğu vardı. Kapatılması için resmi dilekçe yazdım. Ancak bir çalışma yapılmadı. Mücahit Okay bazen depoya geliyordu. En çok çalışan kişi de oydu. Mücahit ve diğer işçiler uyuşturucunun olduğu yeri biliyordu" dedi.

Hazırlanan iddianame, Diyarbakır 10'ncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilirken, sanıklar Burhan Okay ve Mücahit Okay'ın önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkması bekleniyor. Olay sonrası kaçan temizlik şefi Mehmet Okay hakkında ise yakalama kararı çıkarıldı.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1080964-diyarbakir-adliyesinde-uyusturucu-skandali
#316
http://www.youtube.com/watch?v=4cbWJ9TvZPI#

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, merakla beklenen Demokratikleşme Paketi'ni açıkladı Pakette seçim sistemi, kılık kıyafet ve farklı dillerde eğitimin önünü açan önemli düzenlemeler var. Bunların 6'sı kanunla 5'i de idari düzenlemeye hayata geçirilecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Demokratikleşme Paketi'ni açıkladı. Demokratikleşme paketinde yer alan reformların bir kısmının yasal düzenleme gerektirdiğini; diğer bir kısmının ise idari düzenlemelerle, yani Bakanlar Kurulu Kararı, Yönetmelik Değişikliği, Genelge ile hayata geçeceğini belirten Erdoğan, ilk olarak yasal düzenleme gerekenleri açıkladı.

PAKETTEKİ DEĞİŞİKLER NELER?

1- SEÇİM SİSTEMİ

Seçim sistemini değiştirmek için seçim sistemini tartışmaya açılıyor. Mevcut seçim sisteminin, yüzde 10 barajının, AK Parti'nin getirdiği bir sistem olmadığını belirten Erdoğan, "Biz, 2002 seçimlerine girerken bu sistem uygulanıyordu, yüzde 10 barajı vardı. Daha partimizi kurarken, mevcut seçim sisteminin katılımcılıktan uzak olduğunu, değişmesi gerektiğini güçlü şekilde ifade etmiştik. Geçen yıl, 30 Eylül'deki 4'üncü büyük kongremizde yayınladığımız 63 maddelik siyasi vizyon belgemizde de, 2023 vizyonumuz çerçevesinde seçim sistemini değiştireceğimizi bir hedef olarak ortaya koymuştuk. Gerek Akil İnsanlar Heyeti raporlarında, gerek Avrupa Birliği İlerleme raporlarında, gerekse bugüne kadar hazırlanmış bir çok raporda, seçim sistemindeki sorunlar dile getirilmişti. Tüm öneri, tavsiye, eleştirileri gözden geçirdik ve bu sorunu çözmek için artık adım atıyoruz. Yeni seçim sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda biz bir tek seçenek sunmuyor, 3 farklı alternatifi tartışmaya açıyoruz. Mevcut sistemle, yani yüzde 10 barajıyla devam edebiliriz... Barajı yüzde 5'e çekip, 5'li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi'ni uygulayabiliriz. Üçüncü seçenek olarak da, ülke barajını tamamen kaldırarak, Dar Bölge Seçim Sistemi'ni getirebiliriz...Bu 3 seçeneği önümüzdeki günlerde tartışacak, Türkiye için en doğrusu, en isabetlisi hangisiyse, o yönde düzenlemeyi Meclis'e getirecek, yolumuza o şekilde devam edeceğiz." dedi.

2- SİYASİ HAKLAR

Başbakan Erdoğan, "Siyasi haklar alanında ikinci düzenlemeyi siyasi partilere devlet yardımı konusunda yapıyoruz. Siyasi partilere devlet yardımının kapsamını genişletiyoruz. Siyasi Partiler Kanunu'nun Ek 1'inci maddesini değiştiriyor, devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oranı yüzde 3'e çekiyoruz. Yani seçime katılan siyasi partilerden yüzde 3'ü aşan oranda oy alanlara da, Hazineden ayrılan toplam kaynak içinden devlet yardımı yapılacak. Bu düzenlemenin de, siyasi partilerimizi güçlendireceğine, katılımcılığı artıracağına, rekabetin daha adil hale gelmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz." ifadelerini kullandı.

3- BELDE TEŞKİLATLARI VE EŞ GENEL BAŞKANLIK

Bir başka düzenlemeyle, siyasi partilerin teşkilatlanmalarına kolaylık getirdiklerini belirten Erdoğan, "Siyasi Partiler Kanunu'nun 20'inci maddesini değiştiriyor; ilçede teşkilatlanma için, beldelerde teşkilat kurma zorunluluğunu kaldırıyoruz. Mevcut durumda, bir ilçede teşkilatlanmak için, ilçe sınırları içerisindeki beldelerin en az yarısında teşkilat kurma zorunluluğu vardı. Bunu kaldırıyor, 'Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir' ibaresini getiriyoruz. Bir başka düzenlemeyle, siyasi partilerde eş genel başkanlığın önünü açıyoruz. Bu alanda uluslararası örnekleri inceledik, demokrasilerdeki işleyişe baktık ve ilgili yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük. Seçim Kanunu'nun 15'inci Maddesi'ne bir ek yapıyor, tüzüklerinde yer almak ve 2 kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere, eş genel başkanı sistemini uygulama imkanı getiriyoruz." şeklinde konuştu.

4- SİYASİ PARTİLERE ÜYELİK

Bir başka yasal düzenlemeyle, siyasi partilere üyelikte engelleri kaldırdıklarını anlatan Erdoğan, "Siyasi Partiler Kanunu'nun 11'inci maddesinde yapacağımız değişiklikle, siyasi partilere üye olmayı daraltan, kısıtlayan bazı engelleri ortadan kaldırıyoruz. Seçim Kanunu hükümlerine göre, oy verme hakkına sahip olan herkesin, siyasi partilere de üye olabilmesinin önünü açıyoruz. Bu amaçla, 11'inci Maddenin B Bendindeki 6 kısıtlayıcı engeli ortadan kaldırıyoruz." diye konuştu.

5- FARKLI DİLLERDE PROPAGANDA

Yine Siyasi Partiler Kanunu'nda yapacakları değişiklikle, farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkanını getirdiklerini belirten Erdoğan, şöyle anlattı: "298 Sayılı Kanunu'nun ilgili maddesini değiştirerek, siyasi parti ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propagandada Türkçe'nin yanında farklı dil ve lehçelerin de kullanılabilmesini mümkün hale getiriyoruz. Aynı şekilde, ön seçimlerde farklı dil ve lehçelerde propaganda imkanını getiriyoruz. Siyasi Partiler Kanunu'nun 43'üncü Maddesindeki kısıtlayıcı hükmü kaldırıyor, ön seçimlerde de Türkçeden başka bir dil ya da lehçeyle propaganda imkanını tüm partilere sağlıyoruz."

6-NEFRET SUÇLARI

Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla daha etkin şekilde mücadele etmeye başladıklarını belirten Erdoğan, "Nefret saikiyle işlenmesi durumunda, belirli suçların cezalarını daha da artırıyoruz. Belirli suçlar, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası daha da ağırlaşacak. Ayrımcılıkla daha etkin mücadele etmek için, ceza miktarlarını artırıyoruz. Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenleri ceza kapsamına alıyoruz. Bu sebeple işlenen suçun cezasını da 1 yıldan 3 yıla kadar artırıyoruz. Türkiye'de hiç kimse, dilinden, ırkından, milletinden, renginden, inancından ve inancının gereğini yerine getirmekten dolayı ayrımcılığa maruz kalmayacak." dedi.

7- AYRIMCILIKLA MÜCADELE VE EŞİTLİK KURULU

Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kuracaklarını anlatan Erdoğan, "Ayrımcılık yasağının ihlali halinde, konuya ilişkin görev ve yetkisi bulunan kamu makamları, ihlali sona erdirmek, sonuçlarını gidermek, tekrarlanmasını önlemek üzere gerekli tedbirleri almakla yükümlü kılınacak. Yaşam tarzına saygıyı, Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alıyoruz. Türk Ceza Kanunu'nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin engellenmesini de ceza kapsamına alıyoruz. Dini ibadet ve ayinlerin, bireysel olarak da yapılmasının engellenmesini aynı şekilde bu kapsama alıyoruz. 'Cebir veya tehdit kullanarak, ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale edenlere, ya da bunları değiştirmeye zorlayanlara, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getiriyoruz." diye konuştu.

8- YASAK OLAN HARFLER

Yapacakları bir başka düzenlemeyle, Türk Ceza Kanunu'nda, belirli harflerin kullanılmasından dolayı var olan cezai müeyyideyi kaldırdıklarını ifade eden Erdoğan, "Böylece fiilen de uygulama alanı kalmayan ihlalleri ceza kanunumuzdan çıkarıyor, bir nevi klavyelere özgürlük getiriyoruz." şeklinde konuştu.

9- GÖSTERİ VE TOPLANTI KANUNU

Reform Paketi kapsamında, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun'da önemli değişiklikler yaptıklarını anlatan Erdoğan, "Bu kapsamda, öncelikle, toplantı yer ve güzergahının belirlenmesinde katılımcılığı sağlıyoruz. Mülki amir, ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almak suretiyle, nihai kararını verecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sürelerini uzatıyoruz. Açık yerlerde, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar, güneş batmadan dağılacak şekilde; kapalı yerlerde saat 23'e kadar süren toplantılar da, saat 24'e kadar yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri uygulamasına son veriyoruz. Mevcut durumda, hükümet komiseri tarafından üstlenen yükümlülükler, artık düzenleme kurulları tarafından yerine getirilecek. Kurul, toplantının amacının dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesinin imkansız olduğunu gördüğü durumda, dağılma kararı alacak ve durumu kolluk amirine bildirecek. Gösteri ve yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu, gösteri ve yürüyüşün sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk amirine bildirecek. Düzenleme Kurulu bu görevi yerine getirmezse, o mahallin en büyük mülki amiri, toplantıyla ilgili kararını verecek." bilgisini verdi.

10- ÖZEL OKULLARDA ANA DİLDE EĞİTİM

Demokratikleşme Paketi'nde, bir başka önemli düzenlemenin eğitimle ilgili olduğunu söyleyen Erdoğan, "Yapacağımız yasal değişikliklerle, özel okullarda, farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz. Bu konuda dünya örneklerini çok yakından inceledik. Biliyorsunuz, 2003 yılında yaptığımız değişiklikle, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi amacıyla özel kurs imkanını getirmiştik. Daha sonra ise, üniversitelerimizde, farklı dil ve lehçelerle ilgili birimlerin açılmasını sağlamıştık. Geçen yıl yaptığımız eğitim düzenlemesiyle, farklı dil ve lehçelerin okullarda seçmeli ders olarak öğretilebilmesinin yolunu açmıştık. Şimdi de, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriyoruz. Ülkemizde Türkçe dışındaki dillerde eğitim ve öğretim konusu, 2923 Sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Bu kanuna yapacağımız bir Ek ile Özel Eğitim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, farklı dil ve lehçelerde özel öğretim kurumu açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu'nca tespit edilecek. Milli Eğitim Bakanlığımız, bu tür kurumların açılmasına ve denetimine ilişkin esasları çıkaracağı bir yönetmelikle düzenleyecek. Programlar, Kanun'da yer aldığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yine mevcut Kanun'da yer aldığı gibi, bu okullarda da belli dersler Türkçe olacak." dedi.

11- ESKİ İSİMLERİN İADESİ

Bir başka yasal düzenlemeyle, köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engelleri kaldırdıklarını kaydeden Erdoğan, "1949 tarihli İl İdaresi Kanunu'nun 2'nci maddesinde yer alan ve dayatma içeren ibareyi kaldırarak, köylerin 1980'lere kadar kullandıkları tarihi isimlerini yeniden almasını mümkün hale getiriyoruz. Mevcut Kanun'da belirtildiği gibi, Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığımızın tasvibiyle olacak. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi için mevcut kanun hükmünce yasal düzenleme gerekiyor. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri Hükümet olarak dikkate alacağız." şeklinde konuştu.

12- HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ

Erdoğan, "Nevşehir Üniversitesi'nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştiriyoruz. Böylece, tarihimizin bir büyük şahsiyetinin, bir gönül dostunun, gönül mimarının ismini, kabrinin bulunduğu Nevşehir'deki üniversitemize veriyoruz." diye kaydetti.

13- KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI

Demokratikleşme paketiyle getirilen bir başka yeniliğin ise kişisel verilerin korunması hakkında olduğunu söyleyen Erdoğan, "Kişisel verilerin korunmasına yasal güvence getiriyoruz. 12 Eylül 2010'da yaptığımız Anayasa değişikliğiyle, kişisel verilere Anayasal güvence getirmiştik. Şimdi, bu Anayasa maddesinin uygulamasını sağlamak için, taslağı hazır olan kanunu Meclis'imize gönderiyoruz. Kişilerin özel bilgileri ilgisiz kişiler tarafından kullanılamayacak, ilgisiz kişilerle paylaşılamayacak." dedi.

14- YARDIM TOPLAMADA KISITLAMALAR KALKIYOR

Yardım toplamada kısıtlamaları kaldırdıklarını belirten Erdoğan, "Yardım toplama konusunda, zaman zaman özgürlükler sınırlama altına alınmıştı. Kurban derisi, fitre ve zekat toplama konusunda Türk Hava Kurumu'na (THK) yetki verilmiş, aslında Anayasa ve yasalara tamamen aykırı, insan hak ve hürriyetlerine ters bir durum oluşturulmuştu. Bununla ilgili yönetmelik geçtiğimiz hafta yayınlanmıştı. Şimdi, yasal olarak da bu yanlış uygulamaya son veriyor, ilgili kanunun 8'inci maddesindeki söz konusu hükmü kaldırıyoruz. Vatandaşımız, bundan sonra yardımlarını hür iradesiyle istediği yere verebilecek." şeklinde konuştu. 

Açıkladığı bu reformlar yasal düzenleme gerektirdiğini belirten Erdoğan, "Belli bir takvim içerisinde bu yasal düzenlemeleri hayata geçireceğiz. Ancak reform paketimiz bundan ibaret değil...İkinci kısımda, sadece idari düzenleme gerektiren reformlarımız bulunuyor." diyerek bu değişiklikleri paylaştı.

15- KAMUDA BAŞÖRTÜSÜ

Bakanlar Kurulu Kararı, genelge ya da yönetmelik değişikliğiyle gerçekleştirmenin mümkün olacağı bu reformları ise şöyle açıkladı: Kılık Kıyafet Yönetmeliği'ni değiştirerek, kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırıyoruz. 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik', kadın ve erkekler için kısıtlayıcı hükümler içeriyordu. Bu kısıtlamalar, çalışma hakkını, din ve vicdan özgürlüğünü ihlal ediyor, ayrımcılık içeriyordu. Yönetmeliğin 5'inci maddesinde değişiklik yaparak, kadın çalışanların giyimleri üzerindeki ayrımcı ihlalleri kaldırıyoruz. Resmi Elbise giymek zorunda olan, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, emniyet mensuplarını, yargıda hakim ve savcıları bunun dışında tutuyoruz."

16- ANDIMIZ KALKIYOR

İlkokullardaki öğrenci andı uygulamasını kaldırdıklarını ifade eden Erdoğan, "1933 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir genelge yayınlanmış, ilk ve orta dereceli okullarda Andımız uygulaması başlatılmıştı. Bu uygulama zaman zaman kaldırıldı, metin değişikliğe uğradı. 12 Mart ve 12 Eylül'de, bireysel girişimler neticesinde bu uygulama devam etti. Geçen yıl, ortaokullarda bu uygulamayı kaldırmıştık. Şimdi de, ilkokullarda bu uygulamaya son veriyoruz." bilgisini verdi.

17- MOR GABRİEL ARAZİSİ VAKFA İADE EDİLİYOR

Mor Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi, manastır vakfına iade edileceğini söyleyen Erdoğan, "Böylece, bir haksızlığı gideriyor, Süryani vatandaşlarımıza önemli bir haklarını teslim ediyoruz. Esasen, Cumhuriyet tarihimiz boyunca, bu konuda en büyük hassasiyeti hükümetimiz gösterdi, hakların iadesi konusunda ciddi bir çalışma sergiledi. 2003, 2008 ve 2011 yılında yaptığımız düzenlemelerle, mağduriyetlerin giderilmesi için samimi adımlar attık ve somut neticeler elde ettik. Şu ana kadar, bu kapsamda 250'den fazla iade yaptık ve 2,5 milyar Liralık mülkü hak sahiplerine teslim ettik. Süreç devam ediyor, incelemeler devam ediyor... Hiç kimseyi mağdur etmeden, hak sahiplerine haklarını teslim edeceğiz." dedi.

18- ROMAN DİL VE KÜLTÜR ENSTİTÜSÜ

Erdoğan, bir başka reformu "Roman vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.Roman vatandaşlarımızın yaşam şartlarının iyileştirilmesi ve eğitim alanındaki sorunların giderilmesi için adımlar atıyoruz.Bu amaçla, 2009 yılında Türkiye'de ilk kez gerçekleştirdiğimiz Roman Çalıştayı sonrası başlatılan çalışmaları hızlandırıyoruz. İlgili bakanlık ve kurumlarımız çalışmalarını hızla tamamlayacaklar. Özellikle barınma noktasında Roman vatandaşlarımız için çok önemli bir adım attık ve TOKİ eliyle Roman konutları üretmeye başladık. Edirne, Çanakkale, Sakarya, Bursa ve diğer birçok il ve ilçemizde bu inşaatlar devam ediyor." diye açıkladı.

Başbakan Erdoğan son olarak "Demokratikleşme paketimiz işte bu başlıklardan oluşuyor...Türkiye'de, bugüne kadar, tek bir paket halinde açıklanan en kapsamlı reform sürecini başlatıyoruz. Bu süreci en kısa zamanda tamamlayacak, yeni hedeflere doğru ilerlemeye devam edeceğiz. Bu paketle birlikte, Türkiye ekonomisi, demokrasisi, Türkiye'nin toplumsal yapısı ve kardeşliği inanıyorum ki çok büyük güç kazanacak. Sürece katkı sağlayan herkese, her kesime, tüm kurum ve kuruluşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Açıkladığımız reform paketinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, katıldığınız için sizlere teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum." diyerek konuşmasını noktaladı.

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1079994-pakettten-devrim-niteliginde-degisiklikler-cikti
#317


Suriye'de kendi vatandaşı olan 100 binden fazla insanı katleden, son olarak da yaklaşık 1500 kişiyi kimyasal silahlarla katleden Esed'e, Haydar Baş'tan övgü dolu sözler geldi.

Esed'in vazifesini yaptığını, barışçı olduğunu, soğukkanlı davrandığını ve yerli yerinde hareket ettiğini dile getiren Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş, Meltem TV'de Esed'i eleştirenlere ise sert sözlerle yüklendi.

ESED'İ ELEŞTİRENLERE AĞIR SÖZLER

Daha önce de Esed'i Hz. Hüseyin'e benzeten, Esed'e karşı olanları da Yezid'e benzeten Baş'ın bu seferki sözleri çok konuşulacağa benziyor.

Baş, Meltem TV'deki bir programda Esed'i 'barışçı' ilan ederek, Esed'i eleştirenlere birbirinden ağır sözlerle hakaret etti. Baş, sözlerini devamında ise Esed'e yapılanların karşılık bulacağı uyarısında bulundu.

HAYDAR BAŞ BU SÖZLERİ KİME SÖYLEDİ?

Esed'in kendi ülkesini korumaya çalıştığını savunan Baş, Esed'e katil diyenlere ise şunları söyledi:

"Sen kalkıyorsun, Özgür Suriye Ordusu adına iş yapan bu adamları Esed susturuyor diye Esed'e katil diyorsun Allah senin belanı versin, şerefsiz seni, senin gibi köpek var mı, hain seni" "Adam vatanını koruyacak, devletini koruyacak, suçlu olacak bunlar münafıklık yapıp, İslam toplumunu birbirine katacak haklı olacak pes yani"

"SURİYE HALKI ESED'E BAĞLI"

Suriye halkının Esed'e bağlı olduğunu ve Esed'in politikalarını kendisinin de çok beğendiğini belirten Baş, Suriye'den Türkiye'ye gelenlerin kandırıldığını para ile ikna edildiğini iddia etti.

"KAÇACAK DELİK ARAYACAKSIN"

Türkiye'nin Esed karşıtı politikalarını da eleştiren Baş: "Bu Türkiye'ye kim ne yaptı? Allah senin elini kolunu bağlar, belanı verir. Kaçacak delik arayacaksın. Dünya fare deliği kadar sana dar gelecek. Esed'e yaptığının karşılığını Allah belanı verecek." dedi.

http://www.youtube.com/watch?v=0ReaQMnkXrU#

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1078533-haydar-bas-esedi-yere-goge-sigdiramadi
#318


Bir grup avukat, Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin bazı medya kuruluşlarının yapılan haberlerle hükümeti devirme gayreti içinde olduğu gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu...

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na gelen gruptakiler adına Hukukun Üstünlüğü Platformu Başkan Yardımcısı Esra Göncü açıklama yaptı. Göncü, haziran ayında Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı illegal örgütler ve bunları destekleyen gruplar tarafından bir başkaldırı ve ayaklanma süreci başlatıldığını söyledi.

Taksim Gezi Parkı olayları sürecinde bazı gazetelerin ve internet sitelerinin, bir program dahilinde, meşru seçimlerle iş başına gelmiş hükümeti devirme gayretiyle toplumu münipüle edecek birçok yalan ve kasıtlı habere imza attığını belirten Göncü, "Bu gazete ve internet sitesi sorumluları, olayların şiddet dozunu arttırabilmek adına gerçekle alakası olmayan, insanları suç işlemeye tahrik eden yayınlar yaparak halkı suç işlemeye tahrik etmiş, suç işleyenleri övmüş, halkı kanunlara uymamaya teşvik ve tahrik etmiştir" diye konuştu.

Göncü, söz konusu gazetelerin ve internet sitelerinin, olayların başladığı andan itibaren yasadışı grupları meşru hükümeti devirmeye yönelik tahrik ettiği ve yayınlarını da bu bağlamda yaptıklarını dile getirerek, "Yapılan haberler dikkatle izlendiğinde basının, halkı bilinçlendirme amacından ziyade kaos ortamı oluşturmaya yönelik bir strateji izlediği görülmektedir" dedi.

"Darbe ortamına zemin hazırlandı"

Göncü, süreçte bazı medya gruplarının provokatif manşetler atarak halkı sokaklara döktügünu, bunun da başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde günlerce birçok insanın güvenlik kuvvetleriyle çatışmasına neden olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"İlk günden bu yana çıkan şiddet olaylarında, kamu mallarına zarar verilmiş, yağlamalanmış, araçlar yakılmış, vatandaşların iş yerleri yakılıp yıkılmış, caddeler trafiğe kapatılmış, vatandaşın seyahat hakkı engellenmiş, bazı yerlerde işe gidiş gelişler durmuş, halkta güvenlik endişesi yaratılmış, adeta hükümetin siyaset ve topluma vaziyet edemeyeceği görüntüsü oluşturulup bir darbe ortamına zemin hazırlanmıştır."

Kaza ya da kalp kirizi sonucu ölen kişilerin, sanki kolluk kuvvetleri tarafından öldürülmüş gibi gösterilerek halkın birbirine düşmanlığının teşvik edildiğini ve ülkenin kaos ortamına sürüklenmeye çalışıldığını anlatan Göncü, "kirli" bilgilerin gerçekmiş gibi kamuoyuna aktarıldığını, provakatif yayınların kamu yararı çerçevesinde değerlendirilmesinin düşünülemeyeceğini belirtti.

Göncü, buna benzer medya olaylarının daha önce de yaşandığına işaret ederek, "Özellikle bir program dahilinde kışkırtıcı ve halkı isyana teşvik edici yayınların aynı merkezden bir amaç uğruna yapıldığı kanaatimiz güçlüdür. Bu amaç da daha önce 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbe süreçlerinde görüldüğü gibi halkın oylarıyla seçilmiş meşru hükümeti sokak olayları ve kaos ile iktidardan uzaklaştırmaktadır. Türkiye'nin en karanlık yıllarının yaşandığı 28 Şubat darbesinde attığı manşetlerle darbeye zemin hazırlayan medya gruplarının bu sefer de Gezi olaylarını bahane ederek her gün yayınlarını darbe ve halkı kışkırtmaya yönelik yapmalarının sıradan bir olay olmadığı, yaşadığımız süreçte açıkça ortaya çıkmıştır. Gazeteler, yayınladıkları sahte fotoğraf ve şahitlerle, yalan olarak yazdıklarıyla aynı süreci tekrarlamak istemektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Tüm özgürlüklerde olduğu gibi basın özgürlüğünün de kişi ve toplum yararı açısından sınırlı olduğunu vurgulayan Göncü, basının tarafgirlik duygusu içinde, bir plan dahilinde yalan, kışkırtıcı, ayrımcı ve şiddeti teşvik edici eylemler içine girdiği anda tanınan ayrıcalıkların ortadan kalkacağını ve bu durumda basın özgürlüğünden söz edilemeyeceğini sözlerine ekledi.

Açıklamanın ardından Göncü ve beraberindeki avukatlar, adliyeye giderek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu dilekçesini sundu.

(AA)
http://gundem.bugun.com.tr/gezi-eylemcilerine-kotu-haber-haberi/800422
#319


İstanbul Barosu'na kayıtlı bir avukatla isim benzerliğinden faydalanarak kendisini avukat olarak tanıtıp vekalet ve avukatlık ücretini aldığı öne sürülen kişi, 21 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 26. duruşmasına, tutuksuz yargılanan sanık Zafer Yegen'in avukatı İdil Su Emekçi ile İstanbul Barosu adına avukat Nurdan Düvenci katıldı.

Duruşmada söz alan Düvenci, sanık Zafer Yegen'in avukat olmadığı halde avukat yetkilerini kullandığını belirterek, cezalandırılmasını istedi.

Sanık Yegen'in avukatı İdil Su Emekçi ise müvekkilinin beraatini talep etti.

Mahkeme heyeti, sanık Zafer Yegen'in, İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat Zafer Yegin ile isim ve soyadı benzerliğinden faydalanarak, kendisini avukat olarak tanıtıp, avukat hak ve yetkilerini kullanarak 10 kişiye karşı, ''nitelikli dolandırıcılık'', ''resmi belgede sahtecilik'' ve ''yetkisi olmadan avukatlara ait yetkileri kullanmak'' suçlarını işlediği gerekçesiyle toplam 21 yıl 3 ay hapis ve 21 bin 500 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.

Olayın geçmişi

Kartal Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Kartal'da 2009 yılında meydana gelen olayda, 53 yaşındaki Zafer Yegen'in, İstanbul Barosu avukatlarından Zafer Yegin ile olan isim ve soyadı benzerliğinden faydalanarak kendisini avukat olarak tanıtıp, birçok kişiden vekalet ve para aldığı belirtildi.

Avukatlık işini yapma yetkisi bulunmayan şüpheli Yegen'in, kendi adına "Victory Hukuk ve Danışmanlık" ibaresi bulunan kartvizit bastırdığı anlatılan iddianamede, Yegen'in çalışma adresi olarak Ümraniye'de bir adres gösterdiği ve burada polis ekipleri tarafından yapılan kontrolde, böyle bir hukuk bürosunun olmadığının tespit edildiği kaydedildi.

Yegen'in, bazı kişilerden davalarını takip etmek için vekalet ve para aldığı belirtilen iddianamede, şüphelinin gerçekte var olan avukat Zafer Yegin adına sahte vekaletnameler çıkartarak bazı kişilerin alacaklarını tahsil etmeye çalıştığı, ayrıca başka bir avukata ait kimlik belgesine fotoğrafını yapıştırıp avukat kimliği olarak kullandığı bildirildi.

AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1077951-sahte-avukata-hapis-cezasi
#320


Mısır'da, Müslüman Kardeşler Derneği (İhvan) ve şubelerinin "faaliyetlerinin yasaklanması"na ve derneğe ait mal varlığına el konulmasına karar verildi.

Mısır'da İhvan'ın lağvedilmesiyle ilgil davayı gören Kahire Mahkemesi, kararını açıkladı. Konuyla ilgili kararda, "Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılması, derneğin ve derneğe bağlı oluşumların faaliyetlerinin yasaklanması ve derneğe ait taşınır ve taşınmaz mal varlığına el konulmasına" hükmedildiği belirtildi.

Mahkemenin ayrıca, İhvan'ın el konulan mal varlığını inceleyecek bir komite oluşturulması yönünde karar aldığı kaydedildi.

İHVAN: KARAR GEÇERSİZ
Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) Hukuk Komisyonu da Mısır'da ihvanla ilgili alınan kararın "Geçersiz ve kanun dışı" olduğunu savundu.
Komisyon adına yapılan açıklamada, Müslüman Kardeşler Derneği ve şubelerinin "faaliyetlerinin yasaklanması" ve derneğe ait mal varlığına el konulması kararı eleştirildi.
Bunun bir "Siyasi dışlanma" olduğu değerlendirilen açıklamada, kararın "Geçersiz ve kanun dışı" olduğu ifade edildi.
"Yetkisiz bir mahkeme"
Açıklamada, "Bu karar, tarafların bulunmadığı, hukukun düzgün işlemediği yetkisiz bir mahkeme tarafından alınmıştır. Ayrıca dava hukuki değildir. Çünkü Mısır İdare Mahkemesi'nin yetkisine müdahale edilmiştir" denildi.
Öte yandan bugün görülen duruşmada, Müslüman Kardeşler Teşkilatı avukatlarının katılmadığı kaydedildi.
Mısır'da konuyla ilgili açılan ve bugün sonuçlanan davada, "Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılması, derneğin ve bağlı oluşumların faaliyetlerinin yasaklanması ile derneğe ait taşınır ve taşınmaz mal varlığına el konulması" kararlaştırılmıştı.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Peki şimdi ne olacak? Mısır'da seçim olsa Müslüman Kardeşler siyaset yapabilecekler mi?
Mahkeme sadece Müslüman Kardeşler Teşkilatına yönelik bir kapatma kararı aldı. İhvan siyasi bir örgüt ya da siyasi bir parti olarak faal değildi. Sivil toplum kuruluşu olarak görev yapıyordu. Mahkeme kararı dernek olan Müslüman Kardeşler Teşkilatına yönelik bir yaptırım uyguladı.
İhvan'ın siyasi kanadı ise Hürriyet ve Adalet Partisi. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin liderliğini yaptığı Hürriyet ve Adalet Partisi ile ilgili şu an için bir mahkeme kararı bulunmuyor.
Yani parti kapatılmadı, bugün Mısır'da seçim yapılsa Hürriyet ve Adalet Partisi teknik olarak seçime girebilir. Ancak partinin bağlı olduğu teşkilatın mal varlıklarına el konulması, tüm siyasi kurmaylarının tutuklu bulunması nedeniyle Mısır'da darbe yönetiminin 3 Temmuz sonrası İhvan'a yönelik uyguladığı tasfiye operasyonu tüm şiddetiyle devam ediyor.
Bundan sonraki adımda Hürriyet ve Adalet Partisi de kapatılabilir, parti kapatılmasa bile siyasi olarak tüm faaliyetlerinin sekteye uğratıldığını kesinlikle söyleyebiliriz.

http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1077446-misirda-musluman-kardeslere-darbe





İhvan yöneticilerinin mallarına da el konulmuştu

Mısır mahkemesi, Mısır Başsavcılığının Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı ve 24 yöneticisinin mallarına ihtiyati tedbir konulması ve kullanım yasağı getirilmesi talebini onaylamıştı. 14 Temmuz'da, "şiddete teşvik ve şiddeti finanse etmek, olayların çıkarılması için finansal destek sağlamak" suçlamalarıyla, Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii, yardımcısı Hayrat el-Şatır ve teşkilatın yönetim kadrosundan Mahmud İzzet, Rehberlik eski Başkanı Mehdi Akif, Muhammed Sa'ad Katatni, Reşad Beyyumi, İsam Aryan, İsam Sultan, Safvet Hicazi, Muhammed Bilteci, Asım Abdulmacid, Hazim Salah Ebu İsmail, Tarık Zumur ve Muhammed Umde'nin de aralarında bulunduğu lider kadrosunun mallarına ihtiyati tedbir konulması ve kullanım yasağı getirilmesi talebi, Mısır Ceza Mahkemesi'nce onaylanmıştı.

http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1074959-ihvan-yoneticilerinin-mallarina-el-konuluyor



'İhvan hep baskı gördü, bunu da atlatacaktır'

Eski Mısır Adalet Bakanı Ahmed Mekki, İhvan'ın kapatılmasıyla ilgili konuşarak, 'İhvan 80 yıldır baskı gördü, hepsini atlattı. Bunu da atlatacaktır' dedi.

Eski Mısır Adalet Bakanı Ahmed Mekki, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın (İhvan) kapatılması talebiyle dava açılmadığını belirterek, davacının talep etmediği bir konuda karar verilmesinin hukuki olmadığını belirtti. Mekki, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Bir talep olacak ki hakim karar versin. Davacının talep etmediği bir şey hakkında mahkemenin hüküm vermesi hukuki değildir" dedi. Mekki, "Yalnızca Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılması talebiyle dava açılmasına rağmen mahkeme hem Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın hem de  derneğinin kapatılmasına karar verdi" diye konuştu. İhvan'ın kapatılmasının gelinen süreçte kaçınılmaz sonuç olduğunu bildiren Mekki, İhvan düşüncesinin "izinli" olsa da olmasa da destekçilerinin ve taraftarlarının olacağını dile getirdi. Tarih boyunca İhvan'ın baskılar yaşadığını bildiren Mekki, "İhvan 80 yıl boyunca baskı altına alındı ancak varlığını sürdürdü. Bu yeni baskı sürecinin ardından da varlığını sürdürecek" değerlendirmesinde bulundu. Mısır'da 3 Temmuz'da yapılan askeri darbeyle Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi'nin görevinden uzaklaştırılması sonrasında açılan davada, "İhvan'ın ve ilgili tüm oluşumların faaliyetlerinin yasaklanması, Müslüman Kardeşler Derneği'nin kapatılması ve derneğe ait taşınır ve taşınmaz mal varlığına el konulması" kararı verilmişti.

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/79990.aspx