Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#301


Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan uluslararası hava sahasında 6 ay önce Suriye tarafından düşürülen Türk uçağında şehit olan pilotun yakınlarının avukatı Mehmet Katar'ın suç duyurusuna suç duyurusuyla karşılık verdi.

MİT, Müsteşar Hakan Fidan hakkında soruşturma başlatan Malatya Cumhuriyet Savcıları ile avukat Katar hakkında "Planlı bir psikolojik harekâtın parçası olarak davrandığı, savaş kışkırtıcılığı yaptığı" iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusunda, avukatın "planlı bir psikolojik harekatın parçası olarak davrandığı ve savaş kışkırtıcılığı yaptığı" savunuldu.

Avukat Katar, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik etmek veya yabancı devlet yetkilileri ile bu amaca yönelik işbirliği yapmakla" suçlandı.

Katar'ın ayrıca, gizli kalması gereken belgeleri açığa vurduğu kaydedildi.

Adalet Bakanlığı soruşturma izni verirse, Avukat Mehmet Katar hakkında, 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılabilecek.

'İHMAL' İDDİASIYLA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMUŞTU
22 Haziran'da Suriye'nin düşürdüğü uçakta şehit olan pilotlar Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy'un ailelerinin avukatı Mehmet Katar, 'kasten öldürme, ihmal ve görevi kötüye kullanma' iddiasıyla olayın soruşturulması için Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıklamıştı.

'SAVAŞA TAHRİK' İDDİASI
Öte yandan ailelerin avukatı Mehmet Katar, "savaşa tahrik" suçunun işlendiğini öne sürmüştü.

Katar, 'Bu görevde bir gariplik var. Uçağın neden oraya gittiği, nasıl düştüğü, sonuçları, ilgili kuruluşlar tarafından net bir şekilde ifade edilemiyor. Suriye tarafından vurulduğu deklare edildiğinde,Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 304. maddesinde yer alan yabancı unsurları savaşa tahrik suçunun da işlenmiş olacağı söz konusu' açıklamasında bulunmuştu.

Ailelerin araştırmasına göre, şehit pilotlar, Gökhan Ertan ve Hasan Hüseyin Aksoy, vurulduklarında, MİT'in geliştirdiği radar cihazının testini yapıyorlardı.

ULUSLARARASI HAVA SAHASINDA DÜŞÜRÜLMÜŞTÜ
Genelkurmay Askeri Savcılığı, uçakta teknik bir arıza bulunduğuna ve bu nedenle düştüğüne yönelik herhangi bir bulgu tespit edilmediğini açıklamıştı. Savcılık, Suriye hava savunma unsurları tarafından atılan füzenin uçağın sol arka tarafında patladığını belirtmişti.

İŞTE SUÇ DUYURUSU

MİT'in suç duyurusunda, avukat Katar, devlete karşı savaşa tahrik suçunu düzenleyen TCK 304 maddesi gereğince, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı savaş açması veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik etmek veya bu amaca yönelik olarak yabancı devlet yetkilileri ile işbirliği yapmakla" suçlandı ve şöyle denildi:

"Suriye ile savaşın eşiğindeki bir zamanda, MİT Müsteşarlığı aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışarak yargı görevini yerine getirenleri etkilemeye çalışan ve yürümekte olan bir soruşturmanın gizliğini ihlal eden ve ayrıca bir MİT mensubunun adının, kimlik bilgilerinin yazılması suretiyle deşifre edilerek hedef konumuna gelmesine sebebiyet veren sorumlular hakkında da 2937 sayılı MİT kanununun 27 maddesi, 5187 sayılı Basın kanununun 19 maddesi, 5237 sayılı TCK 258- 1, 277, 288, 301, 327-1 ve 329-1 ile 3713 sayılı terörle mücadele kanunun 6 maddesi uyarınca da yasal işlem yapılması"

Suç duyurusu dilekçesinin eklerinde haberlerin yayınlandığı gazete kupürleri, avukatın açıklamaları delil olarak gönderildi.

http://haber.stargazete.com/guncel/mitten-o-avukat-hakkinda-suc-duyurusu/haber-718963
#302
Merhabalar. Türk Ticaret Kanunu'nun 1420. maddesi uyarınca (maddenin tam metni aşağıdadır) sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler hakkında zamanaşımı süresi iki yıldır. Konuyla ilgisi olmayan sorumluluk sigortalarında ise yine Türk Ticaret Kanunu'nun 1482. maddesi gereğince, sigortacıya yöneltilecek tazminat istemleri, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğrar. Elinizdeki tüm belge ve bilgilerle birlikte bir avukata giderek konuyu ayrıntılı şekilde inceletmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...


    12. Zamanaşımı
    Madde 1420- (1) Sigorta sözleşmesinden doğan bütün istemler, alacağın muaccel olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve 1482 nci Madde hükmü saklı kalmak üzere, sigorta tazminatına ve sigorta bedeline ilişkin istemler her hâlde rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren altı yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
    (2) Diğer kanunlardaki hükümler saklıdır.
#303
Merhabalar. Borcunuzla ilgili icra takibine başlanılmışsa ve takip kesinleşmişse (yani süresinde itiraz etmemişseniz) elbette evinize hacze gelinecektir. Borcu taksitle ödeme taahhüdü icra dairesi kanalıyla yapılmadığı sürece sorun yok, ödeyememe durumunda hapis gibi bir müeyyide (yaptırım) ile karşılaşmazsınız. Konuyla ilgili İcra ve İflas Kanunu'nda yer alan hükümler aşağıdadır. Sizin sorunuzla benzer bir soruya vermiş olduğum cevabı buradan inceleyerek konuyla ilgili daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. Kolay gelsin...


     Taksitle ödeme:
     Madde 111 – Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur.
     Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır.
     (Ek fıkra: 9/11/1988 - 3494/13 md.; Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2003-4949/26 md.) Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar.
     (Değişik fıkra: 9/11/1988 - 3494/13 md.) Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

     Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza:
     Madde 340 – (Değişik: 31/5/2005 - 5358/11 md.)
     111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.
#304
Merhabalar.

Alıntı YapSonuç olarak bende kızda karşılıklı çekişmeli boşanma davası açtık.evlilik birliliğinin temelinden sarsılmasından dolayı.ben hiç bir şey talep etmedim ama onlar benden maneviyatları yıprandığı için 20 bin tl manevi tazminat talep etmişler.sizce benden bu durumda manevi tazminat alabilirlermi.boşanma gerçekleşirmi.ne kadar sürer.

Manevi tazminatla ilgili hakim karşı tarafın ve sizin göstereceğiniz şahitleri dinleyecek ve konuyla ilgili karşılıklı ifadeleri nazarı itabara alarak bir karar oluşturacaktır. Yargılama aşaması çok ama çok önemli. Bir avukatla anlaşmanızı önemle tavsiye ederim. Davanın ne kadar süreceği, dinlenecek şahitlerin sayısı, mahkemenin iş yoğunluğu, vs. gibi etkenlere bağlı olarak değişebilir. Bununla birlikte ben bir yıldan az süreceğini zannetmiyorum. Her iki taraf ta boşanmayı istediğine göre, şayet hakim de bu evliliğin bu şartlarda devam ettirilemeyeceğine kani olursa, boşanma muhtemelen gerçekleşir. Konuyla ilgili Medeni Kanun'un 166. maddesi aşağıdadır. Kolay gelsin...


     VI. EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI
     
     Madde 166 - Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
   
    Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
   
    Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
   
    Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
#305
Merhabalar. Yapılmak istenen değişiklikten benim anladığım şey, halihazırda memuriyetine devam eden kişiler için sicil affının öngörüldüğü şekilde. Konuyla ilgili haberi buradan OKUYABİLİRSİNİZ. Dolayısıyla sizin durumunuz muhtemelen kapsam dışında olacaktır. Kesin konuşabilmek için yapılacak kanunu görmek gerekiyor. Kolay gelsin...
#306
Merhabalar.

Alıntı Yapabimle aramızda  basit bir kavga ettik abim beni aile mahekemesine verdi hukuk değişik iş davası açtı ve sonuçlandı abime altı ay on metreden fazla yaklaşamam diye tebligat geldi sonrada sulh mahkemesinde basit yaralamadan ve tehditten kamu davası açıldı abimin tanığıda babam
Alıntı Yapabimin darp raporu var 10 günlük diye duydum hakkımda nasılbir karar çıkar evden tabilirlermi yada  hapis cezası çıkarmı

Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasına göre yargılanacaksınız (maddenin tam metni aşağıdadır). Hakim duruma göre cezanızı para cezasına çevirebilir veya erteleme kapsamına sokabilir. Yargılama esnasındaki hal ve hareketlerinizin olumlu olması ve hakimin hakkınızda olumlu bir izlenim edinmesi önemli. Diğer türlü işiniz zorlaşabilir. Evden tahliye meselesine gelince. Tahliye edilebilirsiniz. Buna karşılık sizin de bazı haklarınız mevcut. Konuyla ilgili detaylı bilgiler için lütfen TIKLAYINIZ. Kolay gelsin...


    Kasten yaralama
     Madde 86 - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    (3) Kasten yaralama suçunun;
    a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
    b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Silahla,
    İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
#307
Merhabalar.

Alıntı YapBir adrese yapılan icra ödeme emri;

- Eğer adreste kimse yoksa tebligat yapılmış sayılır mı? Süreç nasıl devam eder

Borçlu bir şahıssa ve adres bu şahsın MERNİS'te kayıtlı olan adresi ise (MERNİS'te kayıtlı adresi değilse, TC kimlik numarasından sorgulama yapılarak borçlunun MERNİS adresi tespit edilir ve bu adrese yeniden tebligat çıkartılır), tebligat, Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre (aşağıda tam metni mevcuttur) muhtara teslim edilir ve bu hukuken geçerli bir tebligat olur. Akabinde ödeme/itiraz sürelerinin geçmesiyle de takip kesinleşir ve alacaklı haciz yoluna başvurma hakkı kazanır.

Borçlu bir şirketse, tebligat bila ikmal icra dosyasına geri döner. Bu durumda icra dosyasından ticaret sicil memurluğuna şirketin ticaret sicilde kayıtlı adresinin sorulduğu bir yazı gönderilir ve gelen cevapta belirtilen adres, bila dönen tebligat adresi ise Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre (aşağıda tam metni mevcuttur) yapılır. Sonraki süreç aynıdır.

Alıntı Yap- Adreste birisi olmasına rağmen tebligatı almazsa tebligat yapılmış sayılır mı? Süreç nasıl devam eder

Borçlu bir şahıssa ve adreste bulunan kişinin tebligatı almama gerekçesi borçluyu tanımaması veya borçlunun taşınması ise, adresin MERNİS adresi olması halinde tebligat, Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre yapılacaktır. Adres MERNİS adresi değilse, bu durumda tebligat bila ikmal dosyasına iade edilecek ve borçlunun MERNİS adresine yeniden tebligat çıkartılması gerekecektir.

Borçlu bir şirketse ve adreste bulunan kişinin tebligatı almama gerekçesi borçlu şirketi tanımaması veya borçlu şirketin taşınması ise, tebligat bila ikmal icra dosyasına geri dönecektir. Bu durumda icra dosyasından ticaret sicil memurluğuna şirketin ticaret sicilde kayıtlı adresinin sorulduğu bir yazı gönderilir ve gelen cevapta belirtilen adres, bila dönen tebligat adresi ise Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre yapılır.

Borçlu şahıs da olsa şirket de olsa, adreste bulunan şahıs borçluyu tanımakta ise (borçlu şirketin çalışanı, borçlunun eşi, babası, çocuğu, vs. ise), bu durumda da tebligat, Tebligat Kanunu'nun 21/1. maddesine göre muhtara teslim edilir ve akabindeki süreç yukarıda belirtildiği şekilde gelişir. Kolay gelsin...


     TEBLİĞ İMKANSIZLIĞI VE TEBELLÜĞDEN İMTİNA:
   
     Madde 21 - (Değişik madde: 06/06/1985 - 3220/7 md.)
   
     (1) Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
   
     (2) (Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
   
     (3) (Ek fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./5. md.) Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki (Değişik ibare: 11/01/2011-6099 S.K./5.mad.) fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar.

     ADRES DEĞİŞTİRMENİN BİLDİRİLMESİ MECBURİYETİ:
   
     Madde 35 - Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
   
     (Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
   
     (Değişik fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./11. md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
   
     (Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.
   
     (Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.
#308
Merhabalar. Konuyla ilgili Borçlar Kanunu'nun aşağıda yer alan hükümleri tüm sorularınızın cevabını da içeriyor. Kolay gelsin...


    2. Kiralananın sonradan ayıplı hâle gelmesinden sorumluluk
    a. Genel olarak
    Madde 305- Kiralanan sonradan ayıplı duruma gelirse kiracı, kiraya verenden ayıpların giderilmesini veya kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını ya da zararının giderilmesini isteyebilir. Ancak, zararın giderilmesi istemi diğer seçimlik hakların kullanılmasını önlemez.
   
    Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır.
     
    b. Ayıbın giderilmesini isteme ve fesih
    Madde 306- Kiracı, kiraya verenden kiralanandaki ayıbın uygun bir sürede giderilmesini isteyebilir; bu sürede ayıp giderilmezse kiracı, ayıbı kiraya veren hesabına gidertebilir ve bundan doğan alacağını kira bedelinden indirebilir veya kiralananın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteyebilir.
   
    Ayıbın, kiralananın öngörülen kullanıma elverişliliğini ortadan kaldırması ya da önemli ölçüde engellemesi ve verilen sürede giderilmemesi hâlinde kiracı, sözleşmeyi feshedebilir.
   
    Kiraya veren, kiralanandaki ayıbı gidermek yerine, uygun bir süre içinde ayıpsız benzeriyle değiştirebilir.
   
    Kiraya veren, kiracıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek, onun seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.
   
    c. Kira bedelinin indirilmesi
    Madde 307- Kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların varlığı hâlinde, bu ayıpların kiraya veren tarafından öğrenilmesinden ayıbın giderilmesine kadar geçen süre için, kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını isteyebilir.
   
    d. Zararın giderimi
    Madde 308- Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür.
#309
Merhabalar.

Alıntı Yap10 sene gecmiş olmasına rağmen bu zaman zarfinda Daireyi bana devir eden kişi hiç müdahele etmediği halde mahkemeyi kaybettim
benim sorum
1- Devir eden kişinin hakkı zaman aşımına uğraması durumu sözkonusu degil mi?

Bahsettiğiniz olayda zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunu bir yana bırakarak söylüyorum... Borçlar Kanunu'nun 261. maddesi gereğince hakim zamanaşımı hususunu kendiliğinden dikkate alınmaz; bu itirazın mutlaka süresi içinde yapılmış olması gerekiyor. Dolayısıyla siz süresinde zamanaşımı itirazında bulunmadıysanız, doğal olarak da hakim bu hususa hiç bakmamıştır bile.

Alıntı Yap2- Kooperatif yetgilileri sorumlu tutulmasi gerekmezmi?
3-ben nereye başvura ilirim?

Anlattığınız olay son derece karmaşık bir yapıya sahip. Başta bahsettiğiniz dava dosyası olmak üzere konunun enine boyuna incelenmesi gerekiyor. Bunun için bir avukatla görüşmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#310
Merhabalar.

Alıntı YapKiracımız vergi dairesine gerçek dışı yani sahte kira sözleşmesi ibraz etmiş.
Kirayı da düşük göstermiş az vergi ödemek için acaba cezası nedir ?

Kiracınız hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 207. maddesine göre ceza davası açılır:

    Özel belgede sahtecilik
     Madde 207 - (1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.


Alıntı YapBiz bu durumu nereye ihbar edebiliriz. Savcılığa mı ?

Evet. Savcılığa suç duyurusunda bulunabilir ve ayrıca ilgili vergi dairesine de ihbar edebilirsiniz. Kolay gelsin...
#311
Merhabalar.

Alıntı Yap1-bu iş savcılığa gidilmeden başka yolla halledilmez mi.?

En sağlam ve makul yol, suç duyurusunda bulunmaktır. İlla suç duyurusunda bulunmayacağım derseniz, ikinci bir yol olarak ilgili cep telefonu operatörüne yazılı şekilde müracaat ederek dolandırıcılar tarafından kimlik bilgileriniz kullanılarak adınıza hat çıkartıldığını, sizin bu hattın varlığından yeni haberdar olduğunuzu belirterek hattın kapatılmasını talep edin. Bu durumda da operatör tarafından savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Böyle bir durum da sizin için şartları zorlaştırır.

Alıntı Yap2-suç duyurusunda bulunmak. dava açmak mıdır ?. mahkemeye mi çıkılacak.

Suç duyurusundan sonra savcılık gerekli soruşturmayı açar ve suç işlediğini tespit ettiği kişiler hakkında da ceza davası açar. Dava açıldığında sizin de ifadenizin alınması gerekecektir.

Alıntı Yap3-suç duyurusunun sonucunda ne oluyor. ben yurtdışına çıkacağımda .diyelim suç duyurusunu yaptım. bu işlem ne kadar sürer
suç duyurusu yaptığım gibi kalırsa ne olur.  yani suç duyurusunu yaptım. öyle kaldı. çünkü burada olmayacağım.

Soruşturmanın tamamlanması ve dava açılması tahminen altı ay ila bir yıl arasında sürer. Kimlik bilgilerinizi kullanarak adınıza hat çıkartan kişilere ulaşılamazsa, soruşturma çok daha uzun da sürebilir. Kısa yoldan ulaşılırsa, tam tersine daha az da sürebilir. Yani burada kesin konuşabilmek mümkün değildir. Siz suç duyurusunda bulunursunuz, akabinde de savcılığa giderek yurt dışına çıkacağınızı belirtip ifade verirsiniz, bunun dışında dava açılıncaya dek sizin yeniden savcılığa gitmeniz -büyük ihtimalle- gerekmez. Yurt dışında uzun süre kalacaksanız, yurt dışı adresinizi de dosyaya bildirirsiniz. Kolay gelsin...
#312
Merhabalar.

Alıntı Yapannemin adına ek kart çıkartmıştım
Alıntı Yapeğer ondada borç varsa bundan annemde sorumlumudur?

Değildir. Neticede anneniz borcunuzun kefili olmadığı gibi annenizle banka arasında doğrudan yapılmış bir sözleşme de bulunmamaktadır. Sözleşme varsa veya anneniz kefil olmuşsa, o zaman iş değişir. Kolay gelsin...
#313
Merhabalar. Kira sözleşmesi sona ermeden evden çıkacağınızı bildirmeniz sebebiyle şayet ev, siz evi boşaltıp anahtarını ev sahibine teslim etmenizden sonra bir süreliğine kiralanamazsa, evin boş kaldığı bu sürede ev sahibinin kayba uğradığı kira bedelleri sizden talep edilebilir ki bu süre de yerleşik Yargıtay kararları gereğince -genellikle- üç aydan çok olmaz. Yani evi boşaltıp anahtarları ev sahibine teslim ettiğiniz tarihten itibaren (şayet ev kiralanamamışsa) sizden üç aylık kira bedeli istenebilir. Evin anahtarını mutlaka bir tutanak düzenleyerek ev sahibine teslim edin; aksi halde anahtarı geç teslim ettiğiniz şeklindeki iddialarla ve çok daha fazla kira bedeli ödeme riskiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Aşağıda konuyla ilgili emsal Yargıtay Kararları bulunuyor. Öte yandan iş değişikliği sebebiyle taşınmazı ............ tarihinde boşaltmış olacağınızı ev sahibine ihtarnameyle birdirmenizi de tavsiye ederim. Borçlar Kanunu'nun konuyla ilgili 325. maddesi aşağıdadır. Kolay gelsin...


    2. Kiralananın sözleşmenin bitiminden önce geri verilmesi
    Madde 325- Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Kiracının bu sürenin geçmesinden önce kiraya verenden kabul etmesi beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulması hâlinde, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona erer.
   
    Kiraya veren, yapmaktan kurtulduğu giderler ile kiralananı başka biçimde kullanmakla elde ettiği veya elde etmekten kasten kaçındığı yararları kira bedelinden indirmekle yükümlüdür.



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2006/6-89
K:2006/89
T:22.03.2006

Taraflar arasındaki "İtirazın İptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli Asliye 6. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 05.10.2004 gün ve 2003/569-2004/524 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 14.03.2005 gün ve 2005/599-2165 sayılı ilamı ile,
(...Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesi 01.04.2002 başlangıç tarihli ve bir yıl sürelidir. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 7. maddesinde çıkma durumunda iki tarafın bir ay evvel birbirlerine resmen haber verecekleri kararlaştırılmıştır. Bu şart geçerli olup tarafları bağlar. Davalı tarafından davacıya gönderilen ve kiralananı 18.10.2002 tarihinde tahliye edeceğine ilişkin feshi ihbar ihtarnamesi davacıya 01.10.2002 tarihinde  tebliğ olunmuştur. Feshi ihbar sözleşmenin 7. maddesindeki sürelere uygun olmadığından geçerli değildir. Davalı kiracı, kira süresi sona ermeden, kira sözleşmesini tek taraflı feshederek kiralananı tahliye ettiğinden kural olarak bu durumda kira süresinin sonuna kadar kira parasından sorumludur. Ne var ki davacı kiralayanın bu yerin yeniden kiralanması konusunda gayret göstermesi böylece zararın artmasını önlemesi Borçlar Kanunu'nun 44. maddesi gereğidir. Bu durumda davacının zararı, tahliye tarihinden itibaren kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye ilişkin kira parasından ibarettir. Bununla birlikte taraflar arasında anahtarın hangi tarihte davacıya teslim edildiği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Davalı kiralananı 18.10.2002 tarihinde tahliye ettiğini savunmuş, davacı ise anahtarın teslim edilmediğini, kiralananın Temmuz 2003 tarihinde kiraya verilebileceğini belirtmiştir. Kiralananın anahtarının usulüne uygun şekilde kiralayan davacıya teslim edildiğini yazılı delillerle kanıtlama yükümlülüğü davalı kiracıya aittir. Anahtar teslim edilmediği sürece kiralananın kiracının işgalinde olduğunun kabulü gerekir. Kiralayanın anahtarı teslim almaktan imtina etmesi halinde kiracı anahtarı notere teslim etmeli ya da kiralayana ihtarname göndermek suretiyle tevdii mahalli tayin ettirmelidir. Mahkemece öncelikle bu yön üzerinde durularak anahtar teslim tarihi konusunda davalı delillerinin, varsa davacının karşılık delillerinin sorulup toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir...)"
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR
Dava, kira paralarının tahsili istemiyle başlatılan ilamsız icra takibinde, borca itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı İlyas vekili, davacının maliki olduğu taşınmazda 01.04.2002 başlangıç tarihli sözleşmeyle kiracı olarak bulunan davalı hakkında, 2003 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ait ödenmemiş kira bedellerinin tahsili istemiyle icra takibi yapıldığını, davalının taşınmazı boşalttığını ve kira borcu bulunmadığını belirterek borca itiraz ettiğini; davalının kira sözleşmesinin süresi sona ermeden ve kendisinin rızası olmadan taşınmazı boşalttığını, ancak birikmiş kira bedellerini ödemediğini, anahtarını da usul ve yasaya uygun olarak teslim etmediğini, bu   nedenle,   taşınmaza  yeni   kiracı  bulunması   için   davacı   tarafından  emlakçıya başvurulmasına rağmen, anahtar olmadığı ve davalı taraf halen kiracı sıfatını taşıdığı için taşınmazın gösterilmediğini, taşınmazın ancak 2003 yılı Temmuz ayında gerekli tadilat ve tamirat yapıldıktan sonra kiraya verilebildiğini, dolayısıyla davalının borca itirazının haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı K. İş Makineleri İmalat Kiralama San. Tic. Ltd. Şti. vekili, davalının 01.04.2002 tarihli kira sözleşmesinin 7. maddesine uygun şekilde, kiralananın tahliye edileceğini Eylül 2002 ayı başlarında davacıya şifahen bildirdiğini, ayrıca aynı konuda, 30.09.2002 günlü ihtarnamenin gönderildiğini, bu ihtarnamenin 01.10.2002 tarihinde tebliğ edildiğini, kiralananın Ekim 2002 ayı içerisinde tamamen boşaltıldığını, davacıya telefonla bilgi verildiğini, davacının müteaddit görüşmelerde kiralananın anahtarını teslim almak için iki aylık fazladan kira parası istediğini, teslim almaktan kaçındığını, bilahare davacı hakkında davalı temsilcisine bu konuda 05.11.2002 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatta bulunulduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece verilen; taraflar arasındaki 01.04.2002 tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin 7. maddesinde, bir ay önceden bildirim yapılmak suretiyle sözleşmenin tek taraflı olarak feshedilebileceğinin kararlaştırılmış olduğu; davacıya 01.10.2002 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameyle, davalı kiracının 18.10.2002 tarihinde taşınmazı boşaltacağını ihtar ettiği, 01.11.2002 tarihinden itibaren feshin geçerli olduğu, kiralayanın bu tarihten sonraki kira paralarını isteyemeyeceği, icra takibinde istenilen kira paralarının ise, fesih tarihinden sonraki dönemlere ait bulunduğu, bu nedenle davalının borca itirazının yerinde olduğu gerekçesine dayalı, davanın reddine dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur. Taraflar arasındaki 01.04.2002 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesiyle, davacıya ait taşınmazın işyeri olarak kullanılmak üzere davalıya kiralandığı, kira sözleşmesinin özel şartlar bölümündeki 7. maddesinde "Çıkma durumları iki taraf bir ay evvel birbirlerine resmen haber vereceklerdir," şeklinde hüküm bulunduğu; davalı kiracı tarafından davacıya gönderilen ve 01.10.2002 tarihinde tebliğ edilen 30.09.2002 günlü ihtarnameyle, kiralananın 18.10.2002 tarihinde boşaltılacağının bildirildiği, davacı kiralayan vekilince davacı kiracı aleyhine 24.06.2003 günlü takip talebiyle Şişli 2. İcra Müdürlüğü'nün 2003/7351 esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan ilamsız icra takibinde bu kira sözleşmesine dayanılarak 2003 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran aylarına ait, aylık 620 Euro üzerinden toplam 3.100 Euro kira alacağının fiili ödeme günündeki TL. karşılığının tahsili yönünde talepte bulunulduğu, davalı borçlu vekilinin, 04.07.2003 günlü itiraz dilekçesiyle; kiralananın 2002 Ekim ayında boşaltıldığını, boşaltmadan önce durumun kiralayana bildirildiğini, anahtarı teslim almaktan kaçındığını ileri sürerek borca itiraz ettiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Bu yönlerden, gerek taraflar ve gerekse Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kira sözleşmesinin tarihi, sözleşmenin tahliye konusundaki 7. maddesi hükmü, davalı kiracının feshi ihbarla ilgili ihtarnamesinin tarihi ve somut olayın diğer özellikleri itibarıyla, davalı kiracının feshi ihbarının sözleşmeye uygun ve geçerli olup olmadığı; buna bağlı olarak, kiracının kiralananı kira süresi bitmeden tek taraflı olarak tahliye ettiğinin ve dolayısıyla kural olarak kalan sürenin kira paralarından da sorumlu olduğunun kabul edilip edilemeyeceği; bu sorumluluğun kapsamının belirlenebilmesi için de, taraflar arasında çekişmeli olan tahliye tarihinin ispatlanması açısından tarafların bildirecekleri delillerin toplanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bu noktada uyuşmazlık üzerinde toplandığı konuyla ilgili yasal düzenlemeler ve Yargıtay'ın kararlılık kazanmış uygulaması hakkında şu genel açıklamaların yapılmasının yararlı bir yol gösterici olacağı düşünülmüştür:
Kira sözleşmelerinde kiralayana ait edim, kiralananı kiracıya teslim etmek ve kira süresi boyunca onu kiracının kullanımına elverişli şekilde bulundurmak (Borçlar Kanunu, md.249); kiracının edimi ise, kira paralarını ödemek, kiralananı sözleşmeye uygun şekilde kullanıp, süre sonunda iade etmektir. (Borçlar Kanunu, md.256 ve 257)
Bir kira sözleşmesi, o yolda açık bir sözleşme hükmü bulunmasa dahi, kira süresi bitmeden tarafların karşılıklı anlaşmalarıyla sona erdirilebilir; buna hukuken herhangi bir engel yoktur. Böylesi bir sona erdirme hukuki işlem niteliğindedir ve aşağıda açıklanacağı üzere, tanıkla ispat edilip edilemeyeceği hususu, kira bedelinin yıllık tutarına göre belirlenir.
Taraflar, kira sözleşmesinde, kiralananın istenirse tek taraflı bildirimde bulunulmak suretiyle kira süresinin bitiminden önce tahliye edilebileceğini de kararlaştırabilirler. Ancak, bu bildirim sözleşmede belirli bir şekle ve süreye tabi tutulmuş ise, bildirimin geçerli olabilmesi için, kararlaştırılan koşullara uyması zorunludur.
Sözleşmede, kiralananı süre bitmeden tek taraflı olarak tahliye etme hak ve yetkisi kendisine tanınmayan kiracının, kiralayanın bilgisi ve rızası olmaksızın ve haklı bir nedene de dayanmaksızın, kira süresinin bitiminden önce kiralananı tahliye etmesi sözleşmeye aykırı davranış (haksız fesih) sayılır; böylesi bir durumda kiracı, kiralayanın bu yüzden uğradığı zararı tazminle sorumludur. Ne var ki, Borçlar Kanunu'nun 98. maddesi yollamasıyla sözleşmelerde de uygulanması gereken 44. maddesi uyarınca, kiralayan da, kiralananı aynı koşullarla yeniden kiraya vermek konusunda gereken çabayı göstermeli ve böylece zararın artmasına sebebiyet vermemelidir. Aksi takdirde, artmasına sebep olduğu zarar tutarını kiracıdan isteyemez.
Ancak, taraflar bu kuralın dışında bir kararlaştırma da yapabilirler: Sözleşmeye, haklı nedene dayalı olmayan bir tek taraflı fesih (erken tahliye) durumunda, kiracının kira süresinin sonuna kadar işleyecek kira paralarının tümünden sorumlu olacağı yolunda hüküm konulabilir; bu nitelikteki bir hüküm cezai şart niteliğindedir ve geçerlidir, tarafları bağlar. Kiracının tacir olmadığı hallerle sınırlı olarak, sadece ve ancak, Borçlar Kanunu'nun 161 /son maddesi çerçevesinde, cezai şartın indirilmesi söz konusu olabilir.
Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması yeterli değildir; anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi; başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır.
Anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispatlanacağı hususu, yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, HUMK'un 288. ve 289. maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının (HUMK md.288) üzerindeyse ve kiralayanın açık muvaffakatı yoksa (HUMK md.289), bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; örneğin somut olaydaki gibi, kiracının sonradan başka bir taşınmazı kiralamış olduğuna dair kira sözleşmesi sunması da, anahtarın kiralayana teslim edilmiş olduğunun delili olarak kabul edilemez.
Eğer kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken, mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının kiralananı iade borcu, ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur ve söner. Aksi takdirde, kiracının kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri devam eder.
Bir davada, kiralananaın hangi tarihte tahliye edilmiş olduğu bu ilkeler çerçevesinde saptandıktan sonra mahkemece yapılması gereken, yukarıda açıklanan şekilde, eğer sözleşmede tersine bir hüküm yoksa (örneğin; kira süresinin bitiminden önce haklı bir neden olmaksızın kiralananın tahliyesi halinde; kiracının kalan sürenin tüm kira paralarından sorumlu olacağına ilişkin bir cezai şart kararlaştırılmamış ise), kiracının sadece tahliye tarihi ile kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarih arasındaki dönemin; eş söyleyişle yeniden kiralama için gereken makul sürenin kira parasından sorumlu tutulabileceğinin gözden uzak tutulmaması, bu makul sürenin mutlaka bilirkişi aracığıyla belirlenmesi ve belirlenecek süreyle sınırlı olarak kiracının sorumluluğuna hükmedilmesidir. Bilirkişice belirlenecek süre, geriye kalan kira süresinden daha fazla ise, kiracının sorumluluğu, kalan sürenin kira parasıyla sınırlıdır. Belirtilmelidir ki; kiralananın, bilirkişice belirlenen makul süreden daha sonra veya daha düşük bir bedelle yeniden kiralanmış olması, kiracının sorumluluğu yönünden sonuca etkili değildir. Ancak, eğer kiralayan, bilirkişinin belirlediği makul süreden daha sonra veya daha düşük bir bedelle yeniden kiralanmış olması, kiracının sorumluluğu yönünden sonuca etkili değildir. Ancak, eğer kiralayan, bilirkişinin belirlediği makul süreden daha kısa bir süre içerisinde yeniden aynı koşullarla başkasına kiraya verebilmiş ise, kiracının sorumluluğu, bilirkişinin bildirdiği makul süreye değil, tahliye tarihi ile fiilen gerçekleşen yeni kiralama arasındaki süreye göre belirlenir. Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde:
Taraflar arasındaki 01.04.2002 tarih ve bir yıl süreli kira sözleşmesinin 7. maddesinde, bir ay önceden bildirimde bulunulması koşuluyla sözleşmenin tek taraflı olarak feshedilebileceği belirtilmiştir. Sözleşmede böylesi bir bildirim durumunda, kiracının kalan kira süresine ait tüm kira paralarından sorumlu olacağına dair bir hüküm yoktur. Davalı kiracının, 01.10.2002 tarihinde tebliğ edilen 30.09.2002 günlü ihtarnameyle, kiralananı 18.10.2002 tarihinde tahliye edeceğini davacı kiralayana bildirdiği çekişmesizdir. Ancak, ihtarnamenin tebliğ tarihi ve kiralananın tahliye edileceğinin bildirildiği tarihler itibariyle, bu ihtarnamedeki feshin bildiriminin, kira sözleşmesinin 7. maddesinde kararlaştırılan süre (bir ay önceden haber verme) koşuluna uygun bulunmadığı açıktır. Öte yandan, somut olayda kiralananın anahtarlarının hangi tarihte kiralayana teslim edilmiş olduğu hususu çekişmelidir ve mahkemece bu yön üzerinde gereğince durulmamıştır.
Yukarıda genel açıklamalar içerisinde belirtildiği üzere; kira süresi bitmeden ve karşılıklı anlaşma (kiralayanın rıza ve onayı) bulunmadan, kiralananı tek taraflı olarak tahliye eden kiracı, aksine bir sözleşme hükmü mevcut olmadığı takdirde, kural olarak kalan sürenin tüm kira paralarından   sorumlu   ise   de;   kiralayanın   Borçlar   Kanunu'nun   98. maddesindeki yollama nedeniyle 44. maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünden dolayı, kiracının sorumluluğu, tahliye tarihi ile, kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilmesi için gereken makul süreyle sınırlıdır. Dolayısıyla, bu tür davalarda, kiralananın hukuken hangi tarihte tahliye edilmiş olduğunun açık bir şekilde saptanması, uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için zorunludur.
Dava konusu olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin 7. maddesinde hüküm, kiracıya, bir ay önceden yazılı bildirimde bulunmak koşuluyla, kiralananı tahliye etme hak ve yetkisini tanımaktadır. Buradaki 'Bir ay önceden yazdı bildirimde bulunmak' ifadesinin anlamı; kiralananın tahliye edileceğinin belirtildiği tarih ile bildirim (ihtarnamenin tebliği) tarihi arasında en az bir aylık sürenin bulunmasıdır. Bu iki tarih arasındaki süre, sözleşmede kararlaştırılan bir aydan daha az olursa, kiracının bildiriminde kiralananın tahliye edileceği tarih olarak gösterilen tarihin değil; yazılı bildirimin tebliğ tarihine bir aylık sürenin eklenmesiyle bulunacak tarihin esas alınması gerekir. Ne var ki, bu yolla ulaşılacak tarihin tahliye tarihi olarak benimsenebilmesi için, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, hem kiralananın fiilen boşaltılmış ve hem de anahtarının kiralayana hukuken geçerli bir şekilde teslim veya imtina halinde tevdi mahalline verilmiş olması şarttır.
Davalının tahliye bildirimine ilişkin 30.09.2002 günlü ihtarnamesinde, gelecekte gerçekleştirileceği belirtilen tahliyenin tarihi 18.10.2002 olarak gösterilmiştir. Oysa, ihtarname kiralayana 01.10.2002 tarihinde tebliğ edilmiştir ve bu iki tarih arasında sözleşmede öngörülen bir aylık süreden daha az bir zaman bulunmaktadır. O halde, taraflar arasındaki uyuşmazlık, salt bu tarihler esas alınmak suretiyle çözülemez.
Öte yandan, kanıtlama yükümlülüğü kendisinde olan davalı kiracının, fiilen daha önce boşalttığını ileri sürdüğü kiralanana ait anahtarı hangi tarihte kiralayana teslim ettiğini kanıtlamasına olanak verecek şekilde delilleri ve davacının varsa, bu yöndeki karşı delilleri toplanmamıştır.
Bu durumda, Yerel Mahkemece yapılması gereken şudur:
Öncelikle Özel Daire bozma ilamında da belirtildiği gibi, anahtarın teslim tarihi konusunda davalı delilleri ve eğer varsa davacının bu yöne ilişkin karşı delilleri sorulup toplanmalı, böylece anahtarın teslim tarihi tam ve kuşkudan uzak bir biçimde belirlenmelidir.
Bu belirlemeden sonra; dava konusu olayda davacı kiracının, sözleşmenin 7. maddesindeki süre koşuluna uygun bir bildiriminin bulunmaması nedeniyle, kural olarak, anahtarın teslim edildiği ve böylece hukuken geçerli bir şekilde kiralananın tahliye edildiği tarihe, sözleşmedeki bir aylık bildirim süresinin eklenmesiyle ulaşılacak olan güne kadar tüm kira  paralarından  zaten  kira  sözleşmesi  çerçevesinde   sorumlu   olduğu öncelikle benimsenmeli; kiracının anahtar teslim tarihine bir aylık sürenin eklenmesiyle ulaşılacak tarih ile, lira süresinin biteceği tarih arasındaki dönemle ilgili sorumluluğunun ise, Borçlar Kanunu'nun 98. maddesindeki atıftan dolayı, aynı Kanunun 44. maddesi uyarınca, kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği makul süreyle sınırlı bulunacağı gözden uzak tutulmamalı; keşif yapılıp, uzman bilirkişi aracılığıyla, (....) bu nitelikteki bir taşınmaza o bölgede duyulan ihtiyacın derecesi ve somut olaya özgü başka diğer özellikler çerçevesinde, kiralayanın gereken çabayı göstermesi halinde kiralananı aynı koşullarla yeniden hangi süre içerisinde kiraya verebileceği; eş söyleyişle, aynı koşullarla yeniden kiralama için gereken makul sürenin ne olduğu, tarafların ve Yargıtay'ın denetimine elverişli bir raporla saptanmalıdır.
Ardından, yukarıda açıklanan şekilde, anahtar teslim tarihine eklenen bir ayın tekabül ettiği tarihe, bilirkişice saptanan makul sürenin eklenmesiyle ulaşılacak olan tarih belirlenmeli; eğer bu tarih, sözleşmedeki kira süresinin bitiminden öncesine ilişkin ise, bu süreyle; sözleşme süresinin bitiminden sonraki bir tarihe ulaşılıyorsa, sözleşmenin bitim tarihine kadar geçen dönem için kiracının kira parasından sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmeli, bu çerçevede davalı kiracının sorumluluğuna hükmedilmelidir.
Yerel Mahkeme, açıklanan bu yönde, hükme yeterli ve Yargıtay denetimine elverişli bir araştırma ve inceleme yapmamıştır.
Özel Daire bozma ilamı da, gerekçesi ve sonucu itibarıyla aynı yöne işaret etmektedir. O halde, Yerel Mahkemece, Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak:İstanbul Barosu Dergisi 2010-1



T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E:2009/15735
K:2009/18792
T:23.11.2009

Dava dilekçesinde 4000 TL'nin davalıya borçlu borçlu olmadığının tespiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkillerinden Sevinç'in kiracısı Sevil'inde kefili olarak davalıya ait daireyi 01.09.2007 başlangıç tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesi ile aylık 1000 TL'ye kiraladığını kira karşılığı olmak ve her kira ödendiğinde iade edilmek üzere her biri 1000'er TL'lik 11 adet bononun müvekkilleri tarafından davalı kiralayana verildiğini, müvekkillerinin davalı ile anlaşarak kira sözleşmesinin karşılıklı olarak fesh edilerek mecurun müvekkili tarafından 25.02.2008 tarihinde tahliye edilerek anahtarının da davalıya teslim edildiğini, teslime kadar ki tüm kira paralarının davalıya ödendiğini herhangi bir borcunun bulunmadığını, ancak buna rağmen davalının ( kiralayanın ) müvekkilleri aleyhine Ankara 2.İcra Müdürlüğünün 2008/3795 sayılı icra dosyası ile sözleşme gereği davalıya verilen 01.09.2007 keşide tarihli 23.02.2008 -20.04.2008, 20.05.2008,20.06.2008 vade tarihli 1000'er TL'lik toplam 4000 TL'lik tahliye sonrası dönemlere ilişkin bonoları temerrüd iddiası ile muacceliyet kesbettiğinden dolayı icra takibine konduğunu, oysa ki tahliye sonrası kira parasının müvekkillerden istenemeyeceği ileri sürülerek sözkonusu icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve icra takibin kötü niyetli yapıldığından dolayı da %40 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacı kiracının mecuru ( kiralananı ) müvekkilinden habersiz olarak kira dönemi bitmeden tek taraflı fesh ederek 2008 yılı Şubat ayı sonlarında tahliye ettiğini ve anahtarı teslim ettiğini ancak 2007 Eylül ve Aralık ayı kira borcunun ödenmediğini, mecurun müvekkili tarafından 1,5 ay boş kaldıktan sonra 15.04.2008 tarihinde yeniden bir başka kişiye kiraya verebildiğini, ayrıca kiralananın davacıya kiraya verilirken boya ve badanalı temiz olarak verildiğini davacının tahliye sonrasında da müvekkili tarafından tekrar boya ve badana yapıldığını ve bundan dolayı da 1.200 TL olarak toplam ( 2007 yılı Eylül ve Aralık ayı kira parası ve kiralananın boş olarak geçen süre olan 1,5 aylık kira parası ) 4.800 TL müvekkilinin alacaklı olduğunu, ayrıca sözleşmenin 4.maddesine göre, aynı dönem içerisinde iki ay kira parasının ödenmemesi nedeniyle sonraki dönemlerin de muacceliyet kesbettiğinden dönem sonuna kadar ki kira bedellerinden de davacıların sorumlu olduğu bundan dolayı da müvekkilinin alacaklı olduğunu ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, dava konusu kiralananın, davacılar tarafından 2008 yılı Şubat ayı sonunda tahliye edildiği tahliye anına kadar ki tüm kira borçlarının davacılar tarafından davalıya ödendiğini dava konusu bonoların tahliye sonrasına ilişkin olduğu tahliye sonrası kira alacağı ile ilgili davacıların borçlu olamayacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile icra takibi dolayısıyla davacıların borçlu olmadığının tespitine, kötü niyetli icra takibi bulunmadığından kötü niyet tazminatının reddine karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Kural olarak kira sözleşmesi tam iki yana borç yükleyen bir sözleşmedir. Somut olayda davalı kiralananın kullanılmasını davacıya bırakmıştır. Davacının kira dönemi olan 01.09.2007 ile 01.09.2008 süresi için belirlenen kira borcundan sorumlu olması gerekir. Ancak, böyle olmakla birlikte kiracı ( davacı ) kira döneminin sona ermesinden önce kiralananı boşaltmış bulunmaktadır. O nedenle davacının kira sözleşmesine aykırı davranması sonucu BK.nun 98/2.maddesi kapsamında tazminat sorumluluğu doğmuştur. Sorumluluğun ( tazminatın ) miktarı ise; Yerleşmiş Yargıtay Uygulamalarına göre, erken tahliye nedeniyle kiralananın tahliyeden sonra makul olarak ne kadar süre içerisinde yeniden kiraya verilebilecek zamana tekabül eden kira parasıdır.
Dosyada elde edilen delillere göre; davacı kiracı sözleşme süresi bitmeden haklı bir nedeni olmaksızın tek taraflı olarak taşınmazı ( kiralananı ) 2008 Şubat ayı sonunda tahliye etmiş, anahtarı da kiralayan davalıya teslim etmiştir. Davalı da 1,5 ay sonra 15.04.2008 tarihinde bu yeri bir başkasına kiraya vermiştir. Davalı kiralayanın somut olaydaki alacağının miktarı tahliye sonrası kiralananın makul sürede kiraya verebileceği zamana tekabül eden kira alacağı kadardır. BK.nun 118 ve 122.maddelerine göre, takas ve mahsup talebi için ayrı bir dava veya karşılık dava açılmasına gerek yoktur. Cevap dilekçesi ile de talep de bulunabilir. Davalı kiralayanın cevap dilekçesi içeriği aynı zamanda mahsup talebini de içermektedir.
Somut olayda, davalı kiralayan kiralananı tahliyeden birbuçuk ay sonra yeniden bir başkasına kiraya verebilmiştir. Yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre, birbuçuk aylık yeniden kiraya verilme süresi makul bir süredir. Talep edilen 4000-TL.lik borçlu bulunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasının birbuçuk aylık kira bedeli olan 1500-TL.nin düşülerek 2500-TL.üzerinden kabulüne karar verilmesi gerekirken, 4000-TL.üzerinden kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 23.11.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#314


İSA YAZAR'ın haberi

Yargıtay, SSK'lı çalışanlarla ilgili önemli bir karar verdi. 21. Hukuk Dairesi'nin kararına göre, SSK'dan ölüm aylığı alabilmek için gerekli olan 900 günlük sigorta borçlanma ile tamamlanabilecek.

Böylece vefat eden kişinin bir gün bile sigortası olsa, eş ve çocukları askerlik, doğum ve yurtdışı borçlanması yoluyla 900 günü tamamlayıp emekli aylığı alabilecek. 2008'de yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Reformu, bir günlük sigorta ile emekliliğin önüne geçmek için ölüm aylığının şartlarını zorlaştırmıştı. Ölüm aylığı için gerekli 900 gün sigortalı olma şartının borçlanma harici olması yasaya konulmuştu. Ancak Yargıtay, bu düzenlemenin aleyhine bir karar verdi. Böylece 2008 öncesinde olduğu gibi  bir  günlük sigorta ile ölüm aylığı alınması mümkün olabilecek.

Çalışırken vefat eden işçinin eş ve çocuklarına maaş bağlanabilmesi için en az 5 yıllık sigortalılık süresi ve 900 gün prim ödenmiş olması gerekiyor. 2008 yılında uygulamaya giren Sosyal Güvenlik Reformu ile de bu 900 günlük sürenin borçlanma harici olması şartı getirildi. Reformdan önce 900 günlük süre, askerlik ve yurtdışı gibi borçlanma ile tamamlanabiliyordu. Bu durumda 1 veya birkaç günlük gün bile sigortası olan kişi, vefat ettiğinde yakınları borçlanma yoluyla 900 günü tamamlayıp maaş alıyordu.

Reform ile birlikte 2008'den itibaren SSK'dan ölüm aylığı alınabilmesi için ölen kişinin en az 900 gün çalışmış olması gerekiyordu. Bu yolla bir veya birkaç günle emekliliğin önüne geçilmişti. Ancak Yargıtay'ın verdiği bir karar, 2008 öncesine dönülmesine neden olacak. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin kararına göre SSK'lı bir kişi 1 Ekim 2008'den sonra vefat etmiş olsa bile 900 prim gününü tamamlamak için borçlanma yapılabilecek. Yargıtay kararı, benzer durumda olanlar için emsal teşkil edecek.

Böylece on binlerce kişiye düşük pirimle ölüm aylığı kapısı açılacak. Örneğin 1 gün bile sigortası olan bir bayan vefat ettiğinde çocukları, anneleri için doğum borçlanması yaptırıp 900 günü tamamlayarak emekli maaşına kavuşacaklar. Aynı şekilde ölen kişinin yakınları, askerlik borçlanmasıyla da 900 günü tamamlayıp emekli aylığı alabilecekler. Örneğin 500 günlük sigortası varken vefat eden bir kişi için askerlik borçlanması yoluyla 900 gün tamamlanıp eş ve çocuklarına maaş bağlanabilecek.   

Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu, bugüne kadar ölen kişilerin 900 günden az sigortası varsa yakınlarının maaş talebini reddediyordu. Borçlanma yoluyla emekli olma isteği de kanun gereği kabul edilmiyordu. Ancak Yargıtay'ın kararı emsal teşkil edeceğinden SGK kabul etmese bile dava açarak borçlanma ile emekli olabilmek mümkün.

Eşinin ölümünden 33 yıl sonra emekli oldu

2007 yılında yaşanan bir olay, ölüm aylığına hak kazanma şartlarının yeniden düzenlenmesine yol açmıştı. 1974 yılında vefat eden Osman Kızkaban'ın eşi Emine Kızkaban, eşinin bir günlük sigortasıyla 33 yıl sonra emekli olmuştu. Emine Kızkaban'ın başvurusunun ardından inceleme yapan SSK, Osman Kızkaban'ın 1959'da Zonguldak'ta 1 günlük çalışmasını tespit etti. Emine Kızkaban, eşi Osman Kızkaban askerliğini 3 yıl yaptığı için 900 gün askerlik borçlanması yaparak emekli oldu. O tarihte kendisine şimdi 450 TL emekli maaşı bağlanmıştı. Bu ve benzeri durumları göz önünde tutan SGK, 2008'deki reformda 900 gün prim şartının borçlanma harici olmasını kurala bağlamıştı.

http://zaman.com.tr/ekonomi/bir-gunluk-sigortali-olana-emeklilik-yolu-acildi/2037428.html
#315
Merhabalar. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun konuyla ilgili hükümleri ve bu kanuna istinaden çıkartılan "Fazla Çalışmanın Uygulama Esaslarını Gösterir Yönetmelik" hükümleri aşağıdadır. Buna göre 4857 sayılı İş Kanunu'ndan farklı şekilde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda fazla mesai hususunda çalışana seçim hakkı tanınmıyor maalesef. Aslında konu bir yönüyle tartışmaya açık ancak işin mevzuat ayağı da bu şekilde. Özetle iş amirinizi ikna etmeye kalıyor... Kolay gelsin...


     ÇALIŞMA SAATLERİ:
     
     Madde 99 - (Değişik madde: 30/05/1974 - KHK/12; Aynen kabul: 15/05/1975 - 1897/1 md.)
   
    Memurların haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir.
   
    Bu süre Cumartesi ve Pazar günleri tatil olmak üzere düzenlenir. Ancak özel kanunlarla yahut bu kanuna veya özel kanunlara dayanılarak çıkarılacak tüzük ve yönetmeliklerle, kurumların ve hizmetlerin özellikleri dikkate alınmak suretiyle farklı çalışma süreleri tespit olunabilir.
   
    Bakanlar Kurulu, yurt dışı kuruluşlarda hizmetin gerektirdiği hallerde, hafta tatilini Cumartesi ve Pazardan başka günler olarak tespit edebilir.

     FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ:
     
     Madde 178 - (Değişik madde: 05/07/1991 - KHK-433/3 md.; İptal: Anayasa Mahkemesi'nin 05/05/1992 tarih ve E.1991/33, K.1992/32 sayılı Kararı ile, Yeniden düzenlenen madde: 18/05/1994 - KHK - 527/8 md.)
   
    A) 99 ve 100 üncü maddeler hükümleri uyarınca tespit olunan günlük çalışma saatleri dışında;
   
    a) Salgın hastalık ve tabii afetler gibi olağanüstü hallerin olması (Bu hallerin devamı süresince),
   
    b) Fabrika, atelye, şantiye, işletme gibi yerlerde İş Kanununa tabi olarak işçi çalıştıran kurumlarca hizmetin gereği olarak işçi ile birlikte çalışma saatleri ve günü dışında çalışmanın zorunlu bulunması.
   
    hallerine münhasır olmak üzere, yapılan fazla çalışmalar ücretle karşılanır.
   
    Yukarıda sayılan hallerde yaptırılacak fazla çalışmanın süresi ve saat başına ödenecek ücret Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir
   
    B) (İptal: Anayasa Mahkemesi'nin 14/02/1997 tarih ve E: 1997/20, K: 1997/32 sayılı Kararı ile; Yeniden düzenleme: 03/04/1998 - 4359/4. md.) Kurumlar gerektiği taktirde personelini günlük çalışma saatleri dışında fazla çalışma ücreti vermeksizin çalıştırabilirler. Bu durumda personele yaptırılacak fazla çalışmanın her sekiz saati için bir gün hesabı ile izin verilir. Ancak, bu suretle verilecek iznin en çok on günlük kısmı yıllık izinle birleştirilerek yılı içinde kullandırılabilir.
   
    Fazla çalışmanın uygulama esas ve usulleri Devlet Personel Başkanlığı ile Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir.
   
    Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına ödenecek fazla çalışma ücretleri ve diğer hususlar Başbakan tarafından onaylanacak bir talimatla tesbit edilir.



    FAZLA ÇALIŞMANIN UYGULAMA ESASLARINI GÖSTERİR YÖNETMELİK
   
     Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi :19.2.1975, No :7/9493
     Dayandığı Kanunun Tarihi :14.7.1965, No :657
     Yayımlandığı R. Gazetenin Tarihi :13.3.1975, No :15176
     Yayımlandığı Düsturun Tertibi :5, Cildi :14, S. 481
   
     I
   
     KAPSAM
   
     Madde 1 - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 178 inci maddesi gereğince düzenlenen bu Yönetmelik hükümleri, aynı Kanuna tabi memurlar hakkında uygulanır.
     II
   
     AMAÇ
   
     Madde 2 - Bu Yönetmelik hükümleri günlük çalışma saatleri dışında yapılacak fazla çalışmanın uygulanmasına ilişkin esasları düzenler.
   
     III
   
     TANIMLAR
   
     Madde 3 - A) Fazla çalışma :Devlet Memurlarının, genel olarak haftalık çalışma süresi olan, 40 saatin üstünde yaptıkları çalışma, fazla çalışmadır.
     Bu Yönetmeliğin uygulanması yönünden, özel Kanunlarda mevcut yahut Devlet Memurları Kanunu'na veya Özel Kanunlara dayanılarak çıkarılacak Tüzük ve Yönetmeliklerdeki :
   
     a) Haftalık çalışma süreleri 40 saatten az olan Devlet Memurlarının 40 saatten fazla çalıştıkları süre;
     b) Haftalık çalışma süreleri 40 saatten fazla olan Devlet Memurlarının;
    Özel Kanunlarında mevcut veya Devlet Memurları Kanunu ya da Özel Kanunlara dayanılarak çıkarılacak Tüzük ve Yönetmeliklerde belirtilen süreden fazla çalıştıkları süre;
     Fazla çalışma sayılır.
     B) Nöbet Hizmeti :Kurumların faaliyetleri gereği, güvenliğin veya hizmetin devamını temin amacıyla, normal çalışma saatleri içinde veya dışında yapılan çalışmadır.
   
     IV
   
     GENEL ESASLAR
   
     Madde 4 - Fazla çalışmanın ücretle karşılanabilmesi için memurun kadrosuna ait görevini normal günlük çalışma saatleri dışında fiilen yapması gereklidir.
         
     Madde 5 - Çalışma saatleri içinde ve dışında yürütülen nöbet hizmetleri fazla çalışma sayılmaz.
   
     Madde 6 - Amir, memura fazla çalışma yapacağını bir hafta önce yazılı olarak bildirir.
     Ancak acele ve özel durumlarda bildirme aynı günde de yapılabilir.
   
     Madde 7 - Kurum amirleri gerekli gördükleri hallerde Devlet Memurları Kanununun 99 ve 178 inci maddelerine göre fazla çalışma yaptırabilirler.
     Kurum amirleri fazla çalışma yaptıracakları memurlar için düzenliyecekleri
    "Fazla Çalışma Cetveli" ne memurun günde yaptığı fazla çalışma süresini kaydederler. Bu cetvel memur ve amir tarafından imzalanarak özel dosyasında saklanır.
   
     V
   
     FAZLA ÇALIŞMANIN ÜCRETLE KARŞILANMASI
   
     Madde 8 - Devlet Memurları Kanununun 99. ve 100. maddeleri hükümleri uyarınca tespit olunan günlük çalışma saatleri dışında ve aşağıdaki şartların gerçekleşmesi hallerinde fazla çalışma ücretle karşılanır :
     a) Görevin kanun ile belirli bir süre içinde bitirilmesinin zorunlu bulunması,
     b) İnsan, hayvan ve bitkilerle ilgili hastalıklar, arızalar ile tabii afetler gibi olağanüstü hallerin oluşu (Bu hallerin devam süresince)
     c) İş Kanununa tabi olarak işçi çalıştıran kurumlarca hizmetin gereği olarak işçi ile birlikte çalışma saatleri ve günü dışında çalışmanın zorunlu bulunması,
     d) Görevin gereği olarak çalışma saatlerini aşması zorunlu işlerde çalışılması.
     Ancak, 1, 2 ve 3. derece yönetici kadrolarında bulunanlara fazla çalışma ücreti ödenmez.
   
     Madde 9 - Bakanlıklar ve müstakil bütçeli kuruluşlar 8. maddenin (a), (c) ve
    (d) fıkraları gereğince yapılacak fazla çalışma için gerekçeli teklif hazırlarlar.
   
     Madde 10 - Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, Maliye Bakanlığı ile bütçe mutabakatını sağladıktan; Belediye ve İl Özel İdareleri, bütçelerini vesayet makamlarına tasdik ettirdikten sonra dokuzuncu maddenin (a), (c) ve (d) fıkraları kapsamına giren fazla çalışma taleplerini Devlet Personel Dairesine (Bu Dairenin bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı kanalı ile) gönderirler.
   
     VI
   
     DENETİM
   
     Madde 11 - Fazla çalışmada bulunan Devlet Memurlarının fazla çalışma saatleri her gün,fazla çalışmaya katılanların yöneticisi tarafından kontrol edilerek, "Aylık Fazla Çalışma Cetveli" üzerinde tespit ve imza edilir. Bu cetvel. fazla çalışmaya katılmış ise o gün, katılmamış ise ertesi gün kurumun personel işleri sorumlusu tarafından da kontrol edilir ve onaylanır.
   
     Madde 12 - Üretim ile ilgili kuruluşlarda üretimin fazla çalışmaya uygun ölçüde yürütülmüş olması zorunludur. Gerekli randıman elde edilemiyen fazla çalışmalardan, fazla çalışma programı düzenleyen kuruluşun amiri ile üretim müessesesi yöneticisi sorumludurlar.
   
     Üretim ile ilgisi olmayan kuruluşlarda, fazla çalışmadan beklenen olumlu sonucun alınmasında fazla çalışma programı düzenleyen kuruluşun amiri ile fazla çalışmanın uygulandığı ünite yöneticisi sorumludurlar.
   
     Madde 13 - Fazla çalışma programlarının hazırlanması veya uygulanması sırasında Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Dairesi gerekli gördükleri takdirde inceleme yapabilirler.
   
     1327 sayılı Kanunun 92 inci maddesinde sözü geçen Devlet Bütçe Uzmanları ile Devlet Personel Uzmanları, fazla çalışma programları hazırlayan veya uygulayan kurumlarda kadro ve fazla çalışmaya ilişkin her türlü incelemeleri yapmaya ve evrakı tetkik etmeye yetkilidirler.
   
     GEÇİCİ MADDE 1 - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununu değiştiren 1327 sayılı Kanunun 90. maddesiyle getirilen Ek Geçici 9. maddenin kapsamına giren kurumlar, bağlı veya ilgili oldukları Bakanlık elile fazla çalışmaya ilişkin taleplerini Maliye Bakanlığı ile finansman mutabakatı hasıl olduktan sonra bu Yönetmeliğin 10. maddesinde gösterilen mercie yaparlar.
   
     GEÇİCİ MADDE 2 - Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesine kadar 1974 yılı için kurumlara verilmiş olan Fazla Çalışma Saat miktarı bu Yönetmeliğe göre her kurum için verilecek fazla çalışma saati toplamı ile mahsup edilir.
   
     VII
     YÜRÜRLÜK
   
     Madde 14 - Bu Yönetmelik hükümleri 1/6/1974 tarihinden itibaren yürürlüğe girer.
   
     VIII
     YÜRÜTME
   
     Madde 15 - Bu Yönetmelik hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
#316
Merhabalar. Birikmiş kira ve aidat bedelleri için icra takibi yapabilirsiniz. Kira sözleşmesinin süresi bittiği zaman kendiliğinden yenilenir. Dolayısıyla sürenin dolmuş olması önemli değil. Kira sözleşmesinin bir örneğini önceki malikten teslim alabilirsiniz. Ki sözleşme hiç olmasa da sorun oluşturmaz. Ancak kiracı yapılacak icra takibine itiraz ederse dava açılması gerekecektir ki bu da süreci hayli uzatacaktır. Şayet kiracının adına kayıtlı araç, taşınmaz gibi malvarlığı veya düzenli bir işten elde ettiği aylık gelir gibi borcun yasal yollardan tahsilini sağlayacak maddi imkanları mevcut değilse, bana sorarsanız hiç uğraşmayın derim. Yeni evinizde kazasız belasız, sağlık ve mutlulukla oturmanız dileğiyle...
#317
Merhabalar.

Alıntı Yapİyi günler vekil.net üyeleri. Şu an bildiğiniz üzere radyodan kayıt, TVden kayıt vs. seçeneğine sahip mp3 playerlar veya tvler bulunmaktadır. Bunların (kaydedilen müzik veya video dosyalarının) şahsi kullanımı hukuken sorun teşkil etmemektedir. Doğru mu?

Şahsi kullanım, birileriyle paylaşılmadığı ve birden fazla nüsha oluşturulmadığı sürece hukuken bir sorun oluşturmaz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun konuyla ilgili maddeleri aşağıdadır. Kolay gelsin...


    3. Mali haklara tecavüz halinde:
     Madde 68 – (Değişik: 23/1/2008-5728/137 md.)
    Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir.
    İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmamışsa hak sahibi çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir. Bu husus, izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
    İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi, tecavüz edenin elinde bulunan nüshalar hakkında ikinci fıkradaki şıklardan birini kullanabilir.
    İkinci ve üçüncü fıkraların eser sahibinden başka hak sahiplerince uygulanabilmesi için eser sahibinin bu Kanunun 52 nci maddesine uygun yazılı çoğaltma izni aranır.

    B) Ceza davaları: I – Suçlar:
    1. Manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz
     Madde 71 – (Değişik: 23/1/2008-5728/138 md.)
    Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:
    1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
    2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.
    3. Bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
    4. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır.
    Bu Kanunun ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bahsi geçen fiilleri yetkisiz olarak işleyenler ile bu Kanunda tanınmış hakları ihlâl etmeye devam eden bilgi içerik sağlayıcılar hakkında, fiilleri daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    Hukuka aykırı olarak üretilmiş, işlenmiş, çoğaltılmış, dağıtılmış veya yayımlanmış bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı satışa arz eden, satan veya satın alan kişi, kovuşturma evresinden önce bunları kimden temin ettiğini bildirerek yakalanmalarını sağladığı takdirde, hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir.
    Hak sahiplerinden biri, ikinci ve üçüncü fıkralar uyarınca talepte bulunduklarında Ceza Muhakemesi Kanununun el koymaya ilişkin hükümleri delil elde etmek amacı dışında uygulanmaz.
    Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir.
#318
Merhabalar.

Alıntı Yap1.Paylaşılan içerik kullanıcılar tarafından oluşturulduğuna göre, herhangi bir site üyesi uygunsuz veya copyrigt a aykırı bir paylaşımda bulunduğunda site sahiplerinin bununla ilgili bir sorumluluğu var mıdır? (Veya en kısa sürede içerik kaldırılsa/Kaldırılması garanti edilse  de hak sahibi site yöneticilerine dava açıp kazanabilir mi?)

Sorunuzun cevabı, "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" ve "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" hükümlerinde mevcut. Her iki düzenlemeyi de dikkatli bir şekilde okumanızı tavsiye ederim. Okumak için TIKLAYINIZ.

Alıntı Yap2.Site ücretsiz olduğu sürece mali konuda herhangi bir yükümlülüğü olmayacağı doğru mudur?. (Vergi vs.)

Kazanç sağlama ihtimali söz konusu ise mali yükümlülük de başlamış demektir. Sitede reklam yayınlandığı anda mali yükümlülük de doğacaktır.

Alıntı Yap3.Kurulan site üzerinden reklam vs. yoluyla para kazanılmak istendiğinde mali olarak bir yükümlülük doğar mı? (Vergi vs.)

Elbette. Kolay gelsin...
#319
Merhabalar. Çeklerin bedelsizliğiyle ilgili menfi tespit davası açabilir ve çeklerin iptalini talep edebilirsiniz. Şayet bu firma bahsettiğiniz gibi çekleri ciro yoluyla iyi niyetli üçüncü şahıslara devretmişse, bu durumda firmayla aranızda yaşanan bu sorunu çeki elinde bulunduran kişiye karşı ileri süremezsiniz. Yani bu durumda söz konusu çekleri ödemekten kaçınamazsınız. Zor bir durum, Allah kolaylıklar versin...
#320
Merhabalar.

Alıntı YapBen Bir üretime destek şirketinde güvenlik görevlisi olarak sözleşme imzaladım. projenin bana 8 saat olduğunu söylediler fakat daha sonra gittiğimde14 saat çalışacağımı söylediler. Sözleşmede de 2 ay deneme süreci ibaresi vardı.  Bu işte çalışmamaya karar verdim. İşi nasıl bırakabilirim ? Noterden istifa etmem gerekir mi ? İzleyeceğim yol ne olmalı ?

İş Kanunu'nun 15. maddesine göre (tam metni aşağıdadır) sözleşmenizde belirtilen iki aylık deneme süresi içinde hiçbir gerekçe göstermeden bildirimsiz ve tazminatsız şekilde iş akdinizi feshedebilirsiniz. Bu sizin yasal hakkınız. Bu fesih iradenizi karşı tarafa yazılı şekilde bildirmeniz ve yazının sizde kalacak nüshasına işverenin imzasını alarak bu nüshayı saklamanız en emin yoldur. Bununla birlikte iş akdinizi sözlü şekilde dahi feshedebilirsiniz. Ancak bir sorun yaşanma ihtimali varsa, yazılı usulü takip etmeniz en sağlıklı yol olacaktır.

Alıntı YapSözleşmemi ve ekraklarımı gidip alabilir miyim ? Vermek zorundalar mı ?  Vermezler ise nasıl bir yol izlemeliyim ?

İş sözleşmesinin bir nüshasını vermek zorundalar. Diğer evraklardan kastınız adli sicil kaydı, ikametgah gibi evraklarsa, şayet bu iş yerinde bir gün dahi olsa çalışmışsanız, bu tür evrakları geri vermek zorunda değiller. Kolay gelsin...


     Deneme süreli iş sözleşmesi
     Madde 15 - Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.
    Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.