Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#381
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 2002-2012 yılları arasında, taciz ve tecavüz iddialarıyla bağlantılı olarak Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kuruluna 46 bin dosya geldiğini ve rapor düzenlendiğini bildirdi.

Adalet Bakanı, BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna'nın kadınların maruz kaldığı taciz ve tecavüz vakalarına ilişkin soru önergesini yanıtladı.
Adalet Bakanı, cinsel saldırı ve cinsel istismar eylemleri nedeniyle ülke genelinde başlatılan soruşturmalar neticesinde; 2009 yılında 3 bin 493, 2010 yılında 4 bin 470, 2011 yılında 4 bin 792 dosyada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, 2009 yılında 5 bin 897, 2010 yılında 7 bin 258, 2011 yılında ise 7 bin 605 dosyada kamu davası açıldığını bildirdi.

Adalet Bakanı cinsel taciz eylemleri nedeniyle ülke genelinde başlatılan soruşturmalar neticesinde; 2009 yılında 5 bin 869, 2010 yılında 6 bin 119, 2011 yılında 6 bin 563 dosyada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini; 2009 yılında 9 bin 69, 2010 yılında 10 bin 377, 2011 yılında ise 11 bin 780 dosyada kamu davası açıldığını açıkladı.

ON YILDA 46 BİN DOSYA GELMİŞ

Adalet Bakanı, Adli Tıp Kurumuna ilişkin sorulara da Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 5 Şubat 2013 tarihli yazısıyla yanıtlayarak, 2002-2012 yılları arasında, taciz ve tecavüz iddialarıyla bağlantılı olarak 6. İhtisas Kuruluna 46 bin dosya geldiğini ve rapor düzenlendiğini söyledi.

ADLİ TIP ÇALIŞANLARIYLA İLGİLİ 328 SORUŞTURMA YAPILMIŞ

2002-2012 yılları arasında kurum çalışanlarıyla ilgili olarak toplam 328 eylemden soruşturma yapıldığını, bu soruşturmalar sonucunda ilgililerine 10 kınama, 11 uyarma, 3 kademe ilerlemesinin durdurulması, 2 aylıktan kesme ve 1 devlet memuriyetinden çıkarma cezalarının verildiğini ifade etti.
(ANKA)

http://www.haberx.com/adli_tipa_10_yida_taciz_ve_tecavuz_iddialariyla_46_bin_dosya_geldi%2817,n,11327377,479%29.aspx



Çocuğa cinsel istismar davalarında İstanbul, Ankara ve İzmir açık ara önde

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, çocuğa cinsel istismar davalarının dökümünü açıkladı. Çıkan tabloda, İstanbul başta Türkiye'nin tüm illerinde çocuklar taciz ve tecavüze uğruyor. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Mecliste konu bir an evvel araştırılmalı" dedi.

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, "Türkiye'nin tecavüz, çocuk istismarı ve taciz suçları" haritasını açıkladı. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun soru önergesini yanıtlayan Ergin, 2011 verileri ışığında 81 ilde açılan "Tecavüz, çocuk istismarı ve taciz suçları" davalarının dökümünü verdi.

İSTANBUL BİRİNCİ   

Verilere göre Türkiye'nin en kalabalık ili İstanbul'da 2011 yılında bin 486 tecavüz, 2 bin 488 çocuk istismarı, 2 bin 223 taciz davası açıldı. Açılan davalar baz alındığında İstanbul'u tecavüzde İzmir (568) çocuk istismarında Ankara (1162) izledi. Taciz davasında da İzmir, İstanbul'un ardından 901 davayla ikinci sırayı aldı.

ADANA'DA 461 VAKA

Akdeniz Bölgesi'nin önemli kentlerinden Adana'da 461 tecavüz, 656 çocuk istismarı ve 291 taciz davası açıldı. Bölgenin bir diğer önemli kenti Antalya 432 tecavüz, 548 çocuk istismarı, 473 taciz davasıyla öne çıktı. Gaziantep 558, Bursa 545, Mersin de 500 çocuk istismarı davasıyla bu haritanın önemli kentleri arasında yer aldı. Kayseri de utanç haritasında şu verilerle girdi: Tecavüz davası (263), çocuk istismarı davası (374), taciz davası (273).

DOĞU'DA DÜŞÜK

Tunceli'de 2011 yılında 3 tecavüz, 5 çocuk istismarı, 3 taciz davası açıldı. Türkiye'nin muhafazakâr illeri arasında gösterilen Konya, 609 çocuk istismarı davasıyla ilk 5 il arasında yer aldı. Konya 354 tecavüz ve 438 taciz davasıyla da öne çıktı. Karadeniz'in önemli kentlerinden Samsun'da ise 418 çocuk istismarı davası açıldı. Güneydoğu bölgesinin en büyük kenti Diyarbakır'a ait veriler ise şöyle: Tecavüz davası: 92, çocuk istismarı davası: 193, taciz davası: 75.

Çürümenin haritası

BAKAN Sadullah Ergin'in yanıtında yer alan "Tecavüz suçuna giren bazı maddeler aynı zamanda çocuk istismarı suçu içinde de sayılmıştır" dipnotu ise utanç haritasının en travmatik boyutu olarak öne çıktı. Tanrıkulu, "Ne acıdır ki bu dipnot bazı çocuklarımıza yönelik istismarın ötesinde tecavüz de edildiği gerçeğini yüzümüze çarpmaktadır. Bu dipnot bile tek başına yürek burkan, travmatik bir durumdur" değerlendirmesini yaptı.

KOMİSYON ŞART

Tanrıkulu, şunları söyledi: "Yalnızca 2011 yılı verileriyle bile görüyoruz ki 81 ilin tümünde tecavüz, çocuk istismarı ve taciz davası var. Türkiye'nin asıl ilgilenmesi gerektiği öncelikli meseleler arasında bunun olduğun görülüyor. Türkiye topyekûn bir çürümenin içinde, bu veriler de bunun haritası. Vakit geçirmeksizin TBMM'nin en azından bir araştırma komisyonuyla meseleye ışık tutması gerekiyor. Bu yönde adım atacağım."

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23346554.asp
#382


İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi , baktığı bir dava sırasında Susurluk Davası kapsamında çete yöneticisi suçundan mahkûm olan Mehmet Ağar için 'katil' ifadesini kullanan avukat hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi'nde yaklaşık 10 aydır tutuklu bulunan Sultan Işıklı, 16 Mayıs 2013 tarihinde 'örgüt üyeliği' suçlamasıyla hakkında açılan dava nedeniyle İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlandı. Işıklı'nın avukatları müvekkillerinin tahliye edilmesini talep etti.

Hâkimden avukata uyarı geldi
Işıklı'nın avukatlarından Evrim Deniz Karatana da söz aldığında müvekkilinin tahliyesini talep ettikten sonra "Polis şiddeti ülkemizde açıktır, şiddete direnmek meşrudur. Bu ülkede Mehmet Ağar denen katil serbestçe dolaşıyor. Yüzlerce insanı katletmiştir. Bir senede tahliye olmuştur. Müvekkilim de en az onun kadar tahliye hak etmektedir" dedi.
Avukat Karatana, Ağar için 'katil' ifadesini kullanınca mahkeme başkanı araya girerek 'savunma sınırında kalması' konusunda Avukat Karatana'yı uyardı. Ancak Karatana bu uyarıya "Benim her söylediğimin tutanağa yazılmasını istiyorum" diyerek ısrarını sürdürdü. Yapılan duruşmada mahkeme sanık Işıklı'nın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Mahkeme ara kararlarında Avukat Karatana hakkında, Ağar için 'katil' ifadesini kullandığından suç duyurusu yapmaya karar verdi.
Kararda "Yargılama konusu olaylarla ilgili olmayan Mehmet Ağar isimli kişiyle ilgili olarak 'Mehmet Ağar denen katil serbestçe dolaşıyor, demek suretiyle, Mehmet Ağar isimli kişiye aleni ortamda hakarette bulunması sebebiyle yasal gereğinin takdir ve ifası ile bilahare neticesinin mahkememize bildirilmesi için yazı yazılmasına karar verildi" denildi. Mahkeme ayrıca hem Avukat Karatana'nın bağlı bulunduğu Ankara Barosu'na ve hem de Ağar'ın bilgi sahibi olması için Ağar'a duruşma tutunağının gönderilmesine karar verdi.

'Bin operasyon yaptım' demişti
Susurluk Davası kapsamında çete yöneticisi olmak suçundan 5 yıl ceza alan, 2 yıl cezaevinde yatması gereken Mehmet Ağar 3. Yargı Paketi kapsamındaki düzenlemeler nedeniyle nisan ayında tahliye edilmişti. 1 yıl 4 ay cezaevinde kalan Ağar, tahliye olduktan sonra "Başlangıçta girerken, bunu bir devlet görevi olarak gördüm, tamamladım. Devlet 'gel' dedi geldik, 'git' dedi gittik" açıklaması yapmıştı. Ağar daha önce yaptığı bir açıklamada ise "Devlet adına bin operasyon yaptım" demişti.

http://www.radikal.com.tr/turkiye/agara_katil_diyen_avukat_icin_suc_duyurusu-1134103
#383


ELİF EŞİT, ÖNER YİĞİT İSTANBUL

Gazze'ye insani yardım götürürken İsrail askerlerinin saldırısı sonucu 9 kişinin hayatını kaybettiği Mavi Marmara davasına Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde devam edildi.

Duruşma öncesi İHH Başkanı Bülent Yıldırım, saldırıdan sağ kurtulanlar ve hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla birlikte basın açıklaması yaptı. Davalarından vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Yıldırım, "Türkiye ile İsrail arasında anlaşmalar gündeme geliyor. Bu anlaşmalar sonucunda ilişkiler düzelecek, normalleşecek, bu davalardan vazgeçilecek. Buna hiç kimsenin hakkı yok." diye konuştu. İsrail'in davanın kapatılmasını umduğunu belirten Yıldırım, kendi amaçlarının ise yargılama sürecini sonuna kadar götürerek İsrailli yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkartmak olduğunu kaydetti.

"Korkmuyoruz ve siz nasıl Gazze'yi, bütün Filistin'i abluka altına aldıysanız biz de siz işgalci Siyonistleri ve İsraillileri abluka altına alacağız." diyen İHH Başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Herkes kendi imtihanını verecek. Eğer dünyada bu kadar şahidi olan bir davada tutuklama kararı çıkmazsa bu mahkemelerin bağımsızlığından şüphe ederiz. 6 milyar insan şahit oldu nasıl katledildiğimize. Bütün maddi deliller ortada. Adam kalktı bizden özür diledi. 'Evet, ben bunu yaptım' dedi. BM raporu insan hakları raporu bağlayıcıdır. Eğer burada bu kadar şahidi olan bir dava bizim lehimize sonuçlanmazsa  Türkiye de dâhil bütün uluslararası mahkemelerdeki davaların hepsi sorgulanır."

'Tazminat değil ceza istiyoruz'

Davanın müdahil avukatlarından biri olan ve aynı zamanda Mavi Marmara'da da bulunan Gülden Sönmez ise, "Tebligat yapıldı. Meselenin tazminata indirgenmesinden dolayı herkes rahatsız. Abluka kalkmadan suçluların cezalandırılması söz konusu olmadan tazminat konuşulmasını kimse istemiyor." ifadelerini kullandı. Dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi'nin yargılandığı davada konuşan müştekilerden Hüseyin Oruç, saldırı öncesinde herhangi bir uyarının yapılmadığını anlattı. Oruç, baskın sırasında telsizlerde mehter marşı ve 'one minute' sesleri eşliğinde Türkiye'yi aşağılayan ifadeler duyduğunu açıkladı.

http://www.zaman.com.tr/gundem_mavi-marmarada-geri-adim-yok_2091985.html
#384
İSA YAZAR - ANKARA

İşyerleri ve binalara 'risk değerlendirmesi' mecburiyeti getiren yasa ocak ayında yürürlüğe girdi. Düzenleme, asansör güvenliğinden zemin etütlerine kadar önemli müeyyideler içeriyor. Ancak birçok işletme ve apartman yönetiminin uygulamadan haberi yok. Oysa bu işlemi yaptırmayanlar, mayıs ayı itibarıyla 22 bin 638 lira ceza ile karşı karşıya kalacak.

Yılbaşında yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile bina, apartman, site ve işyerlerine 'risk değerlendirmesi' mecburiyeti getirildi. Düzenlemeye göre, apartman yöneticisi, kapıcı ve konut sakinlerinden oluşan bir ekip, kontrol listesi oluşturacak. Belirli aralıklarla güncellenecek olan listede asansör güvenliğinden elektrikle ilgili kaçak ve benzeri durumlara, kazan dairesinden otoparka ve iç ve dış zemin etütlerine kadar birçok madde yer alıyor.

Bu işlemi yaptırmayan işyerleri ve apartmanlar, ilk ay için 3 bin 234 lira ceza ödeyecek. Söz konusu ceza, takip eden aylarda 4 bin 851 lira olarak uygulanacak. Bu da mayıs ayı itibarıyla yükümlülüklerini yerine getirmeyen apartman ve işyerlerinin 22 bin 638 lira ceza ödeyeceği anlamına geliyor. Ancak çoğu işletmenin ve apartman yönetiminin bu cezalardan haberi yok. Herhangi bir kaza veya denetim halinde risk değerlendirmesiyle ilgili gerekli belgeleri hazır olmayanlar, kötü bir sürprizle karşı karşıya kalacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın hazırladığı 'Apartmanlarda Risk Değerlendirmesi Rehberi' ile işyerleri ve apartmanlarda muhtemel kazaların önlenmesi amaçlanıyor.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü 'Apartmanlarda Risk Değerlendirmesi Rehberi' hazırladı. Buna göre apartman, bina ve siteler kontrol listesi doldurularak yönetimde bulunduracak. Bu liste belirli aralıklarla güncellenecek. Risk değerlendirmesi çalışmaları bir ekip tarafından yürütülecek. Bu ekip apartman yöneticisi ve kapıcı veya kapıcılar ile apartman sakinlerinden oluşacak. Kontrol listesinde 'binanın iç ve dış zeminleri kayma veya düşmeyi önleyecek şekilde uygun malzeme ile kaplanmıştır',  'Zeminde çökme, engebe vb. deformasyonlar bulunmamaktadır.', 'Temizlik yapılan alanda kaymayı önlemek için gerekli önlemler alınmaktadır.', 'Açıkta kablo bulunmamakta, prizlerin sağlamlığı düzenli olarak kontrol edilmektedir.' 'Asansör içi ve önü aydınlatmaları yeterli düzeydedir.' gibi maddeler yer alıyor. Bu maddelerin karşısı, duruma göre evet ve hayır kutucukları işaretlenerek mevcut durum tespit edilecek.

Apartman yönetimi bu kontrol listesini hazır bulundurmak zorunda. Bu listeyi hazır bulundurmaması, denetim halinde cezayı gerektiriyor. Ceza süreci ocak ayından itibaren işliyor. Halen risk değerlendirmesine yönelik kontrol listesini hazırlamamış olan bir apartman, denetim halinde 22 bin 638 TL ceza ile karşılaşacak. Yasaya göre risk değerlendirmesini yaptırmayanlar için bu ceza izleyen aylarda her ay 4 bin 851 lira artacak.

Yasa ile işyerleri ve apartmanlara sorumluluk yüklenmesi hedefleniyor. Böylece küçük tedbirlerle önlenebilecek kimi kazaların önüne geçilmesi amaçlanıyor. Pratikte her apartmana denetim yapılarak risk değerlendirmesi yapıp yapmadığı kontrol edilmese de bir kaza durumunda bu belge apartman yönetiminden istenecek. Eksik olması halinde ceza kesilecek.

http://www.zaman.com.tr/ekonomi_apartmanlara-binlerce-liralik-ceza-yolda_2091606.html
#385


METİN ARSLAN - ANKARA

4. yargı paketinde propaganda suçuna getirilen şiddet kriteriyle ilgili Yargıtay'dan önemli bir karar çıktı.

9. Ceza Dairesi, Mersin'de bir gösteri yürüyüşüne katıldığı gerekçesiyle yargılanan sanığa verilen cezayı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirip bozdu. Ancak Yargıtay, aynı sanığın sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta PKK terör örgütü mensuplarına ilişkin fotoğraflara yer vermek ve polis aracına yapılan molotoflu saldırıyı övmekten dolayı aldığı cezanın (2 yıl) yarı oranında artırılmasına hükmetti. Meclis'te yasalaşarak yürürlüğe giren 4. yargı paketiyle propaganda suçuna şiddet kriteri getirilmişti. Terörle Mücadele Kanunu'nun 6. ve 7. maddelerinde değişiklik yapan düzenleme, örgüt propagandası suçunun oluşması için cebir, şiddet veya tehdit yöntemlerini meşru gösterme, övme, teşvik etme gibi kriterleri getirmişti. Yargıtay'ın propaganda suçu konusundaki ilk kararı içtihat niteliği taşıyor.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi yargı paketleri sonrasında gösteri ve yürüyüş, internet ortamında şiddet içeren örgüt propagandası gibi konularda yeni içtihat oluşturdu. Mersin'in Akdeniz ilçesinde BDP'lilerce düzenlenen yürüyüşe katılan 18 yaşından küçük M.Ş. hakkında verilen mahkûmiyet kararını bozan Yargıtay, 3. yargı paketine atıfta bulundu. Eyleminin mutat ve meşru bir düşünce açıklama yöntemi olduğuna hükmetti. M.Ş.'nin sosyal paylaşım sitesi Facebook adresinde kullandığı fotoğraflar ve yazıları ise terör örgütünün propagandası kapsamında değerlendirildi. Verilen 2 yıllık temel cezada yarı oranında artırım yapılması gerektiği belirtildi. M.Ş.'nin polis aracına molotof bombası atmak (4 yıl) ve kamu malına zarar vermekten (3 yıl) dolayı aldığı cezalar ise onandı.

http://www.zaman.com.tr/gundem_facebooktaki-siddet-propagandasina-ceza_2091639.html
#386
İSTANBUL-ZAMAN

Sekizinci Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'a yönelik 1988 yılında Kartal Demirağ tarafından düzenlenen suikastı araştırmakla görevlendirilen Savcı Uğur Tönük çarpıcı iddialarda bulundu.

Özal'ın ölümünü araştıran Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na ifade veren Tönük, Özal suikastı soruşturmasını bırakması için dönemin MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu tarafından aracılarla tehdit edildiğini, ayrıca Malatya'da silahlı saldırıya uğradığını söyledi. Kızının da kendisi Malatya'da tahkikatta olduğu sırada kaçırıldığını anlattı. Taraf gazetesinin haberine göre, Savcı Tönük, Turgut Özal'a yönelik soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'ne verdiği ifadede şunları söyledi: "Tahkikatla ilgili herhangi bir rapor hazırlamadım. Çünkü beni İstanbul Ulus'ta bir villaya çağırdılar. Üç kişi vardı. İsimlerini söylemediler. Bana 'Paşamız bu tahkikatı yapmanızı istemiyor' dediler. Bu paşa dönemin MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu'ydu. Hatırladığım kadarıyla mealen 'Bu soruşturmayı bırak, işi karıştırma çek git, yoksa senin akıbetin de iyi olmaz' gibi ifadeler kullanarak beni tehdit ettiler. Ben bu işin suikast olduğu kanaatini edindim."

http://www.zaman.com.tr/gundem_ozal-suikastinin-savcisi-yirmibesoglu-beni-tehdit-etti_2091433.html
#387


ABD'de Obama yönetiminin başı bir 'telekulak' skandalıyla ağrıyacak gibi görünüyor. ABD Adalet Bakanlığı'nın 2012 yılında 2 ay boyunca uluslararası haber ajansı AP'nin telefonlarını dinlediği ortaya çıktı.

WASHINGTON – Associated Press (AP) haber ajansı, ABD Adalet Bakanlığı 'nın, muhabirlerinin telefon kayıtlarını gizlice ele geçirmesini, "daha önce eşi benzeri görülmemiş, çok büyük bir ihlal" olarak niteledi.

AP Üst Yöneticisi (CEO) Gary Pruitt, Adalet Bakanı Eric Holder'a gönderdiği protesto mektubunda telefon kayıtlarının iade edilmesini ve kopyalarının da imhasını talep etti.

Pruitt, mektubunda, "AP ve muhabirlerinin telefon görüşmelerinin gizlice kaydedilmesi, hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Söz konusu kayıtlar, AP ve muhabirlerinin 2 aylık bir sürede haber yapmak için gizli kaynaklarla görüşmelerini de içermekte ve haber ajansının bilgi toplama etkinlikleri hakkında bilgi sağlamaktadır. Hükümetin bu etkinlikleri öğrenmeye hakkı yoktur" yazdı.

Haber ajansının avukatları, Adalet Bakanlığı'nın ele geçirdiği kayıtları arasında AP'nin New York , Washington ve Hartford kentindeki ofisleri ile Temsilciler Meclisi'ndeki bürosundan yapılan konuşmaların yanı sıra muhabirlerin görüşmelerinin de bulunduğunu belirtti.

Avukatlar, hükümetin 2012 yılının nisan ve mayıs aylarında AP ile muhabirlerine ait 20 ayrı telefon hattını kaydettiğini ileri sürdü.

AP, kayıtların ele geçirildiğini geçen hafta Adalet Bakanlığı tarafından gönderilen bir mektuptan öğrenmişti. Adalet Bakanlığı, kayıtların neden kaydedildiğini açıklamamıştı. Savcılık ise, AP'nin geçen yıl El Kaide örgütü tarafından Yemen'de düzenlenen bombalı saldırı ile ilgili nasıl bilgi edindiğini araştırdıklarını belirtmişti.

Senato'nun Adalet Komitesi Başkanı Senatör Patrick Leahy ise AP'ye gönderdiği e-posta'da "iddialardan dolayı büyük rahatsızlık duyduğunu ve hükümetin konu ile ilgili bir an önce açıklama yapması gerektiğini" söyledi.

Amerikan Sivil Özgürlükler Derneği ise Başkan Barack Obama yönetimini "basını sindirmeye çalışmakla" suçladı.

AA
http://www.radikal.com.tr/dunya/abd_adalet_bakanligi_ap_muhabirlerini_dinlemis-1133405
#388


Almanya'nın Münih şehrinde görülen Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) davasına katılan kurban yakınlarının avukatlarının bürosuna "ırkçı" saldırıda bulunuldu. Avukatlık bürosunun kapısı dışkı ve idrarla sıvandı.

Almanya'da Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi'nde aşırı sağcı "Nasyonal Sosyalist Yeraltı" (NSU) terör hücresi davası devam ederken, Türk kurbanları savunan avukatların bürosu saldırıya uğradı.

Süddeutsche Zeitung'un haberine göre, Pazartesi günü Münih'in Westend bölgesinde bulunan bir avukatlık bürosu dışkılı saldırıya uğradı.

Gazete söz konusu büronun avukatlarının NSU davasında Türk kurbanların avukatlığını yaptığını belirtti. Bir binanın ikinci katında bulunan avukatlık bürosunun kapısı dışkı ve idrarla sıvandı.

İLK SALDIRI DEĞİL

Polisten yapılan açıklamada, olayla ilgili şimdiye kadar kimsenin gözaltına alınmadığı belirtilirken, Süddeutsche Zeitung'a göre bu saldırı ırkçıların ilk saldırısı değil.

Gazete, Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) davasının başlamasından bu yana Münih'te Neo-Nazi saldırılarının artığına dikkat çekti. Gazete, Münih'te ırkçılığa karşı olan kişilerin oturduğu bir binaya boya atıldığını ve Bavyera Mülteci Konseyi'nin ofisinin camlarının kırıldığını belirtti.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/dunya_nazi-davasinda-turkleri-savunan-avukatlarin-burosuna-cirkin-saldiri_2091010.html
#389


Mavi Marmara mağdurlarının avukatları, İstanbul'da düzenledikleri basın toplantısıyla süreçle ilgili bilgi verdi.

Mavi Marmara mağdurlarının avukatları, İstanbul'da düzenledikleri basın toplantısıyla süreçle ilgili bilgi verdi. Açıklamada, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde İsrail aleyhine açılan ceza davasının mahkeme karar vermeden sonlandırılmasının mevcut kanunlar çerçevesinde mümkün olmadığı vurgulandı.

Uluslararası sularda 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail'in saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisinin hukuk heyeti ve mağdur avukatları İstanbul Akgün Otel'de basın toplantısı düzenledi. Toplantıda İsrail aleyhine açılan ceza ve tazminat davalarıyla ilgili süreç konusunda bilgi verildi. Toplantıda 10 avukat hazır bulunurken basın avukatlar adına ortak açıklamayı Avukat Cihat Gökdemir yaptı.

Cihat Gökdemir, İstanbul 7. Ağırceza Mahkemesi'nde İsrailli yetkililer hakkında açılan davanın sürdüğünü ve 4'üncü duruşmanın da 21-22 Mayıs 2013 tarihlerinde yapılacağını hatırlattı. İsrail ile Türkiye arasındaki görüşmelere de değinen Gökdemir, "Şehit aileleri, gemi yolcuları, filo organizatörü STK'ların ve avukatların öncelikle ablukanın kaldırılması yönündeki ısrarına rağmen, İsrail ile Türkiye Devleti arasında tazminat miktarını ve öneme şeklini belirten bir anlaşma yapılabilmesi için heyetler görüşmeye başlamıştır. Bu görüşmeler çerçevesinde, özellikle İsrail medyasında ve devlet yetkililerinin açıklamalarında Mavi Marmara ve Filistin Özgürlük Filosu'nun yola çıkış amaçları görmezden gelinerek Mavi Marmara saldırısı tazminat meselesine indirgenmiştir." diye konuştu.

"İsrail'in, mağdurların ısrarının aşılması için Türkiye'den gerekeni yapmasını ve özür karşılığında kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri İsrailli askerler hakkındaki yargılamaların tamamen sonlandırılacağı sözünün yerine getirilmesinin beklendiği anlaşılmaktadır." diyen Gökdemir, "Mavi Marmara ceza davası ve tazminat davaları tamamen uluslararası mevzuatlar çerçevesinde, ulusal ve uluslararası benzer davaların paralelinde devam etmektedir." şeklinde konuştu.

Bu davaların İsrail üzerinde yadsınamayacak etkileri olduğunun altını çizen Cihat Gökdemir, "Çünkü bu davalar İsrail'in faili olduğu tüm hukuk ihlalleri için hem diğer ülkelerde hem de Filistin'de İsrail aleyhine açılacak davalara emsal teşkil edecektir." ifadelerini kullandı.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın bir kamu davası olduğunu vurgulayan Cihat Gökdemir, mahkemece bir hüküm verilmeden sonlandırılamayacağını dile getirdi. Gökdemir, "Bu davaların devletler arasındaki anlaşmayla sonlandırılacağı ve fiiller hakkında yeni davaların açılmasının engelleneceği iddiası da tamamen hukuki bilgiden uzak iddialardır." dedi.

Mavi Marmara gemisinin Komor Devleti'nin bayrağı olduğu için Komor Devleti toprağı sayıldığını hatırlatan Cihat Gökdemir, Komor Devleti'nin kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvurduklarını söyledi. Gökdemir, bu davanın ne kadar önemli olduğunu anlamak için bugünkü İsrail medyasını takip edenlerin göreceğini belirtti.

'ABD'DEKİ SÜREÇ YAVAŞ İŞLİYOR'

Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybeden Furkan Doğan'ın ABD vatandaşı olması sebebiyle bu ülkede açılan davanın yavaş ilerlediğini ifade eden Gökdemir, konuyla ilgili şikayetlerini içeren ve ABD Başkanı Obama'ya sunulmak üzere bir mektup hazırladıklarını söyledi. Gökdemir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretine Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan'ın da katıldığını ve bu mektubu Obama'ya sunacağını kaydetti. Ahmet Doğan'ın Başbakan Erdoğan'ın davetiyle heyete dahil edildiği bildirildi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yapılan başvuru hakkında bilgi veren Avukat Ramazan Arıtürk de ellerindeki bilgi ve dokümanları ilgililere teslim ettiklerini ifade etti. Arıtürk, savcının diğer ülke ve kuruluşlardan de bilgi ve belgeleri talep ettikten sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde dava açılmasını beklediklerini dile getirdi.

Ramazan Arıtürk, basında çıkan Tükiye ve İsrail arasında tazminat konusunda bir taslak metin hazırlandığı yönünde kendilerinin bilgisi olmadığını belirtti. Arıtürk, tazminatlar belirlenirken uluslararası benzer kriterlerin gözüne alınması gerektiğini vurguladı.

http://www.bugun.com.tr/son-dakika/avukatlar-israil-aleyhine-acilan--haberi/628169
#390
Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde bomba yüklü iki aracın patlatılarak 50 cana kıyılması evet, Cumhuriyet tarihinin en kanlı provokasyonu, en ağır savaş tahrikidir. Bu saldırıyı hükümetin politikalarına bağlamak, insafla bağdaşmadığı gibi bilerek ya da bilmeyerek hedef saptırmaktır.

Türkiye'de iktidarda kim olursa olsun, komşu ülkelerin, küresel güçlerin Türkiye hesapları değişmez. Türkiye büyüyor, gücü artıyor, bir cihan devletinden tevarüs ettiği potansiyellerle "oyun bozan" haline geliyor. Bunu ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, İsrail, Irak ve İran seyretmez. Türkiye'nin belini doğrultmasına fırsat vermek istemezler. Bölgemizde, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Balkanlar'da şimdilerde Afrika'da ne oluyorsa, bütün bunları "Türkiye'nin önünün kesilmesi" ile irtibatlandırmazsanız doğruyu bulmanız zorlaşır.

Mesela ABD ve AB, Çin ve Rusya, Suriye'nin kendi halkına karşı bebek, çocuk, kadın demeden uyguladığı katliamı neden seyrediyor? Çünkü mezhep çatışmasının Türkiye'ye de sıçraması için bizim Suriye ile savaşa girmemiz bekleniyor...

Ortadoğu'ya yeniden şekil vermek için pazarlık masasına oturan güçler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye "Arap Baharı" ile ambalajlanmış bir planı dayatıyorlar. Ortadoğu'yu bölecekler, emperyalist planlarını güncelleyerek sınırları yeniden çizecekler. Bunun için seçtikleri yol artık gizli saklı değil: Mezhep çatışması... Bunu, ABD'nin Irak'ı işgali ile hızlandırdılar. Bu işgal ile hem İsrail için en büyük güvenceyi sağladılar, hem petrolün üstüne oturup enerji yollarını kontrol altına aldılar. Ama asıl önemlisi İslam coğrafyasında mezhep çatışması yangınının fitilini ateşlediler. Mezhep çatışmasını önleyecek tek güç Türkiye'dir. Yeni oyunların tekerine taş koyacak tek ülke de Türkiye'dir. Onun için asıl hedef Türkiye'dir. Kürt meselesinden sonra Türkiye'nin içine bir de Sünni-Alevi çatışması sokulursa BOP'un önündeki en büyük engel kalkar.

Evet, kendi halkına yaptıkları karşısında Suriye'yi seyrediyorlar. Dediğim gibi mezhep çatışması Türkiye'ye sıçrarsa, ondan sonra müdahale edecekler. Kanlı kamayı ciğerlerimize kadar saplayıp, bize ağır bedeller ödetecek fitneyi içimize saldıkları zaman iş bitmiş olacak.

Bir yazıyı hatırlatmanın tam zamanı. Nilgün Cerrahoğlu, 14 Nisan 2012'de Cumhuriyet gazetesinde şunları yazmıştı:

"CIA'nın eski Ortadoğu bölge şefi Robert Baer; 'İran'ın Önlenemez Yükselişi'  kitabında, yeni Ortadoğu'yu kurabilmenin tek yolunun, bölgede geniş çaplı bir 'Şii-Sünni iç savaşı' tetiklemekten geçtiğini söylüyor... 'Niye biz (Amerikalılar!) ölelim ki?' diyor kısaca eski CIA görevlisi Baer... 'Bırakalım (Sünni ve Şii) Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!' Bitmedi! 'Yeni Ortadoğu'yu kurabilmek' için Robert Baer'in olmazsa olmaz saydığı en temel öneri, Ortadoğu'daki sınırları yeniden düzenlemek. Bu konuda da özetle şunları ilave ediyor Baer: 'Etnik temeller üzerinden Irak resmen parçalanmalı ve Kürdistan mutlaka kurulmalıdır. Yeni sınırların çiziminde karşılaşılacak en büyük sorun ne var ki, İsrail'in mi, İran'ın mı bu yeni durumdan daha kârlı çıkacağıdır?' Kitabını kaleme aldığı 2008 tarihinde Baer, yönelttiği bu soruya, son kertede; 'Bir tercih yapmak zorunda değiliz!' yanıtını veriyor..."

Reyhanlı'da giden 50 can, tarihî bir ikazda bulunuyor: Bize karşı oynanan bütün oyunları sadece kardeşliğimiz, birliğimiz ve uzlaşmamız bozabilir. Büyük resme bakınca kırıcı, rencide edici siyasî üsluplar beni derinden yaralıyor.

http://zaman.com.tr/huseyin-gulerce/bop-tuzagi-mezhep-catismasi_2089885.html
#391


Mustafa Türk /Ankara

19. İş Mahkemesi Hakimi, bir kamu kurumuna karşı açılan 788 davacının aynı dilekçeyle açmış olduğu davanın, "iş yükünü artıracağı" gerekçesiyle açılmamış sayılmasına karar verdi.

ANKARA 19. İş Mahkemesi Hakimi Demet Kurtuluş, bir kamu kurumuna karşı açılan davanın "iş yükünü artıracağı" gerekçesiyle açılmamış sayılmasına karar verdi. Yol-İş Sendikası'nın 788 üyesi adına avukat Süleyman Başterzi, önce 380 kişi adına alacak davası açtı. Avukat Başterzi'nin daha sonra 408 kişi adına açtığı dava da aynı mahkemeye düştü. Karayolları Genel Müdürlüğü'nün çalıştırdığı işçileri taşeron bir firmadan hizmet alımı gibi göstererek işçilerin hak kaybına yol açtığı iddia edilerek açılan alacak davası, Ankara 19. İş Mahkemesi Hakimi Demet Kurtuluş'un önüne geldi.

Davayı açılmamış sayıyorum

Kurtuluş, ilginç bir gerekçeli kararla açılan davayı reddetti. Kurtuluş, davacı sayısının çokluğunu gerekçe göstererek, "davanın açılmamış sayılmasına" karar verdiğini açıkladı. Hakim Kurtuluş, gerekçeli kararda, "hukukun temel prensipleri, iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak tek dilekçeyle yüzlerce kişi adına dava açılmasının kabul edilemeyeceğini" belirterek, "İş yükü bir hayli ağır olan yargı mensuplarının bu yollarla iş yükünün daha da artırılmasına cevaz vermek mümkün değildir" ifadesini kullandı.

İş yükümüz 2 katına çıkacak

Hakim Kurtuluş, davanın kabul edilmesi durumunda Ankara 19. İş Mahkemesi'nde bakılması gereken dosya sayısının iki katına çıkacağını belirttiği gerekçeli kararında sendikanın avukatlarının 408 kişi adına açtığı bir dava daha bulunduğunu aktardı. Mahkemenin iki hakimli olduğu ve her bir hakimin yaklaşık 950 derdest dosyası bulunduğunu bildiren Kurtuluş, toplam 788 davacı adına açılan davanın, her bir davacı yönünden ayrılması durumunda, bakılması gereken dosya sayısının iki katına çıkacağını kaydetti.

http://haber.stargazete.com/politika/davaci-cok-bu-davaya-bakmam/haber-753017
#392
Bankaların verdiği promosyon faiz mi, caiz mi?

Sıkça sorulan bu soruyu doğru cevaplayabilmek için bankaların verdiği promosyonu, nereden kazandıklarına bakmamız gerekiyor.

Paranın kazanılma kaynağına baktığımızda görüyoruz ki, memurun bankada bekleyen maaşının repodan sağladığı kazançtan veriliyor bu promosyon... Öyle ise bu promosyon nedir? Faiz midir, caiz midir? Faizse caiz değildir, caizse faiz değildir. Demek ki konu, bu paranın faiz olup olmadığını tespitle ilgilidir.

Promosyonun ilk verildiği devrelerde faiz olmayabilir şeklinde yorumlar vardı. Bu ihtimale binaen alınabilir diyenler de olabiliyordu.

- Nitekim promosyonu alanlar, bankayla bir faiz anlaşması yapmadıklarından dolayı aldıkları fazlalık faiz olmaz, bankanın kendiliğinden verdiği hediye yerine geçer, diye yorum yapıyorlardı...

- Ayrıca bankanın kazancı içinde faizden başka (ticari işlere aracılık etmek, para nakletmek... gibi) helal kazançlar da vardır; verilen promosyonu bu helal kazançlardan veriliyor diye düşünerek alıp kullanmakta mahzur olmaz, diye de ekliyorlardı.

- Fıkıhta, bir adamın haram serveti içinde helal de bulunsa bunun ekmeği yenir, hediyesi alınır, helal kısma niyet edilerek, diye de görüşlerini güçlendirmeye çalışıyorlardı...

Bu farklı bakışlar, farklı anlayışları meydana getiriyordu.

Ancak görüşlerine değer verilen ilim adamlarımızın çoğunluğu bu paranın faiz olduğunu tespitte ve bu tespitlerini ifade etmekte gecikmediler. Faiz olunca alınmalı, ancak (çok ihtiyaçlı değilse) bir başka ihtiyaç sahibine hibe edilmeli, diye de uyarıda bulundular.

Nitekim Hayreddin Hocaefendi, bu konudaki sorulara verdiği cevaplarında genişçe sayılan açıklamalar da yaptı. Birinin ilgili kısmını birlikte okuyalım isterseniz.

Bankaların verdiği promosyon:

"Faizci bankalar, maaşların kendilerinden alınması karşılığında hem maaş alanlara hem de bağlı bulundukları kuruma malzeme, alet ve para şeklinde promosyonlar veriyorlar. Bu promosyonların helal olup olmadığına dair yoğun sorulara bir yazıda cevap vermiştim. Cevap iyi anlaşılamamış olmalı ki, sorular ve cevaba itirazlar devam etti.

Bazıları "Biz bu konuda hür değiliz, kurum bize sormadan faizci banka ile anlaşıyor, biz ne yapalım?" diyorlar.

Böyle bir durum varsa maaşın, bankada bekletilmeden ilk imkânda hemen alınması gerekir ki, bankada kalıp onunla daha fazla faizcilik yapılmasın. Buna rağmen banka maaş alana da bir miktar para veya hediye vermişse onu da -alan yoksul değilse- yoksullara vermesi gerekir.

Bu hükmün dayanağı nedir?

Bilindiği gibi İslam, faizin azını ve çoğunu ve bu arada faizli işlem ve akitleri haram kılmıştır.

Bir grup memurun veya çalışanın maaşları faizci bir bankaya yatırıldığı zaman bu banka, o parayı -çekilmediği sürece- sisteme sokmakta ve faizli işlemler yaparak para kazanmaktadır. Kazanılan faiz gelirinin bir kısmı bankaya kalmakta, bir kısmını da banka kurumlara ve memurlara vermektedir.

Maaşlar faizci bankalardan alındığı takdirde iki sakınca doğuyor:

1- Bankaya paranızla faizcilik yapma imkânı vermiş oluyorsunuz.

2- Gelirinin çok büyük bir bölümü faizden olan bir kurumdan hediye kabul etmiş oluyorsunuz. Bu hediyenin de oraya yatırılan maaşlarınızın faizle işletilmesinden elde edildiğini dikkate almamış oluyorsunuz.

Bu durumda ne yapalım:

Mümkünse maaşlarımızı faizli işlem yapmayan katılım bankalarına yatırıp oradan çekelim.

Bunun mümkün olmadığı yerlerde ve şartlarda ise verilen promosyonları yine alalım ama -yoksul değilsek- bunu yoksullara verelim, kendimiz kullanmayalım."
(H.Karaman.net)

***

Benim buraya ekleyeceğim sadece bir tedbirli olma teklifi:

Şayet bu promosyonu kendimiz kullanma ihtiyacı içinde isek bunu, yemede ve giymede kullanmamalıyız. Çünkü ibadette üzerimizde şaibeli elbise, midemizde de şaibeli gıda bulunursa vesvese verip huzurumuzu kaçırabilir. İbadette üzerimizde şüpheli madde var ihtimali akla gelmemelidir.

http://www.zaman.com.tr/ahmet-sahin/bankalarin-verdigi-promosyon-faiz-mi-caiz-mi_1271810.html
#393


Hakimden alkışlanacak davranış!

Kayıp kızı için adli makamlara başvuran yaşlı kadın merdivenleri çıkamadı ve sonrasında bakın ne oldu.

Adana 'nın Kozan ilçesinde kayıp kızını aramak için adli makamlara başvuran yaşlı kadın, rahatsızlığı nedeniyle adliye merdivenlerini çıkamayınca hakim adliye bahçesine indi.

Zeynep Aktaş, bir duruşmaya katılmak için geldiği Kozan Adliye Sarayı 'nda merdivenleri çıkamadı. Görevli polis memurları tarafından nöbetçi hakim Hasan Arslan 'a bildirildi. Bunun üzerine hakim Arslan örnek bir davranış göstererek merdivenleri çıkamayan yaşlı kadının beyanını almak için yanına gitti.

'Siz gelemezseniz adalet ayağınıza gelir' düşüncesinin yansıdığı Kozan Adliye Sarayı bahçesinde görülen dava nedeniyle yaşanan bu tablo vatandaşlar tarafından takdirle karşılandı.

CİHAN
http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Hakimden-alkislanacak-davranis/1004044/
#394


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında milletvekillerinin vekillerin sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan'a sorulan sorular arasında Ayasofya'nın ibadete açılmasına ilişkin bir çalışma olup olmadığı da vardı.

Erdoğan bu soruya, "Sultanahmet çok boş. Sultanahmet dolarsa Ayasofya'yı da gündeme alabiliriz" şeklinde cevap verdi.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1022649-erdogan-ayasofyayi-tek-sartla-acabiliriz
#395
Prof. Dr. Ata Atun - Haber 7 / KKTC

Kıbrıs konusunda neredeyse betonlaşmış ve yerinden kıpırdaması mümkün görünmeyen taşlar yer değiştirmeye başladı. Kimi taş yerinden sökülüp başka bir yere konurken, kimi de dışarı fırlatılıyor.

Değişim müthiş boyutlarda. Geçmiş 50 seneye baktığımda Batının Kıbrıs konusuna bakışında hiç böyle bir değişim gördüğüm bir dönemi hatırlamıyorum.

Konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Rum avukat Eleni Meleagrou ve ailesinin "toprak iadesi" talebine bakmayı reddetmesi ve Rumların deyimi ile 1974 Mutlu Barış Harekatı nedeni ile mülklerini terk etmiş Kıbrıslı Rumların evlerine dönmek haklarını da etkin olarak hükümsüz kılması veya- daha doğru bir halk deyimi ile- üstünü çizmesi...

Bayan Meleagrou'ya AİHM tarafından verilen yanıt kesin ve nihai. Bunun istinafı da yok. Bu durumda mülkiyet konusundaki davalarda geriye sadece "Tazminat ödenmesi" veya "Takas yapılması" kalıyor.

Meleagrou ve aile fertleri Girne ve Bostancı'da bulunan 17 adet arazinin ve evlerinin kendilerine iade edilmesi talebi ile KKTC tarafından 2006 yılında kurulmuş olan "Mal Tazmin Komisyonu"na (MTK) başvuru yapmışlardı.

Gerçekte amaçları MTK kararını kasıtlı olarak beğenmeyip önce Yüksek Mahkemeye arkasından da AİHM'ye başvurup, MTK'nunun yasallığına ve iş yapabilirliğine leke düşürmek, Rumları tekrardan AİHM'ye yönlendirmekti.

MTK, 2006 yılında kurulduktan sonra AİHM'nin gördüğü Demopoulos davası ile meşrulaştı ve AİHM taşınmaz mallar ile ilgili talep davalarında izlenecek yolu Demopoulos davası kararı içine koydu. Rumlar önce MTK başvuru yapacak, MTK'nun kararını beğenmezse KKTC'nin yargı organı olan Yüksek İdare Mahkemesine başvurarak kararı istinaf edecek, onun da kararını beğenmezse son aşamada AİHM'ye başvuracak MTK ile Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının tekrar gözden geçirilmesini talep edecek...

Rum hukukçulara göre, MTK'na yapılacak başvurunun AİHM'ye kadar taşınması Türkiye'nin tekrardan AİHM'de yargılanmasına yol açacak ve MTK'nun da etkili bir çözüm merkezi olduğu iddiası çürütülebilecekti.

Meleagrou davasında bu yol ısrarla denendi ve iddianın doğruluğu da test edildi ama bu sefer bu çirkin oyun duvara çarptı ve AİHM tarafından reddedilerek içtihat haline geldi. Yani bir sonraki başvurular için örnek alınacak karar haline dönüştü.

Avukat Meleagrou'nun AİHM'nin bu kararından sonra "Artık geriye dönüş hakkı yok. Bu hak gerçek olarak (AİHM tarafından) ortadan kaldırıldı" sözü ve "AİHM'nin bu kararından sonra benim MTK'dan alabileceğim, benim neyi talep ettiğim değil, kendileri neyi uygun görürlerse onu kabul etmek olacaktır" açıklaması hem MTK'nun meşruluğunu daha da pekiştirmiş oluyor hem de AİHM'nin verdiği kararın gücünü ve etkisini gözler önüne seriyor. Demopulos kararının ise mülkiyet konusunda bir dönüm noktasını oluşturduğu kesin. 

Meleagrou davasının ikinci bir özelliği de, Rum Tapu Dairesinin yaptığı işlemin AİHM tarafından dikkate alınmamasıdır. AİHM bu davada KKTC yasalarını dikkate almış ve Kıbrıs Rum Yasalarına göre Rum Tapu Dairesinin isdar ettiği koçanları (Tapuları) dikkate almamıştır.

Meleagrou ailesi, taşınmazlarını geri almak amacı ile MTK'na baş vurabilmek için önce Meleagrou ailesine ait şirketinin sahibi olduğu 14 adet taşınmazı Eleni Meleagrou'nun annesi olan Bayan Evie Meleagrou'ya devretmiş ve devir işini de Rum Tapu Dairesinde kayıt ettirerek ilgili koçanları (tapuları) almıştı.

MTK ise mevcut KKTC yasalarına göre sadece mal sahibi olanların veya da onların mirasçılarının baş vurabileceği ve şirketlerin mirasçılarının olamayacağı gerekçesi ile 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında yapılan bu mal devrini kabul etmeyerek Bayan Evie'nin başvurusunu reddetmişti.

AİHM, bu konudaki itirazı da reddederek, KKTC'deki taşınmaz mallarını 1974 Mutlu Barış harekatından sonra başkalarına devretmiş olan Rumların tazminat haklarını da ortadan kaldırmış oluyor.  Bu durumda MTK yapılan başvuruların bir çoğu, Lordos'unkilerin bir kısmı da dahil olmak üzere geçersiz hale gelmiş durumda.

Kıbrıs konusu aniden değişik ve ilginç bir sürece girdi ilk başta yazdığım gibi.

Mülkiyet konusundan sonra şimdi sıra, müzakerelerin "Çözümle" veya "Çözümsüzlükle" sonuçlanmasında. 

Prof. Dr. Ata Atun - Haber 7
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ata-atun/1022650-aihmnin-carpici-karari
#396


METİN ÇOLAK - İSTANBUL

Arkadaşıyla birlikte kaldığı evde internet hattı tamircisi tarafından 13.10.2012 tarihinde hunharca öldürülen üniversite öğrencisi Fatma Nur Çelik davasında karar çıktı. Mahkeme, sanık Cem Karaçay'ı 'cinsel saldırı delillerini ortadan kaldırmak amacıyla adam öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

İstanbul Bahçelievler'de üniversite öğrencisi Fatma Nur Çelik'i (21) öldüren Cem Karaçay ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edildi. Karaçay ayrıca 'nitelikli cinsel saldırı' suçundan 12 yıl, 'konut dokunulmazlığını' ihlal suçundan da 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

İnternet arızasına bakma bahanesiyle evine girdiği Fatma Nur Çelik'i tecavüz edip öldürdüğü iddia edilen Cem Karaçay hakkında 'tasarlayarak kasten adam öldürme' suçundan açılan dava dün karara bağlandı. Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında tutuklu sanık Cem Karaçay ile taraf avukatları hazır bulundu. Mahkemede, Fatma Nur Çelik için hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporu okundu. Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi'nin hazırladığı raporda Çelik'in kaş ve çene bölgesinde boğuşmaya bağlı sıyrıklar olduğu dile getirildi. Her iki gözünde de kanama olduğunun belirtildiği raporda, boyun bölgesinde baskı sonucu kan toplaması ve sıyrıklar bulunduğu anlatıldı. Fatma Nur Çelik'in kanında alkol ve uyuşturucu maddeye rastlanmadığının dile getirildiği Adli Tıp raporunda, maktulün 9 ve 10'uncu tırnaklarının içinde bulunan deri parçalarının Cem Karaçay'a ait olduğu bildirildi. Raporun sonuç kısmında ise, Çelik'in ölümünün solunum yollarının kapanması ve boyna baskıya bağlı boğulma sebebiyle meydana geldiği ifade edildi.

Daha sonra duruşma savcısı mütalaasını açıkladı. Fatma Nur Çelik ile arkadaşı Sümeyye'nin olaydan bir ay önce Bahçelievler'de ev tuttuklarını anlatan savcı, sanık Karaçay'ın internet tamircisi süsü ile eve girip çıktığını dile getirdi. Sanıkla Fatma Nur'un tesadüf eseri tanıştığını dile getiren savcı, "Sanık maktulü takip edip evlerini öğrenmiştir. Olay tarihinde de internet arızası bahanesi ile eve geldiği anlaşılmıştır. Sanığın evde kaldığı yaklaşık 3 saatlik zaman diliminin son 25 dakikası içinde Fatma Nur'u kol ve boynundan tutup yatak odasına sürüklediği, burada tecavüz ettiği belirlenmiştir. Sanığın, maktulenin bağırması üzerine el ve ayakları ile ağzını koli bandıyla bağladığı ve delilleri yok etmek için boğarak öldürdüğü anlaşılmıştır." ifadelerini kullandı. Mütalaada, sanığın, Fatma Nur'u tanıdığı yönündeki ifadelerinin de raporlarla yalanlandığına dikkat çekildi.

Mahkemede, esas hakkındaki mütalaaya karşı yazılı söz alan Çelik ailesinin avukatı Reşat Petek, sanık Cem Karaçay'ın Fatma Nur'u hayvani duygular ile öldürdüğünü belirtti. Adli Tıp Kurumu raporuna da değinen Petek, "Raporun da belirttiği gibi, Fatma Nur'un başında, yüzünde ve boyun bölgesinde ekimoz ile sıyrıklar halinde yaralanmalar tespit edildi. Bu tespitler Fatma Nur'un ırz ve namusunu korumak için ciddi mücadele ettiğini gösteriyor." dedi. Sanığın savunmasında Çelik'le görüştüğü yönünde iddialarda bulunduğunu da hatırlatan Petek, Adli Tıp raporu ile telefon kayıtlarının incelenmesi sonucu hazırlanan raporun sanığı yalanladığını söyledi. Avukat Petek, sanık Karaçay'ın eldeki bilgiler ışığında en üst sınırdan cezalandırılmasını talep etti. Son sözü sorulan sanık Cem Karaçay ise olayların çarpıtıldığını ve olay nedeni ile çok pişman olduğunu ifade etti.

Beyanların ardından kararını açıklayan mahkeme, Cem Karaçay'ı 'cinsel saldırı delillerini ortadan kaldırmak amacıyla adam öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etti. Mahkeme ayrıca Karaçay'a cinsel saldırı suçundan 12 yıl ve konut dokunulmazlığını ihlal etmek suçundan da 2 yıl olmak üzere toplam 14 yıl hapis cezası verdi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_fatma-nur-cinayetinde-karar-cikti_2085682.html
#397


Pakistan'ın eski Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in yargılandığı davanın savcılarından Chaudhry Zulfikar'ın başkent İslamabad'ta uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybettiği bildirildi.

Polis yetkilisi Muhammed Ishaq, Zulfikar'ın aracıyla mahkemeye giderken silahlı kişi veya kişilerce uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybettiğini açıkladı.

Bir ticari taksinin içinden Zulfikar'ın başına, omuzlarına ve gögsüne ateş açıldığını dile getiren Ishaq, kontrolünü kaybeden Savcı'nın yoldan geçen bir kadına çarptığını kaydetti.

Polis yetkililerinden Mohammed Rafiq ise Zulfikar'ın koruması Farman Ali'nin ateşe karşılık verirken yaralandığını, çatışmada saldırganlardan birinin de yaralanmış olabileceğini söyledi.

Zulfikar, ülkenin eski Başbakanı Benazir Butto'ya 2007'de gerçekleştirilen suikast ile ilgili başlatılan soruşturmada da görev yapmıştı.

(AA)
http://www.zaman.com.tr/dunya_savciya-suikast_2085483.html
#398


Antalya Barosu'na kayıtlı avukat Eftal Tuğral'a telefonda hakaret ve tehdit ettiği iddiasıyla yargılanan Uğur Çetin, 3 yıl hapis cezasına mahkum oldu. İndirim uygulanmayan Çetin'in cezası, ertelenmedi.

Avukat Eftal Tuğral, 2010 yılı sonlarında yanında haciz memuruyla birlikte haciz işlemi için Yeşilbahçe Mahallesi'ndeki Uğur Çetin adlı borçlunun evine gitti. Çetin'in olmadığı anlaşılınca evdeki arkadaşıyla görüşen Avukat Tuğral, gün içinde bir miktar ödeme yapılırsa haciz işlemini durdurabileceklerini belirtti. Arkadaşının aradığı Uğur Çetin, telefonun hoparlörünün açık olduğundan habersiz Avukat Eftal Tuğral'a küfür yağdırdı. Çetin, haciz işlemi yaptırmayacağına dair tehditler savurdu. Bunun üzerine olay yerine polis çağıran Avukat Tuğral, Uğur Çetin'den şikayetçi oldu ve bunu da haciz tutanaklarına işletti.

Antalya 11'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde tutuksuz yargılanan Uğur Çetin'in, bu arada hırsızlık suçundan hüküm giydiği de belirlendi. 2 yıl süren yargılama sonunda dünkü karar duruşmasına, Uğur Çetin katılmadı. Avukat Tuğral'ı ise 8 avukat temsil etti.

Tuğral'ın avukatları, müvekkilleri kamu görevini yerine getirdiği sırada tehdit ve hakarete uğradığını, kamu görevlisi olarak kabul edilerek ceza verilmesini talep etti. Çetin'in avukatı Adnan Peker ise "Avukatın haciz mahallinde bulunması bir kamu görevi değildir. İcra işlemleri yargı faaliyeti değildir. Müşteki avukat görevli olsa dahi yapılan işlem yargı görevinde değildir" dedi.

CEZAYI ERTELEMEDİ

Mahkeme Başkanı Çavuş Asan, avukatın kamu görevini yerine getirdiğini belirterek, 'görevli memurun görevini yapmasını engellemek amacıyla tehdit ederek görevini yaptırmamak için direndiği' gerekçesiyle Uğur Çetin'e 2 yıl hapis ve 'kamu görevlisine hakaret etmek' suçundan 1 yıl hapis cezası verdi. Mahkeme Başkanı Asan, daha önceden sabıkası olan Çetin hakkında hiçbir indirim yapmadığı gibi, cezasını da ertelemedi.

Sanık Uğur Çetin'in avukatı Adnan Peker, kararı temyiz edeceklerini dile getirdi.

ÖRNEK BİR KARAR

Avukat Eftal Tuğral, mahkemenin verdiği karardan memnun olduğunu belirterek, "Hakim örnek bir karar vermiştir. Hakim ayrıca sanığın pişmanlık göstermemesini de dikkate almıştır" dedi. Avukatlık mesleğinin bir kamu görevi olduğunu dile getiren Eftal Tuğral, "Hacizde de duruşmada da herhangi bir toplantı esnasında da yaptığımız iş kamu görevidir. Bu kararın Türk kamuoyunda hem vatandaşlar açısından bir örnek teşkil etmesi gerekir, hem de meslektaşlar açısından da bu tür durumlarda haklarını savunmaları gerektiğini düşünüyorum" dedi.

'AVUKATLIK MESLEĞİ KAMU GÖREVİDİR'

Daha önce Yargıtay'ın 'avukatın haciz mahallindeyken kamu görevi ifa etmediğine' ilişkin kararları olduğunu kaydeden Tuğral, "Bizi mutlu eden Yargıtay üyeleri bu düşüncelerinden döndü. Bunun üzerine mahkemenin verdiği karar 'avukatlık mesleği bir kamu görevidir ve vatandaşlar avukata hakaret ederse, tehdit ederse bu derecede ciddi cezalar alır' anlamına geliyor" diye konuştu.

BARO: AVUKAT HASIM DEĞİL

Antalya Barosu Başkanı Alper Tunga Bacanlı, baro olarak davayı başından itibaren takip ettiklerini belirterek, şunları söyledi:

"Vatandaşlarımızın buradan algılaması gereken husus avukat kamu görevini ifa ediyor, vatandaşlarımızın hasmı değil. Vatandaşlarımız herhangi bir davanın tarafı olabilir, icra dosyasının borçlusu olabilir. Hiçbir şekilde avukatı hasım olarak görmemeleri gerekir. Bu bilinçte olunmadığı için, bu tip üzücü ve bizim için de elem verici hadiseler yaşandığında bunun yasal karşılığı da vatandaşlar nezdinde son derece ağır ve ciddi sonuçlara yol açıyor. O itibarla avukatın bir kamu görevlisi olduğunu, devletin memuruna görevinden dolayı işlenen fiillerin aynı şekilde avukatları da kapsadığını vatandaşlarımızın bilmesini arzu ediyorum. Siz yargı görevini yerine getirenlere karşı hakaret, tehdit, direnme suçunu işlediğiniz zaman bunun yaptırımının da son derece ağır olacağını da bu kararla görüyoruz."

http://m.stargazete.com.tr/mobildetay.asp?Newsid=750354
#399
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Birinci Dairesince, 2013 yılı adli ve idari yargı ana kararnameleri yayımlandı. Kararnamelerle bin 923 adli, 148 idari hakim ve savcının görev yerleri değişti.
HSYK'nın internet sitesinde yayımlanan açıklamada, 2013 yılı adli ve idari yargı ana kararnamelerine ilişkin çalışmaların bugün itibarıyla sonuçlandırılarak karar altına alındığı belirtildi.
2013 yılı adli ve idari yargı ana kararnamelerinin, hakim ve savcıların eşlerinin atamaları ve çocuklarının öğrenim durumlarını planlayabilmeleri amacıyla kararname takvimine uygun olarak ilan edilen tarihten altı gün daha erken duyurulduğuna işaret edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Kararname çalışmaları sırasında, bu yıl ilk defa atama başvurularının gelmesinin ardından Yönetmelik ve Prensip Kararları'nda öngörülen süreler nedeniyle kararname kapsamına girenler kısa mesaj ve elektronik posta yoluyla bilgilendirilmiş, ardından kararname çalışmaları ve görüşmeleri belli bir aşamaya geldikten sonra, sürecin daha öngörülebilir olmasını sağlamak, meslektaşlarımızın taleplerini ve mazeretlerini karşılamak amacıyla kararname kapsamına girenlerle talepte bulunup da kararname kapsamına dahil edilemeyenlere durumları bildirilmiş ve varsa bu hususa ilişkin ek talepleri istenmiş, bu talepler ayrıca Dairemiz tarafından değerlendirilmiştir.
Kararname sonrası adli yargıda boş kalan kadrolara 3 Mayıs 2013 tarihinde, idari yargıda boş kalan kadrolara ise temmuz ayında çekilecek kura kararnameleriyle atamalar yapılacaktır.
Kurulumuzun resmi internet sitesinde 25 Ocak 2013'te yapılan duyuruda da belirtildiği gibi, kararnameye ilişkin tebligatlar 14 Haziran 2013'ten itibaren, belirlenecek takvim çerçevesinde iki grup halinde gönderilecek olup, ilk grupta yer alanların 17 Haziran 2013'te, ikinci grupta yer alanların ise 4 Temmuz 2013'te görev yerlerinden ayrılmaları sağlanacaktır."
Açıklamada, kararnameye ilişkin yeniden inceleme talebi olanların, tebligat yapılmasını beklemeden 10 Mayıs 2013'e kadar dilekçelerini HSYK'ya göndermeleri istendi.

-Görev değişiklikleri-

2013 adli yargı ana kararnamesine göre, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Fethi Şimşek, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak ise Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına getirildi.
Kararname kapsamında, Ankara Hakimi Tayyar Köksal, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, İstanbul Hakimi Hasan Hüseyin Özefe, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, İstanbul Hakimi Mustafa Yalçın, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, İstanbul Hakimi Hadi Çağdır, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, Kütahya Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Çınar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına atandı.
Kararnameye göre görev yeri değişen bazı isimler şöyle:
"İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Recai Akgün, Bakırköy Hakimliğine, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, Düzce Hakimliğine, Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına, Hakkari Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Kaya, Van Cumhuriyet Başsavcılığına, Van Cumhuriyet Başsavcısı Osman Nuri Güler, Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığına, Gaziantep Cumhuriyet Savcısı Mustafa Tarsuslu, Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına, Diyarbakır Hakimi Mustafa Akgül, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, Boğazlıyan Cumhuriyet Başsavcısı Murat Özcan, Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığına, Elmalı Cumhuriyet Başsavcısı Sadi Doğan, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığına, Van Hakimi Serdar Gürler, Van Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına, Bayburt Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İsa Çelik, Silivri Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına."
İdari yargı kararnamesine göre ise arasında İzmir Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine getirilen Erzurum Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Mürteza Güler, İzmir İdare Mahkemesi Başkanlığına getirilen Gaziantep İdare Mahkemesi Başkanı Eğemen Devrim Durmuş ve Kayseri Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığına getirilen Samsun İdare Mahkemesi Başkanı Cevdet Erkan'ın da bulunduğu 148 idari hakim ve savcının görev yerleri değişti.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/04/30/hsyk-yaz-kararnamesi-aciklandi


HSYK'NIN YAZ KARARNAMESİNİN TAM LİSTESİ:
ADLİ YARGI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.
İDARİ YARGI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.
#400


CİHAN - Diyarbakır Adliyesi'nde çıkan kavgada bir kişi, kesici bir aletle aldığı darbe sonrası yaşamını yitirdi. Adliyede görev yapan polis memurlarının savcılık tarafından sorguya alındıkları öğrenildi.

Diyarbakır 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen cinayet davasına tanık olarak çağrılan Seyit Tanrıkulu, söz konusu davada sanık olarak yargılanan zanlının yakınlarıyla adliye koridorunda 'ifade değiştirme' konusu yüzünden tartıştı. İddiaya göre Tanrıkulu, sanık yakınlarına "Ben ne gördüysem onu anlatacağım. Allah'tan başka kimseden korkmuyorum. Devlet benim arkamda." diyerek tepki gösterdi. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine sanık yakınlarından birisi yanında getirdiği bir cisimle Tanrıkulu'nu duruşma salonu önünde yaraladı. Kavgayı polis biber gazı sıkarak dağıttı. Polis bıçaklı saldırganı gözaltına aldı.

Kesici aletle aldığı darbe sonrasında kanlar içinde yerde kalan Tanrıkulu, olay yerinde yapılan ilk müdahalenin ardından ambulansla hastaneye kaldırıldı. Ağır yaralanan Tanrıkulu'nun kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Adliyedeki polislerin savcılık tarafından sorguya alındıkları öğrenildi.

http://www.turkiyegazetesi.com/haberdetay.aspx?NewsID=39509#.UYGQPsrm3Uc