Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#401
Sabırlı bir kanser hastasının insanları ağlatan mutlu sonu!

Ünlü doktor Haluk Nurbaki, şöyle anlatıyor sabırlı ve metanetli hastasındaki insanları ağlatan mutlu sonu. Özellikle soru sahiplerinin okuması dileğiyle.

-Ben 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak kanser hastanesinde başhekimlik yaptığım sırada Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına almış ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini görerek taburcu etmiştim. Ancak Serap'ın da diğer kanserliler gibi ilk beş yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.

-Ne var ki, bir iş kadını olan Serap 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğu için uçakla gitmesi şartıyla izin verdim. Maalesef bilet bulamamış, benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu... Evine gittiğimde güçlükle konuşarak;

-Doktor bey dedi, ben size dargınım, çünkü siz dindar bir insanmışsınız, niçin bana da Allah'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?

İnançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklif karşısında oldukça şaşırdım. Onu üzmemeye çalışarak:

- "Doktora ulaşmak kolaydır, parayı verir, istediğin doktora tedavi olursun, ancak iman tedavisi olmak için tek başına doktorun istemesi yetmez, gönülden istek duymak gerek." dedim. Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra ümitli bir ebedi hayat kazanma tedavisi başlamış ve hızlandırılmış öğretime girmiştik. Anlattığım iman hakikatlerini adeta bütün ruhuyla içiyor, arada sırada sorular da soruyordu. Vefatına bir hafta kala "Ölürken ne söylemeliyim?" diye sordu. "Senin durumun çok özel, dedim, kelime-i şahadet sana uzun gelir. O anı fark edince sadece "Muhammed!" demen dahi sana yeter." O haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Onu söyleyeceğim demek istiyordu.

Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor, onu uyutmaya çalışıyordum. Ben bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek, "Serap bir haftadır morfin yaptırmıyor, sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor." dedi. Hemen evine gittim, iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hatırladıkça hâlâ ürperiyorum:

-Ya morfinin tesiriyle ölüme uykudayken yakalanır da, son nefeste "Muhammed!" diyemezsem?.. diyordu...

Bu arada benden istihare yapmamı, eğer birkaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırmamı rica etti.

Ben hiç âdetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece Serap'ın durumunun gösterilmesi dualarıyla istihare niyetiyle yatağıma uzandım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair bir mana kalbime geldi. Ertesi gün ona hiç korkmamasını, iğneyi vurdurabileceğini söyledim. Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da şöyle sordu:

-"Doktor bey, dedi Azrail bana nasıl görünecek?.."

-"Kızım dedim o bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana sevimli bir prenses gibi gelecektir!.."

Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen yanına koştum, ancak vefatına yetişememiştim. Aile tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım ayaktaydı. Bu hanım beni görünce yanıma gelerek:

-Doktor bey biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı ve Serap'ın son anlarını şöyle anlattı:

-Serap bir saat kadar önce oksijen cihazını attı, yataktan kalkması imkansız olmasına rağmen kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kıldı, bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Sonra kelime-i şahadeti söyleyerek gelip yatağına uzandı. Gözlerini sabit bir noktaya dikerek tebessümle bakarken şöyle dedi:

-Doktor beye selam söyleyin, Azrail dediğinden de güzelmiş!
#402
Birçok insan, kişi özgürlüğünü kısıtlayan hapis cezası infazlarının nasıl yapıldığını, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile denetimli serbestlikten yararlanma sürelerinin artırılıp artırılmadığını veya artırılıp artırılmayacağını öğrenmek istiyor.

Öncelikle ikinci soruya cevap vermek isterim. Yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının en fazla iki yıl süreli hapis cezası verilecek muhtemel mahkumiyet kararları ve denetimli serbestlik süresinin de koşullu salıverilmesine bir yıl kalanlara uygulanabileceğine dair kurallarda bir değişiklik yapılmadı. Bu sürelerde ileride bir değişiklik olur mu, bu soruya şimdiden cevap verebilmek mümkün gözükmemektedir. Bu husus, biraz cezaevlerinin doluluğuna, ihtiyaca, bu konu ile ilgili kanun değişikliği taleplerine ve uygulamanın tepkilerine göre şekillenecektir.

İlk soruya, yani ceza infaz sorunlarına bazı aydınlatıcı cevaplar vermek isterim. Ümit ederim ki anlaşılır, çünkü teknik meseleler olması ve birçok yasa düzenlemesi sebebiyle biz hukukçular dahi bazı zamanlarda net cevaplar vermekte zorlanmaktayız.

1. 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlara mülga 647 sayılı Ceza İnfaz Kanunu uygulanacaktır. Çünkü bu Kanun hükümlünün lehinedir. Burada ceza infazı, hükümlünün iyi halli olması kaydı ile hapis cezasının beşte ikisi olacaktır. Bu süreden de 6291 ve 6411 sayılı kanunlar uyarınca açık cezaevine ayrılma hakkının kazanılması ile birlikte bir yıl daha düşülerek, hükümlü kalan ceza süresini dışarıda denetimli serbestlik altında geçirecektir.

Hükümlü tarafından denetimli serbestlik sırasında başka suç işlediğinde, elbette kalan sürenin infazı yapılacaktır. Eski Kanun döneminde, terör suçlarından ve çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek veya bu örgütün üyesi olmak suçlarından mahkum olanların (amaç suçlar hariç) cezası ise, toplam cezanın dörtte üçü olarak cezaevinde infaz edilecektir. Bu süreden de, yine bir yıl düşülecektir.

Tüm bu hesaplarda, eski Kanun döneminde suç işleyenler bakımından 5275 sayılı yeni İnfaz Kanunu m.9, m.14 ve bu kurallar ile 6352 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi uyarınca çıkarılan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin 6. maddesi gerekçe gösterilerek, hükümlünün cezaevinde kalacağı sürenin artırılması mümkün değildir. Ceza infaz rejimi hükümlerinin derhal yürürlüğe gireceği kabul edilmekle beraber, bu derhal yürürlüğe girme hükümlünün cezaevinde kalacağı süreyi artırmamalıdır.

2. 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlarda ise, hükümlünün iyi halli olması kaydı ile cezaevinde infaz üçte iki olarak yapılacak ve yine 6291 ve 6411 sayılı kanunlar uyarınca açık cezaevine ayrılma hakkının kazanılması ile birlikte bu süreden bir yıl daha düşülerek, hükümlü kalan süresini dışarıda denetimli serbestlik altında geçirecektir. Denetimli serbestlik sırasında başka suç işlediğinde, elbette kalan sürenin infazı yapılacaktır.

Eski Kanun döneminde, terör suçlarından ve çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek veya bu örgütün üyesi olmak suçlarından mahkum olanların (bu defa 5275 sayılı Kanunun 107. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca amaç suçlar dahil, fakat örgüt üyeleri hariç) cezası ise, toplam cezanın dörtte üçü olarak cezaevinde infaz edilecektir. Bu süreden de, yine bir yıl düşülecektir.

Tazyik hapsi adı ile bilinen icra ve iflas suçlarından ceza alanın, 6291 ve 6411 sayılı kanunlardan neden yararlandırılmadığını anlamak da mümkün değildir. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin, ifade hürriyetini kullanmak suretiyle suç işleyene af getiren hükmünün herkese uygulanmamasını net bir şekilde eleştirmiştik. Tazyik hapsi yönünden de Kanunun eksik uygulanması gündeme gelmiştir.

3. Bir başka konu ise, açık cezaevine geçme şartları ile ilgilidir. Kamuoyunda "3. Yargı Paketi" olarak bilinen 6352 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre, "Terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere;

a) Kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olanların,

b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,

c) Adli para cezasının infazı sürecinde tazyik hapsine tabi tutulanların,

Cezaları doğrudan açık ceza infaz kurumlarında yerine getirilir. Bu fıkra hükümleri 3l/l2/2017 tarihine kadar uygulanır".

Bu hüküm, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin 5. maddesinde de, "Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler" başlığı altında düzenlenmiştir. Bu hükümden yararlanmak için, infaz savcılığının davetine 10 gün içinde uyup başvurmak gerekir. Aksi halde, kapalı infaz kurumu hükümleri uygulanacaktır.

Yukarıdaki kapsama girmeyen hükümlüler, suçun niteliğine göre cezalarının beşte birini kapalı ceza infaz kurumlarında veya üçte birini yüksek güvenlikli kapalı infaz kurumlarında tamamladıktan sonra açık cezaevinde geçme hakkı kazanabileceklerdir. Yüksek güvenlikli kapalı cezaevinde gerçekleştirilecek üçte bir ceza infazı kapsamına, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen insanlığa karşı suçlar, kasten öldürme suçları, uyuşturucu ticareti, devletin güvenliğine veya Anayasa ile kurulu düzene veya bu düzenin işleyişine karşı suçlar girmektedir. Ancak örgüt üyeleri, üçte bir infaza girmemektedir. Bir görüşe göre, sadece örgüt üyeliği suçu üçte bir infaza girmeyip, örgüt üyesinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği suçtan mahkum olması halinde, bu suçla ilgili cezanın infazının üçte bir olacağı, bir diğer görüşe göre de örgüt üyelerinin işlediği suçlar hakkında beşte bir ceza infazı usulünün tatbik edileceği ifade edilmektedir. Bizim düşüncemiz ikinci yöndedir.

Belirtmeliyiz ki, 1 Haziran 2005 tarihinden önce suç işleyenlerin cezalarının infazlarında, gerek koşullu salıverilme ve gerekse denetimli serbestlikle erken salıverilme müesseselerinin tatbikinde, yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda üçte bir veya kapalı ceza infaz kurumunda beşte bir oranında ceza infaz gerekçe gösterilmek suretiyle hükümlünün cezaevinde geçireceği süre artırılamaz.

4. 6291 sayılı Kanunla öngörülen denetimli serbestlikle erken salıverilmede uygulanacak en az altı ay süre ile açık cezaevine ayrılma koşulunun gerçekleştirilmesi şartı, 6411 sayılı Kanunla 31.12.2015 tarihine kadar ertelenmiştir. Bu nedenle, 6352 sayılı Kanunun geçici 3. maddesindeki istisna kapsamına girmeyip de, eski Kanuna göre en fazla 30 ay ve yeni Kanuna göre en fazla 18 ay hapis cezasına mahkum edilenler, bir gün süre ile cezaevi idaresi tarafından değerlendirme raporu düzenlenerek (bu rapor şekli bir prosedür olup, kısa sürede cezaevi idaresinin hükümlünün iyi halli olup olmadığını anlayabilmesi de mümkün değildir), infaz hakiminin kararı ile denetimli serbestlikle salıverilecek ve cezaları dışarıda infaz edilecektir. 31.12.2015 tarihi sonrasında ise, bu süre uzatılmadığı takdirde denetimli serbestlik altında erken salıverilme, en az 6 ay süre ile açık cezaevine ayrılma veya açık cezaevinde kalma şartına tekrar tabi olacaktır.

5. Yeni Kanun döneminde aynı zamanda işlenen birden fazla suçun cezasının infazının, koşullu salıverilme süresinin hesaplanması hariç bu cezalar toplanmaksızın, yani her birisinin infazının ayrı yapılması gerekir, fakat uygulamada hapis cezalarının toplanıp infaz edildiği görülmektedir. Yine bir suçtan hükümlü olup hapis cezası infaz edilirken bir başka suçtan tutuklu yargılanan kişinin tutukluluk süresi, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar askıda tutulmaktadır ki, kanaatimce bu uygulama da hatalıdır.

6. 5275 sayılı İnfaz Kanunu'nun 16. ve 17. maddelerinde düzenlenen cezanın infazının ertelenmesi başka bir konudur. Burada cezanın infazının, infaz savcısının kabulü ile geçici ertelenmesi gündeme gelir. Kanunun 17. maddesi, her defasında bir yılı geçmemek kaydı ile toplam iki defa, kasten işlenen suçlarda en fazla üç yıl hapis ve taksirle işlenen suçlarda da en fazla beş yıl hapis cezasına mahkum olanlardan, infaz savcısının davetine icabet edip, 10 gün içinde başvuranlar hakkında uygulanacaktır.

Ancak 17. madde hükümleri; terör suçları, örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler ile disiplin veya tazyik hapsine mahkum olanlar hakkında uygulanmaz.

http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1020302-hapis-cezalarinin-infazina-dair-soru-ve-cevaplar
#403
TÜRKLER soruyor:
Ne verdik?
Kürtler soruyor:
Ne aldık?
Türkler soruyor:
Ne aldık?
Kürtler soruyor:
Ne verdik?

Bu zamana kadar kimsecikler sormazdı:
Ne aldık?
Ne verdik?

Oysa 30 yıldır hep birlikte acayip kanıksadığımız "kanlı bir alışveriş"in içindeydik:
Şehit veriyorduk, gerilla canı alıyorduk.
Bomba veriyorduk, karakol baskını alıyorduk.
Tutuklama veriyorduk, kaçırma alıyorduk.
Baskın veriyorduk, öfke alıyorduk.
Kan veriyorduk, kan alıyorduk.
"Kaç şehit" sorusu veriyorduk, "kaç gerilla" sorusu alıyorduk.
Güvenlik politikası veriyorduk, şehit cenazesi alıyorduk.
"İmha edilmiş PKK" veriyorduk, "yeni PKK" alıyorduk.
Köşeye sıkıştırma uygulaması veriyorduk, şehirlerin göbeğinde patlatılan bombalar alıyorduk.
Daha çok baskı veriyorduk, daha çok dağa çıkış alıyorduk.

30 yıl boyunca, bir tek gün bile...
Bu kanlı alışveriş karşısında...
"Yahu ne alıyoruz, ne veriyoruz" diye sormamışsın.
30 yıl sonra ucunda "barış" olan büyük bir umut belirmiş.
Ve sen...
Sabah akşam hep aynı soruyu soruyorsun:
Ne aldık/Ne verdik?
Ne verdik/Ne aldık?

Hem Türklere, hem de Kürtlere söylüyorum:
Ne mi aldık?
Ne mi verdik?
Kanı, ölümü, bombayı, baskını, düşmanlığı, baskıyı verdik.
İnsanlığı, huzuru, barışı, kardeşliği, umudu, dayanışmayı aldık.
Söyleyin bakalım:
Yeryüzünde bundan daha kârlı bir alışveriş var mıdır?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23137166.asp?yazarid=131
#404
Dünya gündemi, geçtiğimiz 23 Nisan'da şok bir twitter mesajıyla sarsıldı...

Associated Press haber ajansının kurumsal twitter hesabından atılan mesajda, Beyaz Saray'da patlama olduğu ve ABD Başkanı Barack Obama'nın yaralandığı duyuruldu.

İşin aslı ise bir kaç dakika içinde AP yetkililerinin yaptığı açıklamayla ortaya çıkar; kurumun twitter hesabı birilerince ele geçirilmiştir ve atılan mesaj da sahtedir. Olayı da "Suriye Elektronik Ordusu" adlı bir hacker grubu üstlenir.

Fakat, o sahte mesajı gerçek sanan borsacılar bir anda paniğe kapılmış ve Dow Jones sanayi endeksi 150 puan birden düşmüştür. Bu düşüşün bedeli tam 136 milyar dolardır. Yani Türkiye'nin 2011 yıllık ihracat gelirlerine denk bir rakam.

Olayın yalan olduğu ortaya çıkınca borsa tekrar eski seviyelerine döndü ama bu durum sosyal ağların güvenliği ve güvenirliği konusunda ciddi tartışmalara yol açtı.

Yüzmilyonlarca kişi tarafından kullanılan bu sosyal ağlar hiç kuşku yok ki iletişim biçimimizi radikal bir biçimde değiştirdi. Artık bir çok insan gündemde ne olup bittiğini sosyal medyadan alıyor. Ama AP'nin hesabından atılan sahte mesajın da gösterdiği gibi, bu bilgilerin ne kadar doğru olduğu daha çok önemli.

Kullanıcıların her gördüğü mesaja hemen inanmaması ve bir olayın doğruluğunu bir kaç yerden konfirme etmesi şart. Sosyal medyanın provokasyonlara açık bir mecra olduğunu baştan kabul etmek zorundayız. Aksi taktirde sosyal medya kullanan kitlelerin bir anda galeyana gelip yanlış işler yapması işten bile değil.

Bu nedenledir ki, İnternet geldi gazetecilik öldü diyenlere itiraz ediyorum. Bilgi akışının müthiş bir şekilde kolaylaştığı günümüzde, bize olan biteni doğru şekilde aktaracak, etik ilkelere sahip gazetecilere her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Hız herşey demek değildir.

http://www.haber7.com/yazarlar/deniz-ergurel/1018760-136-milyar-dolarlik-tweet
#405


8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıyla açılan davanın dosyasına konulan gizli tanık Selçuk'un ifadeleri, Özal'ın eşi Semra Özal tarafından sert şekilde yalanlandı.

Semra Özal'ın avukatı Ali Kemal Sinsoysal tarafından yapılan açıklamada, Vatan gazetesinde önceki gün yayınlanan, gizli tanık Selçuk'un İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verdiği dilekçedeki iddiaların "kasıltı, hayal mahsulü ve iftira" olduğu belirtildi.

Sinsoysal tarafından gönderilen "Tekzip" başlıklı açıklamada, tamamen dava dosyasına giren gizli tanık ifadesine dayanılarak yapılan ve "Turgut Özal'ın, şantaj yapılarak eşi Semra Özal'a zehirletildiği" iddiasına yer verilen haber hatırlatıldı. Haber metninin bir gizli tanığın, gizli tanıklık zırhı altında akla hayale gelmeyecek hayali senaryoları kaleme almasından başka bir şey olmadığı ifade edilen açıklamada şöyle denildi:

'Garip bir varlık'

"Görgüye müstenit bilgisi olmayan, sadece kulak dolgunluğu ile gerçekte olmayan vakıaları sanki vuku bulmuşcasına hayalinde genişleten uydurma senaryoları da mekan ve zaman ilavesi ile kuvvetlendirme çabasındaki, kendini gizleyen bu sözde tanık, insanların şeref, onur, haysiyet ve namus kavramlarını bir çırpıda yerle bir etmekten kaçınmayan, diline geldiği gibi konuşan garip bir varlıktır."

'Tedaviye muhtaç'

"Gizli tanık olarak, ağzına gelen her şeyi, mesnedi ve delili bulunmayan vakıları insanları karalamak ve yermek için, hiç çekinmeden ortaya atan bu insanın tedaviye ihtiyacı bulunduğu izahtan varestedir. Özal'ın eşi tarafından zehirlendiği iddiası tamamen hayal mahsulü bir savdır."

'Özel bir örnek'

"Dilekçe sahibinin burada saymaktan imtina ettiğim diğer çirkin isnat ve iftiraları da tamamen gerçek dışıdır. Bu çirkin ve hayali iddianın gerçekle uzaktan yakından bir ilişkisi kesinlikle yoktur. Özal ailesini ve Özal ismini karalamak için, özellikle uydurulmuş akıllara ziyan bir isnat ve özel kasıtlı iftiralardır. Bu kabil hayali ve mesnetsiz iftiralar, Özal ailesini değil, iftira sahibini bağlar. Bu örnek olay gizli tanıklık müessesinin kötüye kullanılmasının özel bir örneği olarak hafızalarda kalacaktır."

Savcı Çetin HSYK'ya şikayet edildi

Öte yandan, Özal'a suikast iddianamesinde sanık olarak yer alan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Hüseyin Ersöz, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) dilekçe sundu. Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'i şikayet eden Ersöz, dilekçede şöyle dedi:

"İddianame incelendiğinde somut bir veri bulunmamakla birlikte, salt gizli tanık ifadelerine dayanılarak illiyet bağı tesis edilme gayreti görülmektedir. Cumhuriyet Savcısı, gizli tanık beyanlarının yer aldığı duruşma tutanaklarından alıntı yaparken tahrifat yapmış, Genelkurmay ve MİT tarafından gönderilen yazılara ise iddianamede yer vermeyerek görevini kötüye kullanmıştır."

Sodyum bikarbonat ve fosfor bulunmuş

Turgut Özal'ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiasıyla başlatılan soruşturmada, naaşından alınan numuneler ve saçları üzerinde toksik inceleme yapılmış, ancak zehirlendiği yönünde bir bulguya ulaşılamamıştı. Ancak Savcı Kemal Çetin'in hazırladığı suikast iddianamesi Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. İddianamede Özal'ın ölümünü sonrasında vücudunda tespit edilen sodyum bikarbonat ile fosfor miktarlarının öldürücü düzeyde olduğu belirtildi. Soruşturmada Levent Ersöz'ün ifadesi alınmıştı.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1018619-semra-ozaldan-gizli-tanigin-iddiasina-sert-yanit
#406


DHA
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop, Edirne'de katıldığı 'Türkiye'de Demokratikleşme Süreci ve Yeni Anayasa' konulu panelde yeni anayasada mahkemelerdeki 'yüksek, yüce' gibi kavramları çıkardıklarını ifade ederek, "Oradaki yüksek ve yüce ifadelerini hakimler ve savcılar gerçek zannettiler. Kendini yüksek, yüce, dokunulmaz varlıklar zannetmeye başladılar. Onun için biz bunları çıkarttık. Anayasa önerimizde bunlar yok. Biz yargıyı gökten yere indiriyoruz" dedi.

Edirne Barosu'nun daveti üzerine Edirne'ye giden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Şentop, ilk olarak partisinin il başkanlığı binasını ziyaret etti. Partililer ile bir süre sohbet eden Şentop, daha sonra Edirne Barosu'nun Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlediği 'Türkiye'de Demokratikleşme Süreci ve Yeni Anayasa' konulu panele katıldı. Edirne Baro Başkanı Av. Özgür Yıldırım tarafından karşılanan Şentop, salonda kendisi dinleyenlere yaklaşık 2 saat süren bir konuşma yaptı. Eski anayasalardan örnekler veren, başkanlık sistemini de anlatan Şentop, başkanlık sisteminin vazgeçilmez olmadığını ifade ederek, gerekirse önerilerini revize edilebileceklerini, ancak geri çekmeyeceklerini söyledi. Şentop, "Dört parti anlaşarak uzlaşarak bir anayasa yapabiliyorsa biz o zaman başkanlık sistemi önerimizi revize ederiz. Revize ederiz demek geri çekmek demek değildir. Çünkü bugünkü anayasaya göre cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Referandumla bunu gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor, bunu halktan kimse geri alamaz. CHP ve MHP'nin önerdiği parlamento tarafından seçilen cumhurbaşkanı modelini benimsemek mümkün değil. Biz başkanlık sisteminde revize ederiz derken, cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceğini benimseriz. Cumhurbaşkanın yetkileriyle ilgili bazı düzenlemeleri anayasada yapabiliriz, müzakere edebiliriz. Başkanlık sistemi vazgeçilmez değil. Onun için bazı siyasi partilerin 'BDP ile anlaştılar, işte çözüm süreci budur' falan gibi anlattıklarının hepsi hikaye. Biz eğer anlaşma olursa biz bunu geri çekeriz dedik. Geri çekeriz dediğimiz bir metin pazarlık konusu olur mu? Bunların hepsi manipülasyon ve özünü bilmemektir" dedi.

SAVCIDA HAKİMDE ARAMIZDAN ÇIKIYOR

Türkiye'de hakim ve savcı zihniyetinin değişmesi gerektiğini savunan Mustafa Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdi yüksek, yüce gibi mahkemeler, hakimler falan gibi bir anlayışa dayanıyor. Bunun çok özel bir sebebi var. Bizde yüksek mahkemelere özellikle Yargıtay'a, Danıştay'a özel bir misyon yüklenmiş. 27 Mayıs darbesiyle gelen, bu darbeci ideolojinin korunması misyonu yüklenmiş. Bu misyonu yerine getiren bu kurumların, dokunulmaz olması, eleştirilmez olmasını sağlamak için kendilerine bir kutsiyet atfedilmeye çalışılmış. Hakim, savcı dediğimiz adam, aramızdan çıkıyor. İşte hukuk fakültesinden öğrencilerimiz, biri avukat oluyor, biri hakim oluyor. Avukat olanlar 5-10 sene sonra sınava girip hakim oluyor. Bugüne kadar falan partinin merkez ilçe yönetiminde görev yapan arkadaş, istifa ediyor siyasetten, hakimlik sınavını giriyor. Sınavı kazanıyor, hakim olarak bir yere atanıyor. Ne oluyor, bu adam hakim olduktan, cübbe giydikten sonra bütün günahlarından, hatalarından arınmış bir varlığa mı dönüşüyor. Hakimin savcının meselesi işte millete dayanmama meselesidir. Hakimlikle ilgili zihniyetimizi değiştirmememiz lazım. Hakimlerde içimizden insan hata ederler, kasten yanlış kararlar verebilirler, onlara sonuna kadar güvenemeyiz. Ancak burada kendini kontrol edebilen bir sistem geliştirmemiz gerekir. Oda işte millete dayanırsa olur. Adalet Bakanı, adaletin işleyişiyle problemler varsa hükümete oy vermiyoruz hesabını sandıkta soruyoruz."

YARGIYI GÖKTEN YERE İNDİRİYORUZ

Yeni Anayasa önerilerinde mahkemelerdeki yüksek ve yüce ibarelerini kaldırmak istedikleni ifade eden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Şentop, "Hakimlerde insanlardır. Biz zaten verdiğimiz anayasa önerisinde yüksek ve yüce kelimelerini çıkardık. Yüce Divan yok. Yüksek mahkeme yok, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu yok. Oradaki yüksek ve yüce ifadelerini hakimler ve savcılar gerçek zannettiler. Kendini yüksek, yüce, dokunulmaz varlıklar zannetmeye başladılar. Onun için biz bunları çıkarttık. Anayasa önerimizde bunlar yok. Biz yargıyı gökten yere indiriyoruz" diye konuştu.

Konuşmasının ardından salondaki avukatların sorularını yanıtlayan Mustafa Şentop, panelin ardından Edirne'den ayrıldı.

http://haber.gazetevatan.com/kendilerini-yuce-sandilar/532585/9/siyaset
#407
Dili boğazına kaçmış yaralıyı boğazında delik açarak kurtardı



Sakarya'nın Akyazı İlçesinde hafif ticari araçla çarpışan motosiklet sürücüsü Behçet Çelik kazada yaralanırken, dili boğazına kaçtı. Kazayı gören kadın doktor, yaralıyı boğazında delik açarak kurtardı.

Tesadüfen olay yerinden geçen doktor Bircan Yarıcı, yaralının dilini çıkaramayınca, boğulmaması için boğazını kesici aletle delip hayatta kalmasını sağladı. Yaralı daha sonra gelen 112 ambulansı ile hastaneye kaldırıldı.

Akyazı ilçe merkezinde dün akşam saatlerinde meydana gelen kazada, Behçet Çelik yönetimindeki 54 HV 173 plakalı motosiklet, önünde gitmekte olan Ahmet Sapoğlu'nun kullandığı 54 HC 015 plakalı hafif ticari araca çarptı. Motosiklet sürücüsü çarpmanın şiddetiyle aracın altına girdi.

DİLİNİ ÇIKARAMAYINCA BOĞAZINI DELDİ

Kazada motosiklet sürücüsü Behçet Çelik başından aldığı darbeler sonrasında ağır yaralandı. Kazayı gören diğer vatandaşlarla birlikte olay yerine gelen Akyazı 2 Nolu Aile Sağlık Merkezi doktorlarından Bircan Yarıcı, motosiklet sürücüsüne ilk müdahaleyi olay yerinde yaptı. Sürücünün kaza sonrasında dilinin boğazına kaçtığını ve nefes alamadığını belirleyen kadın doktor, önce dili çıkarmak için çevre esnafından bir kaşık bulmalarını istedi. Kaşık bulunamayınca yaralının kaybedilme tehlikesi nedeniyle Dr. Yarıcı onun nefes almasını sağlayıp, hayatta kalabilmesi için son çare olarak boğazını delmekte buldu. Yaralı daha sonra olay yerine gelen 112 acil sağlık ekiplerine teslim edilirken, Doktor Bircan Yarıcı yaptığı müdahaleleri de onlara anlattı.

Akyazı Devlet Hastanesi'nde müdahalesi yapılan motosiklet sürücüsü, daha sonra Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevkedildi. Yaralı motosiklet sürücüsü Çelik'in sağlık durumunun düzelmekte olduğu belirtildi.

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1017584-dehsete-dusurdu-ama-hayata-dondurdu



Dil boğaza kaçarsa ne yapılmalı?

Dilin normal koşullarda boğaza kaçması söz konusu değildir. Bu ifade; dilin istem dışı olarak geriye doğru hareketi olarak tanımlanabilir. Alerjik reaksiyonlarda dilde ödem (şişme), kafa travması veya bayılma sonucu dilin boğazın ve solunum yolunun girişine doğru kayması (kaslardan yapılmış bir organ olduğundan tonusunu -kasılma gücünü- kaybetmesi) sonucunda böyle bir durum ortaya çıkabilir. Aşırı kilolu kişilerde de büyüklüğü nedeni ile dil solunum yolu girişinde tıkayıcı (obstrüktif) etki yaparak horlama ve nefes durmasına yol açabilir. Dilin solunum yolunu tıkamasını önlemek için dil öne doğru çekilerek varsa plastik ağızyolu ağıza yerleştirilir.

Oksijen olmazsa hücreler kaçınılmaz olarak ölürler. Beyin hücreleri oksijene en duyarlı olanlardır; genellikle oksijensizliğe 3 dakika dayanabildiği kabul edilir. Kalp hücreleri oksijensizliğe 20-30 dakika dayanabilirler. Deri ve tırnaktaki hücreler oksijensizliğe en çok dayanan hücrelerdir. Solunum dakikada 12-20 kez olur ve beyin sapı tarafından kontrol edilir. Solunum yolu tıkanırsa 2 dakika içinde bilinç kaybı olur. 5-10 dakika içinde de kalp durur. Bu sebeple dilin soluk yolunu tıkaması vakalarında son derece hızlı hareket edilmelidir.
#408
Güney Kore kökenli bir ABD vatandaşı, eczaneden aldığı teslimat makbuzunda Asyalılarla ilgili alaycı ifadeler yer aldığı gerekçesiyle tazminat davası açtı.

Avukat Susan Lask, müvekkili Hyun Lee'nin 7 Şubat'ta Egg Harbor City'deki CVS eczanesinden aldığı teslimat makbuzunun isim hanesinde 'Ching Chong Lee' şeklinde alaycı bir ifadenin yazıldığını fark ettiğini kaydetti.

Bunun üzerine CVS müşteri hizmetlerine şikâyet başvurusunda bulunan Hyun Lee'ye, benzer bir olayın yeniden yaşanmaması için çalışanların özel bir eğitimden geçirileceği belirtildi.

Avukat Susan Lask ise yaptığı yazılı açıklamasında, böyle bir eğitimle ayrımcılığın önüne geçilemeyeceğini, çalışanın işten çıkarılması gerektiğini vurguladı.

16 Nisan'da Camden Federal Mahkemesi'nde dava açan avukat, müvekkili için 1 milyon dolar tazminat talebinde bulundu.

CVS'in sözcüsü Mike DeAngelis devam eden yasal süreç nedeniyle açıklama yapmak istemediklerini, ancak firmanın ayrımcılığa karşı bir tutum izlediğini kaydetti.

'Ching Chong' ABD'de Asyalılara yönelik ayırımcı bir aşağılama sıfatı olarak kullanılıyor.

KAYNAK: DW Türkçe
http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/04/22/irkci-ifadeye-milyon-dolarlik-tazminat
#409


ADALET Bakanı Sadullah Ergin, adli tatilin kaldırılmayacağını ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ışığında yasa hazırlandığını açıkladı.

Ergin, "İptal kararının yürürlüğe gireceği 1 Temmuz'a kadar yasa yetişecek. Daha önümüzde zaman var" dedi. Hükümet son anda bir değişiklik yapmazsa, adli tatil iptal edilen KHK'da olduğu gibi bu yıl da 20 Temmuz 1 Eylül arasında yapılacak. Tüm adliyelerde aynı anda uygulanan nöbetçiler dışında hakim ve savcıların toplu izin kullandığı yap-boz tahtasına dönen adli tatil, bu yıl yasal boşluk yüzünden sorun oldu. Adalet Bakanlığı, adli tatilin 20 Temmuz-1 Eylül arasında uygulanmasını öngören 650 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) iptali ve bu kararın da 1 Temmuz'da yürürlüğe girecek olması yüzünden yeni yasa hazırlıyor. Bakanlık bu çalışma öncesinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndan, 17 Ocak tarihli yazısıyla da Ankara, İstanbul ve İzmir başsavcılıkları ve Adalet Komisyonlarından adli tatil konusunda görüş istemişti. Bazı yargı mensupları "adli tatil tamamen kaldırılsın" görüşünü savunuyor. Görüşler ışığında iptal kararını yeniden değerlendiren bakanlık, "Adli tatil müesesesi kalsın, KHK'da iptal edilen hükümler yasayla düzenlensin" kararı verdi. Yasa çalışmasının ise hâlâ sürdürüldüğü belirlendi.

YAP-BOZ TAHTASI

Daha önce 20 Temmuz-5 Eylül arasında 48 gün süreyle uygulanan adli tatil, 2005'ten itibaren 36 güne indirilmişti. Adli tatil 7 yıl süreyle kısaltılmış haliyle uygulanmıştı. Ancak adli tatilin bu haliyle yargılamayı hızlandırmadığı aksine geciktirdiğinini savunan bazı savcı-hakimlerin talepleri doğrultusunda, bu süre 8 Ağustos 2011 tarihli 650 sayılı KHK ile 20 Temmuz-1 Eylül olarak düzenlenmişti. CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, 18 Temmuz 2012'de KHK'nın adli tatile dayanak olan hükümlerini de iptal etmişti. Ancak yürürlüğü durdurulmadığı için geçen yıl adli tatil etkilenmemişti. AYM, 1 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete'de kararı yayımlandığı için adli tatile iptal de 6 ay sonra 1 Temmuz 2013'te yürürlüğe girecek.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23111906.asp


Anayasa Mahkemesi'nin konuyla ilgili iptal kararına BURADAN ulaşabilirsiniz.
#410
Ergenekon davasının gizli tanığı tuhaf bir iddia ortaya attı. Özal davasına bakan mahkemeye gönderilen iddia dosyaya alındı: "Özal'ı, uygunsuz fotoğraflarıyla şantaj yapılan eşi Semra Özal zehirledi. Uygunsuz fotoğrafları vardı..."

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili açılan davanın dosyasına Ergenokan davasının gizli tanığı 'Selçuk'un, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği dilekçe girdi. Dilekçede, "Turgut Özal'ı, Semra Özal'ın zehirlediği" ifadesi de yer aldı.

Vatan gazetesinden Çınar Özer'in haberine göre; hukukçuların adil yargılama ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla eleştirdiği gizli tanık ifadelerine dayanan dava dosyasında ilginç iddiaların yer aldığı ifade 5 Aralık 2012'de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 10 sayfalık dilekçe, el yazısının tanınmaması için mahkemece bilgisayara aktarıldı. Dilekçede şu iddialar yer aldı:

MGK, CIA, MOSSAD
"Savaş isimli şahıs bana, Turgut Özal'ın ölümünün zehirlenme yoluyla düzenlenen planlı bir suikast olduğunu, Semra Özal'ın bir takım kişilere uygunsuz beraberlikleri, bilgi ve görüntüleri kullanılarak şantaj yaptırıldığını, bu olayın içerisinde kendisinin de yer aldığını, hatta suikast işinin MGK'da yer alan birçok komutanın yönlendirmesiyle Teoman Koman'ın, MİT ve JİTEM'de yetkilendirilerek gerçekleştiğini, olayın CIA ve MOSSAD'ın bağlantı ve katkılarıyla yapıldığını, aynı şekilde güvendiğimiz İrfan, Ahmet ve isimlerini net bilmediğim 3-5 kişilik arkadaş grubu ortamında söyledi."

SAVAŞ YARBAY DEMİŞ Kİ...
"CIA ve MOSSAD yardımının orada bulunan Ahmet ismindeki arkadaşın 'Bu nasıl iş MOSSAD, CIA var' demesi üzerine Savaş Yarbay, 'T.C. NATO üyesi ülkedir. Bu nedenle CIA ve MOSSAD birçok zaman ülkemiz yararına olacak operasyonlarda bizlerin hizmetinde bilgisinde çalışmıştır, çalışacaktır' açıklamasında bulunarak tepkileri bertaraf etmiştir."

BEHÇET OKTAY İDDİASI
"Savaş Yarbay'dan duymuş olduğum diğer bir husus da, Ahmet Özal'a hemşerisi olan Özel Harekâtçı Behçet Oktay aracılığıyla haber gönderilmiş, 3-5 milyon dolar vermesi karşılığında Turgut Özal'ın öldürülmesine ilişkin bilgi verileceği, aile içinden de birinin bu işin içinde kullanıldığı söylenmiş. Ahmet Özal para vermeyi kabul etmeyerek, 'Babamız normal yollardan öldü. Benim ailemin içine bu işi yapacak kimse olamaz. Siz bana kim olduğunu söylerseniz, gerekli parayı verir, bu olayı sonsuza kadar kapatırım' demiş. Ahmet Özal'ın böyle demesi Oktay'ı rahatsız etmiş. Savaş Yarbay'a 'Ben bu işte yokum bu iş bize zarar verebilir. Parayı verecek gibi değil', demesi üzerine bu plandan vazgeçmişler."

'ERSÖZ'DEN DUYDUM'
"Ben bu hususları daha sonra 2004 yılında Ankara Ümitköy Çay yollu mevki Atabilge sitesinde bulunan bir yerde Levent Ersöz'den de duydum. Ersöz kendi yapılanmaların üstünlüğü ve istihbaratın önemini anlatmak için 'Sizler Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiyi koynundaki kişiye zehirletiriz. Turgut Özal'ın karısı Semra Özal'a zehirlettik. Ona iki seçenek bıraktık ya rezil rüsva olup her şeyini kaybedecek ya da bizim istediğimizi yapacaktı' dedi."

GÜNER VE YAMAK'IN ADI
Gizli tanık Selçuk, şu iddialarda da bulundu: "Özal'ın kanı değiştirilmesi gibi bir takım delillerin yok edilmesi, suikastın yapılmasında yardımcı tim olarak yer almış. Paniği Deniz Tabip, Kemal Yamak, Aslan Güner gibi komutanlar temaslarıyla önlemiş. Ambulans ve tüm ilk yardım olanaklarını, Özal'ın ölmesi için saydığım isimlerin ayarlamış olduğunu Savaş Albay söyledi."

SAÇ TELLERİ VE 'SAKİN OL' TAVSİYESİ
'Selçuk' mahkemeye, 14 Aralık 2012 tarihinde gönderdiği 4 sayfalık dilekçede ise şunları iddia etti: "O dönem Savaş Albay'ın anlattığından emin olduğum diğer bir husus da; Özal'ın ölümünün ardından zehirlenme ortaya çıkmasın diye Semra Özal'a, zehirlenmeden önce Turgut Özal'dan temin edilen saç tellerinin verildiği. Zaman kazanmak için saç tellerini verebilirsin denilip riskin olmayacağını söylemiş, bu işin kendi kaderini de oluşturacak bir durum olduğu için sakin ve panik olmadan gelebilecek tüm sorulara soğukkanlılıkla cevap vermesi tavsiye edilerek Semra Özal ikna edilmiş."

Kaynak: Vatan
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/04/23/turgut-ozali-esi-zehirledi
#411
Adalet Bakanlığı, Adli Sicil Yönetmeliği'nde yaptığı düzenleme ile birlikte artık adli sicil kayıtları internetten sorgulanabilecek

Adalet Bakanlığı , Adli Sicil Yönetmeliği 'nde bir takım düzenlemeler yaptı. Düzenleme ile adlî sicil bilgileri merkezî adlî sicilde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nce, mahallî adlî sicillerde cumhuriyet başsavcılıklarınca, kaymakamlıklarca, yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca verilecek.

Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve yetkileri kapsamında, mevzuatın adlî sicil ve arşiv kaydı alınmasını öngördüğü hâllerde, Adalet Bakanlığı'nın izniyle, kendi iş ve işlemlerine esas olmak üzere ve sadece o iş ve işleme münhasır olarak, ilgili kişiler hakkında, Adlî Sicil Paylaşım Sistemi'nden sorgulama yapabilecek.

Gerçek kişiler, kendileriyle ilgili adlî sicil ve arşiv kaydını, güvenli elektronik imza veya güvenli kimlik doğrulama araçlarını kullanarak sorgulayabilecek. Sorgulama sonucu oluşturulan elektronik imzalı doğrulama kodunu da içeren adlî sicil ve arşiv kaydı belgesi, elektronik ortamda ilgilisine güvenli şekilde ulaştırılacak.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veritabanındaki bilgilerin tamamı hiçbir kuruma veya kişiye verilemeyecek. Adlî Sicil Paylaşım Sistemi'nin işletilmesinde, kanunlarda ve uluslararası sözleşmelerde yer alan özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler esas alınacak. Kamu kurum ve kuruluşları, adlî sicil bilgilerinin gizliliğini korumakla yükümlü olacak. Adlî Sicil Paylaşım Sistemi'ne erişecek kamu kurum ve kuruluşları ile bağlantı, e-devlet kapısı üzerinden veya noktadan noktaya iletişim şekillerinden biri kullanılarak sağlanacak. Veri iletişiminin doğru, hızlı, kesintisiz ve güvenli olması için gerekli tedbirler alınacak.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanından 7 gün 24 saat hizmet verilecek.

CİHAN
http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Adli-sicil-kayitlarina-ulasmak-artik-cok-kolay-olacak/993837/



20 Nisan 2013 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 28624
Adalet Bakanlığından:

ADLÎ SİCİL YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK


MADDE 1 – 7/9/2005 tarihli ve 25929 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adlî Sicil Yönetmeliğinin 3 üncü maddesinde yer alan "Talî Karar Fişi" tanımı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, "Bilgi İstek Fişi" tanımı yürürlükten kaldırılmış ve aynı maddeye aşağıdaki tanım eklenmiştir.

"Talî Karar Fişi (Ek-2): Ceza fişiyle adlî sicile bildirilmiş olan hüküm ve kararlarda değişiklik yapan kararlar ile etkin pişmanlık, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının bildirileceği fişi,"

"Adlî Sicil Paylaşım Sistemi: Genel Müdürlük tarafından merkezî veri tabanından ayrı olarak elektronik ortamda tutulan, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerin istifadesine sunulan sınırlandırılmış adlî sicil kayıtlarını içeren ve bunların belirlenen şartlar çerçevesinde paylaşımını sağlayan sistemi,"

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"Madde 6 – Doğrudan merkezî adlî sicile gönderilecek bilgiler;

Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla; Yargıtayın özel kanun hükümleri uyarınca yaptığı yargılama sonunda verdiği mahkûmiyetlere dair kararlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca,

Türk vatandaşları hakkında yabancı mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının Türk hukuku bakımından doğurduğu hak yoksunluklarına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece verilen kararlar, Cumhuriyet başsavcılıklarınca,

İlgili yasaları gereği savcılık ve mahkemelerce verilen düşme ve ortadan kaldırma kararları, o yer Cumhuriyet başsavcılıklarınca,

gönderilir.

Mahallî adlî sicillere gönderilecek bilgiler;

Kanunun 4 üncü maddesinde belirtilen kararlarla ilgili olarak düzenlenecek ceza ve tâlî karar fişleri,

Özel kanunlar ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 ve 231 inci maddeleri gereğince savcılıklarca verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesine, mahkemelerce verilen kamu davasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara dair tanzim edilecek talî karar fişleri,

kararı veren merci tarafından gönderilir.

İkinci fıkrada yer alan erteleme kararlarına dair adlî sicil bilgileri, sadece soruşturma ve kovuşturma konusu olan işler nedeniyle savcılıklar ve mahkemelerce istenildiğinde verilir.

Mahkemeler tarafından kararlara uygun olarak düzenlenen ceza ve tâli karar fişleri, üç gün içerisinde mahkemenin bulunduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. Cumhuriyet başsavcılıkları mahkemelerden gönderilen ceza ve tâli karar fişleri ile kendilerince düzenlenecek talî karar ve yerine getirme fişlerini üç gün içerisinde, bilgi işlem sistemi kurulmuş ise mahallî adlî sicile; kurulmamış ise, o yerin bağlı bulunduğu ağır ceza merkezindeki mahallî adlî sicile gönderir.

Askerî mahkemelerden verilip infaz için Cumhuriyet başsavcılıklarına gönderilmiş mahkûmiyet kararlarına ilişkin ceza ve tâli karar fişleri Cumhuriyet başsavcılıklarınca düzenlenerek ilgili makamlara gönderilir."

MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 10 – Adlî sicil bilgileri, merkezî adlî sicilde Genel Müdürlükçe; mahallî adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca; kaymakamlıklarca; yurtdışında elçilik ve konsolosluklarca verilir."

MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 12 nci maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Özel kanunlarda gösterilen hâllerde ilgili kamu kurum ve kuruluşları,"

MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 13 – Arşiv kayıtları;

İlgilinin ölümü üzerine,

Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,

Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,

Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması hâlinde, bu suçtan mahkûmiyete ilişkin adlî sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın,

Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi hâlinde, önceki mahkûmiyet kararına ilişkin adlî sicil ve arşiv kaydı,

Genel Müdürlükçe tamamen silinir.

Birinci fıkrada belirtilen hâllerde silme işlemi, Genel Müdürlüğün teklifi ve Bakanın onayı ile kurulan komisyonca re'sen yapılır."

MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adlî sicil ve arşiv bilgisi sorgulama yetkisi

Madde 15 – Bir suça ilişkin soruşturma ve kovuşturma kapsamında adlî sicil ve arşiv kayıtlarında;

Mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık doğrudan doğruya,

Kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları Adalet Bakanının onayı ile,

sorgulama yapabilirler.

Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve yetkileri kapsamında, mevzuatın adlî sicil ve arşiv kaydı alınmasını öngördüğü hâllerde, Adalet Bakanlığının izniyle, kendi iş ve işlemlerine esas olmak üzere ve sadece o iş ve işleme münhasır olarak, ilgili kişiler hakkında, Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden sorgulama yapabilir.

Gerçek kişiler, kendileriyle ilgili adlî sicil ve arşiv kaydını, güvenli elektronik imza veya güvenli kimlik doğrulama araçlarını kullanarak sorgulayabilirler. Sorgulama sonucu oluşturulan elektronik imzalı doğrulama kodunu da içeren adlî sicil ve arşiv kaydı belgesi, elektronik ortamda ilgilisine güvenli şekilde ulaştırılır.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veritabanındaki bilgilerin tamamı hiçbir kuruma veya kişiye verilemez.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminin işletilmesinde, kanunlarda ve uluslararası sözleşmelerde yer alan özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler esas alınır. Kamu kurum ve kuruluşları, adlî sicil bilgilerinin gizliliğini korumakla yükümlüdürler.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişecek kamu kurum ve kuruluşları ile bağlantı, e-Devlet Kapısı üzerinden ve/veya noktadan noktaya iletişim şekillerinden biri kullanılarak sağlanır. Veri iletişiminin doğru, hızlı, kesintisiz ve güvenli olması için gerekli tedbirler alınır.

Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilerin, Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişimleri, internet tarayıcıları veya internet servisleri üzerinden gerçekleştirilir.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yapılabilecek sorgulamalar, sorgulama sonucu olarak gönderilen bilgiler, kamu kurum ve kuruluşlarının erişeceği internet servisleri ve gerçek kişilerce erişilebilecek internet sayfaları, Genel Müdürlükçe belirlenir ve verilen yetkiler dışında işlem yapılması ve bilgi alınması engellenir.

Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanından yedi gün - yirmidört saat hizmet verilir.

Genel Müdürlük, Adlî Sicil Paylaşım Sistemine erişecek kamu kurum ve kuruluşları kullanıcıları ile gerçek kişilerin kontrol edilmesi, verilen yetki çerçevesinde bilgi alınması ve gerekli bilgilerin Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanında tutulması için her türlü tedbiri alır. Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yapılan her türlü işlemin tarihi, saati, işlemi yapan birim ve kullanıcı, yapılan sorgulama bilgileri izleme bilgisi olarak tutulur. Tutulan izleme bilgisi sorgu sonucunu da içerir.

Adlî Sicil Paylaşım Sisteminden yararlanmak isteyen kamu kurum ve kuruluşlarının, Bakanlığa yazılı olarak başvurması ve başvurularda, talep edilen bilgilerin kullanılma gerekçesinin ve yasal dayanağının belirtilmesi zorunludur.

Bakanlık, Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanında tutulan bilgileri, bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara göre Bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşları arasında yapılacak protokol çerçevesinde paylaşıma açabilir. Bu bilgilerin protokollerde belirtilen esaslar doğrultusunda kullanılması zorunludur.

Onikinci fıkrada belirtilen protokolde aşağıda belirtilen hususlara yer verilir:

Kamu kurum ve kuruluşları ve kullanıcıların yetkileri,

Bilgilere erişim şekli,

Bilgilere erişim süresi,

Kamu kurum ve kuruluşlarının Adlî Sicil Paylaşım Sistemi veri tabanını kullanma amacı,

Sorumluluk,

Eğitim,

Taraflarca uygun görülecek diğer hususlar.

Sorgulamanın usul ve esasları Bakanlık ile sorgulama talep eden kamu kurum ve kuruluşları arasında yapılacak protokolde belirlenir."

MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin Ek-4'ü ve Ek-5'i yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 8 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 9 – Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.
#412
         Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), Myanmar'da yaklaşan musonlar dolayısıyla, yerinden edilmiş Arakanlıların barınma sorunları konusunda acil eylem çağrısında bulundu.

         BMMYK Sözcüsü Adrian Edwards, Cenevre'de yaptığı basın toplantısında, Myanmar'ın Arakan (Rakhine) bölgesinde bir-iki hafta içinde mevsimsel yağışların başlayacağına dikkat çekti. Yağışların ortaya çıkaracağı insani yıkıma işaret eden Edwards, BMMYK'nın Arakan'da yerinden edilmiş olarak yaşayan halkın içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesi amacıyla acil eyleme geçilmesi ve bölgeye mali desteğin artırılması çağrısında bulunduğunu bildirdi.

         Edwards, BMMYK'nın, sel baskını olasılığının yüksek olduğu yerlerde yaşayan yaklaşık 60 bin yerinden edilmiş insanın karşı karşıya kaldığı riskten ciddi endişe duyduğunu kaydetti.

         Bölgede mayıs ayından başlayarak eylüle kadar süren musonlar, yoğun yağışlara ve kasırgalara neden oluyor.

         Arkan'da en kritik yerleşim alanlarının deniz kıyılarında olduğuna işaret eden Edwards, yağışların bölgede, barınmanın yanı sıra temizlik ve sudan kaynaklanan hastalık riskini de artıracağını belirtti.

         Edwards, bölgedeki çadırlarda yaşayan binlerce insanın, orta şiddetteki yağmurlarla bile başa çıkamayacağını kaydetti.

         BMMYK ve ortaklarının Myanmar hükümetine, Arakan'daki barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına öncelik vermesi çağrısı yaptığını anımsatan Edwards, bu amaçla yeterli alanın bir an önce ayrılması, su ve temizlikle ilgili olanakların sağlanması gerektiğini bildirdi.

         Edwards, BMMYK'nın yağmurlar başlamadan önce taahhütlerini yerine getirmesi için de acil olarak ek mali kaynağa ihtiyaç duyduğunu belirtti.

         (AA)
http://www.zaman.com.tr/dis-haberler_bmden-arakan-icin-acil-eylem-cagrisi_2080349.html
#413


İzmir'de, 2007 yılında gözaltına alınan iki genci savunmak üzere geldiği karakolda yumruk ve tekmelerle dövülüp kelepçelenen, muayene için götürüldüğü hastanede doktor tarafından "Abartıyorsun" denerek, "darp yoktur" raporu verilen, Adalet Bakanlığı'ndan izin alınmaksızın 'memura direnme ve hakaret' suçundan dava açılan Avukat M.R.'nin hukuk savaşı altıncı yılın sonunda karşılık buldu.
Avukata işkence altı yıl sonra ağır cezaya gitti

Haber: İSMAİL SAYMAZ - ismail.saymaz@radikal.com.tr

Avukat M.R. ile dört polis ve bir doktorun beraber yargılandığı davada asliye ceza mahkemesi hâkimi, bu suçun işkenceye girebileceğini, doktora atfedilen 'evrakta sahtecilik' suçunun da ağır cezalık suç olduğunu belirterek, görevsizlik kararı verdi ve evrakı ağır ceza mahkemesine yolladı.

İzmir 'de 9 Eylül 2007'de iki gencin izinsiz pankart açtıkları savıyla gözaltına alınıp Fuar'daki Asayiş Şubesi'ne götürülmesi üzerine Avukat M.R. de karakola gitti. İddiaya göre 4. Sınıf Emniyet Müdürü Ayhan Gökdeniz, "Görüştürmeyiz" diyerek, M.R.'yi itti. Ardından bir polis, avukatı göleğinden tutup yere düşürüldü. M.R. bir grup polis tarafından yerde tekmelerle dövülüp kelepçelendi. Kelepçelendikten sonra bir buçuk saat o halde bekletildi. Bu haldeyken ensesine vuruldu, bacaklarının arasına tekme atıldı, sık sık küfredildi.

DOKTOR: ABARTIYORSUN!

İzmir Barosu'nda görevli avukatlar Bahattin Özdemir ve Mehmet Bayraktar yardım için geldi. Komiser Gökdeniz, avukatları içeri almak ve M.R. ile görüştürmek istemedi. Avukatların ısrarı üzerine Gökdeniz, Özdemir'e dönerek, "Seni de gözaltına alırım" dedi. Ardından Gökdeniz, 20 kadar polis çağırdı. Polisler iki avukatı çembere aldı. Yer yer küfür ve hakaret edildi. Buna rağmen avukatlar M.R. ile görüşmekten vazgeçmedi. Polis, görüşmeye izin verse de M.D.'nin kelepçesini çözmedi, Özdemir'i itti.

Daha sonra M.R., önce Basmane Polis Merkezi'ne, ardından da Alsancak Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Muayene sırasında Doktor Cumhur Yılmaz, "Abartıyorsun, karşılıklı tartışmışsınız" dedi. M.R., doktorun etik ilkelerini hatırlatınca muayene kesildi ve doktor, polisleri çağırıp "Götürün bunu" dedi. Ardından "Herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadı" şeklinde rapor düzenledi. M.R., ertesi gün saat 01.30 sularında serbest bırakıldı. İlk iş olarak Adli Tıp Kurumu'na başvuran M.R.'de, "sağ kol iç yüzde açık kırmızı mor renkte ekimoz, göğüs sağ yanı dış yüzde morluk, sıyrık, sağ el bileğinde morluk ile sol dirsek ön yüzde açık kırmızı mor renkte ekimoz" saptandı. M.R. de bu raporla şikayetçi oldu.
Polislerin iddiasına göre M.R., yetkisi olmadığı halde karakola gelmiş ve "İki kişi almışsınız, niye aldınız, çekilin, onlarla görüşeceğim" demişti. Komiser Gökdeniz'in yanıt vermesi sonrasında "Siz kim oluyorsunuz, terbiyesizler" diyerek saldırmıştı.

ALTI YIL SONUNDA AĞIR CEZAYA

Yargılama süreci de en az gözaltı günü gibi çileli geçti. M.R. avukat olmasına rağmen Adalet Bakanlığı'ndan izin alınmaksızın 'görevi yaptırmamak için direnme ve memura hakaret' suçundan; Komiser Ayhan Gökdeniz ile polis memurları Mehmet Çelik, Adem Çon ve Mevlüt Emre Dağaslan'a 'kasten yaralama ve hakaret'ten ve Doktor Cumhur Yılmaz için de 'evrakta sahtecilik' iddiasıyla 2008 yılında ayrı ayrı dava açıldı.

İki dava altı yılın sonunda İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nde birleştirildi. Hakim Mehmet Sayar, geçen 6 Mart'ta aldığı kararla, M.R.'ye yönelik davranışın 'işkence' kapsamına girebileceğini kaydederken, Doktor Cumhur Yılmaz'ın işlediği iddia edilen 'evrakta sahtecilik' suçunun da ağır ceza kapsamında kaldığını belirterek, her iki suç açısından görevsiz olduğunu savundu ve dosyayı ağır ceza mahkemesine gönderdi.

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1130310&categoryid=77
#414
Erzurum'da erkek yeğenine tecavüz ettiği gerekçesiyle Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 56.5 yıl hapse mahkum olan ağabeyleri Suat D.'ye verilen cezayı adliye önünde nüfus cüzdanlarını yakarak protesto eden Harun ile Soner D. kardeşler, mahkeme heyetine onur ve saygınlıklarını rencide edecek şekilde küfür ve hakaret etmek suçlarından toplam 4 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.

NÜFUS CÜZDANLARINI YAKIP PROTESTO ETMİŞLERDİ

Ağabeyleri ile ilgili kararın açıklanmasının ardından kardeşleri 30 yaşındaki Harun ile 22 yaşındaki Soner D., mahkeme salonunda başkan ve heyete küfredip, hakaret ve tehditte bulundu. İki kardeş, adliye sarayı önünde de nüfus cüzdanlarını yaktı ve tehditlerini sürdürdü. Mahkeme heyetinin talebi üzerine gözaltına alınan iki kardeş, tutuklanarak ağabeylerinin tutulduğu Erzurum E Tipi Cezaevi'ne gönderildi. İki kardeşin tutuklu kalmasına yapılan itiraz sonucu cezaevinde 5 gün kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

"O GÜN VERİLEN KARARA SİNİRLENDİK, ÖZÜR DİLERİZ"

Erzurum 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasında tutuksuz yargılanan iki kardeş, kamu görevlilerine, görevlerinden dolayı onur ve saygınlıklarını rencide edecek şekilde küfür ve hakaret suçlarından karar duruşmasına çıkan Harun D. ve Soner D. yaptıklarından pişman olduğunu belirterek, "O gün verilen cezaya çok öfkelendik. Sinirlerimize hâkim olamadık. Özür dileriz" dediler.

İKİ KARDEŞE 2'ŞER YIL 9 AY HAPİS CEZASI

Mahkeme kardeşleri, adliye önünde mahkeme heyetini oluşturan başkan ve üye hâkimlerin görevlerinden dolayı, onur ve saygınlıklarını rencide edecek şekilde küfür ve hakaret etmek suçlarından toplam 4 yıl 2'şer ay hapis cezasına mahkûm etti.

Mahkemece verilen hapis cezalarının Yargıtay tarafından onanması halinde cezaevine girecekler.

İhlas Haber Ajansı
http://www.iha.com.tr/adliye-onunde-nufus-cuzdanlari-yakan-iki-kardese-4-yil-2ser-ay-hapis-cezasi-20130419AW000582-erzurum-haberi
#415


ALİ CANSEV - İSTANBUL

Merhum Başbakan Adnan Menderes'in yargılandığı dönem avukatlığını yapan 89 yaşındaki Burhan Asri Apaydın kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurlandı. Burhan Apaydın, Yassıada'da yapılan yargılamada Adnan Menderes için 'Yere düşmekle sakıt olmaz cevher kadrü kıymetten' sözlerini söylemişti. Bu sözlerin ardından mahkeme salonunda bulunanlar tarafından yuhalanmış, ve nihayetinde de tutuklanmıştı.

Adnan Menderes'in Yassıada'da yargılandığı dönem avukatlığını yapan Burhan Apaydın önceki gün hayatını kaybetti. Apaydın için bugün Teşvikiye Camii'nde öğle namazına müteakip cenaze namazı kılındı. Cenaze namazına sanatçı Tarık Akan, Zafer Algöz, eski İstanbul Valisi Kutlu Aktaş, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, eski TBMM başkanlarından Hüsamettin Cindoruk, DP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kara ve Apaydın'ın çok sayıda seveni katıldı.

Burhan Apaydın'ın eşi Beyhan Apaydın cami avlusunda taziyeleri kabul etti. Tabutu Türk bayrağına sarılı olan Apaydın için devlet töreni yapıldı. Apaydın, kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Türkiye'nin çok önemli bir hukukçuyu kaybettiğini belirten Beyhan Apaydın, "Umuyorum, Orhan ve Burhan Apaydın gibi değerli hukukçularımız olur. Gerçekten bir efsaneydiler. Hayatlarını hukuka adamış ve bu uğurda büyük bedeller ödemiş insanlardı." dedi.

Burhan Apaydın'la 1960 yılında Yassıada'da birlikte savunma yaptıklarını dile getiren Hüsamettin Cindoruk, "Çok cesur, değerli bir avukat ve hukukçuydu. Sıkıyönetim döneminde Balmumcu Cezaevi'nde tutuklu kaldık. Onun tutukluluğu uzun sürdü. Ben iki ay sonra tahliye oldum. Burhan Bey 9 ay tutuklu kaldı. Sonra Adalet Partisi'nden milletvekili oldu. 1991'de milletvekili seçildi. O zamandaki mahkemeler adil mahkemelermiş. Apaydın'ı tahliye etti ve Apaydın meclise geldi. Kendisi vatansever biriydi. Ailesine başsağlığı diliyorum." ifadelerini kullandı.

Apaydın'ın ölümünden dolayı çok üzgün Tarik Akan da "Herkesin başı sağolsun." diye konuştu.

(CİHAN)
www.zaman.com.tr/gundem_burhan-apaydin-son-yolculuguna-ugurlandi_2081018.html
#416
YAKUP ÇETİN - İSTANBUL

Danıştay'ın avukatlara getirdiği başörtüsü özgürlüğüne rağmen karara direnerek hukuku çiğneyen hâkimlerle ilgili ilk şikâyet yapıldı.

Başörtüsüyle duruşmaya giren Fadime D. hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunan İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi Hâkimi Adnan Yılmaz, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikâyet edildi. Fadime D.'nin avukatı Bilal Çalışır tarafından Kurul'a sunulan dilekçede, kadın avukatın duruşmada alenen tahkir edildiği kaydedildi. Hâkimin mevzuatta suç olduğu yönünde bir hüküm olmamasına rağmen başörtülü avukat hakkında suç duyurusunda bulunarak TCK'nın 271. maddesi kapsamında suç uydurduğu vurgulandı. Hâkimin, görev sınırlarını aşarak ideolojik, önyargılı ve kasıtlı bir şekilde hareket ettiğine işaret edildi. Adnan Yılmaz hakkında 'Görevi kötüye kullanma', 'ayrımcılık', 'çalışma hürriyetini engelleme' gibi suçlardan işlem yapılması talep edildi. HSYK dışında savcılığa da suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden avukat Bilal Çoban, suç duyurusunun da savcılık tarafından HSYK'ya iletileceğini dile getirdi. Çoban, "Danıştay 8. Dairesi'nin açık kararı var. Müvekkilimin buna dayanarak duruşmaya girdi. Hâkimler, Danıştay kararına uymak zorunda. Biz şikâyetimizi hem HSYK hem de savcılığa yaptık. HSYK inceledikten sonra ilgili savcılığa gereğinin yapılması için göndermesi gerekiyor." dedi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_danistay-kararina-direnen-hakimlerle-ilgili-ilk-sikayet_2080000.html
#417


İstanbul Küçükçekmece'de lise öğrencisi Serap Eser'in (17) hayatını kaybettiği belediye otobüsüne molotoflu saldırıyla ilgili Çocuk Mahkemesi'nde görülen davada karar çıktı.

Mahkeme, 5 sanığı cinayet ve PKK üyeliği suçlarından toplam 24 yıl 2'şer ay hapis cezasına çarptırdı. 18 yaşından büyük iki sanık hakkında ise daha önce ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmişti. 8 Kasım 2009'daki saldırıdan sonra Serap Eser, 29 gün yoğun bakımda kalmış ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştı.

Lise öğrencisi Serap Eser'in 8 Kasım 2009 tarihinde dershane çıkışı evine gitmek için bindiği İETT otobüsüne Küçükçekmece'de bir grup terör örgütü sempatizanı tarafından molotof bombası atıldı. Yüzünde ağır yanıklar oluşan Eser, kaldırıldığı hastanede 29 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti. Olaya ilişkin süren soruşturma kapsamında 7 kişi gözaltına alındı. Sanıklardan Selman Akpınar ve Hamit Aksan, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada 24 Mayıs 2012 tarihinde, 'Devletin birliğini bozmak ve ülke topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırma amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemi gerçekleştirdikleri' gerekçesiyle ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Diğer 5 sanığın dosyası ise suç tarihinde yaşlarının 18'den küçük olduğu gerekçesiyle ayrılarak Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildi. Bakırköy 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde önceki gün görülen davada savcı esas hakkındaki mütalaasını verdi.

Savcı mütalaasında sanıkların PKK üyesi oldukları, mesaj ve görüşme kayıtlarına göre olay günü eylem için bir araya geldikleri ve otobüs durağı yakınında ateş yakarak molotof bombaları ile beklediklerini belirtti. Mütalaada, kapısı açılan otobüse ilk olarak sanıklardan R.S.'nin, daha sonra da diğer sanıkların molotof attıkları ve çıkan yangın sonucunda Serap Eser'in hayatını kaybettiği ifade edildi. Savcı Mehmet Yıldırmaz, sanıkların terör örgütü üyesi olma, kasten insan öldürme ve patlayıcı madde bulundurma suçlarından ayrı ayrı 5 yıldan 51 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmalarını talep etti.



Son savunmaları alınan sanıklar, suçlamaları kabul etmeyerek beraatlerini talep etti. Kürtçe tercüman eşliğinde savunmalarını veren sanıklardan M.D. olay günü bir düğünde olduğunu iddia etti. Kürt olduğu için bu suçların kendilerine isnat edildiğini öne sürdü. Sanık Ö.K. de dört yıldır tutuklu olduklarını, suçlamaların asılsız olduğunu ileri sürerek, tutukluluklarının uzun sürmesinin vicdani bir boyutunun olmadığını savundu. Sanık Ö.B ise ailesinin sürekli gözyaşı döktüğünü, davada hukuki boyutun aşıldığını ifade etti.

Mahkeme heyeti daha sonra kararını açıkladı. Heyet, sanıkların eylemleri ve Serap Eser'in ölümü arasında illiyet bağlantısı olduğu gerekçesiyle sanıklara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Ancak yaşlarının 18'den küçük olması gerekçesiyle ceza 21 yıla, mahkemedeki iyi halleri de göz önünde bulundurularak 17 yıl 6 aya indirdi. Ayrıca eylemi terör örgütü adına yaptıkları ve patlayıcı madde bulundurdukları gerekçeleriyle de ayrı ayrı 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldılar. Böylelikle sanıkların her birine toplamda 24 yıl 2 ay ceza verilmiş oldu.

http://www.zaman.com.tr/gundem_serap-eser-davasinda-ceza-yagdi_2080002.html
#418


Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz hakkında hazırlanan iddianame, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.

Mahkemenin, Özal'ın ölümüne ilişkin soruşturma yürüten TMK'nin 10. maddesiyle görevli Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in hazırladığı iddianameyi kabul etti.

Ancak mahkeme, henüz duruşma gününü belirlemedi.

İddianamede Ersöz, 765 sayılı TCK'nın "Cumhurbaşkanına suikasta" ilişkin 156. maddesi kapsamında suçlandı. İlgili maddede şöyle: "Reisicumhur hakkında suikastta bulunanlarla, buna teşebbüs edenler fiilleri teşebbüsü tam derecesinde ise ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasıyla, nakıs ise müebbet ağır hapis ile cezalandırılır."

Bir gün önce kabul etti

TMK'nın 10. maddesiyle yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in hazırladığı ve Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin, Özal'ın 20. ölüm yıl dönümünden bir gün önce kabul ettiği iddianamede, Semra Özal ve Ahmet Özal ise "müşteki" olarak yer aldı.

İddianamenin ilk sayfalarında Turgut Özal'ın hayatı özetlenerek,  "Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı seçilerek, görev başında hayatını kaybetmiş siyasetçi ve devlet adamıdır" ifadesi kullanıldı.

Suikast girişimi ve "uçak kazası"

İddianamede, "Maktulün Ölümünden Önce şahsına Yönelik Gerçekleştirilen EYlemler" başlığı altında, "Kartal Demirağ tarafından gerçekleştirilen suikast olayı" ve "Uçak kazası"na yer verildi.

Özal'a, 18 Haziran 1988'de Anavatan Partisi'nin 2. Olağan Kongresi'nde Kartal Demirağ tarafından suikast düzenlendiği ve sağ elinden yaralı olarak kurtulduğu belirtilen iddianamede, Demirağ'ın önce ölüm cezasına çarptırıldığı, sonra cezasının 20 yıla indirildiği anımsatıldı.

Turgut Özal'ın oğlu Tevfik Ahmet Özal'ın, 1 Nisan 2013 tarihli beyanı özetlendi. Buna göre Ahmet Özal, "babasına yönelik suikasttan 2-3 ay önce Başbakan olarak kendisine tahsisli olan TC-GAP uçağının İstanbul'dan Ankara'ya hareket edeceği sırada bir sesle bütün ışıklarının söndüğünü, 2. pilotun sigorta diye düğmeye basmasıyla ışıkların geri geldiğini, havalandıktan sonra Büyükada üzerinde aynı sorunun bir daha yaşandığını" ifade ederek, "kendisinin hobi olarak sivil pilot olması nedeniyle, babasının da kabul etmesiyle uçağı Yeşilköy Havalimanı'na döndürdüğünü, havalimanına gelmeden çok önce uçağın sağ motorunun durduğunu, elektriklerin kesildiğini, göstergelerin kaybolduğunu, telsiz konuşmalarının yapılamadığını, kule ile konuşamadıklarını, kabin içerisinde duman yükselmeye başladığını, herkesin panikleyip bağırmaya başladığını" anlattı.

"Uçağın denizin üzerinden çok alçak geçerek piste iniş yaptığını, kulenin inişten habersiz olduğunu, uçağın tekerlerinin patladığını" kaydeden Ahmet Özal, "pilotun 'Uçak infilak edecek, kaçın' iye bağırdığını, normal kapıyı açmak istediğini ancak basınç farkından dolayı açılmadığını ve en arka bagajların olduğu kargo kapısını açtıklarını" ifade etti.

Ahmet Özal, "korumaların babasını sarkıtarak aşağıya indirdiklerini, aşağıya atlayanlardan Basın Danışmanı Can Pulat ve Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk'ün sakatlandığını" bildirerek, "Olayın basında kısaca yer aldığını, uçağı satan firmanın rapor düzenlediğini ve uçağın havada patlama ihtimalinin yüzde 95 olduğunu, geri kalan yüzde 5 ihtimalle kendilerinin kurtulduğunu söylediklerini" aktardı.

"Bu olayın babasına yönelik suikast olabileceğini düşünmediklerini" söyleyen Ahmet Özal, "Ancak Kartal Demirağ tarafından silahlı suikast girişiminden sonra bu olayın da bir suikast girişimi olabileceğini değerlendirdiklerini" belirtti.

Gizli tanıkların ifadeleri

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede, Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin Devlet Denetleme Kurulu ve İstanbul Adli Tıp Kurumu'nca hazırlanan raporlar ve gizli tanıklar İlker Çınar'ın, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı'na, "Selçuk"un ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği ifadeler özetlendi.

İddianameye göre, ifadesinde, 1993'ten itibaren, Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisinde yer alan TUSHAD'a bağlı Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'nda görev yaptığını belirten Çınar, Beyaz Kuvvetler'in operasyonel bir birim olmadığını belirtti.

Operasyonel olan Siyah Kuvvetler'in ise halk arasında bulunduğunu ve görevinin farklı grupları karşı karşıya getirerek ortamı germek olduğunu iddia eden Çınar, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde bulunan JİTEM'in de TUSHAD tarafından kontrol edildiğini ve infazlar yaptığını ileri sürdü.

Operasyonlar başladıktan sonra, Beyaz Kuvvetler, Siyah Kuvvetler ve JİTEM'in, Ergenekon Terör Örgütü'nün bir parçası olduğu sonucuna vardığını ifade eden Çınar, Ergenekon kapsamında yargılanan Hurşit Tolon'un, TUSHAD'ın başında ve emekli olduktan sonra bile etkin konumda bulunduğunu savundu.

Sanık Levent Ersöz'den eğitim aldığını iddia eden Çınar, Özal'ın suikast sonucu öldüğünü, TUSHAD'a girdikten sonra yapılan konuşmalarda duyduğunu ileri sürdü. Çınar, Turgut Özal'ın, kalp krizine yol açacak polonyum 210 ve amerikyum 241 radyoaktif ilaçları verilerek öldürüldüğünü öne sürdü.

"Cumhurbaşkanını da zehirletiriz"

Gizli tanık "Selçuk" da ifadesinde, Levent Ersöz'ü tanıdığını belirterek, bir konuşmada Ersöz'ün, "Biz gerektiğinde cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişiyi de zehirletiriz, öldürtürüz" dediğini duyduğunu iddia etti.

"Selçuk", Özal'ın ölümüne ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yazdığı dilekçede de jandarma istihbarata çalıştığı dönemde, yarbay rütbesindeki 'Savaş' isimli bir kişinin, "Özal'ın ölümünün zehirlenme yoluyla düzenlenen planlı bir suikast" olduğunu söylediğini ileri sürdü.

Levent Ersöz'ün, 2004'te Ankara Çayyolu'ndaki bir toplantıda ise "Bizler başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış kişiyi zehirletiriz" dedikten sonra, toplantıda bulunan Yarbay Savaş'a dönerek, "Bu olayın kahramanlarından biri Savaş'tır" ifadesini kullandığını iddia eden "Selçuk", Ersöz'ün, konuşmasının devamında, Özal'ın yanında yer alan Eşref Bitlis'in ihanet içinde olduğunu savunarak, "Bu yanlışın bedelini hem kendi hem onu adam bilip yanında olanlar ödedi" dediğini ifade etti.

Değerlendirme

İddianamenin son bölümünü oluşturan "Değerlendirme" kısmında ise şunlar kaydedildi: "Ayrıntılarıyla açıklanan tanık beyanları, bilgi ve belgeler, şüpheli Levent Ersöz'ün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (CMK 250. madde ile görevli) yargılandığı suçların niteliği ve özelliği ile tüm soruşturma dosyası içeriği dikkate alındığında, şüpheli Levent Ersöz'ün, açık kimliği tespit edilemeyen ancak gizli tanık 'Selçuk' tarafından 'Savaş Korkmaz' olarak belirtilen kişi ile 17 Nisan 1993 tarihinde, Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı önceden planlayarak zehirlemek suretiyle öldürttüğü, bu yolla atılı suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmıştır."

İddianamede, Ersöz'ün 765 sayılı TCK'nın "Cumhurbaşkanına suikasta" ilişkin 156. maddesiyle cezalandırılması istendi.

Maddede, "Reisicumhur hakkında suikastta bulunanlarla buna teşebbüs edenler fiilleri teşebbüsü tam derecesinde ise ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasıyla, nakıs ise müebbet ağır hapis ile cezalandırılır" deniliyor.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/04/16/ersoz.ozala.suikastten.yargilanacak/704432.0/
#419


Bugüne kadar noter üzerinden yapılan birçok işlem artık internet üzerinden gerçekleştirilebilecek. Türkiye Noterler Birliği Vakfı'nın bir iştiraki olan TNB şirketinin geliştirdiği Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) sistemi sayesinde kurumsal abonelik işlemleri, banka talimatları, ekstre gönderimleri, kamu kurumları ile yazışmalar, ihale duyuruları, sözleşme fesihleri, dava sonuçlarının gönderimi, telifli içeriklerin paylaşımı, yerel ve idari şikayetler, hizmet talepleri, ev sahibi ile kiracı arasındaki yasal bildirimler ve özel yaşamla ilgili onlarca farklı konu, KEP sistemi üzerinden kişi ve kuruluşlara elektronik olarak iletilebilecek. Star'ın haberine göre, şirketler bu sayede hem zamandan hem de maliyet açsından tasarruf sağlayacak. Projenin tanıtım toplantısında konuşan TNB KEP Genel Müdürü Kürşat Güney, Türkiye'de ilk kez böyle bir uygulama yapıldığını ve bu sayede şirketlerin bürokrasi engellerini azaltabileceklerini söyledi.

Her şirketin bir KEP'i olmak zorunda

1 Temmuz'da yürürlüğe girecek olan Türk Ticaret Kanunu ile Türkiye'deki tüm limited ve anonim şirketlerin bir KEP sahibi olma zorunluluğu olduğunu hatırlatan Güney, sisteme üyeliğin yıllık 40 TL olduğunu ve gönderi başına ise 1.5 TL ücret alındığını belirtti. Güney, şöyle devam etti: "Sistem 20 yıl boyunca düzenli bir şekilde gönderi delillerinin saklanması imkanı sunuyor. Ayrıca KEP ile gönderilen elektronik iletilerin içerikleri değiştirilemediği için, yeni TTK'da yasal, hukuken geçerli elektronik posta gönderim şekli olarak tanımlanıyor."

http://ekonomi.haber7.com/turkiye-ekonomisi/haber/1015515-noter-islemlerine-kep-sistemiyle-son
#420


Haber: AYÇA ÖRER

Avukat Nuray Ekşi, Danıştay'ın başörtü şerhini kaldırmasının ardından girdiği davada bu kez hakimin uyarısına takıldı. Ekşi için mahkeme tutanağına "Bir kadın avukatın başı örtülü duruşmaya katıldığının tarihe not düşülmesi uygun görülmüştür" şerhi düşüldü.
Başörtüsü sorunu nedeniyle 23 yıldır avukatlık yapmasına rağmen davalara giremeyen avukat Nuray Ekşi, izlediği icra takibi davasında bu kez hakimin uyarısıyla karşılaştı. Bakırköy Adliyesi'nde geçen ay görülen icra davasında Hâkim, ön inceleme tutanağına avukat Ekşi için şerh düştü. Şerhte şu ifadeler yer aldı:
"Her ne kadar davacı vekilinin başının örtülü olduğu, bu örtü biçiminin Anadolu kadınının kullandığı tarz olmayan sıkma baş diye tabir edilen nitelikte olduğu, kadın avukatların başlarının açık olarak duruşmaya katılmaları gerektiği yolundaki kararın Danıştay tarafından iptal edildiğinin haricen bilinmesi nedeniyle mahkememizin herhangi bir müdahale olanağının olmadığı görüldü. Ancak 27/03/2013 günü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir mahkemesinde bir kadın avukatın başı örtülü olarak duruşmaya katıldığının tarihe not olarak düşülmesi gerektiği uygun görülmüştür."

Yazmadan önce sordu

Ekşi, Hâkimin duruşma öncesinde kendisine olumsuz bir tavır göstermediğini, uyarmadığını söyledi ve yazının tutanağa karşı tarafın avukatını beklerken düşüldüğünü anlattı:
"Karşılaştığımızda tavrı normaldi. Düştüğü notu görünce 'Tutanağa geçirmek istiyorum, bir şey diyor musunuz?' dedi. 'Siz bilirsiniz' dedim. Ortam gerginleşmesin diye devam ettim. Danıştay'ın kararından sonra duruşmaya ilk kez gitmiştim. Şerhte kırıcı ifade kullanıldı. Üzüldüm ama sonuçta bir şey söylesem mesele uzar diye düşündüm."
Mezun olduktan dört yıl sonra avukatlık yapmaya başlayan Ekşi, 23 yıllık meslek hayatında genellikle büroda yöneticilik yapmış, İstanbul dışındaki davalara girmiş: "1993-1995'e kadar duruşmalara giriyorduk. 28 Şubat'tan sonra adliyelerde sıkıntılar yaşanmaya başladı. Normalde avukatların başlarının açık olması gerektiğine dair bir yasa hükmü yok, meslek kuralı ama ortam gerginleşmesin diye çok zorlamadık. Müvekkillerin hakkını kullanıyorsun, ortam gergin, siyasi şartlar da uygun değildi."

Alışma süreci olacak

Ekşi dosyanın tarafsız görüleceğine dair kaygılar taşıdığını belirterek şöyle konuştu: "Benim yerime başka bir avukat girse bile dosya mimlendi."
Ancak Ekşi her şeye rağmen umutlu: "Bir alışma süreci yaşanacak. Hâkimler de yaşayacak, bizler de yaşayacağız. Karşılıklı gardımızı aldık. Ama bu süreç de geçecek."

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1130013&categoryid=77




Hukukçular Derneği Üyeleri Basın Açıklaması Yaptı



İSTANBUL (CİHAN)- Hukukçular Derneği üyesi bir grup avukat, meslektaşları Kurbet Alim'in kadın hakim tarafından başörtülü olduğu gerekçesiyle duruşmaya katılmasının engellenmesine tepki gösterdi. Danıştay'ın mahkemelerdeki başörtüsü yasağını kaldırdığını hatırlatan avukatlar, uygulamayı, "Kadının kadın haklarına saldırısı." olarak niteledi.

İstanbul Anadolu Adalet Sarayı önünde toplanan avukatlar adına basın açıklaması yapan Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Cavit Tatlı, konuyla ilgili olarak HSYK'ya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Naciye Füsun Çağlar hakkında şikayette bulunacaklarını belirtti. Danıştay'ın vermiş olduğu karar doğrultusunda avukatların başörtüsü ile duruşmaya girebileceğini belirten avukat Cavit Tatlı, "Dün İstanbul Anadolu Mahkemesi'nde bir hakim tarafından başörtülü bir avukat meslektaşımızın duruşmaya katılması hukuka aykırı olarak engellenmiştir." dedi. Mahkeme hakiminin başörtülü avukatı duruşmaya bu şekilde girmemesi yönünde uyardığını ifade eden Tatlı, "Meslektaşımız bunu kabul etmeyince hakim yargılamayı hukuka aykırı olarak durdurmuştur. Sanki ortada bir suç varmış gibi Türkiye Barolar Birliği ve İstanbul Barosu'na da ihbarda bulunmuştur." diye konuştu.

"Kendisi de kadın olan sayın hakimin verdiği bu karar, kadının kadın haklarına saldırısıdır." diyen Avukat Tatlı, "Sayın hakim bu onurlu mesleğin adını daha fazla lekelemeden derhal emekliye ayrılmalıdır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun evrensel hukuk ve Türk hukukunu tanımayan hakim hakkında bir an önce gerekeni yapması büyük bir önem arz etmektedir." dedi.

Açıklamaya katılan Avukat Kurbet Alim ise, açıklama yapmayarak adalet sarayına girdi.

CİHAN
http://www.stargundem.com/ajanslar/avukatlardan-kadin-hakime-basortusu-tepkisi-274964.html