Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#401
Merhabalar.

Alıntı YapApartmanimizda bir kisinin birkac senedir aidat ucreti yatirmadigini ve 2500TL borcu oldugunu ogrendim. Apartman sakinleri olarak ne yapabiliriz? Yanlis bilmiyorsam onceki donem yoneticiler mahkemeye gitmemisler.

Kat Mülkiyet Kanunu'nun 20. maddesinde yer alan aşağıdaki hüküm istikametinde hareket edebilirsiniz:

     (Değişik: 13/4/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.

Alıntı YapOnce elektrik firmasindan, ardindan da bir baska apartman sakinin hattindan elektrik caldigi tespit edilmistir. Ilkinde elektrik firmasi rapor tutmus ancak 2. durumda tutma geregi duymamis, sadece kacagi duzeltmisler ve elektrik sayacini sokmusler.

Türk Ceza Kanunu'nun aşağıda tam metni yer alan 163. maddesinin 3. fıkrası da bu sorunuza cevap veriyor. Bu hükme istinaden savcılığa suç duyurusunda bulunulabilir. Kolay gelsin...

    Karşılıksız yararlanma
     Madde 163 - (1) Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
    (2) Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
    (3) (Ek: 2/7/2012-6352/83 md.) Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi halinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
#402
Merhabalar.

Alıntı Yapöğrenmek istediğim bu konuda uygulama nasıl olur.kararlardan birimi geçerli olur.yoksa ikisi birleştirilip uzaklaştırma 5 aymı olur?

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 8. maddesinin 2. fıkrasına göre (madde metni aşağıdadır) tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Sizin olayda iki ayrı olayla ilgili iki ayrı tedbir kararı verilmiş. Bu durumda bu sürelerin toplamını dikkate almak gerekecektir.

Alıntı Yapdoğalgaz ve elektiriğim kesik mahkemeler uzaklaştırmayla birlikte nafakaya hükmetmemiş.şu andada ekonomik şiddete maruzum.nafaka talebinde bulunma hakkım varmı?

Nafaka talep edebilirsiniz. Aslında mahkeme uzaklaştırma kararı ile birlikte sizin nafaka hususunda ayrıca bir talebiniz olmasa bile bu kısımla ilgili de bir karar verebilirdi (ve hatta vermiş de olabilir, mahkeme kararını dikkatli şekilde inceleyin). Bu kararda nafakayla ilgili bir hüküm yoksa, ayrıca bir dava açmanız gerekecektir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 5. maddesinin konuyla ilgili 3. ve 4. fıkraları aşağıdadır.

Alıntı Yapayrıca eşim ve babasına bana uyguladıkları şiddetten dolayı savcılık tarafından sulh ceza mahkemesinde dava açılmış babasına tck 106/1 cümle 53   86/2  53/1 125/1  ve 53. maddelerden    eşimede  86/2   86/3  53/1  maddelerden açılmış dava üstelik bunların 21 07 2010 tarihinde keinleşmiş bir hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasıyla denetimli serbestlikleri mevcut durum ne olur

Kayınpederiniz açısından: TCK.m.106/1 tehdit suçunu düzenliyor. Bu suç sebebiyle kayınpederiniz altı aya kadar hapis veya adlî para cezasıyla yargılanacaktır. TCK.m.86 kasten yaralama suçunu, 86/2 ise bu suçun basit halini düzenliyor. Bu suç sebebiyle kayınpederiniz dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla yargılanacaktır. TCK.m.125/1 ise hakaret suçunu düzenliyor. Bu suç sebebiyle kayınpederiniz üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile yargılanacaktır.

Eşiniz açısından: TCK.m.86/3'e göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu durumda aynı suç sebebiyle kayınpederiniz dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla yargılanacakken eşiniz altı aydan birbuçuk yıla kadar hapis veya adli para cezası ile yargılanacaktır.

Hem Kayınpederiniz hem de eşiniz hakkında daha önceden bir ceza yargılaması neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirtmişsiniz. Bu durumda şayet eşiniz ve/veya kayınpederiniz hakkında ceza kararı verilirse, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesinin 11. fıkrasına göre (fıkra metni aşağıdadır) HAGB kararı ortadan kalkacak ve hüküm açıklanacaktır. Bu noktadan itibaren eşiniz ve kayınpederiniz açıklanan bu kararı temyiz edebilecektir (HAGB kararları temyiz edilemiyor, bu kararlara karşı sadece ağır ceza mahkemesine itiraz edilebiliyor ve bu itirazda da esas değil usul hükümleri dikkate alınarak bir inceleme yapılıyor).

(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.

Alıntı Yapbenim avukat tutmam gerekirmi

Şart değil.

Alıntı Yapeşim devlet memuru ceza alırsa işinden olurmu.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin 5. fıkrası aynen şu şekildedir:

5. (Değişik: 23/1/2008-5728/317 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (...) (1) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.

Bu hüküm uyarınca kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına çarptırılması halinde eşiniz memuriyetten ihraç edilecektir.

Alıntı Yapayrıca mutar şahit olarak yazılmamış onu şahit gösterebilirmiyim.olaydan 1ay kadar önce eşim bir akrabamı ona söyle evden gitsin yoksa babam gelirse çok kötü şeyler olacak şeklinde uyarmış onuda tanık göstermem uygun olurmunasıl tanık olarak yazdırabiliirm.

Her iki kişinin de isim ve adreslerini mahkemeye bildirerek şahit olarak dinletilmesini sağlayabilirsiniz. Kolay gelsin...



6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

    Koruyucu ve Önleyici Tedbirlere İlişkin Hükümler
   
    Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları
   
    MADDE 3 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:
   
    a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
   
    b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
   
    c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
   
    ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
   
    d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.
   
    (2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
   
    Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları
   
    MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
   
    a) İşyerinin değiştirilmesi.
   
    b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.
   
    c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.
   
    ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.
   
    Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları
   
    MADDE 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
   
    a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
   
    b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
   
    c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
   
    ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
   
    d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
   
    e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
   
    f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
   
    g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
   
    ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
   
    h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.
   
    ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
   
    (2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
    (3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.
   
    (4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.


    Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik
   
    MADDE 8 – (1) Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.
   
    (2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.
   
    (3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.
   
    (4) Tedbir kararı, korunan kişiye ve şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir. Tedbir talebinin reddine ilişkin karar ise sadece korunan kişiye tebliğ edilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ilgili kolluk birimi tarafından verilen tedbir kararı şiddet uygulayana bir tutanakla derhâl tebliğ edilir.
   
    (5) Tedbir kararının tefhim ve tebliğ işlemlerinde, tedbir kararına aykırılık hâlinde şiddet uygulayan hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı yapılır.
   
    (6) Gerekli bulunması hâlinde, tedbir kararı ile birlikte talep üzerine veya resen, korunan kişi ve diğer aile bireylerinin kimlik bilgileri veya kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgileri ve adresleri ile korumanın etkinliği bakımından önem taşıyan diğer bilgileri, tüm resmi kayıtlarda gizli tutulur. Yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilir. Bu bilgileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, ifşa eden veya açıklayan kişi hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
   
    (7) Talep hâlinde ilgililere kişisel eşya ve belgelerinin kolluk marifetiyle teslimi sağlanır.

    İtiraz
   
    MADDE 9 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.
   
    (2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir.
   
    (3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
   
    Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması
   
    MADDE 10 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.
   
    (2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine derhâl bildirilir.
   
    (3) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına ilişkin koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.
   
    (4) Tedbir kararının, kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imkânı sağlanır.
   
    (5) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.
   
    (6) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir.
   
    (7) İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir.
   
    Kolluk görevleri
   
    MADDE 11 – (1) Kolluk görevleri, kolluğun merkez ve taşra teşkilâtında bu Kanunda belirtilen hizmetlerle ilgili olarak, çocuk ve kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda eğitim almış ve ilgili kolluk birimlerince belirlenmiş olan yeteri kadar personel tarafından yerine getirilir.
   
    Teknik yöntemlerle takip
   
    MADDE 12 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanmasında hâkim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz.
   
    (2) Teknik araç ve yöntemlerle takibe ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
   
    Tedbir kararlarına aykırılık
   
    MADDE 13 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.
   
    (2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
   
    (3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir.
#403
Alıntı YapAyrica kendisi 2005 senesinde sahitler huzurunda borcunu taksit ile ödeyecegini söyleyip bir defa ödeme yapti ama arkasi gelmedi.

Alıntı YapBu durumda zaman asimi ikinci ve son ödeme tarihinden itibarenmi baslar?
Kendisi ilk taksidi ödeyemedigi icin 1.Subat 2004 de Meblanin tamamini ödeyecegini söyledigi icin kanaatimce zaman asami paranin verilis tarihinde degil son ödeme tarihinden sonra baslamasi gerekiyor. Dogrumu düsünüyorum acaba?

2005 Yılında ödeme yapıldığına göre, zamanaşımı da bu yapılan ödeme tarihinden itibaren başlar. Kolay gelsin...
#404
Merhabalar.

Alıntı YapBir cinsel saldırı davasında müşteki olan tarafım. Daha önce polise ve cumhuriyet savcısına ifade verdim ve duruşmaya çağırıldığım bir tebligat aldım ancak duruşmaya katılmak istemiyorum çünkü sanık durumundaki kişiyle karşılaşmak istemiyorum. Tebligatta katılmamam durumunda zorla duruşmaya götürüleceğim yazıyor. Duruşmaya gitmek yerine önceden mahkemeye gidip hakime ifademi verme gibi bir şansım olabilir mi, ne yapabilirim?

Maalesef. Aşağıda konuyla ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan hükümler bulunuyor. Bu hükümler uyarınca duruşmanın kapalı yapılmasını talep edebilirsiniz ancak sanığın yokluğunda ifade vermeniz mümkün değil. Kolay gelsin...



    Duruşmanın açıklığı
    Madde 182 – (1) Duruşma herkese açıktır.
   (2) Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir.
   (3) Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır.

   Ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı
   Madde 183 – (1) 180 inci maddenin beşinci fıkrası ile 196 ncı maddenin dördüncü fıkrası hükmü saklı kalmak üzere, adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır.

   Açıklığın kaldırılması hakkında karar
   Madde 184 – (1) 182 nci maddede gösterilen hâllerde, açıklığın kaldırılması istemine ilişkin olarak yapılacak duruşma, istem üzerine veya mahkemece uygun görülürse kapalı yapılır.

   Zorunlu kapalılık
    Madde 185 – Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır.

   Kapalılık kararının ve nedenlerinin yazılması
   Madde 186 – Açıklığın kaldırılması kararı, nedenleriyle birlikte tutanağa geçirilir.

   Kapalı duruşmada bulunabilme
   Madde 187 – (1) Kapalı duruşmada mahkeme, bazı kişilerin hazır bulunmasına izin verebilir. Bu hâlde adı geçenler, duruşmanın kapalı olmasını gerektiren hususları açıklamamaları bakımından uyarılırlar ve bu husus tutanağa yazılır.
   (2) Kapalı duruşmanın içeriği hiçbir iletişim aracıyla yayımlanamaz.
   (3) Açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlâka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmada açıklar.
#405


Binlerce Filistinli'yi katleden 'Beyrut Kasabı' eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un binbaşı rütbesindeki küçük oğlu Gilad, 'Gazze'yi Hiroşima gibi dümdüz etmeliyiz' önerisinde bulundu.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları bir haftayı doldurdu. Geçen çarşambadan bu yana 23'ü çocuk 106 Filistinli'nin katledildiği Gazze'de soykırım çağrısı yapanlara, İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron'un oğlu Gilad Şaron da katıldı. 1982'deki Lübnan iç savaşı sırasında Sabra ve Şatilla kamplarındaki çoğu çocuk ve kadın 1500 masum Filistinliyi katleden Ariel Şaron'un oğlu, Gazze'ye atom bombası atılması gerektiğini savundu. Kaleminden kan damlayan binbaşı rütbesindeki küçük oğul Şaron, İsrail'in Gazze'yi muhakkak Hiroşima gibi dümdüz etmesi gerektiğini kaydetti.

"HİROŞİMA DA YETMEZ!"

İsrail gazetesi Jerusalem Post'a önceki gün bir yazı gönderen Şaron, 'Beyrut Kasabı' lakabıyla anılan savaş suçlusu babasının oğlu olduğunu da böylece ispatlamış oldu. Soykırım çağrısında bulunan oğul Şaron, "Gazzeliler masum değil! Onlar Hamas'ı seçti. Gazzeliler rehine değil, bu seçimi özgürce yaptılar ve bunun sonuçlarıyla yaşamalılar" dedi.

GAZZE'DE HAREKET EDEN ARAÇ BİLE KALMAMALI

Önce Gazze'nin girişindeki mahalleleri sonra da tüm Gazze'nin dümdüz edilmesini söyleyen Şaron, "Japonlar çabucak teslim olmadılar, Amerikalılar da Hiroşima ile durmadılar, Nagazaki'yi de vurdular. Gazze'de ne eklektrik ne benzin ne de hareket eden bir araç kalmalı. Ondan sonra ateşkes isteyeceklerdir. Bu işin çabucak bitirilmesi gerekiyor" diye yazdı. Bu arada İsrail basınında yer alan haberlerde 40 bin askerin olası kara harekatı için Gazze sınırında giriş izni beklediği ileri sürüldü. İsrail'in bir haftalık saldırılarında 23'ü çocuk 7'si kadın 106 Gazzeli öldü, 260'ı çocuk ve kadın 783 kişi yaralandı. Batı Şeria'daki El Halil'de de 1 protestocu İsrail askerleri tarafından öldürüldü.

http://www.haber7.com/dunya/haber/954274-saronun-oglu-gazzeyi-dumduz-etmeliyiz



İsrail'in saldırıları aralıksız sürüyor ama Gazzeliler buna alışmış; yüzlerde korkudan eser yok.

AHMET DÖNMEZ, SERVET YANATMA - GAZZE   

Her yerde ambulans sirenleri yankılanırken yol kenarında bekleyen Filistinliler, Türkiye bayraklı otobüsü görünce sevinçle el sallıyor. Selahaddin Caddesi'nden ilerlerken etrafta bombaların açtığı 10 metrelik çukurlar görüyoruz. Biraz ileride mola veriyoruz. Gençler hemen etrafımızı sarıyor. Kimi Türkiye'ye olan sevgisini dile getiriyor, kimi yaşadıkları zulmü anlatmaya çalışıyor. Saat 15.30'u gösterirken bir bomba sesiyle irkiliyoruz. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu'nun Gazze'ye tarihi ziyaretini izlemek için Refah Sınır Kapısı'ndayız. Mısır Kahire Havaalanı'ndan karayoluyla 4 saatte buraya vardıktan sonra içeri girip giremeyeceğimiz hâlâ netleşmiş değil.

Dışişleri yetkilileri, Filistin'e girişimize izin verilmeme ve geri dönme ihtimalimizin bulunduğunu söylüyor. Neyse ki bir saatlik bekleyişin ardından bir zorluk çıkarılmadan içeri alınıyoruz. Ancak yolculuk o kadar da kolay olmayacak. Hareket etmeden önce otobüsün dört bir yanı Türk bayraklarıyla donatılıyor. Filistinli yetkili, "İsrail'in açık hedefiyiz. Bayrakları asmazsak bizi vurabilirler." açıklamasını yapıyor.

Otobüs, Gazze'nin içinden ilerlerken saldırılar da aralıksız sürüyor ama Gazzeliler buna alışmış; yüzlerde korku ifadesi yok. Avrupa Hastanesi'ne gidip gelen ambulansların siren sesleri yankılanırken yol kenarlarında bekleyen Filistinliler, Türk bayraklı otobüsü görünce sevinçle el sallıyor. Selahaddin Caddesi'nden geçerken yol kenarında bombaların yol açtığı 10 metrelik çukurlar görüyoruz. Biraz ileride mola veriyoruz. Durduğumuz yer, üç gün önceki saldırıda yerle bir edilen Hule ailesinin yaşadığı bina enkazının önü. Çoğu gençlerden oluşan bir kalabalık hemen etrafımızı sarıyor. Kimi Türkiye'ye olan sevgisini dile getirirken kimi de yaşadıkları zulmü bize anlatmaya çalışıyor. Tekrar yola koyuluyoruz. Solumuzda yine 3 gün önce yerle bir olmuş Şecaiye polis karakolu ve mağazalar var. Bir polis arabası hâlâ enkazın altında. Daha ileride, dün vurulan Millî İslam Bankası karşımıza çıkıyor... Ve Rimal mahallesinde 3 kişinin öldüğü, 6'sı basın mensubu 60 kişinin yaralandığı Şuruk Apartmanı. Burası yerli ve yabancı basın kuruluşlarının toplandığı bir binaydı ama artık metruk. Son olarak, birazdan Davutoğlu'nun ziyaret edeceği Şifa Hastanesi'ne geliyoruz. Burada, önceki geceki saldırılarda 8 kişinin şehit olduğunu öğreniyoruz. Kısa bir süre sonra da bir tanesinin cenazesi, tekbirler ve intikam sloganları eşliğinde hastaneden çıkarılıyor. Saatler 13.50'yi gösterdiğinde ise şiddetli bir patlama sesiyle irkiliyoruz. Aldığımız bilgiler, İsrail insansız hava araçlarının, Gazze'nin doğusundaki İzzeddin Kassam Tugayları'nın eğitim alanını vurduğu yönünde. Yarım saat kadar sonra bu satırları kaleme aldığımız esnada, başka bir gürültüyle binamız sallanıyor. Bu kez Gazze'den karşılık verildiği bildiriliyor.

Geçtiğimiz hafta Mısır Başbakanı'nın ziyaretinin ertesi günü İsrail saldırılarında yerle bir olan  bakanlar kurulu binası önünde Davutoğlu'nu beklerken, çarpıcı bir manzara gözümüze takılıyor. Tepemizde aynı anda 7 tane birden Heron, sinir bozucu bir uğultuyla dönüp duruyor. Bir müddet sonra da iki uçaktan Gazzelilerin üzerine propaganda bildirileri yağdırılıyor. Kara operasyonu uyarısı yapan bildiriyi yırtıp atan 60 yaşındaki Memun Hozendar ise Gazze'deki hissiyatı şu sözlerle dile getiriyor: "Bizim için fark etmez, vurulacaksak vurulacağız. Ama onlar da kayıp verecek. Korkumuz yok. Az önce burada bir patlama oldu, bir kişinin gözünde seğirme gördünüz mü? Ama İsrailliler bir patlama olduğunda sığınıklara kaçıyorlar. Ben ölsem oğlum devam edecek, o ölse onun oğlu devam edecek. Teslim olmayacağız."

http://www.zaman.com.tr/dis-haberler/ay-yildizin-siperinde-gazzeye-girmek/2018655.html
#406


METİN ARSLAN, İZZETTİN ÇİÇEK - ANKARA

12 Eylül askerî darbesinin hayattaki mimarları eski Genelkurmay Başkanı Ahmet Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Ali Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davada tarihi bir gün yaşandı.

Sağlık durumları ve yaşları sebebiyle duruşma salonuna getirilemeyen Evren ve Şahinkaya'nın görüntüsü telekonferans yöntemiyle sanık sandalyesindeki LCD ekrana yansıtıldı. Dönemin iki kudretli komutanı 'ekrandan' da olsa darbe suçundan dolayı ilk kez hakim karşısına çıktı.

Duruşmanın görüldüğü Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, katılımcıların tespitinin ardından müdahil avukatlara talepleri için söz verildi. Avukatların talepleri değerlendirildikten sonra sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın telekonferans sistemiyle isim ve adres tespiti yapıldı. Daha sonra iddianame okunarak yargılamaya başlandı. Müdahil avukatları, sanıkların ifadelerinin telekonferans yöntemiyle alınmasına tepki gösterdi. Avukat Ömer Kavili, "Sanıkların beden dillerini ve bulundukları ortamı göremiyoruz. Müdahiller olarak sanıkların yanında olmamız gerekiyordu." görüşünü savundu. Avukat Fikret Babaoğlu ise, "Sanıkların görüntüsü dışarıya yansıtılsın. Tüm toplum tarafından izlensin." talebinde bulundu. Ancak mahkeme heyeti talepleri reddetti. Mahkeme, ayrıca sanıkların kameraya yakınlığı, ışık ve ses durumunun düzeltilmesi için on Evren ve Şahinkaya'nın yanında avukatı, görevli mahkemenin yazı işleri müdürü, bilgi işlem görevlisi ve sağlık personeli dışında kimsenin yer almadığı kaydedildi. Avukat Kavili, sanıkların odasında naip hakim bulunmamasına da itiraz etti. Ancak müdahillerin bu talebi de reddedildi. Müdahil avukatların taleplerinin ardından 12 Eylül darbesine ilişkin 82 sayfalık iddianamenin okunmasına geçildi. İddianameyi TRT spikeri Mehmet Gündoğdu okudu. İddianamenin okunuşu sırasında Ev-ren'in zaman zaman esnediği görüldü.

Evren: Aylık gelirim 13 bin 330 TL

Evren ve Şahinkaya'nın görüntüsü mahkeme salonundaki 4 büyük ekrana yansıtıldı. Evren'in elinin ve dudaklarının titremesi dikkat çekti. Evren üzerinde siyah renkli yakalı bir kazakla çıkarken, Şahinkaya beyaz yakalı siyah bir pijama giydi. Her iki sanığa da serum verildiği görüldü. Ekranlardan bir tanesi Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi sanık sıralarının bulunduğu bölüme konuldu. Evren'in doktoru ve hemşiresi odada hazır bulunurken, Şahinkaya'ya müdahale edebilecek sağlık görevlileri odanın kapısında bekletildi. Duruşma aralarında sağlık kontrolleri yapıldı.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Süleyman İnce, önce Kenan Evren'in kimlik tespitini yaptı. eski Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı Evren, açık adresinin sorulması üzerine Merkez Orduevi Yanı Korumalı Konaklar Kemal Kayacan Apartmanı'nda kaldığını dile getirdi. Aylık gelirinin de 13 bin 330 lira olduğu bilgisini verdi. Tahsin Şahinkaya ise Fenerbahçe Orduevi korumalı lojmanlarda kaldığını ve aylık gelirinin 6 bin 800 lira olduğunu ifade etti.

http://www.zaman.com.tr/anasayfa/kenan-evren-ve-sahinkayanin-goruntusu-sanik-sandalyesinde/2018634.html




Evren ve Şahinkaya savunma yapacak

12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davanın 10. duruşması Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.

Duruşmaya müdahiller ile avukatları ve sanık Evren'in avukatı Bülent Hayri Acar katıldı. Sanıklar Evren ve Şahinkaya duruşma salonuna gelmedi. Ekrana sanık Kenan Evren ile Şahinkaya'nın görüntüsü yansıtıldı. İki sanığın da dünkü giysilerin aynısını giydiği görüldü. Telekonferans yöntemiyle ifade veren sanıkların, dün kimlik tespiti yapılarak 82 sayfalık iddianame okunmuştu. Bugün ise sanıklara sorular yöneltilip cevapları istendi.

Evren: Bugün olsa yine aynı şeyi yapardık

12 Eylül Davası'na ilişkin duruşmada savunmasını yapan Kenan Evren, ''Katıldığınız bir programda 'Bir sağdan, bir soldan astık' dediniz. Bunu ne amaçla söylediniz'' sorusuna, ''Bunla hiçbir tarafı tutmadığımızı, bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik'' cevabını verdi.

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Süleyman İnce, savunmasını yapan Evren'e bir dizi soru yöneltti. ''Yaptığınız birçok konuşmada, birçok sivilin size gelerek, 'Neden yönetime el koymuyorsunuz' dediğiniz bilinmektedir. Sizi darbeye yönlendiren sivilleri sayar mısınız'' sorusuna Evren, ''Bunları hatırlıyorum, ama isimlerini bilmiyorum'' karşılığını verdi.

''Katıldığınız bir programda, adaletli olsun diye 'Bir sağdan bir soldan astık' şeklinde bir cümle kurdunuz. Bunu ne amaçla söylediniz? Adam asmak eylemi bu kadar basite indirgenebilir mi? Bu hususu açıklar mısınız?'' sorusuna ise ''Söyledim. Sağda olanlar var, solda olanlar var. Yalnız sağdakileri verip de idam ettirip, bir sağdan, bir soldan... Bunla hiçbir tarafı tutmadığımızı, bitaraf olduğumuzu anlatmak istedik'' cevabını verdi.

Bu sırada mahkemede bulunanlardan bazıları, ''Ondan sonra da 'İnsanım' diye yaşıyorsunuz, değil mi?'' diye tepki gösterildi.

Mahkeme Başkanı İnce'nin, ''Bayrak Harekat Direktifini'' hatırlatarak, ''Bu belgeden haberdar mısınız? Bunu Necdet Üruğ mu hazırladı'' sorusuna Evren, ''Ben bir şey hatırlamıyorum. Ancak Bayrak Harekat Direktifi hazırlandığında Necdet Üruğ 1. Ordu Komutanıydı'' dedi.

Evren, ''Sizin direktifinizle mi hazırlandı?'' sorusunu yanıtlarken, aradan geçen zamanı karıştırarak, ''Hatırlamıyorum, aradan 20 yıl geçti'' ifadesini kullandı. ''Bayrak Harekat Planı sizin onayınızdan geçti mi?'' sorusunu, ''Hatırlamıyorum, kendisine (Necdet Üruğ) sormak lazım'' diye yanıtlayan Evren, ''Plandan ne zaman haberiniz oldu'' sorusuna, şu karşılığı verdi:

''Bayrak Harekat Direktifini Necdet Üruğ hazırlamıştır. Ona bu talimat, Genelkurmay Başkanlığı Kurmay Başkanı Ali Haydar Saltık tarafından verilmiştir. Haydar Saltık benim yerime birçok belgeyi imzalama yetkisine sahipti. Bu belge yönünden de gerekli imzayı o atmış olabilir. Kendisine bu yönde yetki verilmiştir. Saltık kendi kendine yazmaz. Saltık, Genelkurmay Başkanının Yardımcısı. Ona yetki verilmiştir.''

Evren, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verilen uyarı mektubuna ilişkin soruya da ''Bizim Cumhurbaşkanı'na verdiğimiz muhtıradır'' cevabını verdi.
   
-Şahinkaya: ''Muhtıra değil''-
   
Tahsin Şahinkaya ise ''Bayrak Harekat Direktifinin hazırlanması yönünde talimatınız oldu mu, bilginiz var mı? Bu belgeyi kim düzenledi? Kimin talimatıyla...'' sorusuna karşılık, ''Genelkurmay Başkanlığı'nca hazırlandı. Kuvvet komutanlarının belgenin hazırlanmasında dahli yoktur'' dedi.

''Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verilen uyarı mektubu muhtıra mıdır'' sorusuna ise Şahinkaya, ''O dönemki nazik durumu cumhurbaşkanına bildirmek için hazırlanmış belgedir. Muhtıra olarak değerlendirmiyorum. Türkiye'nin durumunu cumhurbaşkanına arz etme olarak değerlendiriyorum'' cevabını verdi.

Evren, mahkeme başkanının diğer sorularını ise yanıtsız bıraktı.

Bu sırada söz alan sanık avukatı Bülent Acar, sanıklara yönlendirme soruların sorulduğunu iddia etti. Ardından davanın bugünkü celsesi sona erdi. Duruşmaya yarın 09.45'te devam edilecek.

Şahinkaya'nın savunması tamamlandı

12 Eylül darbesine ilişkin davada yargılanan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya, ''Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası'ndan alan yargının, Milli Güvenlik Konseyi'nden olan bize, suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur'' dedi.



Duruşmaya katılanların tutanağa geçirilmesinin ardından sanıkların bulundukları sağlık kuruluşları arasında kurulan sistem açıldı. Her iki sanığın da dünkü gibi yataklarında bulunduğu görüldü. Kenan Evren siyah kazak, Tahsin Şahinkaya ise pijama üzerine lacivert hırka giyerken, iki sanığın da üstü göğsüne kadar örtülüydü. Kenan Evren'in yanında bir su şişesi bulunduğu dikkati çekti. Sanıkların yanında önceki ara karar uyarınca birer naip hakim görev yaptı.

İstanbul GATA'da görevli İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Seyfettin Mermerci, Şahinkaya'nın yanında avukatı Mithat Burak Başkale, hemşire Sezan Zorgun, yazı işleri müdürü Şafak Nur Dede ve bilgi işlem görevlisi Yücel Akbulut'un bulunduğu bildirildi.

Ankara GATA'da görevlendirilen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hakimi Muhammet Alabaş ise Evren'in yanında avukatı Sezin Duygu Tuncer, hastane hekimi Yalçın Gökoğlan, hemşire Perihan Özdel, bilgi işlem görevlileri Abdülaziz Yavuz ve Ümit Demirkan ile zabıt katibi Hakan Kocaoğlu'nun olduğunu söyledi.

Avukatlardan Fikret Babaoğlu, bunların tutanağa geçirilmesi sonrasında söz aldı. Babaoğlu, sanıkların sistematik işkence ve kötü muamele suçları yönünden de savunmalarının yapılması gerektiğini öne sürdü. Babaoğlu, ''İddianamenin hukuki değerlendirmesinde sanıkların 146. maddeden yargılandıkları yazılıysa da genel değerlendirme bölümüne baktığımızda sanıkların aynı zamanda sistematik işkence ve kötü muameleden de yargılandığı görülüyor. Bu anlamda sanıkları uyarmanız gerekiyor'' dedi.

Babaoğlu, sanıkların avukatları Bülent Acar'ın ''rehavet içinde olduğunu'' söyledi ve müvekkillerini uyarmasını istedi.

Avukat Acar ise bu sözlere, ''Rehavet ne demek'' diye tepki gösterdi.

Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, Avukat Babaoğlu'nu, ses tonunu ayarlaması ve sanık avukatlarına yönelik el hareketi yapmaması konusunda uyardı.

Sanıkların avukatı Acar, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Tarafımıza yöneltilen rehavet içinde olma iddiasını şiddetle reddederim. Biz, kamusal savunma makamında görevli müdafi olarak yaptığımız görevin bilincindeyiz. Bugüne kadar bunu yeteri kadar göstermiş olduğumuzu ümit ediyoruz. Bir meslektaşımın beni uyarmasını dışarda mutlulukla karşılarım ama davada bu şekilde kabul edemem. Bunu olmamış addediyorum. Bir daha olursa misliyle karşılık veririm. Burası Türk ulusu adına yargılama yapılan bir duruşma salonu. Herkesin birbirine karşı aynı adli nezaket içinde olması gerekir.

Sayın meslektaşımın hukuki talebine gelince bir kere doğru bilgi verilmedi. Bizzat cumhuriyet savcısı iddianamede iki farklı soruşturmanın bulunduğunu söylüyor, numarasını veriyor. Sistematik işkence, kötü muamele iddialarının ayrı bir soruşturma olduğunu söylüyor. Bu davanın konusu iddianamede belirtilen fiil ve olgulara ilişkindir. Bir ceza davasında yargılanan fiil dışında herhangi bir fiilden söz edilmesi, o fiille ilgili dava açıldığı anlamına gelmez. Müvekkilim, iddianamede belirtilen fiillerden yargılanmaktadır. O nedenle talebin reddine karar verilmesini istiyoruz.''

Avukat Babaoğlu ise bu beyan üzerine, ''Tamamen iddianamedeki cümlelere dayanarak, hukuki değerlendirmeler yaparak konuşmamı sürdürdüm. Kastım kimseye hakaret değil. Meslektaşımı da gereği gibi uyardım. Bir uyarı daha yapıyorum, nerede yazıyor sistematik işkence ve kötü muamele soruşturmasının tefrik edildiği? Ben tamamen iddianameden okuyorum. Savcı iki genel değerlendirme yapmış, biri darbeyle ilgili, diğeri sistematik işkenceyle ilgili. Belki sayın meslektaşım bilmiyor, belki hukuki bilgisi bu kadar'' diye konuştu.

Talebe ilişkin görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Cemil Tuğtekin, ''iddianamedeki anlatım ve sevk maddesi doğrultusunda, sanıkların savunmalarının alınması gerektiği kanaatine varıldığından, sanıklar yönünden cezalandırılması istenen madde gözetilerek savunmalarının alınmasını'' talep etti.

Mahkeme heyeti, ''iddianamede işkence olaylarının yanı sıra başka olaylara da yer verildiğini ancak işkence ve bu olaylarda somut suç isnadında bulunulmadığını, mahkemenin daha önceki ara kararıyla sanıklar hakkında sistematik işkenceye neden olma suçlaması yönünden suç duyurusunda bulunulduğunu'' belirterek, ''talebin reddine ve sanıkların savunmalarının, iddianamede belirtilen suç ve sevk maddeleri doğrultusunda alınmasına'' karar verdi.

Mahkeme, bu sırada İstanbul GATA'da bulunan sanık Tahsin Şahinkaya'ya tıbbi müdahale yapıldığının anlaşıldığını tutanağa geçirdi.

-''Bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok''-

Duruşmada daha sonra sanıklardan Kenan Evren'in savunmasının alınacağı açıklandı. Mahkeme Başkanı İnce, Evren'e iddianamedeki suçlamaları özetledikten sonra yasal haklarını hatırlattı.

İnce, ''Haklarınızı anladınız mı? Savunmanızı kendiniz mi yapacaksınız? Müdafiniz eşliğinde mi savunma yapmak istiyorsunuz'' diye sordu. Evren, ''Ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum'' karşılığını verdi.

Bunun üzerine İnce, ''O noktaya gelmedik daha'' diyerek, aynı soruyu tekrarladı. Evren bu defa da ''Bizim bu işkence olaylarıyla ilgimiz yok'' ifadesini kullandı. İnce'nin soruyu tekrarlamasıyla Evren, ''Evet'' dedi.

Süleyman İnce, daha sonra Şahinkaya'ya, savunmasını avukat eşliğinde yapıp yapmayacağını sordu. Şahinkaya, soruya ''Evet efendim'' yanıtını verdi.

Evren savunmasına başlamadan, müdahil avukatlarından Ömer Kavilli söz aldı. Sanıklar arasında hiyerarşi bulunduğunu belirten Kavili, ''Sanıklardan bir tanesi çetenin lideridir. Bir sanığın ifadesi alınırken, diğer sanığın, bunu izleyememesinin sağlanmasını talep ediyoruz'' dedi.

Sanıkların avukatı Acar, ''sanıkların böyle bir endişe taşımadığını, ifadelerinin birlikte alınmasında sorun olmayacağını'' ifade ederek, talebin reddini istedi. Savcı Tuğtekin de tasarrufun mahkemede olduğunu belirtti. Mahkeme, Kavili'nin talebinin reddine karar verdi.

Bu sırada, naip hakim, Tahsin Şahinkaya'nın ilaç alması gerektiğini mahkeme heyetine sistem üzerinden bildirdi. Mahkeme Başkanı İnce, sanıkların savunmalarına geçmeden önce duruşmaya kısa bir ara verdi.
         
-Savunma sırası değişti-
       
Aranın ardından söz alan müdahil avukatlarından Arif Ali Cangı, ''sanıklar arasındaki astlık ve üstlük ilişkisi dikkate alınarak, savunmalara Ali Tahsin Şahinkaya'dan başlanmasını'' istedi.

Mahkeme, talebi yerinde görerek, Evren'den önce Şahinkaya'nın savunmasını dinledi.

         Şahinkaya, kağıttan okuduğu savunmasında, 12 Eylül müdahalesini yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst komuta heyetinden oluşan Milli Güvenlik Konseyi'nin, asli kurucu iktidar olduğunu ileri sürdü. Müdahalenin ve alınan kararların Türk milletine açıklandığını ifade eden Şahinkaya, Milli Güvenlik Konseyi'nin yeni anayasayı ve kurucu meclisi oluşturduğunu, yeni anayasal düzeni kurduğunu ifade etti.

         -''Bizler o gün için en doğru olanı yaptık''-

         1982 Anayasası ile hükme bağlanan tasarrufların suç olamayacağını savunan Şahinkaya, bugün devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla genel idaresinin 1982 Anayasası'na bağlı olduğunu söyledi. Şahinkaya, şunları kaydetti:

         ''Komutanlarımın, benim ve diğer silah arkadaşlarımın 12 Eylül 1980 sonrasındaki tasarruflarından dolayı yetkisini, 1982 Anayasası'ndan alan yargının, Milli Güvenlik Konseyi'nden olan bize suç isnat etme veya yargılama şeklinde herhangi bir yetkisi yoktur.

         Milli Güvenlik Konseyi üyesi olarak, bana sanık sıfatı ne idareten ne hukuken mümkün değildir. Ben 12 Eylül darbesini emir komuta içerisinde yapan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Hava Kuvvetleri Komutanı'ydım. Milli Güvenlik Konseyi üyesiydim. Bizim muhatabımız büyük Türk milletidir. Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980'de Türk milletine olan görevini yerine getirmiştir. Bizler o gün için en doğru olanı yaptık.

         12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış tarihi bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu ve 'en büyük eserim' dediği Türkiye Cumhuriyeti'nin koruyucusu ve kollayıcısıdır. Büyük önderin en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti büyük Türk milletiyle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.''

         Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik saldırıları önleme ve bastırmanın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin varlığının temeli olduğunu ifade eden Şahinkaya, ''Maalesef ortada açılmış bir dava bulunmaktadır. Yüce mahkemede görevini yapmaktadır. Sanık sıfatı almadığımı açıklamıştım, başka herhangi bir beyanda bulunmayacağım, herhangi bir soruya cevap veremeyeceğim'' dedi.

         -Soruları yanıtsız bıraktı-
         
         Mahkeme Başkanı İnce'nin daha önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla alınan ifadesini tekrarlayıp tekrarlamadığı sorusuna, ''Evet efendim'' karşılığını veren Şahinkaya, sabıkasının olmadığını söyledi.

         Daha sonra mahkeme heyeti Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Ancak Şahinkaya, her sorunun ardından, yanıt vermeyeceğini söyledi.

         Heyetin, Şahinkaya'ya yönelttiği sorular şunlar:

         -Bireysel olarak bir darbe yapmanın gerektiğine ne zaman inandınız? Bu kararınızı kimlerle paylaştınız? Darbe yapılması yönündeki karara hangi tarihli toplantıda, hangi komuta kademesiyle hangi komutanlarla karar verdiniz? Sizin dışınızda kalan, yani emir komuta zinciri dışındaki TSK görevlilerince veya TSK dışında bir silahlı güç tarafından darbe yapılsaydı buna o dönemdeki tepkiniz ne olurdu?

         -12 Eylül askeri darbesinin yapılmasıyla birlikte önceden isimleri tespit edilen kişilerin bulundukları yerden toplanmaya başlandıkları dikkate alındığında bu kişilerin listeleri ne şekilde oluşturulmuştur? Bunlar arasında suç işlediği iddia edilen kişilerin adresleri ve yerleri belli iken 12 Eylül 1980 öncesinde gözaltı ve yakalama işlemlerinin yapılmamasının nedeni nedir?

         -Komuta kademesinde 'Darbeyi daha önce yapacaktık, ancak olgunlaşmasını bekledik' şeklinde gazetelere demeçler verildiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. İddianamede anlatım olarak yer verilen 16 Mart İstanbul Üniversitesi, 1 Mayıs 1977 Taksim, Sivas, Çorum, Kahramanmaraş olaylarında birçok aydın, yazar, gazeteci, öğretim üyesinin katledilmesinin toplumda darbe beklentisi yarattığı iddia edildiği de dikkate alındığında, bu olaylara göz yumulması söz konusu mudur? Veya bu olayların niteliğine uygun müdahaleler yapılmış mıdır?

         -Hemen her fırsatta, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından verilen beyanatlarda çok kısa zamanda demokratik düzene geçişi sağlamanın amaç edinildiği ifade edildiğine göre, askeri mahkemeler tarafından verilen idam kararlarının onaylanmasını demokratik düzene geçiş sonrasında milletin tercihleri ile oluşacak TBMM'ye bırakmak yerine Milli Güvenlik Konseyi eliyle yerine getirmenizin sebebi nedir?

         -12 Eylül askeri darbesi yapıldıktan sonra gözaltında ölümler yaşanmış, başta Diyarbakır ve Mamak cezaevlerinde işkence sonucu ölümler olmuştur. Bu olayların engellenmesi için bir çaba gösterdiniz mi?

         -12 Eylül 1980 askeri darbesinin yapılmasında, ABD veya bir başka ülkenin bilgisi veya onayı var mıdır?

         Müdahil avukatlarından Kavili de Şahinkaya'ya bir dizi soru yöneltti. Şahinkaya, sorulara bir kez daha yanıt vermeyeceğini bildirdi. Sorular sorulduğu sırada Şahinkaya'nın zaman zaman gözlerini kapattığı dikkati çekti.

         Sanık avukatı Bülent Acar söz alarak, ''sanığın özgür iradesiyle soruları yanıtlamayacağını bildirdiğini'' ifade etti ve ''Sorulara cevap vermeyeceğini belirten, bunu ortaya koyan bir sanığa yönelik sorulara devam edilmesi demek, yasak sorgu usullerinin uygulanması demektir. Müvekkilime soru sorulmamasını talep ediyorum'' dedi.

         Avukat Kavili ise sorgu bütünlüğüne karışılmaması yönünde ara karar verilmesini istedi.

         Söz alan bazı müdahil avukatları da sanık cevap vermese bile soruların yöneltilmesini talep etti.

         Mahkeme heyeti, müdahillerin sanıklara soru sormaya devam etmelerini kararlaştırarak, duruşmaya öğle arası verdi.

http://www.zaman.com.tr/son-dakika/evren-bugun-olsa-yine-ayni-seyi-yapardik/2018732.html
#407
Merhabalar.

Alıntı YapKentsel Dönüşüm çerçevesinde belediyeye park alanı olarak devredilen hazine arazisinin, belediye tarafından park alanı yapılma zorunluluğu varmıdır? aksi halde çevre sakinleri tarafından belediyeye dava açılabilir mi?

Belediyeye park alanı olarak devredilen hazine arazisinin başka bir amaçla kullanılması tahsis amacına aykırı olacağından, bu tarz bir kullanım hukuka aykırı olur. Böyle bir durumda tahsisi yapan hazine bu tahsis işlemini kaldırabileceği gibi vatandaşlar da hem hazineye hem de belediyeye bu yönde talep ve şikayetlerini iletebilirler. Aşağıda konuyla ilgili emsal bir Danıştay kararı bulunmaktadır. Kolay gelsin...



T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2008/11811
Karar No : 2012/2444

Temyiz Eden (Davacı) : Gazi Üniversitesi Rektörlüğü - ANKARA
Karşı Taraf (Davalı) : Maliye Bakanlığı - ANKARA
İstemin Özet i : Ankara 6. İdare Mahkemesinin 17.1.2008 tarih ve E:2004/3372, K:2008/46 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : ...
Düşüncesi : 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 13 üncü maddesinin ( d ) bendi uyarınca, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kamu hizmetinde kullanılmak üzere kamu kuruluşlarına tahsis etmeye yetkili kurum olan Maliye Bakanlığının, gerek tahsis işlemini yaparken, gerekse yapılmış bir tahsisi kaldırırken ihtiyaç değerlendirmesi yapacağı, tahsis amacı ortadan kalkmadığı veya amacın gerçekleştirilmesinin olanaksız hale geldiği saptanmadığı sürece, yapılan tahsisi kaldıramayacağı tartışmasızdır.
Bakılan uyuşmazlıkta, 1990 yılında, mahallinde düzenlenen 1.2.1990 tarihli tutanak ile fiili durumu tespit edilen Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Gazi Mahallesinde bulunan, mülkiyeti Hazineye ait, 773 Ada, 5 Parsel sayılı, 65.350 m² yüzölçümlü taşınmazın, tahsis amacı da belirtilmek suretiyle Gazi Üniversitesi Rektörlüğü adına mevzuata uygun bir şekilde tahsis edildiği ve bu tarih itibarıyla ortada hukuki geçerliliği tartışmasız bir tahsis işleminin var olduğu kuşkusuzdur.
Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne tahsisi yapılan taşınmazın, konumu itibarıyla Üniversitenin merkez kampüsü ile diğer fakültelerinin yoğun olarak bulunduğu alanda yer aldığı, eğitim hizmetlerinin birlikte yürütülmesi isteğinden hareketle söz konusu taşınmaza anılan Üniversitenin ihtiyacının bulunduğu ve bu bağlamda Üniversiteye yapılan tahsis amacının ortadan kalkmadığı ve bu amaca yönelik hizmetin gerçekleştirilmesinin ise olanaklı olduğu açıkça görülmektedir.
Bu itibarla, söz konusu taşınmazın Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne yapılan tahsis amacının varlığını koruması karşısında; Tahsis işlemini yapmaya ve kaldırmaya yetkili Maliye Bakanlığının davacı Üniversiteye tahsis işlemi yapıldıktan sonra her iki kamu idaresinin de ihtiyaçlarında ne gibi bir değişiklik olduğunu değerlendirmesi, bu taşınmaza hangi idarenin daha fazla ihtiyacı bulunduğunu somut verilerle ortaya koyarak devir konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu hususları dikkate almadan tesis ettiği dava konusu işlemde hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcıs ı : ....
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Gazi Mahallesinde bulunan, mülkiyeti Hazineye ait, 773 Ada, 5 Parsel sayılı, 65.350 m² yüzölçümlü taşınmazın, Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne olan tahsisinin kaldırılarak, Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmesine ilişkin 3.11.2004 günlü ve 38263 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 6. İdare Mahkemesince, dava konusu taşınmazın 1990 yılında Gazi Üniversitesine tahsis edilmesine rağmen, 1962 yılından bu yana fiilen Milli Eğitim Bakanlığınca kullanıldığı, hizmete uygun onarım ve tadilat yapılması dolayısıyla Gazi Üniversitesi Rektörlüğünce tahsis amacına uygun olarak kullanılmadığı, bu nedenle davalı idarece 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13/d maddesi ile tanınan yetki çerçevesinde kamu yararı ve hizmet gerekleri gözönünde bulundurularak Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmesinde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, söz konusu taşınmazın, 1990 yılında Gazi Üniversitesine tahsis edildiğini, tahsis amacının ortadan kalkmadığını, taşınmazın başka bir kamu kurumu tarafından kullanılıyor olmasının, tahsisin kaldırılması için yeterli bir neden oluşturmadığını, Gazi Üniversitesinin artan öğrenci sayısı nedeniyle bina ve tesise ihtiyacının bulunduğunu belirterek anılan Mahkeme kararının temyizen incelenip bozulmasını istemektedir.
178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 13 üncü maddesinin ( d ) bendinde, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden kamu hizmeti için kullanılması gerekli olanları; genel, katma ve özel bütçeli idarelere tahsis etmek ve tahsis amacının ortadan kalkması veya amaç dışı kullanılması halinde tahsisi kaldırmak; tahsisi kaldırılan taşınmaz mallar üzerinde Hazine dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarına ait yapı ve tesisleri tasfiye etmek, tasfiyeye ilişkin esas ve usulleri belirlemek, Milli Emlak Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Anılan yasal düzenlemenin, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kamu hizmetinde kullanılmak üzere kamu kuruluşlarına tahsis edilmesine olanak tanıdığında bir duraksama bulunmamaktadır. Bu konuda yetkili kurum olarak Maliye Bakanlığının, tahsis işlemini yaparken ihtiyaç değerlendirmesi yaptığı ve bunun sonucuna göre tahsis işlemini gerçekleştirdiği kuşkusuzdur.
Söz konusu değerlendirmenin, tahsisin kaldırılması veya taşınmazın başka bir idareye tahsisisin söz konusu olduğu durumlarda da yapılacağı tabiidir. Dolayısıyla, bir kamu kuruluşuna yapılan tahsis amacının ortadan kalktığı veya bu amacın gerçekleştirilmesinin olanaksız hale geldiği saptanmadığı sürece, tahsisin kaldırılamayacağı açıktır. Zira, tahsis amacının varlığını sürdürdüğü ve bu amaca yönelik hizmetlerin gerçekleştirilmesinin olanaklı olduğu durumlarda tahsisin kaldırılması, yukarıda sözü edilen Kanun hükmüne ve kamu hizmeti gereklerine aykırı düşecektir.
Dosyanın incelenmesinden, Ankara İli, Yenimahalle İlçesi, Gazi Mahallesinde bulunan, mülkiyeti Hazineye ait, 773 Ada, 5 Parsel (Eski 7055 Ada, 2 Parsel) sayılı, 65.350 m² yüzölçümlü taşınmazın, yüksek öğretmen okulu olarak kullanılmak üzere 8.3.1990 günlü ve Mile. 5.şb.3121-5060-8149 sayılı işlemle Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne tahsis edildiği; Milli Eğitim Bakanlığının, söz konusu taşınmazın Bakanlıkları adına tahsisli iken görüş alınmadan hatalı olarak düzenlenen 1.2.1990 tarihli tutanak esas alınarak Gazi Üniversitesi Rektörlüğü adına tahsis edildiği ve hizmet binası temininde zorluklarla karşılaşıldığı gerekçesiyle, anılan yerin yeniden bakanlıkları adına tahsis edilmesinin istenilmesi üzerine, Maliye Bakanlığınca: 1982 yılında Gazi Üniversitesinin kurulmasıyla, 41 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince Milli Eğitim Bakanlığına bağlıyken üniversiteler kapsamına alınan akademi ve yüksekokullar ile bulundukları tesislerin Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne tahsis edildiği, ancak Yüksek Öğretmen Okulunun 1978 yılında kapatılması ile taşınmazın 1981 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığınca, bakanlık hizmetlerinde
kullanıldığı, Üniversiteye teslim edilmediği, 26.1.2004 tarihinde mahallinde düzenlenen tespit tutanağına göre de, üzerinde Milli Eğitim Bakanlığına ait hizmet binası ve tesislerin bulunduğu; Bakanlıkça hizmete uygun onarım yapılması nedeniyle, bina ve tesislerin derslik, laboratuvar ve yurt binası özelliğini kaybettiği; ayrıca, Bakanlığın taşınmaza ihtiyacının da bulunduğu gerekçesiyle 178 sayılı Maliye Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 13/d maddesi uyarınca Gazi Üniversitesine olan tahsisin kaldırılarak, anılan yerin, Milli Eğitim Bakanlığı hizmetlerinde kullanılmak üzere Bakanlığa tahsisinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
İnceleme konusu olayda davacı Gazi Üniversitesi Rektörlüğünün, 1990 yılında, yüksek öğretmen okulu olarak kullanılmak üzere kendisine tahsis edilen taşınmazı fiilen kullanmadığı ve/veya kullanamadığı sabittir. Ancak, 1990 yılında, mahallinde düzenlenen 1.2.1990 tarihli tutanak ile fiili durumu tespit edilen taşınmazın, tahsis amacı da belirtilmek suretiyle Gazi Üniversitesi Rektörlüğü adına mevzuata uygun bir şekilde tahsis edildiği ve bu tarih itibarıyla ortada hukuki geçerliliği tartışmasız bir tahsis işleminin var olduğu şüphesizdir.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 5 inci maddesinde; Yükseköğretim kurumlarının geliştirilmesi, verimlerinin artırılması, genişletilmesi ve bütün yurda yaygınlaştırılması, yükseköğretime ayrılan kaynakların ve ihtisas gücünün dağılımı, milli eğitim politikası ve kalkınma planları ilke ve hedefleri doğrultusunda ülke, çevre ve uygulama alanı ihtiyaçlarının karşılanması, örgün, yaygın, sürekli ve açık eğitim-öğretimi de kapsayacak şekilde planlanıp gerçekleştirilmesi ana ilke olarak amaç edinilmiş; yine, aynı Kanunun mali kolaylıklar başlıklı 56 ncı maddesinde ise, üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitülerinin genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacakları kurala bağlanmıştır.
Bu bağlamda, tüm yükseköğretim kurumlarında olduğu gibi, davacı Üniversitenin geliştirilmesi, veriminin artırılması, genişletilmesi, çevre ve uygulama alanı ihtiyaçlarının karşılanması ve genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlandırılmasının yasal bir gereklilik olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Bakılan uyuşmazlıkta, Davacı Üniversiteye tahsisi yapılan taşınmazın konumu itibarıyla Üniversitenin merkez kampüsü ile diğer fakültelerinin yoğun olarak bulunduğu alanda yer aldığı, eğitim hizmetlerinin birlikte yürütülmesi isteğinden hareketle söz konusu taşınmaza anılan Üniversitenin ihtiyacının bulunduğu ve bu bağlamda Üniversiteye yapılan tahsis amacının ortadan kalkmadığı ve bu amaca yönelik hizmetin gerçekleştirilmesinin ise olanaklı olduğu açıkça görülmektedir. Bu itibarla, söz konusu taşınmazın Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne yapılan tahsis amacının varlığını koruması karşısında; tahsis işlemini yapmaya ve kaldırmaya yetkili Maliye Bakanlığının davacı Üniversiteye tahsis işlemi yapıldıktan sonra her iki kamu idaresinin de ihtiyaçlarında ne gibi bir değişiklik olduğunu değerlendirmesi ve yukarıda belirtilen hususları da dikkate almak suretiyle, bu taşınmaza hangi idarenin daha fazla ihtiyacı bulunduğunu somut verilerle ortaya koyarak devir konusunda bir karar vermesi gerekmektedir.
Buna göre, davalı idarenin anılan hususları dikkate almadan tesis ettiği dava konusu işlemde hukuka uyarlılık bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen idare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 17.1.2008 tarih ve E:2004/3372, K:2008/46 sayılı kararın BOZULMASINA, dava dosyasının yeniden karar verilmek üzere adı geçen İdare Mahkemesine gönderilmesine 23.5.2012 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
#408
Merhabalar.

Alıntı YapSözleşmede taraflar kısmında

Adı Özgür DEMİRTAŞ  yazıyor. ancak benim adım özgür demirbaş
tck numaram doğru  telefonum doğru
adresim yine yalnıs yazıyor..
sözleşmenin 8 sayfasındaki 8 imzamda birbirini tutmuyor..

sözleşme geçerlimidir?

Sözleşmede soyadınızın yazımında harf hatası yapılmış olması veya imzaların birbirinden farklı olması neticeyi etkilemez; sözleşme geçerlidir. Ancak bahsettiğiniz gerekçelerle sözleşmeyi feshetme ve şayet bir bedel ödemişseniz, bu bedelin de iadesini talep etme hakkına sahipsiniz. Kolay gelsin...
#409
Alıntı YapBu şahsın adresi, MERNİS'te babasının adresi gözüküyor zaten. Ama kendisi de orada yaşıyor mu bilmiyoruz. İcra takibinde bu adresi kullanabilir miyiz?

Evet, tebligat MERNİS adresine çıkartılır. Borçlunun orada fiilen kalıp kalmadığı önemli değil. Adrestekiler tebligatı almak istemeseler bile tebligat yapılır, endişe etmeyin, yeter ki adres MERNİS adresi olsun.

Alıntı YapAyrıca kiracıyla kontratımız yok. Yine de icra takibi yapılabilir mi?

Evet, ilamsız takip için elinizde bir belge, evrak, vs. olmasına gerek yok.

Alıntı Yapbir başka şeyse nüfus kayıtlarında bu kişi bekar gözüküyor ama bizim evimizde bir kadın ve iki çocukla kalıyordu. Bize de kendilerini evli olarak tanıttılar. Nüfus kayıtlarından hiç birinin doğru olmadığı ortaya çıktı. Noterden ilk gönderdiğimiz ihbarnameyi de birlikte yaşadığı kadın teslim almıştı. Bu durum sorun yaratır mı.

Herhangi bir sorun olmaz. Kolay gelsin...
#410
Merhabalar.

Alıntı YapElimizde yalnızca kiracının babasına ait adres ve kendisine ait TC numarası var. Alacağımız için -daha önce gönderdiğimiz ihtarname de göz önünde bulundurularak- icra takibi başlatabilir miyiz?

Kiracıya karşı elbette icra takibi yapabilirsiniz. TC numarasından yola çıkarak MERNİS sisteminde kayıtlı adresine ulaşılabilir ve bu adrese tebligat yapılabilir (ancak bu adres borçlunun fiilen kullandığı adres olmayabilir ki bu olayda olmaması yüksek ihtimaldir). Babasından yeni adresini öğrenme durumunuz da olabilir. Kolay gelsin...
#411


Kenan Biter'in haberi

Tanıtım amacı ile çekilen ve projenin üretici firması olan Ağaoğlu şirketinin patronu Ali Ağaoğlu'nun oynadığı reklam filmi ile gündeme gelen 'Maslak 1453' projesi lansmana çıktığı günden beri tartışma konusu olmaya devam ediyor.

İlk önce 'Yeşilist' adlı bir grup tarafından internet üzerinden başlatılan kampanya ile projede yer alan orman alanlarının yok edileceği  iddia edilmiş  ve projenin iptali için 30 bine yakın imza toplanmıştı. Ancak Ali Ağaoğlu ortaya atılan '320 bin ağaç kesilecek' iddialarını reddetmiş ve hodri meydan diyerek projede değil 320 bin ağaç 3 ağaç kesildiğini ispat etsinler etek giyip gezeceğini ileri sürmüştü.

Kamuoyu ortaya atılan bu iddialı bahis üzerine tam Ağaoğlu'nu haklı  bulmuşken bu seferde  Toplumcu Mimarlar ve Mühendisler Meclisi  proje ile ilgili uydu fotoğraflarını yayınlayarak projenin yapılacağı söz konusu alanda belli zaman dilimlerinde yaşanan değişimi gözler önüne sermiş ve Ağaoğlu'nun halktan özür dilemesini isteyerek vatandaşın aklını yine karıştırmıştı.

Bu restleşme sürerken bu seferde Ağaoğlu'na bir darbe de Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'dan gelmiş,  Altaylı köşesinde kaleme aldığı yazısında 'Maslak 1453' projesinde yer alan orman alanının kullanımı ile ilgili yaşanan usulsüzlüğü yine Bakanlık içerisinde olan bir görevli bürokratın verdiği bilgiler ışığında gündeme taşımıştı.

İşte tüm bu tartışmalar karşılıklı sürerken geçtiğimiz günlerde bakanlık devreye girmiş ve projede yer alan orman alanların kullanımı ile ilgili Ağaoğlu'nun kendilerinden izin almadan ormanda reklam çekimi yaptığını öne sürmüş ve Fatih Ormanı Tabiat Parkının tahsisi ve işletme hakkı sözleşmesini iptal ederek bir nevi tüm bu tartışmalara da son noktayı koymuştu. Bu karar sonrası Ağaoğlu, bakanlığa 'Tecavüzcü Coşkun orada film çekerken izin mi alıyor' sözleri ile sitemde bulunurken öte taraftan da reklamın kibirli ve iddialı olduğunu itiraf etmişti.

REKLAMA AĞIR CEZA GELEBİLİR!

Ancak proje ile ilgili tartışmalar daha sürecek gibi görünüyor. Fatih Ormanı'nda çekilen reklam filmi için Tüketici Örğütleri Federasyonu (TÖF), Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu'na, konut projesine ilişkin tanıtıcı reklam filminde, projenin orman alanı içerisinde ya da hemen kenarında olduğu ve orman alanının bu projeden konut alanların/alacakların kullanımına tahsis edildiği izlenimi verildiğini ve  tüketicilerin yanıltıldığını  ileri sürerek şikayette bulundu. Yapılan başvuru sonrasında Reklam Kurulu'nun reklamı incelemeye aldığı öğrenilirken, yapılan inceleme sonucunda reklamda kusur bulunması halinde, Ağaoğlu'na haksız rekabet ve halkı kandırmaktan dolayı ağır bir ceza verilmesi bekleniyor.

TÜKETİCİLER SATIN ALDIKLARI DAİRELERDEN VAZGEÇEBİLİR!

Sıkıntı sadece bununla da bitmiyor.  Projede yer alan ve satışa çıkartılan 2 bin 700 konutun 2 bin 200  adeti  satılmış bulunuyor. Projeden konut satın alan tüketiciler reklam filmlerinde ormanın da içinde olduğu algısına kapılmış ve tercihini ona göre şekillendirmişti. Ancak Bakanlığın iptali sonrası projeden konut satın alan vatandaşların projeden aldığı daireden vazgeçip,  paralarını geri iade etmelerini istemeleri de gündeme gelebilir.

Tüketiciyi koruma kanunlarının bu konuda çok net olduğunu ifade eden Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) Başkanı Avukat Şükran Eroğlu, olayın iki taraflı ele alınabileceğini belirterek, kanunda taahhüt edilen şeylerde eğer bir tüketicinin beklediği faydayı ortadan kaldıran veya azaltan hukuki ve ekonomik eksiklikler varsa bu malın ayıplı olacağının ifade edildiğini,  böyle bir durum karşısında ise tüketicinin aldığı maldan vazgeçme hakkına sahip olduğunu söyledi.

Eroğlu, söz konusu hizmetin taahhütnamede yer almaması durumunda ise tüketicinin yine itiraz etme seçeneğinin olduğunu belirterek, '' Çünkü söz konusu proje için çekilen reklam filminde her ne kadar direkt ormanın kullanımının projede oturanlara ait olduğu izlenimi yaratılmasa da ormanın içinde ata binilmesi ve projenin yanında olduğunun belirtilmesinin tüketicinin aklında proje ile ormanının iç içe geçmesine sebep olmuştur. Bu reklam ile tüketici yanıltılmıştır. Tüketici o olandan faydalanamayacak halbu ki o alandan faydalanacağını düşünerek burayı satın almıştı. Dolayısıyla burada bir ayıp 'dan söz ediyoruz. Ayıp olduğu içinde tercihlerinden vazgeçme hakkına sahiptirlerdir.'' dedi.

Eroğlu, yaşanan bu durumdan ötürü aldıkları daireden vazgeçmek isteyen tüketicinin ayıplı bir malın kendilerine satıldığını ileri sürerek ihtarname çekerek paralarını geri isteyebileceklerini vermedikleri takdirde ise tüketici mahkemesine gidip dava açabileceklerini söyledi.

http://www.haber7.com/emlak-gundemi/haber/952431-ali-agaoglunu-bekleyen-iki-tehlike
#412
Alıntı YapECRİ MİSİL ÖDEMEMEK İÇİN NE YAPMAMIZ LAZIM BU İŞ DAVA AÇMADAN OLAMAZ MI. DAVA SÜRECİ ÇOK MU MASRAFLI OLUR?

Kamu idaresi tarafından tespit edilen ecrimisil bedeli, kamu malını haksız olarak kullandığı belirlenen kişiye ecrimisil ihbarnamesi ile tebliğ edilir. Size de bu ihbarname gelmiş olmalı. Tebliğ edilen bu ihbarname ile ödenmesi talep edilen bedelin, tebliğ tarihinden itibaren bir aylık süre içinde ödenmesi gerekir. Şayet belirlenen bedelde kısmen veya tamamen bir yanlışlık ve hukuka aykırılık bulunduğu düşünülüyorsa, bir aylık süre içinde tebliğ eden idareye bir dilekçe ile müracaat edilerek işlemin düzeltilmesi talebinde bulunulabilir. Haksız kullanıcı tarafından bir aylık süre içinde düzeltme talep edilmişse, bu taleplerin milli emlak servislerine geldiği tarihten itibaren en geç bir ay içerisinde milli emlak müdürlüğü veya malmüdürlüğünce incelenerek neticesi Ecrimisil Düzeltme İhbarnamesi ile muhataplarına tebliğ edilir.

Ecrimisil ihbarnamesine karşı tebliğ tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde dava açılması da mümkündür. Şayet bir aylık süre içinde idareye düzeltme talebinde bulunulmuşsa, 60 günlük süre durur, Ecrimisil Düzeltme İhbarnamesinin tebliğ alınmasıyla birlikte duran süre yeniden işlemeye başlar. Bu 60 günlük dava açma süresinin geçirilmemesine azami ölçüde dikkat edilmelidir.

Alıntı Yap2 yıl önce bahçedeki arsa için hazine arazisini işgalden dolayı ecri misil talep edildi.

Altmış günlük süreyi geçirmiş görünüyorsunuz. Bu durumda ecrimisille ilgili hukuken yapılabilecek bir şey yok maalesef.

Alıntı Yap-BİRDE ARSA ÜZERİNDEKİ EV İÇİN TAHLİYE YAZISI GELDİ

Bu tahliye yazısına karşı da tebliğ tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde dava açılabilmesi mümkündür. Kolay gelsin...



Önemli not: Bu bölümde yapılan değerlendirme ve yorumlar, gündemdeki konu ve soru hakkında kişileri en temel düzeyde bilgilendirme amacına matuftur. Bu tür konu ve sorular her yönden ayrıntılı bir inceleme/araştırma yapılmasını, özellikle de olayla ilgili bir dava veya soruşturma mevcutsa, bu dava/soruşturma dosyasının mutlak surette incelenmesini gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi önemle tavsiye ediyorum.

Konuyla ilgili emsal bir Danıştay kararı:

T.C.
DANIŞTAY
Onuncu Daire
Esas No   : 2004/13105
Karar No   : 2007/258

Temyiz Eden (Davacı ): ... Sportif Faaliyetler San. Tic. Ltd. Şti.
Karşı Taraf (Davalı)    : İstanbul Defterdarlığı - İSTANBUL

İstemin Özeti   : İstanbul İli, Avcılar İlçesi, ... Mahallesi, ... Mevkii, 21 pafta, 4459 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan denizden dolgu vasıflı 4734 m2 alanın tamamının işgal edildiğinden bahisle 1.1.1999-31.7.2003 dönemi için 135.916.666.667.-TL ecrimisil istenilmesine ilişkin 18.8.2003 tarih ve 36102 sayılı ecrimisil ihbarnamesine yapılan itirazın reddine ilişkin 20.1.2004 gün ve 3493 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, İstanbul 2. İdare Mahkemesince davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen 30.6.2004 tarih ve E:2004/609, K:2004/1068 sayılı kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti        : Savunma verilmemiştir.

D.Tetkik Hakimi   : Yahya Şahin
Düşüncesi   : 30.8.2003 tarihinde tebliğ edilen ecrimisil ihbarnamesine karşı 3.10.2003 tarihinde itiraz edilmekle işlemeye başlamış olan dava açma süresinin 34.gün durduğu, idare tarafından 60 gün içinde cevap verilmeyerek 3.12.2003 tarihinde itirazın kısmen reddedilmiş sayılacağı ve 4.12.2003 tarihinde tekrar işlemeye başlayan dava açma süresinin geriye kalan 26. günün sonu olan 29.12.2003 tarihinde sona ereceği anlaşıldığından, dava açılmadan dava açma süresi geçirildikten sonra, idarece 20.1.2004 tarihinde itirazın reddi yolunda işlem tesis edilmiş olmasının yeni bir dava açma süresi kazandırmayacağı tartışmasızdır.
Belirtilen nedenle temyize konu mahkeme kararının anılan gerekçeyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: Nevzat Özgür
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar ,söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, İstanbul İli, Avcılar İlçesi, ... Mahallesi, ... Mevkii, 21 pafta, 4459 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan denizden dolgu vasıflı 4734 m2 alanın tamamının işgal edildiğinden bahisle 1.1.1999-31.7.2003 dönemi için 135.916.666.667.-TL ecrimisil istenilmesine ilişkin 18.8.2003 tarih ve 36102 sayılı ecrimisil ihbarnamesine yapılan itirazın reddine ilişkin 20.1.2004 gün ve 3493 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 2. İdare Mahkemesince, davacının 3.10.2003 tarihli düzeltme talebinin 2886 sayılı Yasanın 74. maddesindeki yetkiye dayanılarak çıkartılan Devlete Ait Taşınmaz Mal Satışı, Trampa, Kiraya Verme, Mülkiyetin Gayri Ayni Hak Tesis Ecrimisil ve Tahliye Yönetmeliğinin 80. maddesinde öngörülen 30 günlük süreden sonra verilmesi nedeniyle davalı idarece istemin süre aşımı nedeniyle incelenmeksizin reddi hukuka uygun bulunduğundan bu suretle kesinleşmiş olan ecrimisil işlemine karşı açılan davanın süre aşımı yönünden esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle İdari Yargılama Usulü Kanununun 15/1-b maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, ecrimisil ihbarnamesine süresi içerisinde itiraz edildiğini ileri sürerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 7. maddesinde dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve Vergi Mahkemelerinde otuz gün olduğu, bu sürelerin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Yasanın üst makamlara başvurma başlıklı 11. maddesinde ise; "l.İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi, veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan ,üst makam yoksa,işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2.   Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3.   İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
hükmüne yer verilmiştir.
Bu madde ile, hakkında dava konusu edilecek bir işlem bulunan ilgililerinin, dava açmadan önce idareye başvuru haklarının bulunduğu hususu genel olarak düzenlenmekte; böylece ilgililere dava açmadan önce değişik olanaklar sağlanmış olmaktadır.
2886 sayılı Devlet İhale Yasasının 74. maddesine dayanılarak Maliye Bakanlığı'nca çıkarılan Devlete Ait Taşınmaz Mal Satış,Trampa,Kiraya Verme, Mülkiyetin Gayri Ayni Hak Tesis, Ecrimisil ve Tahliye Yönetmeliğinin 79. maddesinde, hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm tasarrufu altında bulunan taşınmaz malların gerçek veya tüzel kişilerce işgale uğradığının tesbit edilmesi halinde komisyonca ecrimisil tespit ve takdir edileceği 80. maddesinde tespit ve takdir edilecek ecrimisil tutarının fuzuli şagiline ecrimisil ihbarnamesi ile tebliğ edileceği, tebliğ edilen ecrimisilin, bu ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerektiği, tebliğ edilen işlemde bir hata bulunduğu düşünülerek rızaen ödenmek istenmediği takdirde aynı süre içinde tebliğ eden idareye bir dilekçe ile müracaat edilerek düzeltme talebinde bulunulabileceği,fuzuli şagiller tarafından yapılacak düzeltme taleplerinin, bu taleplerin milli emlak servislerine geldiği tarihten itibaren en geç 1 ay içerisinde milli emlak müdürlüğü veya mal müdürlüğünce incelenerek neticesinin "Ecrimisil Düzeltme İhbarnamesi " ile muhataplarına tebliğ edileceği, 81.maddesinde ise, ecrimisil ihbarnamesinin, düzeltme talebinde bulunulmuş ise ecrimisil düzeltme ihbarnamesinin muhatabına tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içerisinde ecrimisil alacağının ödeneceği, bu sürenin son gününün ödenmesi gereken ecrimisilin vade tarihi olduğu hükmü yer almıştır.
Ecrimisil tahakkuk ve tahsil usulünü düzenleyen anılan Yönetmelik, 2577 sayılı yasanın 7 ve 11. maddeleri dışında farklı dava açma süreleri öngörmemektedir. Esasen yönetmelikle dava açma süresinin düzenlenemeyeceği de açıktır. Dolayısıyla, ecrimisil ihbarnamesine karşı düzeltme yoluna başvurunun zorunlu bulunmaması, ecrimisil ihbarnamesinin kesin ve uygulanabilir nitelikte idari işlem olduğu dikkate alınarak, dava açma süresinin 2577 sayılı yasanın 7 ve 11. maddelerine göre hesaplanması zorunlu bulunmaktadır.
Dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden, İstanbul İli, Avcılar İlçesi,... mahallesi, ... mevkii, 21 pafta, 4459 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan denizden dolgu vasıflı 4734 m2 alanın tamamının işgal edildiğinden bahisle 1.1.1999 - 31.7.2003 dönemi için 135.916.666.667 TL ecrimisil istenilmesine ilişkin olarak düzenlenen 18.8.2003 tarih ve 36102 sayılı ecrimisil ihbarnamesinin davacıya 30.8.2003 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından 3.10.2003 tarihli dilekçe ile düzeltme yoluna başvurulduğu, bu başvurunun 20.1.2004 günlü 3493 sayılı yazı ile reddedildiği, bu yazının davacıya tebliğ tarihine ilişkin olarak Avrupa Yakası PTT Başmüdürlüğünün 5.6.2004 tarih ve 5340 sayılı yazısında, taahhütlü olarak postaya verilmeyip normal mektup olarak verildiğinden teslim kaydının bulunmadığının belirtildiği, davacı tarafından da, dava dilekçesinde herhangi bir tebliğ tarihine yer verilmemekle birlikte ecrimisil ihbarnamesinin iptali istemiyle 22.3.2004 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, kendisine 30.8.2003 tarihinde tebliğ edilen ecrimisil ihbarnamesine karşı davacının yukarıda anılan Yönetmeliğin 80. maddesi uyarınca düzeltme yoluna başvurduğu açık olup bu başvurunun, 2577 sayılı yasanın 11. maddesi kapsamında ihtiyari bir itiraz yolu olduğu, dava açma süresinin işlemesini durduracağı ve verilen cevabın tebliği ile dava açma süresinin kaldığı yerden tekrar işlemeye başlayacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla, yönetmelikte düzenlenen başvuru yolunun, 2577 sayılı yasanın 11. maddesinde öngörülen itiraz yolunun, dava açma süresi yönünden doğurduğu sonuç dışında herhangi bir sonuç doğurduğunu kabul etmeye hukuken olanak bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerle 30.8.2003 tarihinde tebliğ edilen ecrimisil ihbarnamesine karşı 3.10.2003 tarihinde itiraz edilmekle işlemeye başlamış olan dava açma süresinin 34.gün durduğu,idare tarafından 60 gün içinde cevap verilmeyerek 3.12.2003 tarihinde itirazın zımmen reddedilmiş sayılacağı ve 4.12.2003 tarihinde tekrar işlemeye başlayan dava açma süresinin geriye kalan 26. günün sonu olan 29.12.2003 tarihinde sona ereceği anlaşılmıştır. Yukarıda belirtildiği şekilde dava açılmadan dava açma süresi geçirildikten sonra idarece
20.1.2003 tarihinde itirazın reddi yolunda işlem tesis edilmiş olmasının yeni bir dava açma süresi kazandırmayacağı ve dolayısıyla davacı tarafından 22.3.2004 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı tartışmasızdır.
Açıklanan nedenlerle, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden davacının temyiz isteminin reddine, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 30.6.2004 tarih ve E:2004/609, K:2004/1068 sayılı kararının gerekçesi değiştirilerek yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, 31.1.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#413
Aleykümselam.

Alıntı Yapevrakta "3.218.85 TL, takip tarihi itibari ile masraf ve faizsiz " yazıyor.yazılı olan 3.218.85 TL ana borcum mu ?

Yazdıklarınızdan öyle anlaşılıyor. Kesin konuşmak için size gelen ödeme emrini incelemek gerekir.

Alıntı Yap(4/1 kesilecek para bu kadar mı ? )

Bu bedele işleyen ve işlemekte olan faiz, vekalet ücreti ve masraflar da eklenir.

Alıntı YapDiğer banka ise bir evrak göndermemiş. ben işten o zaman ayrıldım ve 8 aydır (o zamandan, şu ana dek) çalışmıyorum ama yarın bir işe girdiğimde yine bu evrak ve diğeri çalıştığım şirkete HEMEN gelecek mi veya ne zaman gelir ?

Bu konuda kimse kesin konuşamaz. Tamamen avukatın dosyayı takip etme alışkanlığı ile ilgili bir durumdur. Bir ihtimal, işe girmeniz uzarsa, bu dosyadan bir şey çıkmaz düşüncesiyle dosyadan aciz vesikası bir alınabilir. Aciz vesikası hakkında detaylı bilgi için TIKLAYINIZ.

Alıntı Yapbu kesintiyi kabul etsem bile diğer borçlarım için süre 2 sene sonra doluyor (yeni ttk ya göre 10 yıl) diğer borçlarım silinir mi?

Eskiden de genel zamanaşımı süresi on yıldı. Yeni Borçlar Kanunu'nda zamanaşımı süresi açısından bu anlamda bir değişiklik bulunmuyor. Borç zamanaşımına uğradığında silinmiş olmaz, sadece borçludan yasal yollarla ve zorla tahsilinin önünde bir engel oluşur. Bu engel de kendiliğinden oluşmaz; borçlu süresinde zamanaşımı itirazında bulunmamışsa, zamanaşımına uğrayan bir alacak da tıpkı diğer alacaklar gibi yasal yollarla ve zorla borçludan tahsil edilir. Zamanaşımı hakkında daha detaylı bilgi için TIKLAYINIZ.

Alıntı YapHER NE OLURSA OLSUN BU BORÇLARIMI ALLAH'IN (C.C.) HUZURUNA ÇIKMADAN DA ÖDEMEK NASİP OLSUN İNŞAALLAH.

Amin. Mali durumunuzun bir an evvel tüm borçlarınızı rahatlıkla ödeyecek seviyeye gelmesi temennisiyle. Allah'a emanet olun...
#414
Merhabalar. Şirket ortağı sadece şirkete koymuş olduğu sermaye ile sınırlı bir sorumluluğa sahiptir. Şirket batmışsa, ortağın sermayesi de batmıştır; olay bundan ibarettir. Şirket borçları sebebiyle ortağın şirket alacaklılarına karşı herhangi bir sorumluluğu yoktur. Ancak limited şirketlerde ortakların vergi yükümlülüğü, şirkette sahip olduğunuz hisse oranında devam eder. Dolayısıyla şirketin vergi borcu varsa, ortaklar şirketteki hisseleri oranında bu vergi borcundan şahsen sorumlu olurlar. Vergi borcu varsa, ortağın mallarına da doğal olarak haciz gelebilir. Durum bundan ibarettir. Kolay gelsin...
#415
Merhabalar.

Alıntı YapBunu gerçekleştirebilmek için noter huzurunda bir vasiyetname imzalanırsa geçerli olur mu? Yoksa ölümden sonra kız mülkiyet sahibi olacağı için mülkiyet hakkını sınırlayan bir eylem olduğu için geçerliliği yokmudur?

Geçerlidir ancak Medeni Kanun'un 506 ve 561. maddeleri gereğince evlatlığın saklı payını ihlal eden kısım tenkise tabii olur.

Alıntı YapDiğer bir seçenek evin üzerinde müvekkilemin kardeşi üzerine süresiz intifa hakkı mı koydurmak daha doğru olur? Eğer intifa hakkı koydurursak müvekkilem öldükten sonrada bu hak devam edeceği için, evlatlık olan kızın evin satmasının önüne geçebilirmiyiz?

İntifa hakkı seçeneğinde de Medeni Kanun'un 517. maddesi gereğince yukarıdakine benzer bir durum oluşacaktır.

Alıntı YapYada benim aklıma gelmeyen herhangi bir başka yol bana gösterebilirmisiniz..

En garantili yol, üçüncü bir şahsa evin muvazaalı şekilde satışı gibi görünüyor :) Şaka bir yana, yukarıda bahsettiğiniz alternatiflerden ilkinin daha makul olduğunu düşünüyorum. Benim de aklıma başka bir yol gelmiyor. Konuyla ilgili mevzuat ve bir emsal karar aşağıda. Kolay gelsin... 


     A - TASARRUF EDİLEBİLİR KISIM
   
     I. KAPSAMI
     
     Madde 505 - (Değişik fıkra: 04/05/2007-5650 S.K./1.mad) Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir.
   
    Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, mirasbırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.
     
     II. SAKLI PAY
     
     Madde 506 - Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:
   
    1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
   
    2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
   
    3. (Mülga bend: 04/05/2007-5650 S.K./2.mad),
   
    4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü.

     D - BELİRLİ MAL BIRAKMA
     
     I. KONUSU
     
     Madde 517 - Mirasbırakan, bir kimseye onu mirasçı atamaksızın belirli bir mal bırakma yoluyla kazandırmada bulunabilir.
   
    Belirli mal bırakma, ölüme bağlı tasarrufla bir kimseye terekedeki bir malın mülkiyetinin veya terekenin tamamı ya da bir kısmı üzerinde intifa hakkının kazandırılmasına yönelik olabileceği gibi; bir kimse lehine tereke değeri üzerinden bir edimin yerine getirilmesinin, bir iradın bağlanmasının veya bir kimsenin bir borçtan kurtarılmasının, mirasçılar veya belirli mal bırakılanlara yükletilmesi suretiyle de olabilir.
   
    Bırakılan belirli mal terekede bulunmadığı takdirde, tasarruftan aksi anlaşılmadıkça, ölüme bağlı tasarrufu yerine getirmekle yükümlü olanlar borçtan kurtulurlar.

     B - TENKİS DAVASI
   
     I. KOŞULLARI
     
     1. GENEL OLARAK
     
     Madde 560 - Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler.
   
    Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.
     
     2. SAKLI PAYLI MİRASÇILAR LEHİNE KAZANDIRMALAR
     
     Madde 561 - Saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların onların saklı paylarını aşan kısmı orantılı olarak tenkise tabi olur. Tenkise tabi birden fazla ölüme bağlı tasarrufun bulunması halinde, saklı pay sahibi mirasçıya yapılan kazandırmanın saklı payı aşan kısmı ile saklı pay sahibi olmayan kimselere yapılan kazandırmalar orantılı olarak tenkis edilir.




T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2002/2-854
K:2002/852
T:23.10.2002

4721 s. Yasa m. 506
818 s. Yasa m. 103

   Taraflar arasındaki "tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Edirne 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 23.05.2000 gün ve 1998/468 E-2000/244 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesi'nin 10.11.2000 gün ve 2000/11825-13902 sayılı ilamiyle; ( ...Davacının faiz isteği davanın tevsiidir. Davalı taraf bu talebe karşı çıkmıştır. Davada ıslahta yapılmamıştır. Bu yön gözetilmeden faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
   Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
   KARAR : Dava, davacıların mahfuz hissesini aşan vasiyetnamenin tenkisi istemine ilişkindir.
   Davacılar 06.08.1998 tarihli dava dilekçesinde; miras bırakan Rıza Köse'nin sağlığında davalılar yararına düzenlenen vasiyetname ile Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilinde bulunan bütün gayrimenkulleri üzerindeki hak ve hisselerinin tamamının çıplak mülkiyet hakkını davalı Cem Köse'ye, intifa hakkını davalı Canan Köse'ye bırakmakla saklı paylarına tecavüz edildiğini ileri sürerek; Edirne Tereke Hakimliği'nce murise ait olduğu tespit edilen ev, dükkan ve arazi vasfındaki üç parça gayri menkulde saklı paya tecavüzün aynen giderilmesini, vasiyetnamenin saklı paylara tecavüz oranında iptalini, saklı paylarındaki haklarının tapuya kayıt ve tescilini istemişlerdir.
   Davalılar vekili, 06.11.1998 tarihli cevap dilekçesi ve 13.11.1998 günlü duruşma tutanağına geçen beyanında; Dava konusu taşınmazların aynen taksimi mümkün olmadığından, MK.nun 506. maddesi uyarınca tercih hakkını nakten ödeme yonünde kullandıklarını bildirmişlerdir.
   Mahkemenin; Davalıların MK.506. maddesinde düzenlenen tercih hakkını kullanması nedeniyle 8.755.933.334 TL. saklı pay tutarının, tercih hakkının davalı tarafça kullanıldığı 13.11.1998 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine dair verdigi karar; Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
   Öncelikle belirtilmelidir ki; Tenkis davası saklı pay sahiplerine, saklı paylarına miras bırakanın tecavüzünu gidermek, temlik islemlerini tasarruf nisabı sınırı icıne sokmak imkanı veren ve kişisel hakkın korunmasını amaç tutan yenilik doğurucu ( inşai ihdasi ) nitelikte bir dava türüdür ( Prof.Tahir Çağa Mahfuz hisseli mirasçıların vasiyeti 1950 S: 25 ). Mahkemenin tenkis kararı mirasın açılması gününe kadar geriye etkilidir ( HGK. 23.02.1979 13-150 E; 177 K. ).
   Tenkis davalarının niteliğine göre, davalının MK.nun 506. maddesi uyarınca tercihini nakten ödeme yönünde kullanması halinde, diğer para borçlarında olduğu gibi temerrüde düşen davalının faiz ödemesi gerekir ( BK.md. 103 ).
   Bilindiği ve 11.11.1994 tarih, 4-4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği üzere tenkis alacağı tercih hakkının kullanıldığı tarihte muaccel hale geleceğinden faize tercih hakkının kullanıldığı günden geçerli olmak üzere hükmedilmesi gerekir.
   Bu ilkeler doğrultusunda somut olaya baktığımızda; Davacılar dava dilekcesinde saklı paya tecavüzün aynen taksim suretiyle giderilmesini istemişlerdir. Yargılama aşamasında davalılar MK.nun 506. maddesi uyarınca tercih hakkını nakdi ödeme yönünde kullandıklarından temerrüde düşmüşler; Davacılar yonünden alacağa faiz yürütulmesinı talep hakkı dogmustur. Bu durumda davacılar tercih hakkının kullanıldığı andan itibaren faiz talep edebilir.
   Her ne kadar davalılar vekili yargılama aşamasında, faiz isteminin iddianın genişletilmesi mahiyetinde olduğunu ve buna da muvafakatlerinin bulunmadığını ileri sürmüş ise de; Davalılar vekili temyiz dilekçesinde, alacağa davacının talep tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini bildirdiğine göre davacının faiz istemine karşı koymadığı ve uyuşmazlığın faizin başlangıç tarihi noktasında olduğu anlaşılmaktadır.
   Somut olayda davacıların tenkis alacağı davalıların tercih hakkını nakten ödeme yönünde kullandıkları 13.11.1998 tarihinde muaccel hale gelmiştir. Tenkis alacağına tercih hakkını kullanıldığı 13.11.1998 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinde kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Direnme kararı bu nedenle yerindedir.
   Yukarıda açıklanan gerekçelerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
   SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı ( 354.620.382 ) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 23.10.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
#416
Alıntı Yapdavayı binbir zahmetle açtık bu kanunu duyunca  avukat tutmadık ama biraz yardım aldık

Borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceğine ilişkin hüküm çok uzun yıllardır kanunda bulunuyordu. Demek ki İcra ve İflas Kanunu'nda yapılan son değişikliklerin medyada yer bulması, kişilere yasal haklarını hatırlatma noktasında da ciddi şekilde işe yaramış. Kolay gelsin...
#417


Mavi Marmara davası, Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda 6 Kasım sabahı başladı. Adliye önünde binlerce kişi bir araya geldi ve İsrail'e tepki gösterdi.

Gazze'ye insani yardım taşıyan ''Mavi Marmara'' gemisine düzenlenen saldırıyla ilgili dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Ashknazi dahil 4 kişinin yargılanmasına başlandı.

Yoğunlukla yabancı uyruklu aktivistlerin dinlendiği ilk gün duruşmaları görülen dava; 7 Kasım Çarşamba ve 9 Kasım Cuma günü görülmeye devam edilecek.

Gazze'ye insani yardım taşıyan ''Mavi Marmara'' gemisine yönelik İsrail askerlerince Akdeniz'in uluslararası sularında düzenlenen saldırıya ilişkin, olay tarihinde İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi'nin yargılanacağı davanın ilk duruşması bugün yapıldı.

İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından İstanbul Adalet Sarayı'ndaki büyük salonda görülen duruşma, sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alındı.

FURKAN DOĞAN'IN BABASI DİNLENDİ

Mavi Marmara gemisinde şehit düşen Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan da duruşmada hazır bulundu.

Ahmet Doğan, tanık olarak dinlediği davada şunları söyledi: "Furkan lise öğrencisiydi. ABD vatandaşıydı. YÖS sınavına girmişti. Hassas, ince ruhlu, başkalarının  derdini dert edinen bir çocuktu. 31 Mayıs sabahı TV'den izlerken annesinin çığlığı ile sarsıldık. Saldırı başlamıştı. Bir daha da kendisinden haber alamadık. Çok çabaladı bu gemiye binmek için. Sonuçta Kayseri'den bu gemiye binen 9 kişiden biri oldu. Furkan doktor olmak istiyordu. Çünkü hizmet etmek istiyordu. Gemide herkese bu amacını anlatıyor. Görünce çok etkilendi. Oradaki çocukların yanında olmak istiyordu. İnternetten ve haberlerden Gazze'de yaşananları takip etti. O insanların yanında olmak istiyordu."

Bülent Yıldırım: "Bugün büyük bir adım atıldı"

İstanbul Adalet Sarayı önünde gazetecilere açıklamalar yapan İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Av. Bülent Yıldırım, ''hiçbir şekilde yargılanmayacağını'' söyleyen İsrail'e rağmen, ''Mavi Marmara'' davasının bugün ilk duruşmasının yapılmasının büyük bir adım olduğunu ifade etti.

Yıldırım, şunları söyledi: "Dünyanın bütün güçleri gelse, İsrail'in zulmüne karşı koyamaz anlayışı vardı. Mavi Marmara ile insanlık için gittik. 37 ülkeden insan vardı gemide. Şu anda Türkiye'de 37 ülkeden insan, hakkını arıyor. Türkiye, nasıl afet ve savaş bölgeleri için merhamete ev sahipliği yaptıysa şimdi de adalete ve özgürlüğe ev sahipliği yapıyor. Türkiye'nin cesur yargıçları ve savcıları bu konuda bu davayı alıp, sürdürülebilir olduğunu da gösterdiler. Bunların 18 bin yıl ceza alması söz konusu. Şu anda 5 tanesinin ismi, anne-baba isimleri tespit edildi. Bunlar yargılanıyor. İsrail bu mahkemeyi tiyatro olarak görüyor. Ben sizin vesilenizle çağrıda bulunuyorum. Madem bu mahkeme tiyatro, niçin Mavi Marmara'da katliam yapan diğer askerlerin isimlerini vermiyorsunuz, onları saklıyorsunuz? Hadi, bu mahkemeden korkmuyorsanız, yiğitçe çıkın deyin ki, 'Mavi Marmara'da Furkan Doğan'ı katleden biziz. İbrahim Bilgen'i ve diğerlerini katleden biziz.' O kadar cesur olun o zaman. O da yok. Ama kendi kendilerine, şu anda İsrail basını ambargo uyguladı. Bu davadan hiç bahsetmiyorum. Ben ne demiştim 2 yıl önce? 'İsrail'i ambargoya tabii tutacağız.' Bakın şimdi ilk planda kendi medyası ambargo uyguluyor. Halkını sağlıklı bilgilendirmekten vazgeçti. Yarın bu genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanları da yurt dışına çıkamayacak. Hiç merak etmeyin."

Gemiye saldıran bütün askerleri tek tek tespit edeceklerini ve hepsini mahkeme önüne çıkaracaklarını anlatan Yıldırım, "Hepsi ceza alacak. Ayrıca şu anda bir çalışmamız daha var. Bunun içeriğini açıklamıyoruz. Onu da gerçekleştirebilirsek, İsrailli siyasetçilerin hiçbiri, işgal edilmiş Filistin topraklarında, yani kendilerinin İsrail dedikleri o bölgeden dışarı çıkamayacaklar'' dedi.

Şu anda davada dünyanın dört bir yanından gelen avukatlar, aktivistler bulunduğunu ve bu olayın çok somut, maddi delilleri çok net olan bir olay olduğunu aktaran Yıldırım, "Bu davada herkes bir imtihan veriyor. İsrail, Türk yargı sistemini küçümsedi. Göreceğiz İsrail'e nasıl bir tokat vurulacak. Bu kadar maddi delilleri olan bir davada, geri adım zaten hiçbir hukukçu atamaz. Gerçekten bir hukukçuysa atamaz" diye konuştu.

Bülent Yıldırım, Türkiye'de açılan bu davadan sonra dünyanın dört bir yanından da davalar geleceğini ve bu davanın örnek teşkil edeceğini de kaydederek, "Filistin için açılan bütün davaların önü açılacak. Ve göreceksiniz, bütün İsrailliler yargılanacak. Şu anda İsrail, kendi içerisinde halkını kandırdığı için, 'bize hiç kimse dokunamaz' diye, askerleri isyan etmesin diye bu davadan bahsetmiyorlar. Ben buradan İsrail'e sesleniyorum; Biraz yüreğiniz varsa, bu davanın bütün safhalarını İsrail basınında açıklarsınız. Askerleriniz de nelerle karşılaşacaklarını bilirler" ifadesini kullandı.

Saldırı emrini veren üst komutanlar ve siyasetçilerin, bundan sonra çocuklarının yüzlerine de bakamayacaklarını ve çocuklarının bu kişileri reddedeceklerini anlatan Yıldırım, "Tarih bunları katliamcı olarak ortaya koyacak. Hep birlikte buradayız, göreceğiz, insanlığın davası, büyük bir dava, burada sonuçlanacak" dedi.

İsrail'in özür dileyeceğini ve tazminat ödeyeceğini belirten İHH Başkanı Yıldırım, şöyle devam etti:

"Biz sizin ahlaksız teklifinizi, teklif ettiğiniz bütün paraları reddettik. Bu davanın dışında tazminat davaları da açtık. Onları da kazanacağız. Allah nasip ederse, gerekirse işgalci İsrail devletinin uçağına, gemisine burada el koyacağız, o tazminat davalarını kazandıktan sonra. Tazminat da ödeyeceksiniz. Ve Gazze ablukasını kaldıracaksınız. Bunda hiç bir tereddütümüz yok. Ama bir şey daha olacak artık. Kasten adam öldürmenin karşılığında, işlediğiniz cinayetten dolayı da yargılanıp hakkınızda tutuklama kararları çıkacak. Bundan sonra yalnızlığınıza mahkûm oldunuz. O Filistin'in etrafına ördüğünüz duvarı yargılamayla, hukukla sizin etrafınıza öreceğiz ve hiç vazgeçmeyeceğiz.

Bu sürece gelene kadar bize çok baskı yaptılar. İsrail ve İsrail'in uzantıları çok baskı yaptı. İsim vermeyeceğim ama kimin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz burada konuşacağız, onu da üzerine alan alacak. Özel hayatlarımız araştırıldı, mal varlıklarımız araştırıldı. Tehditler yapıldı, suikastlar yapıldı. Çoğunu medyayla paylaşmadık bile, şu süreç tamamlansın diye. Ama hiçbir şeyden korkmuyoruz. Bunu İsrail ve yandaşları çok iyi bilsin. Gazze'deki yetimler ve çocuklar olduğu müddetçe, bizim kanımız Filistinlilerin kanından daha değerli değil. Bunu çok iyi bileceksiniz. Ve biz bu işin sonuna kadar takipçisi olacağız. Bütün insanlığın davası olacak. Her zaman söylüyorum. Bu, Yahudi milletine karşı açılmış bir dava değil. Gazze'de Yahudiler olsa ve Müslümanlar aynı zulmü işlese yine giderdik. Bu, katillere, Siyonistlere ve adam öldürenlere karşı açılmış bir davadır. Kasten adam öldürüp yaraladılar. Yaralı insanlara yüzünden en yakın mesafede silah sıktılar. Bu katillerin hepsi yargılanacak. Bütün dünyada merhamet sahibi olanlar da bizimle beraber olacak. Çok tarihi günlere şahitlik yapıyorsunuz. İnşallah bundan sonra dünyada, hak, adalet, barış ve huzur hâkim olsun."

Av. Uğur Yıldırım: "İsrail'in suçluları iade etmesi gerekiyor"

Mavi Marmara davası kapsamında değerlendirmelerde bulunan Mavi Marmara ve İHH Avukatlarından Av. Uğur Yıldırım şunları söyledi:

"Bu yargılama kesinlikle sembolik bir yargılama veya Türkiye'nin kendi kendine yapmış olduğu bir yargılama değil. Kanunlarımız, Türk Ceza Kanunu kapsamında tamamen adil ve hukuki bir yargılama olması hepimizin beklentisi. Bu noktada suçluların iade edilmeyeceği ve herhangi bir sonuç çıkmayacağına yönelik beklentiler de yanlış, çünkü daha mahkeme aşamasında, kendilerinin ifadelerinin alınması için müzekkereler yazıldı. Bu müzekkerelere cevap verilmemesi halinde kendileri hakkında yakalama kararı çıkarılması söz konusu. Suçluların iadesine yönelik Avrupa Sözleşmesine hem Türkiye hem İsrail taraftır. Bu noktada İsrail'in bu suçluları Türkiye'ye iade etmesi gerekiyor. Diyelim ki etmedi, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aramalarının çıkması söz konusu olur. Bu, yine Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler açısından uygulanması gereken bir süreçtir. Kaldı ki Mavi Marmara davasında katılımcıların 37 ayrı ülkeden olması hasebiyle dünyanın her tarafında bu davalar açılmış durumda ve soruşturma halinde. Fransa'da, Belçika'da, İspanya'da, Güney Afrika'da bu konuyla ilgili davalar var. Ve herhangi bir şekilde bu komutanlar bu ülkelere gittiği takdirde mutlaka bu soruşturma kapsamında tutuklanacaklar. Bu noktada nasıl Gazze'deki insanlar için Gazze bir açık hava hapishanesine döndürüldüyse, bu yargılama ile birlikte İsrail, bu komutanlar için açık hava hapishanesine dönüşmüştür.

Diğer yanı ise; bu dava bir başka açıdan da oldukça önemli. İsrail kurulduğu günden bu yana dünyada, özellikle Ortadoğu'da, Filistinlilere karşı sayısız hak ihlallerine imza attı. İnsanların yurtlarından edilmesine, hunharca öldürülmelerine sebep oldu. Bu yaptıklarının hesabını hiçbir platformda, hiçbir zeminde vermedi. Birleşmiş Milletlerin bazı kınamaları oldu ama hiçbir mahkeme tarafından herhangi bir cezai yargılama ve yaptırımla karşılaşmadı. Mavi Marmara seferinin hemen öncesinde Dökme Kurşun operasyonunda 1500 Filistinlinin canı gitti. Hiçbir şey olmadı. Bunun sorumluları hiçbir yerde hesap vermedi. O kadar ki kendi müttefiki Amerika'nın Liberty gemisini 1967'de batırdığında 34 Amerikan vatandaşını öldürdüğünde ve 171'ini yaraladığında dahi soruşturma açılmadı. Bu manada, yani "İsrailin yargılanması" açısından bu dava, Mavi Marmara davası dünya tarihine geçecek düzeyde bir ilk olma özelliği taşıyor. İlk defa 6 Kasım'da İsrail'den hesap soruluyor, İsrail yargılanıyor."

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Akif Ekinci tarafından hazırlanan 144 sayfalık iddianamede, İsrail askerlerinin saldırısında 9 kişinin yaşımını yitirdiği, 50'den fazla kişinin de yaralandığı hatırlatılıyor. Gemideki 490 kişinin müşteki mağdur olduğu ifade edilen iddianamede, gemide bulunan aktivistler ve basın mensupları da müşteki ve mağdur olarak yer alıyor.

Çağlayan Adliyesi'nden notlar:

-Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nın geniş bahçesi İHH İnsani Yardım Vakfı'nın organizesiyle şölen alanına dönüştü.

-Yurtiçinden, yurtdışından binlerce kişi geldi. Sloganlar ve pankartlarla İsrail protesto edildi.

-Yerli ve yabancı onlarca televizyon, ajans, gazete, canlı yayın aracı ve sosyal medya uzmanı tarafından takip edildi.

-Davanın tüm mağdurları ifade verdiğinde yaklaşık 500 kişi tanık olarak ifade vermiş olacak.

-Çağlayan Meydanı'nda Mavi Marmara gemisi ve süreçle ilgili imza ve fotoğraf sergileri açıldı.

-Meydanda toplanan vatandaşların yanı sıra çok sayıda yerli ve yabancı gözlemci de davayı takip etti.

-Çağlayan Adliyesi'nde pek çok sivil toplum kuruluşu ve siyasal parti temsilcisi de yer aldı.

-Mahkeme salonu sinirli sayıda kişi alabildiğinden öncelik Mavi Marmara'da şehid düşenleri yakınları, gemide bulunan yabancı aktivistler, avukatları ve gözlemciler yer aldı.

-Başta Filistin, Belçika, Fransa, İngiltere, Kanada, İsviçre, Cezayir ve Ürdün olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden katılım oldu.

-Ünlü İngiliz gazeteci Yvonne Ridley de davayı gözlemci olarak takip etti.

-Duruşmaya katılanlardan biri de aynı zamanda Mavi Marmara'da da bulunan Kudüs Şeyhi Raid Salah'tı.

-İsrail'in 1967 yılında vurduğu ABD'ye ait Liberty gemisi mağdurlarından Joe Matter da İstanbul'a geldi.

- Adliye önünde toplanan kalabalık, Mavi Marmara saldırısında şehid olanlar için yoklama yaptı. Şehitlerin isimleri tek tek söylendi. Alanda bulunanlar da bir ağızdan "burada" diye cevap verdi.

Ceza İstemleri

İddianamede, olay tarihinde İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında ''Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna azmettirmek''ten 9 kez ağırlaştırılmış müebbet ile ''mala zarar vermeye azmettirmek'', ''yağma suçuna azmettirmek'', ''eziyet suçuna azmettirmek'', ''haberleşmenin engellenmesine azmettirmek'', ''kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuna azmettirmek'', ''yaralama suçuna azmettirmek'' ve ''silahla yaralama suçuna azmettirmek'' suçlarından toplam 18 bin 32'şer yıla kadar hapis cezası isteniyor.

Bu arada duruşmayı, Türkiye ve diğer ülkelerden birçok insan hakları gözlemcisi, sivil toplum kuruluşları ile yerli-yabancı medya mensupları izledi.

Gazeteci Hakan Albayrak: Türkiyenin İsraili yargılayabilmesi olağanüstü bir durumdur:

http://www.youtube.com/watch?v=83_VyL0uCGw#ws

Şehid Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan adliye çıkışında duygularını ifade etti:

http://www.youtube.com/watch?v=D5eiMnZgth4#ws

Abdurrahman Dilipak ta duruşmayı takip edenler arasındaydı:

http://www.youtube.com/watch?v=OUhh5proKx0#ws

http://www.ihh.org.tr/mavi-marmara-davasi-istanbulda-basladi/


Mavi Marmara davası başladı

Mahkeme, ifade vermeleri için 150 kadar müştekiyi adliyeye çağırdı. 340 müşteki ise bulundukları illerde ifade verecek. Duruşmada ilk olarak yardım filosundaki Challenger-1 gemisinde bulunan Amerikan ordusundan emekli Albay Ann Wright'ın ifadesi dinlendi. İsrail askerlerinin 20 gemi, 2 helikopter ve onlarca zodyak botla saldırdığını ifade eden Wright, "Mavi Marmara'ya 100 metre mesafedeydik. Bizim gemiye önce saldırdılar. Ses ve şok bombaları atarak gemiye bindiler. Gerçek mermi kullandılar. Çünkü amaçları gemileri durdurmak değildi." ifadelerini kullandı. Mağdur sıfatıyla ifade veren eski İsrail vatandaşı Dror Feiler de, "Gemiye inmeden mi ateş açtılar? Yoksa kamuoyunda yansıtıldığı gibi gemiye indikten sonra mı ateş açtılar?" sorusuna, "Gördüğüm kadarıyla İsrail askerleri gemiye inmeden helikopterden ateş açtılar. İsrail'in yaydığı 'gemide silah var' iddiaları yalan." cevabını verdi.

Mavi Marmara'da şehit edilen 19 yaşındaki Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan ise oğlunun gemiye binme sürecini anlattı. Baba Doğan, "O evimizin en küçüğüydü. Onun katli ailemin katli gibidir. Furkan'ı alnından vurmuşlardı, yüzünden, kafasından vurmuşlardı. Hem de çok yakından. Adli Tıp raporunda da Furkan'ın kasten mermi ile öldürüldüğü yazıyordu. Sonuna kadar davacıyım. En ağır cezayı almalarını istiyorum." dedi. Davanın müdahil avukatlarından eski Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, davada İsrail'in değil, onun adına katliam yapan insanların yargılandığına dikkat çekti. Davanın söylendiği gibi temsilî değil, gerçek bir yargılama olduğunu söyleyen Petek, "Katılanların sesinden olayı dinleyince tüylerimiz diken diken oldu. Katliamı masum göstermek istiyorlar. Dokuz şehidimiz var. Hepsi için ayrı ayrı ceza isteniyor. Mahkemeye gelmezlerse haklarında yakalama kararı çıkarılabilir. İsrail bu nedenle tedirgin olmuş durumda. Zaten sanıklar gelmiyor, ne gerek var gibi bir tutum doğru değil." şeklinde konuştu. İsrail Dışişleri ise duruşmayı "siyasi tiyatro" olarak niteledi.

ADLİYE ÖNÜNDE İSRAİL KARŞITI PROTESTO

Davaya destek olmak için yüzlerce insan Çağlayan Adliyesi'nin önünde toplandı. Duruşma öncesinde basına açıklamalarda bulunan İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, davada 37 ülkenin hakkını aradığının altını çizdi. Dünya çevresinde birçok sivil toplum kuruluşunun davayı takibe geldiğini söyleyen yazar Abdurrahman Dilipak, "Bu süreçte sanıklar davet edilecekler. Gelmezlerse İnterpol aracılığı ile kırmızı bülten çıkarılacak. Buradan çıkacak sonuç, Türkiye için bağlayıcı olacak. Türkiye sınırlarına girince gözaltına alınacaklar. Şu anda burada 60 ülkeden gözlemci var. Muhtemelen o ülkelere girdiklerinde de yakalanacaklar." dedi.

http://www.zaman.com.tr/dis-haberler/mavi-marmara-davasi-basladi/2012210.html
#418
Alıntı Yaphaklısınız süre olarak geç kalındı ama keşifçileri gönderecek yakın zamanda dava başında reddetmesi gerekmez miydi ?

Davanızı bir avukat yürütüyorsa, yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, kıymet takdir için eve gelindiğinde borçlunun o esnada evde bulunmadığını, vs. iddia ederek haczin yeni öğrenildiğini, dolayısıyla davanın süresinde açılmış olduğunu ileri sürmüş olabilir. Şayet bu tür iddialar yoksa, zaten dava da süre yönünden reddedilecektir. İyi akşamlar...
#419
Alıntı Yapbabama  kefil olmasından dolayı haciz geldi  üzerinde bulunan mallar üzerinde kıymet takdiri yapılmış. kendi üzerinde hisseli bahçe ve köyde bir miktar tarlası var. babama gönderilen bilirkişi raporunda bahçe ve tarlaların bedelleri tesbit edilmiş ev bunların içinde yok. bu kağıt bize şubatta geldi bizde meclisten geçen son icra kanununa göre haline münasip ev maddesine göre dava 22 temmuzda dava açtık acaba sonucu ne olur

Öncelikle dava süre yönünden değerlendirilecektir. Zira meskeniyet itirazıyla ilgili davanın haczin öğrenildiği tarihten itibaren yedi günlük süre içinde açılması gerekiyor. Taşınmazın hisseli olması, meskeniyet itirazına engel oluşturmaz. O kadar ki borçlunun bir kısmına malik olduğu taşınmazın diğer payının alacaklıya ait olması dahi meskeniyet şikayetinde bulunulmasına engel değildir (Yargıtay 2.HD. Esas:2010/30811, Karar:2011/12818, Tarih:21.06.2011). Dolayısıyla davada en önemli husus, süre yönüdür. Kolay gelsin...
#420
Merhabalar.

Alıntı YapBursa Gemlikte babam 30 yıl önce hisseli parselden arsa almış(arsanın bize ait olduuğunu  ispatlayacak çok sayıda şahit mevcut)  ve etrafını tel örgü ile çevirip içinede küçük bir bağ evi yaptı yıllar

Hisseli parselde kimin tam olarak nereye sahip olduğu hukuken belli değildir. Fiili taksim olsa bile (ki yazdıklarınızdan o anlaşılıyor) yine de parselde hisse sahibi olan herhangi biri izalei şüyu davası açabilir; zira imar mevzuatı ve Toprak Kanunu gibi kanunlar sebebiyle bir parselin küçük parçalara ayrılabilmesi çoğu zaman mümkün olmadığı gibi, bazen hissedarlardan bir ya da bir kaçının fiilen bölüşülen taşınmazda hiçbir yeri olmayabiliyor. Tüm bu sebeplerle, hisseli bir taşınmazın etrafını telle çevirmiş ve içine bir ev yaparak yıllardır sorunsuz kullanmış da olsanız, hukuken bu çevirdiğim yer bana aittir ve diğer hissedarların bu yerde hiçbir hakkı yoktur diyemezsiniz.

Alıntı Yapyıllar sonra bu parsellerin tam ortasından yol geçti ve yolun geçtiği arsa sahipleri haklarını aldılar

Sizin hissenizin bulunduğu parselden yok geçmişse, yukarıdaki gerekçelerle bu kamulaştırma sebebiyle size de hisseniz oranında kamulaştırma bedelinin ödenmiş olması gerekiyordu.

Alıntı YapŞimdi ise bizim arsamızın tapusu silinip başka yerden tapu verilmiş ve diğer parseldende hisse verilmiştir

Öncelikle bu değişikliğin niçin yaşandığını tapu kayıtlarından kontrol ederek araştırmalısınız. Şayet bir kamulaştırma söz konusu ise, yukarıda da belirttiğim gibi, sizin de bu kamulaştırmadan pay almanız gerekiyordu. Araştırma sonucunda çıkacak duruma göre yeniden bir değerlendirme yapılabiliriz. Kolay gelsin...