Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#421
FAZIL Say'a 10 ay mahkûmiyet verilmesini hem hukuki açıdan hem toplumsal sorumluluk bakımından irdelemek gerekir.

Hukuki açıdan mahkemenin mahkûmiyet kararını yanlış buluyorum. Toplumsal sorumluluk açısından ise Fazıl Say'ın kendisi gibi düşünmeyenleri aşağılamasını yanlış buluyorum.
Evvela, şu tespitleri yapalım: Fazıl Say, Ömer Hayyam'ın bir şiirini 'retweet' ettiği için mahkûm edilmedi... Ömer Hayyam yargılanmadı, Ömer Hayyam'ın şiiri de mahkûm edilmedi... Fazıl Say ateist olduğunu ifade ettiği için de yargılanmadı, mahkûm edilmedi. Evrensel hukuka göre de bizim hukukumuza göre de bunlar tereddütsüz bir şekilde fikir ve inanç hürriyeti alanına girer. Nitekim İsmet Zeki Eyüboğlu "Türk Şiirinde Tanrıya Kafa Tutanlar" adlı kitabını 1968 yayınlamıştı; 1960'ların anlayışında bile hakkında hiçbir adli işlem yapılmamış, bugüne kadar kitabın birçok baskısı çıkmıştır. Kitapçılarda ateizmi savunan çok sayıda kitap bulunmaktadır. İnsanlar mümin olmayı da ateist olmayı da tercih etmekte özgürdürler.

NEDEN MAHKÛM OLDU?

Say, esasen şu cümlesinden dolayı mahkûm edildi:
"Bilmem fark ettiniz mi nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?"
Yazdığı metnin geneli içinde Say'ın bu sözleri çok daha ağır bir doza sahiptir.
Ne kadar sanatkârane, zarif ve seviyeli bir üslup!
Şimdi; hepimizin din, mezhep, siyasi veya felsefi görüş açısından bir "aidiyet" duygumuz ve kutsadığımız değerler var değil mi? Biri çıkıyor, dinimizden, mezhebimizden, hatta ateizm gibi felsefi tercihimizden dolayı "nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi..." diye hakaret ediyor!
Her inanç ve kimlik grubu birbirini böyle aşağılarsa toplumsal barış ne hale gelir?!
İşte bu tür sorumsuz nefret söylemleri yüzünden kamu barışı bozulmasın diye, TCK'da şöyle bir madde var:
"Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." (mad. 216/3)
Böyle bir madde olmasın, çeşitli kesimler birbirlerini, inandıkları değerlerden dolayı "yavşak, adi, hırsız, şaklaban" gibi seviyesiz laflarla aşağılayabilsin mi?! "Nefret söylemi" daha nasıl olur?!

AİHM NE DİYOR?

İnanç hürriyetiyle fikir hürriyetinin çatışması konusunda AİHM'nin 13 Eylül 2005 tarihli içtihadı önemlidir. Fikir hürriyeti adına "büyük hayranlık ve saygı duyulan dinin hedef alınarak aşağılanmasını" AİHM prensip olarak özgürlük saymamış; baktığı somut dava dosyasında "İslam dinindeki Peygamber'in kişiliğine hakaret dolu" bir yazının suç sayılmasını "sosyal ihtiyaca uygun" bulmuştur. (No.: 42571/98)
İmanı veya ateizmi tercih etmek veya eleştirmek elbette özgürlüğümüzdür... Ama birbirimizin değerlerini aşağılayarak "kamu barışı"nı koruyabilir miyiz? Sorun buradadır.
Kimliklerin çatışmaya çok yatkın hale geldiği "postmodern" çağımızda, toplumsal barışı korumak için gösterilen bir dikkatin ifadesidir AİHM'nin bu içtihadı.

KAMU BARIŞI

Hukuken kilit kavram, "kamu barışı"dır. 216. maddenin aradığı da budur.
İfadeler "şoke edici, sarsıcı, hatta rahatsızlık yaratıcı" olabilir fakat "şiddet" içermemeli, "açık ve yakın tehlike" doğuracak veya "toplumsal barışı bozacak" nitelikte olmamalıdır.
Bu da toplum bu konularda hassastır diyerek belirlenmez, somut verilerle belirlenir. Bazen bir mitingde söylendiğinde suç olan şiddetli bir ifade, bir konferans salonunda söylendiğinde suç olmayabilir.
Say'ın, Twitter'da toplumsal sorumluluktan ve saygıdan yoksun seviyesiz sözleri böyle bir etki yaratmadı; hakaret ettiği insanlar ondan olgun davrandı. Sözleri "kamu barışını bozmaya elverişli" olmak gibi bir ağırlığa sahip olmaktan uzaktır. Bu bakımdan ben hâkim olsaydım, beraat kararı verirdim. Böyle bir olaydan dolayı Türkiye üzerine yeni eleştirilere de yol açmazdım.
Say, elbette dünya çapında saygın bir piyanist ama o kadar. Bundan öte, sözlerini önemsememek gerekir.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23062474.asp
#422
Danıştay kararına rağmen başörtülü avukatların sorunu devam ediyor. Bunun son örneği, İstanbul Anadolu Adliyesinde yaşandı. İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Naciye Füsun Çağlar, davacı avukatının başörtülü olması sebebiyle duruşmayı erteledi.

Bugün yapılan duruşmada önce duruşmaya başörtüsüyle girilmemesi konusunda uyarıda bulunan hakim, davacı avukatı Kurbet Alim'in Danıştay kararını hatırlatarak duruşmaya başörtüsüyle gireceğini söylemesi üzerine duruşma yapmayarak erteleme kararı verdi.

Hakim gerekçe olarak da Anayasa'nın 90. Maddesini göstererek, iç hukuk ile milletlerarası hukukta çelişki olduğunda milletlerarası hukukun tercih edileceğini, AİHM'in 2005 yılında istikrar kazanmış içtihatlarının bulunduğunu zabıtlara geçti.

Sözde yasakta direnen hakim tutanağın bir suretinin İstanbul Barosu ile TBB'ne gönderilmesi kararı da verdi. Oysa Türkiye Barolar Birliği başörtüsü yasağı olmadığını tüm barolara duyurmuştu.

Hakim, davacıya, davasını kendisi takip etmesi veya başka bir avukat tutması için de tebligat çıkarılmasına karar verdi.

Hukukçular, hakimin tavrının hukuki değil ideolojik ve keyfi bir tavır olduğunu ifade ederek 17 Nisan günü saat 11.00'de Anadolu adliyesinde basın açıklamasıyla olayı kınayacaklarını duyurdular.

Hukukçular Derneği öncülüğünde önümüzdeki günlerde basın açıklaması yapılacağı öğrenildi.


http://www.haber7.com/guncel/haber/1014970-yasakci-uygulamada-direnen-hakim
#423
Ergenekon davasında avukatlar salonu terketti
Ergenekon davasında mahkeme, örgüt yöneticiliği suçundan yargılananlara avukatıyla beraber 2 saat, haklarında örgüt üyeliği suçlaması bulunanlara da müdafisiyle beraber 1 saat esas hakkında savunma süresi tanıdı. Buna itiraz eden avukatlar salonu terk ederken, duruşmadan ayrılmak isteyen tutuklu sanıklara ise izin verilmedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'de görülen 67'si tutuklu 275 sanıklı Ergenekon Davası'nın 285. duruşması, mahkemenin savunma süreleri konusunda görüşünü açıklaması ve ardından yaşanan gerginlikle başladı. Savunmaya ayrılan sürelerin az olduğunu belirterek söz isteyen yaklaşık 20 avukat kendilerine söz verilmemesi üzerine duruşma salonunu terk etti.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nin yanında bulunan büyük salonda yapılan duruşmada CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, gazeteci Tuncay Özkan ve eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 43 tutuklu sanık hazır bulundu.

DAHA ÖNCE MEN EDİLEN SANIKLAR DA SALONDA

Öte yandan esas hakkındaki son savunmaları alınıncaya kadar duruşmalardan men edilen ve uzun süredir duruşmalara katılamayan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Veli Küçük, Mehmet Demirtaş, Osman Yıldırım ve Oktay Yıldırım da duruşmada hazır edildi.

BAŞBUĞ DURUŞMAYA KATILMADI

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve YAŞ üyesi Orgeneral Nusret Taşdeler'in de aralarında bulunduğu 24 tutuklu sanık ise duruşmaya katılmadı. Duruşmaya 5 tutuksuz sanık da katıldı.

MAHKEME BAŞKANI SANIKLARIN KONUŞMA SÜRESİNİ AÇIKLADI

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, sanık ve avukatların esas hakkındaki son savunmasının alınmasına başlanacağını belirtti. Özese, örgüt yöneticiliği suçundan yargılananlara avukatıyla beraber 2 saat, haklarında örgüt üyeliği suçlaması bulunanlara da avukatlarıyla beraber 1 saat savunma yapma süresi tanındığını söyledi. Özese ilk önce 1. iddianamenin sanıklarının ifadesinin alınacağını ancak bugüne mahsus olmak üzere hazır olan tutuklu sanıkların da ifadesinin alınacağını söyledi.

AVUKATLAR SÜREYE İTİRAZ ETTİ

Konuşma süresinin az olduğunu belirten Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer'in de aralarında bulunduğu avukatlar, usule ilişkin söz almak istedi. Ancak Mahkeme Başkanı Özese, avukatların usule ilişkin taleplerini dilekçe ile mahkemeye sunmasını belirterek, "İtirazlarınızı yazılı verin" dedi.

"AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPİS CEZASI İSTEMİYLE YARGILANIYORUM"

Bu sırada Muzaffer Tekin, "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılanıyorum. Nasıl bir saat savunma süresi olur. Nasıl bu kadar sürede kendimi savunurum" diyerek bağırdı. "Savunmalarınızı yazılı olarak da sunabilirsiniz" diyen Mahkeme Başkanı Özese, davada 275 sanık yargılandığını esas hakkındaki savunmaların ortalama 500 saat kadar tutacağını söyledi.

AVUKATLAR SALONU TERK ETTİ

Bu sırada ayağa kalkan tutuklu sanık Mehmet Demirtaş, "Kararı okuyun kararı" diye bağırdı. Mahkeme Başkanı Özese de, "Öyle bir karar yok. Gördüğünüz karar varsa bize de gösterin" dedi. "Cübbemin bir şerefi var. Bunu kanunsuzluğa ve hukuksuzluğa alet ettirmem" diyen Avukat Vural Ergül de avukatları salonu terk etmeye davet etti. Bu sırada kendilerine söz verilmeyen yaklaşık 20 avukatta duruşma salonunu terk etti. Bu sırada izleyiciler de salondan ayrılan avukatları alkışladı.

SANIKLAR DA SALONU TERK ETMEK İSTEDİ İZİN VERİLMEDİ

Avukatların salonu terk etmesinin ardından aralarında Oktay Yıldırım'ın da bulunduğu bazı sanıklar salondan ayrılmak istedi. Mahkeme Başkanı Özese, jandarmaya talimat vererek salondan sanıkların çıkarılmamasını istedi. Başkan Özese, "Sizi buraya, dinleyin diye getirdik" dedi. Tutuklu sanık Oktay Yıldırım da ,"Lavaboya gideceğim" demesi üzerine Mahkeme Başkanı Özese de "İzin vermiyorum" diye cevap verdi. Veli Küçük ve Mustafa Balbay'ın da aralarında bulunduğu bazı sanıklar konuşmak için söz isterken Mahkeme Başkanı Özese, "Duruşmayı engelliyorsunuz. Duruşmayı engellemeyin. Veli Bey söz hakkı vermiyorum" diye cevap verdi.

Duruşma tutuklu sanık Oğuz Bulut esas hakkındaki savunmasını yapması ile devam ediyor. Öte yandan duruşmada sadece tutuklu sanık Oğuz Bulut'un avukatı ve barodan bir gözlemci avukat bulunuyor.

(Ajanslar)
http://www.timeturk.com/tr/2013/04/15/ergenekon-davasi-tahmini-2-ay-daha-surecek.html
#424


Piyanist Fazıl Say, Twitter üzerinden paylaştığı ve Ömer Hayyam'dan alıntı olduğunu ileri sürdüğü  ifadeleri sebebiyle 'dinî değerleri aşağılamak' suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sabıkasız oluşu dikkate alınarak, denetimli serbestlik şartıyla cezası ertelenen Say, 5 yıl içinde benzer bir suç işlerse her iki ceza için de hapse girecek.

Fazıl Say'ın 'dini değerleri aşağılamak' suçundan 9 aydan 1,5 yıla kadar yargılandığı dava İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi'nde karara bağlandı. Karar duruşmasına sanık Fazıl Say katılmazken, şikâyetçiler ve avukatları duruşma salonunda hazır bulundu. Mahkeme, taraf avukatlarından son sözlerini sordu. Söz alan Say'ın avukatı Meltem Akyol, "Müvekkilin söylemlerinde aşağılama ve hafife alma kastı olmadığı kanaatindeyiz. Beraatine karar verilmesini talep ederiz." dedi. Taleplerin ardından kararını açıklayan Hâkim Hulusi Pur, Fazıl Say'ın "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçunu işlediğinin sabit olduğunu açıkladı. Suçun işleniş şekli, sanığın kastı ve suç işlemedeki ısrarını da göz önüne aldıklarını anlatan Pur, Say'ı bu nedenle 10 ay hapis cezasına çarptırdıklarını söyledi. Say hakkında verilen 10 aylık hapis cezası sabıkasız oluşu dikkate alınarak, 5 yıllık denetimli serbestlik şartıyla ertelendi. Say, 5 yıl içinde benzer bir suç işlemesi halinde her iki ceza için de hapse girecek.

Piyanist Fazıl Say,  Twitter'da, 5 Nisan 2012 tarihinde yazdığı ve İranlı şair Ömer Hayyam'ın rubaisinden  alıntı yaptığını iddia ettiği yazılarında, ''Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala m......midir / Her mümine 2 huri vereceğim diyorsun cennet-i ala k.....midir "Bilmem fark ettiniz mi nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allah' cı. Bu bir paradoks mu?",  ifadelerini kullanmıştı. Ünlü tarihçi Murat Bardakçı ise Hayyam'ın, bu ifadelerin yer aldığı hiçbir rubaisi, şiiri olmadığını söylemişti. Bardakçı, Ömer Hayyam'ın piyanistin twit'inde söylediği bir sözü, rübaisi, şiiri, hattâ tek bir satırı yoktur!. Rübailerin ne Farsçalarında, ne Batı dillerine ne de Türkçeye yapılmış tercümelerinde böyle bir ifadeye rastlanmaz!" demişti.

METİN ÇOLAK - İSTANBUL
http://www.zaman.com.tr/gundem_hayyama-siginmisti-tarihciler-yalanladi_2078615.html


Fazıl Say, hapis cezasını yorumladı

Piyanist ve besteci Fazıl Say, "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak" iddiasıyla yargılandığı davada 10 ay hapis cezası aldı. Cezası 5 yıl ertelenen Say, kararı yorumladı.

Dünyaca ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say karar sonrası yaptığı açıklamasında; "Mahkeme sonucu çıkan karar için yurdum adına çok üzgünüm. İfade özgürlüğü açısından hayal kırıklığına uğradım. Hiçbir suçum olmamasına rağmen ceza almış bulunmam şahsımdan çok, Türkiye'deki ifade ve inanç özgürlüğü adına kaygı vericidir" dedi.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1014587-fazil-say-verilen-hapis-cezasini-yorumladi




Fazıl Say'ı savcılığa şikayet eden adam konuştu... Say'ın 10 ay hapis cezası almasıyla biten davayı açan ve ünlü piyanistin hiç sevmediği Emre Bukağılı "Gelişmiş ülkelerdeki hiçbir hukuk sisteminde inançlara hakaret etme özgürlüğü yok" dedi...

Piyanist Fazıl Say hakkında İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi'nce 'Dini Değerleri Alenen Aşağılama' suçundan verilen hapis cezası kamuoyunda büyük yankı bulurken Say'ı savcılığa şikâyet eden mühendis Emre Bukağılı  konuştu.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ

Fazıl Say'ın aldığı cezanın 'ifade özgürlüğünü ihlal ettiği', bunun 'demokrasiyle ve hoşgörüyle bağdaşmadığı' şeklindeki açıklamalarını samimi bulmadığını söyleyen Bukağılı, "Çünkü herkes bilir ki yasaların bireylere tanıdığı 'ifade özgürlüğü' hiçbir zaman bir başkasının şahsına veya inanç değerlerine hakaret etme hakkı vermez. Sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin yasalarında değil, gelişmiş ülkelerdeki hiçbir hukuk sisteminde kişilere ve özellikle de inançlara hakaret etme özgürlüğü bulunmamaktadır" dedi.

Bukağılı şöyle konuştu: "Yapılan bazı taraflı açıklama ve yayınlarda Fazıl Say'a dava açılmasının Türkiye'ye özgü, Türkiye'yi mahcup edecek, fikir özgürlüğüne aykırı bir uygulama olduğu havası estirilmeye çalışılmaktadır. Gerçekte ise tüm gelişmiş hukuk sistemlerinde, özellikle din ve inanca dayanarak hakaret etmek suç olarak düzenlenmiştir" dedi. Bukağılı, "Fikir beyan ederken başkalarının kişilik, onur ve inançlarına saldırmak 'suç'tur." açıklamasında bulundu.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALİ
Fazıl Say'ın aldığı cezanın 'ifade özgürlüğünü ihlal ettiği', bunun 'demokrasiyle ve hoşgörüyle bağdaşmadığı' şeklindeki açıklamalarını samimi bulmadığını söyleyen Bukağılı, "Çünkü herkes bilir ki yasaların bireylere tanıdığı 'ifade özgürlüğü' hiçbir zaman bir başkasının şahsına veya inanç değerlerine hakaret etme hakkı vermez. Sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin yasalarında değil, gelişmiş ülkelerdeki hiçbir hukuk sisteminde kişilere ve özellikle de inançlara hakaret etme özgürlüğü bulunmamaktadır" dedi. Bukağılı şöyle konuştu: "Yapılan bazı taraflı açıklama ve yayınlarda Fazıl Say'a dava açılmasının Türkiye'ye özgü, Türkiye'yi mahcup edecek, fikir özgürlüğüne aykırı bir uygulama olduğu havası estirilmeye çalışılmaktadır. Gerçekte ise tüm gelişmiş hukuk sistemlerinde, özellikle din ve inanca dayanarak hakaret etmek suç olarak düzenlenmiştir" dedi. Bukağılı, "Fikir beyan ederken başkalarının kişilik, onur ve inançlarına saldırmak 'suç'tur."

Fazıl Say'ın aldığı cezaya tepkiler
'Onlarla bizi meşgul etmeyin'
Başbakan Tayyip Erdoğan, Fazıl Say'a verilen cezaya ilişkin soruya 'onlarla bizi meşgul etmeyin" yanıtı verdi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da "Fazıl Say, sanatını icra ettiği için cezaya çarptırılmış değil. Hiç kimsenin insanların inançlarına hakaret etme, küfür etme, aşağılama hakkı ve böyle bir özgürlüğü de yoktur" dedi. Londra'da bulunan Kültür Bakanı Ömer Çelik de "Makul düşünen hiç kimse o sözlerin ifade özgürlüğü sınırları içinde olduğunu savunamaz" diye konuştu.

'Ülkeyi rezil edersiniz'
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise şöyle dedi: "Eğer olmayan bağımsız yargıyı sanatçıyı hapse atmak için kullanırsanız o ülkede demokrasi tehlikede demektir. Sanatçınızı mahkum ederseniz yalnız kendinizi değil ülkenizi dünyada rezil edersiniz. Onu yargılayan yargıç aslında kendini yargılamıştır."

"Keşke yargı 'saçmalama özgürlüğüdür' deseydi"
AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Fazıl Say'ın cezasına ilişkin, "Daha evvel de söylemiştim. 'Keşke yargımız bu sanatçının attığı adımları saçmalama özgürlüğü çerçevesinde değerlendirseydi" dedi. "Biz ne sayın Fazıl Say'ın ne de herhangi başka vatandaşımızın söyledikleriyle ya da düşündükleriyle yargılanmasından mutlu olmayız" diyen Bağış, şöyle konuştu: "Keşke sayın Say da insanların kutsallarını önemseyip, onlara saygıyla yaklaşsaydı da bu dava süreci hiç başlamamış olsaydı."

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/04/17/saya-ceza-normal


En sert Fazıl Say tepkisi AK Partili Şahin'den: 'Fazıl Say, anne-babasına da yavşak demiş oldu'



Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say'ın 10 ay hapis cezasına çarptırılmasına, AK Parti'nin '2 numarası' olan genel başkan yardımcısı Mehmet Ali Şahin'den ilginç bir değerlendirme geldi: 'Fazıl Say, anne-babasına da yavşak demiş oldu'

Uluslararası saygınlığı olan bir sanatçının ceza almasından üzüntü duyduğunu söyleyen Şahin, Fazıl Say'ın halkın dini değerleriyle alay eden ifadeler kullandığını söyleyerek şöyle devam etti: "O talihsiz açıklamalarından dolayı kamuoyundan ve inananlardan özür dilemeliydi. Ne diyor; 'Nerde yavşak, hırsız varsa hepsi Allahçı'. Ben Allah'a inanan bir insanım. Milyonlarca insan inanıyor. Bu kişinin annesi-babası var. Babası, inançlı bir insan olduğunu söylemişti. Kendi annesi ve babasına da 'yavşak' diyor. Biz senin ateistliğine bir şey demiyoruz ama sen de inananlara saygı göster. Onları 'hırsız, yavşak' diye itham edemezsin."

'BİZ Mİ DEDİK HAPİS VERİN'

Fazıl Say'a verilen cezaya Avrupa Birliği'nden gelen tepkileri de değerlendiren Mehmet Ali Şahin, Belçika'da Süleyman-Uğur Aygün kardeşlerin cesedinin 2.5 yıl morgda bekletilmesini hatırlattı. Şahin, "Hakim karar vermediği için cesetler 2.5 yıl bekletildi. Bu süre içinde Belçika Başbakanı, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı ile görüşüldü; konu parlamentoya taşındı. Söylenen şuydu: 'Bizde yargı bağımsızdır'. Bizde de yargı bağımsızdır. Yargı, doğrudur-yanlıştır ama bir karar vermiştir. Biz mi yargıya böyle karar verin dedik" diye sordu.

SANATÇI OLARAK HATIRLANMAMALI

Adalet Bakanlığı görevi de yapmış olan Şahin, dini değerlere hakaret edenlere Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya gibi ülkelerin yasalarında da ceza öngörüldüğünü, Almanya'da dini değerlere hakarete 3 yıla kadar hapis cezası verildiğini söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Ceza isabetli mi, değil mi şu anda bunu değerlendirecek noktada değiliz. Yargıtay safhasından sonra bir değerlendirme yapmak daha isabetli olur. Fazıl Say'ın piyanosu ve bestesiyle, sanatıyla gündeme gelmesi lazım. Milletin Allah'ına, peygamberine hakaret eden sanatçı olarak hatırlanmamalı."

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1129768&categoryid=77




Benzer davalar hızla artıyor: Facebook'tan Peygamber'e hakarete hapis

İletişim kanallarının hızla sanal ortama kayması ve giderek daha yaygın olarak kullanılan internetteki sosyal medya siteleri sebebiyle sanal ortamda işlenen benzer suçlarla ilgili davalar da hızla artıyor. Bunun son örneği, Facebook'ta Peygamberimiz'e (sas) hakaret eden ve ifade vermeye gelmeyen Abdulkerim U.'yu İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesinin 6 ay hapis cezasına çarptırması oldu.

Sanal alemde dine ve  peygamberlere yönelik yapılan hakaretlerle ilgili İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi örnek bir karar aldı. Şikayet üzerine açılan davada sanık Abdulkerim U., 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Türk Ceza Kanunu'nun 216/3 maddesine göre, "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçundan verilen bu mahkumiyet kararı kesinleşirse sanık cezaevine girecek.

Orkun Ş. isimli vatandaşın şikayeti üzerine, Abdulkerim U. hakkında 8 Ekim 2012 tarihli iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş tarafından hazırlanan iddianamede, 29 yaşındaki şüphelinin sosyal paylaşım ağı Facebook'ta Hz. Peygamber'e küfrettiği yazıldı. Tüm çağrıya rağmen ifade vermeye gelmeyen şüphelinin suçu işlediğinin tespit edildiği ve Türk Ceza Kanunu'nun 216/3'üncü maddesine göre cezalandırılması talep edildi. İstanbul 29'uncu Sulh Ceza Mahkemesi'nce yapılan yargılamanın ikinci duruşmasına katılan müşteki Orkun Ş., sanığı tanımadığını, Facebook'ta gezerken Peygambere yönelik ağır hakaret içeren sözlerini görünce rahatsızlık duyduğunu söyledi. Hakim Cevdet Özcan, sanık Abdulkerim U.'un halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama suçundan 6 ay hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Sanığın kişilik özellikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat oluşmadığından hakim ceza indirimine gitmedi.

http://www.zaman.com.tr/gundem_facebooktan-peygambere-hakarete-hapis_2078199.html
#425


Samsun'da tek başına kaldığı Adliye Lojmanları'nda dün ölü bulunan Cumhuriyet Savcısı 41 yaşındaki Murat Gök, bugün Büyük Cami'de yapılan cenaze töreni ardından Kıranköy Mezarlığı'nda toprağa verildi. Cenaze törenin eski eşi ve kızı gözyaşına boğuldu.

Anne ve babası yıllar önce vefat eden Adana-Ceyhan nüfusuna kayıtlı savcı Gök'ün cenaze törenine kardeşi, eski eşi ve 11 yaşındaki kızı da katıldı. Vasiyeti üzerine Samsun'da toprağa verilen Gök'ün Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne karaciğer nakli için başvuru yaptığı da belirtildi.

İzmir'de özel yetkili savcı olarak görev yaparken 'Süper Savcı' olarak anılan Murat Gök, bütün yetkileri alınarak 2009 yılı Temmuz ayında Samsun'a atandı. Samsun'da göreve başlamadan önce evlilik hazırlığı yaptığı avukat P.M. ile kente gelen ve kalacağı yere yerleşen Gök, Eylül ayında nişanlısından ayrıldı. Ardından Samsun 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görev yapmaya başladı. Yaklaşık 7 ay kadar burada çalışan Savcı Gök, daha sonra zaman aşımına uğrayan dosyayalara bakmakla görevlendirildi. Eşinden boşanan ve 1 kız çocuğu babası olan Gök, bu zaman içerisinde de İzmir'de Ü.E.İ. adlı kadına cinsel istismardan yargılanırken aldığı 6 ay hapis cezası ertelendi.



LOJMANLARDAKİ EVİNDE YALNIZ ÖLDÜ

Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne karaciğer nakli için başvuru yapan Murat Gök'ün karaciğer ve böbreklerinin iflas ettiği belirtildi. İlkadım İlçesi Adalet Mahallesi'ndeki Adliye Lojmanları'ndaki evinde görevli polis memuru tarafından koltukta hareketsiz halde bulunan Murat Gök'ün 22 Nisan'a kadar raporlu olduğu belirtildi. Bugün kendisi için Büyük Cami'de tören yapıldı. Hafta sonu olması nedeniyle Adliye önünde tören yapılmayan Gök'ün cenazesine İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat kardeşi Levent Gök, Manisa'da polis memuru olarak görev yapan ayrdıldığı eşi Saadet Hüküm, 11 yaşındaki kızı Edanır Gök ile Vali Hüseyin Aksoy, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Başsavcı Ali Yeldan, Adalet Komisyonu Başkanı Hüsemittin Otçu, Baro Başkanı Necat Anıl, hakimler, savcılar, mesai arkadaşları ve çok sayıda kişi katıldı.

Başsavcı Ali Yeldan, savcı Gök'ün vasiyeti üzerine Samsun'a defnedildiğini belirterek, "Savcı Gök çok başarılı çalışmalara imza attı. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum" dedi. Kardeşi Levent Gök ise son olarak 2 hafta önce telefonla görüştüklerini belirterek, "Ağabeyim çok iyi bir insandı. Acımız büyük. Söyleyecek bir söz bulamıyorum" diye konuştu.

Kızı Edanur Gök, babasının tabutu başında gözyaşı döktü. Annesi tarafından teselli edilmeye çalışılan Edanur Gök, babasının ardından ağladı. Öğleleyin kılınan cenaze namazından sonra savcı Murat Gök, Kıranköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

http://haber.gazetevatan.com/super-savciya-huzunlu-veda/529807/1/gundem
#426


Antalya'da emekli hakim Hüseyin Rahmi Özdemir'in avukat olmak için başlattığı mücadele mutlu sonla bitti.

Antalya Barosu, 174 avukat ve çoğunluğu stajyer avukatın, hakimlik yaparken kendilerine kötü davrandığı gerekçesiyle başvurusunun reddedilmesini istediği emekli hakim Hüseyin Rahmi Özdemir'in avukatlık istemini kabul etmemişti. Özdemir konuyu Türkiye Barolar Birliği'ne taşıdı. Türkiye Barolar Birliği Antalya Barosu'nun red kararını oy birliği ile kaldırdı. Kararın Adalet Bakanlığı tarafından onaylandığı ve Özdemir'in Mayıs ayı içinde avukatlık levhasının geleceği belirtildi.

Antalya'da emekli Hakim Rahmi Özdemir, avukat olmak için başlattığı mücadelede Antalya Barosu tarafından reddedildi. Antalya Adliyesi'nde 5 yıldır, 3'üncü İcra Mahkemesi'nde görev yaptıktan sonra geçen 15 Kasım 2012 tarihinde kendi isteği ile emekliye ayrılan hakim Hüseyin Rahmi Özdemir, 20 Kasım 2012'de avukatlık yapmak için Antalya Barosu'na başvurdu. Antalya Barosu, 174 avukat ve çoğunluğu stajyer avukatın, hakimlik yaparken kendilerine kötü davrandığı gerekçesiyle başvurusunun reddedilmesini istediği emekli hakim Hüseyin Rahmi Özdemir'in avukatlık istemini kabul etmemişti.

Antalya Barosu Yönetim Kurulu'nun 09.01.2013 tarihli kararı ile Hüseyin Rahmi Özdemir'in Antalya Barosu levhasına yazılma istemini,1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5/C.Maddesi uyarınca reddine karar verdiği belirtildi. Bunun üzerine emekli hakim konuyu Türkiye Barolar Birliği'ne taşıdı. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu 15.02.2013 tarihinde Özdemir'in itirazını kabul ederek bu kararda, Antalya Barosu Yönetim Kurulu'nun red kararına dayanak yaptığı bir kısım Avukat ve Stajyer Avukatların Baroya sundukları dilekçeler ile ilgili olarak "söz konusu dilekçelerin hemen hemen hepsinin aynı matbu ve aynı mahiyette dilekçeler olduğu, tutanaklar ile avukat hakları merkezi tarafından verilen tarihsiz raporun, avukatlık mesleğine yaraşmayacak tutum ve davranışları çevresince bilinmiş olarak değerlendirilemeyeceği, dosya içerisinde de bu hususta başkaca bir belge olmadığının görüldüğü" gerekçesi ile Antalya Barosu kararının kaldırılmasına oy birliği ile karar verdi. Bu kararın Adalet Bakanlığı tarafından onaylanarak kesinleştiği bildirildi.

Antalya Barosu geçen 3 Nisan'da Özdemir'in avukatlık talebinin kabulüne karar verildiği kaydedildi.

Antalya Barosu'nun kararına dayanak teşkil eden 1136 Sayılı Yasa'nın 5/C.Maddesi ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi 2012/116 Esas sayılı dosyasında iptal kararı verdiği duyuruldu.

Bu karar ile Antalya Barosu'na sunulan dilekçelerin somut hiç bir olay içermediğini hepsinin matbu mahiyette kaldığını söyleyen Özdemir, "Bu süreçte iyi niyetten uzak amaç güdüldüğü, hatta bir kısım dilekçelerin baro kafeteryasında masalara dağıtıldığı, fotokopi odasında bırakılarak çoğaltılmasının sağlandığı görülmüştür. Bu tutumun hak savunuculuğu görevine uygun düşmediği, şikayetçi her avukat yada stajyer avukatın varsa bizzat kendi problemini yazıp açıklaması gerekirken bu yolun izlenmediği, bana ve aileme karşı karalayıcı ifadeler kullanılmıştır. Yasal süreçlerde devam etmektedir" dedi.

Medyada yer alan haberlerde gerçek dışılık olduğunu savunan Özdemir, "Yine 172'si isim ve imzalı 2 tane sadece imzalı dilekçe olduğu açıklaması yapılmış ise de 4.12.2012 tarihi itibariyle dilekçe sayısı 167' dir. Beni şikayet eden dilekçelerdeki isimleri avukat ve çoğunluğu stajyer avukatı tanımıyorum. Görüştüysem bile kısa süreli görüşmeler olmuştur. Ben her zaman adalete güvendim. Hukuk adamlığı hakim, savcı, avukatlık titizlik gösterilmesi gereken bir iştir. Özenli hareket etmemiz gerekir. Adalete olan inancımı kaybetmedim. Yanlışın düzeleceğine baştan bu yana inanandım. Adalete güveniyorum. Şuanda ben haklı bulundum. Kısa süre içinde görevime başlayacağım" dedi.

http://www.yenialanya.com/guncel/emekli-hakim-avukatlik-icin-vize-aldi-h63296.html
#427
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 4860/09 başvuru numaralı Müdür Turgut ve Diğerleri-Türkiye davasında 26 Mart 2013 tarihinde sessiz sedasız hatalı bir karara imza attı.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 4860/09 başvuru numaralı Müdür Turgut ve Diğerleri-Türkiye davasında 26 Mart 2013 tarihinde sessiz sedasız hatalı bir karara imza attı. Başvurucular, 07.01.2009 tarihinde İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen dürüst yargılanma hakları ile Sözleşmenin 13. maddesinde öngörülen etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddiası ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne müracaat etmişlerdir.

Mahkeme, Türkiye'de 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un kabul edildiğini ve bu Kanunla kurulan komisyonu düzenleyen 5. maddenin 19.02.2013 tarihinde yürürlüğe girdiğini, bu sebeple başvurucuların öncelikle bu Komisyona başvurulmaları gerektiğini, ardından Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nde dava açmak ve sonrasında da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru da bulunup, en sonunda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunabileceklerini belirterek, yapılan başvuruyu esasına girmeden reddetmiştir.

Karar tümü ile yanlıştır. Muhtemelen İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Türkiye'den gelen bireysel hak ihlallerine dayalı başvuruların önünü hukuka aykırı yöntemle kesmeye, deyim yerinde ise bu sorunların iç hukukta çözülmesini ve çözülemese bile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin önüne gelmemesini, geldiğinde de uzun bir süre geçeceğini bilen bireylerin başvuruda bulunmamasını hedeflemektedir.

Zaten çok geç karar veren ve makul sürede yargılanma hakkını önce kendisi ihlal eden İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Türkiye'deki ihlalleri görmezden gelmeyi ve böylelikle Türkiye'den İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne yapılan başvuruların sayısını azaltmayı amaçlamıştır. Mahkemenin niyeti, iş yükünü azaltmaya dayalı sübjektif amaç taşımaktadır. Hatırlanacağı üzere Mahkeme, aynı hataya Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminat bahsinde de düşmüştür. Kim bilir şimdi sırada, Sözleşmenin 3. maddesi ile istisnasız olarak koruma altına alınan işkence yasağı olabilir.

İşin önemi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kuruluş amaç ve fonksiyonu düşünüldüğünde, Müdür Turgut ve Diğerleri-Türkiye kararının isabetli olmayan sonuçlara yol açabileceğini ifade etmek isteriz.

1. 6384 sayılı Kanunla öngörülen yol, zorunlu olmayıp, isteğe bağlıdır. Ne kadar etkin olacağı tartışılır olan bu iç hukuk yolunun, tüketilmesi gereken olağan kanun yollarından olmadığı tartışmasızdır.

2. Anayasa m.148/4'de düzenlenen Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının, olağan kanun yolu olmadığı, olağan kanun yolları tüketildikten sonra başvurulan bir yöntem olduğu ve bu nedenle de bu başvurunun İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne bireysel müracaatta bulunabilmesi için aranan şart olamayacağı, aksine İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne başvuru süresini kesmeyeceği de ortadadır.

Anayasa m.148/4 değiştirilmediği sürece birey, ister Anayasa Mahkemesi'ne veya isterse İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunma hakkına sahiptir. Bir Mahkemeye yapılan müracaat, diğerini engellemez, fakat başvuru süresini de durdurmaz. Ayrıca birey, her iki mahkemeye de aynı anda başvurabilir. Bu usulün karışıklığa yol açacağı düşünülebilir, ancak olağanüstü kanun yolları açısından durum budur.

3. Tüm bunların yanında, somut olayda başvuru tarihinin 7 Ocak 2009 olduğu, bu tarihte 6384 sayılı Kanun ile Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurunun henüz yürürlüğe girmediği dikkate alındığında, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kararındaki isabetsizlik, süreci ne kadar uzattığı ve başvurucu bireyleri mağdur ettiğini ayrıca izaha gerek duymamaktayız.

Özetle Mahkeme, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin menfaatine, fakat bireylerin korunması gereken yararlarına uygun düşmeyen bir karar vermek suretiyle 6384 sayılı Kanunla kurulan komisyona müracaat ile tüm hak ihlalleri yönünden İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne başvurmadan önce Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının kullanılmasını zorunlu saymaya çalışmıştır. Bu karar yanlıştır. Umarım, tespitlerimde haklı çıkmam ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de yukarıdaki açıklamanın doğru olmadığına dair bir açıklama yapar ve kuruluş belgesi olan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile korunan kişi hak ve hürriyetlerinin özüne uygun bir karar verir.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 13. maddesi ile güvence altına alınan etkili başvuru hakkı, trajikomik bir şekilde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi tarafından ihlal edilmiştir. Kanaatimizce bireylerin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin bu kararına karşı şartları varsa önce Mahkemenin Büyük Dairesine itiraz ve ardından da Mahkemeyi kuran Avrupa Konseyi'ne şikayet hakları bulunmaktadır.

http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/1013630-insan-haklari-avrupa-mahkemesine-basvuru-yolu-kapaniyor-mu
#428


Anadolu 25. Sulh Ceza Mahkemesi, "ekşi sözlük"te Marmara Üniversitesi (MÜ) İletişim Fakültesi Dekanı Yusuf Devran'a hakaret ettikleri iddiasıyla, fakültenin öğretim görevlisi Nesime Melda Cinman ve öğrenci Mikail Boz'un yargılanmasını, "basın yoluyla işlenen suç" kapsamına koyarak erteledi.

Mahkeme tarafından yazılan gerekçeli kararda, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 6 Mart 2013'te hazırlanan iddianameye göre, sanıklar Cinman ve Boz hakkında, MÜ İletişim Fakültesi Dekanı Devran'a internet ortamında hakaret suçundan 1 ile 2 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle kamu davası açıldığı hatırlatıldı.

İddianamenin özetine yer verilen kararda, 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrasına göre, "31 Aralık 2011 tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup, temel şekli itibariyle adli para cezasını ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kamu davası açılmasının, kovuşturmanın ve kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün infazının ertelenmesine karar verilir" ifadesi bulunduğu belirtildi.

İNTERNET VASITASIYLA GERÇEKLEŞEN SUÇ

Kanuna göre erteme kararının, sadece basın hürriyeti ve siyasi düşünce açıklamalarını değil, düşünce açıklama hürriyeti kullanılmak suretiyle işlenen tehdit, şantaj ve hakaret gibi suçları da içerdiği bilgisi verilen kararda, "Düşünce açıklamalarının dış dünyaya ne şekilde aktarıldığı önemli değildir. Bu aktarım, doğrudan doğruya olabileceği gibi, internet, telefon tarzı iletişim araçları vasıtalarıyla da gerçekleşebilir" denildi.

6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin birinci fıkrasının, düşünce ve kanaat açıklamak suretiyle hürriyet, şeref, özel hayat, kamu barışı ve genel ahlaka karşı işlenen suçlar arasında ayrım ve istisna gözetmeksizin, tüm bu suçları soruşturma, dava veya cezanın ertelenmesi kapsamına aldığı hatırlatılan kararda, "Suç ve ceza siyaseti açısından beğenilmese de kanun koyucunun takdiri bu yönde olduğundan, söz konusu hükmün fail lehine uygulanması gerekmektedir" ifadesi kullanıldı.

"Ekşi sözlük" adlı internet sayfasında yer alan ve "hakaret" içerdiği iddia edilen sözlerin, 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında yer alan sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemi ile işlenen suç olduğunun mahkemece kabul edildiği belirtilen kararda, bu kanun kapsamında yargılamanın ertelenmesine hükmedildiği bildirildi.

Kararda, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren 3 yıl içinde, adli para cezasını ya da üst sınırı 5 yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suç işlenmemesi halinde düşeceği, suç işlenmesi ve bu suçtan kesinleşmiş ceza alınması halinde ise kovuşturmaya devam edileceği hatırlatıldı.

(AA)
http://www.timeturk.com/tr/2013/04/13/eksi-sozluk-ten-hakaret-davasinda-karar.html
#429


Beren Saat'in fotoğrafını şampuan reklamında izinsiz kullanan şirket, 715 bin lira tazminat ödemek zorunda kaldı.

Oyuncu Beren Saat, saç beyazlarını kapatıcı şampuan reklamında izinsiz olarak fotoğraflarının kullanılması üzerine açtığı tazminat davasını kazandı. Mahkeme, Saat'in fotoğraflarını izinsiz olarak kullanan şirketi 715 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkûm etti.

Beren Saat, 2011 yılında avukatı Oğuz Müftüoğlu aracılığıyla Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'ne sunduğu dilekçesinde şampuanın içerdiği 'wasabia' isimli bitkinin saç diplerindeki kan basıncını artırarak, saçları eski rengine kavuşturduğu, saçını boyatmak isteyen pek çok ünlünün yanı sıra kendisinin de genç yaşına rağmen saçları kırlaştığı için kullandığının iddia edildiğini kaydetti.

Fotoğraflarının kendisinin izni dışında yayınlanması nedeniyle 20 bin TL manevi, şimdilik 50 bin TL maddi tazminat talebinde bulundu.

Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi, geçtiğimiz günlerde yargılamaya son vererek Beren Saat'i haklı buldu. Mahkeme, hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda davacının fotoğraf ve görüntülerini izinsiz olarak kullanan şirketin 700 bin TL maddi, 15 bin TL ise manevi tazminat ödemesine hükmetti.

Mahkeme ayrıca görüntünün kullanılmasının engellenip, diğer sitelerde kullanımının menine ve kararın kesinleştikten sonra 5 büyük gazetede ilanına karar verdi. Davalı şirketin verilen kararı temyiz hakkı bulunuyor.

http://www.gazeteport.com.tr/haber/131407/bu-fotografa-rekor-tazminat
#430


MUZAFFER ALTUNAY, ÖZDEMİR ÖZKAN SAMSUN, İZMİR

İzmir Adliyesi'nde görev yaparken yaptığı operasyonlardan dolayı 'Süper Savcı' olarak tanınan Murat Gök, Samsun'da yaşadığı lojmanda ölü bulundu.

Gök, 2009 yılı Ekim ayında özel yetkileri alınarak cumhuriyet savcısı göreviyle Samsun'a atanmıştı. Sağlık sorunları olduğu öğrenilen Savcı Murat Gök'ün bir süre şehirdeki değişik hastanelerde karaciğer yetmezliği, bel fıtığı ve psikolojik tedavi gördüğü belirtildi. Hastaneden sonra evine gelen savcının telefonlarına cevap vermemesi üzerine koruması İlkadım ilçesi Adalet Mahallesi'ndeki adliye lojmanlarının 3. katındaki dairesini dün saat 17.00 sularında kontrol etti. Kapının kilidini kırarak içeriye giren koruma, Gök'ü ölü buldu. Eşinden boşanan Gök'ün yalnız yaşadığı öğrenildi. Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, "Karaciğer ve böbrek yetmezliğinden tedavi görüyordu. Raporluydu. Ölümünden dolayı üzgünüz. Kesin ölüm sebebi yapılacak olan incelemelerden sonra belli olacak." diye konuştu.

Savcı Murat Gök, İzmir'de görevli olduğu yıllarda önemli operasyonlara imza atmıştı. Taciz iddialarıyla günlerce Türkiye'nin gündeminden düşmeyen Barbaros Çocuk Köyü operasyonu, elebaşılığını Ahmet Tekin Baykal'ın yaptığı Sami Hoştan'ın da isminin geçtiği suç örgütüne yönelik Anafor operasyonu, aralarında dönemin İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A.K. ve çok sayıda avukatın da bulunduğu kişilere yönelik 'Yengeç' operasyonu gerçekleştirmişti. İzmir'de görev yaptığı sırada öğretim görevlisi Ü.E.İ.'ye tacizde bulunduğu iddiasıyla yargılanan Gök, davada 6 ay 7 gün hapis cezasına çarptırılmış, aynı olayla ilgili Ü.E.İ.'ye 8 bin lira manevi tazminat ödemeye mahkum olmuştu. İzmir Valisi Cahit Kıraç da, bir gazetede yer alan açıklamaları sebebiyle Savcı Murat Gök aleyhine tazminat davası açmıştı.

http://www.zaman.com.tr/gundem_savci-murat-gok-adliye-lojmaninda-olu-bulundu_2077628.html
#431


TBMM Genel Kurulu'nda, "4. Yargı Paketi" olarak bilinen, İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı.

Kanunla, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açılan tam yargı davalarında, talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınıyor.

Kanuna göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açılan tam yargı davalarında; dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar bir defaya mahsus olmak üzere arttırılabilecek ve miktarın arttırılmasına ilişkin dilekçe 30 gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilecek. Bu hüküm derdest olan davalarda da uygulanacak.

Ceza Muhakemesi Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki hükümlere paralel şekilde, AİHM tarafından verilen ve kesinleşmiş ihlal kararları, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde görülen davalar bakımından da yargılamanın iadesi sebebi olarak kabul edilecek. Bu kararlar hakkında yargılamanın iadesi, AİHM kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilecek.

DÖRDÜNCÜ YARGI PAKETİNİN BAKANLAR KURULU İMZALI TAM METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.

-Tazminatın daha yüksek olduğu anlaşılırsa miktarı arttırma hakkı tanınacak-

Kanunla, AİHM'in, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde Türkiye aleyhinde verdiği ihlal kararlarının önünü kesmek amacıyla düzenleme yapılıyor.

Buna göre, idari yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, nihai karar verilinceye kadar talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınacak.

Yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle kamulaştırma bedelinin geç ödenmesinden dolayı ortaya çıkan hak kayıplarının giderilmesi amacıyla düzenleme yapılıyor. Buna göre, açılan davanın 4 ay içinde sonuçlandırılamaması halinde, bu sürenin bitiminden itibaren başlamak üzere, ödeme tarihine kadar geçecek süre için hesaplanacak kanuni faiz hak sahibine ödenecek.

Kanunla, AİHM'in, terör örgütlerinin içeriği şiddet unsuru içermeyen bildirilerini yayınlayanların, sadece bu eylemleri nedeniyle cezalandırılmasını ifade özgürlüğünün ihlali olarak saymasına paralel düzenleme yapılıyor.

Buna göre, terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesinde, ''cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren, öven ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik eden'' şartı getirilecek. Böylece, suçun kapsamı AİHM standartlarıyla uyumlu hale getiriliyor.

Aynı düzenleme, basın açıklamaları için de getiriliyor. AİHM'in, içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin Terörle Mücadele Kanunu'nca cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulmaması için düzenleme yapılıyor.

Buna göre, terör örgütünün propagandasını yapan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilmesinde, suçun ''cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olması'' şartı getiriliyor. Bu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek cezanın yarı oranında arttırılması hükmü korunuyor.

-Suçları toplantı ve gösteri yürüyüşü dışında da işlerse...-

Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde; örgüte ait amblem, resim veya işaretleri asanlar ya da taşıyanlar, slogan atanlar, ses cihazlarıyla yayın yapanlar, terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformayı giyenler, bu suçları toplantı ve gösteri yürüyüşü dışında da işlerse aynı cezaya çarptırılacak.

Terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarını basmak ve yayımlamak, terör örgütünün propagandasını yapmak ile yasa dışı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işleyenler hakkında, ayrıca "Terör örgütüne üye olmak" suçundan dolayı ceza verilmeyecek.

Ancak, işlenen suçun; patlayıcı madde bulundurma, mala zarar verme, kasten yaralama, görevi yaptırmamak için direnme, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma gibi cebir ve şiddet içermesi halinde, kişi ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılacak.

İşkence suçlarında zaman aşımı işlemeyecek.

Kamu düzeni açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmaması halinde, yapılan açıklamalar ''suçu ve suçluyu övme'' suçunu oluşturmayacak.

Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan; terör örgütünün propagandasını yapan kişiye ceza verilmesinde, suçun ''cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olması'' şartı getirilmesi düzenlemesi, Türk Ceza Kanunu'nda yapılıyor. Buna göre, terör örgütünün propagandasını yapan kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesinde, suçun ''cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olması'' şartı aranacak.

"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılması ve örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek cezanın yarısına kadar indirilebilmesi" hükmü, sadece silahlı örgütler hakkında uygulanacak. Böylece silahlı olmayan örgütler hakkında söz konusu hüküm uygulanmayacak.

-İhaleye fesat karıştırma-

Kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.

İhaleye fesat karıştırma suçunun cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sının 5 yıldan az olamayacak. Ancak, kasten yaralama ya da tehdit suçundan veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunacak.

İhaleye fesat karıştırma suçu işlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemişse fail hakkında bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek.

Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesinde, suçun unsuru, ''askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunmak'' şeklinde değiştiriliyor.

Kanunla, soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılan tahliye taleplerinde, Cumhuriyet savcısının mütalaasının sanık, şüpheli veya müdafiye tebliğ edilmemesinin silahların eşitliği ve çekişmeli yargı ilkelerine aykırı kabul edilmemesi için düzenleme yapılıyor. Tahliye talebi, duruşma dışında yapılırsa, Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafinin görüşü alınmayacak.

Soruşturma evresinde şüphelinin tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği hususunun dosya üzerinden incelenmesinin, AİHM tarafından AİHS'e aykırı olarak değerlendirilmemesi için düzenleme yapılıyor. Buna göre, tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği kararı verilirken, şüpheli veya savunma da dinlenecek. Böylece, silahların eşitliği ilkesinin gereği yerine getirilmiş olacak.

-Maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilecek-

Yakalanan veya tutuklanan kişiler, yakalama ve tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmazlarsa, maddi ve manevi her türlü zararlarının tazminini isteyebilecek.

Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilen kişiler, tazminat isteyebilecek.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin AİHM'in kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi durumunda, 3 ay içinde yeniden soruşturma açılacak.

Ceza muhakemesinde silahların eşitliğinin sağlanması amacıyla düzenleme yapılıyor. Buna göre, tutukluluğa yapılan itirazlarda, cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra, şüpheli, sanık veya savunmanın da görüşü alınınca itiraz hakkında karar verilecek.

-Yargılamanın yenilenmesi-

''Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri'' başlıklı maddeye göre verilen ceza hükmünün, AİHM tarafından İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin tespit edilmiş olmasına rağmen, bazı başvurular için yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmemesinin önlenmesi amacıyla düzenleme yapılıyor. Buna göre, 4 Şubat 2003 tarihi itibarıyla AİHM'de derdest olup, sonradan ceza hükmünün sözleşmenin ihlali suretiyle verildiği tespit edilen ancak yeniden yargılama yapılamadığından Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 15 Haziran 2012 tarihi itibarıyla icra süreci denetlenmekte olan kararlar açısından da yargılamanın yenilenmesi yapılabilecek.

-Adli yardımın kapsamı genişletiliyor-

Dava veya takibin açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması halinde adli yardımdan yararlanılabilecek. Böylece adli yardımın kapsamı genişletiliyor.

Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde itiraz edilebilecek. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilecek.

Yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece anlaşılırsa, mahkeme hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilecek.

-Grupların ortak önergesi-

Kanuna, AK Parti, CHP, MHP ve BDP milletvekillerinin imzasıyla verilen değişiklik önergesiyle geçici madde eklendi. Buna göre, 7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti cezaya mahkum olan kişi hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınmayacak.

Bu düzenlemeden, yaklaşık 32 yıldır cezaevinde bulunan Tahir Canan'ın da yararlanacağı belirtildi.

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/1013157-4-yargi-paketi-yasalasti


4. Yargı Paketi ile ilgili yapılan yorum yanlışları

Haber 7 yazarı Prof. Dr. Ersan Şen, 4'üncü Yargı Paketi'nde yapılan değişikliklerin ne anlama geldiğini yorumladı. İşte Ersan Şen'e göre 4. Yargı Paketi ile ilgili yapılan yorum yanlışları:

TBMM Genel Kurulu'nda, "4. Yargı Paketi" olarak bilinen, İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı kabul edilerek yasalaştı.

Ceza Hukukçusu olan Haber 7 yazarı Prof. Dr. Ersan Şen, 4'üncü Yargı Paketi'nde yapılan değişikliklerin ne anlama geldiğini yorumladı.

Yasada yapılan değişikliklerin suç örgütü yöneticilerini kapsamadığını özellikle vurgulayan Şen, göre bazı basın yayın organlarında bahsedildiği bazı isimlere yönelik af niteliği taşıyan bir durumun olmadığını da savundu.

Şen, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen 4. Yargı Paketi ile birlikte 32 yıldır cezaevinde bulunan Tahir Canan da yargılanacağını belirtti.

Kanuna, AK Parti, CHP, MHP ve BDP milletvekillerinin imzasıyla verilen değişiklik önergesiyle geçici madde eklendiğini belirten Şen, bu düzenlemeden, yaklaşık 32 yıldır cezaevinde bulunan Tahir Canan'ın yararlanacağını belirtti.

İşte Ersan Şen'e göre 4. Yargı Paketi ile ilgili yapılan yorum yanlışları:

"4. Yargı Paketi adı ile bilinen 6459 sayılı Kanun nihayet yasalaştı. Yürürlük için Sayın Cumhurbaşkanı'nın Resmi Gazete'de yayımlatması bekleniyor. Toplam 27 maddeden oluşan Kanunun, Meclis Genel Kurulu görüşmelerinde sadece 11. ve 12. maddelerinde değişikliğe gidildi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a geçici m.5 eklendi. Bu değişiklikler, Adalet Komisyonu tarafından Meclis Genel Kurulu'na gönderilen metnin tümü ile değiştirilmesi, yeni hüküm konulması veya Komisyon metninde mevcut madde veya hükümlerin kaldırılması değildi.

1. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin 6. fıkrasına bir cümle eklendi ve 8. fıkrasının ilk cümlesinde de değişikliğe gidildi. Yeni hükümler şu şekildedir:

"(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü, sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.

(8] Örgütün (veya amacının ibaresi kaldırılıp yerine) cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır".

Altıncı fıkranın, Terörle Mücadele Kanunu'nun 2. maddesinin 2. fıkrası ile uyumu sağlandı, fakat bu uyum, silahlı örgütlerde gözardı edildi. Bu değişiklik, silahlı olsun veya olmasın, suç örgütü kurucusunu, yöneticisini, üyesini veya suç örgütüne yardım edeni kapsamamaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin 6. fıkrası net bir şekilde, suç örgütüne üye olmayıp da örgüt adına suç işleyen kişilerle ilgilidir.

220. maddenin 8. fıkrasında ise, örgütün propagandasının yapılmasına ilişkin suçun gerçekleşmesi için aranan unsuru zorlaştırıldı. 4. Yargı Paketi'nin 10. maddesinde, suçu ve suçluyu övme suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 215. maddesinde de benzer değişikliğe gidildi. Bu madde değişikliklerinin amacı, ifade hürriyetinin geliştirilmesidir. Bu değişiklikler isabetli olmuş mudur, olmamış mıdır, bunu zaman gösterecektir.

2. Değişiklikle, ihaleye fesat karıştırma suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 235. maddesinin 1. ve 3. fıkralarında değişikliğe gidildi ve madde değişikliği olarak kabul edilmese de, değişiklik gerekçesinde, ihaleye fesat karıştırma suçları bakımından Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde yer alan zincirleme suçun tatbikinin gerektiğine işaret edildi.

235. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının son hali:

"(1) ('Kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.' cümlesi yerine) Kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) ('İhaleye fesat karıştırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmiş ise, ceza yarı oranında artırılır. Zararın meydana gelmiş olduğu sabit olmakla birlikte miktarının belirlenememiş olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını engellemez.' cümlesi yerine)

İhaleye fesat karıştırma suçunun:

a) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.

b) İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurum veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur".

3. Geçici Madde 5- "7 Kasım 1982 tarihinden önce işlenmiş olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan kişi hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınamaz".

Eklenen bu geçici hüküm, sadece 7 Kasım 1982 tarihinden önce işlenen suçlar dolayısıyla koşullu salıverilmeden yararlananları kapsayıp, bu tarihten sonra suç işleyenleri kapsayacak ve bu tarihten sonra suç işleyenlere ise uygulanmayacaktır. 4616 sayılı Kanundan yararlananların durumunu, bu suç tarihini dikkate alarak değerlendirmek gerekir."

http://www.haber7.com/hukuk/haber/1013445-4-yargi-paketi-ile-ilgili-yapilan-yorum-yanlislari
#432
Adalet tarihimizden iki hâkim örneği: Biri ihtilal mahkemesinin başkanı Salim Başol, öbürü ihtilal dönemindeki Yargıtay Başkanı Recai Seçkin...

27 Mayıs 1960, darbe olmuştur.
Menderes ve arkadaşları yargılanacaksa, bu yargılamanın Yüce Divan sıfatıyla Yargıtay'da yapılması gerekirdi. Fakat öyle olmadı. Bugün utançtan isimlerini burada zikretmeyeceğim "hukuk profesörleri" yargılamanın normal Yüce Divan'da değil, özel olarak kurulacak ihtilal mahkemesinde yapılması için fetva verdiler! Menderes ve arkadaşlarını cezalandırma amacıyla geçmişe yürüyen kanun çıkarılması için de fetva verdiler! Hukuka uyulsaydı Menderes ve arkadaşlarını mahkûm etmek mümkün olmayacaktı. Yassıada'da darbe yanlısı seçme hâkimlerden oluşan ihtilal mahkemesini kurdular. Adil yargılama görüntüsü vermek için Yargıtay Başkanı Recai Seçkin'i mahkeme başkanı yapmak istediler. Recai Seçkin bunu kabul etmedi. Çünkü ihtilal mahkemesi "tabii hâkim" ilkesine aykırı olarak, hukukun temel ilkelerini çiğneyerek kurulmuştu.

SALİM BAŞOL...

27 Mayıs'ı destekleyen kalabalıkların ve basının alkışları arasında bu görevi Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol kabul etti. Adnan Menderes Yassıada mahkemesinde adil yargılanma hakkının nasıl ihlal edildiğini anlatmaya başladığında Salim Başol onun sözünü kesti: "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!" Sonra idamla yargılanan sanıklar savunma yaparken Başol yine müdahale etti: "Fazla konuşmayın, savunmanızı yazılı verin!" İleride Yassıada evrakı açıldığında görüldü ki, sanıkların yazılı savunmalarını mahkeme okumamıştı, hüküm baştan verilmişti! Böyle "mürettep", yani tertiplenmiş bir mahkemenin, "tabii hâkim" ilkesini çiğneyerek kurulmuş bir ihtilal mahkemesinin başkanlığını kabul etmek utanç vericidir. Salim Başol'un yargılamayı yönetme tarzı da, verilen kararlar da adalet tarihimizin yüz karasıdır. Darbeciler Başol'u Anayasa Mahkemesi üyesi yaparak ödüllendirdiler! Bu, Anayasa Mahkemesi'nin o zaman nasıl bir kadroyla kurulduğu hakkında da bir fikir verir.

RECAİ SEÇKİN...

Darbecilerin teklif ettiği ihtilal mahkemesi reisliğini reddeden Yargıtay Başkanı Recai Seçkin, 6 Eylül 1960 günü Yargıtay'da yaptığı adli yıl açış konuşmasında darbeyi övmedi, ağzına bile almadı. 27 Mayıs şekavetini "devrim" diye öven Yargıtay başkanları, Recai Seçkin'den sonra, bilhassa İmran Öktem'le başlayacaktır. Merhum Recai Seçkin, darbenin lideri "Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel"in huzurunda yaptığı 6 Eylül 1960 günlü adli yıl konuşmasında şunları söyledi: "Ülkenin temeli olan adaletin, gereği gibi dağıtılması için ilk şart, mahkemelerin tarafsız olması yani hüküm veren hâkimin, dosyadaki delillerin, kendi hukuk ve kanun anlayışının ve nihayet vicdanının etkisinden başka hiçbir şeyin etkisi altında olmaksızın karar vermesidir. Buna 'yargı bağımsızlığı' denilmektedir. Hâkim, hukuk esasları ve vicdanı yerine idare adamlarının veya davada ilgisi olanlardan birisinin etkisi altında kalarak karar verirse, verdiği karar, özünde adaletle ilgisi bulunmayan bir belge, daha açıkçası bir zulüm belgesinden ibaret kalır. Bu durum haksızlığa uğraya­nın olduğu kadar bütün toplumun gönül rahatlığını bozar. Zira yurttaş haklı olarak aynı felaketin bir gün kendi başına da geleceğini düşünür..." Merhum Seçkin'in bu sözleri adalet tarihimize şerefle yazılmıştır.

İKİSİNDEN HANGİSİ?

Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri çıkardıkları dergi için benden bir makale istediklerinde Salim Başol'u ve Recai Seçkin'i anlatan uzun bir yazı yazdım. İstedim ki, hukuk öğrencileri bu iki hâkimi de tanısınlar... Her zaman izlenmesi gereken örnek, elbette Recai Seçkin'dir. Hukuk tarihimizdeki bu iki yargıcı bugün de Hürriyet okurlarına ve tüm hukuk camiasına sunmak istedim. Adalet tarihimizde şerefli bir yere sahip olan, merhum Recai Seçkin'i rahmetle anıyorum, aziz hatırası karşısında derin bir saygıyla eğiliyorum.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22906010.asp?mnID=22906010
#433


Elektrik, su faturalarının yarısı da masraftan düşülecek! Maliye Bakanlığı, giderek yaygınlaşan evini home ofis olarak kullananları sevindirecek bir karar aldı.

Banka kredisiyle satın aldığı evini home ofis olarak kullananlar, faiz giderlerinin yarısını vergiden düşebilecek. Evin bakım, onarım, yakıt ve elektrik-su giderlerinin yarısı da aynı şekilde masraf olarak gösterilip vergiden indirilecek. Habertürk'te yer alan bilgiye göre, mülkü kendisine ait meskenin home ofis olarak kullanılması durumunda ayrıca evin yıpranmasından dolayı ayrılacak amortisman da her yıl vergiye esas kazançtan indirilebilecek.

Home ofiste çalışanların binek otomobillerinin yakıt, sigorta, tamir, bakım ve onarım masrafları da gider olarak gösterilerek kazançtan düşülebilecek.

Serbest meslek kazancı sahiplerinin binek otomobillerinde bu haktan yararlanabilmeleri için otomobili envantere dahil etmeleri yeterli olacak. Otomobilin değerinde yaşanacak azalma da her yıl vergiden indirilebilecek.

http://ekonomi.haber7.com/sosyal-guvenlik/haber/1006232-evine-is-getirene-vergi-indirimi-geliyor
#434


Nihat ULUDAĞ / AHT - ÖZEL

İtalyan avukat Giancarlo Ferrara, havalimanında Türkiye'ye giriş işlemleri sırasında Gümrük Muhfaza memurlarının dikkatini çekti.  Bavullarda yapılan aramada 38 parça tarihi eser çıktı. Eşinin Milano'da savcı olduğunu söyleyen Avukat Ferrara, tarihi eserlerin kendisine ait olduğunu kabul etti. Ele geçenler arasında yer alan eski bir harita ile 2 parça eserin "Kültür ve Turizm Varlıklarını Koruma Kanunu" kapsamında eserler olduğu belirlenince operasyon için düğmeye basıldı.

HER YER TABLO DOLU
Tarihi eserlerin izinsiz olarak yurda sokulduğunun anlaşılması üzerine Gümrük Muhafaza ekipleri araştırmalara başladı. İtalyan avukatın İstanbul'da bir evi ile Marmaris'te villası ve yatı olduğu tespit edildi. Ferrara'nın İstanbul Kasımpaşa'daki Haliç manzaralı 3 katlı evinde ve Marmaris'teki yatı ile villasında eş zamanlı arama yapıldı. Ferrara'nın Kasımpaşa'daki evinde 100'ü aşkın tablo, taşınma sırasında zarar görmemesi için evde bir odada muhafaza altına alındı ve mühürlendi. Gümrük Muhafaza ekiplerinin yürüttüğü operasyonlar sırasında İtalyan Konsolosluk görevlisi de hazır bulundu. Avukatın 2012 yılında yatıyla Türkiye'ye 4 kez giriş çıkış yaptığı belirlendi.



12 TABLOYA EL KONULDU
Mimar Sinan Üniversitesi bünyesinde bir profesör başkanlığında oluşturulan 9 kişilik bilirkişi heyeti, tablolardan yurtdışı kaynaklı olan ve değeri yüksek olduğu belirtilen 12'sine el konulmasına hükmetti. Hazırlanan raporda, tamamı orijinal olan tabloların değerli eşya sınıfında olduğu belirtilerek, "Avrupalı ressamlara ait tabloların, Avrupa ülkelerinde mi yapıldığı yoksa ressamların Türkiye'de yaşadıkları sırada Türkiye'de mi yapıldıklarının tespit edilemediği" vurgulandı.

KARARI SAVCI VERECEK
Bilirkişi üzerine İtalyan avukat Giancarlo Ferrara hakkında, tarihi eşyaları gümrüğe beyan etmeksizin yurda sokmak suçlamasıyla 5607 sayılı kanun kapsamında savcılık tarafından işlem başlatıldı. Ferrera, değeri 450 Euro'dan fazla olan eserin yurda girişi sırasında gümrüğe beyan etmemek ve eserleri izinsiz olarak yurda sokmakla suçlanıyor. İtalyan avukat hakkında dava açılıp açılmayacağına yürütülen soruşturma sonunda karar verilecek.

EL KONULAN ESERLER
El konulan 12 eser arasında İtalyan, Macar ve İngiliz ressamlara ait tablolar bulunduğu belirlendi. Bazıları şunlar:

* Macar ressam Arthur Ferraris (1856-1936)
* İngiliz ressam Trevor Haddon (1864-1941)
* İtalyan ressam Raniero Aureli (1885-1975)



BANYO GALERİ
Habertürk'ün özel olarak görüntülediği Kasımpaşa'daki evde yapılan aramalarda, evin banyo, tuvalet ve mutfağında dahi tabloların asılı olması dikkat çekti.



http://www.haberturk.com/gundem/haber/830110-kacakcilik-muzesi
#435


Fransa'nın Yvelines bölgesinde kreşte çalışan Kuzey Afrikalı Fatma Afif'in başörtüsü taktığı için işine son verilmesiyle ilgili hukuk sürecinde Fransız Yargıtay'ından çarpıcı bir karar çıktı.

Fransa'nın Yvelines bölgesinde kreşte çalışan Kuzey Afrikalı Fatma Afif'in başörtüsü taktığı için işine son verilmesiyle ilgili hukuk sürecinde Fransız Yargıtay'ı, Fransız Anayasası'nın birinci maddesiyle güvence altına alınmış olan laiklik ilkesinin, özel kurumlarda uygulanmaması kararını verdiğini açıkladı.

Fransa'nın Yvelines bölgesindeki "Baby-Loup" adlı özel bir çocuk kreşinde çalışan Kuzey Afrikalı Fatma Afif, iş yerinde başörtüsü taktığı için işine son verilmesi üzerine, kendisine ayrımcılık yapıldığını ileri sürerek kurum hakkında dava açmış ve açtığı dava Fransa'nın laiklik ilkesine karşı olduğu ileri sürülerek, Müslüman kadının aleyhinde sonuçlanmıştı.

Azmini yitirmeyen Fatma Afif'in, 2010 ve 2011 yıllarında işten çıkarıldığı bölgedeki İş Mahkemesi'ne ve bunun yanı sıra Temyiz Mahkemesi'ne yaptığı başvurular sonuçsuz kalmış ve işveren kurumun iddia edildiği gibi ayrımcılık yapmadığı kararına varılmıştı.

Fransız Yargıtay'ı ise bugün, Fransız Anayasası'nın birinci maddesiyle güvence altına alınmış olan laiklik ilkesinin, özel kurumlarda uygulanmaması kararını verdiğini açıkladı. Yargıtay'ın verdiği kararda, dini özgürlüklere getirilebilecek kısıtlamaların laiklik ilkesine değil, "yapılan iş veya önemli ve belirleyici mesleki nedenlere bağlı olması gerektiğine" işaret etti. Müslüman kadın Fatma Afif'in daha evvel açtığı ve kaybettiği, İş ve Temyiz mahkemelerinin kararlarını da iptal eden Yargıtay, davayı yeniden görülmek üzere Temyiz Mahkemesi'ne geri gönderdi.
Fransız Yargıtayı'nın kararına geniş yer veren Fransız basını, Temyiz Mahkemesi'ne geri iade edilen kararın sonucunun merakla beklenildiğini yazdı.

http://www.haber7.com/avrupa/haber/1003922-fransadan-emsal-teskil-edecek-basortusu-karari



Fransız bakanın başörtüsü hazımsızlığı



Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls, temyiz mahkemesinin, çalıştığı kreşte başörtülü olduğu için işine son verilen kadının başvurusunu haklı bulunmasına tepki göstererek, yasak için yasa teklifi sunacağını söyledi.

Vals, Fransız meclisinde konuyla ilgili değerlendirmesinde, ''üzüntü'' ile karşıladığını söylediği karar için ''laikliğe gölge düşürdü'' ifadesini kullandı. 2010'daki duruşmalarda milletvekili sıfatıyla davalı kreşten yana tavır aldığını gizlemeyen Vals, ''dini simgelerin çocukların bulunduğu yerlerde yasaklanmasına'' ilişkin bir yasa teklifi sunacağını söyledi.

Valls, daha önceki sağ yönetim sırasında parlamentoda kabul edilen peçe yasağının oylamasında, o sırada muhalefette olan Sosyalistler oturuma katılmamalarına rağmen genel kurulda ''evet'' oyu vererek kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Fransız temyiz mahkemesi bugün açıklanan kararında, 2008'de özel bir kreşte çalışırken başörtüsü nedeniyle işine son verilen kadının başvurusuyla ilgili olarak, "dini inançları yüzünden ayırımcılık yapıldığına" hükmetmişti. Mahkeme ayrıca, kadının en kısa zamanda işe geri alınmasını talep etmişti.

Çalıştığı kreşte, doğum izninin ardından görevine yeniden başlamak isteyen genç kadın, başörtülü olduğu gerekçesiyle Aralık 2008'de işten çıkarılmıştı.

Davayı kaybeden kreşin, yeniden mahkemeye gitmek için başvuruda bulunacağı bildirildi.

http://www.haber7.com/avrupa/haber/1003864-fransiz-bakanin-basortusu-hazimsizligi



Başörtü görünce deliren bakan!, Fatih Karakaya, Haber7.com

Fransa'nın laiklik anlayışı bana Türkiye'nin kara geçmişini hatırlatıyor. Açık ve net olmayan bir kavram ile istedikleri gibi oynuyor ve anlam yüklüyorlar.

Bunun son örneğini kraldan daha kralcı olan ve solun Sarkozy'si olarak adlandırılan Manuel Valls ile görüyoruz. Her sözü, her bir açıklaması Müslümanlara iğne gibi batıyor. Daha önce de bu satırlarda tanıttığımız sayın kıymetli içişleri bakanımız (http://www.haber7.com/yazarlar/fatih-karakaya/933631-islam-adina-sinir-disi-edecek) yine kafayı Müslümanlara taktı.

2008 yılında özel bir kreşte çalışırken anne olup izine ayrılan bir Müslüman bayan işine tekrar döndüğünde artık başörtülü bir işçi olmuştu. Bu nedenle de kırmızı görmüş boğaya dönen kreş müdürü bayanın işine son vermişti.

Olay o kadar çok medyatik olmuştu ki neredeyse tüm siyasiler kadına karşı "laik" cepheyi oluşturmuştu. Bunların başında tabii ki (o zamanlar sadece milletvekili olan) Manuel Valls ve yine Arap asıllı olan ama kendini ateist olarak tanıtan Ayrımcılıkla Mücadele Kurumu başkanı kadın vardı.

Fransa'da işveren ve işçi arasındaki ihtilaf ilk önce iş mahkemesinde işlem görür. Müslüman kadın orada mahkemeyi kaybettiğinde olay üst mahkemeye intikal etmiş ve orada da kaybetmişti. Ancak temyize giderek hakkını arayan bayan bu sefer muradına erdi. Dün mahkeme Fransa tarihinde bir ilk sayılabilecek çok önemli bir karar aldı.

Özel sektör ve Kamu sektörünü ayıran mahkeme, Kamusal alanda laikliğin, özel sektörde ise dini özgürlüklerin geçerli olduğuna hükmetti. Fransa için bu karar devrim niteliğinde. Çünkü bugüne kadar alınan her karar "dokunulamaz laiklik" çerçevesinde alınıyordu. Şimdi ise özgürlük penceresinden bakılıyor. Bu kararı alan hâkimleri tebrik etmek gerekiyor.

Elbet bu sonucu beğenmeyerek itiraz edecekler çok kişi olacak.  2 yıl sürmesi beklenen yeni mahkeme sürecinde ise Müslümanları bekleyen büyük bir tehlike var. Manuel Valls gibi ırkçı insanlar bu olayı fırsat bilip yeni bir yasa ile özel sektörde bile laikliğin geçerli olmasını savunacaklar.

Ancak şu anda nasıl yapacaklarını bilmiyorlar çünkü Müslümanların önünü kesmek için atılacak her türlü adım bir şekilde Yahudileri de etkileyecek. Fransa'da binlerce Yahudi şirketi var ve çoğunluğu Yahudi kökenli işçilerinin rahat ibadet edebilmesi için ortam hazırlıyor. Binlerce kreşlerin içinde sırf Yahudilere hitap edenleri var.

Dolaysıyla her türlü yasak onları da etkileyecek. Yoksa şimdiye kadar rafta bekletilen ve sürekli aşırı laikler tarafından gündeme getirilmeye çalışılan ama Yahudi dostları tarafından engellenen yasa yürürlüğe girerdi.

Bu yasada evde resmi bakıcılık yapan kadınlar da laikliğe tabi tutulmaya çalışılıyor. Yani Müslüman bir kadın evinde çocuk bakacaksa başörtüsüz olacak. Ama tabii bunu yapınca bir Hıristiyan kadın da Çam ağacı süsleyemeyecek, Yahudiler Kipa takamayacak. İşte sorun burada!

Nasıl ki Almanya'da sünnet yasaklandığında Yahudilerin baskısı ile ertelendiyse bu yasalar da Yahudiler sayesinde geçmiyor. Ama şunu yapabilecekler: Dini özelliği olan kreşler bu yasalardan muaf tutulacak. Müslümanların da kreş derdi olmadığı için yine olan bize olacak.

Okul gezilerinde başörtülü anneleri görmeye bile tahammül edemeyen Valls ne yapacak göreceğiz. Geldiğinden beri aşırılara şirin görünmek için Roman avına çıkan, işine gelmeyen imamları sınır dışı eden, Müslüman Kurumları ele geçirmeye çalışan, ünlü âlimlerin Fransa'ya gelmesini engelleyen ömrü boyunca Müslüman avından vazgeçmeyecek. Ne zaman ki Müslümanlar örgütlü bir şekilde siyasi katılımı sağlar, partiler içinde etkili olur ve sürece dâhil olur o zaman farklı olacak.

Yüksek seviyede okulları bitirip tanınmış hâkim, savcı, avukat, gazeteci olduklarında rüzgâr başka türlü esecek.

Fatih Karakaya - Haber7
http://www.haber7.com/yazarlar/fatih-karakaya/1003999-basortu-gorunce-deliren-bakan
#436


Trabzon'da açık ve dar kadın kıyafetlerine savaş açan ve yıllar önce birçok meslektaşıyla da mahkemelik olan Avukat Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, bürosunun camına, 'Tayt- don giyen kadınlar giremez' yazısı astı.

TRABZON - Önceki yıllarda açık ve dar kadın kıyafetlerine karşı çıkan 'Haya ve Edebe Aykırı Müstehcen Kadın Kıyafetlerinin Men'i Cemiyeti' kurucusu olan Avukat Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, şimdi de tayt giyen kadınları hedef aldı.

'TAYT-DON' GİYEN KADINLAR GİREMEZ. GÜNAHTIR, HAYA VE EDEBE AYKIRIDIR'

Avukatlık bürosunun girişine, 'Eteksiz, bacakları ve kalçaları sıkıştıran, 'TAYT-DON' giyen kadınlar giremez. Günahtır, haya ve edebe aykırıdır' yazısını asan Bayraktar, müstehcen kadın kıyafetlerinin insanları cezbedici hale sokmasından rahatsız olduğunu söyledi. Bayraktar, yazılı açıklamasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için 'Recep Tahir' olarak söz ederken şöyle dedi:

"Türk kadınının taytı don yerine giyip altındaki bütün kalça şişkinlikleri ve baldır hatları, bölüm ve kırışıklıkları teşhir hastalığının, haya edep ve ahlakla bir alakası var mıdır? Mukadddes Türk analarımız böyle miydi? Onlara tecavüz değil mi? Türk erkeklerine tecavüz, taciz değil mi? Bu görüntülere erkekler dayanabilir mi? Suça tahrik ve teşvik edilmiyorlar mı? Bu belalı görüntüden kim kurtaracak milleti? Başbakanımız Recep Tahir ne güne duruyor? Belalardan kurtarıcı Başbakan değil midir?"(dha/Osman Şişko)

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1125861&CategoryID=77


Avukat Ali Kemal Yılmaz Bayraktar, yaptığı eylemi şu sözlerle açıkladı:


http://www.bugun.com.tr/haberin-galerisi/?id=187798&sira=3

http://www.youtube.com/watch?v=8COGVTILgS8#ws
#437


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çanakkale'de katıldığı 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma törenlerinde bir ilk yaşandı. 250 bin şehit için ilk kez hatim indirildi, Devlet erkanı duaya durdu!

Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in katıldığı Çanakkale Şehitlerini Anma törenleri bir ilke sahne oldu.

Devlet erkanının katıldığı 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma törenlerinde 250 bin şehit için ilk kez hatim indirildi. Başbakan Erdoğan ve tören alanındaki herkes, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in yaptığı hatim duasına hep birlikte 'amin' dedi.

Çanakkale Deniz Zaferi'nin 98. yılı anma etkinliklerinde bu yıl ilk kez Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Çanakkale Şehitleri Abidesi önünde gerçekleşen resmi törene katılarak şehitler için dua etti.

Çanakkale Deniz Muharebesinde şehit düşen 253 bin vatan evladı için Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okutulan 253 bin hatimin duasını da yapan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, duada şu ifadelere yer verdi;

"İzzetimizi, şerefimizi, onurumuzu, harimi ismetimizi çiğnetme, mabetlerimizin göğsüne namahrem eli değdirme, ezanlarımızı susturma, şanlı bayrağımızı indirtme Allah'ım..."

Ey bizleri ve bütün mevcudatı yoktan var eden, varlığından, sevgisinden ve rahmetinden haberdar eden yüce rabbimiz, ey rahmeti ile bütün varlığı, bütün kâinatı, bütün insanlığı yaratan, rahman ve rahim olan ulu Allah'ımız, ey yerlerin ve göklerin yegâne sahibi, kalplerimizin, sırlarımızın, niyet, gaye ve hedeflerimizin, arzu ve kederlerimizin maliki olan yüce mevlamız, öncelikle hakkıyla ifade etmekten aciz kaldığımız hamdimizi, senamızı, şükrümüzü, duamızı sana yöneltiyoruz, kabul eyle Allah'ım.

Bugün dağların, taşların şüheda gövdesine büründüğü Çanakkale'de dünyanın en yüce, en ulvi, en mukaddes şehitliğinde milletçe hep birlikte ellerimizi açtık dua ediyoruz. Onların muazzez ruhlarını, bizlerden haberdar eyle. Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşere karşı, yedi iklimi cihana karşı 'Çanakkale geçilmez' diyerek destanlar yazan, en büyük zaferi kazanan şehit Mehmetçiklerimizin diyarından sana yakarıyoruz. Milletimizi, ordumuzu, yurdumuzu, ebediyen payidar eyle. İzzetimizi, şerefimizi, onurumuzu, harimi ismetimizi çiğnetme, mabetlerimizin göğsüne namahrem eli değdirme, ezanlarımızı susturma, şanlı bayrağımızı indirtme Allah'ım.

"O güneşlerin ışığını yurdumuzun, milletimizin üzerinden hiçbir zaman eksik etme Allah'ım..."

Allah'ım yüce kitabında din, iman, millet, vatan, hak, hakikat, adalet, erdem, fazilet uğruna can veren şehitlere ölüler demeyiniz, bilakis onlar diridirler buyuruyorsun. Dipdiri olduklarına şeksiz şüphesiz inandığımız şehitlerimizin 'Amin' sesleri eşliğinde sana yalvarıyoruz. Dualarımızı kabul eyle Allah'ım. Allah'ım bugün 98 yıl önce karada, denizde, Kirte'de, Zığındere'de, Arıburnu'nda, Anafartalar'da bir hilal uğruna batan nice güneşlerin diyarından binlerce şehidimizin tertemiz makamından sana sesleniyoruz. Onların makamlarını ali eyle. O güneşlerin ışığını yurdumuzun, milletimizin üzerinden hiçbir zaman eksik etme Allah'ım. İstiklal şairimizin ifadesiyle 'Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi' Şehadet şerbetini içen tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, başta efendimiz sevgili Peygamberimiz olmak üzere bedir ashabı ile birlikte Hz. Aliyyü'l Murtaza seyyidü Şüheda Hz. Hüseyin Efendimiz ile birlikte haşrolmayı cennet ve cemalinle buluşmayı nasip eyle Allah'ım.

"Bizleri şehitlerimizin uğruna canlarını verdiği yüce değerlere ihanet edenlerden eyleme Allah'ım..."

Allah'ım şehitlerimizi dünyaya getiren, bin bir çile ile büyüten ve onları yüce ideallerle yetiştiren annelerimize merhamet eyle. 'Git evladım ben yıllarca oğulsuz kalayım, şu yaralı bağrıma taşlar basayım, hadi yavrum hadi git, ya gazi ol ya şehit' diyerek evlatlarını Çanakkale'ye gönderen tüm annelerinin ruhlarını aziz eyle.

Allah'ım millet olarak bizlere şehitlerinin aziz hatırasını ruh ve gönül dünyasında yaşatmayı nasip eyle. Bizleri onların uğruna canlarını verdiği yüce değerlere ihanet edenlerden eyleme Allah'ım. Allah'ım dilleri, kavimleri, ırkları, beldeleri farklı ancak imanları, idealleri, azimleri, gayeleri, niyetleri duyguları, aynı nice Mehmetçiklerimiz burada can verdiler. Bugünde aynı iman, aynı gaye, aynı azim, aynı niyet, aynı duygulara sahip kardeşler topluluğu olmayı, barışı, huzuru, esenliği, kardeşliği, hakkı, adaleti, erdemi, fazileti egemen kılmayı bizlere nasip eyle Allah'ım.

"Ateş ve baruta güvenmiş insanlığa bizleri umut eyle Allah'ım..."

Allah'ım Anadolu'nun her evinden, Rumeli'nin her bölgesinden, Şam'dan, Bağdat'tan, Beyrut'tan, Kahire'den, Üsküp'ten, Saray Bosna'dan son ehli saribin salvetini yıkmak için Çanakkale'ye gelen ve burada ölesiye kardeş olan şehitlerimizin bize öğrettiği birlik, beraberlik ve kardeşliği ülkemizden İslam beldelerinden eksik etme Allah'ım. Bize de o kardeşliği ver. Kin ve nefrete mağlup etme Allah'ım. Ateş ve baruta güvenmiş insanlığa bizleri umut eyle Allah'ım.

"Çanakkale aynı zamanda çağdaş dünyaya savaş ahlakını, savaş hukukunu öğreten bir mekteptir, bir okuldur..."

Allah'ım Çanakkale aynı zamanda çağdaş dünyaya savaş ahlakını, savaş hukukunu öğreten bir mekteptir, bir okuldur. Nice Mehmetçikleri yaralı düşman askerlerini sırtında taşımış, kırbasından su içirmiştir. Bizleri, ülkemizi, milletimizi, İslam beldelerini, ahlak dışı, hukuk dışı her türlü savaştan, her türlü afetten, her türlü fitneden, muhafaza eyle Allah'ım.

http://www.haber7.com/guncel/haber/1003548-devlet-erkani-canakkalede-duaya-durdu


Başbakan Çanakkale'de konuştu

Çanakkale'de Deniz Zaferi'nin 98. yıl dönümün töreninde konuşma yapan Başbakan Erdoğan, Çanakkale şehitlerine Mehmet Akif Ersoy'un o duasıyla seslendi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Çanakkale Zaferi'nin sadece Mehmetçiğin değil bütün dünya mazlumlarının zaferi olduğunu belirterek, "Vatanları ve namusları için canını vermiş şehitlerin torunları olarak Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz. 98 yıl önce Çanakkale'de bir olduk, beraber olduk, birbirimize kardeş olduk. Onun için tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyeceğiz. Geleceğe böyle yürüyeceğiz. Çanakkale'yi anlayamayan Türkiye'yi asla anlayamaz" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 Mart Stadyumu'nda yapılan Çanakkale Deniz Zaferi'nin 98.yıldönümü törenlerinde konuştu. Başbakan Erdoğan, 98 yıl önce Mehmetçiğinin büyük bir destan yazdığını ifade ederek, "Mehmetçik Çanakkale destanını az önce küçük mücahidimizin okuduğu o Çanakkale şiirindeki inceliğiyle yazdı. Tüm dünyanın mazlumlarının duasıyla, o duaların verdiği güçle, ilhamla yazdı. Kabil'in Kandehar'ın, Belh'in İslamabad'ın, Tebriz'in minberlerinden Mehmetçik için dualar edildi. Saraybosna'nın, Rabat'ın, Tunus'un, Kahire'nin mihrapları önünde gözyaşları içinde dua edildi. Mekke, Medine, Kudüs'te eller semaya açıldı, gözlerden yaş, dillerden dualar döküldü. Mehmetçiğin muzaffer olması için Allah'a yalvarıldı. İnsanlar mallarını, canlarını, en önemlisi de dualarını Mehmetçiğimize yolladılar. Çanakkale birçok boyutuyla olduğu kadar dua boyutuyla da önemlidir. Çanakkale Zaferi bir etnik kökenin bir ırkın bir kavmin zaferi değildir. Çanakkale zaferi Türkiye'nin Anadolu ve Trakya'nın olduğu kadar dünya üzerindeki bütün kardeş milletlerin yeryüzündeki tüm kardeşlerimizin zaferidir. Bu zafer karşısında İstanbul ne kadar sevindiyse Diyarbakır'da o kadar sevinmiştir. Bu muhteşem kahramanlık karşısında İzmir ne kadar iftihar ettiyse Şam , Beyrut o kadar iftihar etmiştir. Bu zafer Van'ın yüreğine nasıl ferahlık vermişte o kadar Sana'nın Hartum'un, Şam'ın, Haleb'in yüreğine de vermiştir. Senegal'den buraya gemilerle asker taşıdılar. Sizi Müslümanların safında savaşmaya götürüyoruz dediler. Kandırarak Çanakkale sırtlarına getirdiler. Osmanlı cihan devletini savunacaklarını sanıyorlardı. Ancak Çanakkale'ye geldiklerinde, düşman sandıkları tarafta yani bizim tarafta okunan ezanları duydular. Aldatıldıklarını, kandırıldıklarını anladılar hemen oracıkta silahlarını bıraktılar" dedi.

"TEK VATAN, TEK BAYRAK, TEK DEVLET VE TEK MİLLET DİYECEĞİZ"
"Müslüman askerlerin Biz Osmanlı'ya, müslüman kardeşlerimize karşı savaşmayız" dediğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, "İşte Çanakkale zaferi bunun için önemlidir. Mehmetçiğin kahramanlığında abideleşen bir zaferdir. Ama bu sadece Mehmetçiğin değil bütün dünya mazlumlarının zaferidir. Tarihe yön verecek bir destan yazılırken aynı zamanda bizim millet ve milliyet anlayışımızın da adeta manifestosu yazılmıştır. Ben istiyorum ki bütün Türkiye köyleri, ilçeleriyle, gençleriyle, yaşlılarıyla gelsinler Çanakkale şehitliğini ziyaret etsinler. Tüm Türkiye gelsin o şehitliklerde, o mezar taşlarında yazan isimleri, şiirleri okusunlar. Ben istiyorum ki sadece Türkiye değil Balkanlar'ın, Afrika'nın gençleri de gelsin, burada dedelerini tanısın. Mezar taşlarında İstanbullunun yanında Diyarbakırlı var. Bingöllünün yanında Rizeli var. Erzurumlunun yanında Edirneli var. 81 vilayet, bugün olduğu gibi ilçeleriyle, köyleriyle Anafartalar'da, Arıburnun'da tek bir mezar içinde yan yana gelmiştir. O mezar taşlarında Kudüs var, Bakü var, Gümülcüne var, Batum var. Biz kardeşlik, dayanışma temelinde yakından ilgiliyiz. Çanakkale'yi anlayamayan Türkiye'yi asla anlayamaz. Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de anlayamaz, milliyetçiliği de anlayamaz. Çanakkale'deki azmi, fedakarlığı anlamayan bu ülkenin kardeşliğini de anlayamaz. Biz Çanakkale'de adeta yeniden doğduk. Tarih sahnesinde yerimizi yeniden aldık. Vatanları, bayrakları,,namus ve şerefleri için seve seve can vermiş şehitlerin torunları olarak Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz. 98 yıl önce Çanakkale'de biz bir olduk, beraber olduk, birbirimize kardeş olduk. Onun için tek millet diyeceğiz. Tek bayrak diyeceğiz. Tek vatan diyeceğiz. Tek devlet diyeceğiz. Geleceğe böyle yürüyeceğiz. Yüzüncü yılda inşallah çok daha muhteşem anma törenini hep birlikte gerçekleştireceğiz.

MEHMET AKİF'İN DUASINI OKUDU
Başbakan Erdoğan, Çanakkale şehitlerine Mehmet Akif Ersoy'un o duasıyla seslendi:

"Bu kutlu günde tüm şehitlerimize, tüm gazilerimize Allah'tan rahmet diliyorum ve Mehmet Akif'in duasıyla onlara seslenmek istiyorum:

Millet için etti mi ordum zafer,
Kükremiş aslan kesilir her nefer.
Döktüğü kandan göğe vursun zafer,
Toprağa bir damlası boş akmasın.

Amin! Desin hep birden yiğitler.
"Allahü ekber!" gökten şehitler.
Amin! Amin! "Allahü ekber!"

Ey ulu Peygamberimiz nerdesin?
Dinle minarede öten gür sesin!
Gel, bana yâr ol ki cihan titresin!
Kimse dönüp süngüme yan bakmasın

Amin! Desin hep birden yiğitler.
"Allahü ekber!" gökten şehitler.
Amin! Amin!" Allahü ekber!"

TÖRENLERDEN DETAYLAR
Stadyumdaki törenler başlamadan önce Mehteran gösterisi yürekleri kabarttı. "Çanakkale geçilmez" yazan altın madalya Türk Bayrağı'na takıldı. Şehitler için saygı duruşunda bulunuldu. İstiklal Marşı eşliğinde bayrak göndere çekildi. Vali, Garnizon Komutanı ve Belediye Başkanı halkın zaferini kutladı.

50 dansçı, çeşitli yörelere ait halk oyunları gösterisi sundu. Şehit torunlarının geçit töreni ile stadyumdaki törenler sona erdi. Başbakan Erdoğan Şehit torunlarıyla öğle yemeğinde biraraya gelecek.

Çanakkale Stadyumu'ndaki törenler Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de katıldı.

DÜNYANIN DÖRT YANINDAN ŞEHİT VE GAZİ TORUNLARI BULUŞTU
Bu yılki törenlerde Türkiye ve dünyanın dört yanından şehit ve gazi torunları Çanakkale'de buluştu. Biz değil miydik projesinin yöneticisi Çanakkale Vali Yardımcısı Canan Hançer Baştürk, "Kahraman atalarımıza olan minnet borcumuzu ödemek için yola çıktık. Yurt içi ve dışından 255 şehit çocuğuna ulaştık. Bazıları gazi bazıları şehit yakını. Resmi geçit töreninde bulundular. Başbakanımız kendilerine hitap etti. Daha sonra şehitliğe, atalarının savaştığı toprakları ziyaret edecekler. Bizler duygu yoğunluğunu yaşıyoruz. Yurtdışından gelen şehit ve gazi yakınları var. Irak, Kerkük, Musul, Suudi Arabistan Mekke'den konuklarımız var. Makedonya, Kosova'dan misafirlerimiz var. Türkiye'nin 81 ilinden konuğumuz var. 81 ilimize belgesel ve resim sergileri düzenlenmesini sağladık" dedi.

Projenin adını Başbakan grup toplantısındaki konuşmasından esinlenerek koyduklarını kaydeden Çanakkale İl Dernekler Müdürü Resul Karakurt, "2009 yılında Başbakanımız grup toplantısında Çanakkale'den bahsederken, omuz omuza savaşan biz değil miydik demişti. En güzel isim bu olur diye bu ismi koyduk" diye konuştu.

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/03/18/basbakan-canakkalede-konusuyor
#438


Ahmet Gündoğdu, 18 Mart Pazartesi gününden itibaren devlet dairelerinde memurların sivil kıyafetle çalışmaya başlayacaklarını söyledi.

Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 'Pazartesiden itibaren bu yönetmeliği (Kamu Kurumlarında Çalışan Personelin Kılık, Kıyafet Yönetmeliği) yok sayarak, devlet dairelerinde sivil kıyafetle görev yapmaya başlayacağız' dedi.

Memur-Sen İl Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Medeniyet Davamız ve Demokrasi Mücadelemiz' konulu konferans için Eskişehir'e gelen Gündoğdu, Vali Kadir Koçdemir'i makamında ziyaret etti.

Gündoğdu, ziyaret sonrası valilik çıkışında gazetecilere yaptığı açıklamada, kamu çalışanlarına kılık kıyafet özgürlüğü talebiyle geçen yıl mart ayında başlattıkları 'Özgürlük İçin 10 Milyon İmza' kampanyasında toplanan 12 milyon 300 bin imzayı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'e teslim ettiklerini anımsattı.

Gündoğdu, bugün ise 11 genel başkanla bir karar aldıklarını bildirerek, şunları kaydetti:

'18 Mart Pazartesi gününden itibaren anayasaya, evrensel hukuka aykırı, kadınların ayakkabısının topuk boyunu belirleyen, neredeyse ayakkabı numarasına kadar karışan, erkeklerin bıyık biçimine, favorilerine, giydiği kumaşın cinsine karışan, 82 model darbe ürünü bu yönetmelikten kurtulmak istiyoruz. Pazartesiden itibaren bu yönetmeliği yok sayarak, devlet dairelerinde sivil kıyafetle görev yapmaya başlayacağız. Ardından da bu yönetmeliğin kaldırılış haberini bekleyeceğiz. Bu kararımızın, kuruluş ve kurtuluş şehrimiz Eskişehir'den ilk duyurusunu yapmış olalım.'

'Türkiye'de, eş kontenjanından kadın olgusu var' diyen Gündoğdu, şöyle devam etti:

'Yani başörtülü kadın, cumhurbaşkanı eşi, başbakan eşi, milletvekili eşi, memur eşi olabilir. Ama bu örtüsüyle bunların kendisi olamaz. Eğitim, çalışma ve siyaset hakkı kutsaldır. Ama bu, başörtülü kadına yasaklanmıştır. Halbuki, biz 80 yıl önce kadına seçme seçilme hakkını vermişiz. Bugün ne giyeceğine karışma hakkını kendimizde görüyoruz. Bu ucube yönetmelikten kurtulmak istiyoruz. Bu millet, 12 Eylül 2010 referandumunda anayasa değişikliği yapmıştır. Şimdi bu anayasal ve yasal dayanağı olmayan yönetmeliğin kaldırılmasını istiyoruz.'

AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/1002406-gundogdu-memur-pazartesi-serbest-kiyafetle-gidecek
#439
İddia (savcı) ve savunma (avukat) makamları aynı konumda olacak.

Ebru TOKTAR ÇEKİÇ/ANKARA

TBMM Uzlaşma Komisyonu'nda yeni Anayasa'da "hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı" maddelerinde uzlaşı sağlanarak, Ergenekon davalarını etkileyecek önemli bir karar alındı. Bu davalarda avukatların zaman zaman salon dışına çıkarılması nedeniyle yaşanan tartışmalar dikkate alınarak, "Silahların eşitliği" ifadesi ilk kez Anayasa'ya girdi. Varılan mutabakatla, "Yargılamanın her aşamasında iddia ve savunma makamları arasında silahların eşitliği esastır" maddesi hükme bağlanarak savcı ve avukatın eşit statüde olduğu belirtildi. Yine özellikle Ergenekon davaları sürecinde polemik yaratan "delil" meselesi de dikkate alınarak, "Hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez" hükmünde mutabakat sağlandı. Avukatlık mesleği ilk kez Anayasal güvenceye alındı.

TBMM Uzlaşma Komisyonu, önemli bir dönemeçten geçiyor. "Yargı" bölümünü müzakere etmeye başlayan komisyon, "Hak arama hürriyeti" ve "adil yargılanma maddelerinde" mutabakat sağladı.

"SUÇLAMAYLA İLGİLİ BELGELERİN TAMAMINA ULAŞMA HAKKI"

Komisyonda, özellikle Ergenekon davalarında, "birçok sanığın halen ne ile suçlandığını bilmemesi", "avukatların sanıkla ilgili tüm belgelere ulaşamaması" gibi mevcut sorunlar dikkate alınarak, yeni Anayasa'da bu tartışmalara son vermek üzere şu hüküm üzerinde anlaşıldı:

"Herkes, yetkili, bağımsız ve tarafsız mahkeme önünde, makul bir süre içinde adil yargılanma hakkına sahiptir. Kendisine suç isnad edilen herkes yöneltilen suçlamaların niteliği ve sebepleri hakkında en kısa zamanda ve ayrıntılı olarak haberdar edilme; savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve suçlamayla ilgili belgelerin tamamına ulaşma da dahil olmak üzere her türlü olanağı kullanma; davada hazır bulunma; kendisini bizzat ya da bir müdafi aracılığıyla savunma; tanık gösterme ve tanıkları sorguya çekme; mahkeme dilini anlayamadığı ya da konuşamadığı durumlarda bir çevirmenden yararlanma hakkına sahiptir."

SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLKESİ

Üzerinde mutabakat sağlanan hükümle avukat ve savcının eşit statüde olduğunun altı çizilirken, hukuk dışı elde edilen delillerin yok hükmünde sayılması için şu hükümlerin Anayasa'ya girmesi benimsendi:

"Yargılamanın her aşamasında iddia ve savunma makamları arasında silahların eşitliği esastır. Hiç kimse tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez."

BAROLARA VE AVUKATLARA ANAYASAL GÜVENCE

Dört partinin üzerinde anlaştığı bir diğer madde ile yeni Anayasa'da avukatlık mesleği ve barolar Anayasal güvenceye alınırken, savunma hakkının en temel insan hakkı olduğu, avukatlığın kamu hizmeti niteliğinde olduğu vurgulandı. "Avukatlık Mesleği ve Barolar" başlıklı madde şu şekilde hükme bağlandı:

"Savunma yargının kurucu öğelerindendir ve bağımsızdır.  Avukatlık, kamu hizmeti niteliğinde bir serbest meslektir. Avukatların görevlerinin gerektirdiği güvenceler kanunla sağlanır. Savunma açısından adil yargılama hakkının gerektirdiği güvenceler kanunla düzenlenir. Avukatlar üstlendikleri davalarda delil toplama yetkisine sahiptir. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir. Yabancı avukatlık kuruluşları, karşılıklılık ilkesine bağlı olarak, ancak yabancı hukuk ve milletlerarası hukuk konularında danışmanlık hizmeti verebilirler. Baroların seçimleri, yönetimleri ve çalışmaları demokratik ilkelere uygun olarak kanunla düzenlenir. Baroların mali ve idari özerkliğini zedeleyecek biçimde denetim yapılamaz. Barolar ve Türkiye Barolar Birliği'nin mali ve idari saydamlığına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir."

http://www.aksam.com.tr/siyaset/savci-ve-avukat-artik-esit-statude/haber-177600
#440


CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün İçişleri Bakanlığı'ndan Türkiye'deki cemevleri sayısını çıkarttı.

TBMM'de cemevi açılması mücadelesini sürdüren CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Bilgi Edinme Yasası kapsamında Türkiye'deki cemevleri sayısal profilini ortaya çıkardı.

İSTANBUL'DA 64 CEMEVİ VAR
3 bin 113 caminin bulunduğu İstanbul'da cemevi sayısı 64. Tunceli'de cem evi sayısı 8. İki adet cemevi inşaatı sürüyor. Tekirdağ'da da üçüncü bir cemevi için inşaatı yapılıyor.

81 İLİN 31'İNDE CEMEVİ YOK
Aygün aktardığı verilere göre 81 ilin 31'inde Alevilerin mekansal imkan olarak kendilerini ifade edebilecekleri hiçbir yer bulunmuyor.

Bu iller ise şöyle; Afyonkarahisar, Ağrı, Artvin, Bilecik, Bitlis, Bolu, Erzurum, Giresun, Hakkari, Hatay, Kars, Kastamonu, Kırklareli, Kırşehir, Mardin, Muğla, Niğde, Rize, Siirt, Sinop, Trabzon, Van, Aksaray, Karaman, Batman, Şırnak, Bartın, Karabük, Kilis, Düzce

EN ÇOK CEMEVİ OLAN 3 İL
En çok Cemevinin bulunduğu ilk üç il Tokat (172), Çorum (90) ve Sivas (71). İstanbul'da ise 64 Cem Evi var. İçişleri Bakanlığı, İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan 08.03.2013 tarihli Türkiye genelindeki cemevi sayısı ve illere göre dağılım tablosu şöyle:

Amasya (49), Ankara (40), Antalya (7), Aydın (13), Balıkesir (19), Bingöl (3), Burdur (1), Bursa (12), Çanakkale (1), Çankırı (8], Denizli (4), Diyarbakır (3), Edirne (1), Elazığ (6), Erzincan (13), Eskişehir (22), Gaziantep (8], Gümüşhane (1), Isparta (9), mersin (3), İzmir (26), Kayseri (4), Kocaeli (11), Konya (1), Kütahya (8], Malatya (18), Manisa (10), Muş (15), Nevşehir (8], Ordu (30), Sakarya (1), Samsun (17), Tekirdağ (2), Tunceli (8], Şanlıurfa (4), Uşak (1), Yozgat (36), Zonguldak (10), Bayburt (4), Kırıkkale (10), Ardahan (19), Yalova (2), Osmaniye (1).

İşte Aygün'ün açıklamış olduğu o liste;



http://www.haber7.com/guncel/haber/1002426-hangi-ilde-kac-cemevi-var-liste