Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#481


Diyabet ve obezite için umut olan stevia bitkisi, diğer adıyla şeker otu Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde yetiştirilmeye başladı.

Anavatanı Paraguay olan bitkinin kalorisi sıfır, üstelik şeker pancarı ve şeker kamışından 25 kat daha tatlı.
Bitki, girişimci bir çiftçi tarafından Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde yetiştirildi.

Üretici bu bitkinin toprağı ve iklimi sevdiğini söylüyor.

Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarla bitkileri bölümünde 2.5 sene araştırması ekimi ve adaptasyonu yapılan bitki, şeker pancarı ve şeker kamışına alternatif bir ürün.

Bu bitkinin işlenmesiyle özellikle şeker hastalarının, diyabet hastalarının şekerli yemesi bundan sonra mümkün olacağa benziyor.

Kurutulmuş yaprakları doğal tatlandırıcı olarak kullanılan bitkinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

Hasadı ve yetiştiricilik maliyetinin çok ucuz olduğunu söyleyen, Balıkesir Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Engin Sancı, bu bitkiyi Balıkesir ve Türkiye'ye kazandırmak istediklerini söyledi.

Hiç şeker içermeyen stevia bitkisi, yoğun kimyasal girdi olmadan yetiştirilebiliyor.

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/sa287l305kl305-ya351am/haber/927347-kalorisi-sifir-tatli-mi
#482


Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı 28 Şubat'taki karanlık sürecin öne çıkan isimlerinden dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Osman Özbek ve eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu hakkında soruşturma başlattığı öğrenildi.

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı 28 Şubat'taki karanlık sürecin öne çıkan isimlerinden dönemin Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek ve eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu hakkında soruşturma başlattığı öğrenildi. Geçtiğimiz aylarda Özgür İrade Platformu Başkanı Vakkas Çevik, 28 Şubat döneminin Erzurum Bölge Komutanı Osman Özbek hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve savcılık harekete geçmişti.

Çevik tarafından yapılan suç duyurusu ile TCK'nın 309, 311 ve 312. maddeleri yönünden soruşturma açılarak, emekli tümgeneral Osman Özbek hakkında kamu davası açılması ve cezalandırılması istenmişti. Suç duyurusunu dikkate alan Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Özbek hakkında soruşturma açarak, Özgür İrade Platformu Başkanı Vakkas Çevik'i tanık olarak ifadeye çağırdığı kaydedildi.

Öte yandan İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Gaziantep Şube Başkanı Abdurrahim Çelik'in, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu hakkında yaptığı suç duyurusunun da işleme konulduğu öğrenildi. Önceki gün savcılık tarafından ifadesine başvurulan Abdurrahim Çelik'in Alemdaroğlu hakkında şikâyetini yenilediği, fişlemelerden dolaylı gerekli tahkikatın yapılarak Alemdaroğlu'nun cezalandırılmasını istediği öğrenildi. Müştekinin ifadesini alan savcılığın soruşturma başlattığı öğrenildi.

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/927872-hocaya-kufreden-pasaya-15-yil-sonra-sorusturma
#483
Bu yazıyı, sadece hukuki tespitler için değil, duygularımıza tercüman olması amacıyla kaleme aldım. İçimiz yanıyor, yine ateş düştü. Genç yaşta bir vatan evladını daha toprağa verdik. Biz, denizde, derede, tepede, sahillerde dolaşırken, O tek başına, silahsız ve korumasız şehadet şerbetini içti. Ne için, kim için? Diğer şehitlerimiz gibi, Vatan ve Millet için. Savcı Murat Uzun'un tek bir amacı vardı; Vatanına, Milletine hizmet.

İnsanlar, vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları topraklara ve canı gibi sevdikleri ülkelerine hizmet etmek isterler. Bu hizmetin şekli ve ağırlığı değişebilir. Kimi zaman esnaf, kimi zaman tacir veya sanayici ve kimi zaman da kamu görevlisi sıfatı ile bu hizmet ifa edilir.Kamu kudreti kullanıcısı Devletin görevi ise, güvenlik, sağlık, eğitim-öğrenim ve adalet hizmetlerini vatandaşlarına ve ülkede yaşayan tüm bireylere sunmaktır. Dikkat edilecek olursa, kamu hizmetlerinin en başında can ve mal güvenliğinin sağlanması gelir ve diğerleri onu takip eder. Devlet, bu hizmetleri kamu kudretini kullanmakla yetkilendirdiği kamu görevlileri vasıtasıyla gerçekleştirir. Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde dikkate alınması gereken en önemli ilke ise eşitliktir. Eşitlik, kamu hizmetlerinin sunulamamasını değil, elbette gereği gibi yerine getirilmesini ifade eden bir ilkedir.

Kamu görevlisi olmak kolay değildir. Önemli nitelik ve sıfatları taşıyan insanların seçildiği ve görevlendirildiği kabul edilir. Kolay bulunmaz insanlardır ve Ülke için önemli kıymetlerdir. Elbette her insan ailesi ve çevresi için bir değerdir. Ancak biz, yasama, yürütme ve idare ile yargı organlarında görev alanlara ayrı bir gözle bakarız. Biliriz ki, onlar bizim ve Ülkemiz için üstlendikleri görevleri ve sahip oldukları yetkileri sonuna kadar en iyi, dürüst ve eşit şekilde kullanırlar. Zaten olması gereken de budur. Kamu kudreti kullanıcısı Devlet, Milletinin hizmetindedir. Bu hizmeti sunan kamu görevlilerini koruyamazsanız, kamu hizmetinin yerine getirilmesinde aksamalar olacağı gibi, otorite kaybı da gündeme gelecektir. Kamu görevlilerinin can ve mal güvenliklerine yönelik tehdit ve saldırıların, ifa edilen kamu hizmeti görevinin niteliğinden ve ağırlığından kaynaklanan sebeplerle münferiden gerçekleşmesi başka, bu tehdit ve saldırıların sistematik, sürekli ve çok ağır gerçekleşip, can ve mal güvenliğinin kaybedilmesi ve Devletin otoritesinin sarsılması başkadır.

Ülkemizin hukuk fakültelerinden birisinden mezun pırıl pırıl genç bir hukukçu, daha hayatının baharında, Milletine hizmet etmek için sevdalı, bu sevda uğruna Ülkenin her yerine gitmeye hazır Tunceli - Ovacık Savcısı Murat Uzun. Belki mesleğidir, gitmeli diyeceksiniz, elbette gitmeli ve gittiği yerde yargıyı en iyi şekilde temsil etmeli, adaleti sağlamalı. Savcı Murat Uzun da bundan kaçınmamış, vakti geldiğinde bir vatandaş olarak üzerine düşen yükümlülükleri almayı bilmiş, evlenip aile kurmuş, iki çocuk sahibi olmuş ve seçtiği yargı mesleği vasıtasıyla tüm bilgi ve deneyimlerini, Ülkesi ve Milletinin hizmetine sunmuştur.

Savcı Murat Uzun, görev yaptığı yere canını vermeye gitmedi, hizmet etmeye gitti. Elbette insan hayatında risk vardır. Ancak bu risk, asgari düzeye indirilmek zorundadır. Bu zorunluluk Devlete aittir. Yargının temsilcisi olarak görev yapan ve yargı gücünü temsil eden yargıcı, savcıyı ve avukatı koruyacaksınız. Bu koruma, hem otoritenin bir göstergesi ve hem de insan hak ve hürriyetlerinin güvencesidir. Yargı mensupları dahil tüm kamu görevlilerinin can ve mal güvenliklerini koruyucu her türlü tedbir alınmalıdır. Bu tedbirler, Ülkenin ve Milletin huzur ve sükunu ile kamu hizmetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesi için şarttır.Elbette bu tedbirler, dengeli olmalı ve başkalarını mağdur etmek amacıyla kullanılmamalıdır.

Ülkenin görev yapmak için zor görülen bölgeleri vardır. Bu zorluk, kimi zaman coğrafi şartlardan, kimi zaman da güvenlik endişesinden kaynaklanır. Oysa bize, Vatan toprağının kutsal olduğu ve Ülkenin her karış toprağında adaletin aynı etkinlik ve eşitlikte tecelli etmesi gerektiği öğretildi. Doğru olan da budur. İşte Savcı Murat Uzun, bu bilinçle yola çıkıp toplumuna ve adalete hizmet etmeyi hedefledi. Ülke, bu Kıymetli İnsanı ve diğer kamu görevlilerimizi teröre kurban vermek için yetiştirmedi. Bu insanları korumak ve kollamak Devletin boynunun borcudur.

Toplumsal istek ve inanç; hukuk, düzen ve adalet kavramlarının kağıt üzerinde kalmaması için şarttır. Bu istek ve inancın temelini, can ve mal güvenliğinin sağlanması oluşturur. Canve mal güvenliğinin korunamadığı bir yerde asayişten, huzur ve güvenden bahsetmek de mümkün olamayacaktır. Hukuk devleti ışığında otoriteyi sağlamaktan başka çare yoktur.


Hukuk düzeni için çalıştığı sırada yalnız, silahsız ve korumasız şehit düşen Savcı Uzun'un dudaklarından dökülen son söz, yine "Vatan sağolsun"dur. Affet bizi tanışma şerefine nail olamadığım Büyük Savcı.


Kıymetli Savcımız "Şehit" Murat Uzun'a Allah'tan rahmet, kederli ailesine ve Aziz Milletimize başsağlığı dilerim.

Prof. Dr. Ersan Şen - Haber7
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/927777-ovacik-savcisinin-ardindan
#484
Merhabalar.

Alıntı YapŞUBAT AYINDA ALDIĞIMIZ DAİREMİZE TEMMUZ AYINDA TAŞINDIK.TAŞINDIKTAN SONRA BİNANIN SIĞINAK DİYE TABİR EDİLEN BÖLÜMÜNDEN SU ÇIKTIĞINI VE SUYUN MOTOPOMP YÖNTEMİYLE KANALİZASYONA VERİLDİĞİNİ ÖĞRENDİK.MÜTEAHHİTE SORDUGUMUZDA BİR SORUN OLMAYACAĞINI BİNAYA RADYA TEMEL ATTIĞINI VE SUYUN BİNAYA ZARAR VERMEYECEĞİNİ SÖYLEDİ.BİNANIN TEMELİNİN SÜREKLİ SUYA MARUZ KALMASI BETON VE DEMİRİ KOROZYANA UĞRATACAĞINI VARSAYARSAK. BİNANIN ALTINDAN SÜREKLİ SU ÇIKMASI BİZLERİ TEDİRGİN EDİYOR.BUNUNLA İLGİLİ NASIL YASAL BİR YOL İZLEYEBİLİRİM.YARDIMCI OLURSANIZ SEVİNİRİM.SAYGILARIMLA

Binanın temelinden su çıkıp çıkmadığının tespiti, çıkıyorsa, bu durumun binaya verebileceği zararların neler olduğu, bu zararların tamiratla giderilip giderilemeyeceği, giderilebilecekse, tamirat bedelinin ne kadar olacağı, giderilemeyecekse, binanın can ve mal güvenliği açısından yıkılmasının gerekip gerekmediği hususlarında inşaat mühendisi gibi alanında uzman bir kişiden rapor alınmak üzere tespit davası açılması gerekiyor. Bu davada elde edilecek delillere göre hareket edilmesi en mantıklı yol olur. Kolay gelsin...
#485


ÖMER ORUÇ - İZMİR

YÖK'ün başörtülü öğrencilerin derslere alınması yönündeki talimatına rağmen Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Jeofizik Mühendisliği'nde farklı bir uygulamaya gidildi.Okulun kapısına asılan bazı kanun maddeleri delil gösterilerek, başörtülülerin içeriye alınmayacağı hakaretvari bir ifadeyle duyuruldu.

Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Rahmi Pınar'ın imzasıyla asılan yazılarda, eski kanunların geçerli olduğu belirtilirken uymayanların cezalandırılacağı, uymanın ise bir çağdaşlık gereği olduğu ifade edildi. Başörtülü öğrenciler ise açıkça aşağılandıklarını, çağdaşlık kılık kıyafetle özdeşleştirilerek dinî inançlarından dolayı kendilerine yafta yapıştırılmak istendiğini kaydetti. Prof. Dr. Pınar, izinli olduğu için açıklama yapmazken Dekan Ercüment Yalçın, konunun bilgileri dışında cereyan ettiğini söyledi. DEÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün ise, "Hâlâ bilim insanlarının böyle şeylerle uğraşmasını kabul edemem. Gerekli inceleme ve soruşturmayı hemen başlatacağım." dedi. Bölümün kapısına asılan yazının kendilerini de son derece rahatsız ettiğini aktaran öğretim üyeleri de, üniversitenin adının bu tür yasakçı çıkışlarla anılmasından üzüntü duyduklarını söyledi.

Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ömer Rahmi Pınar'ın imzasıyla kapıya asılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "2012-2013 eğitim ve öğretim yılı 1 Ekim 2012 tarihinde başlayacaktır. Her ders yılı başında sorun olan KILIK-KIYAFET ile ilgili tüm yasa ve yönetmelikler ekteki yazı ile sizlere duyurulmaktadır. Bu yasalara göre "baş açık, saçlar düzgün taranmış ve toplanmış olur. Kurum içinde baş örtülmez" (yasadan aynen alınmıştır). Yasaya uymayanlar hakkında cezai hükümler bulunmaktadır. Söz konusu bu yasa değişmemiştir ve yürürlüktedir. Çağdaş insan, "yasalara uyan insandır." Öğrencilerimizin, konuyu dikkate alarak, eğitim yuvasında, eğitimlerini sürdürmeleri ve başarılı olmalarını dilerim."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1348734&title=basortulu-ogrenciler-iceri-giremez
#486


İki yılı aşkın süredir mali sorunlarla boğuşan Fi Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., iflas erteleme talebi ile mahkemeye başvurdu.

Şirketin iflas erteleme talebini mahkeme karara bağlayacak. İflas erteleme süreci kabul edilir ve borçlar ödenebilirse Fi Yapı yola devam edecek. İşler planlandığı gibi gitmez ve sıkıntı sürerse mahkeme süreç sonunda şirketin iflasına karar verebilecek.

Adası da hacizliydi

Konut sektöründeki atılımını 2000'li yılların ortasında yapan, binlerce konuttan oluşan projeler geliştiren Fi Yapı, iki yılı aşkın bir süreden bu yana mali sorunları ile gündemdeydi. Beş bini aşkın ailenin konutlarının teslimini beklediği şirket, vergi daireleri, SGK ve diğer borçlu olduğu kişilerin uygulattığı haciz kararı ile de yüz yüze kalmıştı. Geçtiğimiz günlerde Hürriyet, Fi Yapı'nın sahibi Fikret İnan tarafından "kurtuluş umudu" olarak lanse edilen Garip Ada üzerinde de hacizler olduğunu ortaya çıkarmıştı.

Başvuru 10 Eylül'de

Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne 10 Eylül'de 2012/1139 dosya numarası ile başvuran Fi Yapı 27 ayı kapsayan bir iyileştirme planı sundu. 17 Eylül günü mahkeme sunulan 45 sayfalık bilirkişi raporunda, şirketin sunduğu iyileştirme planının uygulanabilir olduğu rapor edildi. Bilirkişi raporunun mahkemeye sunulduğu gün, mahkemeden de tedbir kararı çıktı. Böylece Fi Yapı, alacaklılarına karşı rahat bir nefes almış oldu.

588 milyon liralık borç

Bilirkişi raporuna göre şirketin toplam varlığı 580 milyon 947 bin lira olarak gösterildi. Şirketin toplam borçlarının ise 588 milyon 275 bin lira olduğu rapor edildi. Şirket, söz konusu borçların 500 milyon liralık bölümünün müşterilerden alınan avanslardan oluştuğunu bildirdi. Şirketin borca batıklık durumunun ise 7.3 milyon TL seviyesinde olduğu rapor edildi. Şirketin en büyük kaybı yaşadığı 2011'de 65 milyon lira zarar ettiği vurgulandı.

Telefon parasına red

Mahkeme 17 Eylül'de verdiği tedbir kararı ile birlikte şirket faaliyetlerinin denetimi için Ahmet Serdar Kıyat, Mehmet Ali Güldal ve Yurdakul Tuncer'den oluşan üç kişilik kayyum heyeti atadı. Şirket mahkemeye yaptığı başvuruda, haciz kararı ile el konulan lüks araçlarının iadesini de talep etti. Mahkeme, alacaklı bir şirketin el koyduğu Porsche, Jeep, Peugeot marka üç lüks otomobil ile bir otobüsün yeddi emin olarak Fi Yapı'ya devrine karar verdi. Fi Yapı mahkemeden ayrıca elektrik, su ve telefon paralarının da bir süre talep edilmemesini istedi; ancak mahkeme bu talebe olumsuz yanıt verdi.

Alacaklılar beklemede

Şirketin iflas ertelemeye ilişkin tedbir kararı alması ile birlikte, alacaklı kurum ve kişiler; şirkete ilişkin aldırdıkları haciz kararlarını uygulayamayacak. Bir başka ifade ile haczedilen varlıklar satılamayacak. Alacaklılar yeni haciz kararı da aldırılamayacak ancak alacaklı sırasına müdahil olabilecek. Bu durum şirkete yarım kalan projelerini bitirme olanağı sağlayacak. Ancak teslim edilmeyi bekleyen 5 bin konutun tamamlanması için gerekli finans gücünün sağlanıp sağlanamayacağı henüz belirsiz durumda.

İlk duruşma 2 Ekim'de

Mahkeme, Fi Yapı hakkında tedbir kararı verdikten sonra, dosyanın esası üzerinde yargılamaya geçecek. İlk duruşma 2 Ekim'de yapılacak. Söz konusu dosyaya alacaklı şirketler de müdahil olmaya başladı. Alacaklı şirketlerin itiraz başvurularında, iflas erteleme talebinin kötü niyet taşıdığı, alacaklılara karşı zaman kazanma amacı taşıdığı vurgusu öne çıkıyor.

İflas erteleme nedir

İFLAS erteleme, mali durumu bozulan şirket ve kooperatiflerin sermayesinin korunması için gerekli tedbirlerden birisi olarak Türk Ticaret Kanunu'nda düzenleniyor.Mahkeme, şirketin mali durumunun düzeltilmesini mümkün görürse yönetim kurulu veya bir alacaklının talebi sonucunda iflas erteleme kararı verebiliyor. İflas erteleme sonucunda borçlu firma normal faaliyetlerine devam edebiliyor. Kamu alacağı ve SGK primleri dahil hiçbir yasal takip yapılamıyor. Mahkeme, atanan kayyumun verdiği raporlara göre iflas erteleme süresini sona erdirebildiği gibi, 4 yıla kadar uzatabiliyor veya firmanın iflasına karar veriyor.

Adanın değeri 43 milyon liraymış

Fi Yapı'nın mahkemeye sunduğu iyileştirme planında şirketin krizden çıkış planı da açıklandı. Şirket sahibi Fikret İnan'ın '200 milyon dolardan aşağıya satmam' dediği İzmir Dikili'deki Garip Ada'nın değeri mahkemeye 43 milyon TL olarak bildirildi. Bu fiyat, üç yıl önce satın alınan adanın değerinin hiç artmadığına işaret ediyor. Hürriyet, Fikret İnan'ın adayla ilgili çelişkili açıklamalarını haberleştirmişti. Dinçer Gökçe imzalı haberde ada üzerinde birçok haciz bulunduğuna ve mahkeme kararına göre satılamaz durumda olduğuna dikkat çekilmişti. Fİ Yapı mahkemeye, Sakarya'da bir arazinin 9 milyon liraya satılacağını Fi Side ve Fi Tower isimli projelerden de toplam 50 milyon lira gelir elde edeceğini bildirdi.

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/21527284.asp
#487
Merhabalar. Muhatap olduğunuz bilgisayarcıya karşı ileri süreceğiniz "ben bu adamdan bir anakart satın aldım" iddiasını destekleyecek elinizde hiçbir delil yok anladığım kadarıyla. Ne bir sözleşme ne de bir fatura... Ödeme de doğrudan internet sitesine kredi kart bilgilerinizle yapılmış. Dolayısıyla bilgisayarcı bu alım-satım ilişkisini tümden inkar etse, aksini ortaya koyacak bir delile sahip olamadığınızdan, bana göre bilgisayarcı yerine internet sitesini muhatap almanız ve doğrudan burasıyla irtibata geçmeniz daha sağlıklı olacak. Bence böylesine sorunlu bir şekilde başlayıp devam eden ilişkiyi daha da sıkıntılı bir mecraya sokmamak adına bilgisayarcı ile polemiğe girmeden ana kartı alıp kontrol edin, şayet yine arızalı çıkarsa, internet sitesi ile doğrudan temas kurun. Şu an için yapabileceğiniz en iyi şey bu bana göre. "Söz konusu işletmenin benden telefon ve adresini alabilmen için Kimlik ve kredi kartının önlü arkalı fotokopisini vermen gerekir" cümlesiyle kötü niyetini izhar eden bu tür dolandırıcılığa meyyal tiplerden olabildiğince uzak durun. Kolay gelsin...
#488
Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde temizlik işçisi ile bir çocuk arasında ''Oğlum bak git'' diye başlayan ve sosyal medyada fenomen olan kavga mahkemelik oldu.

Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, belediye temizlik işçisi şüpheli Selçuk Kahraman'ın, 11 Mayıs 2012'de temizlik yaptığı sırada Gölcük Ali Paşa Caddesi'nde mağdur Yasin K'nın (17) arkadaşıyla uygunsuz konuştuğunu görmesi üzerine uyardığı belirtildi.

Mağdur Yasin K'nın da bunun üzerine, Kahraman'a ''sinkaflı'' sözler söylemesi üzerine, Kahraman'ın, mağdurun haksız tahriki altında temizlikte kullandığı ağaç saplı süpürge ile mağdura bir kez vurarak Yasin K'yı yaraladığı kaydedilen iddianamede, Yasin K'nın olay sonrası basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı vurgulandı.

İddianamede, Yasin K'nın bu olaydan dolayı şüpheli Kahraman'dan şikayetçi olduğuna yer verilerek, şüphelinin alınan savunmasında suçunu inkar ettiği kaydedildi.

-Suç aleti süpürge adli emanette-

Şüpheli Kahraman'ın olayda kullandığı süpürgenin TCK'nın 54. Maddesi uyarınca el konulması istenen iddianamede, Kahraman'ın TCK'nın ''kasten yaralama'' suçunu düzenleyen 86/2, 3-e maddeleri uyarınca 2 yıldan 5 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılması talep edildi.

İddianamede, şüphelinin söz konusu suçu ağır tahrik altında işlediği belirtilerek, şüpheliye 1,5 yıldan 3 yıl 9 aya kadar hapis cezası verilmesi istendi.

Söz konusu iddianameyi kabul eden Gölcük Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmada, yaşı küçük mağdur için avukat ve sosyal hizmet uzmanı istenmesine karar verildi.

Mahkeme, diğer eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı erteledi.

Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde temizlik işçisi Selçuk Kahraman ile kendisini elindeki kemerle taciz eden 17 yaşındaki Yasin K. arasındaki ''Oğlum bak git'' diye başlayan diyalog ve süpürgeli kavga bir süre önce sosyal paylaşım sitelerinde en fazla izlenen görüntüler arasında yer almıştı.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/927184-oglum-bak-gite-hapis-istemi


Seyretmeyenler için işte o meşhur video ve dayak yiyen çocukla yapılan ropörtaj:

http://www.youtube.com/watch?v=s7iSY6oaaPY#

http://www.youtube.com/watch?v=eVBiCf6eXVE#
#489
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Bir musibet, bin nasihatten evladır derler. İnşallah sizin için bu şer gibi görünen kaza, belki de alkolü tümden bırakmak gibi hayırlı bir neticeye yol açar.

Alıntı YapŞimdi cep telefonuma bir mesaj geldi, DURUŞMANIZ VARDIR GELMEDİĞİNİZ TAKDİRDE ZORLA GETİRİLECEĞİNİZ İHTAR OLUNUR. İZMİR DIŞINDA İKAMET EDİYORSANIZ MAHKEMEMİZİ ARAYARAK BULUNDUĞUNUZ YERİ AÇIKCA BİLDİRMENİZ RİCA OLUNUR. İFADENİZ ALINMADIĞI TAKDİRDE HAKKINIZDA YAKALAMA EMRİ ÇIKARILACAKTIR. Şeklinde;

Öncelikle duruşmaya mutlaka gidin. Gitmenize engel teşkil edecek hastalık gibi haklı bir mazeretiniz oluşursa, mazerete ilişkin belgelerle birlikte bu durumu duruşma tarihinden evvel ulaşacak şekilde mahkemesine yazılı bir dilekçe ile mutlaka bildirin.

Alıntı YapBen ilk defa Sulh Cezada yargılanacağımdan moralim çok bozuk ve korku içerisindeyim, buradan nasıl bir sonuç çıkar ve sicilime ne ölçüde yansır bilemiyorum.
Size bir avukat olarak beni aydınlatmanızı ve neler yapmam gerektiğini ne gibi sonuçlar doğurucağını sormak istiyorum.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesi ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 179. maddesi gereğince yargılanacaksınız. Fazla endişe etmenize gerek yok; yargılama bitinceye dek benzer bir suç işlemediğiniz ve duruşmalarda da hakime iyi bir görüntü verdiğiniz sürece hakim suçu sabit görse bile cezanın alt limitlerine yakın bir cezaya hükmedecektir ve bu cezayla ilgili olarak da Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bıkarılması kararı verecek ya da cezayı TCK'nın 50 ve 51. maddelerine istinaden erteleyecek yahut para cezasına çevirebilecektir. Kanun maddeleri aşağıdadır. Kolay gelsin...


   Alkollu içki, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı:
    Madde 48 – Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmeleri yasaktır.
   (Değişik: 8/1/2003 - 4785/3 md) Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır. Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir.
   Bu madde hükmüne uymayan sürücüler derhal araç kullanmaktan men olunur.
   (Ek: 17/10/1996 - 4199/20 md; Değişik : 21/5/1997 - 4262/4 md.) Toplu taşım araçlarında sigara içilemez. Sigara içenler hakkında 4207 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uygulanır.
   (Değişik: 8/1/2003 - 4785/3 md) Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.
   (Değişik: 8/1/2003 - 4785/3 md) Uyuşturucu ve keyif verici maddeleri alarak araç kullananlara, eylemi başka bir suç oluştursa bile ayrıca, altı ay hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır ve sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır.(1)
   _______________________
   (1) Anayasa Mahkemesinin 29/12/2011 tarihli ve E.: 2010/104, K.: 2011/180 sayılı Kararı ile bu fıkrada yer alan "...ve sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır" ibaresi iptal edilmiş olup, Kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı 19/5/2012 tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi hüküm altına alınmıştır.

   Trafik güvenliğini tehlikeye sokma
    Madde 179 - (1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.
   (2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
   (3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

   Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
    Madde 231 – (1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
   (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
   (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
   (4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
   (5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
   (6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
   a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
   b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
   c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
   gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
   (7) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
   (8] (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
   a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
   b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
   c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
   karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
   (9) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
   (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
   (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
   (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
   (13) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
   (14) (Değişik: 23/1/2008 – 5728/562 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.

   Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
    Madde 50 - (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
   a) Adlî para cezasına,
   b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
   c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
   d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
   e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
   f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
   Çevrilebilir.
   (2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
   (3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
   (4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
   (5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
   (6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhal infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.
   (7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir.
   Hapis cezasının ertelenmesi
    Madde 51 - (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
   a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
   b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
   Gerekir.
   (2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
   (3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz.
   (4) Denetim süresi içinde;
   a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine,
   b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
   c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine,
   Mahkemece karar verilebilir.
   (5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hakime verir.
   (6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
   (1) 26/2/2008 tarihli ve 5739 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle bu fıkrada yer alan "yaptırımın" ibaresi "tedbirin" olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
   (7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir.
   (8] Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.
#490
Merhabalar.

Alıntı YapEve kullanılacak malzemelerin kalitesi değişiklik gösterebilir. örneğin banyoda kullanılacak musluk 40 tl yede var 400 tl yede var. duvar kağıdı 50 yede var 250 yede var. bu konuda ne yapmalıyım. yardımcı olabilirmisiniz.eve kullanılacak herşeyi tek tek yazıp imzalamalımıyız yoksa böyle bir anlaşmanın örneği varmıdır.

Kullanılacak malzemelerin marka ve modellerini tek tek sözleşmeye yazabileceğiniz gibi, "1. kalite malzeme ve işçilik kullanılacaktır" şeklinde genel bir ifade kullanmakla da yetinebilirsiniz. Genel ifade kullanmakla yetinmeniz, elbette bir kısım tartışmaları bünyesinde taşıma potansiyeline sahip olacaktır. Her malzemeyle ilgili tek tek marka ve model yazmanız ise belki biraz zahmetli olacaktır ama en güvenilir yoldur. Kolay gelsin...
#491



Evine giderken uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralanan Tunceli'nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun, askeri helikopterle Elazığ'a sevk edildi.

Saldırının ardından ağır yaralı olarak kaldırıldığı Ovacık Devlet Hastanesi'nde ilk müdahalesi yapılan Uzun, daha sonra çağrılan askeri helikopterle Elazığ'a gönderildi. Elazığ Asker Hastanesi'ne getirilen Uzun, buradaki müdahalenin ardından Fırat Üniversitesi Hastanesi'ne sevk edildi.

Elazığ Valisi Muammer Erol, Cumhuriyet Başsavcısı Musa Çatal, Emniyet Müdürü Ayhan Buran ve İl Sağlık Müdürü Mübin Çetin Dağhan da hastaneye geldi.

Bu arada, Ovacık'ta olayla bağlantısı olabileceği değerlendirilen bazı kişiler ile olayda kullanıldığı tahmin edilen bir aracın güvenlik güçlerince arandığı bildirildi.

-Saldırıyla ilgili 4 kişi gözaltına alındı

Tunceli'nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun'a yönelik silahlı saldırıyla ilgili 4 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Olayın ardından geniş çaplı operasyon başlatan güvenlik güçlerinin, olayla bağlantısı olabileceği değerlendirilen 4 şüpheliyi gözaltına aldığı öğrenildi. Güvenlik güçlerinin, bölgedeki operasyonları sürüyor.

Kandolar Mahallesi'ndeki adliye lojmanlarında evinin bulunduğu binaya girdiği sırada kimliği belirsiz bir kişinin saldırısı sonucu ağır yaralanan Murat Uzun'un Temmuz ayındaki kararnameyle Serik'ten Ovacık'a atandığı belirtildi.

Murat Uzun'un hemşire eşinin de Ovacık'ta görev yaptığı ve 2 çocuklarının olduğu öğrenildi.

-HSYK, Başsavcıya yapılan saldırıyı kınadı

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Tunceli'nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun'a yönelik silahlı saldırıyı kınadı.

HSYK'dan yapılan açıklamada, ''Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun'a görevi sebebiyle yapılan alçakça silahlı saldırının teessürle öğrenildiği'' belirtildi.

Açıklamada, ''Yapılan bu kanlı saldırıyı lanetliyor, bu ve benzeri olayların bir daha yaşanmaması temennisiyle, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavisi devam etmekte olan meslektaşımıza Allah'tan acil şifalar diliyor, ailesi ve tüm yargı camiasına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz'' denildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1347404&title=savci-uzunun-hayati-tehlikesi-suruyor


Ovacık Başsavcısı hayatını kaybetti

Terör örgütü mensubu kişiler tarafından dün uğradığı silahlı saldırı sonucu yoğun bakıma alınan Tunceli Ovacık Başsavcısı Murat Uzun hayatını kaybetti.

Tunceli'nin Ovacık İlçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun, dün PKK'lıların düzenlediği silahlı saldırıda başına aldığı tek kurşunla ağır yaralanmış, ilk müdahalede kalbinin durduğu ve hayatını kaybettiği belirtilmiş ancak yapılan kalp masajı ile tekrardan hayata döndürülmüştü.

Ancak yapılan tüm müdahalelere rağmen Başsavcısı Murat Uzun, bugün akşam saatlerinde yaşam savaşını kaybetti.

http://www.haber7.com/guncel/haber/926907-ovacik-bassavcisi-hayatini-kaybetti


Vekil.net ailesi olarak menfur saldıyı şiddetle kınıyor, teröristlerin şehit ettiği merhum başsavcımıza Allah'tan rahmet, kederli aisine, tüm hukuk camiasına ve aziz Milletimize başsağlığı diliyoruz.
#492
Önalım hakkının kullanılmasından önce pay üzerine gelen haciz, bu hakkın kullanılmasına engel değildir. Alacaklının hakkı önalım bedeline yansır ve bu bedel üzerinde devam eder. İpotek konulması da, hakkın kullanılmasına engel olmaz. Ne var ki, önalım hakkı sahibi, ya ipotekli alacağı yüklenir ya da alacağı ödeyerek ipoteği kaldırtır. Her iki durumda da ipotekli alacak önalım bedelinden indirilir. Eğer ipotek gerçek olmaz, muvazaa yolu ile konulmuş bulunursa, önalım hakkı sahibi bunun terkinini isteyebilir. Haczin muvazaalı olarak konulmasında da durum ipotekte olduğu gibidir. Aşağıda bu hususa ilişkin emsal Yargıtay Kararları bulunmaktadır:


T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/4670
K. 2006/6674
T. 12.06.2006

(4721 S. K. m. 732, 734)

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar davacı-davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava konusu payın iptali ve tesciline ilişkindir. Mahkemece istem gibi karar verilmiş, hükmü davacı ve davalı temyiz etmiştir.

1- Dosya kapsamına toplanan delillere hükmün dayandığı gerekçelere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince:

Davacı vekili dava dilekçesinde, önalıma konu payın bulunduğu dava konusu 2 nolu bağımsız bölümün 66/104 hissesinin müvekkiline ait bulunduğunu, 38/104 hisseye sahip K.E. payını 3.6.2003 tarihinde davalıya sattığını, önalıma konu payın devir ve temlikini önlemek için tedbir konmasını belirterek önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davalı vekili ise davanın süresinde açılmadığım, 2001-2002 yıllarında nüvene dayalı olarak 53.000.000.000.-TL'ye ve satın aldığım, satın aldıktan sonrada rızai taksim yapılarak kullanılmaya başlandığını davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davacı vekili davalıya 3.6.2003 tarihinde satılan 38/104 paya ilişkin önalım hakkının tanınmasını ve üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için tedbir konması işlemiyle 20.9.2004 tarihinde süresinde iş bu davayı açmıştır. Önalıma konu payın bulunduğu taşınmaza ilişkin tapu kaydının incelenmesinde dava konusu pay üzerine 1.10.2004 tarihinde tedbir konulduğu ve bilahare aynı paya 9.12.2004 tarihinde Şişli 1. İcra Müdürlüğünün 2004/20137 sayılı yazısı ve 15.5.2005 tarihinde ise Bakırköy 1. İcra müdürlüğünün 2005/2091 sayılı yazılarıyla haciz şerhi konduğu anlaşmaktadır. Önalıma konu payın 1.500.000.000.-TL ye satılmasına rağmen dava açılması üzerine satış bedelinin kat kat üzerinde iki icra dosyasında toplam 51.500.000.000.-TL haciz konmasında davalının tamamen kötü niyetli olduğu ve işlemin davacının önalım hakkının önlenmesine yönelik olduğu ortadadır. Bu nedenle davanın açılmasından sonra davalı payı üzerine konulan haciz şerhinin iyi niyetli olarak konulduğundan bahsedilemez. Bu durumda payın haciz şerhiyle yükümlü tutulmadan davacı adına tescili gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi kabule göre de 38/104 payın iptaline karar vermek gerekirken 38/100 payın iptaline karar verilmesi de isabetsiz olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda 2 nolu bentte yazılı nedenle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 12.03.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.



T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/8180
K. 2004/7986
T. 30.06.2004

(4721 S. K. m. 732, 733)

Dava: Taraflar arasında görülen davada; Davacı, paydaşı bulunduğu 35 parsel sayılı taşınmazdaki diğer payları da şuf'a davası sonucu elde ederek taşınmazın tamamına malik duruma geldiğini; taşınmaz kaydı üzerine önceden konulan haciz şerhi bulunduğunu bildirip, haczin davalılardan Etlik Eğitim, İnş. Turizm A.Ş. ile M. Karaduman'a ait olduğunu, bunun satış bedeli içinde yer almadığının ve S.S.K. Genel Müdürlüğünün hacizden doğan alacağının şufa davasının bedeli ile sınırlı olduğunun tespiti ile taşınmaz üzerindeki haciz şerhin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, iddiaların sabit bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalılar tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.3.2002 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Etlik Eğt. Turizm A.Ş. vekili avukat O.Şeref Bozkurt ve S.S.K. Başkanlığı vekili Av. H. A. Özpınar ile temyiz edilen vekili avukat E. Dedeağaç geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi N. S. Soydaş tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava borç tespiti, taşınmaz üzerinde bulunan haciz şerhinin kaldırılması istemi ile açılmış olup yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Çekişme konusu Etlik 9251 ada 35 parselde bulunan taşınmazın bir kısım payı dava dışı P. Proje Limitet Şirketine ait iken davalılar Etlik Eğitim İnşaat Turizm ve Ticaret A.Ş. ve M. Karaduman'a 12.10.1998 tarihinde satılmış ve aynı tarihte diğer davalı S.S.K.nın daha önce tahakkuk ettirilen alacaklarından dolayı her iki davalının paylarına alacaklının 28.9.1998 tarihli talebi üzerine haciz konulmuştur. Davalılara satış yolu ile geçen bu paylardan dolayı diğer paydaş H. Gündoğdu tarafından Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesine 15.1.1998 tarihinde açılan şufa davasında verilen ihtiyati tedbir kararı 16.10.1998 tarihinde tapuya işlenmiştir.

Mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar sonucu davalı paydaşlara ait olan hisseler davacı H. Gündoğdu adına üzerinde bulunan haciz şerhi ile birlikte tescil edilmiştir. Temyize konu olan bu davada davacı davalılardan S.S.K. tarafından konulan haciz şerhinin kaldırılmasını istemektedir.

Bilindiği gibi şufa davası ile oluşan kararlar inşai (kurucu) nitelikte olup kararla birlikte sonuç doğurmaktadırlar, bu itibarla karardan önce konulan haczin geçerliliğine şufa davasının etkisinin bulunması söz konusu değildir. Kaldı ki haciz, şufa davası açılmadan önce tahakkuk etmiş ve tapuya bildirilmiş olan S.S.K. alacaklarından dolayı tapuya işlenmiş olup gerek haciz kararının tapuya bildirildiği 28.9.1998 tarihi, gerekse haczin uygulandığı 12.1.1998 tarihi şufa davasının açıldığı tarihten önceki tarihler olup, hacze konu olan borç da çok daha önce tahakkuk etmiş olduğundan haciz şerhinin danışıklı olarak konulduğunun kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu haczin danışıklı olarak konulduğu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir.

Sonuç: Hükmün açıklanan HYUY. nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 375.000.000 TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.06.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
#493
Merhabalar.

Alıntı YapTarlanın ve civardaki herkesin 2b yi bekledığını söyledi.

Hala mı bekliyorlar? 2B düzenlemesi meclisten geçeli çok oldu (ayrıntılar için bkz. http://www.vekil.net/forum/guncel-hukuk-haberleri-paylasim-ve-yorum-bolumu/2-b-tasarisi-kanunlasti-orman-vasfini-yitirmis-arazilere-rayicin-70%27i-odenecek/). Dolayısıyla siz öncelikle bu tarlanın 2B düzenlemesi kapsamında olup olmadığını araştırın. Bunu satıcıya da sorabilirsiniz. Şayet 2B kapsamında ise, zaten bu zamana kadar gerekli başvuruları satıcı tarafından yapılmıştır ve satıcının elinde buna ilişkin evraklar da doğal olarak mevcuttur. Ayrıca pafta, ada, parsel gibi tapu bilgilerini alarak taşınmazın tapu kaydını inceleyin. Gerekli başvurular yapılmışsa, taşınmazın tapu kaydında satıcı lehine bir şerh konulmuş olmalıdır. Öncelikle bu kısımları öğrenin. Şayet 2B kapsamında değilse veya bu zamana kadar gerekli başvuruları yapılmamışsa, benim tavsiyem, böyle bir yeri almayın. Kolay gelsin...
#494
Alıntı YapSahip olduğum şirket hissesinin bir menkul mal sayılmama gibi bir durumu olabilir mi?Yani şirket hissesinin kabul edilmemesi söz konusu mudur ?

İçiniz rahat olsun, böyle bir ihtimal söz konusu değil. Şirket hissesiyle ilgili haciz ve paraya çevirme işlemleri İcra ve İflas Kanunu'nda yer alan aşağıdaki hükümlere istinaden yapılacaktır. Kolay gelsin...


    İştirak halinde tasarruf edilen mallar :
     Madde 94 – (Değişik: 18/2/1965 - 538/52 md.)
    Bir intıfa hakkı veya taksim edilmemiş bir miras veya bir şirket yahut iştirak halinde tasarruf edilen bir mal hissesi haczedilirse icra dairesi, yerleşim yerleri bilinen ilgili üçüncü şahıslara keyfiyeti ihbar eder. Bu suretle borçlunun muayyen bir taşınmazdaki tasfiye sonundaki hissesi haczedilmiş olursa icra memuru haciz şerhinin taşınmazın kaydına işlenmesi için tapu sicil muhafızlığına tebligat yapar. (Ek cümleler: 17/7/2003-4949/25 md.) Anonim şirketlerde paylar için pay senedi veya pay ilmühaberi çıkarılmamışsa, borçlunun şirketteki payı icra dairesi tarafından şirkete tebliğ olunarak haczedilir. Bu haczin şirket pay defterine işlenmesi zorunludur; ancak haciz, şirket pay defterine işlenmemiş olsa bile şirkete tebliğ tarihinde yapılmış sayılır. Haciz, icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere Ticaret Siciline bildirilir. Bu durumda haczedilen payların devri, alacaklının haklarını ihlâl ettiği oranda batıldır. Haczedilen payların satışı, taşınır malların satışı usulüne tâbidir. Diğer taşınırlarda icra dairesi başkasına devre mâni tedbirleri alır. (Mülga üçüncü cümle: 17/7/2003-4949/25 md.)
    Borçlunun reddetmediği miras veya başka bir sebeple iktisap eyleyip henüz tapuya veya gemi siciline tescil ettirmediği mülkiyet veya diğer aynı hakların borçlu namına tescili alacaklı tarafından istenebilir. Bu talep üzerine icra dairesi alacaklının bu muameleyi takip edebileceğini tapu veya gemi sicili dairesine ve icabında mahkemeye bildirir.
    Borçlunun zilyed bulunduğu bir taşınmaz üzerindeki fevkalade zamanaşımı ile iktisabını istemek hakkının haczedilmesi halinde, icra dairesi zilyedliğin başkasına devrine mani olacak tedbirleri alır ve alacaklıya bir ay içinde taşınmazın borçlusu adına tescili için dava açması yetkisini verir. Mahkemenin tescil kararı ile taşınmaz bu alacaklı lehine mahcuz sayılır.
    İkinci fıkra hükmü, almaya hak kazandığı veya almakta bulunduğu emekli veya yetim maaşını istifa için icap eden yoklama muamelesini yaptırmıyanlar hakkında yetkili makama bildirmek suretiyle tatbik olunur.
    Alacaklının bu sebeple yapacağı kanuni masraflar ayrıca takip ve hükme hacet kalmaksızın dairece borçludan tahsil olunur.

    Paraya çevirmenin diğer tarzı. İştirak halinde mülkiyet hisseleri:
     Madde 121 – Bir intifa hakkı veya taksim edilmemiş bir miras veya bir şirket yahut iştirak halinde tasarruf olunan bir mal hissesi gibi yukarki maddelerde gösterilmeyen başka nevi malların satılması lazımgelirse icra memuru satışın nasıl yapılacağını tetkik merciinden sorar.
    Merci, yerleşim yerleri malüm olan alakadarları davet ve gelenlerini dinledikten sonra açık artırma yaptırabileceği gibi satış için bir memur da tayin edebilir, yahut iktiza eden diğer bir tedbiri alabilir.
#495
Alıntı YapYeniden süre verecek derken şunu mu anlamalıyım?
Bir mal beyanı var ve borcu karşılar nitelikteki şirket hissesi mevcut.Yani alacaklı taraf, hisseyi nakte çevirmeden veya hisse ile ilgili icrai işlemleri başlatıp sonuca ulaşmadan yeniden aciz vesikası alamaz.

Geçici aciz vesikası iptal edilirse mahkeme yeniden süre verir. Bu aşamada şirket hissesiyle ilgili kıymet takdir işlemleri yapılır. Şayet belirttiğiniz gibi borcu karşılar nitelikteyse, bu hisse paraya çevrilmediği sürece elbette alacaklı aciz vesikası alamayacaktır. Kolay gelsin...
#496
Alıntı YapDavacı taraf geçici aciz belgesini tapu ve araç kaydına rastlanmadı şeklinde almış.Fakat ne bankalar ne de tarafıma ait olan şirket hissesi hakkında bir araştırma yaptırmamış.Ben mal varlığı beyanında bulundum ve borcu karşılar şekildeki şirket hissesini beyan ederken belirttim.Ayrıca geçici aciz vesikasına da itiraz ettik.
Şimdi davacı taraf usulüne uygun bir geçici aciz belgesi almış durumda mıdır?

Yukarıda da belirttiğim gibi, aciz vesikası dava sonuna kadar mahkemeye sunulabilir. Alınan geçici aciz vesikasına itiraz ettiğinizi söylüyorsunuz. İcra dairesince düzenlenmiş olan bu belge mahkemece iptal edileceği ana kadar geçerli sayılacaktır. Dolayısıyla alacaklı şeklen de olsa dava şartını yerine getirmiş durumdadır. Belge iptal edilirse (ki anlattığınız durumda iptal edilme ihtimali çok yüksektir) o zaman tasarrufun iptali davasını görüşen mahkeme tarafından davacıya aciz vesikasını sunması için yeniden süre verilecektir. Kolay gelsin...
#497
Alıntı YapDiğelimki kiracı 3 aylık kira ödemediğini farz edelim. Buna karşılık olarak avukata başvurdum ve kendisine 30 günlük müddet verildi ve kiracı 29 uncu günde borcunu kapattı. 30 günlük müddeti doldurmadığı için tahliye davası açamıyorum ve oluşan avukat masraflarınıda bana kalıyor bu böyle doğru mu?

Veya şuan benim içinde bulunduğum durum:

Yaptığım herşey doğru. Kanuna aykırı bir davranışta bulunmamışım. Daireyi kiraya vermişim, fakat kiracı kirasını ödemek istemiyor. Avukat üzerinden icra davası açıyorum, avukat ardından tahliye davası açıyor. Tamam belki bu sürecin sonunda kiracıyı dairemden çıkarmış oluyorum, mahkeme masraflarınıda kendisine ödetmiş oluyorum, fakat avukat masrafları ne olacak? Avukatıma işin başında sorduğumda 1500 TL civarında bir masraf oluşur dedi. Benim du adamdan alacağım da zaten 1750 TL. Bana ne kalıyor? Ben mağdur olmuyormuyum. Gerçek adalet sağlanmış olunuyor mu bu durumda?

Benim size sormak istediğim işte bu nokta. Durum benim anladığım gibi mi veya bu avukat masraflarınıda borçluya yüklemek mümkün mü?

Haklısınız. Ancak icra takiplerindeki tahsilat oranı çok yüksek olmadığından ve dolayısıyla da henüz alacağını bile tam olarak alamamış durumdaki alacaklının bahsettiğiniz hususları düşünmesi de pek mümkün olamadığından, pratikte karşılaşılabilecek bir soru çeşidi değildir sorunuz. Pratikte baktığımızda alacaklının avukata ödediği ücretin alacaklının üzerinde kaldığını ve bu durumun genelde de kanıksandığını görüyoruz. Ben pek karşılaşmadım ancak böyle bir talep (asıl alacağın yasal yollardan tamamen tahsil edilmesinden sonra) borçluya karşı açılacak bir tazminat davası şeklinde ileri sürülebilir ancak; yani bizim hukukumuzda bir icra takibi veya bir alacak davası neticesinde icra dairesinin veya mahkemenin kendiliğinden dikkate alabileceği bir husus değildir bu. İcra dairesi ve mahkemeler aslında alacaklı/davacı lehine bir vekalet ücretine hükmederler ancak bu vekalet ücreti avukata aittir. Yani avukat hem müvekkilinden sözleşme gereğince vekalet ücretini alır hem de borçludan icra takibi veya dava neticesinde hükmedilen avukatlık ücretini tahsil eder. Durum özetle bu şekilde. Kolay gelsin...
#498
Merhabalar.

Alıntı Yap1-Dava açılması durumunda alıcının davayı kazanma şansı nedir ve neleri öne sürebilir

Araçtaki böylesi bir eksiklik satıcı tarafından alıcıya bildirilerek satış bedeli de buna göre düşük tutulmuşsa, hayatın olağan akışı gereğince bu durumun satıcı tarafından mutlaka yazıya dökülmesi/belgelenmesi beklenirdi. Dolayısıyla belgelenmemiş olması, olayda alıcının lehine bir durum oluşturur ve ispat yükü de satıcıda olur diye düşünüyorum. Ancak bir kısa mesajla araçla ilgili tüm kaza bilgilerine kolaylıkla ulaşılabildiği günümüz şartları altında alıcının böyle bir şeyi bilmiyor oluşunun hayatın olağan akışına aykırı olduğu yönündeki muhtemel bir satıcı savunması da dikkate değer bir savunma olur. Buna rağmen benim kanaatim, alıcının gizli ayıp iddiasıyla davayı kazanma ihtimalinin daha yüksek olduğu yönündedir.

Alıntı Yap2-Mahkemeden talep edilmesi durumunda satıcı ile alıcı arasındaki telefon görüşmesi dökümleri alınıp delil olarak kullanılabilir mi?

Telefon operatörleri telefon görüşmelerinin içeriğini hiçbir şekilde kayıt altına alamaz ve saklayamaz. Bu zaten suç teşkil eder. Operatörler sadece hangi numara hangi numarayı ne zaman aramış, kaç saniye görüşmüş gibi bilgileri kayıt altında tutmaktadır. Şahıslar arasında cereyan eden görüşmelerin taraflardan biri tarafından gizlice kaydedilmesi de benzer şekilde suç teşkil etmektedir. Dolayısıyla böyle bir imkan mevcut değildir. Öğrenim hayatınızda başarılar dilerim. Kolay gelsin...
#499
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Mahkemelerce manevi tazminata hükmedilirken kişinin cezaevinde ve/veya gözaltında kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler gibi unsurlar dikkate alınarak zenginleşme sonucunu doğurmayacak ve adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşacak bir miktar belirleniyor.

Alıntı YapBağlı bulunduğum kuruluşta ihale komisyon üyesi olmam ve tarafıma atfedilen resmi evrakta sahtecilik ve kamu imkanlarını kulalanrak dolandırıcılık suçları nedeni ile itibar kaybına uğramam,nezarethane ortamına maruz bırakılmam,tarafıma bir iddianeme sunulamadan ifade alınması,memurların gözü önünde eşgal fotoğraflarımın çekilmesinin manevi tazminat bedeli sizce ne kadar olmalıdır?

Bizim tazminat hukukumuz Anglo-Sakson hukuk sistemine göre oldukça farklı. Böyle bir olay Anglo-Sakson hukuk sisteminin uygulandığı örneğin ABD'de yaşanmış olsaydı, çok yüksek meblağlı tazminat talepleri söz konusu olabilirdi. Anglo-Sakson hukuk sistemi, bu anlamda işi ifrat noktasına kadar getirmiştir. Bizim hukuk sistemimiz ise -ki Kara Avrupası hukuk sistemini uyguluyoruz- tefrit noktasında. Yani iki hukuk sistemi de aşırı uçlarda bulunuyor. Birisi (misaldaki ABD) yapılabilecek ufak bir hatayı bile yerine göre insafsızca cezalandırıyor diğeri ise (Ülkemiz) mağduru ve kamu vicdanını tatmin etmeyecek ölçüde düşük bir tazminat tutarını gayet normal kabul ediyor. Bu genel açıklamadan sonra şu kadarını söyleyebilirim: Manevi tazminat davalarında vekalet ücreti anlamında davacının lehine bir düzenleme bulunduğundan (Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.10/2 hükmü uyarınca, "Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.") talep edilecek tazminat tutarının yüksek tutulması mantıklı olacaktır. Bu olay sebebiyle 20.000 - 30.000 TL arası bir manevi tazminat talep edilebileceği kanaatindeyim. Aşağıda Yargıtay'ın bu tür olaylara yaklaşımını gösteren bir karar bulunmaktadır. Karara konu olayda yerel mahkemenin tazminat talebini tümden reddettiğine ve Yargıtay'ın da bu kararı onadığına, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın itirazı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bu kararı oyçokluğuyla bozduğuna dikkat lütfen. Durum özetle bu şekilde. Kolay gelsin...

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E:2010/11-37
K:2010/66
T:30.03.2010

Davacı Yakup Kadri Karabacak vekilinin; dolandırıcılık suçu şüphesi ile yakalanıp, göz altına alman ve parmak izi tespit edilen davacı hakkında yapılan tüm işlemlerin Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin 5 ve 6. maddeleri ile Anayasa ve 5271 sayılı CYY'ndaki yakalama, gözaltına alma ve parmak izi tespiti işlemlerine ilişkin hükümlere açıkça aykırılık teşkil ettiğinden bahisle, 1500 YTL maddi ve en az 1000 YTL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesi istemiyle 5271 sayılı CYY'nın 141/1-a maddesi uyarınca açtığı davanın yapılan yargılaması sonunda,
"Davacı hakkında yapılan işlemlerin yasaya aykırılık teşkil etmediği ve 52 7J sayılı CMY'nın 141/a maddesinde belirtilen 'kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan...' koşulunun gerçekleşmediği, yapılan işlemlerin kanunlarda belirtilen koşullar çerçevesinde yapıldığı, dolayısı ile maddi ve manevi tazminat istemlerinin dayanağı bulunmadığından davanın reddine" ilişkin, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2007 gün ve 331-145 sayılı karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.12.2009 gün ve 18659-15778 sayı ile;
"Bir alışveriş merkezinin yakınındaki bankamatiğe, dolandırıcılık suçunu işlemek amacıyla düzenek yerleştirildiğinin ihbar edilmesi ve davacının, kamera kayıtlarından görülüp bankamatik civarında bulunması üzerine Cumhuriyet Savcısının talimatı üzerine soruşturma yapılmak üzere saat 19.00'da yakalanıp kimlik kontrolü ve parmak izi karşılaştırması sonucu saat 22.15'de serbest bırakıldığı, yakalama sırasında haklarının hatırlatılıp yasal hükümlere aykırı davranılmadığı saptanmakla yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin inceleme neticelerine uygun olarak oluşan inanç ve takdirine göre; davacının tazminat isteme şartlarının somut olayda oluşmadığı mahkemece dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek kabul ve takdir kılınmış olduğundan davacı vekilinin davanın reddi kararının yasaya aykırı bulunduğuna ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi onanmasına" oy çokluğu ile karar verilmiş,
Daire üyesi İbrahim Şahbaz; "Anayasanın 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 ve 5271 sayılı CMK.nun 141 ve devamı maddelerindeki düzenlemeler karşısında, 12.07.2006 günü saat: 15.00'de meydana gelen Akbank bankamatiğindeki dolandırıcılık olayının soruşturulması amacıyla davacının iddiasına göre saat: 15.00'de, emniyet yakalama tutanağına göre saat 19.00 'da yakalanıp aynı gün saat 22.15'de salıverilen davacıya, nezarette kaldığı süre ve avukat tutma zorunluluğunda kaldığı da dikkate alınarak, hak ve nasafet ilkelerine uygun bir tazminat verilmesi gerekirken, tazminat istemlerinin reddine karar verilmesinin onanmasına ilişkin, çoğunluk görüşüne katılmamaktayım (CGK, 20.3.2007, 2006/9-338, 2007/71) " gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 05.02.2010 gün ve 191123 sayı ile;
"Davacı Yakup Kadri Karabacak vekili 12.10.2006 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 12.07.2006 günü gittiği bir alışveriş merkezinde saat 15.00 sıralarında polis tarafından yakalanarak götürüldüğünü, saat 22.15'e kadar haksız şekilde tutulduğunu ve yakalamanın kanuna aykırı olduğundan bahisle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunduğu,
Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda 19.04.2007 tarih ve 2006/331 esas sayılı karar ile 'yapılan işlemlerin yasaya aykırılık teşkil etmediği ve CMK'nun 14l/a maddesinde belirtilen kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan...' koşulunun gerçekleşmediğinden bahisle davanın reddine hükmolunduğu,
Davacı vekilinin temyiz davası üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 14.12.2009 tarihli ilamı ile hükmün oyçokluğu ile onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacının dolandırıcılık suçu şüphelisi olarak yakalandığı olayda, yasal haklarının kullandırılmadığını iddia ettiği, Emniyet Müdürlüğü ise adı geçen davacı hakkındaki yakalama işleminin yasalara uygun olarak ve C.Savcısının bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, inceleme amaçlı tutulduğunu, nezarethaneye alınmadığını, parmak izi incelemesi sonunda suçla alakasının bulunmadığının anlaşılması üzerine serbest bırakıldığını bildirmiştir.
Davacının serbest bırakılmasından sonra hakkındaki evrakın adliyeye intikal ettirilmediği ve herhangi bir karar verilmediği anlaşılmaktadır.
Yakalamanın saati, yöntemi, yasal hakların kullanımı hususlarında davacı ile işlemi gerçekleştirenlerin iddia ve beyanlarının birbiriyle örtüşmediği görülmektedir. Ancak hiçbir hukuka aykırılık yapılmadığı kabul edilse bile, tazminat isteme koşullarını düzenleyen 5271 sayılı CMK'nun 141. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca tazminat hakkı doğması için suçla ilişkisinin bulunmadığı anlaşılarak salıverilen ve hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin bir karar dahi verilmeyen davacının özgürlüğünün sınırlanmış olması karşısında, Anayasanın 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddelerinde öngörülen düzenlemeler de gözetildiğinde, tutulduğu süreye bakılmaksızın zararın gerçekleştiğinin kabul edilmesi zorunlu olduğundan, davanın kabulü ile yasa gereği doğduğu varsayılan zararın belirlenmesi ve tazminata hükmolunması gerektiği düşünülmektedir" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkemenin tazminat isteminin reddine ilişkin kararının bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dolandırıcılık suçu şüphesi ile olay günü saat 19:00 sıralarında yakalanıp, kimlik kontrolü ve parmak izi karşılaştırılması sonrası aynı gün saat 22:15'te serbest bırakılan davacının 5271 sayılı TCY'nın 141. maddesi uyarınca koruma tedbirleri nedeniyle tazminata hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır, încelenen dosya içeriğine göre;
12.07.2006 günü Fatih Sultan Mehmet Bulvarı üzerinde Akuğur Alışveriş Merkezi yanında bulunan Akbank'a ait ATM cihazına dolandırıcılık amaçlı düzenek yerleştirildiği ihbarını alan kolluk kuvvetlerinin saat 15:00 sıralarında olay yerine geldikleri, çevre güvenliğini aldıktan sonra olay yeri inceleme ekibinin gelmesini bekledikleri, olay yeri inceleme ekibince ATM cihazına yerleştirilmiş olan düzenek üzerinde yapılan incelemede, kart giriş yeri ve çevresine ATM'nin yapısına uygun olarak özel şekilde hazırlanmış, arka tarafına çift taraflı yapışkan bant yapıştırılarak ATM'nin şifre yazılan kısmını görecek şekilde düzenlenmiş olan dijital fotoğraf makinesinin yerleştirildiği tespit edilmiş ayrıca, ATM'den yaklaşık 20-25 metre kadar uzaklıkta düzeneğin yapımmda kullanılan bantın aynısının açılmış ve açılmamış hali ile yanında "Aroma" ibareli meyve suyu kutuları, boş halde küçük kek ambalajlan ve "Akuğur" isimli alışveriş merkezi yazılı poşet bulunmuştur. Akuğur Alışveriş Merkezindeki kamera görüntüleri incelendiğinde de, olay yerinde ele geçirilen malzemelerin aynı gün saat 11.00 sıralarında 1.70-1.75 boylarında, çok kısa saçlı, kirli sakallı, çene kısmındaki sakalları biraz daha uzun, üzerinde kısa koyu kahve renkli gömlek, mavi kot pantolon, koyu renkli ayakkabı bulunan ve görüldüğünde tanınabilecek bir şahıs tarafından alındığının belirlendiği, alışveriş merkezinden ayrılırken kamera görüntüsünde tespit edilen kişiye benzer şahıs ile yanında başka bir şahsın olay yerinde görülmesi üzerine, kolluk görevlisi kimlikleri gösterilerek davacı Yakup ile yanında bulunan arkadaşı Mustafa Kumral'ın 5271 sayılı CYY'nın 147. maddesindeki yasal hakları hatırlatılmak suretiyle şüpheli olarak saat 19:00 sıralarında yakalanıp karakola getirildiği, C. Savcısının talimatı ile davacıdan alınan parmak izleri ile olay yerinden suç delillerinden alınan parmak izlerinin yapılan mukayeselerinde birbirleri ile uyuşmadıkları ve davacının olay ile alakasının olmadığı anlaşıldığından, doktor raporları alınmak suretiyle, saat 21:30'da karakola davacı müdafii olarak çağnlan Av. Ayşe Batumlu ile birlikte salıverme tutanağı düzenlenerek saat 22:15'te davacının serbest bırakıldığı anlaşılmaktadır. Dolandırıcılık suçu şüphesi ile yakalanıp işlemler için bir süre karakolda tutulan ve daha sonra salıverilen davacı Yakup hakkında yapılan soruşturmanın akıbetinin ne olduğuna ilişkin dosya içerisinde bir bilgi bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün 256-57 sayılı karannda belirtildiği üzere, haksız ve hukuka aykın olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası ülkemizde ilk kez 1961 Anayasasında düzenlenmiş, 30. maddesinde yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar, kanuna göre, Devletçe ödenir" hükmü yer almıştır.
Anayasada yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki" 466 sayılı Yasanın 1. maddesinde 7 bend halinde tazminatı gerektiren haller aynntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Yasanın 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası haline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 10.01.1991 gün ve 3696 sayılı Yasa ile kaldırılmıştır.
Aynca, Devletimizin tarafı olduğu İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hallerde sınırlandınlabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu koşullara aykırı davranılması halinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilmiştir.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasasında da sürdürülmüş ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama koşullarına işaret olunmasından sonra maddenin son fıkrasında, "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir" hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hüküm bu kez 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Yasanın 4. maddesi ile "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir" şeklinde değiştirilmiştir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY'mn Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın yedinci bölümünde "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" ana başlığı altında 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşullan ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde ele alınmış, tazminat istemi başlıklı 141. maddesinde hangi hallerde tazminat istenebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin koşulları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması ve 144. maddesinde ise hangi hallerde tazminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
"Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki" 466 sayılı Yasa ile yalnızca kanun dışı yakalanan ve tutuklanan kişiler için tazminat hakkı öngörülmüşken, 5271 sayılı CYY'da yapılan düzenleme ile ayrıca arama ve elkoyma koruma tedbirlerinin mağdurları için de tazminat isteme hakkı öngörülmüştür.
5320 sayılı Yasanın 6. maddesinin;
"(]) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur" hükmü uyarınca, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren gerçekleşen işlemler yönünden 5271 sayılı CYY hükümleri uyarınca uygulama yapılacağı hususu tartışmasızdır.
5271 sayılı CYY'mn tazminat istemi başlıklı 141. maddesi;
(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler. (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir" şeklinde düzenlenmiş, koruma tedbirleri nedeniyle tazminatın hangi hallerde isteneceği ise anılan maddenin 1. fıkrasında 10 bent halinde sayılmıştır.
İnceleme konusu olan dosyada, davacı vekili müvekkilinin haksız bir şekilde yakalanıp gözaltına alındığı iddiasıyla 1500 YTL maddi ve 1000 YTL manevi tazminat isteminde bulunmuş, talebinin yasal dayanağı olarak ta, 5271 sayılı CYY'nın 141. maddesinin İ. fıkrasının (a) bendini göstermiş, yerel mahkemece de 141. maddenin 1. fıkrasının (a) bendi ile sınırlı bir inceleme yapılmak suretiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Tazminat davalarında yargıç, tarafların ileri sürdüğü hukuki nedenlerle bağlı olmayıp, ileri sürülen olaylara uygulanacak hukuk kurallarını kendiliğinden belirlemek ve uygulamakla yükümlüdür.
Haksız bir şekilde yakalanıp, gözaltına alındığından bahisle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunan davacının bu istemi konusunda yerel mahkeme tarafından karar verilirken, somut uyuşmazlıkta uygulama olanağı bulunan 5271 sayılı Yasanın 141. maddesinin 1. fıkrasının (e) veya (f) bentleri yönünden hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Yakalanan ve gözaltına alman davacı ile ilgili olarak Bursa C.Başsavcılığınca ne gibi bir işlem yapıldığı veya karar verildiği dosya içeriğinden anlaşılamamakta olup, davacı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin veya davacı hakkında yüklenen suçla ilgili olarak açılmış olan davanın beraat ile sonuçlandığının saptanması halinde, davacının 5271 sayılı CYY'nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (e) veya (f) bentleri uyarınca tazminat hakkı doğacağı muhakkakdır. Bu nedenle dolandırıcılık suçu şüphesi ile yakalanıp işlemler için bir süre karakolda tutulan ve daha sonra salıverilen davacı hakkında yapılan soruşturmanın akıbetinin ne olduğunun tespiti ile sonucuna göre hüküm kurulması zorunludur.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün eksik araştırma nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Beş Kurul Üyesi; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında belirtilen görüş doğrultusunda itirazın kabulü yönünde,
Dört Kurul Üyesi ise; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddi yönünde
Karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ      :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2-Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 14.12.2009 gün ve 18659-15778 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.04.2007 gün ve 331-145 sayılı karannm eksik araştırma ile karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığma TEVDİİNE, 30.03.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
#500


Ege Üniversitesi'nde bir Prof. başörtülü bir öğrencisini engellediği gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı.

Ege Üniversitesi'nde öğrenim gören başörtülü bir öğrencinin, ''okula girmesini engellediği'' öne sürülen Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, öğrencinin eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Pekünlü'nün, Ege Üniversitesi (EÜ) Fen Fakültesi Astronomi Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığı dönemde, ''fakültenin matematik bölümü öğrencilerinden F.N.G'nin, başörtülü olması nedeniyle okula girmesini engelleyerek eğitim öğrenim hakkını ihlal ettiği'' iddiasıyla açılan davada karar duruşması yapıldı.

İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasına, Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü ile davacı F.N.G. ve tarafların avukatları katıldı. CHP İzmir milletvekilleri Birgül Güler Ayman ve Mustafa Moroğlu da duruşmayı takip etti.

Müşteki F.N.G'nin avukatlarından Turan Tutumlu, duruşmada, sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olduğunu iddia ederek, Prof. Dr. Pekünlü'nün cezalandırılmasını istendi.

Bir diğer müşteki avukatı Hasan Erdoğan da sanığın müvekkillerinin eğitim ve öğretim hakkını engellediğini ve bu yönde bir pişmanlığının söz konusu olmadığının görüldüğünü savunarak, cezalandırılmasını talep etti.

Sanık avukatı Murat Ülkü ise son savunmasında anayasa ve AİHM kararları doğrultusunda, türbanlı olarak derse girilmesinin yasak olduğunu öne sürdü.

Ege Üniversitesi Rektörlüğü'nden mahkemeye gönderilen yazıda da bu konuda hukuksal bir değişiklik olmadığının belirtildiğini savunan Ülkü, ''Müvekkilim, sadece türbanla üniversiteye derse giren öğrencileri tutanak ile tespit etmiştir. Bu bir suç değildir. Hiç bir öğrencinin eğitim hakkını engellememiştir. Beraatini talep ediyorum'' dedi.

Mahkeme hakimi, tarafların iddia ve savunmalarını dinlemesinin ardından sanık Prof. Dr. Pekünlü'nün F.N.G'nin eğitim öğretim hakkını hukuka aykırı olarak engellediğine hükmetti.

Sanığın, Türk Ceza Kanunu'nda eğitim öğrenim hakkının engellenmesi eylemini düzenleyen 112. Maddesi'nin 1. fıkrasında yer alan, ''Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına engel olunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur'' düzenlemesi gereğince 2 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına karar veren hakim, cezayı sanığın duruşmalardaki iyi halini göz önüne alarak 2 yıl 1 ay hapse indirdi.

Hakim, sanığa verilen cezanın ertelenmesine ve paraya çevrilmesine yer olmadığına hükmederek, temyiz yolu açık olarak duruşmayı bitirdi.

Sanık avukatı Murat Ülkü, duruşmanın ardından yaptığı açıklamada, kararı temyiz edeceklerini söyledi.

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü Öğrencisi F.N.G, fakülte astronomi bölümü öğretim üyelerinden Üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü tarafından fakülte binasına başörtülü olarak girişinin engellendiği ve cep telefonuyla fotoğrafının çekildiği iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunmuş ve Pekünlü hakkında ''Eğitim öğretim hakkını engellenmek'' suçundan dava açılmıştı.

Kaynak: AA
http://www.haber7.com/guncel/haber/924153-turbani-engelleyen-profesore-hapis-cezasi