Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#521


İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Genelkurmay Başkanlığı'ndan muhtıra yediğini öne sürerek, "Ne söyleyip söylemeyeceğimi Genelkurmay'dan öğrenecek değilim, otursunlar oturdukları yerde dedim ve konuyu kapattım" dedi. Doç. Dr. Kocasakal, iktidarı eleştirirken de "Bu iktidar taşeron görevi yapıyor" diye konuştu.

CHP Uşak İl Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Hukukun Üstünlüğü, Demokrasi ve Anayasa' konulu panele konuşmacı olarak katılan İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Genelkurmay Başkanlığı'ndan muhtıra yediğini öne sürerek, "Ne söyleyip söylemeyeceğimi Genelkurmay'dan öğrenecek değilim, otursunlar oturdukları yerde dedim ve konuyu kapattım" dedi. Doç. Dr. Kocasakal, iktidarı eleştirirken de "Bu iktidar taşeron görevi yapıyor" diye konuştu.

Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen panele konuşan İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Silivri'deki mahkemenin adil bir mahkeme olmadığını ileri sürdü. Kocasakal, şöyle dedi:

"Oradaki kürsüde oturanları hakim ve savcı olarak kabul etmiyorum. Yapılanı yargılama olarak görmüyorum. Ortaya çıkacak sonucu da hüküm olarak kabul etmiyorum. Oradayken benim hakkımda da Baro Başkanı olarak avukatlarla görüştüğüm için tutanak tutmuşlar. İstedikleri kadar tutsunlar. Onlar hakkındaki ilgili tutanağı halkımız ve tarih tutuyor. O tutanağın gereği de yapılacak. Kağıttan kaplanlar aslında gerçekten de öyleler. Siz geri gittikçe üstünüze geliyorlar. Bir yerde durduğunuzda da duruyorlar. Ne oldu ifadeye çağırdılar bizi Silivri'den biz de 'Hukuksuzluğa teslim olmuyoruz ve gelmiyoruz' dedik. Eğer alabiliyorsanız gelin alın. Hiçbir şey yapamadılar. Çünkü hukuksuz olduklarını biliyorlar."

"TÜRK İNSANINI DİZİ MANYAĞI YAPTILAR"

Türkiye'de yaşanılan her şeyin yalanlar üzerine oturtulduğu görüşünü savunan Doç. Dr. Kocasakal, "Türkiye'de kavramlar alt üst edildi. Öyle büyük bir operasyon ki büyük bir ustalıkla kavramların içi boşaltılıyor. Kahramanlar hain, hainler kahraman haline getiriliyor" dedi. Bunun büyük bir psikolojik operasyon olduğunu kaydeden Doç. Dr. Ümit Kocasakal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Günümüzde işgaller artık sinsice zihinlerde yapılıyor. Zihinler işgal edilerek demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik gibi kavramların içi boşlatılarak, adeta kurdun üzerine giydirilen kuzu postu gibi kavramlar eşliğinde zihinler işgal ediliyor. Toplumun genleri ve genetikleri ve değerleriyle oynanarak tek bir kurşun atmadan o ülke işgal ediliyor. Bu açıdan bakarsak şu anda Türkiye işgal altında bir ülkedir. Türk insanını dizi manyağı yaptılar. Bu bir dizi bombardımanı. Türk halkı bu dizilere ustalıkla ve ahlaksızca serpiştirilen tecavüz sahnelerinden keyif alan bir halk mıdır? Ama insanlarımızı bu hale getirdiler. Ondan sonra da diyorlar ki Türkiye muhafazakarlaşıyor. Bu nasıl muhafazakarlaşmadır? Onların anladığı 'Muhafazai Kar'. Türk halkının saf ve naif duyguları aslında siyah beyaz Türk filmleridir. Ailelerin çocuklarına bu filmleri izletmesini istiyorum."

"KURGULU İKTİDAR"

Ak Parti iktidarını 'kurgulu ve kurulmuş bir iktidar' diye niteleyen Doç. Dr. Ümit Kocasakal, "Bu iktidar taşeron görevi yapıyor. Türkiye'yi dönüştürme, rejimi değiştirme ve bölge planlarının taşeronu. Bunlar ihale kanunlarında 23 kez değişiklik yaparak önce Cumhuriyet'in bütün kazanımlarını satıp, kendi yandaşlarına peşkeş çekmek suretiyle kendi yeni yetme zenginini yarattı. İkinci olarak da kendi devletlerini yarattılar" dedi. Doç. Dr. Kocasakal, bunun bir örneğinin Naziler olduğunu belirterek, "Şu anda tam bir parti devletiyiz. Bu sürece gelmede ihanetlerin birleşmesi var. Bunun içinde hiç suçu olmayan kesim de halktır. Halk burada dolandırılmış durumdadır. Ama halk bunu anladığında tepkisini ABD, Pensilvanya ve Washington'da bile duyacak. Ayrıca ülkemizde o kadar çok hukuksuzluk yaşanıyor ki, 103 hukuk fakültesi ve bunların dekanları var. Ne yapıyorlar, hiçbir şey. Hepsine yazıklar olsun" diye konuştu.

"YENİ ANAYASAYA GEREK YOK"

Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacının olmadığını, yeni anayasanın yeni devlet kurulurken yapıldığını anlatan Doç. Dr. Kocasakal, sözlerini şöyle tamamladı:

"Yeni bir Anayasa ne zaman yapılır? Yeni bir devlet kuruluyorsa, rejim değişiyorsa, devrimden sonra veya karşı devrimden sonra yaparsınız. Türkiye'de hangisi var da yeni bir anayasa yapılıyor. Bugüne kadar 118 maddesini değiştirdiler. Anayasamız size yeni bir anayasa yapma hakkını hukuken vermiyor. 10 senedir siz iktidarınızı bu anayasaya göre yürütürken gayri meşru ve darbe anayasası olmuyordu da şimdi mi darbe anayasası oldu? Bu mantıkla bakacak olursak her seçimden sonra gelen iktidar yeni bir anayasa yapsın. Ne kadar güzel ya. Anayasa sihirli bir değnektir. Bu emperyalizmin bir talebidir."

Kaynak: DHA
http://www.haber7.com/siyaset/haber/965498-kocasakal-bu-iktidar-taseron-gorevi-yapiyor
#522
Trabzon Barosu tarafından düzenlenen "Edinilmiş mallara katılma rejimi ve aile konutu" konulu semineri aşağıdaki videolardan parçalar halinde seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=up9ZanXyS-M#

http://www.youtube.com/watch?v=B0PZD8NqfMo#

http://www.youtube.com/watch?v=H3NIxEmjmsc#

http://www.youtube.com/watch?v=dE5shHvXkjw#

http://www.youtube.com/watch?v=PdNqsQecoes#
#523
Trabzon Barosu tarafından düzenlenen Hukuk Muhakemesi Kanunu-Uygulamanın Değerlendirilmesi Seminerini aşağıdaki videolardan parçalar halinde seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=BaZ4ktRMbB0#

http://www.youtube.com/watch?v=Jn2iHQGwoFw#

http://www.youtube.com/watch?v=csitDvplndI#

http://www.youtube.com/watch?v=0LBfDSm372w#

http://www.youtube.com/watch?v=zj6bvoo5ytc#
#525
Kentsel dönüşüm ve 2B arazileriyle ilgili yaşanan hukuki sorunlar ve davalara dair Trabzon Barosu tarafından organize edilen faydalı bir semineri aşağıdaki videolardan parçalar halinde seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=nnKJD3eatq8#

http://www.youtube.com/watch?v=L4kqZI19ybw#

http://www.youtube.com/watch?v=KnxLmw3ZMkA#

http://www.youtube.com/watch?v=X0PmzsCs54M#

http://www.youtube.com/watch?v=i6NbjGYbd1U#

http://www.youtube.com/watch?v=YoEUV0_5o6s#

http://www.youtube.com/watch?v=QaszVw23IWo#
#526
Avukat ücret sözleşmesinden doğan sorunlar ve hukuki sonuçlarının anlatıldığı ve avukat ücret sözleşmesini geçersiz kılan hususlara işaret edildiği Trabzon Barosu'nun organize ettiği faydalı semineri aşağıda parçalar halinde seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=ZJ2vdoxLcIk#

http://www.youtube.com/watch?v=OT2KJcDmQnM#

http://www.youtube.com/watch?v=ZvUBCw_NSZQ#

http://www.youtube.com/watch?v=Jnr0OoSTQqk#

http://www.youtube.com/watch?v=x9cHqfppcx0#

http://www.youtube.com/watch?v=k5iuydzaTuo#
#527
Türkiye'nin ilk ve halen tek olan Hukuk Müzesi, Türkiye Barolar Birliği tarafından 2006 yılında açılmıştır ve TBB Hizmet Binası'nda faaliyetine devam etmektedir. Hukuk Müzesi'nin tanıtım videosu aşağıdadır:

http://www.youtube.com/watch?v=Ayx3k6QKKI0#
#528
Karanfil Sok. No: 5/62 Kızılay/Ankara adresinde faaliyet gösteren Türkiye Barolar Birliği'ne ait Av. Prof .Dr. Faruk Erem Avukat Evi'nde avukatların ücretsiz olarak yararlanabileceği hizmetlerin tanıtımı için aşağıdaki videoyu seyredebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=GhtTyn9NdpU#
#532
ÇAĞLAR AVCI

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın şüpheli ölümüyle ilgili Adli Tıp Kurumu'nun hazırladığı rapor tamamlandı. Raporda, Özal'ın vücudunda zehire rastlandığı ancak ölüm sebebinin zehirlenme olup olmadığı konusunda ortak kanaate varılamadığı belirtildi.

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili Adli Tıp raporu tamamlandı. Alınan bilgilere göre, hazırlanan rapor, dün 1. İhtisas Kurulu'nda imzaya açıldı. Rapor, bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştırılacak. Özal'ın vücudunda zehire rastlandığı ancak ölümünün zehirden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair kesin bir ifade olmadığı öğrenildi. Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce, 'ölüm nedeninin zehirlenme olmadığı' yönündeki iddiaları kabul etmedi. İnce, Özal'ın vücudunda zehire rastlanıldığını fakat ölüm nedeninin zehir olup olmadığı konusunda uzmanlar tarafından görüş birliğine varılamadığını belirtti. Özellikle kurumdaki bazı uzmanların 'zehir var ama bu, zehirlenme var demek için yeterli değil' tezini savunmasının ortak bir kararın çıkmasına engel olduğu bildiriliyor. 

Turgut Özal'ın naaşı, soruşturma kapsamında 2 Ekim'de Topkapı'daki mezarından çıkarılmış ve 5 Ekim'de yeniden defnedilmişti. Adli Tıp Kurumu, Özal'ın cenazesinden, mezar toprağından, mezarın içindeki sudan ve mezarlığın değişik yerlerinden aldığı örnekler üzerinde inceleme yapmıştı. Detaylı incelemeler sonrası hem İstanbul hem de Ankara Adli Tıp kurumları cesette 4 çeşit zehir tespit etmişti. Bu arada merhum Özal'ın oğlu Ahmet Özal tartışmalı rapora twitter üzerinden isyan etti.

Ahmet Özal, Adlî Tıp raporuna isyan etti: 'Derin' yapı devreye girdi, yazıklar olsun!

Kerkük'te olduğu öğrenilen Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet Özal, Adlî Tıp Kurumu'nun raporunu ağır bir dille eleştirdi. Özal, twitter hesabında şu ifadeleri kullandı: "Dediklerim hep doğru çıkıyor. (Zehir var ama zehirlenme olmayabilir) Ne kadar komik! Günlerden beri söylüyorum; bu konuyu sulandıracaklar. Çünkü 'derin' yapılanma görevde ve hükümet de cesaret edemedi. Yazıklar olsun! Ne 1993'teki Uğur Mumcu cinayeti, ne diğerleri artık takip edilmeyecek. Balyoz, Ergenekon, Ayışığı gibi 'Kızılderili' isimlerle bizi oyaladılar. Siyasetçiler, medya ve halk oyalandı. 75 yaşında 3 emekli paşayı hapise atarak, 'biz derin devleti çözdük' dediler. Kaportanın boyası bile çizilmedi. Halk aptal değil, onlar aptalmış. Ergenekon ve diğer operasyonlar derin yapılanmanın önümüze attığı ekmek kırıntıları. Gerçekten 'derin' yapı başarılı. Tebrikler onlara. Başka türlü anlamayacaklar. 19 senedir Allahın çürütmediği cesetten çıkan sonuçları çarpıtanlar bunun altında kalacaklar çok yakında."

Bu arada, Özal'ın zehirlendiğine ilişkin yeterli, kesin ve inandırıcı kanıt elde edilmezse soruşturma 'takipsizlikle' sonuçlanacak ve dosya kapatılacak. Soruşturma ise gelecek yıl Nisan ayına kadar bitirilmediği takdirde zamanaşımından düşecek.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan raporda da ölümün şüpheli olduğu belirtilmişti. Raporda, "Tıbbi Uzmanlar Heyeti raporunda, 'kalp dışı ve özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki ihtimallerin' de düşünülmesi gerektiği ve bazı bulguların ise ölüm nedeni olarak 'organofosfat zehirlenmesini' de akla getirebileceği ifade edilmektedir." denilmişti.

http://www.zaman.com.tr/manset/zehir-var-zehirlenmede-gorus-birligi-yok/2027622.html
#533
Cübbeli Ahmet Hoca hakkındaki iddianamenin tam metnini okumak ve bilgisayarınıza indirmek için TIKLAYINIZ.
#534


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, naylon poşet yerine doğada kısa sürede kendiliğinden yok olan biyobozunur poşetlerin kullanılması için çalışma başlattı.

Sağlığa ve çevreye zarar vermemesi için belli standartlarda üretilecek biyobozunur poşetler, ilk olarak market ve pazarlarda kullanılacak.

Çevre Yönetimi Genel Müdürü Mehmet Baş yaptığı açıklamada, naylon poşetlerin çevreye verdiği zararı en aza indirmek istediklerini söyledi.

Bu kapsamda doğada kendiliğinden yok olan biyobozunur poşetlerin kullanımının teşviki için çalışma başlattıklarını belirten Baş, bir-iki yıl içinde bu ürünün öne çıkarılması amacıyla üreticilerle toplantılar yaptıklarını anlattı.

Baş, gelecek ay düzenleyecekleri toplantının ardından Türkiye'de artık poşet kullanımı ve alışkanlığının değiştirilmesi sürecinin başlayacağını vurgulayarak, "Hem şu andaki poşetleri üreten sanayicimiz hem de kullanıcılar için alışılagelmiş bir tarz var. Bu nedenle geçiş için tabii ki bir süreç gerekiyor" diye konuştu.

İlk uygulama market ve pazarlarda

Geçiş sürecinde ilk olarak naylon poşet kullanımının kısıtlanacağı belirten Baş, uygulamanın öncelikle market ve pazarlardan başlayacağını söyledi.

Baş, konuyla ilgili Gümrük ve Ticaret, Sağlık ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık bakanlıklarının da çalışmaları olduğunu dile getirerek, kendilerinin uygulamayı çevre yönünden ele aldıklarını ifade etti.

Geçmişte poşet kullanımının kısıtlanmasına yönelik çalışmalar yapıldığını anlatan Baş, "Altyapısı oluşmadığı için netice alınmadı. Şimdi biz altyapısını tamamen oluşturacağız. Bunu üreticiler ve tüketicilerle yapacağız. Amacımız uygulanabilir olması. Türkiye'yi en kısa zamanda şu çılgın poşet tüketiciliğinden kurtaracağız."

"Gönlümüz kese kağıdı ve fileden yana"

Biyobozunur poşetlerin çevreye en az zarar verenlerini öne çıkaracaklarını bildiren Baş, şöyle devam etti: "Öyle biyobozunur poşetler üretiliyor ki onlara da kimyasal katılıyor. Bunlar iki ayda yok oluyor ama o kimyasaldan dolayı toprağı veya suyu kirletiyor.

Biz onu da arzu etmiyoruz. İstiyoruz ki iki ayda doğada kendini yok etsin ama bu katkı maddeleriyle olmasın. Doğal yollarla oluyorsa olsun. Bu amaçla biyobozunur poşetlere standart getirmeyi planlıyoruz. Tamamen kimyasaldan arındırılmış, doğaya uyumlu, çok kısa sürede bozulup kendini yok edebilen biyopoşetleri önemsiyoruz. Ancak aslında gönlümüz file ve kese kağıdından yana."

"Sanayicilerin katkısını bekliyoruz"

Baş, biyobozunur poşet üretiminin daha maliyetli olduğunu dile getirerek, "Üreticisi, tüketicisi, herkes çevre ve sağlık için bazı fedakarlıklar yapacak" diye konuştu.

Uygulamanın hayata geçirilmesi için poşet üreten sanayicilerin anlayışını ve katkısını beklediklerini belirten Baş, şunları kaydetti: "Onları mağdur etmek gibi derdimiz yok. Onlar da çevre konusunda bizim kadar hassaslar, çözüm üretmeye çalışıyorlar. Etrafa atılmış naylon poşetleri her yerde görüyoruz. Türkiye'yi 100 yıl doğadan silinmeyen, etrafı kirleten çirkin görüntüden kurtaracağız. Böylece sağlık açısından da önemli bir adım atılacak."

http://www.haber7.com/sektorler/haber/960034-naylon-poset-tarih-oluyor
#535


İngiltere'de bir hakimin üç evi soyan hırsız için saf ettiği bu sözler ve ardından aldığı karar kamuoyunu ayağa kaldırdı.

İngiltere'de bir hakim beş günde üç evi soyduktan sonra yakalanan hırsıza "Yaptığın iş büyük cesaret ister" deyip serbest bırakınca kamuoyunu ayağa kaldırdı.

Evening Gazette'nin haberine göre, hırsızlık yaparken yakalanan Richard Rochford adlı 26 yaşındaki genç Eylül ayında Teesside Kraliyet Mahkemesi'nde yargıç önüne çıkarıldı.

Yargıç Peter Bowers, "Gördüğüm kadarıyla yaptığın iş, yani hırsızlık için birinin evine girebilmek büyük cesaret ister. Ben yapamazdım" diyerek, 200 saat kamu hizmetinde çalışma ve bir yıl ehliyetine el koyma cezası verdikten sonra hırsızı salıverdi.

Yargıç Bowers'ın sözleri medyada yayınlanınca kızılca kıyamet koptu.

İngiltere Başbakanı David Cameron dahi tartışmaya katılarak hırsızların korkak ve suçlarının nefret uyandırıcı olduğunu söyledi.

Bu sözler üzerine harekete geçen Adalet Bakanlığı da dün Yargıç Bowers'a "Halkın yargıya olan güvenini zedelemek"ten "kınama" cezası verdi.

http://www.haber7.com/avrupa/haber/960638-hakimin-karari-ulkeyi-ayaga-kaldirdi
#536
4 yıl arayla 2 ilginç cenaze namazı, Prof. Dr. Osman Özsoy, haber7.com

Ülkemizde 4 yıl arayla 2 ayrı cenaze namazında yaşanan olay, 2.5 yıl önce bu köşede kaleme aldığımız ve Hz. Peygamber'in son günlerini anlattığımız bir yazımızı hatırlamamıza neden oldu.

Peygamber Efendimiz 1380 sene önce 8 Haziran 632 tarihinde vefat eti. Peygamber Efendimiz'in defnedildiği günün sene-i devriyesinde 9 Haziran 2010 tarihinde kaleme aldığımız bahsi geçen yazımızdan birkaç satır aktaralım, ardından yazıya başlık olan konuya temas edelim:

"Peygamber Efendimiz'in (sav) vefatından bir gün önceydi... Herkes Peygamber Efendimizin sağlığına biran önce kavuşması beklentisindeydi. O gün durumu önceki günlerdeki rahatsızlığına göre daha iyi görünüyordu. Mescide çıktı, "Bende bir hakkı olan varsa gelsin alsın" dediğinde, orada bulunan sahabelerden biri; "evet, benim bir alacağım var. Bir gün kırbacınızın ucu o sıra açık olan sırtıma değmişti de, canım yanmıştı" dedi. Hz. Peygamber hiç tereddüt etmeden üstündeki kıyafeti sıyırdı, arkasını döndü ve 'vur' dedi. Herkes şaşkındı. O sahabe hemen koşturdu ve elini yüzünü Hz. Peygamber'in mübarek sırtına sürdü, doyasıya öptü. Ardından da, "teninizin değdiği yerleri cehennem ateşinin yakmayacağını bildiğimden, mübarek bedeninize dokunabilmek için mahsus böyle söyledim" dedi. Hz. Peygamber bu davranışıyla, kul hakkının ne kadar önemli olduğunu ömrünün son saatlerinden bir kez daha ümmetine göstermiş oldu."

Hz. Peygamber'in hayatından aktardığımız bu çarpıcı olay bizlere, kul hakkının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Müslümanlar dini sorumluluklarını İslami birer yükümlülük olarak değil de, adet yerine gelsin diye folklorik birer ritüel olarak yapmaya başlandıkları günden bu yana, cenaze namazları sırasında alınan helallikler de asli hüviyetini büyük ölçüde kaybetti.

Cenaze yakınları, ölenin geride bıraktığı borçlar konusunda gerekli özeni göstermemeye başladılar... Bazı yörelerde imam efendiler cenaze namazından önce cemaate, "merhumdan alacağı vereceği olanlar şu gördüğünüz yakınlarına başvursunlar" şeklinde ölen kişinin geride kalan varislerini cemaate gösterirlerken, pek çok yörede ise, bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmediği dikkati çekmektedir.

Bu durum, son yıllarda 2 ayrı cenaze namazında cemaatten bazılarının, tabut henüz musalla taşında dururken alacak / verecek meselesi yüzünden rahatsızlığını yüksek sesle dile getirmesine neden olmuştur.

Eğer insanlar hak/hukuk konusunda ciddi bir şekilde helalleşemeyeceklerse, imam efendinin "hakkınızı helal eder misiniz" sorusunun  adet yerine gelsin diye sorulan bir sorudan öte geçemeyeceğini düşünüyorum.

Bu nedenle, cenaze yakınlarının ve cenaze namazına katılan cemaatin "ben şu gerekçe ile hakkımı helal etmiyorum" diyenlere karşı eleştirel tavrını yeterince İslami bulmuyorum. Bu konudaki tavrı, Hz. Peygamber'in hayatından örnekle yazının başında yer verdiğim, "Bende bir hakkı olan varsa gelsin alsın" gerçekliği ile pek örtüştüremiyorum. Ölen kişiden alacak hakkı olduğunu iddia edene karşı gösterilen tepkiyi, helalleşme konusunun özüne ve ruhuna aykırı buluyorum.

Bu konuda kameralara yansıyan ilk örnek, adını ....... şirketini satın alarak duyuran ve Kızılcahamam'daki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden ....... sektörünün tanınmış isimlerinden işadamı ................'nın 20 Mayıs 2008 tarihinde Ankara'da kılınan cenaze namazı sırasında yaşanmıştı.

Kocatepe Camii'ndeki cenaze namazının ardından imam efendi merhum için cemaatten "helallik" istediği sırada, ........... isimli bir vatandaş, hakkını helal etmeyeceğini söylemişti. ,

Hakkını helal etmediğini söyleyen ..........., Merhum ............... için iş yaptığını, ancak parasını alamadığını iddia etmiş, ardından görevliler tarafından tabut başından uzaklaştırılmıştı. ..........'ın cenazesi daha sonra Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verilmişti. Tanınmış işadamı ................'ın cenazesine Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de katılmıştı.

Kameralara yansıyan bu konudaki son örneğe geçen hafta şahit olduk...



Evli ve üç çocuk babası 48 yaşındaki Tahir Bice adındaki vatandaş, Yalıkavak beldesi Yemiş Camisi'nde komşusunun cenaze namazı sırasında imam efendinin, "Merhumu nasıl bilirdiniz? Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna, "İtirazım var. Ben merhumu iyi bilmem. Haklarımı da helal etmiyorum. Çünkü benim, kanserli karımın ve üç çocuğumun rızkını elde ettiğim 600'e yakın tavuk ve ördeğimi zehirleyerek öldürdü" cevabını vermişti. Cenaze yakınları Tahir Bice'yi tartaklamışlardı.

Cenaze yakınlarının ve varislerinin, merhum ya da merhumenin geride kalan borcu konusunda özen göstermesi, cenaze yakınları bilmiyor olsalar bile, ölen kişiye borcu olan kişilerin de merhum ya da merhumenin varislerine bu emanetleri teslim etmeleri sadece Müslümanca bir tavır değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür.

Ölen kişinin şaki, hırsız, katil, fasık olması bile, onun varislerine ödenmesi gereken borç konusunda yükümlülüğü azaltıcı bir neden olmaz. Borç, her kime olursa olsun borçtur. Bir kişinin, Hz Ömer'e ve Hz. Ali'ye borcu olmakla, Ebu Cehil ya da Ebu Leheb'e borcu olması arasında kul hakkı açısından fark yoktur.

Bırakalım adet yerine gelsin diye helalleşmeyi de, borcumuz harcımız ne ise, önce o hesabı bir görelim.

Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şerifinde; "Ölü, borcu ödenmedikçe rahat olmaz...'' buyurur. Başka söze gerek var mı?

Prof. Dr. Osman Özsoy - Haber 7
http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-osman-ozsoy/960505-4-yil-arayla-2-ilginc-cenaze-namazi



Rasûlullah (s.a.s.) borçlu olarak ölenin cenaze namazını kılmazdı. (Bir gün) bir cenaze getirildi.

Rasûlullah (s.a.s.):

"- Onun borcu var mı?" diye sordu.

- Evet iki dinar borcu var, dediler.

"- Arkadaşınızın namazını kılınız, " buyurdu.

Bunun üzerine, Ensâr'dan olan Ebû Katâde;

- O iki dinarı ben yükleniyorum, Ya Rasûlullah, dedi. Hz. Peygamber de adamın namazını kıldı.

Allah (c.c.), Rasûlüne fetihler müyesser buyurunca, efendimiz:

"Ben her mümine kendi nefsinden daha evlâyım. Her kim borç bırakırsa (borçlu ölürse) onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakırsa varislerine aittir." buyurdu. (Buhârî, Ferâiz 15; Müslim, Ferâiz, 16; Ebû Davûd, Buyû, 9; Tirmizî, Cenâiz, 69; İbn Mâce, Mukaddime,11; Sadakat 13; Nesâi, Cenâiz, 67; Iydeyn, 22).

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/394/borc.html
#537
İşte Kanuni'nin muhteşem mektubu, Mustafa Armağan, Zaman Gazetesi

     Malum çevrelerin sanat özgürlüğü ve sözüm ona 'yaratıcılık' dedikleri şeyin bir türlü belden yukarıya çıkamadığını son Kanuni tartışmasında bir kere daha test etmiş olduk.

     Adam doğru dürüst senaryo yazamaz, araştırma yapmaz ve yönetemez; acemi ahçının açığını kapamak için maydanoz demetine sarılması gibi cinselliğe, tarih dizisiyse hareme yüklenir. Bu sırada Kanuni'yi tanınmaz kılığa sokuyormuş, çocuklar kadından başka işi olmayan bu adamı yanlış tanıyormuş, umrunda olmaz. Onların olmayabilir ama bizim umrumuzda... Gelin, bugün farklı bir şey yapalım ve Kanuni'nin kim olduğunu kendisinin yazdığı orijinal bir mektupla ortaya koyalım.



     Mektubu ilim âleminin dikkatine sunan Yusuf Kılıç, onu önce 1989 yılında yayımlamış, ardından CIÉPO'nun sempozyumuna tebliğ olarak sunmuş (Ank. 1994). Aslı Budin Hazinesi'nde bulunan mektubun orijinalinden alındığını tahmin ettiğimiz bir kopyası da merhum Çağatay Uluçay'ın oğlu Toros Uluçay'ın elindeydi.

    Yalnız Hezarfen Hüseyin Efendi'nin "Telhisü'l-Beyân" adlı eserinde anlam itibarıyla benzer bir başka mektup daha vardır ama ilginçtir, I. Murad'dan Evrenos Beğ'e yazılmıştır! Üslup, 16. yüzyıla aittir. Demek ki, Osmanlı padişahlarının beylerine gönderdiği genel bir "tenbihnamesi" gibi okunabilir metin. Bu, mektubu Kanuni'ye ait olmaktan çıkarmaz, onun 'da' kullandığı bir form karşısında bulunduğumuzu gösterir sadece.

    Okununca Kanuni'nin devlet felsefesi, iş ahlakı, yönetim anlayışı, hak ve adalete verdiği önem, en önemlisi de İslamî hassasiyetinin ulaştığı nokta çarpıcı bir şekilde görülecektir. Mesela Bali Bey bir seferinde kaleler fethedip ganimeti askere koklatmamıştır. Kanuni hemen uyarır: "İslam'ın gereği neyse onu uygula, benim haksız tek kuruşun hazineme girmesine rızam yoktur."

    Kanuni kendini savunuyor, 'Ben buyum' diyor. Ya da 'Ben o dizideki adam değilim'. Bu önemli mektubun tarafımdan sadeleştirilmiş hali şöyle: "Allahu Teala'ya hamdolsun ki, 18 kale almışsınız ve 30 bin kızak Tersane-i Âmire'me göndermişsiniz ve 60 bin kâfirin kellesini kestiğin haberini vermişsiniz. Berhudâr olup dünyada ve ahirette yüzün ak ve ekmeğin sana helâl olsun.

    Lakin bu hizmetlerin karşılığında bir tuğ (rütbe) istemişsiniz. Ya Gâzi Bâli Bey, tuğ vefa gereği verilmez. Eğer sen bu hizmeti ve bu iyiliği bize minnet edersen biz dahi bundan önce sana 3 iyilik eyledik, onu söyleriz: Birincisi, sana "Müminlerin Emiri" diye hitab ettik; ikincisi başarılarının mükâfatı olarak "hil'at-ı fâhire" gönderdik; üçüncüsü Rasul-i Ekrem (sas) Hazretleri'nin fetihlerle dolu tuğunu verdik. Seni bu 3 şeyle yüceltip ödüllendirmiştik. Bunlardan büyük ihsân olmaz. İmdi sen de bu iyiliklere şükr eyleyesin ve şükrünü yerine getiresin.

    Ve şunu da iyi bilesin ki: Beğlik iki kefeli bir teraziye benzer. Onun bir kefesi cennet, bir kefesi cehennemdir. Bu fani dünyada bir saat adalet eylemek 70 yıl ibadetten üstündür. Hak Sübhanehu ve Teala cümlemizi mahşer gününde âdiller zümresinden eyleye ve o âkıbet gününü hatırınızdan çıkarmayasınız. Ateşin kuru ağacı yaktığı gibi amel defterimizi yaktığı o günden endişe kılıp basiret üzre olasınız.

    Ve seraskerliğin ve beğliğin hasebiyle hükmümüzün yürüdüğü yerlerde meydana gelen haksızlıklardan ötürü ceza gününde azarlanırsak biz de senin yakana yapışıp o günde yakanızı elimden kolay kolay kurtaramazsınız. Gayet dikkatli hareket edesiniz, nefsine gurur getirmeyesiniz ve kendi kuvvetim ve kılıcımla memleket fetheyledim demeyesiniz. Memleket evvela Cenâb-ı Bâri'nin olup sonra halife-i ruy-i zemine ısmarlanmıştır. Ve bütün işleri Cenâb-ı Bâri Teâlâ'dan bilesiniz.

    Ve işittim ki: Feth eylediğin kalelerin mal ve erzakına Beytülmal için el koymuş ve askerlerine dağıtmamışınız. Bu fiile rızam yoktur. Beşte birine Beytülmal için el koyup diğer kısmını İslam askerine dağıtıp bölüştüresiniz. Zira o ganimet İslam askerinindir.

    Ve askerin ihtiyarlarını baban, ortancalarını kardeş ve küçüklerini oğulların yerine sayasın. Babanı hoş tutup ikramda bulunasın, kardeşlerine iyi bakıp saygı gösteresin, oğullarına da merhamet ve şefkat eyleyesin. Ve İslam askerine sıkıntı çektirmeyesin ve mâlik olduğun malını ve nimetini onlardan uzak tutmayıp dağıtasın ve askerin hazinesi yetmeyip sıkıntı çekersen bu tarafa bildiresin, Allahu Teâlâ'nın yardımıyla bin-iki bin kese göndermekten âciz değilim.

    Ve reâya (köylü, üretici) tâifesini altından kalkamayacağı vergilerle rencide etmeyesin. Bu husustan çok kaçınasın ki, bizim reâyamız rahat görünce küffâr reâyaları bizim tarafımıza, meyil ve teveccühleri bizim canibimize olur. O yörenin kasaba ve şehrinde oturan ümmet-i Muhammed fukarasını teftiş edip araştırarak sadakaya muhtaç kimse varsa onlara devlet hazinesinden gıda maddesi veresin. Zira fakirler, Hak Subhanehu ve Teala Hazretleri'nin makbul kullarıdır ve Müslümanların beytülmali (hazinesi), Allah'ın kullarının hakkıdır. Ve o taraflarda Peygamber Efendimiz'in evladından oturanlar varsa mukataât ve hazinelerden her birine günlük bir altın vazife tayin edesiniz ve onlara hiçbir şekilde sıkıntı çektirmeyesiniz.

    Ve kadı ve hakimlerin başı, fazilet ve kelam madeni Mevlânâ Mustafa'yı (Allah faziletini ziyade eylesin) ordu-yı hümâyunuma kadı atayıp göndermişizdir. Ulaşınca şer'-i şerife son derece itaat edip boyun eğerek kurallara riayette kusur işlemeyesiniz. "Alimler, peygamberlerin vârisleridir" hadis-i şerifiyle âmil olup riâyette kusur komayasınız.

    Ve bir insanı bir hizmete kullanmak istersen sakın önceki hâline güvenmeyesiniz. Nice kimseler vardır, eline fırsat geçmediği için zühd ve takvâ yoluna girmiş görünür ama fırsatı ele geçirdiğinde Nemrud ve Firavun kesilir. O kimseleri tekrar tekrar işle tecrübe etmeden hizmetine almayasın. Eğer ilk hali sonraki haline uygun gelirse istihdam edesin. Ve bazı kişiler vardır ki, gündüzü oruçlu, gecesi namazlıdır fakat onlar o kimselerdir ki, dünyaya meyil ve muhabbet edenlerdir. O tip insanlardan çok kaçınasınız.

    Ve sen dahi fâni olan nesneye gönül bağlamayasın. Ve bazı köyler ve yerler vakfetmek murâd etmişsin, Yüce Allah'a yemin olsun ki, istersen feth eylediğin bütün vilayetleri vakf et, indimde makbuldür. Ve benden sonra gelen padişahlar senin evlad ve neseplerinin hatırını rencide ederlerse Allah'ın ve meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun, hatta mahşer gününde davacıları olup onlara husumet ederim. İmdi: Ya Gâzi Bâli Bey, sen dahi atın yüğrükdür ve kılıcın keskin olup ve yiğidin yararları ve işbilir dilâverleri belleyesin ve her nereye yönelirsen atın yüğrük ve kılıcın keskin ve uğrun açık olup Hak celle ve alâ İslam dinine en faydalı olan işlerinde yardımcın ve kollayıcın ve elini tutan yâverin ola. Âmin, Seyyidü'l-mürselîn hakkı için."

http://www.zaman.com.tr/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=2023462
#538


Anandolu'ya gelen ilk Arap topluluklarından Mıhellemiler Mardin'de neredeyse Kürtler kadar nüfusları olduğu halde Süryaniler kadar ilgi gösterilmemesinden şikayetçi. Dışlandıklarını düşünen Mıhellemilerin ileri gelenleri "çantada keklik değiliz" diyor. İşte bilinmeyen yönleriyle Mıhallemiler:


Emrullah Öztürk'ün haberi

Türkiye Mıhallemileri ilk olarak Elvis Presley'in akrabası olarak tanıdı. Sonra Presley'in kızıyla evlenmiş olan Michel Jackson'ın ölümü üzerine mevlüt okutmalarıyla yeniden gündeme geldiler. Ancak Mıhallemilerin ileri gelenleri böyle tanınmaktan pek memnun değil. Çünkü Mıhallemiler kadim bir tarihe sahip Mezopotamya'da önemli bir yerdeler. Bugün 25 kadar Arap köyü bulunan Mardin'de sayıları 300 bini bulan Mıhallemi yaşıyor.

Tarihi geçmişleri çok eskilere dayanan ve Güneydoğu'nun önemli bir parçası olan Mıhallemiler, bugüne kadar haklarında yok denecek kadar az miktarda araştırma yapılmış topluluklardan biri.

Mardin'de Mıhallemilerin bazı ileri gelenleriyle yaptığımız görüşmede Mıhallemilerin tarihi ve bugüne dair yaşadıkları temel sorunlar üzerine konuştuk.

LEHÇELERİ KUR'ANI KERİM'İN YAZILMIŞ OLDUĞU LEHÇEYE YAKIN

Mıhallemilerin rahatsız olduğu asıl konu, soyları hakkında ortaya atılan bir takım spekülasyonlar. Bazı Batılı kaynaklarda Mıhallemiler Kürt veya Arapça konuşan Kürt, bazılarındaysa ırken de mezhep olarak da Süryani oldukları yönünde iddialar yer alıyor. Kökenleri hakkında çeşitli kaynaklarda farklı görüşler ileri sürülse de kendileri de bir Mıhallemi olan Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi sekreteri Abdulbaki Bozkurt ve Eğitim-Bir-Sen Midyat Şube Başkanı Abdulkadir Altay Mardin'de yaşayan Mıhallemilerin kendilerini Arap olarak tanımladıklarını söylüyor.  "Mardin'in İslamlaşması" üzerine bir yüksek lisans tezi ve bir de Mıhallemelilerle ilgili doktora makalesi bulunan Bozkurt, konuştukları dilin de Kur'an-ı Kerim'in yazılmış olduğu Hicaz lehçesine en yakın lehçelerden biri olması bunun en güçlü kanıtı olduğu görüşünde. Yüksek lisans tezinde bugün Mezopotomya olarak bilinen Fırat ve Dicle arasındaki bölgeyi El Cezire olarak adlandıran Bozkurt, Mezopotamya adını eski Yunanlıların, El Cezire'yiyse Arapların kullandığını belirtiyor.



"Mardin'de sadece Mıhallemiler yok" diyor Bozkurt ama bölgeye ilk gelenlerin Arap kabileler olduğunu iddia ediyor. O zamanki isimleri Beni Rebia olarak geçiyormuş. Mıhallmiler de o kabilenin bir alt koluymuş.

İLGİ BEKLİYORLAR

Bugüne kadar Türkiye'yi vatanları bilmiş olan bu topluluk devletten biraz ilgi bekliyor. Son dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik projelerde olsun, yeni Anayasa çalışmaların da olsun kendilerinin de hesaba katılmalarını istiyorlar. Çünkü bölgede Kürt ve Süryaniler kadar onlar da kendilerini söz sahibi olarak görüyor.

VATAN SEVGİSİ ÜLKÜCÜDEN DAHA FAZLADIR

Mıhallemiler'in kendilerini bir MHP'liden daha vatanına bağlı hissettiğini dile getiren Bozkurt, "Mıhallemi yürekten ülkesini savunur. Vatan sevgisi bir ülkücüden de daha fazladır" diyor.

ÇANTADA KEKLİK DEĞİLİZ

Batı'daki Güneydoğu'da algısının sanki herkes aynıymış gibi olduğuna dikkat çeken Bozkurt, hükümeti de şu cümlelerle sitem de bulunuyor:
Hükümette de sanki bu bölgenin bir tek temsilcisi birileriymiş gibi algı var. Toplumun farklı kesimlerinin de görüşlerinin alınmasın faydalı olur. Araplar çantada keklik gibi görülmesin. Geçtiğimiz genel seçimlerde Muhammer Güler'i Midyat'tın Söğütlü beldesinde ağırladık. Kendilerinden okul için söz aldık ancak üzerinden kaç yıl geçmesine rağmen hala bir şey yapılmış değil. Şu an oradaki okulun halini gidin görün. 1938 yılına yapılmış bir okulda eğitim görülüyor."

ARAPLAR DA UYANIŞ VAR

Bozkurt, Mardin'in içerisinde yaşayan Arapları da pasif oldukları için eleştirmeden geçmiyor. "Ön plana çıkmayı sevmezler. Ama bizi de idare etsinler, derler" diyor. Ama son dönemde bölgedeki bazı gelişmelerin etkisiyle Araplarda bir uyanış olduğuna da dikkat çekiyor.

DIŞLANDIKLARINI DÜŞÜNÜYORLAR

Altay ise yerel bazda çok fazla siyasi pozisyonları olmadığı ve lobi faaliyetlerinde bulunmadıkları için dikkate alınmadıklarını kaydediyor. Altay'a göre Araplara devletin sadık elemanı, sistemin uşakları olarak bakılıyor. Dışlandıklarını ifade eden Altay, "Doğu'dan Batı'ya gittiğimizde potansiyel Kürt şeklinde değerlendirilir. Araplar ne kendilerini Türk olarak tanımlayabiliyor ne de Arap olarak aidiyet duygusundalar" diyor.

Araplar çözüm odaklı hareket etme gibi yapıları var. Ne sistemle ne gruplarla çatışmaya girmişlerdir.

SİYASİ ANLAMDA ARAPLAR TEMSİL EDİLMİYOR

Altay, Mardin'de yüzde 30-35 civarında çeşitli Arap grupları olduğunu ancak buna rağmen siyasi anlamda Arapların temsil edilmediği düşüncesinde. "Etnik azınlıklarla ilgili programlarda Süryaniler sürekli dikkate alınıyor. Ama biz asli unsur olarak gördüklerinden midir bilmiyorum ama bizler davet edilmiyoruz" diyor.

KÜLTÜRLERİNİ YAŞATMAYA ÇALIŞIYORLAR

Midyat'ta yaşayan Altay, modernizm karşısında kendi kültürlerinin yok olmaması için de yoğun bir uğraş veriyor. Kurdukları www.haldeh.com adıyla kurdukları internet portalında ne yedikleri, ne içtiklerine kadar Mıhallemilerle ilgili her şeye ulaşmak mümkün.

YÖRESEL YİYECEKLER

Midyat'ta kışları çok soğuk geçtiği için yöre halkının kışlık yiyeceğini önceden hazırlamak zorunda olduğunu belirten Altay, "Güneydoğu'da kültür halini almış "Dırmala" yani kışlık et ihtiyacının önceden beslenen hayvanların kesilerek karşılanması geleneği Arap köylerinde de geçerli. Kesilen hayvanların eti tuzlanarak söğüt dallarından yapılmış büyükçe sepetlerde (gerzel) saklanır. Kış günlerinde çayır çayır yanan sobanın üstüne konan tencelerde ağır ağır pişen tuzlu etin tadına doyum olmaz" diyor. Yörede üzüm önemli bir besin kaynağı. Kış için "Mazruvna" adı verilen üzümün şırasından "Havdel"  ve "Hariye" adı verilen pestil ile  "Matbah" yani pekmez yapılıyor.



Bölgede en çok tüketilen temel besin maddelerinden biri de bulgur. Kışa hazırlıklı girmek zorunda olan her vatandaş bulgurunu önceden hazırlamak zorunda. Bulgur "metfune" denilen kış türlüsünden "şembureke" adı verilen böreğe kadar her yemekte kullanılıyor.



GELENEKLERİ

Mışreqê

Gelenek ve göreneklerine son derece önem veren Mıhallemiler, işleri kışın genellikle olmadığı için bu dönemi kış eğlenceleriyle geçiriyor. Bu eğlencelerden birisi de "Mışreqê" adı verilen güneşli kış günlerinde, rüzgar almayan bir yerde güneşlenme ve sohbet etme günleri. Burada anlatılan olaylar ve hikayeler bölge insanın kültürünün özünü oluşturuyor. Yaşlıların tartışmalarında kullandıkları dil mecaz anlatımlar ve deyimlerden meydana geliyor. Ağır bir edebi dil varmış bu sohbetlerde.

Helle

Kışın karlı havalarda "Helle" denilen karda sürek avı geleneği var. Silahsız yapılan bu avda meşe ağacından yapılmış kalın sopalar kullanılıyor.

Batıl inançları

Bazı batıl inanışlar genellikle israiliyattan gelme ve batıl bazı hurafelerse kötü bir durumun ortaya çıkmasını engellemek için söylenmiş. İşte birkaç örnek:

-Faydalı olanlar-

-"Yere tuz dökmeyin, ahîrette göz kapaklarınızla toplayacaksınız" ("le bızzun ıl mılh kele fıl ehrê tıt lımmuhu bı ıcfen 'ayneykın") söylentisi. Bunun nedeni eskiden tuzun çok zor bulunması ve tuzun israfını önlemekmiş.

- Tencereden yemek yemeyin yoksa düğününüzde yağmur yağar (Li yekıl mın matbahiyê, ti hıt fı kırru (de'vıtu) matar) Bu ifade, yemek yeme adabına uymayanlar için söylenmiş

-Zararlı olanlar-

-Çarşamba günü yıkanılmaz (banyo yapılmaz) cin çarpar.

-"Ekmeği ters bırakmayın, günahtır." söylentisi.

- Kertenkeleye bakmanın sevapları götürdüğüne inanılması

MAĞARA CAMİ

Yöredeki en eski camiyse Ulu Cami adıyla bilin Mağara Cami. Mağara isminin verilmesinin nedeni caminin kayanın yontulması sonucu mağara tarzında yapılmış olması. Yazların kavurucu sıcağından, günün yorgunluğundan kurtulmak ve evin kalabalık ortamından kaçıp sığınılacak huzur verici, serinletici, sakin ve ideal yer bu kutsal mekândır.



BU KÖYLERDE HASTALIKLARA PEK RASTLANMAZ

Sarıkaya (Haldeh) köyünde doğmuş büyümüş ve şu anda yurt dışında eğitimini sürdüren Hüseyin Bekir Ali'nin şu sözleri yöredeki yaşamı biraz olsun özetliyor: Temiz hava ve su, köyün çok önemli zenginliklerindendir. Bu nedenle hastalıklara pek rastlanmaz.  Bu köyde öyle insanlar tanırım ki yüz yılı aşmış yaşlarına rağmen ne doktor yüzü görmüş ne de ilaç içmiştir. Çünkü doğal beslenirler. Besinlerinde kimyasal katkılar yoktur. Köy insanları o kadar hareketlidir ki bedenleri çok kuvvetlidir.

http://www.haber7.com/tarih-ve-fikir/haber/959586-anadolu-araplari-mihallemiler-ilgi-bekliyor
#539


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İsrail ve ABD'nin baskı ve ısrarına rağmen "üye olmayan gözlemci" statüsü için girişimde bulunan Filistin'in başvurusunu kabul etti.

Bağımsız Filistin devletinin kurulması için on yıllardır verilen mücadelede tarihî bir adım olan oylamada, 193 üyeden 138'i Filistin'in başvurusuna kabul oyu verdi. Batı Şeria'da binlerce Filistinli oylamayı dev ekranlardan takip etti. Oylama sonucunun belli olmasının ardından Filistin lideri Mahmud Abbas'ı ilk tebrik eden, Başbakan Tayyip Erdoğan oldu.

Üye olmayan gözlemci devlet statüsü, BM'de tam üyelikten bir önceki aşama.  Oylamanın ardından Filistinliler, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) başvurma hakkını elde etti ve isterlerse bazı uluslararası kurullara üye olabilecek. Vatikan da BM'de üye olmayan gözlemci devlet statüsünde temsil ediliyor. Özellikle UCM üyeliğinin, Filistin topraklarındaki keyfî uygulamaları nedeniyle İsrail'i endişelendirdiği belirtiliyor. Dünkü oylama ayrıca Filistin siyasetinde de son dönemde kredi kaybına uğrayan El Fetih ve Devlet Başkanı Abbas için siyasî kazanım olarak görülüyor. Filistin Lideri Abbas, Genel Kurul'a hitap ettiği konuşmasında üye devletlerden Filistin'in 'doğum belgesine' onay vermelerini istedi.

    Filistin'in başvurusuna 9 ülkenin ret, 41 ülkenin ise çekimser oy verdiği tarihî oylamada BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinden Rusya ve Çin, kabul oyu verdi. Avrupa ülkelerinden de İspanya, Belçika, Avusturya, İsviçre gibi kritik ülkeler Filistin'in başvurusuna destek veren ülkeler içinde yer aldı. Almanya daha önce ret olarak açıkladığı oyunu çekimser olarak değiştirdi. Filistin'in başvurusuna Filistin ile İsrail arasında yapılacak barış anlaşmasında ilerleme kaydedilmesini yavaşlatacağı gerekçesiyle karşı çıkan ABD ve İsrail ise kabul edileceği büyük ölçüde belli olan başvurunun uluslararası camiadan aldığı desteğin sınırlı kalması için oylama saatine kadar çabaladı. İki ülke, Filistin'i de başvurusunu geri çekmeye ikna etmek için maddî tehditlere başvurdu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, bunun ABD'nin Filistinlilere verdiği ekonomik desteğin kısılmasına yol açabileceğini tekrarladı. İsrail de Filistinliler adına topladığı gümrük vergilerinin önemli bir bölümünü vermeyebileceğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da "İki devletli bir çözümün yolu New York'tan değil, Kudüs ve Ramallah'tan geçer." dedi.

    Dolaylı da olsa egemen bir Filistin devletinin tanınması anlamına gelen tarihî karar, yine Filistin davası için büyük önemi olan bir günün yıldönümünde alındı. Bundan tam 64 yıl önce Kasım ayının 29'unda Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda İngiliz mandası altında Filistin toprakları üzerinde İsrail ve Filistin'den oluşan iki devletin kurulmasının onaylandığı gündü. Filistinliler, bu bölünme sonrasındaki 64 yıl içinde topraklarının üçte ikisini daha kaybederek Gazze ve Batı Şeria'ya sıkışmış, Lübnan, Suriye, Ürdün topraklarında mülteci olmuştu.



Evet, Hayır ve Çekimser yönünde oy kullanan ülkelerin oranı;

YES (Y) 'Evet' Oyu Kullanan: 138
NO (N) 'Hayır' Oyu Kullanan: 9
ABSTAIN (A) 'Çekimser' Oy Kullanan:41

http://www.haber7.com/dunya/haber/958341-filistine-evet-ve-hayir-diyen-ulkeler
#540
Adli Tıp Kurumu'nun, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın naaşı üzerinde yapılan incelemede, dışarıdan verildiği kesin olan 4 zehirli madde tespit etmesi geniş yankı uyandırdı.

Bazı çevrelerin 'zehirler topraktan yağ dokusuna karıştı. Dışarıdan verilmedi.' iddialarını ise Adli Tıp'ın hassas çalışmaları yalanlıyor. Özal'ın naaşında çıkan zehirlerin topraktan karışma ihtimaline karşı uzmanlar mezarın 40 cm yakınındaki toprak kütlelerini de çeşitli incelemelere tabi tuttu, zehir taramasından geçirdi. Dışarıdan verilen zehirlerin hiçbirinin topraktan olmadığı sonucu ortaya çıktı. Uzmanlar ayrıca zehir bulgularını naaşı çürümeyen Özal'ın organ ve dokularında tespit etti. 19 yıl sağlam kalan karaciğer, beyin, ince bağırsak gibi bölümlerinde zehirler tespit edildi. Ayrıca örneklerini inceleyen uzmanlar farklı ekiplerle birbirinden habersiz doğrulamalar yaptı. Sonuç yine aynı çıktı.

Özellikle toksik sınırın 10 kat fazlası bulunan böcek öldürücü DDT, karaciğer ve ince bağırsakta tespit edildi. Aradan geçen bunca zamana rağmen oranın fazla çıkmasıyla ilgili, "Oran bunun kat ve kat daha fazlası olabilir. Zamanla zehirdeki değişiklikler bu oranı düşürmüş olabilir." değerlendirmesi yapılıyor. Bu da şu anlama geliyor: "Özal en fazla bir iki gün içinde ya da miktarın çokluğuna bakarsak yere yığıldığı sabahın saatler öncesinde zehirlendi. Diğer verilen zehirler ise zamanla vücudunu yıktı."

(Cihan)
http://www.haber7.com/guncel/haber/956537-ozalda-zehirler-en-hassas-organlardan-cikti