Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#541


4. Yargı Paketi Bakanlar Kurulu'na sunuldu. Vatandaş, tüm kamu hizmetlerini anadilinde alabilecek. Vicdani reddin önü açılacak. İşkence suçları için zamanaşımı olmayacak.

Yargı reformunda dördüncü paket hazır: Avukat ile savcı mahkemede aynı hakları kullanacak, İşkence suçlarında zaman aşımı geçerli olmayacak, Askeri mahkemelerin verdiği kararlar için yeniden yargılanma yolu açılacak, Kamu hizmetlerine Kürtçe erişim mümkün olacak, vicdani ret komisyon kararına bağlı olarak uygulanacak.

Hükümet, "4. Yargı Paketi" üzerinde uzun süren hazırlığını tamamladı. Bakanlar Kurulu'na sunulan pakette, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki davalarda Türkiye'nin ceza almasını önleyecek düzenlemeler var. Avukat ile savcıların mahkemede aynı haklara sahip olması, işkenceye zaman aşımının kaldırılması, evlenen kadının kızlık soyadını kullanabilmesi gibi dikkat çekici hükümler yer alan pakette kamu hizmetlerine anadilde erişim ve vicdani ret gibi dev adımlar var.

2 BİN 404 KARARA GÖRE REFORMLAR: Paket, özellikle AİHM'in Türkiye aleyhine aldığı 2 bin 404 ihlal kararı doğrultusunda hazırlandı. Yeni reformlarla devletin AİHM'de mahkum olmasının önüne geçilecek.

Star Gazetesi'nin haberine göre, işte paketten öne çıkanlar:

DEVLET KÜRTÇEYİ HER ALANDA KONUŞACAK: Kürtçe TV kanalı ve seçmeli derslerden sonra devlet her alanda Kürtçe konuşmaya hazırlanıyor.

Paketle vatandaşların anadillerinde kamu hizmetlerine erişimleri sağlanacak. Başbakanlık'ta hazırlanan değişiklik, Türkçe verilen kamu hizmetlerinin vatandaşın ana dilinde çeviri yoluyla sunulması şeklinde olacak ve kamudaki tüm alanları kapsayacak.

Müzelerden karakollara, PTT'den itfaiyeye her alanda vatandaşa Kürtçe çeviriyle hizmet sunulacak. İsteyen vatandaş vergi dairesinde vergisini Kürtçe konuşarak da ödeyebilecek. Anadilde kamu hizmetlerine erişim adımları nüfus yoğunluğu ve taleplere göre atılacak. Özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde Kürtçe tercüme için tercüman istihdamı da mümkün olacak. Anadilde kamu hizmeti erişimi düzenlemesiyle, son yıllarda özellikle doğu illerinde bazı vali ve emniyet müdürlerinin fiili uygulamaları yasal güvence altına alınarak genele yayılmış olacak. Son olarak Diyarbakır sokaklarında ara sokakları dolaşan polis ekipleri, kimlik kontrolü esnasında sokakta oturan kadınlara "Çawani başi (Nasılsınız iyi misiniz?)" diye seslenerek Kürtçe diyalog kurmuştu. Vatandaşı memnun eden bu uygulamalar yaygınlaştırılacak. Başbakanlık'ta hazırlanan çalışma, resmi dil konusunda tek dilli net bir yaklaşım ortaya koyuyor.

VİCDANİ RET: Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesinde sürekli Türkiye'nin başını ağrıtan 'vicdani red' konusuna da yeni yargı paketiyle nokta koyulacak. Taslak yasalaşırsa 'vicdani red' talebinde bulunan kişinin yaşantısı, dünya görüşü ve toplum içindeki davranışları belirlenen komisyonca araştırılacak ve komisyonun vereceği karar doğrultusunda talebi kabul veya reddedilecek.

MÜKERRER CEZAYA SON: Askeri yargıda da AİHM kararları yeniden yargılama nedeni sayılacak. AİHM, vicdani ret iddiasıyla askere gitmeyen kişilere, aynı suçtan defalarca hapis cezası verilmesini 'ihlal' saymıştı. Bu kapsamda asker kaçaklarına ancak bir kez hapis cezası verilmesi, para cezaları öngörülmesi gündemde. Yeni düzenlemeye, yurt dışındaki örnekler incelenerek karar verilecek.

"SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ" GELİYOR: AİHM'in Türkiye'yi en fazla mahkum ettiği şikayetler arasında yer alan tutuklama ve tahliyeler konusu da yeniden düzenleniyor. Yeni paketle, "silahların eşitliği" prensibi işletilecek. Sanıkların tutukluluğa itirazına karşı savcının 'tutuklu kalsın' görüşü ve gerekçeleri, 'silahların eşitliği' kapsamında artık savunma avukatına da bildirilecek. Avukat ile savcılar, mahkemelerde aynı hakları kullanacak. Böylece avukatın da savcının görüşüne itiraz imkanı olacak. Böylece, tutuklamalara karşı da etkin bir itiraz mekanizması gelecek. Tahliye talebi için yapılan müracaata karşı savcı mütalaası sanık avukatlarına verilecek ve avukatların bu mütalaaya karşı beyanlarının alınması güvence altında olacak.

UZUN TUTUKLULUĞA SON: Yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılacak. Ayrıca mahkeme kararlarının uygulanmaması veya geç ya da eksik uygulanmasının önüne geçilecek. Böylece uluslararası arenada uzun tutukluluk süreleri ve tahliye taleplerine ilişkin sorunlara çözüm bulunması öngörülüyor.

YENİDEN YARGILAMA: AİHM'de "etkili soruşturma yapılmadığı" kararı verilen davalar yeniden açılacak. Dink cinayeti ile birçok faili meçhul ve işkence davaları da bu kapsama girebilecek.

İŞKENCEDE ZAMANAŞIMI OLMAYACAK: Paket yasalaşırsa, işkence suçlamaları karşısında zaman aşımı işlemeyecek. "İnsanlığa karşı işlenen suçlar" kapsamında değerlendirilecek. İşkence fiilini işleyenlere soruşturma açılması için zamanlama sınırlaması ortadan kaldırılacak.

TERFİLERE YENİ KRİTER: Hakim ve savcıların tayin ve terfilerinde en önemli kriter, baktıkları soruşturma ve kovuşturmalar olacak. Yargılama süresinin kısalığı, davaların uluslararası kriterlere uygunluğu da terfilerde değerlendirilecek.

'DOKUNULMAZLIK' ZIRHINA YENİ DÜZEN: Kamu görevlilerinin adam öldürme, kasten yaralama, işkence gibi suçlardan soruşturulmasında izin şartı da olmayacak.

ASKERİ YARGI DA HEDEFTE: Paketle birlikte, askeri mahkemelerin verdiği kararlar için de yeniden yargılanma yolu açılıyor. Süreç, sivillerin durumuyla benzer işletilecek. Diğer mahkemelerde olduğu gibi askeri mahkemelerde de insan hakları ihlalleri ile ilgili durumlarda yeniden yargılama mümkün olacak.

KADINA 'KIZLIK SOYADI' HAKKI: Kadınların evlendikten sonra kendi kızlık soyadını, eşinin soy ismi olmadan kullanma izni de pakette yer alacak. Mevcut mevzuatta, kadınlar ancak eşinin soyadıyla birlikte kendi soyadlarını kullanabiliyor.

BASIN DAVALARINA FREN:Paket, basın davalarıyla ilgili de yeni bir dönem başlatacak. Basın mensuplarına açılacak davalarda 'somut olgu' aranacak.

ŞİDDET KRİTERİ: Düşünce, ifade ve vicdan özgürlüğünün sınırları genişletilecek. Terör suçlarında 'şiddet' kriteri esas alınacak. 'Propaganda' tanımı 'ifade özgürlüğü' kapsamında yeniden yapılacak. 'Terör propagandası' veya 'suç ve suçluyu övme' değerlendirmelerinde yeni kriterler getirilecek. Türklüğe hakareti düzenleyen TCK'nın 301. maddesinde eleştiri sınırının genişletilmesi, hapis yerine para cezası öngörülmesi gündeme gelebilecek.

HER GÖSTERİ SUÇ SAYILMAYACAK: Toplantı ve gösteri yapma, dernek kurma özgürlüğü sınırları genişletilecek. AİHM en son, 2000'de gözaltına alınan Murat Çelik davasında 'işkence ve kötü muamele' ile 'toplantı ve dernek kurma özgürlüğünün ihlali' nedeniyle, Türkiye'yi 13 bin avro tazminata mahkum etmişti.

KAMULAŞTIRMA BEDELİ FAİZİYLE HEMEN ÖDENECEK: Özellikle kamulaştırma davalarında gayrimenkul bedellerinin ödenmemesi, geç ödenmesi veya uzun sürede ödenmesi nedeniyle gecikme faizi işletilmemesi sorunları ortadan kaldırılacak.

İÇ HUKUK YOLLARI AÇILDI

Türkiye, şikayetlerin AİHM'e gitmeden çözülmesi için yeni iç hukuk yolları açmaya başladı. Eylül 2012'den itibaren Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu açıldı. İkinci iç hukuk yolu olan 'tazminat komisyonu' kurulmasına ilişkin yasa da TBMM Genel Kurulu'na gelecek. Tazminat komisyonu, AİHM'de Türkiye aleyhine yapılan 16 bin başvurudan 'uzun yargılama süresi'ne ilişkin 3 bin 500 dosyayı etkileyecek. AİHM, "yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı, mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği" iddiasıyla yapılan bu başvuruları bu komisyonda çözmesi için Türkiye'ye bir yıl süre verdi. Pilot dosyalarda Türkiye tazminat ödeyerek çözüm sağlarsa, AİHM bu yöntemi yeni bir 'iç hukuk yolu' olarak kabul edecek ve 3 bin 500 dosyayı Türkiye'ye iade edecek. Yasayla kurulacak 5 kişilik komisyon, kararını en geç 9 ay içinde verecek, tazminatlar da 3 ay içinde ödenecek.

http://www.haber7.com/guncel/haber/957031-iste-4-yargi-paketinde
#542
İstanbul Barosu Başkanlığı ile Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi işbirliği ile çeşitli tarihlerde "Spor Hukuku Sertifika Programı" gerçekleştirilecek.

İstanbul Barosu avukatları ve stajyerlerinin ücretsiz katılabileceği ve altı kur halinde düzenlenen programın ilki 8-9 Aralık 2012 tarihlerinde uygulanacak. Programın ikincisi 15-16 Aralık 2012, üçüncüsü 5-6 Ocak 2013, dördüncüsü 12-13 Ocak 2013 tarihlerinde gerçekleştirilecek.

Programı kesintisiz olarak izleyen katılımcılara sertifika verilecek.

Son başvuru tarihi 05 Aralık 2012

Başvuru İçin:

Av. Mehmet Uzer - İstanbul Barosu Spor Hukuku Komisyon Başkanı - uzerhukuk@gmail.com

Av. Songül Göreci - İstanbul Barosu Spor Hukuku Komisyon Başkan Yardımcısı - songulgoreci@hotmail.com

#543


Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan için 'bizi yaratan' ifadesini kullanan BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, dini aşağılayan ifadeler kullandı.

BDP'li bir grup kadın, kadına şiddet uygulanmasına karşı çıkan bir eylem düzenledi. Türkçe ve Kürtçe sloganlar atarak, BDP il binasından İnönü Parkı'na kadar yürüyen kadınlar, terör örgütü elebaşı için özgürlük istedi. Buradaki basın açıklamasında Aydoğan, dünyada ve Türkiye'de kadınların üçte birinin eşlerinden veya erkek yakınlarından şiddet gördüğünü kaydetti. Toplumda şiddetin bir şekilde meşrulaştırılmak istendiğini ileri süren Aydoğan, "Dinimizde 'kadının omzunda, boynunda şeytan yuva yapar, 15 günde bir o yuvayı dağıtmak gerekir' deniyor. Yani, 15 günde bir kadının omzunda, yuva yapan şeytanı dağıtmak için, şiddet uygulamak ve dövmek gerekir' deniliyor. Biz kadınlar, bu tür şiddetin meşrulaştırma politikalarına karşıyız." diye konuştu.

Kürt sorununun acilen çözülmesini isteyen Aydoğan, "Çözüm için biz kadınlar; Kürt kadınları, bizi yaratan, bizi bugünlere getiren, bizi özgürleştiren '
sayın Öcalan'nın özgürlüğünü talep ediyoruz. Sayın Öcalan özgür olmadan, Kürt kadının özgür olamayacağını burada hep birlikte ifade ediyoruz. Bu nedenle çözümün yolu İmralı'dan geçer." şeklinde konuştu. Polisin güvenlik tedbirleri aldığı eyleme katılan kadınlar, Aydoğan'ın açıklamasından sonra dağıldı.

http://www.haber7.com/siyaset/haber/956423-bdpli-aydogandan-dine-hakaret
#544


ERHAN ÇAÇAN - İSTANBUL

Sigara sadece insan bedenine zarar vermekle kalmıyor; evleri, otlakları, ormanları da küle çeviriyor.

İstanbul İtfaiyesi'nin 2012 yılı 9 aylık verilerine göre şehir sınırları içinde meydana gelen 20 bin 329 yangından 10 bin 206'sı sigaradan kaynaklandı. Sigarayı; elektrik kontağı, baca, çocukların ateşle oynaması, ütü, ocaklar, kıvılcım sıçraması ve soba takip ediyor. İstanbul'daki evler, işyerleri, çöplükler ve orman arazilerini de kapsayan bu rakamların, Türkiye genelindeki yangınlar için de benzer sonuçları gösterdiği belirtiliyor. Raporda, yangın vakalarının en sık yaz aylarında yaşandığı, sıcak havalarda sigaradan dolayı kuru otların ve çöplerin kolayca alev aldığı vurgulanıyor. Bu duruma dikkat çeken uzmanlar, sigara içenleri, sönmemiş izmaritleri rastgele etrafa atmamaları konusunda uyarıyor.

Sigara sadece insan bedenine zarar vermekle kalmıyor; evleri, otlakları ve ormanları da küle çeviriyor.İstanbul İtfaiyesi'nin 2012 yılı 9 aylık verilerine göre şehir sınırları içinde meydana gelen 20 bin 329 yangından 10 bin 206'sı sigaradan kaynaklandı. Yangın çıkış sebepleri arasında açık ara önde giden sigarayı elektrik kontağı (3 bin 714), baca (1.134), çocukların ateşle oynaması (1.053), ütü ve ocaklar (893), kıvılcım sıçraması (665) ve soba (146) takip ediyor. İstanbul'daki evler, işyerleri, çöplükler ve orman arazilerini de kapsayan bu rakamların, Türkiye genelindeki yangınlar için de benzer şekilde sonuçlar gösterdiği belirtiliyor. İstanbul İtfaiye Daire Başkanı Ali Karahan ise yaptığı yazılı açıklamada sigaradan kaynaklanan yangınların önceki yıllara oranla azaldığını kaydetti. 2008 öncesi verilerin yüzde 50-65 arasında değiştiğini vurgulayan Karahan, Sağlık Bakanlığı'nın 2009 yılından bu yana dumansız hava sahası ile ilgili yaptığı çalışmalara dikkat çekti. Bu projelerin itfaiyenin de gündeminde olduğunu belirtiyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) yangın uzmanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, sigaranın özellikle yaz aylarında otlaklarda ve çöplüklerde çok kolay yangına sebep olduğunu hatırlatıyor. Kılıç, bir yerde herhangi bir enerjinin, yangın oluşumunda tetikleyici sebep olmadığında burada sigaranın ön planda olduğunu kaydediyor. Kılıç, en çok açık arazide sorunla karşılaşıldığını şu sözlerle ifade ediyor: "Seyir halindeyken araba içinde sigara içen vatandaşlar, sönmemiş sigarayı rastgele etrafa atıyor. Bu ise çevre yangınlarına sebep oluyor." Kimi tiryakiler, yakılmış sigarayı ahşap, plastik veya bez gibi yanıcı zeminlerde unuturken kimisi de sigara közünü düşürüyor. Bunun sonucunda yangının hissettirmeden çabucak çıkabildiğini dile getiren yetkililer, ayrıca bazı kişilerin elinde sigara ile uyuyakaldığını dile getiriyor. En son Beşiktaş Yıldız Mahallesi'nde sigaradan çıkan bir yangına şahit olduklarını aktaran Kılıç, "2. katın balkonunda yangın oldu. Sebebini araştırırken, üst katta sigara içen kişinin izmariti aşağı attığını ve bunun da balkona düşerek yangına sebep olduğu kanısına vardık." diyor.         

ELİNDE SİGARAYLA UYUYANLAR EVİNİ YAKIYOR

Türkiye Yangından Korunma Derneği Başkanı İsmail Turanlı, elinde sigara ile uyuyakalan veya sarhoş halde sızan kişilerin yangına sebep olduğunu söylüyor. Turanlı, ayrıca fabrika depolarında, yanıcı ve parlayıcı maddelerin bulunduğu yerlerde sigara içenlerin de yangına yol açtığını kaydediyor.  Sigara közlerinin düşeceği yerlere dikkat çeken Turanlı, "Özellikle sigara içildiğinde mutlaka söndüğünden emin olunmalı. Nasıl olsa söner deyip çöpe atılmamalı." diye konuşuyor. Yanan yerin türüne göre ise sırasıyla ot, konut, çöp, karayolu taşıtı, çöp konteyneri ilk sırada yer alıyor. Söndürülmeden çöplere ve otluk alana atılan sigara izmaritleri yine buralarda çıkan yangınların en önemli nedenleri arasında yer alıyor.

http://www.zaman.com.tr/anasayfa/yanginlarin-yuzde-50si-sigaradan/2014031.html
#545


ERCAN BAYSAL   -   11 Kasım 2012 
Türkiye, ekonomik istikrarı yakalasa da bir türlü vergi dağılımındaki adaleti sağlayamadı.

Birçok ülkede vergi, kazanandan alınıyor, Türkiye'de ise vergi yükü dar gelirlinin sırtında. Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi gibi tüzel ve gerçek kişilerin gelirinden alınan dolaysız verginin payı gelişmiş ülkelerin çok altında. Buna karşılık harcamalar üzerinden alınan ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilerin payı ise oldukça fazla. Türkiye'de asgari ücretli de, çok zengin biri de akaryakıt aldığında yüzde 70 oranında vergi ödemek zorunda. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 47,7. Bu oran sosyal güvenlik primlerinin çıkarılması halinde yüzde 60'ı buluyor.

Buna karşılık harcamalar üzerinden alınan ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilerin payı ise oldukça fazla. Türkiye'de dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 47,7. Bu oran sosyal güvenlik primlerinin çıkarılması halinde yüzde 60'ı buluyor. Dünyanın bir numaralı ekonomisi Amerika'da ise dolaysız vergilerin payı yüzde 95, Fransa'da yüzde 79, Kanada ve Japonya'da ise yüzde 80'in üzerinde. Bu oran Türkiye'de yüzde 52.

Akaryakıt ve sigaranın yanı sıra temel tüketim maddeleri içinde Türkiye'de düşük gelir grubundaki ile yüksek gelir grubundakiler aynı oranda vergi ödüyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in geçtiğimiz günlerde bütçe sunuş konuşmasında, dolaylı vergilerin yüksekliğinden çok, dolaysız vergilerin yeterli düzeyde olmadığına dikkat çekiliyor. Şimşek, "Sosyal güvenlik primlerinin de dahil edildiği OECD sınıflandırmasına göre Türkiye'de dolaysız vergilerin GSYH içindeki payı yüzde 13,5 ile yüzde 22,8'lik OECD ortalamasının 9,3 puan altındadır." bilgisini veriyor. Bakan Şimşek uzun vadede amacın vergi tabanını genişleterek, dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının artırılması olduğuna dikkat çekiyor. Bu kapsamda Maliye'nin kayıtdışı ile etkin mücadeleye yönelik çalışmaları devam etse de özellikle kaçak sigara ve akaryakıtta başarılı olunduğunu söylemek fazlaca mümkün değil. Halen sokaklarda 2-3 liraya sigara satılırken, şehirler arası yollarda kaçak motorin ile birlikte 10 numara yağın satışının önüne geçilebilmiş değil.

Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan 2013 bütçesinde açığın yılın tamamında 34 milyar lira olması öngörülüyor. Bütçe giderleri 404 milyar lira olurken, harcamalar 370,1 milyar lirayı bulacak. Bu yıl sonu için 279 milyar lira olarak öngörülen vergi gelir tahmini gelecek yıl için 318 milyar liraya çıkarıldı. Vergi gelirlerinin dağılımına bakıldığında ise en yüksek artış Özel Tüketim Vergisi'nde (ÖTV) görülüyor. Gelecek yıl Maliye, 12 milyar liralık ilave ÖTV gelir artışı hesaplıyor. Bunun önemli bir kısmı kısa süre önce yapılan akaryakıt ve otomotive yönelik vergi düzenlemeleri ile yılbaşında sigaraya gelecek olan zamdan karşılanacak. 2013 yılında gelmesi beklenen yeni zamlar ile birlikte vergideki adalet sisteminin daha da zedeleneceği belirtiliyor.

http://www.zaman.com.tr/ekonomi/turkiye-vergiyi-dar-gelirliden-dunya-kazanandan-topluyor/2014056.html
#546
Ergenekon sanığı CHP Milletvekili Mehmet Haberal kendisini tahliye etmeyen hakimlere açtığı davayı kaybetti. Yargıtay Haberal'ın 9 Hakim'den istediği tazminat talebini reddetti.

Ergenekon sanığı CHP Milletvekili Mehmet Haberal 'a Yargıtay 'dan kötü haber geldi. Haberal, kendisini tahliye etmeyen hakimlere açtığı davayı kaybetti.

Mehmet Haberal'ın 9 hakim aleyhinde açtığı davada Yargıtay daha önce tazminata hükmetmişti. Ancak bu karar kamuoyunda hukuk skandalı olarak değerlendirdi. Ancak 2010'daki referandumda yasa değişip davalar devlete yönlendirilince tazminat kararını veren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, davayı reddetmişti.

Haberal bu karara itiraz etmiş ve ikinci kez dava açmıştı. Sonuçlanan davadan ret kararı çıktı. İtirazı dün görüşen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kararı onadı ve tazminata gerek olmadığına hükmetti.

Öte yandan Haberal'ın sağlık raporunu Ergenekon davasına bakan mahkemeye göndermedikleri gerekçesiyle yargılanan 5 profesör, 1 hemşire ve 2 refakatçi dün ilk kez hakim karşısına çıktı. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşma, iddianamenin okunması için 2 TRT spikeri çağırılmasına karar verilerek 5 ay sonraya ertelendi...

http://www.haber7.com/ic-politika/haber/950377-mehmet-haberala-kotu-haber
#547
    Bu ülkede insan, yaşanan olayların iç yüzünü öğrendikçe dehşete düşüyor. Cinayetler, faili meçhuller, terör örgütleri, karşıt görüşlerin ağa babaları...

    Arkaya ışık tuttukça, toprağı eşeledikçe dehşet verici, herkesin hayatını tehdit altında tutan bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz.

    İntihar süsü verilen albay, general cinayetleri, kaza süsü verilen kuvvet komutanı cinayeti derken şimdi de bir şüphenin gerçek olduğuna, bu ülkenin en bir numaralı isminin bir cinayete kurban gittiğinin ortaya çıkmasına şahitlik ediyoruz. Olayın korkunçluğunun farkında mıyız bilmiyorum.

    Bugün Gazetesi'nin ortaya çıkardığı bilgiye göre; Türkiye'nin en cesur devrimcisi, Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bir suikasta kurban gittiği neredeyse kesinleşmiş durumda. 12 Eylül ihtilaliyle iyice pekiştirilen statükoya çok zekice hamlelerle öldürücü darbeler vuran Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir suikasta kurban ediliyor ve hiçbir araştırma, inceleme yapılmadan toprağa gömülüyor.

    Nasıl bir yapı ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliyor musunuz ve bu anladığınız şey bizi yeterince dehşete düşürüyor mu? 70'lerde, 80'lerde, 90'larda, 2000'li yıllarda göstere göstere işlenen cinayetler ve bu cinayetlerin neredeyse tamamının faili meçhul kaldığı bir ülkede bir de intihar ve kalp krizi süsü verilmiş operasyonların olduğunu öğrenmek dehşet verici değil midir?

    Nasıl bir yapıdır, nasıl bir örgütlenmedir, nasıl bir rejimdir bu? Savcıların örtbas ettiği, hakimlerin görmediği, doktorların işbirlikçilik yaptığı, gazetecilerin yapılan her şeye bir kılıf bulduğu ve bunun neticesinde de önüne çıkan herkesi hatta bir ülkenin cumhurbaşkanını bile öldürecek kadar elini kana bulamış böyle bir örgütlenme dünyanın neresinde bu kadar uzun varlığını sürdürebilir?

    Bütün bunlar sanılmasın ki 90'lı yıllarda kaldı ve artık her şey güllük gülistanlık. Önce intihar ettiği söylenen sonra kriminal incelemede öldürüldüğü ortaya çıkan Behçet Oktay olayını hatırlayın. Albay Belgütay Varımlı'nın şaibeli bir şekilde balkondan düşüp ölmesinden tutun da Yarbay Tanju Ünal'ın, Yarbay Ali Tatar'ın ve daha birçok albayın intihar süsüyle ortadan kaldırılmasını hafızalarımıza bir kere daha getirelim. Hepsinden önemlisi Muhsin Yazıcıoğlu'nun bütün dünyanın gözlerinin içine baka baka öldürülmesi de gösteriyor ki yapı varlığını sürdürüyor. Üstelik Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin düşmesiyle ilgili kamuoyuna yalan söylendiğinin ayan beyan belgelenmiş olmasına rağmen hiçbir şey yapılmıyor olması da garip değil mi?

    Bazı cesur yürek savcıların kelle koltukta bu örgütün üzerine gitmesiyle başlatılan Ergenekon davası o örgütlenmenin bir kısmını deşifre etti. Ergenekon, Balyoz ve faili meçhul davalarının hükümet edenler ve bu ülkenin sivil vatandaşları için, ne kadar da büyük tehdit olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz.

    Bütün bunları öğrendikçe de AK Parti nasıl olmuş da 10 yıl boyunca iktidar kalabilmiş anlamakta zorlanıyor insan. Nasıl da büyük bir tehlike çemberinin içinden geçtiği, bu çemberin içinden geçerken kimlerin canlarını nasıl ortaya koyarak bu çetelere müsaade etmediğini doğrusu ben çok merak ediyorum. Acaba gün gelir bunları da öğrenebilir miyiz dersiniz?

m.kamis@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/cumhurbaskani-oldurulen-ulke/2010762.html
#548
Hükümetin bir süredir dar bir bürokrat kadroyla 657 sayılı devlet memurlarını ilgilendiren yasa üzerinde çalıştığı ve yeni sistemin günün şartlarına uygun olarak dizayn edildiği ortaya çıktı.

Hazırlanan yeni taslakla, 657 sayılı yasadaki memurun tanımı değişecek. Memurun iş güvencesi ortadan kaldırılacak. Görevini iyi yapmayan memur işten çıkarılabilecek. Memurun verimliliği de ölçülecek. Çok çalışan çok, az çalışan az maaş alacak. Yeri değiştirilen bürokrat mahkemeye başvurup geri dönemeyecek.

2023 Vizyonu'na, hükümetin kamu personel sistemini değiştirme hedefi de girdi. Hükümet, yeni bir memuriyet sistemi için düğmeye bastı. Çalışmanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütüldüğü ve sistemde radikal değişiklikler yapılmasının planlandığı öğrenildi.

46 yıllık 657 sayılı devlet memurları yasasını rafa kaldıracak çalışmayı memur konfederasyonlarıyla da paylaşmadığı, çalışmanın sadece bakanlık bürokratlarından oluşan dar bir grup tarafından sürdürüldüğü belirtildi.

Vatan'ın haberine göre yeni kamu personel rejiminde en temel düzenleme olarak "verimlilik" ilkesi getirileceği iddia ediliyor. Memurun iş güvencesi ortadan kalkacak. Memurların da işçiler gibi çıkarılmaları mümkün olacak.

İddialara göre Memur maaşları da düzenleme içerisinde yer alıyor... Sadece "katsayı-gösterge", "derece-kademe" sisteminden ibaret olmayacak. Memurların maaşlarında da performans kriteri geçerli kılınacak. Memurun verimliliği ölçülerek çok çalışanın çok, az çalışanın az maaş alması sağlanacak. Verimli memur ile verimsiz memur arasında fark olacak.

İdarenin görevden alma ve görev yeri değiştirme insiyatifini kullanma şartları genişletilirken, görev yeri değiştirilen bürokratın mahkeme kararıyla geri dönmesinin yolu sınırlandırılacak. Hükümetlerin kendi kadrosuyla çalışabilmesi için "sözleşmeli" uygulaması da yaygınlaştırılacak.

Kaynak: Vatan
http://www.haber7.com/sosyal-guvenlik/haber/937853-46-yillik-657-sayili-memur-kanunu-degisiyor
#549


Başbakan Erdoğan, Kızılcahamam'daki AK Parti 19. İstişare ve Değerlendirme Toplantısındaki konuşmasında, geçmişte canı yanan bir çok vatandaşın, idamın yeniden gelmesini istediğini söyledi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgili olarak, ''Siz bunu bize şantaja dönüştürmeyin. Çünkü biz, sizin söylemenizle bu tür eylemi yapmanızla terörist başını oradan çıkartıp evine göndermeyiz. Yok böyle bir şey. Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir terörist başına idam verilmiştir ama bu ülke, birilerinin bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır. İdamı kaldırmak suretiyle şu anda İmralı'da yatmaktadır. Şu anda birçok insanımız kamuoyu araştırmalarında idam yeniden gelsin diyor. Çünkü öldürülenin yakınlarının canı yanıyor. Diğeri işte gidiyor kebap partilerinde gününü gün ediyor'' dedi.

http://www.haber7.com/partiler/haber/947347-erdogan-halk-idam-gelsin-istiyor
#550


Mavi Marmara Davası, 6 Kasım'da Çağlayan Adliyesi'nde başlıyor.

Gazze Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı hakkındaki ceza davasının ilk duruşması 6 Kasım'da İstanbul'da yapılacak. Gazze'ye Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara organizatörü İHH - İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı; dava için yoğun bir çalışma sürdürüyor. Davada yüzlerce avukat müdahil olarak bulunmak için başvuru yapacak.

37 ülkeden yolcu ve şehit yakınları dâhil 490 kişinin "müşteki-mağdur" olarak yer aldığı davanın sanıkları; dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin "firari sanık" olarak yargılanacak.

Mavi Marmara Davası'nın ilk duruşması 6 Kasım 2012'de saat 09:30'da İstanbul Çağlayan Adliyesi'nde başlayacak ve aralıklı olarak 3 gün devam edecek. Türkiye ve dünyanın dört bir yanından gelecek Filo yolcuları, şehit yakınları ve avukatları duruşmada hazır bulunacak. Duruşma; Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinden insan hakları gözlemcileri, medya mensupları, hukukçular ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri tarafından takip edilecek.

Dava sürecindeki çalışmalara öncülük eden; Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara ve diğer yardım filosunun organizatörleri İHH İnsani Yardım Vakfı ve diğer kuruluşlar ile dünyanın dört bir yanından Gazze Özgürlük Filosu hukuk mücadelesi için bir araya gelen Mavi Marmara Avukatları davanın ilk duruşması için kapsamlı bir çalışma yürütüyor.

İnsanlığın ortak davası: Mavi Marmara

İHH; davayı; tıpkı Mavi Marmara gemisinde buluşan renkli topluluk gibi farklı dini, etnik, kültürel kimliğe sahip insanlık ailesinin ortak davası şeklinde tanımlıyor. İHH, davaya yüzlerce avukatın müdahil olması için çalışmalar da yürütüyor.

İHH İnsani Yardım Vakfı'ndan yapılan çağrıda "İşlenen suç sadece bu yolculara karşı değil o gemide temsilini bulan dünyanın ortak vicdanına karşı yani vicdan sahibi tüm insanlara, halklara karşı işlenmiş bir suçtur. İsrailli sorumlular insanlığın hukukunu çiğnemiştir. Adaletin gereği olarak da sorumlular dünya kamuoyunun önünde adil yargılanma ortamında yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Bu nedenlerle insanlığın ortak davası olan Mavi Marmara Davası'nı; medyanın kapsamlı bir şekilde takip ederek Türkiye ve dünya kamuoyunun haberdar edilmesini çok önemsiyoruz. Saldırıda hayatını kaybeden gazeteci kardeşimiz Cevdet Kılıçlar; diğer insani yardım gönüllüleri ve yaklaşık 2,5 yıldır komada olan Uğur Süleyman Söylemez için, 37 ülkeden gelecek olan tüm gemi yolcularına duruşma esnasında kamuoyumuzun desteğini talep ediyoruz" denildi.

Mavi Marmara saldırısı ve hukuki süreç

Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara ve diğer gemilere 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda seyir hâlindeyken İsrail silahlı kuvvetleri saldırı düzenlemişti. Saldırıda gazeteci Cevdet Kılıçlar ile beraber 9 insani yardım gönüllüsü; Furkan Doğan, Cevdet Kılıçlar, İbrahim Bilgen, Necdet Yıldırım, Fahri Yaldız, Ali Haydar Bengi, Cengiz Akyüz, Çetin Topçuoğlu ve Cengiz Songür hayatını kaybetmiş, 50'den fazlası yaralanmış ve dünya ile iletişim yasadışı olarak kesilerek gazeteciler dâhil tüm yolcular İsrail tarafından hapsedilmişti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından da saldırı sırasında ve sonrasında kasten adam öldürmek, işkence, insanlık dışı muamele etmek, kasten azap vermek, beden bütünlüğünü veya insan sağlığını vahim şekilde ihlal etmek, keyfî tutuklama ve gözaltı, ifade hürriyetinin kısıtlanması, malların gasp edilmesi ve benzeri ağır suçların işlendiği, insan hakları ve uluslararası hukukun ihlal edildiği tespit edilmişti. Bu saldırı ile alakalı olarak ulusal (Türkiye, ABD, İspanya, Belçika, İtalya gibi) ve uluslar arası (Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM İnsan Hakları Konseyi) birçok hukuk zemininde çalışmalar gerçekleştirilmişti.

Gazze Özgürlük Filosu'na yapılan saldırı hakkında Türkiye'de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma ile 28.05.2012 tarihi itibariyle İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinde 2012/264 Esas numarası ile dava açılmıştı. Davada, 37 ülkeden yolcu ve şehit yakınları dâhil 490 kişi "müşteki-mağdur" olarak yer alırken, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin de "firari sanık" olarak yer alıyor. Dosyayı yürüten savcı, iddianamenin sanıklarını, Ashkenazi başta olmak üzere şimdilik operasyon planını yapan ve uygulayan İsrail askeri üst kadrosu ile sınırlı tutmuştu. Bilgileri tamamlandıkça diğer sivil-asker tüm sorumlular tek tek yargı önüne çıkarılacak. Türk Ceza Kanunu`na göre sanıklar, kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, yağma, deniz veya demiryolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet etme` suçlarından yargılanıyor.

http://www.ihh.org.tr/6-kasimda-israil-yargilaniyor/

Son Liman Özgürlük - Mavi Marmara Belgeseli:

http://www.youtube.com/watch?v=XLkzjekxR3I#



İsrail'e tazminat davaları da açılmaya başladı



Mavi Marmara aktivistlerinin İsrail'den ilk etaptaki tazminat talepleri 10 milyon TL olarak belirlendi.

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 6 Kasım'da görülecek olan Mavi Marmara ana davası öncesi İsrail'e karşı maddi ve manevi tazminat davaları da açılmaya başlandı. İlk davalar İstanbul ve Kayseri'de açıldı. Mavi Marmara aktivistleri Türkiye'de pek çok ilde tazminat davaları açmaya devam edecek.

İHH İnsani Yardım Vakfı ve Mavi Marmara aktivistlerinin avukatları Kayseri'den sonra İstanbul'da da tazminat davalarını açmaya başladı. Bugün (5 Ekim 2012) Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda başvurularını yapan avukatlar, adliye önünde basın açıklaması yaptı.

Avukatlar; İstanbul ve Kayseri'de toplam 40 kişinin şimdilik, ilk grup olarak tazminat davası açtığını; diğer kişilerin de süreç içerisinde davalarını açacaklarını belirttiler. İlk 40 kişinin davalarında toplam istenen tazminat rakamı ise yaklaşık 10 milyon TL olarak belirlendi.

Basın açıklamasında konuşan Mavi Marmara davası ve aktivistlerin avukatlarından Av. Uğur Yıldırım; Mavi Marmara saldırısı sonrası başlayan fiili ve hukuki süreci özetledikten sonra; Özgürlük Filosuna yapılan saldırıda zarar gören tüm gerçek ve tüzel kişiler için İsrail'in tazminat ödeyerek organizatör kurumların ve aktivistlerin tüm zararlarını karşılaması ve her halükarda bu saldırıyı gerçekleştiren suçluların cezalandırılması talep ettiklerini kaydetti.

Av. Uğur Yıldırım; ulusal hukuk ve uluslar arası hukuk nezdinde İsrailli sorumluların cezalandırılması için çalışmaların çok yönlü bir şekilde devam ettiğini; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyince saldırıda işlenen suçların rapor edildiğini ve raporun konseyde onaylandığını; saldırı günü Türkiye'de başlatılan ceza soruşturmasının 28.05.2012 tarihi itibariyle tamamlanarak İsrailli sorumluların şimdilik bazıları hakkında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldığını ve Mavi Marmara davasının ilk duruşmasının 6 Kasım'da, Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'nda başlayacağını anımsatarak tazminat davaları aşaması hakkında bilgiler verdi.

Tazminat davalarında ilk etap ve izlenecek yol

İHH İnsani Yardım Vakfı ve Mavi Marmara davaları avukatlarından Av. Uğur Yıldırım şunları söyledi:

"Mavi Marmara ve diğer gemilerde olan mağdurlar bir yandan da maddi-manevi zararlarının giderilmesi için hukuk mahkemelerinde tazminat davalarını başlatmıştır. Tazminat davası için bugüne kadar ceza davasının açılmasını bekleyen filo katılımcıları ceza davasını, tazminat davasını ve tüm hukuk mercilerindeki girişimleri bir bütün olarak değerlendirmektedir. Hiçbir zaman sorumluların cezalandırılması talebinden vazgeçmeyen organizatörler, katılımcılar ve şehit yakınları İsrail'in hukuk alanının dışında siyasi görüşmelerinin de kendileri için hiçbir bağlayıcılığı ve anlamı olmadığını belirtmektedir. Sadece özür ve tazminatla bu meseleyi kapatmayı hedefleyen İsrail'in hukuk mercilerinde verilecek kararla zarar gören tüm gerçek ve tüzel kişiler için tazminat ödeyerek zararları karşılamalı ve her halükarda suçlular cezalandırılmalıdır. BM tarafından da tespit edilen suçların karşılığı hukukta hem tazminat hem de suçluların cezalandırılmasıdır. Öte yandan mağdurların tazminat talebi mağdurların alacağı meselesinden ziyade cezalandırmadır. Maddi değerleri her şeyin önüne koyan ve bunun için insanları öldürmekten çekinmeyen paranın acıtacağı bir dili konuşan İsrail'e anladığı dilden bir karşılık da bu tazminat davalarını daha anlamlı kılmaktadır. 5 Ekim 2012 Cuma günü İstanbul ve Kayseri'den toplam 40 kişi şimdilik ve ilk grup olarak dava açmıştır. Diğer kişiler de süreç içerisinde davalarını açacaklardır. İlk 40 kişinin davalarında toplam istenen rakam yaklaşık 10 milyon TL'dir. İlk etapta dava açanlar arasında Şehit Furkan Doğan, Şehit Cevdet Kılıçlar, Şehit Necdet Yıldırım'ın davalarının yanı sıra ağır yaralılar, medyacılar, doktor ve hemşirelerin davaları da yer alıyor.

Gazze Özgürlük Filosunu organize eden ve katılan herkes; Gazze'de hala devam eden deniz ablukasının tamamen özellikle deniz tarafından kalkmasını, İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden ceza davasında eklenecek diğer sorumlularla beraber tüm sanıkların cezalandırılmasını, tüm taraflar için her türlü maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini, tüm yargı mercilerinde hızlı ve adil bir yargılama talep etmektedir."

Basın açıklama sonrası avukatlar adliyeye girerek Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dilekçelerini sundular. 31 Mayıs 2010 günü Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıda İsrail askerlerinin savunmasız yardım gönüllerine kötü muamelede bulunduğu anlatılan dilekçede, BM İnsan Hakları Konseyi Raporuna da değinildi.

Sembolik Olarak 1'er TL'lik Tazminat Talebi

Öte yandan, İstanbul'daki çeşitli Asliye Hukuk Mahkemeleri'ne açılan davalarda gemide bulunan hemşire Sema İşlek, doktor Mevlüt Yurtseven, Ekrem Çelik, eşi Nilüfer Çelik ve çocukları İsrail devletinden sembolik olarak 1'er TL tazminat talep etti.

İki Aileden 1'er Milyon TL Tazminat Talebi

Gemiye düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden Cevdet Kılıçlar ile Necdet Yıldırım'ın ailesi ise 1 milyon lira tazminat talebinde bulundu. Diğer kişiler ise İsrail askerlerince düzenlenen saldırıda maddi ve manevi zarar gördüklerini ifade ederek değişik miktarlarda tazminat talep ettiler.

http://www.ihh.org.tr/israile-tazminat-davalari-acilmaya-basladi/
#551
Ebu Suud Efendi ya da Ebussud Efendi. Kanuni döneminde yaşamış ve onun tarafından Şeyhülislam yapılmış; adaletli, merhametli ve ilkeli bir kadı ya da hâkim.

Hem Kanuni zamanında hem de Selim zamanında Şeyhülislamlığı devam etmiş. Önemli kararlar almalarına öncülük etmiş ve kanunnameler de hazırlamıştır. Anne tarafında ünlü matematikçi Ali Kuşçu'nun da torunudur.

"Baklava çalan çocuklar" ülkemiz tarihine geçmiş önemli bir fenomendir.  Medya yıllarca, bu çocuklara verilen cezaları konuştu ve sorguladı.

Hala sorgulanıyor olması da ceza sistemimizde ciddi düzenlemelerin ve madde değişikliklerinin olmasını zorunlu kılmaktadır. Zira nerdeyse adam öldüren kişinin, sahtekârların, dolandırıcıların cezası ile on sekiz yaşını doldurmamış çocukların esnaftan yürüttükleri baklavanın cezası aynı gibi ve hatta daha az...

Bu hafta "Muhteşem Yüzyıl" dizisinde Şeyhülislam Kadı Ebu Suud Efendi vardı. Usta oyuncu Tuncel Kurtiz bu rolde ve Ebu Suud Efendi olarak halkı mahkeme ediyor. Suçlananları ve suçlayanları dinliyor. Suçlananlar arasında iki çocuk da var ve baklava çalmışlar.

Ebu Suud Efendi soruyor, "davacı sen misin?"

"Davacıyım kadı efendi bu iki velet bir tepsi baklavamı çaldı. Arkadaşlarıyla yerken yakaladım. İbreti âlem için ikisinin elleri kesilsin istiyorum"

Kadı çocuklara dönüp sorar: "Doğru mu der bu efendi?"

Çocuklardan biri konuşup "Kadı efendi bağışla bizi yemin billah bir daha yapmayız. Fırından yeni çıkmıştı göz hakkı istedik vermedi."

Kadı diğer çocuğa dönüp sen de suçunu ikrar ediyor musun diye sorar.

Çocuk "Paramız yoktu kadı efendi, şeytana uyduk" der.

Ebu Suud Efendi kararını verir. "İkisi de suçunu kabul etti.  Sen de hakkını helal et kapansın bu dava."

Adam sert bir şekilde "Etmem. Bugün baklava çalan yarın bir gün ne yapar?"

Kadı sorar: "kaç akçeydi çalınan mal" adam "on akçe" der. "Hırsızlıkta had cezası çalınan malın kıymeti en az on dirhem gümüş (*) olması icap eder (**). O da kırk beş akçe eder."

Adam konuşmaya başlar:  "İmam Malik, İmam Şafi, İmam Hanbel Hazretleri bu haddin üç dirhem olduğunu söyler."

Kadı Ebu Suud efendi başını sallayıp: "Madem bu kadar çok şey biliyorsun söyle bakalım üç dirhem gümüş kaç akçe eder?"

"On üç akçe eder kadı efendi."

Kadı "Yine on akçenin üstünde kaldın efendi. Bu kadar az mal için bu çocukların ellerinin kesilmesini istemekten utanmıyor musun sen ha? Yıkıl karşımdan. Bir daha da malını öyle orta yerlere açık olarak bırakma da öyle fakir fukaranın nefsi uyanmasın." diye kızar ve kararını söyler.

"Yaz: Nisab miktarı kâfi gelmediğinden taziz cezası verilir. Çocukların bir yakını varsa tespit edilsin on akçe cürüm tahsis edilsin."

"Muhteşem Yüzyıl" dizisi bu sahnesi ile muhteşem bir gönderme yaptı. Kanuni ise tüm Ebu Suud Efendi'nin methini duyup kılık değiştirerek bu mahkemeleri izliyor ve onu adalet duygusunu ve kararındaki isabetlilikleri görüp Şeyhülislam yapıyor.

Bir tepsi baklava çalan bu çocuklar iki, üç yıl hapis yattı. Aynı gerekçelerle... "Bu gün baklava çalan yarın ne çalmaz, ne yapmaz..." diye. Bu gün yetişkin oldular. Bu adaletsizlik ve merhametsizlik ise hiç unutulmadı.

Hacer Aydın - Haber 7
http://www.haber7.com/yazarlar/hacer-aydin/946837-baklava-calan-cocuklari-ebu-suud-efendi-yargilarsa



(*) Bir dirhem, 3,207 grama eşit bir ağırlık ölçüsüdür. Bir gram gümüşün satış fiyatı 02.11.2012 tairihi itibariyle 1,93 TL'dir. Bu durumda 10 dirhem gümüşün gram cinsinden karşılığı 32,07 gram olur, bu da gramın satış fiyatı olan 1,93 ile çarpıldığında 61,8951 TL eder.

(**) Önde gelen sahabelerden olduğu kadar aynı zamanda büyük bir müçtehid de olan Hz. Ömer, özellikle kıtlık ve açlığın yaygın olduğu dönemlerde ıztırar hali ile işlenen hırsızlık, zina gibi vakalar sebebiyle had cezasının uygulanamayacağını belirtmiş ve hilafeti döneminde de bu yönde uygulamalarda bulunmuştur. Bu görüş, diğer tüm İslam Hukukçuları tarafından da kabul edilmiştir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen tıklayınız.
#552
Başbakan Erdoğan, Moldova Başbakanı Vladimir Filat'ın ziyaretiyle iki ülke arasındaki vizelerin kaldırılmasına yönelik anlaşmanın imzalandığını belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Türkiye ile Moldova arasında diplomatik ilişkilerin 20. yıl dönümünde Moldova Başbakanı Filat'ın gerçekleştirdiği ziyareti önemli bulduğunu belirterek, ziyarette çok geniş biçimde ikili ilişkilerin ele alındığını, gelecek dönemde atılacak adımları değerlendirdiklerini ve 7 anlaşmanın imzalandığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, iki ülkenin birbirine tahsis ettiği arazilerde büyükelçilik binalarının inşasının hızla devam ettiğini anımsatarak, karşılıklı vizelerin kaldırılmasına yönelik anlaşmanın imzalanmasının da bundan sonra Moldova ve Türkiye arasındaki trafiği olumlu istikamette, ciddi manada etkileyeceğini vurguladı.

Türkiye bölgemizde lider olarak tanınıyor

Moldova Başbakanı Vladimir Filat, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakanlık'ta yaptığı ortak basın toplantısında, Türkiye ziyaretinin kendileri için çok önemli olduğunu söyledi.

Geçen yıl yaklaşık 85 bin Moldova vatandaşının Türkiye'yi ziyaret ettiğini dile getiren Filat, iki ülke arasında imzalanan vize muafiyeti anlaşmasıyla Türkiye'ye gelen Moldovalı turistlerin sayısının artacağını ifade etti.

Moldova Başbakanı Vladimir Filat, ''Şüphesiz Türkiye bölgemizde lider olarak tanınıyor. Türkiye gibi bir ortağımız olunca biz hem şeref duyuyoruz hem de sorumluluğumuzu bir kere daha düşünüyoruz. Bundan sonra da Sayın Başbakanım, Moldova Cumhuriyeti sizler için dürüst ve güvenilir bir ortak olacaktır. Aynı zamanda Türkiye ile birlikte dayanışma içinde olmayı taahhüt ediyoruz'' diye konuştu.

http://www.haber7.com/dis-politika/haber/946808-turkiyeye-vizeyi-kaldiran-avrupa-ulkesi
#553
06.05.2012'de Ankara'da yapılan toplam 1546 avukat adayın katılarak 271 adayın 70 puan ve üstü not alarak mülakata katılmaya hak kazandığı ancak yapılan itirazlar neticesinde sınav sonuçları şaibeli bulunarak ÖSYM tarafından 04.09.2012 tarihinde iptal edildiği açıklanan avukatlıktan hakimliğe geçiş sınavıyla ilgili tartışmalar sınava giren bir aday tarafından yargıya taşınmış ve ÖSYM'nin iptal kararının yürürlüğünün durdurulması talep edilmişti.

Talebi görüşen mahkeme, ÖSYM'nin iptal kararının yürütmesini durdurdu. ÖSYM de bu karara itiraz etti. Böylelikle sınava girerek kazanan hakim ve savcıların durumu da tam bir kör düğüme dönüştü.

BİR ADAY DAVA AÇTI

ÖSYM 6 Mayıs'ta kopya iddiaları nedeniyle sınavı iptal etmişti. Kopya çekildiği iddiaları sonrasında yapılan soruşturmada, sınav sonrasındaki istatistiki verilerin geçmiş yıl verilerinden ciddi anlamda sapması nedeniyle, iptal kararı alındığı belirtilmişti. ÖSYM o gün yaptığı açıklamada sınavın yenileceğini de duyurmuştu. Ancak bir hakim adayının davası üzerine ÖSYM'nin sınav iptali kararının yürürlüğü durduruldu. Mahkeme kararı 17 Ekim'de oybirliği ile alındı.

ÖSYM neden iptal etmişti

- Sınavın 2011 yılında gerçekleştirilen sınava göre daha zor olduğunun internette yer alan görüşlerden olduğu,
- Başarılı adayların puanlarının sınır olan 70 puanın hemen üzerinde yoğunlaşması gerekirken 2012 sınavında bu yoğunlaşmanın 80 puan ve üzerine de yayılmış olduğu,
- 2011 yılında yapılan sınavda başarılı olan iller ile 2012 yılında yapılan sınavda başarılı olan iller arasında bir uyumun söz konusu olmadığı,
- 2011 yılında sınava giren adayların bazılarının puanlarını, 2012 yılında sınavın daha zor olmasına rağmen ortalama 40 puan civarında artırmış olduğu,
- Sınavı ilk 50 sırada başarıyla tamamlayan adaylardan 26'sının 2011 sınavında baraj puanının altında kaldıkları halde bu sınavda 85 ve üzeri puan aldığı,
- Kritik belirleyici olarak tespit edilen sorulardan bazılarında, oluşma olasılığı çok düşük olmasına rağmen, yanlış cevap üzerinde birleşildiği,
- Başarılı adaylardan bazılarının karı-koca veya akraba ilişkilerinin ve sınavı üstün başarı ile kazanan 4 evli çiftin cevap kağıtlarında benzerlik olduğu ve puanlarının da birbirlerine yakın olduğu,
- Sınav sonuçlarında özellikle derece yapmış bazı adayların soru kitapçıkları üzerinde hiç bir işlem, yazılı muhakeme ya da karalama yapmaksızın matematik sorularında yüzde 100 doğru yapmış olmaları ya da yaptıkları karalamalarda ulaştıkları/ulaşamadıkları sonucu değil farklı şıkkı işaretlemiş olmaları gerekçeleriyle sınavı iptal etmişti.

http://www.haber7.com/guncel/haber/946465-hkim-savci-sinavi-kordugum-oldu
#555


Yapılan bir araştırma, limonun kanser hücrelerini öldüren etken maddeleri sayesinde kemoterapiden 10 bin kat daha güçlü olduğunu ortaya koydu.
Manavlarda tezgahları süsleyen, suyundan limonata yapılan ve hayatın daha birçok alanında kullanılan limonun, içinde bulunan etken maddeler sayesinde kanser için de en iyi tedavi yöntemi olduğu belirtildi. Dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden birinden edinilen bilgiye göre, 1970'ten beri 20'den fazla farklı laboratuvarda yapılan incelemede, limon ekstresinin 12 kanser tipinde kötü huylu hücreleri yok ettiği ortaya çıktı. Bu kanserler arasında kolon, göğüs, prostat, akciğer ve pankreas kanserlerinin de bulunduğu açıklandı.

"ANTİDEPRESAN ETKİSİ DE VAR"
Öte yandan, limon kabuklarında bulunan 'dlimonene' adlı maddenin çok güçlü bir cilt dostu olduğu belirlendi. Limon kabuğunun aynı zamanda sinir sistemine olumlu etki yaptığı ve bakterileri öldürerek kalbi rahatlattığı kanıtlandı. Ayrıca limonun içeriğinde bulunan polifenollerin kadınların yumurtalık kanseri riskini de düşürdüğü belirlendi. Limonun, bakteri enfeksiyonları ve mantarlara karşı antimikrobal spektrum olduğu, kurt ve parazitlere karşı etkili olduğu da kabul ediliyor. Ayrıca yüksek tansiyonu dengeleyen meyvenin, stresle savaşan, sinir bozukluklarına iyi gelen antidepresan etkisi de bulunuyor.

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2011/08/25/kemoterapiden-10-bin-kat-daha-guclu
http://www.haber7.com/saglik/haber/944648-limon-kemoterapiden-10000-kat-daha-guclu


Tıpta son yenilik, kansere karşı etkili!

Dikkatle okuyun ve kararı siz verin!!!

Limon, kanser hücrelerini öldüren mucizevi bir mahsul. Kemoterapiden 10,000 kat daha güçlü!!!

Neden biz bunları bilmiyoruz?

Çünkü bazı laboratuarlarda üretilen sentetik ilaçlarla birileri çok büyük kârlar elde ediyor.

Limonun tadı güzel ve kemoterapinin korkunç yan etkilerine sebep olmuyor.

Multimilyonerlerin sahip olduğu büyük şirketlerin kârlarına zeval gelmesin diye bu sır saklanırken daha kaç kişi ölecek?

Bu meyveyi farklı şekillerde yiyebilirsiniz: Posasını yiyebilir, suyunu sıkabilir, içecekler hazırlayabilir, şerbetler ve tatlılar yapabilirsiniz.

Bir çok erdemleriyle tanınır, ama en ilginç olanı tümör ve kistler üzerine olanıdır.

Bu bitki her tür kanser tipine karşı kanıtlanmış bir çaredir.

Bazıları kanserin her türlü varyasyonuna karşı yararlı olduğunu söylüyor.

Bakteri enfeksiyonları ve mantarlara karşı anti mikrobal spektrum olduğu, kurt ve parazitlere karşı etkili olduğu kabul ediliyor.

Yüksek tansiyonu dengeliyor.

Ayrıca stresle savaşan, sinir bozukluklarına iyi gelen antidepresan etkisi var.

Bu bilginin alındığı kaynak gerçekten büyüleyici:

Dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden birinden öğrenildiğine göre; 1970'ten beri 20'den fazla farklı laboratuar test etti ve sonuç olarak, limon ekstresinin 12 kanser tipinde kötü huylu hücreleri yok ettiği ortaya çıktı!

Bu kanserler içinde; kolon, göğüs, prostat, akciğer ve pankreas kanserleri de var.

Kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatmada limon ağacı bileşenlerinin Adriamycin adlı bütün dünyada, genellikle kemoterapide kullanılan ilaçtan 10,000 kat daha iyi olduğu gösterildi.

Daha da hayret verici olan; limon ekstreleri ile yapılan bu terapi; sadece kötü huylu kanser hücrelerini yok ediyor ve sağlıklı hücrelere hiçbir menfi etkisi bulunmuyor.

(Institute of Health Sciences, 819 N. L.L.C. Cause Street, Baltimore, MD1201)
#556



Türkiye, Myanmar'daki çatışmalarda çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Myanmar Hükümeti'ne gerekli önlemleri alma çağrısında bulundu.

ANKARA

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Myanmar'ın Arakan bölgesinde haziran ayı başında yaşanan olaylardan sonra bu kez geçtiğimiz günlerde yine Rohingya Müslümanlarını hedef alan yeni olayların baş gösterdiği hatırlatılarak, olaylar sonucunda can ve mal kayıplarının meydana gelmiş olmasının büyük üzüntü ve kaygıyla karşılandığı belirtildi.

Açıklamada, ''Türkiye, olayların sona erdirilmesi, can ve mal güvenliğinin sağlanması ve bölgede devam eden gerginlik ışığında benzer olayların tekrarının önlenmesi için gerekli önlemlerin zaman geçirilmeksizin alınması yönünde Myanmar Hükümeti'ne çağrıda bulunmaktadır'' ifadesi yer aldı.

Ölenlerin sayısı 100'ü geçti

Myanmar'da Rakhine Budistleri ile Rohingya Müslümanları arasındaki çatışmalarda ölenlerin sayısının 100'ü geçtiği bildirildi.

Rakhine (Arakan) eyaleti sözcüsü Win Myaing, ülkenin batısındaki 4 kentte Pazar gününden bu yana devam eden çatışmalarda 112 kişinin öldüğünü, 10'u çocuk 72 kişinin de yaralandığını açıkladı.
2 binden fazla evin ateşe verildiği kentlerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

BM: Reform süreci tehlikeye girebilir

BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un sözcüsü Martin Nesirky, Myanmar'a gönderilen yazılı açıklamada, şiddetin sona ermemesi halinde ''sosyal dokunun tamir edilemeyecek şekilde zarar görebileceğini, reform sürecinin tehlikeye girebileceğini'' belirtti.

Rakhine (Arakan) eyaleti sözcüsü Win Myaing dün, ülkenin batısındaki 4 kentte Pazar gününden bu yana devam eden çatışmalarda 31'i kadın 56 kişinin öldüğünü, 2 binden fazla evin ateşe verildiğini açıklamıştı.

http://www.aa.com.tr/tr/haberler/94214--bayramda-bile-rahat-vermediler
#557
İstanbul Barosu'nda başkanlık seçimi heyecanı yaşanıyor. Dün başlayan Genel Kurul çalışmaları bugün yapılacak baro başkanlığı seçimiyle devam ediyor. 4 adayın yarıştığı seçimde oy verme işlemi sabah 09.00 itibariyle başladı. Başkan adaylarından Avukat Rıza Saka, avukatlık mesleğinin irtifa kaybettiğini belirtti. Saka, mesleğin hak ettiği saygınlığa kavuşturulması ve siyasi çekişmelerden uzaklaştırılması için bu yarışa girdiğini söyledi.

İstanbul Barosu'nun 2012 Genel Kurul Toplantısı çalışmaları dün itibariyle başladı. Hafta sonu yapılan çalışmalarda bugün baro başkanlığı, yönetim kurulu, üyeleri, disiplin kurulu, denetmeme kurulu ve barolar birliği delege adayları seçimi yapılacak.

Baro başkanlığı ve diğer adaylıklar için oy verme işlemi saat 09.00'da başladı. Seçimlerin yapıldığı Haliç Kongre Merkezi'ne gelen avukatlar, yeni baro başkanı ve üyelerini belirlemek için oy kullandı. 2 yıllık bir süre ile yeni baro yönetimini belirleyecek seçimlerde yaklaşık 20 bin avukatın oy kullanması bekleniyor. 73 sandıkta yapılacak oy verme işlemi saat 17.00'ye kadar devam edecek.

Seçimde, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı ve şu anki başkan Avukat Ümit Kocasakal, Hukukun Üstünlüğü Platformu adayı Avukat Rıza Saka, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu adayı Avukat Muammer Aydın ile Çağdaş Katılımcı Avukatlar, Özgürlükçü Hukuk Platformu adayı Avukat Filiz Kerestecioğlu başkanlık için yarışıyor.

Başkan adaylarından Avukat Rıza Saka, yaklaşık bir buçuk ay süre ile hem sosyal medyada hem de kurdukları internet sitesi aracılığıyla meslektaşlarına ulaşmaya ve kendilerini anlatmaya çalıştıklarını dile getirdi. "Avukatlık mesleğinin kazandığı bir seçim olmasını diliyoruz." diyen Saka, mesleğin irtifa kaybettiğini ifade ederek, baronun siyasi çekişmelerden uzak tutulması için bu yarışın içinde yer aldıklarını kaydetti. Saka, "Biz kendimizi gerçekten şanslı görüyoruz. Çünkü meslektaşlarımız kendi problemleri ile ilgilenmek yerine daha önce ülkedeki muhalefet ile ilgili meselelerle toplumsal meselelerle ilgilendi. Ancak, avukatlığın ihmal edildiği düşüncesindeler. Biz de bu konuyu gündeme getirdi. Biz yönetimde olduğumuz olduğumuzda meslektaşlarımızın bu problemlerini ön plana çıkaracağız. Elbette ki baroların toplumsal konularda görüş beyan etme görevleri vardır. Ancak yaptığınız işlerin yüzde 80-90'ınını buraya sarf edip asıl yapmanız gereken bölümlere yüzde 10'luk bir efor sarf ederseniz meslektaşlarımız bundan şikayetçi olurlar." şeklinde konuştu.

http://www.zaman.com.tr/son-dakika/istanbul-barosunda-baskanlik-yarisi-basladi/2002517.html



Kocasakal: Özel yetkili mahkemeleri kaldırttık, görev tamam

30 bin üyeli İstanbul Barosu'nda seçim heyecanı başladı. Genel kurulun açılış konuşmasını yapan mevcut başkan Ümit Kocasakal, baronun Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tavrını savundu.
Kocasakal, yeniden seçilmesi halinde bu davalarda yargılananlara daha fazla destek vereceklerini açıkladı. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının da kendi vaatleri olduğunu belirterek, "Bu mahkemeleri kaldırttık, görev tamamlanmıştır." dedi. Hukukun Üstünlüğü Platformu'nun adayı Rıza Saka ise yönetimin Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tavrını eleştirdi: "Birey olarak eylem yapabilirsiniz. Ama baroyu temsil eden hukukçu olarak yapamazsınız. Biz istiyoruz ki, mesleğimizin sorunlarını konuşalım."

Kocasakal'ın seçim vaadi: Ergenekon ve Balyoz sanıklarına daha çok destek

İstanbul Barosu'nun, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen genel kurulunda kürsüye ilk olarak mevcut başkan Ümit Kocasakal çıktı. Kocasakal, kamuoyunda oluşan 'Baro ideolojik tutum takınmasın, meslek sorunlarıyla ilgilensin' talebine, "Bu yaşamın doğal akışına aykırıdır. Bizi yüksek siyaset yapmakla suçluyorlar. Yüksek siyasetten anlaşılan Atatürk ilkelerini, laikliği, cumhuriyeti korumak ve kollamaksa, söz veriyoruz devam edeceğiz bu siyasete." karşılığını verdi. 'Darbeci baro' eleştirisine de değinen Kocasakal, "Bu yafta nereden çıktı? Bunu çıkaran Genç Siviller sivil falan değil. Bunlar bir yerlere bağlı. 'Darbeci baro' hukuka aykırılıkları dile getirdiğimiz için üzerimizde yürütülen bir psikolojik harekâttır. Bunu yemezler. Sizin gibi düşünmeyen, iktidara destek vermeyen herkes darbeci mi? Baro, hem askeri hem de sivil darbelere karşıdır." cümlelerini kullandı.

'Darbeci baro' ifadesi sebebiyle gazetelere açtıkları davaları kazandıklarını söyledi. Ancak bu konuda Yargıtay'ın Zaman'ı haklı bularak, 'darbeci baro' ifadesini fikir özgürlüğü çerçevesinde gördüğüne ise değinmedi. Ümit Kocasakal, baro yönetiminin Ergenekon ve Balyoz davalarında sanıkları desteklerken, KCK davasında destek vermediği için eleştirildiğini de hatırlattı. BDP'yi kastederek, "Biz burada siyasi parti tarafından bir organizasyon yapıldığını gördük. Biz böyle bir fotoğrafın içinde yer almak istemedik." demekle yetindi. Bu sırada ayağa kalkarak tepki gösteren KCK avukatlarından Baran Doğan, "Yalan söylüyorsunuz, çok büyük bir yalan söylüyorsunuz." diye bağırdı. Balyoz davasında mahkemeyi kilitlemeyi hedefleyen tavırlarıyla tepki çeken Baro Başkanı Kocasakal, konuşmasının ikinci bölümünde ise Ergenekon ve Balyoz sanıklarına daha fazla destek vaadinde bulundu.

Baronun bir önceki başkanı ve başkan adaylarından Muammer Aydın ise konuşmasında yönetime sert eleştirilerde bulundu. İstanbul Barosu'nun hiçbir kanun tasarısıyla ilgili faaliyet göstermediğini söyledi. Baronun İstanbul Boğazı manzaralı açtığı kafeteryayı gündeme getiren Aydın, "Başkan, 'baro hayal satmayacak' diyor. Baro, hiçbir dönemde hayal satmadı. Ancak baro ilk kez bu dönemde çay ve tost satıyor." eleştirisinde bulundu. Seçimlerde, Ümit Kocasakal ve Muammer Aydın'ın yanı sıra Rıza Saka ve Filiz Kerestecioğlu başkan olmak için yarışıyor.

http://www.zaman.com.tr/anasayfa/ozel-yetkili-mahkemeleri-kaldirttik-gorev-tamam/2002430.html
#558
Türk-İş tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay düzenli olarak yapılan ''açlık ve yoksulluk sınırı'' araştırmasının Eylül ayı sonuçları açıklandı.

Açıklamaya göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması (açlık sınırı) 914,14 lira olarak belirlendi. Gıda harcamasıyla giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 91 lira olarak hesaplandı.

Gıda harcaması, bir önceki aya göre yaklaşık 14 lira artış gösterirken, son bir yılda mutfağa gelen ek yük 47 lira oldu.

Ailenin yaşam maliyetinin bir önceki yıla göre 176 lira arttığına işaret edilen açıklamada, önceki yılın aynı döneminde açlık sınırının 902, yoksulluk sınırının ise 2 bin 939 lira olarak hesaplandığı ifade edildi.

Ankara'da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarının bir önceki aya göre yüzde 1,43 oranında arttığı, dokuz aylık artışın ise yüzde 0,93 olduğu kaydedilen açıklamada, yıllık ortalama artış oranının ise yüzde 7,18 olarak hesaplandığı bildirildi.

Eylül'de süt, yoğurt ve peynir fiyatında önemli bir değişiklik olmadığı ifade edilerek, ancak tavuğun yüzde 5,66 oranında zamlandığı ifade edildi.

Yumurta fiyatının Eylül'de yüzde 30 civarında arttığına işaret edilerek, mevsimin başlamasıyla fiyatı düşen balığın mutfak harcamasına katkı sağladığı vurgulandı.

Yaş sebze-meyve grubunun Eylül'de mutfak harcamasını olumsuz etkilediğine dikkat çekilerek, sebze-meyvenin ağırlıklı ortalama kilogram fiyatının yüzde 7,51'lik artışla 2,72 lira olarak hesaplandığı kaydedildi.

http://haber.tr.msn.com/ntv/yoksulluk-s%c4%b1n%c4%b1r%c4%b1-3-bin-lira-6
#559
06.05.2012'de Ankara'da yapılan toplam 1546 avukat adayın katılarak 271 adayın 70 puan ve üstü not alarak mülakata katılmaya hak kazandığı ancak yapılan itirazlar neticesinde sınav sonuçları şaibeli bulunarak ÖSYM tarafından 04.09.2012 tarihinde iptal edildiği açıklanan avukatlıktan hakimliğe geçiş sınav soruları ve cevaplarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.osym.gov.tr/belge/1-13438/2012-adli-yargi-avukat-1-soru-kitapcigi-ve-cevap-anahta-.html

26.04.2008'de Ankara'da yapılan toplam 614 adayın katıldığı ve sadece 25 adayın 70 puan ve üstü not alarak mülakata katılmaya hak kazandığı avukatlıktan hakimliğe geçiş sınav soruları ve cevaplarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.osym.gov.tr/belge/1-10243/2008-adalet-bakanligi-avukatlar-icin-adli-yargi-hakim-v-.html
#560
Hepimiz bu hayat yolunun yolcusuyuz. Yine hepimiz de biliyoruz ki, hayat yolu hep düzlükte devam etmez.

Bazen önümüze yokuşlar çıkar, bazen de inişler.. Mühim olan, düzlükte iken gaflete dalmamak, yokuş ve inişlerde de ümitsizliğe düşmemek.. Bu iniş çıkışların hayat yolculuğunun imtihanları olduğunun farkında olmak.. Nitekim Rabb'imiz Ankebut Sûresi'nin ilk ayetlerinde şöyle hatırlatmaktadır bu hayat yolu imtihanlarını:

-"İnsanlar iman ettik demekle bırakılacaklar da, öncekilerin imtihan oldukları gibi imtihan olmayacaklar mı sanıyorlar?."

Madem bu hayat yolculuğunda bizden öncekiler gibi bizim de imtihana çekileceğimiz kesin.. Öyle ise bu imtihanı kazanmanın şartını bilmeliyiz ki imtihanımızı kaybetmeyelim.

-Nedir hayat yolculuğunun imtihanını kazanma şartı?

- "Zor şartlarda ümidini kaybetmemek!".. Çünkü ümidini kaybeden kimse teşebbüs gücünü de kaybeder. Teşebbüs gücünü kaybeden kimse ise her şeyini kaybetmiş demektir. Kaybettiklerini kazanma duygusu duyamaz ki kazanma ihtimali söz konusu olsun..

Nitekim hayat yolculuğunun tüm olumsuzluklarını yaşamış yaşlı bir zat, ağlayarak gelen bir genci görünce sorar: "Neden ağlıyorsun evladım, bir felakete mi uğradın yoksa?"

-Sorma baba der, mahvoldum, dükkânım yandı, bu yetmiyormuş gibi kasadaki paralarım da yandı; bütün servetim gitti, geriye sadece ödeyeceğim borç senetleri kaldı!.

Yaşlı zat, ağlayan gencin başını okşayarak der ki:

- Bunlar ağlanacak kayıplar değildir evladım. Ben de ümidini kaybettin de onun için ağlıyorsun sandım!.

Sözlerine şöyle devam eder: Şunu unutma ki, ümidini kaybeden adam her şeyini kaybeder. Ama ümidini kaybetmeyen adam yeniden teşebbüse geçer, kaybettiklerini tümüyle yine kazanabilir. Sen ümidini kaybetme ümidini!

Evet, bütün mesele, zor şartlarda ümidini kaybetmemekte, tekrar teşebbüse geçme azmini yitirmemektedir.

Bundan dolayı: Artık iyi insan kalmadı, herkes ve her şey bozuldu.. diyerek hep ümitsizlik telkin eden bir adamı ikaz eden Peygamberimiz (sas) Hazretleri, şöyle uyarıda bulunmuştur:

-"İyi insan kalmadı, herkes ve her şey bozuldu!.." diyerek ümitsizlik telkin eden kimse iyi bilsin ki, bozulan kendisidir, herkes ve her şey değil!."

Çünkü kıyamete kadar insanların bozulanı da bulunacak bozulmayanı da.. Burada mühim olan, hangilerinin içinde bulunduğumuz, kimlerin yanında yer aldığımızdır. Biz iyilerin içinde bulunuyorsak kötülerin bize zararı olamaz, kötülerin içinde yer almışsak iyilerin bize faydası olmaz..

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri Bağdat'ta büyük bir azim ve gayretle hizmete yöneldiği sıralarda bir gece rüyasında ümit kıran sözler duyar. Meçhul adam rüyasında der ki:

-Ey Cüneyd! İnsanlara faydalı olayım diye boşuna çırpınıyorsun. İnsanlar artık iyice bozuldu, seni dinleyecek kimse kalmadı Bağdat'ta. Koskoca şehirde Şiraz Mescidi'ndeki üç kişiden başka adam yoktur. İstersen git Şiraz Mescidi'ne bak!.

Sıkıntı ile uyanan Cüneyd-i Bağdadi, kalkıp abdest alarak doğruca Şiraz Mescidi'ne gider. Bakar ki, gerçekten de mescitte üç kişiden başka kimse yok. İçini bir ümitsizlik duygusu kaplar. Demek ki koskoca Bağdat'ta gerçekten de üç kişiden başka adam kalmamış?.. Tam o sırada yandaki namaz kılanlardan biri selam verip kulağına eğilerek şunları söyler:

- Dikkat et, şeytan sana ümitsizlik telkin ederek hizmet azmini kırmak istiyor. Bağdat Allah dostlarıyla doludur! Yeter ki sen ümidini yitirme, teşebbüs gücünü kaybetme, vazifeni yap, vazife-i ilahiye karışma!.

Bundan sonra Cüneyd-i Bağdadi, durmak yok, yola devam diyerek olanca ümit ve azmiyle yine hizmetine devam eder, dinleyenlerde de azalma değil, artmalar söz konusu olur..

Nitekim Rabb'imiz de hep ümit tebliğ etmektedir bizlere: "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah, tövbe edilen tüm günahları affedebilir!." (Zümer-53)

Bundan dolayı büyüklerin ittifakla söyledikleri sözleri hep aynı olmuştur: Her şeyinizi kaybedebilirsiniz ama ümidinizi asla!.

a.sahin@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazarno=1023