Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#541
Merhabalar.

Alıntı YapHükmün açıklanmasının geri bırakılması olayında sicile herhangi birşey işleniyormu.Ben şöyle bir duyum almıştım eğer 5 yıl hiçbir olaya karışmazsan siciline işlenmiyor demişlerdi bana?

Evet, doğru duymuşsunuz. Mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verdiğinde, CMK 231/10 fıkrası gereği denetim süresi içerisinde sanık kasten yeni bir suç işlemez veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranmaz ise açıklanması geriye bırakılan hüküm ortadan kaldırılır ve mahkemece davanın düşmesine karar verilir; dolayısıyla sanık hiç yargılama geçirmemiş gibi addedilir. Böyle bir kişinin adli sicil kaydı da temiz olur doğal olarak. Ancak hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı adli sicil kaydı dışında bunlara özgü bir sisteme ve sadece belirli kişi ve kurumlara (Cumhuriyet Savcısı, mahkemeler gibi) verilmek üzere kaydedilir. Durum bundan ibarettir. Kolay gelsin...
#542
Merhabalar. Alacağınızın tahsil edilip edilemeyeceği, öncelikle borçlunun adına kayıtlı bir malvarlığı olup olmamasına bağlıdır. Şayet borçlu bu borcu ödeyebilecek durumdaysa, yapılacak bir icra takibiyle borcun ödenmesinin sağlanması her zaman için mümkündür. Borçlunun adres bilgilerine de UYAP sistemi üzerinden ulaşılabilir. Ancak elinizde çek/bono gibi bir evrak bulunmadığından, yapılacak bir icra takibine borçlu itiraz ederse, süreç oldukça uzayacak, böyle bir durumda itirazın iptali davası açılması gerekecektir. Kolay gelsin...
#543


ENGİN TENEKECİ - Oslo, HASAN CÜCÜK - Kopenhag

Norveç'in başkenti Oslo'da bombalı saldırı düzenleyen, ardından Ütoya adasında gençleri katleden Anders Behring Breivik sadece 21 yıl ceza aldı. 77 kişiyi öldüren Breivik, bu süre sonunda topluma zararlı görülmezse serbest kalacak. Kızı öldürülen Unni Espeland Marcussen, "Aslında öldürdüğü her bir kişi için 21 yıl hapis yatmalı." diyerek karara tepki gösterdi.

Norveç'te, aşırı sağcı fanatik Anders Behring Breivik'in duruşmasında karar verildi. Geçen yıl, önce başkent Oslo'da bombalı saldırıda 8 kişiyi öldüren Breivik, ardından Ütoya adasındaki kampta 69 genci katletmişti. Savunmalarında, aklî dengesinin yerinde olduğunu ifade etmiş; saldırıları, Norveç'te ve Avrupa'da çok kültürlü topluma karşı olduğu için, ülkesini ve Avrupa'yı Müslümanlardan korumak amacıyla gerçekleştirdiğini söylemişti. Başkan ve 5 hâkimden oluşan mahkeme, katliamı itiraf eden Breivik'in akıl sağlığının yerinde olduğuna hükmetti ve 21 yıl hapis cezası verdi. Kararı ayakta dinleyen katilin gülümsemesi gözden kaçmadı. Temyize gitmeyeceğini söyleyen Breivik, cezasını Oslo'nun dışındaki sıkı güvenlikli İla Cezaevi'nde, tek kişilik hücrede çekecek. Hücrede, bir bilgisayar, gazete ve ayrı bir egzersiz odası yer alıyor. Norveç kanunlarında idam veya ömür boyu hapis cezası bulunmuyor. 21 yılın sonunda Breivik'in serbest kalıp kalmayacağına kendisiyle görüşülerek karar verilecek. Toplum için bir tehdit oluşturduğuna kanaat getirilirse mahkum, yine parmaklıklar ardında tutulacak. Görüşmeler 5'er yıllık periyotta yapılacak.

Norveç'te 77 kişiyi öldüren Anders Behring Breivik'in 10 hafta süren duruşmasında karar dün çıktı. Davayı yürüten hâkim Wenche Elizabeth Arntzen, mahkeme heyetinin aldığı 90 sayfalık kararı okudu. Breivik'in akıl sağlığının yerinde olduğuna mahkeme heyetinin oybirliğiyle karar verdiğini ifade eden Arntzen, savcının ve daha önce psikiyatrların verdikleri 'deli raporunu' dikkate almadıklarını söyledi. Terör suçu işlemekten suçlu bulunan Breivik, 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Avukat Odd Ivar Gröm, Breivik'in kararı için 'sürpriz olmadı' yorumunu yaptı. Breivik, duruşmanın 3. gününde hâkimin "Peki idam ister miydin?" sorusuna şu cevabı vermişti: "İstemem ama böyle bir karar çıkarsa saygıyla karşılarım. Zaten mantık olarak 77 kişiyi öldürme suçunun cezası ya idamdır ya da beraattir. Ben yaptığım eylemin suç olmadığına inanıyorum." demişti. Avukat Odd Ivar Grön, kararı temyiz etmeyeceklerini de açıkladı. Breivik, cezasını Oslo'nun dışında bulunan sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı İla Cezaevi'ndeki tek kişilik hücrede çekecek.

hapis cezası UZATILABİLİR

Hakim Arntzen, Breivik'in topluma karşı tehlike arz ettiğinden 'önleyici tutukluluk' haline hükmedildiğini belirtti. Ancak bu Breivik'in 21 yıl sonra özgür olacağı anlamına gelmiyor. 33 yaşındaki katil cezasını bitirdiğinde mahkeme heyeti, Breivik'in toplum için zararlı olacağına ve aynı eylemi tekrar yapabileceğine hükmederse cezası 5 yıl daha uzatılacak. Toplumda oluşan genel infialden dolayı verilen 21 yıllık cezanın 'ömür boyu' anlamına geldiği ifade edildi. Breivik'e verilen ceza 21 yıl olmasına karşın ileride 'iyi hali' dikkate alınıp serbest bırakılma durumu söz konusu olsa bile en az 10 yıl hapis yatacak.

Öte yandan Norveç Sağlık Müdürlüğü, mahkemenin vereceği karar her ne olursa olsun, aşırı sağcı Breivik'in kaldığı İla Cezaevi'nde özel bir klinikte psikolojik tedavi göreceğini teyit etmişti. Ayrıca, Oslo Valiliği'nin güvenlik nedeniyle fanatik Breivik'i kaldığı cezaevi dışında herhangi bir hastanede tedavi altına aldırmak istemediği kaydedildi. Breivik de daha önceki duruşmalarda verdiği savunmalarında, akli dengesinin yerinde olduğunu, saldırılarının da Norveç'te ve Avrupa'da çok kültürlü topluma karşı olduğunu, bu nedenle ülkesini ve Avrupa'yı Müslümanlardan korumak için gerçekleştirdiğini söylemişti. Breivik, psikiyatr hastası olduğuna, adli tedavi altında tutulmasına karar verilirse, karara itiraz edeceğini, ancak hapis cezası verilmesi halinde ise karara itiraz etmeyeceğini avukatları aracılığıyla bildirmişti.

Kurbanlar arasında Türk kızı Gizem de var

Anders Behring Breivik, geçen yıl 22 Temmuz Cuma günü öğle saatlerinden sonra giydiği polis üniformasıyla ilk önce bir arabaya yerleştirdiği bombayı başbakanlık binalarının önünde patlatmıştı. Ardından seri bir şekilde Utoya adasına geçerek Norveç İşçi Partisi Gençlik Kolları'nın düzenlediği kampta silahlı saldırı sonucunda toplam 77 kişiyi acımasızca katletmişti. Breivik'in Utoya adasında düzenlediği silahlı saldırı sonucunda 18 yaşındaki bir Türk kızı Gizem Doğan da hayatını kaybetmişti.



Duruşmada Nazi selamı verdi

Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı duruşma, Oslo Adliye Sarayı'nda yapıldı. Salonda, saldırılarda ölenlerin yakınlarıyla katliamdan yaralı kurtulan bazı gençler de yer aldı. Siyah takım elbise giyen ve elleri kelepçeli olarak getirilen Breivik, 'Nazi selamı' verdi. Cam bölmede tutulan ve sakin görünen Breivik'in duruşma başladıktan sonra kelepçeleri çözüldü.

Öldürdüğü her kişi için 21 yıl yatmalı

Mahkeme kararı, Ütoya Adası'ndaki saldırıdan sağ kurtulanlar ve maktullerin yakınlarını ikiye böldü. Kimi Breivik'in 21 yıl hapis cezasına çarptırılmasını ve caniye deli raporu verilmemesinin kendilerini mutlu ettiğini söylerken, kimi de karara tepkili. Kızı öldürülenler arasında olan Unni Espeland Marcussen adlı bir kadın, "Aslında öldürdüğü her bir kişi için 21 yıl hapis yatmalıydı." dedi. Utoya adasından sağ kurtulan Tore Sinding Bekkedal, Breivik'in 'politik çılgınlık' içinde olduğunu belirterek, "Karar tam beklediğim gibi çıktı. Şimdi biraz olsun rahatladım. Ama gidenler geri gelmeyecek." diye konuştu. Saldırıda hayatını kaybeden Danimarkalı Hanne Fjalested'in babası Per Balch Sörensen de kararı olumlu bulurken, "Artık onun sesini yıllarca duymayacağımız için mutluyum. En kötüsü 10 haftalık yargılama boyunca onu görmekti." ifadelerini kullandı.




http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1337144&title=mahkeme-norveci-kana-bulayan-breivik-ile-ilgili-kararini-verdi-77-kisinin-katiline-21-yil&haberSayfa=0



Breivik bize ne anlatıyor?, Mehmet Kamış, Zaman Gazetesi

1209 yılında, şövalyeler ve piyadelerden oluşan 30 bin kişilik bir Haçlı ordusu, kasırga gibi Kuzey Avrupa'dan şimdiki Güney Fransa olarak bilinen Pirene dağlarının eteklerine indi. Geçtikleri bölgelerde ekinleri yok edip, kasaba ve şehirleri yağmaladılar. Bütün ahali kılıçtan geçirildi. Bu bölgelerin en büyük özelliği Kathar inancına sahip insanların yaşıyor olmasıydı.

Katharlar, 13. yüzyılda özellikle Güney Avrupa'da etkili olmuş bir Hıristiyan mezhebiydi. Temeli Hıristiyanlık olan bu inançtakiler, Kilise'nin birçok dogmasına karşı çıkmaktaydılar. Hıristiyan'dılar ancak dinleri bir Katolik inancından çok farklıydı. Gerçek Hıristiyanlığı temsil ettiklerine ve kaynağa yeniden döndüklerine inanıyorlardı. Hz. İsa'yı bir peygamber olarak kabul etmelerine karşılık onun Allah'ın oğlu olamayacağını söylüyorlardı. Puta, heykele ve haça tapınmayı da reddediyorlardı. İnançları, Kilise tarafından komik ve sapkınlık olarak nitelendirildi. Bu nedenle Engizisyon ateşi ilk onlar için yakıldı. Kilise'ye göre hepsi yakılmalıydı, içlerinden kim yanmazsa o günahsızdı. Krallar ve Kilise, kendileri açısından tehdit gördükleri için yüz binlercesini bu şekilde yakarak öldürdüler.

Sadece Beziers şehrinde 15 bin kadın, erkek ve çocuk ayırt edilmeksizin katledildi. Bu şehirde Katolik inancına sahip kişiler olmasına rağmen hepsi öldürüldü. Papalığın temsilcisine, şehirde Katoliklerin olduğu hatırlatıldı ama 'Tanrı'nın günahsız olanları ayırt edeceği' cevabı verildi. Bunun üzerine hepsi diri diri yakıldı. Sonra Perpignan, Narbonne, Carcassonne, Toulouse şehirlerine girilip bütün Kathar inancındakiler öldürüldü.

30 bin askerle saldırı yapılan bölge kültürel ve ekonomik olarak yukarı Fransa'ya hiç benzemiyordu. Bu bölgede Yunanca, İbranice ve Arapça ders olarak okutuluyor ve Endülüslerle birlikte hareket ediliyordu. Kuzeydeki asiller bile isimlerini yazamazken buradakiler edebiyat ve sanatta bir hayli ileriye gitmişlerdi.

Bugün Avrupa ülkelerine baktığınızda homojen bir ırk ve inanç yapısını görmeniz mümkündür. Fransa'da, İspanya'da, Belçika'da, Almanya'da, İtalya gibi ülkelerde yerli bir Müslüman azınlık bulmak imkansızdır. Ya da kendine has farklı inançlara sahip insan toplulukları neredeyse yoktur.

Müslümanların yönetimindeki bölgelere baktığınızda ise küçük küçük de olsa farklı dini ve etnik yapıları her yerde görebilirsiniz. Son yüzyıla kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmış bölgelerin hiçbirinde homojenlik yoktur. Bosna-Hersek'te Boşnakların yanında Hırvatlar ve Sırpları, Makedonya'da Arnavutları, Torbeşleri, Makedonları, Pomakları ve Türkleri görmek mümkündür.

Balkanlar, yüzyıllar boyunca Fransızların ya da Almanların elinde kalsaydı, bu kadar farklı etnik ve kültürel yapılar orada varlıklarını sürdürebilirler miydi? Fransızlar, İspanyollar ya da İtalyanlar kendi coğrafyalarındaki bütün 'ötekileri' fiilen ortadan kaldırarak ya da zorla asimile ederek kendilerince milli bir birliği(!) sağlamışlardı. Ancak Müslümanların böyle bir uygulamaya gitmeleri dinen yasak olduğu için onların hakim oldukları bölgelerde ırklar ve inançlar yüzlerce sene var olmaya devam etti. O nedenledir ki, Müslüman dünyada farklılık, Avrupa ülkelerinde homojenlik hakimdir.

Breivik, 13. yüzyılda farklı olanları ortadan kaldıran zihniyetten hiçbir farkı bulunmayan çağdaş bir şövalyedir. Ötekinden ödü kopan bir bilinçaltı hortlamasıdır. Norveç'te kendisi gibi olmayan 77 kişiyi bilerek ve taammüden öldüren bir katile 'ne yapalım kanunlar böyle' diyerek 21 yıl hapis cezası vermeleri, bu eylemin tolere edilebilir bir şey olduğunu düşündüklerini de gösteriyor.

Bugünün en büyük tehlikesi; ötekinin ortadan kaldırılması gereken bir şey olduğu anlayışıdır. Kürtleri tehlike olduğu için asimile ederek, yok etmeye niyetlenen darbeci anlayış gibi, Kürtler arasındaki farklılıkları yok etmeye niyetlenen bir PKK belası, öteki için büyük bir tehdit olmaya devam ediyor.

Aradan 800 sene geçmiş olmasına rağmen Avrupa ve bunun türevi anlayışlar, farklı olanı tehdit görmekten vazgeçmiyor.

m.kamis@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1337211&title=breivik-bize-ne-anlatiyor
#544
Alıntı YapYani şunu diyebilir miyiz?Teknik bir konudaki bilirkişi raporu lehinize ise dava sizin, aleyhinize ise kaybettiniz.

Rapora itiraz için haklı gerekçeleriniz varsa (gerektiğinde itirazın haklılığını çok daha güçlü şekilde mahkemeye anlatabilmek için konuyla ilgili özel bilirkişi raporu alınıp mahkemeye de sunulabilir) mahkeme bu tür itirazları da değerlendirerek başka bir bilirkişi(ler)den yeni bir bilirkişi raporu veya mevcut bilirkişi(ler)den ek rapor alma yoluna da gidebilir. İki rapor arasında çelişki varsa, gerektiğinde üçüncü bir rapor alınması da mümkündür. Rapora itiraz edilmediği (veya yapılan itirazı mahkeme haklı görmediği) sürece, evet, durum belirttiğiniz gibidir. Kolay gelsin...
#545
Alıntı Yapİyide ben bu durumdan hala rahatsızlık duyuyorum.O kadar dava açtım,uğraştık hala tam verim alamadım.Ayrıca karışıklık çıkacak hiçbir iş ve işlemim yok.Yani hiç bir şekilde eski soyadımın yazmasını istemiyorum.

İşin hukuki tarafı yukarıda belirttiğim şekilde. Maalesef insan her istediği şeyi elde edemeyebiliyor. Bu noktada yapılabilecek tek şey, mevcut düzenlemenin anayasaya ve insan haklarına aykırı olduğunu iddia ederek bir dava açmak ve mahkemeden de konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşımasını talep etmek. Bunun dışında yapılabilecek bir şey yok maalesef. Kolay gelsin...
#546
Alıntı Yapustanın ifadesi alındı fakat okuma şansımız olmadı bilmiyoruz

İfadesinde neler anlattığı önemli.

Alıntı Yapinsan kaynakları müdiresi ile ertesi gün konuşmaya gittik siz bize bişiy bırakmamışsınız bu şekilde çalışamazsınız diyerek istifasını istiyor kendi el yazısı ile yazdırıyor (kendi isteğimle ayrılıyorum gibi)

Yanlış yapmışsınız. Keşke istifa edilmemiş olsaydı. İşveren sizi çıkarmış olsa, açılacak tazminat davasında bu hususta kolaylıkla belirtilebilirdi.

Bence mevcut durumda öncelikle ceza davasının ne şekilde sonuçlanacağını bekleyin. Şayet ceza verilirse, o zaman tazminat davası açmanız da çok daha kolay hale gelir. Kolay gelsin...
#547
Merhabalar.

Alıntı YapBENIM BIR DAVADAN 3 FARKLI PARA CEZASI VERIRDI

Alıntı YapBENIM BU DURUMDAN 2 YILL SONRA HABERIM OLDU

Karar henüz size resmi yoldan tebliğ edilmemişse, kararı inceleyerek temyiz/itiraz yoluna müracaat edebilirsiniz. Bunun için öncelikle bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...



Alıntı YapMalatya da asliye mahkemesine memnu hakkımın iadesi diye dava açtım... Adli tatil olduğu için dava henüz görülmedi... Benim korkum mahkeme bana MEMNU HAKKINI VERMİYORUM diyebilirmi...

Öncelikle 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 13/A maddesine bir göz atalım:

    Yasaklanmış hakların geri verilmesi
    Madde 13/A - (Ek: 6/12/2006-5560/38 md.)
    (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
    a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
    b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
    gerekir.
    (2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukukî nedenle son verilmiş olması halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir. Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
    (3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgâhının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar vermesi gerekir.
    (4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek suretiyle verebilir.
    (5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.
    (6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.
    (7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından karşılanır.


Mahkeme memnu hakkın iadesini karara bağlarken aradan geçen süreyi, bu süre içinde herhangi bir suç işleyip işlemediğinizi, işlediyseniz suçun niteliğini, vs. dikkate alacaktır. Şayet bu tür bir sorun yoksa, mahkeme elbette memnu hakkın iadesi yoluna gidecektir, içiniz rahat olsun...
#548
Alıntı Yapİçişleri Bakanlığı, valiliklere bir genelge göndererek, polis ve jandarmanın adli kolluk görevleri sırasında, vatandaşların kişisel verilerini korumaları talimatını verdi. GBT olarak tanımlanan "kişisel bilgi toplama kaydı" olan vatandaşların bilgileri hiçkimseyle paylaşılmayacak.

İçişleri Bakanlığı geçici bir tedbir almış görünüyor. TBMM şu anda tatilde. Muhtemelen önümüzdeki dönemde bu konu bir şekilde meclis gündemine gelecektir diye tahmin ediyorum. En kötü ihtimalle yeni anayasa taslağıyla ilgili çalışmalar bitip yeni anayasa kabul edildiğinde bu konu da eşzamanlı olarak çözülmüş olur bence. Konuyla ilgili gelişmeleri takip etmek gerekiyor...
#549
Merhabalar.

Alıntı Yapeşimle 6 senedir ayrıyım ben başka bir bayanla 6 sene dir birlikteyim

Alıntı Yapayrılmak istiyorum ama rezillikler çıkarıcağını biliyorum veya bnden yüksek birşeyler isteyecek bu konuda nasıl bir yol izlemem gerekli

Boşanma davası açabilirsiniz ancak ne yaparsanız yapın, mevcut şartlar altında eşinizin sizden maddi ve manevi tazminat talep etmesinin önüne geçemezsiniz. Kolay gelsin...
#550
Merhabalar. Açılabilecek tazminat davasının çerçevesini belirleyebilmek için olayın detaylarını bilmek gerekiyor.

1) Usta ile eşiniz arasında yaşanan olayları detaylı bir şekilde açıklamalısınız,
2) Şikayetiniz üzerine ustanın ifadesi alınmıştır; usta olayı kabul ediyor mu ve kendisini ne şekilde savunuyor?
3) Eşinizin istifasını isteyen kim, usta mı, başka birileri mi? Bunun için eşinize bir bildirimde bulunuldu mu?
4) Eşinizin gördüğü kurs, sadece ayrıldığı iş yerinde çalışabilmek için gerekli bilgiler mi içeriyordu yoksa aynı işi yapan tüm iş yerlerinde çalışabilmesi için gerekli olan bilgileri mi muhteviydi?
#551
Alıntı YapAcaba ürün fiyatı 900 liranın üzerinde olsa bile hakem heyetinden örnek bir karar alsam acaba süreç daha mı hızlı işler?

2012 Yılı için 1.161,67 TL'nin altındaki uyuşmazlıklarla ilgili hakem heyeti kararları ilam hükmündedir; yani tıpkı bir mahkeme kararı gibi hüküm doğurur. Bu rakamın üstündeki ihtilaflarla ilgili hakem heyetlerinin vereceği kararların tarafları bağlayıcı bir özelliği yoktur, sadece yapılacak bir yargılamada delil olarak dikkate alınır. Hakem heyetleri bir iki ay, en fazla üç ay gibi kısa bir süre içinde ihtilafı karara bağlıyor. İsterseniz şansınızı hakem heyetine müracaat ederek deneyebilirsiniz.

Alıntı YapDüştüğüm durumu anladığınızı umuyorum. Yani bu hakkı 1-2 ay içinde almazsam zaten almanın maddi değeri kalmıyor. Her ne kadar bu yaptıkları yanına kâr kalsın istemesem de; bu tür teknolojik bir ürün için zamanım kısıtlı. Hem bana zaten parasıyla satacakları bir laptop olacak sürecin sonunda. Bu onlara vurulmuş bi darbe olmayacak. Mahkeme kararıyla satış yaptırmış olacağım.

Durum ve süreci değerlendirdiğinizde acaba yapılacak bir yol yok mudur? Ürün zaman aşımına uğramadan sonuçlandıracak.
Hukuki yollardaki trafik yüzünden, hiç yola çıkmayacağım yoksa.

Satıcı firmaya, "Taraflar arasında kurulan alım-satım sözleşmesine aykırı olarak ürün teslimi taahhüdünüzü yerine getirmediğiniz için paramı iade almak istiyorum. Aynı ürünü piyasadaki başka bir firmadan temin edecek ve bunun için ödemem gereken ilave bedelin tahsili için de şirketinize karşı yasal yollara müracaat edeceğim." şeklinde bir ihtar gönderip paranızı iade alırsınız, sonra da piyasadan aynı ürünü satın alıp aradaki farkın iadesi için hakem heyetine müracaat edersiniz. Bu da alternatif bir başka yol olur. Kolay gelsin...
#552


Alkol sınırı aşağı çekildikçe ölümlü kazalar azalıyor

ÇAĞLAR AVCI

Alkol kaynaklı trafik kazalarını inceleyen İzmir Adli Tıp, kamuda sıfır promil uygulamasının kazaları en aza düşürdüğünü tespit etti. Aynı araştırmada özel araç sürücülerine uygulanan 0,50 promil sınırının ise 14 kat daha fazla kazaya yol açtığı belirlendi. Uzmanlar, yasal sınırın aşağı çekilmesini istiyor.

İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı, alkole dayanan trafik kazalarıyla ilgili önemli bir araştırmaya imza attı. Yaralamalı 224 kazayı inceleyen kurum, alkolde yasal promil sınırıyla ilgili çarpıcı sonuçlara ulaştı. Buna göre kamu ve özelde farklı uygulanan promil sınırlaması kaza oranlarına doğrudan etki yapıyor. 0,50 promile kadar alkol kullanımına izin verilen özel araç sürücüleri, '0' promil sınırı bulunan resmî ve ticarî araç sürücülerine oranla 14 kat daha fazla kazaya karışıyor. 22. Uluslararası Adli Tıp Kongresi'ne bilimsel yayın olarak sunulan çalışmaya konu olan 191 özel araç sürücüsü içinden 55'inin yasal sınırın üzerinde alkol aldığı görüldü. Sıfır promil uygulaması yapılan resmî ve ticarî araçlarda durum tam tersi çıktı. Kazaya karışan 33 sürücünün sadece biri alkollüydü. Kurumun yaptığı bir diğer çalışma da tespitleri destekledi. Buna göre Türkiye'de ölümlü kazaların yüzde 55'inde alkol etkili oldu. 0,20-0,50 promil arasında bile ölümlü kaza riski, hiç alkol almayan sürücülerin karıştığı kazalara oranla 'dört' kat fazla. Dünyadaki örnekleri de araştırmaya ekleyen Adli Tıp, yasal limitleri düşüren ülkelerde ölüm oranlarının yüzde 40'lara kadar indiğini belirledi. 2002'de Japonya'da yasal sınır 0,30 promile düşünce ölümlü kazalar yüzde 38 azalmış.

Trafikteki alkol kullanım sınırıyla ilgili çalışmayı, İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Daire Başkanı Adli Toksikoloji Uzmanı Dr. Nuri İdiz hazırladı. 2010 ve 2011 yılları arasında Adli Tıp'a gelen yaralanmalı trafik kazalarını tek tek inceledi. Özel araç sürücüleri ile resmi ve ticari araç sürücülerini ayırdı. 191 özel araç sürücüsünün üçte birine yakınının yasal sınırın üzerinde alkollü olduğunu belirledi. Resmi ve ticari araçlarda ise 33 sürücünün sadece biri alkollüydü. SPSS isimli programla bu sonuçları değerlendiren İdiz, özel araç sürücülerinin diğerlerine göre 14 kat daha fazla kazaya karıştığını hesapladı. İdiz'e göre bu çalışma, trafikte müsaade edilen kan alkol düzeyinin birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi 20 veya 30 mg/dl değerine düşürülmesi gerektiğini gösteriyor. İdiz'in yaptığı bir diğer çalışmada ise 291 yaralanmalı, 57 ölümlü toplam 348 trafik kazası olgusu incelendi. Gelen kişilerin yüzde 37'sinde alkol pozitif çıktı. Ayrıca özel araçlardaki yasal sınırın gerçekçi olmadığı bu çalışmaya da yansıdı. Yasal sınırın altında kabul edilen 0,21- 0,50 promil düzeyinde ölümlü trafik kazası riski, kanda alkol saptanmayanlara göre dört kat artmıştı.

Adli Tıp'ın çalışmasını değerlendiren uzmanlar, trafikte alkollü bulunma sınırının aşağıya çekilmesi için acilen yasal düzenleme yapılması gerektiğine işaret ediyor. 2009'da Yargıtay Başkanlığı'nın katkısıyla düzenlenen 'alkollü araç kullanırken güvenli sürüş' konulu çalıştayda çıkan sonuçlar da bu görüşleri destekliyor. Çalıştay Türkiye'de sınırın 0,30 promile çekilmesini öneriyor.

Bunu gerçekleştiren ülkelerde ölüm oranlarının yüzde 40'lara kadar düşmesi de konunun önemini ortaya koyuyor. Adli Tıp'ın çalışmasına yansıyan veriler dikkat çekici. 2002'de yasal sınırı 0,30 promile düşüren Japonya, ölümlü kazaları yüzde 38 azalttı. İsveç sınırı 0,20 promile çekince ölümlü kazalar yüzde 10 düştü. Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan'da ise alkollü araç kullanmaya tolerans gösterilmiyor.

Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sefa Saygılı'nın verdiği bilgilere göre İçişleri Bakanlığı konuyla ilgili çalışma yürütüyor. Sınırın düşürülmesi için yasal düzenleme yapılmasının gerekmediğini sadece Karayolları Trafik Yönetmeliği'nde bir değişikliğin yeterli olacağını dile getiren Saygılı, "Oran aşağıya çekilirse bu sınırın hemen geçeceğini bilen sürücü ağzına tek yudum içki koymaz. Ceza onun bu işi yapmasını engeller." diyor. Daha önce alkollü olduğu için iki kere ehliyetine el konulan Şenol Y. de alkol kullananlar için 0.5 promilin bir sınır olarak görülmediğinin altını çiziyor ve ilginç bir tespitte bulunuyor: "Bir bardak içeyim, kalkarım. Sınırı da geçmem diye oturan herkes o sınırı aşmadan kalkmaz."

http://zaman.com.tr/haber.do?haberno=1335724&title=alkol-siniri-asagi-cekildikce-olumlu-kazalar-azaliyor
#553
Merhabalar. 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da yer alan konuyla ilgili hükümler aşağıdadır:

     Madde 5 - (Değişik: 6/3/2003-4822/6 md.)
   
     Üzerinde "numunedir" veya "satılık değildir" ibaresi bulunmayan bir malın; ticarî bir kuruluşun vitrininde, rafında veya açıkça görülebilir herhangi bir yerinde teşhir edilmesi halinde satıcı bu malların satışından kaçınamaz.
   
     Hizmet sağlamada da haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz.
   
     Aksine bir teamül, ticarî örf veya adet yoksa, satıcı bir mal veya hizmetin satışını o mal veya hizmetin kendisi tarafından belirlenen miktar, sayı veya ebat gibi koşullara ya da başka bir mal veya hizmetin satın alınmasına bağlı kılamaz.
   
     Diğer mal satışı ve hizmet sağlama sözleşmelerinde de bu hüküm uygulanır.

     Mesafeli Sözleşmeler
     Madde 9/A- (Ek: 6/3/2003-4822/14 md.)
   
     Mesafeli sözleşmeler; yazılı, görsel, telefon ve elektronik ortamda veya diğer iletişim araçları kullanılarak ve tüketicilerle karşı karşıya gelinmeksizin yapılan ve malın veya hizmetin tüketiciye anında veya sonradan teslimi veya ifası kararlaştırılan sözleşmelerdir.
   
     Mesafeli satış sözleşmesinin akdinden önce, ayrıntıları Bakanlıkça çıkarılacak tebliğle belirlenecek bilgilerin tüketiciye verilmesi zorunludur. Tüketici, bu bilgileri edindiğini yazılı olarak teyit etmedikçe sözleşme akdedilemez. Elektronik ortamda yapılan sözleşmelerde teyid işlemi, yine elektronik ortamda yapılır.
   
     Satıcı ve sağlayıcı, tüketicinin siparişi kendisine ulaştığı andan itibaren otuz gün içerisinde edimini yerine getirir. Bu süre, tüketiciye daha önceden yazılı olarak bildirilmek koşuluyla en fazla on gün uzatılabilir.
   
     Satıcı veya sağlayıcı elektronik ortamda tüketiciye teslim edilen gayri maddî malların veya sunulan hizmetlerin teslimatının ayıpsız olarak yapıldığını ispatla yükümlüdür.
   
     Cayma hakkı süresince sözleşmeye konu olan mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasının veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesinin istenemeyeceğine ilişkin hükümler dışında kapıdan satışlara ilişkin hükümler mesafeli sözleşmelere de uygulanır.
   
     Satıcı veya sağlayıcı cayma bildiriminin kendisine ulaştığı tarihten itibaren on gün içinde almış olduğu bedeli, kıymetli evrakı ve tüketiciyi bu hukukî işlemden dolayı borç altına sokan her türlü belgeyi iade etmek ve yirmi gün içerisinde de malı geri almakla yükümlüdür.


Bu hükümler uyarınca satın aldığınız bilgisayarı fazladan bir ücret ödemeksizin satıcı şirketin derhal teslim etmesini isteme hakkına sahipsiniz. Şayet satıcı firma bu talebinizi ısrarla geri çeviriyorsa, tüketici mahkemesinde dava açarak da bu amacına ulaşabilirsiniz. Elbette açacağınız davanın karara bağlanması için geçecek olan yaklaşık bir yıllık süreyi de göze almalısınız. Bir yıllık süre ve çekilecek zahmete katlanmak mı daha mantıklı yoksa paranızı iade almak ya da muadil bir ürünü mü almak mı? Paranızı iade almak veya muadil bir ürünü almak bana göre daha mantıklı. Bunu yaparken elbette Sanayi ve Ticaret Bakanlığı il müdürlüğüne konuyla ilgili şikayetinizi iletebilirsiniz. Karar sizin. Kolay gelsin...
#554
Konuyla ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan hükümler:

    Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat
    Tazminat istemi
     Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
    a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
    b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
    c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
    d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
    e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
    f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
    g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
    h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
    i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
    j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
    Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
    (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

    Tazminat isteminin koşulları
     Madde 142 – (1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.
    (2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.
    (3) Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir.
    (4) Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi hâlde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.
    (5) Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister.
    (6) İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir.
    (7) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/20 md.) Mahkeme, kararını duruşmalı olarak verir. İstemde bulunan ile Hazine temsilcisi, açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğine rağmen gelmezlerse, yokluklarında karar verilebilir.
    (8] Karara karşı, istemde bulunan, Cumhuriyet savcısı veya Hazine temsilcisi, istinaf yoluna başvurabilir; inceleme öncelikle ve ivedilikle yapılır.

    Tazminatın geri alınması
     Madde 143 – (1) Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkûm edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkûm edilenlere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir.
    (2) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/21 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı, koruma tedbiriyle ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine rücu eder.
    (3) İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder.

    Tazminat isteyemeyecek kişiler
     Madde 144 – (1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:
    a) Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler.
    b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.
    c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.
    d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.
    e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.



Konuyla ilgili emsal bir Yargıtay Kararı:

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E:2010/6-212
K:2010/263
T:21.12.2010

5271 s. Yasa m. 141,142

Davacı Gülcan vekili 20.02.2008 tarihli dilekçesi ile, davacının tutuklu olarak yargılandığı davada beraat ettiğinden koruma tedbirleri nedeniyle 10.000 Lira maddi, 10.000 Lira manevi tazminat ve faiz isteminde bulunmuş, istemi değerlendiren Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce 22.09.2008 gün ve 72-235 sayı ile;
"...Davacı vekilinin dava dilekçesine davası ile ilgili herhangi bir delil ve belge eklemediği, bu konuda CMK'nın 142/3-4. maddeleri uyarınca dava dilekçesindeki bilgi, belgelerin yetersizliği ifade edilerek eksikliğin bir ay içerisinde giderilmesi, aksi halde istemin reddedileceği hususunun şerhli davetiye ile davacı vekiline 14.08.2008 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği halde inceleme tarihi olan 16.09.2008 tarihine kadar mahkememize bildirilmediği anlaşılmakla;
CMK'nın 142/4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine,
Yargılama giderinin davacıdan alınıp Hazineye gelir kaydına,
Davalı Hazine vekili için 1.100 YTL avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalı Hazineye verilmesine" karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından yapılan itirazı inceleyen Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce 27.11.2008 gün ve 1566 sayı ile;
"... Davacı vekili 20.02.2008 havale tarihli dilekçe ile haksız olarak tutuklanması sonucu çalışamadığını, ailesinin masraflar yaptığını belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemece yapılan tebligata rağmen zararlarını kanıtlayıcı belge davacı taraf ibraz etmemiştir.
CMK'nın 142/6. maddesinde; 'istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapar' şeklindeki düzenleme getirilmiştir.
Dava dosyası getirtilip incelenerek davacının sosyal ve ekonomik durumu resen araştırılarak manevi tazminat istemi karara bağlanabileceği gibi yasal tazminat talebi de resen araştırılması gerektiğinden; CMK'nın 267 ve devamı maddeleri uyarınca itirazın kabulü ile Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 22.09.2008 gün 72-235 sayılı kararının kaldırılmasına" karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı'nın 05.02.2009 gün ve 6233 sayılı yazısı üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 06.03.2009 gün ve 38483 sayılı ihbarname ile;
"1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 142/1. maddesinde yer alan*Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir' şeklindeki düzenleme nazara alındığında, davacının beraat ettiği Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 21.09.2007 tarihli kararının sanık vekilinin yüzüne karşı verildiği ve 28.09.2007 tarihinde kesinleştiği, sanık vekili Avukat Mehmet imzalı tarihsiz dilekçenin ise 20.02.2008 havale tarihli olduğu dikkate alındığında, 3 aylık başvuru süresinin geçirilmiş olduğu,
2- Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce, sanık vekiline dilekçesindeki eksiklikleri gidermesi için çıkarılan meşruhatlı davetiyenin bizzat tebliğini müteakip, 1 aylık yasal süre içerisinde eksikliklerin giderilmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 142/4. maddesine dayanılarak dava dilekçesinin reddine karar verildiği, ancak itiraz merci Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce anılan maddenin 6. fıkrasında yer alan 'istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hakimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir' şeklindeki düzenleme nazara alınarak, mahkemesince re'sen araştırma yapılması gerektiğinden bahisle İtirazın kabulüne karar verilmiş ise de, 6. fıkrada yer alan 'istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya yetkilidir' biçimdeki ifadenin, davacının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Ka-nunu'nun 142/4. maddesine göre üzerine düşen görevi yaparak, belirtilen eksiklikleri gidermesinden sonra, mahkemenin kararını vermek için ihtiyaç duyacağı diğer bilgi ve belgeler için resen araştırma yapması şeklinde yorumlanması gerektiği, aksi halde 4. fıkranın bir öneminin kalmayacağı, mahkemenin başvuru üzerine resen araştırmaya başlaması gerekeceği anlamına geleceği, oysa talebin tazminat hukukuna ilişkin şahsi bir hakka dayandığı, önce talep edenin kanunda öngörüldüğü şekliyle kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiği cihetle, mahkemece verilen 1 aylık yasal süre içerisinde eksikliğin giderilmemiş olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddi kararında bir isabetsizlik bulunmadığı," görüşüyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi'nce 30.06.2010 gün ve 7091-11902 sayı ile;
"Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 27.11.2008 tarih ve 2008/1566 müteferrik sayılı kararın 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince bozulmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 11.10.2010 gün ve 38483 sayı ile;
"5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesinde karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir' hükmü öngörülmüştür.
Maddedeki açık düzenleme gereğince, hükmün kesinleşmesi yeterli olmayıp, kesinleştiğini belirten meşruhatla birlikte bizzat sanığa bildirilmesi gerekmektedir. Ancak her ne suretle olursa olsun kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreyi geçiren kimseler tazminat başvuru hakkını kaybedeceklerdir.
Somut olayda, sanık Gülcan hakkında Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce yağma suçundan yapılan yargılama sonucunda, 21.09.2007 günlü kararla sanığın beraatına karar verilmiş, sanık savunmanının yüzüne karşı verilen hüküm 28.09.2007 gününde kesinleşmiştir. Ancak getirtilen karar örneğine göre, kararın, diğer ilgililer tarafından temyiz edilmediğinden 28.09.2007 gününde kesinleşmiş olduğu sanığa veya savunmanına tebliğ edilmediği anlaşılmıştır. Bu bildirim yapılmadığından, tazminat davası açma süresi yönünden dikkate alınması gereken üç aylık süre değil, bir yıllık süre olacaktır.
Davacı Gülcan vekilinin maddi ve manevi tazminat istemine konu dilekçesi, hakim tarafından 20.02.2008 günü havale edilmiştir. Havale tarihine göre dava yasal bir yıllık süre içerisinde açılmış olduğundan, (1) nolu kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yerinde değildir. Özel Daire'ce süreye ilişkin kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekirdi.
Yine somut olaya dönecek olursak, davacı Gülcan vekili Av. Mehmet, müvekkilinin, yağma suçundan beraat ettiği Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2007/159 esas sayılı dosyasında 6,5 ay tutuklu kaldığını, yargılama sonucunda beraat ettiğini, hiçbir ilgisi olmadığı bir suçtan dolayı cezaevine girmiş olmasının, ileriki hayatında onarılmaz yaralar açtığını, mahkeme masrafları yaptığını, çalışıyor olması nedeniyle bu dönemde kazanç kaybına uğradığını, haksız yere tutuklanması nedeniyle 10.000 YTL maddi, 10.000 YİT. manevi tazminat isteminde bulunmuş, delil olarak Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2007/159-213 sayılı dosyasını göstermiş ve ayrıca sair deliller demiştir.
Davanın açıldığı Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi, gerekli işlemlerin yapılması için naip hakim görevlendirmiş, naip hakim tarafından, davacı vekiline, davacının ikametgah belgesi ile davaya ilişkin delillerini tebliğinden itibaren bir ay içinde bildirmesi, bildirmediği takdirde davanın reddedileceği hususunu içeren açıklamalı tebligat yapılmış, yapılan tebliğe rağmen eksiklikler giderilmediğinden Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 22.09.2008 gün, 2008/72235 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK'nın 142/4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından dava dilekçesinin reddine ilişkin karara süresinde itiraz edilmiş, itiraz mercii Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce
27.11.2008 gün ve 2008/1566 müteferrik sayılı karar ile 'ceza dosyası getirtilip, davacının sosyal ve ekonomik durumu da resen araştırılarak, tazminat  istemleri karara bağlanabileceğinden, itirazın kabulüne' karar verilmiştir.
CMK'nın 141. maddesinin a-j bentlerinde belirtilen kişilerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri hükme bağlanmıştır.
Maddi zarar, haksız olarak yakalanan ya da tutuklanan kişinin bedenen ya da manen uğradığı mali kayıptır. Yoksun kalınan kazanç ile haksız eylem ve işlemin yol açtığı giderler de maddi zarar kapsamındadır.
Manevi zarar ise, Ceza Genel Kurulu'nun 11.05.1999 gün, 102-115 ve 17.03.2009 gün, 2008/193-60 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, tutuklanan şahsın sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden yoksun kalınması nedeniyle duyulan elem, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin cezaevinde kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, zenginleşme sonucunu doğurmayacak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.
142. maddenin 3 ve 4. fıkraları gereğince, tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi zorunludur.
Tazminat istemine ilişkin dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda, mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi halde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksikliği tamamlanmayan dilekçe, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur.
Bu hükümlere göre, dava dilekçesinin, yasal koşul ve belgeleri kapsamaması nedeni ile reddolunması halinde, yasal süresi içinde eksikliklerin tamamlanması suretiyle yeniden başvuruda bulunulması olanağının bulunduğu açıktır. Bu nedenle de, bu hükümler uyarınca dava dilekçesinin reddine ilişkin olarak verilen kararlar aleyhine* itiraz'yasa yoluna başvurulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulu'nun 03.10.2000 gün, 173-180 sayılı kararında da bu husus açıkça vurgulanmıştır.
CMK'nın 142. maddesinin 5-6-7. fıkralarında, dilekçe ve ekli belgelerin yeterliliği durumunda, tazminat istemi konusunda esasa ilişkin incelemenin ne  şekilde yapılıp, kararın nasıl verileceği belirtilmiş olup, son fıkrasında, esasa  ilişkin karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulacağı hükme bağlanmıştır.
Esasa ilişkin incelemenin nasıl yapılacağını gösteren 6. fıkrası' istemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında, mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hakimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir' biçimindedir.
Bu hüküm, dava dilekçesine, tazminat istemine ilişkin belgelerin eklenmesinden ve işin esasına girilmesinden sonra uygulanması gereken bir hükümdür.
Maddi zarar istemlerinde, davacının, gerçek zararını belgelemesi ve bunun delillerini de dilekçesine eklemesi zorunlu iken manevi tazminat istemlerinde dava dilekçesine eklenmesi gereken bir belge ya da sunulması zorunlu olan bir bilgi bulunmamaktadır.
Manevi tazminat istemi üzerine mahkeme, haksız gözaltı ya da tutuklamaya konu olan dosyayı getirtip incelediğinde, manevi tazminata hükmedilmesi konusundaki aranan kriterlerin tümünün yanıtlarını kolayca bulabilecektir.
İnceleme konusu olayda, Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin  21.09.2007 gün 2007/159-213 sayılı karar örneğinden dahi sanığın, suç tarihinde 23 yaşında olup, evli ve üç çocuğunun bulunduğu, hurda toplayarak geçimini sağladığı, 04.03.2007 tarihinde işlediği ileri sürülen yağma suçundan, 05.03.2007 tarihinde tutuklandığı, yargılama sonucunda sanığın suçu sabit olmadığından 5271 sayılı CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği hususları ile davacının açık kimlik ve adresi açıkça anlaşılmaktadır.
Davacı vekili dilekçesinde 10.000 YTL manevi tazminat isteminde bulunarak, tazminatın nitelik ve niceliğini de belirtmiştir. Müvekkilinin zarara uğradığı işlemin ne olduğunu da belirtmiştir.
Bu durumda, manevi tazminat istemi yönünden, CMK'nın 142. maddesinin 3 ve 4. fıkralarının uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Mahkemece ceza dosyası getirtilip incelenerek, zenginleşme sonucu doğurmayacak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır ölçüde manevi tazminat konusunda bir karar verilmesi gerekirdi.
Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin dava dilekçesinin CMK'nın 142/4. maddesi uyarınca reddine ilişkin 22.09.2008 gün, 2008/72-235 sayılı kararına yönelen itiraz üzerine verilen itirazın kabulüne ilişkin Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.11.2008 gün ve 2008/1566 müt. sayılı kararı manevi tazminat istemi yönünden yerindedir. Maddi tazminat istemi yönünden ise yerinde değildir. Zira davacı vekili, maddi tazminat istemine dayanak oluşturacak bilgi ve belgeleri sunmamış, ihtara rağmen gereğini yerine getirmemiştir. Ancak yasal süresi içerisinde, gerekli bilgi ve belgeleri tamamlayıp ekleyerek yeniden maddi tazminat isteminde bulunmasına engel bir durum söz konusu değildir.
Açıklamalar ışığında; Özel Daire'nin, (2) no'lu kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen nedeni sadece''maddi tazminat yönünden kabul edip, itiraz mercii Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.11.2008 günlü kararının bozulması; (2) no'lu kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen nedeni "manevi tazminat' yönünden reddetmesi ve yine (1) no'lu kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yerinde olmadığından reddine karar vermesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurmasının yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır"görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, "Özel Daire'nin kararının kaldırılması, (2) no'lu yasa yararına bozma isteminin manevi tazminat yönünden ve (1) no'lu yasa yararına bozma isteminin de davanın süresinde açılmış olması nedeniyle reddine, (2) no'lu yasa yararına bozma isteminde ileri sürülen nedenin maddi tazminat yönünden yerinde olması nedeniyle itiraz merciinin kararının bozulmasına karar verilmesi" isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Tutuklu kaldığı davada beraat etmesinden dolayı koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteminde bulunan davacı vekilinin dilekçesinin, "yeterli bilgiyi içermemesi, herhangi bir belge eklenmemesi ve yapılan ihtara rağmen bu eksikliğin giderilmemesi" gerekçesiyle Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca reddine ilişkin karara yapılan itirazın Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce "tazminat istemi üzerine gerekli araştırmanın resen yapı/ması gerektiği" gerekçesiyle kabul edilmesi üzerine, Adalet Bakanlıgı'nca; "Davan/n 3 aylık süre içinde açılmadığı ve Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin dava dilekçesinin reddine karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmadığı"görüşüyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş, Özel Daire'ce de bu istem kabul edilerek Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi kararının, yasa yararına bozulmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı Yargıtay C.Başsavcılığı'nca; davanın süresinde açılmış olması nedeniyle Adalet Bakanlığı'nın (1) no'lu yasa yararına bozma isteminin reddiyle Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi kararının manevi tazminat istemi yönünden yerinde olduğundan hareket edilerek, (2) no'lu yasa yararına bozma isteminin sadece "maddi tazminat" yönünden kabulüne karar verilmesi gerektiği, görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Görüldüğü gibi somut olayda Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:
1-   Dava dilekçesinin süresi içinde verilip verilmediğine,
2-   CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddi koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Davacı vekilince 20.02.2008 tarihli dilekçe ile maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu, dilekçede davacının adresi ve ne iş yaptığına dair bir bilgi yer almadığı gibi dilekçeye hiçbir belgenin de eklenmediği, Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce naip hakim görevlendirilerek davaya dayanak yapılan beraat kararının mahkemesinden getirtildiği, davacının beraat ettiği Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 21.09.2007 tarihli kararının sanık müdafiinin yüzüne karşı verildiği, kararda tazminat isteme hakkının hatırlatılmadığı, davacı yönünden kararın 29.09.2007 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen kararın davacıya tebliğ edildiğine ilişkin bir bilginin bulunmadığı,
Naip hakimin inceleme günü olarak belirlediği 27.05.2008 tarihinin davacı vekiline 21.03.2008'de davetiye ile tebliğ edildiği, davetiyeye "davacının  ikametgah belgesi, dosyaya ilişkin delilleriniz ile zararın neden kaynaklandığını ve net miktarını çağrı kağıdının tebliğinden itibaren 15 gün içinde mahkememize bildirmeniz ihtar olunur" açıklamasının yazıldığı, davacı vekilinin mazeret bildirerek inceleme günü gelmediği ve herhangi bir belge de sunmadığı,
Naip hakim tarafından 5271 sayılı CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca aynı açıklamanın, sürenin bir ay olarak belirtilmesi suretiyle inceleme günü ile birlikte davacı vekiline 12.06.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 31.07.2008 tarihindeki ikinci incelemeye yine mazeret bildirerek gelmediği ve herhangi bir belge sunmadığı,
Naip hakimce bu kez daha önce davacı vekiline tebliğ edilen açıklamaya "aksi takdirde davanın reddedileceği" ihtarının da eklenerek inceleme gününün açıklamalı çağrı kağıdıyla davacı vekiline tebliğine karar verildiği, davetiyenin 14.08.2008 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, 16.09.2008 tarihindeki üçüncü inceleme gününde de davacı vekili gelmediği gibi yine herhangi bir belge sunmadığı, naip hakimin tevdii üzerine Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce 22.09.2008 tarihinde dosya üzerinden verilen kararla, CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1) Dava dilekçesinin süresi içinde verilip verilmediği:
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı "CYY'nin Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa" nın 18. maddesi ile 466 sayılı "Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa" yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CYY'de "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. 5320 sayılı Yasa'nın 6/1. maddesindeki; "Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141 ila 144. maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır" hükmü uyarınca davacının beraat ettiği davada tutuklu kaldığı tarihin 01 Haziran 2005 tarihinden sonra olması nedeniyle uyuşmazlığın 5271 sayılı CYY hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği hususunda duraksama bulunmamaktadır.
5271 sayılı CYY'nin " Tazminat İsteminin Koşulları" başlıklı 142. maddesinin 1. fıkrasındaki; "Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir" şeklindeki düzenleme nedeniyle beraat kararının kesinleştiği hususunun davacıya tebliğ edilmesi gereklidir.
Somut olayda, davacının yağma suçundan yargılandığı Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce 21.09.2007 tarihinde beraatine karar verilmiş, sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen bu karar temyiz edilmeksizin 29.09.2007 tarihinde kesinleşmiş, ancak kesinleşen beraat kararı davacıya tebliğ edilmemiştir. Bu durumda CYY'nin 142/1. maddesinde belirtilen üç aylık süre işlemeye başlamayacağından aynı fıkradaki bir yıllık süre içinde davanın açılması gerekli ve yeterlidir. Davacı da bu süre içinde 20.02.2008 tarihinde dilekçesini vermiştir.
Diğer taraftan; CYY'nin 141. maddesinin 1. fıkrasının (e) ve (f) bentleri uyarınca, "Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra, haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler" ile "Mahkum olup da, gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için, kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle, zorunlu olarak, bu cezayla cezalandırılanlara" kararda tazminat isteme haklarının bulunduğunun bildirilmesi, aynı maddenin 2. fıkrasının zorunlu sonucudur.
Bu düzenlemeye koşut olarak, CYY'nin 231. maddesinin 3. fıkrasında; "Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hal varsa bu da bildirilir" ve aynı Yasa'nın "Hükmün Gerekçesi ve Hüküm Fıkrasının İçereceği Hususlar" başlıklı 232. maddesinin 6. fıkrasında; "...Hüküm fıkrasında, ...kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir" biçiminde getirilen düzenleme ile de tazminat istemeye hakkı olan kişiye kararda bu hakkının hatırlatılması konusunda oluşabilecek duraksamaların önüne geçilmiştir.
Somut olayda davacı hakkında, Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararında, CYY'nin 141/2, 231/3 ve 232/6. maddeleri uyarınca yapılması gereken, "tazminat isteme hakkı olduğuna ilişkin" bildirimin yapılmadığı anlaşıldığından, bu açıdan da dava dilekçesinin süresinde verildiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, Adalet Bakanlığı'nın (1) nolu yasa yararına bozma istemi ile bu istemi kabul eden Özel Daire kararında isabet bulunmamakta olup, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın dava dilekçesinin süresi içinde verildiğine ilişkin itirazının kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
2) CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddi koşullarının bulunup bulunmadığı:
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemi, kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla getirilmiş bulunan kendine özgü bir kurumdur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca, Anayasamızın 19. maddesinin son fıkrasının 03.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasa ile; "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir" şeklinde değiştirilmesi üzerine 466 sayılı Yasa'nın yürürlükten kalkıp kalkmadığına ilişkin ortaya çıkan tartışmalar, 23.11.2004 gün ve 177-203 sayılı kararında; "466 sayılı Yasa'ya dayalı tazminatlarda, her türlü sorun, öncelikle yasa norm/arıyla çözümlenecek, açıklık bulunmayan ahvalde*tazminat hukuku'kıyaslamasına başvurulacak, fiilin en ziyade*haksız fiil' benzeri olduğu gözetilecek çözüme ulaşılacaktır" tespiti yapılarak sonlandırılmış ve koruma tedbirleri nedeniyle tazminat kurumunun kendine özgü bir kurum olduğu açıkça vurgulanmıştır. Buna göre, bu kurumun salt ceza yargılaması hukuku veya salt tazminat hukuku mantığı ile değerlendirilmesi, karşılaşılan sorunların çözümlenmesi olanağı bulunmamaktadır.
01 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleşen işlemler açısından da karşılaşılan sorunların çözümünde, Ceza Genel Kurulu'nun anılan kararından hareketle öncelikle CYY'nin 141 ila 144. maddeleriyle getirilen düzenlemelerin esas alınması, çözüme ulaşılamaması halinde ise tazminat hukuku kurallarına başvurulması gerekmektedir.
5271 sayılı CYY'nin "Tazminat İsteminin Koşulları" başlıklı 142. maddesinin 1. fıkrasında; "(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir" şeklinde tazminat isteme süresi,
2. fıkrasında; ""İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır" şeklinde görevli ve yetkili mahkeme,
3. fıkrasında; "Tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesine, açık kimlik ve adresini, zarara uğradığı işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bunların belgelerini eklemesi gereklidir" şeklinde tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesinde yer alması gereken hususlar,
4. fıkrasında ise; "Dilekçesindeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkeme, eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi halde istemin reddedileceğini ilgiliye duyurur. Süresinde eksiği tamamlanmayan dilekçe, mahkemece, itiraz yolu açık olmak üzere reddolunur" şeklinde dilekçedeki bilgi ve belgelerin eksik olması durumunda bu eksikliğin tamamlanmasının yolu gösterilmiş, eksikliğin tamamlanmaması halinde ise dilekçenin mahkemece reddolunacağı hükme bağlanmıştır.
Bu düzenlemeye göre maddenin 2. fıkrasında; kamu düzenine ilişkin olarak kesin bir yetki kuralı getirilmiş, 3. fıkrasında; tazminat isteminde bulunan kişinin dilekçesinde, "açık kimlik ve adresi ile zarara uğranılan işlemin ve zararın nitelik ve niceliğinin" bulunması ve bunlara ilişkin belgelerin de dilekçeye eklenmesi zorunlu kılınmıştır.
Maddenin 4. fıkrasında ise, dilekçedeki bilgi ve belgelerin yetersizliği durumunda mahkemenin, "eksikliğin bir ay içinde giderilmesini, aksi halde istemin reddedileceğinin" davacıya bildireceği ve süresi içinde eksiği tamamlanmayan dilekçenin, mahkemece itiraz yolu açık olmak üzere reddolunacağı açık ve net bir şekilde belirtilmiş, bu aşamada dilekçedeki eksikliklerin mahkemece re'sen yapılacak araştırma ile giderilmesine olanak tanınmamış, bilgi ve belgeleri yetersiz olan ve verilen sürede eksiklikleri de tamamlanmayan dilekçelerin reddolunması hususunun takdire bağlı kılınmadığı emredici bir ifade ile hüküm altına alınmıştır. Aynı maddenin 5. ve devamı fıkralarında ise mahkemece yeterli kabul edilen dilekçe üzerine yapılacak işlemler sıralanmıştır.
Dilekçesi CYY'nin 142/4. maddesi uyarınca reddedilen ilgili, süresi içinde olmak koşuluyla eksiklikleri tamamlayarak yeni bir dilekçe ile tekrar tazminat isteminde bulunabilecektir. Zira dilekçenin reddolunması tazminat isteminin esastan reddi anlamına gelmemektedir.
Maddede yer alan düzenlemeden de anlaşılacağı üzere yasa koyucu tarafından maddi ve manevi tazminat istemleri açısından farklı koşullar öngörülmediğine göre maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin dilekçelerin yeterliliği konusunda aranan koşullarda ayrıma gidilmemesi ve birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı vekilinin 20.02.2008 tarihli dilekçesinde, davacının açık kimliği, adresi, ne iş yaptığı ve istenilen zararın ne şekilde doğduğuna ilişkin bir bilgi yer almadığı gibi ekine de davacının beraat ettiği yargılama sırasında alındığı anlaşılan vekaletname dışında hiçbir belge eklenmemiştir. Davacı hakkında Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen beraat kararının başlığında ikamet adresinin "Üsküdar" olması, İstanbul İli Üsküdar İlçesinde ağır ceza mahkemesi teşkilatının kurulu bulunması, dava dilekçesine ekli vekaletnamede davacının adresinin Ü... P... Cezaevi" olarak gösterilmesi ve dava dilekçesinin Kadıköy Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'ne verilmesi hususları birlikte gözönüne alındığında, dilekçenin CYY'nin 142/2. maddesinde gösterilen ve kamu düzenine ilişkin olarak belirlenen yetkili ağır ceza mahkemesine verilip verilmediğinin tespiti açısından oldukça önem arz eden ikametgah belgesinin eklenmesi bir yana adres bilgisine dahi dilekçede yer verilmediği görülmektedir.
Mahkemece görevlendirilen naip hakim tarafından, üç ayrı inceleme günü belirlenmesine ve davacının ikametgah belgesi, dosyaya ilişkin delilleri ile zararın neden kaynaklandığı ve net miktarın neden ibaret olduğunun bildirilmesi için yapılan ihtarlara rağmen, davacı vekili inceleme günlerinde gelmediği gibi herhangi bir belge de sunmamıştır.
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat kurumunun yasaya konuluş amacı gözetilerek yasadaki boşlukların, ceza yargılamasındaki işlemler nedeniyle CYY'nin 141/1. maddesi kapsamında tazminat isteme hakkına sahip ilgililer lehine tamamlanması ve konulan kuralların ilgililer lehine yorumlanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak Yasa'nın öngördüğü ve yerine getirilmesi ilgililer açısından herhangi bir ek yükümlülük oluşturmayan asgari koşulların yerine getirilmemesi halinde, bunun müeyyidesi de Yasa'nın amir hüküm ile açıkça belirlenmiş olduğundan bu konuda yorum yoluyla doldurulması gereken yasal bir boşluk olduğundan da söz edilemez.
Bunun yanında, CYY'nin 142/6. fıkrasındaki; "İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hakimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir" şeklindeki hükmün, mahkemece yeterli kabul edilen dilekçe üzerine, istemin esasına girilerek yapılacak işlemlere ilişkin olmasından dolayı olayımızda uygulama olanağı yoktur.
Bu nedenle, açık yasal düzenlemeler karşısında asgari olarak aranan bilgi ve belgeleri taşımayan, yapılan ihtarlara karşın eksiklikleri de tamamlanmayan dilekçenin Kadıköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce reddine karar verilmesinde hem maddi hem de manevi tazminat yönünden yasaya aykırı bir yön olmadığından, itiraz üzerine bu kararın kaldırılmasına karar veren Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Adalet Bakanlığı'nın, dilekçenin reddi kararının itiraz üzerine Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nce kaldırılmasında isabet bulunmadığına ilişkin (2) nolu yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar veren Özel Daire yasa yararına bozma kararının, maddi tazminat istemine ilişkin olarak doğru ancak manevi tazminat açısından isabetsiz olduğuna dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi Doç. Dr. İbrahim Şahbaz; "Haksız olarak özgürlüğünden yoksun kılınanların uğradıkları maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin düzenlemeler 1961 ve 1982 Anayasalarında yer aldığı gibi, tarafı olduğumuz AİHS ve diğer uluslararası birçok metinde ve 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nın 141 vd. maddelerinde yer almaktadır.
Bu düzenlemelerin amacı, özgürlükten yoksun kalanların haklarının teslim edilmesidir. Bu aynı zamanda özgürlük kısıtlaması işleminde görev alan kamu görevlilerinin tamamının hukuka uygun davranmalarının sağlanmasını hedeflemektedir.
Somut olayımızda davacı, Kadıköy Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2007/159 E. ve 2007/213 K. sayılı kararıyla beraat etmiştir. Davacı ve vekilinin bu beraat kararının başlığında ve içerisinde adres ile diğer bilgiler bulunmaktadır.
Davacı vekili aynı yer Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na verdiği 20.02.2008 havaleli dilekçe ile tutuklu bulunulan süre için maddi ve manevi tazminat istemiştir.
Dava dilekçesinde beraat edilen dava ile ilgili dosyanın esas ve karar numaraları belirtilmiş olup, bu beraat dosyası aynı adliyede bulunmaktadır.
Dosya içerisinde davacının adresi, hurda toplayarak geçimini temin ettiği, evli ve üç çocuğunun olduğu, 23 yaşında bulunduğu ile vekaletnamedeki avukatının olduğu gibi hususlar yer almaktadır.
Bu başvuru üzerine talebin reddedilmesine karşı yapılan itiraz üzerine itirazı inceleyen itiraz merciince davacının davasının reddinin yerinde olmadığına karar verilmiş, ancak yasa yararına bozma başvuru yolu ile hak isteminin yerinde olmadığı ifade edilmiştir.
Çoğunluk görüşünde dile getirilen ve dilekçede eksiklik olması nedeniyle yasa yararına bozma isteminin (2) nolu kısmının kabulüne ilişkin görüşe katılmamaktayım. Çünkü, davacının dilekçesinde eksik olarak gözüken adres ile maddi tazminat için gerekli olan belgelerin eklenmemesi hususu, beraat edilen dosyadaki bilgiler karşısında, 5271 sayılı CYY'nin 142/4. maddesi gereğince istemin belge eksikliği nedeniyle reddedilmesi yerine, aynı Yasa'nın 142/6. maddesi dikkate alınarak eksikliğin bu yolla giderilmesini gerektirmekteydi. Zira davacının avukat tutması ve vekaletname gereğince avukatın maliyeye vergi ödeme yükümlülüğü dikkate alındığında, davacının vekaletname gereğince  vekiline  ücret ödediği sabit olduğu gibi, hurda toplamakla geçimini temin eden kimse hakkında zaten 142/6. madde gereğince araştırma yapılacağından, maddi tazminat için ayrıca belge aranmasına gerek bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, belge eklenmesi gerekse bile, hurda toplama İşi nedeniyle kıt kanaat geçinen kimseden ayrıca belge istenmesi yerine, 142/6. madde gereğince araştırma yapılarak maddi tazminat belirlenebilirdi. Bu nedenle 142/4. maddeyi, somut olayımızda olduğu gibi, vekaletname avukatı olmayan veya ne iş yaptığı anlaşılamayan ve gerçekte talep ettiği miktara göre belgeli konuşmakla beraber belge sunamayan kimseler bakımından arayabiliriz. Beraat ettiği dosya içerisinde ne iş yaptığı açık olan kimseden, zaten belgeli iş yapmadığı halde belge istenmesi, o kimse açısından bir hakkın kullanımının zora sokulması sonucunu doğurabilir. Oysa hukuk devletinde hakların mümkün mertebe etkin kullanımını sağlayacak mekanizmanın işletilmesi ve yasanın etkin kullanımını sağlayabilecek yorumlarda bulunulması gerekmektedir.
Diğer yandan manevi tazminat bakımından zaten belge istenmesine gerek olmadığından, yine beraat dosyasındaki adres ve diğer bilgiler dikkate alınmak suretiyle, 142/6. madde işletilerek hakkın tesliminin sağlanması gerektiği halde, çok bariz olmasına karşın bu hak isteminde de gecikme olmaktadır.
Maddi ve manevi tazminat talebi üzerine, 142/6. maddede yer alan, "İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hakimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir' düzenlemesi dikkate alınarak, yukarıda belirttiğim bilgiler ışığında 142/4. madde dikkate alınmaksızın, 142/6. madde işletilerek tazminat istemleri hakkında bir karar verilebilecekken, davanın uzatılmasına sebebiyet verilmiş olunmaktadır" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi de, benzer düşüncelerle dilekçenin reddi kararı isabetsiz olduğundan itirazın kabulü yönünde, karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı'nın dava dilekçesinin süresi içinde verildiğine ilişkin itirazının KABULÜNE, dava dilekçesinin reddi kararının maddi tazminat
açısından isabetli, manevi tazminat açısından ise isabetsiz olduğuna ilişkin itirazının REDDİNE,
2- Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi'nin 30.06.2010 gün ve 7091-11902 sayılı
yasa yararına bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığı'nın dava dilekçesinin süresi içinde verilmediğine ilişkin (1) no'lu yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Adalet Bakanlığı'nın dava dilekçesinin reddi kararında bir isabetsizlik bulunmadığına ilişkin (2) nolu yasa yararına bozma isteminin KABULÜNE, Kadıköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27.11.2008 gün ve 1566 sayılı kararının bu nedenle CYY'nin 309. maddesi uyarınca yasa yararına BOZULMASINA,
5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.12.2010 günü yapılan müzakerede (1) nolu uyuşmazlık açısından oybirliği, (2) nolu uyuşmazlık konusu açısından ise oyçokluğu ile karar verildi.
#555


Kimlik bilgileri çalınarak adına 93 adet cep telefonu hattı çıkarılan Ferruh Memiş (38), dolandırıcıların kurbanı oldu.

Hatlarla birçok vatandaşın dolandırılması üzerine Memiş'e yaklaşık 50 bin liralık dava açıldı.
İddiaya göre olay şöyle gelişti: Uluslararası yük taşımacılığı yapan bir gemide kaynakçı olarak çalışan Ferruh Memiş, yurt dışında çalışırken 22 Haziran 2011 tarihinde telefonun kapandığını fark etti.

Sorunu öğrenmek için operatörü arayan Memiş, kendisinin üzerine 93 tane hattın bulunduğunu ve 3 cep telefonu satın alındığını öğrendi. Türkiye'ye döndüğünde olayla ilgili araştırma yapan Memiş, adına çıkarılan hatlarla birçok vatandaşın paralarının alındığını belirledi. Kendilerini emniyet görevlisi olarak tanıtan dolandırıcıların, türlü bahanelerle vatandaştan kontör  ve kartsız havale aldıklarını tespit etti. Dolandırıldığını anlayan onlarca vatandaş da hattın sahibi olarak gözüken Ferruh Memiş'e dava açtı.

Açılan davalar sonrası söz konusu operatörü aradığını ancak yetkili biriyle görüşemediğini ileri süren Memiş, o tarihlerde çalıştığı yerin belli olduğuna dikkat çekti. Bilişim Suçları ile Mücadele Şube Müdürlüğü'nden hatların satın alındığı tarihte yurt dışında olduğunu kanıtlayan belge aldığını ifade eden Memiş, hakkında açılan davaların devam ettiğini dile getirdi. Memiş, "Bana 35 bin liralık Giresun'dan, 20 bin liralık da Sivas'tan dava açıldı.

Adıyaman'dan da bir dava açıldı. Bu davalarda benim ismim, soy ismim, her şeyim tutuyor ama ben yapmadığım için şu an dışarıdayım. Ben de savcılığa dilekçe verdim. Sonuçlanmasını bekliyorum." ifadelerini kullandı.

Olayla ilgili soruşturma başlatan savcılığın konuyla ilgili araştırması sürüyor.

Kaynak: CİHAN
http://www.haber7.com/yasam/haber/916419-kimlik-bilgileri-calindi
#556
Alıntı YapBenim anlamak istediğim ,teknik bir konuda yapılan keşif sonunda düzenlenen bilirkişi raporunun hakimin vereceği karardaki etkisidir.
Hakim bu raporu atlayarak karar verebilir mi?

Teknik bir konuda karar verilmesi gerektiğinde (ki taşınmazın değerinin belirlenmesi ve satış bedelinin şirket kasasına girip girmediği hususlarının tespiti teknik bir konudur) hakim bilirkişi raporunu kaale almama gibi bir yola gidemez. Karşı taraf da rapora itiraz etmediğine göre... Ben belirttiğiniz şartlarda hakimin farklı bir değerlendirmeye gideceğine pek ihtimal vermiyorum. Bahsettiğiniz olayların zaten iyi niyetle de bir ilgisi yok. Yani kişi iyi niyetli olsa ve mahkeme de bu kişinin iyi niyetli olduğuna kanaat getirse, yine de bu durum sonucu etkilemeyecektir. Bununla birlikte dava dosyası incelenmeden bu tür konularda net bir görüş belirtilebilmesi mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Kolay gelsin...
#557
Merhabalar.

Alıntı YapDava dosyasına çöpe attığım yırtılmış protokolleri yapıştırmış bantlayarak fotokopi halinde sunmuş.Bu sözleşmeler geçerli midir?

Sonradan parçaları bir araya getirilen sözleşmenin aslı mahkemeye sunulamadığı sürece mahkeme salt fotokopi şeklindeki bir belgeyi (siz böyle bir sözleşmeyi inkar ettiğiniz sürece) karar verirken dikkate almayacaktır. Sözleşme parçalara ayrıldığından, birleştirilip aslı mahkemeye sunulsa, bu bile mahkeme nezdinde ne derece etkili olur, tartışılır.

Alıntı YapAyrıca bilirkişi raporuna süresi içinde itiraz da edilmedi.Bu rapor kabul edilmiş mi sayılır?

Süresi içinde rapora itiraz etmeyen taraf raporu kabul etmiş olmaz; sadece itirazda bulunma ve yeniden rapor düzenlenmesini talep etme hakkını kullanmamış olur. İtiraz edilmemiş olsa bile mahkeme rapora aykırı bir karar verebilir (ancak bu oldukça küçük bir ihtimaldir). Hayırlı bayramlar dilerim...
#558
Merhabalar.

Alıntı Yapbu değişiklikle icra memuruna haczedilemeyecek eşyanın kararının yetkisi verilmiş peki değişmeden önce yine bu yetki icra memurunda değimliydi ki tüm eşyalar haczedilebiliniyor du?

Yetki eskiden de icra müdüründeydi ancak eski düzenlemede evlerde bulunan eşyaların hacziyle ilgili sınır çok dar tutulduğundan, icra memurunun kolay kolay "bu eşya haczedilemez bir eşyadır" gibi bir müdahalesine rastlamanız -istisnalar hariç- mümkün olmazdı.

Alıntı YapDeğişmeden önce "borçlunun zatı için lüzumlu eşyasıyla" denilirken bu eşya için tüm evdeki eşyalarımı anlamalıyız yoksa kişisel bakımı için lüzumlu eşyalar mıdır?

Borçlunun ayakkabı ve elbisesi gibi ufak tefek kişisel eşyaları kastediliyor.

Alıntı YapÖrneğin, bir tanıdığım alacağı için eve gidiyor ve evde 156 ekran LED TV olduğunu görüyor (Piyasa değeri yaklaşık 5.000 TL) ancak icra memuru haczetmiyor peki bu aileye bu 156 Ekran LED TV nin lüzümlu olduğunu icra memuru nasıl karar verebiliyor? Borçlunun borçları varken gidip ultra lüks eşya alması "lüzümsuz" değilmidir? Bu tür durumlarda icra memuru "lüzümsuz" deyip icra yapamaz mı?

İcra ve İflas Kanunu'nun 82. maddesinin üçüncü fıkrasını görmezden geliyorsunuz: "Birinci fıkranın (2), (4), (7) ve (12) numaralı bentlerinde sayılan malların kıymetinin fazla olması durumunda, bedelinden haline münasip bir kısmı, ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılır" Borcun bizzat bu eşya bedellerinden doğması hali müstesna, kanun koyucu, bu fıkrada sayılan bentler dışındaki borçluya ait malların pahalı da olsa haczedilip satılmasını istememiş. Ev eşyaları da bu anlamda haczedilemeyecek mallar arasında. Bu uygulamanın ne derece isabetli olduğu tartışılır ancak bugün için durum bundan ibaret. Hayırlı bayramlar dilerim...
#559
Merhabalar.

Alıntı Yap1-Bu durumda aciz vesikasının borcu düşmüş gözükür mü? Yada aciz vesikası iptal olur mu?

Ne borç düşer ne de aciz vesikası iptal olur.

Alıntı Yap2-Eğer borcu düşmez ise cevabınız , O halde farzedelim bu büyük kurum aciz vesikası sayesinde alacaklıdan alacağınız haciz yoluyla bir şekilde tam veya kısmen dahi olsa alsa "alacağını zarar olarak gösterip devlete az vergi verdiği " için devlet bu durumda zarar etmiyor mu? Yani bu büyük kurum hem devlete zarar gösterip az vergi veriyor hem de alacağını alıyor , Tam bilmediğimden tahmin yapıyorum , Ya da alacağınız diğer olağandışı gelir olarak gösterip bu sefer devlete fazlamı vergi verecek?

Banka alacağını tahsil edemediğinden daha az kar etmiş oluyor, bu sebeple de devlet bankadan daha az vergi almış oluyor. İşin özü bu.

Alıntı Yap3-Yoksa durumu zarar gösterip vergiden düşen sürekli kar eden büyük banka amacına ulastıgından bi şekilde bu zararı en aza indirip bi sonuca vardıgından artık bu aciz vesikası geçerli olsada durumuyla ilgilenmez bir kenara atar mı?Yani yok bunu tahsil edeyim sonra devlete fazla vergi ödeyeyim gibi şeylerle uğraşşırmı, tabi eğer tahsil ettiğinde devlete fazla vergi verecekse bu varsayım

Aciz vesikasına bağlanan bir alacağı bankalar bir süre sonra yeniden icra takibine konu edebilir veya bu alacağını bir başka şirkete düşük bir bedelle devretme yoluna gidebilir ki son dönemlerde bu yöntem ülkemizde son derece ilgi görüyor. Hayırlı bayramlar dilerim...
#560
Merhabalar. İmzaladığınız sözleşmeyi görmek ve baştan sona incelemek gerekiyor. Şayet belirttiğiniz gibi sözleşmede kalan bedeli teslimatta ödeyeceğiniz ifade edilmişse, bu durumda elbette müteahhidin hukuken size karşı yapabileceği hiçbir şey olamaz. Teslimatın gecikmesiyle ilgili olarak da sözleşmenizi inceleyin; bu tip sözleşmelerde genellikle teslimatın altı aya kadar gecikebileceğine ilişkin kayıtlar konuluyor. Şayet müteahhit lehine böyle bir kayıt yoksa, elbette teslimatın gecikmesi sebebiyle müteahhide karşı dava açma hakkına sahip olursunuz. Müteahhit belki de böyle bir davayla karşılaşmamak için aklı sıra üste çıkmaya çalışıyor olabilir. Hayırlı bayramlar dilerim...