Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#581
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E:2009/5688
K:2009/15479
T:28.12.2009

Davacı, davalının 12.10.2000 tarihinde aldığı vekaleti ile dava dışı İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davasını açıp sonuçlandırdığını, icra takibi yapılmasına da yetki verildiğini, aralarında yapılan sözlü anlaşma ile %15 oranında vekalet ücretinin ödenmesinin kararlaştırıldığını, tahsilat aşamasına gelindiğinde de haksız olarak azledildiğini ileri sürerek, hapis hakkını kullanarak yedinde tuttuğu 22.422 YTL.nin mahsubu ile bakiye 101.034 YTL. Vekalet ücretinin faizi ile ödetilmesine karar verilmesi istemiştir.
Davalı, davacının icra dosyasından paraları tahsil edip kendisine hiçbir haber vermediğini, haricen öğrenip davacıya bildirdiğinde de sadece bir kısmını iade ettiğini, güvenini sarstığından vekaletten haklı olarak azlettiğini, tarifeye göre elden fazlası ile ücretinin ödendiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 30.124 YTL'nin temerrüt tarihinden yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmasına göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) Davacı avukatın, davalıdan 12.10.2000 tarihinde aldığı vekalet ile, adına kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası açıp vekalet ile, adına kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası açıp takip ettiği, bu davanın kısmen kabulüne karar verilip, 9.4.2007 tarihinde kesinleştiği, davacı avukatın bu ilamı icraya koyarak dosyaya yatırılan tahsilatlardan 20.2.2007 tarihinde 86.381 YTL, 9.3.2007 tarihinde 13.972. YTL.yi aldığı ve 15.3.2007 tarihinde davacının vekillikten azledilmesinden sonra 29.3.2007 tarihinde davalıya 44.889 YTL göndererek bakiyesini hapis hakkını kullanarak yedinde tuttuğunu bildirdiği, dosyadaki bilgi ve belgelerde tüm dosya ve kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece azlin haklı olmadığı kabul edilerek Avukatlık Kanunu'nun 164/4 maddesi gereğince %10 oranında vekalet ücretini talebe hakkı olduğu kabul edilerek hüküm verilmiştir.
Vekil, Borçlar Kanunu'nun 392. maddesi hükmüne göre yaptığı iş sırasında vekil eden adına tahsil ettiği paraları zimmetinde tutmadan müvekkiline intikal ettirmek, vekil edenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerin hesabını müvekkiline vermek zorundadır. Davacı avukatın, icra dosyasından tahsil ettiği paraların miktarı hakkında davalı müvekkiline makul sürede bilgi ve hesap vermediği gibi, eksik olarak ödeme yaptığı gözetildiğinde, davalının gerçek tahsilat miktarını icra dosyasından öğrenmesi üzerine davacı avukatı 15.03.2007 tarihinde azil etmesinin haklı nedene dayandığının kabulü gerekir.
Avukatlık Kanunu'nun 174/2 maddesi hükmüne göre avukat kusur veya ihmali nedeniyle azil edilmiş yani azil haklı ise ücretinin ödenmesi gerekmez. Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmayan hallerde vekalet ücreti üstlenilen işin sonuçlanması ile muaccel olur. Somut olayımızda davalı avukat haklı olarak azil edildiğine göre, tam ücret talep etme hakkına sahip olmayıp, ancak bitirdiği işlerden dolayı hak ve nesafete göre ücret isteyebileceği gözetilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan 1.bent gereğince davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine 2. Bent gereğince temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, 625.00 TL. duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 28.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#582
Merhabalar. Şayet ödediğiniz bir borç için size karşı ödeme yaptığınız tarihten sonra icra takibi başlatılmışsa (ki ödeme emrinde icra müdürünün isim ve imzasının bulunduğu yerde tarihte belirtilir), bu ödeme emrine konu borcun tamamına tüm ferileriyle birlikte yedi günlük itiraz süresi içinde mutlaka itiraz etmelisiniz. Ödeme yaptığınız tarihten önce muaccel olan (=istenebilir olan/ödenmesi lazım gelen) bir alacak için icra takibi başlatılmışsa, bu durumda borca karşı yine itiraz yoluna gidin, ancak bu ihtimalde vaktinde ödeme yapmayarak hakkınızda takip başlatılmasına sebebiyet verdiğiniz için vekalet ücreti ve takip masraflarını ödeme durumuyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu açıdan, bu son ihtimalde vekalet ücreti ve takip masrafları yönünden karşı tarafla anlaşma yoluna giderek meseleyi sulhle neticelendirmeniz menfaatinize olacaktır. Kolay gelsin...
#583
Merhabalar.

Alıntı YapBankaya gelen haciz sadece geldiği gün mü, saat mi, saniye mi geçerlidir? Yoksa hacizden sonra gelen paralarda haczedilebilinr mi?

Meseleye, "müstakbel alacakların haczi" kavramı çerçevesinde yaklaşmak gerekiyor. Burada ilk akla gelen soru şudur: Müstakbel alacakların haczi mümkün müdür? Aksi yönde bazı Yargıtay Kararları olsa da, evet, hukuken mümkündür diyebilirim. Konuyla olumlu yönden yaklaşan bir kısım öğreti ve içtihatlarda yer alan bölümleri şu şekilde özetleyebiliriz:

1) "Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulune yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine (...) gereği konusulup düşünüldü:
KARAR: Davacının alacaklı olduğu takip dosyasından takip borçlusu ...... Pazarlama Ltd. Şti.'nin Merkez Bankasından olan alacağının haczi istenerek üçüncü kişiye 89/1 haciz ihbarnamesi gonderilmiştir. Bu ihbarnameye cevap verilmemesi üzerine 28.12.1994 tarihinde 89/2 haciz ihbarnamesi gonderilmiş, bu ihbarnameyi alan Merkez Bankası 18.1.1995 tarihinde menfi tesbit davası acmıştır. Bu dava sonunda Merkez Bankasında Balkan Pazarlama Ltd. Şt.'nin henüz doğmuş bır alacağı bulunmadığı gerekçesiyle üçüncü kişinin takip borçlusuna borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Takip borçlusunun üçüncü kişideki müstakbel alacağının haczi mümkündür. Haciz sırasında alacağın doğmuş olması gerekmez, alacağın doğumunun ihtimal dahilinde bulunması yeterlidir. Üçüncu kisinin actıgı menfi tesbıt davasının konusu ve verilen karar gözetildiğinde üçüncü kişiye 3.11.1994 tarihinde tebliğ edilen 89/1 ihbarnamesinin geçerli bir haciz olarak kabulü gerekir. Merci Hakimliğince bu yönler gözetilerek davacının önce konulan haczine geçerlilik tanınarak yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın ONANMASINA." (Yargıtay 19. HD 23.09.1999 – 4545/5107)

2) Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yonelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Paylaşıma konu alacak, borçlunun Ziraat Bankası Adana Şubesindeki hesabına 15.4.1999 tarihinde yatırılan "kütlü pamuk destekleme primi" alacağıdır. Davalı alacaklı 30.12.1998 tarihinde Adana 10.İcra Müdürlüğünün 1996/407 talimat sayılı dosyasından borclunun Ziraat Bankası Adana şubesinde tahakkuk etmiş ve edecek olan devletten alacagı destekleme kredisi ve vergi iadelerinin haczini talep etmistır. Bu talep mustakbel alacak haczi talebi olup, haciz sırasında bir hukuki iliskinin veya müstakbel alacağın doğumunu ihtimal dahilinde gösteren bir hukuki temelin mevcut olması halinde haciz geçerlidir. Somut olayda davalı alacaklı vekilinin 25.12.1998 tarihli mustakbel alacak haczi talebi gecerli oldugundan ve davacı alacaklının 12.1.1999 tarihli haczinden onceki bır tarihi taşıdığından sıra cetvelinde davalı alacaklıya öncelik tanınması yerindedir. Mercii Hakimliğince bu yönler gözetilerek şikayetin reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulünde isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine 20.4.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 19. HD. E:2000/964, K:2000/2997, T:20.04.2000)

3) "Bu itibarla şikâyetçi vekilinin, borçlunun bankadaki hesabına ileride yatırılacak paraların haczedilemeyeceğine ilişkin şikâyeti yerinde değildir." (Yargıtay 12. HD. 29.01.1996 – 18344/1033)

4) Prof. Dr. Baki Kuru - Bankalardaki Mevduatın ve Diğer Alacakların Haczi: Müstakbel Alacak: "Takip borçlusu ile onun borçlusu olan banka arasında mevcut olan bir hukuki ilişkiye (temele) dayanan, henüz doğmamış olmakla beraber, ileride doğması muhtemel bulunan alacaklardır."
"Takip borçlusunun bankada mevcut olan bir hesabına, bundan sonra gelecek (yatırılacak) paralara da haciz konulabilir." (s.129)
"...Kendisine birinci haciz ihbarnamesi gönderilen banka, takip borçlusunun bankada yukarıda belirtildiği anlamda bir müstakbel alacağının doğması ihtimali olduğunu tespit ederse (yani takip borçlusu ile banka arasında bir hukuki ilişki (temel) mevcut olup da bundan, ileride bir alacak doğması muhtemel ise), icra dairesine yedi gün içinde vereceği cevapta bu hususu şu şekilde belirtmelidir: "...Banka ile takip borçlusu arasında şöyle bir hukuki ilişki vardır; bu hukuki ilişkiden şimdiye kadar takip borçlusu lehine doğmuş ve ödenebilir bir alacak yoktur. Ancak ileride takip borçlusu lehine bir alacak doğması muhtemeldir. Bu nedenle, takip borçlusu ile banka arasındaki hukuki ilişkinin dosyasına haciz şerhi konulmuştur. Bu hukuki ilişkiden ileride takip borçlusu lehine bir alacak doğarsa, bu alacak icra dairesine bildirilecek ve ödenecektir..." Daha sonra, takip borçlusu ile banka arasındaki hukuki ilişkiden bir alacak doğarsa, banka bu alacağı takip borçlusuna değil icra dairesine ödemelidir. (s.130)

5) Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çeker - Hukuki Yönü İle Banka Mevduatı: "...haciz, bankanın hesaba şerh verdiği (bloke koyduğu) tarihteki bakiyeyi kapsar; kural olarak daha sonradan hesaba yatırılan paralar hacizden etkilenmez.... Ancak, icra dairesinden gönderilen ihbarnamede, "mevduat sahibinin doğmuş veya doğacak alacakları üzerine haciz" konulduğu bildirilmişse durum farklıdır. Bu tür bir yazı alan banka, hesaba haciz tutarını işlemek suretiyle daha sonradan yatacak paraların da haciz işlemi görmesini sağlamalıdır..." (s.167)

6) Av. Talih Uyar: Yüksek mahkeme, bu konuya ilişkin kimi kararlarında «...Kural olarak, ileride doğması muhtemel bir hakkın haczi mümkün olmadığından, üçüncü kişiye 'borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacakları üzerine haciz konulduğu' şeklinde haciz ihbarnamesi gönderilmesi halinde, üçüncü kişinin sorumluluğunun 'haciz ihbarnamesinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla sınırlı olduğunu...» belirtmişken, kimi kararlarında ise «...Müstakbel (beklenen ya da doğacak) alacaklar için haciz ihbarnamesi gönderilebilmesi üçüncü kişi ile borçlu arasında süregelen bir hukuki ilişkinin varlığına bağlıdır. Hukuki münasebetin varlığı ve bu ilişki nedeniyle borçluya ödenecek ve devamlılık arzeden bir alacağın bulunduğu hallerde, üçüncü kişiye İİK'nun 89. maddesine göre haciz ihbarnamesi gönderilmesi gerekir...», «...Takip borçlusunun üçüncü kişideki müstakbel alacağının haczi mümkündür. Haciz sırasında alacağın doğmuş olması gerekmez, alacağın doğumunun ihtimal dahilinde bulunması yeterlidir...»

Kanımızca, üçüncü şahıs ile borçlu arasındaki mevcut bir hukuki ilişki nedeniyle, borçlunun ileride (yakın bir tarihte) üçüncü kişi nezdinde doğabilecek alacağının–İİK. mad. 89'a göre- haczinin mümkün olabilmesi gerekir. Doğacak alacağın miktarının önceden bilinmemesi önem taşımaz. Örneğin; borçlu-müteahhidin alacaklıları, borçlunun yaptığı iş karşılığında, üçüncü kişi konusundaki Karayolları Genel Müdürlüğü'nden, Belediyeden alacağı istihkakı üzerine -henüz istihkak düzenlenmeden- haciz koyabilirler. Bu nedenle, yüksek mahkemenin yeni tarihli -dipn. 18'de belirtilen- içtihadındaki görüşe katılamıyor, buna karşın daha önceki -dipn. 19'da belirtilen- içtihadındaki görüşünün daha isabetli olduğunu ifade etmek istiyoruz...
Kaynak: http://www.talihuyar.com/index/resim/indir/43_1_89.doc

7) Prof. Dr. Saim Üstündağ - İcra Hukukunun Esasları: Henüz doğmamış olmakla beraber, tahakkuku muhtemel olan alacaklar da, yani müstakbel alacaklar; evvelce, alacağın vasfının tayin edilmesini kolaylaştıran bir hukuki temel mevcutsa haczedilebilir. (s.239)

8] Dr. Murat YAVAŞ - Borçlunun Üçüncü Şahıslardaki Mal, Hak ve Alacaklarının Haczi: İsviçre Hukuku'nda, borçlunun üçüncü şahıslardan elde edebileceği müstakbel alacakların haczinde bir süre sınırlaması getirilmiştir. Buna göre, borçlunun hacizden itibaren bir sene içinde doğabilecek müstakbel alacaklarına haciz uygulanabilecektir. (LP m.93/II) (s.171)


Günümüzde birçok banka, haciz yazılarını tebellüğ ettikleri gün itibariyle hesapta mevcut bir bakiye varsa, bu bakiye ile sınırlı olarak haczi işliyor, şayet hesapta hiç bakiye yoksa, gelecekte hesaba girecek olan tutarlar yönünden hesaba haciz koymamayı tercih ediyor. Uygulamada bunun tek istisnası, borçlunun banka şubesinde POS hesabının mevcut olmasıdır. POS hesabı varsa, banka şubeleri gelecekte hesaba girecek bedeller yönünden hesaba haciz şerhi işliyor. Yargıtay'ın yukarıda üç adet kararına atıf yapmıştım. Yargıtay'ın aksi istikamette kararları da mevcut. İşin hukuki kısmı bu şekilde. Benim şahsi kanaatim, bir banka şubesi haciz yazısını aldığında, şayet borçlunun o şubede bir hesabı varsa, bu hesap POS hesabı olmasa dahi, bu temel teşkil eden hukuki ilişkiye istinaden bankanın tebellüğ tarihi itibariyle hesapta yeterli veya hiç haczi kabil menkul mal bulunmasa bile (ki para da menkul mal hükmündedir), müstakbel alacaklar yönünden hesaba haciz şerhi koyarak gelecekte hesaba girecek olan bedelleri icra dosyasına göndermesi gerektiği yönündedir.

Alıntı YapAyrıca banka hesabına haciz geldi ve hesaptaki 80.000 Tl blokeye alındı eğer hesap sahibinin onayı olmazsa banka bu 80.000 Tl yi haciz yapana ödeyemez yada gönderemez mi? o zaman haczin ne anlamı kalır çünkü kötü niyetli borçlu onay vermezse haczedilen para banka hesabında ebediyen kalır mı bloke olarak

Böyle bir haciz gerçekleştiyse, elbette banka şubesinin hesap sahibinin onayını aramaksızın mahcuz (hacizli) bedeli derhal icra dosyasına göndermesi gerekmektedir.

Alıntı yapılan: Nilüfer Yılmaz - 20 Şubat 2012, 11:19:34
bir bankadaki hesabımıza 10.02.2012 tarihinde özel bir alacaklımız haciz koymuş ve üzerinden 5 gün sonra 15.02.2012 tarihinde hesabımıza 50.000 TL geldi ve bu 5 gün önce konmuş olan haciz dolayısıyla gelen paramız bloke edilmiş
Sormak istediğim banka hesaplarına konulan haciz sadece konulduğu gün itibariyle hüküm ifade eder ve sonraki günden itibaren artık hesaptaki paraya bir etkisi olmaz fakat bizim durumda 5 gün sonra gelen para için bloke konulmuş
Bu durumda ne yapmalıyız neye dayanarak bu işlem yapılıyor

Bu durumda olan bir borçlunun yapabileceği çok fazla bir şey yok. Yukarıda da belirttiğim gibi, benim gibi birçok hukukçu zaten olması gerekenin bu olduğunu kabul ediyor. Aksi görüşün daha doğru olduğu varsayımından hareket edilse bile borçlunun bu durumu lehine kullanabilmesi yine de çok zor. Borçlunun icra müdürlüğüne başvurarak hukuka aykırı olarak konulmuş olan haczin kaldırılmasını istediğini düşündüğümüzde, pratikte kolay kolay hiçbir icra müdürü hukuki sorumluluk üstlendiğini bile bile haczi kaldırma yoluna gitmeyecektir diyebilirim. Bu amaçla borçlunun icra mahkemesine müracaat etmesi halinde ise zaten alacaklı durumdan haberdar olacak ve bankaya bir haciz yazısı daha göndererek tartışmaya son noktayı koyacaktır. Bu açıdan, borçlunun öğretide ve yargı dünyasında konuyla ilgili yaşanan tartışmayı lehine kullanabilme ihtimali bana göre son derece düşük.

Alıntı yapılan: Nilüfer Yılmaz - 20 Şubat 2012, 11:19:34
Ayrıca amme borçlarından dolayı konulacak hacizde de durum farklımıdır?

6183 Sayılı Kanuna tabi kamu alacakları yönünden de aynı durum söz konusudur. Kolay gelsin...
#584
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E:2011/11890
K:2011/13090
T:07.12.2011

818 s.Yasa m. 41,42,60/2
2918 s. Yasa m. 109/2

Davacı Mehmet ve Gülsen vekili tarafından, davalı Semiha ve diğerleri aleyhine 16.04.2009 gününde verilen dilekçe ile yaralamalı trafik kazasına dayalı oluşan maluliyet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 09.06.2011 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, yaralamalı trafik kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın esastan ve ayrıca zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, davaya konu trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi zararlarının tazmini için açılan ilk davada davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu kararın kesinleştiğini, ancak bu dava devam ederken 24.08.2007 ve 12.09.2007 tarihlerinde 3. ve 4. ameliyatları olduğunu, bu ameliyatların sonunda sakat kalıp, sürekli maluliyetinin oluştuğunu beyan ederek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.
Davalılar, süresinde zamanaşımı definde bulunmuş, ayrıca ilk davada davacının maddi ve manevi zararlarının kesinleşerek hüküm altına alındığı gerekçesiyle esastan da davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davacının 3. ve 4. ameliyatları ile ilgili belgelerin kesinleşen 2009/180 E.-2009/237 K. sayılı dosyada sunulup bilirkişi incelemesinin yapılmış olduğu, bu nedenle eldeki davada belirtilen taleple ilgili olarak dava açamayacağı gibi ameliyatların 24.08.2007 ve 12.09.2007 tarihlerinde yapıldığı, dava tarihine karar 1 yıldan fazla süre geçtiği gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle de reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre: Davacıların yaralanmasına neden olan trafik kazası 17.04.2004 gününde meydana gelmiştir. Davacılar tarafından 25.08.2005 tarihinde açılan ve mahkemenin 2009/180 E.-237 K. sayılı dosyasında verilen 25.02.2008 tarihli kararda, davacıların dava tarihine kadar yapılan tedavi ve ulaşım gideri ile manevi tazminata hükmedilmiştir. Kararın davacılar tarafından temyizi üzerine Dairemizin 26.01.2009 gün ve 2008/5775 E.-2009/1116 K. sayılı ilamı ile "Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak tedavi giderine yönelik istemde bulunulmuş, tedavinin halen devam ettiği belirtilmiştir. Davacılar, dava tarihinden sonra yapılan tedavi giderini harcını yatırmak suretiyle 20.08.2008 tarihli ıslah dilekçesinde talep etmiştir. Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olması, tedavinin devam ettiğinin açıklanması ve harcı yatırılan ıslah dilekçesinin ek dava niteliğinde olduğu kabul edilerek dava tarihinden sonra yapılan tedavi giderlerine yönelik de karar verilmelidir." gerekçesi ile karar bozulmuştur. Yargılamaya devamla, bozma ilamına uyularak verilen 08.06.2009 tarihli karar ile davacıların dava tarihinden sonra yapılan tedavi giderleri de hüküm altına alınmış ve karar kesinleşmiştir. Özetlenen bu dosyada da, davacı Mehmet'in 3. ve 4. ameliyatlarının yapıldığı, buna ilişkin raporların dosyaya sunulduğu ve bu ameliyatlara ilişkin tedavi giderinin ıslah dilekçesi ile talep edildiği anlaşılmaktadır.
Temyiz incelemesine konu dava ise, 16.04.2009 tarihinde açılmıştır. Aynı olay nedeniyle davacı Mehmet'in 3. ve 4. ameliyatlarından sonra oluşan kalıcı sakatlık sonucu maluliyet zararı ve manevi tazminat talep edilmektedir.
Şu durumda, haksız eylemden kaynaklanan zararlı sonuç bakımından gelişen durumun söz konusu olduğu açıktır. Davacılar da, gelişen durum sonucunda oluşan kalıcı sakatlık nedeniyle yeniden maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davaların tarafları aynı olmakla birlikte, dayanılan maddi olgular (vakıalar) anlamında dava sebepleri bir olmadığı gibi; dava konusu (talep sonucu) da aynı değildir. Mahkemenin, davacının 3. ve 4. ameliyatları ile ilgili belgelerin daha önce kesinleşen 2009/180 E.-2009/237 K. sayılı dosyasına sunulup bilirkişi incelemesi yapıldığından bu ameliyatlarla ilgili dava açılamayacağına ilişkin gerekçesi bu bakımdan yerinde görülmemiştir.
Yine, davaya konu tazminat talepleri yaralamalı trafik kazasına dayanmaktadır. Davalı hakkında kamu davası açılıp mahkumiyetle sonuçlanmıştır. Davalının eylemi, olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nın 459/2 hükmü kapsamında olup; 2918 sayılı Yasa 109/2. madde ve BK 60/2. madde hükümleri gereğince uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusudur. Ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava tarihi itibariyle henüz zamanaşımı da gerçekleşmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki açıklamalar ışığında davacı Mehmet'in dava konusu trafik kazası sonucu sürekli maluliyetinin oluşup oluşmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kurulu'ndan raporunun aldırılması; davacıların, manevi tazminat takdirinde son ameliyatlarının da gözönüne alınmasına yönelik kesinleşen davadaki beyanları dikkate alınarak, davacının alınacak raporuna göre maddi ve manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi ve uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibarettir. Yanılgılı değerlendirme ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak davanın reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07.12.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E:2010/7287
K:2011/6824
T:13.06.2011

Davacı N.M. vekili Avukat Ş.T. tarafından, davalı ........ İnşaat Tic ve San. Ltd. Şti ve M.S. aleyhine 12/03/2007 gününde verilen dilekçe ile trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; maddi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen 23/12/2009 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı ........ İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalının diğer temyiz itirazına gelince:
Dava, trafik kazası sonucu yaralanma ve maddi hasar nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece maddi tazminat istemi feragat nedeniyle reddedilmiş, manevi tazminat isteminin ise bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılardan ........ İnşaat Ticaret ve San. Ltd. Şti. tarafından temyiz olunmuştur.
Borçlar Yasası'nın 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
Dava konusu olayın gelişimi, olay tarihi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davacı yararına takdir olunan 25.000,00 TL manevi tazminat fazladır. Daha alt düzeyde manevi tazminat takdiri için kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalılardan ........ İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti. yararına BOZULMASINA; davalının öteki temyiz itirazlarının ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13/06/2011 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YEREL MAHKEMENİN KARARI

Davacı vekili 12/03/2007 havale tarihli dilekçesinde özetle, 13/12/2005 günü mülkiyeti davalılardan ........ inşaat Ltd Şti 'ye ait .............. plaka sayılı kamyonun diğer davalı M.S.'in idaresinde iken müvekkilinin sevk ve idaresindeki .............. plaka sayılı araç ile çarpıştığını, meydana gelen kazada tüm kusurun davalı M.S. de olduğunu, diğer davalının da araç maliki olması nedeni ile kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince sorumlu olduğunu, meydana gelen kaza sonucu müvekkilinin hayati tehlike geçirdiğini ve sağ gözünü kaybettiğini ayrıca müvekkiline ait araçta 5000 TL 'lik hasar meydana geldiğini, tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5000 TL maddi, 35000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, duruşmadaki beyanlarında da, sigorta şirketi tarafından müvekkiline 50000 TL tazminat ödendiğini, bu nedenle maddi tazminata ilişkin taleplerinden feragat ettiklerini, kaza nedeni ile müvekkilinin genç yaşta gözünü kaybettiğini, bu kaybın maddi veya manevi olarak giderilmesine imkan olmadığını, bu hususun dikkate alınmasını bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı ........ inşaat Ltd Şti vekili cevap dilekçesinde özetle, davaya konu kazanın meydana gelmesinde tüm kusurun davacı tarafta olduğunu, kazaya davacının dikkatsiz tutum ve davranışlarının sebebiyet verdiğini, ayrıca davalı M.S.'in mesai saati dışında müvekkil şirketin izin ve iradesi olmadan şirkete ait olmayan bir iş için şirkete ait aracı kullandığı sırada kazanın meydana geldiğini, bu nedenle müvekkil şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, kaza sonrası verilen raporlardaki kusur oranları ve davacıya ait araçta meydana gelen zarar miktarını da kabul etmediklerini, talep edilen manevi tazminat miktarının da fahiş olduğunu, davacıya sigorta şirketi tarafından da tazminat ödendiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı M.S. duruşmadaki beyanında, suçsuz olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Niksar Sulh Ceza mahkemesinin 2007/361 esas 2008/79 karar sayılı dosyası celbedilmiş, tetkikinde; Niksar Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/575 esas sayılı 14/11/2007 tarihli iddianamesi ile 13/12/2005 tarihinde meydana gelen kaza nedeni ile davalılardan M.S.'in TCK'nun 89/3b-son maddesi gereğince cezalandırılması talebi Ile kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Niksar Sulh Ceza mahkemesinin 2007/361 esas 2008/79 karar sayılı 25/03/2008 tarihli kararı ile sanığın 3600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ilgili kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği görülmüştür.
Dosya  içindeki belgelerin tetkikinde, 13/12/2005 tarihinde meydana gelen kaza ile ilgili olarak kolluk tarafından 13/12/2005 tarihli görgü tespit tutanağı ve kaza yeri terk bildirim tutanağı tutulduğu, soruşturma sırasında 26/05/2006 tarihinde mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonucu trafik polis memuru bilirkişi tarafından düzenlenen 31/05/2006 havale tarihli bilirkişi raporunda .............. plaka sayılı aracı kullanan M.S.'in meydana gelen kazada "sürücülere ait asli kusurlardan 6. madde (doğrultu değiştirme, manevraları yanlış yapma) ve diğer kusurlardan 47/1-d (trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere uymamak) maddelerini ihlal ettiği, .............. plakalı otoyu kullanan N.M.'in kendi şeridinden gittiğinden meydana gelen kazada herhangi bir trafik ihlalinin olmadığı kanaatine varıldığı" belirtilmiştir.
Kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 08/11/2006 tarihli bilirkişi raporunda "mağdur sürücü N.M.'in yönetimindeki vasıtası ile istikamet şeridi içinde seyri sırasında kontrolsüzce yola girip istikamet şeridini kapatan kamyona çarparak katıldığı kazada olaya etken atfı kabil kusurunun bulunmadığı, şüpheli sürücü M.S.'in yönetimindeki vasıtası ile mağdur sürücünün istikametine göre yolun sağında hafriyat dökerek yolu yeterince kontrol etmeyip gelen araçların hız ve mesafelerini dikkate almadan vakit gece olmasına rağmen dik ve ani olarak yola girerek mağdur sürücünün istikamet şeridini kapattığı, geçiş hakkını engelleyip olaya sebebiyet verdiği kazada tedbirsiz, dikkatsiz ve nizamlara aykırı hareketi ile asli kusurlu olduğu" belirtilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 7. bölge müdürlüğü tarafından mahkememize gönderilen 11/03/2008 tarihli cevabi yazıda, kazanın meydana geldiği karayolunun Devlet yolu olup Niksar belediyesi imar sınırı dahilinde olduğundan meskun mahal içerisinde bulunduğu, belirtilen yolun daha önce gidiş-geliş tek yol olup 2005 yılı Mayıs ayında çalışmalara başlanıldığı ve yolun sağ tarafında dolgu yapılarak yolun çift yönlü olarak 2007 yılı Temmuz ayında trafiğe açıldığı, yolda çalışmaya başlanmadan önce kaza yerinin yaklaşık 100 m geri tarafına doğru gerekli trafik işaretlemesinin yapılmış olup yapılan işaretlemenin 04/05/2005 tarihinde tutanak altına alındığı, ilgili tutanağın yazı ekinde gönderildiği, yapılan işaretlemenin yol inşaatı bitirilip yolun açıldığı Temmuz 2007 tarihine kadar kaldığı, kazanın olduğu 13/12/2005 tarihinde yolda trafik işaretlemesinin mevcut olduğu bildirilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 7. bölge müdürlüğü tarafından mahkememize gönderilen 11/03/2008 tarihli cevabi yazı dikkate alınmak sureti ile mahkememizce yeniden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından düzenlenen 07/09/2009 tarihli bilirkişi heyeti raporunda "Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından dosyaya gönderilen 11/03/2008 tarihli yazıda belirtilen yolun olay tarihinde gidiş-gelişli olduğu, yolun sağ tarafına dolgu yapılmakta olduğu, yolda çalışmaya başlamadan önce yol gerisinde gerekli işaretlemelerin yapıldığının belirtildiği, tutanak altına alınan işaretlemelerin krokisinin dosyaya ibraz edildiği, işaretlemelere göre olay yerinde maksimum hızın saatte 30 km olarak tespit edildiği, KTK ve yönetmelik gereğince sürücülerin tali yoldan ana yola girmeleri sırasında durup ana yolu dikkatlice kontrol etmeleri, gelmekte olan ve duramayacak kadar yaklaşmış aracı fark ederek tedbirli davranıp bu aracın geçişini beklemesi gerektiği halde, davalı M.S.'in bu tedbirleri almadan tali yoldan ana yola çıkarak davacı aracının seyir yolunu kapattığından olayda tedbirsizliği, dikkatsizliği, trafik nizam ve kurallarına aykırı hareketi sabit olup kusurlu bulunduğu, davacı N.M.'in yönetimindeki oto ile seyri sırasında olay yerinde bulunan trafik işaretlerini dikkate alarak yol çalışmaları yapılması ve hız sınırının 30 km ...olması nedeni ile hızını azaltması, böylece daha yavaş ve dikkatli seyrederek kazayı önleyici tedbiri alması gerekirken bu tedbirleri almadan süratli seyrederek kazayı önleme imkanı bulamadığından olayda kısmen kusurlu olduğu, açıklanan nedenlerle meydana gelen kazada davalı M.S.'in % 75 oranında, davacı N.M.'in ise % 25 oranında kusurlu olduklarının" bildirildiği görülmüştür.
Ankara İl Emniyet müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabında, .............. plaka sayılı aracın ........ İnş. Tic. ve San. Ltd. Şti adına kayıtlı olduğu bildirilmiştir.
Davacının sosyal ve ekonomik durumunun tespiti için ilçe emniyet müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabında, şahsın yüksek okul mezunu, 32 yaşında evli olduğu, 800 TL maaş karşılığı işçi olarak çalıştığı, evinin kira olmadığı, 320 TL aylık aidat ödediği, 1992 model şahin marka otomobilinin olduğu, sağ gözünün kaza nedeni ile görmediği bildirilmiştir.
Davalı M.S.'in sosyal ve ekonomik durumunun tespiti için ilçe emniyet müdürlüğüne yazılan müzekkere cevabında, şahsın ilkokul mezunu, 41 yaşında evli olduğu, ........ inşaat şirketinde şoför olarak çalıştığı, 420 TL maaş aldığı, 100 TL kira ödediği, bakmakla yükümlü olduğu eşi, 2 çocuğu ve annesinin olduğunun bildirildiği görülmüştür.
GOP Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen 23/12/2007 tarihli raporda, davacı N.M.'in 13/12/2005 tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası nedeni ile sağ gözde pupillanın tamamen kaybolduğu, gözün tamamen rengini kaybettiği, sağ gözde görmenin tam kaybolduğu, meydana gelen sağ gözde tam görme kaybının işlev kaybı niteliğinde olduğu  belirtilmiştir.
Davacı tanığı Z.M. duruşmadaki beyanında, kendisinin davacının kardeşi olduğunu,davacının kaza nedeni ile ölümden döndüğünü, sağ gözünü tamamen kaybettiğini ve yüzüne 200 'den fazla dikiş atıldığını, fiziksel görüntüsünün değiştiğini, neşeli ve hayat dolu bir insan iken kazadan sonra bunalıma girdiğini, psikolojik tedavi gördüğünü, gözünün görüntüsü, rengi ve şeklinin tamamen değiştiğini, aynaya bakamaz duruma geldiğini beyan etmiştir.
Davacı tanığı S.F.C. duruşmadaki beyanında, davacının 2000 yılından beri şirketlerinde çalıştığını, kazadan sonra 3-4 ay kadar çalışamadığını, sağ gözünü tamamen kaybettiğini, göz çevresindeki kemiklerin kırıldığını, yüzünün görüntüsünün değiştiğini, şirkette bilgi işlemde bilgisayar başında çalıştığını, halen de çalışmaya devam ettiğini, fakat tek gözü görmediği için çabuk yorulduğunu, kendisine ayda birkaç kez izin verdiklerini, tedavi ve psikolojik yardım almak amacıyla Ankara'ya gidip geldiğini, psikolojik durumunun iyi olmadığını beyan etmiştir.
Davacı tanığı A.H.Y. duruşmadaki beyanında, davacının yakın arkadaşı olduğunu, kazadan sonra davacıyı hastaneye kendisinin götürdüğünü, davacının 1,5 ay kadar Sivas ta yatılı tedavi gördüğünü, daha sonra Hacettepe de tedavisinin devam ettiğini, kaza nedeni ile sağ gözünü kaybettiğini, göz bebeğinin tamamen kaybolduğunu, yüzünde yara izleri kaldığını, bu durumu takıntı haline getirdiğini, fiziksel anlamda yüzünde çirkinleşme olduğunu, elini sürekli olarak yüzünde zarar gören kısımlara götürdüğünü, bu şekilde tik oluştuğunu, halen psikolojik yardım aldığını beyan etmiştir.
GEREKÇE: Gerek soruşturma aşamasında yapılan keşif sonucu trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 31/05/2006 havale tarihli bilirkişi raporunda gerekse kovuşturma aşamasında adli tıp kurumu Trafik İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 08/11/2006 tarihli bilirkişi raporunda hernekadar meydana gelen kazada davacının kusurunun bulunmadığı, tüm kusurun davalı M.S. de olduğu belirtilmiş ise de, dosya içinde mevcut Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğünün 11/03/2008 tarihli cevabi yazısı ve kaza sonrası davacıya ait araçta meydana gelen hasar durumu dikkate alındığında kaza mahallindeki işaretlemelere rağmen azami hız sınırına uymayan davacınında meydana gelen kazada kusurunun bulunduğu anlaşıldığından İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından düzenlenen 07/09/2009 tarihli bilirkişi raporu mahkememizce oluşa daha uygun görülerek hükme esas alınmıştır.
Davalı şirket vekili cevap dilekçesi ve duruşmadaki beyanlarında, her ne kadar meydana gelen kazada tüm kusurun davacıda olduğunu, diğer davalı sürücünün herhangi bir kusuru bulunmadığını, ayrıca davalı M.S.'in mesai saati dışında müvekkil şirketin izin ve iradesi olmadan şirkete ait olmayan bir iş için şirkete ait aracı kullandığı sırada kazanın meydana geldiğini, bu nedenle müvekkil şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, talep edilen manevi tazminat miktarının da fahiş olduğunu, davacıya sigorta şirketi tarafından da tazminat ödendiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş ise de, hükme esas alınan İTÜ öğretim üyeleri tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, gerekçeleri açıklandığı üzere davalı M.S.'in meydana gelen kazada % 75 oranında kusurlu olduğu, yine davacı vekilinin duruşmadaki beyanlarında sigorta şirketinden 50000 TL tazminat alındığını belirtmek sureti ile maddi tazminat talebinden feragat ettiği bu anlamda davacı talebinin manevi tazminat isteminden ibaret bulunduğu, KTK 85/5 maddesinde işleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibinin aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olacağının belirtildiği, bu anlamda işleten olan davalı şirketin araç sürücüsü olan diğer davalının kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğu, aynı yasanın 86 maddesi gereğince işleten veya araç işleticinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir  bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya  3. kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulabileceğinin belirtildiği, buna göre işletenin sorumluluktan kurtulabilmesi için kendisi ya da eylemlerinden sorumlu olduğu kimselerin kusurlarının olmadığı veya kazayı araçtaki bir bozukluğun etkilemediği, yine kazanın mücbir sebep veya zarar gören ya da 3. kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispatlamasının gerektiği, bu hususları ileri sürmek ve ispat etmek yükümlülüğünün işletene yüklendiği halde belirtilen hususların davalı tarafça ispat edilemediği anlaşıldığından davalı şirket vekilinin talepleri açıklanan nedenlerle mahkememizce yerinde görülmemiştir.
          Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, olay tarihinde davacı N.M.'in .............. plaka sayılı aracı ile Niksar istikametinden Akkuş istikametine seyrettiği sırada yolun sağından yola çıkarak sola dönmek isteyen davalı şirkete ait ve diğer davalı sürücü M.S.'in yönetimindeki .............. plaka sayılı kamyonun sol yan arka tarafına çarptığı kazada tali yoldan ana yola girdiği sırada durup ana yolu dikkatlice kontrol etmesi, gelmekte olan ve duramayacak kadar yaklaşmış olan aracı fark ederek tedbirli davranıp bu aracın geçişini beklemesi gerektiği halde bu tedbirleri almadan tali yoldan ana yola çıkarak davacı aracının seyir yolunu kapatan davalı M.S.'in meydana gelen kazada % 75 oranında, olay yerinde bulunan trafik işaretlerini dikkate alarak yol çalışmaları yapılan ve hız sınırının 30 km olması nedeni ile hızını azaltması,  daha yavaş ve dikkatli seyretmesi gerekirken bu tedbirleri almadan süratli seyreden davacının meydana gelen kazada % 25 oranında kusurlu bulunduğu, meydana gelen kaza sonucunda dosya içinde mevcut 23/10/2007 tarihli raporda da belirtildiği üzere davacının sağ gözünü tamamen kaybettiği, yine ceza dosyası içinde mevcut fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere kaza sonucunda davacının yüzünün görüntüsünün değiştiği, tanık beyanlarından 32 yaşında yüksek okul mezunu olan davacının kazadan sonra gözünü kaybetmesi nedeni ile psikolojik bunalıma girdiği, yaşama sevinicini kaybettiği, işini yapmakta zorlandığı anlaşıldığından  kazanın oluş biçimi, tarafların kusur durumları, davacıdaki yaralanmanın niteliği ve tarafların sosyal ekonomik durumları ile manevi tazminatın niteliği ve amacı dikkate alınmak sureti ile davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü yönünde karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı tarafın maddi tazminat talebinin FERAGAT NEDENİ İLE REDDİNE,
2-Davacı tarafın manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ İLE
25.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/12/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
3-.............. plaka sayılı araç üzerine konulan ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar DEVAMINA,
4-Alınması gerekli 1350 TL harçtan davanın açılışı sırasında peşin alınan 540 TL harcın mahsubu ile kalan 810 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça yapılan 851,30 TL yargılama giderinden  (davanın açılış harcı 555,30 TL, 6 davetiye gideri 24 TL, 1 müzekkere gideri 5 TL, bilirkişi incelemesi 267 TL) kabul ve red oranına göre hesaplanan 765,46 TL 'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T uyarınca kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 2900 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine,
7-Davalı şirket kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T uyarınca reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 1200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
8-Davalı şirket kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T uyarınca reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 600 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete verilmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı şirket vekilinin yüzüne karşı, diğer davalı M.S.'in yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden  itibaren 15 günlük yasal sürede  Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/12/2009
#585
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E:2011/1980
K:2012/9434
T:12.04.2012

4721 s. Yasa m. 301

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa, 31/3/2011 tarihli 6217 sayılı Kanunun 3. maddesiyle ilave edilen Geçici 3. maddenin (1.) fıkrası gereğince; 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmiştir.
Davacı Hıdır Çiftçi vekili tarafından davalılar Meral Yılmaz ve Ökkeş Kurt'a karşı açılan davada; davacı eski eşi olan Meral Yılmaz ile aralarında boşanma davası devam ederken davalı (eski eşi) Meral Yılmaz'ın diğer davalı Ökkeş Kurt ile gayriresmi olarak birlikte yaşamaya başladığını, bu birlikteliklerinden 2/12/2007 tarihinde Ahmet isimli çocuğun doğduğunu, ancak çocuğun doğduğu tarihte davalı Meral ile evlilikleri henüz sona ermediğinden küçük Ahmet'in nüfusta davacı Hıdır Çiftçi'nin hanesine kaydedildiğini ileri sürerek; nüfus kaydının tashihine karar verilmesi istenmiş; davalılar mahkeme huzurunda davayı kabul etmişler, mahkemece davanın kabulüne küçük Ahmet'in Meral Yılmaz ile Ökkeş Kurt'un müşterek çocukları olduğunun tespitine, Ahmet Çiftçi'nin davacı Hıdır Çiftçi'nin aile kütüğünde bulunan kaydının iptali ile davalı Meral Yılmaz'ın nüfus kütüğüne tesciline karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Küçük Ahmet, davacı Hıdır Çiftçi ile davalı Meral'in evliliklerinin devamı sırasında doğduğuna göre, dava; davacı Hıdır Çiftçi ile küçük Ahmet arasında "evlilik içinde doğumla" kurulan soybağının reddi, bu çocuğun babasının Ökkeş Kurt olduğuna ilişkin iddia bakımından da "babalığa" ilişkindir. Başka bir ifade ile davada iki ayrı talep söz konusudur. Birinci talep soybağının reddi, ikincisi ise babalığa hükmedilmesidir. Soybağı reddedilmeden küçüğün babasının bir başkası olduğu kabul edilemeyeceğine göre, her iki davanın birlikte sonuca bağlanması mümkün bulunmamaktadır. Bu bakımdan "babalığa" ilişkin ikinci talebin davadan tefrik edilip ayrı bir esasa kaydedilmesi, soybağının reddi davasının, babalığa ilişkin davada "bekletici sorun" sayılarak, neticesinin beklenmesi, soybağı reddedildikten ve buna ilişkin hüküm kesinleştikten sonra, babalık davasının sonuca bağlanması gerekir. Çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuğun isteyebileceğinin (TMK. md. 301/1), davacı Hıdır Çiftçi'nin "babalık davası" açma hakkının bulunmadığının gözetilmesi ve babalık davasının Cumhuriyet savcısına ve Hazineye ihbar edilmesi gerektiğinin (TMK. md. 301/3) gözetilmesi gerekir. Soybağının reddi davasının kabulü halinde, çocuğun baba hanesindeki kaydı kapatılarak, anasının bekarlık hanesine, anasının bekarlık soyadı ile taşınacağından (Nüf. Hiz. Kanunu Uygulama Yönetmeliği md. 104/1) nüfus kaydının idarece açıklanan yönde düzeltilmesi soybağının reddinin kendiliğinden doğan sonucu olup, davanın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesindeki nüfus kayıtlarının düzeltilmesi ve iptali ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Soybağına ilişkin davalarda davalıların "davayı kabul" beyanlarının tek başına sonuç doğurmayacağı, hakimin maddi olguları re'sen araştırmakla yükümlü olduğu (TMK. md. 284/1), kan ve genetik araştırma ile soybağı olgusunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti ile sonuca gidilmesi gerektiği gözetilmeden davalıların kabulüne dayanılarak eksik inceleme ile karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin yukarıda açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi. 12/4/2012





T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E:2010/4491
K:2011/7014
T:26.04.2011

4721 s. Yasa m. 284,302

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Babalık davası, soybağı ilişkisini kuşkuya yer bırakmayacak nispette açığa çıkarılması halinde kabul edilebilir. Hakim bu davada maddi olguları res'en araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder (TMK.md.284/1) Türk Medeni Kanununun 284/2. maddesi gereğince, taraflar ve üçüncü kişiler soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan her türlü araştırma ve incelemeye rıza göstermekle yükümlüdürler. Davalı, hakimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hakim, durum ve koşullara göre bundan beklenen sonucu onun aleyhine doğmuş sayabilir.
Davalının, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması babalığa karine sayılır. Bu sürenin dışında olsa bile fiili gebe kalma döneminde davalının ana ile cinsel ilişkide bulunduğu tespit edilirse aynı karine geçerli olur (TMK.md.302/1-2). Bu karinenin geçerli olduğu halde, davalı çocuğun babası olmasının olanaksızlığını veya bir üçüncü kişinin baba olma olasılığının kendisininkinden daha fazla olduğunu ispatlarsa karine geçerliliğini yitirir (TMK.md.302/3).
Davalı, 5.11.2009 tarihli oturumda davacıyla bir kaç defa cinsel ilişkiye girdiğini kabul ettiğine göre, yasanın 302. maddesindeki babalık karinesi geçerlidir. Yasa, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında veya bu sürenin dışında olsa bile fiili gebe kalma döneminde ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olmayı, babalığa karine kabul ettiğine göre bu yasal karinenin aksini ispat yükümlülüğü davalıya düşer. Davalı, hakim tarafından öngörülen DNA araştırmasına rıza göstermediğine ilişkin bir beyanda bulunmamış, aksine bu yönde araştırma ve inceleme yapılmasını talep etmiştir. Mahkemece 10.9.2009 tarihli oturumda, DNA incelemesi yapılmasına karar verilmiş, bu yönde davalıya ihtarlı davetiye tebliği için karar oluşturulmuştur. Davalıya ara kararı gereğince çıkartılan davetiyede "DNA testi için hastaneye gitmek üzere 20 gün içinde mahkemeye başvurması gerektiği, aksi halde küçüğün babası olduğunu kabul etmiş sayılacağı ihtarı" yazılmış, bu davetiye 2.10.2009 tarihinde davalıya usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ise de, bu incelemenin gerektirdiği masraf ara kararında ve davetiyede gösterilmemiştir. Davalı davetiyede öngörülen süre zarfında mahkemeye başvurmuş olsa bile, yükümlü olacağı masrafın ne miktar olduğu davalı tarafça bilinmediği için, rıza beyanında bulunup bulunmayacağı o aşamada belirsizdir. Bu bakımdan davetiye Yasanın 284/2. maddesine uygun ve sonuç doğurucu nitelikte değildir. Takip eden oturumda davalı DNA testine  rızasının olduğunu açıkça beyan ettiğine göre, davalının ana ve çocuğun DNA testi yaptırılarak adli tıptan rapor alınıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.26.04.2011
#586


Arakan'da budistler Türkler geliyor diye sevineni bile öldürüyor

Budistler'in vatandaşlık, eğitim, sağlık gibi temel haklardan yoksun olan Müslümanlar'a katliam yaptığı Myanmar'ın Arakan bölgesine Ankara yardıma koştu. Emine Erdoğan ve Davutoğlu'nun geleceğini duyan Budistler katliama hız verdi.

Uğur Kocbaş'ın haberi

Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'ın Arakan bölgesinde mayıs ayından bu yana tam bir din savaşı yaşanıyor. Vatandaşlık hakları olmayan, çocuklarını okula gönderemeyen, kamuda görev alamayan Müslüman azınlıkların köyleri Budistler tarafından ateşe veriliyor. Tüm bunlara sebep olan olay 3 Müslüman gencin bir Budist kadına tecavüz ettiği iddiası. Ancak Bangladeş sınırında yaşayan 800 bin Müslüman ile onları çevreleyen Budistler arasındaki gerilim daha eskilere dayanıyor. Yıllarca askeri diktatörlükle yönetilen Myanmar, en büyük demokrasi savunucusu Suu Kyi'yi de yıllarca hapiste tuttuktan sonra geçtiğimiz aylarda serbest bırakan bir ülke...

Askeri rejim halen ülkedeki tek egemen güç, egemen din de Budizm. Bu ülkenin topraklarına ait olmadıkları iddiasıyla Müslüman azınlığın temel hakları yok. Siyasi parti, dernek kurmaları, devlet memuru olmaları yasak. Yaşadıkları Rahingya bölgesinden başka yere seyahat edebilmeleri için Budist yönetimin onayı gerekli. Baskı o kadar yoğun ki, Müslüman azınlığın satın alabileceği ürünler bile sınırlı. Buna cep telefonu kontörü de dahil.

Olayların fitilini ateşleyen ise, daha sonradan yalanlanan tecavüz iddiasının ardından Budist çetelerin bir otobüsü ateşe vererek 10 Müslüman'ı öldürmesi oldu. Ardından onlarca Müslüman köyü ateşe verildi. 1000'den fazla Müslüman ölürken, 90 bin kişi de evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Türkler'e kanlı karşılama

Olaylar BM'nin bölgeye gönderdiği gözlemci Tomas Ojea Quintana'nın 3 günlük temasları sırasında hükümetin de çabalarıyla engellense de, Ojea'nın BM'ye dönüşünün ardından yeniden alevlendi. 8 kentte olağanüstü hal ilan edildi ve Myanmar askerleri bölgede devriye gezmeye başladı. İki gün önce Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan'ın eşi ve kızının bölgeyi ziyaret edeceği haberi Müslüman gruplar arasında sevinç yarattı. Ancak bu haberi kutlamak için sokaklara çıkan Müslümanlar yeni bir katliamın hedefi oldu. Amerikan Salem-News gazetesinde Myanmarlı aktivistler yayınladıkları mektupta, 'Türk delegasyonunun buraya geleceğini duyan Rakhinalılar (Budistler); Kyawk Taw, Mraybun, Punna, Kytune, Palawa, Aen, Pauk Taw, Maunk U, Minpya, Ramoray ve Maung Bawe'de Müslümanlar'a ait evleri yakıp yıktılar onlarca kişiyi öldürdüler. Sanki Türkler'i Müslümanlar'ın kanıyla karşılamak ister gibiydiler. Hayatımızda böyle korku filmi görmedik. En yetenekli yönetmenlerin bile böylesini çekebileceğine inanmıyoruz' diye yazdılar.

9 yerde olağanüstü hal ilan edildi

Son iki günde yaşanan katliamlar üzerine, Arakan'da olağanüstü hal ilan edilen bölge sayısı 9'a ulaştı. Akşam 19:00 ile sabah 05:00 arasında sokağa çıkma yasağı uygulanmasına karar verildi.

Nehri geçen de kurtulamıyor

Myanmar hükümeti açıkça dile getirmese de ülkedeki nüfusun yüzde 1'ini oluşturan Müslümanlar'ın komşu Bangladeş'e gitmelerini istiyor. Olayların ardından iki ülke arasındaki nehri aşıp Bangladeş'e sığınanları ise Bangladeş yönetimi besleyemeyecekleri gerekçesiyle ülkeye almayıp kamplarda tutuyor.

Arakan'a 2.2 milyon TL

Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun öncülüğündeki Türk heyeti Arakan Müslümanları'nın dramını yerinde incelemek ve Türkiye'nin yardım elini kurbanlara ulaştırmak için Myanmar'a gitti. Milletvekilleri, bürokratlar, yardım kuruluşlarının temsilcileri ve gazetecileri de taşıyan uçak dün başkent Naypidav'a inişinde Myanmar Dışişleri yetkilileri tarafından karşılandı. Arakan bölgesinde yaşayan Rohingya Müslümanlarının uzun zamandır ihmal edildiğine dikkat çeken Davutoğlu, "Hem Myanmar'a açılmak hem de Arakan'a ulaşmak istiyoruz. İkisini bir arada gerçekleştirmek istiyoruz. Aslında ziyareti kabul etmeleri Türkiye'nin uluslararası alandaki etkisinin bir yansıması. Herhangi bir ülkeye böyle bir şey yapmadılar. Bizim büyükelçimiz iyi çalıştı" dedi. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından Myanmar için başlatılan yardım kampanyasında 2 milyon 184 bin 898 lira toplandığı açıklandı.

http://haber.gazetevatan.com/sevinenleri-oldurduler/472559/1/Gundem






Başbakan: Arakan'ın durumu Somali'den daha kötü

Bazı kesimlerin 'Türkiye'nin Suriye, Somali ve Arakan'da ne işi var' eleştirilerine cevap veren Başbakan Erdoğan, "Biz nerede feryat varsa orada olmaya mecburuz. Türkiye artık alan el olmaktan çıktı veren el oldu" diye konuştu.

SEDAT ÖZKÖMEÇ / İSTANBUL

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arakan'da yaşanan insanlık dramının Somali'den daha kötü olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, Türk Kızılayı'nın 144. kuruluş yıl dönümü ile bağışçılarına altın madalya takdim töreni iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, geçtiğimiz çarşamba günü eşi, kızı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Kızılay'ın, TİKA'nın ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin Myanmar'a gittiklerini anımsatarak, ilk kez diplomatik temas kurulduğunu söyledi.

Burada ne ırki bir ayrımcılık, ne dinsel bir ayrımcılık olmadığını, fakat Arakan'a da geçmek için de gerekli girişimlerin yapıldığını anlatan Erdoğan, 'Sonunda Arakan'ın kapısını da araladılar. Türkiye'den toplanan yardımlar, orada bizzat Müslüman kardeşlerimize ulaştırıldı, aynı şekilde Budistlere de ulaştırıldı, sorunlar yerinde tespit edildi, yetkililerle çözümler üzerinde istişareler yapıldı' dedi.

ARAKAN'IN DURUMU SOMALİ'DEN DAHA KÖTÜ

Myanmar'a giden heyetin bu gece yarısı döneceğini ve tablonun Somali'den daha kötü olduğunun kendisine söylendiğini ifade eden Erdoğan, bazı medya mensuplarının 'Hadi Başbakan'ın hanımını anladık da Dışişleri Bakanı'nın orada ne işi var' dediğini belirtti. Erdoğan, şöyle devam etti: 'İnanır mısınız, bu bir kısım medyanın Türkiye'yi ellerinden gelse 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları içinde bile yaşamamasını isteyecekler. Bu zihniyetli bir yapı var. 'Ne işin var senin Güneydoğu'da?' diyenleri de var. Bakıyorsunuz bir tanesi çıkıyor, 'Hakkari elden gitti' diyor. Bu nasıl bir zihniyettir. Üstelik ordunun içinden gelen bir kişi olarak söyleyeceksin. Utanmadan, sıkılmadan da Başbakanı televizyona davet ediyor. Kimsin sen de televizyona çıkaracaksın sen. Çapın ne? General olsan ne yazar, mesele çapın olacak. Bir yere yar olacaksın, böyle bir durumun da yok. Bizim işimiz var bu ülkede.'

http://yenisafak.com.tr/Politika/?t=11.08.2012&i=401559&k=m4



Arakanlı Müslümanların acı feryadı ağlattı

Fanatik Budist grupların katliam yaptığı Arakan'ı ziyaret ederek yardım dağıtan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Müslümanların acı feryadı karşısında gözyaşlarını tutamadı.






Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Myanmar temasları kapsamında son iki aydır Budist fanatiklerin şiddetine maruz kalan Arakan bölgesindeki Müslümanları ziyaret etti. Ziyaret sırasında zor şartlar altında 8 bin 500 kişinin kaldığı Banduba Kampı'nda yardım dağıtıldı. Birleşmiş Milletler programı dışında ilk kez yabancı bir ülke tarafından ulaştırılan yardımlar, Arakanlı Müslümanların yüzünü bir nebze olsun güldürürken, kamptaki insanlık trajedisi başta Emine Erdoğan olmak üzere Türk heyetini ağlattı. "Dayanılmaz görüntüler var." diyen Erdoğan, uğradıkları zulmü ve yaşadıkları sefaleti anlatan Arakanlı Muhammed Çingi'nin yardım feryadı karşısında gözyaşlarına boğuldu.

Yardım dağıtımı sırasında Türk heyetini görmek isteyen Muhammed Çingi, yetkililerin izin vermesi üzerine heyetin yanına gelerek hayat şartları hakkında bilgi aktardı. Bakan Davutoğlu'nun ihtiyaçlarını sorması üzerine Çingi, eski yerleşim yerlerine geri gitmek istediklerini söyledi. Camiye ihtiyaçları olduğunu ifade eden Çingi, çocukların da sağlık yardımına gereksinim duyduğunu kaydetti. Hayatlarını sürdürmeleri için Myanmar hükümetinin gereken desteği sağladığını ancak bunun yeterli olmadığını söyledi. Ailesinden 11 kişinin, köyünden de yaklaşık 100 kişinin öldüğünü ifade ederken ağlayan Çingi'yi teskin etmeye çalışan Bakan Davutoğlu, Çingi'ye bir müddet sarılarak destek oldu. Bu sırada Emine Erdoğan'ın da gözyaşlarını tutamayarak ağladığı görüldü. Çingi daha sonra, "Bana yardım edin, bize yardım edin. Sizin yardımınıza ihtiyacımız var." dedi. Bakan Davutoğlu ise, "Hükümetle birlikte size yardım edeceğiz. Size yardım için buradayız." diye konuştu. Türk heyetinin kampı ziyaret etmesinden dolayı mutlu olduklarını belirten Çingi, "Lütfen bu olayların gelecekte tekrarlanmasına izin vermeyin. İnsan olarak daha fazla hakkımız olduğunu düşünüyorum." dedi.

Ziyarette, Davutoğlu, Emine Erdoğan ve beraberindekilere Türk Kızılayı yetkilisi tarafından da kamp hakkında bilgi verildi. Yetkili, kampta 8 bin 532 kişinin barındığını, 40 yaşam alanının her birinde 10 ailenin bulunduğunu aktardı. Kampta 801 çadır bulunduğunu ifade eden yetkili, yardım çerçevesinde Türk Kızılayı'nın mutfak seti ve gıda kolisi dağıtımı yaptığını bildirdi. Emine Erdoğan'ın, kamptaki en önemli sorunun ne olduğunu sorması üzerine, Türk Kızılayı yetkilisi, buradaki Müslümanların barınma ile ilgili sorunlar yaşadıklarını, yiyecek bulma konusunda da sıkıntılar bulunduğunu söyledi. Emine Erdoğan, yardım yaparken tespitlerin iyi yapılması gerektiğini belirterek, "Dayanılmaz görüntüler var." dedi.

TÜRK HEYETİNİ BAĞIRLARINA BASTILAR

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Banduba Kampı ziyaretinin ardından bölgedeki camiye giderek cuma namazı kıldı. Burada Davutoğlu'nu karşılayan Müslümanların gözyaşlarını tutamadıkları görüldü. Ziyaretler sırasında konvoy halinde hareket eden heyete bölge halkı tarafından yoğun ilgi gösterildi. Yolların kenarında bekleyen Arakanlılar, heyet üyelerine el salladı.

Bakan Davutoğlu, Myanmar ziyareti sırasında yapılan anlaşmayla Türk Kızılayı ile Kızılhaç'ın Arakan'a yapılacak yardımlar konusunda bugünden itibaren birlikte çalışacaklarını açıkladı. Arakan'a heyetle birlikte gelen bazı Türk yardım kuruluşları temsilcileri de bölgeye yapabilecekleri faaliyetleri yerinde görmek için çalışmalar yaptı. Şu ana kadar Türkiye'den sadece Türk Kızılayı'nın Arakan bölgesine yardım getirmesine izin verilirken, Türk sivil yardım kuruluşları da kendileri için yardım kapısının açılmasını bekliyor. GÜLİZAR BAKİ ARAKAN

Dünyanın görmezden geldiği trajedi

Çoğunluğu Budist 75 milyon nüfuslu Myanmar'da resmi rakamlara göre nüfusun yüzde 4'ü Müslüman. Ülkedeki Müslümanların yaklaşık 1 milyonunu ise ülkenin batısında Bengal Körfezi ve Bangladeş'e komşu Arakan (Rakhine) eyaletinde yaşayan Rohingya Müslümanları oluşturuyor. Haziran ayında, 3 Rohingyalının bir Budist kadına tacizde bulunduğu iddiasından sonra ayaklanan fanatik Budistler, eyalette yaşayan yaklaşık 800 bin Rohingyalı Müslüman'a ait ev-işyerlerini yakmaya, Müslümanları öldürmeye başladı. On binlerce Müslüman, canlarını kurtarmak evlerini terk ederek mülteci kamplarına sığınırken, Bangladeş ise daha fazla mülteciye bakacak imkânı olmadığını belirterek sınıra gelen Rohingyalıları ülkeye kabul etmedi. Birçok Rohingyalı Müslüman ise çareyi derme çatma sallarla çevredeki üçüncü ülkelere gitmekte buluyor.

Nerdeyse yarım yüzyıldır dünyanın en şiddetli ayrımcılık ve mağduriyetlerine maruz kalan Müslüman Rohingyalılar, gerçek Myanmar vatandaşı olarak görülmüyor ve "kaçak Bangladeşliler" olarak nitelendiriliyor. Myanmar, 'siz Bangladeşlisiniz ülkenize gidin' derken, Bangladeş ise 'Siz Burmalısınız oraya gidin' diyor. On yıllardır ortada kalmış haldeki Müslümanların durumları da her geçen gün daha kötüleşiyor. Rohingyalılar, bir köyden bir köye misafirliğe gitmek için bile resmi makamlardan izin almak zorunda. Evlenecekleri kişinin de devlet tarafından onaylanması gereken Rohingya Müslümanlarının iki çocuktan fazla çocuk sahibi olması da yasak. Bangladeş sınırındaki gayri resmi mülteci kamplarında yaklaşık 300 bin Rohingyalı yaşıyor. Kamplarda elektrik yok ve içme suyu altyapısı bulunmuyor. Kamplardakilerin çalışması yasak. Dışarı çıkmaları yasak. Sadece çok az uluslarası yardım kuruluşu temsilcisi bu kamplara girebiliyor.

Budistler de unutulmadı

Türk heyeti, Budistlerin bulunduğu kampı da ziyaret etti. Davutoğlu ve Erdoğan, burada da yardım malzemelerini dağıttı. Budistlerin sıkıntılarını dinleyen Davutoğlu, bütün insanların aynı haklara sahip olduğunu belirterek, Budistlerle Müslümanların barış içinde yaşamasını istediklerini belirtti. Heyet daha sonra kampta bulunan bölgenin Budist rahibini ziyaret etti. Davutoğlu, Budist rahib, "Sizin liderliğinizde Budistlerle Müslümanların barış içinde yaşayacaklarına inanıyorum." dedi. Türk halkının Myanmar halkına ve Arakan bölgesine saygılarını getirdiklerini dile getiren Davutoğlu, Türk Kızılayı'nın bölgeye geldiğini ve bütün halka yardımcı olmak için burada kalacağını kaydetti. Bakan Davutoğlu, "İslam ve Budizm barışın dinidir." dedi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1331639&title=arakanli-muslumanlarin-aci-feryadi-aglatti&haberSayfa=0
#587
Alıntı yapılan: arifcal - 08 Ağustos 2012, 15:12:53
Yusuf Bey merhaba,

Kat maliki olduğum dairemin balkonunu gömme balkon olacak şekilde kapattım. Bir genişleme,kolonlara zarar verme gibi bir durum sözkonusu değildir. Toz,kir vs.. gibi çevresel faktorleri minimize etmek ve balkondan faydalabilmek için yaptığım bu işlemden sonra hem müteahhit hem de apartman yöneticisi birkaç daire sahibiyle birlikte cam balkonu sökmemi istemektedirler.Ancak gerek belediye gerekse internet araştırmalarım sonucunda yaptığım şeyin , yasalar çerçevesinde ve kendi öziradem kapsamında olduğu görüşündeyim.
Değerlendirmenizi talep ederim.

Merhabalar. Yukarıdaki içtihatlarda da açıkça belirtildiği üzere, bahsettiğiniz değişiklikler ancak tüm kat maliklerinin izniyle yapılabilir. Dolayısıyla diğer kat maliklerini ikna edemezseniz, yasal yönden sıkıntı yaşamanız kaçınılmaz olur. Kolay gelsin...
#588


Orhan Turan'ın haberi

33 köylünün katledildiği Başbağlar Katliamı'na ilişkin açılan davanın hakimlerinden Şakir Kadıoğlu, yıllar süren suskunluğunu Yeni Şafak için bozdu. "Katliamdan dolayı tutuklananların olayla hiçbir ilgisi yoktu" diyen Kadıoğlu, Başbağlar davasının Türkiye hukuk tarihinin yüzkarası olduğunu söyledi.

2 Temmuz 1993'teki Sivas Katliamı'ndan yalnızca birkaç gün sonra, 5 Temmuz 1993'te meydana gelen Başbağlar Katliamı ile ilgili yıllar süren suskunluğunu bozan emekli hakim Şakir Kadıoğlu, "O davada hiçbir sanık suçlu değildi. Olay yeri incelemelerini savcı değil, oradaki görevli bir asker yaptı. O kimin adını yazdıysa, mahkeme karşısına da o çıkarıldı. Başbağlar Türkiye'nin hukuk tarihinde bir yüz karasıdır. Yazıktır, günahtır" dedi.

BALİSTİK RAPORLAR HİÇ GELMEDİ

Başbağlar Katliamı davasının 3 kişilik mahkeme heyeti üyelerinden Şakir Kadıoğlu, olayda kaç silah kullanıldığınin bile belli olmadığını dile getirdi. "Bulunan boş kovanların kaç silahtan çıktığı, o kovanların hangi silahlardan çıktığı bile belli değil. Bu kovanların balistik incelemesi bile mahkemeye hiç gelmemiş. Yani 500 küsûr kovan bir silahtan da atılmış olabilir, üç silahtan da atılmış olabilir" diyen Kadıoğlu, evleri kimlerin yaktığının tespit edilemediğini, dosyada şahit de olmadığını aktardı. Katliamla ilgili duruşmaya alakasız sanıkların getirildiğini dile getiren Kadıoğlu, "Peki, kimler geldi mahkemeye? Aleviler! Tunceli'de 'tırpancı' olarak tabir edilen bölgenin Alevilerinden yakaladıkları bazı kişileri çıkardılar. Getirilenlerin hepsi 'Bu işi biz yapmadık' diyorlardı" şeklinde konuştu.

SAVCILIK SORUŞTURMA BİLE AÇMAMIŞ

İşlenen suç 'Ağır Cezalık cürüm' olduğu için, soruşturmayı o zamanki adıyla DGM Savcılığı'nın ya da Ağır Ceza Mahkemesi savcılarının yapmasının gerektiğini belirten Kadıoğlu, Başbağlar'la ilgili süreçte bunun yapılmadığını belirtti. Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Savcılık soruşturma bile yapmadı. Bu soruşturmada neden Ağır Ceza Savcısı görevlendirilmedi? Bu işte direkt savcının bizzat keşfe gidip soruşturma yapması gerekirdi. Erzincan'ın Kemaliye ilçesinde görev yapan bir Astsubay Uzman Çavuş, Başbağlar'da kendi aklınca soruşturma yapmış. Kimden şüphelenilmişse onların adlarını yazıp ifadelerini yazmış. O dosya da savcıya gönderilmiş. Savcı da ona göre fezlekeyi hazırlamış ve Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunmuş. Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi de Adalet Bakanlığı'na demiş ki, 'Can güvenliği açısından bu dosyanın görülmesinde sakınca var.' Böyleyken dosya Erzincan'dan İzmir'e gidiyor. Ankara, Erzurum gibi yakın yerlere göndermiyor, İzmir'e gönderiyor. Dosya böyle geliyor."

AVUKATLAR HAPSE GÖNDERMEYE UĞRAŞTI!

Dava İzmir'de görülürken kendisinin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) üyesi olduğunu hatırlatan Kadıoğlu, şunları söyledi: "Davada yargılanan hiç kimse suçunu kabul etmedi. Başbağlar Köyü'nün avukatları da 'bizim elimizde şu şahitler var' demek yerine, 'bu deliller var' demek yerine, aslında gerçekten suçu olmayan kişilerin tutukluluklarının devamına diye karar çıkartmak için uğraşıp durdular. Yani davanın kendisi kadar, avukatların savunmalarındaki strateji de kusurlarla doluydu. Ben mahkeme heyetindeyken bile içimden bunlara şöyle kızardım. Kardeşim tutukluluğun devamı da, 33 tane can gitmiş, tutukluluğun devamına demeyle olmuyor ki bu işler. Olayı ortaya koy. Şahitleri bul. Tanık getir. İsim söyle... Ama yok! Bu davada deliller bile ortaya konulamadı."

İntikam provokasyonu

1993 senesi, Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olarak tarihe geçti. 2 Temmuz'da Sivas'ta Madımak Oteli'nin yakılması sonucu 33'ü Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne gelen isimlerden olmak üzere 37 kişi hayatını kaybetti. Bu olaydan sadece 2 gün sonra Erzincan'ın Başbağlar Köyü'nde beliren kanlı katiller kadın, çocuk, yaşlı demeden 29 kişiyi kurşuna dizerek katletti. 1'i kadın 4 kişi de yakılmakta olan evlerinde saklandıkları sırada, alevlerin altında kalarak can verdi. Sivas'ta Alevilerin hedef alındığını ileri sürenler, Başbağlar'da da Sunni katliamına imza atıyordu. Katliamı yapan PKK'lı grubun köye bıraktığı nottaki "Sivas'ın intikamı alındı" ifadesi provokasyon için her şeyi açıklıyordu.

'Neden şimdi konuşuyorsun'

Dava avukatı Kadir Kartal, mahkeme heyetinden emekli hakim Şakir Kadıoğlu'nun bu açıklamalarına tepki gösterdi. Kendilerinin dava sürecinde büyük mücadeleler verdiğini belirten Kartal, "Madem bu kadar kusurlu bir süreçti, kendisi neden şimdi konuşuyor. Onca kişinin tahliyesinde dahli varsa ben hakkımı helal etmem" dedi.

Olayla ilgileri yok

Başbağlar Katliamı ile ilgili davanın görüldüğü mahkemenin üyesi Şakir Kadıoğlu, dava dosyasını okuduktan sonra, duruşma için DGM'ye getirilenlerin olayla hiçbir bağlantısı olmadığına kanaat getirdiğini belirtti. Kadıoğlu, "Olayları başkaları yapmış, bize başkaları getirilmişti. Onlarla ilgili tahliye talebinde bulundum. Ama mahkeme heyeti bunu kabul etmedi. Bu işte asıl faillere ulaşmak yerine süreç böyle devam etti. Olan da bana oldu ve adım 'Kızılbaş'a çıktı. 'Bu hakim Kızılbaş olduğundan karar değiştirdi' dediler. Erzurumluyum. Ben dosyanın gereğini yaptım. O davada asıl zanlılara ulaşamayanlar bu davanın gereğini yapmayanlardır. Bu üç dört kişiye örgüt üyeliği ve örgüte yardım yataklıktan ceza verildi. Dosya kapatıldı" şeklinde konuştu.

SAHİPSİZ KALDILAR

Başbağlar'ın sahipsiz kaldığına dikkat çeken emekli hakim Şakir Kadıoğlu, kimsenin Başbağlar'da gerçeğin ortaya çıkarılması için çaba sarfetmediğini belirtti. "Başbağlar sahipsiz kaldı. İzmir'deki duruşmalar sessiz sakin, eylemsiz yapıldı. Davalar sessizce görüldü. Kimse sormadı, 'Arkadaş bu davanın soruşturmasını nasıl bir Başçavuş yapar' diye... Kimse adliyenin önünde pankart açmadı, slogan atmadı, bağırıp çağırmadı. Sonuç da bu oldu. Bakın diğer davalara kadın kız, çoluk çocuk o kampüs önünde nöbet tutuyor."

Katliamın Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü'nde 5 Temmuz 1993 tarihinde olduğunu hatırlatan Kadıoğlu, "Bu katliamla ilgili anlatılanların çoğu tevatüre dayanır. Yine bu davayla ilgili konuşanların çoğu da dava dosyasında ne yazdığını bile bilmez. Bazıları çıkıp Başbağlar'da ne yaşadığını anlatır. Önce topladılar, sonra kurşuna dizdiler diye... Bu açıklamalar davayı bağlamaz. Çünkü dava dosyasına göre olayın hiçbir görgü tanığı yok. Yani mahkemeye intikal eden dosyada, hiçbir görgü tanığının 'Şu işi şu yaptı. Bu adamı şu öldürdü' gibi bir ifade bulunmuyor. Kabataslak ifadeler var" diye konuştu.

Seneye zaman aşımında

5 Temmuz 1993'teki Başbağlar Katliamı'na ilişkin açılan dava 20 yıl sonra, yani 5 Temmuz 2013'te zaman aşımına uğrayacak. Konunun gerçek bağlantılarıyla birlikte ortaya çıkarılamadığını söyleyen Başbağlar davası avukatlarından Kadir Kartal, "Eğer olayı gerçekleştirenlerden biri bulunamazsa, o bağlantı ifşa edilemezse, bu dava önümüzdeki yıl tamamen kapanmış olacak" uyarısında bulundu.

http://yenisafak.com.tr/Gundem/?i=401106&t=09.08.2012
#589
Merhabalar. Konuyla ilgili Türk Ceza Kanunu'nun 133. maddesi aşağıdadır:

    Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması

    Madde 133- (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    (2) Katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi, diğer konuşanların rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda alan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

    (3) (Değişik: 2/7/2012-6352/80 md.) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve dörtbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.


Yukarıdaki hüküm uyarınca konuşmanızı kayda alan şahıs hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Kolay gelsin...
#590
Merhabalar. Kamuya olan borçların tahsili, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılmaktadır. Bu Kanun'un 70. maddesinde haczedilemeyecek olan mallar belirtilmiştir (madde metni aşağıdadır). 3. Yargı Paketi ile yasalaşan ve haciz yasağına ilişkin değişiklik getiren düzenlemeler arasında 6183 Sayılı Kanun'u da ilgilendiren bir husus bulunmamaktadır maalesef. Yani devlet, kendi alacağı söz konusu olduğunda bunu daha farklı kurallar manzumesine bağlamakta herhangi bir beis görmemiştir. Özetle, kamu alacağı söz konusu olduğunda eskisi gibi ev haczi yapılması önünde yasal bir engel bulunmamaktadır ve bugün için durum bundan ibarettir. Kolay gelsin...

    Haczedilemeyecek mallar:
     Madde 70 - Aşağıda gösterilen mallar haczedilemez:
    1. (Değişik: 4/5/1994 - 3986/16 md.) 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi iktisadi devlet teşekkülleri, kamu iktisadi kuruluşları, bunların müesseseleri, bağlı ortaklıkları,iştirakleri ve mahalli idarelerin malları hariç olmak üzere Devlet malları ile hususi kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar.
    2. Borçlunun şahsı ve mesleği için gerekli elbise ve eşyası ile, borçlu ve ailesine gerekli olan yatak takımları ve ibadete mahsus kitap ve eşyası,
    3. Vazgeçilmesi kabil olmıyan mutfak takımı ve pek lüzumlu ev eşyası,
    4. Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimleri için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve taşıtları ve diğer teferruat ve tarım aletleri; çiftçi değilse sanat ve mesleği için gerekli olan alet ve edevatı ve kitapları; arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük taşıt sahiplerinin ancak geçimlerini sağlıyan taşıt vasıtaları,
    5. Borçlu veya ailesinin geçimleri için gerekli ise, borçlunun tercih edeceği bir süt veren mandası veya ineği veyahut üç keçi veya koyunu ve bunların üç aylık yem ve yataklıkları,
    6. Borçlu ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ile;
    a) Borçlu çiftçi ise ayrıca gelecek mahsul için gerekli olan tohumluğu,
    b) Borçlu bağ, bahçe veya meyva ve sebze yetiştiricisi ise kendisinin ve ailesinin geçimleri için zaruri olan bağ, bahçe ve bu işler için gerekli bulunan alat ve edevatı, malzemesi ve fide ve tohumluğu,
    c) Geçimi hayvan yetiştirmeye munhasır olan borçlunun kendisinin ve ailesinin geçimleri için zaruri olan miktarda hayvan ile bu hayvanların üç aylık yem ve yataklıkları,
    7. Memleketin ordu ve zabıta hizmetlerinde malül olanlara bağlanan emekli aylıkları ile, bu kabil kimselerin dul ve yetimlerine bağlanan aylıklar ve ordunun hava ve denizaltı mensuplarına verilen uçuş ve dalış ikramiyeleri,
    8. Bir yardım sandığı veya derneği tarafından hastalık, zaruret ve ölüm gibi hallerde bağlanan aylıklar,
    9. Vücut ve sağlık üzerine ika edilen zararlar için tazminat olarak zarar görenin kendisi veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi gereken paralar,
    10. Askerlik malüllerine, şehit yetimlerine verilen harb malüllüğü zammı ile, 1485 sayılı kanun gereğince verilen tekel beyiyeleri,
    11. Borçlunun haline münasip evi "ancak evin değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere haczedilerek satılabilir",
    12. (Değişik: 26/11/1980 - 2347/8 md.) Harcırah Kanununa göre yapılan ödemeler,
    13. (Ek: 26/11/1980-2347/8 md.) 2022 sayılı Kanun uyarınca bağlanan aylıklar.
#591
Merhabalar.

Alıntı YapBENİM SORUM EV HACİZİNDE YAPILAN YENİ DÜZENLEMENIN KİMLER İÇİN GEÇERLİ OLDUĞUNA DAİR,KENDİMİ ÖRNEK VERECEK OLURSAM BENİM BU KANUN YASALAŞMADAN ÖNCE KREDİ VE KREDİ KARTLARI BORCUNDAN DOLAYI AÇILMIŞ 10 TANE DAVAM VAR BUNLARDAN KİMİ 1 SENE ÖNCE KİMİ 3 AY ÖNCE AÇILMIŞ DURUMDA AMA ŞİMDİYE KADAR EVİMDEN EŞYA KALDIRILMADI SADECE 2  DOSYAM İÇİN EVE İCRA YAPMAK İÇİN GELİNDİ EVDE YOKTUM HİÇBİR İŞLEM YAPILMADAN GİDİLDİ ÖTEKİ DOSYALAR NE DURUMDA AVUKATLAR HANGİ İŞLEMLERİ YAPIYOR BİLMİYORUM AMA DOSYALAR AÇIK KAPANMIŞ DEĞİL,ŞİMDİ BU DURUMDA BEN 3.YARGI PAKETİNDEKİ YENİ KANUNDAN FAYDALANA BİLECEKMİYİM

Son yapılan değişikliklerle İcra ve İflas Kanunu'na şöyle bir geçici madde de eklendi: GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun ilgili hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılan takip işlemleri hakkında, değişiklikten önceki hükümlerin uygulanmasına devam edilir. Bu maddeyi, "değişiklikten evvel başlatılan icra takiplerinde değişiklik getiren hükümlerin uygulanmayacağı" şeklinde yorumlamak mümkünse de (ki bence bu zorlama bir yorum olur) bana göre değişiklikten evvel başlatılan her bir takip işlemiyle sınırlı olarak yeni düzenlemelerin uygulanmayacağı şeklinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Mesela değişiklikten evvel bir haciz talimatı alınmış fakat henüz hacze gidilmemişse, ortada başlatılmış olan bir "takip işlemi" bulunduğundan, bu hacizde yeni değişiklikler uygulanmayacaktır. Uygulamanın ne yönde gelişeceğini ise zaman gösterecektir. Bugün için bir kısım icra müdürlükleri kanunu benim anladığım gibi anlayıp yorumlarken bazı icra müdürlükleri ise diğer şekilde anlamakta ve uygulamaktadır. Şayet sizin dosyanızın bulunduğu icra müdürlüğü değişikliği diğer şekilde anlarsa haciz/muhafaza yapma yoluna gidecektir; bu durumda siz bu haciz/muhafaza işlemine karşı yedi günlük süre içinde icra mahkemesinde şikayet yoluna gidebilirsiniz. Bu konu Yargıtay'ın önüne gidene kadar meseleye son noktanın konulması hayli zordur. Kolay gelsin...
#592
Merhabalar.

Alıntı YapBir marka ismini kullanıyorduk ancak hiç başkasının aldığını düşünemedik geçen hafta marka sahibi hiç bir ihtarname göndermeden bize direk mahkemeden dava açmışlar
Bu yapılan doğru mu? Önce ihtarname çekmeleri gerekmezmiydi ?

Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de geçen konuyla ilgili hüküm aşağıdadır:

     Marka tescilinden doğan hakların kapsamı
   
     Madde 9 – (Değişik: 21/1/2009 – 5833/1 md.)
   
     Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:
   
     a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.
   
     b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.

     c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
   
     Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
   
     a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.
   
     b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
   
     c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
   
     d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
   
     e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.
   
     Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.


Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, marka hakkı sahibi, mevcut bir ihlal karşısında önceden ihtarname göndermek gibi yola başvurmadan doğrudan doğruya dava açma yoluna da gidebilir, kanunda buna engel bir hüküm bulunmamaktadır. Kolay gelsin...
#593
Alıntı YapYusuf Bey, değerli tavsiyeleriniz ve zaman ayırdığınız için gerçekten çok teşekkür ederim.

Hiç önemli değil, yardımcı olabildimse ne mutlu bana.

Alıntı YapDediğiniz gibi yapacağım, bundan sonra onları hiçbir şekilde takip etmeyeceğim ve telefon vs. diğer yollarla beni rahatsız etmeye çalışırlarsa da hemen savcılığa başvuracağım. Kitabı yazmaya da şimdilik ara verdim. Kafamı iyice toparlamadan, başıma gelenleri tamamen aklımdan çıkarmadan devam etmeyi de düşünmüyorum. Çünkü bu yaptıkları psikolojimi gerçekten çok bozdu, kitaba devam edersem paranoyalarım da devam edecek.

Allah yar ve yardımcınız olsun...

Alıntı Yapben bu konuyla ilgili yabancı forumları da araştırdım ve bana kitabın flaş diskte bir kopyasını avukata vermemi tavsiye ettiler. Bu yöntem yararlı olur mu?

Olmaz. Avukata veya bir başka şahsa vereceğiniz kopyalar en fazla iddianızı destekleyecek şahitlerin oluşmasına sebep olur ama bu tür karmaşık ve spesifik olaylarda başka delillerle desteklenmeyen şahit beyanlarına mahkemeler pek itibar etmezler.

Alıntı YapBir de yurt dışında bu gibi hallerde bilgisayarınızdaki kitap taslaklarınızı mahkemeye sunabiliyormuşsunuz ve bu en önemli kanıt oluyormuş.

Bilgisayardaki kayıtlar Ülkemiz hukukunda da yeri geldikçe delil olarak kullanılıyor. Yani bilgisayar kayıtlarının delil teşkil ettiği hususunda herhangi bir şüpheniz olmasın. Peki bilgisayar kayıtları belirttiğiniz gibi en önemli kanıt olarak mı değerlendirilir? Genel geçer bir doğru olarak bu şekilde bir beyanda bulunmak hukuken mümkün değildir; her olay kendi özel şartları içinde değerlendirilir. Bir dava dosyasında bulunan mevcut deliller içinde bilgisayar kayıtlarından çok daha kuvvetli deliller de bulunabilir pekala. Kolay gelsin...
#594
Merhabalar.

Alıntı YapEn sonunda bana bilgisayarımda ne yaptığımı gördüklerini açık açık ima etmeye başladılar. Ben de bilgisayarcıya götürüp tümüyle formatlattım, şimdi kurtuldum mu bilmiyorum.

Kurtulmuşsunuzdur. Bilgisayarınıza kaliteli bir antivirüs programı yükleyin. Anti virüs programı, bundan sonrası için koruyucu olur. Elbette bilgisayardan bilinmedik sitelere de mümkün olduğunca girilmemeli, spam içerikli ve göndereni bilinmeyen e-postalar mümkün olduğunca açılmamalıdır.

Alıntı YapBenim sormak istediğim, bu insanlar ne yapmaya çalışıyor. Ben artık tarafsız veya sağlıklı düşünemiyorum, sürekli kitabımı çalmaya çalıştıklarını düşünüyorum, aklıma başka bir şey gelmiyor. Çünkü kanıt olmasın diye hiçbir zaman bana doğrudan mesaj atarak cevap vermediler, hep gönderme yaptılar ve konuyu bilmeyen/olayın içinde olmayan kişilere bu göndermelerin bana yapıldığını kanıtlamam da zor. Sizce kitabımı çalmak istiyor olabilirler mi?

Bu mesele bahsettiğiniz gibi psikolojinizi ciddi şekilde etkilemiş görünüyor. Bence o bahsettiğiniz yayınevi sahibini ve yazarı artık düşünmeyin, facebook ve diğer mecralardan hiçbir şekilde takip de etmeyin. Hatta onlar doğrudan sizinle temas kurup kitabınızı çok beğendiklerini ve yayınlamak istediklerini belirtse bile asla ve asla görüşmeyin/yazışmayın/telefonlarına çıkmayın. Özetle, bu kişileri hayal dünyanızdan, hayatınızdan ve hatta mümkün olduğu kadarıyla hafızanızdan tamamen çıkartıp atmaya çalışın. Yaşadıklarınızı da unutulmaya terk edin. Aynı şeyleri düşünmemeye çalışın. Bunun için en iyi şey, yoğun bir meşguliyet içine girmektir. Boş zamanınızı olabildiğince azaltmaya, günlerinizi dolu dolu yaşamaya çalışın. Evde/evinizin bir odasında bir başınıza çokça vakit geçirmeyin. Kitabınızı çalmak istiyorlar veya istemiyorlar, bence bu o kadar da önemli değil. Çünkü yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla olayın geldiği noktada bu durumun psikolojinizde yaptığı tahribat, kitabınızın çalınmasının yapacağı maddi/manevi tahribatı belki de aşmış durumda.

Alıntı YapVeya notere onaylatsam, fakat bu kişiler kitabı ingilizceye çevirtip yurtdışında takma isimle yayınlatsa, noter hükmü yurtdışında geçer mi?

Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmeliğin konuyla ilgili maddeleri aşağıdadır:

    İsteğe bağlı kayıt ve tescil
   
    MADDE 7 – (1) Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesine göre zorunlu kayıt tescile tabi olanlar dışındaki eser gruplarında eser sahipleri; başvuru formu, eser veya yapım üzerinde hak sahipliğini gösteren ve aksinin ispatı halinde her türlü hukuki ve cezai sorumluluğun üstlenildiğini gösterir bu Yönetmeliğin Ek-3'ünde yer alan taahhütname ve kayıt ve tescil ücretinin ödendiğine dair banka dekontu ile birlikte aşağıda belirtilen belgeleri ibraz ederek eserlerin kayıt ve tescilini yaptırabilirler:
   
    a) Bilgisayar programlarında aşağıda belirtilen bilgiler "text" formatında "unicode" karakterlerden oluşacak şekilde verilir:
   
    1) Ticari sırrı olmayan bilgisayar programları söz konusu olduğunda alenileşmiş olsun ya da olmasın bilgisayar programının belirleyici özelliklerini taşıyan (kaynak kodunun ilk yirmi beş ve son yirmi beş sayfası; eğer elli sayfadan az ise tümü), herhangi bir araca gerek olmaksızın görülebilecek şekilde, varsa özel işareti ile birlikte çoğaltılmış bir kopya,
   
    2) Ticari sır içeren bilgisayar programları söz konusu olduğunda ilk ve son yirmi beş sayfalık ticari sırlar bloke edilmiş şekilde kaynak kodu veya bloke edilmeksizin ilk ve son on sayfası veya amaç kodunun ilk ve son yirmi beş sayfası ile kaynak kodunun herhangi bir on veya daha fazla ardışık sayfası veya elli sayfadan kısa uzunluktaki programlar için ticari sırlar bloke edilerek tüm kaynak kodu,
   
    3) Yeniden düzenlenmiş olan bilgisayar programları söz konusu olduğunda düzeltmeler ilk ve son yirmi beş sayfada yer alıyorsa (2) numaralı alt bentte düzenlenen seçeneklerden biri, değilse; bloke edilmemiş şekilde kaynak kodunun düzeltmelerin de bulunduğu yirmi sayfası veya bazı bölümler bloke edilerek düzeltmelerin yer aldığı elli sayfası.
   
    b) Veri tabanlarında aşağıdaki bilgilerin "XML" formatında dijital ortama kaydedilmiş hali verilir:
   
    1) Tek dosyalı veri tabanları (tek bir konuya ilişkin veri kayıtları) söz konusu olduğunda, ilk ve son yirmi beş sayfa, bunun verilememesi durumunda ilk ve son yirmi beş veri kaydı,
   
    2) Birden çok dosyalı veri tabanları (ayrı ve farklı veri kaydı grupları) söz konusu olduğunda hangisi daha azsa her bir dosyadan veya tüm dosyalardan elli veri kaydı, bunun verilememesi durumunda elli sayfa veya tüm veri kaydı,
   
    3) Yeniden düzenlenmiş veri tabanları (tek veya birden çok dosyalı) söz konusu olduğunda elli sayfa veya düzenlemeleri gösteren kayıtlar veya elli sayfadan az ise düzenlenmiş tüm bölümler, şifrelenmiş veri tabanları için tüm bölümler ile şifre açıklaması.
   
    c) Diğer eser gruplarında ise kayıt ve tescili gerçekleştirilen eserin dijital ortama kaydedilmiş (DVD, VCD, Audio CD, CD Rom gibi) iki adet kopyası, güzel sanat eserleri için dijital ortama kaydedilmiş (DVD, VCD, Audio CD, CD Rom gibi) detaylı tanıtıcı temsilleri verilir.
   
    (2) Yukarıda belirtilen belgeleri eksiksiz olarak ibraz edilerek başvurusu yapılan eserlerin kayıt ve tescili gerçekleştirilir. Bu işlem sonucu başvuru sahibine kayıt ve tescil belgesi verilir.
   
    (3) Bu belgede, eserin adı, dili, üretim ve ilk aleniyet tarihi, eser sahipleri, diğer hak sahipleri, eser grubunun baş harflerini içerir kayıt ve tescil numarası, kayıt ve tescil tarihi, daha önce herhangi bir kayıt ve tescil işlemi yapıldıysa tarih ve numarası ile gerekli görülebilecek diğer bilgiler yer alır. Başvuranların sayısından üç adet fazla olacak şekilde düzenlenen kayıt ve tescil belgesinin üçü Bakanlıkta kalır.


    Eserlerin kabulü ve muhafazası
   
    MADDE 10 – Bu Yönetmelik hükümleri gereğince yapılan işlemler sırasında sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlar dışındaki işlem konusu eserin örneği, aslı gibi kabul edilerek kayıt numarası verilmek suretiyle en az üç kişiden oluşan bir komisyon tarafından kapalı ve mühürlü olarak muhafaza altına alınır. Talep halinde diğer eser gruplarına ait örnekler de aynı şekilde muhafaza edilirler. Herhangi bir ihtilaf veya Bakanlıkça yapılacak bir inceleme sebebiyle eserlerin mühürlerinin açılması gerektiğinde işlem, aynı komisyon marifetiyle tutanak altına alınarak gerçekleştirilir. Kapalı muhafaza şartları tekrar sağlandıktan sonra, yapılan işlem tutanak ile tespit edilir.


Yukarıdaki hükümler istikametinde kitabınızı tamamladıktan sonra eserinizi kayıt altına alabilirsiniz. Detaylı bilgiyi http://www.telifhaklari.gov.tr/ana/default.asp linkine tıklayarak öğrenebilirsiniz. Bu yolla kitabınızla ilgili haklarınızı bir ölçüde koruma altına almış olursunuz.

Yukarıda belirtildiği şekilde kayıt/tescil işlemlerini yaptırsanız da yaptırmasanız da (ki yaptırmanızı kesinlikle tavsiye ederim) haklarınızı en iyi şekilde koruyabilmek için şu şekilde hareket etmeniz uygun olacaktır: Kendi bilgisayar güvenliğinizi aldıktan sonra kitabı göstermek isteyeceğiniz kişilerin kurumsal e-posta adreslerine (hotmail, gmail gibi adreslerine değil) kitabınızı göstermek istediğinizi belirtip kitabın konusu ve sayfa sayısı gibi özelliklerinden birkaç cümleyle bahseder şekilde bir e-posta atın, bu arada e-posta ayarlarınızı da e-postanın okunduğu esnada size otomatik bir cevap dönülecek şekilde ayarlayın, bu gönderinize yine e-posta yoluyla olumlu cevap aldıktan sonra kitabınızı yine e-posta yoluyla gönderin, e-postanın alındığına dair size yine e-posta yoluyla cevap dönülmesini de isteyin ve sonraki tüm yazışmaları da bu kanalla yapın, böylelikle herhangi bir sıkıntı yaşamazsınız. Aslında tıpkı emlakçıların kiralık/satılık taşınmazı henüz göstermeden haklarını korumak için müşterileriyle imzaladıkları yazılı sözleşme gibi yayıneviyle yazar arasında da kitabın gösterilmesiyle ilgili bir sözleşme imzalanması mümkündür ve böyle bir sözleşmeden sonra yukarıdaki şekilde hareket edilmesi en sağlam yol olur; ancak özellikle de ilk kez kitap yayınlayacak olan bir yazar adayı karşısında hakim bir konumda yer alacak olan yayınevleri böyle bir sözleşme imzalamayı kabul eder mi bilemiyorum. Bununla birlikte, profesyonel çalışan bir yayınevi belki de siz sormadan böyle bir sözleşmeden bahsedecektir. 400 Sayfayı aşan bir kitabı -puntoları olabildiğince düşürerek A4 kağıdına çıktı alsanız bile- notere onaylatmak size oldukça pahalıya malolur diye düşünüyorum. Yukarıda belirttiğim kayıt/tescil işlemi yapılabilecekken notere gitmek mantıklı da değil diye düşünüyorum.

Alıntı YapFakat savcı beni pek fazla dinlemedi ve kitabın başkasının adıyla çıkarsa, fotoğrafların falan internete düşerse o zaman gel dedi.

Savcının da bahsettiği gibi, bundan sonra bir takım sıkıntılarla karşılaşırsanız, bu tür olaylarla ilgili delilleri yok etmeden/yok olmasına seyirci kalmadan (örneğin bilgisayarınıza format atmadan) sıcağı sıcağına savcılığa yazılı bir dilekçeyle müracaat edin ve dilekçenizde de ispatlayamayacağınız iddialara yer vermeyip sadece yaşadığınız güncel sıkıntılara odaklanın. Kolay gelsin...
#595
Merhabalar. "KrediVer" adıyla faaliyet gösteren Société Générale (S.A.) İstanbul Şubesi, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) üyesidir ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)'nın denetleme ve düzenlemesine tabidir. Yaşayacağınız sıkıntı ve şikayetlerinizi bu kurumlara iletebilirsiniz.

Alıntı Yap3. ayda bana gelen İLAMSIZ TAKİPLERDE ÖDEME EMRİ yazılı bi kağıt geldi ve ben mart ayında taksit ödemeye başladım bana gönderdikleri kağıtta 7.691,27TL borç görünüyor

Borcunuzla ilgili icra takibi başlatıldığından, icra takibiyle ilgili avukatlık ücretini ve takip masraflarını da ödemeniz gerekecektir. Vekalet ücreti olarak 922,92 TL, takip masrafları olarak da 50 TL - 100 TL arası bir tutarı ödemeniz gerekecektir. Mevcut borcunuzu bankanızdan öğrenebilirsiniz. Avukatlar bakiye borcu bilmez, onlar da bankadan sorarak sizi bilgilendirebilirler. Dolayısıyla bakiye borçla ilgili her zaman bankanızdan gerekli bilgiyi alabilirsiniz. Bankanız bilgi verirken tam rakamı avukatlardan alabileceğinizi söylerler, çünkü onlar da borcunuza eklenecek avukatlık ücretinin ve takip masraflarının ne kadar olacağını bilemezler. İşleyen faiziyle birlikte tüm bu borçlarınızı ödeyin, hala borcunuz var derlerse, gerekirse borçlu olmadığınıza ilişkin menfi tespit davası açarsınız. Kolay gelsin...
#596
Merhabalar. Nüfus cüzdanınızdaki önceki soyadı hanesinde eski soyadınızın yazması, eski soyadınızla yapmış olduğunuz iş ve işlemlerle ilgili yaşanabilecek muhtemel karışıklıkları önlemek içindir. Bunun yasal dayanağı ise şudur: Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 41. maddesinin 1. fıkrasında, "Nüfus cüzdanının kapsamı, şekli, ebadı ile yürürlük, değiştirme ve geçerlilik tarihlerini belirlemeye, taklit, tahrif ve sahtecilikten korumak maksadıyla nüfus cüzdanı üzerine konulacak güvenlik unsurlarını, basım ve vatandaşa teslimat aşamasında uygulanacak sistem ve teknolojiyi, nüfus cüzdanının kaybı ve değiştirilmesi halinde yapılacak işlemleri tespit etmeye.." Bakanlık yetkili kılınmıştır. Bu yetkiye istinaden çıkartılan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 138. maddesi aynen şu şekildedir:

Madde 138 - (1) Nüfus cüzdanı düzenlenirken; 
   
a) Nüfus cüzdanlarının elektronik ortamda düzenlenmesi esastır. Elektronik ortamda düzenlenmesi mümkün olmadığında daktilo ile, bu da mümkün olmadığı takdirde, mürekkepli kalemle ve matbaa harfleri ile okunaklı bir şekilde yazılır.     
b) Yurt dışında doğanların doğum yeri yazılırken aile kütüklerinde olduğu gibi önce şehir sonra ülke adı yazılır. Doğum yeri ve ülke adının ilgili alana sığmaması halinde ülke adı yerine ülkenin uluslararası trafik kodu parantez içinde yazılır. Kadının önceki soyadı koca soyadından önce yazılır.     
c) İlgililerin talebi halinde aile kütüklerinde kişinin medenî halini belirten "dul, boşanmış, evliliği fesh edildi ya da evliliği iptal edildi" ibareleri yerine 'Bekâr' kelimesi yazılır.     
ç) Kadın nüfus cüzdanındaki bekârlık soyadı alanına; talep edildiği takdirde bekârlık soyadı yazılır. Bekârlık soyadı alanı boş kaldığı takdirde bu alan küçük bir çizgi ile iptal edilir.     
d) Erkek nüfus cüzdanlarındaki önceki soyadı alanına; erkeğin soyadının değiştirilmiş veya düzeltilmiş olması durumunda, değişmeden veya düzeltilmeden önceki soyadı yazılır.     

(2) Kan grubu alanı yazılırken cüzdan talep belgesindeki beyana itibar edilir, ayrıca belge aranmaz.


Yukarıdaki hükme dayanarak nüfus cüzdanınız düzenlenmiştir. Mevcut durum karşısında hukuken yapılabilecek bir şeyin olmadığını düşünüyorum. Kolay gelsin...
#597
Merhabalar.

Alıntı YapGeçen hafta dilekçemi verdim ve bugün, perşembe günü savcılığa gitmem gerektiğini belirten bir sms aldım.

Şikayet etmeniz iyi olmuş. Yapanın yanına kar kalmasın. Kendi ülkemizde kendi milletine yabancılaşmış yerlilerin bu tür yaklaşımları bile çekilmezken bir de tamamen yabancı kişilerin bu tür yaklaşımlarına muhatap olmak olayı daha da çekilmez kılıyor. Bkz. misallerden bir misal.

Alıntı YapGeçen hafta dilekçemi verdim ve bugün, perşembe günü savcılığa gitmem gerektiğini belirten bir sms aldım.

Olayı anlatmanız için savcılığa çağrılıyorsunuz. Rutin bir işlem.

Alıntı Yapyukarıdaki kısmı yine esgeçmeli miyim? Söylersem problem olur mu?

Bu kısımlardan yine söz etmeyin. Bu kısımları söylerseniz, karşı tarafın kendini hayali senaryolarla savunmasına zemin oluşturmuş olursunuz. Hakkınızda karşı şikayet yoluna bile gidebilir, gereksiz yere sıkıntı yaşarsınız. Kolay gelsin...
#598
Alıntı YapŞimdi bu biz okula başladığımızda bu şartlar geçerliydi. 1 yıl bittikten sonra okul tarafından duyuruda ise;

"2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 49. maddesine göre hazırlık eğitimi 1 yıldır. Bu doğrultuda 2012-2013 eğitim öğretim yılında yıl tekrarı yapılmayacaktır. Bu yüzden öğrenciler yaz okullarına devam edebilir veya yabancı dillerini kendi imkanlarıyla geliştirip öğrenim harçlarını yatırdıkları takdirde yeterlilik sınavına girebilirler."

Üniversite yönetmeliği değiştirmeden uygulamayı mı değiştirdi yoksa yönetmelik de eşzamanlı olarak değiştirildi mi, öncelikle bunu net bir şekilde öğrenmeniz gerekiyor. Yönetmelik de değiştiyse, yeni yönetmelik maddesini de dikkate alarak bir değerlendirme yapmamız gerekecek.

Alıntı Yapİşte duyuru böyle, biz girdiğimiz yılda başarısız öğrenciye 1 yıl daha eğitim hakkı tanınırken. Şimdi öğrencilerden kendi imkanlarıyla dillerini geliştirip sadece sınava girmelerini istiyorlar. Üstelik sınav sistemini'de değiştirmeleri cabası.

Sınav sisteminin değiştirilmiş olması, yukarıda da belirttiğim gibi, mevcut öğrencilere yapılan haksızlığı derinleştirmiştir. Yani bu işte bir haksızlık olduğu aşikardır.

Alıntı YapŞimdi Yusuf bey, biz dilekçeleri nasıl yazmalıyız. Arkadaşlardan birinin yazıp sunması yeterli mi? yoksa tüm arkadaşlar hepimiz ayrı ayrı yazalım mı dilekçeleri. Bu konuda ne yapmamız gerekiyor.

Ayrı ayrı dilekçe vermeniz gerekiyor. Dilekçe içeriği tamamen aynı olabilir. Dilekçede üniversiteye kayıt yaptırdığınızda geçerli olan durumu, yakın zamanda sınav sisteminde değişikliğe gidildiğini ve son yayınlanan duyuru ile haksızlığa maruz kaldığınızı ve kazanılmış haklarınızın ihlal edildiğini belirterek 2012-2013 eğitim yılında verilecek olan hazırlık eğitimine katılma talebinizi ifade edin. Dilekçeyi teslim ederken sizde kalacak nüshasına dilekçenin üniversite tarafından alındığını gösterecek şekilde üniversite tarafından kaşe/imza atılması yeterli olacaktır. Verilecek cevaba göre konuyu yeniden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Kolay gelsin...
#599
Alıntı Yap> hocam eski eşim ziynet eşyaları davasını kazandı üst mahkemeye başvurdum
> mahkeme kararı onadı.
> adli tatil diye işlem yapmıyorlar fakat tail sonu ev eşyalarımı haciz
> edebilirlermi? yasa çıktımı_?
> 18bin tl ödemeye mahkum edildim, asgari ücret ile çalışıyorum maaşımın
> nekadarı kesilir.
> evimdeki eşyaları başka yere taşıdım geri getirip eve koyabilirmiyim?
> şimdiden saolun.

Yukarıda gerekli bilgiler var esasen. Şayet hakkınızda henüz bir icra takibi yapılmadıysa, endişe etmenize gerek yok, aynı nitelikte iki eşya (iki buzdolabı gibi) evinizde olmadığı sürece ev eşyalarınız haczedilmez. Son değişiklikler yasalaşmadan evvel hakkınızda icra takibine başlandıysa, yukarıda da belirttiğim gibi, bu hususta yorumlar muhtelif. Uygulamanın hangi yönde gelişeceğini zaman gösterecek.

Asgari ücretle çalışıyorsanız, borç bitinceye kadar aylık maaşınızın 1/4'ü kesilecektir. Kolay gelsin...
#600
Myanmar'ın Arakan bölgesinde zulüm ve katliamlar devam ederken, merkezi New York'ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 56 sayfalık bir rapor yayımladı.

Raporda, Arakanlı Müslümanların son iki aydır yaşadığı dehşet verici zulüm ve katliam ayrıntılarıyla tasvir edildi. Ayrıca, Müslümanlara yönelik şiddete yeterli müdahalede bulunmayan devlet görevlilerinin, Budist saldırganlar geri çekildikten sonra cinayet, tecavüz ve toplu tutuklama eylemlerini bizzat yürüttüğü belirtildi. 57 Budist ve Müslüman görgü tanığının ifadelerine de yer verilen raporda devletin, bölgeye ulaşmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşu temsilci ve gözlemcileri tutuklayarak engellediği belirtiliyor.

Myanmar'da Rohingyalı Müslümanların on yıllardır süren baskı ve ayrımcılığa ilave olarak son iki aydır yaşamakta olduğu dehşet verici zulüm ve katliamlar, dünyanın en saygın insan hakları örgütünün çarşamba günü yayınladığı raporda ayrıntılarıyla tasvir edildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 56 sayfalık raporunda, Müslümanlara yönelik şiddet dalgasına yeterli müdahalede bulunmayan devlet görevlilerinin, Rakhine Budistler geri çekildikten sonra, Müslümanlara karşı cinayet, tecavüz ve toplu tutuklama eylemlerini bizzat yürüttüğü belirtildi.

Ramri'de bir Budist rahibenin 3 Rohingyalının tecavüzüne uğradığı iddiası ile başlayan olaylarda, 3 Haziran günü bir otobüsü durduran kalabalık Budist grup, 10 Müslüman yolcuyu vahşice linç ederek öldürdü. HRW, yerel halkla görüşmelerinde, bu sırada olay yerinde bulunan güvenlik güçlerinin 10 Müslüman'ın öldürülmesine hiçbir şekilde müdahale etmediğini doğruladı. 8 Haziran günü Moungdaw şehrinde cuma namazından çıkan öfkeli Rohingyalı Müslümanlar, Budist ev ve işyerlerine saldırdı. Bundan sonra, başkent Sittwe başta olmak üzere eyalet genelinde 800 bin Rohingyalı Müslüman'a yönelik yoğun bir Budist şiddeti başladı. HRW, Müslüman karşıtlığıyla bilinen Burma medyasının da Müslümanlara yönelik şiddet dalgasını haberleriyle teşvik edip büyüttüğüne dikkat çekiyor. Bütün bu gelişmelere güvenlik güçleri müdahale etmedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün 57 Budist ve Müslüman görgü tanığının ifadeleriyle desteklediği raporunun başlığı da, 29 yaşındaki bir Rohingyalı Müslüman ile daha yaşlı bir Rakhine Budist'in, örgüt temsilcilerinin kendileriyle farklı zamanlarda yaptığı görüşmelerde sarf ettiği aynı cümleden alındı: "Devlet Bunu Durdurabilirdi''.

HRW, olaylar başladıktan 3 gün sonra ilan edilen sokağa çıkma yasağına rağmen, 12 Haziran günü eyalet başkenti Sittwe'de Rakhine Budist çetelerce, Müslümanlara ait 10 bini aşkın ev yakılırken, polislerin ve Lon Thein adı verilen milislerin kaçmaya çalışan Müslümanlara gerçek mermilerle ateş ettiğini de belirledi. Şehrin yarısını oluşturan Müslümanların neredeyse tamamı kaçmak zorunda kaldı. HRW, bu insanların evlerine geri dönmelerine izin verilip verilmeyeceğinin de belli olmadığına dikkat çekiyor. Olaylar sırasında tutuklanan çok sayıda Rohingyalı Müslüman'dan hiçbir haber alınamadığına işaret eden HRW raporu, Burma hükümetine, gözaltında olanların kimlikleri ve nerede tutuldukları konusunda ailelerine derhal bilgi vermesi çağrısında bulunuyor.

"Eğer Arakan'da yaşananlar, geçen yıl sona eren askeri cunta döneminde gerçekleşseydi dünya ayağa kalkardı." diye yazan HRW Asya yöneticisi Brad Adams, "Ancak öyle görünüyor ki uluslararası toplum, Burma'da değişim yaşandığı yönündeki romantik söylemden etkileniyor. İnsan hakları ihlalleri sürerken bile ambargoyu kaldırıp ticari antlaşmalar imzalıyorlar." dedi.

Haziran ayından bu yana sınırlarına gelen binlerce Rohingya Müslüman'ını kabul etmeyerek geri gönderen Bangladeş hükümeti uluslararası hukuka aykırı davranmakla eleştiriliyor. Bangladeş sahiline gelen ve merhamet dileyen Müslümanların muson yağmurlarının olduğu bir dönemde dayanıksız tahtadan teknelerle denize geri gönderildiğine tanık olduğu kaydediliyor. Bangladeş'e sığınabilenlerin, gıda, barınak ve korunmadan yoksun olduğunun altı çiziliyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1326860&title=arakandaki-katliam-sivil-catisma-degil-devlet-zulmu





Myanmar'da katliamdan kaçtılar Bangladeş'te sele yakalandılar

MEHMET YAMAN - Cox's Bazaar

Katliamdan kaçan Arakanlı Müslümanlardan Bangladeş'e geçebilenler için her şey geride kalmış olmuyor. Aralıksız yağan muson yağmurlarının yıktığı Bakkali Nehri üzerindeki Gorconia köprüsünden arta kalan parça üzerindeki yolculukları yaşadıklarının özeti gibi.

Güneydoğu Asya'nın çilekeş Müslümanları onlar. Asırlardır yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalan Arakan Müslümanları, Bangladeş, Myanmar ve Hint Okyanusu arasında sıkışmış kalmış bir halk. Myanmar'da devlet eliyle teşvik edilen zulümden kaçıp sığındıkları Bangladeş'te de olumsuzluklar yakalarını bir türlü bırakmadı. Aralıksız yağan Muson yağmuru ve sel suları, derme çatma barakalarda yaşayan Arakanlıları zor durumda bırakıyor. Tıpkı Gorconia ve Gocacobbiye yakalarını birleştiren köprünün yaşanan sel felaketinde yıkıldığı gibi yıkılıyor hayatları.



Kutupalong Kampı isimli resmi olmayan bu köhne kampta annesinin kucağında neredeyse vücudunun büyük bölümü alçıda olan bir çocuk dikkatimizi çekiyor. Anne Hamide ve 3 yaşındaki oğlu Muhammed Erkan ile Myanmar'dan kaçanlardan biri. Minik Muhammed neden kaçtığını belki anlamıyor ama onun bedeni her şeyin farkında. Anne Hamide, oğlunun tedavisi için cesaretini toplayıp, Myanmar'da ölümü göze alarak sokağa çıkıyor. Yakalanmak uğruna da olsa oğlunun tedavisini yaptırıyor. 5 ay önce Budist Myanmar askerlerinin zulüm ve katliamından kaçarak buraya gelmiş anne-oğul. Onlara, 1940'larda aynı şekilde kaçanlar yardım etmiş.

Teravih namazı saatleri sokağa çıkma yasağı çıkardılar

Birkaç ay önce Myanmar'dan kaçarak kampa yerleşen 35 yaşındaki Muhammed Ekrem, Arakan'da yaşadıklarını tane tane anlatıyor. İbadet etmek için camiye gidemediklerini söylüyor. Ramazan aylarında teravih namazı vakitlerinde sokağa çıkma yasağını başlattıklarını, bu saatlerde camiye gidecek olan Müslümanları öldürmek için gerekçelerinin hazır olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Ülkeyi bize zehir ettiler. Tarımı ve ticareti yasaklardılar. Genç kızlarımıza işkence yaptılar. Daha sonra askerler evlerimizi bastı. Kardeşlerimden birinin karnını, diğerinin de kafasını keserek öldürdüler. Kardeşimin sakallarından tutarak sokak ortasında gezdirdiler. Orada askerler evimizi basmıştı, burada da seller..."

Myanmar'dan 1 yıl önce Bangladeş'e sığınan 42 yaşındaki Kulame Kullamiya, canını kurtarmak için uzun bir yolculuğun ardından Cox's Bazaar'a ulaşabilenlerden. Şiddete dayanamayan komşuları ile birlikte kaçmayı kararlaştırdıklarını belirten Kullamiya kaçış hikâyesini şöyle anlatıyor: "Bir botla yola çıktık. 5 gün süren bot yolculuğundan sonra Bangladeş'e ulaştık. Kıyıya vardığımızda günlerce ormanlık alanlarda saklandık. Babam ve annem yaşlı için oldukları gelemediler. Kendimizi savunacak hiçbir şeyimiz yok, bu yüzden onlara karşı koyamıyoruz. 2 oğlum akrabalarımızı getirmek için Arakan'a döndü. Aylar geçmesine rağmen kendilerinden haber alamıyorum. 8 kişilik bir ailem var, onlara gelen yardımlar sayesinde bakabiliyorum. Ülkeme dönmek için gün sayıyorum ama can güvenliğimiz tam olarak sağlanmadan bunun tehlikeli olduğunu biliyorum."

Sokağa çıkmak ölüm fermanını imzalamak demek

Abdullah 23 yaşında ve 3 yıl önce gelmiş. 11 kişilik bir ailesi var. Myanmar'da okumasına izin vermemişler. Yaşadıkları ev nüfusları artınca yetmemeye başlamış. Yeni bir ev inşa etme girişimine ise yetkililer izin vermemiş. Ardından tacizler başlamış. Amcası Myanmar'da ev hapsinde tutulan Abdullah, askerlerin içinde hiç Müslüman olmadığını ve kendilerinin öğretmen bile olmalarına izin verilmediğini anlatıyor.

Said Nur ise kampta henüz yeni, 20 gün önce gelmiş. Myanmar'da akşam 6'dan sabah 6'ya kadar evlerinden çıkmalarına izin vermiyorlarmış. Sokakta can güvenliklerinin kalmadığını anlatıyor. Sokakta askerler tarafından yakalanıp götürülenlerden bir daha haber alamadıklarını söylüyor. Anne ve babası Myanmar'da kalmış. Köyleri sınıra yakın olduğu için 5 saatte Bangladeş'e geçebilmişler. 50 yaşındaki Taiba Aynun da diğer Arakanlılar gibi şiddet görerek 5 ay önce Bangladeş'e kaçmış. Taiba Aynun, Myanmar'ın Müslümanlar için yaşanmaz bir yer haline geldiğini, sokağa çıkmanın ölümü göze almak anlamına geldiğini anlatıyor: "Kocamı ve kardeşlerimizi öldürdüler, bana işkence ettiler. Komşularımın yardımları ile ülkeden kurtulabildim. Bangladeş hükümeti bize bakamıyor. İki ülke arasında sıkıştık kaldık." Ailesinden kimsesi kalmayan Tabia Aynun, Myanmar'dan birlikte kaçtığı komşuları ile birlikte yaşıyor.

Beşir Ahmet de 52 yaşında ve kampın en eskilerinden. 7 yıldır kampta yaşıyor. 9 kişilik bir ailesi var. Myanmar'da çok sayıda arsası olduğunu ve Myanmar devletinin buna el koymasından sonra oradan kaçmak zorunda kaldığını anlatıyor: "Ülkede çocuklarımızın evlenmesine karşı çıkıyorlar, çünkü çoğalmamızı istemiyorlar. Evlenen oğullarımız işkenceden geçiriliyor." Can güvenliklerinin sağlanması halinde ülkesine geri dönebileceği umudunu yitirmediğini vurgulayan Ahmet'in dudaklarından şu cümleler dökülüyor: "Burada bir barakada yaşıyoruz ama orada çok arazim vardı. Geri dönersem hepsini geri alırım inşallah."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1326859&title=myanmarda-katliamdan-kactilar-bangladeste-sele-yakalandilar