Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#621


'Taş Atan Çocuklar Yasası'nın yürürlüğe girmesinden önceki 15 aylık süreç ile yasanın uygulanmaya başlamasının ardından geçen 15 aylık zaman dilimini kapsayan araştırmaya göre, yasa ile birlikte korsan gösteri ve eylemler yüzde 214 atarken, bu olaylarda tutuklanan çocuk sayısı yüzde 87.5 oranında azaldı.

Adana İl Emniyet Müdürlüğü'nce 'Güvende Olmanız Bize Yeter' sloganı ile hazırlanan ve Adana'yı tüm yönleri ile ortaya koyan kitapta kentteki güvenlik hizmetleri ile ilgili verilere de yer verilirken, başta terör olmak üzere 'taş atan çocuk sorunu' da kaleme alınan makaleler ile değerlendirildi. Söz konusu kitapta 'Taş Atan Çocuklar Yasası'nın Uygulanmasına Yönelik Bir Değerlendirme: Adana Örneği' başlıklı yazıda çarpıcı ifade ve sonuçlara yer verildi. Yazıda meydana gelen terör ve şiddet gibi illegal olaylarda gözlerin hemen güvenlik güçlerine çevrildiği, ancak terörle mücadelenin tek başına güvenlik güçlerinin çözebileceği bir olay olmadığının altı çizildi.

"EYLEMLERİN NİTELİĞİNDE TEHLİKELİ BİR ARTIŞ VAR"

25 Temmuz 2010 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve kamuoyunda 'Taş Atan Çocuklar Yasası' olarak da bilinen 6008 sayılı Yasa ile Terörle Mücadele Kanunu'nun bazı maddelerinde bir takım değişiklikler yapıldığına dikkat çekilen yazıda, "Bu değişikliğin yapıldığı tarihin 15 ay öncesinde ve 15 ay sonrasında Adana'da meydana gelen bölücü terör örgütü lehine korsan gösteri, taşlı ve motolof kokteyli saldırı ve el yapımı parça tesirli düzenekler kullanılarak yapılan yasadışı eylemler incelendiğinde; eylemlerin niceliğindeki bariz artışlar ile birlikte niteliğinde de tehlikeli bir artış olduğu görülmüştür" denildi.

"TERÖR ÖRGÜTÜ YASAYI SUİSTİMAL EDİYOR"

Yasanın çıkması ile bölücü terör örgütünün istismarına uğramış tutuklu çocukların tutukluluk hallerinin kalkması ve tutuklamaların zorlaştırılmasının sağlanmasının ilk anda olumlu bir gelişme olarak algılandığı, ancak söz konusu mevzuat değişikliğinin yasadışı eylemlerde bulunan küçük yaştaki kişilerin 'Özel Yetkili Mahkemeler' yerine 'Genel Yetkili ve Çocuk Mahkemeleri'nde yargılanmalarının yanında yakalandıklarında gözaltına dahi alınmasının güçleşmesi ve ailelerine verilme durumunun ilerleyen süreçte bölücü örgüt mensuplarının konuyu suistimal etmelerine yol açtığı yorumu da makalede yer aldı.

Terör örgütünün gerektiğinde baskı ve tehdit, gerektiğinde de delikanlılık his ve heyecanlarını, kişisel hassasiyetlerini istismar ederek çocukları yasadışı eylemlerde kullanmaya devam ettiğine dikkat çekilen yazıda; yasal değişikliğin ardından bölücü örgüt mensuplarının çocukları istismar ederek suça sürüklemelerinin kolaylaştığı, yasanın caydırıcılığının azalmasının da etkisi ile parlayıcı ve patlayıcı madde kullanımlarının yoğunlaştığı, bu nedenle ciddi can ve mal kayıplarının yaşandığına dikkat çekildi. Eylemlerde yakalanan şüphelilerin yaşı küçük olması nedeniyle serbest kalmaları ve tutuklanmalarının güçlenmesine bağlı olarak örgüt mensuplarının çocuklara tutuklanmama garantisi verip ikna ederek eyleme gönderdiği ve hatta çocukların eline artık taş yerine molotof kokteyli, patlayıcı madde ve bombalar vermeye başladığı uyarısı yapıldı.

"PATLAYICI MADDE ATMA OLAYLARI YÜZDE 3 BİN 340 ORANINDA ARTTI"

'Taş Atan Çocuklar Yasası'nın yürürlüğe girmeden önceki 15 aylık dönem ile yasanın uygulanmaya başlamasının ardından geçen 15 aylık zaman diliminin de karşılaştırılmasının yapıldığı yazıda; korsan gösteri, molotoflu saldırı, araç kundaklama gibi olayların yüzde 214, söz konusu olaylarda gözaltına alınan 18 yaş altı şahısların oranının da yüzde 216 arttığı vurgulandı. Bunun yanında olaylarda kullanılan molotof kokteyli sayısının yüzde 370, havai fişek sayısının yüzde bin 743, el yapımı patlayıcı madde atılması sayısının yüzde 3 bin 340, gök bombası, maytap, torpil gibi şeylerin kullanılmasında da yüzde bin 220'lik bir artış yaşanmasına rağmen adli işlem neticesinde tutuklanan 18 yaş altı çocuk sayısının da yüzde 87.5 oranında azaldığına işaret edildi. Türkiye genelinde patlama olan iller ve meydana gelen patlama sayılarına göre Adana'nın Diyarbakır'dan sonra ikinci sırada yer aldığı hatırlatıldı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1318512&title=tas-atan-cocuklar-yasasi-cikti-suc-orani-patladi
#622
Merhabalar.

Alıntı YapYaklaşık 1,5 ay önce işe girdim ve sözleşmede 2 ay deneme süresi yazıyor. Sözleşme 3 sayfa ve benim bu 3 sayfada da imzam var fakat karşı tarafın sadece son sayfada imzası var. Bende bir nüsha fotokopisi var. 2 ay deneme süresi ilk sayfada yazılı ve Deneme Süresi : (2) Aydır / Yoktur şeklinde yazılı. Herhangi bir seçeneğin üzeri çizili de değil. Yani 2 aydır mı yoksa Yoktur mu belli değil.

İş Kanunu'nun 15. maddesi, "Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.

    Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır."
hükmünü içerir. Bu hüküm çerçevesinde konuyu değerlendirirsek; sizdeki nüshanın deneme süresiyle ilgili açıklamaların bulunduğu sayfaya işverenin imzasını atmamış olması, işverenin kötü niyetli olması halinde aleyhinize sonuç doğurabilecektir. Ancak kötü niyetli bir işveren karşısında bile haklarınızın savunulabilmesi (gönderdiğiniz e-posta gibi delillere dayanarak) mümkündür. Meseleyi topyekün değerlendirdiğimizde, benim şahsi kanaatim, herhangi bir sorun yaşamayacağınız yönündedir.

Alıntı YapBende ne zaman kabul olur dedim bana yetkilerinin olmadığını söylediler. Nüshanın 2 adet fotokopisini çektirip birini insan kaynaklarında ki bayana verip, birini de bu tarihte elden bir nüshasını aldığına dair isim, soyisim, tarih ve imza attırıp ben aldım. Ardından çıkış işlemime başladılar.

İstifa tek taraflı bir hukuki işlemdir. İstifanızı sunduğunuz anda karşı tarafın kabulüne bağlı olmadan tüm hukuki sonuçlarını doğurur. Bu sebeple istifanızın işveren tarafından işleme alınıp alınmadığı gibi konuları araştırmanızın bir gereği yok.

Alıntı YapBana artık gelmemin gerekmediğini söylediler hatta gelmemem için ikna etmeye çalıştılar ama ben yarında gideceğim. Giriş-Çıkış kartını istediler bende alındığına dair belge istedim gerek yok dediler bende vermedim, kalan ücretim yatmadan ve çıkışım karşılıklı alacak olmadığıyla ilgili bilgi olan bir kağıt imzalamadan da vermeyi düşünmüyorum. Sonuçta bu durum resmi olarak sadece noterden aldığım nüshanın fotokopisinin ik tarafından imzalanan kağıdı dışında elimde bir ispatı yok. O konuda da emin değilim. Şu anda yaptığım şeylerden yanlış yapıp yapmadığım konusunda, ücretimi almadan verdikleri kağıdı imzalama konusunda ve ileriye dönük ne yapmam konusunda fikrinize ihtiyacım var.

Yasal haklarının farkında olan, bilinçli bir kişiye benziyorsunuz. Dolayısıyla çok endişeli davranmanıza hiç mi hiç gerek yok. Öncelikle rahat olun. Noter ihtarnamenizin bir nüshasını işverene elden tebliğ etmişsiniz; bu aşamadan sonra işe gitmenize gerek yok. Giriş-Çıkış kartı başta olmak üzere, işverene ait tüm eşyaları hazırlayacağınız bir "Teslim-Tesellüm Tutanağı" ile imza karşılığında işverene teslim etme yoluna gidebilirsiniz. Size imzalatmak istedikleri belgelerle ilgili ise içeriklerini okuduktan sonra şayet haklarınızı tehlikeye atacak nitelikte ifadeler yoksa imzalayabilirsiniz, sorun olmaz. Şayet yazı içerikleri aklınızda şüpheler/tereddütler oluşturursa, şimdi yaptığınız gibi ücretinizi tahsil ettikten sonra imzalayacağınızı belirtin. Kolay gelsin...
#623
Kıdem tazminatı düzenlemesinden çalışanlara ev alma kolaylığı çıktı. Yeni düzenlemeye göre ev almak isteyen çalışanlar, kredinin özkaynak şartı için kıdem tazminatı hesaplarını kullanabilecek.

Yaklaşık 11 milyon çalışanın merakla beklediği kıdem tazminatı reformundan, çalışanlara 'ev' müjdesi çıktı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinatörlüğünde oluşturulan komisyonun hazırladığı taslağa göre çalışanlar, ev almak için kıdem tazminatı fonunda toplanan tazminatlarının yarısını süreyi beklemeden çekebilecek. Örneğin, kıdem tazminatı hesabında 30 bin liralık birikimi bulunan işçi, ev alırken bunun 15 bin lirasını fondan çekebilecek. Söz konusu tutar, çalışanların konut kredilerinde istenen yüzde 25'lik özkaynak şartının yerine getirilmesi için kullanılacak. Böylece, çalışanların ev almak için 'emekli' olmayı beklemelerine gerek kalmayacak.

10 yıl şartı 15 yıla çıkarıldı

Bu arada, son olarak hazırlanan kıdem tazminatı taslağında, daha önce 10 yıl olarak belirlenen ilk çekme hakkı, 15 yıla çıkarıldı. Taslağa göre, çalışanlar kıdem tazminatı fonu oluşturulmasının ardından hesaplarında biriken tazminatlarını, 15 yılın ardından çekebilecekler. İkinci kez tazminatını çekmek isteyen çalışanın ise 1.800 gün daha prim ödemesi gerekecek. Bu sürelerin dışında, emeklilik, malullük ve ölüm hallerinde ise kıdem tazminatı fonunda biriken tutarın tamamı çalışan tarafından tahsil edilebilecek. Tazminatlar ise başvurunun ardından en geç 15 gün içinde ödenecek.

Çifte kıdem tazminatı geliyor

Taslakta, çift işte çalışanlara da çifte kıdem tazminatı verilmesi öngörüldü. Buna göre, çifte kıdem tazminat hakkı daha çok birden fazla işte çalışanlara yarayacak. Örneğin gündüz bir işte gece veya haftasonu bir başka işte çalışan kişiler, işverenle birden fazla kıdem tazminatı sözleşmesi yapabilecek. Bu kapsamdaki işçiler için Kıdem Tazminatı Fonu'nda iki ayrı hesap açılacak. Hesaplar birden fazla mevduat hesabı gibi, ayrı ayrı nemalandırılacak. İşçi, kanuni sürelerini doldurduğunda ise iki ayrı hesabındaki kıdem tazminatını çekebilecek. Söz konusu düzenlemeden, telifle çalışanlar da yararlanabilecek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1315573&title=ev-almak-isteyene-tazminat-mujdesi
#624
Alıntı YapBen 28 yaşındayım.

Alıntı YapBiz 3 kardeş oluyoruz, onunla beraber. Yaşlar 12, 22 ve 28. Açılan dava Ankara 7. Aile Mahkemesinden, Konu: Çocuk Mallarının Korunması ve Davacı Tuba Bayar, Veli : B. E. (Babamın diğer eşi) İhbar eden ise TC Bergama İlçe Nüfus Müdürlüğü şeklinde görünüyor.

Bu durumda bahsettiğiniz davanın 12 yaşındaki kardeşinizle ilgisi olması lazım. Muhtemelen bir isim hatası var. Siz reşit durumda olduğunuz için onsekiz yaşını doldurduğunuz tarihten itibaren artık sizin kanunen veliniz mevcut değil. Yani ebeveyniniz 18 yaşından sonra sizin adınıza herhangi bir hukuki işlem yapamaz, bu anlamda dava da açamaz. Davada veli olarak babanızın diğer eşinin belirtilmiş olduğunu da dikkate alırsak, isminizin bu olaya karışmasının hata eseri olduğu sonucu çıkıyor. Bununla birlikte, mutlaka telefon yoluyla da olsa dosya içeriği hakkında bilgi almanızı ve bahsettiğim şekilde bir hata olup olmadığını öğrenmenizi tavsiye ediyorum.

Alıntı YapBabamın mal varlığı hakkında hiç bir bilgim yok. Mal varlığı dısında fazlaca borcu olduğu soylentileri var. Ancak emekli maaşı olmasından ötürü mü bu dava açılmıştır? Borçları varsa zaten doğrudan maaşına el konulması mevzu bahis olmuyor mu?

Bana göre öncelikle babanızla ilgili malvarlığı araştırması yapmalısınız. Türkiye'deki tüm tapu bilgileri TAKBİS programıyla elektronik ortama aktarılmış durumda.. Taşınmaz yönünden malvarlığı araştırması için veraset ilamı ile birlikte Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne müracaat edebilirsiniz. Banka hesap ve mevcudu ile ilgili bilgiler açısından ise yine veraset ilamı ile birlikte her bankanın genel müdürlüğüne ayrı ayrı müracaat etmelisiniz. Ankara 7. Aile Mahkemesinde görülen dava, bir ihtimal size babanızın malvarlığıyla ilgili bilgi de verebilir. Eğer babanızın borcunun malvarlığından daha fazla olduğundan eminseniz, ki gerekli araştırmaları yapmadan bu yola gitmenizi hiç tavsiye etmem, üç aylık süre içinde mirası da reddedebilirsiniz. Babanızın emekli maaşına gelince... Hukuken emekli maaşlarının haczi mümkün değildir. Dolayısıyla muhtemelen babanızın sağlığında emekli maaşından hiç kesinti yapılmamıştır (tabi babanız maaşının haczedilmesini açıkça kabul etmemişse). Dul ve yetim aylığı yönünden de durum farklı değil. Yani bu maaşlar da haczedilemez. Durum özetle bu şekilde. Kolay gelsin...
#625
Konuyla ilgili Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu'ndaki hükümler şu şekildedir:

     TÜRK BORÇLAR KANUNU

     IV. İrade bozukluğunun giderilmesi
    Madde 39- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.
   
    Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.

     TÜRK MEDENİ KANUNU

     D. AYIRT ETME GÜCÜ
     
     Madde 13 - Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.
     
     III. FİİL EHLİYETSİZLİĞİ
         
     1. GENEL OLARAK
     
     Madde 14 - Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.
     
     2. AYIRT ETME GÜCÜNÜN BULUNMAMASI
     
     Madde 15 - Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.


Babanız tapuda devir esnasında da alkollü değildi muhtemelen. Memur böyle bir işleme zaten izin de vermezdi. Bu durumda devirle ilgili bir dava açılması işin en başından beri çok çok zor. Tazminatla ilgili bir dava bakımından da devir tarihinin üzerinden on yıl gibi uzun bir sürenin geçmiş olması karşısında hukuken bir şey yapılamayacağını söyleyebilirim. Kolay gelsin...
#626
Merhabalar.

Alıntı YapSoru.:  Toplantıdaki kat sakinlerinin böyle bir karar alması benim de alacağımdan feragat edeceğimin anlamına gelir mi?

Gelmez. Bununla birlikte yöneticinin yapılan toplantıda ibra edilip edilmediğini de araştırmanız gerekir.

Alıntı YapHesaplardaki açıklık,dengesizlik varken yönetimin değişmesi yasal mıdır ?

Yönetim değişebilir ancak değişmesi, eski yönetimin tüm sorumluluklardan kurtulduğu anlamına gelmez. Elbette bu değişikliğin aşağıda yer alan Kat Mülkiyeti Kanunu'ndaki düzenlemelere de uygun şekilde yapılmış olması gerekiyor:

    C) Kat malikleri kurulunun toplantısı ve kararları:
   
    I - Toplantı zamanı:
   
    Madde 29 – Kat malikleri kurulu, yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim planında gösterilen zamanlarda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde toplanır. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) Toplu yapılarda ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse, ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır.
   
    Önemli bir sebebin çıkması halinde, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinden üçte birinin istemi üzerine ve toplantı için istenilen tarihten en az onbeş gün önce bütün kat maliklerine imzalattırılacak bir çağrı veya bir taahhütlü mektupla, toplantı sebebi de bildirilmek şartiyle, kat malikleri kurulu her zaman toplanabilir.
   
    İlk çağrı yapılırken, birinci toplantıda, yeter sayının sağlanamaması halinde, ikinci toplantının nerede ve hangi tarihte yapılacağı da belirtilir. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) İlk toplantı ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz.
   
    II - Yeter sayı:
   
    Madde 30 – Kat malikleri kurulu, kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından yarısından fazlasiyle toplanır ve oy çokluğuyla karar verir.
   
    (Değişik ikinci fıkra: 14/11/2007-5711/15 md.) Yeter sayının sağlanamaması nedeniyle ilk toplantının yapılamaması halinde, ikinci toplantı, en geç onbeş gün sonra yapılır. Bu toplantıda karar yeter sayısı, katılanların salt çoğunluğudur.
   
    Bu kanunda yeter sayı için ayrıca konulmuş olan hükümler saklıdır.
   
    III - Oya katılma:
   
    Madde 31 – Her kat maliki, arsa payı oranına bakılmaksızın, bir tek oy hakkına sahiptir.
   
    Anagayrimenkulde birden ziyade bağımsız bölümü olan kat maliki, her bağımsız bölüm için ayrı bir oy hakkına sahiptir; bununla beraber onun malik olduğu bağımsız bölümlerin sayısı ne olursa olsun, sahip olacağı oy sayısı bütün oyların üçte birinden fazla olamaz; oy hesabı yapılırken kesirler gözönüne alınmaz.
   
    Bir bağımsız bölümün birden ziyade maliki varsa, kat malikleri kurulunda bunları içlerinden vekalet verecekleri birisi temsil eder. Kat maliklerinden biri ehliyetsiz ise onu kanuni mümessili temsil eder.
   
    Alınacak karar doğrudan doğruya kendini ilgilendiren kat maliki görüşmelerde hazır bulunabilir, fakat oya katılamaz.
   
    (Değişik son fıkra: 14/11/2007-5711/16 md.) Kat maliklerinden biri, oyunu yetkili vekil eliyle kullanabilir. Bir kişi, oy sayısının yüzde beşinden fazlasını kullanmak üzere vekil tayin edilemez. Ancak, kırk ve daha az sayıdaki kat mülkiyetine tâbi taşınmazlarda bir kişi, en fazla iki kişiye vekâlet edebilir.

    D) Yönetici:
   
    I - Atanması:
   
    Madde 34 – Kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (Yönetici), kurula da (Yönetim kurulu) denir.
   
    Anagayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir.
   
    Anagayrimenkulün bütün bölümleri bir kişinin mülkiyetinde ise, malik kanunen yönetici durumundadır.
   
    Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır.
   
    Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir.
   
    Kat malikleri anagayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o geyrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur.
   
    Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.
   
    Yönetici atanırken kendisiyle yapılan sözleşmede, teminat göstermesi şart edilebilir; sözleşmede böyle bir şart olmasa bile, haklı bir sebebin çıkması halinde, kat malikleri kurulu, yöneticiden teminat göstermesini istiyebilir.
   
    (Değişik son fıkra: 14/11/2007-5711/18 md.) Yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin anagayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece, elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.


Alıntı YapEski yönetim yada yeni yönetim gerekli belgeleri ibraz etmiyor.  mütahitin kaçması. Onun hakkında yasal işlem yapılması işlemleri gerçekte yok gibi.. resmen ispat edemiyorlar. Bu ÖZEL EVRAKTA SAHTECİLİĞE GİRER Mİ? Bununla ilgili müeyyide nedir?

Özel evrakta sahtecilik olması için öncelikle ortada sahte bir özel evrak olması gerekir. Yalan söylenmesi ya da konuyla ilgili evrak ibraz edilmemesi böyle bir suçun oluşmasını doğal olarak sağlamaz. Ancak elbette kat maliklerinin Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 39 ve 41. maddeleri gereğince denetim ve inceleme hakları mevcuttur. Madde metinleri aşağıdadır.

Alıntı YapBiz mağduruz ve hakımızı hangi yasaya göre (alacak verecek davası mı) ve eski yönetimi mi yoksa yenisini mi şikayet edeceğiz.

Bu mağduriyet, sizi aidat ödemekten kurtarmaz. Maruz kalınan zararla ilgili muhatabınız eski yöneticidir. Konuyla ilgili müteahhide karşı açılmış olan bir dava varsa, bu davanın yürütülmesi ve davayla ilgili bilgi verilmesi hususundaki muhatabınız ise yeni yönetimdir. Kat Mülkiyeti Kanunu'nda yer alan konuyla ilgili hükümler aşağıdadır. Kolay gelsin...


    II - Yöneticinin görevleri:
   
    1. Genel yönetim işlerinin görülmesi:
   
    Madde 35 – Yöneticinin görevleri, yönetim planında belirtilir; yönetim planında aksine hüküm olmadıkça, yönetici aşağıdaki işleri görür:
   
    a) Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi;
   
    b) Anagayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması;
   
    c) Anagayrimenkulün sigorta ettirilmesi;
   
    d) Anagayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması;
   
    e) Anagayrimenkulün yönetimiyle ilgili diğer bütün ödemelerin kabulü, yönetim dolayısiyle doğan borçların ödenmesi ve kat malikleri tarafından ayrıca yetkili kılınmışsa, bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması;
   
    f) Anagayrimenkulün tümünü ilgilendiren tebligatın kabulü;
   
    g) Anagayrimenkulü ilgilendiren bir sürenin geçmesinden veya bir hakkın kaybına meydan vermiyecek gerekli tedbirlerin alınması;
   
    h) Anagayrimenkulün korunması ve bakımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gerekli tedbirlerin, onlar adına alınması;
   
    i) Kat mülkiyetine ilişkin borç ve yükümlerini yerine getirmiyen kat maliklerine karşı dava ve icra takibi yapılması ve kanuni ipotek hakkının kat mülkiyeti kütüğüne tescil ettirilmesi;
   
    j) Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat anagayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle, hesap açtırılması;
   
    k) Kat malikleri kurulunun toplantıya çağırılması.

    2. Defter tutulması ve belgelerin saklanması:
   
    Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasiyle yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur.
   
    Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlıyarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir.
   
    Bu maddede yazılı görevleri yerine getirmiyen yöneticiye 33 üncü maddenin son fıkrasında yazılı cezalar uygulanır.

    III - Sorumluluğu:
   
    1.Genel kural:
   
    Madde 38 – Yönetici, kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur.
   
    (Ek fıkra: 14/11/2007-5711/19 md.) Kat malikleri kurulu, ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar, kat maliklerini temsilen yöneticiye, toplu yapılarda ise ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulunca seçilen yöneticiye husumet yöneltilmesi suretiyle açılabilir. Yönetici, açılan davayı bütün kat maliklerine ve ada veya toplu yapı temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararının iptali halinde bu konudaki yargılama giderleri ortak giderlerden karşılanır.
   
    2. Hesap Verme:
   
    Madde 39 – Yönetici, yönetim planında yazılı zamanlarda eğer böyle bir zaman yazılmamışsa her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna, anagayrimenkul dolayısiyle o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabına vermekle yükümlüdür.
   
    Kat maliklerinin yarısı isterse, bunların arsa payları ne olursa, olsun yönetim planında yazılı zamanlar dışında da hesabın gösterilmesi yöneticiden istenebilir.

    E) Yönetimin denetlenmesi:
   
    Madde 41 – Kat malikleri kurulu, yöneticinin bu görevdeki tutumunu devamlı olarak denetler ve haklı bir sebebin çıkması halinde onu her zaman değiştirebilir.
   
    Hesapların denetlenmesi için yönetim planında, belli bir zaman konulmamışsa; bu denetim her üç ayda bir yapılır; bununla beraber haklı bir sebep çıkarsa, hesap denetlenmesi her zaman yapılabilir.
   
    Kat malikleri kurulu denetim işini, kendi aralarından sayı ve arsa payı çoğunluğuyla seçecekleri bir denetçiye veya üç kişilik bir denetim kuruluna verebilir; bu halde denetçi veya denetim kurulu yönetim planında yazılı zamanlarda, eğer zaman yazılmamışsa, her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna verecekleri bir raporla denetimin sonucunu ve anagayrimenkulün yönetim tarzı hakkındaki düşüncelerini bildirir; bu rapor çoğaltılarak birer örneği taahhütlü mektupla kat maliklerine gönderilir.
   
    Denetçiler bu raporu ve verecekleri kararları ve gerekli gördükleri diğer hususları, (1) den başlayıp sıra ile giden sayfa numaraları taşıyan ve her sayfası noter mührüyle tasdikli bir deftere geçirip tarih koyarak altını imza ederler.


#627
Merhabalar. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (O'ndan geldik ve O'na döneceğiz). Öncelikle başınız sağolsun. Babanıza da Allah rahmetiyle muamele eylesin, mekanı cennet olsun inşallah. Sorunuzu cevaplamadan önce bir hususu açıklamanız gerekiyor: Anneniz sağ mıdır ve sağsa müteveffa babanızla hep birlikte mi yaşıyordunuz yoksa bir boşanma mı söz konusu? Sorunuzdan anladığım kadarıyla siz reşit değilsiniz, yani onsekiz yaşından küçüksünüz? Reşit olmadığınız için anneniz veya varsa vasiniz tarafından sizin adınıza böyle bir dava açılmış olabilir. Vereceğiniz cevaba göre Türk Medeni Kanunu'nun konuyla ilgili aşağıda yer alan hükümleri hususunda daha detaylı bilgilendirme yapabilirim. Allah sabrınızı artırsın, bu zor günlerinizi ruhen olabildiğince kolay geçirebilmeyi nasip ve müyesser eylesin...



     F - ÇOCUK MALLARININ KORUNMASI
         
     I. ÖNLEMLER
     
     Madde 360 - Ana ve baba, çocuğun mallarını yönetmekte her ne sebeple olursa olsun yeterince özen göstermezlerse hakim, malların korunması için uygun önlemleri alır.
   
    Hakim, özellikle malların yönetimi konusunda talimat verebilir; belirli zamanlarda verilen bilgi ve hesabı yeterli görmezse, malların tevdi edilmesine veya güvence gösterilmesine karar verebilir.
     
     II. YÖNETİMİN ANA VE BABADAN ALINMASI
     
     Madde 361 - Çocuğun mallarının tehlikeye düşmesi başka bir şekilde önlenemiyorsa hakim, yönetimin bir kayyıma devredilmesine karar verebilir.
   
    Çocuğun, yönetimi ana ve babaya ait olmayan malları tehlikeye düştüğünde hakim, aynı önlemlerin alınmasını kararlaştırabilir.
   
    Çocuk mallarının gelirlerinin veya bu mallardan ayrılmış belirli miktarların kanuna uygun şekilde sarfedileceğinden kuşku duyulursa hakim, bunların da yönetimini bir kayyıma bırakabilir.
     
     G - YÖNETİMİN SONA ERMESİ
     
     I. MALLARIN DEVRİ
     
    Madde 362 - Ana ve baba, velayetleri veya yönetim hakları sona erince, çocuğun mallarını, hesabıyla birlikte ergin çocuğa, vasisine veya kayyıma devrederler.
     
     II. ANA VE BABANIN SORUMLULUĞU
     
     Madde 363 - Ana ve baba, çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumludurlar.
   
    Dürüstlük kuralına uygun olarak başkasına devrettikleri malların yerine sadece aldıkları karşılığı geri vermekle yükümlüdürler.
   
    Kanuna uygun olarak çocuk veya aile için yaptıkları harcamalardan dolayı tazminatla yükümlü tutulmazlar.
#628
Alıntı YapBelirtmeyi unutmustum , Alacaklı bankaya gittiğimde neden kartımın iptal edildiğini sordugumda alacaklı bankanın diğer şubesi tarafından takibe takıldıgımdan kartımın iptal edildiği söylendi , Yani bu talebi alacaklı bankanın alacaklı şubesi yapmış ben başka şubeden hesap açıp kart çıkarmıştım , Ancak hesap halen açık gözüküyor aynı şekilde yatırım hesabıda açtırmıştım mkk da o da açık kullanılır gözüküyor , Ama kartın neden iptal olduguna halen anlam veremedim.Bu durumda halen yasal takip olup olmadıgını cıkartabilirmiyiz, Ben başka bankadanda bankamatik kartı çıkartıp hesap  açtım ama , bankamatik kartım iptal olmadı ayrıca.

Bu sorunuza yukarıda şu şekilde cevap vermiştim:

Alıntı YapBu durum, yasal takibin aktif şekilde devam ettiğini kesin olarak ortaya koymaz; alacaklı banka, ortada ödenmemiş durumda borç mevcutken sizinle çalışmak istememiş ve bu sebeple de hesabı kapatmış olabilir, ki en güçlü ihtimal de budur. Zaten yapılan bir icra takibi neticesinde de en fazla hesaptaki bakiyeye haciz koydurabilirsiniz; icra dosyası kanalıyla banka hesabının kapatılabilmesi yasal yönden mümkün değildir.

Sorunuzun cevabı budur. Yukarıda da belirttiğim gibi, icra dosyası kanalıyla banka hesabının kapatılabilmesi yasal yönden mümkün değildir. Alacaklı banka, kendi nezdinde açılmış olan bir hesabı icra yoluyla kapatamayacağı gibi başka bankalar nezdinde açılmış olan bir hesabı da doğal olarak kapatamaz.

Alıntı Yapİcra dosyasını nasıl incelerim.

Öncelikle dosyayı bulmanız gerekir. Eski bir dosya olduğundan UYAP kayıtları pek işinize yaramayacaktır diye düşünüyorum. Buna rağmen, işlemler hangi adliyede yürütülmüşse o adliyenin icra tevzi bürosuna giderek görevli memura hakkınızda başlatılmış olan icra dosyasını bulmak istediğinizi belirtip TC kimlik numaranız ve diğer kimlik bilgilerinizle sorgulama yaptırın. Belki buradan bir sonuç elde edebilirsiniz.

Alıntı YapAciz vesikasına bu sicilden bakabilirsiniz demişsiniz ama hangi sicil nereden bakarım onu anlayamadım ,1. icra dairesine gidip aciz vesikamımı soracağım , Bu işlemi kendim yapabilirmiyim.

Hakkınızda işlemler hangi adliyede yürütülmüşse o adliyedeki 1. İcra Müdürlüğüne gidip aciz vesikası sicilinde sorgulama yaptırmak istediğinizi belirtmelisiniz. Bu sorgulama için bizzat siz icra müdürlüğüne gitmelisiniz; elbette sorgulama memur tarafından yapılacaktır.

Alıntı YapBu borcun ödenmesi mümkün değil ,Ben ne zaman kurtulabilirim bu durumdan 10 senemi 20mi ömürboyumu

Yukarıda teferruatlı bir şekilde açıklamıştım. Alacak aciz vesikasına bağlanmışsa, aciz vesikasının düzenlendiği tarihten itibaren yirmi sene; aciz vesikası alınmamışsa, dosyadan yapılan son işlem tarihinden itibaren on sene geçmekle borcunuz zamanaşımına uğrayacaktır. Kolay gelsin...
#629
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E:2009/6-32
K:2009/69
T:11.02.2009

Taraflar arasındaki "önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Giresun Sulh Hukuk Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 04.02.2008 gün ve 2006/805 E., 2008/134 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 19.06.2008 gün ve 2008/5606-7922 sayılı ilamı ile;

(...Uyuşmazlık, önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacı adına tesciline ilişkindir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin paydaşı olduğu parselin diğer paydaşlarının hisselerini 27.09.2004 tarihinde 500,-YTL bedelle davalıya sattıklarını, davacının önalım hakkını kullanmak istediğini belirterek davalı adına kayıtlı payın iptali ile müvekkili adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmiştir.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisini veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ve davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.

Olayımıza gelince; önalım hakkına konu edilen pay davalıya 27.09.2004 tarihinde 500,-YTL bedelle satılmış, davacı 11.07.2006 tarihinde açtığı işbu dava ile önalım hakkı nedeniyle payın iptali ile adına tescilini istemiştir. Uyuşmazlığın satış tarihi itibariyle 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir.Türk Medeni Kanunu'nun 733. maddesinde yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük yerine getirilmediğinden 11.07.2006 tarihinde açılan dava süresindedir. Davalı alıcı, satışı noter aracılığı ile davacıya bildirmediğine ve satış tarihi ile dava tarihi arasındaki sürenin geçmesine kendi eylemiyle sebebiyet verdiğine göre davacıya tapudaki satış bedeli, harç ve masraflar tutarı üzerinden önalım hakkının tanınması gerekir. Mahkemenin görevi de bu şekilde saptanan önalım bedeline göre belirlenir.

O halde davacı tapuda gösterilen satış bedeli, tapu harç ve masraflarından oluşan önalım bedelinden sorumludur ve bu bedel sulh hukuk mahkemesinin görevi kapsamında kalmaktadır.Bu itibarla mahkemenin işin esasını inceleyerek sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken, dava konusu payın davanın açıldığı tarihteki bedelin dikkate alarak görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre ve özellikle 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nde önalım hakkını kullanan kişi satışı öğrendiği günden itibaren bir ay, herhalde sicile şerh verildiği tarihten itibaren 10 sene içinde bu hakkını kullanabilmekte, yani satış tarihi ile dava tarihi arasıda çok uzun bir süre geçebilmekteydi. Bu nedenle gerek 6.Hukuk Dairesi ve gerekse Hukuk Genel Kurulu kararlarında, dava konusu taşınmazın değerinin objektif esasa göre keşfen tespit edilebileceği esası getirilmişti. Ancak; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdikten sonra; TMK.m.733'de diğer paydaşlara noter bildirim yükümlülüğü getirilmiş ve satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle önalım hakkının düşeceği esası getirilmiştir. TMK.734.maddesi uyarınca da dava değerinin tapuda gösterilen satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderleri olduğu kabul edilmiştir. Böylece davaların kısa sürede açılıp, sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Bu nedenle de tapuda gösterilen satış bedelinin esas alınması gerekmektedir. Ayrıca tapuda işlem yapan davalının kendi eyleminin geçersiz olduğuna dayanması mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 11.02.2009 gününde, oybirliği ile karar verildi.





T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2004/9999
K:2005/394
T:01.02.2005

4721 s. Yasa m. 732,733

   Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
   KARAR : Dava, önalım hakkı sebebiyle davalıya satılan payın iptal ve tescili isteğine ilişkindir. Mahkeme davanın reddine karar vermiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara, bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
   Önalım hakkı alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. TMK.nun 733/3. maddesi hükmüyle yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
   Önalım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve herhalde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.

   Davacı vekili önalım hakkına konu edilen taşınmazın paydaşlarından Ruknettin'in payını 9.10.2002 tarihinde 200.000.000.-TL ( 200 YTL ) bedelle davalıya sattığını belirterek 5.11.2002 tarihinde süresinde actığı bu dava ile önalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payın iptal ve tescilini istemiştir. Davalı vekili tapuda bedelin düşük gösterildiğini, müteahit olan davalının satıcının akrabası oldugunu, payı sozlu anlasma ıle taşınmaz üzerinde daire ve dükkan yaparak satıcıya teslim etme karşılığında aldığını, satın alır almazda bu taahhüdünü yerine getirmek için inşaata başladığını, halen karkas halinde olan binanın 10.000.000.000.-TL'nin üzerinde ( 10.000.-YTL ) olan bedelin satış bedeline ilave edilmesi gerektiğini savunmuştur.
   Olayımızda; davalı satış sözleşmesinin tarafı olup, gerek bedelde gerekse işlemde kendi muvazaasına dayanamaz. İşlemde muvazaa ancak yakın akrabalar arasında yapılan işlemlerde söz konusudur. Davalının savunmasına gore olayda 27.3.1957 tarih ve 2/12 sayılı İctihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmamaktadır. Davalı bedelde muvazaa savunmasında bulunamaz. Ancak taşınmaz uzerinde yaptıgı inşaat nedeniyle en az levazım kıymetini isteyebilir. Bu nedenle bilirkisılerden ek rapor alınarak yapıda sarf edilen malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değerin açıklattırılması ve belirlenecek en az değerin tapudaki satış bedeli, harç ve masraflarına, önalım hakkına konu edilen 8/12 paya isabet eden miktarı ilave edilmek suretiyle bulunacak değerin önalım bedeli olarak kabulü gerekir. Mahkemece davacıya bu bedeli depo etmek için önel verilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken inşaat bedeli üzerinden belirlenen miktarın önalım bedeli olarak kabul edilmesi suretiyle bu miktarın depo edilmediğinden bahisle red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
   Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
   SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 1.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2010/8834
K:2011/442
T:24.01.2011

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım  davasına dair karar davalı  tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, önalıma konu payın iptali ve tescili istemine ilişkindir.Mahkemece önalıma konu payın iptaline ve davacı adına tesciline karar vermiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin dava konusu taşınmazda paydaş olduğunu, diğer paydaş Eşref  Kurt'un 16.1.2008 tarihinde payını davalıya 8.000 TL bedelle sattığını belirterek önalım hakkının tanınması ve payın iptali ile tescilini istemiştir. Davalı vekili ise taşınmazın alım satım bedeli için nakit ödenen 8.000.-Tl dışında 20.604.50 TL mükellefiyetlerden kaynaklanan ödeme yaptığını toplam bedelin harç ve masraflar dahil 28.604.50 TL olduğunu bu bedel üzerinden önalım hakkının tanınması gerektiğini, taşınmazın kullanım durumuda gözetilerek davanın reddini savunmuştur.
Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.
Olayımıza gelince;Önalıma konu payın bulunduğu 66 nolu parselde davalının 16.1.2008 tarihinde pay satın aldığı ve 16.1.2008 tarih ve 167 yevmiye nolu tapu sicil müdürlüğünce düzenlenen resmi senette "Abdurahmanlar köyü 66  parsel sayılı 46.400 m² bahçenin 67/177 hissesi 14.6.2006 tarih ve 2780 yevmiye ile 13.500 TL bedelle 1.derecede %17.5 faiz nisbetinde  fekki alacaklı tarafından bildirilinceye kadar müddetle T.C.Ziraat Bankası A.Ş. lehine ipotekli olarak ve Germencik İcra Müdürlüğüne 26.12.2007 tarih ve 2007/920 nolu dosyasına 12.571.-TL bedelle ihtiyatı hacizli olarak Eşref Kurt adına kayıtlı iken bu kere Eşref kurt bizzat hareketle iş bu taşınmazın 67/144 hissesini 8.000.-TL bedelle, üzerindeki ipotekten ve ihtiyati hacizden doğmuş ve doğacak  bütün hukuki vecibeleri ile birlikte kabul eden Mustafa Ordu'ya sattığını bedelinin tamamını nakden ve peşinen aldığını,alıcı Mustafa Ordu bizzat hareketle iş bu taşınmazın 67/144 hissesini üzerindeki ipotekten ve ihtiyati hacizden doğmuş ve doğacak  bütün hukuki vecibeleri ile  birlikte aynı bedelle kabul edip aynen satın aldığı" belirtilmiştir.
Bu durumda davalının payı taşınmaz üzerinde bulunan tüm yükümlülükleri ile birlikte satın aldığının kabulü gerekir.Ziraat bankasının 10.3.2010 tarih ve 772/354 sayılı yazısında da davaya konu Abdurahmanlar köyü 66 parsel sayılı taşınmaz üzerine konulan ipotek bedelinin pay satın alan Mustafa Ordu tarafından ödendiği  bildirilmiş ekinde gönderilen kredi vadesiz hesap ekstrasının incelenmesinde de pay satın alan davalı Mustafa Ordu'nun muhtelif tarihlerde Pay satan Eşref Kurt'un Germencik/Aydın ziraat bankası şubesinin 44653039-5003-TRY hesabına ödeme yaptığı anlaşılmaktadır.Bu durumda önalım bedeli satış senedinde gösterilen ve nakit ödenen bedel ile ipotek bedeli ve ipoteğin kaldırılması için yapılan masraf ve ödenen harç toplamı olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece resmi satış senedinde belirtildiği gibi ipotek ve ihtiyati hacizin kaldırılması için yapılan ödeme ve masraflarının ilgili yerlerden sorularak tespit edilmesi, tespit edilen bu miktar ile resmi senette yazılan nakit olarak ödenen 8.000 TL  ile  harç ve masraflarının eklenmek suretiyle bu bedel üzerinden önalım hakkını kullanıp kullanmayacağının davalıdan sorulması, kabul ettiği takdirde depo edilen 8.000 TL'nin yanında davacıya davalı tarafından ipotek ve haczin kaldırılması için ödenen miktar, tapu, harç ve  masrafların toplamının depo ettirilmesi için süre verilmesi ve ondan sonra esas hakkında  karar verilmesi gerekirken deliler yanlış değerlendirilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de davalı, fiili taksim savunmasında bulunup 17.9.2008 tarihli dilekçesi ile buna ilişkin delillerini de bildirdiğine göre davalının fiili taksim savunması üzerinde durulmamasıda doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle  BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.1.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2009/4009
K:2009/9055
T:27.10.2009

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Uyuşmazlık, önalım hakkının kullanılması nedeniyle davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş,karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazda, paydaşlardan birisinin payını üçüncü kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır.Bu hak paylı mülkiyetin oluşması ile doğar ve satışla kullanılabilir hale gelir.Yasadan doğan bu hak bazı istisnai hallerde kullanılamaz.Örneğin, taksim, bağışlama ve olayımızda olduğu gibi eylemli kullanma durumunun gerçekleşmesi halinde cereyan etmez.

Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması T.M.K.nun 2.maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası 14.2.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir.

Olayımıza gelince; Önalım hakkına ilişkin bulunan taşınmazın imar uygulaması sonucu oluştuğu anlaşılmaktadır.Davalı alıcı kendisine satılan yerin yıllar önce paydaşlar arasında taksim edilerek kullanılageldiğini,taşınmaz üzerinde davacının kendine düşen kısma kapısı ayrı ev yaptırdığını, davacının kendine özgü bir kullanım biçimi geliştirdiğini, kendisinin de paydaş M... K...'dan yer satın aldığını,bu yerin taşınmaz üzerinde belli ve muayyen bir yer olduğunu, bu durumu davacının da bildiğini, davacının önceki paydaş M... K...'dan pay alımı nedeniyle önalım hakkını kullanmayıp,davalının pay alımına karşı önalım hakkını kullanmasının kötüniyeti gösterdiğini savunmuştur.Her ne kadar mahkemece taşınmazda fiili bir taksim bulunmadığı,tüm paydaşların belli ve muayyen bir yeri olmadığı görüşünden hareketle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu değerlendirme yukarıda belirtilen esaslara uygun düşmemektedir.Zira eylemli kullanma durumu, taşınmaz üzerinde paydaşlarca taksim edilerek kullanılagelen bir durumun varlığı ve bu kullanma biçimine değer verilmesi, önalım hakkına konu paya tekabül eden yerin de davalıya satıldığının davacı tarafından bilinip bilinmemesi önem kazanmaktadır. Mahkemece, taşınmazın imar uygulamasından önceki durumu üzerinde durularak, önceki tapu kayıtlarının getirtilerek denetlenmesi, gerekirse yeniden keşif yapılması,taşınmaz üzerindeki davacıya ait evin ve davacının kullanageldiği kısmın saptanıp, imar uygulaması önce ve sonrası taşınmaz üzerinde eylemli kullanma olup olmadığının belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

SONUÇ;Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.10.2009 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2009/4691
K:2009/4665
T:21.05.2009

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava önalım hakkı nedeniyle payın iptali ve tescile ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili müvekkilinin annesi R.......'nın Karakeçili mah. 64 parselde paydaş olduğunu diğer paydaş, M......... K.......'ya ait 2/8 payın 23.3.2007 tarihinde, davacının önalım hakkını engellemek amacıyla muvazaalı olarak trampa akdi yapılarak davalıya devredildiğini, tapuda gösterilen trampa akdinin aslında satış olduğunu, önalım hakkı nedeniyle payın iptalini ve müvekkili adına tescilini istemiştir. Davalı tapudaki işlemin ve tarafların gerçek iradesinin trampa olduğunu, önalım hakkının kullanılamayacağını, davanın reddini savunmuştur.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.

Satış dışındaki temliklerde önalım hakkının kullanılması mümkün değildir. Tapudaki işlemin tarafı olmayan davacının tapudaki işlemin gerçekte trampa olmadığını tanık dahil her türlü delille ispatlaması mümkündür. Bu konuda dinlenen davacı tanığı işlemin niteliği konusunda görgüye dayalı bir açıklamada bulunmamıştır. Trampaya konu edilen taşınmazlar arasında değer farkı olması tek başına işlemin trampa olmadığını kanıtlamaya yeterli olmadığı gibi resmi senette aradaki bedel farkının alındığı da yazılıdır. Trampa yolu ile edinilen paya ilişkin olarak önalım hakkı kullanılamayacağından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir../..

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 21.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.




T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2006/828
K:2006/2781
T:21.03.2006

   Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan önalım davasına dair karar davacılar tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
   KARAR : Uyuşmazlık, önalım hakkına ilişkin payın iptali ile davacılar adına tesciline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
   Davacılar vekili, dava dilekçesinde, müvekkillerinin paydaşı olduğu II no'lu parselin diğer paydaşı İ'nin taşınmazdaki 25/133 payını 05.04.2004 tarihinde 5.000.000.000.-TL bedelle davalıya sattığını davacıların satıştan, açılan ortaklığın giderilmesi davasında kendilerine dava dilekçe si tebliğ edilmesi üzerine yeni haberdar olduklarını, önalım hakkını kullanmak istediklerini belirterek davalı adına kayıtlı payın iptali ile davacılar adına eşit olarak tescilini talep etmiştir. Davalı, davanın haksız ve kötü niyetle açıldığını, dava konusu edilen payın aslında kendisine ait iken İ'den aldığı paraya karşılık tapuda satış olarak göstererek temlik ettiğini, borcunu ödedikten sonra da aralarındaki anlaşma gereğince İ'nin payı kendisine geri sattığını, davacıların bu durumdan haberdar olduklarını, davanın da süresinde açılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, davalı vekili de 31.05.2005 tarihli dilekçesi ile müvekkilinin aslında pay karşılığında taşınmaz üzerinde bulunan apartmanın dördüncü katında bulunan daireyi satın almış olduğunu belirtmiştir. Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı oncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
   Önalım hakkı alıcıya karşı ancak dava acmak suretiyle kullanılır. TMK'nun 733/3. maddesi hükmuyle yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından dıger paydaslara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
   Önalım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl gecmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
   Olayımıza gelince; dava konusu edilen II no'lu parseldeki 25/133 pay taşınmazın paydaşlarından İ. tarafından 05.04.2004 tarihinde 5.000.000.000.-TL bedelle davalıya satılmıştır. Taşınmazdaki diğer paylar davacılara aittir.
   Davalının taşınmazın paydaşları arasında fiilen bölünerek kullanıldığı yonündeki savunması üzerine yerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 09.10.2005 tarihli bilirkişi raporunda taşınmaz üzerinde iskan ruhsatı bulunmayan kat irtifakı kurulmamış bodrum +zemin+ 4 normal kattan oluşan betonarme karkas bir bina bulunduğu taşınmazın katlarında davacıların oturduklarını, taşınmazda davalının kullandığı bir dairenin bulunmadıgı belirtilmiştir. Tasınmaz uzerindekı apartman katları davacıların kendi aralarındaki kullanım biçimi ile tasarruf edilmekte ise de tüm paydaşların katılımı ile yapılmış bir bölüşümün varlığından söz edilemez. Taşınmazda davalının ya da kendisine pay satanın kullandığı bir daire bulunmamaktadır. Bir paydaşın bölüşme harici bırakılması ya da bölüşmeye onay vermemesi halinde ortada fiili bir taksim olmadığından var olan durum taksime katılmayan paydaşı bağlamayacaktır. Bu durumda taşınmazın müşterek kullanımı bozulmamış olduğundan davacıların önalım haklarını kullanmalarında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Davacılar önalım bedelini de depo etmiş olduklarına göre mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.
   SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine 21.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2005/6919
K:2005/8301
T:19.09.2005

   Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar davalı-davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
   KARAR : Dava, önalım hakkının kullanılmasına ilişkindir. Dava daha sonra tazminata dönüştürülmüş ve mahkemece kısmen kabul kararı verilmiş; karar her iki taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
   1 ) Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
   2 ) Davacı vekilinin temyizine gelince;
   Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda dogar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.
   Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Onalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harc ve masrafların toplamından ibarettir.
   Olayımıza gelince; Dava konusu 14 nolu parselde paydaş olan Ş. payını 16.01.2003 tarihinde Ondort milyar liraya davalıya satmıs, davacı suresınde açtığı bu dava ile payın iptali ile adına tescilini, ancak bedelin muvazaalı şekilde yüksek gösterilmiş olması nedeniyle tespit edilecek gerçek değerden önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davalı, bedelde muvazaa bulunmadığını, tapudaki bedel ödenirse davayı kabul edeceklerini bildirmiş ancak yargılama devam ederken davaya konu payı 24.08.2004 tarihinde Otuzaltı milyar liraya ücüncü şahıs olan Z. isimli şahsa satmıştır. Bu satış üzerine davacı HMUK. 186. maddesi geregince davasını, davalı S.'e karşı tazminata donüşturerek bedelde muvazaa iddiası kabul edilirse 28.362.500.000-TL kabul edilmezse 21.000.000.000.- TL tazminat tahsilini istemistır.
   Önalım davasında payın sonradan el değiştirmesi nedeniyle HMUK. 186. maddesine göre davanın tazminata dönüştürülmesi halinde, ödenmesi gereken tazminat ilk satış bedeli ile ikinci satış bedeli arasındaki farktan ibaret olup, ilk satıştan sonraki objektif değer artışına göre tazminat miktarının belirlenmesi söz konusu olamayacağı gözetilmeden mahkemece bu konuda araştırma yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
   Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
   SONUÇ : Yukarıda ikinci bentte yazılı nedenle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 19.09.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2005/7105
K:2005/7514
T:12.07.2005

   Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı önalım davasına dair karar Dairemizin 17.2.2005 gün ve 9778-1106 sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Bu kararın tashihen tetkiki davalı tarafından süresi içinde istenilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
   KARAR : Uyuşmazlık önalım hakkı nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı önalım hakkına konu payın satışına ilişkin olarak düzenlenen 21.4.1999 tarih ve 1976 yevmiye numaralı akit tablosunda her bir payın satış değeri ayrı ayrı rakamla ve yazıyla 5.000.000.000.-'er TL gösterilmesine karşın davacı tapu senedinde yazılı 500.000.000.- TL üzerinden onalım hakkını kullanmak için dava açmıştır. Yargılama aşamasında getirtilen akit tablosunda gerçek satış bedelinin tapu senedinde yazılı miktar olmayıp, 5.000.000.000.TL olduğunun anlaşılması üzerine davacı 19.2.2003 günlü oturumda bu defa bedelde muvazaa iddiasında bulunmuştur. Mahkemece davacının bu iddiası üzerine keşif yapılmış, keşif sonucu duzenlenen bilirkişi raporunda toplam satış bedelinin 2.819.450.000.- TL olduğu acıklanmış, ancak muvazaa iddiası konusunda dinlenen tanıklar satış bedeli konusunda bilgilerinin bulunmadıgını bildirmıslerdir. Muvazaa iddiası konusunda keşif tek başına yeterli delil teşkil etmez. Keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunun tanık beyanlarıyla doğrulanması gerekir. Olayımızda; bu husus gerçekleşmediğine göre davacının bedelde muvazaa iddiasını kanıtladığı sonucuna varılamaz. Davacı tarafından ileri sürülen muvazaa iddiası kanıtlanamadığından akit tablosunda gösterilen ve her bir satıs için belirlenen 5.000.000.000.-'er TL toplam 10.000.000.000.- TL ve bu bedel için ödenen tapu harc ve masrafından ibaret bulunan onalım bedeli uzerinden davacıya bu hakkını kullanıp kullanmayacağının sorulması, kullanmak istedigi takdırde bu bedelin depo edilmesi için uygun süre verilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı bu defa ki incelemeden anlaşıldığından Dairemizin 17.2.2005 tarih ve 9778/1106 sayılı onama kararının kaldırılmasına, mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
   SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 17.2.2005 tarih 9778/1106 sayılı onama kararının kaldırılmasına, mahkeme kararının BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 12.7.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ
E:2005/955
K:2005/2510
T:21.03.2005

   Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan önalım davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
   KARAR : Dava, önalıma konu edilen payın iptali ve tesciline ilişkindir. Mahkeme istem gibi karar vermiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
   Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin dava konusu taşınmazda 116080/263000 hisseye sahip olduğunu, diğer paydaşlardan Mustafa'nın 1096/263000 hissesini davalıya 5.000.000.000.-TL fahiş fiyatla 5.2.2003 tarihinde sattığını, satışı davalının keşide ettiği ihtarnamenin 18.2.2003 tarihinde tebliği ile öğrendiğini, taşınmazın gerçek değerinin 480.000.000.- TL. olduğunu belirterek bu miktar üzerinden yada mahkemece belirlenecek bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasını istemiştir. Davalı ise duruşmalara katıldığı halde bir savunma yapmamış ve delil de bildirmemiştir.
   Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı oncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mulkiyet ilişkisi kurulduğu anda dogar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
   Önalım hakkı alıcıya karsı ancak dava acmak suretıyle kullanılır. TMK'nın 733/3. maddesi hükmüyle yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
   Önalım hakkı satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
   Olayımızda: Davacı önalıma konu payın davalıya gerçekte 480.000.000.-TL'ye satıldığı halde önalım hakkının engellenmesi icin tapuda bedelin fazla gosterildigini bildirerek bedelde muvazaa iddiasında bulunmustur. Davacı bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Muvazaa iddiası tanık dahil her türlu delil ıle kanıtlanabilir. Mahkemece keşif yapılarak keşifte belirlenen bedel üzerinden önalım hakkının tanınmasına karar verilmiş ise de keşif bedelde muvazaa iddiasının varlığına tek başına yeterli delil teşkil etmez. Yargıtay'ın yerleşen içtihatları da bu yöndedir. Bu nedenle bedelde muvazaaya ilişkin davacının gösterdiği tanıkların dinlenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
   SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenle ( BOZULMASINA ), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 21.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#630
İzmit Endüstri Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yapan Özcan Acar, 'Dosya Masrafı'na karşı açtığı hukuk savaşını kazandı.

Bir bankaya kredi almak için başvuruda bulunan Acar, bankanın aldığı fahiş ücret karşısında şoke oldu. Bankanın faiz oranlarıyla ödeme planına yansıyan rakamları karşılaştıran Acar, banka yetkilileriyle görüşerek aradaki farkın sebebini sordu.

BÜYÜKŞEHİR TÜKETİCİ MASASI'NDAN BİLGİ ALDI

Yetkililerden dosya masrafının eklendiğini öğrenen Özcan Acar, Büyükşehir Tüketici Hakları Masası'na gelerek bu konuda ne yapması gerektiğini sordu. Tüketici Masası'nın yönlendirmesiyle İzmit İlçe Hakem Heyeti'ne banka aleyhine başvuruda bulunan Acar'a burada bankanın dosya masrafı adı altında aldığı paranın haksız bir uygulama olduğu belirtilerek, ödediği parayı geri alması kararı verildi.

HÂKİM ÇAKIR, BANKAYI HAKSIZ BULDU

Bankanın aldığı parayı hesabına yatırmasını bekleyen Acar, bir süre sonra eline gelen dava tebliği ile bankanın kendisine parayı vermemek için dava açtığını öğrendi. Bunun üzerine dosya masrafıyla ilgili dava sonuçları ve haberlerini inceleyen Acar, bu konunun tüketici lehine olduğu sonucunu çıkardı ve davaya bu şekilde hazırlandı. Bankanın açtığı dava Kocaeli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görüldü. Her iki tarafı da dinleyen Hâkim Mustafa Ali Çakır, hem dosya masrafının Özcan Acar'a ödenmesine hem de dava masraflarının banka tarafından karşılanmasına karar verdi.

BANKANIN REKLAMLARI YANILTICI

Savunmasında bankanın hazırladığı sözleşmede tüketiciyi bilgilendirici ifadelerin yer almadığını vurgulayan Özcan Acar, kendisine sözleşmenin 2. nüshasının da verilmediğini belirtti. Sözleşmede dosya masrafının kesildiğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığını ifade eden Acar, bankanın tanıtım kampanyalarıyla da tüketiciyi yanılttığını kaydetti. Tüketici aleyhine olan tüm bu bilgilerle dosya masrafının ödenmesi talebinde bulunan Acar, mahkeme heyetinin kendisini haklı bulmasıyla ödediği tüm dosya masrafını bankadan geri aldı.

2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NİN GEREKÇELİ KARARI:

"Taraflar arasındaki anlaşmazlık hayat sigortası ve komisyon ile ilgili Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti Başkanlığı yasal dayanağının bulunup bulunmadığından çıkmaktadır. 4077 sayılı yasanın 5 ve 6. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde bankanın yaptırdığı hayat sigortası ve alınan komisyonun yasal dayanağının bulunmadığı kanaati mahkememizce oluşmuş. Bu durumda Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti Başkanlığı'nın kararı yerinde olduğundan iptal isteminin reddi yoluna gidilmiştir"

DOSYA MASRAFI KANAYAN BİR YARA

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Tüketici Hakları Masası sorumlusu Mehmet Köçer, dosya masrafı uygulamasının tüketiciler için hala kanayan bir yara olduğunu söyledi. Bu konuda tüketici lehine sonuçlanmış yüzlerce dava bulunmasına rağmen bankaların bu haksız uygulamayı devam ettirdiğini hatırlatan Köçer, bankaların aynı zamanda yanıltıcı reklamlarla da tüketiciyi yanlış yönlendirdiğini belirtti.

İşte konuyla ilgili hakem heyeti ve mahkeme kararları:




http://www.kocaeli.bel.tr/Content.aspx?ContentID=21667&CategoryID=36





Elbistan 2.Asliye Hukuk Mahkemesi, bir bankanın tüketiciden dosya masrafı adı altında aldığı 870 liranın iadesine karar verdi.

Elbistan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, bir bankanın tüketiciden dosya masrafı adı altında aldığı 870 liranın iadesine karar verdi.

Ekinözü ilçesinde yaşayan Hatice Çiçek, 2010 yılında bir bankadan 20 bin lira tüketici kredisi kullandı. Çiçek, yaklaşık bir yıl sonra Ekinözü Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurarak bankanın kendisinden haksız yere 870 lira dosya masrafı adı altında ücret aldığını iddia ederek şikayetçi oldu. Dosyayı inceleyen heyet, ilgili bankanın tüketici ile müzakere etmeden bahse konu ücreti aldığına karar vererek Çiçek'i haklı buldu.

Bunun üzerine ilgili banka karara itiraz ederek Elbistan 2.Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurdu. Dosyayı inceleyen Elbistan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, alınan ücretin hangi nedenlerle alındığına dair sözleşmede açıklayıcı bir hüküm bulunmadığı ve bankanın tüketici ile müzakere ettiğini ispatlayamadığından davanın reddine karar verdi.

Mahkemenin kararının ardından 870 lirayı bankadan geri alan Hatice Çiçek, yaklaşık 1 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesinin ardından çok mutlu olduğunu ifade etti.

Konu ile ilgili çok araştırma yaptığını belirten Çiçek, "İlk önce Tüketici Sorunları Hakem Heyeti benim lehime karar verdi, ardından ise Elbistan'daki mahkeme bu kararı onadı. Bir tüketici olarak hakkımı aramam gerektiğini düşündüğüm için mücadele ettim" diye konuştu. Mahkemenin kararının duyulması üzerine bir çok kişinin kendisini aradığını ve bilgi aldığını kaydeden Çiçek, kendisi gibi bankalarla sorun yaşayan kişileri Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine yönlendirdiğini sözlerine ekledi.

Kahramanmaraş
http://www.haberler.com/mahkeme-bankanin-dosya-masrafinin-iadesine-karar-3550856-haberi/




Isparta'da bir tüketicinin hukuk mücadelesi sonrası dosya masrafı geri ödendi.

Mahkeme, tüketici kredilerinde bankaların dosya masrafı adı altında aldığı ve bazen kredi tutarının yüzde 7-8'ine ulaşan paranın haksız olduğuna hükmetti. Bir bankadan tüketici kredisi kullanan kişinin, müzakere yapılmadan dosya masrafı alındığı yönündeki başvurusunu inceleyen Isparta Tüketici Sorunları Hakem Heyeti, müzakere edilmeden para alınmasının kanuna uygun olmadığını belirledi. Bankanın itirazını mahkeme de kabul etmeyince, dosya masrafı tüketiciye geri ödendi. Böylece bankaların özellikle konut kredilerinde aldığı yüksek miktardaki dosya masraflarının geriye ödenmesinin yolu açıldı. 100 bin liralık konut kredisinde dosya masrafı bazı bankalarda 8.3 milyar liraya kadar ulaşıyor. Olayın geçtiği yer olan Isparta'da Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Halil Kızılşimşek, Serkan Ağarlı adlı vatandaşın bir bankadan kredi alma işlemleri sırasında dosya masrafı ödediğini, tüketicinin bu paranın müzakere edilmeden alındığı yönündeki itirazı üzerine yapılan incelemede tüketicinin haklı bulunduğunu ve banka tarafından masraf adı altında alınan paranın tüketiciye iade edildiğini belirtti.

BANKANIN İTARAZINA RED
Kızılşimşek, Serkan Ağarlı'nın bir bankadan aldığı krediye istinaden bankanın dosya masrafı talebinde bulunduğunu, Ağarlı'nın başvurusu üzerine Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin konuyu incelemeye aldığını kaydetti. Yapılan incelemenin ardından kredi işlemlerinde müzakere edilmeden dosya masrafı alınmasının kanuna uygun olmadığını belirlediklerini anlatan Kızılşimşek, bu kararın ardından bankanın Asliye Hukuk Mahkemesi'ne itiraz ettiğini, ancak mahkemenin de hakem heyetinin kararı doğrultusunda bir karar verdiğini ifade etti. Karar kapsamında bankanın tüketiciden dosya masrafı adı altında aldığı parayı geri ödediğini öğrendiklerini bildiren Kızılşimşek "Bankanın dosya masrafı konusunu müşterisiyle müzakere etmesi ve tüketicinin bunu kabul etmesi gerekiyor. Banka, sözleşmenin içinde dosya masrafını belirtiyor, ama sonra müzakere etmiyor. Biz de konuyu bu açıdan irdeledik. Mahkemenin verdiği karar da, bizim kararımızı doğrular nitelikte oldu" dedi.

Türkiye'ye örnek oldu 50 ilden arandık
Isparta'daki tüketicinin dosya zaferinin Türkiye'ye örnek olduğunu söyleyen Kızılşimşek, 50 ilden arandıklarını söyledi. Isparta'da benzer 8 şikayet dosyasının daha kendilerine iletildiğini söyleyen Kızılşimşek "Başka illerden arandık. Benzer bir durumla karşılaşanlar, yardım talebinde bulundular. Önceden bu konuda herhangi bir dosya bulunmazken, şimdi ülke genelinde 200'ü aşkın şikayet dosyasının olduğunu öğrendik" dedi. Isparta Tüketici Sorunları Hakem Heyeti'nin bu kararının emsal teşkil ettiğini belirten Kızılşimşek, vatandaşların artık bilinçlendiğini sözlerine ekledi.

İstenen ücret kredi tutarının % 2-8'i
Bankaların tüketici kredilerinde uyguladığı komisyonlar kredi türü ve vadesine göre değişiklik gösteriyor. Bankaların ilan ettikleri kredi faizi oranları, dosya, masraf ve komisyon oranları nedeniyle krediyi kullanma zamanında yükseliyor. 100 bin liralık bir konut kredisinde toplam dosya masrafı 3-8.5 bin lira arasında değişiyor. İhtiyaç kredilerinde de masraf ve komisyon alınıyor. Bazı bankalar 200 liradan başlayan masraf ve komisyon alırken bazı bankalarda bu ücret kredi tutarının yüzde 2'sinden başlıyor.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=&ArticleID=986780&CategoryID=101



Kredi kullanan 11 milyon kişiye müjde

Bankaların komisyon ve masraf adı altında kestiği 'Deli Dumrul' ücretlerine hakem heyeti karşı çıktı. Uzmanlar, son 10 yılda kredi çeken 11 milyon insana 'dosya masraflarını geri almak için bankalara koşun' çağrısında bulundu.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'nın 'Deli Dumrul ücretleri' olarak adlandırdığı ve kaldırmak için çalışma başlattığı banka komisyonlarına tokat gibi cevap Konya'dan geldi. Konya Selçuklu Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti 2009 yılında bir bankadan 10 bin liralık tüketici kredi si çeken Öğretmen Şamil Özkan'a çıkarılan 400 liralık masrafın geri verilmesine hükmetti. Kararın çıkmasının ardından öğretmek Özkan, bankadan 400 lirasını geri aldı.

Yargıtay'ın kararı var

Öğretmek Şamil Özkan'ın hareketi kredi kullanan tüketicilere de umut ışığı oldu. Tüketiciler Birliği Onursal Başkanı Bülent Deniz, Yargıtay'ın kararları uyarınca tüketicilerin geriye dönük 10 yıllık süreyle bankaların kestiği masrafları alabileceğini söyledi. Deniz, kredi kullanan milyonlarca insana işlem masraflarını geri almak için bankalara koşun çağrısında bulundu.

Sözleşmeye dikkat

Artık bankaların 31 kalem için aldığı masraflara yönelik hakem heyetine başvuran insanların davaları kazanmaya başladığını aktaran Deniz, "Bankalar eğer istediği masrafların nedenini ispatlayamazsa ücretleri geri ödemek zorunda kalıyorlar. Bankalar artık keyfe keder para talep edemeyecekler. İnsanlar 50-800 lira arasında değişen bu paraları ufaktır deyip almamazlık etmesin. Ortalama 5 bin lira kredi çeken milyonlarca insanı düşününce ortaya akıl almaz rakamlar çıkıyor" dedi.

Tüketici Yasası'nın 10/a bendine dikkat çeken Deniz şöyle devam etti:
"Burada tüketicinin önüne konmuş sözleşmelerin önceden görüşülmeden hazırlandığı kabul ediliyor. Yasaya göre bu tip sözleşmelerde tüketici aleyhine olan hükümler yok sayılıyor. Bankalar bunu aşmak için tüketiciden ayrı bir kağıda sözleşmeyi okudum anladım diye imza alıyorlar. Bu da bankayı kurtarıyor. Bu alınan tüm krediler için geçerli."

11 milyon kişi kredi aldı

Bankalar Birliği verilerine göre, son 10 yılda 11 milyon 455 bin kişi kredi çekti. Bunun 273 bin 674'ü taşıt, 1 milyon 275 bin 920'si konut, 6 milyon 997 bini tüketici kredilerinden oluşuyor. 2 milyon 503 bin 863 kişi de diğer kredileri kullandı.

Masal anlatmasınlar yasada hüküm var

Tüketiciler Derneği Onursal Başkanı Engin Başaran, bankaların tüketiciyi doğru bilgilendirmediğini belirtti. Başaran şu noktalara dikkat çekti:

"Tüketicinin bu hakkı zaten yasalarda vardı. Ancak kamu kuruluşları bankaların bu masrafları yıllardır almalarına göz yumdu. Yasalar tüketici lehine hiçbir zaman uygulanmadı. Masrafların geri alınmasına ve kredi kartı aidatlarının geri alınması gerektiğine dair iki tane yargı kararı var. Masal anlatmasınlar. 31 kalemde çıkarılan masrafların geri alınmasına karşı biraz tepki oldu diye bankalar hemen bir araya geldi ve büyük tepki gösterdiler. Aynı güçte tepkiyi tüketiciler de vermeli."

http://www.turkiyegazetesi.com/haberdetay.aspx?NEWSID=21071#.UDcvFqM2h0k
#631


SUDE ATILGAN - İSTANBUL

İstanbul Barosu, Staj Eğitim Merkezi'ne başörtülü girdiğini tespit ettiği stajyer avukatlara uyarı yazısı gönderdi. Yazıda, "Staja, meslek kurallarına aykırı girdiğiniz tespit edilmiştir. Direndiğiniz takdirde disiplin işlemi yapılacaktır." ifadeleri kullanıldı. Baro, geçtiğimiz aylarda merkezin kapısına astığı 'başörtülü girilemez' yazısıyla tepki toplamıştı.

Ergenekon ve Balyoz davalarındaki açıklama ve eylemleri sebebiyle 'darbeci baro' olarak da adlandırılan İstanbul Barosu, başörtülü stajyer avukat avına çıktı. Başkanlığını Ümit Kocasakal'ın yürüttüğü baro, geçtiğimiz aylarda stajyer avukatlar için dersliklerin bulunduğu Eğitim Merkezi'ne astığı yazıyla kamuoyunun tepkisini çekmişti. Söz konusu yazıda, "... Staj Eğitim Merkezi'nde de mesleğe yaraşır bir kıyafetle gelinmesi (örneğin kirli kıyafet, şort, kot pantolon, türban ve başörtüsü ile gelinmemesi) gerekmektedir." ifadeleri yer alıyordu. Aynı baro, şimdi de başka bir skandalla gündeme geldi.

İnsan haklarını en fazla savunması gereken Baro yetkilileri, kelimenin tam anlamıyla başörtülü stajyer avukatları fişlemeye başladı. Erinmeden tek tek başörtülüleri belirleyen Baro yöneticileri, söz konusu öğrencilere tehditkar bir yazı göndermeyi de ihmal etmemiş. Baro Başkanı Ümit Kocasakal imzalı yazıda aynen şu ifadeler kullanılıyor: "İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi'ndeki derslere meslek kurallarının 20. maddesine aykırı bir şekilde katıldığınız tespit edilmiştir. TBB genelgesi gereğince 'Meslek kurallarına uymayan üyelerin uyarılmaları, direnenler hakkında disiplin yönünden gereğinin yapılması' öngörülmektedir."

UYARI MEKTUBU SADECE BAŞÖRTÜLÜLERE

SEM derslerine başörtülü olarak katılan Stajyer Avukat S.H., derslere sorunsuz bir şekilde başörtülü olarak girdiklerini ve hiçbir hocanın kendilerine müdahale etmediğini belirtiyor. Hocaların isim alma veya tutanak tutma durumunda kendilerini de bilgilendirmesi gerektiğini söyleyen S.H., "Benim örtülü olarak hangi tarihte hangi derse girdiğim hakkında hiçbir bilgi yok. Girdiysem de bu kim tarafından tespit edilmiş? Bunların hiçbiri uyarı yazısında bulunmuyor. Bahsettikleri Meslek Kuralı mahkemelerde geçerli olan bir madde. Yazı tamamen hukuka aykırı." yorumunda bulunuyor.

Aynı uyarı yazısına maruz kalan avukatlardan B.U. ise koyulan kuralın sadece başörtüsü değil kot pantolon, spor ayakkabı ve kirli kıyafeti de yasakladığına dikkat çekiyor. Gönderilen uyarı yazısının tamamen başörtülü avukatlara baskı yapmaya yönelik olduğunu söyleyen B.U., "Kot pantolon ve spor kıyafetlerle gelen arkadaşların hepsine sordum hiçbirisi böyle bir yazı almamış. Uygulama sadece bize yönelik." diyor. Uyarı yazılarının başörtülü derse giren avukatlara yönelik hazırlandığını belirten SEM yetkilileri ise kot pantolon, spor kıyafet gibi kural dışı diğer giyim şekillerinin uyarı konusu edilmediğini belirtiyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1315440&title=istanbul-barosu-basortulu-stajyer-avukat-avina-cikti
#632
Merhabalar.

Alıntı YapBen müteahhitlik yapan birisine daire yapılmadan karşılıklı imza altına aldığımız bir belge ile bir miktar para verdim.Fakat kendisi söz konusu daireyi yapmadığı için ve yapamayacağını sözle beyan ettiği için paramı geri istedim.Ancak belli bir süre geçmesine rağmen paramı alabilmiş değilim.Sebebinin işlerinin kötü gitmesi olduğunu söyledi.
Bu durumda nasıl bir hukuki işlem başlatabilirim.

Müteahhit bir şirket midir yoksa bir şahıs mıdır? Yani imza altına aldığınız belgede karşı taraf bir şirket mi yoksa şahıs mı olarak görünüyor? Şahıs veya şirket; müteahhidin ekonomik durumu gerçekten de kötü müdür, malları hacizli midir, öncelikle bu durumu öğrenmelisiniz.  Bana kalırsa iflasla ilgili işlemleri bu aşamada düşünmeyin. Çünkü iflas halinde, işçi alacakları gibi öncelikli alacaklar tahsil edildikten sonra genellikle geriye pek bir şey kalmıyor, işlerin çok uzun bir zamana yayılması da cabası. İflas, ancak gerçekten borcunu ödeyebilecek olan firmalar üzerinde etkili oluyor; iflas etmemek için bir şekilde borcu ödeme yoluna gidiyorlar. Tüm bu sebeplerle, öncelikle müteahhide karşı icra takibi yapılarak alacağın tahsil edilip edilemeyeceği hususunun araştırılması ve bu yolun denenmesi daha uygun olacaktır. Kolay gelsin...
#633
Merhabalar.

Alıntı Yapkardeşleri babama dedemin evinin vermişler ardından amcam dedemin evi için babam akollüyken kağıt imzalatmış. Büyük bahçeli evi 10-12 milyara almış.

Tapulu bir taşınmazdan mı bahsediyorsunuz? Tapulu ise tapuda da devir işlemi yapılmış mıdır? Sorunuza cevap verilebilmesi için öncelikle bu hususların açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
#634
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun.

Alıntı YapAraç sahibi kaskodan aracı yapıramatacağını sözleşme yaptığımız kişiyi aramamızı talep etti

Yani aracın kaskosu bulunmuyordu? Araç kiralama şirketinin araçlarını kaskolamadan çalıştırması inanması zor bir hadise. Aracın plakasını biliyorsanız (ki fotoğraflarını çektiğinize göre biliyor olmalısınız), kaskosunun olup olmadığını bir sigorta şirketinden sorgulatın bence. Araç sahibi, araçtaki hasarı kaskodan yaptırıp sizden de ayrıca tahsil etmek istiyor olabilir.

Alıntı Yapşahış anahtarımı ve sözleşmeyi vermedi. Hasarlı aracı hasar bedelini talep etti, rent a acar firmasınada sözleşmeyi bana devret ben bunlardan bu bedeli mahkeme yoluyla fazlasıyla alırım. Artık sen hiç birşeye karışma dedi ve beni dükkanından kovdu. Kendisine polis karakolunun yerini sordum aracımın anahtarını vermesini talep ettim ve vermedi. bunun üzerine savcılığa suç duyurusunda bulundum. 7.7.2012 tarihinde gece 23:00 iki kişi evime geldi ve aracın hasar bedelini ödememi yoksa başka yollardan alırız dedi 155 polis ararken hızla kaçtılar.
Konu ile ilgili ne yapabilirim.

Yapmış olduğunuz suç duyurusu bir dosya numarası alarak adliyedeki savcılardan birine soruşturmayı yürütmesi için teslim edilmiştir. Bu dosya numarasını öğrenip aynı dosyaya yaşadığınız bu olayı da hemen bir dilekçe ile bildirin ve can güvenliğinizden endişe ettiğinizi özellikle vurgulayın. Yakın koruma tedbirlerine başvurulmasa bile (ki muhtemelen başvurulmayacaktır) bu durum şikayetinizin daha ciddi ve hızlı bir şekilde soruşturulmasını sağlayacaktır. Bu aşamada yapabileceğiniz ikinci bir şey de kiralama şirketini Ulaştırma Bakanlığı'na şikayet etmek. Bu şikayete yönelmeden evvel linkteki haberi dikkatle okuyun. Bu haber kiraladığınız aracın cinsine göre şikayetinizi daha kapsamlı hale getirebilir. Bunun dışında şu aşamada yapabileceğiniz başka bir şey yok maalesef. Kolay gelsin...
#635
Haberin başka bir versiyonu:

Alıntı Yap13 yaşında yaptığı hırsızlık 15 yıl sonra S.F.'nin karşısına çıktı. Kimlik kontrolünde "Hırsızlık yapmışsınız." denilerek çocuklarının yanında küçük düşürüldü. Bunun üzerine yaşadığı mağduriyeti Meclis'e taşıdı. Benzer şikâyetlerle sıkça karşılaşan Dilekçe Komisyonu, yaptığı araştırmada fişleme mantığını deşifre etti. En ağır suç bile adlî sicilden siliniyor ama polis ve jandarma kayıtları kişi ölse bile saklanıyor.

Adli sicil kayıtlarının belirli bir süreden sonra silinmesini sağlayan düzenleme geçtiğimiz aylarda uygulanmaya başlarken, Emniyet ve Jandarma'daki güvenlik bilgilerinin kişi ölse bile korunduğu ortaya çıktı. Yaşanan ilginç bir hadise bu konudaki boşluğu Meclis'in gündemine taşıdı. Her şey 13 yaşında bir hırsızlık olayına karışan ve cezasını çeken S.F.'nin 15 yıl sonra karşılaştığı kimlik kontrolüyle başladı. "Siz daha önce hırsızlık yapmışsınız" denilerek çocuklarının yanında küçük düşürülen S.F. yaşadığı mağduriyeti Meclis'e iletti. "Cezamı çektim. Adli sicilimin silinmesi için gerekli süre doldu. Polis, neden bunu hatırlatıyor?" içerikli bir şikâyet dilekçesi yazdı. Çok sayıda benzer başvuruyla karşılaşan Meclis Dilekçe Komisyonu, Adalet Bakanlığı, Emniyet, Jandarma, Sahil Güvenlik ve HSYK yetkilileriyle konuyu değerlendirdi. Yaptığı kapsamlı araştırmada devletin fişleme mantığını ifşa etti. Kanunlara göre en ağır suç adlî sicil kayıtlarından 30 yıl sonra siliniyor. Ancak polis ve jandarmanın kullandığı arşiv kayıtları kişi ölse bile saklanıyor. Güvenlik soruşturması geçiren bir vatandaş, hayatta olmayan ancak kayıtlarda 'suç işlemiş' görünen yakın bir akrabası sabebiyle bile 'sakıncalı' kapsamına alınıyor. Komisyon, muhtemel mağduriyetleri önlemek için ilk etapta güvenlik kayıtlarının Adlî sicil arşivlerine kaldırılmasını istedi. Ardından yasal düzenlemeyi gündemine aldı.

13 yaşında bir hırsızlık olayına karışan ve cezasını çeken ancak 15 yıl sonra bir kimlik kontrolünde "Siz daha önce hırsızlık yapmışsınız" denilerek çocuklarının yanında küçük düşürülen S.F., TBMM'ye "Cezamı çektim, adlî sicilimin silinmesi için gerekli süre doldu. Polis, çocuklarımın yanında beni neden küçük düşürüyor?" içerikli bir şikâyet dilekçesi yazdı. Benzer içerikli çok sayıda başvuruda, istihbarat amaçlı bilgi toplanması, adlî soruşturma ve kovuşturma sonuçlarının kaydedilmesi, toplanan bilgilerin arşivlenmesi ve çeşitli idarî işlemlerde kullanılması nedeniyle yaşanan mağduriyetler dile getirildi. Sorunu kapsamlı bir şekilde inceleme kararı alan Dilekçe Komisyonu, ilk etapta Emniyet ve Jandarma yetkilileriyle bir araya geldi.

Emniyet yetkilileri, Kaçakçılık İstihbarat Harekât ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı (KİHBİ) bilgi sisteminde tutulan kayıtların silinmediğini doğruladı. Jandarma'nın da benzer içerikli suç kayıtlarını silmediği belirtildi. Komisyon yetkilileri, güvenlik kayıtlarının silinmemesinin ciddi mağduriyetleri beraberinde getirdiğine işaret ederken Emniyet mensupları bu uygulamayı ilginç bir örnekle savundu. Bir yetkili, "1996 yılında işlenen Özdemir Sabancı suikastını hatırlayın. Cinayeti işleyen Fehriye Erdal işe alınırken bize sorulsaydı, silinmeyen kayıtları ortaya çıkarır ve cinayeti engelleyebilirdik." dedi.

İlgili kurumlarla yapılan değerlendirme toplantılarında, güvenlik kayıtlarının KİHBİ Bilgi Toplama Yönergesi'ndeki bazı maddeler çerçevesinde silinmediği ve sınırsız olarak kullanıldığı sonucuna varıldı. Komisyonun konuyla ilgili hazırlayacağı rapora kaynaklık edecek olan taslak metinde, ilgili yönergede bir değişiklik yapılması ve Emniyet ile Jandarma'daki milyonlarca kaydın Adalet Bakanlığı bünyesindeki Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü'nde toplanması gerektiği vurgulandı. Polis ve Jandarma'nın güvenlik soruşturmalarında gerekli bilgileri adlî sicilden talep etmeleri, kişiler hakkındaki suç kayıtlarının silinme tarihi sonrasında gündeme getirilmemesinin doğru olacağı ifade edildi. Çalışmalarını sürdüren Dilekçe Komisyonu'nun, fişleme konusundaki sorunların çözümü için yeni dönemde bir yasal düzenlemeyi de gündeme getirebileceği ifade ediliyor.

KİHBİ, 4 türlü kayıt tutuyor

Kaçakçılık İstihbarat Harekât ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı (KİHBİ) Bilgi Toplama Sistemi'nde, ilgili yönerge doğrultusunda dört türlü kayıt tutuluyor. Bu kayıtlar şöyle: "Adli makamlarca haklarında yakalama emri ya da yokluğunda tutuklama kararı çıkarılanlara ilişkin aranan kayıtlar. Kaybolan veya haklarında kayıp bildirimi yapılanlara ilişkin kayıtlar. Yakalanmış olsalar dahi yönergenin 9-b maddesinde (kişi yakalanmış olsa dahi hakkında kayıt tutulmasını gerektiren suçlar 54 madde halinde oldukça geniş bir şekilde düzenlenmiş) sayılan suçları işlemiş olanlar hakkında kayıtlar. Kamu haklarından yararlanması konusunda sınırlama getirilen şahıslarla ilgili kayıtlar."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1315418&title=adl%EE-sicil-siliniyor-ama-guvenlik-kayitlari-omur-boyu-takipte


Bu sorunun çözümü için düzenleme yapılması gerekiyor. Siz anayasayı ve kanunları değiştirdiğinizde, maalesef uygulamayı da eşzamanlı olarak ve kendiliğinden değiştirmiş olmuyorsunuz. İdari makamlar, uygulamalarında anayasa ve kanun yerine çok daha geniş/detaylı açıklamalar içeren (ve aslında anayasa ve kanuna uygun olarak çıkarılan ancak sonradan anayasa ve/veya kanunun değişmesiyle yer yer anayasaya ve/veya kanuna aykırılıklar içeren) tüzük, yönetmelik, genelge gibi düzenlemeleri esas alıyor. Bu düzenlemeler değiştirilmediği sürece bu tarz sıkıntıların yaşanması doğal. Konuyla ilgili bir ihtilaf mahkeme önüne geldiğinde, elbette mahkemeler kanuna aykırı hükümler içeren tüzük, yönetmelik, genelge gibi düzenlemelerde yer alan hükümleri değil, üst norm niteliğindeki anayasa ve kanun hükümlerini baz alacaktır. Ama idareden kendi iç çalışma disiplinini değişen anayasa ve kanun hükümlerine kendiliğinden uygun hale getirmesini beklemek fazla hayalcilik olur. Dolayısıyla burada yapılacak iş, yukarıda da belirttiğim gibi tüzük, yönetmelik, genelge gibi düzenlemelerin değiştirilen anayasa ve kanun hükümlerine uygun hale getirilmesini sağlamaktan ibarettir. Bu yapılmadığı sürece uygulamadaki sorun aynen devam eder. Bu haber, belliki hükümette ve mecliste soruna dair bir farkındalık oluşturmuş; bu noktadan sonra gerekli düzenlemelerin hızlıca yapılacağını tahmin ediyorum.
#636
Erkan Acar - İstanbul

Silivri Asliye Ceza Mahkemesi, bir mahkûmun özgürlüğünün kısıtlanması üzerine dikkat çekici bir karara imza attı.
Edinilen bilgiye göre Silivri Cezaevi'nde yatan bir mahkûma, yakınını kaybettiği için jandarma eşliğinde ailesinin yanında kalması için iki gün izin verildi. Bu izin doğrultusunda mahkûmun gece de ailesinin yanında kalması gerekiyordu. Ancak jandarma buna müsaade etmeyerek mahkûmu akşam Tekirdağ Cezaevi'ne götürdü. Bu durumun ortaya çıkmasının ardından mahkeme, bir hükümlünün 'yasal iznini sınırladıkları' gerekçesiyle sorumlu kişilere 18 ay ile 30 ay arasında hapis cezası verdi.

Silivri Asliye Ceza Mahkemesi, bir mahkûmun özgürlüğünün kısıtlanması ile ilgili ilginç bir karara imza attı. Silivri Cezaevi'nde kalan bir hükümlünün 'yasal iznini sınırladıkları' gerekçesiyle aralarında İstanbul İl Jandarma Komutanı Albay Hüseyin Kurtoğlu'nun da bulunduğu 6 rütbeli jandarma personeline 18 ay ile 30 ay arasında hapis cezası verdi.

Edinilen bilgilere göre Silivri Cumhuriyet Savcılığı, geçtiğimiz ay Silivri Cezaevi'nde kalan bir mahkûma, yakınını kaybettiği için jandarma eşliğinde ailesinin yanında kalması için iki gün izin verdi. Savcılık yazısını alan jandarma eşliğinde Tekirdağ'daki ailesinin yanına gönderilen şahsın akşam da ölen yakınının evinde kalması gerekiyordu. Ancak jandarma, mahkûmun ailesinin yanında kalmasına izin vermedi. Akşam Tekirdağ Cezaevi'ne götürdü. Sabah olunca tekrar ailesinin yanına getirildi. Nihayet izin süresi tamamlanınca Silivri Cezaevi'ne konuldu.

Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı ise Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan Tekirdağ Cezaevi'nde kalan jandarmaların ve mahkûmun harcırahlarının ödenmesini talep etti. Mahkûmun ailesinin yanında değil de Tekirdağ Cezaevi'nde yatırıldığını öğrenen Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ise sorumlular hakkında soruşturma başlattı. 'Makamlarını kullanarak bir şahsa verilen yasal izni sınırladıkları' gerekçesiyle aralarında İstanbul İl Jandarma Komutanı Albay Hüseyin Kurtoğlu, İstanbul İl Jandarma Komutan Yardımcısı Albay Selahattin Acara, Silivri Cezaevi Tabur Komutanı Jandarma Yarbay Ümit İlbeyi, Jandarma Üst Çavuş Önder Kargın, Jandarma Uzman Çavuş Mesut Küçükkaya hakkında dava açıldı. Silivri Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davada Hüseyin Kurtoğlu, Selahattin Acara, Ümit İlbeyi 30'ar ay, Önder Kargın, Mesut Küçükkaya ise 18'er ay hapis cezasına çarptırıldı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1315038&title=mahkemeden-bir-gecelik-ozgurluk-gasbina-30-ay-hapis
#637
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM'nde kabul edilen 3. yargı paketine onay verdi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunu onaylayarak, yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderdi.

Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever, ''3. Yargı Paketi'' ile ilgili olarak, ''Sayın Cumhurbaşkanımız adı geçen kanunu, 'tutukluluğa neden olan koşulları biraz daha ağırlaştırdığı, şartlı tahliyelerin erkene alınmasına zemin hazırladığı ve mağduriyetleri azalttığı' gerekçesiyle beklemeden onaylama kararı almıştır'' dedi. Sever, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''3. Yargı Paketi'' olarak adlandırılan 6352 sayılı kanunu, ''tutukluluğa neden olan koşulları biraz daha ağırlaştırdığı, şartlı tahliyelerin erkene alınmasına zemin hazırladığı ve mağduriyetleri azalttığı'' gerekçesiyle beklemeden onaylama kararı aldığını ifade etti.

Sever, ''Sayın Cumhurbaşkanımız, kanuna ilişkin inceleme daha önce TBMM aşamasında başlatıldığı için beklemeye gerek duymamıştır'' dedi.

http://www.haber7.com/siyaset/haber/899081-gul-3-yargi-paketini-onayladi
#638
2011 Yılında Türkiye'deki tüm icra dairelerindeki toplam dosya sayısı 20.772.462 adet, bir dosyanın ortalama sonuçlanma süresi ise 793 gün gün oldu. Ülkede ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılında dosya sayısının toplam 9.404.009 adet, bir dosyanın ortalama sonuçlanma süresinin ise 459 gün olması ve geçmiş yıllara kıyasla özellikle 2009, 2010 ve 2011 yıllarında dosya sayısında çok büyük bir artış yaşanması kanun koyucuyu başka kanunlarla birlikte İcra ve İflas Kanunu'nda da köklü değişiklikler yapmaya itti (bu bilgilere ilişkin istatistik çalışmasını görmek için tıklayınız: http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2011/152.pdf). Bu çerçevede İcra ve İflas Kanunu'nun 150/e maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"Alacaklı, taşınır rehnin satışını ödeme veya icra emrinin tebliğinden itibaren altı ay içinde, taşınmaz rehnin satışını da aynı tarihten itibaren bir yıl içinde isteyebilir."

Keza aynı istikamette 106 ncı maddenin birinci fıkrası da aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir."

Bunun dışında 110 uncu madde de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

"MADDE 110- Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir.

Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir."

Kamuoyunda 3. yargı paketi olarak adlandırılan ve mecliste görüşülerek kabul edilen 6352 sayılı Kanun metnini ve diğer tüm değişiklikleri okumak için tıklayınız: http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k6352.html
#639
Alıntı YapYusuf bey yasalaşması benim silahlı tehtit kamu davama bir getirisi götürüsü olur mu? Suç olmaktan çıkıcak falan diyorlardı da.

Ben Kanun metninde Türk Ceza Kanunu'nun 106. maddesinde belirtilen suçla ilgili verilecek cezayı etkileyecek herhangi bir düzenleme göremedim. Dolayısıyla sorunuzun cevabı olumsuzdur. Kanun metnini siz de aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz. Kolay gelsin...

http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k6352.html
#640
3. Yargı Paketi beklendiği şekilde meclis tatile girmeden TBMM'de görüşülerek kabul edildi. Ayrıntılar için tıklayınız: http://www.vekil.net/forum/guncel-hukuk-haberleri-paylasim-ve-yorum-bolumu/kacak-elektrik-ve-karsiliksiz-cekte-hapis-kalkacak-ev-esyalari-haczedilemeyecek/msg4851/#msg4851

Kamuoyunda 3. yargı paketi olarak adlandırılan ve mecliste kabul edilen 6352 sayılı Kanun metnini okumak için tıklayınız: http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k6352.html