Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#701
BM, Doğu Afrika'daki açlık krizinde daha en kötü durumla karşılaşılmadığını ve küresel çapta kitlesel bir müdahale olmaması durumunda, yüzbinlerce kişinin hemen açlık ve ölümle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu.

BM'nin acil yardım koordinatörü yardımcısı Catherine Bragg, uluslararası topluma hayatların kurtarılması için acil 1,3 milyar dolar yardım çağrısında bulundu.

Bragg, BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada, "Her gün önemli" diyerek, şimdiye kadar on binlerce kişinin öldüğünü tahmin ettiklerini ve yüzbinlercesinin de hemen açlık ve ölüm tehdidiyle karşı karşıya olduğunu belirtti.

Açlıktan daha fazla can kaybının önlenmesi için harekete geçilebileceğini ve ölümün eşiğindekilerin hayatlarının kurtarılabileceğini kaydeden Bragg, yeni yardımların dağıtılmaması durumunda gelecek dört ya da 6 hafta da kıtlık ve açlığın Somali'nin güneyindeki tüm bölgelere yayılacağını tahmin ettiklerini vurguladı.

"ABD'NİN GIDA YARDIMLARINI KESME ZAMANI DEĞİL"

Öte yandan, merkezi ABD'de bulunan yardım örgütleri yetkilileri de Afrika Boynuzu'ndaki açlık sorunun Ekim ayında yağışların olmaması durumunda oldukça ağırlaşacağını belirterek, Amerikalı milletvekillerine yardımlarda kesintiye gidilme zamanı olmadığı uyarısında bulundu.

Yardım örgütleri yetkilileri, Somali, Kenya, Etiyopya ve Cibuti'yi kapsayan bölgede 12 milyon kişiyi etkileyen kıtlık sorunun yayılması endişeleri sırasında, ABD kongresinde bütçe açığının azaltılması çalışmalarında uluslararası kalkınma birimi USAID'in bütçesinde kesintiye gidilmemesi çağrısı yaptı.

Temsilciler Meclisi tahsisat komisyonunun, 2012 mali yılı için USAIDS'in ödeneğinde yeni kesintiler önerdiği kaydediliyor.

http://www.haber7.com/haber/20110811/Afrikayi-kurtaracak-para-aciklandi.php
#702
ABD'nin notunun düşürülmesinin ardından gerileyen hisse senedi fiyatları nedeniyle Türkiye'de bazıları yine para kaybediyor. Yurtdışı fonlarda para kaybeden bu kesimler şimdiden homurdanmaya başladı bile. İlk tepkileri, tuhaf bir biçimde faiz artışı istemek oldu. Dünya ekonomisinin büyüme hızı yavaşlarken faiz artışı istemek hakikaten garip bir talep.
Aynı çevreler, 2008'de Amerikan konut piyasasında çıkan ve dünyaya yayılan krizde Hükümet'i sıkıştırmak için, kriz Türkiye'de çıkmış gibi bir ortam yaratmaya çalışmıştı. Yurtdışı fonlarda kaybettikleri paraları Ankara'dan istemişlerdi. Hükümet'e, "IMF'den 35 milyar dolar borç alın, bize verin" diye baskı yapmışlar, aksi takdirde borçlarını ödeyemeyeceklerini ileri sürmüşlerdi. Hatta şirketlerinden gruplar halinde işçi çıkartarak, Ankara'ya gözdağı vermişlerdi.
Ve sabahtan akşama kadar televizyonlarda kriz var diye bağırıp Türkiye'de beklentileri olumsuza çevirmek için çırpınmışlardı. Kısmen başarılı da oldular. Tüketici güvenini sarstıkları için iç talep azaldı ve ekonomi 2009'da daraldı. Üstelik kendilerinin bilerek yaptıkları bu daralmayı da dillerine doladılar. "Kriz teğet geçmedi" diyerek sevinme vesilesi yaptılar. Oysa Türkiye'nin kamu maliyesi ve bankaları sağlam olduğu için ekonomi hızla toparlandı. Kayıplar kısa sürede telafi edildi.
Gelelim şimdi yaşanan küresel krize... 2008 krizi de bizim krizimiz değildi. Bu kriz de bizim krizimiz değil. Bu seferki kriz Amerikan devleti ve bazı Avrupalı devletlerde ortaya çıkan bir mali kriz. Yani devletlerin mali krizi bu. Yüksek bütçe açığı ve aşırı borçlanma nedeniyle ortaya çıkıyor. Ve maliye politikası kısa ya da uzun dönemde sürdürülemez hale geliyor.
Nitekim Avrupa'da Yunanistan, Portekiz ve İrlanda kısa dönemde maliye politikalarını sürdüremez hale geldiler. ABD ise uzun dönemde maliye politikasını sürdüremeyecek gibi görünüyor. ABD'nin notu da bu nedenle düşürüldü. İşte bu iki grup ülkenin, maliyelerindeki aksaklığın küresel piyasalara yansıyan olumsuz etkilerini yaşıyoruz bugün.
Peki Türkiye bu krizden nasıl etkilenecek? Türkiye bu krize yüzde 11'lik yüksek bir büyüme hızı yaşarken yakalandı. Hatta fazla büyüdük, küçülelim diyerek daraltıcı tedbirler almaya başlamıştı ki bu kriz yaşandı. Dolayısıyla Türkiye bu küresel krizden başarıyla çıkabilir. Çünkü Amerikan Merkez Bankası'nın üçüncü bir parasal genişleme dönemine girmesi bekleniyor. Dün IMF eski iktisatçısı ve Harvard profesörlerinden Kenneth Rogoff, Amerikan Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'ye seslenerek derhal parasal genişleme yapmasını önerdi. Ve yaşanacak ılımlı bir enflasyon seviyesinin sürdürülür olduğunu belirtti.
Peki bu öneri ne anlama geliyor? Gelişmekte olan ülkelere ve Türkiye'ye daha çok para girişi olacağını bize gösteriyor bu. Çünkü Türkiye'nin maliyesi ve bankaları sağlam. Anlayacağınız, bu süreçte Türkiye'ye para getiren endişeden uzak yaşar.
O halde Türkiye ne yapmalı? Bu krizi fırsata çevirmek için kısa vadeli para girişini uzun vadeye dönüştürmek için teşvik tedbirlerini bir an önce açıklamalı. Küresel yatırımcılara güvence vermeli. Askeri vesayetin ve yargı vesayetinin yatırımların önüne artık ideolojik engeller çıkartamayacağını tekrar tekrar duyurmalı.
Kriz lobisinin her zamanki gibi beklentileri olumsuza çevirme girişimlerine karşı ne yapılması gerektiğine gelince... Fazla büyüdük, ekonomi ısındı gerekçesiyle alınan ekonomiyi soğutucu tedbirler acilen gözden geçirilmeli. İç talebi daraltıcı önlemler hemen kaldırılmalı ve bu küresel kriz de kriz lobisinin gözyaşları eşliğinde teğet geçilerek Türkiye için bir fırsata dönüştürülmeli.

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/yasar/2011/08/10/yurtdisinda-para-kaybedenler-donup-yine-ankaradan-isteyebilir
#703


Somali'de insanlık dramının son kurbanı açlıktan ölen 12 aylık bir bebek oldu. Kardeşinin çöl ortasında döktüğü gözyaşları, bölgede yaşanan çaresizliği de bir kez daha ortaya koydu.

Kuraklığın kavurduğu Doğu Afrika'da aylardan beri yaşanan insanlık dramı son bulmuyor. Bölgenin kanayan yarası halindeki Dadaab mülteci kampı, her gün büyük acılara sahne oluyor. Ölümün eşiğindeki on binlerce çocuğa ev sahipliği yapan kampta, açlığın son kurbanı 12 aylık bir bebek oldu.

Binlerce Somalili, nüfusu 350 bini aşan kampa varmak için günlerce yolculuk yapıyor. Aileleriyle bu yolculuklara katlanmak zorunda kalan bebeklerin çoğu, kampa varabilse bile burada hayatını kaybediyor. Bunlardan en sonuncusu, henüz 12 aylık Liin Muhammed Surov.

Somali sınırından 100 km uzaklıktaki kampa 25 gün önce gelen Surov, yetersiz beslenmenin neden olduğu hastalıklar yüzünden üç gün önce hayatını kaybetti. Surov'un kardeşi Muhammed, kardeşinin toprağa verilmesinden sonra mezarının yanına çökerek gözyaşı döktü.

Mevcut durum, Muhammed'in çaresizlik içinde gözyaşı döktüğü çölde daha birçok hayatın söneceğini gösteriyor.

Birleşmiş Milletler'in (BM) verilerine göre, son üç ayda beş yaşın altında 29 bin Somalili çocuk yetersiz beslenme nedeniyle öldü. Açlıktan ölümle burun buruna gelen ve acil yardıma ihtiyaç duyan çocuk sayısı ise 640 bin.

http://www.haber7.com/haber/20110808/Somalide-acligin-son-kurbani-bir-bebek.php
#704


ABD tarihinde bir ilk gerçekleşti. Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's, dünyanın en büyük ekonomisi ABD'nin kredi notunu en yüksek not olan "AAA"dan "AA-"ya düşürdü. Uzmanlar bu kararla, ABD hükümeti, şirketleri ve tüketicileri için borçlanmanın daha maliyetli hale gelebileceğini belirtiyor. ABD Hazine Bakanlığı ise kararı 'hatalı' diye yorumladı.

ABD, günler süren görüşmelerin ardından borç limiti krizini son dakikada çözdü, ancak kredi notunun düşürülmesinden kurtulamadı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's (S&P), dünyanın en büyük ekonomisi ABD'nin "AAA" olan uzun vadeli kredi notunu düşürerek "AA-"ye çekti. Kredi not görünümünü de "negatif" olarak belirledi. Böylece ülkenin kredi notu, tarihinde ilk kez düşmüş oldu. Derecelendirme kuruluşunun kararına dünyadan tepkiler gecikmedi. ABD Hazine Bakanlığı: Karar hatalı. Çin: ABD'nin borç alışkanlığı dünya ekonomisini tehdit ediyor. Japonya: Karar yatırım politikamızı etkilemez. Fransa: Amerikan ekonomisine güvenimiz tam. Hindistan: Çok ciddi bir durum. Uzmanlara göre ise not indirimi Amerika'nın saygınlığına darbe indirecek ama küresel çapta borsalar üzerindeki etkisi az olacak.

S&P, ülkenin kredi not görünümünün "negatif" olarak belirlenmesinin ise harcama kesintilerinin beklenenden daha düşük olması, faizlerin yükselmesi ya da devlet borcunu artıracak yeni mali baskıların oluşması durumunda iki yıl içinde ülkenin uzun vadeli kredi notunun "AA" seviyesine düşürülebilmesi riskini yansıttığı uyarısında bulundu. Tarihi kararı veren S&P ekibinin üst düzey yetkilisi David Beers, böyle zor ve tartışmalı bir kararı almanın kuruluşlarının görevi olduğunu söyledi. Beers, "Bu konudaki sorumluluğumuzu çok ciddiyetle ele alıyoruz ve eğer değerlendirmelerimiz sonucunda komisyonumuz kredi notunun olması gereken yerde olmadığına karar verirse, bu konudaki uyarıyı yapmak bizim görevimiz." dedi.

S&P, ABD'de kamu harcamalarındaki kesintinin 4 trilyon dolar olması gerektiğini savunuyor. Borç limiti tavanı yükseltilmesine yönelik tartışmalar devam ederken, kredi derecelendirme kuruluşlarından ABD'nin kredi notuna yönelik uyarılar gelmiş ancak geçen hafta hem Moody's hem de Fitch ülkenin "AAA" olan uzun vadeli kredi notunu koruduğunu açıklamışlardı. Ancak Moody's ABD'nin kredi notu görünümünü negatif izlemeye almıştı. Standard & Poor's (S&P) ayrıca nisan ayında ABD'nin yüksek borcu nedeniyle, uzun vadeli kredi notu için benzer bir uyarı yaparak, not görünümünü "durağan"dan "negatif"e çevirmişti. Amerika ekonomisine yönelik ilk not indirimi Çin'den gelmişti. Çin kredi derecelendirme kuruluşu Dagon, geçtiğimiz hafta ABD'nin kredi notunu "A artı"dan "A"ya düşürmüştü. ABD'de yetkililer ülkenin şu anda 14,3 trilyon dolar olan borç limiti tavanını yükseltmek ve gelecek on yılda 2,4 trilyon dolarlık harcama kesintisine gitmek için uzun süren görüşmeler yapmış ve karar vermek için son gün olan 2 Ağustos'ta anlaşmaya varmıştı. ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü ise, S&P'nin ABD'nin kredi notunu "AA"ya çekme kararını hatalı olarak değerlendirerek, kuruluşun ABD'nin kamu harcamalarındaki kesintiye yönelik 2 trilyon dolarlık yanlış hesaplama yaptığını ve hatalı bir karar verdiğini belirtti.

Kredi notunun düşürülmesi ABD'nin saygınlığına büyük darbe indirecek olsa da, Reuters haber ajansında geçen bir analizde, not indiriminin beklendiği ve bu durumun ABD tahvilleri üzerinde büyük bir olumsuz etki oluşturmayacağı belirtildi. Pazartesi günkü işlemlerde bu durumun Asya piyasaları başta olmak üzere küresel çapta borsalar üzerindeki etkisinin az olacağı ileri sürüldü.

Kısa vadede dalgalanma olacaktır

ABD'nin notunun düşürülmesine ilişkin bir süredir kredi derecelendirme kuruluşlarından sinyaller geldiğini aktaran Al Baraka Türk Genel Müdür Yardımcısı Melikşah Utku, S&P'nin aldığı karar ile gerçeği ortaya koyduğu görüşünde. "ABD artık üç A notu alabilecek seviyede ekonomisi iyi bütçesi, kamu maliyesi yerinde bir ekonomi değil, bu herkes tarafından biliniyor." değerlendirmesinde bulunan Utku, bunun gelişmekte olan ülkelere olumlu yansıyabileceğini düşünüyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler arasından gelecek vaat edenler olduğuna dikkat çeken Utku, "ABD ekonomisindeki gelişmenin Türkiye'ye yansımasında yatırımcılar uzun vadeli gelişmelere bakacaktır. Kısa vadede dalgalanma olacaktır. Yatırımcıları korkutacaktır. Ancak uzun vadede Türkiye gibi belirli iktisadi güce ulaşmış ülkelerin lehine olacaktır, bu gelişme." dedi.

DÜNYA NASIL YORUMLADI?

Çin: Dünya ekonomisini tehdit ediyor

Standard & Poor's'un (S&P), ABD'nin kredi notunu "AAA"dan "AA"ya düşürmesi Çin'in resmi haber ajansı tarafından, "ABD'nin borç alışkanlığı dünya ekonomisini tehdit ediyor." şeklinde yorumlandı. Şinhua'nın yorumunda, Washington'un savunma ve sosyal yardım harcamalarında kesinti yapması gerektiği savunuldu. Yorumda, kredi notunun düşürülmesine ABD'deki kısa vadeli görüş açısıyla hareket eden politikacıların kavgalarının sebep olduğu ileri sürüldü.

Japonya: Karar, yatırım politikamızı etkilemez

Japonya, ABD'nin kredi notunun düşürülme kararının yatırım politikalarını etkilemeyeceğini açıkladı. Dünyada elinde en fazla ABD tahvili bulunduran ikinci ülke Japonya, S&P'nin dünyanın en büyük ekonomisi ABD'nin uzun vadeli kredi notunu "AA"ya indirmesi kararının bu ülkenin hazine tahvil alım politikalarında değişiklik yapmayacağı değerlendirmesinde bulundu. Japonya hükümet yetkilisi Dow Jones Newswires'a yaptığı açıklamada, bu hareketin, yatırım olarak ABD Hazine tahvillerine olan güvenlerinde değişiklik meydana getirmediğini ifade etti. Japonya, Çin ile birlikte elinde en fazla ABD Hazine tahvili bulunduran ülkeler arasında yer alıyor.

Avusturalya: piyasalar sükunetle karşılamalı

Güney Kore Maliye Bakanlığı üst düzey yetkililerinin S&P'nin kararını değerlendirmek üzere acil toplandıkları belirtildi. Güney Kore Maliye Bakan Yardımcısı Yim Jong-Yong, finansal piyasalar ve ekonomileri açısından çok endişeli olmadıklarının altını çizdi. Öte yandan Avustralya Başbakanı Julia Gillard ise piyasalara sükunet çağrısı yaptı. Gillard, önde gelen diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Moody's ve Fitch'in ABD'yi hâlâ "AAA" kredi notu ile derecelendirmeye devam ettiklerini hatırlatarak, konuyla ilgili ortak bir görüş oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.

Fransa: ABD ekonomisine Güvenimiz tam

Fransa Maliye Bakanı François Baroin, ABD ekonomisinin sağlamlığına ve hükümetin Kongre'nin planını uygulamadaki kararlılığına güvenlerinin tam olduğunu belirtti. Baroin, Fitch ve Moody's'in ABD'yi hâlâ "AAA" ile notlandırdıklarına dikkati çekerek, S&P'nin notunun bu ülkenin finansal durumunu değerlendirmek için iyi bir unsur olduğunu ifade etti. Böyle bir durumda fikir birliğiyle oluşturulmuş veri temeline dayalı bir karar olup olmadığı sorusunun yöneltilebileceğinin altını çizen Baroin, S&P'nin kararının tüm gelişmiş ülkelerin bugün özel ve kamu borcunu azaltmak ve büyüme gibi ortak sorunlarla karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Hindistan: Çok ciddi bir durum

Hindistan Maliye Bakanı Pranab Mukherjee, S&P'nin ABD'nin uzun vadeli kredi notunu düşürmesinin çok ciddi bir durum ortaya koyduğunu belirterek, durumu değerlendirdiklerini söyledi. Hindistan Başbakanı'nın Ekonomik Danışma Konseyi Başkanı C.Rangarajan da kararın Hindistan ekonomisini önemli oranda etkilemeyeceğine işaret ederek, ABD'nin güvenilir bir mali konsolidasyon planına sahip olduğunu göstermesi gerektiğini vurguladı.

ABD'nin kredi notları

Standard&Poor's "AA-"

Moody's "AAA-"

Fitch "AAA"

Dagon ''A''

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1166358&title=abd-tarihinde-bir-ilk-amerikanin-kredi-notu-dusuruldu&haberSayfa=0
#705
YAŞ kararlarından sonra bir emekli valiyle konuşuyorduk. Her zaman pürüzlü çıkan sesi bu defa parlıyordu. "Sevgili Mustafa" dedi, "Cumhuriyet kuruluyor".

Bir an şaşırdım ama gerçekten de neredeyse bir asırlık bir vesayet sürecinin tersine döndüğü günleri yaşamıyor muyduk? Gerçi bunun anayasal ve yasal temelleri henüz ortada yoktu ya, yeni anayasayı biraz da bunun için istemiyor muyuz?

Siyasetin vesayetten kurtulması adına ciddi bir adım daha atılırken, akla ordunun siyasete bulaşmasının ne büyük tahribatlara sebebiyet verdiğini araştırmanın gelmesi kaçınılmaz. Özellikle de İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1908'den 1918'e doğru giderken her geçen yıl biraz daha katmerlenen entrikalarının sonraki dönemin siyasi yapılanması üzerinde olumsuz bir etki bıraktığı muhakkak. Dolayısıyla biz bugün yalnız 27 Mayıs'tan gelen askerî darbe geleneğinden değil, belki yüz yıllık bir askerî vesayetin tahribatından da sıyrılmaya uğraşıyoruz.

Birkaç ay sonra 100. yıldönümü gelip çatacak olan Trablusgarb Savaşı, adeta Osmanlı Devleti'ni öldürecek silahın tetiğini çekmişti. Trablusgarb, oradaki kuvvetlerimizi Yemen'e, Abdülhamid'in vaktiyle depoladığı silahları da Balkanlar'a kaydıran Mahmud Şevket Paşa tarafından bir ikramiye olarak İtalya'ya verilmiş oldu. Daha yaralarını sarmadan, Osmanlı ordusunun zaafını gören Balkan devletleri Avusturya-Macaristan'ın da teşvikiyle bir İttifak oluşturdular ve Karadağ'dan başlayarak sırasıyla savaş ilan ettiler. Makedonya başta olmak üzere Balkanlar'ın (Edirne dahil) elimizden çıkması için 5 ay yeterli olacaktı.

26 Mart 1913 günü teslim olan Edirne'yi 155 gün kahramanca savunan Şükrü Paşa (Kâzım Karabekir de maiyetindedir), savunma sırasında askerin arasına karışmış olan eski İçişleri Bakanı Talat Bey'i görür (sonradan Talat Paşa olacaktır). İsmail Hami Danişmend'in bizzat Şükrü Paşa'nın ağzından aktardığına göre, Talat Bey askere gönüllü yazılarak Edirne'ye gelmiştir.

Maksadını merak ettiniz mi? Şükrü Paşa cevaplandırsın:

"Talat Bey'in maksadı, askerlik yapmak değil, askeri ifsat etmektir. Komutanların oturduğu binaya yerleşmiş olan bu sözde 'er', paşalar gibi yaşamakta ama en önemlisi, aldığım istihbarata göre askeri savaşmamaya teşvik etmekte, özellikle de Anadolu kökenli erlere Rumeli'nin kendi vatanları olmadığından bahsetmektedir."

Bunun üzerine Şükrü Paşa hemen Talat Bey'i çağırır ve kendisine "Bey oğlum!" diyerek yaptığı olumsuz propagandayı bildiğini söyler. Sonra da bir an önce Edirne'yi terk etmesini emreder, aksi halde kendisini idam ettirebileceği tehdidinde bulunur.

Danişmend'in "Kronoloji"de aktardığına bakılırsa Talat gider ama Kızılay müfettişi sıfatıyla Edirne'de bulunan bir başka İttihatçı, Dr. Bahaddin Şakir ifsatlarına devam etmektedir. Onu da şehirden kovan Şükrü Paşa, İttihatçıların o sırada iktidarda bulunan İtilaf hükümeti bir zafer kazanırsa kendilerine iktidar kapısının kapanacağından endişe ettikleri için bunu yaptıkları, iktidara gelebilmek uğruna ordumuzun yenilmesini istedikleri yorumunda bulunur.

Durun, hemen Danişmend'in İttihatçı düşmanlığı yüzünden bunları uydurduğunu söylemeyin. Zira başka tanıklar ve kanıtlar da var elimizde.

Mesela İttihatçıların içinden gelen ve Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucularından Albay Hüsamettin Ertürk'ün hatıraları önemli ipuçları uzatıyor önümüze. Şöyle yazıyor "İki Devrin Perde Arkası" (1964) adını taşıyan hatıratının 81. sayfasında:

"İşin en hazin ve feci tarafı, particilik mücadelesi yalnız mecliste mebuslar arasında cereyan etmiyor. Ordu da bu kötü hastalığa bulaştırılmış bulunuyordu. Meselenin en vahim manzarası, yüksek kumanda heyeti ile genç subaylar arasındaki anlaşmazlık idi. Kumandanlar, askerî erkân yaşını başını almış subaylar padişah ve halifeye sadık kalmak kararında bulunmuş, Hürriyet ve İtilaf partisine mensup kimselerden ibaretti. Genç subayların hepsi İttihatçı idiler. Gayeleri, Hürriyet ve İtilaf partisini devirmek, idareyi ele almak, düşmanlarla savaşarak yeni zaferler ve yeni fetihler meydana getirmekti. Bu iki zümre birbirini dinlemiyor, birinin verdiği emir, diğerleri tarafından kasden tatbik olunmuyordu. Bu meyanda saf Mehmetçikler de zehirleniyordu."

Albay Ertürk, İstanbul'a dönüşünde Zeki Paşa da kendisine en güvendikleri Çatalca mevkiinde subaylarımızın İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye ayrıldığını, bunun korkunç bir bulaşıcı hastalık gibi orduya yayılmış bulunduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bunun adına particilik diyorlar."

Bir komutan öbür parti safındaki meslektaşına burnu sürtülsün diye yardım etmiyor, diğeri de aynısını buna yapıyor. Siyaset yüzünden birlik ve bağlılığını yitirmiş bir ordunun başarılı olması mümkün mü? Nitekim olamıyor ve Bulgarlar soluğu İstanbul'un burnunun dibindeki Çatalca köyünde alıyor. Yaklaşık 1 milyon km² toprak ve 3 milyon insan kaybediyoruz. Eğer Bulgarlar ile Yunanlılar birbirine düşmeselerdi Edirne bile sınırlarımızın dışında kalabilir, Trakya sınırımız Tekirdağ'dan geçiyor olurdu.

Siyaset orduyu ikiye bölüp komutanları birbirine düşman etmiş ve sonuç, Balkan faciası olmuştu. Oysa savaştan önce Avrupa devletleri savaşı kazanacağımızdan o kadar emindiler ki, sonuç ne olursa olsun sınırların değişmeyeceğini ilan ediyorlar, İngilizler 'bari Sofya'ya kadar gidin de daha fazla ilerlemeyin' diye tavsiyede bulunmak ihtiyacını hissediyorlardı. Daha dünkü devletler karşısında uğradığımız bu hezimet, askerin siyasete karışmasının bir devlet için nelere mal olabileceğini gösteren çarpıcı bir misaldir.

Nitekim savaş devam ederken Enver ve Yakup Cemil beyler Babıali Baskını'yla silahlı darbe gerçekleştirerek iktidarın dizginlerini yeniden ellerine geçirecekler, işin garibi, devirdikleri Sadrazam Kâmil Paşa'yı Edirne'yi düşmana vermekle suçladıkları halde, onu bizzat elleriyle imza atarak Bulgarlara teslim etmekte sakınca görmeyeceklerdi. İyi de darbe Edirne'yi vermemek için yapılmamış mıydı?

Ve ihanet. Balkanlar'da son kalelerimizden İşkodra'da Hasan Rıza Paşa kahramanca direniyordu. Hani şu Abdülhamid'i tahttan indirmeye giden heyette bir Esad Toptani vardır ya, onun planladığı bir suikast sonucu Hasan Rıza Paşa şehit edilir ve yerine geçen Esad Toptani Paşa, 23 Nisan 1913'e kadarki göstermelik direnişten sonra İşkodra'yı Karadağlılara teslim eder. Ancak Düvel-i Muazzama bu büyük lokmayı suikastçı Esad Toptani'ye söz vermiştir, şehir Arnavutluk'a verilir. (Su testisi su yolunda kırılacak ve Esad Toptani de öldürülecektir.)

İttihat ve Terakki'nin içinden gelen Ahmet Bedevi Kuran şöyle der: "O sıralarda askerin subayına bağlılığı, subayların maiyetine güveni kırılmış, güvensizlik her iki tarafı manen birbirinden ayırmıştı." Zeki Paşa ise şunu ekliyor: "Yenilgimizin sebebi, komutanların askerlikten gayrı şeylerle meşgul olmalarındandır."

Komutanlarımızın "askerlikten gayrı şeyler"le uğraşmalarının önünü yüz yıldır alamıyoruz gördüğünüz gibi. Umarım bu defa başarırız. Yoksa durum vahim....

m.armagan@zaman.com.tr
http://twitter.com/mustafarmagan
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1166225
#706


Kenya'daki dünyanın en büyük mülteci kampı Dadaab'a sığınan Somalili Mumini İbrahim bir annenin başına gelebilecek en büyük dramı yaşadı

Mumini, ikiz bebeklerinden biri ölünce, diğerine daha fazla yemek yardımı alabilmek için bebeğinin ölümünü yetkililerden gizledi. İbrahim, hayatını kaybeden 7 aylık Osman'ın açlıktan öldüğünü, ikizi Kadida'ya daha fazla yiyecek yardımı alabilmek için Birleşmiş Milletler'in Dünya Gıda Programı yetkililerine bildirmedi.

Olayın ortaya çıkmasının ardından Osman için cenaze töreni düzenlendi. Diğer yandan Somali'den Kenya'ya kaçan ancak mülteci kampında yer bulamayıp tellerin dışında yatan kadınlar tecavüz tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Olaya tanık olan Barwago Mohamud "Dün gece yanımda uyuyan kadını kaçırdılar" dedi. Kadınların can güvenliğini ise ne Somali ne de Kenya polisi sağlıyor.

http://dunya.milliyet.com.tr/bir-bebegi-icin-digerinin-olusuyle-gunlerce-yasadi/dunya/dunyadetay/02.08.2011/1421473/default.htm
#707
BM sözcüsü Martin Nesirky, açıklanması daha önce de ertelenen komisyon raporunun Ağustos sonuna ertelendiğini doğruladı ancak ertelemenin nedeni ve raporun açıklanacağı kesin tarih hakkında bilgi vermedi.

İsrail medyası, 9 kişinin hayatını kaybettiği ''Mavi Marmara'' gemisi saldırısıyla ilgili BM Soruşturma Komisyonu raporunun açıklanmasının bir kez daha ertelendiğini duyurmuştu.

İsrail'deki Yediot Ahronot gazetesinin internet sitesinin, diplomatik kaynaklara dayandırdığı dünkü haberinde, raporun yayımlanmasının 20 Ağustos'a kaldığı belirtilmişti.

Yeni Zelanda'nın eski Başbakanı Geoffrey Palmer başkanlığındaki komisyonun raporunun açıklanması daha önce bir kez ertelenmiş, 7 Temmuz olarak verilen yayımlanma tarihi, İsrail ile Türkiye arasındaki uzlaşmaya varma çabaları doğrultusunda 27 Temmuz olarak belirlenmişti.

AA
http://www.haber7.com/haber/20110725/BM-Mavi-Marmara-raporunu-erteledi.php
#708
İsrail, Türkiye'deki gelişmeden endişeli

İsrailli haber sitelerinden Ynet, İsrailli yetkililere atfen verdiği haberinde, Türk Genelkurmayındaki gelişmeler nedeniyle İsrail'in endişeli olduğunu belirtti.

Haberde, İsrailli yetkililerin, ''Ankara'daki siyasi gelişmeleri derin endişeyle izlediği'' ve özellikle Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'le birlikte, diğer üç kuvvet komutanının görevlerini bırakmasıyla ilgili endişelerini dile getirdikleri kaydedildi.

Habere göre, adı verilmeyen İsrailli bir yetkili, ''Bu hareket Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İslamcıların işine yarıyor. Bu gelişme, Türkiye'de islamcılara karşı son kalenin de düştüğü anlamına geliyor'' ifadelerini kullandı.

İsrailli yetkililer, söz konusu gelişmenin, Mavi Marmara olayıyla ilgili BM'nin Palmer raporu üzerinde bir uzlaşmaya varılması ihtimalini de etkileyeceğini öne sürerken, bir yetkilinin bunun, Türkiye'den özür dilenmesi konusunda hükümeti zorlayan Savunma Bakanı Ehud Barak'ı, özür dilenmesine kesinlikle karşı oldukları bilinen Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile Başbakan Yardımcısı Moşe Ya'alon karşısında da zayıf düşüreceğini iddia etti.

Haberde, Başbakan Erdoğan'ın Türk Silahlı Kuvvetleri'nin birlik ve beraberlik içinde görevlerini sürdürmeye devam edeceğini söyleyerek, Türk hükümetinin oluşan endişeleri gidermeye çalıştığı belirtildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de ''kimsenin olanları bir kriz gibi görmemesi gerektiği ve yaşananların kendi çapında olağanüstü bir durum olsa bile, herşeyin kendi yörüngesine girdiği'' yolundaki sözleri hatırlatıldı.

AA
http://www.haber7.com/haber/20110731/Israil-Turkiyedeki-gelismeden-endiseli.php


Haaretz Gazetesi: İstanbul'da devrim

İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi yazarlarından Zvi Bar'el, Türk Silahlı Kuvvetler üst kademesinin emekliye ayrılma talebini, "İstanbul'da devrim" olarak yorumladı.

İsrailli yazar, komutanların emekliye ayrılmalarının ardından ordunun üst kademesinde yaşanan değişikliğin, ordunun geleneksel üstünlüğünü tersine çevirerek orduyu sivil yönetime tabi kıldığını belirtti.

İLK KEZ HÜKÜMET DEĞİL ORDU GİTTİ

Gazetede bugün yer alan yorumda modern Türkiye tarihinde ilk kez, ordu ve sivil yönetim arasında yaşanan bir anlaşmazlıkta hükümetin değil ordunun gittiği vurgulandı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da kucağına düşen bu fırsata iki eliyle sarıldığı kaydedildi.

Zvi Bar'el, Erdoğan'ın şimdi Mustafa Kemal Atatürk rejiminin temel prensiplerinden birini değiştirerek sivil yönetimi ordunun üzerinde uygulayabileceğini ifade etti.

Yazar, bu prensibin şimdiye kadar orduya Atatürk'ün prensipleriyle uyuşmayan hükümetleri yerinden etme ve anayasayı koruma görevi verdiğini kaydetti.

İsrailli yazar, ardından komutanların emeklilik kararı almasının arkasındaki olayın ordudaki terfiler olduğunu hatırlatarak, Başbakan'ın hakkında soruşturma devam eden askerlerin terfi edilmesini kabul etmediğini vurguladı.

CİHAN
http://www.haber7.com/haber/20110731/Haaretz-Gazetesi-Istanbulda-devrim.php


GENERALLERİN İSTİFASI YABANCI BASINDA

Türk ordusunda Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit'in istifası yabancı basında yankılandı.

The New York Times gazetesi, Türk ordusundaki dört generalin istifasının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı sivil kontrole bağlı bir orduyu yeniden şekillendirmek için güvenli, avantajlı ve önemli bir konuma ulaştırdığına dikkat çekti.

Wall Street Journal, komutanların önümüzdeki ay emekli olmak için talepte bulunduklarını ve bunun istifa kararlarını büyük oranda sembolik yaptığı görüşüne yer verdi.

Financial Times ise,Cumhurbaşkanı Abdullah Gü'ün ülkenin en önemli 4 ordu komutanının istifasıyla Türkiye'nin bir krizle karşı karşıya kaldığını reddettiğini yazdı. Washington Post ise, bu çarpıcı hareketin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın egemenliği altında olan sivil hükümet lehine ordunun gücünü aşındırmanın sadece bir adımı daha olduğuna dikkat çekti.

The New York Times, Türkiye'deki generallerin istifasını değerlendirdiği geniş haberinde, 50 yıl önce Türk ordusuyla kavga eden popülist bir başbakanın sonunun darağacında bittiğini ve üç seçim zaferinin mandasının biraz avuttuğunu belirterek, "Bu defa rekabet Türkiye'nin ordusunun komutanlarının eş zamanlı bir şekilde istifasıyla doruk noktaya ulaştı, ordunun liderleri baskıdan ve güçsüzlükten şikayet ediyor" ifadelerine yer verdi.

Gazete, istifaların Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı sivil kontrole bağlı bir orduyu yeniden şekillendirmek için güvenli, avantajlı ve önemli bir konuma ulaştırdığına dikkat çekerek, Erdoğan'ın Haziran seçimlerinde tutucu ve popülist partisinin belirleyici zaferiyle cesaretlendirilmiş bir dış politika ve anayasal değişikliğinin peşinde olduğu değerlendirmesini yaptı.

Haberde, ordu ve sivil liderlerin arasındaki tartışmanın en önemli nedeninin, ordu komutanlarının tutuklanması ve yoğun kapsamlı baskı olduğu vurgulanarak, komutanların ve diğerlerinin Erdoğan'ın hükümetini devirmek için komployla suçlandığına dikkat çekildi.

-"İSTİFA KARARLARI SEMBOLİK"-

ABD'nin çok satan gazetesi Wall Street Journal ise, ülkenin en büyük ordu yetkililerinin üçünün, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri, başının erken emekliliklerini istediklerini belirterek, komutanların önümüzdeki ay emekli olmak için talepte bulunduklarını ve bunun istifa kararlarını büyük oranda sembolik yaptığını ifade etti.

Güvenlik analistlerinin Türk ordusunu NATO'da ABD'den sonra gelen ikinci büyük ordu olarak gördüğüne dikkat çekilen haberde ayrıca, ordunun bu ay PKK tarafından öldürülen 13 asker nedeniyle medyada şiddetli bir şekilde eleştirildiği belirtildi.

-"TÜRKİYE GENERALLERİN İSTİFASININ ÖNEMİNİ AZALTIYOR"

İngiliz gazete Financial Times ise, "Türkiye generallerin istifasının önemini azaltıyor" başlıklı haberinde, "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ülkenin en önemli 4 ordu komutanının istifasıyla Türkiye'nin bir krizle karşı karşıya kaldığını reddetti. Ancak, bunun "sıra dışı" bir durum yarattığını kabul etti" ifadelerine yer verdi.

-"BU ORDUNUN GÜCÜNÜ AŞINDIRMANIN BİR ADIMI DAHA"-

Washington Post gazetesi ise, "Türkiye Cumartesi günü yeni bir çağa uyandı" başlıklı haberinde, bu çarpıcı hareketin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın egemenliği altında olan sivil hükümet lehine "ordunun gücünü aşındırmanın sadece bir adımı daha olduğu"na dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün krizi önemsiz gördüğüne dikkat çeken gazete, komutanların zaten bir ay içinde emekli olacağına da dikkat çekti.

ANKA
http://www.haber7.com/haber/20110731/Dis-basinda-istifalar-Erdoganin-egemenligi.php
#709
Kurulduğu günden bugüne İslam coğrafyasının mağduriyet içerisindeki birçok bölgesine yardım götüren Yardımeli Derneği, şimdi de Somali'ye, sizlerin yardım ellerini uzatıyor. Müslüman kardeşlerimizin yaşadığı Somali'de, çocuklar açlıktan ölüyor, anneler, babalar, yaşlılar, kadınlar, hastalar çaresizlik içerisinde kıvranıyor. Bu sebeple Yardımeli Derneği, "Somali'de çocuklar açlıktan ölmesin" kampanyası başlattı. Gerekli çalışmaları yapmak üzere, Yardımeli genel koor. Osman İlhan, şu an, doğu afrikadaki açlık bölgesinde bulunuyor.  Eğer "Somali'de çocuklar  açlıktan ölmesin" diyorsanız,  kampanyaya sizler de destek olabilirsiniz. Yardımeli Derneği'nin banka hesaplarına hemen havale/EFT yaparak siz de yardım ellerinizi açlıkla pençeleşen çocuklara uzatabilirsiniz.

-          Somali'de, açlıktan ölmek üzere olan, derisi kemiklerine yapışmış, adeta canlı iskelet görünümündeki çocuklara,  bir insan olarak, bir Müslüman olarak, yardım ellerinizi  uzatın.

-          Somali'de bir anne, safa ile merve arasında koşan Hacer kadar çaresiz, feryad ediyor: Nerede islam alemi? Nerede BM? Nerede insanlık vicdanı? Siz, hiçbir tarafa bakmadan "ben buradayım" diyebiliyor musunuz?

-          "Müminler ancak kardeştir, kardeşlik sınır tanımaz" diyorsanız, açlıktan ölen çocuklara yardım ellerinizi uzatın.

-          Önceki yıl Gazze, geçen yıl  Pakistan, bu yıl Somali? Bu imtihanı da başarabilecek misiniz? açlıktan ölen çocuklara yardım ellerinizi uzatın.

-          Hani Şarktakinin ayağına diken batsa, garptaki bu acıyı duyacaktı? Somali'deki insanlık dramını kalbinizin iman derinliğinde hissetmelisiniz.

-          Somalide  açlık çeken çocuğu iftar sofranıza misafir eder misiniz?  Sofranızdan bir yemek çeşidini azaltarak bunu yapabilirsiniz. açlıktan ölen çocuklara yardım ellerinizi uzatın.

-          Somalide açlıktan ölen çocuğun vebali, tüm insanlığın omuzlarındadır.  Lütfen, 5 saniye düşünür müsünüz?


Somali'de açlık ve susuzluk büyüyor

Somali'de insani durumun giderek kötüleştiği, bazı bölgelerdeki birçok ailenin yiyecek ve su sıkıntısının hayati tehlike yaratacak boyutlara vardığı bildirildi. Afrika'nın en fakir ülkelerinden Somali açlık ve kuraklıkla pençeleşiyor. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Komisyonu Dairesi (OCHA) ülkenin özellikle iki bölgesinde açlığın ciddi boyutta olduğunu açıkladı.

Açlık ve çatışmalar nedeniyle perişan olan 11 milyon kişinin acilen gıda, su, barınak ve tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğu belirtildi. On binlerce kişinin de bölgeyi terk ederek komşu ülkelerdeki mülteci kamplarına sığındığı kaydedildi.

Bunlardan en büyüğü olan Somali-Kenya sınırındaki Dadaab kampında sayı giderek artıyor. Buraya her hafta 10 bin yeni mültecinin geliyor. Diğer kamplara sığınanlarda aynı şekilde hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Dadaad kampındaki bir kadın şöyle feryat ediyor: "İhtiyaç duyduğumuz yardımlar gelmediği için perişan durumdayız. Birleşmiş Milletler ve Müslüman ülkeler nerede? Lütfen bize yardım edin. Açlıktan ölüyoruz."

Yetkililerse yıl sonuna kadar ihtiyaç duyulan yardım miktarının 500 milyon Dolar'a kadar çıkabileceğine dikkat çekiyor. Afrika boynuzu son 60 yılın en kurak dönemini yaşıyor. Uluslararası kuruluşlar özellikle 500 bin kadar çocuğun hayati tehlike altında olduğunu vurguluyor.

Somali Özet Bilgi

Somali, 1991'den beri iç savaşın pençesinde çırpınıyor.

BM yardım örgütlerine göre, son altı ay içinde durumun daha da kötüleştiği Somali'de 5 çocuktan biri beslenemiyor.

BM yetkilileri, yaklaşık 1,5 milyon kişinin de şiddet olayları yüzünden evini barkını terk edip mülteci derekesine düşmesiyle beslenme sorununun boyutlarının genişlediğine işaret ediyor. Son 6 ay içinde mültecilerin sayısı yüzde 40 artmış bulunuyor.

Çatışmaların, gıda sorununun baş gösterdiği bölgelerde yayılması, sorunun daha da büyümesine yol açıyor. Yardıma muhtaç insanlara yardım eli uzatılmasının gittikçe zorlaştığı kaydedildi.

Açlıktan muzdarip nüfusun yaklaşık yüzde 75'i, ülke içindeki şiddetli çatışmaların cereyan ettiği güney ve orta kesimlerde yaşıyor.

Mudug, Galgadud ve Bakool bölgeleri, insanlık dramının en fazla hissedildiği bölgeler olarak biliniyor.

Birleşmiş Milletler, son 50 yılın en ağır kuraklığına maruz kalan Somali'nin bazı bölgelerinde açlık salgını yaşandığını ilan etmeye hazırlanıyor.

Örgüt, yardım çabalarına karşın ülkedeki insani durumun hızla kötüleştiğini açıkladı.

Bölgede son olarak 19 yıl önce kıtlık ilan edilmişti.

Afrika'nın doğusundaki kuraklık en az 10 milyon kişiyi etkilemiş durumda.

Çaresiz durumdaki onbinlerce Somalili, komşu ülkeler Kenya ve Etyopya'ya kaçmaya çalışıyor.

Somali'de son olarak 1992'de yine açlık salgını ilan edilmişti.

1992 yılındaki iç savaşta yaşanan açlık salgınında 200 bin kişi ölmüştü ancak bu sefer çok daha fazla ölüm söz konusu olabilir.

http://yardimeli.org.tr/Detay-Icerik=1842322121987&Somali-de-Cocuklar-Acliktan-Olmesin!!.aspx
#710


Birleşmiş Milletler'in son 50 yılın en ağır kuraklığını yaşadığını belirterek, kıtlık alarmı verdiği Somali'de yüzde 30'u çocuk olmak üzere 3 milyondan fazla insanın içinde bulunduğu ciddi açlık felaketi ölümlere neden olmaya başladı.

Türkiye, Afrika'nın en fakir ülkelerinden Somali'de yaşanan açlık ve kıtlığa duyarsız kalmadı ve harekete geçti.

İnsani Yardım Vakfı İHH, Kimse Yok Mu Derneği ve Deniz Feneri Derneği ile birlikte bir çok yardım kuruluşunun yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı da Somali için bağış kampanyası başlattı.

40 milyonun üzerinden insanın açlık tehlikesi altında olduğu ve her gün yüzlercesinin de açlık ve susuzluktan hayatını kaybettiği Somali için en etkin yardım türü ise cep telefonlarından SMS karşılığında yapılanı. Yardım Kurululuşları ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kontrolünde olan telefon numaralarına gönderilen her bir SMS 5 TL yardım yerine geçiyor.

5 TL BAĞIŞ YAPMANIN YOLU

İHH
TURKCELL, VODAFONE VE AVEA tüm hatlardan "SOMALI" yazıp 3072'ye SMS göndererek 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.
www.ihh.org.tr

Kimse Yok Mu Derneği
TURKCELL, VODAFONE VE AVEA tüm hatlardan "ACLIK" yazıp 5777`ye SMS göndererek, 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.
www.kimseyokmu.org.tr

Deniz Feneri Derneği
TURKCELL, VODAFONE VE AVEA'nın tüm faturalı ve kontörlü hatlarından 5560'a boş SMS göndererek 5 TL bağışlayabilirsiniz.
www.denizfeneri.org.tr

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1 Ağustos'tan itibaren başlayacak olan uygulama ile bütün operatörlerden "AFRIKA" yazıp 5601'e gönderilecek olan SMS'ler 5 TL karşılığında olacak, 3 SMS gönderildiğinde bir fitre bir iftar parası verilmiş olacak.
www.diyanet.gov.tr

AFRİKA'DA NELER OLUYOR?

Doğu Afrika'yı kasıp kavuran kuraklık Somali başta olmak üzere Kenya, Etiyopya, Cibuti ve Uganda'da büyük bir insani felakete dönüşmüş durumda.

Kuraklık nedeni ile Afrikalı insanların bulundukları yerlerden göç etmek zorunda kaldıkları ve Kenya yakınlarında bulunana Dadaab Kampına sığınmış Somalili mültecilerin sayısının 400.000'e yükseldiği belirtiliyor.

Tek umutları mülteci kamplarında verilecek olan yemek ve su sayesinde hayatta kalabilmek olan mülteciler zor günler geçiriyor. BM raporuna göre yolculuklar esnasında iki milyon çocuk yetersiz besleniyor ve hayatta kalabilmeleri için çok acil yardıma ihtiyaç duyuyorlar.

http://www.haber7.com/haber/20110729/Insanlik-icin-5-TLniz-var-mi.php
#711


Avrupa'daki krizin Türkiye'yi etkileyip etkilemeyeceği tartışması sürerken, Başbakan Erdoğan "Sağlam zemine basıyoruz. Kriz bu defa teğet bile geçeceğe benzemiyor" dedi.

Dün Azerbaycan'a hareketinden önce Ankara Esenboğa Havalimanı'nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa'yı etkisi altına alan ekonomik krizin Türkiye'yi etkileyip etkilemeyeceği tartışmalarına son noktayı koydu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, krizin Türkiye'yi etkilemeyeceğini belirterek, "Biz bunların hepsine hazırlıklıyız. Daha önce teğet geçecek demiştik. Bu defa teğet geçeceğe de benzemiyor" dedi. Türkiye'nin, Avrupa'da meydana gelebilecek krize karşı hazırlıklı olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Daha önce 'teğet geçecek' dedim. Bu defa pek teğet geçeceğe de benzemiyor. Daha iyiyiz, daha güçlüyüz. Hiç endişeniz olmasın" dedi. Başbakan Erdoğan, "Ekonomi ile ilgili herkese israf ekonomisinden kaçınmaları" tavsiyesinde bulundu.

İSRAF TEHDİT EDER
"Bir şeyi ayırt etmemiz lazım, verim ekonomisini mi, israfı mı savunacağız?" diyerek "Eğer verim safında yer alırsak hiç endişeniz olmasın. İsraf, her zaman için herkesi tehdit eder. Aileleri de, iş adamlarını da, aynı şekilde devleti de. Bugün eğer güçlüysek, bilesiniz ki kamu harcamalarında yaptığımız tasarruflardandır. Öncekiler gibi buna devam etmiş olsaydık, bugün bu noktada olmazdık" değerlendirmesinde bulundu.

http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/07/28/teget-bile-gecmez


Başbakan'a iş dünyasından tam destek

Başbakan'ın 'Teğet bile geçmez' açıklamasına iş dünyasından tam destek geldi. Türkiye ekonomisinin eskisine göre çok daha iyi durumda olduğunu söyleyen patronlar 'Kriz yok. Tek sorun cari açık ama ona da çözüm bulabiliriz' diyor

Haftalardır Türkiye'nin gündemi meşgul eden 'kriz kapıda' uyarılarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'İkinci Teğet' açıklamasıyla son noktayı koydu. Türkiye'nin patronları da bu açıklamaya destek verdi...

'Kriz sözü bile moral bozuyor' diyen iş dünyasına göre Türkiye, cari açığa çözüm bulması halinde geleceğin parlak ülkelerinden biri olacak. Türkiye'de kriz tedirginliği yok diyen iş dünyasının temsilcilerine göre en büyük risk cari açık...

Cari açığı çözecek en önemli konu ise Türkiye'nin üretime dayalı olarak büyümesi. Avrupa ve özellikle de ABD'de yaşanacak bir olumsuzluğun tüm dünyayı etkileyeceği düşünülüyor. ,

Ortak görüş ise şu: AB şimdilik kontrol altında... Ancak ABD'de borçlanma konusunda bir çılgınlık yaşanmazsa kriz yakınımızdan bile geçmez...

Açıklamalar piyasalarda psikolojiyi bozmuştu

- Tuncay Özilhan-Anadolu Endüstri Holding İcra Başkanı: Kimse Türkiye'de kriz var demiyor ancak önlem alınmazsa bir kriz oluşabilir uyarısı yapıyor. Son dönemdeki bazı açıklamalar piyasaların psikolojisini bozdu.

Biz de şirket olarak bu dönemde oturup bütçelerimizi kontrol ettik, açık pozisyonumuz olup olmadığına baktım. Kurla ilgili neler yapabileceğimizi konuştuk ve çeşitli önlemler aldı. Hükümetin ekonomiyi soğutmak için aldığı önlemler var ve oldukça yerinde.

Önlemlerin ardından iç talebin de biraz düşeceğini öngörüyoruz. Eylül ayında piyasalar önünü daha net olarak görmeye başlayacak. Ancak Türkiye'nin güçlü bir ekonomik yapısı olduğunu da söylemeliyiz.

Ekonomi eskisinden çok daha iyi durumda

- Ahmet Zorlu - Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı: Bu kriz laflarına gülüp geçiyorum. Bu sözlerle sanıyorum birileri durup dururken kriz çıkarmaya çalışıyor. Türkiye 2008 yılında dünya krize girdiğinde daha kırılgan bir ekonomiye sahipken bile çok az etkilendik, şu anda çok daha iyi durumdayız.

Tek sorunumuz cari açık onunla da ilgili önlemler alındı, ikinci çeyrekte etkisini göreceğiz. Türkiye'yi Yunanistan'la, İtalya ile kıyaslıyorlar onların borçları gayri safi hasılalarının yüzde 120'sine ulaşmış, biz de yüzde 40 sorun var deniyor. Kimse çığırtkanlık yapmasın, bu çığırtkanlara da inanmasın. Önlemlerimizi alıp yolumuza devam edelim.

Başbakan'ın yaptığı açıklamalar çok olumlu

- Hikmet Tanrıverdi- İTKİB Başkanı: Şu anda bir kriz tehlikesi görmüyorum, bizi krize sürükleyecek bir cari açık büyüklüğü de yok. Ancak bu sorunu spekülatörler Türkiye'ye karşı daha çok kullanır hale geldi.

Bu dönemde yöneticilerin daha sağduyulu açıklamalar yapmalı, Başbakan'ın bugün (dün) yaptığı açıklamalar son derece yerinde. Piyasayı ne gevşek bırakacak ne de çok sıkacak tavır ve söylemler içinde olunmamalı.

Ciddi bir kriz geliyor diyemeyiz

- Aynur Bektaş-Hey Tekstil Başkanı: Avrupa en büyük ihracat pazarlarımızdan biri, buradaki sorunun İtalya gibi başka ülkelere sıçraması riski de var. Bu başlıklar Türkiye'nin tamamını olumsuz etkilemez ancak sektörler sıkıntılar yaratır.

Hem iç pazar daralır hem de ihracat düşerse bu kez sorunun derecesi artar. Bunlar dikkatli olmamız ve çözüm bulmamız gereken konular, onun dışında geçmiş yıllardaki gibi ciddi bir kriz geliyor diyemeyiz.

Her bulut yağmur bırakacak diye bir kural yok

- Abdulkadir Konukoğlu-Sanko Holding Başkanı: Avrupa'ya baktığımızda bazı ülkelerde sorun var gibi görünüyor ancak ben Türkiye'nin içinde krize neden olacak bir durum görmüyorum. Yurtdışından gelecek olan bazı bulutlar olabilir ancak her bulut da yağmur bırakmaz.

Biz önlemlerimizi alalım yanımızda şemsiyemiz olsun ancak yağacak demek de yanlış. Ben kriz kelimesini bile kullanmak istemiyorum. Sorun yaşayan bazı şirketler olabilir bu da işin doğasında var.

ÖZEL TEŞVİK ŞART

- Mehmet Aslan-Gaziantep Ticaret Odası Başkanı: Türkiye ciddi bir cari açık yaşıyor ve bunu görmemezlikten gelemez. Alınan önlemler bu sorunu çözmeye dönük adımlar. Türkiye'nin odaklanacağı iki temel konu var: İthal ikame ve doğrudan yabancı yatırım.

Hükümet bu sorunu çözecek adımlar atmalı. Teşvik edici uygulamalara başlanmalı. Bunları Türkiye'nin olası bir krizden etkilenmemesi için öneriler olarak görmek gerekiyor.

DÜZELTME HAREKETİ BAŞLADI

- Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Bizden kaynaklanacak bir kriz beklemiyorum ancak bir düzeltme hareketi kaçınılmaz görünüyor ama zaten o başladı. Piyasalar ancak rakamları gördükçe ikna olur. ABD'de ne olacağını kimse öngöremiyor; anlaşmak dışında başka bir çare yok.

Sonuçta bir uzlaşma olacak, bu kadar çılgın olamazlar... Avrupa ise şimdilik kontrol altında en azında ekim ayına kadar sorun çıkmayacağını düşünüyoruz. Bu durum Türkiye'nin ihracatını olumsuz etkileyebilir, ihracatı ithalattan hızlı büyütmemiz gerekiyor. Rusya ve Çin'e ciddi açık veriyoruz bunu nasıl kapatacağımızın yollarını bulmalıyız. Zaten 2012 de farklı bir senaryo olacak.

HAZIRLIKLI BİR TÜRKİYE VAR

- Nazmi Durbakayım-Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı: Kriz beklemiyoruz, bunun sebebi de çok hazırlıklı bir Türkiye'nin olması. Dünyada bir istikrarsızlık var ama aksine Türkiye'de bir istikrar söz konusu. İster istemez bir durgunluk dönemi yaşanacak. Ramazan'dan sonra bütün piyasalar artar. Doların da bir miktar artması ihracatçı açısından ve ithalatın önünün kesilmesi açısından iyi. Sıkıntılı bir dönem olmaz.

Kara delikleri kapatalım

- Tanıl Küçük-İstanbul Sanayi Odası Bşk: Türkiye eskiye göre daha güçlü ancak yüksek cari açık başta olmak üzere çözümü ertelenen yapısal sorunlardan kaynaklanan tedirginlikler yaşanıyor. Yüksek dış ticaret açığı ve cari açık başta olmak üzere ekonomimizdeki kara delikleri kalıcı şekilde çözmeye yönelik adımları atmamız gerekiyor.

Piyasa güveni muhafaza edilmeli

- Ümit Boyner-TÜSİAD Başkanı: Şu anda Türkiye bir kriz yaşamıyor, bunu çok net söylemek lazım. Kaldı ki dünyanın ve özellikle Avrupa'nın ve ABD'nin bu kadar yoğun bir kriz yaşadığı bir dönemde Türkiye kamu maliyesinde sağladığı yetkinlikte ve geldiği noktada...

Tabii ki dışarıdaki her ülke gibi çalkantılardan etkilenebilir ama bence burada önemli olan gündemi ve beklenti yönetimini doğru yapmak. O da iş dünyasının, üreticinin, tüketicinin güvenini sarsmayacak şekilde yapmakla olur. Bence önemli olan piyasadaki güveni muhafaza etmektir. Yoksa bizim kısa dönemde kriz beklentimiz yok.

OVP bir an önce açıklansın

- Rifat Hisarcıkloğlu-TOBB Başkanı: Cari açık kurdaki hareketi kaçınılmaz hale getirdi ve bu durum özel sektörün döviz cinsi borcunu artıracak ve karlılığı olumsuz etkileyecek. Türkiye'nin ilk çeyrekteki rekor büyümesinin kaynağının özel sektör olduğunu görüyoruz.

Şu anda kurda yaşanan artış ihracattaki yitirilen pazarları geri almayı sağlamak şeklinde pozitif etkisi olacaktır. Ancak en önemlisi Orta Vadeli Plan'ın öngörülebilir olması. İş dünyası enflasyon, kur ve büyüme beklentilerini görerek planlarını buna göre yapacaklar, bu nedenle önemli.

http://www.haber7.com/haber/20110729/Basbakana-is-dunyasindan-tam-destek.php
#712
Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na Sarıyer Adliyesi'nin taşınma takvimi açıklandı.

Programa göre, 25-31 Temmuz tarihleri arasında Sarıyer Adliyesi taşınacak.

Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığından verilen bilgiye göre, İstanbul Adalet Sarayı'na taşınacak adliyenin taşınma takvimi için lütfen tıklayınız.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=6008
#713
Ahmet Yukuş'un haberi

Askeri Yargıtay, Elazığ'da 2 yıl önce uyuyan nöbetçiyi cezalandırmak için eline pimi çekilmiş bomba veren ve askerin bombayı elinden düşürmesiyle 4 erin şehit olmasına neden olan Teğmen Mehmet Tümer'in 9 yıl 2 aylık hapis cezasını onadı. Karakoçan'daki Koçyiğitler Piyade Taburu'nda görevli Teğmen Tümer toplam 6 yıl 14 gün hapis yatacak.

Karardan memnun olmayan ve teğmenin suçu taksirle değil, kasıtla işlediğini savunan şehit yakınları davayı AİHM'ye taşımaya hazırlanıyor. Cezayı az buldukları için Askeri Yargıtay'a başvurduklarını belirten Avukat Özgür Murat Büyük, "Askeri Yargıtay'ın mahkemenin kararını bozacağını düşünüyorduk. Beklentimiz boşa çıktı. Verilen karara saygılı olmak durumundayız" açıklaması yaptı.

Şehit Onbaşı İbrahim Öztürk'ün babası Hacı Öztürk ise kararın kendileri için hayal kırıklığı olduğunu söyledi, "Bize göre çocuklarımız göz göre göre şehit edildi. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuracağız. Her asker için 1.5 yıl hapis yatacak" diye tepki gösterdi.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/650709-asker-basina-1-5-yil
#714
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan: Kriz kelimesini çöpe attık; korkuya gerek yok

ERCAN BAYSAL - ANKARA   -   22.07.2011

Avrupa'daki krizin Türkiye'yi etkileyeceğine yönelik değerlendirmelerin ardından piyasalara rahatlatıcı açıklama Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'dan geldi.

Kriz kelimesinin çöpe atıldığını vurgulayan Çağlayan, Türkiye ekonomisinin temellerinin sağlam olduğuna dikkat çekti. Hiçbir şey yok gibi de davranılamayacağını ifade eden Çağlayan, "Avrupa'daki kriz Türkiye'yi ancak etkileyebileceği kadar etkiler. Çok sıkıntıya yol açmaz. Korkuya gerek yok." dedi. Çağlayan, Türkiye'nin kamu ve bütçe dengesi açısından '41 kere maşallah' denilebilecek bir noktada olduğunu söyledi. Bakan Çağlayan, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin "Krizin kapıda olduğu ve eldeki paranın harcanmamasına" yönelik değerlendirmesine ilişkin adres olarak vatandaşı gösterdi. "Harcayın ya da harcamayın demiyorum." diyen Çağlayan, vatandaşın istediği gibi hareket edebileceğini kaydetti.

Fitch, yine Fitch'liğini yaptı

Çağlayan, gündemdeki konuları ekonomi muhabirleri ile yaptığı sohbet toplantısında değerlendirdi. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in Türkiye ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğü ve not artışının cari açık kaynaklı olarak belirsiz olduğu yönündeki açıklamanın hatırlatılması üzerine "Fich yine Fitch'liğini yapmış." değerlendirmesinde bulundu. Kredi derecelendirme kuruluşlarının itibar kaybettiklerini aktaran Çağlayan, buna örnek olarak 2008'de kriz yaşayan İrlanda'ya en yüksek notların verilmesini gösterdi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1160808&title=kriz-kelimesini-cope-attik-korkuya-gerek-yok


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan kriz uyarısı yapmıştı

Bülent Gedikli, 19.07.2011 tarihinde katıldığı TV8'in canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtlamış ve dünya ekonomisinin iyiye gitmediğini ifade ederken, kendilerinin hiçbir şeyi "tozpembe" göstermediklerini belirmişti.

Gedikli, "Kötü haberi veriyorum; dünya ekonomisinde kara bulutlar gözükmeye başladı. Dünya daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bunlar da oluyor. Muhtemelen dünya ekonomisinde bir kriz olacak. Türkiye'ye olumsuz etkileri olacaktır. O yüzden tedbirli olun. Ne varsa onu tutun. Fazla harcamayın.

Dünyada kriz olacak, Türkiye'de bundan olumsuz etkilenebilir. Gelişigüzel harcamamak lazım. Biz toz pembe bir tablo çizmiyoruz, gerçekleri konuşuyoruz" diye konuştu.

Gedikli, 'bütçe fazlalığı terörü kışkırtmış mıdır?' sorusuna da cevap verirken, "Bu durumun Türkiye'nin başarıları ile Türkiye'nin dünyada itibar sahibi olması ile ilgisi vardır.

Birileri de bunu istemiyor demek ki. Suyu bulandırmaya çalışıyorlar. Türkiye bölünüyor diye korku yaratıyorlar, ardından kaos ve ekonomik kriz çıkarmak istiyorlar.

Geçmişte bu döngü olmuştur. Tam istedikleri Türkiye manzarası ortaya çıkmış oluyor o zaman. Dışarıdaki gelişmeleri gözleyemeyen, enerjisini içerde tüketen bir ülke çıkıyor ortaya" diye konuşmuştu.


Bu açıklamayı müteakip Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, ''Umuyoruz ki Avrupa'da doğru kararlar alınır. Umuyoruz ki ABD'de bu borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılır. Bunlar çözülürse sorun yok, ama sorunlar çözülemediği takdirde de olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir'' demişti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick ile makamında görüştü. Görüşmenin ardından Babacan ve Zoellick ortak bir basın toplantısı düzenlemiş ve bu toplantıda özetle şu ifadeleri kullanmıştı:

Başbakan Yardımcısı Babacan,Dünya Bankası Başkanı Zoellick'in dün akşam Ankara'ya geldiğini hatırlatırken, bugün İstanbul'a geçeceğini, yarın Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşmeleri olacağını, ayrıca Türk özel sektörü ile buluşacağını söyledi.

Dünya Bankasının özel sektöre kredi vermek için kurulmuş Uluslararası Finans Şirketi (IFC) adında bir yan kuruluşu olduğunu belirten Babacan, IFC'nin Washington dışındaki ilk şubesini İstanbul'da açtığını ve yaklaşık 160 kişinin burada çalıştığını kaydetti.

Babacan, Dünya Bankası'nın, IFC'nin sadece Türkiye'de değil, tüm bölgedeki özel sektör projelerinin finansmanını İstanbul'dan yürüttüğünü belirterek, Dünya Bankası Başkanı Zoellick'in bu ofisi de ziyaret edeceğini ifade etti.

Babacan, oldukça kapsamlı bir program için Zoellick'i Türkiye'de ağırlamaktan mutluluk duyduklarını dile getirdi.

Dünya Bankasının kalkınmakta olan ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerin desteklemek amacıyla faaliyet gösteren çok uluslu bir kuruluş olduğunu hatırlatan Babacan, Dünya Bankası ile Türkiye'nin ilişkilerinin de çok eski bir tarihe dayandığını söyledi.

Kendilerinin 2008-2011 yıllarını kapsayan ülke işbirliği stratejisini, oldukça kapsamlı bir programı başarılı ile tamamladıklarını belirten Babacan, hem yapısal reformlarla ilgili hem de münferit projelerle ilgili pek çok konuyu bu dönemde Dünya Bankası ile başarı ile tamamladıklarını kaydetti.

TÜRKİYE'NİN BAŞARISI ''PARMAKLA GÖSTERİLİR'' HALE GELDİ
Türkiye'nin geçen yılki ekonomik performansının, son 2008-2009 krizinden hızlı bir şekilde çıkışının tüm dünyada örnek gösterilen, ''parmakla gösterilen'' başarı haline geldiğini belirten Babacan, burada özel sektörün rolünün de son derece önemli olduğunu, devletin para harcamasıyla, mali bazı tedbirleriyle elde edilen büyümeden öte özel sektörün yatırımıyla, özel sektörün aktivitesi ile elde edilmiş bir büyüme olduğunu vurguladı.

Yüksek büyüme oranının bu senenin ilk çeyreğinde de devam ettiğine işaret eden Babacan, şunları söyledi:

''Dünya Bankası Türk özel sektörünü de desteklediği için bundan sonraki dönemde özel sektörle yapacağı işbirliği de son derece önemli olacak. Şu an itibariyle Dünya Bankası ile yürüttüğümüz 21 ayrı proje söz konusu. 2012-2015 mali yıllarını kapsayan yeni bir ülke işbirliği stratejisi üzerinde de çalışıyoruz.

Bu yeni ülke işbirliği stratejisi, hem yeni orta vadeli programımızla uyumlu olacak, hem de daha önce yayımlamış olduğumuz hükümet programımız, seçim beyannamemiz, kalkınma planlarımızla uyumlu olacak. Türkiye'yi 2023 hedeflerine ulaştırabilmek için bu dönemde bu ustalık dönemimizde gerçekten eğitimden, yargıya kadar ekonomik pek çok alanı kapsayan önemli reformlara ihtiyacımız var. Türkiye dünyanın 16'ıncı büyük ekonomisi ancak ilk 10 büyük ekonomi içerisine girmeyi hedeflemiş bir ülkeyiz. Bütün bu yapacağımız reformlarda ve somut projelerde Dünya Bankasının desteği bizim için önemli olacaktır.''

''OLUMSUZ SENARYOLARA DA HAZIR OLMAMIZ LAZIM''
Bu arada bir gazetecinin bugünkü görüşmede Avrupa'daki kriz, küresel ekonomik krize ilişkin yapılabilecek ya da düşünülen bir formül olup olmadığının sorulması üzerine Babacan, bugünkü görüşmede ağırlık olarak Dünya Bankası ile önümüzdeki dönemde üzerinde çalışacakları konuları ve 3'üncü ülkelerde beraberce neler yapılabileceğinin konuşulduğunu söyledi.

Babacan, önümüzdeki dönemde ekonomik programı, Orta Vadeli Programı hazırlarken, dünyada ve Avrupa'daki konjonktürün de dikkate alınması gerektiği üzerinde durduklarını ifade etti.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin ''krizin kapıda olduğu ve eldeki paranın harcanmamasına'' yönelik bazı değerlendirmelerine nasıl baktığının sorulması üzerine de Babacan, ''Önemli olan şudur umuyoruz ki Avrupa'da doğru kararlar alınır. Umuyoruz ki ABD'de bu borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılır. Bunlar eğer çözülürse sorun yok, ama problemler olduğu halde, sorunlar çözülemediği takdirde de olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir'' diye konuştu.

IMF'NİN BÜYÜME TAHMİNLERİ
IMF tahminlerinde 2011 için yüzde 8,7, 2012 için de yüzde 2,5'luk bir büyümenin öngörüldüğünün hatırlatılması üzerine Babacan, şunları kaydetti:

''Ben tahminlerde herhangi bir küçülme gördüğümü hatırlamıyorum büyüme hızı devam ediyor. Yalnız bu yıl çok hızlı bir büyüme, gelecek sene de daha makul daha düşük bir büyüme gibi bir tahminde bulunmuşlar.

Fakat o çalışmalar yapılırken, bizim ekibimizle beraberce çalışılmış, beraberce oluşturulmuş bir çalışma değil o. Bu IMF teknik heyetinin kendi yaptığı bir çalışma. Biliyorsunuz Eylül ayında program sonrası izleme çalışmaları çerçevesinde IMF heyeti tekrar Türkiye'ye gelecek. Türkiye'de bir çalışma yapılacak. Bu çalışma sırasında eminim ki bu projeksiyonlar beraberce gözden geçirilecektir, tahminler aynı zemine mümkün olduğunca en yakın zemine çekilecektir. Bizim kendi tahminlerimiz biraz daha farklı o tahminlerden. Bu IMF teknik heyetinin kendi tahminidir.'' şeklinde konuşmuştu.


Fitch'in çelişkili açıklamaları piyasaları dalgalandırdı

ZAMAN EKONOMİ SERVİSİ   -   22.07.2011

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in Türkiye'ye yönelik açıklamaları ve hafta içinde ekonomi yönetiminin kriz uyarıları piyasalarda deprem etkisi yaptı. 59 bin 434 puana kadar gerileyen Borsa, Fitch'in ikinci açıklaması sonrası günü 60 bin 882 puandan kapattı. Euro, 2,4015 liraya kadar çıkarak TL karşısında tüm zamanların rekorunu kırdı. Dolar ise 1,6775 lira ile 28 ayın zirvesini gördü.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in dün iki televizyon kanalında yayınlanan çelişkili açıklamaları piyasaların dalgalanmasına sebep oldu. "Türkiye ekonomisinde ısınma sinyalleri var." mesajı veren Fitch, önce cari açık kaynaklı risklerden dolayı not artışının belirsiz olduğunu vurguladı. Bu haberin ardından piyasalar panikledi. Borsa'da düşüş bir ara yüzde 3'ü geçti. Endeks 59.400 puana kadar geriledi. Kuruluş daha sonra iki yıl içerisinde Türkiye'nin notunun artırılma ihtimalinin, artırılmama ihtimalinden yüksek olduğunu açıkladı. Bunun üzerine piyasalar kayıplarının bir kısmını telafi etti. Borsa Yatırımcıları Derneği (BORYAD) Başkanı Ali Bahçuvan, piyasaların moralinin bozulduğunu belirterek, "Ekonomi yönetiminden olumlu telkin bekliyoruz." dedi.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in dün iki televizyonda yayınlanan ayrı ayrı açıklamaları piyasalarda dalgalanmalara sebep oldu. Hafta içinde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin kriz uyarısı yapmasıyla tedirgin olan piyasalar, derecelendirme kuruluşunun Türkiye ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğü ve not artışının cari açık kaynaklı olarak belirsiz olduğu yönündeki açıklamaları satış dalgasını hızlandırdı. Açıklamalar sonrası dolar TL karşısında yükselirken, İstanbul Menkul Kıymetler Piyasası'nda (İMKB) satışlar hız kazandı. İMKB'deki kayıplar gün içinde bir ara yüzde 3'ü geçti. İMKB'de hızlanan satışlar sonrası endeks, tepki alımları ile tekrar 60 bin seviyesine doğru toparlanmadan önce, 59.434'e kadar inerek 7 Mart'tan bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch analisti Ed Parker, Türk ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğünü belirterek, Türkiye'nin cari açık sorunu yüzünden AB'deki krize diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık olduğunu ve yüksek cari açığa bağlı belirsizlik nedeniyle not artışının da belirsiz olduğunu açıkladı. Bir analist, "Düşüşte Fitch'in açıklamaları etkili oldu. Piyasa zaten kırılgan. Her kötü habere tepki geliyor. Cari açık sorunu bilinse de, fiyatlanmaya devam ediliyor. Avrupa borsalarının negatife dönmesi de satışları tetikledi." dedi. İkinci seansın ortalarına doğru Fitch'in CNBC-e televizyonunda yer alan başka bir açıklamasında ise iki yıl içinde kredi notunun artırılma ihtimalinin, artırılmama ihtimalinden daha yüksek olduğu vurgulandı. Bu haber üzerine piyasalar toparlandı. Gün sonunda Borsa yüzde 1,22'lik kayıpla 60 bin 882 puandan, Euro 2,3900 ve dolar ise 1,6700 liradan kapandı. Euro/Dolar paritesi ise 1,4372'ye kadar çıktı.

Önceki gün 2,3620 liradan kapanan Euro güne 2,3720 lira seviyesinden başladı. Yunanistan'ın borç krizinin çözümüne ilişkin haberler Euro açısından olumlu bir seyir getirirken Euro/dolar paritesi 1,4295'e kadar çıktı. Buna bağlı olarak Euro, iç piyasada 2,3700 seviyesinin üstünde kalmayı sürdürdü. Gün içinde 2,4015 lira ile tarihi rekor kırıldı. 2010 yılını 2,0720 liradan kapatan Euro, haziran ayı sonunda 2,3500 liraya yükselmişti. İstanbul serbest piyasada dolar 1,6775 liraya ulaşarak son 28 ayın zirvesini tekrar gördü. Önceki gün 1,6660 liradan günü tamamlayan dolar dün 1,6700 seviyesini de aşarak 1,6775 liraya kadar çıktı. Böylece en son 2009 yılı Mart ayı sonlarında görülen 1,6700 liranın üstü bir kez daha geçilmiş oldu. Bir bankacı, "Almanya ve Fransa, Yunanistan konusunda anlaştı. ABD'de borç tavanına ilişkin sorunların çözümünde umutlar artıyor. Bu gelişmelerle bugün Euro/dolar 1,4250'nin bile üzerinde ama gelişmekte olan para birimlerinden bir tek dolar/TL yönünü net biçimde aşağı çeviremiyor." dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile görüşen Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan ise krize yönelik yapılan uyarıları şöyle yorumladı: "Harcamalarımızda tedbirli olmamız lazım. Nasıl bir uçakta gittiğinizde, uçakta sallantı olduğunda emniyet kemerimizi takıyoruz, kafamız bir tarafa vurmasın, düşmeyelim istiyoruz, aynı o şekilde..."

demeçler, piyasanın psikolojisini bozdu

Anadolu Yatırım Stratejisti Halil Reçber, hükümet yetkilisinin kriz lafından bahsetmesinin piyasaları gerdiğini belirterek "Türkiye'de muhalefetten veya birtakım kriz lobisi çevrelerinden bu tarz haberlere alışığız ancak hükümet yetkilisinden bu tarz açıklamalar gelmesi hiç hoş olmadı. Piyasa çok ciddi olarak enteresan bir hal aldı. Yurt dışı piyasalar prim yaparken biz bu tarz haberlerin negatif etkisini görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Reçber, İspanya ve İtalya piyasalarının yaklaşık yüzde 4 civarında yükseldiğini ifade ederek İMKB'nin ise düştüğünü aktardı. Reçber, kriz kelimesinin yatırımcının psikolojisini bozduğuna dikkat çekti.

Borsa Yatırımcıları Derneği (BORYAD) Başkanı Ali Bahçuvan da, İMKB'deki düşüşe ilişkin, ekonomi yönetimi ve Fitch'in açıklamalarının yatırımcının moralini bozduğunu belirterek, "Piyasa, ekonomi yönetiminden olumlu telkin bekliyor." dedi. Bahçuvan, Türkiye'nin yurtdışı piyasalardan olumsuz yönde ayrıştığını, günlük kayıpların Avrupa borsalarını geride bıraktığını söyledi. Geçmişte hükümetin, küresel krize ilişkin verdiği olumlu telkinlerle Türkiye'nin krizlerden yara almadan çıkmasına katkıda bulunduğunu ifade eden Bahçuvan, bugünlerde ekonomi yönetiminden böyle açıklamalar yerine uyarıların gelmesinin ise yatırımcıları tedirgin ettiğini kaydetti.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1160804&title=fitchin-celiskili-aciklamalari-piyasalari-dalgalandirdi


İş dünyası paniğe gerek olmadığı görüşünde

Avrupa'da kriz endişeleri piyasaların gündemine otururken, Fitch'ten gelen açıklama borsadaki kaybı derinleştirdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın 'Kriz gelebilir' uyarılarına rağmen, bazı bakanlar ve iş dünyası paniğe gerek olmadığı görüşünde.

İSTANBUL

Avrupa'daki borç krizi endişeleri piyasanın gündemine otururken, kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'ten gelen açıklamayla piyasalarda dalgalanma yaşandı. Borsa değer kaybederken, Avro ve dolarda yükseliş görüldü. Avrupa ortak para birimi Euro, bankalararası piyasada 2,38 liraya kadar çıkarak Türk Lirası karşısındaki rekorunu yeniledi.

DOLAR 28 AYIN ZİRVESİNDE

Önceki gün 2,3620 liradan kapanan Euro güne 2,3720 lira seviyesinden başladı. Yunanistan'ın borç krizinin çözümüne ilişkin haberler Euro açısından olumlu bir seyir getirirken Euro/dolar paritesi 1,4295'e kadar çıktı. Buna bağlı olarak Euro iç piyasada satışta 2,3700 seviyesinin üstünde kalmayı sürdürdü. 2010 yılını 2,0720 liradan kapatan Euro, Haziran ayı sonunda 2,3500 liraya yükselmişti. Bankalarası piyasada dolar yeniden 1,67'nin üzerine çıktı. Dolar 1,6760'la 28 ayın zirvesini gördü.

ŞOK BİR DALGA DEĞİL!

BGC Partners analistlerinden Osman Orçun, Türk varlıklarının son dönemde yurtdışına kıyasla daha iyi performans gösterdiğini belirterek, geri çekilmenin beklentiler dahilinde olduğuna dikkat çekti.Orçun, "Piyasalardaki bu hareketi şok bir dalga olarak görmüyorum. Yurtiçi, yurtdışına göre uzun süredir iyi performans gösteriyordu. Piyasa uzun süredir böyle bir hareketi bekliyordu. Fitch'in açıklaması bu anlamda ateşleyici oldu" dedi.

FİTCH: NOT ARTIŞI BELİRSİZ

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch analisti Ed Parker, Türk ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğünü belirterek, Türkiye'nin cari açık sorunu yüzünden AB'deki krize diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık olduğunu ve yüksek cari açığa bağlı belirsizlik nedeniyle not artışının da belirsiz olduğunu söyledi.

İMKB'de kayıp yüzde 1'in üzerinde

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in Türkiye ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğü ve not artışının cari açık kaynaklı olarak belirsiz olduğu yönündeki açıklamalarının yanısıra, Avrupa borsalarındaki düşüşün de tetiklediği satışlarla İMKB yüzde 1,2 kayıpta. Endeks 60 binin de altına gerilerken, borsa 60 binden kapandı.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch analisti Ed Parker, Türk ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğünü belirtti. Parker, Türkiye'nin cari açık sorunu yüzünden AB'deki krize diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık olduğunu ve yüksek cari açığa bağlı belirsizlik nedeniyle not artışının da şu an için belirsiz olduğunu söyledi.

Fitch 'Fitchliğini' yaptı!

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türkiye'nin gerek kamu dengesi gerekse bütçe dengesi açısından '41 kere maşallah' denilebilecek bir noktada olduğunu söyledi. Çağlayan, Türkiye'nin artık siyasi istikrarın yanı sıra ekonomik istikrarı da sağladığını belirterek, ülkenin önemli başarılara imza attığını, gündemini kendisinin belirlediğini ve artık 'sahada oyuncu değil, bizzat masada oyun kurucu' konumunda olduğunu söyledi. Çağlayan, bugün Avrupa'nın başına bela olan unsurdan birinin siyasi istikrarsızlık, diğerinin de ekonomik istikrarsızlık olduğunu söyledi. Fitch' ile ilgili 'Fich yine Fitchliğini yapmış'diyerek, kredi derecelendirme kuruluşlarının itibar kaybettikleri bir dönemden geçildiğini söyledi. Bakan Çağlayan, buna örnek olarak da İrlanda'yı göstererek, 'En yüksek not İrlanda'ya verilmişti'dedi.

Paniğe gerek görmüyoruz

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Bakan Babacan'ın uyarısının Türkiye'ye olmadığını söyledi. ABD finans dünyasında başlayan, 2008 ve 2009 yıllarında devam eden ve Avrupa ülkelerine sıçrayan ekonomik kriz sonrasında, Avrupa'daki bazı bankaların stres testlerinden geçirilerek ne kadar dayanıklı olduklarına bakıldığını belirten Hisarcıklıoğlu, 'İnşallah böyle bir kriz olmaz, ama olursa almamız gereken tedbirleri aldıktan sonra, bu çerçevede bizim paniğe düşmemize gerek yok' şeklinde konuştu. İhracatın neredeyse yüzde 50'sinin Avrupa'ya yapıldığını, bu çerçevede Avrupa'da bir krizin olmasını istemediklerini ifade eden TOBB Başkanı, şu değerlendirmelerde bulundu: 'Pazarımızı çeşitlendirebilirsek Avrupa'daki tüketicinin alım gücünün düşmesi bizi etkilemez. Bu krizleri fırsata çevirebilmemiz lazım.'

Sarsıntı, ülkemizle ilgili bir sorun değil

Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği Başkanı Ömer Cihad Vardan, 'Tedbirli olmamız lazım. Harcamalarımızda tedbirli olmamız lazım. Nasıl bir uçakta gittiğinizde, uçakta sallantı olduğunda emniyet kemerimizi takıyoruz, kafamız bir tarafa vurmasın, düşmeyelim istiyoruz, aynı o şekilde. Önümüzde bizi sarsıntılı bir süreç bekliyor. Bizim her halükarda beklentimiz, AB'deki ülkelerin başkanlarının yapacağı toplantıda, 2 Ağustos'ta ABD'de borç limitinin artırılmasıyla ilgili toplantılarda bir şekilde kendi ülkeleri adına bu sorunun çözüleceği yönünde. Bu, sarsıntılı dönem için hazırlıklı olmamız ve tedbirli olmamız gerektiğine yönelik bir şey. Yoksa herhangi bir şekilde kendi ülkemizle ilgili bir sorun olduğu anlamına gelmiyor. Zaten yok. Makroekonomik değerler bunu açık ve net olarak gösteriyor' dedi.

Problem olsaydı nöbet değişmezdi

Avrupa'daki kriz hakkında konuşan Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, "Benim hiçbir kaygım yok. Avrupa'daki krizin Türkiye'ye kötü etki yapacağından kaygı duysaydım, işimi başka bir arkadaşa devretmez, biraz daha kalırdım. Türkiye'yi çok istikrarlı, sağlam gördüğümüz için İş bankası'nda nöbet devrini bu döneme denk getirdik. İşler yolundayken böyle görev değişimleri yapılabiliyor. Kriz falan yok" şeklinde konuştu

Ekonomiye güvenimiz sonsuz

Global ekonomi hakkında konuşan Sabancı Holding Parakende Grubu Başkanı Haluk Dinçer, krizin sonlarına geldiğini düşündüklerini belirterek, "Sakin sulara yaklaşıyoruz. Kriz döneminde bile 20 milyon lira yatırım yaptık" dedi. İndirim marketi olarak her üründe, özellikle de DiaSA markalı ürünlerdeki çok düşük fiyatlarla tüketicinin cebine destek olduklarını söyleyen Dinçer, gelecek yıl için çok daha iyimser planlar yaptıklarının altını çizdi.

Doğru karar alınırsa kriz olmaz

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, krizle ilgili uyarıda bulunarak, krizin her an gelebileceğini belirtmişti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin "krizin kapıda olduğu ve eldeki paranın harcanmamasına" yönelik bazı değerlendirmelerine nasıl baktığının sorulması üzerine de Babacan, "Önemli olan şudur, Avrupa'da doğru kararlar alınır. Sorunlar çözülemediği takdirde olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir" diye konuştu.

http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/?t=22.07.2011&i=331297
#715
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, okuduğumda onun yerine utandığım bir yorum yapmıştı Silvan baskınından sonra.

"Komutanlar hapiste de ondan böyle oluyor" demişti.

Ana muhalefet partisinin lideri gerçekleri hiç çekinmeden çarpıtıyordu.

Silvan'da güpegündüz on üç askerini ölüme kaptıran bir ordumuz var.

Ordu, komutanlar hapiste olduğu için böylesine yetersiz değil.

Komutanlar, "hapse girmelerine" neden olan olayları kendi asli işleri sanıp askerliği unuttukları için ordu böylesine yetersiz.

Ne askerliğe aldırmışlar, ne eğitime aldırmışlar, ne savaşa aldırmışlar.

Varsa yoksa siyaset ve darbe.

Zaten "generalliğe" yükselme kriterleri bile artık sorgulanıyor.

Yıllar önce karşılaştığım bir tuğgeneral, kalabalık bir gazeteci grubunun ortasında, "Ben daha fazla yükselmem," demişti, "çünkü ben askerlikten başka işten anlamam".

O tuğgeneralin de açıkça söylediği gibi generallerin terfilerinin çoğunda "askerlikten başka işlerden anlamak" ölçü tutulmuştu.

Siyaseti askerlikten daha fazla sevenler yükselmişti genellikle.

O generallerin neler yaptıklarını yıllardır bizim gazete belge belge yayımlıyor.

Sadece darbeyle ve siyasetle uğraşmadıkları, savaşa "şike" karıştırdıkları da ortaya çıktı.

Dağlıca'da, Aktütün'de ve daha nice karakol baskınında "daha önceden haberdar oldukları" halde tedbir almadıkları kanıtlandı.

Saldırıya düşen askerlere bilerek yardım göndermedikleri anlaşıldı.

Hantepe baskınında niye yardım helikopteri göndermediklerini açıklamak için "Hava şartları kötüydü" demişlerdi de Zaman gazetesi meteoroloji raporlarını yayımlamıştı.

Hava iyiydi.

Yardım göndermemişlerdi.

Kılıçdaroğlu'nun derdi gücü darbeci ve Ergenekoncu sanıkları kurtarmak olduğundan insafsızca çarpıtıyor gerçekleri ve çarpıtılan gerçekler gidip çocukları öldürüyor.

Bizim askerlerin eğitimi kötü.

Ama dahası subayların eğitimi kötü.

Subaylara askerlikten ziyade "ideoloji" öğretiyorlar, onlara memleketin "sahipleri" olduklarını söylüyorlar, genç subayların akıllarını siyasetle dolduruyorlar.

O genç subaylar, orduyu değil memleketi yönetmek için harcıyorlar zihinsel mesailerini.

Kılıçdaroğlu, "Komutanlar hapiste olduğu için Silvan'da baskın oldu" diyor da, "Bir ülkede bu kadar çok komutan darbe işlerine nasıl karıştı" diye sormuyor.

Silvan'daki baskının teknik ayrıntılarını hiç merak etmiyor.

"Bunun sorumlusunu bulun" demiyor.

Ölen çocukların sırtından insafsızca "darbecileri" aklayacak malzeme devşirmeye uğraşıyor.

"Orduyu düzeltmeyi" talep etmiyor, "darbecileri" kurtarmaya çabalıyor.

Önceki akşam Samsun'da "pusu kuran" askerler "düğünden dönen" iki köylü çocuğunu vurdular.

Çocuklar oradaki köyün çocukları.

Resmî açıklamalara göre "dur" ihtarına uymamışlar.

Cezası "ölüm" olmuş.

Samsun gibi savaştan onca uzak bir yerde asker böylesine panik içinde davranıyorsa, bir düşünün Güneydoğu'da neler oluyor.

İki köylü çocuğunu, öldürmeden durduramıyor askerler.

Kılıçdaroğlu ne diyecek, "komutanlar içerde olduğu" için mi vuruldu Samsun'daki köylü çocuğu?

Yoksa askerler yeterince iyi eğitilmediği için mi?

Askerin eline bombayı verip pimi çekmek, bir mezrada Ceylan'ı roketle parçalamak, yüzlerce askerin "intihar" ettiği bir ordu kurmak, düğünden dönen Gökhan'ı PKK'lı diye vurmak...

Bütün bunlar "komutanlar içerde" diye mi oluyor?

Yoksa, komutanlar hapse girmelerine yol açan işleri askerlikten daha fazla önemsedikleri için mi?

Siyasetçisi "barışamıyor", ordusu "savaşamıyor", garip bir memleket burası.

Sonuç ne oluyor derseniz...

Çocuklar ölüyor.

Hep çocuklar ölüyor.

Ve, ana muhalefet lideri "Komutanlar hapiste de ondan" diyor.

Belki de ondan değildir...

Belki de "darbecileri ve Ergenekoncuları" korumak için kendini parçalayan ana muhalefet, bir kez bile "ölen çocukların hesabını sormadığı" içindir.

Ahmet Altan - Taraf
ahmetaltan111@gmail.com
http://www.haber7.com/haber/20110721/Ordu-ve-cocuk.php
#716
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TÜSİAD heyetini kabulünde kıdem tazminatıyla ilgili sorularını yanıtladı. Babacan gazetelerde yazılanları yalanladı ve rahatlattı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kıdem tazminatı fonu ile ilgili, ''Çalışanlarımız rahat olsunlar biz onların kazanılmış haklarına ya da mevcut haklarına zarar getirecek bir çalışma yapmayız'' dedi.

İşgücü piyasasıyla ilgili, çalışma hayatıyla ilgili bir dizi reformun gündemlerinde olduğunu hatırlatan Babacan, bunların hükümet programında yer aldığını söyledi.

Hükümet programındaki ifadeye atıfta bulunan Babacan, programda kıdem tazminatı fonunun sosyal taraflarla istişare edilerek uygulanmaya başlanacağı ifadesinin yer aldığını kaydetti.

Babacan, henüz istişarelerin yapılmadığını belirterek, hem iş dünyasıyla hem işveren temsilcileriyle hem de çalışan temsilcileriyle istişarelerin yapılacağını ve bunun ardından parametrelerin belirleneceğini, daha sonra da nihai kararın oluşturulmasının ardından uygulamaya başlanacağını söyledi. Babacan, şöyle devam etti:

''Ben de bugünkü basından açıkçası hayretle okudum. Parametreler belirlenmiş, oranlar tespit edilmiş. Bu çalışmaları kim nasıl ortaya koyuyor anlamıyorum doğrusu. Teknik seviyede yapılmış çalışmalar olabilir, teknisyenlerin bazı çalışmaları da olabilir. Bunların hiçbirisi siyasi karar oluşmadan geçerli değildir. Bizim kıdem tazminatı fonuyla ilgili çalışmamız mutlaka çalışanların haklarını koruyacak bir bazda oluşacaktır. Çalışanların haklarını korurken işveren üzerindeki yükleri de daha makul daha sürdürülebilir daha öngörülebilir bir çerçeveye oturtmaktır, çalışmanın amacı budur. Dolayısıyla bunu bazıları kasıtlı mı yapıyor ya da arka odalardaki, kutuların dibindeki çalışmaları sizlere mi ulaştırıyor?''.

Babacan, bugün gazetelere yansıyan parametrelerin hiçbir geçerliliğinin olmadığını yinelerken, dün EKK'da bu konuyu değerlendirdiklerini, ama EKK'da tekrar gündeme geleceğini, çalışmaların tamamlanmasının ardından gereken açıklamaların yapılacağını bildirdi.

Babacan, ''Bizden duymadıkça, hükümet kararı haline gelmedikçe hiçbir duyuma inanmayın. Çalışanlarımız rahat olsunlar biz onların kazanılmış haklarına ya da mevcut haklarına zarar getirecek bir çalışma yapmayız'' dedi.

http://www.haber7.com/haber/20110719/Babacan-kidem-tazminatinda-rahatlatti.php



'Kıdem'de 1 yıla 1 maaş kalkacağına ilişkin medyada haberler çıkmıştı

Dünya Gazetesi'nde ve ajanslarda konuyla ilgili dün çıkan haberler aynen şu şekildeydi:

Kıdem tazminatın fona devredilmesinin öngörüldüğü Ulusal İstihdam Stratejisinde dikkat çeken düzenleme ise kıdem tazminatı tutarının 1 yıla 1 maaştan 20 yıla 6 maaşa indirilmesi.

Hazırlıkları 2009 yılında başlayan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda temel politika ve alınacak önlemleri belirlenmesine rağmen bir türlü açıklanmayan Ulusal İstihdam Stratejisi'nin ayrıntıları netleşiyor.

Dünya Gazetesi'nin haberine göre, bakanlık tarafından hazırlanmasına ve Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda görüşülmesine rağmen Bakanlar Kurulu gündemine getirilmeyen ve bu nedenle nihai belge haline dönüşmeyen Ulusal İstihdam Stratejisi'nde öngörülen bazı düzenlemeler torba yasa ile hayata geçti. Ancak temel düzenleme önerileri hala bekliyor.

Tartışmalı konular olan kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret ve esnekleşme en köklü değişiklikler olarak dikkati çekerken, bu düzenlemelerin temel unsurlarına da yer verildi.

KIDEM TAZMİNATI FONDA TOPLANACAK

Türkiye'nin mevcut yapısı ile OECD içindeki en katı çalışma mevzuatına sahip olduğu belirtilen strateji belgesinde kıdem tazminatı uygulamasının işletmeler açısından yüksek maliyetli olduğu ve kayıtdışına yönelttiği; işçi açısından ise istifa dilekçeli işe başlatma gibi mevzuat ihlallerine yol açtığı kaydedildi.

Ayrıca özel sektörde çalışan işçilerin büyük kısmının kıdem tazminatlarını alamadığı vurgulandı.

Bu verilerden yola çıkılarak Ulusal İstihdam Stratejisi'nde işgücü piyasasının rekabet edebilirliğini artırmak ve işletmeler üzerindeki mali yükü azaltmak amacıyla kıdem tazminatı sistemi değiştirilmesi öngörüldü.

Kıdem tazminatı tüm kayıtlı işçilerin erişebileceği bireysel hesaba dayalı mali açıdan sürdürülebilir bir Kıdem Tazminatı Fonu'nda toplanacak. Mevcut işçilerin kazanılmış hakları aynen korunacak. Kıdem tazminatına sadece işveren prim yatıracak. Prim oranları işverenlerin mevcut kıdem tazminatı yükünden fazla olmayacak.

Geçici olarak kıdem tazminatı fonuna İşsizlik Sigortası Fonundan kaynak aktarılacak. 10 yıl kıdemi olan işçiler, kıdem tazminatı hesaplarından kısmen para çekebilecek. Bakiyeler ise emeklilikte ödenecek.

Strateji belgesinde, halen 1 yıl için 1 ücret tutarında olan kıdem tazminatı için çok iddialı bir hedefe de yer verildi. Kıdem miktarının uzun vadede OECD ortalamasına indirilmesi de öngörülüyor. Kıdem tazminatının miktarı OECD ortalaması 20 yıl için 6 ay düzeyinde bulunuyor.

ESNEK ÇALIŞMANIN ÖNÜ AÇILACAK

Son dönemde özellikle vetolu özel istihdam bürolarının geçici iş ilişkisi kurması yasası ile iyice gündeme giren ve işverenlerin yoğun taleplerine, işçi kanadının ise itirazlarına neden olan esnekleşme, Ulusal İstihdam Stratejisi içindeki en kapsamlı düzenleme olarak öne çıktı.

Avrupa'da uygulanan esnek iş modellerinin tamamının güvenceli esneklik kavramı altında Türk sistemine taşınması önerilirken, bu yapının istihdamın artırılmasında anahtar rol oynayacağı vurgusu yapıldı.

Kanunlarda varolan esnek çalışma modellerinin Türkiye'de yaygınlaşmama nedenlerinin incelendiği Stratejide, kayıtdışı istihdamın yüksekliği ve işçilerin yasal süreden fazla çalıştırılması, kısmi süreli çalışma ve belirli süreli çalışmanın sosyal güvenliğin genel kurallarına tabi olması, belirli süreli iş sözleşmelerinin üst üste yapılamaması olarak sıralandı.

4 AY DENEME SÜRESİ

Stratejide belirli süreli iş sözleşmelerinin esaslı bir neden olmadıkça zincirleme yapılamaması koşulu kaldırılıyor. Belirli süreli çalışma 25 yaş altı için daha da kolaylaştırılacak.

Tartışmalı özel istihdam bürolarının geçi istihdam büroları olarak faaliyette bulunması düzenlemesi yapılacak. Yasal hak güvencesi "Eşit Muamele İlkesine" göre verilecek. İş paylaşımı, esnek zaman modeli, uzaktan çalışma gibi esnek çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemeler yapılacak. Gençlerin işe girişlerini kolaylaştırmak için 25 yaş altındakilere 4 ay süreyle deneme çalışması imkanı tanınacak. Haftalık yasal çalışma süresinin aşılmaması için denetim sıkılaştırılacak.

BÖLGESEL ASGARİ ÜCRET UYGULAMASI GELİYOR

İstihdam Stratejisinin esnekleşme başlığı altında önerdiği bir başka kapsamlı düzenleme ise bölgesel asgari ücret oldu. Halen 26 olarak belirlenen ve kalkınma ajansları ile teşvik sisteminin üzerine inşa edildiği Düzey 2 istatistik sınıflamasına göre bölgesel asgari ücret belirlenebilmesi düzenlemesi önerildi.

Buna göre, işverenler bölgesel asgari ücrete gönüllü olarak uyabilecek. Bölgesel asgari ücreti "yerel aktörler" belirleyecek. Hükümet, bölgesel asgari ücrete alt ve üst sınır belirleyecek. Asgari ücret belirleme yaş sınırı tek olacak ve 18 yaşından büyük herkes için uygulanacak.

Güvenceli esneklik için esnek çalışma modellerinin emeklilik, işsizlik ödeneği gibi sosyal haklarından yararlanması için çalışma yapılacak. Esnek çalışmada geçen ve primleri ödenmeyen süreler için, normal çalışma biçimine geçildikten sonra borçlanma hakkı ve isteğe bağlı işsizlik sigortası hakkı tanınacak.

Çalışma süreleri açısından esnek bir şekilde çalışanlara, çalışmadıkları sürelerde eğitimler verilecek ve bu kapsamda İşsizlik Sigortası Fonu'ndan İŞKUR'a kaynak aktarılacak.

MESLEKİ EĞİTİM ÖZEL SEKTÖRE DEVREDİLECEK

Yapısal dönüşüm için eğitim ile istihdamın güçlü bir ilişki içinde olması gerektiği vurgulandı. Ulusal meslek standartlarının 2012 sonuna kadar belirlenmesi hedeflendi.

Bu kapsamda, okul öncesi eğitimin ve dezavantajlı gruplara yönelik eğitimin güçlendirilmesi, mesleki eğitimin kademeli olarak özel sektöre ve/veya yerel aktörlere bırakılması, il özel idarelerinin gelirlerinin yüzde 5'ini mesleki eğitime ayırması planlandı.

Eğitim ve işgücü piyasası arasındaki uyumun artırılması için ise mesleki eğitim-öğretim kurumlarının akreditasyon sistemine geçmesi, staj sisteminin iyileştirilmesi önerildi. Aktif işgücü politikaları için ise analizlerin iyileştirilmesi, İŞ-KUR'un kurumsal kapasitesinin artırılması kararlaştırıldı. Topluma girişimcilik kültürü verilmesi, orta öğretime inovasyon ve girişimcilik eğitimi eklenmesi planlandı.

KADINLARA ÇOCUK BAKIM DESTEĞİ

Kadın istihdamının ve kadınların iş piyasasına girişinin artırılması hedeflenen strateji belgesinde, özellikle çocuklu kadınlara kreş desteği ve gündüz bakımı için kupon verilmesi planları dikkat çekti.

Bu kapsamda, çocuk bakım hizmeti sağlayan işyerlerine teşvik verilecek ve çocuğu olan ailelere bakım yardımı ödenecek. Ailelere gelir durumları ve çocuk sayısına göre çocuk bakım kuponu verilmesi de alternatif olarak değerlendirilecek.

İşverenler işyerinde çocuk bakım hizmeti verdiği takdirde bunu gider yazabilecek. Temizlikçi kadınlar kayıtlı hale getirilecek. İşyerinde kadınlara cinsel tacizde AB standartları uygulanacak. Şiddet mağduru kadınlar, 1 yıldan az hüküm giymiş kadınlar, kocası ölmüş veya boşanmış kadınlara özel önem verilecek.

Kadınların evlenmeleri halinde 1 yıl içinde kıdem tazminatını alarak işten ayrılması gibi işten çıkışı özendiren düzenlemeler gözden geçirilecek. Özürlülere yönelik olarak ise kamu ve özel sektördeki özürlü kontenjanlarının doluluğu takip edilecek, rehberlik hizmeti yaygınlaştırılacak.

GENÇLERE PRİM İNDİRİMİ

Gençlere yönelik olarak da rehberlik hizmetleri yaygınlaştırılacak, genç girişimciliği desteklenecek, SGK prim indirimleri devam edecek. Uzun süreli işsizlikle mücadele için ise istihdam garantili kurslar yaygınlaştırılacak, İŞKUR işe yerleştirmelerinde öncelik verilecek, psikolojik danışmanlık hizmeti sunulacak.

İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi; İşsizlik ödeneğinden yararlanma kolaylaşıyor, ödenek süre ve miktarı artırılacak Sosyal yardımların kişilerin kendi gelirlerini kazanmasına destek olması ve fakirlikten kurtulmalarını sağlaması gerektiği vurgulanan eksende, sosyal yardımların üretken olan yaş gruplarına yönlendirilmesi için de çaba harcanacağı belirtildi. Bu kapsamda, mükerrer sosyal yardım alma engellenecek, hak temelli merkezi bir sistem oluşturulacak. İşsizlik ödeneğinden yararlanma kolaylaşacak

İşsizlik ödeneği alanların işsizliği devam ediyorsa istihdam odaklı ek destekler verilecek. İşsizlik ödeneğinden yararlanma şartı için gerekli son 120 günü kesintisiz olmak üzere üç yıl içinde 600 gün prim ödenmiş olması şartı, son iki yıl içinde 360 gün prim ödeme şartı haline getirilecek.

Ödenek miktarı son 12 aydaki prime esas kazancı üzerinden, işsizliğin ilk üç ayı için prime esas kazancın yüzde 50'si, ikinci üç ayı için yüzde 40'ı ve kalan süre için ise yüzde 25'i olarak uygulanacak. Üst sınır brüt asgari ücretin 1.5 katı olacak.

İşsizlik sigortasından yararlanmada 25 yaş altı için bütün bu şartlar yüzde 50 indirimli uygulanacak. Genel ekonomik krizlerde işsizlik sigortasının yüzde 50 artırılmasına Bakanlar Kurulu yetkili olacak. Krizlerde işsizlik seviyesini kriz öncesi döneme indirmek için işsizlik sigortası fonundan kaynak kullanılabilecek.

Çalışan yoksullar için özel programlar açılacak. Toplum yararına çalışma yöntemleri geliştirilecek. Sosyal yardım alanlardan çalışabilir durumda olanlar İŞKUR tarafından kayıt altına alınacak. Yeşil kart sisteminin çalışmayı engelleyici olmayacak şekilde revize edilecek.

Strateji belgesinde mevcut durum analizinde temel sorunlar şöyle:

Küresel kriz ile işsizlik sorunu belirgin hale geldi.

Tarım sektöründeki istihdam çözülmeye devam edecek.

Kayıtdışılık en temel yapısal sorunlardan biri.

Genç, kadın ve özürlülerin işgücüne katılımı OECD ortalamasının çok altında.

İşgücü niteliğinin düşüklüğü bir diğer yapısal sorun.

Sosyal harcamalar, üretken olmayan yaşlı nüfusa yoğunlaşıyor.

İş piyasası katılığı yapısal sorunların bir diğeri.

İller ve bölgeler arasındaki işsizlik oranları farklılık gösteriyor.

http://www.haber7.com/haber/20110718/Kidemde-1-yila-1-maas-kalkiyor-mu.php
#717
Çağlayan'da yapımı tamamlanan İstanbul Adalet Sarayı'na taşınma takviminin açıklanmasıyla birlikte, İstanbul Barosu tarafından bu adliyeyi tanıtan ve avukatları bilgilendirmeyi amaçlayan bir kitapçık hazırlandı.

Meslektaşlarımız, İstanbul Barosu'nun internet sayfasında bulunan bu kitapçığı okuyabilecek, bilgisayarlarına indirebilecek ve cep telefonlarıyla da ulaşabilecekler.

Kitapçığın Meslektaşlarımıza Yararlı Bilgiler bölümünde, adliyenin girişlerindeki tanıma sistemi, otopark ve baro odaları kullanımı hakkında bilgilendirme yapılıyor. İstanbul Barosu Avukat Dinlenme yapılanma örneklerinin yanı sıra kitapçıkta, İstanbul Adalet Sarayı hakkında genel bilgiler veriliyor ve adliyenin ana blokları tanıtılıyor.

Kitapçıkta, adliyenin ana girişleri, avukat ve vatandaş otoparklarının kullanımı, genel olarak adliyedeki mahkemelerin dağılımı konusunda bilgilendirme yapılıyor ve adliyenin yerleşim şemaları üzerinde bulunan kodların ne anlama geldiği ve hangi katta nelerin bulunduğu anlatılıyor.

Kitapçığın son bölümünde ise, iki bodrum, bir zemin ve 7 kattan oluşan İstanbul Adalet Sarayına ulaşım ve giriş-çıkış trafiği şema üzerinde gösteriliyor.

İstanbul Barosu Çağlayan Adalet Sarayı bilgilendirme Kitapçığı için tıklayınız..

Elektronik Kitapçığı Bilgisayarınıza indirmek için tıklayınız.

http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=5993
#718
50 yaş ve üstündekilerin izin avantajı, Şükrü Kızılot, Hürriyet

KONUMUZ eşinizden aldığınız izin değil.

Başlığı okuyup böyle düşünenlerin çoğunun; "50'yi aştık. Hanım artık ne soruyor ne de merak ediyor. Eskiden şüphelenirdi, kıskanırdı. Şimdi o da yok. İstediğimiz saatte evden çıkıyor, istediğimiz saatte geliyoruz" diyeceklerini tahmin ediyorum.

Başlıktaki konumuz, 50 yaş ve üzerinde oldukları halde çalışan ya da emekli olduktan sonra yeniden çalışanların yıllık ücretli izin avantajları ile ilgili...

EN AZ 20 GÜN  

Yaşları 50 ve daha yukarı olan işçilere, 20 günden aşağı izin verilemiyor (İş Yasası Md. 53). İlk 5 yıla kadar (beş yıl dahil) işçilerin 14 gün izni var. Ancak 50 yaş ve üzerindeki işçiye, bir yıllık hizmeti doldurduğunda, en az 20 gün izin verilmesi gerekiyor. Bu süre, emekli olduktan sonra çalışan 50 yaş ve üstündekiler için de geçerli.

İzin hakkı kazandığı tarihten sonra yaşı 50'nin üzerine çıkmış (olmuş) ise, izin gün sayısını artırmaması gerekiyor. İşçi, 50 yaşını doldurduktan sonra izne hak kazanmış ise, doğrudan 20 günlük izin hakkı oluyor. Bu da ince bir ayrıntı.

18 YAŞ VE ALTI

18 yaş altındakilerin de "izin süresi" yönünden avantajları var.

Bunlara verilecek iznin süresi de 20 günden az olamıyor (İş Kanunu Md. 53).
İşçilere verilen izin "brüt" değil "net". Yani ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri, izin süresinden sayılmıyor. Tatil günleri izin süresine ayrıca ekleniyor (İş K. Md.56/5).

ÜCRET VE SİGORTA PRİMİ

İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini, ilgili işçi izne başlamadan önce, peşin olarak ödemek ve avans olarak vermek zorundadır (İş Yasası Md. 57).

Yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden, iş kazaları ve meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin işçi ve işveren yönünden ödenmesine devam edilir (İş Yasası Md. 61).

İzin defteri tutuyor musunuz?

İZNE çıkanlar değil, izin verenler yani işverenler için soruyorum.

İşverenler, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir bir kayıt tutmak zorundalar.

"İzin defteri" olarak adlandırılan defteri ya da yıllık izin kayıt belgesini (örneğin kartoteksi) tutmuyorsanız, işçinin yıllık izin kullandığını kanıtlamada zorlanabilirsiniz. İşçinin yıllık ücretli iznini kullanıldığı hususunda ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşveren bunu tutmakla yükümlü olduğu "izin defteri" ve sair belgelerle ispat zorunda. Bu nedenle, izin defteri ya da izin kayıt belgesine, "işçinin imzasının" alınmasında yarar var. (İzinlerle ilgili geniş bilgi ve belge örnekleri için Bkz. Arif TEMİR, İş Hukukunda İzinler ve Uygulaması, Yaklaşım Yayıncılık, www.yaklasim.com)

İş sözleşmesi herhangi bir nedenle sona erdiğinde, işveren işçinin kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, son ücreti üzerinden öder. Bu gibi durumlarda beş yıllık zamanaşımı, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten başlar.  

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18180791.asp?yazarid=82&gid=61
#719


Disiplin cezası nedeniyle HSYK'nın Bolu'ya atadığı Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün'ün Ergenekon sanıklarıyla ilişkisi gündeme gelmişti.

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün Bolu'ya atandı. HSYK'nın, atamayı disiplin cezası nedeniyle gerçekleştirdiği bildirildi.

Ayrıca Köksal Şengün'ün Ergenekon davasından alınmasının arkasında Ergenekon davasını etkilemeye yönelik girişimleri nedeniyle hakkında dava açılan eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'la olan bağlantısı ve Ergenekon davası sanığı Avukat Tülay Bekar'la olan gönül ilişkisinin yattığı belirtiliyor.

Disiplin suçlarına bakan HSYK 2. Dairesi, Şengün'ün Ergenekon davası sanığı Tülay Bekar ile ilişkisinin kesinlik kazanması üzerine tedbiren görevden alınmasına karar verdi. Şengün'ün özel yetkileri alınarak Bolu Hakimliği'ne atandı.

SEYFİ OKTAY SORUŞTURMASINDA ADI GEÇMİŞTİ

Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile bir grup avukat hakkında yürütülen 'Adil yargılamayı etkileme' soruşturması kapsamında Şengün'ün de olduğu bazı mahkeme başkanları teknik takibe takılmıştı.

Eski Adalet Bakanı Oktay ile bazı şüpheli avukatların Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Başkanı Şengün, İstanbul 10. Ağır Ceza Başkanı Zafer Başkurt ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Erkan Canak ile görüştüklerinin teknik takibe takıldıkları öne sürülmüştü.

ERGENEKON ŞÜPHELİSİYLE GÖNÜL İLİŞKİSİ ORTAYA ÇIKMIŞTI

Başkan Şengün, bir dönem Ergenekon şüphelisi Tülay Bekar ile yaptığı ve teknik takibe takılan telefon görüşmeleri ile gündeme gelmişti. Ergenekon soruşturmasını etkilemeye teşebbüs ettikleri iddia edilen şüphelilerden Tülay Bekar'ın Şengün'e Ergenekon davasından vazgeçirmek için, telkinlerde bulunuyordu.

Kadın avukat, Ağır Ceza Başkanı Şengün'e davadan ayrılması, Yargıtay üyeliğine terfi ederek çekilmesi veya bazı sanıkları tahliye etmesi yönünde baskı yapıyordu. Şengün, telefonlarını dinlediği gerekçesiyle, dönemin Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ü HSYK'ya şikâyet etmişti.

Tülay Bekar'a: Seni seviyorum

Köksal Şengün'ün 6 Mart 2009'da Ergenekon şüphelisi Tülay Bekar'la yaptığı görüşme;

BEKAR: Yine ... almışlar ya, ne biçim bunlar olmaz ki böyle ya. YETER, BIKTIM ARTIK, GİDİYİM KAFAMA SİLAHI DAYAYIP İNTİHAR EDEYİM

ŞENGÜN: Ne olur neyi düzelteceksin, ha neyi düzelteceksin.

BEKAR:?İnternet haberlerine bakıp keyfimi kötü yapıyorum."

ŞENGÜN: Seni seviyorum.

BEKAR: Ya anlayamadığım şey konuşmaları böyle rahatlıkla nasıl servis edebiliyorlar internete.

ŞENGÜN: Şeyler veriyor.

BEKAR: Yani bu suç değil mi yani bunu anlayamıyorum bu konuda suç duyurusunda bulunabilecek babayiğit bi savcı yok mu?

ŞENGÜN: Kime suç duyurusu yapacaksın.

BEKAR: Eğer iddianamesi hazırlanmış bir dosyada ki bazı belgeler servis ediliyorsa bu muhakkak Savcılık makamının suçudur yani.

ŞENGÜN: Niye polis de eder bilmem ne eder.

BEKAR: E o zaman polisini denetimi altına alsın sayın savcılık makamı, onun odasına gidip oturmayı, onların koltuğunda oturmasını iyi biliyor, bak bugün sinirliyim kapat telefonu.

TÜLAY BEKAR: SEYFİ OKTAY SENİNLE TANIŞMAYI ÇOK ARZU EDİYOR

Köksal Şengün: Başımın üstünde yeri var

7 Mart 2009'da Köksal Şengün'ün, Tülay Bekar'la yaptığı telefon konuşması:?

BEKAR: Seyfi OKTAY ile dedikodunu yaptık. Çok sosyal demokrat çok harika bir insan olduğunu duymuş... düşebilecek en iyi mahkeme dediler bana dedi.

ŞENGÜN: Sol gösterip sağ vuran deseydin.

BEKAR:?... seni şikayet ettim artık o da hidayete ermiş dedim... Seninle tanışmayı çok arzu ediyor çokta merak ediyor seni.

ŞENGÜN: Ooo buyursun başım gözüm üzerine.

BEKAR:?Bu zamanda dedi tekrar birinin böyle savaş vermesi lazım onlar için dedi ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını biliyorum dedi. Seni de çok merak ediyor, böyle olduğunu duydum ama diyor, NİÇİN GECİKİYOR, İDDİANAMEYİ NİÇİN KABUL ETTİ Kİ DİYOR.

ŞENGÜN: ... Herkes rahat rahat konuşuyor.

Üstüne çok geliyorlar emekli ol

19 Ağustos 2009 tarihindeki görüşme:

BEKAR: "... Üstüne çok geliyorlar heralde her taraftan. Herkes senin ... farklı kanala geçtiğini düşünüyor. En son Aydınlık dergisini al oku neler yazmışlar bi bak. EMEKLİ OL EMEKLİ.

ŞENGÜN: Yok Ankara oraya geleceğim ya.

BEKAR:?Bence de ne yap ne et buraya gel... Kapılarında mı yatarsın göbek mi atarsın. Yoksa konuşmam seninle, herkes aleyhine konuşuyor. Adını söylemeye utanacaksın yakında.

16.09.2009 günü saat:12.10'da Mehmet Seyfi OKTAY ile Ali Hadi EMRE arasındaki polisin takibine takılan görüşme;

ŞENGÜN'Ü BAĞLADIK

M.S.OKTAY'ın "... O MEŞHUR BAŞKANLA BİRLİKTE OLMA DURUMU OLABİLİR BU AKŞAM" dediği,

A.H.EMRE'nin "vallaha olsa iyi olur birde o konu netleşse iyi olur yani yav yani bu çok sıkıntı çekiyorum ben şimdi öbür taraftan bir görüşsen bir netleştirsek bu işi iyi olur yani" dediği,

M.S.OKTAY'ın "BU ARA SABRETSİNLER BU ARA BİR SONUCA BAĞLANACAK O" dediği,

A.H.EMRE'nin "İşte bir konuşun bir konuşun ona göre" dediği,

M.S.OKTAY'ın "Ya ONU BAĞLADIK BAĞLADIK YANİ HANİ BİR BAKIMA BAĞLANDI.. YETMİYOR ADAMIN GÜCÜ YETMİYOR YOKSA O AÇIDAN BAĞLANDI O İŞ" dediği...

28.03.2009 günü Tülay BEKAR'ın Köksal ŞENGÜN ile yaptığı ve polisin takibine takılan görüşme;

BASIN AÇIKLAMASI YAP YERİ YERİNDEN OYNAT

T.BEKAR :"SENDE EMEKLİ OL DA GÖRELİM BAKALIM, bu gidişle nasıl olsa yakında olacaksın bu kadar yoğun baskıya dayanamazsın" "YANİ BEN BASKI YAPIYORUM YA" "Benim dışımdakini takmazsın nasıl olsa da" "Beni ciddiye alırsın, YANİ EMEKLİ OL ONDAN SONRA DA GİT BASIN AÇIKLAMASI YAP,... YERİ YERİNDEN OYNAT NE GÜZEL OLUR VALLAHİ O ZAMAN BAYILIRIM YANİ, NASIL MUTLU OLURUM ANLATAMAM" "SENDE GİT EMEKLİ, EMEKLİ OL LÜTFEN EMEKLİ OL NE OLUR EMEKLİ OL"

K.ŞENGÜN :"Nedir ne biliyorsun emekli niye olayım"

T.BEKAR :"Hiçbir şey bilmiyorum ya resmen şey piyon gibi oynuyorlar ya olmaz ya, sen bu oyunun içinde yer alma, GİT EMEKLİ OL İŞTE NE İŞİN VAR YA" "...o iddianamede ki her şey komik niye onları çıkarttırmadın ki" "bunların burada özel hayatın burada ne işi var niye demedin ki"

K.ŞENGÜN : "Ya iddianamede olanları ben iddianameden çıkarmam, görsünler yaptıkları iddianameyi insanlar görsün daha iyi, yapılan şeylerin yanlışlığı daha iyi görünür"

T.BEKAR :"Ama orda senin de sorunun olduğunu düşünenler vardır"

K.ŞENGÜN :"Ha yani orda yazılanları insanlar görsün ki yanlışları görsünler insanlar"

HİÇ OLMAZSA HABERAL'I BIRAKSA...

Tülay Bekar'ın Seyfi Oktay ve ekibi ile yaptığı görüşmeler ve aldığı kararlar doğrultusunda Başkan Köksal Şengün ile konuşmalar yaptığı ve ilişkiler kurduğu ortaya çıktı.

Polisin teknik takibine takılan 02.08.2009 günkü Mehmet Seyfi OKTAY ile Tülay BEKAR arasındaki görüşmede Şengün'e Haberal'ı tahliye etmesi için baskı yapıldığı görülüyor.

M.Seyfi'nin "Efendim bi teşekkür edelim dedim ne GÜZEL BİR SOFRA HAZIRLAMIŞSINIZ ondan sonra sohbet güzel. ... her şey güzel. Çok sağolun." dediği,

Tülay'ın "Teşekkür ediyorum sağolun" dediği,

M.Seyfi'nin "BAŞKANI SIKIŞTIRMADIK DEMİ" dediği,

Tülay'ın "yok hiç sıkıştırmadık efendim, o zaten bizi çok seviyor sizi çok seviyor. Yani...kimse yoktu ve ZATEN BİZE GÜVENMEZSE BİRLİKTE OLMAZDI efendim" dediği,

M.Seyfi'nin "YANİ ÖZELLİKLE ŞEY O İKİ KİŞİ ÜZERİNDE KENDİSİ AÇTI" dediği,

Tülay'ın "Yok hayır ben aynı şekilde ki BEN BAZEN DAHA AĞIR KONUŞUYORUM..." dediği,

M.Seyfi'nin "YANİ HİÇ OLMAZSA BU ŞEY O HABERAL'I FALAN HİÇ OLMAZSA BİR BIRAKSA ÇOK İYİ OLUR" dediği...

Star Gazetesi - Yeni Şafak
http://www.haber7.com/haber/20110714/Ergenekon-hakimini-yakan-konusmalar.php
#720
Cemil KOÇAK'ın 26 Haziran 2011 Pazar günkü Star Gazetesi'nde yayınlanan yazısından alıntıdır.



Herkesin bildiği sır: 1921 Anayasasındaki özerklik, Atatürk ve Kürtler

Yaklaşık beş yıl önce verdiğim bir röportajda herkesin bildiği sır olarak düşündüğüm Kürt özerkliği meselesine de değinme fırsatı bulmuştum. O günden bu yana tarihsel kaynaklar konusundaki tartışmalarla politik/ideolojik kavgalar birbirine karıştı. Ayırmanın zamanıdır.

Konunun tarihsel kaynaklarına yeniden dönmek gerekiyor. Bu konu ilk kez Heyeti Temsiliye ile İstanbul Hükûmeti'ni temsilen Bahriye Nazırı Salih Paşa arasındaki görüşmelerde gündeme gelmişti. Millî Mücadele'nin henüz başında 20 Ekim 1919'da iki taraf arasında imzalanan protokolün ilk maddesi bu konuya ayrılmıştı. Genellikle Amasya prokotolü olarak bilinir.

1919 tarihli protokol

Protokolde 11 Eylül tarihli Sivas kongresi beyannamesine atıfta bulunuluyor ve ardından öngörülen yeni sınırların içinde özellikle Türklerle Kürtlere yer veriliyordu. Tasavvur ve kabul edilen sınır, Türklerle Kürtlerin bulunduğu araziydi. Tabiî o sırada hiç kimsenin aklına nedense Kürtlerin aslında Türk olduğunu belirtmek gelmemişti! Demek ki neymiş? O tarihte Kürtler varmış. Protokole göre; Kürtler Osmanlı camiasından asla ayrılamazlardı ve bu sınır asgarî talepti. Protokol bununla da yetinmemiş ve Kürtlerin serbestçe gelişmelerini sağlayacak şekilde etnik haklara kavuşmalarına sosyal açıdan izin verilmesini desteklemek gerektiğini vurgulamıştı. Dahası, bütün bunlar "millî sır" olarak gizli tutulmayacaktı. Kürtlere bağımsızlık verileceğine ilişkin yapılan propagandalara karşı onların bu türden vaatlerin arkasına takılıp gitmelerini önlemek üzere bu kararların Kürtlere özellikle bildirilmesi kabul edilmişti. Protokolün altında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Bekir Sami Beyin ve Rauf Orbay'ın da imzaları vardı.

Bu arada kısaca bir başka konuya daha değinmek gerekir: Bu tarihte Osmanlı Hükûmeti'nin temsilcileri ile Anadolu'da kongreler tarafından seçilen heyeti temsiliye karşılıklı görüşebiliyor ve hazırladıkları ortak metnin altını beraberce imzalayabiliyorlardı. Yani şimdi iç savaşta tarafların ortak bir metin altına imza atmaları mümkün müdür? Bu nasıl bir iç savaş? Bir tüyo vereyim mi? Belki de iç savaş yok; iki taraf arasında anlaşma söz konusu.

Nutuk'ta da sözü edilen bu protokolün metni orada da sansüre uğramış ve metin itinayla temizlenmiştir. Yani Nutuk'ta yayınlanan belgelere itimat caiz değildir; muhakkak orijinali ile karşılaştırılması gerekir! Bahse konu özgün metin Faik Reşit Unat tarafından Tarih Vesikaları dergisinde 1961 senesinde yayınlanmıştır. Buna rağmen sansür devam etti. Meselâ Mazhar Müfit Kansu'nun Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber  kitabında da aynı sansür görülmektedir.

Atatürk'ün 1923 İzmit basın toplantısı

Atatürk'ün 1923 yılında gerçekleşen İzmit basın toplantısında Ahmet Emin Yalman'ın sorusuna verdiği ve hep sansür edilen yanıtı da meseleye ışık tutmaktadır. Atatürk şöyle diyordu: "Kürt sorunu, bizim yani Türklerin çıkarlarına olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi, millî sınırlarımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki, pek az yerlerde yoğundur. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir. (...) Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense bizim Teşkilât-ı Esasiye Kânunu gereğince zaten bir türlü özerklik oluşacaktır. O hâlde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken, onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmiştir."

Atatürk, "bir nevi mahallî muhtariyetler"in 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu'nda öngörüldüğünü söylerken ne demek istemişti acaba? Yasanın 11. maddesi şöyleydi: "Vilâyet mahalli umurunda manevî şahsiyeti ve muhtâriyeti hâizdir. Hâricî ve dâhilî siyâset, şer'i, adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisâdî münâsebet ve hükûmetin umûmî tekâlifi ile menâfii birden ziyâde vilâyâta şâmil husûsat müstesnâ olmak üzere, Büyük Millet Meclisi'nce vâz edilecek kavânin mûcibince Evkaf, Medâris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nâfiâ ve Muâveneti İçtimâiye işlerinin tanzim ve idâresi vilâyet şûrâlarının salâhiyeti dâhilindedir."

Yani: Her il, yasalar çerçevesinde, vakıf, medrese, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım konularında yerel düzeyde idari yetkiye sahipti. Yasada buna özerklik deniliyordu. Bu konuların yönetimi il şuralarının yetkisine bırakılmıştı. Şura lâfı da (ayıptır söylemesi) Sovyet'in karşılığıydı!

Bu şuralar lâkırdısı da nereden çıktı diye soranlara hemen 12. madde: "Vilâyet şûrâları, vilâyetler halkınca müntehap âzâdan mürekkeptir" ve 14. madde: "Vilâyette Büyük Millet Meclisi'nin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi hükûmeti tarafından tâyin olunup, vazifesi devletin umûmî ve müşterek vezâifini rüyet etmektir. Vali, yalnız devletin umûmî vazâifile mahallî vazâif arasında teâruz vûkuunda müdahale eder." (Kaynak: A. Gözüyübük ve S. Kili: Türk Anayasa Metinleri, SBF Yayınları, 1982, s. 94-95).

Yani: şuralar il halkınca seçilecekti ve valiler TBMM tarafından (İçişleri Bakanlığı'nca değil) atanacak olup, eğer merkez yönetimi ile il yönetimi arasında anlaşmazlık çıkarsa, ancak bu takdirde valilerin il yönetimine müdahale yetkisi doğacaktı.

İzmit konuşması 1969'da sansür edildi

Ayşe Hür, bir yazısında öyküyü güzel bir şekilde özetlemiştir: Mahmut Soydan Milliyet  gazetesinde 1929/1930 yıllarında uzun süren bir yazı dizisinde bu konuşmanın tamamını yayınlamış olmakla birlikte; ardından sansür çıktı geldi ve İsmail Arar 1969 yılında İzmit Basın Toplantısı kitabında metni sansür etti. Şimdi siz bakmayın bu konuşmanın serbestçe yayınlanmasına; meselâ Arı İnan'ın TTK tarafından 1982 yılında (yani 12 Eylül yönetiminde) yayınlanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları adlı kitabında metnin bu kısmı yoktur, sansür edilmiş ve koparılıp atılmıştır! İnan, Arar'ın metninin eksik olduğunu, yayınladığı metnin ise tam olduğunu ileri sürüyordu! Bütün bu sansür çabaları 2000'e Doğru dergisinin 1987 yılındaki yayını ile ortaya çıktı. Dergi tabiî toplatırıldı ve mahkemeye verildi. Beraat kararından sonradır ki, Arı İnan, bir röportajında, henüz meselenin çözülmediği bir sırada metne yer vermeyi doğru bulmadığını söylerken; TTK başkanı Yücel Tanay da, ayrılıkçı akımların eline doküman vermemek gerektiği düşüncesiyle böyle davrandığını açıkladı

Tarihi böyle bir mantıkla inşa etmeye kalkışanlara karşı kaynaklar elimizdeki en güçlü argümanlardır. Bu nedenle yazımda metinlerin orijinallerine de yer verdim; herkes kendisi okusun ve değerlendirsin diye.

Özerklik tartışması: Önce sansür, sonra inkâr, en sonunda itiraf ve tevil

Şimdi belki bir miktar açıklığa kavuşmuştur; Atatürk'ün basın toplantısında Kürt meselesine ilişkin sözleri niçin sansüre uğramış olabilir? Dün bu sözleri sansür edenler; geçmişte böyle sözler söylenmediğini, bunun yalan olduğunu ileri sürenler, bugün artık bu sözleri tevil etmenin dışında bir başka yol bulamıyorlar. Geçmişi itinayla temizlemeye çalışanlar için acınası bir durum. Önce sansür ve inkâr; sonra inkârdan bir fayda görülemeyince zorunlu itiraf ve hemen ardından da tevil.  Ne varmış canım; "bir nevi mahallî muhtariyet" sözünden özerklik sonucu çıkar mıymış? Vallahi çıkmazmış. O halde bu sözler zamanında niçin sansür edilmek zorunda kalındı acaba? Bilen varsa, çıksa da açıklasa; biz de öğrensek. Çıkmaz sokaklarda dolaşmayı tercih edenlere sormak gerekir: Bu sistemi bugün önermek Atatürkçülük müdür, yoksa vatana ihanet midir? Yoksa ikisi birden midir? Atatürk'ü dahi sansür eden, etmek zorunda kalan sıkı Atatürkçülere sorun bakalım, ne yanıt alacaksınız?

DİKKAT! DİKKAT! İTİNAYLA METİN TAHRİF EDİLİR

İŞİN zor kısmına geldik; çünkü genellikle metinler yeni Türkçeye çevrilirken, tahrifata uğramakta ve üstelik sanki tam metinmiş gibi tırnak içinde gösterilmektedir. Söylenene, okuduğunuza, gördüğünüze sakın inanmayın. Pek çok "yazar" ve "tarihçi", orijinal metni kendi gönlünden geçirerek değiştiriyor. Hiçbirinde orijinal metni görmüyorsunuz; sadece onların yaptığı çeviriyi okuyorsunuz. O çeviri ki, sansür edilmiş, değiştirilmiş, çıkarılmış ve hatta ekleme yapılmış, yani itinayla elden geçirilmiştir. Üstelik bir de  kendi yazdıklarını tırnak içinde sunarlar ki, sanki orijinalinden aynen alınmış gibi yaparlar. Kimler mi? Canım artık her şeyi de ben söylemeyeyim; şöyle etrafınıza bir bakın bakalım. Ya, işte onlar! Bırakın onlar özerklikle "bir çeşit özerklik" arasındaki farkı bulmaya çalışsınlar. Meselâ, odatv'den Sinan Meydan'a sorarsanız eğer; yasada sözü edilen "muhtariyet" gerçek anlamda özerklik değildir; sadece belediye işlerine has güçlü yerel yönetim anlamına gelmektedir. Soru: o halde yeni anayasaya özerklik sözünü yazmakta sakınca yoktur, değil mi?

Son Osmanlı Meclisi Mebusanı'nda Kürtler

26 Şubat 1920 tarihli meclis oturumunda "Kürtlerin camia-i İslâmiyye ve Osmaniyye'den ayrılmak fikrinde olmadıkları"na ilişkin açıklamalar yapılıyordu. Diyarbekir Müdafaa-i Hukuk-u Millîye Cemiyeti aşağıdaki telgrafı meclis başkanlığına çekmişti:

"Vatan haini, din düşmanı Şerifnâm şahsın Boğos Nobar ile teşrik-i mesaî ederek, Kürtlerin mukadderat-ı âtiyyesi hakkında beyan-ı mütâlaa ettiğini istihbar ettik. Kürtlük ve Türklük birdir. Yekdiğerinin özkardeşi ve din kardeşidir. Her iki millet için vatan müşterektir. (...) Kürtler vatanlarının istihlâsı uğrunda şimdiye kadar Türklerle ilk saf-ı harbde kanlarını akıtmışlar ve âtiyen de hükûmetimizin bekâ ve saadeti için aynı surette hareket edeceklerdir. Camia-i Osmaniye ve İslâmiyye'den hiçbir zaman ayrılmak, fikir ve hayallerinden geçmez. Dünyanın sonuna kadar bu camia-i İslâmiyye ve Osmaniye dahilinde yaşamak azmindedirler." (Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi: 26 Şubat 1920)

Amasya Protokolü'nün orijinal metni

"BEYANNâMENİN  birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen hudûdu Türk ve Kürtlerle meskûn olan arâziyi ihtivâ eylediği ve Kürdlerin câmi'a-i Osmâniye'den ayrılması imkânsızlığı îzâh edildikten sonra, bu hudûdun en asgarî bir taleb olmak üzere te'mîn-i istihsâli lüzûmu müştereken kabûl edildi. Ma'a-hâzâ Kürdlerin serbestî-i inkişâflarını te'mîn edecek vech ve sûretde hukûk-ı ırkıye ve ictimâ'iyece mazhar-ı müsâ'adât olmaları dahi tervîc ve ecânib tarafından Kürdlerin istiklâli maksad-ı zâhirîsi altında yapılmakda olan tezvîrâtın önüne geçmek için de bu husûsun şimdiden Kürdlerce ma'lûm olması husûsu tensîb edildi." (Kaynak: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü-Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, 2003, s. 99).

İzmit basın toplantısının orijinal metni

"KÜRT meselesi, bizim yani Türklerin menfaatine olarak da kat'iyyen mevzubahis olamaz. Çünkü mâlumu âliniz, bizim hudut-u millîyemiz dahilinde mevcut Kürt anasır o surette tavattun etmiştir ki, pek mahdut yerlerde haiz-i kesafettir. Fakat kesafetlerini kaybede ede ve Türk anasırının içine gire gire öyle bir hudut hâsıl olmuştur ki, Kürtlük nâmına bir hudut çizmek istersek, Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek lâzımdır. (...) Binaenaleyh başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu mucibince zaten bir nevi mahallî muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise, onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı mevzuu bahis olurken, onları da beraber ifade etmek lâzımdır. İfade olunmadıkları zaman, bundan kendilerine ait mesele ihdas etmeleri daima variddir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin sahibi salahiyet vekillerinden mürekkebdir ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını tevhid etmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir hudut çizmeye kalkışmak doğru olamaz." (Kaynak: Mustafa Kemal-Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, 1993, s. 104).

http://www.stargazete.com/yazar/cemil-kocak/herkesin-bildigi-sir-1921-anayasasi-ndaki-ozerklik-ataturk-ve-kurtler-haber-361913.htm