Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#781
Merhabalar. Doğrudan doğruya icra takibi yapabilirsiniz. İcra takibi yapmanız için elinizde bir belge olması şart değildir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 200. maddesine göre senetle ispat sınırı 2.500,00 TL olduğundan, alacağınız bu rakamın altındaysa (ki muhtemelen altındadır) bu hususla ilgili şahit dinletmeniz de mümkündür. Kolay gelsin...
#782
Merhabalar.

Alıntı Yap1. Temyize vermeyi böylece haciz süresini uzatmayı düşünüyorum,
2. Nafaka azaltma davası açmayı düşünüyorum ki bunun sebebi, nafakanın tamamını ödeyemeyeceğim. Bu yüzden yaptığım araştırmalarda 3 aylık nafaka ödenmez ise hapis bile çıkabiliyormuş. Ben ancak 350 ödeyebilirim aylık olarak geriye kalan borç olarak kalacak,
3. Nafaka azaltma davası açtıysam ve belli miktarlarda ödeyebiliyorsam yine de haciz ve HAPİS cezaları hüküm olur mu ? Yani nafaka azaltma davası boyunca biriken ne olacak ?

1) Mahkemenin nafaka ödenmesine ilişkin kararı siz temyiz etseniz bile icra takibine konu edilebilir. Yani nafaka hakkındaki mahkeme kararına istinaden icra takibi yapılabilmesi için kararın kesinleşmesi şart değildir. Dolayısıyla kararı temyiz etmeniz size bu anlamda bir fayda sağlamaz.
2) Medeni Kanun'un 176. maddesinin 4. fıkrasına göre, "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyeti gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Bu hükme göre nafakanın azaltılmasını istemeniz mümkündür, ancak mahkeme karar vermesinden kısa bir süre sonra ve ekonomik durumda bir bozulma olmaksızın dava açarsanız, çok büyük ihtimalle davanız reddedilecektir. Aşağıda buna ilişkin bir Yargıtay Kararı bulunuyor.
3) Bu sorunuz için aşağıdaki linkteki açıklamalara bakabilirsiniz:
http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/odenmeyen-nafaka-icin-ikk-344-tazyik-hapis-cezasi/

Kolay gelsin...




T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13265
K. 2005/12780
T. 29.11.2005

4721/m.174,175

DAVA : Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı ( nafaka borçlusu ), dava dilekçesinde; boşanma kararı ile birlikte davalı kadına 100.000.000 TL yoksulluk nafakasına, müşterek çocuklar için ayrı ayrı 200.000.000 er TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, kendisinin polis memuru olup, maaşı ile zor geçindiğini, ayrıca davalı kadının işe girdiğini, yine 1989 doğumlu Fuat'ın Askeri Lisede okuyup masraflarının devlet tarafından karşılandığını belirterek fazla olan iştirak ve yoksulluk nafakasının indirilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile davacının polis memuru olduğunu hakkaniyete göre nafakanın indirilmesi gerektiğini belirtmek suretiyle yoksulluk nafakasının 75.000.000 TL., müşterek çocuklardan 1992 doğumlu Funda için 150.000.000 TL., 1989 doğumlu Fuat için de 125.000.000 TL. olarak iştirak nafakasının indirilmesine karar verilmiştir.
1-Davacının temyiz itirazları yönünden;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davacının temyiz itirazlarının reddine,
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Taraflar arasında görülen ve 4.10.2001 tarihinde açılan boşanma davasında davacının 800.000.000 TL maaş aldığı tesbit edilmesine rağmen davalı kadın için 100.000.000 lira yoksulluk nafakası, müşterek çocuklar için ayrı ayrı 200.000.000'er TL iştirak nafakasının ( kararın kesinleştiği tarihten itibaren ) tahsiline karar verildiği ve hükmün ( temyiz edilmeden ) 25.3.2004 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Nitekim 14.6.2004 tarihinde açılan şimdiki davada ise davacının 1.461.790.000 TL maaş aldığı, davalı kadının çalışmadığı ve müşterek çocuk Fuat'ın önceki dava sırasında da Askeri Lisede öğrenci olduğu tesbit edilmiştir.
Bu durumda, boşanma kararının kesinleşmesinden çok uzun bir zaman geçmediği, davacının ekonomik ve mali durumunda olumsuz bir değişiklik olmadığı gibi maaşının arttığı anlaşıldığına göre ( hükmedilen nafakanın nafaka borçlusu için katlanılmaz bir hal aldığı ispat edilemediği ve kişisel borçlarının davalı kadın ve çocukları ilgilendirmediği düşünülmeden ) davacının nafakanın indirilmesi talebinin kabulüne karar verilmesi hakkaniyete uygun değildir.
O halde mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
#783
Emlak Vergisi Kanunu'nun, `Mükellef' başlıklı 3'üncü maddesi "Bina Vergisi'ni maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf eden öder" hükmünü içerir. Bu hükme göre, gayrimenkulün intifa hakkının ve kuru mülkiyetinin ayrı ayrı kişilerde bulunması halinde, Emlak Vergisi mükellefi intifa hakkı sahibidir. Halihazırda %0 düzeyinde olan indirimli emlak vergisi oranından yararlanma koşullarını taşıyanlar, örneğin emekliler, işsizler ve ev hanımları, Türkiye'deki 200 metrekareyi geçmeyen tek evin sadece intifa (yararlanma) hakkına sahip olmaları durumunda da emlak vergisi ödemezler. Dolayısıyla hem siz hem de anneniz emlak vergisi ödemek durumunda değilsiniz. Kolay gelsin...
#784
Tekrardan merhabalar.

Alıntı Yapözel bir hastanede bir noroloji doktoru şizofren olmadığımı, bipolar depresif olduğumu söyledi.gerçekten de verdiği ilaçlar etkisini hemen olumlu yönde gösterdi.acaba bu durumu mahkemede söz konusu etmeli miyim?acaba bu durumu bir rapor halinde davaya eklemelimiyim?

Annenizle ilgili ceza davasından bahsediyorsunuz sanırım. Şizofren teşhisinin yanlış olduğuna dair raporu mahkemeye sunarsanız, sizin endişe ettiğiniz şekilde hastanede müşahede altında tutulmanız gibi bir seçeneği mahkeme tamamen ihtimal dışında tutacaktır diye düşünüyorum. Bu anlamda faydalı olur.

Alıntı Yapteşhisi yanlış koyanlar tedavimi de geciktirdiler.yasalarla hakkımı aramalı mıyım?

Uzmanların yaptığı değerlendirmelere göre, "bipolar bozukluk ile şizofreni belirti ve seyir açısından çeşitli benzerlikler gösterebilmektedir. Özellikle psikotik özellikli bipolar bozukluğun şizofreniden ayırt edilmesinde bazı zorluklar görülebilmektedir. Bu noktada aile öyküsü ve gidiş özellikleri önemli ipuçları sağlamaktadır. Bipolar bozukluk genellikle ataklar halinde gelen fakat ataklar arasındaki dönemlerde kişinin iyi ve sosyal açıdan uyumlu olabildiği bir hastalıktır. Şizofrenide ise hastalık genellikle süreğendir, zaman zaman kısmi düzelmeler olsa da şizofrenik rahatsızlığın izleri belirtilerin düzelme dönemlerinde de tam geçmez ve hastalar hastalık öncesi iyilik durumlarına tam dönememektedir." Şizofren teşhisi ve tedavinizin gecikmesi sebebiyle yaşadığınız hadiseler için size bu yanlış teşhisi koyan doktor ve hastanelere karşı elbette tazminat davası açma yoluna gidebilirsiniz. Ancak bunun için "bipolar depresif" teşhisinin doğru olduğundan emin olmalısınız. Kolay gelsin...
#785
Merhabalar. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 107. maddesinin ikinci fıkrasına göre, "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkum edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler."

Bu hükme göre kardeşiniz yaklaşık 27 ay hapis yattıktan sonra iyi hal sebebiyle koşullu salıverilme hükümlerinden istifade edebilecektir. Kolay gelsin, Allah kurtarsın...
#786
Merhabalar.

Alıntı Yapannemin saldırısına uğradım.canımın acısından onun elini ısırdm.elinde küçük bir yara açıldı.

Her şeyden evvel sakin olmaya çalışın. Çok zor bir dönemden geçiyorsunuz ve bu zor dönemde size sizden daha çok kimsenin yardımı dokunamayacağı gibi size sizden daha çok kimse zarar da veremez. Etrafınızı kırıp dökmeden kendi ayaklarınızın üstünde durmayı başarmanız gerekiyor. İfade kabiliyetinizden ve derli toplu cümlelerinizden anlaşıldığı kadarıyla sizde bu potansiyel fazlasıyla var. Tahmin edebiliyorum, çok zorlu hadiselerle karşılaşıyorsunuzdur ama soğukkanlığınızı ve sabrınızı hiçbir zaman kaybetmemeli, iradenizin öfkeyle malul akıl tutulmalarında eriyip gitmesine asla göz yummamalısınız. Davaya gelince... Tahrik, didişme ve bir anlık sinir neticesinde her ailede yaşanabilecek türden son derece nahoş bir hadisenin yaşandığını, kendinizi korumaya çalıştığınızı, olayların bu merhaleye gelmesine son derece üzüldüğünüzü ve pişmanlık duyduğunuzu, annenizle barışmak istediğinizi ve bu kapsamda annenizle ilgili şikayetinizden vazgeçtiğinizi söylemeniz mahkemeyi olumlu yönde etkileyecektir. Bu şekilde hareket etmeniz halinde, "akıl hastanesi" gibi bir ihtimal mevcut olmayacaktır. Allah yardımcınız/yardımcımız olsun...
#787
Merhabalar. Muhtemelen bankanız, hesap rehni sözleşmesi çerçevesinde alacaklarının tahsili için hesabınızdaki bedeli bloke altına almıştır. İcra ve İflas Kanunu'nun 83. maddesine istinaden yetim maaşının kısmen haczi önünde yasal bir engel bulunmuyor. Keza bu maaşın tamamının rehnedilebilmesi de hukuken mümkün. Aşağıdaki Yargıtay Kararından da anlaşılacağı üzere, Yargıtay da yetim maaşının kısmen haczedilebileceğini kabul ediyor. Bu durumda;

a) Hesap rehni sözleşmesi kapsamında hesaptaki paranız banka tarafından bloke altına alındıysa, hukuken buna karşı yapabileceğiniz bir şey yok,

b) Size karşı banka icra takibi başlattıysa ve bu takip çerçevesinde hesabınıza haciz işlendiyse, bu haczin İcra ve İflas Kanunu'nun 83. maddesi uyarınca maaşın tamamı üzerine uygulanamayacağını belirterek haczin maaşın 1/4'ü üzerine uygulanması, kalan kısım için kaldırılması için takibin yapıldığı yerdeki icra mahkemesinde dava açmalısınız. Kolay gelsin...

İflas Kanunu'nun 83. maddesi:

KISMEN HACZİ CAİZ OLAN ŞEYLER

MADDE 83 - (Değişik: 3890 - 3.7.1940 / m.1) Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir.

(Değişik fıkra: 1045 - 12.5.1968 / m.1) Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez.



Konuyla ilgili Yargıtay Kararı:

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/3181
K. 2002/3965
T. 26.2.2002

2004/m.82,83
5434/m.Ek.3

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : İİK' nun 82. maddesi haczi kabil olmayan İİK' nun 83. maddesi ise kısmen haczi caiz olan şeyleri düzenlemiştir. İİK' nun 83. maddesine göre ise maaş, tahsisat her türlü ücretler irtifa hakkı ve hasılatı emekli maaşları ve sandık tarafından belli aralıklarla ödenen sair iradlar anılan maddedeki esaslar dahilinde kısmen haciz olunabilir. Hak sahibine toplu biçimde bir defada yapılan ödemeler anılan maddede sayılanlar arasında değildir.

5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununda haczedilemeyecek şeyler belirlenmiştir. 2363 sayılı kanunla 5434 sayılı kanuna eklenen ek madde 3' e göre, Emekli Sandığınca ödenecek sosyal yardım zamları haczedilemez. ( örneğin aile ve çocuk yardımı, yakacak zammı gibi maaşa eklenen farklar gibi paralar )Ancak bu neviden olmayan. Dul yetim maaşı borçlu ailesi efradına tahsis edilen bir para olması itibariyle borçtan mesuliyetleri halinde mirasçıların maaşlarını İİK' nun 83. maddesi uyarınca haciz konulmasına yasal bir engel yoktur. Mercice bu kurallar ışığında şikayetin çözümlenmesi gerekirken İİK' nun 82/10 madde hükmü gerekçe gösterilerek istemin reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda açıklanan nedenle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 26.2.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#788
Merhabalar. Yaş sınırı sizin de belirttiğiniz gibi 29. Mevzuattaki konuyla ilgili hükümler şu şekilde:

1076 Sayılı Yedek Subay ve Yedek Memurlar Kanunu:

     Hizmete çağrıldıkları halde gelmiyenler
   
     Madde 15 – Hizmeti askeriyeye çağırılıp mahalli müretteplerine gitmek için emredilen müddetler içinde kat'i mania olmaksızın gelip vazifelerine gitmedikleri divanı harblerce sabit olan yedek subay ve memurları Askeri Ceza Kanununda buna dair yazılı olan cezaları görmekle beraber emsalinin salıverildiğinden itibaren geç kaldıkları müddetin seferberlikte bir misli, hazarda yarısı kadar fazla hizmet etmeğe mecbur tutulurlar. Ceza olarak geçirdikleri müddet kıdem ve hizmetlerinden sayılmaz.

1632 Sayılı Askeri Ceza Kanunu:


    YOKLAMA KAÇAĞI, BAKAYA, SAKLI, FİRAR
   
    Madde 63 - 1 - (Değişik fıkra: 30/04/1945 - 4726/1 md.)
   
    A) (Değişik bent: 16/02/1994 - 3970/1 md.) Kabul edilecek bir özrü olmadan barışta bakayalarla yoklama kaçağı veya saklılardan yaşıtlarının veya birlikte işleme bağlı arkadaşlarının ilk kafilesi yollanmış bulunanlar ve ihtiyat erattan çağrılıp da özürsüz yaşıtlarının yollanmalarından başlıyarak yedi gün içinde gelenler bir aya kadar, yakalananlar üç aya kadar, yedi günden sonra üç ay içinde gelenler üç aydan bir yıla kadar, yakalananlar dört aydan bir buçuk yıla kadar, üç aydan sonra gelenler dört aydan iki yıla kadar hapis, üç aydan sonra yakalananlar altı aydan üç yıla kadar hapis;
   
    B) (A) Bendinde yazılı erbaştan ve erden gelip te veya yakalanıp ta kıtasına varmadan savuşanlar ayrıca bir aydan bir yıla kadar hapis cezasiyle cezalandırılır.
   
    2 - (Değişik bent: 15/06/1942 - 4257/1 md.) Seferberlikte birinci fıkrada yazılı olanlarla ruhsatlılardan sevk gününün bitmesinden itibaren yedi gün içinde gelenler bir aydan bir seneye, elde edilenler dört aydan iki seneye kadar, yedi günden sonra üç ay içinde gelenler iki seneden aşağı olmamak üzere elde edilenler üç seneden aşağı olmamak üzere hapis, üç aydan sonra kendiliğinden gelenler beş seneden az olmamak üzere hapis, elde edilenler ölüm cezasına mahkum edilirler. Az vahim hallerde ölüm cezası yerine müebbet veya on seneden aşağı olmamak üzere hapis cezası verilir ve diğer hallerde gösterilen cezalar yarıya indirilir.
     
   
    ÇAĞIRILIPTA GELMİYEN YEDEK SUBAYLARLA ASKERİ MEMURLARIN CEZALARI:
   
    Madde 64 - (Değişik madde: 15/06/1942 - 4257/1 md.)
   
    1 - Hazarda askeri hizmete çağrıldığı halde 1076 sayılı kanunun 15 inci maddesine tevfikan Milli Müdafaa Vekaletince emredilen müddet içinde askerlik şubesine gelmiyen yedek subay ve askeri memurlardan bu müddetin bitmesinden sonra on beş gün içinde elde edilenler bir aydan altı aya kadar, on beş günden sonra üç ay içinde elde edilenler altı aydan bir seneye kadar hapis ve üç aydan sonra elde edilenler beş seneye kadar hapis cezasiyle cazalandırılır. Bu müddetler içinde kendiliğinden gelenlerin cezaları yarıya indirilir.
   
    2 - Seferberlikte çağrıldığı halde muayyen müddet içinde askerlik şubesine gelmiyen yedek subaylarla askeri memurlardan bu müddetin bitmesinden sonra yedi gün içinde gelenler üç aydan iki seneye kadar, elde edilenler altı aydan üç seneye kadar, yedi günden sonra üç ay içinde gelenler iki seneden ve elde edilenler üç seneden aşağı olmamak üzere hapis, üç aydan sonra gelenler beş seneden az olmamak üzere hapis, elde edilenler ölüm cezasiyle cezalandırılırlar.
   
    3 - Askeri hizmet için yapılan davet üzerine şubeye gelen yedek subay ve askeri memurlardan mahalli müretteplerine hazarda on iki ve sefeberlikte dört gün içinde hareket etmiyenler veya yol müddeti hariç olarak bu müddetlerin yarısından fazla bir müddeti yolda geçirerek vazife ve memuriyetlerine iltihak etmiyenler hazarda üç aya kadar ve seferberlikte üç aydan beş seneye kadar hapsolunurlar. Bu fıkrada ve 65 inci maddede yazılı müddetler halin icabına göre Milli Müdafaa Vekilliğince azaltılabilir veya uzatılabilir.
   
    Az vahim hallerde 63 üncü maddenin son fıkrasında yazılı hükümler bu maddede yazılı olan cezalar hakkında da tatbik olunur.
   
    4 - 1076 sayılı kanunun 13 ve 15 inci madelerinde yazılı haller bu maddenin tatbikında da nazara alınır.


Aşağıdaki linki de incelemeniz faydalı olacaktır:
http://www.vekil.net/forum/soru-cevap-ve-yardimlasma-bolumu/asker-muayene-kacagi-1991/msg4477/?topicseen#new

Alıntı Yapbu davadan sonuç çıkar mı? idari para cezasına çarptırılır mıyız. eğer ceza alırsa ağabeyim, miktarı ne olur?

Net bir değerlendirme yapmak için ya dosyayı incelemek yahut da açılacak davayı ve bu kapsamda iddianameyi görmek gerekiyor. Kolay gelsin...
#789
Merhabalar.

Alıntı YapSanirim bu durumu düzeltmek icin mahkeme acilmasi gerekiyor. Peki sizce bu mahkeme süreci ne kadar olur? DNA yoluyla bir veya iki durusmayla sonuclanabilirmi? Ögrenmek istedigim bu mahkemenin bir yil veya bes yil sürme gibi bir durum olabilirmi ve mahkemeden kesin bir sonuc cikarmi.

Geçen yıl yürürlüğe giren yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun getirdiği yargılama mantığına göre artık duruşma sayısının çok da bir önemi kalmamış durumda. Çünkü mahkemeler artık dilekçeler teati edilmeden ve deliller toplanmadan duruşma açmayacak. Yani yeni kanun döneminde mahkemeler gereksiz yere duruşma yapmayacak. Bu durumda Medeni Kanun'un 42. maddesi gereğince açılacak bir soybağının düzeltilmesi davasının tahminen bir-iki yıl içinde neticeleneceğini söyleyebilirim. Bu dava neticesinde kesin bir sonuç da elbette çıkacaktır. Kolay gelsin...
#790
Merhabalar. 1111 Sayılı Askerlik Kanunu'ndaki konuyla ilgili hükümler aşağıdaki gibidir:

     Madde 12 – Son yoklamada bulunmıyan ve bulunamadıklarına dair bu kanunda yazılı bir mazeret gösterememiş olanlara (Yoklama kaçağı), son yoklamada bulunarak numara ile veya numarasız asker edildikleri halde istenildikleri sırada gelmeyenlere veya gelipte askerlik yapacakları kıtalara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşanlara (bakaya), askere girdikten sonra izin almaksızın savuşanlara (firar), askerde iken işleri için veya hastalanarak izin veya tebdilihava aldıkları halde izin veya tebdilihava gününü geçirenlere de (izinsiz), yirmi yaşlarına girmiş oldukları halde isimlerini nüfus ve ahziasker kütüğüne geçirmemiş bulunanlara da (saklı) denir. Alelümum altı ay ve daha fazla talim görmüş erbaş ve ere (usta asker), altı aydan daha az talim görmüş veya hiç talim görmemiş erbaş ve ere (acemi asker) denir.

     Madde 26 – (Değişik: 21/5/1992 - 3802/3 md.)
   
     Çağrılan kişilerden köy ve mahallelerinde veya ilçelerinin diğer bir köy ve mahallesinde bulunanlar ilçeleri merkezinde, ilçeleri sınırları içinde bulunmayanlar, bulundukları yerin ilçe merkezinde toplanacak askerlik meclisinde, yabancı ülkelerde bulunanlar bulundukları yerin elçilik ve konsolosluklarında, nüfus cüzdanı ve bir okulda okumuşlarsa öğrenim durumlarını gösterir okul idarelerinden verilen öğrenim durum belgesi ile bizzat bulunmaya mecburdurlar. Bizzat bulunamayacak derecede hastalık veya arızası olanlarla hapiste, tutuklu veya orta veya yüksek öğrenimde olup henüz okullarını bitirmemiş olanlar, hastalıkları veya arızaları hakkında usulüne uygun rapor veya okumakta oldukları okullardan verilmiş veya elçilik ve konsolosluklardan onaylı öğrenim durumlarını gösterir belge göndermeye ve hapisliklerinin veya tutukluluklarının nedenini bildirmeye, askerlik şubeleri ve elçilik veya konsolosluklar da bu husustan haber verilmiş olsun olmasın ihtiyar meclis ve heyetlerinden ve sair kişilerden ve ilgili kurumlardan yapılacak işlemleri sormaya ve askerliklerini bu sorgu neticesine ve muayenelerine göre kararlaştırmaya mecburdurlar.
   
     İlçeleri dışındaki askerlik şubelerine ve elçilik veya konsolosluklara gidenlerin yapılan yoklamaları, bekletilmeksizin yerli askerlik şubelerine, varsa rapor ve öğrenim belgeleri ve hapislik veya tutukluluk nedenleri ile birlikte bildirilir ve bu gibilerin askerlikleri bu bilgilere göre kararlaştırılır.
   
     Askerliğe elverişli olmadıklarını öne sürerek bulundukları yabancı ülkelerdeki elçilik veya konsolosluklara başvuranların sağlık muayeneleri, elçilik veya konsolosluklar tarafından uygun görülen resmi hastanelerde yaptırılır ve bu muayene sonucu alacakları raporlar elçilik veya konsolosluklar tarafından onaylanarak Milli Savunma Bakanlığına gönderilir. Bunların askerlik işlemleri, Milli Savunma Bakanlığı tarafından raporları üzerinde yapılacak inceleme sonucu kararlaştırılır. Bu kararlara itiraz halinde, yurt içindeki askeri hastanelerde yaptırılacak muayene sonucu verilecek raporlara göre işlem yapılır. Askerliğe elverişli olmadıklarına karar verilenlerden askerliğe elverişli oldukları şikayet veya ihbar edilenlerin durumları, Milli Savunma ve Dışişleri Bakanlıkları tarafından müştereken mahallinden araştırılır, araştırma sonucu askerliğe elverişli olduklarına kanaat getirilenler, yurt içinde tam teşekküllü askeri hastanelere sevk edilerek, sağlık kurulları tarafından verilecek raporlara göre kesin işleme tabi tutulurlar.

     Madde 30 – (Değişik: 5/2/2009 - 5837/9 md.)
   
     Son yoklama sırasında, askerlik şubesine veya yurtdışı temsilciliklerine gelmemiş ve 26 ncı madde gereğince gelmeme sebebini bildirmemiş kişiler, yoklama kaçağı olarak kabul edilir.
   
     Yoklama kaçakları, askerlik ödevlerini yerine getirmek maksadıyla yakalanmaları için Milli Savunma Bakanlığınca İçişleri Bakanlığına, askerlik şubelerince de mahallin en büyük mülki amirine bildirilirler. Yakalanarak muhafaza altına alınan yükümlüler, vakit geçirmeksizin ve en geç yirmidört saat içerisinde en yakın askerlik şubesine getirilirler. Askerlik şubesince teslim alınamayan yükümlüler, ilgili kolluk kuvveti tarafından hazırlanan tutanağa istinaden derhal serbest bırakılırlar.

   
     Madde 31 – (Değişik: 27/7/1970 - 1315/1 md.)
   
     Şubeleri dışındaki il ve ilçelerle, dış ülkelerde son yoklamasını yaptıranların her ne sebeple olursa olsun tayin edilen günde son yoklamaya gelmiyenlerin kur'a numaraları nüfusa kayıtlı bulundukları yer askerlik meclislerince çekilir. Askerliğe elverişli olanların kur'a çekimine esas olacak sıra numaraları asker alma teşkilatınca yönetmelik esaslarına göre verilir.
   
     Madde 32 – Her kazada numara çekildikten sonra örneği veçhile bir istatistik cetveli yapılır ve alt tarafı askerlik meclisi reisi ve azaları tarafından tasdik edilerek yoklama cetveline yapıştırılır. İstatistiğin yapılmasiyle son yoklama bitmiş sayılır. Bu cetvelin sureti şube tarafından askerlik dairelerine ve askerlik dairelerince dahi şubelerden gelen cetveller birleştirilerek fırka veya kolordulara ve kolordulardan Müdafaai Milliye Vekaletine gönderilir. Bu cetveller erbaş ve er tertibine esastır.

    Ertesi seneye bırakma
   
     Madde 35 – (Değişik: 20/11/1935 - 2850/1 md.)
   
     Son yoklama sırasında aşağıda gösterilen sebeblerle askerlik yapmıyacakları anlaşılanların muamele ve muayeneleri ertesi seneye bırakılır:
   
     A) Vücudları askere yarıyacak derecede büyümemiş olanlar.
   
     B) Zamanın geçmesiyle veya tedavi ile geçecek illet ve hastalıkları olduğu sıhhi muayene neticesinde anlaşılanlar ve mevkuf veya mahpus olanlar (bunlardan işbu kanunda yazılı çağırılma zamanına kadar iyileşecekleri veya mahpusiyetleri biteceği anlaşılanlar ertesi seneye bırakılmayıp bedeni kabiliyetlerine göre asker edilirler).
   
     C) (Değişik: 11/9/1940 - 3920/1 md.) Askeri mekteplerle nizamname ve talimatnamelerine göre devam mecburiyeti olan resmi ve yüksek mekteplerle liseler ve orta mekteplerde ve tali meslek mekteplerinde veya bu derecelerde olduğu Maarif Vekaleti tarafından veya müdürlüklerinden tasdik edilen hususi ecnebi mekteplerde ve aynı vasıfta bulundukları Maarif Vekaletince tasdikli memleket harici mekteplerde okumakta oldukları anlaşılanlar (Bunların ertesi seneye terki en çok 29 yaşını bitirinciye kadar uzar. Bu yaşa kadar tahsillerini bitirmemiş olanlar, iki sene üst üste sınıf geçemeyenler, yüksek bir mektebi bitirdikten sonra diğer yüksek bir mektebe veya ihtisas şubelerine ayrılmış müesseselerin ve Üniversitenin bir şubesini bitirdikten sonra diğer şubesine girenler; ertesi seneye bırakılmayıp asker edilirler. İşbu talebenin derslerine muntazaman devam etmeleri şartiyle tahsil saatleri haricinde memuriyet, vazife, sanat, ticaret ve ziraatle iştigalleri tecillerine mani teşkil etmez.)
   
     Son yoklama sırasında orta veya yüksek bir mektebi bitirerek memleket içinde ve dışında daha yüksek mekteplere kabul zamanı olmadığından dolayı girmemiş olanlar o sene içinde girerek lazımgelen vesikaları gösterdikleri takdirde ertesi seneye bırakılırlar.
   
     29 yaşına kadar ertesi seneye terkedilecek talebeler bir seferberlik halinde lüzum ve ihtiyaca göre, doğum sırasiyle asker edilir.
   
     (Ek fıkra: 12/7/1941- 4092/1; değişik: 9/5/1967 - 865/1 md; Mülga: 27/7/1970 -1315/3 md.)
   
     D) İki oğlu olupta biri askerde bulunan bir baba veya dul ananın askerlik çağına giren diğer oğlu, kardeşi muvazzaf hizmetini bitirinciye kadar.
   
     Bir baba veya dul ananın ikiden ziyade oğlu olupta ikisi askerde iken askerlik çağına giren diğer oğulları kardeşlerinden birisi muvazzaf hizmetini bitirinciye kadar sevkolunmazlar (on beş yaşından küçük olanlar ve geçime yardım edemiyecek derecedeki malüller hesaba katılmaz).
   
     Bu fıkraya tabi olanların muamelesi, celb ve sevk zamanında sevkin geciktirilmesi ve birlikte askere alınacaklar için baba veya dul ana hangisinin bırakılmasını isterse onun bırakılması suretiyle yapılır.
   
     İşbu fıkranın hükümleri harb olmadığı zamana mahsustur.
   
     E) (Ek: 17/2/1947 - 5010/1 md.; Değişik: 11/6/2008 - 5768/1 md.) Millî Savunma Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde;
   
     1) 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarında görevli olup hizmetinin özelliği sebebiyle sevkinin tehirine ihtiyaç duyulan kamu personelinin,
       
    2) Devlet veya kendi hesaplarına yurt içinde veya yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların,
   
     bağlı oldukları bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan kurum personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin teklifi üzerine, 35 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar,
   
     3) Aktif spor hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi ve müteakip sevk tehirleri için Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek oran kadar kadroya girmek kaydıyla;
   
     a) Olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonaları ile uluslararası müsabakalarda ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcuların,
   
     b) A Büyükler Milli Takım kadrolarında yer alan sporcuların,
   
     c) Türkiye Profesyonel 1 inci veya 2 nci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolcuların,
   
     ç) Üç ve daha fazla ligi bulunan diğer spor dallarında, en üst iki ligde yer alan takımlar ile en az iki ligi bulunan spor dallarında, en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcuların,
   
     Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün veya ilgili özerk federasyon başkanlıklarının teklifi üzerine, 38 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar,
   
     askere celp ve sevkleri tehir edilebilir.
   
     86 ncı veya 89 uncu maddelere tabi olanların sevkleri tehir edilmez. Ancak, 86 ncı veya 89 uncu maddeye tabi olan yükümlülerden, sevk tehir işlemine neden olan görev, staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora öğrenimi ile sporcuların erteleme kapsamındaki kulüpleri ile sözleşme başlangıç tarihleri, yoklama kaçağı veya bakaya kaldıkları tarihten önce olanların sevk tehiri işlemi yapılabilir.
   
     Askere celp ve sevki tehir edilenler, tehir müddetinin bitiminden önce sevk tehirine sebep olan çalışmalarını veya öğrenimlerini bıraktıklarında veya sözleşmesi feshedilen, hak mahrumiyeti cezası verilen, erteleme kapsamında bulunmayan liglerdeki takımların kadrolarına geçen sporcuların durumu, tehir teklifini yapan makamlar tarafından, iki ay içinde Milli Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu yükümlülerin sevk tehir işlemleri, Milli Savunma Bakanlığınca iptal edilir. Sevk tehirinin iptalini gerektiren durumun zamanında Milli Savunma Bakanlığına bildirilmemesi, teklif yapan makamların ve hakkında sevk tehiri teklifinde bulunulanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
   
     Sevk tehiri şartlarını taşımadığı, bilgi veya belgeleri gerçeği yansıtmadığı halde askere sevkinin tehir edildiği tespit edilenlerin askerlik işlemleri, sevk tehiri işlemi yapılmadan önceki durumları, sevk tehiri şartlarını kaybettiği tespit edilenlerin ise, sevk tehiri şartlarını kaybettikleri tarihteki durumları dikkate alınarak yürütülür. Askerlik işlemlerinin yürütülmesine ilişkin görevlerini veya sorumluluklarını zamanında yerine getirmediği tespit edilenler hakkında 92 nci, 93 üncü veya 100 üncü maddeler gereği gerekli kovuşturmalar başlatılır, ancak bu durum yapılacak olan diğer adli işlemlere engel teşkil etmez.
   
     Sevk tehiri işlemlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
     
     F) (Ek: 17/5/1961 - 303/1 md.) Yüksek öğrenim mezunlarından mesleklerine ait staj ve ihtisaslarını ikmal ettikten sonra, yurt içinde veya yurt dışında, çalıştıkları bilim dallarına dünya ölçüsünde bir yenilik veya ilerleme getiren orijinal araştırmalarda bulundukları, çalıştıkları ilim müesseselerince tevsik ve talep edilenlerin askere celp ve sevkleri, Milli Savunma Bakanlığınca 36 yaşını dolduruncaya kadar geri bırakılabilir.
   
     G) (Ek: 27/4/1976 - 1983/1 md.; Değişik: 2/7/2005 - 5380/1 md.) Oturma veya çalışma iznine sahip olarak işçi, işveren veya bir meslek ya da sanat mensubu sıfatı ile yabancı ülkelerde bulunan yükümlüler, durumlarını ispata yarayan belgeler ile bağlı bulundukları Türk konsolosluklarına başvurmaları hâlinde, bunların son yoklama, celp ve sevk gibi her türlü askerlik işlemleri, Millî Savunma Bakanlığı tarafından belirlenecek usûl ve esaslara uygun olarak 38 yaşını tamamladıkları yılın sonuna kadar ertelenebilir.
   
     Erteleme şartlarına haiz olmadıkları anlaşılanlar veya erteleme sebebi ortadan kalkanlarla kendi istekleriyle erteleme hakkından vazgeçenlerin ertelemeleri iptal edilerek, askere sevkleri sağlanır. (1)
   
     Madde 36 – (Değişik: 16/4/1987 - 3358/7 md.)
   
     Ertesi seneye bırakılanlar, erteleme süreleri dolmadan kendi istekleri ile veya ertesi seneye bırakılma sebeplerinin ortadan kalkması halinde o yıl askere sevk edilebilirler.
   
     Ancak son yoklama sırasında lise veya dengi okulu bitirerek yurt içinde veya yurt dışında daha yüksek bir okula aynı yıl içerisinde giremediklerinden askerliklerine karar alınanların istekleri halinde askere celp ve sevkleri iki yıl geri bırakılır.
   
     Üç yıl veya daha aşağı öğrenim veren yüksek okullardan mezun olanlarla, öğrenim gördükleri fakülte ve yüksek okulları bitiremeyerek ayrılanlardan,ayrıldıkları yıl askerliklerine karar alınanlardan öğrenime devam etmek isteyenlerin askere celp ve sevkleri bir yıl geri bırakılır.
   
     İki ve üçüncü fıkralarda durumları açıklananlar müteakip yılın Aralık ayının son gününe kadar bir yüksek öğrenim kurumuna girdiklerine dair belge getirmeleri halinde haklarında alınan karar, askerlik meclisi toplu değilse idare kurullarınca ertesi seneye terk şeklinde değiştirilir.
   
     Ertesi seneye terk edilenlerden mezun olanlar ile çeşitli nedenlerle okulları ile ilişiği kesilenlerin bu durumları fakülte ve yüksek okullar tarafından iki ay içinde kayıtlı bulundukları askerlik şubelerine bildirilir.

     (Ek fıkra: 20/11/2007-5713/1 md.) Dört yıl ve daha uzun süreli yüksek öğretim kurumlarından yahut bunların dengi olduğu kabul edilen okullardan mezun olan yükümlülerin askere sevkleri, istekleri halinde mezuniyet tarihinden itibaren iki yıla kadar, yüksek lisans eğitimini tamamlayanların ise bir yıla kadar tehir edilebilir. Yurt dışındaki öğrenim kurumlarından mezun olanlara, talepleri halinde, denklik işlemlerini tamamlayabilmeleri için ayrıca bir yılı geçmemek üzere sevk tehiri hakkı tanınabilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Millî Savunma Bakanlığınca belirlenir.
   
     Madde 37 – Otuz beşinci maddenin "A" ve "B" fıkralarında yazılı zayıf ve malüllerden ertesi seneye terklerini icap ettiren zafiyet ve malüliyetleri beş sene müddetle uzayanlar beşinci sene toplanacak askerlik meclisleri tarafından çürüğe çıkarılır. Ertesi seneye terkolunanların askerlik meclislerince bu suretle sıhhi muayene ettirilmeleri harb olmadığı zamanlara munhasır olup harb zamanlarında askerlik meclislerinin toplanması veya dört sene geçmiş bulunması gibi haller aranmaksızın bunların tekrar muayene ettirilmesi ve sağlam ve sakat olanlarının askere gönderilmesi hususuna Müdafaai Milliye Vekaleti emir verebilir.
   
     Madde 38 – Yoklama kaçaklarından olup arkadaşlarının sevkinden evvel gelmeleri veya ele geçmeleri hasebiyle askerlik meclislerince veya idare heyetlerince numarasız asker edileceklerin muayenesi, varsa mahallerince iki askeri hekim, yoksa askeri hekim bulunan en yakın yerde yaptırılır. Bunların ve son yoklamada sağlam veya sakat asker edilmiş oldukları halde çürüklük iddiasında bulunarak ikinci bir muayene istemeleri hasebiyle daha yüksek muayene heyetlerine gönderilmelerine lüzum görülenlerin gitme gelme paraları kendileri tarafından verilir.


Maddeleri aynen iktibas etmek biraz fazla yer kapladı ama özetle ifade etmek gerekirse, yoklama kaçağı suçu, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 12. maddesinde tanımlanmış ve müeyyidesi de Askeri Ceza Kanununun 63. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre askere sevk edilmek üzere belirli bir tarihte askerlik şubesinde bulunması amacıyla adına celp, çağrı pusulası çıkarılan ve bu çağrı pusulası kendisine veya akrabalarına tebliğ edilen yükümlüler, belirtilen tarihlerde sevk için askerlik şubesine gelerek sevkini yaptırmak zorundadır.

Şayet üstüste iki yıl sınıf geçememe gibi bir durumunuz olmadıysa, tecilinizin yapılması gerekirdi. Şu anda yoklama kaçağı durumuna düşmüşsünüz. Durum özetle bu şekilde. Kolay gelsin...
#791
Son iki yazıda, 'bir sıcak somun için, yalınkat bir don için' çıktıkları maişet yolunda trajikomik bir şekilde iş kazalarında bu hayata veda eden insanları yazıyorum.

Yazmak zorundayım, zira yetim yavruları gece uykumda kıstırıyor. Kendimi kurtarmak, özgürleştirmek, yıkılan yuvalar, dul kalan anneler aşkına yazmak zorundayım.

Artık akşam kapının tokmağı çalmayacak, yorgun-iki büklüm bir baba kapının eşiğine çöküp minik yavrusunu kirli, ter kokan kucağında öpüp koklayamayacak, ucuzundan bir çikolata veremeyecek. Yetim çocuklar sabahın erken saatinde buharlı camları silerken, babasının elinden tutup okuluna doğru seğirten çocuklara öyle melun bakakalacak.

Belediye otobüsünde tanıştığım Vanlı Ali'in 11 kardeşi varmış. Bir inşatta çalışıp 600 TL'den başlık parası biriktirip, aslında tümünü de köydeki anneciğine gönderirmiş. O kara yağız Kürt Ali'nin gözlerinin içine bakarak, göğsümü doldurarak, 'biliyorsun Ali, biz kardeşiz, kader böyle yazmış' dedim. Neden bilmiyorum, koca delikanlının başını okşadım. Hora geçti, gözleri öyle dedi bana. Şimdi hangi çadırda yanmayı bekler, bilemedim doğrusu!

Neden? Son iki yazıda, 'İşin ucunda para varsa, rekabet varsa, kârlılık varsa, gerisi teferruattır anlayışı yüzünden. Türkiye'de garibanlar bu kafadaki sözde işadamı ve girişimcinin ellerinde katlediliyor. Ve hükümetin bu konulara bakışını bulanıklaştıran, hükümeti şaşı hale getiren işte bu işadamı telkinleridir.' demişiz. Şimdi bir şey daha diyelim. Kendi gafletini gariban insanların 'kaderi' olarak lanse eden siyaset esnafı günah galerisini büyütüyor.

İş sağlığı güvencesi yasa taslağı tam 2008 yılından beri Meclis'te bekliyor. Taslağa göre 50'den fazla işçi çalışan işyerleri iş sağlığı uzmanı bulunduracak. 50'den az olunca da danışmanlık almak zorundalar. 1 ile 9 işçi çalıştıran küçük işyerlerinin maliyetini ise devlet üstleniyor.

Şimdi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na kulak veriyoruz: '2008'den beri hükümetin dört bakanı tasarıyı imzalamadığı için çıkamadı.' Neden? Açıklıyor: 'Maliye ve Hazine başta olmak üzere ekonomiden sorumlu kişiler ve onların bürokratlarının çekinceleri vardı. Zira taslağın kamuya ve özel sektöre getireceği bir maliyet var.' Peki, yüzlerce cana, yıkılan hanümanlara bedel bu çekince, bu maliyet neymiş? Muhalefet lideri devam ediyor: 'Yeni yasa ile işyerlerine aylık 100-200 lira arasında bir maliyet çıkıyor.'

Sahi, bu dönem 'bakan yardımcılığı' ihdas edildi, değil mi? Bunlar kimler, 'işadamı' abilerimiz.

CHP liderine kulak vermeye devam. 'Yasa olsa o kaza yaşanmazdı. Zira o şirket bir iş sağlığı uzmanı bulundurmak ya da tutmak zorunda olacaktı. O uzman da bu işte müteselsil sorumlu olacağı için, o çadırları mutlaka denetletmek zorunda olacaktı. Koşullar uygundur demeden adamlar çalışamayacaktı. Kayırma, torpil olamayacaktı. Ufacık önlem bile alınsa, kapı açık olsa, çadır naylon olmasa o kaza olmayacaktı.' Ve Kılıçdaroğlu son noktayı koyuyor: 'Bunun için harcanacak maliyet, azalacak iş kazaları sayesinde kendini kısa sürede çıkarır. Bir kayıp olarak bakmak doğru değil.'

Şimdi sıkı durun, tırnak içinde verdiğim 'itiraf-tespitler' CHP liderine değil, Çalışma Bakanı Faruk Çelik'e ait. Kimin, kimi, kime şikâyet ettiğini göstermek için size bir 'eşşek şakası' yaptım, affola! Bir dediği iki edilmeyen siyasi irade bunu koca bakanlarına anlatamamış. İnandınız mı?

Eskiden tanrılara kurban verilirdi, şimdi sermayedara. Bir teklifim var; gidip 'bu yasa çıksaydı siz yaşıyor olacaktınız' diye kurbanların mezar taşlarına yazsınlar. Böylece gelecek nesil, yakın tarihi bir de mezar taşlarından okur.

Unutmadan, müjdemi isterim! Bakanlar Kurulu'nda o eksik imzalar tamamlanmış, üstelik bir de 'ivedilikle' Meclis'e sevk edilecekmiş! Gerçi, Esenyurt yangınının hemen sonrasına denk gelmesi bir talihsizlik. Ancak şöyle ifade edeyim, köprü trafiği yoğundu. Hem boşuna da yanmadılar, o gece şipşak sigortaları da yapıldı. Doğruya doğru.

Bugün iş güvenliği önerileri yazacaktım, değil mi? Yazmıyorum işte!

i.ozturk@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1262316&title=oluler-aci-cekmez-kalan-saglar-bizimdir
#792
Son yıllardaki kazalar artık Türkiye'de sosyal barışı etkiler, haneleri perişan eder bir düzeye gelmiştir.

Önce sürüp giden facia ile yüzleşmek için Mimarlar ve Mühendisler Odası'nın derlediği son rakamları verelim.

2007-2012 yıllarında Tuzla tersanelerinde yaşanan kazalarda yaklaşık 500 işçi, Ocak 2008 İstanbul Davutpaşa'da, şehrin göbeğindeki tümüyle 'kaçak işyerinde' meydana gelen patlama sonucu 23 işçi, 2010'da 43'ü yeraltında, 18'i de yerüstünde olmak üzere Türkiye'deki maden ocaklarında toplam 61 kazada 61 kişi yaralandı, 105 kişi öldü. Buna 2011 Ağustos ayında Zonguldak Karadon Madenleri'nde can veren 30 madenciyi de ilave edelim. Şubat 2011 Ankara Ostim OSB'de meydana gelen patlamada 20 işçi, Şubat 2011'de Kahramanmaraş Afşin kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi, 24 Şubat 2012'de Adana Kozan Baraj inşaatında baraj kapağının patlaması sonucu 10 işçi ve son olarak İstanbul Esenyurt AVM inşaatında çıkan yangında 11 işçi hayatını kaybetti.

Her yıl oluşan binlerce kaza, ölüm, yaralanma, hastalık, maddi zarar, telafi edilemez manevi kayıplar, SGK'nın ödemek zorunda kaldığı tazminat ve sağlık harcamaları, mahkemelerdeki binlerce dava, Türkiye'nin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki kötü sicili, vatandaşlar arasındaki sosyal barışın bozulması Türkiye'de bir iş sağlığı ve güvenliği açığının bulunduğunu göstermektedir. Çalışma Bakanlığı, geçen sene kayıt dışı olanlar hariç, kaza ve hastalıkların maddi boyutunu yaklaşık 6 milyar dolar olarak açıkladı.

Türkiye iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü. Birincilik için Çin'le yarışıyor. Aslında, Çin'in nüfusu, coğrafi ve iktisadi büyüklüğü, kalkınma düzeyi, insan hakları rejimi gibi hususlar dikkate alındığında, yani 'birim başı' bakıldığında Türkiye'nin Çin'i fersah fersah geçtiği rahatlıkla görülüyor.

Türkiye'de pek gündeme bile gelemeyen bir de vahim bir 'çevre felaketi' vardır. Sapanca Gölü, Eber Gölü, (Erzincan) Karasu Deresi, Gebze Dilovası derken liste uzayıp gidiyor. Türkiye'de belki de en büyük çevre felaketi, ranta teslim olan, 'kendi kendini denetleyen' belediyecilik ve şehircilik anlayışıdır.

Yüzü Avrupa'ya dönük Türkiye'nin iş sağlığı ve güvenliği (İSG) ve çevre felaketinde Çin ile yarışır durumda olması, Türkiye'nin ilkesiz bir vahşi kapitalizm tehdidi altına girdiğini, adeta Avrupa fasonculuğunun ölüm üssü ve çöplüğü haline gelmekte olduğunu göstermektedir. Sanayi Bakanlığı, yayınladığı sözde sanayi strateji belgesinde 'Avrasya'nın üretim üssü olmayı' merkeze almış durumda. Mevcut zihniyetle gidersek bunun adı 'toplu intihardır'.

Bu yazı serisinde Türkiye'nin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki görüş, değerlendirme ve önerilerimizi sıralayacağım. Yeri gelmişken bir zihniyet deşifresi yapayım. Bu öneriler, bir işadamları derneğinin raporu için en az bir sene önce hazırlanmıştı. Araştırmaya, bilgiye ve uzmanlığa dayanan ve vicdanı da elden bırakmayan bu öneriler reddedildi. Dendi ki, 'Yönetim kurulundan bir işadamı okudu. Bu öneriler çok fazla solcu ağzıyla kaleme alınmış. Böyle rekabet edemeyiz. Bizi Ankara'da hükümete ve bürokrasiye karşı zor duruma düşürebilirmiş.' İSG ile ilgili uzman-akademisyen önerilerini bir esnaf okuyor ve reddediyor, iyi mi! Bilim adamına bakış bu. Üstelik kendisini ilgilendiren 'denetim ve düzenlemeye' eyvallah demesi bekleniyor. Türkiye'de garibanlar bu kafadaki sözde işadamı ve girişimcinin ellerinde katlediliyor. Ve hükümetin bu konulara bakışını bulanıklaştıran, hükümeti şaşı hale getiren işte bu işadamı telkinleridir. Gelecek yazıda size, reddedilen İSG önerilerini sıralayacağım.

i.ozturk@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1260681
#793


İZZETTİN ÇİÇEK - ANKARA

Madımak Oteli'nde 37 kişinin yakıldığı olaylarla ilgili yargılanan 7 sanık hakkındaki dava, zamanaşımından düştü.

15 yıl devam eden davanın sanıklarından ikisi bu süre içinde ölmüştü. AİHM'nin 'insanlık suçu' içtihadına atıfta bulunan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, zamanaşımının kamu görevlileri açısından işlemeyeceğini, bu konumda olmayan hayattaki 5 sanık yönünden ise davanın düştüğüne hükmetti. Sivas'ta yakınlarını kaybedenlerin avukatı Şenal Sarıhan, olaydan 1-2 kişinin değil 15 bin kişinin sorumlu olduğunu belirterek karara tepki gösterdi. Dışarıdaki bir grup ise polisle çatıştı.

2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta 37 kişinin yakılarak öldürüldüğü olaylarla ilgili bazı sanıklar hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ana davada karar dün açıklandı. Duruşmaya CHP ve BDP milletvekilleri ile Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, eski Danıştay Başsavcısı ve ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Rutkay Aziz ile olaylarda hayatını kaybedenlerin yakınları ve müdahil avukatlar katıldı. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) amir hükmü çerçevesinde AİHM'nin 'insanlık suçuyla' ilgili verdiği kararı hatırlattı. 'Yaşama hakkını ihlal ettiği iddia edilen, işkence ve kötü muamele iddialarıyla suçlanan kamu görevlilerinin af ve zamanaşımından faydalandırılmaması' şeklindeki içtihadına atıfta bulundu. Sanıklardan kamu görevlisi olan Cafer Erçakmak'ın insanlık suçu işlemiş olabileceğini belirten mahkeme, Erçakmak hakkındaki davanın ölüm sebebiyle düşürülmesine karar verdi. Sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu hakkında ise zamanaşımı dolayısıyla kamu davası düşürüldü. Mahkeme, işlenen suçu Anayasa'yı değiştirmeye teşebbüs suçu olarak tanımlayarak zamanaşımı süresini uzattı. Sivas Cumhuriyet Savcılığı'nın hazırlık iddianamesinde belirtilen terör suçunun 7 buçuk yıl olarak düzenlenmişken, mahkemenin kararındaki Anayasa'yı değiştirmeye teşebbüs suçunda ise 15 yıl zamanaşımı bulunuyor. Sivas'ta hayatını kaybedenlerin yakınlarının avukatlığını üstlenen Şenal Sarıhan da davanın bitmesinin mümkün olmadığını, olaydan 1-2 kişinin değil 15 bin kişinin sorumlu olduğunu öne sürdü. Sarıhan, olayın mahkeme tarafından insanlığa karşı işlenmiş suç olarak kabul edilmesini önemli bir adım, zamanaşımıyla ilgili kararı ise olumsuz olarak değerlendirdi.

Ankara'daki davada karar verilirken Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Sivas olaylarına ilişkin yürüttüğü soruşturma sürüyor. 2009 yılında Sivas'ta Emniyet'e başvuran gizli tanığın ifadeleri üzerine, Madımak'la ilgili Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı ikinci bir soruşturma başlatmıştı. Soruşturma geçtiğimiz ocak ayında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) kararıyla Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'na devredilmişti.

Sivas davasının seyri

Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te meydana gelen olaylarla ilgili yargı sürecinde şunlar yaşandı:

111 sanık hakkında cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldı.

Yargılamalar sonucunda, 79 sanık ağırlaştırılmış müebbet hapis ve süreli hapis cezaları aldı.

2 sanık hakkında kamu davası zamanaşımı nedeniyle düştü. 26 sanık beraat etti.

Haklarında mahkûmiyet kararı verilen 12 sanık, cezalarının infazı için kırmızı bültenle aranıyor.

Yargılaması devam eden 3 sanık kırmızı bültenle aranıyor.

Dün itibarıyla da 2'si ölüm 5'i zaman aşımından sadece 7 sanık yönünden dava düştü.

Karar açıklandı, ortalık karıştı

Ankara Adliyesi 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davayı takip etmek için bazı sivil toplum kuruluşları, BDP ve CHP'li milletvekilleri, Alevi dernekleri sabah saatlerinde adliye bahçesinde bir araya geldi. Halk Evleri başta olmak üzere bazı gruplar, Kızılay'a yürümek üzere Atatürk Bulvarı'na indi. Polis, gruba biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. Grup üyeleri ise polise taş ve sopalarla karşılık verdi. Otobüs durakları, reklam panoları ve orta refüjdeki cam bariyerler parçalandı. Olayların ortasında kalan vatandaşlardan bazıları davayı takip eden canlı yayın araçlarına sığındı. CHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili Sabahat Akkiraz ise Twitter üzerinden yazdığı mesajlarda savcıya yönelik, "Savcı sanki yezidin torunu. Düşman bakışlı. Yakılana saygısı da utanması da yok." şeklinde ifadeler kullandı. Mesajlarında, AK Partinin kendisini akladığını, savcının ise gelecekte vekil ya da bakan olursa şaşırmayacağını belirten Akkiraz "AKP yeni katliamlara yol açıyor." yazdı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1258382&title=madimak-davasi-dustu-ortalik-karisti
#794
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/6979
K. 2002/2287
T. 28.3.2002

2004/m.72

DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av.Erkan Gül ile davalı vek.Av.Özlem Gürkan'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Mehmet Yaşar K.'nın davalı bankadan aldığı krediye kefil olduğunu, sözleşmeyi imzalarken diğer kefil Naci A.'ın kefaletine de güvendiğini, ancak daha sonra adı geçenin kefalet imzasının sahte olduğunun yargılama sonucu saptandığını, davalı bankanın Naci A.'ı kefil göstererek müvekkilinin yanılmasına yol açtığını, bu nedenle sözleşmeden dolayı müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek 1.276.400.000.-TL.nın istirdatına, 1.353.400.000.-TL. borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamıştır.

Mahkemece kredi sözleşmesindeki imzanın davacıya ait olduğu, diğer kefil Naci A.'ın imzasının sahte olmasının davacı kefilin borçtan kurtulması sonucunu doğurmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davalı banka ile dava dışı Mehmet Yaşar K. arasında akdedilen 5.3.1998 tarihli kredi sözleşmesinde Naci A. ve Halil İbrahim A. kefil olarak yer almışlardır. Davacı kendinden önceki kefil Naci A.'ın imzaya itirazı üzerine bu kefilin sözleşme konusu borçtan sorumlu tutulmadığını, bu kefalete güvenerek kefil olduğu için kefaletten dolayı sorumluluğu bulunmadığını ileri sürerek menfi tespit davası açmıştır. Banka kredi sözleşmesine kefil Naci A.'ın imzasını alırken, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek, diğer kefil Halil İbrahim A.'ın bu kefile 1/2 oranında rücu etmesini önlemiştir. Bu nedenle, rücu edebileceği nispetten davacı kefilin borçtan dolayı sorumlu tutulmaması gerekir. Mahkemece bu yön gözetilmeden davanın reddinde isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 97.500.000.-TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 28.3.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Kefaletin aynı borca diğer kimselerin de kefalet etmesi şartıyla vaki olduğuna alacaklının vukufu bulunduğunu kabule mahal olan hallerde, bu şart gerçekleşmezse kefil sorumluluktan kurtulur ( BK.488/III ).

Sorumluluktan kurtulma, birlikte kefaletin diğer kişi veya kişilerin kefaletinin de kefil tarafından şart koşulması ve alacaklının kefilin bu koşulla kefalet ettiğini bilmesi ile mümkün olur. Bu konuda uyuşmazlık çıktığı takdirde ise kefalet senedinin bu koşulla imzalandığının ispat yükümlülüğü de bu hususu ileri süren kefile aittir.

Somut olayda dava konusu Genel Kredi Sözleşmesinin müteselsil kefiller bölümünde ilk sırada Naci A.'ın ikinci sırada davacının isim ve imzası bulunmaktadır. Başka bir deyimle davacının isim ve imzası ayrı bir bölümde değil, müteselsil kefiller bölümü içerisinde ve Naci A.'ın isim ve imzasından sonra yer almaktadır. Sözleşmenin 12.maddesinde ise birlikte kefaletten de söz edilmiştir. Bu haller, davacının kefaletinin aynı borca Naci A.'ın da kefalet etmesi şartıyla vâki olduğuna alacaklının vukufu bulunduğunu kabule mahal olan hallerdendir. Kefillerden Naci A.'ın imzasının sahte olduğu saptanmış ve böylece birlikte kefalet şartı gerçekleşmemiştir. O halde B.K.nun 488/3.maddesi gereğince kanun koyucunun gayesi de gözönünde tutulduğunda davacı kefilin sorumluluktan tamamen kurtulduğunun kabulü gerekir. Hükmün bu gerekçeyle bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.
#795
Merhabalar.

Alıntı Yap2004 yılındaki ödemelerden dolayı, zaman aşımı 2004 + 10 yıl olarak mı düşünülmelidir?

Zaman aşımını 2004 + 10 yıl olarak hesaplamalısınız.

Alıntı Yap2-Borcun dökümünü vermiyorlar, ne yapmam gerekir?

Öncelikle şirkete yazılı olarak başvurun ve dilekçenizin bir nüshasına alındı yaptırın. Şayet cevap verilmezse, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İl Müdürlüğüne konuyla ilgili şikayet dilekçesi verebileceğiniz gibi, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine de müracaat edebilirsiniz.

Alıntı YapBabamın 1999 da citybank'a borcu bulunuyor ve gün 16.02.2012 bugün ev telefonumu arıyorlar borcunuzu ödeyin diye avukatlık bürosundan aradan geçen zaman 13 yıl zaman aşımından dolayı bu dava düşmüşmüdür neden beni arayıp borcunuzu ödeyin diyor ödemem gerekmiyor bu borcu öyle görünüyor 10 yılı aştığı için bu borcun bizden tahsili mümkünmüdür ?

Merhabalar. On yıllık zamanaşımı süresini, o alacağın tahsiliyle ilgili yapılan son işlem tarihinden sonra başlatmalısınız. Buna göre on yıllık süre dolmamış olabilir. Şayet son işlem tarihinden sonra on yıllık süre geçmişse, size karşı yapılacak bir icra takibine yahut açılacak davaya karşı yasal süre içinde zamanaşımı itirazında bulunabilirsiniz. Kolay gelsin...
#796
Merhabalar. Hoşgeldin "mgulluce". Siz de hoşgeldiniz "Stajyer Av Sezen AKMAN".

Alıntı YapŞuan haciz kesinleşti ve taşınmazın kıymet takdiri aşamasındayız.Bundan sonraki aşamada nerelere ne tür müzekkere yazmamız gerekiyor..direkt satış mı istemeliyiz?
Hiç bu tarz bir işlem tapmadığımdan ve tecrübesiz olduğumdan cahilliğimi maruz görün şimdiden teşekkürler..

"mgulluce" arkadaşımın da belirttiği gibi; öncelikle kıymet takdir raporunun hazırlanması için taşınmazın bulunduğu yerdeki icra müdürlüğüne takip yaptığınız icra dosyasından bir talimat almanız gerekecek. Talimata taşınmazın takyidatlı son tapu kaydını da eklemelisiniz. Akabinde kıymet takdir talimatını taşınmazın bulunduğu yerdeki icra müdürlüğüne bir dosya içinde götürüp kaydettirmelisiniz (bu yerde birden fazla icra müdürlüğü varsa, öncelikle tevzi bürosuna gitmelisiniz). Şayet taşınmazın bulunduğu yerdeki icra dairesinde takip başlattıysanız, bu işlemlere hiç gerek kalmayacak, doğrudan kıymet takdir raporunun hazırlanmasını talep edebileceksiniz. Sonrasında dosyayı talimat icra müdürlüğüne kaydettirip taşınmazın çap ve imar durumunun dosyaya celbi için taşınmazın bulunduğu yer kadastro müdürlüğüne ve belediye başkanlığına talimat dosyasından yazı götürmeniz gerekecek. Bu yazıları götürüp cevaplarını da aldıktan sonra taşınmazın kıymet takdiri için talimat icra müdürlüğünce bilirkişiyle beraber keşfe çıkılacak ve raporu hazırlaması için dosya bilirkişiye teslim edilecektir. Siz keşfe katılmak zorunda değilsiniz. Tüm bunların sonunda bilirkişi raporunu talimat dosyasına sunacak ve talimat müdürlüğü de raporun bir örneğini üst yazı ekinde esas icra müdürlüğüne gönderecektir. İşlemleri hızlandırmak için ara sıra talimat icra müdürlüğüne giderek veya telefonla arayarak son durumu öğrenmeniz faydalı olacaktır. Rapor esas müdürlüğüne geldikten sonra, "mgulluce" arkadaşımın da belirttiği şekilde, taşınmazın kaydında hacizler, ipotekler, şerhler olup olmadığına bakarak raporu borçluyla birlikte tüm ilgililere tebliğe çıkarmalısınız. Tebliğ tarihlerinden itibaren yedi günlük itiraz süresi geçtikten sonra rapor kesinleşmiş olacaktır; bu aşamada artık satış da isteyebilirsiniz. Kolay gelsin...
#797
2012 yılı hakimlik, savcılık, icra müdürü sınav takvimi yayınlandı. İşte ilanın metni:

::: D U Y U RU  :::

A D A L E T  B A K A N L I Ğ I N D A N

Bakanlığımızca 2012 yılında açılması planlanan adlî yargı hâkim ve savcı adaylığı, avukatlıktan adaylığa geçmek isteyenler için adlî yargı hâkim ve savcı adaylığı, icra müdür ve yardımcılığı ile idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma sınav tarihleri, kadro sayısı ve söz konusu sınavlara ilişkin başvuru tarihleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir. Sınav ilanları ayrıca yayımlanacaktır.

         İlgililere duyurulur.




SINAVIN ADI                                                       SINAV TARİHİ         KADRO SAYISI       SINAVA BAŞVURUNUN        SINAVA BAŞVURUNUN
                                                                                                                                     İLK GÜNÜ                         SON GÜNÜ

1- Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı     6 Mayıs 2012               200                      5 Mart 2012                     23 Mart 2012

2- İcra Müdür ve Yardımcılığı                                   30 Eylül 2012               300                    6 Ağustos 2012               17 Ağustos 2012

3- Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı      13 Ekim 2012               200                    6 Ağustos 2012               31 Ağustos 2012

4- İdari Yargı Hâkim Adaylığı                                   24 Kasım 2012               200                        8 Ekim 2012                    19 Ekim 2012

5- Adlî Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı                        23 Aralık 2012               500                      12 Kasım 2012                  23 Kasım 2012

http://www.pgm.adalet.gov.tr/duyuru/2012/subat/sinav_takvimi.htm
#798
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/5489
K. 2004/9783
T. 20.4.2004

6762/m.692/2
2004/m.170a

DAVA : Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı vekilince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : T.T.K'nun 692/2. maddesi gereği çekin kayıtsız şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havaleyi ihtiva etmesi gerekir. Çekin somut olayda gözlendiği gibi cinsi belirtilmeksizin sadece Dolar üzerinden düzenlenmesi anılan madde hükmüne aykırılık teşkil etmez ve kambiyo senedi niteliğini etkilemez. Diğer bir anlatımla çek vasfını ortadan kaldırmaz. Dairemizin süreklilik arzeden içtihatlarında da bu kural benimsenmiştir. Öte yandan Türkiye hudutları dahilinde yaygın olarak işlem yapılan para birimi Amerikan Doları olup, ayrıca tefriki yapılmayan hallerde, cinsi belirtilmeksizin Dolar yazılmasından anlaşılması gereken de Amerikan Doları'dır.

Ayrıca çeklerde iki tane keşide tarihi bulunması halinde önceki tarihe itibar edilir. Çekte vade olmayacağından daha sonraki tarih yazılmamış sayılır. Takip dayanağı çek önceki keşide tarihine göre yasal sürede muhatap bankaya ibraz edilmiş olup, çek üzerinde ikinci bir tarih yazılı olması kambiyo senedi vasfını ortadan kaldırmaz.

O halde mahkemece borçlunun faize itirazlarının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeler ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 20.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
#799
Merhabalar.

Alıntı YapKurum müdürü ilk başta zorluk çıkarsa da, sonradan "istifa dilekçenizi verip ayrılabilirsiniz " dedi. Ancak milli eğitimdeki görevli istifamı noter aracılığıyla yapmam gerektiğini söyledi. Şu an ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Kurumun dediği gibi sadece bir dilekçeyle istifa edebilir miyim?

Hukuken sözlü olarak istifa etmeniz bile yeterli. Ancak bir ihtilaf yaşandığında ispat aracı olarak kullanabilmeniz açısından, okul yönetimi tarafından iş sözleşmesinin bir nüshasının İl Milli Eğitim Müdürlüğüne verilmediğini ve MEB'e kayıtlı olmadığınızı da belirterek noter kanalıyla bir ihtarname göndermeniz ve iş sözleşmenizi haklı sebeple feshettiğinizi bu yolla açıklamanız daha sağlıklı olacaktır. Kolay gelsin...
#800
Merhabalar.

Alıntı YapBabası ölümünden önce kefil olmuş kişi babası öldükten 2 yıl sonra babasının kefilliğinden ötürü borcu ödemek zorunda mıdır mirasçısı olarak ?

Allah rahmet eylesin, arkadaşınızın başı sağolsun. Şayet kefalet akdi hukuken geçerli bir şekilde kurulmuş ise, bu akit kefilin ölümü halinde kendiliğinden geçersiz olmaz; mirasçılar murisin (miras bırakanın) kefaletten kaynaklanan borçlarını da yüklenmiş olurlar. Ancak mirasçılar mirası kabul etmeden evvel defter tutulmasını istemiş ve resmi deftere göre mirası kabul etmişlerse, Medeni Kanun'un 630. maddesi gereğince, "Mirasbırakanın kefaletten doğan borçları defterde ayrı bir yere yazılır ve mirasçılar, mirası kayıtsız ve şartsız kabul etmiş olsalar bile, bu borçlardan terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi halinde kefalet sebebiyle alacaklı olanlara ne düşecek idiyse ancak o miktarla sorumlu olurlar." Kolay gelsin...