Haberler:

deneme

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#81
Merhabalar. Yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla binanızda ısı yalıtımı bulunmuyor. Isı yalıtımı olmayan bir binanın sadece dış cephe boyasının (hangi tür boya kullanılırsa kullanılsın) yenilenmesi soruna çözüm olmuşturmayacaktır, bilginiz olsun. Dış cepheye dışarıdan ısı yalıtımı yaptıramazsanız mutlaka daire içinden ısı yalıtımı yaptırmanızı tavsiye ederim, zira başka şekilde sorununuz çözülmez. İşin hukuki yanına gelince... Yukarıda da belirttiğim gibi sorunun kaynağı boya değildir muhtemelen. Dolayısıyla zararınızın sebebi de bu değildir. Bu durumda yöneticiye karşı zararın tazmini noktasında yapabileceğiniz bir şey olamaz diye düşünüyorum. Ayrıca aidatını ödemeyen ev sahibi ve kiracılarına karşı Kat Mülkiyeti Kanunu m.20/2 gereğince (tam metni aşağıdadır) yöneticiyle birlikte her daire sahibi yasal yollara müracaat ederek aidat borcunun ödenmesini icra yoluyla talep etme hakkına sahiptir. İcra takibi yapmak isterseniz, bu iş için yöneticiden yetki almanız da yararlı olacaktır. Son olarak yine aynı madde uyarınca bahsettiğiniz masraflara her daire sahibi arsa payı oranında iştirak edecektir, yoksa duvar uzunluğu veya daire başına hesaplama şeklinde değil. Allah kolaylık versin...



   Madde 20 - (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:

   a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;

  b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, (Ek ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında;

   Katılmakla yükümlüdür.

   c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.

   (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık, (Değişik ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.

   Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan, kişinin, kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.
#82
Merhabalar. Tahrik iddianızı ispatlayabilecek tüm delilleri mahkemeye sunun, faydalı olur. Ayrıca yazdığınız şeylerde suç işleme kastının olmadığını, sorunu çözmek için diyalog kurmaya çalıştığınızı söyleyebilir, benzer ve olaya uygun düşen, yani ikna edici açıklamalarla kendinizi savunulabilirsiniz. Bir avukatla anlaşmanız da yararınıza olacaktır. Allah kolaylık versin...
#83
Merhabalar. Şayet yazılı bir sözleşme imzalamadıysanız, mağazaya gidip ürünü satın almaktan vazgeçtiğinizi söyleyerek verdiğiniz peşinatı geri isteyin veya peşinat kadar fiyatı olan başka bir ürün satın alın. Allah kolaylık versin...
#84
Merhabalar. Her şeyden evvel 15 yıllık bir çekin zamanaşımına uğramış olma ihtimali son derece yüksektir. Dolayısıyla öncelikle bu yönden itirazda bulunun. Şayet kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlatıldıysa (ki size icra müdürlüğünden gönderilen ödeme emrinin başlığında bu husus yazar) tebliğ tarihinden itibaren 5 günlük süre içinde itirazınızı icra mahkemesine yazılı bir dilekçe ile yapmalısınız (itirazın nereye ve hangi süre içinde yapılması gerektiği size gelen ödeme emrinin alt kısmındaki açıklamalarda belirtilir, burayı mutlaka okuyun). Şayet alelâde bir ilamsız takip yapıldıysa, itiraz süreniz 7 gün, itiraz yeriniz de icra müdürlüğü olur ve böyle bir durumda yapacağınız yazılı itirazın dosyaya girdiği tarih itibarıyla icra takibini durdurmuş olursunuz (diğerin takip yolunda itiraz kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve açtığınız davayı takip ederek sonuçlandırma külfeti de sizin sorumluluğunuzdadır). Allah kolaylık versin...
#85
Anayasa Mahkemesi (AYM) boşandıktan sonra velayeti kendisine geçen çocuğuna kendi soyadını verme talebi mahkeme tarafından reddedilen anneyi haklı buldu.

AYM söz konusu talebi Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce reddedilen Hayriye Özdemir'in Anayasa'nın 20. maddesiyle güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Resmi Gazete'de yayımlanan AYM'nin 25 Haziran tarihli kararında, Özdemir'in Anayasa'nın 20. maddesiyle güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiği ve kararın, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Diyarbakır 5. Asliye Mahkemesi'ne gönderileceği bildirildi.

-Davanın tarihçesi-

Eşinden, Diyarbakır 1. Aile Mahkemesi'nin kararıyla boşanarak çocuğunun velayetini alan Özdemir, Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurarak, velayeti kendisinde bulunan çocuğuna boşandığı eşinin soyadı yerine kendi soyadı olan "Özdemir"in verilmesini talep etti.

Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi önce 16 Nisan 2012'de aldığı kararla Özdemir'in yaptığı 24 Şubat 2012 tarihli başvuruyu kabul edilebilir buldu.

Mahkeme kararına gerekçe olarak 21 Haziran 1934'ten beri yürürlükte olan 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadını alır" ifadesinin AYM'nin 8 Aralık 2011 tarihli kararıyla feshedildiği gösterildi.

Ancak temyize götürülen bu karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 6 Haziran 2012 tarihli kararıyla bozuldu. Gerekçeli kararda, bozma gerekçesi olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesi gösterildi.

Söz konusu maddede "doğru nesepli çocuğun; babanın (ailenin) soyadını taşıyacağı, boşanma ve ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe neden olmayacağı, babanın soyadı ve çocuk reşit olduktan sonra kendi soyadı, usulüne uygun olarak açacağı bir dava sonunda verilecek bir kararla değişmedikçe çocuğun soyadının da değişmeyeceği" ifadesi yer alıyor.

Bunun üzerine Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bozma ilamını gerekçe göstererek, 24 Eylül 2012'de davanın reddine karar verdi. Özdemir, bu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 17 Ocak 2013'te onanması ve kararın düzeltilmesi talebinin yine aynı Dairenin 8 Nisan 2013 tarihli kararıyla reddedilerek, kendisine kararın 3 Mayıs 2013'te tebliğ edilmesinin ardından 20 Mayıs 2013'te AYM'ye bireysel başvuru hakkını kullandı.

-"Eşler aynı hukuksal konumdadırlar"-

AYM'nin gerekçeli kararında, 2525 Sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin 2 fıkrasının AYM tarafından feshedilme gerekçesine atıfta bulunularak, kadın ve erkeğin evlilik süresince evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gerektiğine ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri bulunduğu hatırlatıldı.

Gerekçeli kararda söz konusu maddenin, eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı, bunun da Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptal edildiği vurgulandı.

AİLE HAYATINA SAYGI HAKKINA İLİŞKİN HAYRİYE ÖZDEMİR KARARI

Olaylar

Başvurucu, boşanma davasında velayeti kendisine verilen çocuğun soyadının, boşandığı eşinin soyadı yerine kendi soyadı ile değiştirilmesi talebiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi, 21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadını alır" şeklindeki ibarenin, Anayasa Mahkemesinin 8/12/2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararıyla iptal edildiği ve iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlandığı, bu kapsamda annenin, çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinde haklı neden bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne hükmetmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesi hükmüne göre evlilik içinde doğan çocuğun babanın (ailenin) soyadını taşıyacağı, boşanma veya ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe neden olamayacağı, usulüne uygun olarak açılacak bir dava sonunda verilecek kararla değişmedikçe çocuğun soyadının da değişemeyeceği tespitlerini içeren Yargıtay bozma kararı sonrasında başvurucunun davası reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, boşanma davası sonrası velayeti kendisine verilen çocuğun soyadının, kendi soyadı ile değiştirilmesi talebiyle açtığı davanın reddedildiğini, Anayasa Mahkemesinin 2525 sayılı Kanun'un 4. maddesinin ilgili bölümünü iptal eden kararına dayandığı hâlde bu hususun mahkeme kararlarında karşılanmayarak gerekçesiz bırakıldığını ve karar düzeltme talebinin reddi neticesinde aleyhine para cezasına hükmedildiğini belirterek adil yargılanma ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Velayetin reşit olmayan çocukların bakım ve gözetimi konusunda anne ve babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessese olduğunu, bu bağlamda anılan müessesenin çocuğun bakımı, eğitimi, temsili, mal varlığının yönetimi ve menfaatlerinin korunması için hukuki bir temel oluşturduğunu belirten Anayasa Mahkemesi; başvurucunun, velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğundan Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gerektiğini ifade etmiştir.

Kararda, velayet hakkı ve bu bağlamdaki yetkilerin kullanımı da dâhil olmak üzere cinsiyetler arası eşitlik ve cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili hususların insan hakları ile ilgili birçok uluslararası hukuk belgesinde de yer aldığı, 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun evliliğin feshi veya boşanma hâllerinde anasına tevdi edilmiş olsa bile çocuğun, babasının seçtiği veya seçeceği adı alacağını belirten hükmünün, 8/12/2011 tarihli kararla Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiği, bunun yanı sıra Türk hukukunda ad ve soyadın belirli nedenlere dayanılarak değiştirilmesine imkân tanındığı, bu bağlamda 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesinde adın değiştirilmesinin haklı sebeplere dayanılarak talep edilebileceğinin düzenlendiği belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesine göre, velayeti altındaki çocuğun soyadının değiştirilmesine ilişkin davanın reddi, başvurucunun aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturmaktadır.

Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütünün anayasa yargısında önemli bir yere sahip olduğunu ve bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığının tespiti gerektiğini ifade eden Mahkeme, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirdiğini belirtmiştir. Yasal düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve ilgililerin hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerektiğini vurgulayan Mahkeme, ilgili kuralın uygulayıcıya belirli ölçüde takdir alanı sunması mümkün olmakla birlikte, etkin bir temel hak korumasının sağlanabilmesi için müdahaleye temel alınan kuralın lafzı ve yorumunun asgari bir kesinliği sağlaması gerektiğini hatırlatmıştır. Mahkemeye göre, yorum yöntemleriyle belirlenebilir kavramların kullanılması mümkün olmakla birlikte, kanun hükmünün uygulanmasında yeknesaklığın sağlanmamış olması belirsizliğin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Anayasa Mahkemesinin görevinin, söz konusu yorum ve uygulamanın Anayasa'ya uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunun vurgulandığı kararda, başvuruya konu müdahalenin dayanağı olarak gösterilen "Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; (...) soyadını taşır. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk onun bekârlık soyadını taşır." şeklindeki hükmün, boşanma sonrası çocuğun velayeti verilen kişiler tarafından, somut başvuruya benzer mahiyette davalara konu edildiği, bu davalarda genellikle kanuniliğin tartışma konusu yapıldığı ve farklı hukuksal yorumların söz konusu olduğu ifade edilmiştir.

Sonuç olarak boşanma sonrası velayeti anneye verilen çocuğun soyadının değiştirilmesi hususunda açık bir düzenlemenin bulunmaması ve farklı yargı kararları verildiği dikkate alındığında, başvuruya konu müdahalenin dayanağı olarak gösterilen kuralın, başvurucunun velayeti altındaki çocuğun soyadının değiştirilmesi talebinin reddedilmesi şeklindeki müdahale bağlamında belirlilik şartını sağlamadığı ve bu yönüyle müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı belirtilerek Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Kararın tam metnini indirmek için LÜTFEN TIKLAYINIZ.
#86
Merhabalar. Oğlunuzun başka bir ilde okuduğunu yazmışsınız; peki oğlunuz bu dönemde kimin yanında kaldı ve siz oğlunuzla ne sıklıkla ziyaret ettiniz? Oğlunuz yarı yıl ve yaz tatili dönemlerinde kimin yanındaydı? Bu kişiler durumdan memnun mu? Oğlunuzu yanınıza almanız halinde her anlamda bakmaya yeterli bir ekonomik durumunuz var mıdır? Ayrıca oğlunuz açılacak bir velayet davasında kimin velayeti altında yaşamayı tercih edecektir? Bu soruların cevabı önemli...
#87
Merhabalar. İki taraflı yani çekişmeli davalarda davalı, davacı tarafından dava dilekçesinde ismi belirtilen ve bir davanın diğer tarafını oluşturan kişidir. Dahili davalı ise başta dava dilekçesinde ismi bulunmayan, davacının talebi üzerine veya kendiliğinden mahkemece davaya sonradan davalı sıfatıyla dahil edilen kişidir.
#88
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun. Anlattığınız olaya benzer olayların her zaman yaşanması mümkün. Evde sadece mobilyada parmak izinizin çıkması ve başka hiçbir yerde parmak izinizin bulunmaması konuyu daha rahat ifade edebilmenizi sağlayacaktır. Şayet bu masa sizin evlilik hazırlığı yaptığınız dönemde satın alınmışsa, bahsettiğiniz hususların inandırıcılık düzeyi artacak, değilse, maalesef zedelenecektir. Olayı dikkatle takip etmenizde ve müsait bir zamanınızda olayın yaşandığı yerin bağlı olduğu adliyeye giderek soruşturma dosyasını takip eden savcıyla görüşmenizde yarar var. Allah kolaylık versin...
#89
Merhabalar. Bir şirketin faaliyetlerini sonlandırması ayrı, hukuken tasfiye edilmesi ayrı. Şirketlerin tasfiye edilme süreci, şirketin büyüklüğüne/küçüklüğüne bağlı olarak uzun sürelere yayılabiliyor. Dolayısıyla ilk soruda belirtilen şirketin soru tarihinde henüz tasfiye sürecini tamamlamamış olması kuvvetle muhtemel. Tasfiye sürecine giren bir şirket, en son sahip olduğu unvanın başına "Tasfiye Halinde" ibaresini alır ve hukuki işlemlerini bu unvan altında yapar. Tasfiye halinde olan bir şirkete "tasfiye memuru" atanır, ki bu kişi genelde şirketin son yetkilisi olur ve bu kişi eliyle işlemler yürütülür. Bahsedilen hususta yapılabilecek tek şey, ticaret sicil kaydına bakarak şirketin tasfiye memurunu ve adresini bulmak ve bu kişiden gerekli belgeyi temin etmek olacaktır. Şayet şirket tasfiye sürecini tamamlamış ise, yine ticaret sicil memurluğundan bu hususa ilişkin belge alabilirsiniz. Bunun dışında bir yol bulunmuyor maalesef. Yukarıda belirtilen hizmet tespiti davasıyla hem ilk soru sahibinin hem de sizin durumunuzun hiçbir ilgisi bulunmuyor. Hizmet tespiti davasında geriye dönük sigortasız, yani kayıtdışı yapılmış olan çalışmaların sigortalı haline getirilmesi amaçlanır; bu davanın amacı budur. Soru sahipleri zaten sigortalı olduğuna göre hizmet tespiti davasının konumuzla bir ilgisi bulunmamaktadır. Allah kolaylık versin...
#90
Merhabalar. Rumuzunuz gibi ben de öncelikle "aman" diyeyim; aman dikkat. Genç yaşta girilen bu tür günahların faturasını bir ömür boyu ödemek durumunda kalıyor insan, zira adli sicil kaydı oluşuyor maalesef... Sorularınıza gelirsek...

Alıntı Yapmagazada calısan arkadası tutukladılar biz 2mizi savcı serbest bıraktı smdi e devlete bi girdim mahkeme acılmıs bizide mahkemeye cagırıyorlar bi ceza alırmıyız tutuklama gibi

Türk Ceza Kanunu (TCK) m.142/2-h maddesi gereğince beş yıldan on yıla kadar hapis cezası olan bir suça iştirak etmişsiniz. TCK.m.143 gereğince hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılacak, suç işlendiği tarihte onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olduğunuz için de TCK.m.31/3 gereğince alacağınız cezanın üçte biri indirilecektir. Öncelikle size şunu tavsiye ediyorum: Suç işlediğiniz tarihte onsekiz yaşından küçük olduğunuz için kanunen zorunlu olduğundan, tüm ücret ve masrafı devlet tarafından karşılanacak şekilde size barodan bir avukat atanmıştır. Bu avukatın kim olduğunu, adres ve telefonunu mahkemeden (adres ve telefonu barodan da öğrenebilirsiniz) öğreniniz ve bu avukatla mutlaka görüşünüz. Davayı yakından takip etmeniz menfaatinize olacaktır. Bahsettiğiniz olayda suça iştirakinizin ne düzeyde olduğu, hakkınızda savcılık iddianamesi ve istenen ceza oldukça önemli. Bununla birlikte şu kadarını söyleyebilirim: Suç işlediğiniz tarihte onsekiz yaşından küçük olduğunuz için muhtemelen yargılama sonuna kadar tutuklanmazsınız ve yine muhtemelen özellikle de daha öncesinde suç işlemediğiniz için hakkınızda verilecek ceza alt sınırlardan kurulacak ve sonuç itibariyle verilecek cezanın üç yılın altında kalması halinde TCK.m.51 gereğince ertelenecektir diye düşünüyorum. Bununla birlikte işlediğiniz suçun cezası düşük olmadığından yapılacak indirimlere rağmen verilecek cezanın üç yılın üstünde kalması ihtimali az değil; böyle bir ihtimalde maalesef karar kesinleştiğinde cezaevine girmeniz gerekecektir.

Alıntı Yapbide benm ufak bi kavga mevzusu vardı taraflar sıkayetci olmadı ama kamu davası acıldı adamlar mahkemedede söylücekler sikayetci degiliz diye bunuda göz önüne alıyorlarmı diger mahkemede bide ceza alırmıyım

Kesinleşmiş bir cezanız olmadığı için hırsızlık suçunda kavga olayı dikkate alınmayacaktır. Kavgayla ilgili davada ise kavganın kimler arasında, ne şekilde olduğu ve sonucu (kimin ne şekilde yaralandığı) önemli. Bununla birlikte, şikayete tabi basit, küçük bir kavga idiyse, şikayetten vazgeçildiği için buradan bir ceza almazsınız. Allah kolaylık versin...
#91
Merhabalar. İntihar mı dediniz, aman ağzınızdan yel alsın; sakın ola bu ihtimali aklınıza bile getirmeyin, zira asıl iflas hali intihar etmekle başlar... Allah'ın verdiği canı meşru bir sebep olmadan almak veya intiharla sona erdirmek, en büyük günahlardan biridir... Allah'tan ümidinizi asla kesmeyiniz... Gelelim sorularınıza...

1) Böyle bir dava açılabilir ancak üzerinde evin değerine yakın miktarda ipotek bulunan bir gayrimenkulle ilgili kolay kolay hiçbir alacaklı böyle bir dava açma yoluna gitmez, gitse de bu tarz bir davanın kazanılması kolay olmaz.

2) Bir borç (borcun miktarı ve sebebi ne olursa olsun) ödenmedi diye borçlu hapse atılmaz; içiniz rahat olsun.

3) Ev haczi anlam ve önemini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Saydığınız eşyalar hukuken haczedilemez. Haczedilmesi halinde itiraz edebilirsiniz.Bir an evvel borçlarınızı rahatlıkla ödeyebileceğiniz bir mali duruma ulaşabilmeniz temennisiyle...
#92
Merhabalar. Mirası ret tarihi üzerinden altı aylık süre içinde alacaklılar tarafından Türk Medeni Kanunu'nun aşağıda tam metni bulunan 617. maddesi gereğince reddin iptali amacıyla dava açılmadığı takdirde sorun olmaz. Daha ayrıntılı bilgiye BURADAN ulaşabilirsiniz. Allah kolaylık versin...




Madde 617 - Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.

    Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir.

    Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir.
#93
Merhabalar. Öncelikle yönetim planını incelemeniz gerekiyor. Zira aşağıda Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesinin (aşağıda tam metni mevcut) baş kısmında da belirtildiği gibi bu tür durumlar için kat maliklerinin kanunda belirtilenden daha farklı anlaşma yapmış olma ihtimali daima vardır. Yönetim planı muhtemelen sitenizi inşa eden müteahhit tarafından yapılmış ve yine muhtemelen günümüze kadar değişmeden gelmiştir. Yönetim planında bu tür masrafların masrafın oluştuğu blok sakinlerince ödeneceğine ilişkin bir hüküm yoksa, bu masrafa sitedeki tüm kat maliklerinin iştirak etmesi gerekecektir. Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 20. maddesinin son fıkrası bu olayda işletilemez, zira masrafa yol açan fiilin hangi kat maliki tarafından işlendiğinin tespiti mümkün değildir. Kaldı ki bu fıkranın site yönetimine söylediği şey şudur: Oluşan masrafı tüm kat maliklerinden topla ve işi hallet, şayet bu gidere bir kat malikinin kusuru yol açmışsa, gidere katılanlara o iş için ödedikleri bedeli bu kat malikinden tahsil etme hakkına sahip olduklarını da hatırlat. Şu değil: Oluşan masrafı sadece kusurlu kat malikinden tahsil ederek masrafa yol açan işi hallet. Bu son cümlede belirtildiği gibi işlerin yürütülmesi gerekseydi, kusurlu kat malikinden uzunca bir süre tahsil edilemeyecek olan masraf yüzünden iş vaktinde yapılamayacak ve bu yüzden de birçok kat maliki mağdur olacaktı. Dolayısıyla böyle bir durum oluşmasın diye kanun maddesinde bir kat malikinin kusuru neticesinde oluşan giderlerin dahi tüm kat maliklerinin masrafa katılımıyla yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Allah kolaylık versin...




Madde 20 - (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:

    a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;

    b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, (Ek ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında;

    Katılmakla yükümlüdür.

    c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.

    (Değişik fıkra: 13/04/1983 - 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık, (Değişik ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.

    Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan, kişinin, kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.
#94
Merhabalar. Türkiye'de 18 yaşından büyük kişiler arasında fuhuş belirli şartlarda yasak değildir. Bununla birlikte Türk Ceza Kanunu'nun 227. maddesinde bir kimseyi fuhşa teşvik etmek, bunun yolunu kolaylaştırmak ya da fuhuş için aracılık etmek veya yer temin etmek fiilleri suç olarak düzenlenmiş ve bu suçun cezası olarak hapis cezası öngörülmüştür. Suçun mağdurunun çocuk olması halinde verilecek hapis cezası çok daha yüksek olacaktır. Başta belirttiğim gibi Türkiye'de 18 yaşından büyük kişiler arasında belirli şartlarda ve bu iş için ayrılan belirli yerlerde fuhuş yasak değildir. Hatta bu çerçevede -ne acıdır ki- Türkiye'de mevzuatta öngörülen şartları taşıyan genelevlere ruhsat da verilir, bunu düzenleyen tüzük "Genel kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü"dür. Bu tüzüğün 16, 17 ve 18. maddesinde ruhsat alarak fuhuş yapılabilecek mekanlar şu şekilde sayılmıştır: Genelevler, birleşme yerleri ve tek başına fuhuş yapılmasına izin verilen evlerdir. Özetle Türkiye'de fuhuş belirli şartlarda yasak degildir ancak izinsiz-ruhsatsız şekilde ve hele hele çeşitli yollarla reklam yaparak, kişileri fuhuşa davet ederek fuhuş yapılması ise kesinlikle yasaklanmıştır. Bahsettiğiniz olay da bu yasak kapsamındadır. Bu kapsamda Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 128 ve 282. maddesi ile Türk Ceza Kanunu'ndaki fuhuşla ilgili düzenlemeler aşağıya çıkartılmıştır. Bu işin hukuki boyutu. Bir de ahlaki ve dini boyutu var elbette. İnsan hatadan ve günahtan uzak değildir ve her insan günah işleyebilir. Peygamber efendimizin bir hadisinde, "Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir." (İbn Mâce, Zühd, 30) diye buyurduğu, bir başka hadiste ise, "Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir." (İbn Mace, Zühd 30) şeklinde müjde verdiği, keza Zümer Suresinin 53. ayetinde Allah-u Tealanın, "De ki: "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır." şeklinde buyurduğu hatırlanmalı ve günahlardan gecikmeksizin pişmanlık ve bir daha yapmama kararlılığıyla tövbe edilmelidir. Rumuzunuzda kullandığınız "Musab" isminin hatırlattığı büyük sahabe Musab bin Umeyr'in (r.a) çarpıcı hayat hikayesini BURAYA TIKLAYARAK okumanızı tavsiye ediyorum. Allah hepimizin yanlış/kusurlu yönlerini ıslah buyursun ve ayaklarımızı dosdoğru yolda sabit kılsın, amin...




ÜÇÜNCÜ BAP: UMUMİ KADINLAR HAKKINDA AHKAM

   Madde 128 - Sıhhat ve İçtimai Muavenet ve Dahiliye Vekaletleri müştereken bir nizamname neşrederek umumi kadınlar ve evlerin tabi olacakları hükümler ve bu fuhuş yüzünden intişar eden hastalıkların ve bilhassa zührevi hastalıkların sirayetine mani olacak tedbirleri tesbit ve yine müştereken tatbik ederler. Umumi kadınlarla umumi evler ve bunlara benzer mahaller bu nizamnamede tarif ve tahdit olunacaktır.

Madde 282 - (Değişik madde: 24/09/1983 - 2890/2 md.;Değişik madde: 23/01/2008-5728 S.K./48.mad)

   Bu Kanunda yazılı olan yasaklara aykırı hareket edenler veya zorunluluklara uymayanlara, fiilleri ayrıca suç oluşturmadığı takdirde, ikiyüzelli Türk Lirasından bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.


İNSAN TİCARETİ

   Madde 80 -(1) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K. 3.md) Zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir.

   (2) Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.

   (3) Onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.

   (4) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

Madde 225 - (1) Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

   MÜSTEHCENLİK

   Madde 226 - (1) a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten,

   b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösteren, görülebilecek şekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten,

   c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek şekilde satışa veya kiraya arz eden,

   d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan veya kiraya veren,

   e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satışları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak veren veya dağıtan,

   f) Bu ürünlerin reklamını yapan,

   Kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.

   (2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

   (3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

   (4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

   (5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlayan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

   (6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

   (7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz.

   FUHUŞ

   Madde 227 - (1) Çocuğu fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran, bu maksatla tedarik eden veya barındıran ya da çocuğun fuhşuna aracılık eden kişi, dört yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun işlenişine yönelik hazırlık hareketleri de tamamlanmış suç gibi cezalandırılır.

   (2) Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhşa teşvik sayılır.

   (3) (Mülga fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.45.md)

   (4) Cebir veya tehdit kullanarak, hile ile ya da çaresizliğinden yararlanarak bir kimseyi fuhşa sevk eden veya fuhuş yapmasını sağlayan kişi hakkında yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.

   (5) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlât edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

   (6) Bu suçların, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

   (7) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

   (8] Fuhşa sürüklenen kişi,tedaviye veya psikolojik terapiye tâbi tutulabilir.
#95
Alıntı yapılan: clkgl - 24 Temmuz 2015, 14:04:41
öncelikle tavsiyeleriniz için teşekkürler. ama maalesef herkez arkadaşlarının aslında neler yaptığına çok ta dikkat edemiyor. Avukatım şu ana kadar güvenimi sarsmadı ama sarsabileceği bir noktaya da gelmedik henüz sanırım. Öğrenmek istediğim tek şey bu denetimli serbestlik ve yurt dışı yasağını kaldırma konusundaki haklarım çünkü gerçekten işime çok zarar veriyor bu durum ve avukatım her mahkemede bir diğerine sarkıtıyor bu işi gerekçe olarakta böyle durumlarda birkaç mahkeme beklemek iyidir diyor. Bu konuda bir bilginiz varsa ve benimle paylaşabilirseniz çok sevinirim.

Avukatınız yurt dışı çıkış yasağının kaldırılmasını hiç talep mi etmiyor yoksa duruşmalarda üzerinde mi durmuyor? Talep edilip üzerinde durulmasının doğru olduğunu düşünürüm şahsen ama başta dediğim gibi, dosya içeriğine hakim olan avukatınızın görüşü, dosyayı incelemeden yorum yapacak diğer tüm şahısların yorumundan değerlidir.
#96
Merhabalar. Herşeyden önce çok uzun bir yazı olmuş, yarısına kadar okuyabildiğimi belirtmek isterim ☺ Bu olayla ilgili tüketici hakem heyetine başvuruda bulunup ücretsiz onarım veya oluşan zararın giderilmesini talep edebilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#97
Merhabalar. Gayrimenkulün bulunduğu yerden kadastro geçti mi? Geçtiyse, kadastro tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre içinde tapu iptal ve tescil davası açılabilir. Kadastro geçmediyse süre sınırlaması olmaksızın tapu tescil davası açılması mümkündür. Allah kolaylık versin...
#98
Merhabalar. Aynı daire için iki farklı emlakçı işin içinde olduğuna ve her ikisinde de farklı fiyatlar söz konusu olduğuna göre fiyatı ucuz olan emlakçıyla anlaşıp daireyi kiralamanız halinde emlakçı komisyonu açısından hukuken bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Size tavsiyem, bu daireyi kiralama yoluna giderseniz, her iki emlakçının internet ilanlarını bilgisayarınıza kaydedin ve hatta çıktısını alıp bir kenarda muhafaza edin. Olmuşla ölmüşe çare yok demişler; ilerde benzer bir durumla karşılaşırsanız aynı daire için başka bir emlakçıyla form imzaladığınızı belirtip ikinci bir form imzalama yoluna gitmeyin ☺ Allah kolaylık versin...
#99
Merhabalar. Toplumda sık kullanılan, "bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" şeklinde bir özdeyiş var, biliyorsunuz. Birinci tavsiyem, bu olayın öncesinde aranıza mesafe koyamadığınız bu tür çirkin işlerle uğraşan kişilerle hiç değilse bundan sonra aranıza mesafe koymanıza yöneliktir. İkinci tavsiyem, mademki bir avukatınız var, güveninizi sarsan olaylarla karşılaşmadığınız sürece avukatınıza güvenin ve dediği istikamete hareket edin. Bir dava dosyasını görmeden sadece anlatılan yüzeysel bilgilere bakarak o dava dosyasını inceleyen avukattan farklı bir değerlendirme içine girmek son derece yanlış olur. Allah kolaylık versin...
#100
Merhabalar. Sorununuzu öncelikle hanın yöneticisiyle çözmeye çalışın, olmazsa, bu duruma ilişkin komşunuza noter kanalıyla ihtarname gönderin ve ihtarnamede durumu özetleyip ihlali ortadan kaldırmazsa dava açma yoluna gideceğinizi belirtin. İhlale son verilmezse tazminat davası açmayı gündeminize alabilirsiniz. Allah kolaylık versin...