Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#81
Merhabalar. Annenizin kullandığı telefonda bahsettiğiniz şekilde uzaktan takibi mümkün kılacak bir düzenek varsa, anneniz telefonla birlikte size en yakın adliyeye giderek savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Bunun dışında anneniz açmış olduğu boşanma davası kapsamında mahkemeden 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 5. maddesinde (madde metni aşağıdadır) belirtilen tedbirlerin uygulanması yönünde talepte bulunabilir. Allah kolaylık versin...



   Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları
   
   MADDE 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
   
   a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
   
   b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
   
   c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
   
   ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
   
   d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
   
   e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
   
   f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
   
   g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
   
   ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
   
   h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.
   
   ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
   
   (2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
   
   (3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.
   
   (4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.
#82
Merhabalar.

Alıntı Yapannem de kardeşimden korkuya başımıza bir şey gelmesin diyerek artık hayvanlara bakmak istemiyor. hukuki olarak haklarımız nelerdir?

Anne babanız sağ olduğundan ve taşınmazın maliki de onlar olduğundan, yasal olarak anne babanız ne derse o şekilde hareket etmeniz gerekiyor. Ne kardeşiniz ne sizin kararınız; burada önemli olan anne babanızın kararının ne olduğudur. Anne babanız da kardeşinizden yana tavır koyduğuna göre geriye iki yol kalıyor: Ya anne babanızı ikna edeceksiniz ya da bu işten vazgeçeceksiniz.

Alıntı Yapbir de kardeşim kredi kartından bankalara borçlanmıştı  babam şehirdeki evi satıp onun borçlarını ödedi 7 yıl önce, bu satıştan benim çok sonra haberim oldu. bir kuruş da bana bir şey vermediler.. bununla ilgili pay isteme hakkım var m? varsa, kardeşimden mi ailemden mi istemeliyim?

Anne babanız sağ olduğu sürece malvarlıklarını istedikleri gibi harcayabilirler. Bu aşamada yapabileceğiniz hiçbir şey yok maalesef. Allah kolaylık versin...
#83
Merhabalar. Bina yönetim planını ve kat malikleri kurulu kararlarını incelemelisiniz. Şayet bu yönde bir düzenleme varsa, böyle bir düzenleme binadaki herkesi bağlayacağından, doğal olarak sizin de uymanız gerekecektir. Bildiğiniz üzere asansör gibi yerler, ortak kullanım alanlarındandır. Ortak yerlerin kullanımında ise doğruluk/dürüstlük kaidelerine ve yönetim planı hükümlerine uygun hareket edilir. Yönetim planında bu yerin kullanımıyla ilgili bir açıklama yoksa yönetici tarafından da bu yerlerin kullanımıyla ilgili gerekli tedbirler alınabilir. Ortak yerlerin amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak ve bunun için gerekli tedbirleri almak yöneticinin görevleri arasındadır. Bu çerçevede amacı dışında kullanım sonucu oluşan zararların ilgili kat maliki veya kullanıcısından tazmin edilmesi de hukuken mümkündür. Sizin sorunuza geri dönersek; kullanım amacını aşmayan ve asansöre bir zararı dokunmayan kullanımların engellenmemesi gerekir. Sizin yaşadığınız olayda engelleme söz konusu değil, sadece belirli bir ücret tayin edilmiş. Bu ücret çok bir şey değil. Neticede siz veya bir başkası asansörü eşya taşımak için kullandığında, taşıma süresince hem diğer dairede oturanların asansörü kullanma hakkı kısıtlanmış oluyor hem de asansörün daha fazla elektrik sarfetmesi söz konusu oluyor. Şayet bu toplanan bedeller apartman yönetiminin genel giderlerinde kullanılıyorsa (ki mutlaka öyle olması gerekir) bence bunu sorun etmemelisiniz. Bu vesileyle yeni evinizde mutlu bir evlilik hayatı geçirmenizi dilerim...
#84
Merhabalar. Meselenin topyekün, tüm yönleriyle ele alınması gerekiyor. Sadece banka havalelerine bakmak yanıltıcı olur. Öncelikle gayri resmi ortaklık ilişkisi ispatlanabilir mi? Bu ortaklık anlaşmasının şartları nelerdir? Alınan verilen paralar nerelere harcandı? Kar mı edildi, zarar mı edildi? Tüm bu yönleri ele alıp konuyu incelemek gerekiyor.
#85
Alıntı yapılan: sibel - 10 Temmuz 2013, 13:53:20
Karakolda verilen ifade sonrası Savcının kararı ne yönde olabilir ve karakoldan dosyanın Savcıya gitmesi ne kadar sürer?

Merhabalar. Bu tür konularda dosya incelenmeden değerlendirme yapılabilmesi mümkün değildir. Süre yönüne gelince. Emniyet tarafından savcılığın talimatları çerçevesinde yürütülen hazırlık işlemlerinin aşaması, karakolda verilen ifadenin ne tür bir suçla ilgili bulunduğu, aynı suç kapsamında gözaltına alınan kişi olup olmadığı gibi hususlara göre süre değişebilir. Dosya kapsamında yakalanıp gözaltına alınan kişi varsa, süreç çok hızlı gelişir; böyle bir durumda aynı gün veya hemen ertesi gün dosya savcılığa intikal ettirilir. Konuyla ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan hükümler aşağıdadır.

Alıntı yapılan: sibel - 10 Temmuz 2013, 14:05:56
Hafta sonu olan bir olay neticesinde nöbetçi Savcı tarafından ifademiz istendi, sonra ki aşamada  dosyamızın aynı Savcıya düşme ihtimali nedir.?

Burada ihtimal hesabı yapılması zor. Düşebilir, düşmeyedebilir. Aynı adliyede kaç savcının bulunduğuyla ilgili bir soru. Adliyedeki savcı sayısı ne kadar çoksa, ihtimal o kadar azalır. Ne kadar azsa, ihtimal de o kadar artar. Allah kolaylık versin...



   Yakalama ve Gözaltı
   Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler
   Madde 90 – (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:
   a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
   b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.
   (2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.
   (3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.
   (4) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/7 md.) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.
   (5) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/7 md.) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.
   (6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir.

   Gözaltı
   Madde 91 – (1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. (Değişik ikinci cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez.(Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
   (2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına bağlıdır.
   (3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
   (4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.
   (5) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
   (6) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur.

   Gözaltı işlemlerinin denetimi
   Madde 92 – (1) Cumhuriyet başsavcıları veya görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak, gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini, gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.

   Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli
   Madde 93 – (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.

   Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi
   Madde 94 – (Değişik:25/5/2005 – 5353/9 md.)
   (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.

   Yakalanan veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi
   Madde 95 – (1) Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.
   (2) Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.

   Yakalamanın ilgililere bildirilmesi
   Madde 96 – (1) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olan suç hakkında 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına göre şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalama bildirilir.

   Yakalama tutanağı
   Madde 97 – (1) Yakalama işlemi bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı açıkça yazılır.

   Yakalama emri ve nedenleri
   Madde 98 – (1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/10 md.) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.
   (2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.
   (3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re'sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.
   (4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli, bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği gösterilir.
#86
Merhabalar. Şayet düzgün bir izolasyon yapılmamışsa, açacağınız davayı kazanırsınız. Dava açmadan evvel delil tespiti yaptırmanızı, bu kapsamda mahkeme kanalıyla veya bu işi yapabilecek teknik yeterlilikte bir bilirkişiyle haricen anlaşarak bir rapor almanızı tavsiye ederim.
#87
Merhabalar. Yazılı bir sözleşme yapmış mıydınız? Yaptıysanız, sözleşmeye kendi el yazınızla tarih attınız mı? Ayrıca ödemeyi ne şekilde yaptınız? Kredi kartıyla mı? Şu durumda yapacağınız en iyi şey, satıcıya iadeli taahhütlü bir şekilde 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde sözleşmeyi feshettiğinizi, ödediğiniz bedelin derhal ............... iban nolu banka hesabınıza iade edilmesini, edilmezse, yasal yollara müracaat edeceğinizi, Bakanlık ve savcılığa da şikayette bulunacağınızı bildirmek olacaktır. Bu tür firmalar kolay kolay iadeye yanaşmazlar. Yasal yollardan ödediğiniz bedeli geri almanız da zor; zira genelde bir masa sandalye gibi basit büro eşyalarının olduğu küçük bir dükkandan işlerini yürütürler, yani kendilerinden hukuk yoluyla zorla bu bedeli almanız da kolay değildir. Özetle işiniz zor. Allah kolaylık versin...
#88
Merhabalar. Genellikle bilirkişiler raporlarını duruşma öncesinde mahkemeye sunma yoluna gidiyor. Duruşmaya yakın bir tarihte dosyayı kontrol etmenizde fayda var. Allah kolaylık versin...
#89
Alıntı yapılan: berkay64 - 07 Temmuz 2013, 07:47:30
ben artık parasından felan geçtim bu işten herhangi bir ceza alırmıyım para cezası haricinde ve bu senetlerden kurtulma şansım varmı bi şekilde

Borçlu suç duyurusunda bulunmuş muydu? Şayet böyle bir şey olmamışsa ve senetlerdeki imzanın borçluya ait olmadığından da eminseniz, borçluyla görüşerek sorunu çözmeye çalışın. Şikayette bulunulduysa, bu durumda size senetleri veren kişinin savcılığa/mahkemeye gidip olayı anlatması ve senetleri size kendisinin teslim ettiğini kabul etmesi gerekir. Bu kabul ceza alma ihtimalinizi ortadan kaldırmaz ancak azaltır. Böyle bir durum varsa mutlaka bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ederim.
#90


Antalya Finike'de Gezi Parkı'ndaki olayların ardından protesto eylemlerine tencere-tava çalarak destek veren 86 yaşındaki Sevim Uysal ve 29 yaşındaki Yavuz Denizer'e gürültü yaptıkları gerekçesiyle Kabahatler Kanunu'na göre idari para cezası kesildi.

Avukat Kadir Çetinkaya, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'e 'Kabahatler Kanunu'na muhalefet' suçundan 88 lira para cezası kesilmesi üzerine Finike Sulh Ceza Mahkemesi Hakimliği'ne itiraz dilekçesi verdi. Avukat Çetinkaya, bu işlemin yasaya aykırı, müvekkillerinin eylemininse demokratik hak olduğu görüşünü dile getirdi.

Avukat Çetinkaya verdiği itiraz dilekçesinde, eylemin tüm ülke genelinde her gün saat 21.00'de yapıldığını hatırlatarak, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'in de kendi evlerinde tencere-tava çalarak eyleme katıldığını vurguladı.

Eylem sonrasında sivil polislerin müvekkillerinin evlerine gelerek para cezası keseceklerini bildirdiğini hatırlatan Çetinkaya, tüm itirazlara rağmen polisin tutanak düzenleyerek idari para cezası kestiğini vurguladı.

Tencere- tava çalma eyleminin protesto niteliğinde olduğuna dilekçesinde yer veren avukat Çetinkaya, yapılan işlemin yasaya aykırı, eyleminse demokratik hak niteliğinde olduğunu savundu. Tencere-tava çalmanın bir nevi ifade ve düşünce özgürlüğü olduğuna değinen Çetinkaya, enstrümantal bir müzik şeklinde ortaya çıkan tencere-tava çalmanın hiçbir yasa hükmünü ihlal edecek nitelikte bir eylem olmadığını kaydetti.

Demokratik haklara dayanan eylemin hiçbir şekilde başka kişi ya da kişileri rahatsız edecek nitelik taşımadığına dilekçesinde yer veren Çetinkaya, müvekkilleri Sevim Uysal ve Yavuz Denizer'in böyle bir kastı olmadığını, saat 21.00 sıralarındaki herhangi bir sesin çevreyi rahatsız etmesinin de mümkün olmadığını savundu. Finike Limanı içerisindeki bazı işletmelerin saat 03.00'e kadar müzik yayını yaptığını dilekçesinde hatırlatan Çetinkaya, kesilen cezanın objektiflik ilkesinden uzak olduğunu belirtti. Avukat Çetinkaya, cezanın iptal edilmesini talep etti.

"Kesilen ceza hukuka aykırı"

Sevim Uysal, sivil polislerin gürültü yaptığı gerekçesiyle evine gelerek 88 lira ceza yazdığını belirtti.

Uysal, "Ben de eylem yapan herkes gibi demokratik hakkımı kullandım. Turistik bir bölgede yaşadığımız için geç saatlere kadar müzik yayını yapılıyor. Evim hemen Finike Limanı'nın yanında. Buradaki işletmeler saat 03.00'e kadar yüksek sesle müzik yayını yapıyor. Herkesin uyuduğu sırada müzik yayını yapan işletmeler hakkında herhangi bir işlem yapılmazken, benim saat 21.00'de tencere-tava çalmam gürültü sayılıyor. Yapılan uygulama kesinlikle hukuka aykırı. Bu nedenle itirazda bulundum" diye konuştu.

http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/07/05/tencere.tava.calan.86.yasindaki.nineye.ceza/714354.0/index.html
#91
T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
E:2010/11378
K:2011/602
T:24.01.2011

Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 24.1.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YEREL MAHKEME KARARI

T.C.
ANKARA
7. TÜKETİCİ MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2009/740 Esas
KARAR NO : 2010/211

HAKİM : İ.K. 34610
KATİP : S.Y. 96496

DAVACI : A. ÖZMEN - ......./ANKARA
VEKİLİ : Av. M. ALBAYRAK - ...../ANKARA
DAVALI : T.HALK BANKASI A.Ş. - Genel Müdürlük Söğütözü-ANKARA
VEKİLİ : Av. S.A. ATASAYAR - ........./ANKARA

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 23/11/2009

Yapılan yargılama sonucunda;
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesi ve yazılı beyanlarında; müvekkili Abdullah Özmen'in dava dışı asıl borçlu Gürkan Kalkan ile banka arasında imzalanan Konut Kredisi Sözleşmesinin kefili olduğunu, asıl borçlunun ödeme güçlüğü çekmesi üzerine bankanın müvekkili olan kefil hakkında Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2009/11765 e sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, müvekkilinden 70.930,94-TL talep edildiğini, müvekkilinin sözleşmeye olan kefaletinin adi kefalet hükmünde olduğunu ,bu nedenle takip koşulunun oluşmadığını, açılan davanın haksız olduğunu, icra takibinden borçlu olmadığının tespiti ile %40 icra inkar tazminatı ve yargılama giderlerinin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı banka vekili cevap dilekçesi ve savunmalarında; dava dışı Gürkan Kalkan ile müvekkil banka arasında Konut Kredisi Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeyi davacının müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, kullanılan krediden kaynaklı borç kapatılıncaya kadar malikin talebi ile anılan sözleşmeye konu taşınmaz üzerine müvekkili bankanın ipotek tesis ettiğini, muaccel hale gelen borç nedeni ile dava dışı borçlu Gürkan Kalkan ve davacı aleyhine icra takipleri başlatıldığını, takiplere ilişkin ödeme emrinin 22.07.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, davacı tarafından takibe itiraz edilmediğinden takibin kesinleştiğini, müvekkili banka tarafından yapılan işlemlerin kötü niyetli olmadığını, bu nedenle müvekkili bankanın takip miktarı kadar alacaklı olduğunun sabit olduğunu, açılan davanın haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

YARGILAMA GEREKÇE :
Dava, konut kredisi sözleşmesinde kefil hakkında başlatılan icra takibinde takip koşulu oluşmadığından dolayı menfi tespit ve kötü niyet tazminatı istemine ilişkindir. (4077 s.K.md. 1, 2, 3, 10,10.b, 23, 30 B.K. 72/3 md.) Konut Kredisi Sözleşmesi örneği, ihtarnameler, icra dosyaları, ödeme planı, bilirkişi raporu ve diğer belgeler dosyada mevcuttur.
Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasının incelenmesinde; alacaklının T.Halk Bankası A.Ş., borçlunun (kefil) Abdullah Özmen, asıl alacağın 69.209,70-TL, faizin 1.550,30-TL, 93,42-TL masraf, 77,52-TL %5 BSMV olmak üzere toplam 70.930,94-TL için icra takibi başlatıldığı, ana paraya takip tarihinden itibaren %28,80 yıllık faiz ve faize %5 BSMV uygulandığı takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.

Ankara 5. İcra Müdürlüğünün 2008/16452 E sayılı icra dosyasının incelenmesinde; alacaklının T.Halk Bankası A.Ş., borçlunun GK İnş. Peyz.İth. İhr. Tur. Tic. ve San. Ltd. Şti ve Gürkan Kalkan olduğu, asıl alacağın 89.989,11-TL, 6.479,22-TL faiz, 140,00-TL iht.vekalet ücreti, 323,96-TL (%5) BSMV ücreti olmak üzere toplam 96.932,29-TL için icra takibi başlatıldığı, ana paraya takip tarihinden itibaren %72 faiz ve faize %5 BSMV uygulandığı, takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmıştır.
4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 1.maddesinde bu Kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemler almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemek olduğu, 2.maddesinde bu Kanunun 1.maddesinde belirtilen amaçla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birinin oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsadığı belirtilmiştir.
Bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiler tüketicidir (4077 s.K.m.3/e). Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya kamu tüzel kişileri de satıcı sayılır (4077 s.K.m.3/g). Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem tüketici işlemi sayılır (4077 s.K.m.3/
h).
Mevcut davada taraflar arasındaki ihtilaf, Konut Kredisi Sözleşmesi nedeniyle verilen kefaletten kaynaklanmakta olup, (4077 s.K.m.10/A, 10/B, 8.fıkra) davacı taraf Konut kredisinin kefili olup, taraflar arasındaki asıl sözleşme ilişkisi tüketici işlemi mahiyetindedir.
Bu nedenle asıl sözleşmenin ferisi olan kefaletten kaynaklanan ilişki de tüketici işlemi mahiyetinde olup, Tüketici Mahkemesi bu tür ihtilaflarda görevlidir (4077 s.K.m.1, 2, 3, 10, 10/B, 23, 30).
Taraflar arasında yapılan sözleşme icra takibi ve takibin kesinleştiği borç miktarı ve diğer hususlarda ihtilaf bulunmamaktadır. Sorun takip tarihi itibariyle kefil yönünden icra takip koşulunun oluşup oluşmadığı konusundadır.
Tüketici Kredi Sözleşmesinin incelenmesinde asıl borçlunun Gürkan Kalkan, kefilin davacı Abdullah Özmen olduğu, toplam 70.000,00-TL konut kredisi çekildiği, 120 ay vade yapıldığı, aylık faiz oranının 1,8 ve yıllık %21,60 olarak kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Kredinin 26., 27., 28 ve 29. Taksitlerinin ödenmemesi üzerine banka tarafından Beypazarı Noterliğinin 13.05.2009, 3929 yevmiye sayılı ihtarnamesinin keşide edildiğini, asıl borçlu ve kefilden kalan taksitlerin muaccel hale geldiği belirtilerek toplam 70.035,60-TL borcun ödenmesi için ihtar yapıldığı anlaşılmıştır.
Yapılan ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine banka tarafından asıl borçlu Gürkan Kalkan hakkında 29.06.2009 tarihinde Ankara 22 İcra Müdürlüğünün 2009/2514 E sayılı icra dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle takip başlatılmıştır. Yine banka tarafından davacı kefil hakkında tahsilde tekerrür olmamak üzere Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmış ve takip kesinleşmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Koruması Hakkındaki Kanunun 10/B, 8. Fıkra hükmünde yapılan düzenlemede "...kullanılan finansmanın teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde konut finansmanı kuruluşu ASIL BORÇLUYA VE DİĞER TEMİNATLARA BAŞVURMADAN KEFİLDEN BORCUN İFASINI İSTEYEMEZ, aynı maddenin 5. Fıkrasında yapılan düzenlemeye göre konut finansman kuruluşu geri ödemelerin yapılmaması halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa bu hak ancak tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksiti ödemede halinde temerrüte düşmesi halinde kullanılabilir...." Bu hakkın kullanılabilmesi için en az bir ay süre verilerek muaccelliyet uyarısında bulunması zorunludur.
Yasada yapılan bu açık düzenlemeye göre tüketici kredilerinde verilen şahsı teminat adi kefalet niteliğindedir. Asıl borçluya başvurmadan kefil hakkında dava açılması veya takip yapılması mümkün değildir. Bu husus takip koşulu veya dava şartıdır. Kredi için rehin verildi ise öncelikle rehnin paraya çevrilmesi zorunludur. Sonuç olarak asıl borçlu hakkında yapılan takip ACİZ VESİKASINA BAĞLANMADAN VE REHİN PARAYA ÇEVRİLMEDEN KEFİL HAKKINDA İCRA TAKİBİ YAPILMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR. Bu husus dava şartıdır. Bu nedenle hakim tarafından resen dikkate alınır. (Aynı görüşte HGK'nın 22.02.2008,13-160/147; 13 HD, 06.10.2008 , 4057/11201 sayılı kararla ) Dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, bilirkişi kurulu raporlarında; dava dışı Gürkan Kalkan ile banka arasında 15.02.2007 tarihli 70.000,00-TL bedelli ve 120 ay vadeli Konut Kredisi Sözleşmesi imzalandığını, davacının bu sözleşmeye müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imza attığını, kredi taksitlerinin 26 ila 29. taksitlerinin ödenmemesi üzerine banka tarafından asıl borçlu ve kefile noter ihtarnamesi keşide edildiğini ve asıl borçlu hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi için kefil hakkında tahsilde tekerrür olmamak üzere Ankara 10 İcra Müdürlüğünün 2009/11765 e sayılı dosyasında 69.209,70-TL asıl alacak ve ferileri olmak üzere toplam 70.930,94-TL için icra takibi başlatıldığını, konut kredisinde verilen kefaletin adi kefalet hükmünde olduğunu, asıl borçlu hakkında takip yapılıp sonuçsuz kalmadan kefile müracaat edilemeyeceğini, takip koşulunun oluşmadığını bildirmişlerdir.
Bilirkişi raporu dosya kapsamı ve delil durumuna uygun olup, bu nedenle davalı bankanın itirazları red edilmiştir.
Davacı konut finansmanı sözleşmesinin kefili olup kefalet adi kefalet hükmündedir. Asıl borçlu hakkında takip yapılıp bu takibin sonuçsuz kaldığı, bu nedenle alacağın aciz vesikasına bağlandığına yönelik dosyaya herhangi bir delil sunulmamıştır. Borçlu hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle başlatılan icra takibi halen devam etmektedir. Esasen bu satış işlemi gerçekleştirildiğinde kredi borcunun önemli miktarda tahsilatının gerçekleşeceği, kalan tutar için rehin açığı belgesi alındıktan sonra asıl borçluya diğer menkul ve gayrimenkuller yönünde müracaat edilebileceği ve bu şekilde takip yapılacağı açıktır.
Dosya içerisinde toplanan tüm deliller, kredi sözleşmesi, noter ihtarnameleri, icra takip dosyaları, ödeme kayıtları ve tüm dosya içeriğine göre davacının konut kredi sözleşmesinin kefili olduğu verilen bu kefaletin adi kefalet hükmünde olduğu, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun talep edilemeyeceği, bu hususun takip koşulu (veya dava şartı) olduğu, takip tarihi itibariyle ön şartın yerine gelmediği, bu aşamada kefil hakkında icra takibi yapılmasının mümkün olamayacağı, asıl borçlu hakkındaki takip sonuçsuz kaldığında ve borç aciz vesikasına bağlandıktan sonra kefile müracaat edilebileceği anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne, icra takip tarihi itibariyle takip koşulu oluşmadığından bu aşamada istenen borçtan davacının borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf bu davada %40'tan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatı talep etmiştir.
Davalı banka yapılan icra takibinde haksız olmakla birlikte kötü niyetli sayılamayacağından davacı tarafın bu talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Feri nitelikteki bu talebin reddedilmesi nedeniyle davacı taraf aleyhine masraf ve ücreti vekalet hükmedilmemiştir. (13 HD. 08.06.2006, 7251/9417 )
Anlatılan nedenlerle,
HÜKÜM:
1-DAVANIN KISMEN KABULÜNE,
2-Davacı taraf (kefil) için takip koşulu oluşmadığından Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2009/11765 E sayılı icra dosyasında başlatılan takipte takip tarihi itibariyle (bu aşamada) BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
3-Davacı hakkında yapılan icra takibinin İİK 72/5 maddesi uyarınca DERHAL
DURDURULMASINA, hüküm kesinleştiğinde icranın ESKİ HALE İADESİNE,
4-Davalı taraf yapılan takipte haksız olmakla birlikte kötü niyetli kabul edilemeyeceğinden, davacı tarafın yasal koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatına ilişkin talebinin REDDİNE,
5-Davacı tarafından yapıldığı anlaşılan 12,50-TL dava açma, 5,00-TL tebligat ücreti, 400,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 417,50-TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından yargılama gideri yapılmadığı anlaşıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı taraf kendisini bir vekil marifetiyle temsil ettirmiş olduğundan A.A.Ü.T. 3.12 mad. uyarınca takdiren 7.300,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
8-Davalı T.Halk Bankası A.Ş. 492 s.K. 13/j hükmü uyarınca harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli karar tebliğinden itibaren 15 günlük temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 13/05/2010
#92
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2010/2-649
K:2010/683
T:22.12.2010

("... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı-davacı eş ve müşterek çocuk için 28.09.2006 tarihli oturumda ara kararı ile takdir edilen tedbir nafakası nihai hükümle kaldırılmadığına göre verilen bu nafakaların boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam edeceğinin tabi ve infazının mümkün bulunmasına göre davalı-davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç 27.01.2004 doğumlu müşterek çocuk T'ın Türk Medeni Kanununun 182. ve 336/2. maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır.
3-Davalı-davacı yoksulluk nafakası isteğinde de bulunmuştur. Bu istekle ilgili olumlu ya da olumsuz bir hüküm verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır...")
gerekçesiyle hüküm bozma kapsamı dışında kalan bölümleri yönünden yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmış; yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı-karşı davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava boşanma ve velayet, karşılık dava ise boşanma, velayet, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir.
Davacı-karşı davalı vekili, tarafların fikren uyuşmamaları nedeniyle doğan sorunlarla evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini, davalının başka bir kişi ile evden ayrılmasıyla fiilen ayrı yaşamaya başladıklarını beyanla ortak hayatın sürdürülmesi kendisinden beklenemeyecek derecede sarsıldığından tarafların boşanmaları ile tarafların çocuğunun velayetinin davacı babaya verilmesini istemiştir. Davalı-karşı davacı vekili, yaşının küçük olmasından faydalanan davacı tarafından cinsel ilişkiye zorlandığını, hamileliğinin fark edilmesi ile aileler tarafından evlendirildiklerini, ancak davacının ortak konut temin etmediği gibi evlilik birliğinin devamı süresince üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmemesi nedeniyle evi terk ettiğini belirterek boşanmalarına karar verilmesini, çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, maddi ve manevi tazminat ile nafakaya hükmedilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemenin, davalı-karşı davacı A Ş'nin evlilik birliği devam ederken başka bir kişi ile kaçmak suretiyle evi terk etmesi şeklindeki ağır kusuru nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve annenin çocuğunu terk ederek evden ayrılması nedeniyle tarafların çocuğunun velayetinin babaya bırakılmasına, davalı-karşı davacının davasının reddine ilişkin kararı, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçe ile kısmen bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler de tekrarlanmak suretiyle ve yoksulluk nafakasının reddi hakkında açıkça hüküm kurulduğu gerekçeleriyle velayet ve yoksulluk nafakası yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı-karşı davacı kadın vekili getirmiştir.
I-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (2) numaralı bendinde yer alan, tarafların çocuğunun velayetine ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların çocukları T'ın velayetinin babaya verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; velayet, ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu noktada; çocuğun, eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunan ana ve babanın, sayılan tüm bu unsurlar yönünden çocuğa örnek teşkil etmeleri, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tüm önlemleri almaları gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bilindiği üzere; ergin olmayan çocuk ana babasının velayeti altındadır. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ancak boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte evlilik birliği sona erdiğinden velayetin beraberce kullanılma olanağı kalmamaktadır.
Bu durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 336. maddesi uyarınca, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmiş ise hakim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.
Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Bu nedenle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, tarafların çocuğunun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği hususları da mutlaka değerlendirilmelidir.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Taraflar arasında evlilik birliğinin davalı-karşı davacı annenin ağır kusuru ile son bulduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmadığı açıktır.
Ne var ki, 27.01.2004 doğumlu T'nin yaşı dikkate alındığında annenin yakınlığına ve şefkatine muhtaç bir yaşta olduğu, benliğinin geliştiği bu yaşlarda ana yoksunluğunun derin izler bırakabileceği gözetilerek velayetin anneye bırakılması uygun olacaktır.
Öte yandan davalı-karşı davacı annenin çocuğa karşı kötü davranışı ve istismarı da kanıtlanamamıştır. Hal böyle olunca; çocuğun ananın bakım ve şefkatine muhtaç olması yanında, ana ile kalmasının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmelerine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı hiçbir delil bulunmadığı gibi hemen meydana gelecek bir tehlikenin varlığı da kanıtlanamadığından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 182, 136/2.maddeleri uyarınca küçüğün babanın velayetine bırakılması çocuğun yararına olmadığına göre, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamının velayete ilişkin (2)numaralı bendine uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
II-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (3) numaralı bendinde yer alan, yoksulluk nafakasına ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi konusunda mahkemece bir hüküm kurulup kurulmadığı noktasındadır. Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. maddesinde belirtilmiştir.
Buna göre; hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural HUMK'un 389.maddesinde de tekrarlanmıştır.
Yine, HUMK'un 381. maddesi, kararın tefhiminin en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur hükmünü amirdir.
Bu hüküm yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yukarıda belirtilen ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için hükmün çok açık biçimde yazılması gerekir ve hüküm sonucu hükmün esasıdır. Hüküm sonucunun yöntemine uygun olarak düzenlendiğinden bahsedilebilmesi için hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, talep sonuçlarından her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara tanınan haklar ile yüklenen borçlar birer birer açık ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmelidir. Bunun yanında, hüküm sonucu infaz edilebilir nitelikte olmalıdır.
Öte yandan uyuşmazlığın çözümünde yoksulluk nafakasına ilişkin hükümlerin irdelenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden soma da kısmen devamı niteliğinde olduğu" belirtilmektedir (Akıntürk T., Aile Hukuku 2.Cilt İstanbul 2002 s.294).
Yoksulluk nafakası mülga 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 144., 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Ancak yoksulluk kavramı yasada açıklanmamıştır. Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile birlikte tarafların sosyal ve ekonomik durumları, yaşam tarzları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası oluşacak yaşam düzeyleri birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Bu nedenle yoksulluğu kişinin ekonomik ve sosyal durumuna göre belirlemek gerekir. Bununla birlikte her insanın anayasal teminat altına alınmış yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkından bahsedebilmek için karnını doyurabilecek, giyinebilecek, barınma-sağlık ve ulaşım giderlerini karşılayabilecek, gelir seviyesinde olması gerekir. Bu tür zorunlu ihtiyaçları karşılayabilecek gelir seviyesinde olmayan biri yoksul olarak nitelendirilebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 ile 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275 sayılı ilamlarında da kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Ayrıca, asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından birisidir. Anılan Kanunun 175. maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer taraftan süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için tarafın istekte bulunması gereklidir ancak bu isteğin mutlaka dava dilekçesinde bulunması gerekmez yargılama aşamasında da yoksulluk nafakası isteği dile getirilebilir. Öte yandan yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için boşanmaya karar verilmiş olması zorunludur.
Somut olayda incelenmesinde davalı-karşı davacı A Ş'nin cevap ve karşı dava dilekçesinde harç yatırmak suretiyle yoksulluk nafakası talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, asıl davanın kabulü ile davalı-karşı davacının karşı davasının reddine karar verildiği, hüküm sonucunda belirtilmiştir.
Hükmün gerekçe kısmında ise davalı-karşı davacının ağır kusuru bulunması nedeniyle lehine nafakaya hükmedilmediği açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere; davalı-karşı davacı, karşı davası ile yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş; yerel mahkemece karşı davanın tümden reddi ile yoksulluk nafakası talebinin de reddine karar verilmiş ve buna ilişkin red kararının gerekçesi açıklanmıştır. Davanın reddine karar verilmiş olması, dava dilekçesindeki tüm istemlerin reddi anlamında olup, gerekçe ile hüküm fıkrısa arasında bu konuda bir çelişki bulunmamaktadır.
O halde, Özel Daire bozma ilamının (3) numaralı bendinde yer alan belirlemenin aksine, davalı-karşı davacının karşı davasının reddi kapsamında yoksulluk nafakası hakkındaki talebinin de reddine karar verildiği, gerekçedeki açıklık ve reddin kapsamı karşısında karşı davanın reddine dair hüküm sonucunun 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 381, 388 ve 389.maddelerine uygun olduğu gerekçesine dayalı, direnme kararı isabetli bulunmaktadır.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: 1-(I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle direnme kararının çocuğun velayetinin belirlenmesine ilişkin bölümünün bozma kararında ve yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,
2-(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yoksulluk nafakasına ilişkin direnme uygun bulunduğundan, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 22.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
#93
Merhabalar.

Alıntı Yapboşanmak istiyorum bu durumda nasıl boşanabilirim yabancı uyruklu eşden. eşim temmuzda mahkemeye geliceğini söyledi.

Boşanma davası açmış mıydınız yoksa Temmuzdaki duruşma, ceza davasıyla mı ilgili?
#94
Merhabalar. Maaşınızın eksik bildirildiğini ve dolayısıyla da eksik prim ödendiğini SGK'ya ihbarda bulunabilirsiniz. Keza bu gerekçeyle iş akdinizi fesherek (en az bir yıllık çalışmanız varsa) kıdem tazminatınızı da talep edebilirsiniz. Esasen belirli süreli iş sözleşmelerinin süresi bittiğinde sona ermesi ve işveren tarafından yenilenmemesi durumunda işçiler kıdem tazminatına hak kazanmaz. Ancak, dershane öğretmenlerinin "belirli süreli iş sözleşmesi" yasadan kaynaklanmakta olduğundan, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu uyarınca çalışan öğretmenler için, yerleşik Yargıtay içtihatlarıyla bir istisna getirilmiştir. Yargıtay, 5580 sayılı yasaya göre çalışan eğitim personelinin sözleşmesinin, sözleşmenin süresi sonunda işveren tarafından yenilenmemesi durumunda, eğitim personelinin kıdem tazminatına hak kazandığına hükmetmektedir (buna karşın aynı Yargıtay, yasa gereği belirli süreli iş sözleşmesi imzalamak durumunda olan dershane öğretmenlerinin peşi sıra sözleşmelerini yenilemeleri durumunda dahi iş güvencesi ve işe iade hükümlerinden istifade edemeyecekleri görüşündedir). Kıdem tazminatına hak kazanabilmeniz için çalıştığınız dershanede en az 1 yıllık süre boyunca çalışmış olmanız gerekmektedir. Bunun dışında, Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 30. maddesine göre dershane öğretmenleri "aylık karşılığı en fazla 20, ders saat ücret karşılığı da en fazla 20 olmak üzere haftada toplam 40 saate kadar derse girebilirler". Sözleşmede haftalık ders saat süresinin belirtilmesi zorunludur. Yönetmelik'te "en fazla" hükmüne yer verildiği için öğretmenler haftada 40 saatten fazla derse girmeye zorlanamaz. Buna rağmen 40 saatten fazla derse girilmişse, girilen her ders için, ücret yüzde 50 zamlı ödenir. Şayet fazla çalıştığınız halde ücretinizi tam olarak alamadıysanız, bu kısımla ilgili olarak da işverenden talepte bulunabilirsiniz. 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nun aşağıda tam metni bulunan 9. maddesini de okumanızı tavsiye ederim. Allah kolaylık versin...



   Özlük hakları ve sorumluluklar
    Madde 9 – Kurumlarda çalışan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler ile kurucu veya kurucu temsilcisi arasında yapılacak iş sözleşmesi, en az bir takvim yılı süreli olmak üzere yönetmelikle belirtilen esaslara göre yazılı olarak yapılır. Mazeretleri nedeniyle kurumdan ayrılan öğretmen ve öğreticilerin yerine alınacak olanlar ile devredilen kurumların yönetici, öğretmen ve öğreticileri ile bir yıldan daha az bir süre için de iş sözleşmesi yapılabilir.
   Okullarda yöneticilik ve eğitim-öğretim hizmeti yapanlara, kıdemlerine göre (emekliler hariç) dengi resmî okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez.
   Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemeler, bütçe kanunlarıyla resmî okul öğretmen ve personeline sağlanan haklara denk olarak okul öğretmenlerine ve personeline de ödenir. Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemelerden gelir vergisi kesilmez.
   Kurumlardaki ek ders ücreti miktarı, resmî okullar için tespit edilen miktardan az olamaz. Ancak, 8 inci Madde uyarınca resmî okul ve kurumlardan ücretli olarak görevlendirilenlere verilecek ek ders ücreti miktarı, resmî okullar için tespit edilen ek ders ücretinin iki katını geçemez.
   Kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler, bu Kanun hükümleri saklı kalmak üzere;
   a) Sosyal güvenlik ve özlük hakları yönünden; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu,
   b) Yetki, sorumluluk, ödül ve cezalar ile bunların uygulanması bakımından; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun,
   hükümlerine tâbidir.
   Ancak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiillerin işlenmesi halinde bu kişilere kademe ilerlemesinin durdurulması cezası yerine brüt aylığından 1/4'ü ile 1/2'si arasında maaş kesim cezası, çalışma izni veren makam tarafından verilir. Tekrarı hâlinde ise göreve son verilir.
   1702 sayılı Kanuna göre meslekten çıkarılma veya 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve hâllerin işlenmesi hâlinde, Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle personelin görevine, izni veren makam tarafından son verilir.
   Yetki, sorumluluk, ödül, sicil, disiplin ve cezaların uygulanmasına ilişkin diğer esas ve usûller çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
   Kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler, görevleri sırasında suç işlemeleri veya görevleri nedeniyle kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılır.
#95
Merhabalar.

Alıntı yapılan: sycromania - 29 Haziran 2013, 16:55:41
   Şubat 2013 de eşimle anlaşmalı olarak boşandık. 1,5 yaşındaki oğlumuzun velayeti annesinde kalması konusunda da anlaşmıştık. Ancak geçen sürede şüphelerim doğrulandı ve haziran ayında eşim nikah yaptı hemde daha önce oğlumuzu görmeye gittiğimde aile dostu olarak tanıştırdığı adamla. Adamla eski eşim arasında hem yaş farkı var hem de ortada bana yapılanlar var. Oğlumuzu ise annesi gile bırakıp gitmiş. Ben yasal olarak oğlumu yatılı alma sürem geldi ve almaya giderken polis nezaretinde gidip eski eşimin evlenip gittiğini oğlumuzu annesi gile bıraktığına dair tutanak yazdırsam ve yanımdaki şahidim de bu yönde beyan verişrse oğlumun velayetini geri alabilir miyim. Lütfen bir yol söyleyin ...

Şayet geçici bir süre için değil de uzun süreliğine veya temelli olarak çocuk anneannesine teslim edilmişse, bu durumda velayet görevinin ihmali söz konusudur ve böyle bir durumda elbette çocuğunuzun velayetini alabilirsiniz. Delil oluşturmak için karşı tarafa noter kanalıyla bir ihtarname de gönderebilirsiniz. Polis kanalıyla sonuç alamazsınız. Aşağıda konuyla ilgili Medeni Kanun'da yer alan hükümler bulunmaktadır. Yasal haklarınızı koruyup etkin bir şekilde kullanabilmeniz için bir avukatla anlaşmanız menfaatinize olacaktır. Allah kolaylık versin...



     1. HAKİMİN TAKDİR YETKİSİ 
     Madde 182 - Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.   
    Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.   
    Hakim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
     
     2. DURUMUN DEĞİŞMESİ     
     Madde 183 - Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması halinde hakim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.

     III. VELAYETİN KALDIRILMASI
     1. GENEL OLARAK
     Madde 348 - Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hakim aşağıdaki hallerde velayetin kaldırılmasına karar verir:
    1) (Değişik bend: 01/07/2005-5378 S.K./38.mad) Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.   
    2. Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması.   
    Velayet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır.   
    Kararda aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.
     
     2. ANA VEYA BABANIN YENİDEN EVLENMESİ HALİNDE     
     Madde 349 - Velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.
#96
Merhabalar.

Alıntı YapDavadan feragat edersem ne yapmam gerekir

Ne yapmanız gerektiği ve feragatin maddi külfeti Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda açıkça belirtilmiş:

   Davadan feragat
   Madde 307- (1) Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.

   Feragat ve kabulün şekli
   Madde 309- (1) Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.
   (2) Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.
   (3) Kısmen feragat veya kabulde, feragat edilen veya kabul edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir.
   (4) Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır.

   Feragat ve kabulün zamanı
   Madde 310- (1) Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir.

   Feragat ve kabulün sonuçları
   Madde 311- (1) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.


Alıntı YapDavadan feragatin bana maddi külfeti nedir.

Davayla ilgili yaptığınız tüm harcamalar sizin cebinizden çıkmış olacak ve karşı tarafa bir de vekalet ücreti ödemek durumunda kalacaksınız:

   Feragat ve kabul hâlinde yargılama giderleri
   Madde 312- (1) Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir (vekalet ücreti de yargılama giderlerine dahildir; yargılama giderlerinin nelerden ibaret olduğunu görmek için Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun işbu mesajın en altında tam metni bulunan 323. maddesine bakabilirsiniz). Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir.
   (2) Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez.


Alıntı YapSorum şu mahkeme 660 tl maktu davalı avukat vekil ücreti yazmış  ben bu ücreti ne zaman ödemeliyim herhangi bir icra tebligatı gelmedi.3 ay olacak neredeyse.

Karşı taraf vekiliyle görüşerek vekilin banka hesabına yatırabilirsiniz veya kendinize karşı icra takibi başlatılmasını bekleyebilirsiniz. İcra takibi başlatılırsa, ödeyeceğiniz rakam 300-400 TL civarında artacaktır.

Alıntı YapDavadan vazgeçmezsem işe geri çağrılırsam işverenin sözleşmesini imzalamak istemezsem.4 aylık boşta geçen süremin parasını alırmıyım.

Alamazsınız. İş Kanunu'nun 21. maddesi konuyu açıklıyor:

    Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları
    Madde 21 - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
    Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
    Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
    İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
    İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
    Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.


Alıntı YapMahkemeye girmemek duruşmaya girmemek feragatmıdır.

Değildir ama sonuçları itibariyle bazı benzerlikler içerir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 150. maddesini inceleyin:

   Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması
   Madde 150- (1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
   (2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.
   (3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.
   (4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.
   (5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
   (6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.
   (7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.


Alıntı YapSizce en iyi yöntem hangisi

Şayet işvereniniz davayı kazandıktan ve mahkeme kararı kesinleştikten sonra on günlük süre içinde yapacağınız "işe başlamak istiyorum" şeklindeki başvurunuz üzerine kuvvetle muhtemel "gel başla" diyecekse, işe başlamak istemediğiniz için böyle bir durumda davayı takip etmenin size tek artısı, dava süresince yapmış olduğunuz masrafların karşı taraftan tahsilinin sağlanabilecek olması ve karşı tarafa ayrıca bir vekalet ücreti ödememeniz olacaktır. Şayet işveren kuvvetle muhtemel sizi yeniden işe başlatmayacaksa, bu durumda üstüne hatırı sayılır bir meblağ cebinize girebilecektir. Karar sizin.

Alıntı Yapavukat tutmalımıyım.

Yasal haklarınızı koruyup etkin bir şekilde kullanabilmeniz açısından bir avukatla anlaşmanız elbette menfaatinize olacaktır. Allah kolaylık versin...



    Yargılama giderlerinin kapsamı
     Madde 323 - (1) Yargılama giderleri şunlardır:
    a) Celse, karar ve ilam harçları.
    b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri.
    c) Dosya ve sair evrak giderleri.
    ç) Geçici hukuki koruma tedbirleri ve protesto, ihbar, ihtarname ve vekâletname düzenlenmesine ilişkin giderler.
    d) Keşif giderleri.
    e) Tanık ile bilirkişiye ödenen ücret ve giderler.
    f) Resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve sair giderler.
    g) Vekil ile takip edilmeyen davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hâkimin takdir edeceği miktar; vekili bulunduğu hâlde mahkemece bizzat dinlenmek, isticvap olunmak veya yemin etmek üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri.
    ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
    h) Yargılama sırasında yapılan diğer giderler.
#97
Alıntı yapılan: danışan - 02 Temmuz 2013, 15:48:17
Borçlu olan bir kişi aciz vesikası alabilir mi?
Neler yapması gerekir?

Kimi hukukçular borçlunun da aciz vesikası talep edebileceği görüşünde olsa da benim şahsi kanaatim, borçlunun böyle bir hakka sahip olmadığı yönündedir. Sanıyorum hiçbir icra müdürü de böyle bir talebi kabule yanaşmayacaktır. Yine de şansınızı denemek istiyorsanız; aciz vesikası alabilmek için icra dosyasından yazılı talepte bulunup dosyayı müdür veya müdür yardımcılarından birinin önüne koymalı ve talebinizin karara bağlanmasını sağlamalısınız.

Alıntı YapBorçlunun aldığı bir aciz vesikası diğer alacaklıları bağlar mı?

Ne borçlunun ne de alacaklının almış olduğu aciz vesikası diğer alacaklılar yönünden herhangi bir anlam ifade etmeyecek ve diğer alacaklıları hiçbir şekilde etkilemeyecektir. Allah kolaylık versin...
#98
Alıntı yapılan: sancik - 29 Haziran 2013, 18:43:05
resmi evrakta kişinin isteğiyle kendisinin yerine başkasına imza attırması suç teşkil eder mi? mesela evrakın acil imzalanması lazım amirin imzalaması  çeşitli sebeplerden dolayı mümkün değil memura diyor ki benim yerime imza at. suç oluşur mu?

Her makam sahibinin/yetkilinin bir vekili olmalı ve bu tür acil durumlarda imza vekil tarafından imzalanmalıdır. Bahsettiğiniz durum, suçun oluşumuna ve ortaya çıkmasına adeta davetiye çıkartır. Böyle bir durumdan kesinlikle kaçınılmalıdır. Aşağıda konuya ilişkin bir Yargıtay kararı bulunuyor. Kararda "adına imza atılan şahsın bilgisi ve rızası varsa suç teşkil etmez" denmesine bakmayın. Her olay kendi özelinde değerlendirilir ve mesela bankadan para çekmek için kullanılan bir yazılı talimattaki imza taklit edilmişse, hesap sahibinin rızasının olması da bir işe yaramaz. Allah kolaylık versin...



T.C.
YARGITAY
11.Ceza Dairesi
Esas: 2007/8425
Karar: 2008/617
Karar Tarihi: 06.02.2008

(765 S. K. m. 342) (5237 S. K. m. 158)

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından sanık Levent Ö.'in yapılan yargılaması sonunda: 765 Sayılı TCK. nun 342/1, 5237 S. K. nun 158/1-f maddeleri gereğince mahkûmiyetine dair İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30.05.2007 gün ve 2005/17 Esas, 2007/197 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay C. Başsavcılığı'nın bozma isteyen 28.10.2007 tarihli tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelenerek gereği görüşüldü:
Belgelerde sahtekarlık suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan sanığın mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur.
Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz. Yargıtay'ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedir.
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; P. Telekomünikasyon Elekt. San. Tic. Ltd. şirketinin suç tarihinde yetkilisi olan Cumhur İ.'ın yanında çalışıp onun sözlü talimatıyla imzaladığı çekler olduğunu savunması, şirket yetkilisi Cumhur İ.'ın, karşılıksız çek düzenlemek suçundan açılan davayı görüp beraatına karar veren İ. 6. Asliye Ceza Mahkemesinde verdiği <yetkili benim ancak başka şirket çalışanı bu çekleri keşide etmiş olabilir> şeklindeki ifadesi karşısında şirket yetkilisi Cumhur İ.'ın celbiyle sanığa çek keşide etmesi konusunda talimatı olup olmadığı varsa suça konu çeklerin bu talimat çerçevesinde keşide edilip edilmediğinin sorulması, sanık müdafii tarafından 21.11.2001 tarihli dilekçesinde bu konuyla ilgili bilgileri olduğunu belirttiği tanıkların da dinlenmesi, ayrıca dolandırıcılık suçuyla ilgili olarak ta suça konu çeklerin arka tarafında cirosu bulunan Murat D da dinlenerek gerek sanığın şirketiyle gerekse katılan şirketle ticari ilişkileri ve suça konu çekleri kimden, niçin alındığının ve ödememe sebebinin sorulması, bu çeklerle ilgili takibin yapıldığı İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2001/4954 sayılı dosyasının celp edilerek incelenmesi sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
#99
Merhabalar. Bahsettiğiniz belge, şayet imzalar borçluya ait çıkmazsa, sizi kurtarmaya yetmeyecektir. İcra inkar tazminatı ödemek durumunda kalırsanız, aldığınız yazılı belgeye istinaden size senedi veren şahsa rücu edip ödediğiniz bedeli bu şahıstan tahsil etme yoluna gidebilirsiniz. Allah kolaylık versin...
#100
Alıntı yapılan: anka - 03 Temmuz 2013, 13:26:46
özel sektorde kurumsal bir firmada çalışanım ve maaşımda 15 tane kredi kartı icra dosyası var, icra mudurluğunden kontrol ettim acık olanların dışında; bazıları  aciz veya takipsizlik olarak görünüyor.
1. sorum takipsiz olarak görülen dosyaya maaş kesintisi olur mu?

Olur. Kesintileri icra dosyasına gönderecek olan işverenin icra dosyasının ne durumda olduğundan haberi olmayacaktır zaten. Olsa bile, kendiliğinden bir karar alması mümkün değildir. Allah kolaylık versin...