Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - kilimanjaro

#841
Kayseri Belediyesi'yle ilgili yolsuzluk iddiası Erdoğan'ın sert cevabıyla havada kalan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, twitter'dan bombardıman yaptı adeta. CHP Lideri, Başbakan Erdoğan için hakaret sayılacak tanımlamalar yaptı...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dünkü 2011 Bütçe görüşmelerindeki konuşmasında, Kasyeri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin yolsuzluk yaptığını iddia edtmiş "Hacı Ali Hamurcu Kayseri'de, belediye adına rüşvet aldığını polise anlatıyor. 26 sayfalık itiraf neden 16 sayfaya indi? Hamurcu şu anda nerede?" şeklinde soru yönelttiği Başbakan Erdoğan'dan sert cevap almıştı. Erdoğan, ''Yine çaktın'' dediği CHP liderine "Bahsettiğin kişi hakkında Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı şikayette bulundu. Şu anda hapiste bahsettiğin zat..." diye cevap vermişti.

Dün gergin geçen bütçe görüşmelerinin ardından Kılıçdaroğlu bugün sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan yayınladığı mesajlarda, Erdoğan'ın dünkü bütçe görüşmesindeki tutumunu değerlendirdi. Başbakan için çok ağır tanımlamalar kullandı. Kılıçdaroğlu Erdoğan için, "çağdışı bir despot", "at gözlüğü takmış bir idareyi maslahatçı", "nankör", "birikimsiz", "gözü dönmüş", "aymaz", "tipik bir vaka", "ona çıplak demesini bekleyen bir kral", "çağdışı bir despot" ifadelerini kullandı.

İDDİASINI ES GEÇTİ

CHP Lideri bütçe görüşmelerine damga vuran ve hem Erdoğan hem de Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki tarafından deliller konularak yalanlanan iddiasına ise hiç değinmedi.

İşte Kılıçdaroğlu'nun Twitter mesajları:

Bütçe görüşmelerinin bende bıraktığı iz; "Sayın Başbakan yine bildiğimiz gibi..."

Kendisine karşı hiç kabalaşılmadığı halde, her ağzını açtığında kabalaşan , küstahlaşan, bas bas bağırıp, meclis gibi bir demokrasi mabedinde herkese tepeden bakan tipik bir vaka,

İncelemeden kendi ekibiyle ilgili rüşvet haberini görmezden gelip, elinin tersiyle iten yanlı bir adaletsiz,

Biz insani gelişim endeksinde çok gerilerdeyiz dedikçe, hala 16. Büyük ekonomiyiz diyerek kendini kandıran ve birilerinin ona çıplak demesini bekleyen bir kral;

Biz gençler hoşgörü bekliyor dedikçe, onlara köteği layık gören çağdışı bir despot,

Kendi 8 yılda yapamadıklarının hesabını verecek yerde, başkasının birkaç aylık döneminin hesabını olur olmaz şekilde, acımasızca soracak kadar çaresiz

Bu eğitim kalitesiyle Türk insanını ileriye taşıyamayız dedikçe, bozuk plak gibi eline tutuşturulan yalan yanlış sayılara sarılan, at gözlüğü takmış bir idareyi maslahatçı,

Acı ilacın çoğunu seçim kaybetmek pahasına içen, ömrünün son demlerini bile ülkesine hizmetle geçiren Merhum Bülent Ecevit'in son hükümet döneminde aldığı köklü kararları görmezden gelen, kanıtlanmış bir nankör,

Ülkenin içine sürüklendiği girdabı anlamaktan yoksun bir birikimsiz,

Milletin oyuna ipotek koyup, Haziran seçimlerinden mutlak galip çıkacağını şimdiden açıklayacak kadar milleti küçümseyen bir kişilik,

Şiddeti bir cevap vasıtası olarak görecek kadar gözü dönmüş,

Dünyanın Sultan Süleyman'a bile kalmadığını bilmeyecek kadar aymaz.

"ÜZÜNTÜM BÖYLE BİR BAŞBAKANA SAHİP OLMAMIZ"

"Sayın Başbakana kimse koşmuyorsun demiyor, para harcamıyorsun da demiyor. Dediğimiz sadece senin bu koşuşturman, harcaman insanımıza yansımıyor, eğitimimize yansımıyor. Sadece biz demiyoruz aslında Birleşmiş Milletler diyor, uluslar arası kuruluşlar diyor. Aslında üzülüyorum insan olarak ben kendisine, ama asıl üzüntüm ülkemin böyle bir Başbakana layık olmayan güzel insanlarına. Dostlar bizim açımızdan değişen bir şey yok. Dağ taş gezip halkımıza bu gerçekleri anlatacağız. Onlara girdiğimiz çıkmaz sokağı bıkmadan usanmadan göstereceğiz. Allah'ın izniyle bütün zorlukların üstesinden gelmek ve "yorulmamak üzere" yola çıktık..."

http://www.haber7.com/haber/20101214/Kilicdaroglundan-Erdogana-agir-sozler.php


Özhaseki'nin Kılıçdaroğlu'na cevabı: Bir olayda 10 yalan nasıl söylenir, gördük


ERSAN TEMİZEL, MUSA ÖZYÜREK

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, kendisine yönelik yolsuzluk iddiasında bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında dava açacağını söyledi.

Suçlamaların tamamen asılsız olduğunu belirten Özhaseki, "Hodri meydan. İstediği bir televizyon kanalında tartışmaya hazırım." dedi. Kılıçdaroğlu'nun Meclis'teki konuşmasını Guinness Rekorlar Kitabı'na aday gösteren Özhaseki, "Bir olayda nasıl 10 yalan söylenebilir?' başlıklı bir başvuru yapılabilir." ifadesini kullandı. Yalanları ise şöyle sıraladı: "Rüşvet alan şahsın polise kendisinin gittiği yalan, Tekirdağ'da bir inşaatta yakalandı. CHP liderinin ortaya attığı olayla ilgili suç duyurusunu biz yaptık ve soruşturmanın başlamasını sağladık. Dosyanın kapatıldığı iddiası gerçek dışı. Suçunu mahkemede itiraf eden kişi 6 yıl ceza aldı. İfadelerin kaybolduğu da yalan. Hepsi savcılıkta, tek satırı bile çıkartılmamış."

Özhaseki, Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, iddialara ayrıntılı bir şekilde cevap verdi. Başkan, olayı şöyle anlattı: "Bize bu arkadaşla ilgili bazı yolsuzluk ihbarları gelince teftiş kurulunu görevlendirdim. Teftiş kurulu şikayetçi kişilerin tek tek ifadelerini aldı ve olaydan pis kokular gelince cumhuriyet başsavcılığına 25.06.2007 tarihinde bu kişiyle ilgili suç duyurusunda bulunduk. Ali Hamurcu'nun polise kendisinin gittiği yalan. Tekirdağ'da bir inşaatta yakalandı, Kayseri'ye getirildi."

Kılıçdaroğlu'nun, "Dosya kapatıldı." iddiasının da gerçeği yansıtmadığını belirten Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, "Soruşturma başlatıldı, savcılık iddialarla ilgili olarak tam 9 ay inceleme yaptı. 50 kişinin ifadesi alındı. Sonuçta benimle ilgili olarak (kovuşturmaya yer yoktur) kararı alındı. Ali Hamurcu'nun dolandırdığı 8 kişi ifade verdi, Hamurcu, suçlamaları mahkemede kabul etti ve 8 kişiyi dolandırmaktan, evrakta sahtecilik yapmaktan 6 yıl ceza aldı.'' diye konuştu.

Dönemin Vali Yardımcısı İbrahim Yurdakul'un, olayı açığa çıkardığı için tayin edildiği iddialarını da cevaplayan Özhaseki, "Vali yardımcısı kendisine gelen dosya ile ilgili yapılması gerekeni yapıyor. Çünkü suçun içeriği zaten teftiş kurulumuzun da belirlediği gibi rüşvet. O dönemde vali yardımcımızın tayin dönemi olması hasebiyle tayini çıkmıştır. Bunu bu olayla ilişkilendirmek doğru değil." diye konuştu. Özhaseki, o dönemde Kayseri Valisi olan İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Osman Güneş'in İçişleri Bakanlığı müsteşarı olmasının da bu olayla ilişkilendirilemeyeceğini savundu.

SUÇLANAN AVUKAT DA KENDİNİ SAVUNDU

''Benim adli yargıda bir dosyam yok, dokunulmazlığım da yok." diyen Özhaseki, elinde belgesi olanları adliyeye başvurmaya çağırdı. Kılıçdaroğlu'nu ekranda tartışmaya davet ederken de, "Eğer orada bir suçum ispat edilirse istifa etmeye hazırım ancak Kemal Bey söylediklerini ispatlayamazsa istifa etmesini beklemiyorum. Ama Kayseri halkından özür dilemeli.'' şeklinde konuştu. Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun, Kayseri'deki yolsuzluk iddiası etrafında ismini zikrettiği Ankara Barosu avukatlarından Yakup Erikel de yazılı bir açıklama yaparak, "Meslek hayatımda ve tüm yaşamımda alnım açık, başım dik.'' dedi. Erikel, gerekli tüm hukuki yolları kullanacağını kaydetti.

'Masum' dediğiniz kişi, adam öldürmeye gidiyordu

Mehmet Özhaseki, Kılıçdaroğ-lu'nun Hamurcu ile ilgili ifadelerine tepki göstererek, "O şahsı öyle bir anlattı ki, içim ezildi, üzüldüm. Ama doğru tespit edilsin. Bu şahsın hakkında kaç tane iddia var? Evrakta sahtecilikte kesin, adam kabul ediyor. Birkaç sene yattıktan sonra çıkıyor, başkasını vurmaya gidiyor, yine itiraf ediyor. Kılıçdaroğlu'na göre çok masum bir adam, sevsinler o masumu. Allah böyle masumlardan korusun." ifadelerini kullandı. Hamurcu'nun polisteki ifadelerinin bir bölümünün kaybolduğu iddiasına da şöyle cevap verdi: "Polis, 26 sayfa ifadesini alıyor, Cumhuriyet savcılığına teslim ediliyor. Bu ifadelerden tek satır bile çıkartılmamış. İfadelerin dosyadan çıkartıldığı iddiaları yalan. Hamurcu, savcılıkta 13 sayfa ifade vermiş. Polise verdiği ifadesiyle savcılık ifadesi çelişkili. Savcılık ifadesi arap saçına dönüşmüş. Rakamlar karışmış, adamlar karışmış, yerler karışmış. Savcı çelişkiyi sorunca (Bu işi başımdaki amirle birlikte yaptım. Ben kendimi kurtarmak için bu senaryoyu yazdım. Kaçtığım zaman benim yanımdaki insanlar dediler ki 'sen eğer tüm yetkilileri ve büyükleri bu olaya karıştırırsan seni kurtarırlar' dedi) diyor. Bu dava, iddia edildiği gibi 6 ay değil 2 yıl sürdü. 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmalarda sanık, dolandırıcılık yapmak suçundan 6 yıl ceza alıyor. Avukatları itiraz ediyor, karar 2 kez temyizde onaylanıyor."

Belgeleri basına dağıttı

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Kılıçdaroğlu'nun çok yalan söylediğini iddia ederek, "Kendisi böyle bir politikacı değil ama yönlendiren kargalar var. Olaylar böyle değil. Bizim şikayetimizle ilgili bir olay var, biz başlattık bu konuyu. Kemal Kılıçdaroğlu için dava açacağım, M. Şevki Kulkuloğlu (CHP Kayseri Milletvekili) için dava açacağım. Dokunulmazlıkları var ama dokunulmazlık kalkınca herkes hesabını versin." diye konuştu. Özhaseki'nin konuşmasından sonra gazetecilere Ali Hamurcu ve iddialarla ilgili mahkeme kararları ve ifadelerin bulunduğu dosya dağıtıldı. Bu arada CHP'li Kulkuloğlu da bir basın toplantısı düzenleyerek, Özhaseki'nin 'karga' diye kendisini kastettiğini savundu. Kulkuloğlu, "Şahsıma karşı kullanılan bu çirkin üslubu şiddetle kınıyorum. Kendisine 'hodri meydan' diyorum, istediği televizyonda tartışalım." diye konuştu.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1065328&title=bir-olayda-10-yalan-nasil-soylenir-gorduk&haberSayfa=1
#842
Nar suyunda bulunan kanser hücrelerinin seyrini önleyen bileşenleri keşfeden bilim adamları, kanseri önlemede yeni tedavilerin yolda olduğunu söylediler.

California Üniversitesi'nde görevli araştırmacılar, nar suyundaki bileşenlerin kanser hücrelerini zayıflattığını belirlediler. Bu çalışmanın kanser metastazını önlemek için yeni tedavilere öncü olabileceği kaydedildi.

Laboratuarda oluşturulan prostat kanseri hücreleri üzerinde nar suyu kullanan araştırmacılar, nar suyundaki aktif bir grup bileşenin metastatik prostat kanseri hücrelerinde hücre yapışması ve göçünde moleküler etkiye sahip olduğunu tespit ettiler. Bilim adamları, şimdi nar suyundaki kanseri engelleyici bileşenleri değiştirebileceklerini, fonksiyonlarını geliştirebileceklerini ve onları prostat kanserin yayılmasını önlemede daha etkili hale getirebileceklerini açıkladılar. Bunun da daha etkili ilaç tedavileri için bir öncü olduğu belirtildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1065026&title=iste-kanser-tedavisinin-yeni-anahtari
#843
Öcalan'ın avukatlarıyla Yalova'da yaptığımız görüşme, bir haftadır tartışılıyor. Benim açımdan, bir yazarın, kendisinden görüşme talep eden avukatlarla yapılmış bir konuşma iken, gördüm ki, bazı çevreler, konuyu saptırarak, çok başka yerlere çektiler/çekiyorlar.

Bazı gazete ve internet sitelerinde muhterem Fethullah Gülen'le, Öcalan'ın fotoğrafları yan yana konuluyor. İşbirliğinden söz ediliyor. Son olarak dün Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Kars'ta; Gülen'e gerçek dışı beyanlarla iftira ediyor "Cumhuriyet rejimini değiştirmek isteyen bölücü ve gerici iki güç, dış destekli iktidardadır..." diyor.

Akan kan dursun, şiddet-terör sona ersin, annelerin feryadı bitsin, "herkesle konuşuyorsun, seninle görüşmek isteyen herkesle konuşuyorsun, avukatları, ne deyip geri çevireceksin? 800 bin tirajlı bir gazetenin yazarısın, sana düşen bir sorumluluk da olmalı, bu insanları da bir dinle" diye vicdanıma kulak vermiştim. Yüz kişinin kahvaltı ettiği bir alışveriş merkezinde üç kişiyle konuştum. Köşemde yazılarımda, televizyonlarda ekranlarda dile getirdiğim görüşlerimi bir de yüz yüze ifade ettim. Konuşmalarım; kırpılmadan, cımbızlanmadan, montajlanmadan önüme konsun, yeni hiçbir şey söylemedim. Sadece sinemi açtım.

Meğer hata etmişim; iyi niyetin, hastalıklı ruhlar için bir şey ifade etmediğini unutmuşum. İnsanî yaklaşımların, birilerinin kitabında yeri olmadığını unutmuşum.

Meğer hata etmişim; birilerinin terör bitmesin diye, rant kapıları kapanmasın diye nasıl çırpındıklarını unutmuşum. Kürt sorunu çözülürse, Türkiye bölgenin parlayan yıldızı olur, bu içeride de, dışarıda da bazı odakları rahatsız eder gerçeğini unutmuş, gaflete gelip boş bulunmuşum...

Meğer hata etmişim; görüştüğüm avukatların bu konuşmayı aktarırken yanlış anlamalara gelecek beyanları olabilirdi... Ya da onu dinleyenler, sözlerime, maksadı aşan anlamlar yükleyebilirlerdi, bunu da dikkate almalıydım. Ben hayatımda hiç flu olamadım. Bu benim en yakın dostlarımın ikazıydı. Ne yapayım; yüreğimdekini en yalın, en açık şekilde anlatmak benim karakterim. Bundan dolayı kınanacaksam, ona da razıyım. Ama ben, içi dışı bir insanım. Elimde değil, lafı eğip bükemiyorum. Kişi kişiyi kendi gibi bilir. Ben her konuştuğum insana önce "samimi olmak gerekir" diye söze başlıyor ve onları da en az kendim kadar samimi bularak konuşuyorum.

Ancak benim asıl hatam, itiraf ediyorum, avukatlarla görüşmeyi kendisine fatura edilebileceğini düşünüp Hocaefendi'ye önceden sordurtmamam oldu. Buna basiret bağlanması da diyebilirsiniz. Ben kendimi Gülen Hareketi'nin -doğrusu Gönüllüler Hareketi- hiçbir zaman sözcüsü, temsilcisi olarak görmedim. Çünkü değilim. Ben kendimi biliyorum. Bünyedeki arkadaşlarım, Gülen Hareketi'ni biraz tanıyan herkes de bilir ki ben gerçekten sözcü falan değilim. Bunun için de hep Hüseyin Gülerce olarak yazıyor, konuşuyorum. Ama şimdi daha net görüyorum ki, birileri, benim ben olduğumu kabul etmiyor. Daha zalimcesi, beni bahane ederek, milyonlarca fedakâr, çilekeş muhabbet fedaisinin, isimsiz kahramanın yaptığı hizmetlere, beni vesile ederek vurmak istiyorlar. Muhterem Gülen'den bin defa özür diliyorum. Hakkını helal etmesi için istirhamda bulunuyorum.

Ben zalimlerin, bu kadar da iğrenç olacaklarını düşünemedim. Bir gazeteci yazarın, üç avukatla konuşmasından "cumhuriyet düşmanları el ele" kalleşliği çıkaracaklarını unuttum. Muhterem Gülen hakkında dava açanların, ona terör örgütü lideri yaftası yapıştıranların, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun beraat kararından sonra bilendiklerini unuttum. Kafes Eylem Planlarında, "Işık evlere silah, Alevi aleyhtarı doküman koyup, 'silahlı Fethullahçı terör örgütü davası' açmayı planladıklarını" unuttum. Onların, benim bu görüşmemi bahane ederek, bundan bir uluslararası komplo çıkaracaklarını akıl almaz senaryolarla tezvirat yapacaklarını bilmeliydim.

Tekrar özür diliyorum. Bütün hizmet arkadaşlarımdan, Kürt meselesinin barış yoluyla, demokrasi içinde, Parlamento zemininde çözülmesini isteyen herkesten özür diliyorum.

Ben şehit annelerinin, "bizim yüreğimiz yandı, başka anaların yüreği yanmasın. Bu ateş sönsün, akan kanı durdurun" feryatlarından cesaret almıştım. Ben, "asıl fetih, gönüllerin fethidir, sevgiyle, diyalogla her kapı açılabilir, sevginin yenemeyeceği kuvvet yoktur" hakikatinden yola çıkmıştım.

Hata ettim, acele ettim, istişare etmedim. Özür diliyorum.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1064932


Gülen'in sözcüsü yok, bazı yayınlar maksatlı


Hüseyin Gülerce'nin, Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeye ilişkin haberler üzerine Fethullah Gülen'in avukatından açıklama geldi: "Gülen'in temsilcisi ya da sözcüsü bulunmamaktadır."

Zaman yazarı Hüseyin Gülerce'nin terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla gerçekleştirdiği görüşme ile başlayan tartışmalar konusunda Fethullah Gülen'in avukatı Orhan Erdemli, yazılı bir açıklama yaptı. Tartışmalara neden olan görüşmeyi Hüseyin Gülerce'nin gazeteci kimliği ile yaptığını ve bir hareketin sözcüsü olmadığını kendisinin de bizzat köşesinden yazdığını hatırlatan Erdemli, şöyle devam etti: "Nitekim Gülen'in bir temsilcisi, sözcüsü bulunmadığı, tarafımızca da defalarca kamuoyuna duyurulmuştur. Bu görüşme sonrası bazı yayınlarda 'terör örgütü PKK'nın lideri Öcalan, avukatları aracılığıyla Gülen cemaatine işbirliği teklif etti', 'PKK-cemaat yakınlaşması', 'Öcalan-Gülen ittifakı' gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu tür haberlerin Sayın Gülen aleyhinde kamuoyu oluşturmaya yönelik maksatlı yayınlar olduğu aşikârdır."

Bazı yayınlarda 'Apo'nun yaklaşımının değişken, taktiksel, stratejik olduğu' yönünde değerlendirmeler yapıldığını anlatan Avukat Erdemli, açıklamasının devamında şunları kaydetti: "Bu gelişmeler nedeniyle bir kez daha vurgulamak istiyoruz: Sayın Gülen, bütün ömrü boyunca sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberlik, sulh ve adalet gibi değerlerin gönüllerde yer etmesi için çabalamıştır. Irk, dil, düşünce farklılıklarını bir zenginlik görerek ve herkesi kendi konumunda kabul ederek diyalog ve hoşgörüye davet etmiştir.

Sayın Gülen, insanları yaşama değil yaşatma amacına, erdemli bireyler olmaya teşvik etmiştir. Onun düşüncelerinin ekseninde "insan" ve evrensel değerler çerçevesinde insanlığa hizmet yer almaktadır. Zira Sayın Gülen "yaratılan"ı, "Yaradan"dan dolayı sevmekte ve "insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğu"na inanmaktadır. Yani müvekkilimin düşünce ve faaliyetleri, onun inanç dünyasından neşet etmektedir. Bu inanç sistemi dönemsel, taktiksel değil; insanlığın dünya ve ukba saadeti adına ebediyet buudludur.

Sayın Gülen, eserlerinde insanoğlunun kin, nefret, öfke, şiddet gibi boşluklarında bulunan tahrip duygularının, anarşi hislerinin, kargaşa anaforlarının İlahi ufuklu iyi bir terbiye ile zapturapt altına alınabileceğini; potansiyel insanlıktan hakiki insanlığa yükselebileceğini ifade etmektedir. Buna mukabil anarşi ve terör ise şiddetle, zulümle insanı ve insanlığı yok etmeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla bütün hayatı boyunca şiddetin, kaba kuvvetin karşısında duran Sayın Gülen'i suçlayıcı bu tür yayınlar, ona karşı en büyük haksızlık teşkil etmektedir."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1064852&title=gulenin-sozcusu-yok-bazi-yayinlar-maksatli
#844
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Anayasa Mahkemesi tarafından 2003 yılında kapatılan Halkın Demokrasi Partisi'nin (HADEP) yaptığı şikayette Türkiye'yi haksız buldu.

HADEP adına eski genel sekreter Turan Demir tarafından 2003 yılında yapılan başvuruyu karara bağlayan AİHM, ''Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) toplanma ve örgütlenme hakkıyla ilgili 11. maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiğine'' hükmetti.

Türkiye karar gereği, mahkeme masrafları da içinde olmak üzere Demir'e yaklaşık 26 bin avro ödeyecek.

AİHM, Demir'in, AİHS'nin ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, ayırımcılığın yasaklanması, seçme ve seçilme hakkı ile mal ve mülkiyetin korunmasıyla ilgili maddelerinden yaptığı şikayetlerinse incelemeye alınmasına gerek görmedi. AA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1065140&title=aihm-hadep-kararini-acikladi
#845


Yargıtay, MSN görüşmelerini ağır kusur saydı.

Bahri KARATAŞ/İZMİR, (DHA)

MANİSA'da yerel bir gazetenin sahibi İsmail A.'nın, 23 yıllık eşi 2 çocuğunun annesi Sevda A. hakkında 'internette chatleştiği bir erkekle kendisini aldattığı' iddiasıyla açtığı ve boşanmalarına karar verilen dava, Yargıtay tarafından da onandı. Yargıtay 2'nci Hukuk Dairesi, MSN'de görüşmeler yapan Sevda A.'nın, ağır kusurlu olduğunu belirtti.

Birbirlerini severek yaşamlarını birleştiren İsmail A. ile Sevda A.'nın arasında 4 yıl önce çeşitli sorunlar nedeniyle geçimsizlik başladı. İddiaya göre Sevda A., bu arada internette bir erkekle tanışıp chatleşmeye başladı. Yazışmaları farkeden İsmail A., eşinden boşanmak için dava açtı. İsmail A., mahkemeye sunduğu dilekçesinde şöyle dedi:
"Eşim beni bir başka erkekle aldatıyor. Ben bunu öğrenince evi terk edip gitti. Eşim evi terk ederken ziynet eşyalarını da aldı. Sabaha kadar MSN'de yazıştığı için, oğlumuzla ilgilenmiyor. Onlara iyi bir gelecek vermek için ABD'de çalıştım. Birikim yaptım. Bunların hepsi eşim ve çocuklarım içindi. Eşim Kıbrıs'ta okuyan kızımla da ilgilenmiyor. Bankadaki ortak hesabımızda bulunan 50 bin doları benden habersiz çekmiş. Bu evlilik artık yürümez. Aldatan bir kadınla artık birlikte yaşayamam. Boşanmak istiyorum. Bunun için de 75 bini maddi, 25 bini manevi olmak üzere toplam 100 bin TL tazminat istiyorum. Oğlum S.C.A.'nın velayetinin de bana bırakılmasını talep ediyorum."

'ASIL O BENİ ALDATIYOR'
Eşinin iddilarının asılsız olduğunu öne süren Sevda A. ise, "Eşim sürekli yurt dışına gidiyor, asıl o beni aldatıyor. Uzun süre eve gelmiyor. Sürekli beni ve ailemi tehdit ediyor. Evi eşimin zoruyla terk ettim. Ben de boşanmak istiyorum. Boşanmak için de 20 bin TL tazminat istiyorum" dedi.
13'üncü Aile Mahkemesi Hakimi, çift, 7 celsenin sonunda boşadı. Hakim Ali Soyer, olayda kadının kusurlu olduğunu belirterek kocasına bin TL manevi tazminat ödemesine, oğulları S.C.A.'nın velayetinin babasına verilmesine, Sevda A.'ya da karar kesinleşinceye kadar aylık 210 TL tedbir nafakası bağlanmasına karar verip tarafları boşadı. Temyiz başvurusu üzerine mahkemenin kararını değerlendiren Yargıtay 2'nci Hukuk Dairesi, Sevda A.'nın davranışlarıyla ilişkiyi temelden sarstığını, olayda ağır kusurlu olduğunu belirterek kararı aynen onadı.

BAŞKA DAVALARI DA VAR

İsmail A., boşandığı eşi Sevda A. hakkında İzmir 12'inci Aile Mahkemesi'ne 'tehdit, hakaret ve şiddet' suçlamasıyla dava açmış, Sevda A. 6 ay süreyle eve yaklaşmama cezasına çarptırılmıştı. İsmail A.'nın, ayrıca Sevda A.'nın, ABD'deki birikimleri olan 140 bin TL'yi de kendisinden habersiz çektiği iddiasıyla Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açtığı dava ise henüz sonuçlanmadı.

http://haber.gazetevatan.com/chat-yapan-kadini-bosamaya-onay/345820/7/Yasam
#846


SELÇUK KAPUCİ - İSTANBUL

İstanbul Şile'ye bağlı Yeşilvadi köyünde yaşayan Abdullah Sınmaz'ın başına gelenler film senaryosunu aratmıyor.

Sınmaz'ın ilginç hikâyesi köyde komşusu olan Cem E.'nin, 2001 yılında İzmir'de karıştığı gasp, hırsızlık ve adam yaralama gibi çeşitli suçlar sebebiyle gözaltına alınmasıyla başlar. Gözaltında kimliğini kaybettiğini söyleyen Cem E., polise Sınmaz'ın adını verir. Konu savcılığa intikal edince de Sınmaz hakkında 11 ayrı dava açılır. Art arda mahkemelere çağrılan Abdullah Sınmaz, bu süre zarfında işinden olur, köyünü terk etmek zorunda kalır. İsnat edilen suçları işlemediğini ispatlamak için mücadelesini sürdüren mağdur vatandaş, mahkemelere Cem E.'nin fotoğrafı dahil onlarca delil sunar. Suçların bir kısmından beraat etse de İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesi delilleri yeterli bulmaz. 9 yıl sonra konuyu AİHM'ye taşıyan Sınmaz, burada aklanır ve Türkiye'yi 4 bin Euro tazminata mahkûm ettirir.

Mahkemeler ise bu suçlar nedeniyle davalara sürekli, olan bitenden habersiz Abdullah Sınmaz'ı çağırdı. Davalar karşısında şaşkınlık yaşayan Sınmaz da hapse girmekten korktuğu için bir süre gözden kayboldu. Bu süre zarfında Sınmaz, çalıştığı işten de atıldı. Bu nedenle köyünü de terk etmek zorunda kalan Sınmaz, daha sonra suçları kendisinin işlemediğini kanıtlamak için hâkim karşısına çıktı. Hukuki mücadele başlatan Sınmaz, mahkemelerde tam 5 yıl boyunca hakkında isnat edilen suçları işlemediğini kanıtlamaya çalıştı. Sınmaz, söz konusu suçlarla ilgili gözaltında polise ifade veren şahsın fotoğrafının kendisine ait olmadığını ve fotoğrafın köylüsü Cem E.'ye ait olduğunu, İzmir Adliyesi'ndeki çeşitli mahkemelere delil olarak sundu. Mahkemelerden bazıları, delilleri yeterli buldu. Suçları Abdullah Sınmaz'ın işlemediği kabul edilerek hakkında beraat verdi. Ancak İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesi diğer mahkemenin kabul ettiği delilleri yeterli bulmayarak Sınmaz'ı yargılamaya devam etti. Aslında Sınmaz ve avukatlarının 17. İzmir Asliye Ceza Mahkemesi'ne sundukları deliller diğer mahkemelere göre daha fazla idi. Buna rağmen iş yoğunluğu nedeniyle 17. Asliye Ceza Mahkemesi Sınmaz'a beraat vermeyip yargılamaya devam etti.

Bunun üzerine Sınmaz'ın avukatı Arsin Demir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesine atıfta bulunarak 17. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki davanın makul bir süre zarfında hakkaniyete uygun görülmediği gerekçesiyle AİHM'ye başvurdu. Bu başvurudan sonraki ilk celsede ise 17. Asliye Ceza Mahkemesi Sınmaz'a beraat verdi. AİHM de 8 Aralık 2009 tarihinde Sınmaz'ı haklı bularak, Türkiye'yi 4 bin Euro tazminata mahkûm etti. Sınmaz, AİHM'nin bu kararı üzerine, Türkiye'de görülen davalarından ancak 9 yıl sonra beraat edebildi. Asıl suçlu olduğu ileri sürülen Cem E. ise henüz yakalanabilmiş değil. Cem E.'nin İstanbul'da farklı kimlikler altında suç işlemeye devam ettiği iddia edildi. 9 yıl boyuca mağdur edildiğini söyleyen Sınmaz, işlemediği suçlardan dolayı işini kaybettiğini ve ailesinin çok zor günler geçirdiğini ifade ederek şöyle konuşuyor: "Ülkemizde, insanların kimliği tam olarak sorgulanmadan haklarında 11 dava açılıp, hayatı karartılabiliyor. Gerek adli sorumlular, gerekse güvenlik güçlerinin ufak bir ihmali 9 yılıma mal oldu."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1064490&title=komsusunun-attigi-iftirayi-aihm-temizledi
#847
Adalet Bakanlığı'nın projesiyle 'girilemeyecek yerler' belirlendi, proje yaşama geçmeden davalık oldu.

Hakim ve savcıyla görüşme tarihe karışıyor Adalet Bakanlığı'nın projesiyle 'girilemeyecek yerler' belirlendi, proje yaşama geçmeden davalık oldu Hakim ve savcı ile görüşmek tarihe karışacak. Adalet Bakanlığı, "Türkiye'de Mahkeme Yönetim sistemine Destek Projesi"ni yaşama geçirdi. 5 adliyede Pilot uygulama başladı. Adliyelerde hakim ve savcıların odaları ile mahkeme kalemleri 'hiç girilemeyecek yer' oldu. Herkesin girebileceği tek yer ise duruşma salonları oldu. Pilot uygulamanın yapıldığı Mardin Barosu, henüz yaşama geçirilmeyen projenin iptali için şimdiden dava açtı.

YASEMİN GÜNERİ'NİN ÖZEL HABERİ

Türkiye'de yaşayanların yüzde 12'si sanık sıfatıyla hakim karşısına çıktı... Yani her yüz kişiden 12'sinin adliyeye yolu düştü.

Adalet Bakanlığı, pek çok kişinin yolunun düştüğü adliyelerde hakim ve savcılar ile vatandaşların ilişkisini kesecek yeni bir uygulamayı yaşama geçirmeye hazırlanıyor.

Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı "Türkiye'de Mahkeme Yönetim Sistemine Destek Projesi" kapsamında adliyelerde herkesin girdiği yerler, kısmen girilebilen yerler ve sadece hakim ve cumhuriyet savcılarının girebildiği yerler belirlendi.

Adliyelerde 'kırmızı çizgi'lerin belirlendiği proje kapsamında, hakimlerin ve savcıların girdiği yerlere avukatların ve vatandaşların girmesi yasaklanacak.

Hakim ve savcıyla ne vatandaş ne de avukatlar istedikleri zaman görüşemeyecek. Hiç girilemeyecek yerler arasında hakim ve savcı odaları yer alırken, kısmen girilecek yerler mahkeme ve savcılık kalemleri, serbestçe girilecek yerler de duruşma salonu olarak belirlendi.

Mardin, Konya, Rize ve Manavgat da pilot uygulamayı yaşama geçiren Adalet Bakanlığı'nın bu projesi, tüm adliyelerde yaşama geçirilmeden davalık oldu.

Pilot uygulamanın yapıldığı iller arasında yer alan Mardin'de, Baro Başkanlığı, İdare Mahkemesi'ne dava açarak projenin uygulanmasının yasaya aykırı olduğunu ve bu nedenle uygulamanın iptali ve yürütmenin durdurulmasını istedi.

Mardin Barosu, uygulamanın hiçbir yasal dayanağı olmadığını belirterek, "Elektronik kapılarla avukatların ve vatandaşların girişlerinin engellenmesi, evrakların tarattırılması şeklinde cerayan eden hak arama özgürlüğünü ve avukatlık mesleğinin icrasını engelleyen tüm eylem ve işlemlerin iptalini talep ediyoruz" dedi.

Henüz yaşama geçirilmeden iptali istenen uygulama, tüm Türkiye'de yaşama geçirilirse hakim ve savcılarla hiç kimse adliye binasında görüşemeyecek.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/578009-hakim-ve-savciyla-gorusme-tarihe-karisiyor
#848
Emniyet Genel Müdürlüğü, İnegöl ve Dörtyol'da yaşanan olaylarla ilgili olarak bir rapor hazırladı. İnegöl ve Hatay'ın Dörtyol ilçelerinde meydana gelen toplumsal olaylarda fatura bu kez polise kesildi.

Polis Akademisi Güvenlik Yönetimi Araştırma Merkezi'nden Emniyet Müdürü Cihangir Baycan, Güvenlik Dairesi Başkanlığı'ndan Emniyet Amiri Kürşat Yıldız ve Ankara Güvenlik Şube Müdürlüğü'nden Emniyet Müdürü Hasan Doğancı, İnegöl ve Dörtyol olaylarını mercek altına aldı.

Üç  polis şefi, olayların ardından İnegöl ve Dörtyol'a giderek bu ilçelerde görevli 13 üst düzey polis yöneticisi, 19 polis memuru ve olaylara karışan 19 vatandaşla birebir görüşmeler yaptı.

İNEGÖLLÜLER BEKLEMİYORMUŞ

İnegöl'de mülakata katılanların yüzde 45'i, ilçede ranta dayalı bazı gruplaşmalar olduğunu söyledi. Ancak katılımcıların tamamı, İnegöl'de böyle bir olayı kesinlikle beklemediklerini ifade etti.

Dörtyol'daki mülakata katılanların yüzde 75'i ise 'ilçede gruplaşmalar var' dedi. Katılımcıların yüzde 57'si, böyle bir olay beklediğini belirtti.

Polis şefleri, mülakatlarda elde ettikleri bulguları bir rapor haline getirdi. Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal'a sunulan raporda benzer olayların yaşanmaması için bazı önlemlerin alınması önerildi:

Silah ve gazın uygun zamanda kullanılmaması, etkiden çok tepkiye neden oldu. Çoğu görüşmeci, bu araçların kullanımının halkı daha çok galeyana getirdiğini ifade etti.

Uzak mesafede etkili olan gaz, yakın mesafede grubu dağıtacak güç yoksa kullanılmamalı. Her iki ilçede mülakata katılanlar, yakın mesafeden havaya ateş açılmasının kalabalığı tahrik eden en büyük faktörlerden biri olduğunu ifade etti.

Gözaltına alma, topluluğu galeyana getirmeyecek şekilde gerekirse delilleri toplanarak geciktirilmeli. Doğru kişilerin delilleriyle gözaltına alınması, polise olan güveni artırır. Aksi takdirde adalet beklentileri yerine getirilemez ve gerginlik düşmez.

ÖZEL STATÜLÜ İLÇE

Özellikle İnegöl ve Dörtyol gibi büyük ilçelerde kaymakamlık sistemi yetersiz kalıyor. Bu gibi ilçeler 'özel statülü ilçe'ye dönüştürülerek kaymakam yardımcılığı ve basın protokol müdürleri ihdas edilmeli.

Aslında il ve ilçelerde, müdahale planları var. Ancak ani gelişen toplumsal olaylarda nelerin, nasıl yapılacağı kurumsal olarak düzenlenmemiş ve pratikte kesinlikle yeterli değil. Planlar, kesinlikle tatbikatlarla personele öğretilmeli.

GÖÇE ÖZEL NİTELİKLİ PERSONEL

Göç alan büyük il ve ilçelere uygun sayı ve nitelikte personel istihdamı sağlanmalı. Herhangi bir trafik, asayiş veya terör olayından sonra toplu hareketlenmelere karşı tedbirler arttırılmalı, küçük grup kontrollü bir şekilde dağıtılmalı ve çatışmaya dönüşmesi engellenmeli.

ENTEGRASYON VE İLETİŞİM ŞART

Vatandaş, bu olayların yaşanmaması için, göç eden vatandaşların ve mahallelerinin ilçeyle entegrasyonunun sağlanmasını istiyor. En büyük görev de yöneticilere düşüyor.

Vatandaşla iletişim, provakasyonların önüne geçebilmenin en etkili yolu. Çünkü yalan yanlış haber, kalabalıkları galeyana getirebiliyor.

http://www.aksam.com.tr/biber-gazi-tahrik-sebebi--2607h.html
#849
ALİ H. ASLAN - WASHINGTON

ABD Federal Temyiz Mahkemesi, geçen yıl kendi verdiği kararı bozarak, 1915 olaylarında ölen Ermenilerin mirasçılarının, kendilerine ödeme yapılması için sigorta şirketlerine dava açabileceğine hükmetti. Karar, 1915 olaylarının 'soykırım' olarak tanınması için uğraşan Ermeni lobisini sevindirdi.

ABD 9. Bölge Federal Temyiz Mahkemesi geçen sene verdiği aksi yöndeki kararı sıra dışı şekilde bozarak, Kaliforniya eyaletinin 2000 yılında kabul ettiği 'Ermeni soykırımı'nı tanıyan ve mağdur yakınlarının hayat sigortası almak için ilgili şirketlere dava açmasına imkan veren kanunun anayasaya uygun olduğuna hükmetti. Mahkeme, Ağustos 2009'da 1'e karşı 2 oyla verdiği eski kararda, ABD dış politikasının federal hükümetin uhdesinde olduğu ve yönetimin 'soykırım'ı tanımadığından hareketle, Kaliforniya 'soykırım' kanununun anayasaya aykırı olduğuna hükmetmişti. Aynı yargıçlar yine 1'e karşı 2 oyla "Eyaletlerin Ermeni soykırımına değinmesine engel teşkil eden açıkça ihdas edilmiş net bir federal politika yoktur." kanaatine vardı. Yargıçlardan Dorothy Nelson'un fikir değiştirdiği bildirildi. Böylelikle, 1915 olaylarında mağdur olan Ermenilerin mirasçılarının, Munich Re AG dahil Alman sigorta şirketlerine hayat sigortası ödemeleri için dava açma imkanı doğdu.

Ermeni tarafının avukatları, 2009'daki karara itiraz etmiş, mahkemenin sadece 3 değil 11 üyesinin davayı yeniden görmesine imkan verecek 'en banc' sürecini başlatmıştı. Ancak davanın 11 üyeyle yeniden görülebilmesi için, öncelikle 28 hakimden 15'inin buna ikna edilmesi gerekiyordu. Kararın geri çevrilebilmesi içinse 11 üyeden 6'sının oyu şarttı. Bu gerçekleşmesi zor ihtimal yerine, fazla beklenmeyen, sıra dışı bir şey oldu. 3 kişilik hakimler heyeti, davayı yeniden görüştü. Hukuki gözlemciler, 2009'da 'hayır' oyu veren Harry Pregerson'ın meslektaşı Dorothy Nelson'u ikna etmiş olabileceğini tahmin ediyor.

KARARIN TEMYİZE GÖTÜRÜLME İHTİMALİ VAR

Taşnaklara yakın Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), kararı memnuniyetle karşılarken, İcra Direktörü Aram Hamparian, "Eyaletlerin Ermeni soykırımına değinmesini engelleyen bir federal politika bulunmadığına kanaat getirmesine hassaten müteşekkiriz." dedi. Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi Başkanı Günay Övünç ise kararı 'yargı sürecinin siyasallaştırılması' olarak değerlendirdi. Dava edilen Alman sigorta şirketlerini temsil eden Neil Michael Soltman da geçen sene içinde şartlarda eski kararı değiştirecek hiçbir gelişme olmadığını belirterek, yeniden duruşma talebi dahil seçenekleri değerlendirdiklerini söyledi. Sigorta şirketlerinin mahkemeden 'en banc' talep etmesi ya da davayı ABD Anayasa Mahkemesi'nde temyize götürme ihtimali var.

Mahkeme heyeti, 'soykırım' konusunda federal siyasette çelişkiler bulunduğunu, federal hükümet soykırımı tanımıyor olmakla birlikte, Kongre'de Ermeni kurbanları anma törenleri düzenlediğini ve Başkan Barack Obama'nın 'Büyük Felaket' anlamına gelen 'Meds Yeghern' tabirini kullandığını hatırlattı. Mahkemenin kararı, emsal teşkil ederek başka eyaletlerde benzer 'soykırım' kanunların geçmesini ya da mevcut kanunlara dayalı benzer davaların açılmasını kolaylaştırma potansiyeli taşıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1064120&title=abd-mahkemesi-ermeniler-lehine-cark-etti
#852
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Yargımızdaki iş yükü, zamanaşımındaki olumsuz sonuçlar gerçekten üzüntü verici hale gelmiştir." diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi, Anadolu Üniversitesi ve Türkiye Adalet Akademisi'nin düzenlediği "AİHM ve Türkiye" konulu uluslararası sempozyum, Anayasa Mahkemesi Konferans Salonu'nda başladı. Sempozyumun açış konuşmasını yapan Kılıç, özgürlüklerin ve hakların sadece anayasalarda yazılmış olmasının fazla bir şey ifade etmediğini belirterek, uygulamada hakların kullanılmasının önemine işaret etti.

Anayasaların ülkelerin kimlik belgeleri olduğunu belirten Kılıç, "Türkiye anayasasında laik, sosyal bir hukuk devleti olduğumuz yazar. Eğer hukuk devleti kimliğiniz de varsa bunun gereğini yapmak zorundasınız. Hak ve özgürlüklerin üzerini kazıdığınızda insan onuru ortaya çıkar. Gerçek bir hukuk devletini uygulamaya sokabiliyorsanız bu onuru koruyabilirsiniz, aksi halde başarısızlıklarla dolu bir hayat olur." dedi.

Yargı sorunlarının çözümü için bir yargı reformu çıkarılamadığını belirten Kılıç, şöyle konuştu: "Yargının sorunlarını hepimiz biliyoruz, bu alanda yaşadığımız olumsuzluklar milletimizi üzmektedir. Yargımızın iş yükü, zamanaşımındaki olumsuz sonuçlar gerçekten üzüntü verici hale gelmiştir. Bir hukuk devleti niteliğini taşıyorsanız, 30 yıla yakın devam eden bir yargılama sonunda davacıya 'kusura bakmayın, zamanaşımına uğradı' demek insan onurunu yok etmek anlamına gelen bir sonuçtur. Yargı reformunun hem yapısal hem fonksiyonel anlamda yapılmadığı sürece bireysel başvurunun başarıya ulaşma şansını düşük görüyorum." ANKARA AA

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1063714&title=zamanasimi-uzuntu-verici-hale-geldi
#853
Anayasa değişikliğiyle yeniden yapılandırılan, HSYK'nın yapısına ilişkin düzenlemeler yasalaştı. Yeni HSYK ile bir çok değişiklik yaşanacak. En önemlisi ise meslekten ihraç edilenlere dönüş yolu açıldı. Gözler Van Savcısı Sarıkaya'da.

Anayasa değişikliğiyle yeniden yapılandırılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yeni yapısına ilişkin düzenlemeler içeren ''Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı'', TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.

Yasaya göre, HSYK 22 asıl, 12 yedek üyeden oluşacak. Kurul, 3 daire halinde çalışacak. Kurulun Başkanı Adalet Bakanı olacak. Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda tabii üye olarak yer alacak. Müsteşar bulunmadığı zaman kendisine vekalet eden kişi kurul toplantılarına katılacak.

HSYK'nın diğer üyeleri Cumhurbaşkanınca seçilecek 4 asıl, Yargıtay'dan seçilecek 3 asıl ve 3 yedek, Danıştaydan seçilecek 2 asıl ve 2 yedek, Türkiye Adalet Akademisinden seçilecek 1 asıl ve 1 yedek, birinci sınıf olan adli yargı hakim ve savcıları arasından seçilecek 7 asıl ve 4 yedek ile birinci sınıf olan idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilecek 3 asıl ve 2 yedek üyeden oluşacak.

HSYK, Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlayacak, hakim ve savcıları mesleğe kabul edecek, atayacak, nakledecek, geçici yetki verecek, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayırma işlemini yapacak, kadro dağıtacak, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verecek, disiplin cezası verebilecek, görevden uzaklaştırma işlemi yapacak, Yargıtay ve Danıştay'a üye seçecek.

BAKAN VE BAŞKANVEKİLİNİN YETKİLERİ

Adalet Bakanı, Kurul Başkanı sıfatıyla, Kurulu yönetecek ve temsil edecek, kanunlardaki istisnalar saklı kalmak üzere, Genel Kurul çalışmalarına başkanlık edecek ve oy kullanacak, Genel Kurulun teklif ettiği 3 aday arasından Genel Sekreter atayacak, ilgili dairenin teklifi üzerine, hakim ve savcılar hakkında denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma işlemlerine olur verecek.

Bakan, disiplin işlemleriyle ilgili Genel Kurul toplantılarına ve dairelerin çalışmalarına katılamayacak.

Bakan, yetkilerinden bir kısmını yazılı olarak Başkanvekiline devredebilecek.

Genel Kurul, daire başkanlarından birini, Başkanvekili olarak seçecek. Yokluğunda yerine daire başkanlarından hangisinin vekalet edeceğini Başkanvekili belirleyecek.

Başkanvekili, Başkanın katılmadığı Genel Kurul çalışmalarına başkanlık edecek, Başkanın kendisine devrettiği yetkileri kullanacak, hukuki veya fiili nedenlerle dairelerin toplanmasına engel sayıda üye eksiği oluşması halinde diğer dairelerden üye görevlendirecek.

GENEL KURUL

Genel Kurul, 22 asıl üyeden oluşacak.

Genel Kurul, Başkanvekili ve daire başkanlarını seçecek, dairelerin kararlarına karşı yapılan itirazlar ile daireler arasında çıkan görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlayacak, Kurulun görevine giren ancak Genel Kurul veya dairelerin görevleri arasında gösterilmeyen konularda karar mercini belirleyecek, bir dairede artan işlerden bir kısmını diğer bir daireye verebilecek, Kurul üyeleri hakkındaki suç soruşturması ile disiplin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürütecek, Adalet Bakanlığının bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlayacak. Genel Kurul, Yargıtay ve Danıştaya üye de seçecek.

DAİRELER

HSYK Birinci Dairesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Yargıtaydan seçilen 1, adli yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 3, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 1 ve Cumhurbaşkanınca seçilen 1 asıl üyeden oluşacak.

İkinci Daire ise Yargıtay ve Danıştaydan seçilen 1'er, adli yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 2, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 1 ve Cumhurbaşkanınca seçilen 2 asıl üyeden meydana gelecek.

Üçüncü Daire, Yargıtay ve Danıştaydan seçilen 1'er, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca seçilen 1, adli yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 2, idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilen 1 ve Cumhurbaşkanınca seçilen 1 üyeden kurulacak.

Üyelerin hangi dairede görev yapacağına Genel Kurul seçimle karar verecek.

Genel Kurul, her dairenin kendi üyeleri arasından bir üyeyi o dairenin başkanı olarak seçecek. Adalet Bakanlığı Müsteşarı daire başkanı seçilemeyecek.

Birinci Daire, atama ve nakletme, kadro dağıtma, İkinci Daire yükselme ve birinci sınıfa ayırma işlemleri ile disiplin soruşturma ve kovuşturma, Üçüncü Daire ise hakim ve savcı adaylarının mesleğe kabulü, hakim ve savcıların görevlerini ilgili mevzuata uygun yapıp yapmadıklarına ilişkin denetime bakacak.

Teftiş Kurulu, başkan, 2 başkan yardımcısı ve müfettişten oluşacak.

Kurul müfettişleri görevlerini yerine getirirken Teftiş Kurulu Başkanına, Teftiş Kurulu Başkanı ise HSYK'ya karşı sorumlu olacak.

Teftiş Kurulu, hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yapacak.

Teftiş Kurulu Başkanı ve yardımcıları, birinci sınıf hakim ve savcılar arasından Genel Kurul tarafından atanacak.

Kurul müfettişleri denetimlerde yargı yetkisi ve yargısal takdire giren konulara karışamayacak, tavsiye ve telkinde bulunamayacak.

ÜYELERİN SEÇİMİ-

HSYK üyeliği seçimleri 4 yılda bir olmak üzere, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki 65 gün içinde yapılacak.

Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi genel kurullarından seçilecek Kurul üyeliği için her üye, birinci sınıf adli ve idari yargı hakim ve savcıları arasından seçilecek Kurul üyeliği için her hakim ve savcı; kendi aralarından seçilecek asıl ve yedek üyelerin toplam sayısı kadar aday için oy kullanabilecek. Daha fazla sayıda aday için oy verilmesi durumunda oy pusulası geçersiz sayılacak. En fazla oy alan adaylar sırasıyla asıl ve yedek üye seçilmiş olacak. Bu seçimler her dönem için bir defada ve gizli oyla, serbest, eşit, tek dereceli, açık sayım ve döküm esaslarına göre yapılacak. Oyların eşitliği halinde adaylar arasında kura çekilecek.

Seçimler, YSK'nın yönetim ve denetiminde yapılacak. Adli yargı hakim ve savcılarının HSYK'ya üye seçmesi için her ilde, il seçim kurulunun yönetim ve denetimi altında yapılacak seçimlerde, o ilde ve o ilin ilçelerinde görev yapan hakim ve savcılar oy kullanacak.

Adaylar sadece YSK tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde öz geçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilecek.

Adaylar, kendilerini tanıtan ve mesleki konularda düşüncelerini açıklayan mektup, elektronik posta ve kısa mesaj gönderebilecek, kapalı yer toplantısı yapabilecek.

ÜYELİĞİN SONA ERMESİ

HSYK üyeliklerinin, ölüm, emeklilik, istifa gibi nedenlerle boşalması halinde, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyelikler için, boşalmayı takip eden 60 gün içinde kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üyelerin seçimi yapılacak. Diğer üyeliklerin boşalması halinde, asıl üyenin yedeği tarafından kalan süre tamamlanacak.

Genel Kurulun toplantı yeter sayısını oluşturamayacak şekilde üyeliklerde boşalma olması halinde, boşalan asıl ve yedek üyelikler için 60 gün içinde yeniden seçim yapılacak. Bu seçim sonucunda asıl ve yedek üyeliğe seçilenler, yerine seçildikleri üyelerin kalan sürelerini tamamlayacak.

Başkan dışındaki Kurul üyeleri ile yedek üyelerin, Hakimler ve Savcılar Kanunu'na göre hakimlik ve savcılık mesleğinden çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı kesin hüküm giymesi, çekilmesi, 65 yaşını doldurması hallerinde kendiliğinden; Kurul üyesi olabilme şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya Kurul üyeliği sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi halinde Genel Kurulun üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun bu durumu tespit eden kararıyla HSYK üyeliği sona erecek.

Ayrıca, Kurulun seçimle gelen üyelerinin, görevlerini yerine getiremeyeceklerinin sağlık kurulu raporuyla kesin olarak anlaşılması veya görevlerine izinsiz, mazeretsiz ve kesintisiz olarak 15 gün ya da 1 yılda toplam 30 gün süre ile devam etmemeleri halinde, Genel Kurul üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun kararıyla Kurul üyeliği sona erecek.

HSYK üyeliğine yüksek mahkeme üyeliğinden seçilenlerden Kurul üyeliği sona erenler, herhangi bir işleme gerek olmaksızın ve boş kadro şartı aranmaksızın, geldikleri yüksek mahkeme üyeliği görevine geri dönecek ve boşalan ilk üye kadrosu kendilerine tahsis olunacak.

Adli ve idari yargı hakim ve savcılığından seçilenlerden sürenin tamamlanmasından önce Kurul üyeliği sona erenler, Genel Kurul; sürenin tamamlanması nedeniyle Kurul üyeliği sona erenler kendilerinden sonra oluşacak Genel Kurul tarafından müktesepleri dikkate alınarak, tercih ettikleri 3 ayrı ilden birinde uygun görülecek bir göreve atanacak.

Diğer kamu görevlerinden seçilenlerden Kurul üyeliği sona erenler başvuruları üzerine, yetkili kurumları tarafından önceki görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve atanacak.

MESLEKTEN ÇIKARILANLARA DÖNÜŞ YOLU

HSYK'nın, kendi özel bütçesi ve sekretaryası olacak.

Önceki HSYK tarafından haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hakim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması için idari dava açmadan önce tasarının yasalaştığı tarihten itibaren 60 gün içinde Kurula başvurması gerekecek. Genel Kurul bu başvuruları kabul ya da reddedebilecek. Başvurunun kabulü halinde önceki karar kaldırılacak. Hakimlik ve savcılık mesleğine kabulde aranan niteliklerin kaybedilmemiş olması şartıyla ilgilinin bu mesleklere tekrar atanmasına karar verilecek. Başvurunun reddedilmesi durumunda Danıştay'da dava açılabilecek. Danıştay bu davaları acele olarak görecek. Mesleğe dönüş kararlarına karşı ise dava açılamayacak.

Kurula 591 kadro tahsis edilecek.

KONUŞMALAR

Tasarı üzerindeki görüşmelerde, meslekten çıkarma cezası verilen hakim ve savcılara ilişkin maddeyle ilgili değişiklik önergesi üzerine söz alan MHP Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, mesleğe geri dönüş kararını HSYK'nın değil, yargının değerlendirmesi  gerektiğini söyledi. Yalçın, aksi halde HSYK'nın daha önce verdiği kararların, tartışılır hale geleceğini söyledi.

Aynı madde üzerinde verilen değişiklik önergesi üzerine söz alan CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk de ''Bu madde, Ferhat Sarıkaya maddesidir'' dedi. Öztürk, hakim ve savcıların meslekten çıkarılması ile ilgili düzenlemede bir değişiklik yapılmadığını, bu durumda HSYK'nın mesleğe dönüş konusunda vereceği kararların tartışmalı olacağını ifade etti.

CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk de, söz konusu düzenlemeyi getiren maddenin tasarıya hakim olan hukuksuzluğun açık göstergesi olduğunu ifade etti. Köktürk, kanunun Anayasa Mahkemesine götürülmesi durumunda maddenin iptal edilecek maddelerin başında geleceğini söyledi.

NOTLAR

Dün saat 14.00'de başlayan ve 15 buçuk saatten fazla süren görüşmeler sırasında bazı milletvekillerinin uyukladıkları gözlendi.

Oturumu yöneten Başkanvekili Meral Akşener de tasarının son maddeleri görüşülürken görüşmelerin uzamasını kastederek, ''Grup başkanvekilleri, her maddeden sonra 20 dakika ara verirsem içtüzüğe aykırı olur mu?'' dedi.

Tasarının sonlarına doğru kısa sürelerde aralar veren Akşener, son maddeden önce de ara verdi.

CHP ve MHP Grupları tasarının yürütme maddesi üzerinde de önerge verdiler. İki grup da ''Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür'' şeklindeki maddenin ''Bu kanun hükümlerini Adalet Bakanlığı yürütür'' olarak değiştirilmesini talep etti. Önergeler reddedildi.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, 15 buçuk saatlik çalışmanın milletvekillerine saygı nişanesi olmadığını söyledi. Vural, ''Böyle bir saatte yasa faaliyeti sıkıştırmanın neye faydası var?'' diye sordu.

Genel Kurulda, diş tabibi ve çalışma alanını yeniden tanımlayan yasa teklifi görüşülüyor.

AA
http://www.haber7.com/haber/20101211/HSYK-tasarisi-yasalasti-iste-yeni-donem.php
#854
Mahkeme yeminindeki 'Allahım ve namusum üzerine' sözleri 'kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine' şeklinde değişiyor

TBMM'de grubu bulunan siyasi partilerin Ocak'ta yasalaşması konusunda uzlaşmaya vardığı tasarılar arasında yer alan ve yaklaşık 1,5 yıl önce TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı önemli düzenlemeler içeriyor. Tasarının getirdiği düzenlemeler özetle şöyle:

• Mahkemedeki yemin "Hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum'' şeklinde olacak. Mevcut düzenlemede ise, ''Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum'' şeklinde yemin ediliyordu.

• UYAP aracılığıyla, avukat ve vatandaşlar adliyeye gitmeden elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanarak dava açabilecek, harç ödeyebilecek, dava dosyalarını inceleyebilecek. Avukatlar ve vatandaşlar, sıraya girmeden saat 24.00'e kadar UYAP'ta işlem yapabilecek.

• Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek.

Davanın açılması, hakime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması ya da mahkumiyet şartına bağlanmayacak.

Star
http://www.haber7.com/haber/20101209/Herkes-kendi-kutsalina-yemin-edecek.php
#855
Günümüzün vazgeçilmez iletişim aracı cep telefonu sizi fark ettirmeden yok ediyor. Korkunç gerçeği Dünya Sağlık Örgütü açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) son raporunda, beyin kanserlerinin yüzde 95 oranında, cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde geliştiğine dikkati çekti.

Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, cep telefonunda sohbet etmenin sağlık açısından risk taşıdığını belirterek, mümkünse kablolu kulaklık kullanılması gerektiğini söyledi.

Tuncer, Dünya Sağlık Örgütü Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı'nın (IARC) son raporunda menegioma (Beynin etrafını saran, onu koruyan ve dura adı verilen zardan kaynaklanan tümörler) olgularının yüzde 95'i, glioma (beyin tümörü) olgularının ise yüzde 90'ının cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde geliştiğinin belirtildiğine dikkati çekti.

BU KADAR HIZLI OLABİLİR Mİ?

Raporda, bilimsel araştırmaların henüz kanserle cep telefonları arasında çok yakın bir ilişki göstermediğinin belirtildiğini ancak gözden kaçan bazı sonuçlar olduğunu kaydeden Tuncer, şunları söyledi:''Raporda belirtilen ama gözden kaçan diğer sonuç şöyle; menegioma olgularının yüzde 95'i, glioma olgularının ise yüzde 90'ı cep telefonu kullanımını takiben ilk 10 yıl içerisinde gelişmiştir. Dünyada tütün dahil olmak üzere, etkisini bu kadar hızlı gösterebilecek bir kanserojen henüz bilinmemektedir. Aşırı kullanım olarak hesap edilen 1640 dakika ve üzeri, 10 yıllık bir sürede, günlük 30 dakika demek olup, günümüz kullanım süreleri ne yazık ki bu sürenin kat kat üzerindedir.''

''KAMPANYA YAPANLAR SORUMLU DAVRANSIN''

Türkiye'de cep telefonunu kullanım süresinin ortalama 30 dakikanın üzerinde olduğunu belirten Tuncer, ''Eğer tarifeli kampanyaları göz önüne alırsanız 30 dakikanın onlarca üzerinde olduğunu hesap edebiliriz. Burada herkesin sorumluluk alması lazım. Kampanyayı yapanları sorumlu davranmaya çağırıyorum. Çünkü çok ciddi kanserojenlerin bilimsel metodolojide kanser yaptıkları çok uzun yıllarda gösterilebilmiştir. Bu konuda daha dikkatli olmak durumundayız'' diye konuştu.

''BEYİN TÜMÖRLERİNDE ARTIŞ''

Beyin tümörlerinde son 4- 5 yılda belirgin bir artış olduğuna da dikkati çeken Murat Tuncer, ''Türkiye'de artış gösteren ana kanserler nedir diye bakacak olursak, ilk sırada sigara ile ilişkili olan kanserler geliyor, ikinci sırada beyin tümörlerindeki artış göze çarpıyor. Sindirim sistemi kanserlerinin bazılarında belirgin artış var, bazılarında ise azalış var. Bunlara ilişkin çalışmalar yürütüyoruz, uluslar arası çalışmaları inceliyoruz'' dedi.

''CEP TELEFONU KULLANIMI GENÇLERE KISITLANMALI''

Adolesan dönem öncesinde cep telefonunu kullanımının kısıtlanmasını öneren Tuncer, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Cep telefonunun belli yaşın altında kullanımını hoş karşılamak mümkün değil. Adolesan öncesi telefon konuşmaları kısıtlanmalı. 20 yaşın altında uzun uzun cep telefonu konuşması önerilmiyor. Telefonla sohbet edilmemeli. Telefon sohbet aracı değildir, iletişim aracıdır. Cep telefonunda sohbet sağlık açısından risktir, topluma böyle bir alışkanlık kazandırmamalıyız. Zorunlu kullanım gerekiyorsa, kablolu kulaklık kullanılmalı.''

SİGARA, KİTLE İMHA SİLAHI GİBİ

Türkiye'de kanser konusunda atılacak önemli bir diğer adımını da sigara ile mücadele olduğunu belirten Tuncer, sigarının yok edilmesi gerektiğini bildirdi. Tuncer, Türkiye'nin sigara ile mücadelede çok iyi olduğunu vurguladı. Sigaranın neredeyse insan kıyımı yaptığını ifade eden Tuncer, ''9 günlük bayram tatilinde trafik kazısında ölen vatandaşların iki katını her gün sigaraya kurban veriyoruz. Sigara Türkiye'de sanki kitle imha silahı gibi'' dedi.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/132060-beynimizi-kemiren-kanser-riski-haberi.aspx
#856
Şifreli maç yayını yapan Dijitürk ile dünyanın en büyük internet arama motoru olan Google arasında telif hakları savaşı yaşanıyor. Dijitürk, Lig TV maçlarını izinsiz yayınlayarak telif haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Google'a dava açtı.

Davanın görüldüğü Bursa Sulh Ceza Mahkemesi, Google'ın apps ve blogları üzerinden yayın yapan 79 IP adresini kapattı. Uygulama sonucu Google'ın bazı servislerine erişim konusunda sıkıntı yaşanacağı belirtiliyor. Konuyla ilgili bilgi veren İnternet Kurulu Başkanı Serhat Özeren, Dijitürk'ün açtığı dava sonucunda Google'ın 79 IP adresinin engellenmesi kararı verildiğini bildirdi. Söz konusu davanın ticari bir dava olduğunu vurgulayan Özeren, "Bu durum 5651 sayılı yasa ile ilgili değil. TİB ve BTK'nın ilgili olduğu bir konu değil. Hatta haberleri bile yok. Telif haklarının korunmasıyla ilgili bir engelleme kararı." dedi. Özeren, uygulamadan özellikle KOBİ tarzı işletmelerin mağdur olabileceğini vurguladı.

Geçtiğimiz haziran ayında internet üzerinden izinsiz maç yayını yaptığı gerekçesiyle Google'ınn 44 IP adresini bloke ettiren Dijitürk, mahkeme kararıyla birçok Google uygulamalarını yine kapattırdı. Dijitürk, haziran ayında Google'a yönelik benzer engellemeler yaptırmıştı. Bu engellemeler sonucu, aralarında YouTube'un da bulunduğu, Google'a ait mail, takvim, tercüme gibi pek çok servislere ulaşmakta sıkıntı yaşanmıştı. Özellikle maps.google.com'u kullanan şirketler büyük sorunlarla karşılaşmıştı. Son yapılan engellemelerden de yüz binlerce şirketin etkilenebileceği belirtiliyor. Dijitürk'ün, Google'ın uygulamaları sebebiyle 2 milyon lira zarar tespit ettiği ve Google'ın bu parayı ödemesini istediği öğrenildi

Google'ın bazı servislerin kapanmasının söz konusu olduğunu belirten İnternet Kurulu Başkanı Özeren, "Bu tamamen telif haklarıyla ilgili bir konu. Mahkemenin vermiş olduğu bir karar, ama bazı sıkıntılar ortaya çıkacak. Google'nin bazı servislerine ulaşmak mümkün olmayabilir." dedi. Kararın Dijitürk yayını yapan veya bunlarla ilgili yayınları yapmaya yardımcı olan bazı uygulamaların erişiminin engellenmesi yönünde olduğunu aktaran Özeren, "Ama bu IP'lerde, herhangi bir yanlışlık yapılırsa ciddi bir kaos ve kargaşa çıkabilir." uyarısında bulundu.

Telif hakları konusunda şirketlerin ortak çalışma yoluna giderek bu tip engellemeler yerine, daha yapıcı sonuçlar almalarını isteyen Kurul Başkanı şöyle konuştu:

"Bu kargaşanın ortadan kaldırılabilmesi için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB)'nın mutlaka otorite olması gerekiyor. Yani 5651 yasanın haricindeki diğer konularda da, TİB'e görev verilmeli. Hatta İnternet Kurulu'nun da görevi olması gerekiyor. Üçüncü ayağı olarak da, ihtisas mahkemesi oluşturularak kararların TİB ile koordineli verilmesi gerekiyor.

Serhat Özeren, önemli sitelerin yanlışlıkla kapanmasını kesinlikle istemediklerinin altını çizerken, "İçerik engelleme başka, telif hakları başka bir konu. Bunun ayrılması gerekiyor." ifadelerini kullandı.

İnternet servis sağlayıcılarına mahkeme kararı tebligatı yapılarak IP engellemeleri yapıldığını anlatan Özeren, "Ama TİB'in bundan hiç haberi olmuyor. Mahkeme bu tür kararlar alınırken TİB'e başvurulması gerekir. En azından onların uzmanlık ihtisas konularından faydalanması gerektiğini düşünüyoruz. Telif konusunda da, hukukçularımızın özellikle yurtdışı örneklerini takip ederek Türkiye'de de benzerlerini yapması gerekir. Google gibi şirketlerin de kendi üzerlerine düşeni yerine getirmeli." şeklinde konuştu.

(CİHAN)
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1062226&title=dijiturk-googlenin-79-ip-adresini-mahkeme-karariyla-kapattirdi
#857
İSA YAZAR

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), askerlik borçlanması yapacak sigortalılardan 'askerlik belgesi' istenmesi uygulamasına son veriyor. Milli Savunma Bakanlığı ile yapılan anlaşmaya göre, vatanî görevini tamamlayanların bilgileri düzenli olarak SGK'ya iletilecek. Kurum, internet üzerinden bu bilgileri görüp belge istenmeden işlemler yapacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, resmî yazıların elektronik ortamda üretilmesini, e-imza ile imzalanmasını sağlayan Elektronik Doküman Yönetim Sistemi Projesi kapsamında bir dizi yeniliğe imza atıyor. Pilot olarak kullanıma giren projenin tamamlanmasıyla tüm resmî yazılar elektronik ortamda üretilecek. Böylece iş ve işlem süreleri kısalacak. Kâğıt, posta ve personel giderlerinde tasarrufa gidilmiş olacak. Bu kapsamda artık sigortalılardan askerlik belgesi de istenmeyecek. Milli Savunma Bakanlığı otomatik olarak Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) gerekli bilgileri iletecek. Aylarca süren yazışmalar son bulacak. Askerlik borçlanması için kuruma başvuran kişilere 'git askerlik belgeni getir' denmeyecek.

Askerlik borçlanması, emeklilikte büyük önem arz ediyor. Eğer kişinin askerliği, ilk sigortalılık tarihinden önce ise sigorta başlangıcını ileri götürüyor. Örneğin 1990'da işi başlayan biri, eğer askerliğini daha önce yapmışsa sigortalılık tarihi 1,5 yıl öne çekiliyor. 1988'de işe başlamış gibi muamele görüp erken emekli oluyor. Ayrıca borçlanılan süre, prim ödeme gün sayısına ilave ediliyor. Bu yolla da emeklilik için prim günü yeterli olmayanlar, askerlik sürelerini borçlanıp emekli olabiliyor. Askerlik borçlanması, ölüm aylığında da büyük öneme sahip. Vefat eden sigortalıların eş ve çocukları, ölen kişinin askerlik sürelerini borçlanıp emekli maaşına hak kazanabiliyor. Özellikle genç yaşta vefat eden kişilerin eş ve çocuklarına maaş bağlanabilmesinde askerlik borçlanması büyük yer tutuyor. Bu kişilerin çalışma süreleri az olduğu için eş ve çocukları ancak askerlik borçlanmasıyla maaşa bağlanabiliyorlar.

Sosyal güvenliğin en önemli ayaklarından birini oluşturan askerlik borçlanmasında sistem, bürokrasiden kurtarılıyor. Halen askerlik borçlanması yapmak isteyen herkes ya terhis belgesini ya da bağlı bulunduğu askerlik şubesinden belge getirmek mecburiyetinde. Yeni sistemde bu prosedürü SGK kendisi hallediyor. Belge istenmeyip Savunma Bakanlığı'ndan gelen askerlik bilgileri üzerinden sorgulama yapılıp vatandaşın askerlik borçlanması yerine getirilecek. Ancak halen birçok askerin bilgileri bilgisayar ortamında değil. Bu nedenle öncelikle bu bilgilerin bilgisayar ortamına aktarılması gerekiyor. Bu aşamanın tamamlanmasının ardından yeni sistem büyük kolaylık sağlayacak.

Tescilde on-line dönem

SGK'nın sürdürdüğü bir başka çalışma ise şirket ortaklarına ilişkin. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile ortaklaşa hazırlanan programla şirket ortaklarının bilgileri de elektronik ortamda SGK'ya aktarılacak. Böylece tescil işlemleri on-line yapılacak. Kütahya, Nevşehir, Bartın'da başlayan pilot uygulama Türkiye geneline yaygınlaştırılacak.

'Maaşınız bağlandı' mesajı cebe gelecek

SGK, provizyon ve sağlık ödemelerinde otokontrolün sağlanması, sigortalı ve işverenlerin prim borç ve tahsilâtları hakkında bilgilendirilmesi, zaman ve işgücü kayıplarının önlenmesi ile tebligat zorunluluğu bulunmayan yazışmalarda posta giderlerinin azaltılması amacıyla kısa mesaj uygulamasına başladı. Kişilerin talep ettikleri birçok bilgi ya da tebligatlar cep telefonuna kısa mesaj olarak gelecek. Uygulamayla hem kişilerin bilgi almak için kuruma gelmesinin önüne geçilecek hem de posta yolu yerine daha hızlı ve ucuz bir yöntem tercih edilmiş olacak. Örneğin kişilerin artık aylığının bağlandığını öğrenmek için kuruma gelmesine gerek kalmayacak. SGK, maaşı bağlanan kişiye mesaj atarak 'maaşınız bağlandı, PTT'den alabilirsiniz' müjdesini cepten verecek. Bu sebeple SGK ile olan işlemlerde aktif ve doğru cep numarasının verilmesi büyük önem taşıyor.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1061824&title=sgkda-askerlik-borclanmasi-icin-git-belgeni-getir-donemi-sona-eriyor
#858


Gazeteci Erdal Şen'in piyasaya yeni çıkan kitabı "Yassıada'nın Sessiz Tanıkları", bir 27 Mayıs utancını daha gözler önüne serdi. Buna göre darbeciler, kendini iyi savunamaması için Başvekil Adnan Menderes'e duruşmalardan önce uyuşturucu iğne yapıyordu. Ayrıca yine aynı amaç için gece uyutmama, hakaret etme ve psikolojik baskı kurma yöntemleri de uygulanıyordu.

Türkiye'nin yakın tarihine ilişkin yıllardır gizlenen bir sır daha ortaya çıktı. 27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların kurdukları Yassıada mahkemelerinde, Başvekil Adnan Menderes'in kendisini savunamaması için akıl almaz yöntemlere başvurduğu ortaya çıktı. Piyasaya yeni çıkan "Yassıada'nın Sessiz Tanıkları" kitabında, Adnan Menderes'e duruşma öncesi uyuşturucu etkisi yapan iğne yapıldığı iddia edildi. Bu bilgi, şahitlerin tanıklıklarıyla da desteklendi.

Zaman Gazetesi Başbakanlık muhabiri Erdal Şen'in, Adnan Menderes'le birlikte Yassıada'da tutuklu olan DP'li vekillerden hayatta kalanlar ve yakınlarından oluşan 30 aile ile yaptığı röportajlar Zaman Kitap'tan yayımlandı. Her bir ailenin anlattığı ayrıntılar, yıllardır ortaya çıkarılmamış birçok olayı deşifre eder mahiyette. Kitaptaki dikkat çekici iddialardan birisi de hâlâ hayatta olan dönemin DP Bilecik Milletvekili Mehmet Erdem'e ait. Erdem, Menderes'in duruşmalardaki halini anlatırken, "Pek normal değildi ki. Mahkemeye gitmeden sabah basıyorlardı iğneyi." diyor. İğnenin ne olduğunu da, "Müsekkin iğnesi. Teskin edici, uyuşturucu. Doğru dürüst kendini savunmasın diye. Askerlerden görüp acıyan oluyormuş, bizim arkadaşlara anlattıklarından duyuyorduk biz de." sözleriyle ifade ediyor.

Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün'ün kızı, Mehmet Ali Bayar'ın annesi Baysan Bayar da babasının tanıklığına dayanarak şunları aktarıyor: "Adnan Bey'in sabahlara kadar uyutulmadığına babam şahit. Babam hemen yan koğuşta yatıyormuş. 15 dakikada bir gelip Adnan Bey'i uyandırırlarmış. Dinlenip mahkemelerde konuşamasın diye. Kalk diyorlar, uyutmuyorlar, hakaret, tahkir, bağırma..." Bayar, babasının Bizans mahzenlerinde 19 gün boyunca soğuk suyun içinde tutulmasını da duygulanarak anlatıyor. Kitapta, Yassıada şartlarından dolayı daha duruşmalar devam ederken hayatını kaybeden çok sayıda kişiyle ilgili perde de aralanıyor. Kitaptaki iç acıtıcı olaylardan birini de Celal Bayar'ın damadı, Yassıada'da tutuklu DP'li vekillerden Ahmet İhsan Gürsoy aktarıyor. Gürsoy, Ada Komutanı Tarık Güryay'ın, tıraş olmakta geç kaldığı için Menderes'e elinin tersiyle tokat attığını söylüyor.

Tanık ailelerinden ibretlik hatıralar:


Hasan Polatkan'ın eşi Mutahhare Polatkan: Eşimin elinin üzerinde sigara söndürmüşler.

Fatin Rüştü Zorlu'nun kızı merhum Sevin Zorlu: Babamı, daha idam için gereken imzalar tamamlanmadan infaz ettiler.

Adnan Menderes'in oğlu Aydın Menderes: 'Adnan Menderes'le görüşebilirsiniz' diye bize resmi bir yazı geldi. Annemle birlikte sevinç içinde Ankara'dan İstanbul'a gittik. Yassıada'ya geçmek için bindiğimiz vapurdan son anda indirdiler. "Siz zaten görüşmüşsünüz." dediler. Maksat eziyet etmekti. Babamı asan celladın kirasını da, astıkları ipin parasını da bizden aldılar.

Tevfik İleri'nin eşi Vasfiye Hanım: Orada kanser olup ölen eşimin arkasından ağlayan hemşire için soruşturma açtılar.

Namık Gedik'in oğlu Arda Gedik: Babamın cenazesini bile 1 ay bekletip öyle verdiler.

Lütfi Kırdar'ın oğlu Erdem Kırdar: Salim Başol'un tavrı yüzünden ifadesini verirken babam Yassıada'daki mahkeme salonunda kalp krizi geçirip öldü. Cenazesine katılanlara bile 'mezar davası' açtılar.

Emre Oktay: Babamı Yassıada'da işkence ederken öldürdüler.

Talat Asal: Menderes'in avukatı olarak benim Beyoğlu'nda yürümem bile yasaktı. İlgi odağı oluruz diye çekiniyorlardı. Öyle komik yasaklar vardı ki, Yassıada'dakiler için kurtarma teşebbüsüne yol açar diye, "Ada Sahillerinde Bekliyorum" şarkısını da yasakladılar.

Ersin Üner: Geçinebilmek için taksi şoförlüğü yapan Demokrat Partili vekil eşleri vardı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1061840&title=durusmalardan-once-uyusturucu-igne-yapiyorlarmis
#859
Haaretz: 'İsrail, Türkiye'nin şartlarını kabul etti'

Türkiye ile İsrail arasında yapılan görüşmelerin ardından, İsrail'in prensipte Gazze Özgürlük Filosu baskını için Türkiye'den özür dilemeyi ve baskında ölenlerin ailelerine tazminat ödemeyi prensipte kabul ettiği belirtildi.

Türk yetkililer, İsrail'le yapılan iki görüşmenin 'çok olumlu' olduğunu belirtirken, İsrail'in prensipte Gazze Özgürlük Filosu baskını için Türkiye'den özür dilemeyi ve baskında ölenlerin ailelerine tazminat ödemeyi prensipte kabul ettiği belirtildi.

İki ülke, aralarındaki krizi sona erdirecek bir anlaşmayı imzalamaya çok yakın. Cenevre'de iki taraf arasında yapılan görüşmelerin ardından Türkiye temasların süreceğini belirtti.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Gazze filosu baskını soruşturma panelindeki temsilcisi Yosed Ciechanover, Pazartesi günü ikinci kez Türk diplomat Feridun Sinirlioğlu ile bir araya geldi.  İkili arasında görüşmeler İsrail'in özür dilemesi ve baskında hayatını kaybeden Türk aktivistlerin ailelerine tazminat ödenmesi için bir formül üretmeye odaklandı.

Haaretz, Sinirlioğlu ile Ciechanover'in, fikirlerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İsrailli meslektaşı Benjamin Netanyahu'ya sunmak konusunda anlaştığını öğrendi. Görüşmede, İsrail prensipte özür dilemeyi ve tazminat ödenmesini kabul etti.

Türkiye ise İsrail'in bu iki hamleyi yapması halinde Tel Aviv ile ilişkilerini 'normalleştireceğini' ve büyükelçisini yeninden İsrail'e göndereceğini ifade etti.

Buna rağmen, Türkiye'den özür dilenmesi ve tazminat verilmesi yasal ve politik çerçevede sıkıntılı bir durum ortaya koyuyor. Bu tür konularda tecrübesi bulunan Avrupalı bir diplomat, özür dilemenin tazminat vermekten daha zor olduğunu belirtti. Türkiye ve İsrail, Erdoğan'ın özür olarak kabul edeceği, Netanyahu'nun ise özür olarak görmeyeceği bir 'açıklama' üzerinde çalışıyor.

http://www.hurriyet.com.tr/planet/16467392.asp?gid=286


Şehit aileleri: Gazze'ye amboga da kaldırılsın




Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybeden 9 Türk'ün yakınları, İsrail'in ödeyeceği tazminat ve dileyeceği özrün yeterli olmayacağını belirtti. Mavi Marmara'da bulunanların asıl amacının ambargoyu kaldırtmak olduğunu ifade eden aileler, "Gazze'ye uygulanan ambargo kalkmadan bizim acımız hafiflemez." dedi. İHH Başkanı Bülent Yıldırım da, ambargo kalkmadan Akdeniz'deki kan temizlenmez" şeklinde konuştu.

31 Mayıs'ta ambargo altındaki Gazze'ye insanİ yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrailli askerler tarafından düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden 9 Türk'ün yakınları bugün bir kez daha kamera karşısına geçti. İHH Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısında son günlerde İsrail ve Türkiye arasında yaşanan gelişmeler ve İsrail'de konuşulan tazminat ile özür dileme haberleri üzerine basın toplantısı yapma gereği duyduklarını belirten İHH Başkanı Bülent Yıldırım, "Yaşanan gelişmelere sessiz kalamazdık." dedi.

İsrail'in Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek için bir takım çalışmalar içinde olduğunu dile getiren Yıldırım, "Bu bizler tarafından nasıl algılanıyor? Bizim beklentilerimiz nelerdir? Şehit ailelerinin beklentileri nelerdir? bunlar paylaşmak istedik." diye konuştu. Türkiye'nin Mavi Marmara gemisinde bulunan Türklere ve diğer katılımcılara sahip çıktığını belirten Yıldırım, Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere diğer yetkililere tek tek teşekkür etti. Yıldırım, "Sayın Başbakana, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na ve tabii bu konuda yanımızda yer alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e çok teşekkür ediyoruz. Onur verici bir şekilde İsrail'e gerekli tavrı ortaya koydular. İsrail yapmış olduğu bu pislikten dolayı zaten zor durumda kaldı biraz kendini kurtarmak için bizi hemen serbest bıraktı. Gemilerimizi aylar sonra gönderdi. Gemiler her safhasını belgeledik bütün motorlarının içerisine alçakça bir şekilde parçalar atmışlar, jeneratörleri yakmışlar hurda halinde gönderdiler. Biz şimdi özür dileyeceğiz diyorlar ve tazminat ödeyeceğiz diyorlar. Bunu yapacaklar, bunun karşılığında da ilişkileri eskisi gibi olmasını istiyorlar." şeklinde konuştu.

'İSRAİL'E UÇAK GÖNDERİLMESİ İNSANİ VE İSLAMİ OLARAK DOĞRUDUR, ANCAK BİZİ YARALAMIŞTIR'

Yıldırım'ın ardından söz alan gemide ölen ABD vatandaşı Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan da, "Ambargonun gemide ölenlerin amacına uygun olarak kaldırılmasını istiyorum." dedi. İsrail'e yangın uçağı gönderilmesi konusundaki düşüncelerini aktaran Doğan şöyle konuştu: "İsrail'e yangın nedeniyle uçak gönderilmesi insani ve İslami olarak doğrudur. Ancak biz şehit ailelerini yaralamıştır. Bir miktar acıtmıştır. Biz de insanız bizim de duygularımız var."

Oğlu Furkan Doğan'ın ve diğer katılımcılarının amacının oradaki ablukayı kırmak olduğunu vurgulayan baba Doğan, "Türkiye olaydan sonra bazı şartlar önü sürdü. Bu şartlar öne sürülürken, 'tazminat ve özür' ile ilgili olarak bunlar bizim şehit yakını olarak bize danışılarak yapılmış şartlar değil. Böyle şartların öne sürülmesi bu olayın arkasında durulması bizi memnun ediyor ancak bu şartların bizim için yeterli değil. Mevcut haliyle bu şartların içinin ne şekilde doldurulacağının bilinmediğini görüyoruz. Mavi Marmara ve beraberindeki gemilerle yola çıkıldığında oğlumun tek amacı vardı Gazze'deki mazlum insanlara yardım etmek. O bölgeye uygulanan insanlık dışı ablukayı kırmak. Dolayısıyla orada uygulanan insanlık dışı uygulamalara dünyanın dikkatini çekmek. Amaç ambargonun kaldırılmasına katkı idi. Başlangıçta talep edilecek şey bu ablukanın gemilerin ve şehitlerin amacı doğrultusunda kaldırılmasını istiyorum. Oğlum bunun için gemideydi. En azından o uğurda şehit oldu amacına ulaşması ve İsrail'in de yaptığını yanlış olduğunu görerek bu ablukayı kaldırmasını talep ediyoruz." ifadelerini kullandı..

Özür dileme ve tazminat vermenin tek başına yeterli olmayacağının altını çizen Doğan, "Samimi bir özür dilenmeyeceğini İsrail gazetelerinden anlıyoruz.  Suçu kabullenmeyi, suçu işleyenlerin cezalandırılacağının da belirtilmesini istiyoruz. Tazminat esas itibariyle şehitlerin karşılığı olarak algılanırsa yanlış olur. Şehitlerin hiçbirinin tırnağının ucunun değeri dahi bu parayla ifade edilemez. Bu tazminat İsrail basınından takip ettiğim kadarıyla sadaka verileceği şeklinde telaffuz edildiğini görüyoruz. Benim onlardan gelecek paraya ihtiyacımız yok ama tazminat da bir şekilde suçun cezasının karşılığıdır. İsrail'in canın yanmasını gerektirecek miktarda olması lazım. Basit bir özür ve tazminat ile geçiştirilemeyecek kadar büyük bir suç işlenmiştir. Katliamdır. Vahşettir." şeklinde konuştu.
     
İNSANLIK İÇİN YOLA ÇIKMIŞTIK

Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybeden 9 Türk'ün fotoğrafının asıldığı salonda konuşan yakınlar zaman zaman duygusal anlar yaşadı.
Mavi Marmara gemisinde ölenlerden Çetin Topçuoğlu'nun eşi Çiğdem Topçuoğlu ise, saldırı sırasında gemide olduğun ve eşinin gözlerini kendi elleriyle kapattığını söyledi. "İnsanlık için yola çıkmıştık" diyen Topçuoğlu şunları söyledi: "Yüreğimiz gerçekten yanıyor. Aynı şu an İsrail'de yanan ormanlar gibi. Orman yangınına giden o uçaklar bize yardıma gelmiş olsaydı belki yangımızı bir nebze hafifletecekti. O uçakların gitmesine seviniyorum çünkü orası İsrail değil Filistin toprakları. O ağaçlar bizim ağaçlarımız. Beni üzen nokta kendi ülkemde içimizde yaşayanların içtekilerle uğraştığımız sorunları. Hala davamızı açamadık. Hala adli tıptan sonuçları alamadık. Biz insanlık için çıkmıştık bu yola ambargonun kaldırılması için. Eşim bu uğurda canını verdi."

Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybeden Ali Haydar Bengi'nin eşi Saniye Bengi'de yapılanların cezasız kalmamasını istediklerini belirtti.

Mavi Marmara Gemisinde hayatını kaybeden Necdet Yıldırım'ın eşi Refika Yıldırım'da "Gazze'ye uygulanan ambargo kalktığı zaman içimiz rahatlayacak" dedi. Yıldırım İsrail'in askerlerini ödüllendirdiği sırada içlerinin bir kez daha acıdığını belirterek " Taleplerimizin medyada özür ve tazminat olarak yer alması bizi üzüyor" dedi.

Cevdet Kılıçlar'ın eşi Derya Kılıçlar da, Türkiye'nin İsrail'e yangın uçağı göndermesinin kendilerini üzdüğünü söyledi.

Kılıçlar, "Uluslararası sularda insanlık dışı bir muamele yapılmıştır kesinlikle bunun cezalandırılması gerekiyor. Bu vahşeti yapanların ceza alması gerekiyor. Bir insan bir suç işlediğinde sadece özür dileyerek cezalandırılmaktan vazgeçilmiyor. Dolayısıyla böyle önemli bir olayda vahşeti işleyen insanların yargılanmasını istiyoruz. Ablukanın kaldırılmasını istiyoruz. Tazminat olarak ödenecek hiçbir meblağ bizim acımızı hafifletmeyecektir.
Ölenlerden Fahri Yaldız'ın kardeşi Hasan Yaldız, "Ağabeyimin tek amacı vardı oradaki yetim çocuklara bir park yapmaktı. dedi. Yaldız, " Ben o parkı görmek istiyorum. Benim isteğim tazminat değil ağabeyimin uğruna şehit olduğu parkı görmek"

Basın toplantısına katılan Muhammed Ensari, yetkililere teşekkür ederek, "Devletimize şükranlarımız bildiriyoruz. Yüce bir devlet bu yangına gönderdiği uçaklar da bunun işareti. Kesinlikle Gazze ambargosu kalkmalı ve özür dilenmeli" dedi. Basın toplantısına katılanlardan İsmail Songür ise özürde dilense tazminatta ödense hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söyledi.

İSRAİL TÜRKİYE VE BÜTÜN DÜNYA'DAN ÖZÜR DİLEMELİ

Mavi Marmara gemisinde ölenlerin yakınlarının yaptığı konuşmaların ardından bir kez daha söz alan İHH Başkanı Bülent Yıldırım 31 Mayıs 2011'de yeni bir yardım filosunun Gazze'ye gideceğini bildirdi. Yıldırım bütün dünyada bu konuda bir hazırlık yapıldığını belirterek ". "İsrail orada abluka ve ambargo olmadığı iddia ediyor. 31 Mayıs'ta bütün dünyanın hazırladığı gemiler tekrar Gazze'ye gidecek. Gemiler Gazze'ye girerse herkes buna inanmış olacak." dedi.

Yıldırım Mavi Marmara saldırısından sonra BM İnsan Hakları Komisyonu'nun bir rapor hazırladığını ve bu rapora göre orada kasten adam öldürüldüğünü belirtti.

Yıldırım, "Raporda; işkence, insanlık dışı muamele, kasten azap vermek var, keyfi tutuklama ve gözaltı var, ifade hürriyetinin kısıtlanması var, malların gasp edilmesi var deniyor. Bu kadar suç yazılmış bunun cezası ne olacak. Türkiye'de biri bir kişiyi öldürdüğü zaman tazminat ödeyelim de yargılamadan vazgeçelim diyebiliyor muyuz? Bu adam öldüren ve buna emir verenlerin yargılanması ve tutuklanması gerekiyor. Furkan'ın babası Amerika'ya giderek Furkan için dava açacak. Çünkü Amerika vatandaşı. Henüz Türkiye'de dava açılamadı. Neden adli tıp raporu gönderilmiyor. Dün gazetelerdeki haberlere baktım 'İsrail şehit yakınlarından özür dileyecek' deniyor. Bir kere mutlaka Türkiye'den ve bütün dünya devletlerinden özür dilemesi lazım. Tazminat ödenecek deniyor. 50 ila 200 bin dolar arası deniyor. Eğer bu kadar küçük tutarsanız miktarı tazminat ödenmiş sayılmaz." şeklinde konuştu.

CİHAN
http://www.haber7.com/haber/20101207/Ne-tazminat-ne-de-ozur-dertleri-Gazze.php
#860
''Arsenik materyalizmin ezberini bozdu''

Materyalizme üçüncü büyük darbeyi "arsenik" vurdu diyebiliriz, neden mi...?

NASA'nın yaptığı açıklama anlamlı bir tartışma başlattı. Bir süre sonra bu bilginin karşıtı bilgiler konuyu daha şaşırtacak noktalara götürebilir.

Fakat insanoğlunun gerçeği arama çabalarının yeni bir aşamaya geçtiği kesin. Yaşamın, varoluşun ve yaratılış dilinin tanımı yeniden yazılmak üzere.

Astrobiyolog Felisa Wolfe-Simon California Mono gölü derinliklerinde iki yıl çalışma ile bulduğu güçlü zehir olan arsenik maddesini yapıcı bileşen olarak kullanan bakteriyi keşfetmesidir. Böyle bir keşif Newton'un elmanın düşmesini görerek yerçekimi kanununu bulması kadar önemli olabilir.

Bu arada ABD'lilerin bilim emekçiliğine de hayran olmamak mümkün değil.

Bizi inorganik maddeler yarattı tezi çürüyor mu?

DNA 1952 de keşfedildi. DNA açıldığında bir buçuk metre uzunluğunu bulan ipliksi bir moleküldür. Genetik bilgi taşıyıcımızdır. DNA'da C,O,H,N,P,S olarak bilinen altı inorganik maddenin çeşitli diziliş formlarına göre canlının genetik kodları oluşur.

Yosun DNA'sı %80'e yakın, Şempanze DNA'sı % 98 insan DNA'sının aynısıdır. DNA'da hem kodlanmış bilgi hem de protein özellikleri bilgisi Şempanze-İnsan farkını açıklamaya yetmiyor. DNA'nın en basit canlı olan yosunda mükemmel bir dizilimle var olması evrime uymuyordu. Bu nedenle neo-Darwinistler, Darwin yaşasaydı ve DNA'yı bu haliyle görseydi Evrim teorisini yeniden yazardı. Muhtemelen de bir dış zekayı kabul ederdi diyorlar.

Hatta şimdi "Makro evrim değil mikro evrim vardır tezi" güçleniyor.

Bu durumda bir bilim emekçisi insan "Beni inorganik maddelerin tesadüfi varoluşu yarattı" demekte artık zorlanıyor.

Fakat bir dış zekayı, bir tasarımcıyı ve yaratıcıyı kabul ettiğinizde bazı etik kaygılar başlıyordu.

Bizi yoktan var eden güce karşı sorumluluğumuz nedir, O'na hesap vermemiz gerekiyor mu? Bu durumda özgürlükler kısıtlanıyordu.

Muhtemelen neo-Darwinistler bunun için "dış gerçeklik var, bir dış güç var buna Tanrı desek bile O yarattıktan sonra bize karışmıyor" ön kabulü ile "Deist" bir akım olmaya başladılar.

Bu durumda "Dış güç evreni neden yarattı, ya bizden hayattan başka istediği bir şey varsa?" sorusuna cevap vermek zorundalar.

Kuantum fizikçileri, atom altı parçacıkların hareketlerini anlamak için Cern'de emisyon enerjisi deneyinde Hadron çarpıştırıcısı ile yeni bazı şeyler buldular ama açıklamıyorlar. Alp dağlarında ve Şikago da deney yapılırken parçacığın yönünün ters tarafta değiştirildiğinde diğer tarafta yani Cern'de kendiliğinden değişmesi Kuantum fizikçilerini şaşırttı. Yani atom altı parçacıklar "Eşzamanlı titreşim" gösteren bir özelliğe mi sahipler? Bu soruya cevap aranıyor.

Materyalizm "Önce madde vardı, anlamlar sonuç olarak ortaya çıkıyorlar ve diyalektiği oluşturuyor her şey maddedir" diyordu. Kuantum fiziği önce bilginin olması gerektiğini akla en yakın seçenek olarak gösterdi.

Aydınlanma çağının dini olan materyalizme ilk darbeyi 1927'de Heisenberg'ce tanımlanan kuantum enerji fiziği vurdu. Kaos düzeni ve belirsizliğinin arkasında mükemmel ve muhteşem bir düzen ve sanatlı ve hayret verici bir ahenk vardı.

Materyalizme ikinci darbeyi DNA'nın bulunması vurdu. DNA inorganik madde zinciri olarak genetik bilgileri taşıma görevini kendiliğinden alamazdı.

Tek başlarına veya bir araya geldiklerinde akıl, hayat, bilinç ve ruhsallık eseri gösteremeyen 6 inorganik madde hangi ilhamla DNA dizinini oluşturacaklardı.

DNA dizini oluşmadan mutasyon oluşamazdı ve şimdi DNA hangi gerekçe ile arseniği yapıtaşı yaptı?

Bu bir mutasyon değildir, canlıların varoluş tezlerinde ezberinin bozulmasıdır. Hayatın tesadüfi evrimle oluşamayacak başka gerçekliklerle ilgili olduğunun işaretidir. Daha yüksek, daha karmaşık ama daha üstün bir bilgi düzeyine ihtiyacımız olduğu ortaya çıkmıştır.

Yani materyalizme üçüncü büyük darbeyi arsenik vurdu diyebiliriz.

Hayatı ve varoluşu açıklayan akla en yakın tez "Deneyüstü gerçeklik" tezidir.

Özetle benim geldiğim nokta, tasarımsal varoluşa, dış iradeye yani tek yaratıcı "Allah" a akıl rehberliğinde inanmak insanı iki dünyada da huzurlu eder.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com

http://www.haber7.com/haber/20101206/Arsenik-materyalizmin-ezberini-bozdu.php