Haberler:

Hukuk Forumumuza Hoşgeldiniz

Ana Menü
Menü

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır. Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz.

İletileri Göster Menü

Mesajlar - Avukat

#861
Merhabalar. 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu'nun konuyla ilgili maddeleri aynen şu şekildedir:

Şikayet ve İtirazlar

MADDE 11- Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili olarak yapacakları şikayet ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren yirmi gün içinde hamilin başvuru yöntemi kullanılarak ve gerekçeli bir şekilde cevaplandırmak zorundadır. Kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin şikayet ve itirazlarının ilgili birimlerine kolaylıkla ulaşmasını sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür.

Kredi kartı ile yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren on gün içinde, kart çıkaran kuruluşa başvurmak suretiyle itiraz edilebilir. Kredi kartı hamili, yapacağı başvuruda, hesap özetinin hangi unsurlarına itiraz ettiğini gerekçesiyle belirtmek zorundadır. Süresi içerisinde itiraz edilmeyen hesap özeti kesinleşir. Hesap özetinin kesinleşmesi genel hükümlere göre dava hakkını ortadan kaldırmaz.

Kartın Haksız Kullanımı ve Sigortalanması

MADDE 12- Kartın ya da 16 ncı maddede belirtilen bilgilerin kaybolması veya çalınması halinde kart hamili, yapacağı bildirimden önceki yirmidört saat içinde gerçekleşen hukuka aykırı kullanımdan doğan zararlardan yüzelli Yeni Türk Lirası ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Hukuka aykırı kullanımın, hamilin ağır ihmaline veya kastına dayanması veya bildirimin yapılmaması hallerinde bu sınır uygulanmaz.

Kart çıkaran kuruluş, yapılacak talep ve ilgili sigorta prim bedelinin ödenmesi koşulu ile kart hamilinin birinci fıkrada belirtilen yüzelli Yeni Türk Lirası tutarındaki sorumluluğunun sigortalanmasını sağlamakla yükümlüdür. Kartların sigortalanması ve sorumluluğun paylaşılmasına ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle  belirlenir.

Bildirim Zorunluluğu

MADDE 16- Kart hamili, kendisine tevdi edilen kartı ve kartın kullanılması bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa bu bilgileri güvenli bir şekilde korumak ve başkaları tarafından kullanılmasına engel olacak önlemleri almak, kartın kaybolması, çalınması veya iradesi dışında gerçekleşmiş herhangi bir işlemi öğrenmesi halinde kart çıkaran kuruluşu derhal haberdar etmek zorundadır.

Kart hamili adresinde meydana gelen değişiklikleri, değişiklik tarihinden itibaren onbeş gün içinde kart çıkaran kuruluşa bildirmekle yükümlüdür.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Üye İşyeri ve Üye İşyeri Anlaşması Yapan Kuruluşlara İlişkin Yükümlülükler
Kartın Kontrol ve Kabulü

MADDE 17- Üye işyerleri, kart hamillerinin yapmış oldukları mal ve hizmet alımlarının bedelini banka kartı ya da kredi kartı ile ödeme taleplerini kabul etmek zorundadır. Bu zorunluluk indirim dönemlerinde de geçerlidir. Üye işyerleri, kart hamilinden kartın kullanılması dolayısıyla komisyon veya benzeri bir isim altında ilave bir ödemede bulunmasını isteyemez. Bu hükme aykırı davranılması halinde, üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar tarafından üye işyeri sözleşmesi feshedilir ve bir yıl süreyle yeni bir sözleşme yapılamaz.

Üye işyerleri, mal ve hizmet bedeli karşılığını banka kartı veya kredi kartı ile ödemek isteyen kişilerin imza gerektiren işlemlerde imza kontrolünü yapmak, kartın tahrifata uğrayıp uğramadığını kontrol etmek ve üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlarca kendilerine ulaştırılan bilgiler çerçevesinde kartın geçerliliğini tespit etmekle yükümlü olup, gerekli durumlarda kart üzerinde yer alan bilgilerle kimlik belgesi üzerinde yer alan bilgileri karşılaştırmak üzere geçerli bir kimlik belgesi ibrazını talep etmek ve harcama belgesi üzerindeki bilgilerle kredi kartı üzerindeki bilgileri karşılaştırarak kontrol etmekle yükümlüdür. Bu kontrollerin yapılmamasından doğan zararlardan üye işyerleri sorumludur.


Yukarıdaki maddeler çerçevesinde olayı değerlendirirsek, kredi kartlarını kullandığınız bankalara karşı hak iddia etmenizin mümkün olacağını söyleyebiliriz.

Alıntı YapTürkiye'ye döndüğümde bankalardan biri beni arayarak, itiraz dilekçemi incelediklerini, fakat kredi kartımdan şifreli işlemler de yapıldığını söylediler.

Şifrenizin nasıl ele geçirildiği hususu bir yana, şayet şifreyle yapılmış işlemler varsa, bu işlemlerle ilgili hak iddia etmeniz oldukça zorlaşacaktır. Haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz açısından bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...
#862
Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan değişiklikle sınava giriş yeterlilikleri arasında olan yaş haddi, hukuk fakültesini bitirenler için 35'e, meslekte beş yılını doldurmuş avukatlar için de 45'e yükseltildi. Ayrıca staj süreleri de birinci grup için altı ay, ikinci grup için de üç ay olarak değiştirildi. Diğer ayrıntılar için kanunda değişiklik yapan KHK'nin aşağıdaki tam metnini inceleyebilirsiniz:


26 Ağustos 2011 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 28037

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME ADALET BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK KABULÜ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME

Karar Sayısı: KHK/650

Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu'nca 8/8/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır.

MADDE 1 – 29/3/1984 tarihli ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 13/A maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi yürürlükten kaldırılmış ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Aşağıda belirtilen görevleri yerine getirmek üzere, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü bünyesinde İnsan Hakları Daire Başkanlığı kurulur. İnsan Hakları Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Dışişleri Bakanlığı ile işbirliği yapmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin, ilgili kurum ve kuruluşlardan bilgi, belge ve görüşlerini istemek, savunmaları hazırlamak ve gerektiğinde oturumlara temsilci göndermek.

b) İnsan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapmak, dostane çözüm kuruluna katılmak ve görüş bildirmek.

c) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ülkemiz hakkında verilen ihlal kararlarının infazı ile ilgili gereken önlemleri almak, ülkemiz hakkında verilen ihlal kararlarını ilgili mercilere iletmek ve ihlalin ortadan kaldırılmasına yönelik süreçleri takip etmek.

d) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye Cumhuriyeti hakkında verdiği kararların ve diğer ülkeler aleyhinde verilen kararlardan gerekli görülenlerin Türkçeye çevrilmesini sağlamak, bu kararları derlemek, arşivlemek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulaması ile ilgili bilimsel çalışmaları takip etmek, kitap, makale ve içtihatların uygulayıcılara ulaştırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak ve istatistik çalışmaları yapmak.

e) İnsan hakları konusunda ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği halinde projeler hazırlamak, ulusal ve uluslararası sempozyum, seminer ve eğitim faaliyetleri düzenlemek.

f) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak."

MADDE 2 – 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 85 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Barışta Askeri Yüksek İdare Mahkemesi her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verir."

MADDE 3 – 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk ve Ceza bölümleri ile Genel Kurulu her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verir."

MADDE 4 – 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (g) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (h) bendi eklenmiş ve mevcut bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

"g) Başkanlar Kurulu,

h) Başkanlık Kurulu,"

MADDE 5 – 2575 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "sekiz yıl" ibaresi "dört yıl", "altı yıl" ibaresi "üç yıl" olarak değiştirilmiştir.

MADDE 6 – 2575 sayılı Kanunun 12 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Memurların nitelikleri, atanmaları, istihdamı, nakilleri ve görevlendirilmeleri

MADDE 12 – 1. Genel Sekreterliğe bağlı olarak faaliyet gösteren idarî hizmet birimleri ile Daireler, Kurullar ve Başsavcılığa bağlı olarak faaliyet gösteren ve kalem hizmetlerini yürüten birimlerde çalışacak memurların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen nitelikleri haiz olmaları gerekir.

2. Birinci fıkrada belirtilen memurlar naklen veya açıktan atama yoluyla atanır. Açıktan ilk defa Devlet memurluğuna atanacaklar, Devlet memurluğuna giriş için yapılan merkezi sınava girmiş olanlar arasından, Genel Sekreterin görevlendireceği genel sekreter yardımcısının başkanlığında, iki tetkik hâkiminden oluşturulan üç kişilik komisyon tarafından düzenlenecek sözlü ve gerektiğinde uygulamalı sınav sonucuna göre Genel Sekreterin teklifi üzerine Danıştay Başkanınca atanırlar.

3. Danıştayda çalışan Devlet Memurları Kanununa tabi personel, Genel Sekreterin teklifi ve Başkanın uygun görmesi üzerine, Adalet Bakanlığınca mükteseplerine uygun olarak, açıktan atama iznine tabi olmaksızın, Bakanlığın taşra kadrolarına atanabilirler.

4. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."

MADDE 7 – 2575 sayılı Kanuna 19 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddeler eklenmiştir.

"Başkanlık Kurulu

MADDE 19/A – 1. Başkanlık Kurulu; Danıştay Başkanının başkanlığında, üçü daire başkanı üçü Danıştay üyesi olmak üzere altı asıl ve ikisi daire başkanı ikisi Danıştay üyesi olmak üzere dört yedek üyeden oluşur.

Başkanlık Kurulu üyelerinin seçimleri

MADDE 19/B – 1. Başkanlık Kuruluna seçilecek asıl ve yedek üyeler Danıştay Genel Kurulunca seçilir. Başkanlık Kurulu üyeliğine aynı daireden birden fazla kimse seçilemez.

2. Başkanlık Kurulu, üye tamsayısı ile toplanır. Asıl üyelerden birinin Kurula katılamaması halinde, noksanlık yedeği ile tamamlanır.

3. Başkanlık Kurulu üyeleri kendileri ile ilgili konularda Kurul toplantılarına katılamazlar.

4. Başkanlık Kuruluna seçilecek olanların tamamının bir oy pusulasında gösterilmesi suretiyle oy kullanılması da mümkündür. Aday çıkmadığı veya yeter sayıda başvuru olmadığı takdirde Başkanlar Kurulu tarafından gizli oyla ve oy çokluğu ile adaylar dışından seçilebileceklerin üç katı aday gösterilir. Seçimler 10 uncu madde hükümleri gereğince yapılır.

5. Başkanlık Kuruluna seçilenlerin görev süresi iki yıl olup, bir seçim dönemi geçmeden yeniden seçilemezler.

6. Başkanlık Kurulu üyeliğine seçilen daire başkan ve üyelerinin seçim süresi dolmadan bu sıfatları değiştiğinde Kurul üyeliğinden ayrılmış sayılırlar.

7. Başkanlık Kurulu üyeliğinin herhangi bir nedenle boşalması halinde onbeş gün içinde boşalan üyelik için seçim yapılır ve seçilen üye yerine seçildiği üyenin süresini tamamlar."

MADDE 8 – 2575 sayılı Kanunun 52 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve bu maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

"Başkanlık Kurulunun görevleri

MADDE 52/A – 1. Başkanlık Kurulunun görevleri şunlardır:

a) Üyelerin görev yerlerini, dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını gözönünde tutarak belirlemek.

b) Zorunlu hallerde, daire başkanı ve üyelerin dairelerini değiştirmek.

c) Danıştay tetkik hâkimlerinin çalışacakları daireleri, kurulları ve görecekleri işleri belli etmek ve gerektiğinde yerlerini değiştirmek.

d) Yetkili merciin neresi olduğu belirtilmemiş olan yönetim işlerini belli etmek veya bu işleri yapmak.

e) Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

2. Başkanlık Kurulunun, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri uyarınca verdiği kararlara karşı, yedi gün içinde üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazılı olarak Danıştay Genel Kuruluna itiraz edilebilir. Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen onaylayabileceği gibi değiştirerek de onaylayabilir."

MADDE 9 – 2575 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"1. Danıştay daireleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler."

MADDE 10 – (1) 2575 sayılı Kanunun;

a) 19 uncu maddesinin başlığı "Başkanlar Kurulu" ve birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibaresi "Başkanlar Kurulu",

b) 26 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibareleri "Başkanlar Kurulu",

c) 27 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibaresi "Başkanlar Kurulu",

ç) 52 nci maddesinin başlığı "Başkanlar Kurulunun görevleri" ve birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibaresi "Başkanlar Kurulu",

d) 55 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibaresi "Başkanlar Kurulu",

e) 84 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulunca" ibaresi "Başkanlar Kurulunca",

f) 86 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Başkanlık Kurulu" ibaresi "Başkanlar Kurulu",

şeklinde değiştirilmiştir.

(2) 2575 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Yüksek Disiplin Kuruluna" ibaresinden sonra gelmek üzere ", Başkanlar Kuruluna" ibaresi eklenmiştir.

MADDE 11 – 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler."

MADDE 12 – 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "sekiz yıl" ibaresi "dört yıl", "altı yıl" ibaresi "üç yıl" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 13 – 2797 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Adli ara vermeden yararlanmayan daire başkan ve üyeleri ile Cumhuriyet savcıları ve tetkik hâkimleri yılın diğer dönemlerinde yol süresi dahil adli ara verme süresi kadar izin kullanabilirler."

MADDE 14 – 2797 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 11 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Yargıtay tetkik hâkimliğine on yıl içinde yapılacak atamalarda, 36 ncı maddenin birinci fıkrasında yer alan beş yıllık hizmet süresi şartı aranmaz.

GEÇİCİ MADDE 12 – Yargıtay Başkanlığının boş memur kadrolarından 582 adedine 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunundaki sınırlamalara tabi olmadan atama yapılabilir."

MADDE 15 – 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yer alan "otuzbeş" ibaresi "kırkbeş" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 16 – 2802 sayılı Kanunun 9/A maddesinin beşinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinde yer alan "bir katı" ibareleri "iki katı" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 17 – 2802 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "bir yılını" ibaresi "altı ayını" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 18 – 2802 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan "sekiz" ibaresi "beş" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bakanlıkta görev yapan hâkim ve savcıların diğer kanunlar uyarınca Bakanlık dışındaki bir göreve atanabilmeleri Bakanın muvafakatine bağlıdır."

MADDE 19 – 2802 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yurtdışında eğitim ve malî haklar:

MADDE 49 – Bilgi ve görgülerini artırmak, meslekleriyle ilgili staj ve araştırma yapmak, kurs, eğitim ve öğrenim görmek üzere seçilen ya da iç veya dış burstan yararlanan hâkim ve savcılar iki yılı; doktora yapmak üzere görevlendirilenler ise üç yılı aşmamak üzere yurtdışına gönderilebilir. Bu süreler, gerekirse en çok bir katına kadar uzatılabilir.

Bakanlığın merkez ve taşra teşkilâtında, bağlı ve ilgili kuruluşlarında, uluslararası kuruluş veya mahkemelerde ya da geçici yetki veya görevlendirme ile başka kurum, kurul veya kuruluşlarda görev yapan hâkim ve savcılar Bakanlıkça; diğer hâkim ve savcılar ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yurtdışına gönderilebilir.

Bu suretle yurtdışına gidenlerden üç aydan fazla yurtdışında kalanlar, yurda dönüp mesleğe başladıktan sonra yurtdışında kaldıkları sürenin iki katı kadar mecburî hizmet yapmak zorundadırlar. Ancak mecburî hizmet yapmadan görevden ayrılmak isteyenler, yurtdışında kaldıkları sürede kendilerine ödenen aylık, ödenek, tazminatlar ile her türlü ödemelerin, mecburî hizmetin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarını iki kat olarak ödemekle yükümlüdürler.

Bu madde uyarınca yurtdışına gönderilenlere, aylık ve diğer her türlü ödemelerinin kanunî kesintilerinden sonra kalan net tutarının yüzde altmışı ile gittikleri ülkelerde sürekli görevli bulunan ve dokuzuncu derecenin birinci kademesinden aylık alan Dışişleri Bakanlığı meslek memurlarına ödenmekte olan yurtdışı aylığının üçte ikisi ödenir. Bunlardan iç ve dış bursla gidenlerin aldıkları burs miktarı, ödenecek üçte iki yurtdışı aylığının altında kaldığı takdirde aradaki fark kendilerine ayrıca ödenir. Ancak şahsen özel burs sağlayan ve bu burstan istifade etmesi için ilgisine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca veya Bakanlıkça kendilerine aylıksız izin verilmesi uygun görülenler bu fıkra hükmünden yararlanamaz.

Bu madde gereğince yurtdışına gönderilenlerin masrafları gönderen kurum bütçesinden karşılanır. Bu şekilde gönderilenlere, Dışişleri Bakanlığı meslek memurlarına ödenen yurtdışı aylığı esas alınarak yapılacak ödeme, her türlü vergiden müstesnadır.

Bu maddede hüküm bulunmayan konularda Devlet memurlarına ilişkin hükümler uygulanır."

MADDE 20 – 2802 sayılı Kanunun 50 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Yurtdışında görevlendirme ve malî haklar:

MADDE 50 – Bakanlığın merkez ve taşra teşkilâtında, bağlı ve ilgili kuruluşlarında görev yapan hâkim ve savcıların, dış temsilciliklerde, uluslararası mahkeme veya kuruluşlarda görevlendirilmesi Bakan onayıyla; bunun dışında kalanların görevlendirilmesi ise muvafakatleri alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun izniyle Bakanlık tarafından yapılır.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak görevlendirmeler üç yılı aşamaz. Bu süre gerekirse en çok bir katına kadar uzatılabilir.

Uluslararası mahkeme veya kuruluşların kadrolarında görev alacak hâkim ve savcılara, birinci fıkrada öngörülen usule göre verilecek onayla, her üç yılda yenilenmek kaydıyla, yirmibir yıla kadar aylıksız izin verilebilir. Bunlardan hâkimlik ve savcılık mesleğine geri dönmek isteyenler, görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren onbeş gün içinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvurmaları halinde, Kurul tarafından başvuru tarihinden itibaren otuz gün içinde mükteseplerine uygun bir göreve atanırlar. Süre geçtikten sonra başvuranlar, görevden çekilmiş sayılarak haklarında 40 ıncı madde hükümleri uygulanır. Bu görevlerde geçen süreler hâkimlik ve savcılık mesleğinde geçmiş sayılır, ilgilinin kademe ve derece ilerlemesinde dikkate alınır ve 49 uncu maddede öngörülen mecburi hizmetten düşülür.

Dış temsilciliklerde, uluslararası mahkeme veya kuruluşlarda Bakan onayıyla görevlendirilenlere, sadece gittikleri ülkelerde sürekli görevle bulunan aynı derecede ve kademeden aylık alan Dışişleri Bakanlığı meslek memurlarına ödenmekte olan yurtdışı aylığı ile emsal katsayı uygulanmadan transfer edilecek ödemeler aynı usul ve esaslar çerçevesinde verilir; bu görev dolayısıyla yurtiçi aylığı dahil başka bir ödeme yapılmaz.

49 uncu madde ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."

MADDE 21 – 2802 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hâkim ve savcıların adli ara vermeden yararlandırılması esastır."

MADDE 22 – 2802 sayılı Kanunun 119 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 119 – Hâkim ve savcıların hak ve ödevi olan meslek içi eğitimleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yaptırılır. Bu eğitimin usul ve esasları, Türkiye Adalet Akademisinin görüşü alınarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca hazırlanan yönetmelikte belirlenir."


MADDE 23 – 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

"h) 1512 sayılı Noterlik Kanununa göre kurulan noterlik dairelerine,"

MADDE 24 – 29/7/2002 tarihli ve 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununun 11 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hizmet öncesi eğitimin süresi beş aydan az olamaz, bu süre Eğitim Kurulunca belirlenir. Hizmet öncesi eğitimde, yirmi güne kadar hastalık sebebiyle izinli geçirilen süreler eğitimden sayılır."

MADDE 25 – 4769 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Hizmet öncesi eğitime alınanlar, eğitim gördükleri süre içinde genel sağlık sigortalısı sayılırlar. Bu şekilde, genel sağlık sigortalısı sayılanların genel sağlık sigortalısı primleri, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katı esas alınarak ve sigortalı hissesi dahil olmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. Genel sağlık sigortalısı sayılanların 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (10) numaralı bendine göre tespit edilecek eş ve çocukları ile ana ve babaları da bakmakla yükümlü olunan kişi sıfatıyla genel sağlık sigortasından yararlandırılır."

MADDE 26 – 23/7/2003 tarihli ve 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 11 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Bakanlığın teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı ile bir yıllık staj süresini tamamlayan adlî ve idarî yargı hâkim ve savcı adayları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul edilmeleri hâlinde, hâkimlik ve savcılık mesleğine atanabilirler.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar Akademinin görüşü alınarak Bakanlıkça hazırlanan yönetmelikte gösterilir."

MADDE 27 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 331 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Ceza işlerini gören makam ve mahkemeler her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler."

MADDE 28 – 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 85 inci maddesinin başlığı "Adalet Bakanlığının ziyaret izni verme yetkisi" şeklinde ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Kurum, kurul ve kuruluşlar, heyet halinde veya bireysel olarak ceza infaz kurumlarını ziyaret edebilmek ve hükümlülerle görüşebilmek için Adalet Bakanlığından izin almak zorundadırlar. Bilimsel araştırma yapanlarla görsel ve yazılı basın mensupları hakkında da bu hüküm uygulanır. Adalet Bakanlığı talepte bulunan kişilerin hükümlüleri ziyaret etmelerine de izin verebilir."

MADDE 29 – 5275 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) Tehlikeli hükümlüler hariç olmak üzere, hükümlünün, dış güvenlik görevlisinin refakatinde bulunmak şartıyla, talebi ve Cumhuriyet Başsavcısının onayı ile ikinci derece dahil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü nedeniyle cenazesine katılması için yol süresi dışında iki güne kadar izin verilebilir."

MADDE 30 – 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "78 ilâ 84 ve 86 ilâ 88" ibaresi "78 ilâ 88" şeklinde ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(2) İkinci derece dahil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, tutukluya, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin verilebilir."

MADDE 31 – 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 64 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sayıştay Genel Kurulu, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu ve daireleri her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuzbir ağustosa kadar çalışmaya ara verirler."

MADDE 32 – 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan "sekiz" ibaresi "beş" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 33 – 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 102 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 102 – (1) Adli tatil, her yıl yirmi temmuzda başlar, otuzbir ağustosta sona erer. Yeni adli yıl bir eylülde başlar."

MADDE 34 – 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 70 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "otuzbeş" ibaresi "kırk" şeklinde değiştirilmiştir.

MADDE 35 – 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "20 kişiyi" ibaresi "30 kişiyi", "en fazla üç kişiye" ibaresi "en fazla sekiz kişiye" ve "diğer beş kişiye" ibaresi "diğer on kişiye" şeklinde, dördüncü fıkrasının (c) bendinde yer alan "en az 5 yıllık" ibaresi "birinci fıkraya göre ücret tavanı iki katını geçmeyecekler için en az 3 yıllık, diğerleri için en az 5 yıllık" şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkranın (ç) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 36 – 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasına "uzman olanlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 27 nci maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesi saklı kalmak kaydıyla" ibaresi eklenmiştir.

MADDE 37 – 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun ek 3 üncü maddesinin üçüncü cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 38 – 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiş ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Memurlar, meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz."

"Memurların üyesi oldukları yapı, kalkınma ve tüketim kooperatifleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kanunla kurulmuş yardım sandıklarının yönetim, denetim ve disiplin kurulları üyelikleri görevleri, özel kanunlarda belirtilen görevler ile kurumundan izin alınmak kaydıyla yapılan insanî ve sosyal amaçlı gönüllü çalışmalar bu yasaklamanın dışındadır."

MADDE 39 – 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Meslekî faaliyet ve serbest meslek icrası yasağı

EK MADDE 27 – Bu Kanun kapsamına girenler, kanunlarda belirtilen istisnalar dışında meslekî faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf üniversitelerinde çalışamaz."

MADDE 40 – 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun;

a) 36 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Yükseköğretim kurumlarının kadrolarında bulunan öğretim elemanları, kanunlarda belirtilen hâller dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 28 inci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyeleri, yükseköğretim kurumlarında yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak ve döner sermaye faaliyetleri kapsamında gelir elde edilen hizmetlerde çalışmamak kaydıyla mesai saatleri dışında yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir. Yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde çalışan öğretim üyelerine 58 inci madde ile 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi uyarınca ek ödeme yapılmaz; bunlar rektör, dekan, enstitü, yüksekokul ve konservatuar müdürü, bölüm başkanı, anabilim ve bilim dalı başkanı, başhekim ve bunların yardımcısı olamaz."

b) Geçici 58 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 59 – Yükseköğretim kurumları dışında meslekî faaliyette bulunmak ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra etmek isteyen öğretim üyelerine, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıla kadar ücretsiz izin verilebilir."

MADDE 41 – 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Gülhane Askeri Tıp Akademisindeki kadrolu asker ve sivil öğretim elemanları 926 sayılı Kanunun ek 27 nci maddesi hükmüne tâbidir. Ancak öğretim üyesi kadrolarında bulunanlar; yalnızca eğitim ve araştırma faaliyetlerinde bulunmak, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yaralananlar, yükümlü erbaş ve erler ile askerî öğrencilere yönelik olanlar dışında hasta muayenesi ve tedavisi faaliyetleri kapsamında çalışmamak kaydıyla, Genelkurmay Başkanlığının izniyle mesai saatleri dışında meslekî faaliyette bulunabilir ve meslek veya sanatlarını serbest olarak icra edebilir. Bu öğretim üyelerine 926 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin (Ç) fıkrası ile 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz."

MADDE 42 – Ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) ve (II) sayılı cetvelinin Adalet Bakanlığına ait bölümüne eklenmiş, ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adalet Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ait bölümünde yer alan Hizmetli unvanlı dolu ve boş kadroların sınıfı Yardımcı Hizmetler Sınıfı olarak değiştirilmiştir.

MADDE 43 – Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci, 3 üncü, 9 uncu, 11 inci, 13 üncü, 27 nci, 31 inci, 33 üncü ve 34 üncü maddeleri 1/1/2012 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 44 – Bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
#863
Alıntı Yapbu davanın benım işe başlamamı okuldan mezun olmamı kesınlıkle engellemez değilmi?

Engellemez, müsterih olun.

Alıntı Yapbu dava sonunda benım alabılecegım ceza hakkında bır ongorunuz varmı ceza alırmıyım sızce?

Anlattıklarınız çerçevesinde söylüyorum, böyle bir davada ceza alma ihtimaliniz oldukça düşük olacaktır. Yani hiç değilse bu aşamada endişe etmenize hiç mi hiç gerek yok. Hayırlı Ramazanlar...
#864
Alıntı Yap1 yıl  hapis  cezası  alınması  durumunda  memurluk  sona  erııyor  anlamı  cıkarıyorum  bundan  peki bunun paraya  cevrilmesi  ve ertelenmesi  durumunda  ne olur

Paraya çevrilmesi ya da ertelenmesi halinde memuriyetiniz açısından hiçbir sorun teşkil etmez.

Alıntı Yapsavcı bu işi ciddiye alıp dava açarmı yoksa takipsiszlik mi verir

Dosyadaki delil durumuna göre tamamen savcının takdirinde olan bir husustur bu. Kimse bu konuda net bir şey söyleyemez. Aşağıda bu konuya ışık tutacak emsal Yargıtay Kararları bulunmaktadır. Kolay gelsin...



T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi

E:2005/569
K:2005/651
T:01.02.2005

   Davacı Lütfü Y. ve Nigar Y. vekili Avukat Işık İşgüden tarafından, davalı Edibe B. aleyhine 4.4.2000 gününde verilen dilekçe ile telefon ile tehdit ve hakaretten doğan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.10.2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili Avukat Atilla Sümer tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
   KARAR : Dava, davalının davacıların evindeki telefonu sürekli arayarak tehdit ve hakaret etmek suretiyle kişilik haklarına saldırıdan doğan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalının eyleminin ceza davasına gore sabit oldugu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmistir.
   Davalının, davacıların telefonunu surekli arayarak tehdit etmesi nedeni ıle hakkında acılan ceza davasından mahkum olmuş, davalının temyizi uzerine Yargıtay 2.Ceza Dairesi tarafından iddiadan başka delil bulunmadığından delil yetersizliğinden beraatine karar verilmesi gerektiği gerekcesiyle bozularak yeniden yapılan yargılama neticesinde davalının beraatine karar verilmiştir. Boylece davalının eyleminin sabit olmadığı olgusu belirlenmiştir. Eldeki bu davada ise, ceza dosyası dışında başka bir delil getirilmemistır. Davalının kullandığı telefondan, davacıların kullandıgı telefonla görüşme yapılması, diğer bir anlatımla telefon açılması tehdit ve hakaretin olduğu sonucunu çıkarmaz.
   Açıklanan nedenlerle davalının davacıları telefonla arayarak tehdit ve hakaret ettiği ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
   SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.



T.C.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi

E:2008/13858
K:2009/377
T:21.01.2009

Tehdit ve hakaret suçlarından Erhan'ın 5237 sayılı TCY'nin 106/2-b, 43/1, 62. maddeleri gereğince 2 yıl 1 ay hapis ve aynı Yasa'nın 125/1, 62. maddeleri gereği 1.500 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin (Kozan Asliye Ceza Mahkemesi)'nin 13.12.2007 tarihli ve 294/561 sayılı karannın Adalet Bakanlığı'nca yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.06.2008 gün ve 131010 sayılı tebliğ-namesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:
Tebliğnamede özetle; "1) Sanığın hangi eyleminin, ne şekilde tehdit suçunun unsurlarını taşıdığı denetime elverişli olacak şekilde gerekçeli kararda açıklanmayarak, bu suçtan mahkumiyet kararı verilmesinde,
2) Sanığın hakaret suçundan eyleminden dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan para cezası seçilmek suretiyle 1.500 Yeni Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılması şeklinde hüküm kurulmuş ise de; kararın gerekçe bölümünde olayın gelişimi nazara alınarak asgari hadden uzaklaşıldığına ilişkin bir ibare bulunmadığı gibi, hüküm kısmında da cezanın teşdiden uygulandığına dair bir ifade bulunmaması karşısında, 5560 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki haliyle para cezasının seçimi durumunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 52/2. maddesi uyarınca 5 gün adli para cezası üzerinden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde fazla ceza tayin olunmasında, isabet görülmemiştir" denilmektedir.
Gereği görüşüldü:
1- Tehdit suçundan kurulan hükmün gerekçesi ve sübutuna yönelik yasa yararına bozma isteğinin incelenmesinde:
İddianameyle sanığın, numarasını gizlemek suretiyle cep telefonundan aradığı yakınana "tehdit içerici sözler sarf ettiği" ve ayrıca bir keresinde mesaj atarak "sen o...sun belli oldu, g...larından bir ses çıkmadı" şeklinde tehdit ve hakaret içerici söz sarf ettiği belirtilerek tehdit ve hakaret suçlarından dava açıldığı, sanığın aşamalarda; "cep telefonunun tanımadığı bir numara tarafından aranması nedeniyle, cevaben aradığında konuşan bayan tarafından terslendiğini, bu nedenle kendisinin de ters cevap verdiğini, daha sonra bu kişinin kardeşi olduğunu söyleyen bir şahsın telefon edip küfür ettiğini, bu nedenle kendisinin iddianamede belirtilen mesajı gönderdiğini, hakaret ve tehdit etmediğini savunduğu, yakınan Türkan'ın da dilekçesi ve aşamalardaki ifadelerinde, sanığın birkaç kez telefonla arayıp rahatsız ettiğini, tehdit ettiğini ve son olarak mesaj gönderdiğini belirtip yakınmada bulunmuştur. Görgüye dayalı bilgisi olmayan tanık Ahmet, tehdit edildiğini kızının söylemesiyle öğrendiğini, aynca bir şahsın geceleyin gelip, arkadaşıyım diyerek oğlunu sorduğunu, sonra da plakasız bir otomobille gittiğini açıklamıştır.
Anayasa'nın 141, 5271 sayılı CYY'nin 34, 230 ve 289/1-g maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, C.Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması ve Yargıtay'ın gerekçelerle tutarlılık denetimini yapması ve bu açıdan gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddianamenin, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi eyleminin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu eylemin hukuki nitelendirilmesinin yapılması gerekmektedir. Bir mahkeme kararında, belirtilen öğelerin hiç veya yeterince bulundurulmaması, gerekçeden yoksunluk anlamına geleceğinden, bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/1. maddesinde belirtildiği üzere, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geleceği (Dr. Sibel İnceoğlu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, 2004, s. 308-316) gibi, CYY'nin 289/1-g maddesi uyarınca mutlak bozma nedeni de kabul edilmiştir.
Mahkeme, gerekçeli kararda sanığın gizli numara ile aradığı cep telefonu ile kendisini tanınmayacak hale koyarak yakınanı tehdit ettiğini ve tehdit eylemini birden fazla işlediğini belirterek hüküm kurmuş ise de, sanığın tehdit oluşturan eyleminin ne olduğunu açıklamamıştır. 5271 sayılı CYY'nin 225/1. maddesi uyarınca "hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir". Esasen, sanık iddianamede de sanığın tehdit eylemi ve unsurlarından söz edilmemiş, yalnızca tehdit suçunu işlediğinden bahisle, başka bir anlatımla fiil gösterilmeksizin, salt niteleme ile kamu davası açılmıştır. Mahkeme de aynen iddianame gibi, tehdit suçunu oluşturan maddi olayın ne olduğuna değinmeksizin, yakınanın iddialarından ve mesaj tuta-nağındaki sözlerden dolayı hüküm kurmuştur. Mesaj tutanağında yer alan "sen o...sun belli oldu, g...larından bir ses çıkmadı" sözleri ise, hakareti oluşturmakla birlikte, tehdit eylemi niteliğinde değildir. Diğer taraftan, dosyada sanığın tehdit içeren eylem veya eylemlerinin neler olduğunu açıklayan veya kanıtlayan başka bir delil de bulunmamaktadır. Açıklanan nedenler karşısında kamu davasının açılması sırasında ve hükmün gerekçesinde mahkumiyete temel alınan eylemin gösterilmemesi ve suçun sübutuyla ilgili kanıtların da gösterilmemesi karşısında, yargılamanın en temel öğeleriyle ilgili hususlardaki bu yasaya aykırılıklar dolayısıyla tebliğnamedeki istek yerinde görüldüğünden, 5271 sayılı CYY'nin 309/4-d maddesi uyarınca tehdit suçuna ilişkin olarak Kozan Asliye Ceza Mahkemesi'nin 13.12.2007 tarihli ve 294/561 sayılı kararının YASA YARARINA BOZULMASINA, kararda tehdit suçundan hükmedilen 2 yıl 1 ay hapis cezasının çektirilmemesine,
2- Hakaret suçundan dolayı hükmedilen adli para cezasına yönelik yasa yararına bozma isteğine gelince:
Dosyadan, sanığın hakaret suçu sabit görülerek 5237 sayılı TCY'nin 125/1. maddesi uyarınca "takdiren" 90 gün adli para cezasına hükmedilip, aynı Yasa'nın 62. maddesi uyarınca yapılan indirim ve 50. madde gereği bir gün 20 YTL üzerinden hesaplanmak suretiyle 1.500 YTL adli para cezasına hükmedildiği görülmektedir.
5271 sayılı CYY'nin 309. maddesinde düzenlenen yasa yararına bozma yasayolu, daha önce istinaf ve temyiz denetiminden geçmeyerek kesinleşen ve yargı otoritesini kazanan mahkeme kararları aleyhine tanınmış olağanüstü bir yasayolu olup, başvuru nedenleri olarak yalnızca maddi hukuka ilişkin esaslı hukuki hataların olabileceği kabul edilmiş bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 19.02.2008 tarihli ve 19/31 sayılı kararında da açıklandığı üzere, bu yasayolunda inceleme nedenleri dar kapsamlı olup, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin ve bu kapsamda temel ceza miktarının saptanılmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi gibi hususların yalnızca olağan yasa yollarında denetlenebileceği ve yasa yararına bozma istemine konu oluşturmayacağı anlaşıldığından, hakaret suçuna yönelik olarak tebliğnamede yer alan istek yerinde görülmeyerek, 5271 sayılı CYY'nin 309. maddesine uygun bulunmayan YASA YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 21.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(YKD Haziran 2009)
#865
Alıntı YapArkadaşım belgeyi bi kırtasiyeden fakslamış sonuçta aynı yerden günde kaç kişi faks çekiyodur bunu nasıl ispatlayabilirler?

Şöyle bir ihtimal söz konusu olabilir: Kırtasiyeciye bu faksı kim gönderdi diye soru yöneltilir kırtasiyeci de arkadaşınızın gönderdiğini hatırlıyorsa, bu yönde ifade verir... Bunun dışında elbette arkaşınızla faksla gönderilen belge arasında doğrudan bir bağlantı kurulamayacaktır.

Alıntı YapBen faks veya fotokopinin resmi belge niteliği taşımadığından suç teşkil etmez diye tahmin etmiştim aslının olması şart değilmi gerçekten yani bunda eminmisiniz?

Burada öncelikle önemli olan şey, bu belgeyi düzenleyen ve fakslayan kişinin tespit edilip edilemeyeceğidir. Tespit edilirse, ilk bakışta oluşan kanaatime göre belge fotokopi dahi olsa suçun oluştuğu kabul edilebilir. Ancak benzer bir olayda Yargıtay, yerel mahkemenin bu kanaatle vermiş olduğu mahkumiyet kararını bozmuş, mahkemenin önceki hükümde direnmesi üzerine bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu oybirliğiyle yerel mahkemenin direnme kararını bozmuştur. Karar aşağıdadır. Yargıtay'ın bu kararı elbette lehinize hüküm doğuracak ve konuyla ilgili açılacak olası bir ceza davasında mahkeme için emsal karar teşkil edecektir.

Alıntı YapNe yapmam gerektıgınıde soylersenız çok sevınırım.Yanı turkıyeye gelıp bır avukatmı tutmalıyım?

Türkiye'ye gelmenizin önünde herhangi bir engel bulunmamakta. Muhtemelen okulunuz hakkınızda suç duyurusunda bulunacaktır. Böyle bir ihtimalde bir avukatla anlaşarak avukatınızla birlikte ifade vermek için savcının yahut polisin karşısına çıkmanız son derece faydalı olacaktır. Kolay gelsin...




T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
E:2003/6-232
K:2003/250
T:14.10.2003

DAVA : Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık B.Ş.'nin TCY'nın 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, katılan lehine avukatlık ücretine hükmedilmesine, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan suç duyurusunda bulunulmasına ilişkin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesin den verilen 23.5.2001 gün ve 222-101 sayılı hüküm sanık ve vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 3.4.2002 gün ve 16213-4276 sayı ile;

"31.7.1997 tarih ve 28373 sayılı Trafik Kazası Tespit Tutanağı'nın onaylı suretinin onaysız fotokopisinin ne şekilde aldatma yeteneğine sahip olduğuna ilişkin neden ve kanıtlar açıklanıp gösterilmeden mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme 4.7.2002 gün ve 154- 194 sayı ile;

"Suça konu Trafik Kazası Tesbit Tutanağı kullanıldığı şekli ile yakınan sigorta kurumundan istenilmiş, sanığın şirkete verdiği bu evrakın asıl evrak olmadığı, tasdikli fotokopi olup tasdik kısmının da fotokopi şeklinde olduğu görülmüştür.

Sanık B.Ş. nin 31.7.1997 gün ve 1997/28373 sayılı trafik kazası tesbit tutanağını sahte olarak düzenleyip, 06 R.. 20 plakalı aracı, hakkında beraat kararı verilen sanık M.Y. a ait araçla kaza yapmış gibi gösterdiği, suça konu bu tutanağın orijinallerinden farksız olduğu, asıl olarak düzenlenen sahte trafik kazası tesbit tutanağından fotokopi çıkarıldığı, bu fotokopide tasdik bölümünün de bulunduğu, sanığın bu belge ile sigorta şirketine ihbar ve müracaatta bulunarak, vekili olduğu araç sahibi N.Ö. adına sigorta bedelini istediği, kazaya katılan başka bir benzer aracı sigorta eksperlerine göstererek tutanak düzenlettiği ve belirlenen hasar bedelini sigorta şirketinden aldığı anlaşılmaktadır.

Sanık B.Ş.'nin düzenlediği belge trafik görevlileri tarafından tutulması gereken bir tutanak olduğundan, resmi belge niteliğindedir. Resmi belgenin düzenlenmesi ile suç oluşmaktadır. Sanık suret belge düzenlemiş olup, bu belgeden çekilen fotokopide tasdik bölümü bulunmaktadır. Buna göre sanık, tasdikli suret değil, öncelikle doğrudan doğruya sahte resmi belge düzenlemiş, sonra bunun fotokopisini çekmiştir. Bu nedenle eylemi TCK'nun 342/1. maddesi kapsamındadır. Uygulamada trafik kazası tesbit tutanakları sadece bir nüsha olarak düzenlenmekte, belge aslı trafik dairesinde saklı tutulmaktadır. İlgililere ya da adliyeye verilmesi gereken hallerde, trafik dairesinin aslından çektiği fotokopi örnekleri verilmektedir. Dolayısıyla sigorta şirketleri de fotokopi belge üzerinden işlemlerini sürdürmektedir. Diğer taraftan kullanılan belge benzerleri ile aynıdır. Sanığın sigorta şirketine ibraz ettiği suça konu belge fotokopi olmakla beraber bu belgeye istinaden sigorta şirketinin hasar bedelini ödemiş bulunması karşısında, düzenlenen bu belgenin aldatıcı nitelikte olduğu, böylece sanığa yüklenen sahte belge düzenlemek suçunun tüm unsurları ile oluştuğu anlaşılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 8.9.2003 gün ve 160293 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Sanık B.Ş.'nin sahte resmi belgede düzenlemek suçundan TCY'nın 342/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, resmi belgede sahtecilik suçunun veya resmi belge suretinde sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

İnceleme konusu olayda;

Oto alım satımı ile uğraşan ve önceden sigortacılık da yapan sanığın, elde ettiği bir Trafik Kazası Tespit Tutanağı formu fotokopisinin ön ve arka yüzündeki boş kısımlarını, N.Ö'ye vekaleten satın alıp trafiğe tescilini yaptırdığı 06 R.. 20 plakalı aracı, 06 E.. 772 plakalı bir başka araçla kaza yapmış gibi gösterecek biçimde doldurduğu, gerçek olarak düzenlenmiş bir başka tutanak fotokopisinden, düzenleyen görevlilerin ad ve soyadları ile sicil numaraları ve imzalarını içeren bölüm ile yine aslının aynıdır kaşesini ve onaylayan memurun adı ve soyadı ile imzasını taşıyan kısımlarını kesip, oluşturduğu 31.7.1997 gün ve 28373 sayılı belgeye yapıştırmak suretiyle sahte resmi belge sureti düzenlediği, ardından bu belgeden çektiği onaysız fotokopiyi sigorta şirketine verip, belgenin onaylı suretini istemeyen görevlilerin özensiz davranışından da yararlanarak araç sahibine vekaleten hasar bedelini aldığı, düzenlenen ekspertiz raporunda aracın plakası, motor ve şasi numaralan ile diğer teknik bilgilerin gösterilmiş ve kazaya karıştığı belirtilen aracın fotoğraflarının da eklenmiş olması karşısında, sanığın sigorta eksperlerine başka bir aracı gösterip tutanak düzenlettiği hususunda kanıt bulunmadığı, iddia, savunma ve dosyadaki diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.

Ceza Hukuku yönünden varaka, olayları nakleden veya irade beyanlarını içeren ve bir kimse tarafından oluşturulan her türlü yazılı belge olarak tanımlanabilir. Varakanın esas işlevi ise, hukuki faaliyetlerde kanıtlamaya hizmet etmektir.

İşte bu nedenledir ki, belgelere duyulan ihtiyaç ve güven, bunlar üzerindeki sahteciliğin suç olarak düzenlenmesini sağlamış ve böylelikle hukuki ilişkilerde ispat aracı olan belgelerin doğruluğu ve gerçekliğine duyulan güven korunmak istenmiştir.

Belgede sahtecilik cürümleri yönünden yapılan en önemli ayırım resmi ve özel belge ayırımı olup, bir de resmi belgeye eşit sayılan belge söz konusudur. Ceza Yasamızda ise resmi belgenin tanımı yapılmamıştır. Ancak doktrinde görüş birliği ile ileri sürüldüğü ve yargısal kararlarda istikrarlı biçimde vurgulandığı üzere, bir belgenin resmi belge sayılabilmesi için şu iki unsurun bulunması gerekir.

1 ) Belge bir memur tarafından düzenlenmiş olmalı,

2 ) Bu düzenleme ile memurun gördüğü fonksiyon arasında nedensellik bağı bulunmalı, başka bir deyişle belge görev gereği düzenlenmiş olmalıdır. Öte yandan, Ceza Yasamız ispat kuvvetleri bakımından resmi belgeler arasında fark gözetmiş ve bu kuvvetin derecesi oranında cezayı ağırlaştırmıştır. Gerçekten, 339. madde taklit veya tahrif olunan resmi belgenin, 342. maddenin 2. fıkrası ise resmi belge suretinin "sahteliği ispat edilmedikçe muteber olan evrak kabilinden" olması halini ayrıca öngörmüş ve bu durumda daha ağır bir ceza kabul etmiştir. Yine Ceza Yasamız, daha üstün bir ispat gücünü taşıdıkları içindir ki, resmi belge asıllarında memurların yaptığı sahteciliği 339 ve 340. maddelerinde, memur olmayanların yaptığı sahteciliği de 342. maddesinin 1. fıkrasında daha ağır bir ceza ile karşılamış, suretlerde yapılan sahteciliği ise memur failler bakımından 341. maddesinin 1. fıkrasında, memur olmayan failler yönünden de 342. maddenin 3. fıkrasında, bunların belge aslında yaptıkları sahteciliğe nazaran daha hafif bir biçimde cezalandırmıştır.

Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte bulunması gerekir. Yine bu suçun oluşumu bakımından belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması zorunlu değildir. Bu nedenle zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez.

Resmi belgenin aslı, resmi memur tarafından ilk olarak meydana getirilmiş nüshalarıdır. Suret ise, aslın tam bir örneğini ifade eder. Ancak teknik hukukta suretin daha dar bir anlamı vardır; bu anlamda suret, "resmi bir daire veya noterlikte saklı bulunan bir resmi varakanın aslına tamamen ve kelimesi kelimesine uygun bulunan ve bu uygunluğu yetkili memur tarafından onaylanan belge" anlamına gelir.

Bu itibarla, burada söz konusu olan suretin şu nitelikleri taşıması gereklidir:

a ) Yetkili memur tarafından düzenlenmiş olmalı,

b ) Suretin aslına uygun olduğu memur tarafından onaylanmış bulunmalı,

c ) Asıl mevcut ve resmi bir daire veya noterlikte saklı olmalı,

d ) Suretin aslına uygunluğunu onaylayan memur, tasdik hususunda yetkili bulunmalıdır.

Görüleceği üzere, suret sıfatı yetkili memurun onayı ile doğmaktadır. Böyle olunca, asıl belgenin, el yazısı, yazı makinesi veya fotokopi yoluyla çıkarılan suretleri de, onaylanmış olmak şartıyla geçerlidir.

Bu nitelikleri taşıyan suretler kanıt olabilme yeteneğini taşıdığından, kanun koyucu bunlarda yapılan sahteciliğin kamunun güvenini sarsacağını kabul etmiş ve buna yönelik eylemlerin cezalandırılmasını öngörmüştür. Gerçekten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 311. maddesi, mahkeme kalemine verilecek bir senedin sureti yetkili memur tarafından çıkarılıp da mahkeme başkanına tasdik ettirilince bu suretin "asıl hüküm ve kuvvetinde" olduğunu belirtmektedir. Esasen bu özel hüküm dışında da, suretin -aslın ibrazı talep edilinceye kadar veya ibrazdan sonra asla uygunluğu tespit .olununca- aslın taşıdığı ispat gücüne aynen malik olacağı kuşkusuzdur. Ancak, surette yapılan sahtecilik eylemi, asılda yapılan sahteliğe oranla, daha az bir tehlike arzeder. Aslın ibrazı daima istenebileceği ve -yasal istisnalar dışında- bundan kaçınılamayacağı cihetle, suretin asla uygun olup olmadığı kontrol edilebilir ve sahtelik kolaylıkla meydana çıkarılabilir.

Somut olaydaki sahtecilik eylemine konu Trafik Kazası Tespit Tutanağı, ancak resmi trafık görevlileri tarafından düzenlenebilecek bir belge olduğundan, resmi belge niteliğinde sayılacağında kuşku bulunmamaktadır. Ancak, başlangıçtan itibaren kastı sahte resmi belge sureti düzenlemek olan sanığın, bu belgeyi el yazısı ile düzenleyip, belgenin tamamlanabilmesi için gerekli olan görevli isim ve imzaları ile aslına uygunluğu onaylayan bölümlerini başka bir belge fotokopisinden kesip yapıştırmak suretiyle doğrudan doğruya sahte resmi belge sureti oluşturduğundan, memur olmayanların resmi belge aslındaki sahtecilik suçlarını düzenleyen TCY'nın 342. maddenin 1. fıkrasının uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu yolla düzenlenen belge sanık tarafından yok edilmesi nedeniyle elde edilemediğinden, aldatıcılık yeteneğinin araştırılmasına da olanak bulunmamaktadır.

Sanığın bu belgeden çektiği fotokopi ise onaysız olup, bu yönüyle suret belge özelliğini taşımadığı, hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, şirket görevlilerinin belgenin onaylı suretini istememeleri biçimindeki özensiz davranışları nedeniyle ortaya çıkan fiili iğfalin de aldatıcılık yeteneğinin varlığını göstermeyeceği anlaşıldığından, sahte resmi belge sureti düzenlemek suçunun unsurları da oluşmamıştır.

Bu itibarla, sanığın sahte resmi belge düzenlemek suçundan mahkumiyetine ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir. Kabule göre de;

Katılan şirket vekilinin son soruşturma aşamasında verdiği 20.09.2001 günlü dilekçede şikayetten vazgeçtiklerini beyan etmesi nedeniyle CYUY'nın 372. maddesi uyarınca müdahalenin hükümsüz kaldığı gözetilmeden, katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle de bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.10.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.
#866
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun 241. maddesi aynen şu şekildedir:

     Tefecilik
     Madde 241- Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.


Kanun maddesinde de açıkça belirtildiği üzere burada önemli olan kazanç elde etme maksadının bulunup bulunmadığıdır. Şayet böyle bir maksat olmaksızın borç verilmişse, bu hiçbir zaman tefecilik suçu kapsamında değerlendirilemez. Dolayısıyla endişe etmenizin lüzumu yok.

Alıntı YapBunun dışında bu borç verme işleminde nasıl bir yol izlemeliyim öneriniz nedir ?

Banka havalesiyle parayı göndereceksiniz ve açıklama kısmına da "borç verilen tutar" diye yazacaksınız. Ayrıca borç verdiğiniz kişiden çek de alacaksınız. Ayrıca söz konusu parayı faizsiz şekilde borç olarak verdiğinize ilişkin yazılı bir belge altına bu kişinin imzasını almanız ve bu belgede borcun ödeneceği tarihi de belirtmeniz faydalı olacaktır. Bu kadarı paranızın hukuki koruma altına alınması için yeterlidir. Kolay gelsin...
#867
Merhabalar.

Alıntı Yap2005 yılından kalma kredi borcumun standart şirketine devredildiğini ve borcumu bu ay faizinden arındırılarak 4 taksitle ödeyebilecegimi söylediler? sizce ne yapmalıyım.

Varlık yönetim şirketleri bankalardan ve TMSF'den alacakları oldukça düşük bedeller ödeyerek devraldığından, borçlulara bu tür kolaylıklar sağlayabiliyorlar. Bence bu fırsatı değerlendirerek ödeme yapmanız menfaatiniz gereği olacaktır. Varlık yönetim şirketinden borcunuzu gösterir yazılı bir belge isteyin. O belgede ne kadarlık bir ödeme karşılığında ibra edileceğiniz de (borçtan kurtulacağınız) belirtilsin. Böyle bir belgeyi aldıktan sonra gönül rahatlığıyla ödeme yapabilirsiniz. Kolay gelsin...
#868
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun 73. maddesi gereğince çeklerde şikayet süresi de altı aydır. Buna göre "Soruşturulması ve kovuşturulması sikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz" (TCK m.73). Şikâyet hakkına ilişkin altı aylık bu süre hak düşürücü niteliktedir. 3167 Sayılı Kanun yürürlükteyken çekin keşide tarihine göre ibraz süresinin bitişini müteakip keşidecinin düzeltme hakkının da sona ermesinden sonra altı aylık sürenin başlayacağı kabul ediliyordu. 5941 Sayılı yeni Çek Kanunu döneminde ise çekin karşılıksız olduğunun arkasına şerh edildiği tarih itibariyle altı aylık sürenin başlayacağı kabul edilmektedir. Şikâyet hakkını süresi içinde kullanmayan çek hamili, bu hakkını artık kullanamaz. Dolayısıyla altı aylık süre geçtikten sonra yapılan şikayetler takipsizlik kararı ile neticelenecektir. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi aşağıdaki linkte yer alan makaleden okuyabilirsiniz. Kolay gelsin...

http://iibf.sdu.edu.tr/dergi/files/2010-2-12.pdf
#869
Merhabalar.

Alıntı Yapbelgede alenen tahrifat var gerekçesiyle hakkımda soruşturma başlatmış okul.Ve benim bu durumdan yeni haberim oldu.Henüz yargıya intikal etmemiş.Fakat ben şaşkın bir durumdayım.Okuldan bir hafta sonra diplomamı almak için gelecektim.Bu durum diplomamı almama,mezuniyetime engel teşkil edermi.

Konuyu ilk değerlendirmemde bu durumun diplomanızı almanıza engel teşkil etmeyeceğini, diploma almaya hak kazandığınız için, hakkınızda yürütülen soruşturmanın bundan bağımsız olacağını ve muhtemelen hakkınızda savcılığa suç duyurusunda bulunma şeklinde neticeleneceğini düşünüyorum. Ancak konu ve yasal mevzuat daha detaylı incelenmelidir.

Alıntı YapArkadaşım belgeyi benim adıma ''faksla'' göndermiş.Belgenin aslı yok yani ortada.Bu suç teşkil edermi.

Eder. Belgenin aslının olması şart değil.

Alıntı Yapsuç işlenmiş dahi olsa arkadaşımın yaptığıda ispatlanamaz öyle değilmi?

İspatlanabilir. Faksın hangi telefona bağlı olduğu, arkadaşınızın bu telefonun kurulu bulunduğu adreste çalışıp çalışmadığı, vs. gibi delillerden hareketle arkadaşınıza ulaşılabilir.

Alıntı Yapbelgenin değiştirilen halinde benim mezun durumda olduğum yazıyo.Ben belge gönderildikten 10 gün sonra mezun durumuna geldim.O dönemdede 'aday' mezun durumundaydım.Buda suçu hafifletici bir sebep teşkil etmezmi?

Hakimin takdirine/değerlendirmesine göre, evet, edebilir.

Alıntı YapÜçüncüsü; ben o tarihte yurtdışındaydım,yani belgenin gönderildiği tarihte bu beni bu suçtan aklarmı?

Mutlak surette aklamaz ancak lehinize oldukça güçlü bir delil oluşturur.

Alıntı YapSon olarak bu süreç devam ederken okul benim mezuniyetimi engelleyebilirmi?Sonuçta iki olay arasında bir illiyet bağı yok.

Yukarıda da belirttiğim gibi, mezuniyetinizin bu olayla ilişkilendirilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum ancak konunun daha detaylı incelenmesi gerekir. Kolay gelsin...
#870
Merhabalar. Burada tipik bir "geriye ciro" durumu söz konusudur. Keşideciye bir şekilde çek geri dönmüştür. Keşideci bu çeki ciro etmezse, BK.m.116 gereği alacaklı ve borçlu sıfatları birleştiğinden karine olarak borcun bittiğine hükmetmek gerekecektir. Böyle bir çekin keşideci tarafından yeniden ciro edilmesinin önünde herhangi bir hukuki engel bulunmamaktadır. Kolay gelsin...
#871
Merhabalar.

Alıntı YapBen bu apartman görevlisiyle çalışmak istemediğim takdirde,apartman görevlisine geçmiş yıllara ait bir tazminat ödemesi yapmalımıyım,bu çalışanın açacacağı bir dava sonucunda sitemize geçmiş dönemlerde yapılan (belirli süreli sözleşmenin her yıl tekrarlanması) uygulama dolayısıyla (özellikle sigorta yatırılmadan iş gördürülen yaz dönemi) bir külfet,ceza veya sorumlulukla (eski yöneticilerin ve sitenin) karşılaşma durumumuz olabilirmi?

Bir dava açılması halinde kıdem ve ihbar tazminatını ödemek durumunda kalırsınız. Ayrıca hizmet tespiti davası açılırsa, sigorta ödemesi yapmadan çalıştırdığınız süreler mahkeme kararıyla tespit edilir ve bu karar neticesinde apartman görevliniz o tarihlerde de tıpkı sigortalıymış gibi yasal haklara sahip olur. Buna mukabil SGK, bu durumun tüm faturasını (ödemeniz gerekirken ödemediğini primleri) cezalı şekilde sizden tahsil etme yoluna gider. Yaşanabilecekler özetle bu şekilde. Kolay gelsin...
#872
Merhabalar. Adli para cezasını ödemeniz icra takibini durdurmaz; icra takibi kaldığı yerden devam eder. Adli para cezasını ödemeniz sadece devlete karşı olan mali yükümlülüğünüzü sona erdirir, o kadar. Dolayısıyla alacaklı ile rakamda uzlaşarak alacaklıya ödeme yapmanız ve böylelikle alacaklının hem icra takibinden hem de karşılıksız çek şikayetinden vazgeçmesini sağlamanız menfaatinize olacaktır. Kolay gelsin...
#873
Merhabalar. Öncelikle resimlerin gözükmediğini belirtmek istiyorum. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un konuyla ilgili 4. maddesi aynen şu şekildedir:

     Ayıplı Mal
     Madde 4 - (Değişik: 6/3/2003-4822/4 md.)
   
     Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
   
     Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.
   
     (Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2007-5582/22 md.) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
       
     Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.
   
     Ayıplı malın neden olduğu zararlardan sorumluluğa ilişkin hükümler dışında, ayıplı olduğu bilinerek satın alınan mallar hakkında yukarıdaki hükümler uygulanmaz.
   
     Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, imalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde "özürlüdür" ibaresini içeren bir etiket konulması zorunludur. Yalnızca ayıplı mal satılan veya bir kat ya da reyon gibi bir bölümü sürekli olarak ayıplı mal satışına, tüketicinin bilebileceği şekilde tahsis edilmiş yerlerde bu etiketin konulma zorunluluğu yoktur. Malın ayıplı olduğu hususu, tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde gösterilir.
   
     Güvenli olmayan mallar, piyasaya özürlüdür etiketiyle dahi arz edilemez. Bu ürünlere, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.
   
     Bu hükümler, mal satışına ilişkin her türlü tüketici işleminde de uygulanır.



Bu hüküm çerçevesinde ayıplı otomobilinizle ilgili yasal haklarınızı kullanabilirsiniz. Halihazırda herhangi bir zarar doğmadığından, üretici firmaya tazminat davası açmanızın pek bir işe yarayacağını düşünmüyorum. Aşağıda sizin olayınıza ışık tutacak emsal bir Yargıtay Kararı bulunuyor. Kolay gelsin...



T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2009/4-11
K:2009/99
T:04.03.2009

2004 s. Yasa m. 24
4077 s. Yasa m. 4

Taraflar arasındaki ayıplı malin değiştirilmesi, olmazsa tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1.Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.05.2006 gün ve 2005/866-2006/564 sayılı kararın incelenmesi davalılardan H..... A.... Otomotiv San. Tic.A.Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.03.2008 gün ve 2007/7423-2008/3233 sayılı ilamı ile,

(...1 -Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Diğer temyiz itirazına gelince; dava, ayıplı üretilen aracın misliyle değiştirilmesi, olmadığı takdirde 5000 YTL tazminatın yasal faizi ile tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, aracın misliyle değiştirilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı üretici kuruluş tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, 19/05/2004 tarihinde 2004 model kullanılmamış araç satın aldığını, bir gün sonra sol arka kapı boyasının renginde ton farkı olduğunu tespit ettiğini, satın aldığı firmadan değiştirilmesini istediğini, buna rağmen talebinin yerine getirilmediğini belirterek eldeki bu davayı açmıştır.

Davalı, aracın ayıplı olmadığını, boyadaki ton farkının üretim hatasından kaynaklandığının ispat edilemediğini, aracın bugüne kadar davacı tarafından kullanılması nedeniyle kendilerinin büyük zararı oluştuğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, sol arka kapı boyasının orijinal olmadığını ve tüketici tarafından fark edilmesi mümkün olmayan gizli ayıp olması nedeniyle aracın misliyle değiştirilmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davacı tarafından satın alınan aracın sol arka kapısının boya tonunun orijinal olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, alıcının ton farkını ayırt edemeyeceği ve araçta 2000 YTL değer kaybına neden olacağı belirtilmiştir. Somut olayın özelliğine göre, aracın davacı tarafından uzun süre kullanılmış olması, 2004 model oluşu ve aynı model araç temin etme güçlüğü gibi nedenler gözetildiğinde, aracın misliyle değiştirilmesi hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşır nitelikte değildir. Mahkemece yapılacak iş, davacının talep ettiği zarar bakımından aracın değer kaybı yeniden belirlenerek sonucuna göre hüküm kurmak yönünde olmalıdır.

Açıklanan nedenle mahkeme kararının bozulması gerekmiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalılardan H..... Assan Otomotiv San. Tic.A.Ş. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, ayıplı olduğu ileri sürülen satılanın (otomobil) kusursuz bir misli ile değiştirilmesi; bu mümkün olmadığı takdirde ayıp nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.

Davacı K....... E. vekili, davacının 19.05.2004 tarihinde davalılardan Ç...... Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti.'den 2004 model H....... G.... marka aracı satın ve aynı gün teslim aldığını, aracın sol arka kapısının boyasının renginde ton farkı bulunduğunu görüp, bir gün sonra 20.05.2004 tarihinde aracı acenteye götürerek değiştirilmesini istediğini, ancak acentenin devamlı surette oyaladığını, problemi çözmediğini, yine de davalı acentenin yetkili servisinin davacıya aracın üretim hatalı olduğunu belirten bir yazı verdiğini; davacının aracı sıfır kilometre olarak satın aldığını, hatanın aracın orijinal özelliğini bozduğunu, fiyatını düşürdüğünü, davalıların davacı taleplerine karşı ciddi bir tavır almaması ve komik tekliflerle oyalaması üzerine delil tespiti yaptırıldığını, araçta üretim hatası bulunduğunun bilirkişi tarafından da belirlendiğini ileri sürerek; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesine göre davacıya satılan aracın kusursuz bir misli ile değiştirilmesine, bu talep kabul görmediği takdirde davacının uğradığı zarar karşılığında 5.000,00 YTL. tazminatın, 19.05.2005 teslim tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılardan H...... A...... Otomotiv San.Tic.A.Ş.vekili, aracın ayıplı olduğu iddiasının hiçbir delile dayanmadığını, delil tespiti raporunun da kabul edilemeyeceğini, davacının tüketiciye yasaca yüklenen bildirim yükümlülüklerini yerine getirmediğini, maldan yararlanmanın süreklilik arz etmesi şartının gerçekleşmediğini, araç bir buçuk yıl kullanıldıktan sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, dava konusu aracın yenisinin davalı stoklarında bulunmadığını, dolayısıyla davacının bu talebinin ifası mümkün olmayan bir talep niteliği taşıdığını, araç değişimi yönünde davanın kabulüne karar verildiği takdirde, mahkemece akdin feshiyle aracın satış ve dava tarihleri arasındaki sürede davacı tarafından kullanılmış olması nedeniyle faydalanma bedelinin tespitiyle bunun faiziyle birlikte takas ve mahsubunu talep ettiklerini cevaben bildirmiş ve öncelikle davanın reddine karar verilmesini; bu talep kabul edilmezse, dava konusu aracın yenisinin davalı stoklarında bulunmaması ve davacı talebinin ifası mümkün olmayan bir talep niteliği taşıması dikkate alınarak, imalat hatası olarak tespit edilen problemin müvekkili şirket tarafından ücretsiz olarak giderilmesine karar verilmesini; bu talep dahi kabul edilmezse, tespit edilen değer kaybının semenden tenzili ve bu miktardan da takas mahsup talebi çerçevesinde gerekli indirimin yapılması yönünde hüküm tesisini cevaben bildirmiştir.

Diğer davalı Ç...... Mot.Araçlar San.Tic.Ltd.Şti. davaya cevap vermemiş, duruşmalarda da kendisini temsil ettirmemiştir.

Yerel Mahkeme, (Bilirkişi raporunda, aracın sol arka kapısının boyasının orijinal olmadığı, sonradan boyandığı, bu ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu, orijinal boya kalınlığının 100 likron olması gerekirken bu kapıdaki boya kalınlığının 130-150 likron olduğu, ayrıca kapı menteşe cıvatalarının da söküldüğü belirtilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporunun iddialarını doğruladığını belirterek, aracın ayıpsız olan misli ile değiştirilmesini istemiştir. Davalı vekili ise, daha önce verdiği dilekçede aracın misli ile değiştirilmesinin kabul edilmesi halinde stoklarında bulunmadığını ve bilirkişi raporunu da mahkemenin takdirine bıraktıklarını, ancak misli ile değiştirilmesini kabul etmediklerini belirtmişlerdir. Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre aracın sol arka kapısının boyasının orijinal boya olmadığı ve bu hususun tüketici tarafından fark edilmesi mümkün olmayan gizli ayıp niteliği taşıdığı, aracın misli ile değişimi için gerekli yasal koşulların bu eksiklik yanında oluştuğu anlaşılmıştır. Aracın aynı model ve ayıpsızının stoklarda bulunmaması misli ile değiştirilme kararı verilmesine -İİK'nun 24.maddesinin uygulanma kabiliyeti nedeniyle- engel değildir. Davacı vekili son oturumda dilekçedeki terditli talebini misli ile değiştirmeden yana olduğunu imzasıyla bildirmiş ve dosya kapsamına göre bu husus için 4822 s.K.nun 4.maddesindeki gerekli şartlar oluşmuş, dava sabit olmuştur) gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu aracın davalılardan Ç...... Tic. Ltd.Şti. ne iadesine ve ayıpsız olan aynı nitelikli misli ile değiştirilmek suretiyle davacıya teslimine, infaz sırasında İİK'nun 24.maddesinin nazara alınmasına karar vermiş; bu karar, Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuştur.

Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 2004 model aracın davacı tarafından uzun süre kullanılmış olması, aynı model aracı temin etme güçlüğü gibi nedenler gözetildiğinde, aracın misliyle değiştirilmesi yönünde hüküm kurulmasının hakkaniyete uygun bulunup, bulunmadığı; söz konusu ayıp nedeniyle davacının uğradığı zararın (araçtaki değer kaybının) yeniden belirlenmesi suretiyle, ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekip, gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Dava konusu 3. A.. 36 plaka sayılı, H..... G... marka hususi otomobilin 17.05.2004 tarihli faturayla davacı tarafından davalılardan Ç...... Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti.den satın ve 19.05.2004 tarihinde teslim alındığı, trafikte davacı adına tescil edildiği, davacının 20.05.2004 tarihinde sol arka kapıdaki boyada ton farkı olduğu iddiasıyla aracı anılan davalı satıcı Ç...... Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti. ne başvurduğu; anılan davalı şirketin antetli kağıdına yazılan, şirketin kaşesini de taşıyan ve mekanik şefi A..i T....... tarafından imzalanan 31.05.2004 tarihli belgede aynen "19.05.2004 günü teslim edilen; ... Ş... No'lu H...... G.... marka aracın sol arka kapısında ton farkı olduğu müşteri tarafından fark edilip, 20.05.2004 tarihinde aracı geri getirmiştir. Servisimizde yapılan kontroller sonucu aracın üretim hatalı olduğu anlaşılmıştır."  şeklinde ifadelere yer verildiği sabit ve çekişmesizdir.

Davacı vekilinin 13.01.2005 tarihli dilekçesi üzerine dava konusu araçta 14.01.2005 tarihinde yapılan delil tespiti sonucunda makine mühendisi tarafından düzenlenen 18.01.2005 günlü tespit raporunda, sol arka kapının boyasında diğer kapılara göre ton farkı bulunduğu, bu ayıbın satın almadan önce alıcıya bildirilmediği, normal bir tüketici tarafından fark edilmesinin mümkün olmadığı, gizli ve esaslı ayıp niteliği taşıdığı belirtilmiştir.

Yargılama sırasında, araç üzerinde yapılan inceleme sonucunda D..... Müh. Fak. Mak. Böl Otomotiv Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi tarafından düzenlenen 25.06.2006 tarihli bilirkişi raporunda da, aracın sol arka kapısının menteşe cıvatalar sökülmek suretiyle yerinden çıkarılmış olduğu, sadece dış yüzeyinin boyandığı, kullanılan boyanın aynı renkte ve fakat daha koyu bir tonda ve kalınlığının da daha fazla olduğu, boyanan sol arka kapının sol ön kapı, ana gövde ve orta direk ile olan aralıklarında düzgünsüzlükler bulunduğu, yerine montajının düzgün yapılmadığı yönünde tespitlere yer verildikten sonra, sonuç bölümünde "Aracın sol arka kapısının sonradan boyanmış olduğu ve kapı üzerindeki boyanın orijinal fabrika boyası olmadığı, bu tür bir ayıbın tüketici tarafından aracın satın alınması esnasında fark edilmesinin mümkün olmadığı, araçtaki bu ayıbın satıcı tarafından davacı araç sahibine bildirilmemesi nedeniyle de etik bir davranış olmadığı, araçta oluşan değer kaybının ise 2.000,-YTL olduğu kanaatine varılmıştır." şeklinde sonuç ve kanaat bildirilmiştir.

Davacı vekili, bu rapora karşı beyanlarını içeren 12.05.2006 günlü dilekçesinde araçtaki değer kaybının eksik hesaplandığını, gerçekte %50 oranında değer kaybı bulunduğunu ileri sürmüş ve dilekçenin sonuç bölümünde, dava konusu aracın kusursuz ve hasarsız bir misli ile değiştirilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin 25.05.2006 günlü otumdaki imzalı beyanı da "Biz dava dilekçemizdeki terditli taleplerimizden öncelikle aracın kusursuz olan ayıpsız misli ile değiştirilmesini istiyoruz. Araç halen müvekkilimdedir" şeklindedir. Aynı oturumda davalı H..... A.... Otomotiv San. Tic. A.Ş. vekili, bilirkişi raporunun takdirini mahkemeye bıraktığını, davacının misli ile değiştirme talebini kabul etmediğini bildirmiştir.

Maddi olguya ve toplanan delillere ilişkin olarak buraya kadar yapılan açıklamalara göre; davalılardan H..... A.... Otomotiv San.Tic.A.Ş. tarafından üretilip, diğer davalı Ç...... M...... Araçlar San. Tic. Ltd. Şti. tarafından 17.05.2004 tarihli faturayla sıfır kilometre araç niteliğiyle davacıya satılıp, 19.05.2004 tarihinde teslim edilen ve 3. A.. 36 plaka sayısıyla davacı adına tescili gerçekleşen H..... G... marka hususi otomobilin sol arka kapısının yerinden çıkartıldığı, boyasının orijinal fabrika boyası olmadığı, aracın diğer kısımlarındaki boyalarla ton ve kalınlık farkı taşıdığı; davacı alıcının, bilirkişi raporlarında gizli ayıp olarak nitelendirilen bu durumu, aracı teslim aldıktan sonra hemen fark edip, ertesi gün satıcı davalı şirketin teknik servisine başvurduğu ve içeriği yukarıda açıklanan 31.05.2004 tarihli belgenin düzenlendiği sabittir.

Uyuşmazlığın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında bulunduğu da çekişmesizdir.

Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenlemeler (hukuksal durum) ve Yargıtay uygulaması hakkında açıklamalar yapılmasında yarar görülmüştür:

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4. maddesi;

"Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.

Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.

(Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2007-5582/22 md.) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir..."

Hükmünü taşımaktadır.

Anılan Kanun'un 6/3/2003 gün ve 4822 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle değişik 13. maddesi "İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.

Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.

Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur..." şeklindedir.

Yine, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un "Satış Sonrası Hizmetler" başlıklı, 6/3/2003 gün ve 4822 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle değişik 15. maddesinde;

"İmalatçı veya ithalatçılar, sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilân edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorundadırlar.

İmalatçı veya ithalatçıların bulundurmaları gereken yedek parça stok miktarı Bakanlıkça belirlenir.

İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi halinde, kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini, o malın yeni ithalatçısı sunmak zorundadır.

Bakanlık, hangi mallar için servis istasyonları kurulmasının zorunlu olduğu ile servis istasyonlarının kuruluş ve işleyişine dair usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.

Garanti belgesiyle satılmak zorunda olan bir sanayi malının garanti süresi sonrasında arızalanması durumunda, o malın Bakanlıkça belirlenen azami tamir süresi içerisinde onarımı zorunludur."

Hükmüne yer verilmiştir.

Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik'in 11. maddesinde, "Servis istasyonları, kendilerine intikal ettirilen arızalı mallar ile ilgili olarak aşağıda belirtilen hususları içeren servis fişini tekemmül ettirmek ve tüketicilere vermek zorundadırlar..." hükmü bulunmakta, aynı Yönetmelik'in 10/3. maddesinde de bu hükme atıf yapılmak suretiyle, "Servis istasyonları, Madde 11 de belirtilen hususları içeren servis fişini düzenlemek ve bir nüshasını tüketicilere vermek zorundadır." Denilmektedir.

Konuya ilişkin bu düzenlemelerin ortaya koyduğu hukuksal durum, somut olayla sınırlı olarak ve özetle şudur:

Satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 4/2. maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmelidir. Ayıp ağır kusur veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz. Ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisi dikkate alınır.

Somut olayda, davacı tüketicinin 17.05.2004 günlü faturayla satın ve 19.05 2004 tarihinde teslim aldığı otomobili, sol arka kapısının boyasında ton farkı olduğu iddiasıyla ertesi gün (20.05.2004 tarihinde) satıcı davalı şirkete götürerek, durumu tespit ettirdiği yukarıda değinilen 31.05.2004 tarihli belge içeriğiyle sabit ve böylece, davacının ayıp ihbarını yasal süre içerisinde yapmış olduğu hususu ve ayrıca, satıma konu aracın üreticisi durumundaki davalı H...... A.... Otomotiv San.Tic.A.Ş. nin de müteselsil sorumluluk altında bulunduğu, çekişmesizdir.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un metni yukarıya alınmış olan 4/2. maddesi, süresi içerisinde ayıbı satıcıya bildirmiş olan tüketiciye, dört ayrı seçenekten birini kullanma hakkını tanımış, bunlardan herhangi birini seçmekte tüketiciyi özgür bırakmış ve dahası, satıcıyı da, tüketicinin seçtiği hak çerçevesindeki talebini yerine getirmekle yükümlü kılmıştır. Bu hükme göre, tüketicinin seçebileceği ve satıcının yerine getirmekle yükümlü olduğu haklardan biri, satılan ayıplı malın ayıpsız misliyle değiştirilmesidir. Somut olayda davacının seçimi ve talebi de bu yöndedir.

Öte yandan; uyuşmazlıkla ilgili hükümlerine yukarıda kısaca değinilen Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik uyarınca, görülmekte olan davanın konusunu oluşturan otomobil gibi sınai mallarda, her satıcı, yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan ve yapılması gerekirken yapılmayan işlemler, satıcının sorumluluğundadır. Üretici de müteselsil sorumluluk altındadır.

Somut olayda; davacı tüketicinin başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan bir ayıp taşıdığı davalı satıcının servisince tespit edilip, bunu ortaya koyan belge düzenlenmiş, ancak, davacının tercihi yönünde herhangi bir işlem yapılmamış; satış sonrası hizmetler ile ilgili olarak yukarıda değinilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin gerekleri yerine getirilmemiştir.

Davacı tüketicinin davaya kadar, hatta dava açtıktan sonra aracı kullanmış olması, davalıları yasal sorumluluktan kurtarmaz. Zira; somut olayda davacı, baştan beri sözleşmeyi ayakta tutarak malın ayıpsız bir yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, ayıpsız yeni mal kendisine teslim edilinceye kadar, elindekini iade yükümlülüğü altında değildir; iade yükümlülüğü ancak, davacının, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanması halinde gündeme gelebilecek bir olgudur.

Keza; aynı model aracın stoklarda bulunmaması ve bu nedenle temin edilmesinin güç olması da, İcra ve İflas Kanunu'nun 24/4. maddesi hükmü karşısında, davalıların açıklanan sorumlulukları yönünden sonuca etkili değildir.

Hal böyle olunca; dava konusu aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesi yönündeki davacı tercihi hukuken haklıdır ve davalılar bu tercihin gereklerini yerine getirme yükümlülüğü altındadır.

Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı olan direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.

SONUÇ: Davalılardan H..... A.... Otomotiv San.Tic.A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından 04.03.2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
#874
Merhabalar. Türk Ceza Kanunu'nun konuyla ilgili 125. maddesi aynen şu şekildedir:

     Hakaret
   
     Madde 125 - (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
   
     (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
   
     (3) Hakaret suçunun;
   
     a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
   
     b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
   
     c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
   
    İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
   
     (4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
   
     (5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.


Bu kişi hakkında bulunduğunuz yerine adliyesine giderek savcılığa şikayet dilekçesi verebilirsiniz. Yukarıdaki madde çerçevesinde şikayetiniz hakkında gerekli işlemler savcılık tarafından takip edilecektir.

Alıntı YapŞAHISDAN ZATEN DAVACIYIM.BUNU DELİL OLARAK KULLANABİLİRMİYİM?

Davanız hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmadan ve dava dosyasını incelemeden bu konuda net bir şey söylemek mümkün değildir. Şayet bir avukatınız bulunmuyorsa, işlerinizin profesyonel şekilde takibi, haklarınızın en üst düzeyde kullanılması ve korunması bakımından bir avukatla anlaşmanızı tavsiye ediyorum. Avukatınız varsa, avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmeniz en uygun yol olacaktır. Kolay gelsin...
#875
Merhabalar. Konuyla ilgili 657 Sayılı Kanun'unun hükümleri aşağıdadır.

GENEL VE ÖZEL ŞARTLAR:
     Madde 48 - (Değişik madde: 12/05/1982 - 2670/14 md.)     Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
     A) Genel şartlar:
     1. Türk Vatandaşı olmak,
     2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,
     3. Bu Kanunun 41 inci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,
     4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
     5. (Değişik alt bent: 10/01/1991 - 3697/1 md.;Değişik altbent: 23/01/2008-5728 S.K./317.mad) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 25/02/2010 tarihli ve E. 2008/17, K. 2010/44 sayılı Kararı ile.) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
     6. Askerlik durumu itibariyle;
     a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,
     b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,
     c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
     7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek ... akıl hastalığı ... bulunmamak.
     B) Özel şartlar:
     1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 inci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,
     2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.

MEMURLUĞUN SONA ERMESİ:     
Madde 98 - Devlet memurlarının
     a) Bu kanun hükümlerine göre memurluktan çıkarılması;
     b) Memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi;
     c) Memurluktan çekilmesi;
     ç) İstek, yaş haddi, malullük (...) * sebeplerinden biri ile emekliye ayrılması;
     d) Ölümü; hallerinde memurluğu sona erer. 



Kanun maddeleri gayet açık; sormak istediğiniz bir husus olursa cevaplandırmaya çalışırım. Kolay gelsin...
#876


ŞULE DAĞLI   

17 Ağustos 1999'daki depremin ardından sorumlu müteahhit, ve belediyelere açılan tazminat davaları hâlâ sonuçlandırılamadı. Konuyla ilgili Danıştay'ın vereceği karar bekleniyor. Açılan 2.100 ceza davasının ise 1.800'ü 'Rahşan affı' olarak bilinen yasayla düştü. 110 davada sanıklara ceza verildi. Ancak 5 yıldan az olduğu için ertelendi. Diğer davalar zamanaşımına uğradı.

17 Ağustos Marmara depreminin ardından sorumlu müteahhit, teknik ekip ve belediyelere açılan tazminat davaları aradan geçen 12 yıla rağmen bir türlü sonuçlandırılamadı. Bölge idare mahkemeleri, belediyeleri yüzde yüz kusurlu bulurken birçok davada Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın sorumluluğu olmadığına karar verildi. 2007 yılında belediyeler tarafından temyiz edilen dosyalar, bakanlıkla tazminatın paylaştırılması için Danıştay'ın vereceği kararı bekliyor. Kocaeli Belediyesi, Sakarya Büyükşehir Belediyesi ve Yalova Belediyesi aleyhlerine açılan davaların neredeyse tamamında kusurlu bulunarak tazminata mahkûm edildi. Düzce Belediyesi ise 21 davada kusurlu bulunarak 2,1 milyon TL tazminat ödedi.

Deprem gecesi Düzce'deki Özel Ömür Hastanesi'nin yıkılmasıyla hayatını kaybeden hemşire Mürvet Taşlı (19) için babası, 12 yıldır adalet bekliyor. Baba Muharrem Taşlı'nın açtığı 10 davadan 4'ü ilk derece mahkemesinde devam ederken diğerleri de Yargıtay ve Danıştay'dan onay bekliyor. Olay sonucu Mürüvvet Taşlı ile birlikte hastanede bulunan 11 kişi hayatını kaybetti. Baba Muharrem Taşlı, hastane sahiplerine, müteahhit ve bina yapım sorumlularına hem ceza hem de maddi tazminat davası açtı. Ayrıca Düzce Belediyesi'nden de şikâyetçi oldu. İdare mahkemesi belediyeyi yüzde yüz kusurlu bularak tazminata mahkûm etti. Belediye tarafından temyiz edilen karar 2007'den beri Danıştay'da bekliyor. Sorumlu kişilere açılan ceza davası ise diğer sanıklar bakımından karara çıkmış olsa da dönemin MHP Bolu milletvekilliğini yapan müteahhit Ersoy Özcan'ın dokunulmazlığı sebebiyle ceza davası geç başlamış. Temyiz edilen dava fiilen zamanaşımına uğradı, ancak Yargıtay'ın zamanaşımı kararı bekleniyor. Ceza davasının sonucunu beklemek isteyen hukuk mahkemesi de, 12 yıldır tazminat davasını sonuçlandırmıyor. Kızının ölümüne sebep olan herkesin adalet önünde hak ettiği cezayı almasını istediğini söyleyen baba Muharrem Taşlı "İstiyorum ki halkımız adaletin ve hukukun bu ülkede var olduğuna inansın. Herkes hak ettiği cezayı alsın. Ama 12 yıldır sonuca bağlanmayan davaları gördükçe adalete inancım giderek azalıyor." diyor.

Deprem sonrası 2.100 adet ceza davası açıldı. Bunların 1.800 ü 'Rahşan affı' olarak bilinen 'Şartlı Salıverme Yasası'yla ertelendi. 110 davada sanıklara ceza verildi. Ancak 5 yıldan az olduğu için ertelemeye gidildi. Kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihi itibarı ile ceza zamanaşımına uğrayarak düştü. 1999 yılındaki milletvekilliği sebebiyle dokunulmazlığı bulunan ve ceza yargılaması geç yapılan dönemin MHP Bolu milletvekili müteahhit Ersoy Özcan aleyhindeki dava ise fiilen zamanaşımına uğradı. Ancak Yargıtay'da henüz incelemeye alınmadığı için karara bağlanamadı. Ersoy Özcan'ın yaptığı bir hastane, depremde yıkılmıştı.

MARMARA DEPREMİ'NİN BİLANÇOSU

Ölü sayısı: 17 bin 480

Yaralı sayısı: 23 bin 783

Hasarlı konut: 285 bin 480

Hasarlı işyeri: 42 bin 902

Açılan dava sayısı: 2 bin 100

Rahşan affıyla düşen dava: 1.800

Yapılan kalıcı konut: 42 bin 130

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1169919&title=acilan-yuzlerce-tazminat-davasi-12-yildir-sonuclanmayi-bekliyor
#877
Danimarka ilişkilerinde uzun yıllardır kırılma noktasını oluşturan Roj TV'nin kapatılması için açılan davanın ilk duruşması Kopenhag Şehir Mahkemesi'nde başladı.

Yerel saatle sabah 09.30'da başlayan dava öncesi polis mahkeme binasının etrafında geniş güvenlik önlemleri aldı.

Duruşma devam ederken mahkeme binasının önünde toplanan 50 kadar Roj TV yanlısı açılan kapatma davasını protesto etti. İlk duruşmada, Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçisi Ahmet Berki Dibek, Büyükerlçilik hukuk müşaviri Cem Baş ile bağımsız milletvekillerinden Nazif Gür, Ayla Akat Ata ve Nursel Aydoğan da hazır bulundu.

Nazmi Gür duruşma öncesinde yaptığı açıklamada Roj TV'nin Kürtlerin sesi olduğunu savunarak, davanın Türkiye – ABD ve Danimarka üçgeninde varılan işbirliği sonucu açıldığını iddia etti. "Danimarka'da hakimler var." diyen Gür, Türkiye'de bu tür davalara alışkın olduklarını söyledi. Roj TV'ye destek için gelenler arasında İsveç Sol Parti milletvekili Hans Linde de vardı.

"SAVCI VE POLİS, TÜRK TARAFINDAN HEDİYE ALDI" İDDİASI

Mahkeme salonuna bavullar dolusu dosyalarla gelen Roj TV avukatı Björn Elmquist, iddia makamında oturan Başsavcı Yardımcısı Anders Riisager ve Kopenhag Emniyeti'nden Jakob Bush Jebsen'in delil toplama sürecinde objektif davranmadığını belirterek, iddia makamında Başsavcı Lise Lotte-Nilas'ın oturması gerektiğini söyledi.

Björn Elmquist, Riisager ve Jebsen'in defalarca Türkiye'ye gittiğini, Türk yetkililerle görüştüğünü belirterek, savcı ve polisin Türk tarafından hediyeler aldığını dolayısıyla güvenirliğini kaybettiğini söyledi.

"AVUKAT ŞOV YAPIYOR" TEPKİSİ

Başsavcı yardımcısı Riisager ise avukat Elmquist'in 'şov yaptığını' belirterek, "Biz elbette Türkiye'ye gidip, delil toplayacağız, görüşmeler yapacağız. Türkiye, davacıdır. Yaptığımız tüm görüşmeler açıktan yapılmıştır ve görüşmelerimiz hakkında avukattın elinde detaylı bilgilerin bulunması da bunun delilidir. Keza bu konu daha önce mecliste gündeme getirilmiş ve gerekli açıklamalar yapılmıştır." dedi.

Avukat Elmquist, iddia makamında oturan Riisager ve Jebsen'in çekilmesini ve adı geçen isimlerin tanık olarak dinlenmesini istedi. Roj TV davasını daha başlamadan düşürecek olan bu isteği değerlendirmeye almak için duruşmaya kısa bir süre ara veren mahkeme heyeti, avukat Elmquist'in talebinin reddetmesiyle duruşma başladı.

DURUŞMAYI BÜYÜKELÇİ DİBEK DE TAKİP ETTİ

Kopenhag Şehir Mahkemesi'nde görülen davayı Kopenhag Büyükelçisi Berki Dibek ve Muavin Konsolos Cem Sinan Baş da takip etti. Türkiye ile Danimarka ilişkilerinde krizin sebebi olan Roj TV'ye açılan kapatma davasını beklediği gibi medya ordusu akınına uğramadı.

Uluslararası basından sadece AP muhabirinin geldiği duruşma salonunda Danimarka ve Türk basın mensupları yer aldı. Mahkeme salonuna alınanlar sıkı bir güvenlik önleminden geçirildi.

ROJ-PKK BAĞLANTISINI GÖSTEREN 15 SAATLİK GÖRÜNTÜ İZLETİLECEK

Roj TV ile terör örgütü PKK arasındaki bağlantılara dikkat çeken savcı ellerinde Roj TV ile PKK arasındaki bağlantıyı gösteren 15 saatlik video kaydı bulunduğunu söyledi. Söz konusu kayıtların bir kısmını mahkeme heyetiyle paylaşan savcı, ROJ TV'nin teröre yardım ve yataklık yaptığını, elindeki olanakları terör örgütünün hizmetine sunarak halkı birbirine karşı kışkırttığını, terör eylemlerini övüp halkı terör eylemi gerçekleştirmeye teşvik ettiğini ve gençleri terör örgütüne katılmaya teşvik edici yayınlar yaptığını vurguladı.

Savcı ayrıca iddianame ile ilgili mütalaasında bu davanın ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü yada Türkiye'de Kürtlere uygulanan muamele ilgili ilgili olmadığını açılan davanın bir 'terör davası' olduğunu vurguladı.

Roj TV avukatı ile savcı arasında sık sık tartışma yaşandı.

KARAR 9 KASIMDA AÇIKLANACAK

Bugün ilk duruşması yapılan Roj TV'nin kapatma davasında önümüzdeki günlerde 25 duruşma daha yapılacak. Kararın ise ekstra bir durum olmaması halinde 9 Kasım günü açıklanması bekleniyor.

http://www.haber7.com/haber/20110815/Danimarkada-Roj-TV-davasi-basladi.php
#878
Merhabalar. Öncelikle geçmiş olsun.

Alıntı YapBölgedeki Avea dağıtımını yapan firma hakkında da şikâyetçi olabilir miyim? Birde Avea'dan şikâyetçi olmak istiyorum bu mümkün müdür?

Şikayetçi olmaktan kastınız tazminat davası açmak ise, illiyet bağı yönünden konu biraz tartışmalı olmakla birlikte bölgedeki Avea dağıtımını yapan firma hakkında böyle bir dava açma yoluna gidebilirsiniz. Aşağıda buna dair emsal Yargıtay Kararları bulunuyor. Ancak bu konu her yönden detaylı bir inceleme/araştırma yapılmasını gerektirir ve bu da ancak profesyonel yardım ile mümkün olabilir. Bu sebeple haklarınızı en üst seviyede koruyup kullanabilmeniz ve herhangi bir hak kaybına maruz kalmamanız için bir avukatla anlaşmanızı ve avukatınızın yönlendirmeleri istikametinde hareket etmenizi tavsiye ediyorum. Kolay gelsin...


T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E: 2000/2062
K: 2000/4389
T: 4.5.2000

Yerel mahkemede yapılan yargılama sonunda; istihdam eden davalının, zararlandırıcı eylemde bulunan dava dışı işçinin gerek eğitilmesinde ve gerek gözetiminde gerekli özenin gösterildiğini, bu eylemin işçinin yapması gerekenş dolayısıyla meydana gelmediğini; sorumluluğun tamamen özel amaçla hareket
eden dava dışı işçide olduğunu ve bu nedenlerle adam kullanan davalının sorumlu olamayacağı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Dava, adam çalıştıran sıfatıyla BK. 55. maddeleri uyarınca davalı şirket hakkında açılmıştır.

Kusur aranmayan haksız fiil sorumluluğunda adam çalıştıranın sorumlu tutulabilmesi için; zararın, çalışanın hukuka aykırı eyleminden doğması ve zarar ile çalışanın eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Bu koşulların varlığı halinde çalıştıranın kendisine yükletilmiş olan özen gösterme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve zararın bu yüzden meydana geldiği kabul edilmektedir. Bu sorumluluk karinesinin çürütülmesi için yasa koyucu adam çalıştıranlar için kurtuluş beyyinesi hakkını tanımıştır.

Adam çalıştıran, çalışanın seçiminde, talimat vermede ve denetlemede gerekli özeni gösterdiğini kanıtlaması halinde sorumluluktan kurtulur.

Bu bağlamda olmak üzere somut olayın irdelemesine gelince; Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, olay tarihinde davalıya ait işyerinde çalışan dava dışı işçinin daha önce çalıştığı yerde bir yabancı uyruklu turist kadının ırzına geçmesi nedeniyle bu işinden ayrılmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar zararlandırıcı eylemde bulunan dava dışı işçinin davalıya ait otelde işe girerken, ırza geçme olayını gizlemiş ise de; yeni işe girerken ayrıldığı işyerinden aldığı sigorta numarasını kullandığından buradan hareketle ayrıldığı işyerinden bu işçinin genel davranış biçimi hakkında gerekli bilgi alınması olanağı mevcut iken buna itibar edilmediği ve bu suretle adam çalıştıran davalının gerekli özeni göstermediği anlaşılmaktadır .

Çalıştıranın sorumlu tutulabilmesi için zarar verici eylem ile çalıştıranın görülen işi arasında fonksiyonel bağlılık bulunması yeterlidir. Ayrıca, yerel mahkeme kararında belirtildiği gibi, işçinin yapması gereken iş dolayısıyla giriştiği bir faaliyetin sonunda zarar oluşması gibi özel bir durumun varlığı aranmaz.

Yukarıdan beri açıklanan nedenlerden ötürü, davalıya ait otelde güvenlik görevlisi olarak çalışan dava dışı işçinin ayni otelde turist rehberi olarak kalan davacının zorla ırzına geçmekten ötürü ceza mahkemesinin kesinleşen kararı ile mahkum olan ve bu suretle davacının kişilik haklarına saldırıda bulunan işçinin bu eylemi nedeniyle BK. 55. maddesi uyarınca tarafların sosyo ekonomik durumları da gözönünde tutularak davacı yararına takdir edilecek miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.



T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 1993/8957
K. 1993/9031
T. 28.12.1993

818/m.55

DAVA : Davacı İsmail ile davalı ; 1- Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü vekili, 2-Cemal vs. arasında görülen alacak davası hakkında, ( İstanbul Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi )nden verilen 15.10.1990 gün ve 3538-4117 sayılı hükmün onanmasına ilişkin Dairemizin 17.6.1992 gün ve 2158-2718 sayılı ilamına karşı davalılardan Tütün Mamulleri Genel Müdürlüğü vekilince, karar düzeltme yoluna başvurulmuş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşuldu:

KARAR : Olayda, davacı petrol istasyonu elemanlarıyla davalı ve karşı davacı Tekel Müdürlüğü şoförü aralarında anlaşarak, yönetim araçlarının motorin gereksinmesini davacı istasyonundan sağladıkları sırada, akaryakıt alınmadığı halde alınmış gibi sahte tesellüm ve kredi senedi düzenledikleri bu yüzden işçilerin Ceza Mahkemesinde hüküm giydiği anlaşılmıştır.

Mahkemece, veresiye mal satışlarında kontrolün satış yerinde olmayıp malı teslim alan kişi tarafından yapıldığı, bunun titizlikle yapılmadığında sorumluluğun davalı yönetime ait olduğu, fişlerdeki imzanın gerçek olup olmadığının davacı yanca denetiminin olanaksız bulunduğu belirtilip sahte fiş bedellerinin gerçek satışa ilaveten davacı kasasına girmediğine yönelik bilirkişi raporuna dayanarak istasyon sahibi davacının alacağının alınmasına, karşılık davacı Tekel Yönetiminin borçlu olmadığının saptanması davasının reddine karar verilmiştir.

Davalı ve karşılık davacının temyizi üzerine Dairemizce karar onanmıştır.

Davalı ve karşılık davacı, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

BY.nın 55. maddesinde anlamını bulan adam çalıştıranın, çalıştırdığı işçilerin eyleminden sorumlu tutulması ilkesi, kendi yararı için başkasını çalıştıran kimsenin bu işin yerine getirilmesinden meydana gelecek zarar tehlikesini üzerine alması, esasına dayanır. Adam çalıştıran; işçilerin seçiminde, çalışırken başkalarına zarar vermemesi için denetimde, işin örgütlenmesinde, esaslı ve doğru kuralların konulmasında, sürekli gözetim altında tutulmasında gerekli dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle yardımcısının verdiği zarardan sorumludur:

Somut olay, yanların çalıştırdıkları adamların Ceza Mahkemesinde, bu davaya esas olan olay nedeniyle hüküm giymiş bulunmaları, kullandıkları adamların kendilerine verilen işi yapması dolayısıyle olaya yol açtığını göstermektedir. Böylece zararlandırıcı eylemle hizmet arasında erek ve görev yönünden sıkı bir bağ olduğu, görülen işin adam kullananın buyruğu ve gözetimi altında yapılmış olması, olayda BY.nın 55. maddesi uygulanmasını gerektirmektedir. Davacı böyle bir zararın vukuu bulmaması için seçmede, buyurmada, gözetim ve denetlemede gerekli özeni göstermiş olsa bile zararın oluşmasına engel olunamayacağını kanıtlamakla yükümlüdür.

Bu nedenle, konuyla ilgili ceza mahkemesi dosyası getirilip, yanların sundukları kanıt listelerinde bildirilen kanıtlar da toplanarak yeniden oluşturulacak konusunda uzman üç kişilik bilirkişi kurulu yardımıyla, davaya dayanak tutulan belgelerin ne kadarının sahte olduğunun defter ve işletme kayıtlarıyla saptanma olanağı bulunup bulunmadığı kayıtlara işlenme durumu araştırılarak sonuçta tüm kanıtlar gözönünde tutularak davalının sorumlu tutulması gerekli bir zarar olup olmadığı, diğer bir anlatımla, tarafların müterafik kusurlu tutulmalarının gerekip gerekmediği, varsa müterafik kusur oranlarının tesbiti gerektiği yönünden bilirkişi raporu alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. Bu yönler kararın bozulmasını gerektirdiği halde, her nasılsa Dairemizce onandığı anlaşıldığından davalı yanın karar düzeltme isteminin kabulü uygun görülmüştür.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı ve karşılık davacı vekilinin karar düzeltilmesi isteminin kabulüyle Dairemizin 17.6.1992 gün ve 92/2158-2718 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının ( BOZULMASINA ), önce alınan onama harcı ile red karar harçlarının istek halinde iadesine, 28.12.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Keza Yargıtay 4. Hukuk Daresi'nin 20.11.1984 T.li , 8597 K./7770 E. Sayılı Kararında aynen şu ifadeler kullanılmıştır: "BK 55 Sorumluluğunun önemli koşullarından birisi de çalıştırılan kişinin zararlı eylemi ile hizmetin yürütülmesi arasında sıkı bir ilginin varlığıdır, böyle bir ilişki yoksa istihdam eden mesul olmayacaktır. Ancak bu ilke uygulanırken madde hükmünün gayesinin çalıştırılanın yerinde olmayan, zarar verici eylemleri dolayısıyla istihdam edeni sorumlu kılmak olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır." (Karar için "KARAHASAN, Tazminat Hukuku, Tazminat Davaları ve Yargılama Usulü, Beta., 6. Bası, 2003, Sy.931 vd)
#879
FATİH ADLİYESİ'NİN ÇAĞLAYAN'DAKİ İSTANBUL ADALET SARAYINA TAŞINMA TAKVİMİ AÇIKLANDI

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na Fatih Adliyesi'nin taşınma takvimi açıklandı.

Programa göre, 14-16 Ağustos 2011 tarihleri arasında Fatih Adliyesi taşınacak.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından verilen bilgiye göre, İstanbul Adalet Sarayı'na taşınacak adliyenin taşınma takvimi için tıklayınız.


EYÜP ADLİYESİ'NİN ÇAĞLAYAN'DAKİ İSTANBUL ADALET SARAYINA TAŞINMA TAKVİMİ AÇIKLANDI

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na Eyüp Adliyesi'nin taşınma takvimi açıklandı.

Programa göre, 17-21 Ağustos 2011 tarihleri arasında Eyüp Adliyesi taşınacak.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından verilen bilgiye göre, İstanbul Adalet Sarayı'na taşınacak adliyenin taşınma takvimi için tıklayınız.
#880
İ L Â N

A D A L E T B A K A N L I Ğ I N D A N

A-Bakanlığımızca avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için yazılı yarışma sınavı ve mülâkat ile 9-5 inci dereceli kadrolara 300 adlî yargı hâkim ve savcı adayı alınacaktır.

B-Başvurular 22 Ağustos 2011 Pazartesi günü başlayacak, 16 Eylül 2011 Cuma günü mesai saati bitiminde sona erecektir. Başvurular elektronik ortamda alınmayacaktır.

C-Yazılı yarışma sınavı, Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından 23 Ekim 2011 Pazar günü Ankara'da yapılacaktır. Sınav saat 09.30'da başlayacak ve 2.5 saat sürecektir.

D-Sınavın organizasyonu ve uygulanması tamamen ÖSYM'nin sorumluluğunda gerçekleştirilecektir. Sınav test usulü ile yapılacak olup, cevap kağıtları ÖSYM de optik okuyucu ile okunacak ve bilgisayarla değerlendirilecektir. Değerlendirme sırasında yalnız doğru cevaplar dikkate alınacak, yanlış cevaplar dikkate alınmayacaktır. Testteki sorulardan herhangi biri, biçimsel veya bilimsel bir nedenle geçersiz sayıldığı takdirde bu soru tüm adaylar için doğru yanıtlanmış kabul edilecektir. Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi yirmi (20) tam puan üzerinden; Alan Bilgisi Testi seksen (80) tam puan üzerinden ayrı ayrı değerlendirilecektir. Bu değerlendirme yapılırken Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi konuları ile Alan Bilgisi Testi konuları kendi aralarında eşit olarak puanlandırılacaktır. Adayların Genel Başarı Puanı tespit edilirken, Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi Puanı ile Alan Bilgisi Testi Puanı toplanacak ve böylece yüz (100) tam puan üzerinden Genel Başarı Puanı hesaplanmış olacaktır.

Genel Başarı Puanı sıralamasına göre en yüksek puan alan adaydan başlanmak üzere ilân edilen kadronun (300) bir katı fazlası olan 600 aday mülâkata katılmaya hak kazanacaktır.

600 üncü aday ile aynı puanı alan adaylar da mülâkata çağrılacaktır. 70 ve üzeri puan alanların sayısı 600'ü bulmaz ise sadece 70 ve üzeri puan alan adaylar mülâkata çağrılacaktır. Bu şekilde yapılan değerlendirmeye göre kontenjana giren adayların Sınav Sonuç Bilgisinde "Mülâkata katılmaya hak kazandınız.", 70 ve üzerinde puan alan ancak kontenjana giremeyen adayların Sınav Sonuç Bilgisinde " Kontenjan nedeniyle mülâkata katılmaya hak kazanamadınız.", 70 puanın altında puan alan adayların Sınav Sonuç Bilgisinde ise "Kazanamadınız" ibaresi yer alacaktır.

E- 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun değişik 8 inci maddesi uyarınca adaylığa atanacakların aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir:

1)Türk vatandaşı olmak,

2)Hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'deki hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak,

3)Kamu haklarından yasaklı olmamak,

4)Askerlik durumu itibariyle askerlikle ilgisi bulunmamak veya muvazzaflık hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedeğe geçirilmiş olmak,

5)Hâkimlik ve savcılık görevlerini sürekli olarak yurdun her yerinde yapmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı veya sakatlığı, alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi özürlü durumları bulunmamak,

6)Taksirli suçlar hariç olmak üzere, üç aydan fazla hapis veya affa uğramış olsa bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflâs gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı bir suçtan veya kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak veya bu suçlardan veya taksirli suçlar hariç olmak üzere üç aydan fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir fiilden dolayı soruşturma veya kovuşturma altında olmamak,

7)Hâkimlik ve savcılık mesleğine yakışmayacak tutum ve davranışlarda bulunmamış olmak,

8)Mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış, giriş sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının son günü itibariyle otuzbeş yaşını doldurmamış (doğum tarihi 31.01.1976 ve daha sonra olanlar ) ve kendi aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülakatta başarılı olmak,

F- Sınava girmek isteyenler:

1)Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü web sayfasından (www.pgm.adalet.gov.tr) temin edecekleri matbu başvuru formunu (bu form eksiksiz bir şekilde doldurulacaktır),

2)Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu gösteren diplomasının sureti, diplomasının düzenlenmemiş olması hâlinde bitirme belgesi suretini, öğrenimini yabancı ülkelerdeki bir hukuk fakültesinde yapmış olanların ise diploma sureti ile birlikte Türkiye'deki fakülte programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarılı olduğuna dair verilecek belgeyi,

3)Başvuranların fiilen beş yıl avukatlık yaptığını tespit etmek amacıyla:

a-Avukatlık yaptığı tarihleri gösteren kayıtlı olduğu barodan alınacak baro yönetim kurulu kararının aslı ile birlikte;

I)Avukatlığı kendi adına veya aynı büroda birlikte çalışmak suretiyle yada avukatlık ortaklığı şeklinde yapanlar için; vergiye tabî olarak avukatlık yaptığı süreleri gösteren bağlı oldukları vergi dairelerinden alınacak vergi kaydı aslını,

II)Özel hukuk tüzel kişilerinin hukuk müşavirliği ve sürekli avukatlığı ile bir avukat yazıhanesinde ücret karşılığında avukatlık yapanlar için; sigortalı olarak avukatlık yaptığı süreleri gösteren bağlı oldukları sigorta müdürlüklerinden alınacak belgenin aslını, (Yalnızca topluluk sigortası primi ödenen süreler bu sürenin hesabına dahil değildir. Alınacak belgede sigortanın niteliği açıkça belirtilecektir.)

b-Kamu kurum ve kuruluşlarında avukatlık hizmetleri sınıfında veya sözleşmeli olarak görev yapan avukatlar ile avukatlık ruhsatnamesine sahip hukuk müşavirleri için;

I)Avukatlık ruhsatnamesinin noterden onaylı örneğini,

II)Avukat veya hukuk müşaviri olarak görev yaptığı süreleri gösteren ilgili kurumdan alınacak hizmet belgesinin aslını,

(Başvuru tarihi itibariyle beş yılı doldurmamakla birlikte yazılı yarışma sınavı tarihi itibariyle bu süreyi dolduracak olanlar yazılı sınava katılma hakkına sahiptirler. Ancak bu durumdaki ilgililerin mülâkata katılmaya hak kazanmaları halinde; mülâkattan önce başvuru tarihi ile yazılı yarışma sınavı tarihi arasındaki dönemde fiilen avukatlık yaptığını yukarıdaki belgelerle ayrıca belgelemeleri gerekmektedir.)

4)Nüfus cüzdanı suretini,

5)Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik hükümlerine uygun olacak şekilde son üç ay içerisinde çekilmiş başı açık, adayı kolaylıkla tanıtabilecek nitelikte iki adet vesikalık fotoğrafını,

6)ÖSYM adına Akbank, T. Halk Bankası, T. Vakıflar Bankası, T.C. Ziraat Bankası'nın tüm şubeleri ve Akbank, T. Garanti Bankası, T. Halk Bankası, T. Vakıflar Bankası, T.C. Ziraat Bankası'nın internet bankacılığı aracılığıyla sınav başvuru ücreti olan 50 TL nin yatırıldığını gösteren banka dekontunu veya internet çıktısını,

7)Askerlik yaptığına veya ilişiği olmadığına yada ertelendiğine yahut yedeğe geçirilmiş olduğuna dair belgeyi, (Beş yıllık sürenin hesabında askerlik görevini yapmak için geçirilen süre bu hesaplamaya dahil edilmeyecektir.)

16 Eylül 2011 Cuma günü mesai saati bitimine kadar, Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Hâkim Adaylığı Şube Müdürlüğüne veya bulundukları yer Cumhuriyet başsavcılıklarına vermeleri gerekmektedir. Eksik evrakı olanların başvuruları kabul edilmeyecektir. Cumhuriyet başsavcılıkları başvuru evrakını masrafı ilgilisinden alınmak suretiyle acele posta servisi (APS) ile aynı gün Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğüne göndereceklerdir. Başvuru koşullarını taşımadığı hâlde sınav ücretini yatıran adaylar ile başvuruları geçerli olduğu hâlde sınava girmeyen veya birden fazla sınav ücreti yatıran adayların mazeretleri kabul edilmeyecek, yatırdıkları ücret iade edilmeyecektir.

G-Başvuru formu ve ekleri müracaat süresinin bitiminden itibaren 10 gün içerisinde şartların mevcut olup olmadığı açısından incelenecek, şartları taşıyanların ayrıntılı listesi ÖSYM'ye verilecek ve ayrıca Bakanlığımız www.pgm.adalet.gov.tr adresinde ilân edilecektir. Başvuru formundaki soruların bir veya birkaçını cevapsız bırakanlar ile şartları taşımadığı tespit edilenlere durumları bildirilecek ve bunlar ÖSYM'ye verilecek sınava girecekler listesine dahil edilmeyecektir.

H- Adaylar, sınava girecekleri yer bilgisini gösteren Sınava Giriş Belgesi'ni 12 Ekim 2011 günü saat 14.00'ten itibaren ÖSYM'nin http://ais.osym.gov.tr/ internet adresinden T.C. Kimlik Numarası ve aday şifresi girerek edinecektir. Daha önce aday şifresi olmayanlar, aday şifresini, Ortaöğretim Kurumu Müdürlükleri, ÖSYM Sınav Merkezi Yöneticilikleri ve ÖSYM Bürolarından temin edebilecektir. Sınava giriş belgesinin üzerinde adayın sınava gireceği merkez, bina, salon bilgileri ile adayın fotoğrafı bulunacaktır. Sınava giriş belgesini ibraz edemeyenler sınava alınmayacaktır.

I-Adaylara yazılı yarışma sınavında 40 sorudan oluşan Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi ile 100 sorudan oluşan Alan Bilgisi Testi uygulanacaktır. Testlerdeki soruların konulara göre dağılımı kendi aralarında eşit olacaktır.

Genel Yetenek ve Genel Kültür Testi: Türkçe, matematik, Türk kültür ve medeniyetleri, Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi ve temel yurttaşlık bilgisi ile ilgili çoktan seçmeli sorulardan, Alan Bilgisi Testi: Anayasa hukuku, medenî hukuk, borçlar hukuku, hukuk yargılama usulü, ticaret hukuku, icra ve iflas hukuku, ceza hukuku, ceza yargılama usulü, idarî yargılama usulü ve idare hukuku ile ilgili çoktan seçmeli sorulardan Oluşacaktır.

İ- Adaylar sınava, ÖSYM nin http://ais.osym.gov.tr/ internet adresinden edinecekleri Sınava Giriş Belgesi, özel kimlik belgesi (Yalnız nüfus cüzdanı veya pasaport kabul edilecektir.) ve son altı ay içinde çekilmiş bir adet fotoğraf ile gelecektir. Sınav için gerekli olan iki adet kurşunkalem, silgi, kalemtıraş ÖSYM tarafından her bir aday için soru kitapçığı ile birlikte temin edilecektir. Sınava giriş belgesini ibraz edemeyenler sınava alınmayacaktır. Tüm adaylar ÖSYM'nin internet sitesinde yayımlanan "sınav uygulamalarına ilişkin güvenlik tedbirleri"ne uymak zorundadır.

J-Yazılı sınav sonuçları ile mülâkat günü ve yeri, ÖSYM tarafından adaylara duyurulacak ve Bakanlığımız internet sitesinde ilân olunacaktır. Adayların sınav sonuçlarına ilişkin itirazlarını, sınav sonuçlarının internette açıklanma tarihinden itibaren en geç 10 iş günü içerisinde ÖSYM'nin internet sayfasında yer alan "Adaylar Tarafından Dilekçe Gönderilmesi" konulu duyuruyu dikkate alarak ÖSYM'ye yapacaktır. ÖSYM süresi içinde yapılan itirazları inceleyecek, sonuçlarını adaylara 10 gün içerisinde posta ile bildirecektir. Süresi geçtikten sonra yapılan itirazlar ile üzerinde adayın T.C. Kimlik numarası, adresi, evrak referans numarası bilgileri yazılı olmayan, imzalanmamış dilekçeler işleme alınmayacaktır.

K- Mülâkata katılmaya hak kazanan adayların sınav sonuçlarının ÖSYM nin ve Bakanlığımızın internet sayfasında duyurulmasından itibaren en geç 15 gün içerisinde aşağıdaki belgeleri Personel Genel Müdürlüğü Hâkim Adaylığı Şube Müdürlüğüne vermeleri veya masrafını ödemek şartıyla mahalli Cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla göndermeleri gerekmektedir:

1)Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu gösteren diplomasının aslı veya noterden onanmış örneği, diplomasının düzenlenmemiş olması hâlinde daha sonra diploma ve örneği ile değiştirilmek üzere bitirme belgesi aslı veya noterden onanmış örneği, öğrenimini yabancı ülkelerdeki bir hukuk fakültesinde yapmış olanların, diploma aslı veya noterden onanmış örneği ile birlikte Türkiye'deki hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarılı olduğuna dair verilecek belge aslı,

2)Hâkimlik ve savcılık görevlerini sürekli olarak yurdun her yerinde yapmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı veya sakatlığı, alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi özürlü durumları bulunmadığını açıkça belirten tam teşekküllü bir Devlet hastanesinden alınacak sağlık kurulu raporu,

3)Başka kurum ve kuruluşa karşı mecburî hizmetle yükümlü bulunup bulunmadığına dair dilekçe şeklinde bildirim,

4)iki adet 6×9 ebadında Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik hükümlerine uygun olacak şekilde başı açık, adayı kolaylıkla tanıtabilecek nitelikte son üç ay içerisinde çektirilmiş fotoğraf,

5)Nüfus müdürlüğünden alınacak nüfus aile kayıt tablosu,

6)Mal bildirim belgesi,

7)Sınav sonucuna ilişkin internet çıktısı,

8)Arşiv araştırmasına esas olmak üzere ilgilinin fotoğrafını ve imzasını taşıyan iki adet Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Formu,

9)Adalet Bakanlığına verilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığından veya Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden alınacak resmi kurum sorgulu iki adet adli sicil kaydı.

D U Y U R U L U R